[{"id": "1", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Osman Bey ne zaman doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 10, "text": "1258"}}, {"id": "2", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Osman Bey nerede doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 23, "text": "Söğüt’te"}}, {"id": "3", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "1258 yılında kim doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 0, "text": "Osman Bey"}}, {"id": "4", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Osman Bey hayatını nerede kaybetmiştir?", "answers": {"answer_start": 67, "text": "Bursa’da"}}, {"id": "5", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Osman Bey hayatını ne zaman kaybetmiştir?", "answers": {"answer_start": 59, "text": "1326’da"}}, {"id": "6", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "1326'da Bursa'da hayatını kim kaybetmiştir", "answers": {"answer_start": 39, "text": "Osman Bey"}}, {"id": "7", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "1281 yılında kim evlenmiştir?", "answers": {"answer_start": 111, "text": "Osman Bey"}}, {"id": "8", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "1281 yılında Osman Bey kim ile evlenmiştir?", "answers": {"answer_start": 182, "text": "Malhun Hatun"}}, {"id": "9", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Malhun Hatun kimin kızıdır?", "answers": {"answer_start": 160, "text": "Şeyh Edebali’nin"}}, {"id": "10", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Şeyh Edebali hangi teşkilattandır.", "answers": {"answer_start": 137, "text": "Ahi teşkilatından"}}, {"id": "11", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Osman Bey ile Malhun Hatun evliliğinden kim doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 272, "text": "Orhan Gazi"}}, {"id": "13", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Ertuğrul Bey kaç yaşında vefat etmiştir?", "answers": {"answer_start": 334, "text": "90"}}, {"id": "14", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Osman Bey bursayı kaç yılında kuşatmıştır?", "answers": {"answer_start": 361, "text": "1326’da"}}, {"id": "15", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Bursayı 1326 yılında kim kuşatmıştır?", "answers": {"answer_start": 369, "text": "Osman Bey,"}}, {"id": "16", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Osman Beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya kim devam etmiştir?", "answers": {"answer_start": 450, "text": "Orhan Bey"}}, {"id": "17", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada hangisidir?", "answers": {"answer_start": 674, "text": "İmralı Adasıdır."}}, {"id": "18", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "İmralı Adası kaç yılında alınmıştır?", "answers": {"answer_start": 704, "text": "1308"}}, {"id": "19", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "İmralı Adası kim tarafından alınmıştır?", "answers": {"answer_start": 717, "text": "Osman Bey"}}, {"id": "20", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Hangi Ada 1308 yılında alınmıştır.", "answers": {"answer_start": 691, "text": "İmralı Adası"}}, {"id": "21", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Bursa alındıktan sonra ne olmuştur?", "answers": {"answer_start": 495, "text": "başkent yapılmıştır."}}, {"id": "22", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "İlk Osmanlı Parası kim tarafından bastırılmıştır?", "answers": {"answer_start": 768, "text": "Osman Bey"}}, {"id": "23", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "İlk Osmanlı Parası ne olarak bastırılmıştır?", "answers": {"answer_start": 789, "text": "bakır"}}, {"id": "24", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti neresidir?", "answers": {"answer_start": 875, "text": "Söğüttür."}}, {"id": "25", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti neresidir?", "answers": {"answer_start": 875, "text": "Söğüttür."}}, {"id": "26", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Osmanlı tarihinde ilk savaş kim ile yapılmıştır?", "answers": {"answer_start": 926, "text": "Bizans tekfurlarıyla"}}, {"id": "27", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Osmanlı tarihinde ilk savaşın adı nedir?", "answers": {"answer_start": 955, "text": "Ermeni Beli"}}, {"id": "28", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Ermeni Beli savaşı kaç yılında yapılmıştır?", "answers": {"answer_start": 913, "text": "1284"}}, {"id": "29", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "1284 yılında hangi savaş yapılmıştır?", "answers": {"answer_start": 955, "text": "Ermeni Beli"}}, {"id": "30", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "1285 yılında hangi kale fethedilmiştir?", "answers": {"answer_start": 1036, "text": "Kolca Hisar Kalesi’dir."}}, {"id": "31", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Kolca Hisar kalesi kaç yılında fethedilmiştir?", "answers": {"answer_start": 1012, "text": "1285"}}, {"id": "32", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale hangisidir?", "answers": {"answer_start": 1036, "text": "Kolca Hisar Kalesi’dir."}}, {"id": "33", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale kaç yılında fethedilmiştir?", "answers": {"answer_start": 1012, "text": "1285"}}, {"id": "34", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Osmanlı beyliğinin ilk kadısı kimdir?", "answers": {"answer_start": 1116, "text": "Dursun Fakih’tir"}}, {"id": "35", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Dursun Fakih kimdir?", "answers": {"answer_start": 1059, "text": "Osmanlı beyliğinin ilk kadısı"}}, {"id": "36", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Dursun Fakih hangi padişah döneminde atanmıştır?", "answers": {"answer_start": 1089, "text": "Osman Bey"}}, {"id": "37", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Osman Bey döneminde kadı olarak kim atanmıştır?", "answers": {"answer_start": 1116, "text": "Dursun Fakih"}}, {"id": "38", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Osman Bey 1288 yılında nereyi fethetti?", "answers": {"answer_start": 1156, "text": "Karacahisarı"}}, {"id": "39", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Osman Bey 1289 yılında nereyi fethetti?", "answers": {"answer_start": 1202, "text": "Bilecik'i"}}, {"id": "40", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "1289 yılında kim Bileciği fethetti?", "answers": {"answer_start": 1179, "text": "Osman Bey"}}, {"id": "41", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "1288 yılında kim Karacahisarı fethetti?", "answers": {"answer_start": 1133, "text": "Osman Bey"}}, {"id": "42", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Osman Bey Karacahisarı hangi yılda fethetti?", "answers": {"answer_start": 1143, "text": "1288"}}, {"id": "43", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Osman Bey Bilecik'i hangi yılda fethetti?", "answers": {"answer_start": 1189, "text": "1299"}}, {"id": "44", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "İlk Osmanlı parası ne adı ile bastırılmıştır?", "answers": {"answer_start": 802, "text": "akçe"}}, {"id": "45", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Osman Bey kaç yaşında evlenmiştir?", "answers": {"answer_start": 121, "text": "23"}}, {"id": "46", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Osman Bey 23 yaşında kim ile evlenmiştir?", "answers": {"answer_start": 182, "text": "Malhun Hatun"}}, {"id": "47", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Osman Bey Malhun Hatun ile kaç yaşında evlenmiştir?", "answers": {"answer_start": 121, "text": "23"}}, {"id": "48", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Osman Gazi Ertuğrul Gazi'den yaklaşık kaç kilometrekare olarak Osmanlı toprağı devralmıştır?", "answers": {"answer_start": 1267, "text": "4.800"}}, {"id": "49", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Osman Gazi Orhan Gazi'ye kaç kilometrekare Osmanlı Toprağı devretmiştir?", "answers": {"answer_start": 1342, "text": "16.000"}}, {"id": "50", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Akçe adı ile bastırılan Osmanlı parası kaç yılında bastırılmıştır?", "answers": {"answer_start": 815, "text": "1324"}}, {"id": "51", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "1324 yılında ne bastırılmıştır?", "answers": {"answer_start": 802, "text": "akçe"}}, {"id": "52", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "1324 yılında akçe adlı ile bastırılan ilk Osmanlı parası kim tarafından bastırılmıştır?", "answers": {"answer_start": 768, "text": "Osman Bey"}}, {"id": "53", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Osman Bey'in vefatından sonra yerine kim geçti?", "answers": {"answer_start": 1418, "text": "Orhan Bey"}}, {"id": "54", "context": "Osman Bey 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey 1 Ağustos 1326’da Bursa’da hayatını kaybetmiştir.1281 yılında Osman Bey 23 yaşında iken Ahi teşkilatından olan Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi.Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.1281 yılında Osman Beyin babası Ertuğrul Bey 90 yaşında vefat etmiştir.1326’da Osman Bey, Bursa’yı kuşattı. Fakat Osman beyin rahatsızlanması üzerine kuşatmaya Orhan Bey devam etti. Bursa alındıktan sonra başkent yapılmıştır.Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve gut hastalığı yüzünden beylik idaresini oğlu olan Orhan Bey'e bırakmıştı.Osmanlı Beyliğinin ilk fethettiği ada İmralı Adasıdır. İmralı Adası 1308 yılında Osman Bey tarafından alınmıştır.İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bakır olarak akçe adı ile 1324 yılında bastırılmıştır.Osmanlı Beyliğinin ilk başkenti Söğüttür.Osmanlı tarihinde ilk savaş, 1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.Osman Beyin ele geçirdiği ilk kale 1285 yılında fethedilen Kolca Hisar Kalesi’dir.Osmanlı beyliğinin ilk kadısı Osman Bey döneminde atanan Dursun Fakih’tir.Osman Bey 1288 yılında Karacahisarı fethetti. Osman Bey 1299 yılında Bilecik'i fethetti.Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 kilometrekare olarak devretmiştir.Osman Bey'in vefatı sonrası yerine Orhan Bey geçti.", "question": "Orhan Bey kimin vefatından sonra Osman Bey'in yerine geçti?", "answers": {"answer_start": 1383, "text": "Osman Bey'in"}}, {"id": "1", "context": "Vasvar Antlaşması bir barış antlaşmasıdır. Vasvar Antlaşması 18 Ağustos 1618 tarihinde imzalanmıştır. Vasvar Antlaşması, Osmanlı Devleti ile Lehistan arasında imzalanmıştır.Vasvar Antlaşması Vasvar kentinde imzalanmıştır.", "question": "Vasvar Antlaşması ne çeşit bir antlaşmadır?", "answers": {"answer_start": 22, "text": "barış antlaşması"}}, {"id": "2", "context": "Vasvar Antlaşması bir barış antlaşmasıdır. Vasvar Antlaşması 18 Ağustos 1618 tarihinde imzalanmıştır. Vasvar Antlaşması, Osmanlı Devleti ile Lehistan arasında imzalanmıştır.Vasvar Antlaşması Vasvar kentinde imzalanmıştır.", "question": "Vasvar Antlaşması hangi tarihte imzalanmıştır?", "answers": {"answer_start": 61, "text": "18 Ağustos 1618"}}, {"id": "3", "context": "Vasvar Antlaşması bir barış antlaşmasıdır. Vasvar Antlaşması 18 Ağustos 1618 tarihinde imzalanmıştır. Vasvar Antlaşması, Osmanlı Devleti ile Lehistan arasında imzalanmıştır.Vasvar Antlaşması Vasvar kentinde imzalanmıştır.", "question": "Hangi antlaşma 18 Ağustos 1618 tarihinde imzalanmıştır?", "answers": {"answer_start": 43, "text": "Vasvar Antlaşması"}}, {"id": "4", "context": "Vasvar Antlaşması bir barış antlaşmasıdır. Vasvar Antlaşması 18 Ağustos 1618 tarihinde imzalanmıştır. Vasvar Antlaşması, Osmanlı Devleti ile Lehistan arasında imzalanmıştır.Vasvar Antlaşması Vasvar kentinde imzalanmıştır.", "question": "Vasvar Antlaşması kaç yılında imzalanmıştır?", "answers": {"answer_start": 72, "text": "1618"}}, {"id": "5", "context": "Vasvar Antlaşması bir barış antlaşmasıdır. Vasvar Antlaşması 18 Ağustos 1618 tarihinde imzalanmıştır. Vasvar Antlaşması, Osmanlı Devleti ile Lehistan arasında imzalanmıştır.Vasvar Antlaşması Vasvar kentinde imzalanmıştır.", "question": "Hangi antlaşma 1618 yılında imzalanmıştır?", "answers": {"answer_start": 43, "text": "Vasvar Antlaşması"}}, {"id": "6", "context": "Vasvar Antlaşması bir barış antlaşmasıdır. Vasvar Antlaşması 18 Ağustos 1618 tarihinde imzalanmıştır. Vasvar Antlaşması, Osmanlı Devleti ile Lehistan arasında imzalanmıştır.Vasvar Antlaşması Vasvar kentinde imzalanmıştır.", "question": "Hangi antlaşma Osmanlı Devleti ile Lehistan arasında imzalanmıştır?", "answers": {"answer_start": 102, "text": "Vasvar Antlaşması"}}, {"id": "7", "context": "Vasvar Antlaşması bir barış antlaşmasıdır. Vasvar Antlaşması 18 Ağustos 1618 tarihinde imzalanmıştır. Vasvar Antlaşması, Osmanlı Devleti ile Lehistan arasında imzalanmıştır.Vasvar Antlaşması Vasvar kentinde imzalanmıştır.", "question": "Vasvar Antlaşması, hangi devlet ile Lehistan arasında imzalanmıştır?", "answers": {"answer_start": 121, "text": "Osmanlı Devleti"}}, {"id": "8", "context": "Vasvar Antlaşması bir barış antlaşmasıdır. Vasvar Antlaşması 18 Ağustos 1618 tarihinde imzalanmıştır. Vasvar Antlaşması, Osmanlı Devleti ile Lehistan arasında imzalanmıştır.Vasvar Antlaşması Vasvar kentinde imzalanmıştır.", "question": "Vasvar Antlaşması, Osmanlı Devleti ile hangi devlet arasında imzalanmıştır?", "answers": {"answer_start": 141, "text": "Lehistan"}}, {"id": "9", "context": "Vasvar Antlaşması bir barış antlaşmasıdır. Vasvar Antlaşması 18 Ağustos 1618 tarihinde imzalanmıştır. Vasvar Antlaşması, Osmanlı Devleti ile Lehistan arasında imzalanmıştır.Vasvar Antlaşması Vasvar kentinde imzalanmıştır.", "question": "Vasvar Antlaşması, hangi iki devlet arasında imzalanmıştır?", "answers": {"answer_start": 121, "text": "Osmanlı Devleti ile Lehistan"}}, {"id": "10", "context": "Vasvar Antlaşması bir barış antlaşmasıdır. Vasvar Antlaşması 18 Ağustos 1618 tarihinde imzalanmıştır. Vasvar Antlaşması, Osmanlı Devleti ile Lehistan arasında imzalanmıştır.Vasvar Antlaşması Vasvar kentinde imzalanmıştır.", "question": "Hangi antlaşma Vasvar kentinde imzalanmıştır?", "answers": {"answer_start": 173, "text": "Vasvar Antlaşması"}}, {"id": "11", "context": "Vasvar Antlaşması bir barış antlaşmasıdır. Vasvar Antlaşması 18 Ağustos 1618 tarihinde imzalanmıştır. Vasvar Antlaşması, Osmanlı Devleti ile Lehistan arasında imzalanmıştır.Vasvar Antlaşması Vasvar kentinde imzalanmıştır.", "question": "Vasvar Antlaşması nerede imzalanmıştır?", "answers": {"answer_start": 191, "text": "Vasvar kentinde"}}, {"id": "10000", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Mostaganem Savaşı'nın diğer adı nedir?", "answers": {"answer_start": 23, "text": "Mostaganem Muharebesi"}}, {"id": "10001", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Mostaganem Savaşı hangi tarihte oldu?", "answers": {"answer_start": 46, "text": "1558 yılında"}}, {"id": "10002", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Mostaganem Savaşı hangi devletler arasında oldu?", "answers": {"answer_start": 59, "text": "Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu"}}, {"id": "10003", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Mostaganem Savaşı Osmanlı devleti ile hangi imparatorluk arasında oldu?", "answers": {"answer_start": 79, "text": "İspanyol İmparatorluğu"}}, {"id": "10004", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Mostaganem Savaşı İspanyol İmparatorluğu ile hangi devlet arasında oldu?", "answers": {"answer_start": 59, "text": "Osmanlı Devleti"}}, {"id": "10005", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Osmanlı güçlerinin başında kim vardı?", "answers": {"answer_start": 200, "text": "Hasan Paşa"}}, {"id": "10006", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "İspanyol güçlerinin başında kim vardı?", "answers": {"answer_start": 244, "text": "Kont Alkodete"}}, {"id": "10007", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "İspanyol güçlerini kim destekledi?", "answers": {"answer_start": 283, "text": "Fas Sultanının askerleri"}}, {"id": "10008", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Savaş sonucunda İspanyollar ne yaptı?", "answers": {"answer_start": 356, "text": "Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı"}}, {"id": "10009", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı kimdi?", "answers": {"answer_start": 528, "text": "Kanuni Sultan Süleyman"}}, {"id": "10010", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Kanuni Sultan Süleyman nerede seferin başında bulunuyordu?", "answers": {"answer_start": 552, "text": "Avrupa'da"}}, {"id": "10011", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Fas Sultanlığı amacı neydi?", "answers": {"answer_start": 610, "text": "Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen"}}, {"id": "10012", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen kimdi?", "answers": {"answer_start": 644, "text": "Fas Sultanlığı"}}, {"id": "10013", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı ne yaptı?", "answers": {"answer_start": 699, "text": "Tilimsan şehrini fethetmek istedi"}}, {"id": "10014", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Fas Sultanlığı 30.000 kişilik bir kuvvet nereyi fetetmek istedi?", "answers": {"answer_start": 699, "text": "Tilimsan şehrini"}}, {"id": "10015", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Fas Sultanlığı kaç bin kişilik kuvvetle Tilimsan şehrini fetetmek istedi?", "answers": {"answer_start": 669, "text": "30.000 kişilik"}}, {"id": "10016", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Cezayir beylerbeyliğine kim atandı?", "answers": {"answer_start": 803, "text": "Hasan Paşa"}}, {"id": "10017", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Hasan Paşa nereye atandı?", "answers": {"answer_start": 744, "text": "Cezayir beylerbeyliğine"}}, {"id": "10018", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Fas topraklarına nereden gelen emirle denizden de sefer yapıldı?", "answers": {"answer_start": 840, "text": "İstanbul'dan"}}, {"id": "10019", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Fas topraklarına İstanbul'dan gelen emirle nereden sefer yapıldı?", "answers": {"answer_start": 885, "text": "denizden"}}, {"id": "10020", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Fas orduları dağıldı sonucunda ne oldu?", "answers": {"answer_start": 935, "text": "sonuç olarak başkentleri işgal edildi"}}, {"id": "10021", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Fas Sultanı kimdir?", "answers": {"answer_start": 1001, "text": "II. Muhammed"}}, {"id": "10022", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "II. Muhammed kimdir?", "answers": {"answer_start": 989, "text": "Fas Sultanı"}}, {"id": "10023", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri alınca ne yaptı?", "answers": {"answer_start": 1037, "text": "İspanyollardan yardım istedi"}}, {"id": "10024", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "İspanyol topraklarına kim taarruza geçti?", "answers": {"answer_start": 1091, "text": "Salih Paşa kuvvetleri"}}, {"id": "10025", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Salih Paşa kuvvetleri ne yaptı?", "answers": {"answer_start": 1114, "text": "İspanyol topraklarına da taarruza geçti"}}, {"id": "10026", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Fas sultanını nasıl öldü?", "answers": {"answer_start": 1170, "text": "suikast ile"}}, {"id": "10027", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Fas sultanının öldürülmesinin ardından ne oldu?", "answers": {"answer_start": 1204, "text": "kale kuşatmaları yoğunlaştı"}}, {"id": "10028", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Fas orduları ne yaptı?", "answers": {"answer_start": 1246, "text": "Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı"}}, {"id": "10029", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kim kuşatmaya başladı?", "answers": {"answer_start": 1232, "text": "Fas orduları"}}, {"id": "10030", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Salih Paşa nereden ayrıldı?", "answers": {"answer_start": 1357, "text": "Fas topraklarından"}}, {"id": "10031", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "İspanyollar da kuvvet yığmış neye hazırlanıyordu?", "answers": {"answer_start": 1463, "text": "Cezayir'e taarruz etmeye"}}, {"id": "10032", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Bölgede yaklaşık kaç bin kişilik Osmanlı kuvveti vardı?", "answers": {"answer_start": 1523, "text": "45.000"}}, {"id": "10033", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Hasan Paşa, elindeki kuvvetler nereye taaruz etti?", "answers": {"answer_start": 1660, "text": "Fas topraklarına"}}, {"id": "10034", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Osmanlı ordusu yaklaşık kaç kişilik Fas kuvvetlerini mağlup etti?", "answers": {"answer_start": 1523, "text": "45.000 kişilik"}}, {"id": "10035", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Osmanlı ordusu Fas kuvvetlerini maglup etti fakat neyi öğrendi?", "answers": {"answer_start": 1749, "text": "İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını"}}, {"id": "10036", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Osmanlı ordusu İspanyol güçlerinin arkadan sızdığını öğrenince ne yaptı?", "answers": {"answer_start": 1824, "text": "savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü"}}, {"id": "10037", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Osmanlı ordusu Fas güçlerine karşı savaş neden bitirdi?", "answers": {"answer_start": 1802, "text": "Kıskaça düşmemek için"}}, {"id": "10038", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "İspanyollara destek getiren nakliye gemilerine ne oldu?", "answers": {"answer_start": 1922, "text": "Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı"}}, {"id": "10039", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "İspanyol güçleri neden Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler?", "answers": {"answer_start": 2024, "text": "Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler"}}, {"id": "10040", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "İspanyol güçleri Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşününce ne yaptılar?", "answers": {"answer_start": 2072, "text": "Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler"}}, {"id": "10041", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Dönemin İspanyol imparatoru kimdir?", "answers": {"answer_start": 2439, "text": "II. Felipe"}}, {"id": "10042", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "II. Felipe kimdir?", "answers": {"answer_start": 2411, "text": "Dönemin İspanyol imparatoru"}}, {"id": "10043", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Fas Sultanlığı neden Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı?", "answers": {"answer_start": 2502, "text": "Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince"}}, {"id": "10044", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı İspanyol desteği kesilince ne yaptı?", "answers": {"answer_start": 2570, "text": "Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı"}}, {"id": "10045", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama ne yapmak zorunda kaldı?", "answers": {"answer_start": 2666, "text": "Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti"}}, {"id": "10046", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Fas Osmanlı hakimiyetine girince ne oldu?", "answers": {"answer_start": 2739, "text": "Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu"}}, {"id": "10047", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti nasıl son bulmuş oldu?", "answers": {"answer_start": 2666, "text": "Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek"}}, {"id": "10048", "context": "Mostaganem Savaşı veya Mostaganem Muharebesi, 1558 yılında Osmanlı Devleti ile İspanyol İmparatorluğu - Fas Sultanlığı arasında yapılan, Osmanlı zaferiyle sonuçlanan savaş. Osmanlı güçlerinin başında Hasan Paşa, İspanyol güçlerinin başında ise Kont Alkodete vardı.İspanyol güçlerini Fas Sultanının askerleri de desteklemiştir. Savaş sonucunda İspanyollar, Mostaganem Kalesinin kuşatmayı bıraktı ve Fas topraklarından çekilme kararı aldı. Böylece Fas topraklarında Osmanlı hakimiyeti başladı. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'da seferin başında bulunuyordu.Bu süreç içerisinde Kuzey Afrika'da güçlenmek isteyen Fas Sultanlığı, yaklaşık 30.000 kişilik bir kuvvet ile Tilimsan şehrini fethetmek istedi. Bu sırada Cezayir beylerbeyliğine de Hasan Paşa atanmış bulunuyordu. Hasan Paşa, bu hücumu püskürtebildi. İstanbul'dan gelen emir ile Fas topraklarına denizden de sefer yapıldı.Fas orduları dağıldı ve sonuç olarak başkentleri işgal edildi. Bir süre sonra Fas Sultanı II. Muhammed, başkenti geri aldı ve İspanyollardan yardım istedi. Bunun üzerine bölgedeki Salih Paşa kuvvetleri, İspanyol topraklarına da taarruza geçti. Fas sultanının suikast ile öldürülmesinden sonra kale kuşatmaları yoğunlaştı.Fas orduları, Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu kaleleri kuşatmaya başladı. Fakat tam olarak bir sonuç alamadılar. Salih Paşa, Fas topraklarından ayrıldı. Böylece Fas Sultanlığı biraz rahatlamış oldu. İspanyollar da kuvvet yığmış ve Cezayir'e taarruz etmeye hazırlanıyorlardı.Bölgede yaklaşık 45.000 kişilik Osmanlı kuvveti vardı, İstanbul'dan da yardım istenmiş ve deniz savunması güçlenmişti. Hasan Paşa, elindeki kuvvetler ile Fas topraklarına taarruz etti. Yaklaşık 45.000 kişilik Fas kuvvetini mağlup etti. Ancak, İspanyol güçlerinin cephe arkasına sızdığını öğrendi.Kıskaça düşmemek için savaşı bitirdi ve İspanyol güçlerinin peşine düştü. İspanyollara destek getiren nakliye gemileri, Osmanlı savaş gemilerince dağıtıldı. İspanyol güçleri ise Tilimsan şehrini almayı hedefliyordu. Fakat Tilimsan şehrini alamayacaklarını düşündüler ve Mostaganem Kalesine doğru ilerlediler.Kaleyi kuşatmaya aldıktan sonra Hasan Paşa'nın kuvvetleri, İspanyol kuvvetlerinin etrafını sardı. Yapılan meydan savaşında İspanyol güçleri tamamen dağıldı, komutanları Kont Alkodete öldürüldü. Mostaganem Savaşında İspanyol güçlerinin dağılması ile bölgede başka bir büyük İspanyol gücü kalmamış oldu.Dönemin İspanyol imparatoru II. Felipe, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilmesini istemedi. Güçleri dağılmış olan Fas Sultanlığı da, İspanyol desteği kesilince Osmanlı İmparatorluğu'na teslim olmak zorunda kaldı. Fas, tam olarak Osmanlı toprağı olmadı ama Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyetini kabul edecek, vergi verecekti.Böylece Kuzey Afrika'daki Fas ve İspanyol hakimiyeti son bulmuş oldu, Osmanlı hakimiyeti başladı. Bu savaştan kısa bir süre sonra da Cerbe Deniz Muharebesi yapılacak ve bölgenin kesin hakimi Osmanlı olacaktı.", "question": "Mostaganem Savaşı olduktan kısa süre sonra hangi savaş oldu?", "answers": {"answer_start": 2864, "text": "Cerbe Deniz Muharebesi"}}, {"id": "10049", "context": "Celâlî isyanları, 16. ve 17. yüzyıllarda, Osmanlı yönetimindeki Anadolu'da Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan ve IV. Mehmed dönemine kadar devam eden zaman zarfında devlete karşı ekonomik, sosyal, askerî ve siyasî nedenlerle ayaklananlara verilen addır.'Celâl’e mensup' anlamına gelen Celâlî tabiri, 16. yüzyıl başlarında '1519' isyan eden Bozoklu Şeyh Celâl’le ilgilidir. Celâlî isyanları başlangıçta, Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Şiî eğilimli Türkmen gruplarının Safevîlerin de tahrikiyle devlete başkaldırmaları şeklinde ortaya çıkmış,16. yüzyılın sonlarından itibaren büyük bir mesele hâlini alarak değişik bir mâhiyet kazanmıştır. Osmanlı devlet anlayışı, bu isyanları 'hurûc ale’s-sultân' olarak değerlendirmiş ve kaynaklarda bu ifade sık sık kullanılmıştır. Bu ayaklanmaların adı, bu kapsamdaki ayaklanmaların ilkinin önderi olan Şeyh Celâl’den gelir.Bozoklu 'Yozgat' olan Şeyh Celâl önderliğinde topraksız köylüler, ağır vergilerden ezilenler, toprakları elinden alınmış eski sipahiler, sekbanlar, yerel idarecilerin baskı ve adaletsiz yönetiminden şikâyetçi olan kitleler, 1519 yılında Osmanlı yönetimine başkaldırdı. Tokat yöresinde başlayan ayaklanma, aynı yıl içerisinde kanlı bir biçimde bastırıldı.", "question": "Celâlî isyanları hangi yüzyılda çıkmıştır?", "answers": {"answer_start": 18, "text": "16. ve 17. yüzyıllarda"}}, {"id": "10050", "context": "Celâlî isyanları, 16. ve 17. yüzyıllarda, Osmanlı yönetimindeki Anadolu'da Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan ve IV. Mehmed dönemine kadar devam eden zaman zarfında devlete karşı ekonomik, sosyal, askerî ve siyasî nedenlerle ayaklananlara verilen addır.'Celâl’e mensup' anlamına gelen Celâlî tabiri, 16. yüzyıl başlarında '1519' isyan eden Bozoklu Şeyh Celâl’le ilgilidir. Celâlî isyanları başlangıçta, Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Şiî eğilimli Türkmen gruplarının Safevîlerin de tahrikiyle devlete başkaldırmaları şeklinde ortaya çıkmış,16. yüzyılın sonlarından itibaren büyük bir mesele hâlini alarak değişik bir mâhiyet kazanmıştır. Osmanlı devlet anlayışı, bu isyanları 'hurûc ale’s-sultân' olarak değerlendirmiş ve kaynaklarda bu ifade sık sık kullanılmıştır. Bu ayaklanmaların adı, bu kapsamdaki ayaklanmaların ilkinin önderi olan Şeyh Celâl’den gelir.Bozoklu 'Yozgat' olan Şeyh Celâl önderliğinde topraksız köylüler, ağır vergilerden ezilenler, toprakları elinden alınmış eski sipahiler, sekbanlar, yerel idarecilerin baskı ve adaletsiz yönetiminden şikâyetçi olan kitleler, 1519 yılında Osmanlı yönetimine başkaldırdı. Tokat yöresinde başlayan ayaklanma, aynı yıl içerisinde kanlı bir biçimde bastırıldı.", "question": "16. ve 17. yüzyıllarda çıka isyanın adı nedir?", "answers": {"answer_start": 0, "text": "Celâlî isyanları"}}, {"id": "10051", "context": "Celâlî isyanları, 16. ve 17. yüzyıllarda, Osmanlı yönetimindeki Anadolu'da Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan ve IV. Mehmed dönemine kadar devam eden zaman zarfında devlete karşı ekonomik, sosyal, askerî ve siyasî nedenlerle ayaklananlara verilen addır.'Celâl’e mensup' anlamına gelen Celâlî tabiri, 16. yüzyıl başlarında '1519' isyan eden Bozoklu Şeyh Celâl’le ilgilidir. Celâlî isyanları başlangıçta, Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Şiî eğilimli Türkmen gruplarının Safevîlerin de tahrikiyle devlete başkaldırmaları şeklinde ortaya çıkmış,16. yüzyılın sonlarından itibaren büyük bir mesele hâlini alarak değişik bir mâhiyet kazanmıştır. Osmanlı devlet anlayışı, bu isyanları 'hurûc ale’s-sultân' olarak değerlendirmiş ve kaynaklarda bu ifade sık sık kullanılmıştır. Bu ayaklanmaların adı, bu kapsamdaki ayaklanmaların ilkinin önderi olan Şeyh Celâl’den gelir.Bozoklu 'Yozgat' olan Şeyh Celâl önderliğinde topraksız köylüler, ağır vergilerden ezilenler, toprakları elinden alınmış eski sipahiler, sekbanlar, yerel idarecilerin baskı ve adaletsiz yönetiminden şikâyetçi olan kitleler, 1519 yılında Osmanlı yönetimine başkaldırdı. Tokat yöresinde başlayan ayaklanma, aynı yıl içerisinde kanlı bir biçimde bastırıldı.", "question": "Celâlî isyanları Osmanlı yönetimindeki nerede çıkmıştır?", "answers": {"answer_start": 64, "text": "Anadolu'da"}}, {"id": "10052", "context": "Celâlî isyanları, 16. ve 17. yüzyıllarda, Osmanlı yönetimindeki Anadolu'da Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan ve IV. Mehmed dönemine kadar devam eden zaman zarfında devlete karşı ekonomik, sosyal, askerî ve siyasî nedenlerle ayaklananlara verilen addır.'Celâl’e mensup' anlamına gelen Celâlî tabiri, 16. yüzyıl başlarında '1519' isyan eden Bozoklu Şeyh Celâl’le ilgilidir. Celâlî isyanları başlangıçta, Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Şiî eğilimli Türkmen gruplarının Safevîlerin de tahrikiyle devlete başkaldırmaları şeklinde ortaya çıkmış,16. yüzyılın sonlarından itibaren büyük bir mesele hâlini alarak değişik bir mâhiyet kazanmıştır. Osmanlı devlet anlayışı, bu isyanları 'hurûc ale’s-sultân' olarak değerlendirmiş ve kaynaklarda bu ifade sık sık kullanılmıştır. Bu ayaklanmaların adı, bu kapsamdaki ayaklanmaların ilkinin önderi olan Şeyh Celâl’den gelir.Bozoklu 'Yozgat' olan Şeyh Celâl önderliğinde topraksız köylüler, ağır vergilerden ezilenler, toprakları elinden alınmış eski sipahiler, sekbanlar, yerel idarecilerin baskı ve adaletsiz yönetiminden şikâyetçi olan kitleler, 1519 yılında Osmanlı yönetimine başkaldırdı. Tokat yöresinde başlayan ayaklanma, aynı yıl içerisinde kanlı bir biçimde bastırıldı.", "question": "Celâlî isyanları hangi Osmanlı padişahı döneminde başladı?", "answers": {"answer_start": 75, "text": "Yavuz Sultan Selim"}}, {"id": "10053", "context": "Celâlî isyanları, 16. ve 17. yüzyıllarda, Osmanlı yönetimindeki Anadolu'da Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan ve IV. Mehmed dönemine kadar devam eden zaman zarfında devlete karşı ekonomik, sosyal, askerî ve siyasî nedenlerle ayaklananlara verilen addır.'Celâl’e mensup' anlamına gelen Celâlî tabiri, 16. yüzyıl başlarında '1519' isyan eden Bozoklu Şeyh Celâl’le ilgilidir. Celâlî isyanları başlangıçta, Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Şiî eğilimli Türkmen gruplarının Safevîlerin de tahrikiyle devlete başkaldırmaları şeklinde ortaya çıkmış,16. yüzyılın sonlarından itibaren büyük bir mesele hâlini alarak değişik bir mâhiyet kazanmıştır. Osmanlı devlet anlayışı, bu isyanları 'hurûc ale’s-sultân' olarak değerlendirmiş ve kaynaklarda bu ifade sık sık kullanılmıştır. Bu ayaklanmaların adı, bu kapsamdaki ayaklanmaların ilkinin önderi olan Şeyh Celâl’den gelir.Bozoklu 'Yozgat' olan Şeyh Celâl önderliğinde topraksız köylüler, ağır vergilerden ezilenler, toprakları elinden alınmış eski sipahiler, sekbanlar, yerel idarecilerin baskı ve adaletsiz yönetiminden şikâyetçi olan kitleler, 1519 yılında Osmanlı yönetimine başkaldırdı. Tokat yöresinde başlayan ayaklanma, aynı yıl içerisinde kanlı bir biçimde bastırıldı.", "question": "Celâlî isyanları devlete karşı hangi alanlarda ayaklanmalara verilen addır?", "answers": {"answer_start": 182, "text": "ekonomik, sosyal, askerî ve siyasî nedenlerle"}}, {"id": "10054", "context": "Celâlî isyanları, 16. ve 17. yüzyıllarda, Osmanlı yönetimindeki Anadolu'da Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan ve IV. Mehmed dönemine kadar devam eden zaman zarfında devlete karşı ekonomik, sosyal, askerî ve siyasî nedenlerle ayaklananlara verilen addır.'Celâl’e mensup' anlamına gelen Celâlî tabiri, 16. yüzyıl başlarında '1519' isyan eden Bozoklu Şeyh Celâl’le ilgilidir. Celâlî isyanları başlangıçta, Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Şiî eğilimli Türkmen gruplarının Safevîlerin de tahrikiyle devlete başkaldırmaları şeklinde ortaya çıkmış,16. yüzyılın sonlarından itibaren büyük bir mesele hâlini alarak değişik bir mâhiyet kazanmıştır. Osmanlı devlet anlayışı, bu isyanları 'hurûc ale’s-sultân' olarak değerlendirmiş ve kaynaklarda bu ifade sık sık kullanılmıştır. Bu ayaklanmaların adı, bu kapsamdaki ayaklanmaların ilkinin önderi olan Şeyh Celâl’den gelir.Bozoklu 'Yozgat' olan Şeyh Celâl önderliğinde topraksız köylüler, ağır vergilerden ezilenler, toprakları elinden alınmış eski sipahiler, sekbanlar, yerel idarecilerin baskı ve adaletsiz yönetiminden şikâyetçi olan kitleler, 1519 yılında Osmanlı yönetimine başkaldırdı. Tokat yöresinde başlayan ayaklanma, aynı yıl içerisinde kanlı bir biçimde bastırıldı.", "question": "Celâlî tabiri ne demektir?", "answers": {"answer_start": 256, "text": "'Celâl’e mensup'"}}, {"id": "10055", "context": "Celâlî isyanları, 16. ve 17. yüzyıllarda, Osmanlı yönetimindeki Anadolu'da Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan ve IV. Mehmed dönemine kadar devam eden zaman zarfında devlete karşı ekonomik, sosyal, askerî ve siyasî nedenlerle ayaklananlara verilen addır.'Celâl’e mensup' anlamına gelen Celâlî tabiri, 16. yüzyıl başlarında '1519' isyan eden Bozoklu Şeyh Celâl’le ilgilidir. Celâlî isyanları başlangıçta, Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Şiî eğilimli Türkmen gruplarının Safevîlerin de tahrikiyle devlete başkaldırmaları şeklinde ortaya çıkmış,16. yüzyılın sonlarından itibaren büyük bir mesele hâlini alarak değişik bir mâhiyet kazanmıştır. Osmanlı devlet anlayışı, bu isyanları 'hurûc ale’s-sultân' olarak değerlendirmiş ve kaynaklarda bu ifade sık sık kullanılmıştır. Bu ayaklanmaların adı, bu kapsamdaki ayaklanmaların ilkinin önderi olan Şeyh Celâl’den gelir.Bozoklu 'Yozgat' olan Şeyh Celâl önderliğinde topraksız köylüler, ağır vergilerden ezilenler, toprakları elinden alınmış eski sipahiler, sekbanlar, yerel idarecilerin baskı ve adaletsiz yönetiminden şikâyetçi olan kitleler, 1519 yılında Osmanlı yönetimine başkaldırdı. Tokat yöresinde başlayan ayaklanma, aynı yıl içerisinde kanlı bir biçimde bastırıldı.", "question": "'Celâl’e mensup' ne demektir?", "answers": {"answer_start": 288, "text": "Celâlî"}}, {"id": "10056", "context": "Celâlî isyanları, 16. ve 17. yüzyıllarda, Osmanlı yönetimindeki Anadolu'da Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan ve IV. Mehmed dönemine kadar devam eden zaman zarfında devlete karşı ekonomik, sosyal, askerî ve siyasî nedenlerle ayaklananlara verilen addır.'Celâl’e mensup' anlamına gelen Celâlî tabiri, 16. yüzyıl başlarında '1519' isyan eden Bozoklu Şeyh Celâl’le ilgilidir. Celâlî isyanları başlangıçta, Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Şiî eğilimli Türkmen gruplarının Safevîlerin de tahrikiyle devlete başkaldırmaları şeklinde ortaya çıkmış,16. yüzyılın sonlarından itibaren büyük bir mesele hâlini alarak değişik bir mâhiyet kazanmıştır. Osmanlı devlet anlayışı, bu isyanları 'hurûc ale’s-sultân' olarak değerlendirmiş ve kaynaklarda bu ifade sık sık kullanılmıştır. Bu ayaklanmaların adı, bu kapsamdaki ayaklanmaların ilkinin önderi olan Şeyh Celâl’den gelir.Bozoklu 'Yozgat' olan Şeyh Celâl önderliğinde topraksız köylüler, ağır vergilerden ezilenler, toprakları elinden alınmış eski sipahiler, sekbanlar, yerel idarecilerin baskı ve adaletsiz yönetiminden şikâyetçi olan kitleler, 1519 yılında Osmanlı yönetimine başkaldırdı. Tokat yöresinde başlayan ayaklanma, aynı yıl içerisinde kanlı bir biçimde bastırıldı.", "question": "Celâlî tabiri kiminle ilgilidir?", "answers": {"answer_start": 343, "text": "Bozoklu Şeyh Celâl’le"}}, {"id": "10057", "context": "Celâlî isyanları, 16. ve 17. yüzyıllarda, Osmanlı yönetimindeki Anadolu'da Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan ve IV. Mehmed dönemine kadar devam eden zaman zarfında devlete karşı ekonomik, sosyal, askerî ve siyasî nedenlerle ayaklananlara verilen addır.'Celâl’e mensup' anlamına gelen Celâlî tabiri, 16. yüzyıl başlarında '1519' isyan eden Bozoklu Şeyh Celâl’le ilgilidir. Celâlî isyanları başlangıçta, Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Şiî eğilimli Türkmen gruplarının Safevîlerin de tahrikiyle devlete başkaldırmaları şeklinde ortaya çıkmış,16. yüzyılın sonlarından itibaren büyük bir mesele hâlini alarak değişik bir mâhiyet kazanmıştır. Osmanlı devlet anlayışı, bu isyanları 'hurûc ale’s-sultân' olarak değerlendirmiş ve kaynaklarda bu ifade sık sık kullanılmıştır. Bu ayaklanmaların adı, bu kapsamdaki ayaklanmaların ilkinin önderi olan Şeyh Celâl’den gelir.Bozoklu 'Yozgat' olan Şeyh Celâl önderliğinde topraksız köylüler, ağır vergilerden ezilenler, toprakları elinden alınmış eski sipahiler, sekbanlar, yerel idarecilerin baskı ve adaletsiz yönetiminden şikâyetçi olan kitleler, 1519 yılında Osmanlı yönetimine başkaldırdı. Tokat yöresinde başlayan ayaklanma, aynı yıl içerisinde kanlı bir biçimde bastırıldı.", "question": "Celâlî isyanları nasıl ortaya çıkmıştır?", "answers": {"answer_start": 406, "text": "Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Şiî eğilimli Türkmen gruplarının Safevîlerin de tahrikiyle devlete başkaldırmaları şeklinde ortaya çıkmış"}}, {"id": "10058", "context": "Celâlî isyanları, 16. ve 17. yüzyıllarda, Osmanlı yönetimindeki Anadolu'da Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan ve IV. Mehmed dönemine kadar devam eden zaman zarfında devlete karşı ekonomik, sosyal, askerî ve siyasî nedenlerle ayaklananlara verilen addır.'Celâl’e mensup' anlamına gelen Celâlî tabiri, 16. yüzyıl başlarında '1519' isyan eden Bozoklu Şeyh Celâl’le ilgilidir. Celâlî isyanları başlangıçta, Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Şiî eğilimli Türkmen gruplarının Safevîlerin de tahrikiyle devlete başkaldırmaları şeklinde ortaya çıkmış,16. yüzyılın sonlarından itibaren büyük bir mesele hâlini alarak değişik bir mâhiyet kazanmıştır. Osmanlı devlet anlayışı, bu isyanları 'hurûc ale’s-sultân' olarak değerlendirmiş ve kaynaklarda bu ifade sık sık kullanılmıştır. Bu ayaklanmaların adı, bu kapsamdaki ayaklanmaların ilkinin önderi olan Şeyh Celâl’den gelir.Bozoklu 'Yozgat' olan Şeyh Celâl önderliğinde topraksız köylüler, ağır vergilerden ezilenler, toprakları elinden alınmış eski sipahiler, sekbanlar, yerel idarecilerin baskı ve adaletsiz yönetiminden şikâyetçi olan kitleler, 1519 yılında Osmanlı yönetimine başkaldırdı. Tokat yöresinde başlayan ayaklanma, aynı yıl içerisinde kanlı bir biçimde bastırıldı.", "question": "Celâlî isyanları ne zaman büyük bir mesele haline geldi?", "answers": {"answer_start": 561, "text": "16. yüzyılın sonlarından itibaren"}}, {"id": "10059", "context": "Celâlî isyanları, 16. ve 17. yüzyıllarda, Osmanlı yönetimindeki Anadolu'da Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan ve IV. Mehmed dönemine kadar devam eden zaman zarfında devlete karşı ekonomik, sosyal, askerî ve siyasî nedenlerle ayaklananlara verilen addır.'Celâl’e mensup' anlamına gelen Celâlî tabiri, 16. yüzyıl başlarında '1519' isyan eden Bozoklu Şeyh Celâl’le ilgilidir. Celâlî isyanları başlangıçta, Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Şiî eğilimli Türkmen gruplarının Safevîlerin de tahrikiyle devlete başkaldırmaları şeklinde ortaya çıkmış,16. yüzyılın sonlarından itibaren büyük bir mesele hâlini alarak değişik bir mâhiyet kazanmıştır. Osmanlı devlet anlayışı, bu isyanları 'hurûc ale’s-sultân' olarak değerlendirmiş ve kaynaklarda bu ifade sık sık kullanılmıştır. Bu ayaklanmaların adı, bu kapsamdaki ayaklanmaların ilkinin önderi olan Şeyh Celâl’den gelir.Bozoklu 'Yozgat' olan Şeyh Celâl önderliğinde topraksız köylüler, ağır vergilerden ezilenler, toprakları elinden alınmış eski sipahiler, sekbanlar, yerel idarecilerin baskı ve adaletsiz yönetiminden şikâyetçi olan kitleler, 1519 yılında Osmanlı yönetimine başkaldırdı. Tokat yöresinde başlayan ayaklanma, aynı yıl içerisinde kanlı bir biçimde bastırıldı.", "question": "Osmanlı devlet anlayışı isyanları nasıl değerlendirmektedir?", "answers": {"answer_start": 697, "text": "'hurûc ale’s-sultân'"}}, {"id": "10060", "context": "Celâlî isyanları, 16. ve 17. yüzyıllarda, Osmanlı yönetimindeki Anadolu'da Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan ve IV. Mehmed dönemine kadar devam eden zaman zarfında devlete karşı ekonomik, sosyal, askerî ve siyasî nedenlerle ayaklananlara verilen addır.'Celâl’e mensup' anlamına gelen Celâlî tabiri, 16. yüzyıl başlarında '1519' isyan eden Bozoklu Şeyh Celâl’le ilgilidir. Celâlî isyanları başlangıçta, Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Şiî eğilimli Türkmen gruplarının Safevîlerin de tahrikiyle devlete başkaldırmaları şeklinde ortaya çıkmış,16. yüzyılın sonlarından itibaren büyük bir mesele hâlini alarak değişik bir mâhiyet kazanmıştır. Osmanlı devlet anlayışı, bu isyanları 'hurûc ale’s-sultân' olarak değerlendirmiş ve kaynaklarda bu ifade sık sık kullanılmıştır. Bu ayaklanmaların adı, bu kapsamdaki ayaklanmaların ilkinin önderi olan Şeyh Celâl’den gelir.Bozoklu 'Yozgat' olan Şeyh Celâl önderliğinde topraksız köylüler, ağır vergilerden ezilenler, toprakları elinden alınmış eski sipahiler, sekbanlar, yerel idarecilerin baskı ve adaletsiz yönetiminden şikâyetçi olan kitleler, 1519 yılında Osmanlı yönetimine başkaldırdı. Tokat yöresinde başlayan ayaklanma, aynı yıl içerisinde kanlı bir biçimde bastırıldı.", "question": "Bu ayaklanmaların adı, bu kapsamdaki ayaklanmaların ilkinin önderi kimdir?", "answers": {"answer_start": 860, "text": "Şeyh Celâl"}}, {"id": "10061", "context": "Celâlî isyanları, 16. ve 17. yüzyıllarda, Osmanlı yönetimindeki Anadolu'da Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan ve IV. Mehmed dönemine kadar devam eden zaman zarfında devlete karşı ekonomik, sosyal, askerî ve siyasî nedenlerle ayaklananlara verilen addır.'Celâl’e mensup' anlamına gelen Celâlî tabiri, 16. yüzyıl başlarında '1519' isyan eden Bozoklu Şeyh Celâl’le ilgilidir. Celâlî isyanları başlangıçta, Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Şiî eğilimli Türkmen gruplarının Safevîlerin de tahrikiyle devlete başkaldırmaları şeklinde ortaya çıkmış,16. yüzyılın sonlarından itibaren büyük bir mesele hâlini alarak değişik bir mâhiyet kazanmıştır. Osmanlı devlet anlayışı, bu isyanları 'hurûc ale’s-sultân' olarak değerlendirmiş ve kaynaklarda bu ifade sık sık kullanılmıştır. Bu ayaklanmaların adı, bu kapsamdaki ayaklanmaların ilkinin önderi olan Şeyh Celâl’den gelir.Bozoklu 'Yozgat' olan Şeyh Celâl önderliğinde topraksız köylüler, ağır vergilerden ezilenler, toprakları elinden alınmış eski sipahiler, sekbanlar, yerel idarecilerin baskı ve adaletsiz yönetiminden şikâyetçi olan kitleler, 1519 yılında Osmanlı yönetimine başkaldırdı. Tokat yöresinde başlayan ayaklanma, aynı yıl içerisinde kanlı bir biçimde bastırıldı.", "question": "Şeyh Celâl nerelidir?", "answers": {"answer_start": 881, "text": "Bozoklu"}}, {"id": "10062", "context": "Celâlî isyanları, 16. ve 17. yüzyıllarda, Osmanlı yönetimindeki Anadolu'da Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan ve IV. Mehmed dönemine kadar devam eden zaman zarfında devlete karşı ekonomik, sosyal, askerî ve siyasî nedenlerle ayaklananlara verilen addır.'Celâl’e mensup' anlamına gelen Celâlî tabiri, 16. yüzyıl başlarında '1519' isyan eden Bozoklu Şeyh Celâl’le ilgilidir. Celâlî isyanları başlangıçta, Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Şiî eğilimli Türkmen gruplarının Safevîlerin de tahrikiyle devlete başkaldırmaları şeklinde ortaya çıkmış,16. yüzyılın sonlarından itibaren büyük bir mesele hâlini alarak değişik bir mâhiyet kazanmıştır. Osmanlı devlet anlayışı, bu isyanları 'hurûc ale’s-sultân' olarak değerlendirmiş ve kaynaklarda bu ifade sık sık kullanılmıştır. Bu ayaklanmaların adı, bu kapsamdaki ayaklanmaların ilkinin önderi olan Şeyh Celâl’den gelir.Bozoklu 'Yozgat' olan Şeyh Celâl önderliğinde topraksız köylüler, ağır vergilerden ezilenler, toprakları elinden alınmış eski sipahiler, sekbanlar, yerel idarecilerin baskı ve adaletsiz yönetiminden şikâyetçi olan kitleler, 1519 yılında Osmanlı yönetimine başkaldırdı. Tokat yöresinde başlayan ayaklanma, aynı yıl içerisinde kanlı bir biçimde bastırıldı.", "question": "Bozok neresidir?", "answers": {"answer_start": 889, "text": "'Yozgat'"}}, {"id": "10063", "context": "Celâlî isyanları, 16. ve 17. yüzyıllarda, Osmanlı yönetimindeki Anadolu'da Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan ve IV. Mehmed dönemine kadar devam eden zaman zarfında devlete karşı ekonomik, sosyal, askerî ve siyasî nedenlerle ayaklananlara verilen addır.'Celâl’e mensup' anlamına gelen Celâlî tabiri, 16. yüzyıl başlarında '1519' isyan eden Bozoklu Şeyh Celâl’le ilgilidir. Celâlî isyanları başlangıçta, Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Şiî eğilimli Türkmen gruplarının Safevîlerin de tahrikiyle devlete başkaldırmaları şeklinde ortaya çıkmış,16. yüzyılın sonlarından itibaren büyük bir mesele hâlini alarak değişik bir mâhiyet kazanmıştır. Osmanlı devlet anlayışı, bu isyanları 'hurûc ale’s-sultân' olarak değerlendirmiş ve kaynaklarda bu ifade sık sık kullanılmıştır. Bu ayaklanmaların adı, bu kapsamdaki ayaklanmaların ilkinin önderi olan Şeyh Celâl’den gelir.Bozoklu 'Yozgat' olan Şeyh Celâl önderliğinde topraksız köylüler, ağır vergilerden ezilenler, toprakları elinden alınmış eski sipahiler, sekbanlar, yerel idarecilerin baskı ve adaletsiz yönetiminden şikâyetçi olan kitleler, 1519 yılında Osmanlı yönetimine başkaldırdı. Tokat yöresinde başlayan ayaklanma, aynı yıl içerisinde kanlı bir biçimde bastırıldı.", "question": "1519 yılında yönetime isyan eden kimlerdi?", "answers": {"answer_start": 927, "text": "topraksız köylüler, ağır vergilerden ezilenler, toprakları elinden alınmış eski sipahiler, sekbanlar, yerel idarecilerin baskı ve adaletsiz yönetiminden şikâyetçi olan kitleler"}}, {"id": "10064", "context": "Celâlî isyanları, 16. ve 17. yüzyıllarda, Osmanlı yönetimindeki Anadolu'da Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan ve IV. Mehmed dönemine kadar devam eden zaman zarfında devlete karşı ekonomik, sosyal, askerî ve siyasî nedenlerle ayaklananlara verilen addır.'Celâl’e mensup' anlamına gelen Celâlî tabiri, 16. yüzyıl başlarında '1519' isyan eden Bozoklu Şeyh Celâl’le ilgilidir. Celâlî isyanları başlangıçta, Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Şiî eğilimli Türkmen gruplarının Safevîlerin de tahrikiyle devlete başkaldırmaları şeklinde ortaya çıkmış,16. yüzyılın sonlarından itibaren büyük bir mesele hâlini alarak değişik bir mâhiyet kazanmıştır. Osmanlı devlet anlayışı, bu isyanları 'hurûc ale’s-sultân' olarak değerlendirmiş ve kaynaklarda bu ifade sık sık kullanılmıştır. Bu ayaklanmaların adı, bu kapsamdaki ayaklanmaların ilkinin önderi olan Şeyh Celâl’den gelir.Bozoklu 'Yozgat' olan Şeyh Celâl önderliğinde topraksız köylüler, ağır vergilerden ezilenler, toprakları elinden alınmış eski sipahiler, sekbanlar, yerel idarecilerin baskı ve adaletsiz yönetiminden şikâyetçi olan kitleler, 1519 yılında Osmanlı yönetimine başkaldırdı. Tokat yöresinde başlayan ayaklanma, aynı yıl içerisinde kanlı bir biçimde bastırıldı.", "question": "Celali isyanı hangi yılda çıktı?", "answers": {"answer_start": 1105, "text": "1519 yılında"}}, {"id": "10065", "context": "Celâlî isyanları, 16. ve 17. yüzyıllarda, Osmanlı yönetimindeki Anadolu'da Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan ve IV. Mehmed dönemine kadar devam eden zaman zarfında devlete karşı ekonomik, sosyal, askerî ve siyasî nedenlerle ayaklananlara verilen addır.'Celâl’e mensup' anlamına gelen Celâlî tabiri, 16. yüzyıl başlarında '1519' isyan eden Bozoklu Şeyh Celâl’le ilgilidir. Celâlî isyanları başlangıçta, Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Şiî eğilimli Türkmen gruplarının Safevîlerin de tahrikiyle devlete başkaldırmaları şeklinde ortaya çıkmış,16. yüzyılın sonlarından itibaren büyük bir mesele hâlini alarak değişik bir mâhiyet kazanmıştır. Osmanlı devlet anlayışı, bu isyanları 'hurûc ale’s-sultân' olarak değerlendirmiş ve kaynaklarda bu ifade sık sık kullanılmıştır. Bu ayaklanmaların adı, bu kapsamdaki ayaklanmaların ilkinin önderi olan Şeyh Celâl’den gelir.Bozoklu 'Yozgat' olan Şeyh Celâl önderliğinde topraksız köylüler, ağır vergilerden ezilenler, toprakları elinden alınmış eski sipahiler, sekbanlar, yerel idarecilerin baskı ve adaletsiz yönetiminden şikâyetçi olan kitleler, 1519 yılında Osmanlı yönetimine başkaldırdı. Tokat yöresinde başlayan ayaklanma, aynı yıl içerisinde kanlı bir biçimde bastırıldı.", "question": "Ayaklanma nerede başlamıştır?", "answers": {"answer_start": 1150, "text": "Tokat yöresinde"}}, {"id": "10066", "context": "Celâlî isyanları, 16. ve 17. yüzyıllarda, Osmanlı yönetimindeki Anadolu'da Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan ve IV. Mehmed dönemine kadar devam eden zaman zarfında devlete karşı ekonomik, sosyal, askerî ve siyasî nedenlerle ayaklananlara verilen addır.'Celâl’e mensup' anlamına gelen Celâlî tabiri, 16. yüzyıl başlarında '1519' isyan eden Bozoklu Şeyh Celâl’le ilgilidir. Celâlî isyanları başlangıçta, Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Şiî eğilimli Türkmen gruplarının Safevîlerin de tahrikiyle devlete başkaldırmaları şeklinde ortaya çıkmış,16. yüzyılın sonlarından itibaren büyük bir mesele hâlini alarak değişik bir mâhiyet kazanmıştır. Osmanlı devlet anlayışı, bu isyanları 'hurûc ale’s-sultân' olarak değerlendirmiş ve kaynaklarda bu ifade sık sık kullanılmıştır. Bu ayaklanmaların adı, bu kapsamdaki ayaklanmaların ilkinin önderi olan Şeyh Celâl’den gelir.Bozoklu 'Yozgat' olan Şeyh Celâl önderliğinde topraksız köylüler, ağır vergilerden ezilenler, toprakları elinden alınmış eski sipahiler, sekbanlar, yerel idarecilerin baskı ve adaletsiz yönetiminden şikâyetçi olan kitleler, 1519 yılında Osmanlı yönetimine başkaldırdı. Tokat yöresinde başlayan ayaklanma, aynı yıl içerisinde kanlı bir biçimde bastırıldı.", "question": "Ayaklanma nasıl bastırıldı?", "answers": {"answer_start": 1206, "text": "kanlı bir biçimde bastırıldı"}}, {"id": "10067", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "Astrahan Seferi ne zaman olmuştur?", "answers": {"answer_start": 84, "text": "1556 yılında"}}, {"id": "10068", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "Kırım Hanlığı nereye bağlıdır?", "answers": {"answer_start": 36, "text": "Osmanlı Devleti'ne"}}, {"id": "10069", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "Astrahan Seferi hangi olay üzerine çıkmıştır?", "answers": {"answer_start": 97, "text": "Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için"}}, {"id": "10070", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "Osmanlı Devleti Astrahan Hanlı'ğını geri almak için nereye sefer düzenledi?", "answers": {"answer_start": 155, "text": "Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine"}}, {"id": "10071", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "Rus Moskova Knezliği kaç yılında Kazan Hanlığı’na son vermiştir?", "answers": {"answer_start": 235, "text": "1552 yılında"}}, {"id": "10072", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "Rus Moskova Knezliği kaç yılında Astrahan Hanlığı’na son vermiştir?", "answers": {"answer_start": 266, "text": "1556 yılında"}}, {"id": "10073", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "1556 yılında kim Astrahan Hanlığı’na son vermiştir?", "answers": {"answer_start": 214, "text": "Rus Moskova Knezliği"}}, {"id": "10074", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "1552 yılında kim Kazan Hanlığı’na son vermiştir?", "answers": {"answer_start": 214, "text": "Rus Moskova Knezliği"}}, {"id": "10075", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "1552 yılında Rus Moskova Knezliği nereye son vermiştir?", "answers": {"answer_start": 248, "text": "Kazan Hanlığı’na"}}, {"id": "10076", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "1556 yılında Rus Moskova Knezliği nereye son vermiştir?", "answers": {"answer_start": 282, "text": "Astrahan Hanlığı’na"}}, {"id": "10077", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "Rus Moskova Knezliği hangi nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmiştir?", "answers": {"answer_start": 317, "text": "Don 'Ten' ve Volga 'İdil'"}}, {"id": "10078", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "Don'un diğer adı nedir?", "answers": {"answer_start": 321, "text": "'Ten'"}}, {"id": "10079", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "Volga'nın diğer adı nedir?", "answers": {"answer_start": 336, "text": "'İdil'"}}, {"id": "10080", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "Moskova Prensi kimdir?", "answers": {"answer_start": 405, "text": "IV. İvan"}}, {"id": "10082", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "IV. İvan'ın lakabı nedir?", "answers": {"answer_start": 414, "text": "'Korkunç İvan'"}}, {"id": "10083", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "IV. İvan nasıl Çar ünvanını aldı?", "answers": {"answer_start": 432, "text": "fetihleriyle"}}, {"id": "10084", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "Hazar Denizi nerede?", "answers": {"answer_start": 583, "text": "Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasında"}}, {"id": "10085", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "Rus Prensliği neyin ilk adımını atmış oldu?", "answers": {"answer_start": 725, "text": "Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını"}}, {"id": "10086", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa neyi sezdiler?", "answers": {"answer_start": 861, "text": "Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini"}}, {"id": "10087", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "Padişah II. Selim Rusya'nın sarkma tehlikesine karşı nasıl önlem almayı düşündü?", "answers": {"answer_start": 950, "text": "Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü"}}, {"id": "10088", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "Astrahan kalesinin fethi ne gibi sonuçlar yarattı?", "answers": {"answer_start": 1088, "text": "Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi"}}, {"id": "10089", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "Eski doğu-batı Asya kervan yolları neresidir?", "answers": {"answer_start": 1286, "text": "'İpek ve Baharat Yolları'"}}, {"id": "10090", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "Astrahan Seferi hangi proje ile eşzamanlı yürütülmesine karar verildi?", "answers": {"answer_start": 1918, "text": "Don-Volga Kanal Projesi"}}, {"id": "10091", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "İran Safevi Devleti nerenin yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engeledi?", "answers": {"answer_start": 1643, "text": "Türkistan-Anadolu"}}, {"id": "10092", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "Kim Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engeledi?", "answers": {"answer_start": 1616, "text": "İran Safevi Devleti"}}, {"id": "10093", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "İran Safevi Devleti Türkistan-Anadolu yolunu keserek neyi amaçladı?", "answers": {"answer_start": 1676, "text": "Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi"}}, {"id": "10094", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "Kırım Hanı kimdir?", "answers": {"answer_start": 2016, "text": "I. Devlet Giray"}}, {"id": "10095", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "II. Selim I. Devlet Giray’a ne gönderdi?", "answers": {"answer_start": 2038, "text": "Hatt-ı Hümâyûn"}}, {"id": "10096", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "II. Selim I. Devlet Giray’a Hatt-ı Hümâyûn göndererek ne talimatı verdi?", "answers": {"answer_start": 2064, "text": "sefer hazırlıklarının başlanması"}}, {"id": "10097", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa sefer hazırlıkları için kimi görevlendirdi?", "answers": {"answer_start": 2202, "text": "Çerkez Kâsım Bey'i"}}, {"id": "10098", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "Çerkez Kâsım Bey kimdir?", "answers": {"answer_start": 2179, "text": "Şıkk-ı sâni defterdarı"}}, {"id": "10099", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "Çerkez Kâsım Bey'e hangi ünvan verildi?", "answers": {"answer_start": 2246, "text": "paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı"}}, {"id": "10100", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında kimin payı büyüktür?", "answers": {"answer_start": 2342, "text": "Kırım Hanı'nın"}}, {"id": "10101", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "Devlet Giray Han neyden korkuyordu?", "answers": {"answer_start": 2530, "text": "kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu"}}, {"id": "10102", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "Devlet Giray Han tahtını kaybedeceğini korktuğu için ne yapmıştır?", "answers": {"answer_start": 2635, "text": "sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir"}}, {"id": "10103", "context": "Astrahan Seferi, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Kırım Hanlığı'nın 1556 yılında Rusya'nın eline geçen Astrahan Hanlığı'nı geri almak için Astrahan ve Azak bölgeleri üzerine düzenledikleri seferdir.Rus Moskova Knezliği 1552 yılında Kazan Hanlığı’na; 1556 yılında da Astrahan Hanlığı’na son vermiş, ve Don 'Ten' ve Volga 'İdil' nehir boylarına güçlü bir şekilde yerleşmişti. Moskova Prensi IV. İvan 'Korkunç İvan' bu fetihleriyle Çar unvanını da almıştı.İlerleyen yüzyıllarda Rus ekonomisinin candamarı haline gelecek olan bölgenin Rusya tarafından ilhak edilmesiyle, Orta Asya ile Kırım ve Anadolu arasındaki Hazar Denizi’nin kuzeyinden geçen ticaret yolu ve Hac yolu da kesintiye uğramıştı.Rus Prensliği ise Urallardan Karadeniz üzerine sarkma stratejisinin ilk adımını atmış oldu. Padişah II. Selim ile dâmâdı ve Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, Rusya’nın Kafkasya ve Kırım’a sarkma tehlikesini sezdiler.Bunu önlemek stratejisi olarak Astrahan kalesinin fethi ve bu kalenin bir tahkim edilmiş bir savunma sisteminin merkezi olarak kullanılması gerektiği düşünüldü. Böylece Rus Prensliğinin güneye ilerlemesi önlendi ve Osmanlı Devleti'nin Safevi devletinin Kafkaslar ve Azerbaycan'dan atılma stratejisini kolaylaştırılacaktı.Ayrica eski doğu-batı Asya kervan yollarından 'İpek ve Baharat Yolları' biri tekrar açılabilecek ve Orta Asya'da bulunan ve Safavi aleyhtarı olan Özbekler ile bağlantı kolaylaşacaktı.Bu bağlantının kolaylaştırılması için Don ile Volga arasında bir kanal açılması ve Karadeniz ile Hazer Denizi arasında su üzerinden bağlantının sağlanması da imkân dahiline girmişti. Bu sırada İran Safevi Devleti’nin de Türkistan-Anadolu yolunu keserek Türkistan'dan yola çıkan hacıların engelenmesi haberi geldi.Ana stratejiyi uygulamak ve hacıların engelenmesi taktik sorununun çözümlenmesi niyeti ile bir Astrahan Seferi düzenlemesi için kesin bir şekilde karar verildi. Astrahan Seferi’nin, Don-Volga Kanal Projesi ile eşzamanlı olarak yürütülmesi de kararlaştırıldı.II. Selim, Kırım Hanı I. Devlet Giray’a bir Hatt-ı Hümâyûn göndererek sefer hazırlıklarının başlanması talimatını verdi. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa da bu iş için, bölgeyi iyi tanıyan Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kâsım Bey'i görevlendirdi. Kendisine paşalık ve 'Kefe Beylerbeyliği' ünvanı verildi.Astrahan seferinin başarısızlığa uğramasında ise Kırım Hanı'nın etkisi büyüktür. Baştan beri sefere karşı isteksiz davranan Devlet Giray, sefer sırasında çok pasif davranmış, bir an önce Kırım'a dönme arzusu taşımıştır.Devlet Giray Han, kendi yokluğunda Osmanlı sultanının Kırım tahtına Kırım Giray'ı oturtacağından korkuyordu.Bu yüzden daha sefere çıkmadan önce Çar IV.İvan'a elçi göndererek Osmanlıların Astrahan seferine hazırlandıklarını bildirmiştir. Devlet Giray, Çar IV.İvan'dan Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği söylemiş. Bu sayede Sultan'ı seferden vazgeçmeye ikna edeceğini söylemiştir.", "question": "Devlet Giray, Çar IV.İvan'a ne söylemiştir?", "answers": {"answer_start": 2779, "text": "Astrahan'ı teslim etmesini gerektiği"}}, {"id": "10104", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "İstanbul'un Fethi hangi tarihler arasında oldu?", "answers": {"answer_start": 19, "text": "6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri"}}, {"id": "10105", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "Savaş ne zaman son buldu?", "answers": {"answer_start": 100, "text": "II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle"}}, {"id": "10106", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "İstanbul daha önce kimler tarafından kuşatıldı?", "answers": {"answer_start": 278, "text": "Emeviler ve Abbasiler tarafından"}}, {"id": "10107", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "İstanbul daha önce hangi asırlarda kuşatıldı?", "answers": {"answer_start": 257, "text": "VII.-VIII. asırlarda"}}, {"id": "10108", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "Osmanlılar'ın Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesinin sağlanmasının sonucu ne oldu?", "answers": {"answer_start": 450, "text": "ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı"}}, {"id": "10109", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "Osmanlılar kimin Bizans tahtına geçmesinin sağladı?", "answers": {"answer_start": 386, "text": "Matheos Kantakuzinos'un"}}, {"id": "10110", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez hangi padişah döneminde İstanbul'u kuşattı?", "answers": {"answer_start": 599, "text": "I. Bayezid"}}, {"id": "10111", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "I. Bayezid İstanbul'u hangi tarihte kuşattı?", "answers": {"answer_start": 622, "text": "1395 yılında"}}, {"id": "10112", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "Osmanlı'nın Rumeli'de kazandığı ilk toprak neresidir?", "answers": {"answer_start": 462, "text": "Çimpe Kalesi"}}, {"id": "10113", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "Çimpe Kalesi'nin Osmanlı için önemi nedir?", "answers": {"answer_start": 485, "text": "Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı"}}, {"id": "10114", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "I. Bayezid'in kuşatmasında neler kullanıldı?", "answers": {"answer_start": 755, "text": "mancınıklar"}}, {"id": "10115", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "Macar Krallığı nereye taaruz etti?", "answers": {"answer_start": 810, "text": "günümüz Bulgaristan topraklarına"}}, {"id": "10116", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "Macar Krallığı nereye taaruz etmesinin sonucunda ne oldu?", "answers": {"answer_start": 859, "text": "İstanbul kuşatması sonlandırıldı"}}, {"id": "10117", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "Anadolu Hisarı neden inşa edildi?", "answers": {"answer_start": 939, "text": "deniz bağlantısını tümüyle koparmak için"}}, {"id": "10118", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "İkinci kuşatma neden kaldırıldı?", "answers": {"answer_start": 1008, "text": "Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine"}}, {"id": "10119", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti hangi devr girdi?", "answers": {"answer_start": 1114, "text": "Fetret Devri'ne"}}, {"id": "10120", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "Osmanlı Devleti hangi savaşla Fetret Devri'ne girdi?", "answers": {"answer_start": 1072, "text": "Ankara Savaşı'yla"}}, {"id": "10121", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "Musa Çelebi kimdir?", "answers": {"answer_start": 1147, "text": "Bayezid'in oğullarından"}}, {"id": "10122", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "1412 yılında İstanbul kim tarafından tekrar kuşatıldı?", "answers": {"answer_start": 1171, "text": "Musa Çelebi"}}, {"id": "10123", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "Musa Çelebi hangi İstanbul'u kuşattı?", "answers": {"answer_start": 1194, "text": "1412 yılında"}}, {"id": "10125", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "Musa Çelebi kuşatmayı neden kaldırdı?", "answers": {"answer_start": 1291, "text": "rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu."}}, {"id": "10126", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "Dördüncü kuşatma hangi padişah döneminde oldu?", "answers": {"answer_start": 1468, "text": "II. Murad"}}, {"id": "10127", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "II. Murad döneminde kaçıncı İstanbul kuşatması olmuştur?", "answers": {"answer_start": 1447, "text": "Dördüncü"}}, {"id": "10128", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "II. Murad elçiler göndererek ne talep etmiştir?", "answers": {"answer_start": 1523, "text": "Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini"}}, {"id": "10129", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "İsyan ile uğraşan II. Murat neden yeniden İstanbul'u kuşattı?", "answers": {"answer_start": 1626, "text": "Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için"}}, {"id": "10130", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "Bizans İmparatoru kimdir?", "answers": {"answer_start": 1753, "text": "VII. İoannis"}}, {"id": "10131", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "VII. İoannis kimdir?", "answers": {"answer_start": 1735, "text": "Bizans İmparatoru"}}, {"id": "10132", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "II. Murad'ın yaptığı kuşatma neden kaldırıldı?", "answers": {"answer_start": 1753, "text": "VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle"}}, {"id": "10133", "context": "İstanbul'un Fethi, 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasındaki kuşatmanın sonucunda Osmanlı Padişahı II. Mehmed komutasındaki birliklerin Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u ele geçirmesiyle son buldu. İstanbul, daha önce de defalarca kuşatılmıştı; VII.-VIII. asırlarda Emeviler ve Abbasiler tarafından kuşatıldı ancak başarısız olundu.Osmanlılar da şehri daha önce kuşatmıştı, Matheos Kantakuzinos'un Bizans tahtına geçmesini sağlamışlar ve ödül olarak Çimpe Kalesi'ni alarak Rumeli'de ilk kez toprak kazanmışlardı. Rumeli'ye geçişle beraber bölgede sınırları genişleyen Osmanlılar ilk kez I. Bayezid komutasında 1395 yılında İstanbul'u kuşattı. Bazı kaynaklarda ise 1391 tarihli farklı bir kuşatmadan söz edilmektedir.I. Bayezid'in kuşatmasında mancınıklar kullanıldı, kuşatma üzerine Macar Krallığı günümüz Bulgaristan topraklarına taarruz etti ve İstanbul kuşatması sonlandırıldı. Ertesi yıl kuşatma tekrar başladı ve bu sefer deniz bağlantısını tümüyle koparmak için Anadolu Hisarı inşa edildi. Bizans imparatorunun ateşkes talebi üzerine kuşatma kaldırıldı. Ankara Savaşı'yla beraber Osmanlı Devleti Fetret Devri'ne girdi.Bu dönemde Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi tarafından 1412 yılında İstanbul tekrar kuşatıldı. Musa Çelebi, kargaşanın Bizans yüzünden olduğuna ve bazı rakip şehzadelerin Bizans tarafından desteklendiğine inanıyordu. Ancak rakip şehzadelerden I. Mehmed'in harekete geçmesi sebebiyle bu kuşatma da kaldırıldı.Dördüncü kuşatma ise II. Murad döneminde oldu; II. Murad elçiler göndererek Düzmece Mustafa'nın desteklenmemesini talep etti ancak karşılık bulamadı. İsyan ile uğraşan II. Murat, Şehzade Mustafa'ya yardım ettiğine inandığı için Bizans İmparatorluğu'nun üzerine yürüdü ve kuşatma başladı. Bizans İmparatoru VII. İoannis'in Karadeniz kıyılarındaki bazı toprakları ve haraç vermeyi teklif etmesiyle bu kuşatma da kaldırıldı.II. Mehmed tahta geçtiğinde etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle karşı karşıyaydı.", "question": "II. Mehmed tahta geçtiğinde nasıl bir şehirle karşı karşıyaydı?", "answers": {"answer_start": 1896, "text": "etrafı bütünüyle sarılmış bir şehirle"}}, {"id": "10134", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "II. Murat tahtıdan ne zaman feraget etmiştir?", "answers": {"answer_start": 0, "text": "1444'te"}}, {"id": "10135", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "II. Murat kendi isteğiyle yerini kime bıraktı?", "answers": {"answer_start": 65, "text": "oğlu Mehmed'e"}}, {"id": "10136", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "II. Mehmed tahta geçtiğinde kaç yaşındaydı?", "answers": {"answer_start": 99, "text": "12 yaşındaydı"}}, {"id": "10137", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Dönemin sadrazamı kimdi?", "answers": {"answer_start": 153, "text": "Çandarlı Halil Paşa"}}, {"id": "10138", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Çandarlı Halil Paşa kimdi?", "answers": {"answer_start": 135, "text": "dönemin sadrazamı"}}, {"id": "10139", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Taht değişikliği sonucu ne oldu?", "answers": {"answer_start": 233, "text": "Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü"}}, {"id": "10140", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Sultan Mehmed babasına yazdığı mektupta ne dedi?", "answers": {"answer_start": 357, "text": "'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz'"}}, {"id": "10141", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "II. Murat neden geri geldi?", "answers": {"answer_start": 499, "text": "mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla"}}, {"id": "10142", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "II. Murat geri geldikten sonra başkomutan olarak yönettiği savaş hangisidir?", "answers": {"answer_start": 599, "text": "Varna Muharebesi"}}, {"id": "10143", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "II. Murat neden tekrar tahta çıktı?", "answers": {"answer_start": 649, "text": "devlet adamlarının da telkinleriyle"}}, {"id": "10144", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Tahttan indirilen veliaht Mehmed nereye gönderildi?", "answers": {"answer_start": 748, "text": "Manisa'ya"}}, {"id": "10145", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "II. Murat hangi yılda tahtı yenşden oğluna bıraktı?", "answers": {"answer_start": 769, "text": "Kasım 1445'te"}}, {"id": "10146", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Mehmed'in ikinci hükümdarlığında hangi olaylar yaşandı?", "answers": {"answer_start": 872, "text": "yangın ve yağma olayları yaşandı"}}, {"id": "10147", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Mehmed'in ikinci hükümdarlığında yangın ve yağma olayları nerede yaşandı?", "answers": {"answer_start": 862, "text": "Edirne'de"}}, {"id": "10148", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Kimlerin girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi?", "answers": {"answer_start": 906, "text": "Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle"}}, {"id": "10149", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "genç Mehmed tahttan indirildiğini ne zaman öğrendi?", "answers": {"answer_start": 1149, "text": "avdan dönünce"}}, {"id": "10150", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Hangi yıllar arasında Mehmed geçici hükümdarlık yaptı?", "answers": {"answer_start": 1171, "text": "1444-46 arasında"}}, {"id": "10151", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Mehmed ne zaman son kez tahta geçti?", "answers": {"answer_start": 1232, "text": "1451'de babasının ölümü üzerine"}}, {"id": "10152", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Zağanos Paşa kim tarafında sürgün edildi?", "answers": {"answer_start": 1286, "text": "Sadrazam Halil Paşa"}}, {"id": "10153", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Sadrazam Halil Paşa tarafında sürgün edilen kimdi?", "answers": {"answer_start": 1331, "text": "Zağanos Paşa"}}, {"id": "10154", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "II. Mehmed'in müdahelesiyle Zağanos Paşa nereye geri döndü?", "answers": {"answer_start": 1373, "text": "Edirne'ye"}}, {"id": "10155", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "II. Mehmed neden Halil Paşa'yı düşman olarak görmektedir?", "answers": {"answer_start": 1574, "text": "Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için"}}, {"id": "10156", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "II. Mehmed neden Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü?", "answers": {"answer_start": 1724, "text": "İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için"}}, {"id": "10157", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Rumeli Hisarı'nın konumu neresiydi?", "answers": {"answer_start": 1926, "text": "Anadolu Hisarı'nın karşısıydı"}}, {"id": "10158", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Rumeli Hisarı'nın inşasına ne zaman başlandı?", "answers": {"answer_start": 1957, "text": "1452 yılının nisan ayında"}}, {"id": "10159", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Rumeli Hisarı'nın yapımında kaç bin işçi çalıştığı belirtilmektedir?", "answers": {"answer_start": 2026, "text": "beş veya altı bin"}}, {"id": "10160", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Rumeli Hisarı'nın inşası ne zaman bitti?", "answers": {"answer_start": 2121, "text": "Ağustos ayında"}}, {"id": "10161", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Rumeli Hisarı'nın kaç burcu bulunmaktadır?", "answers": {"answer_start": 2158, "text": "on üç"}}, {"id": "10162", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Üç büyük burcun üstü ne ile örtüldü?", "answers": {"answer_start": 2206, "text": "kurşun çatı ile"}}, {"id": "10163", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "400 askerin ve hisarın komutası kime verildi?", "answers": {"answer_start": 2263, "text": "Firuz Ağa'ya"}}, {"id": "10164", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Firuz Ağa'ya ne verildi?", "answers": {"answer_start": 2231, "text": "400 askerin ve hisarın komutası"}}, {"id": "10165", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans tarafında nasıl karşılandı?", "answers": {"answer_start": 2341, "text": "Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir"}}, {"id": "10166", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisine ne oldu?", "answers": {"answer_start": 2449, "text": "II. Mehmed'in emriyle idam edildi"}}, {"id": "10167", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "İki Venedik gemisi ne zaman boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu?", "answers": {"answer_start": 2484, "text": "Kasım 1452'de"}}, {"id": "10168", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Hangi isimli kaptanın gemisi batırıldı?", "answers": {"answer_start": 2585, "text": "Antonio Rizzo"}}, {"id": "10169", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Denize atlayarak kurtulan Rizzo'ya ne oldu?", "answers": {"answer_start": 2663, "text": "esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu"}}, {"id": "10170", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Rizzo'ya nereye kazığa oturtulmak için nereye götürüldü?", "answers": {"answer_start": 2678, "text": "Edirne'ye"}}, {"id": "10171", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi ne olduğunu bildirdi?", "answers": {"answer_start": 2781, "text": "infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi"}}, {"id": "10172", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Askerî hazırlıklarda neyin yapımına başlandı?", "answers": {"answer_start": 2896, "text": "dönemine göre büyük topların yapımına"}}, {"id": "10173", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Urban kimdir?", "answers": {"answer_start": 3009, "text": "bir mühendis"}}, {"id": "10174", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Urban nereden kaçırıldı?", "answers": {"answer_start": 2944, "text": "Bizans zindanlarından"}}, {"id": "10175", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Urban'ı kim tarafından kaçırdı?", "answers": {"answer_start": 2966, "text": "lağımcılar"}}, {"id": "10176", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Urban'ın da üzerinde çalıştığı topun adı nedir?", "answers": {"answer_start": 3035, "text": "şahi topu"}}, {"id": "10177", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Şahi topun tek güllesi kaç kilogramdı?", "answers": {"answer_start": 3076, "text": "550 kilogram"}}, {"id": "10178", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Şahi topun uzulunğu kaç metreydi?", "answers": {"answer_start": 3120, "text": "8"}}, {"id": "10179", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Şahi topun çevresi kaç metreydi?", "answers": {"answer_start": 3134, "text": "2.5"}}, {"id": "10180", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Şahi topun İstanbul'a götürülmesini kim üstlendi?", "answers": {"answer_start": 3200, "text": "Dayı Karaca Paşa"}}, {"id": "10181", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Dayı Karaca Paşa kimdir?", "answers": {"answer_start": 3182, "text": "Rumeli Beylerbeyi"}}, {"id": "10182", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Rumeli Beylerbeyi kimdir?", "answers": {"answer_start": 3200, "text": "Dayı Karaca Paşa"}}, {"id": "10183", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Osmanlı ordusunun mevcudu Hammer'e göre kaç askerdi?", "answers": {"answer_start": 3309, "text": "250.000"}}, {"id": "10184", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Osmanlı ordusunun mevcudu Barbaro'ya göre kaç askerdi?", "answers": {"answer_start": 3334, "text": "160.000"}}, {"id": "10185", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Osmanlı ordusunun mevcudu Sfrantzes göre kaç askerdi?", "answers": {"answer_start": 3369, "text": "200.000"}}, {"id": "10186", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Osmanlı ordusunun mevcudu SfraDukas'antzes göre kaç askerdi?", "answers": {"answer_start": 3369, "text": "200.000"}}, {"id": "10187", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Osmanlı filosunun komutasında kim vardı?", "answers": {"answer_start": 3462, "text": "Baltaoğlu Süleyman Paşa"}}, {"id": "10188", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Baltaoğlu Süleyman Paşa'ya verilen filosunun mevcudiyeti Dukas'a göre kaçtı?", "answers": {"answer_start": 3573, "text": "300"}}, {"id": "10189", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Baltaoğlu Süleyman Paşa'ya verilen filosunun mevcudiyeti Yeorgios Francis göre kaçtı?", "answers": {"answer_start": 3599, "text": "160"}}, {"id": "10190", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Kuşatmadan önce kentin çevresinde nereler ele geçirildi?", "answers": {"answer_start": 3650, "text": "bazı kaleler ve kasabalar"}}, {"id": "10191", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Kuşatmadan önce kentin çevresinde bazı kaleler ve kasabalar kim tarafından ele geçirildi?", "answers": {"answer_start": 3702, "text": "10.000 asker tarafından"}}, {"id": "10192", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Kuşatmadan önce kentin çevresinde bazı kaleler ve kasabaları ele geçiren askerin başında kim vardı?", "answers": {"answer_start": 3676, "text": "Karaca Paşa"}}, {"id": "10193", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak ne yaptı?", "answers": {"answer_start": 3800, "text": "kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti"}}, {"id": "10194", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Bizans İmparatoru Konstantin'in son diplomatik girişimine Mehmed ne yanıt verdi?", "answers": {"answer_start": 3898, "text": "II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti"}}, {"id": "10195", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "II. Mehmed'in bu hareketine İmparator Konstantin'in tepkisi ne oldu?", "answers": {"answer_start": 4058, "text": "İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu"}}, {"id": "10196", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Mora Despotluğu kim tarafından yönetiliyordu?", "answers": {"answer_start": 4124, "text": "Konstantin'in kardeşleri tarafından"}}, {"id": "10197", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Hangi tarihte Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi?", "answers": {"answer_start": 4223, "text": "6 Nisan 1453'te"}}, {"id": "10198", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan yer neresidir?", "answers": {"answer_start": 4383, "text": "Adrianopolis"}}, {"id": "10199", "context": "1444'te tahtından feragat eden II. Murat, kendi isteğiyle yerini oğlu Mehmed'e bıraktı. II. Mehmed 12 yaşındaydı ve acemi görülüyordu, dönemin sadrazamı Çandarlı Halil Paşa bu kararı uygun bulmamıştı. Bu taht değişikliği üzerine bir Haçlı ordusu kuruldu ve Osmanlı üzerine yürüdü, Sultan Mehmed 12 yaşında olmasına rağmen babasına şu tarihi mektubu yolladı;'Baba, eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz' Bu mektubun etkisi ve devlet adamlarının ricasıyla II. Murat geri geldi ve başkomutan olarak yönettiği Varna Muharebesi'ni kazandı. Bu muharebeden sonra devlet adamlarının da telkinleriyle II. Murat tekrar tahta çıktı, tahttan indirilen veliaht Mehmed Manisa'ya gönderildi.Kasım 1445'te II. Murat tekrar tahtı oğlu Mehmed'e bıraktı, Mehmed'in ikinci hükümdarlığında Edirne'de yangın ve yağma olayları yaşandı. Halil Paşa'nın ve diğer devlet adamlarının girişimleriyle Mehmed tekrar tahttan indirildi. Hammer'a göre II. Mehmed'e tekrar tahttan inmesi teklif edilmedi, Halil Paşa kendisine birlikte ava gitmeyi önerdi ve genç Mehmed tahttan indirildiğini avdan dönünce öğrendi.1444-46 arasında geçici olarak hükümdarlık yapan II. Mehmed, 1451'de babasının ölümü üzerine son defa tahta çıktı. Sadrazam Halil Paşa tarafından sürgün edilen Zağanos Paşa, II. Mehmed'in müdahelesiyle Edirne'ye geri döndü. Halil ile Zağanos paşaların arasındaki anlaşmazlık kuşatmada da görülecek; Halil Paşa kuşatmadan vazgeçilmesini, Zağanos Paşa ise tam aksine kuşatmanın sürdürülmesini isteyecekti.Tahttan indirilmesine sebep olduğu ve kuşatmayı uygun görmediği için Halil Paşa'nın II. Mehmed tarafından düşman olarak algılandığı belirtilmektedir. İstanbul'un deniz bağlantısını tümüyle kesmek, kuşatma esnasında şehre herhangi bir yardımın gelmesini önlemek için II. Mehmed, Rumeli Hisarı'nın yapımını gerekli gördü. Konumu I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın karşısıydı; 1452 yılının nisan ayında inşa çalışmaları başladı.Hisarın yapımında beş veya altı bin işçinin çalıştığı belirtilmektedir. II. Mehmed inşaatla bizzat ilgileniyordu.Ağustos ayında inşaat bitti; hisarın on üç burcu bulunmaktaydı. Üç büyük burcun üstü kurşun çatı ile örtüldü. 400 askerin ve hisarın komutası Firuz Ağa'ya verildi.Rumeli Hisarı'nın inşası ve boğaz trafiğinin kapatılması Bizans İmparatorluğunu endişelendirmiştir.Hisarın yapımının durdurulması için gönderilen iki Bizans elçisi, II. Mehmed'in emriyle idam edildi. Kasım 1452'de iki Venedik gemisi boğazdan geçme teşebbüsünde bulundu, iki hisardan da ateş açıldı ve Antonio Rizzo adlı kaptanın gemisi batırıldı.Denize atlayarak kurtulan Rizzo, esir alındı ve Edirne'ye götürülerek kazığa oturtuldu. Kaptanın affedilmesi için İstanbul'dan ayrılan Venedik elçisi, infazın yapıldığını görünce geri döndü ve Osmanlıların Venedik'e de savaş açtığı kabul edildi.Askerî hazırlıklarda dönemine göre büyük topların yapımına başlandı. Bizans zindanlarından lağımcılar tarafından kaçırılan Urban adlı bir mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan biriydi, tek güllesi 550 kilogram civarındaydı ve topun uzunluğu 8, çevresi de 2.5 metreydi. Bu topun İstanbul'a götürülmesini Rumeli Beylerbeyi Dayı Karaca Paşa üstlendi.Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Sfrantzes ve Dukas'a göre 200.000 asker idi.Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun mevcudiyeti hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 demektedir.Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve kasabalar Karaca Paşa komutasındaki 10.000 asker tarafından ele geçirildi.Bizans İmparatoru Konstantin, son diplomatik girişim olarak kent dışındaki Rum köylerinin ve bu köylerde yaşayan sivillerin zarar görmemesini rica etti ancak II. Mehmed tam aksini yaparak Rum köylerinde hayvanların otlanmasını ve rastlanılan köylülerin derhal öldürülmesini emretti.İmparator Konstantin'in tepkisi ise İstanbul kapılarını kapatmak ve kentteki Türkleri hapsetmek oldu. Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen Mora Despotluğu üzerine Osmanlı saldırıları başladı. 6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne mevzilendi. Aynı gün, Bizans ve müttefikleri tarafından zayıf bulunan Adrianopolis Kapısına Bizans İmparatoru Konstantin ve askerleri konuşlandı.", "question": "Osmanlı kara ordusu nereye mevzilendi?", "answers": {"answer_start": 4260, "text": "Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne"}}, {"id": "2", "context": "19. yüzyıl başlarında Avusturya ve Rusya, Sırbistan'da halkı Osmanlı egemenliğine karşı kışkırtma siyaseti uygulamaya başlamışlardı. Ayrıca buradaki yeniçeriler Müslüman ve Hıristiyan halka karşı çok kötü davranarak halkı iyice bezdiriyorlardı. Bu ortamda Sırplar sıradan bir çoban olan Kara Yorgi'nin önderliğinde ayaklandılar. Ruslardan da aldığı destekle Kara Yorgi 13 Aralık 1806’da Belgrad’a girdi. 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Belgrad Kara Yorgi'nin önderliğindeki isyancıların elinde kaldı. Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya arasında imzalanan Bükreş Antlaşması ile Sırplara bazı imtiyazlar verildi. Osmanlılar Ruslarla yapılan barıştan sonra Sırbistan'daki isyancıları yenerek Belgrad'ı tekrar ellerine geçirdiler. Kara Yorgi 21 Eylül 1813'te diğer isyancılarla birlikte canını kurtarmak için Avusturya'ya kaçtı. Böylece ilk Sırp isyanı son bulmuş oldu.", "question": "Sırplar kimin önderliğinde ayaklandılar ?", "answers": {"answer_start": 287, "text": "Kara Yorgi"}}, {"id": "3", "context": "19. yüzyıl başlarında Avusturya ve Rusya, Sırbistan'da halkı Osmanlı egemenliğine karşı kışkırtma siyaseti uygulamaya başlamışlardı. Ayrıca buradaki yeniçeriler Müslüman ve Hıristiyan halka karşı çok kötü davranarak halkı iyice bezdiriyorlardı. Bu ortamda Sırplar sıradan bir çoban olan Kara Yorgi'nin önderliğinde ayaklandılar. Ruslardan da aldığı destekle Kara Yorgi 13 Aralık 1806’da Belgrad’a girdi. 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Belgrad Kara Yorgi'nin önderliğindeki isyancıların elinde kaldı. Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya arasında imzalanan Bükreş Antlaşması ile Sırplara bazı imtiyazlar verildi. Osmanlılar Ruslarla yapılan barıştan sonra Sırbistan'daki isyancıları yenerek Belgrad'ı tekrar ellerine geçirdiler. Kara Yorgi 21 Eylül 1813'te diğer isyancılarla birlikte canını kurtarmak için Avusturya'ya kaçtı. Böylece ilk Sırp isyanı son bulmuş oldu.", "question": "Kara Yorgi hangi devletten destek almıştır ?", "answers": {"answer_start": 329, "text": "Ruslardan"}}, {"id": "4", "context": "19. yüzyıl başlarında Avusturya ve Rusya, Sırbistan'da halkı Osmanlı egemenliğine karşı kışkırtma siyaseti uygulamaya başlamışlardı. Ayrıca buradaki yeniçeriler Müslüman ve Hıristiyan halka karşı çok kötü davranarak halkı iyice bezdiriyorlardı. Bu ortamda Sırplar sıradan bir çoban olan Kara Yorgi'nin önderliğinde ayaklandılar. Ruslardan da aldığı destekle Kara Yorgi 13 Aralık 1806’da Belgrad’a girdi. 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Belgrad Kara Yorgi'nin önderliğindeki isyancıların elinde kaldı. Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya arasında imzalanan Bükreş Antlaşması ile Sırplara bazı imtiyazlar verildi. Osmanlılar Ruslarla yapılan barıştan sonra Sırbistan'daki isyancıları yenerek Belgrad'ı tekrar ellerine geçirdiler. Kara Yorgi 21 Eylül 1813'te diğer isyancılarla birlikte canını kurtarmak için Avusturya'ya kaçtı. Böylece ilk Sırp isyanı son bulmuş oldu.", "question": "Kara Yorgi ne zaman Belgrad'a girdi ?", "answers": {"answer_start": 369, "text": "13 Aralık 1806’da"}}, {"id": "5", "context": "19. yüzyıl başlarında Avusturya ve Rusya, Sırbistan'da halkı Osmanlı egemenliğine karşı kışkırtma siyaseti uygulamaya başlamışlardı. Ayrıca buradaki yeniçeriler Müslüman ve Hıristiyan halka karşı çok kötü davranarak halkı iyice bezdiriyorlardı. Bu ortamda Sırplar sıradan bir çoban olan Kara Yorgi'nin önderliğinde ayaklandılar. Ruslardan da aldığı destekle Kara Yorgi 13 Aralık 1806’da Belgrad’a girdi. 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Belgrad Kara Yorgi'nin önderliğindeki isyancıların elinde kaldı. Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya arasında imzalanan Bükreş Antlaşması ile Sırplara bazı imtiyazlar verildi. Osmanlılar Ruslarla yapılan barıştan sonra Sırbistan'daki isyancıları yenerek Belgrad'ı tekrar ellerine geçirdiler. Kara Yorgi 21 Eylül 1813'te diğer isyancılarla birlikte canını kurtarmak için Avusturya'ya kaçtı. Böylece ilk Sırp isyanı son bulmuş oldu.", "question": "Osmanlı-Rus Savaşı ne zaman oldu ?", "answers": {"answer_start": 404, "text": "1806-1812"}}, {"id": "6", "context": "19. yüzyıl başlarında Avusturya ve Rusya, Sırbistan'da halkı Osmanlı egemenliğine karşı kışkırtma siyaseti uygulamaya başlamışlardı. Ayrıca buradaki yeniçeriler Müslüman ve Hıristiyan halka karşı çok kötü davranarak halkı iyice bezdiriyorlardı. Bu ortamda Sırplar sıradan bir çoban olan Kara Yorgi'nin önderliğinde ayaklandılar. Ruslardan da aldığı destekle Kara Yorgi 13 Aralık 1806’da Belgrad’a girdi. 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Belgrad Kara Yorgi'nin önderliğindeki isyancıların elinde kaldı. Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya arasında imzalanan Bükreş Antlaşması ile Sırplara bazı imtiyazlar verildi. Osmanlılar Ruslarla yapılan barıştan sonra Sırbistan'daki isyancıları yenerek Belgrad'ı tekrar ellerine geçirdiler. Kara Yorgi 21 Eylül 1813'te diğer isyancılarla birlikte canını kurtarmak için Avusturya'ya kaçtı. Böylece ilk Sırp isyanı son bulmuş oldu.", "question": "Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya arasında hangi antlaşma imzalandı ?", "answers": {"answer_start": 558, "text": "Bükreş Antlaşması"}}, {"id": "7", "context": "19. yüzyıl başlarında Avusturya ve Rusya, Sırbistan'da halkı Osmanlı egemenliğine karşı kışkırtma siyaseti uygulamaya başlamışlardı. Ayrıca buradaki yeniçeriler Müslüman ve Hıristiyan halka karşı çok kötü davranarak halkı iyice bezdiriyorlardı. Bu ortamda Sırplar sıradan bir çoban olan Kara Yorgi'nin önderliğinde ayaklandılar. Ruslardan da aldığı destekle Kara Yorgi 13 Aralık 1806’da Belgrad’a girdi. 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Belgrad Kara Yorgi'nin önderliğindeki isyancıların elinde kaldı. Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya arasında imzalanan Bükreş Antlaşması ile Sırplara bazı imtiyazlar verildi. Osmanlılar Ruslarla yapılan barıştan sonra Sırbistan'daki isyancıları yenerek Belgrad'ı tekrar ellerine geçirdiler. Kara Yorgi 21 Eylül 1813'te diğer isyancılarla birlikte canını kurtarmak için Avusturya'ya kaçtı. Böylece ilk Sırp isyanı son bulmuş oldu.", "question": "Sırbistan'da kimler Müslüman ve Hıristiyan halka karşı çok kötü davranıyorlardı ?", "answers": {"answer_start": 149, "text": "yeniçeriler"}}, {"id": "8", "context": "19. yüzyıl başlarında Avusturya ve Rusya, Sırbistan'da halkı Osmanlı egemenliğine karşı kışkırtma siyaseti uygulamaya başlamışlardı. Ayrıca buradaki yeniçeriler Müslüman ve Hıristiyan halka karşı çok kötü davranarak halkı iyice bezdiriyorlardı. Bu ortamda Sırplar sıradan bir çoban olan Kara Yorgi'nin önderliğinde ayaklandılar. Ruslardan da aldığı destekle Kara Yorgi 13 Aralık 1806’da Belgrad’a girdi. 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Belgrad Kara Yorgi'nin önderliğindeki isyancıların elinde kaldı. Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya arasında imzalanan Bükreş Antlaşması ile Sırplara bazı imtiyazlar verildi. Osmanlılar Ruslarla yapılan barıştan sonra Sırbistan'daki isyancıları yenerek Belgrad'ı tekrar ellerine geçirdiler. Kara Yorgi 21 Eylül 1813'te diğer isyancılarla birlikte canını kurtarmak için Avusturya'ya kaçtı. Böylece ilk Sırp isyanı son bulmuş oldu.", "question": "1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında neresi isyancıların elinde kaldı ?", "answers": {"answer_start": 443, "text": "Belgrad"}}, {"id": "9", "context": "19. yüzyıl başlarında Avusturya ve Rusya, Sırbistan'da halkı Osmanlı egemenliğine karşı kışkırtma siyaseti uygulamaya başlamışlardı. Ayrıca buradaki yeniçeriler Müslüman ve Hıristiyan halka karşı çok kötü davranarak halkı iyice bezdiriyorlardı. Bu ortamda Sırplar sıradan bir çoban olan Kara Yorgi'nin önderliğinde ayaklandılar. Ruslardan da aldığı destekle Kara Yorgi 13 Aralık 1806’da Belgrad’a girdi. 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Belgrad Kara Yorgi'nin önderliğindeki isyancıların elinde kaldı. Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya arasında imzalanan Bükreş Antlaşması ile Sırplara bazı imtiyazlar verildi. Osmanlılar Ruslarla yapılan barıştan sonra Sırbistan'daki isyancıları yenerek Belgrad'ı tekrar ellerine geçirdiler. Kara Yorgi 21 Eylül 1813'te diğer isyancılarla birlikte canını kurtarmak için Avusturya'ya kaçtı. Böylece ilk Sırp isyanı son bulmuş oldu.", "question": "Bükreş Antlaşması ile kimlere imtiyaz verildi ?", "answers": {"answer_start": 580, "text": "Sırplara"}}, {"id": "10", "context": "19. yüzyıl başlarında Avusturya ve Rusya, Sırbistan'da halkı Osmanlı egemenliğine karşı kışkırtma siyaseti uygulamaya başlamışlardı. Ayrıca buradaki yeniçeriler Müslüman ve Hıristiyan halka karşı çok kötü davranarak halkı iyice bezdiriyorlardı. Bu ortamda Sırplar sıradan bir çoban olan Kara Yorgi'nin önderliğinde ayaklandılar. Ruslardan da aldığı destekle Kara Yorgi 13 Aralık 1806’da Belgrad’a girdi. 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Belgrad Kara Yorgi'nin önderliğindeki isyancıların elinde kaldı. Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya arasında imzalanan Bükreş Antlaşması ile Sırplara bazı imtiyazlar verildi. Osmanlılar Ruslarla yapılan barıştan sonra Sırbistan'daki isyancıları yenerek Belgrad'ı tekrar ellerine geçirdiler. Kara Yorgi 21 Eylül 1813'te diğer isyancılarla birlikte canını kurtarmak için Avusturya'ya kaçtı. Böylece ilk Sırp isyanı son bulmuş oldu.", "question": "Kara Yorgi ve isyancılar canlarını kurtarmak için Avusturya'ya ne zaman kaçtılar ?", "answers": {"answer_start": 741, "text": "21 Eylül 1813'te"}}, {"id": "11", "context": "19. yüzyıl başlarında Avusturya ve Rusya, Sırbistan'da halkı Osmanlı egemenliğine karşı kışkırtma siyaseti uygulamaya başlamışlardı. Ayrıca buradaki yeniçeriler Müslüman ve Hıristiyan halka karşı çok kötü davranarak halkı iyice bezdiriyorlardı. Bu ortamda Sırplar sıradan bir çoban olan Kara Yorgi'nin önderliğinde ayaklandılar. Ruslardan da aldığı destekle Kara Yorgi 13 Aralık 1806’da Belgrad’a girdi. 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Belgrad Kara Yorgi'nin önderliğindeki isyancıların elinde kaldı. Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya arasında imzalanan Bükreş Antlaşması ile Sırplara bazı imtiyazlar verildi. Osmanlılar Ruslarla yapılan barıştan sonra Sırbistan'daki isyancıları yenerek Belgrad'ı tekrar ellerine geçirdiler. Kara Yorgi 21 Eylül 1813'te diğer isyancılarla birlikte canını kurtarmak için Avusturya'ya kaçtı. Böylece ilk Sırp isyanı son bulmuş oldu.", "question": "Kara Yorgi ve isyancılar canlarını kurtarmak için nereye kaçtılar ?", "answers": {"answer_start": 808, "text": "Avusturya'ya"}}, {"id": "12", "context": "Bağımsızlıklarını kazanmak isteyen Sırplar 1814 yılındaki Viyana Kongresi'ne bir heyet gönderdiler. Ancak bir sonuç alamayınca 1815 yılında Miloş Obrenoviç'in liderliği altında ikinci bir ayaklanma başlattılar ve hareketleri Ruslar tarafından desteklendi. Bu ayaklanma da başarısız oldu ama 1817 yılında Rusya ile yeni bir savaş istemeyen ve bölgeye yönelik muhtemel bir Rus müdahalesine engel olmak isteyen Osmanlı Devleti Sırplara bazı özerklik hakları vermeye razı oldu. Osmanlı valisi Maraşlı Ali Paşa Miloş Obrenoviç'le anlaşmaya vararak Sırbistan'ın içişlerinde bağımsız olmasını sağladı. Sırbistan'ın yönetimini ele geçiren Miloş Obrenoviç o sırada Sırbistan'a geri dönen ilk isyanın lideri Kara Yorgi'yi kendisine rakip olmasını önlemek için öldürttü. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşını kaybeden Osmanlılar Ruslarla imzaladıkları Edirne Antlaşmasıyla Sırbistan'ın yarı bağımsız bir hale gelmesini kabullendiler. 1830 ve 1833 yıllarında Osmanlı padişahı II. Mahmut'un imzaladığı Hatt-ı Şeriflerle Miloş Obrenoviç'in elindeki topraklar arttırıldı ve kendisi Osmanlılar tarafından resmen Sırp prensi olarak tanındı.", "question": "Sırplar 1814 yılında hangi kongreye bir heyet gönderdiler ?", "answers": {"answer_start": 58, "text": "Viyana Kongresi'ne"}}, {"id": "13", "context": "Bağımsızlıklarını kazanmak isteyen Sırplar 1814 yılındaki Viyana Kongresi'ne bir heyet gönderdiler. Ancak bir sonuç alamayınca 1815 yılında Miloş Obrenoviç'in liderliği altında ikinci bir ayaklanma başlattılar ve hareketleri Ruslar tarafından desteklendi. Bu ayaklanma da başarısız oldu ama 1817 yılında Rusya ile yeni bir savaş istemeyen ve bölgeye yönelik muhtemel bir Rus müdahalesine engel olmak isteyen Osmanlı Devleti Sırplara bazı özerklik hakları vermeye razı oldu. Osmanlı valisi Maraşlı Ali Paşa Miloş Obrenoviç'le anlaşmaya vararak Sırbistan'ın içişlerinde bağımsız olmasını sağladı. Sırbistan'ın yönetimini ele geçiren Miloş Obrenoviç o sırada Sırbistan'a geri dönen ilk isyanın lideri Kara Yorgi'yi kendisine rakip olmasını önlemek için öldürttü. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşını kaybeden Osmanlılar Ruslarla imzaladıkları Edirne Antlaşmasıyla Sırbistan'ın yarı bağımsız bir hale gelmesini kabullendiler. 1830 ve 1833 yıllarında Osmanlı padişahı II. Mahmut'un imzaladığı Hatt-ı Şeriflerle Miloş Obrenoviç'in elindeki topraklar arttırıldı ve kendisi Osmanlılar tarafından resmen Sırp prensi olarak tanındı.", "question": "Viyana Kongresi ne zaman toplandı ?", "answers": {"answer_start": 43, "text": "1814 yılında"}}, {"id": "14", "context": "Bağımsızlıklarını kazanmak isteyen Sırplar 1814 yılındaki Viyana Kongresi'ne bir heyet gönderdiler. Ancak bir sonuç alamayınca 1815 yılında Miloş Obrenoviç'in liderliği altında ikinci bir ayaklanma başlattılar ve hareketleri Ruslar tarafından desteklendi. Bu ayaklanma da başarısız oldu ama 1817 yılında Rusya ile yeni bir savaş istemeyen ve bölgeye yönelik muhtemel bir Rus müdahalesine engel olmak isteyen Osmanlı Devleti Sırplara bazı özerklik hakları vermeye razı oldu. Osmanlı valisi Maraşlı Ali Paşa Miloş Obrenoviç'le anlaşmaya vararak Sırbistan'ın içişlerinde bağımsız olmasını sağladı. Sırbistan'ın yönetimini ele geçiren Miloş Obrenoviç o sırada Sırbistan'a geri dönen ilk isyanın lideri Kara Yorgi'yi kendisine rakip olmasını önlemek için öldürttü. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşını kaybeden Osmanlılar Ruslarla imzaladıkları Edirne Antlaşmasıyla Sırbistan'ın yarı bağımsız bir hale gelmesini kabullendiler. 1830 ve 1833 yıllarında Osmanlı padişahı II. Mahmut'un imzaladığı Hatt-ı Şeriflerle Miloş Obrenoviç'in elindeki topraklar arttırıldı ve kendisi Osmanlılar tarafından resmen Sırp prensi olarak tanındı.", "question": "Sırplar ne zaman ikinci bir ayaklanma başlattılar ?", "answers": {"answer_start": 127, "text": "1815 yılında"}}, {"id": "15", "context": "Bağımsızlıklarını kazanmak isteyen Sırplar 1814 yılındaki Viyana Kongresi'ne bir heyet gönderdiler. Ancak bir sonuç alamayınca 1815 yılında Miloş Obrenoviç'in liderliği altında ikinci bir ayaklanma başlattılar ve hareketleri Ruslar tarafından desteklendi. Bu ayaklanma da başarısız oldu ama 1817 yılında Rusya ile yeni bir savaş istemeyen ve bölgeye yönelik muhtemel bir Rus müdahalesine engel olmak isteyen Osmanlı Devleti Sırplara bazı özerklik hakları vermeye razı oldu. Osmanlı valisi Maraşlı Ali Paşa Miloş Obrenoviç'le anlaşmaya vararak Sırbistan'ın içişlerinde bağımsız olmasını sağladı. Sırbistan'ın yönetimini ele geçiren Miloş Obrenoviç o sırada Sırbistan'a geri dönen ilk isyanın lideri Kara Yorgi'yi kendisine rakip olmasını önlemek için öldürttü. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşını kaybeden Osmanlılar Ruslarla imzaladıkları Edirne Antlaşmasıyla Sırbistan'ın yarı bağımsız bir hale gelmesini kabullendiler. 1830 ve 1833 yıllarında Osmanlı padişahı II. Mahmut'un imzaladığı Hatt-ı Şeriflerle Miloş Obrenoviç'in elindeki topraklar arttırıldı ve kendisi Osmanlılar tarafından resmen Sırp prensi olarak tanındı.", "question": "Sırplar kimin önderliği altında ikinci bir ayaklanma başlattılar ?", "answers": {"answer_start": 140, "text": "Miloş Obrenoviç"}}, {"id": "16", "context": "Bağımsızlıklarını kazanmak isteyen Sırplar 1814 yılındaki Viyana Kongresi'ne bir heyet gönderdiler. Ancak bir sonuç alamayınca 1815 yılında Miloş Obrenoviç'in liderliği altında ikinci bir ayaklanma başlattılar ve hareketleri Ruslar tarafından desteklendi. Bu ayaklanma da başarısız oldu ama 1817 yılında Rusya ile yeni bir savaş istemeyen ve bölgeye yönelik muhtemel bir Rus müdahalesine engel olmak isteyen Osmanlı Devleti Sırplara bazı özerklik hakları vermeye razı oldu. Osmanlı valisi Maraşlı Ali Paşa Miloş Obrenoviç'le anlaşmaya vararak Sırbistan'ın içişlerinde bağımsız olmasını sağladı. Sırbistan'ın yönetimini ele geçiren Miloş Obrenoviç o sırada Sırbistan'a geri dönen ilk isyanın lideri Kara Yorgi'yi kendisine rakip olmasını önlemek için öldürttü. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşını kaybeden Osmanlılar Ruslarla imzaladıkları Edirne Antlaşmasıyla Sırbistan'ın yarı bağımsız bir hale gelmesini kabullendiler. 1830 ve 1833 yıllarında Osmanlı padişahı II. Mahmut'un imzaladığı Hatt-ı Şeriflerle Miloş Obrenoviç'in elindeki topraklar arttırıldı ve kendisi Osmanlılar tarafından resmen Sırp prensi olarak tanındı.", "question": "Sırplar'ın ikinci ayaklanması hangi devlet tarafından desteklendi ?", "answers": {"answer_start": 225, "text": "Ruslar tarafından"}}, {"id": "17", "context": "Bağımsızlıklarını kazanmak isteyen Sırplar 1814 yılındaki Viyana Kongresi'ne bir heyet gönderdiler. Ancak bir sonuç alamayınca 1815 yılında Miloş Obrenoviç'in liderliği altında ikinci bir ayaklanma başlattılar ve hareketleri Ruslar tarafından desteklendi. Bu ayaklanma da başarısız oldu ama 1817 yılında Rusya ile yeni bir savaş istemeyen ve bölgeye yönelik muhtemel bir Rus müdahalesine engel olmak isteyen Osmanlı Devleti Sırplara bazı özerklik hakları vermeye razı oldu. Osmanlı valisi Maraşlı Ali Paşa Miloş Obrenoviç'le anlaşmaya vararak Sırbistan'ın içişlerinde bağımsız olmasını sağladı. Sırbistan'ın yönetimini ele geçiren Miloş Obrenoviç o sırada Sırbistan'a geri dönen ilk isyanın lideri Kara Yorgi'yi kendisine rakip olmasını önlemek için öldürttü. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşını kaybeden Osmanlılar Ruslarla imzaladıkları Edirne Antlaşmasıyla Sırbistan'ın yarı bağımsız bir hale gelmesini kabullendiler. 1830 ve 1833 yıllarında Osmanlı padişahı II. Mahmut'un imzaladığı Hatt-ı Şeriflerle Miloş Obrenoviç'in elindeki topraklar arttırıldı ve kendisi Osmanlılar tarafından resmen Sırp prensi olarak tanındı.", "question": "Osmanli Devleti kimlere bazı özerklik hakkı vermeye razı oldu ?", "answers": {"answer_start": 424, "text": "Sırplara"}}, {"id": "18", "context": "Bağımsızlıklarını kazanmak isteyen Sırplar 1814 yılındaki Viyana Kongresi'ne bir heyet gönderdiler. Ancak bir sonuç alamayınca 1815 yılında Miloş Obrenoviç'in liderliği altında ikinci bir ayaklanma başlattılar ve hareketleri Ruslar tarafından desteklendi. Bu ayaklanma da başarısız oldu ama 1817 yılında Rusya ile yeni bir savaş istemeyen ve bölgeye yönelik muhtemel bir Rus müdahalesine engel olmak isteyen Osmanlı Devleti Sırplara bazı özerklik hakları vermeye razı oldu. Osmanlı valisi Maraşlı Ali Paşa Miloş Obrenoviç'le anlaşmaya vararak Sırbistan'ın içişlerinde bağımsız olmasını sağladı. Sırbistan'ın yönetimini ele geçiren Miloş Obrenoviç o sırada Sırbistan'a geri dönen ilk isyanın lideri Kara Yorgi'yi kendisine rakip olmasını önlemek için öldürttü. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşını kaybeden Osmanlılar Ruslarla imzaladıkları Edirne Antlaşmasıyla Sırbistan'ın yarı bağımsız bir hale gelmesini kabullendiler. 1830 ve 1833 yıllarında Osmanlı padişahı II. Mahmut'un imzaladığı Hatt-ı Şeriflerle Miloş Obrenoviç'in elindeki topraklar arttırıldı ve kendisi Osmanlılar tarafından resmen Sırp prensi olarak tanındı.", "question": "Osmanlı valisi Maraşlı Ali Paşa kim ile anlaşmaya vardı ?", "answers": {"answer_start": 506, "text": "Miloş Obrenoviç'le"}}, {"id": "19", "context": "Bağımsızlıklarını kazanmak isteyen Sırplar 1814 yılındaki Viyana Kongresi'ne bir heyet gönderdiler. Ancak bir sonuç alamayınca 1815 yılında Miloş Obrenoviç'in liderliği altında ikinci bir ayaklanma başlattılar ve hareketleri Ruslar tarafından desteklendi. Bu ayaklanma da başarısız oldu ama 1817 yılında Rusya ile yeni bir savaş istemeyen ve bölgeye yönelik muhtemel bir Rus müdahalesine engel olmak isteyen Osmanlı Devleti Sırplara bazı özerklik hakları vermeye razı oldu. Osmanlı valisi Maraşlı Ali Paşa Miloş Obrenoviç'le anlaşmaya vararak Sırbistan'ın içişlerinde bağımsız olmasını sağladı. Sırbistan'ın yönetimini ele geçiren Miloş Obrenoviç o sırada Sırbistan'a geri dönen ilk isyanın lideri Kara Yorgi'yi kendisine rakip olmasını önlemek için öldürttü. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşını kaybeden Osmanlılar Ruslarla imzaladıkları Edirne Antlaşmasıyla Sırbistan'ın yarı bağımsız bir hale gelmesini kabullendiler. 1830 ve 1833 yıllarında Osmanlı padişahı II. Mahmut'un imzaladığı Hatt-ı Şeriflerle Miloş Obrenoviç'in elindeki topraklar arttırıldı ve kendisi Osmanlılar tarafından resmen Sırp prensi olarak tanındı.", "question": "Miloş obrenoviç kendisine rakip olmaması için kimi öldürttü ?", "answers": {"answer_start": 698, "text": "Kara Yorgi'yi"}}, {"id": "20", "context": "Bağımsızlıklarını kazanmak isteyen Sırplar 1814 yılındaki Viyana Kongresi'ne bir heyet gönderdiler. Ancak bir sonuç alamayınca 1815 yılında Miloş Obrenoviç'in liderliği altında ikinci bir ayaklanma başlattılar ve hareketleri Ruslar tarafından desteklendi. Bu ayaklanma da başarısız oldu ama 1817 yılında Rusya ile yeni bir savaş istemeyen ve bölgeye yönelik muhtemel bir Rus müdahalesine engel olmak isteyen Osmanlı Devleti Sırplara bazı özerklik hakları vermeye razı oldu. Osmanlı valisi Maraşlı Ali Paşa Miloş Obrenoviç'le anlaşmaya vararak Sırbistan'ın içişlerinde bağımsız olmasını sağladı. Sırbistan'ın yönetimini ele geçiren Miloş Obrenoviç o sırada Sırbistan'a geri dönen ilk isyanın lideri Kara Yorgi'yi kendisine rakip olmasını önlemek için öldürttü. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşını kaybeden Osmanlılar Ruslarla imzaladıkları Edirne Antlaşmasıyla Sırbistan'ın yarı bağımsız bir hale gelmesini kabullendiler. 1830 ve 1833 yıllarında Osmanlı padişahı II. Mahmut'un imzaladığı Hatt-ı Şeriflerle Miloş Obrenoviç'in elindeki topraklar arttırıldı ve kendisi Osmanlılar tarafından resmen Sırp prensi olarak tanındı.", "question": "Osmanlılar Edirne Antlaşmasını kimlerle imzaladı ?", "answers": {"answer_start": 811, "text": "Ruslarla"}}, {"id": "21", "context": "Bağımsızlıklarını kazanmak isteyen Sırplar 1814 yılındaki Viyana Kongresi'ne bir heyet gönderdiler. Ancak bir sonuç alamayınca 1815 yılında Miloş Obrenoviç'in liderliği altında ikinci bir ayaklanma başlattılar ve hareketleri Ruslar tarafından desteklendi. Bu ayaklanma da başarısız oldu ama 1817 yılında Rusya ile yeni bir savaş istemeyen ve bölgeye yönelik muhtemel bir Rus müdahalesine engel olmak isteyen Osmanlı Devleti Sırplara bazı özerklik hakları vermeye razı oldu. Osmanlı valisi Maraşlı Ali Paşa Miloş Obrenoviç'le anlaşmaya vararak Sırbistan'ın içişlerinde bağımsız olmasını sağladı. Sırbistan'ın yönetimini ele geçiren Miloş Obrenoviç o sırada Sırbistan'a geri dönen ilk isyanın lideri Kara Yorgi'yi kendisine rakip olmasını önlemek için öldürttü. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşını kaybeden Osmanlılar Ruslarla imzaladıkları Edirne Antlaşmasıyla Sırbistan'ın yarı bağımsız bir hale gelmesini kabullendiler. 1830 ve 1833 yıllarında Osmanlı padişahı II. Mahmut'un imzaladığı Hatt-ı Şeriflerle Miloş Obrenoviç'in elindeki topraklar arttırıldı ve kendisi Osmanlılar tarafından resmen Sırp prensi olarak tanındı.", "question": "Osmanlılar hangi antlaşma ile Sırbistan'ın yarı bağımsız bie hale gelmesini kabullendiler ?", "answers": {"answer_start": 834, "text": "Edirne"}}, {"id": "22", "context": "Bağımsızlıklarını kazanmak isteyen Sırplar 1814 yılındaki Viyana Kongresi'ne bir heyet gönderdiler. Ancak bir sonuç alamayınca 1815 yılında Miloş Obrenoviç'in liderliği altında ikinci bir ayaklanma başlattılar ve hareketleri Ruslar tarafından desteklendi. Bu ayaklanma da başarısız oldu ama 1817 yılında Rusya ile yeni bir savaş istemeyen ve bölgeye yönelik muhtemel bir Rus müdahalesine engel olmak isteyen Osmanlı Devleti Sırplara bazı özerklik hakları vermeye razı oldu. Osmanlı valisi Maraşlı Ali Paşa Miloş Obrenoviç'le anlaşmaya vararak Sırbistan'ın içişlerinde bağımsız olmasını sağladı. Sırbistan'ın yönetimini ele geçiren Miloş Obrenoviç o sırada Sırbistan'a geri dönen ilk isyanın lideri Kara Yorgi'yi kendisine rakip olmasını önlemek için öldürttü. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşını kaybeden Osmanlılar Ruslarla imzaladıkları Edirne Antlaşmasıyla Sırbistan'ın yarı bağımsız bir hale gelmesini kabullendiler. 1830 ve 1833 yıllarında Osmanlı padişahı II. Mahmut'un imzaladığı Hatt-ı Şeriflerle Miloş Obrenoviç'in elindeki topraklar arttırıldı ve kendisi Osmanlılar tarafından resmen Sırp prensi olarak tanındı.", "question": "Osmanlılar tarafından resmen Sırp prensi olarak tanınan kişi kimdir ?", "answers": {"answer_start": 1000, "text": "Miloş Obrenoviç"}}, {"id": "23", "context": "Bağımsızlıklarını kazanmak isteyen Sırplar 1814 yılındaki Viyana Kongresi'ne bir heyet gönderdiler. Ancak bir sonuç alamayınca 1815 yılında Miloş Obrenoviç'in liderliği altında ikinci bir ayaklanma başlattılar ve hareketleri Ruslar tarafından desteklendi. Bu ayaklanma da başarısız oldu ama 1817 yılında Rusya ile yeni bir savaş istemeyen ve bölgeye yönelik muhtemel bir Rus müdahalesine engel olmak isteyen Osmanlı Devleti Sırplara bazı özerklik hakları vermeye razı oldu. Osmanlı valisi Maraşlı Ali Paşa Miloş Obrenoviç'le anlaşmaya vararak Sırbistan'ın içişlerinde bağımsız olmasını sağladı. Sırbistan'ın yönetimini ele geçiren Miloş Obrenoviç o sırada Sırbistan'a geri dönen ilk isyanın lideri Kara Yorgi'yi kendisine rakip olmasını önlemek için öldürttü. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşını kaybeden Osmanlılar Ruslarla imzaladıkları Edirne Antlaşmasıyla Sırbistan'ın yarı bağımsız bir hale gelmesini kabullendiler. 1830 ve 1833 yıllarında Osmanlı padişahı II. Mahmut'un imzaladığı Hatt-ı Şeriflerle Miloş Obrenoviç'in elindeki topraklar arttırıldı ve kendisi Osmanlılar tarafından resmen Sırp prensi olarak tanındı.", "question": "Hangi padişahın imzaladığı Hatt-ı Şeriflerle Miloş Obrenoviç'in elindeki topraklar arttırıldı ?", "answers": {"answer_start": 957, "text": "II. Mahmut"}}, {"id": "24", "context": "Bağımsızlıklarını kazanmak isteyen Sırplar 1814 yılındaki Viyana Kongresi'ne bir heyet gönderdiler. Ancak bir sonuç alamayınca 1815 yılında Miloş Obrenoviç'in liderliği altında ikinci bir ayaklanma başlattılar ve hareketleri Ruslar tarafından desteklendi. Bu ayaklanma da başarısız oldu ama 1817 yılında Rusya ile yeni bir savaş istemeyen ve bölgeye yönelik muhtemel bir Rus müdahalesine engel olmak isteyen Osmanlı Devleti Sırplara bazı özerklik hakları vermeye razı oldu. Osmanlı valisi Maraşlı Ali Paşa Miloş Obrenoviç'le anlaşmaya vararak Sırbistan'ın içişlerinde bağımsız olmasını sağladı. Sırbistan'ın yönetimini ele geçiren Miloş Obrenoviç o sırada Sırbistan'a geri dönen ilk isyanın lideri Kara Yorgi'yi kendisine rakip olmasını önlemek için öldürttü. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşını kaybeden Osmanlılar Ruslarla imzaladıkları Edirne Antlaşmasıyla Sırbistan'ın yarı bağımsız bir hale gelmesini kabullendiler. 1830 ve 1833 yıllarında Osmanlı padişahı II. Mahmut'un imzaladığı Hatt-ı Şeriflerle Miloş Obrenoviç'in elindeki topraklar arttırıldı ve kendisi Osmanlılar tarafından resmen Sırp prensi olarak tanındı.", "question": "Osmanlıların kaybettiği Osmanlı-Rus Savaşı hangi tarihlerde olmuştur ?", "answers": {"answer_start": 760, "text": "1828-1829"}}, {"id": "25", "context": "Bağımsızlıklarını kazanmak isteyen Sırplar 1814 yılındaki Viyana Kongresi'ne bir heyet gönderdiler. Ancak bir sonuç alamayınca 1815 yılında Miloş Obrenoviç'in liderliği altında ikinci bir ayaklanma başlattılar ve hareketleri Ruslar tarafından desteklendi. Bu ayaklanma da başarısız oldu ama 1817 yılında Rusya ile yeni bir savaş istemeyen ve bölgeye yönelik muhtemel bir Rus müdahalesine engel olmak isteyen Osmanlı Devleti Sırplara bazı özerklik hakları vermeye razı oldu. Osmanlı valisi Maraşlı Ali Paşa Miloş Obrenoviç'le anlaşmaya vararak Sırbistan'ın içişlerinde bağımsız olmasını sağladı. Sırbistan'ın yönetimini ele geçiren Miloş Obrenoviç o sırada Sırbistan'a geri dönen ilk isyanın lideri Kara Yorgi'yi kendisine rakip olmasını önlemek için öldürttü. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşını kaybeden Osmanlılar Ruslarla imzaladıkları Edirne Antlaşmasıyla Sırbistan'ın yarı bağımsız bir hale gelmesini kabullendiler. 1830 ve 1833 yıllarında Osmanlı padişahı II. Mahmut'un imzaladığı Hatt-ı Şeriflerle Miloş Obrenoviç'in elindeki topraklar arttırıldı ve kendisi Osmanlılar tarafından resmen Sırp prensi olarak tanındı.", "question": "İlk isyanın lideri kimdir ? ", "answers": {"answer_start": 698, "text": "Kara Yorgi"}}, {"id": "26", "context": "Bağımsızlıklarını kazanmak isteyen Sırplar 1814 yılındaki Viyana Kongresi'ne bir heyet gönderdiler. Ancak bir sonuç alamayınca 1815 yılında Miloş Obrenoviç'in liderliği altında ikinci bir ayaklanma başlattılar ve hareketleri Ruslar tarafından desteklendi. Bu ayaklanma da başarısız oldu ama 1817 yılında Rusya ile yeni bir savaş istemeyen ve bölgeye yönelik muhtemel bir Rus müdahalesine engel olmak isteyen Osmanlı Devleti Sırplara bazı özerklik hakları vermeye razı oldu. Osmanlı valisi Maraşlı Ali Paşa Miloş Obrenoviç'le anlaşmaya vararak Sırbistan'ın içişlerinde bağımsız olmasını sağladı. Sırbistan'ın yönetimini ele geçiren Miloş Obrenoviç o sırada Sırbistan'a geri dönen ilk isyanın lideri Kara Yorgi'yi kendisine rakip olmasını önlemek için öldürttü. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşını kaybeden Osmanlılar Ruslarla imzaladıkları Edirne Antlaşmasıyla Sırbistan'ın yarı bağımsız bir hale gelmesini kabullendiler. 1830 ve 1833 yıllarında Osmanlı padişahı II. Mahmut'un imzaladığı Hatt-ı Şeriflerle Miloş Obrenoviç'in elindeki topraklar arttırıldı ve kendisi Osmanlılar tarafından resmen Sırp prensi olarak tanındı.", "question": "Osmanlı Devleti ne zaman Sırplara özerklik hakları vermeye razı oldu ?", "answers": {"answer_start": 291, "text": "1817 yılında"}}, {"id": "28", "context": "1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı Osmanlı Devleti ile Rusya arasında bir çok cephelerde savaşılmış bir savaştır. Napolyon Bonapart'ın önderliği altındaki Fransa'nın Avrupa'da başlattığı savaşların arka planında yer aldı. Osmanlı padişahı III. Selim'in saltanatı döneminde 1792-1805 yılları arasında Osmanlı Devleti ve Rusya barış içinde yaşamışlardı. Hatta Osmanlı Devleti Mısır'ı işgal eden Fransa'ya karşı İngiltere ve Rusya'yla işbirliği yaptı. 24 Eylül 1805 tarihinde Osmanlılar Ruslarla yeni bir dostluk antlaşması imzaladılar. Ancak bu antlaşmanın imzasından kısa bir süre sonra Osmanlı Devleti ve Rusya arasında yeni bir anlaşmazlık çıktı. Rusya Osmanlıların Rus yanlısı Eflak ve Boğdan beylerini görevden almasından hoşnut değildi. 40.000 civarında Rus askeri Eflak ve Boğdan'a girdi. III. Selim 22 Aralık 1805 tarihinde boğazları kapattı ve Rusya'ya savaş ilan etti. Rus donanması Osmanlı donanmasını 11 Mayıs 1807 tarihinde Çanakkale boğazı civarında 19-29 Haziran 1807 tarihleri arasında da Limni adası yakınında civarında yendi.", "question": "Fransa'nın Avrupa'da başlattığı savaşların önderliğini yapan kişi kimdir ?", "answers": {"answer_start": 108, "text": "Napolyon Bonapart"}}, {"id": "30", "context": "1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı Osmanlı Devleti ile Rusya arasında bir çok cephelerde savaşılmış bir savaştır. Napolyon Bonapart'ın önderliği altındaki Fransa'nın Avrupa'da başlattığı savaşların arka planında yer aldı. Osmanlı padişahı III. Selim'in saltanatı döneminde 1792-1805 yılları arasında Osmanlı Devleti ve Rusya barış içinde yaşamışlardı. Hatta Osmanlı Devleti Mısır'ı işgal eden Fransa'ya karşı İngiltere ve Rusya'yla işbirliği yaptı. 24 Eylül 1805 tarihinde Osmanlılar Ruslarla yeni bir dostluk antlaşması imzaladılar. Ancak bu antlaşmanın imzasından kısa bir süre sonra Osmanlı Devleti ve Rusya arasında yeni bir anlaşmazlık çıktı. Rusya Osmanlıların Rus yanlısı Eflak ve Boğdan beylerini görevden almasından hoşnut değildi. 40.000 civarında Rus askeri Eflak ve Boğdan'a girdi. III. Selim 22 Aralık 1805 tarihinde boğazları kapattı ve Rusya'ya savaş ilan etti. Rus donanması Osmanlı donanmasını 11 Mayıs 1807 tarihinde Çanakkale boğazı civarında 19-29 Haziran 1807 tarihleri arasında da Limni adası yakınında civarında yendi.", "question": "24 Eylül 1805 tarihinde Osmanlılar Ruslarla ne imzaladılar ?", "answers": {"answer_start": 496, "text": "dostluk antlaşması"}}, {"id": "32", "context": "1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı Osmanlı Devleti ile Rusya arasında bir çok cephelerde savaşılmış bir savaştır. Napolyon Bonapart'ın önderliği altındaki Fransa'nın Avrupa'da başlattığı savaşların arka planında yer aldı. Osmanlı padişahı III. Selim'in saltanatı döneminde 1792-1805 yılları arasında Osmanlı Devleti ve Rusya barış içinde yaşamışlardı. Hatta Osmanlı Devleti Mısır'ı işgal eden Fransa'ya karşı İngiltere ve Rusya'yla işbirliği yaptı. 24 Eylül 1805 tarihinde Osmanlılar Ruslarla yeni bir dostluk antlaşması imzaladılar. Ancak bu antlaşmanın imzasından kısa bir süre sonra Osmanlı Devleti ve Rusya arasında yeni bir anlaşmazlık çıktı. Rusya Osmanlıların Rus yanlısı Eflak ve Boğdan beylerini görevden almasından hoşnut değildi. 40.000 civarında Rus askeri Eflak ve Boğdan'a girdi. III. Selim 22 Aralık 1805 tarihinde boğazları kapattı ve Rusya'ya savaş ilan etti. Rus donanması Osmanlı donanmasını 11 Mayıs 1807 tarihinde Çanakkale boğazı civarında 19-29 Haziran 1807 tarihleri arasında da Limni adası yakınında civarında yendi.", "question": "Ne kadar Rus askeri Eflak ve Boğdan'a girdi ?", "answers": {"answer_start": 735, "text": "40.000 civarı"}}, {"id": "33", "context": "1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı Osmanlı Devleti ile Rusya arasında bir çok cephelerde savaşılmış bir savaştır. Napolyon Bonapart'ın önderliği altındaki Fransa'nın Avrupa'da başlattığı savaşların arka planında yer aldı. Osmanlı padişahı III. Selim'in saltanatı döneminde 1792-1805 yılları arasında Osmanlı Devleti ve Rusya barış içinde yaşamışlardı. Hatta Osmanlı Devleti Mısır'ı işgal eden Fransa'ya karşı İngiltere ve Rusya'yla işbirliği yaptı. 24 Eylül 1805 tarihinde Osmanlılar Ruslarla yeni bir dostluk antlaşması imzaladılar. Ancak bu antlaşmanın imzasından kısa bir süre sonra Osmanlı Devleti ve Rusya arasında yeni bir anlaşmazlık çıktı. Rusya Osmanlıların Rus yanlısı Eflak ve Boğdan beylerini görevden almasından hoşnut değildi. 40.000 civarında Rus askeri Eflak ve Boğdan'a girdi. III. Selim 22 Aralık 1805 tarihinde boğazları kapattı ve Rusya'ya savaş ilan etti. Rus donanması Osmanlı donanmasını 11 Mayıs 1807 tarihinde Çanakkale boğazı civarında 19-29 Haziran 1807 tarihleri arasında da Limni adası yakınında civarında yendi.", "question": "22 Aralık 1805 tarihinde boğazları kapatan padişah kimdir ?", "answers": {"answer_start": 788, "text": "III. Selim"}}, {"id": "37", "context": "Bu arada 29 Mayıs 1807 tarihinde Kabakçı Mustafa isyanı sonucu III. Selim Osmanlı tahtından indirilmiş ve yerine IV. Mustafa tahta geçmişti. IV. Mustafa'nın saltanatı boyunca Osmanlı sarayında büyük bir kargaşa yaşandı. Yeniçeriler saraya hakim oldular. 28 Temmuz 1808 yılında taht tekrar el değiştirdi. IV. Mustafa'nın yerine II. Mahmut geçti. Osmanlılar İngiltere ile 1809'da bir antlaşma yaparak Ruslarla savaşa devam kararı aldılar. Rusların Fransa ile olan sorunları, Osmanlı Devleti ordularının yıllarca süren savaştan yorgun düşmesi yüzünden iki devlet de barış imzalamaya mecbur kaldılar.", "question": "III.Selim tahttan indirildikten sonra yerine kim geçmiştir ?", "answers": {"answer_start": 113, "text": "IV. Mustafa"}}, {"id": "39", "context": "Bu arada 29 Mayıs 1807 tarihinde Kabakçı Mustafa isyanı sonucu III. Selim Osmanlı tahtından indirilmiş ve yerine IV. Mustafa tahta geçmişti. IV. Mustafa'nın saltanatı boyunca Osmanlı sarayında büyük bir kargaşa yaşandı. Yeniçeriler saraya hakim oldular. 28 Temmuz 1808 yılında taht tekrar el değiştirdi. IV. Mustafa'nın yerine II. Mahmut geçti. Osmanlılar İngiltere ile 1809'da bir antlaşma yaparak Ruslarla savaşa devam kararı aldılar. Rusların Fransa ile olan sorunları, Osmanlı Devleti ordularının yıllarca süren savaştan yorgun düşmesi yüzünden iki devlet de barış imzalamaya mecbur kaldılar.", "question": "Hangi padişahın saltanatı boyunca sarayda büyük bir kargaşa yaşandı ?", "answers": {"answer_start": 141, "text": "IV. Mustafa'nın"}}, {"id": "41", "context": "Bu arada 29 Mayıs 1807 tarihinde Kabakçı Mustafa isyanı sonucu III. Selim Osmanlı tahtından indirilmiş ve yerine IV. Mustafa tahta geçmişti. IV. Mustafa'nın saltanatı boyunca Osmanlı sarayında büyük bir kargaşa yaşandı. Yeniçeriler saraya hakim oldular. 28 Temmuz 1808 yılında taht tekrar el değiştirdi. IV. Mustafa'nın yerine II. Mahmut geçti. Osmanlılar İngiltere ile 1809'da bir antlaşma yaparak Ruslarla savaşa devam kararı aldılar. Rusların Fransa ile olan sorunları, Osmanlı Devleti ordularının yıllarca süren savaştan yorgun düşmesi yüzünden iki devlet de barış imzalamaya mecbur kaldılar.", "question": "IV. Mustafa'nın yerine tahta kim geçmiştir ?", "answers": {"answer_start": 327, "text": "II. Mahmut"}}, {"id": "42", "context": "Bu arada 29 Mayıs 1807 tarihinde Kabakçı Mustafa isyanı sonucu III. Selim Osmanlı tahtından indirilmiş ve yerine IV. Mustafa tahta geçmişti. IV. Mustafa'nın saltanatı boyunca Osmanlı sarayında büyük bir kargaşa yaşandı. Yeniçeriler saraya hakim oldular. 28 Temmuz 1808 yılında taht tekrar el değiştirdi. IV. Mustafa'nın yerine II. Mahmut geçti. Osmanlılar İngiltere ile 1809'da bir antlaşma yaparak Ruslarla savaşa devam kararı aldılar. Rusların Fransa ile olan sorunları, Osmanlı Devleti ordularının yıllarca süren savaştan yorgun düşmesi yüzünden iki devlet de barış imzalamaya mecbur kaldılar.", "question": "Osmanlılar İngiltere ile yaptıkları antlaşmada kimlerle savaşa devam kararı aldılar ?", "answers": {"answer_start": 399, "text": "Ruslarla"}}, {"id": "49", "context": "Tilsit Antlaşması, 9 Temmuz 1807 yılında Fransa ile Rusya arasında imzalanan antlaşmadır. Bu antlaşmaya göre Rusya, Avrupa'da Fransa'nın yanında yer alacak (İngiltere'ye karşı kıta ablukası), buna karşılık Fransa da Rusya ile Osmanlı Devleti arasında arabuluculuk yapacaktı. Eğer Osmanlı Devleti bunu kabul etmezse, Fransa Rusya'nın yanında Osmanlı Devleti'ne karşı savaş açacak ve onu aralarında paylaşacaklardı. Sadece İstanbul ve Rumeli'ye dokunulmayacaktı.", "question": "Tilsit Antlaşması ne zaman imzalanmıştır ?", "answers": {"answer_start": 19, "text": "9 Temmuz 1807 yılında"}}, {"id": "51", "context": "Tilsit Antlaşması, 9 Temmuz 1807 yılında Fransa ile Rusya arasında imzalanan antlaşmadır. Bu antlaşmaya göre Rusya, Avrupa'da Fransa'nın yanında yer alacak (İngiltere'ye karşı kıta ablukası), buna karşılık Fransa da Rusya ile Osmanlı Devleti arasında arabuluculuk yapacaktı. Eğer Osmanlı Devleti bunu kabul etmezse, Fransa Rusya'nın yanında Osmanlı Devleti'ne karşı savaş açacak ve onu aralarında paylaşacaklardı. Sadece İstanbul ve Rumeli'ye dokunulmayacaktı.", "question": "Osmanlının paylaşılması durumunda hangi şehirlere dokunulmayacaktı ?", "answers": {"answer_start": 421, "text": "İstanbul ve Rumeli'ye"}}, {"id": "52", "context": "Tilsit Antlaşması, 9 Temmuz 1807 yılında Fransa ile Rusya arasında imzalanan antlaşmadır. Bu antlaşmaya göre Rusya, Avrupa'da Fransa'nın yanında yer alacak (İngiltere'ye karşı kıta ablukası), buna karşılık Fransa da Rusya ile Osmanlı Devleti arasında arabuluculuk yapacaktı. Eğer Osmanlı Devleti bunu kabul etmezse, Fransa Rusya'nın yanında Osmanlı Devleti'ne karşı savaş açacak ve onu aralarında paylaşacaklardı. Sadece İstanbul ve Rumeli'ye dokunulmayacaktı.", "question": "Fransa hangi devletler arasında arabuluculuk yapacaktı ?", "answers": {"answer_start": 216, "text": "Rusya ile Osmanlı Devleti"}}, {"id": "54", "context": "Türklerin Anadolu’yu yurt edinmesiyle birlikte özellikle Avrupalı devletler için ortak amaç bu milleti, geldiği yere yani Orta Asya topraklarına geri göndermek olmuştur. Özellikle doğu ile olan ilişkilerde bu ilke temel alınmış ve dünyanın “Şark Meselesi” olarak adlandırdığı genel bir görüş meydana gelmiştir. Şark Meselesi, ilk defa 1815’te Viyana Kongresi’nde kullanıldı ve ondan sonra, siyaset adamlarıyla tarihçiler nezdinde önem kazandı. Meselenin ortaya çıkışı: Viyana Kongresi, Napolyon Bonapart’ın altüst ettiği Avrupa haritasını düzene koymak için toplandığı sıralarda, Rus Çarı Aleksandre, Kongre delegelerini Rum davasıyla ilgilendirmek istedi. Kongre, milliyetçilik düşmanı, Metternich’in ve doğuda Rusya’nın genişlemesini daima endişe ile karşılamış olan İngiltere’nin etkisiyle, bu konu üzerinde görüşmeler yapılmasını reddetti. Buna rağmen, Rus delegeleri, resmi görüşmelerin dışında, kongre üyelerinin dikkatini Osmanlı İmparatorluğu idaresinde yaşamakta olan Hristiyan halkın durumu üzerine çekmeye çalıştılar ve bu durum için “Şark Meselesi” terimini kullandılar.", "question": "Şark Meselesi ilk defa hangi tarihta Viyana Kongresi'nde kullanıldı ?", "answers": {"answer_start": 335, "text": "1815’te"}}, {"id": "55", "context": "Türklerin Anadolu’yu yurt edinmesiyle birlikte özellikle Avrupalı devletler için ortak amaç bu milleti, geldiği yere yani Orta Asya topraklarına geri göndermek olmuştur. Özellikle doğu ile olan ilişkilerde bu ilke temel alınmış ve dünyanın “Şark Meselesi” olarak adlandırdığı genel bir görüş meydana gelmiştir. Şark Meselesi, ilk defa 1815’te Viyana Kongresi’nde kullanıldı ve ondan sonra, siyaset adamlarıyla tarihçiler nezdinde önem kazandı. Meselenin ortaya çıkışı: Viyana Kongresi, Napolyon Bonapart’ın altüst ettiği Avrupa haritasını düzene koymak için toplandığı sıralarda, Rus Çarı Aleksandre, Kongre delegelerini Rum davasıyla ilgilendirmek istedi. Kongre, milliyetçilik düşmanı, Metternich’in ve doğuda Rusya’nın genişlemesini daima endişe ile karşılamış olan İngiltere’nin etkisiyle, bu konu üzerinde görüşmeler yapılmasını reddetti. Buna rağmen, Rus delegeleri, resmi görüşmelerin dışında, kongre üyelerinin dikkatini Osmanlı İmparatorluğu idaresinde yaşamakta olan Hristiyan halkın durumu üzerine çekmeye çalıştılar ve bu durum için “Şark Meselesi” terimini kullandılar.", "question": "1815'te Viyana Kongresi'nde Türkleri Orta Asya topraklarına geri göndermek isteyen görüş nedir ?", "answers": {"answer_start": 241, "text": "Şark Meselesi"}}, {"id": "56", "context": "Türklerin Anadolu’yu yurt edinmesiyle birlikte özellikle Avrupalı devletler için ortak amaç bu milleti, geldiği yere yani Orta Asya topraklarına geri göndermek olmuştur. Özellikle doğu ile olan ilişkilerde bu ilke temel alınmış ve dünyanın “Şark Meselesi” olarak adlandırdığı genel bir görüş meydana gelmiştir. Şark Meselesi, ilk defa 1815’te Viyana Kongresi’nde kullanıldı ve ondan sonra, siyaset adamlarıyla tarihçiler nezdinde önem kazandı. Meselenin ortaya çıkışı: Viyana Kongresi, Napolyon Bonapart’ın altüst ettiği Avrupa haritasını düzene koymak için toplandığı sıralarda, Rus Çarı Aleksandre, Kongre delegelerini Rum davasıyla ilgilendirmek istedi. Kongre, milliyetçilik düşmanı, Metternich’in ve doğuda Rusya’nın genişlemesini daima endişe ile karşılamış olan İngiltere’nin etkisiyle, bu konu üzerinde görüşmeler yapılmasını reddetti. Buna rağmen, Rus delegeleri, resmi görüşmelerin dışında, kongre üyelerinin dikkatini Osmanlı İmparatorluğu idaresinde yaşamakta olan Hristiyan halkın durumu üzerine çekmeye çalıştılar ve bu durum için “Şark Meselesi” terimini kullandılar.", "question": "Avrupa haritasını kim altüst etmiştir?", "answers": {"answer_start": 486, "text": "Napolyon Bonapart"}}, {"id": "58", "context": "Türklerin Anadolu’yu yurt edinmesiyle birlikte özellikle Avrupalı devletler için ortak amaç bu milleti, geldiği yere yani Orta Asya topraklarına geri göndermek olmuştur. Özellikle doğu ile olan ilişkilerde bu ilke temel alınmış ve dünyanın “Şark Meselesi” olarak adlandırdığı genel bir görüş meydana gelmiştir. Şark Meselesi, ilk defa 1815’te Viyana Kongresi’nde kullanıldı ve ondan sonra, siyaset adamlarıyla tarihçiler nezdinde önem kazandı. Meselenin ortaya çıkışı: Viyana Kongresi, Napolyon Bonapart’ın altüst ettiği Avrupa haritasını düzene koymak için toplandığı sıralarda, Rus Çarı Aleksandre, Kongre delegelerini Rum davasıyla ilgilendirmek istedi. Kongre, milliyetçilik düşmanı, Metternich’in ve doğuda Rusya’nın genişlemesini daima endişe ile karşılamış olan İngiltere’nin etkisiyle, bu konu üzerinde görüşmeler yapılmasını reddetti. Buna rağmen, Rus delegeleri, resmi görüşmelerin dışında, kongre üyelerinin dikkatini Osmanlı İmparatorluğu idaresinde yaşamakta olan Hristiyan halkın durumu üzerine çekmeye çalıştılar ve bu durum için “Şark Meselesi” terimini kullandılar.", "question": "Şark Meselesi terimini kim kullandı?", "answers": {"answer_start": 857, "text": "Rus delegeleri"}}, {"id": "59", "context": "Şark Meselesi terimi, Viyana Kongresi’nden sonra diplomatlar arasında çok kullanılmaya ve çeşitli manalar kazanmaya başladı. 19. yüzyılın ilk yarısında Şark meselesi, genel olarak, Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğünün korunması, aynı asrın ikinci yarısında Türklerin Avrupa’daki topraklarının paylaşılması, 20. yüzyılda da imparatorluğun bütün topraklarının bölüşülmesi manasında kullanıldı. Fakat Osmanlı İmparatorluğu’nun iç ve dış siyasetinde buhranlı her olay da Avrupalılarca “Şark Meselesi” başlığı altında incelendi. Bu diplomatlar, Şark Meselesi terimi ile bir hal ve istikbal durumunu anlarken, Avrupalı tarihçiler ise aynı terimi geçmiş zamanlardaki Türk-Avrupa ilişkilerini açıklamak için kullandılar. Böylece Şark Meselesi, bir tarihi terim olarak anlam kazanmaya başladı.", "question": "Şark Meselesi terimi ne zamandan sonra diplomatlar arasında çok kullanılmaya ve çeşitli manalar kazanmaya başladı ?", "answers": {"answer_start": 22, "text": "Viyana Kongresi’nden sonra"}}, {"id": "60", "context": "Şark Meselesi terimi, Viyana Kongresi’nden sonra diplomatlar arasında çok kullanılmaya ve çeşitli manalar kazanmaya başladı. 19. yüzyılın ilk yarısında Şark meselesi, genel olarak, Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğünün korunması, aynı asrın ikinci yarısında Türklerin Avrupa’daki topraklarının paylaşılması, 20. yüzyılda da imparatorluğun bütün topraklarının bölüşülmesi manasında kullanıldı. Fakat Osmanlı İmparatorluğu’nun iç ve dış siyasetinde buhranlı her olay da Avrupalılarca “Şark Meselesi” başlığı altında incelendi. Bu diplomatlar, Şark Meselesi terimi ile bir hal ve istikbal durumunu anlarken, Avrupalı tarihçiler ise aynı terimi geçmiş zamanlardaki Türk-Avrupa ilişkilerini açıklamak için kullandılar. Böylece Şark Meselesi, bir tarihi terim olarak anlam kazanmaya başladı.", "question": "Şark Meselesi ne zaman Osmanlı İmparatorluğu'nun toprak bütünlüğünün korunması manasında kullanıldı ?", "answers": {"answer_start": 125, "text": "19. yüzyılın ilk yarısında"}}, {"id": "61", "context": "Şark Meselesi terimi, Viyana Kongresi’nden sonra diplomatlar arasında çok kullanılmaya ve çeşitli manalar kazanmaya başladı. 19. yüzyılın ilk yarısında Şark meselesi, genel olarak, Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğünün korunması, aynı asrın ikinci yarısında Türklerin Avrupa’daki topraklarının paylaşılması, 20. yüzyılda da imparatorluğun bütün topraklarının bölüşülmesi manasında kullanıldı. Fakat Osmanlı İmparatorluğu’nun iç ve dış siyasetinde buhranlı her olay da Avrupalılarca “Şark Meselesi” başlığı altında incelendi. Bu diplomatlar, Şark Meselesi terimi ile bir hal ve istikbal durumunu anlarken, Avrupalı tarihçiler ise aynı terimi geçmiş zamanlardaki Türk-Avrupa ilişkilerini açıklamak için kullandılar. Böylece Şark Meselesi, bir tarihi terim olarak anlam kazanmaya başladı.", "question": "Şark Meselesi ne zaman Türklerin Avrupa'daki topraklarının paylaşılması manasında kullanıldı ?", "answers": {"answer_start": 238, "text": "aynı asrın ikinci yarısında"}}, {"id": "62", "context": "Şark Meselesi terimi, Viyana Kongresi’nden sonra diplomatlar arasında çok kullanılmaya ve çeşitli manalar kazanmaya başladı. 19. yüzyılın ilk yarısında Şark meselesi, genel olarak, Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğünün korunması, aynı asrın ikinci yarısında Türklerin Avrupa’daki topraklarının paylaşılması, 20. yüzyılda da imparatorluğun bütün topraklarının bölüşülmesi manasında kullanıldı. Fakat Osmanlı İmparatorluğu’nun iç ve dış siyasetinde buhranlı her olay da Avrupalılarca “Şark Meselesi” başlığı altında incelendi. Bu diplomatlar, Şark Meselesi terimi ile bir hal ve istikbal durumunu anlarken, Avrupalı tarihçiler ise aynı terimi geçmiş zamanlardaki Türk-Avrupa ilişkilerini açıklamak için kullandılar. Böylece Şark Meselesi, bir tarihi terim olarak anlam kazanmaya başladı.", "question": "Şark Meselesi ne zaman imparatorluğun bütün topraklarının bölüşülmesi manasında kullanıldı ?", "answers": {"answer_start": 316, "text": "20. yüzyılda"}}, {"id": "64", "context": "Şark meselesi temel hatlarıyla iki önemli süreçten oluşmaktadır. Bunlardan birincisi '1071-1683' yılları arasındaki Şark Meselesi'dir. Bu tarihler arasında Avrupa, Türklere karşı savunmaya geçmiş, Türkler ise fetihlere hız kazandırarak akıncılarını Avrupa topraklarına göndermiştir. Bu ilk süreç olan Şark Meselesinde temel amaç Türkleri Anadolu’ya sokmamak, Türklerin Anadolu’daki ilerleyişini durdurmak ve Türklerin Rumeli’ye girişini engellemektir. İstanbul’un Türkler tarafından fethini engellemek isteyen Avrupa devletleri, Türklerin Balkanlar üzerinden Avrupa içlerine doğru ilerleyişine engel olmak için birçok politikalar izlemişler ve bu politikalarda Şark Meselesinin ilk planlı durdurma safhasını oluşturmaktadır.", "question": "Şark Meselesi temel hatlarıyla kaç önemli süreçten oluşmaktadır ?", "answers": {"answer_start": 31, "text": "iki"}}, {"id": "65", "context": "Şark meselesi temel hatlarıyla iki önemli süreçten oluşmaktadır. Bunlardan birincisi '1071-1683' yılları arasındaki Şark Meselesi'dir. Bu tarihler arasında Avrupa, Türklere karşı savunmaya geçmiş, Türkler ise fetihlere hız kazandırarak akıncılarını Avrupa topraklarına göndermiştir. Bu ilk süreç olan Şark Meselesinde temel amaç Türkleri Anadolu’ya sokmamak, Türklerin Anadolu’daki ilerleyişini durdurmak ve Türklerin Rumeli’ye girişini engellemektir. İstanbul’un Türkler tarafından fethini engellemek isteyen Avrupa devletleri, Türklerin Balkanlar üzerinden Avrupa içlerine doğru ilerleyişine engel olmak için birçok politikalar izlemişler ve bu politikalarda Şark Meselesinin ilk planlı durdurma safhasını oluşturmaktadır.", "question": "Şark meselesi temel hatlarıyla iki önemli süreçten oluşmaktadır. Bunlardan birincisi nedir ?", "answers": {"answer_start": 85, "text": "'1071-1683' yılları arasındaki Şark Meselesi'dir."}}, {"id": "66", "context": "Şark meselesi temel hatlarıyla iki önemli süreçten oluşmaktadır. Bunlardan birincisi '1071-1683' yılları arasındaki Şark Meselesi'dir. Bu tarihler arasında Avrupa, Türklere karşı savunmaya geçmiş, Türkler ise fetihlere hız kazandırarak akıncılarını Avrupa topraklarına göndermiştir. Bu ilk süreç olan Şark Meselesinde temel amaç Türkleri Anadolu’ya sokmamak, Türklerin Anadolu’daki ilerleyişini durdurmak ve Türklerin Rumeli’ye girişini engellemektir. İstanbul’un Türkler tarafından fethini engellemek isteyen Avrupa devletleri, Türklerin Balkanlar üzerinden Avrupa içlerine doğru ilerleyişine engel olmak için birçok politikalar izlemişler ve bu politikalarda Şark Meselesinin ilk planlı durdurma safhasını oluşturmaktadır.", "question": "'1071-1683' tarihleri arasında kim savunmaya geçmiş ?", "answers": {"answer_start": 156, "text": "Avrupa"}}, {"id": "67", "context": "Şark meselesi temel hatlarıyla iki önemli süreçten oluşmaktadır. Bunlardan birincisi '1071-1683' yılları arasındaki Şark Meselesi'dir. Bu tarihler arasında Avrupa, Türklere karşı savunmaya geçmiş, Türkler ise fetihlere hız kazandırarak akıncılarını Avrupa topraklarına göndermiştir. Bu ilk süreç olan Şark Meselesinde temel amaç Türkleri Anadolu’ya sokmamak, Türklerin Anadolu’daki ilerleyişini durdurmak ve Türklerin Rumeli’ye girişini engellemektir. İstanbul’un Türkler tarafından fethini engellemek isteyen Avrupa devletleri, Türklerin Balkanlar üzerinden Avrupa içlerine doğru ilerleyişine engel olmak için birçok politikalar izlemişler ve bu politikalarda Şark Meselesinin ilk planlı durdurma safhasını oluşturmaktadır.", "question": "'1071-1683' tarihleri arasında Avrupa kime karşı savunmaya geçmiş ?", "answers": {"answer_start": 164, "text": "Türklere"}}, {"id": "68", "context": "Şark meselesi temel hatlarıyla iki önemli süreçten oluşmaktadır. Bunlardan birincisi '1071-1683' yılları arasındaki Şark Meselesi'dir. Bu tarihler arasında Avrupa, Türklere karşı savunmaya geçmiş, Türkler ise fetihlere hız kazandırarak akıncılarını Avrupa topraklarına göndermiştir. Bu ilk süreç olan Şark Meselesinde temel amaç Türkleri Anadolu’ya sokmamak, Türklerin Anadolu’daki ilerleyişini durdurmak ve Türklerin Rumeli’ye girişini engellemektir. İstanbul’un Türkler tarafından fethini engellemek isteyen Avrupa devletleri, Türklerin Balkanlar üzerinden Avrupa içlerine doğru ilerleyişine engel olmak için birçok politikalar izlemişler ve bu politikalarda Şark Meselesinin ilk planlı durdurma safhasını oluşturmaktadır.", "question": "Türkler fetihlere hız kazandırarak akıncılarını nereye göndermiştir ?", "answers": {"answer_start": 249, "text": "Avrupa topraklarına"}}, {"id": "70", "context": "Şark meselesi temel hatlarıyla iki önemli süreçten oluşmaktadır. Bunlardan birincisi '1071-1683' yılları arasındaki Şark Meselesi'dir. Bu tarihler arasında Avrupa, Türklere karşı savunmaya geçmiş, Türkler ise fetihlere hız kazandırarak akıncılarını Avrupa topraklarına göndermiştir. Bu ilk süreç olan Şark Meselesinde temel amaç Türkleri Anadolu’ya sokmamak, Türklerin Anadolu’daki ilerleyişini durdurmak ve Türklerin Rumeli’ye girişini engellemektir. İstanbul’un Türkler tarafından fethini engellemek isteyen Avrupa devletleri, Türklerin Balkanlar üzerinden Avrupa içlerine doğru ilerleyişine engel olmak için birçok politikalar izlemişler ve bu politikalarda Şark Meselesinin ilk planlı durdurma safhasını oluşturmaktadır.", "question": "İstanbul'un Türkler tarafından fethini engellemek isteyen kim ?", "answers": {"answer_start": 510, "text": "Avrupa devletleri"}}, {"id": "71", "context": "Şark meselesi'nin Batılılarca bu hedeflerine rağmen, Türkler Anadolu’ya girmiş, Balkanları tamamen ele geçirmiş ve Viyana kapısına kadar dayanmışlardır. Ancak 1683 tarihinde Türklerin Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasında Viyana önlerindeki yenilgisi “Şark Meselesi”nin birinci safhasını da sona erdirmiştir. Birinci aşamanın bitmesiyle birlikte aynı şekilde bu tarihlerde şark meselesinin ikinci safhası başlamıştır. Bu safhada, yenilgiye uğrayan Türkler, Anadolu’da tutunmaya çalışmış; Avrupa devletleri ise taarruza geçmiştir. 1920 yılına kadar devam eden bu aşamada Avrupa devletlerinin ilk amacı Avrupa’daki Türk hakimiyetinde olan Hristiyan milletlerini isyana teşvik ederek kurtarmaktır. Birinci maddede istenen amaca ulaşılmazsa ikinci bir plan olarak Türklerden bu Hristiyan milletleri için reformlar (Islahat Fermanı) istemek olacaktır. İkinci aşamada Türkleri Balkanlardan tamamen atmak, İstanbul’u Türklerin elinden almak, Osmanlı Devleti’nin toprakları üzerinde yaşayan Hıristiyan azınlıkları lehine reformlar yaptırmak, muhtariyet elde etmek veya mümkün olursa istiklallerine kavuşturmaktır. Yedi cihana hükmeden Osmanlı gibi bir devletin özellikle Kuzey Afrika topraklarına sahip olması Avrupalı devletlerin bir hayli canını sıkıyordu. Bilindiği üzere ham madde ve yeni pazar arayışı Avrupalı devletleri bir hayli zorlamaktaydı. Hindistan ve diğer kolonilere giden kara yolunun büyük bir kısmının Türk topraklarından geçmesi de bu toprakları ele geçirmenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu. Şark meselesinin en büyük nedeni olan uluslararası çıkarlar için, Osmanlı tebaasında bulunan Müslüman toplumları, özellikle Araplar’ı Osmanlı devletine karşı kışkırtmak ve devletten koparmak için birçok girişimde bulundular. Emperyalist düşüncelerle çıkarılmaya çalışılan bu isyanlarda Arap milliyetçiliği olgusu bir dayanak noktası olarak kullanılmıştır.", "question": "Türklerin Viyana önlerindeki yenilgisi 'Şark Meselesi'nin birincisi safhasını ne zaman sona erdirmiştir ? ", "answers": {"answer_start": 159, "text": "1683 tarihinde"}}, {"id": "72", "context": "Şark meselesi'nin Batılılarca bu hedeflerine rağmen, Türkler Anadolu’ya girmiş, Balkanları tamamen ele geçirmiş ve Viyana kapısına kadar dayanmışlardır. Ancak 1683 tarihinde Türklerin Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasında Viyana önlerindeki yenilgisi “Şark Meselesi”nin birinci safhasını da sona erdirmiştir. Birinci aşamanın bitmesiyle birlikte aynı şekilde bu tarihlerde şark meselesinin ikinci safhası başlamıştır. Bu safhada, yenilgiye uğrayan Türkler, Anadolu’da tutunmaya çalışmış; Avrupa devletleri ise taarruza geçmiştir. 1920 yılına kadar devam eden bu aşamada Avrupa devletlerinin ilk amacı Avrupa’daki Türk hakimiyetinde olan Hristiyan milletlerini isyana teşvik ederek kurtarmaktır. Birinci maddede istenen amaca ulaşılmazsa ikinci bir plan olarak Türklerden bu Hristiyan milletleri için reformlar (Islahat Fermanı) istemek olacaktır. İkinci aşamada Türkleri Balkanlardan tamamen atmak, İstanbul’u Türklerin elinden almak, Osmanlı Devleti’nin toprakları üzerinde yaşayan Hıristiyan azınlıkları lehine reformlar yaptırmak, muhtariyet elde etmek veya mümkün olursa istiklallerine kavuşturmaktır. Yedi cihana hükmeden Osmanlı gibi bir devletin özellikle Kuzey Afrika topraklarına sahip olması Avrupalı devletlerin bir hayli canını sıkıyordu. Bilindiği üzere ham madde ve yeni pazar arayışı Avrupalı devletleri bir hayli zorlamaktaydı. Hindistan ve diğer kolonilere giden kara yolunun büyük bir kısmının Türk topraklarından geçmesi de bu toprakları ele geçirmenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu. Şark meselesinin en büyük nedeni olan uluslararası çıkarlar için, Osmanlı tebaasında bulunan Müslüman toplumları, özellikle Araplar’ı Osmanlı devletine karşı kışkırtmak ve devletten koparmak için birçok girişimde bulundular. Emperyalist düşüncelerle çıkarılmaya çalışılan bu isyanlarda Arap milliyetçiliği olgusu bir dayanak noktası olarak kullanılmıştır.", "question": "Yenilgiye uğrayan Türkler nerede tutunmaya çalışmış ?", "answers": {"answer_start": 460, "text": "Anadolu’da"}}, {"id": "73", "context": "Şark meselesi'nin Batılılarca bu hedeflerine rağmen, Türkler Anadolu’ya girmiş, Balkanları tamamen ele geçirmiş ve Viyana kapısına kadar dayanmışlardır. Ancak 1683 tarihinde Türklerin Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasında Viyana önlerindeki yenilgisi “Şark Meselesi”nin birinci safhasını da sona erdirmiştir. Birinci aşamanın bitmesiyle birlikte aynı şekilde bu tarihlerde şark meselesinin ikinci safhası başlamıştır. Bu safhada, yenilgiye uğrayan Türkler, Anadolu’da tutunmaya çalışmış; Avrupa devletleri ise taarruza geçmiştir. 1920 yılına kadar devam eden bu aşamada Avrupa devletlerinin ilk amacı Avrupa’daki Türk hakimiyetinde olan Hristiyan milletlerini isyana teşvik ederek kurtarmaktır. Birinci maddede istenen amaca ulaşılmazsa ikinci bir plan olarak Türklerden bu Hristiyan milletleri için reformlar (Islahat Fermanı) istemek olacaktır. İkinci aşamada Türkleri Balkanlardan tamamen atmak, İstanbul’u Türklerin elinden almak, Osmanlı Devleti’nin toprakları üzerinde yaşayan Hıristiyan azınlıkları lehine reformlar yaptırmak, muhtariyet elde etmek veya mümkün olursa istiklallerine kavuşturmaktır. Yedi cihana hükmeden Osmanlı gibi bir devletin özellikle Kuzey Afrika topraklarına sahip olması Avrupalı devletlerin bir hayli canını sıkıyordu. Bilindiği üzere ham madde ve yeni pazar arayışı Avrupalı devletleri bir hayli zorlamaktaydı. Hindistan ve diğer kolonilere giden kara yolunun büyük bir kısmının Türk topraklarından geçmesi de bu toprakları ele geçirmenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu. Şark meselesinin en büyük nedeni olan uluslararası çıkarlar için, Osmanlı tebaasında bulunan Müslüman toplumları, özellikle Araplar’ı Osmanlı devletine karşı kışkırtmak ve devletten koparmak için birçok girişimde bulundular. Emperyalist düşüncelerle çıkarılmaya çalışılan bu isyanlarda Arap milliyetçiliği olgusu bir dayanak noktası olarak kullanılmıştır.", "question": "Türkler Şark Meselesi' nin Batılılarca bu hedeflerine rağmen neler yapmıştır ?", "answers": {"answer_start": 61, "text": "Anadolu’ya girmiş, Balkanları tamamen ele geçirmiş ve Viyana kapısına kadar dayanmışlardır"}}, {"id": "74", "context": "Şark meselesi'nin Batılılarca bu hedeflerine rağmen, Türkler Anadolu’ya girmiş, Balkanları tamamen ele geçirmiş ve Viyana kapısına kadar dayanmışlardır. Ancak 1683 tarihinde Türklerin Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasında Viyana önlerindeki yenilgisi “Şark Meselesi”nin birinci safhasını da sona erdirmiştir. Birinci aşamanın bitmesiyle birlikte aynı şekilde bu tarihlerde şark meselesinin ikinci safhası başlamıştır. Bu safhada, yenilgiye uğrayan Türkler, Anadolu’da tutunmaya çalışmış; Avrupa devletleri ise taarruza geçmiştir. 1920 yılına kadar devam eden bu aşamada Avrupa devletlerinin ilk amacı Avrupa’daki Türk hakimiyetinde olan Hristiyan milletlerini isyana teşvik ederek kurtarmaktır. Birinci maddede istenen amaca ulaşılmazsa ikinci bir plan olarak Türklerden bu Hristiyan milletleri için reformlar (Islahat Fermanı) istemek olacaktır. İkinci aşamada Türkleri Balkanlardan tamamen atmak, İstanbul’u Türklerin elinden almak, Osmanlı Devleti’nin toprakları üzerinde yaşayan Hıristiyan azınlıkları lehine reformlar yaptırmak, muhtariyet elde etmek veya mümkün olursa istiklallerine kavuşturmaktır. Yedi cihana hükmeden Osmanlı gibi bir devletin özellikle Kuzey Afrika topraklarına sahip olması Avrupalı devletlerin bir hayli canını sıkıyordu. Bilindiği üzere ham madde ve yeni pazar arayışı Avrupalı devletleri bir hayli zorlamaktaydı. Hindistan ve diğer kolonilere giden kara yolunun büyük bir kısmının Türk topraklarından geçmesi de bu toprakları ele geçirmenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu. Şark meselesinin en büyük nedeni olan uluslararası çıkarlar için, Osmanlı tebaasında bulunan Müslüman toplumları, özellikle Araplar’ı Osmanlı devletine karşı kışkırtmak ve devletten koparmak için birçok girişimde bulundular. Emperyalist düşüncelerle çıkarılmaya çalışılan bu isyanlarda Arap milliyetçiliği olgusu bir dayanak noktası olarak kullanılmıştır.", "question": "Şark Meselesi' nin birinci aşamasını ne sona erdirmiştir ? ", "answers": {"answer_start": 174, "text": "Türklerin Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasında Viyana önlerindeki yenilgisi"}}, {"id": "75", "context": "Şark meselesi'nin Batılılarca bu hedeflerine rağmen, Türkler Anadolu’ya girmiş, Balkanları tamamen ele geçirmiş ve Viyana kapısına kadar dayanmışlardır. Ancak 1683 tarihinde Türklerin Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasında Viyana önlerindeki yenilgisi “Şark Meselesi”nin birinci safhasını da sona erdirmiştir. Birinci aşamanın bitmesiyle birlikte aynı şekilde bu tarihlerde şark meselesinin ikinci safhası başlamıştır. Bu safhada, yenilgiye uğrayan Türkler, Anadolu’da tutunmaya çalışmış; Avrupa devletleri ise taarruza geçmiştir. 1920 yılına kadar devam eden bu aşamada Avrupa devletlerinin ilk amacı Avrupa’daki Türk hakimiyetinde olan Hristiyan milletlerini isyana teşvik ederek kurtarmaktır. Birinci maddede istenen amaca ulaşılmazsa ikinci bir plan olarak Türklerden bu Hristiyan milletleri için reformlar (Islahat Fermanı) istemek olacaktır. İkinci aşamada Türkleri Balkanlardan tamamen atmak, İstanbul’u Türklerin elinden almak, Osmanlı Devleti’nin toprakları üzerinde yaşayan Hıristiyan azınlıkları lehine reformlar yaptırmak, muhtariyet elde etmek veya mümkün olursa istiklallerine kavuşturmaktır. Yedi cihana hükmeden Osmanlı gibi bir devletin özellikle Kuzey Afrika topraklarına sahip olması Avrupalı devletlerin bir hayli canını sıkıyordu. Bilindiği üzere ham madde ve yeni pazar arayışı Avrupalı devletleri bir hayli zorlamaktaydı. Hindistan ve diğer kolonilere giden kara yolunun büyük bir kısmının Türk topraklarından geçmesi de bu toprakları ele geçirmenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu. Şark meselesinin en büyük nedeni olan uluslararası çıkarlar için, Osmanlı tebaasında bulunan Müslüman toplumları, özellikle Araplar’ı Osmanlı devletine karşı kışkırtmak ve devletten koparmak için birçok girişimde bulundular. Emperyalist düşüncelerle çıkarılmaya çalışılan bu isyanlarda Arap milliyetçiliği olgusu bir dayanak noktası olarak kullanılmıştır.", "question": "1683 tarihinde Türkler Viyana önlerindeki yenilgisinde kimin komutasındadır ?", "answers": {"answer_start": 184, "text": "Merzifonlu Kara Mustafa Paşa"}}, {"id": "77", "context": "Şark meselesi'nin Batılılarca bu hedeflerine rağmen, Türkler Anadolu’ya girmiş, Balkanları tamamen ele geçirmiş ve Viyana kapısına kadar dayanmışlardır. Ancak 1683 tarihinde Türklerin Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasında Viyana önlerindeki yenilgisi “Şark Meselesi”nin birinci safhasını da sona erdirmiştir. Birinci aşamanın bitmesiyle birlikte aynı şekilde bu tarihlerde şark meselesinin ikinci safhası başlamıştır. Bu safhada, yenilgiye uğrayan Türkler, Anadolu’da tutunmaya çalışmış; Avrupa devletleri ise taarruza geçmiştir. 1920 yılına kadar devam eden bu aşamada Avrupa devletlerinin ilk amacı Avrupa’daki Türk hakimiyetinde olan Hristiyan milletlerini isyana teşvik ederek kurtarmaktır. Birinci maddede istenen amaca ulaşılmazsa ikinci bir plan olarak Türklerden bu Hristiyan milletleri için reformlar (Islahat Fermanı) istemek olacaktır. İkinci aşamada Türkleri Balkanlardan tamamen atmak, İstanbul’u Türklerin elinden almak, Osmanlı Devleti’nin toprakları üzerinde yaşayan Hıristiyan azınlıkları lehine reformlar yaptırmak, muhtariyet elde etmek veya mümkün olursa istiklallerine kavuşturmaktır. Yedi cihana hükmeden Osmanlı gibi bir devletin özellikle Kuzey Afrika topraklarına sahip olması Avrupalı devletlerin bir hayli canını sıkıyordu. Bilindiği üzere ham madde ve yeni pazar arayışı Avrupalı devletleri bir hayli zorlamaktaydı. Hindistan ve diğer kolonilere giden kara yolunun büyük bir kısmının Türk topraklarından geçmesi de bu toprakları ele geçirmenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu. Şark meselesinin en büyük nedeni olan uluslararası çıkarlar için, Osmanlı tebaasında bulunan Müslüman toplumları, özellikle Araplar’ı Osmanlı devletine karşı kışkırtmak ve devletten koparmak için birçok girişimde bulundular. Emperyalist düşüncelerle çıkarılmaya çalışılan bu isyanlarda Arap milliyetçiliği olgusu bir dayanak noktası olarak kullanılmıştır.", "question": "Bu aşama ne zamana kadar devam etmiştir ?", "answers": {"answer_start": 533, "text": "1920 yılına kadar "}}, {"id": "78", "context": "Şark meselesi'nin Batılılarca bu hedeflerine rağmen, Türkler Anadolu’ya girmiş, Balkanları tamamen ele geçirmiş ve Viyana kapısına kadar dayanmışlardır. Ancak 1683 tarihinde Türklerin Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasında Viyana önlerindeki yenilgisi “Şark Meselesi”nin birinci safhasını da sona erdirmiştir. Birinci aşamanın bitmesiyle birlikte aynı şekilde bu tarihlerde şark meselesinin ikinci safhası başlamıştır. Bu safhada, yenilgiye uğrayan Türkler, Anadolu’da tutunmaya çalışmış; Avrupa devletleri ise taarruza geçmiştir. 1920 yılına kadar devam eden bu aşamada Avrupa devletlerinin ilk amacı Avrupa’daki Türk hakimiyetinde olan Hristiyan milletlerini isyana teşvik ederek kurtarmaktır. Birinci maddede istenen amaca ulaşılmazsa ikinci bir plan olarak Türklerden bu Hristiyan milletleri için reformlar (Islahat Fermanı) istemek olacaktır. İkinci aşamada Türkleri Balkanlardan tamamen atmak, İstanbul’u Türklerin elinden almak, Osmanlı Devleti’nin toprakları üzerinde yaşayan Hıristiyan azınlıkları lehine reformlar yaptırmak, muhtariyet elde etmek veya mümkün olursa istiklallerine kavuşturmaktır. Yedi cihana hükmeden Osmanlı gibi bir devletin özellikle Kuzey Afrika topraklarına sahip olması Avrupalı devletlerin bir hayli canını sıkıyordu. Bilindiği üzere ham madde ve yeni pazar arayışı Avrupalı devletleri bir hayli zorlamaktaydı. Hindistan ve diğer kolonilere giden kara yolunun büyük bir kısmının Türk topraklarından geçmesi de bu toprakları ele geçirmenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu. Şark meselesinin en büyük nedeni olan uluslararası çıkarlar için, Osmanlı tebaasında bulunan Müslüman toplumları, özellikle Araplar’ı Osmanlı devletine karşı kışkırtmak ve devletten koparmak için birçok girişimde bulundular. Emperyalist düşüncelerle çıkarılmaya çalışılan bu isyanlarda Arap milliyetçiliği olgusu bir dayanak noktası olarak kullanılmıştır.", "question": "Birinci maddede istenen amaca ulaşılmazsa ikinci bir plan nedir ?", "answers": {"answer_start": 763, "text": "Türklerden bu Hristiyan milletleri için reformlar (Islahat Fermanı) istemek olacaktır."}}, {"id": "79", "context": "Şark meselesi'nin Batılılarca bu hedeflerine rağmen, Türkler Anadolu’ya girmiş, Balkanları tamamen ele geçirmiş ve Viyana kapısına kadar dayanmışlardır. Ancak 1683 tarihinde Türklerin Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasında Viyana önlerindeki yenilgisi “Şark Meselesi”nin birinci safhasını da sona erdirmiştir. Birinci aşamanın bitmesiyle birlikte aynı şekilde bu tarihlerde şark meselesinin ikinci safhası başlamıştır. Bu safhada, yenilgiye uğrayan Türkler, Anadolu’da tutunmaya çalışmış; Avrupa devletleri ise taarruza geçmiştir. 1920 yılına kadar devam eden bu aşamada Avrupa devletlerinin ilk amacı Avrupa’daki Türk hakimiyetinde olan Hristiyan milletlerini isyana teşvik ederek kurtarmaktır. Birinci maddede istenen amaca ulaşılmazsa ikinci bir plan olarak Türklerden bu Hristiyan milletleri için reformlar (Islahat Fermanı) istemek olacaktır. İkinci aşamada Türkleri Balkanlardan tamamen atmak, İstanbul’u Türklerin elinden almak, Osmanlı Devleti’nin toprakları üzerinde yaşayan Hıristiyan azınlıkları lehine reformlar yaptırmak, muhtariyet elde etmek veya mümkün olursa istiklallerine kavuşturmaktır. Yedi cihana hükmeden Osmanlı gibi bir devletin özellikle Kuzey Afrika topraklarına sahip olması Avrupalı devletlerin bir hayli canını sıkıyordu. Bilindiği üzere ham madde ve yeni pazar arayışı Avrupalı devletleri bir hayli zorlamaktaydı. Hindistan ve diğer kolonilere giden kara yolunun büyük bir kısmının Türk topraklarından geçmesi de bu toprakları ele geçirmenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu. Şark meselesinin en büyük nedeni olan uluslararası çıkarlar için, Osmanlı tebaasında bulunan Müslüman toplumları, özellikle Araplar’ı Osmanlı devletine karşı kışkırtmak ve devletten koparmak için birçok girişimde bulundular. Emperyalist düşüncelerle çıkarılmaya çalışılan bu isyanlarda Arap milliyetçiliği olgusu bir dayanak noktası olarak kullanılmıştır.", "question": "1920 yılına kadar devam eden bu aşamada Avrupa devletlerinin ilk amacı nedir ?", "answers": {"answer_start": 604, "text": "Avrupa’daki Türk hakimiyetinde olan Hristiyan milletlerini isyana teşvik ederek kurtarmaktır"}}, {"id": "80", "context": "Şark meselesi'nin Batılılarca bu hedeflerine rağmen, Türkler Anadolu’ya girmiş, Balkanları tamamen ele geçirmiş ve Viyana kapısına kadar dayanmışlardır. Ancak 1683 tarihinde Türklerin Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasında Viyana önlerindeki yenilgisi “Şark Meselesi”nin birinci safhasını da sona erdirmiştir. Birinci aşamanın bitmesiyle birlikte aynı şekilde bu tarihlerde şark meselesinin ikinci safhası başlamıştır. Bu safhada, yenilgiye uğrayan Türkler, Anadolu’da tutunmaya çalışmış; Avrupa devletleri ise taarruza geçmiştir. 1920 yılına kadar devam eden bu aşamada Avrupa devletlerinin ilk amacı Avrupa’daki Türk hakimiyetinde olan Hristiyan milletlerini isyana teşvik ederek kurtarmaktır. Birinci maddede istenen amaca ulaşılmazsa ikinci bir plan olarak Türklerden bu Hristiyan milletleri için reformlar (Islahat Fermanı) istemek olacaktır. İkinci aşamada Türkleri Balkanlardan tamamen atmak, İstanbul’u Türklerin elinden almak, Osmanlı Devleti’nin toprakları üzerinde yaşayan Hıristiyan azınlıkları lehine reformlar yaptırmak, muhtariyet elde etmek veya mümkün olursa istiklallerine kavuşturmaktır. Yedi cihana hükmeden Osmanlı gibi bir devletin özellikle Kuzey Afrika topraklarına sahip olması Avrupalı devletlerin bir hayli canını sıkıyordu. Bilindiği üzere ham madde ve yeni pazar arayışı Avrupalı devletleri bir hayli zorlamaktaydı. Hindistan ve diğer kolonilere giden kara yolunun büyük bir kısmının Türk topraklarından geçmesi de bu toprakları ele geçirmenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu. Şark meselesinin en büyük nedeni olan uluslararası çıkarlar için, Osmanlı tebaasında bulunan Müslüman toplumları, özellikle Araplar’ı Osmanlı devletine karşı kışkırtmak ve devletten koparmak için birçok girişimde bulundular. Emperyalist düşüncelerle çıkarılmaya çalışılan bu isyanlarda Arap milliyetçiliği olgusu bir dayanak noktası olarak kullanılmıştır.", "question": "Avrupalı devletlerin bir hayli canını sıkan neydi ?", "answers": {"answer_start": 1109, "text": "Yedi cihana hükmeden Osmanlı gibi bir devletin özellikle Kuzey Afrika topraklarına sahip olması "}}, {"id": "81", "context": "Şark meselesi'nin Batılılarca bu hedeflerine rağmen, Türkler Anadolu’ya girmiş, Balkanları tamamen ele geçirmiş ve Viyana kapısına kadar dayanmışlardır. Ancak 1683 tarihinde Türklerin Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasında Viyana önlerindeki yenilgisi “Şark Meselesi”nin birinci safhasını da sona erdirmiştir. Birinci aşamanın bitmesiyle birlikte aynı şekilde bu tarihlerde şark meselesinin ikinci safhası başlamıştır. Bu safhada, yenilgiye uğrayan Türkler, Anadolu’da tutunmaya çalışmış; Avrupa devletleri ise taarruza geçmiştir. 1920 yılına kadar devam eden bu aşamada Avrupa devletlerinin ilk amacı Avrupa’daki Türk hakimiyetinde olan Hristiyan milletlerini isyana teşvik ederek kurtarmaktır. Birinci maddede istenen amaca ulaşılmazsa ikinci bir plan olarak Türklerden bu Hristiyan milletleri için reformlar (Islahat Fermanı) istemek olacaktır. İkinci aşamada Türkleri Balkanlardan tamamen atmak, İstanbul’u Türklerin elinden almak, Osmanlı Devleti’nin toprakları üzerinde yaşayan Hıristiyan azınlıkları lehine reformlar yaptırmak, muhtariyet elde etmek veya mümkün olursa istiklallerine kavuşturmaktır. Yedi cihana hükmeden Osmanlı gibi bir devletin özellikle Kuzey Afrika topraklarına sahip olması Avrupalı devletlerin bir hayli canını sıkıyordu. Bilindiği üzere ham madde ve yeni pazar arayışı Avrupalı devletleri bir hayli zorlamaktaydı. Hindistan ve diğer kolonilere giden kara yolunun büyük bir kısmının Türk topraklarından geçmesi de bu toprakları ele geçirmenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu. Şark meselesinin en büyük nedeni olan uluslararası çıkarlar için, Osmanlı tebaasında bulunan Müslüman toplumları, özellikle Araplar’ı Osmanlı devletine karşı kışkırtmak ve devletten koparmak için birçok girişimde bulundular. Emperyalist düşüncelerle çıkarılmaya çalışılan bu isyanlarda Arap milliyetçiliği olgusu bir dayanak noktası olarak kullanılmıştır.", "question": "Yedi cihana hükmeden Osmanlı gib bir devletin özellikle Kuzey Afrika topraklarına sahip olması kimin bir hayli canını sıkıyordu ?", "answers": {"answer_start": 1205, "text": "Avrupalı devletlerin"}}, {"id": "82", "context": "Şark meselesi'nin Batılılarca bu hedeflerine rağmen, Türkler Anadolu’ya girmiş, Balkanları tamamen ele geçirmiş ve Viyana kapısına kadar dayanmışlardır. Ancak 1683 tarihinde Türklerin Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasında Viyana önlerindeki yenilgisi “Şark Meselesi”nin birinci safhasını da sona erdirmiştir. Birinci aşamanın bitmesiyle birlikte aynı şekilde bu tarihlerde şark meselesinin ikinci safhası başlamıştır. Bu safhada, yenilgiye uğrayan Türkler, Anadolu’da tutunmaya çalışmış; Avrupa devletleri ise taarruza geçmiştir. 1920 yılına kadar devam eden bu aşamada Avrupa devletlerinin ilk amacı Avrupa’daki Türk hakimiyetinde olan Hristiyan milletlerini isyana teşvik ederek kurtarmaktır. Birinci maddede istenen amaca ulaşılmazsa ikinci bir plan olarak Türklerden bu Hristiyan milletleri için reformlar (Islahat Fermanı) istemek olacaktır. İkinci aşamada Türkleri Balkanlardan tamamen atmak, İstanbul’u Türklerin elinden almak, Osmanlı Devleti’nin toprakları üzerinde yaşayan Hıristiyan azınlıkları lehine reformlar yaptırmak, muhtariyet elde etmek veya mümkün olursa istiklallerine kavuşturmaktır. Yedi cihana hükmeden Osmanlı gibi bir devletin özellikle Kuzey Afrika topraklarına sahip olması Avrupalı devletlerin bir hayli canını sıkıyordu. Bilindiği üzere ham madde ve yeni pazar arayışı Avrupalı devletleri bir hayli zorlamaktaydı. Hindistan ve diğer kolonilere giden kara yolunun büyük bir kısmının Türk topraklarından geçmesi de bu toprakları ele geçirmenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu. Şark meselesinin en büyük nedeni olan uluslararası çıkarlar için, Osmanlı tebaasında bulunan Müslüman toplumları, özellikle Araplar’ı Osmanlı devletine karşı kışkırtmak ve devletten koparmak için birçok girişimde bulundular. Emperyalist düşüncelerle çıkarılmaya çalışılan bu isyanlarda Arap milliyetçiliği olgusu bir dayanak noktası olarak kullanılmıştır.", "question": "Bilindiği üzere ham madde ve yeni pazar arayışı kimi bir hayli zorlamaktaydı ?", "answers": {"answer_start": 1302, "text": "Avrupalı devletleri"}}, {"id": "84", "context": "Türkleri 1878 Berlin Antlaşmasıyla Balkanlardan attıklarına inanan Avrupa Devletleri, Şark Meselesi ile özellikle Osmanlı Devleti’ni Orta Asya topraklarına kaydırmayı başarmışlardır. Berlin Antlaşması ile Ermeni meselesi ilk defa uluslararası bir sorun haline gelmiştir. Nitekim Berlin Antlaşmasına koydukları 61. madde ile Anadolu’da yaşayan Ermeniler lehinde reformlar yapılacağını Osmanlı'ya kabul ettirmişlerdir. Bu madde, Avrupalı devletlerin Anadolu’daki Türk direncini kırmak için doğuda kurmayı planladığı bir paravan Ermeni Devleti’nin temellerini atıyordu. Bir diğer görüşe göre ise Şark Meselesi, Hristiyan olan Haç topluluğunun; sembolü hilal olan Türk ve Müslüman toplulukları ile olan savaşıdır. Avrupa için Müslüman Türk, Türk ise Müslüman demektir. Özellikle Avrupalı devletlerin doğu planlarından biri de büyük bir tehlike arz eden Rus devletinin sıcak denizlere inme politikasını engellemekti. Özellikle 1840 yılında toplanan Londra Konferansı'nda Batılı devletler; İngiltere, Rusya, Fransa, Avusturya, Prusya ve Osmanlı Devleti arasında Londra Barışı imzalanırken, Boğazlar bütün devletlere kapatıldı. Bu antlaşmanın koşullarından sonra Rusya, Avrupalı devletlerin boğazlardaki etkisi azaltmış olmasına rağmen Akdeniz üzerinden sıcak denizlere inme hayallerini de tarihe gömmüştür.", "question": "Berlin Antlaşması hangi tarihte yapılmışıtr ?", "answers": {"answer_start": 9, "text": "1878"}}, {"id": "85", "context": "Türkleri 1878 Berlin Antlaşmasıyla Balkanlardan attıklarına inanan Avrupa Devletleri, Şark Meselesi ile özellikle Osmanlı Devleti’ni Orta Asya topraklarına kaydırmayı başarmışlardır. Berlin Antlaşması ile Ermeni meselesi ilk defa uluslararası bir sorun haline gelmiştir. Nitekim Berlin Antlaşmasına koydukları 61. madde ile Anadolu’da yaşayan Ermeniler lehinde reformlar yapılacağını Osmanlı'ya kabul ettirmişlerdir. Bu madde, Avrupalı devletlerin Anadolu’daki Türk direncini kırmak için doğuda kurmayı planladığı bir paravan Ermeni Devleti’nin temellerini atıyordu. Bir diğer görüşe göre ise Şark Meselesi, Hristiyan olan Haç topluluğunun; sembolü hilal olan Türk ve Müslüman toplulukları ile olan savaşıdır. Avrupa için Müslüman Türk, Türk ise Müslüman demektir. Özellikle Avrupalı devletlerin doğu planlarından biri de büyük bir tehlike arz eden Rus devletinin sıcak denizlere inme politikasını engellemekti. Özellikle 1840 yılında toplanan Londra Konferansı'nda Batılı devletler; İngiltere, Rusya, Fransa, Avusturya, Prusya ve Osmanlı Devleti arasında Londra Barışı imzalanırken, Boğazlar bütün devletlere kapatıldı. Bu antlaşmanın koşullarından sonra Rusya, Avrupalı devletlerin boğazlardaki etkisi azaltmış olmasına rağmen Akdeniz üzerinden sıcak denizlere inme hayallerini de tarihe gömmüştür.", "question": "Berlin Antlaşmasına koydukları hangi madde ile Anadolu'da yaşayan Ermeniler lehinde reformlar yapılacağını Osmanlı'ya kabul ettirmişlerdir ?", "answers": {"answer_start": 310, "text": "61. madde"}}, {"id": "86", "context": "Türkleri 1878 Berlin Antlaşmasıyla Balkanlardan attıklarına inanan Avrupa Devletleri, Şark Meselesi ile özellikle Osmanlı Devleti’ni Orta Asya topraklarına kaydırmayı başarmışlardır. Berlin Antlaşması ile Ermeni meselesi ilk defa uluslararası bir sorun haline gelmiştir. Nitekim Berlin Antlaşmasına koydukları 61. madde ile Anadolu’da yaşayan Ermeniler lehinde reformlar yapılacağını Osmanlı'ya kabul ettirmişlerdir. Bu madde, Avrupalı devletlerin Anadolu’daki Türk direncini kırmak için doğuda kurmayı planladığı bir paravan Ermeni Devleti’nin temellerini atıyordu. Bir diğer görüşe göre ise Şark Meselesi, Hristiyan olan Haç topluluğunun; sembolü hilal olan Türk ve Müslüman toplulukları ile olan savaşıdır. Avrupa için Müslüman Türk, Türk ise Müslüman demektir. Özellikle Avrupalı devletlerin doğu planlarından biri de büyük bir tehlike arz eden Rus devletinin sıcak denizlere inme politikasını engellemekti. Özellikle 1840 yılında toplanan Londra Konferansı'nda Batılı devletler; İngiltere, Rusya, Fransa, Avusturya, Prusya ve Osmanlı Devleti arasında Londra Barışı imzalanırken, Boğazlar bütün devletlere kapatıldı. Bu antlaşmanın koşullarından sonra Rusya, Avrupalı devletlerin boğazlardaki etkisi azaltmış olmasına rağmen Akdeniz üzerinden sıcak denizlere inme hayallerini de tarihe gömmüştür.", "question": "Hangi antlaşma ile Ermeni meselesi ilk defa uluslarası bir sorun haline gelmiştir ?", "answers": {"answer_start": 183, "text": "Berlin Antlaşması"}}, {"id": "87", "context": "Türkleri 1878 Berlin Antlaşmasıyla Balkanlardan attıklarına inanan Avrupa Devletleri, Şark Meselesi ile özellikle Osmanlı Devleti’ni Orta Asya topraklarına kaydırmayı başarmışlardır. Berlin Antlaşması ile Ermeni meselesi ilk defa uluslararası bir sorun haline gelmiştir. Nitekim Berlin Antlaşmasına koydukları 61. madde ile Anadolu’da yaşayan Ermeniler lehinde reformlar yapılacağını Osmanlı'ya kabul ettirmişlerdir. Bu madde, Avrupalı devletlerin Anadolu’daki Türk direncini kırmak için doğuda kurmayı planladığı bir paravan Ermeni Devleti’nin temellerini atıyordu. Bir diğer görüşe göre ise Şark Meselesi, Hristiyan olan Haç topluluğunun; sembolü hilal olan Türk ve Müslüman toplulukları ile olan savaşıdır. Avrupa için Müslüman Türk, Türk ise Müslüman demektir. Özellikle Avrupalı devletlerin doğu planlarından biri de büyük bir tehlike arz eden Rus devletinin sıcak denizlere inme politikasını engellemekti. Özellikle 1840 yılında toplanan Londra Konferansı'nda Batılı devletler; İngiltere, Rusya, Fransa, Avusturya, Prusya ve Osmanlı Devleti arasında Londra Barışı imzalanırken, Boğazlar bütün devletlere kapatıldı. Bu antlaşmanın koşullarından sonra Rusya, Avrupalı devletlerin boğazlardaki etkisi azaltmış olmasına rağmen Akdeniz üzerinden sıcak denizlere inme hayallerini de tarihe gömmüştür.", "question": "Berlin Antlaşması ile ne ilk defa uluslarası bir sorun haline gelmiştir ?", "answers": {"answer_start": 205, "text": "Ermeni meselesi"}}, {"id": "88", "context": "Türkleri 1878 Berlin Antlaşmasıyla Balkanlardan attıklarına inanan Avrupa Devletleri, Şark Meselesi ile özellikle Osmanlı Devleti’ni Orta Asya topraklarına kaydırmayı başarmışlardır. Berlin Antlaşması ile Ermeni meselesi ilk defa uluslararası bir sorun haline gelmiştir. Nitekim Berlin Antlaşmasına koydukları 61. madde ile Anadolu’da yaşayan Ermeniler lehinde reformlar yapılacağını Osmanlı'ya kabul ettirmişlerdir. Bu madde, Avrupalı devletlerin Anadolu’daki Türk direncini kırmak için doğuda kurmayı planladığı bir paravan Ermeni Devleti’nin temellerini atıyordu. Bir diğer görüşe göre ise Şark Meselesi, Hristiyan olan Haç topluluğunun; sembolü hilal olan Türk ve Müslüman toplulukları ile olan savaşıdır. Avrupa için Müslüman Türk, Türk ise Müslüman demektir. Özellikle Avrupalı devletlerin doğu planlarından biri de büyük bir tehlike arz eden Rus devletinin sıcak denizlere inme politikasını engellemekti. Özellikle 1840 yılında toplanan Londra Konferansı'nda Batılı devletler; İngiltere, Rusya, Fransa, Avusturya, Prusya ve Osmanlı Devleti arasında Londra Barışı imzalanırken, Boğazlar bütün devletlere kapatıldı. Bu antlaşmanın koşullarından sonra Rusya, Avrupalı devletlerin boğazlardaki etkisi azaltmış olmasına rağmen Akdeniz üzerinden sıcak denizlere inme hayallerini de tarihe gömmüştür.", "question": "Berlin Antlaşmasına koydukları 61. madde ile neyi Osmanlı'ya kabul ettirmişlerdir ?", "answers": {"answer_start": 343, "text": "Ermeniler lehinde reformlar yapılacağını"}}, {"id": "89", "context": "Türkleri 1878 Berlin Antlaşmasıyla Balkanlardan attıklarına inanan Avrupa Devletleri, Şark Meselesi ile özellikle Osmanlı Devleti’ni Orta Asya topraklarına kaydırmayı başarmışlardır. Berlin Antlaşması ile Ermeni meselesi ilk defa uluslararası bir sorun haline gelmiştir. Nitekim Berlin Antlaşmasına koydukları 61. madde ile Anadolu’da yaşayan Ermeniler lehinde reformlar yapılacağını Osmanlı'ya kabul ettirmişlerdir. Bu madde, Avrupalı devletlerin Anadolu’daki Türk direncini kırmak için doğuda kurmayı planladığı bir paravan Ermeni Devleti’nin temellerini atıyordu. Bir diğer görüşe göre ise Şark Meselesi, Hristiyan olan Haç topluluğunun; sembolü hilal olan Türk ve Müslüman toplulukları ile olan savaşıdır. Avrupa için Müslüman Türk, Türk ise Müslüman demektir. Özellikle Avrupalı devletlerin doğu planlarından biri de büyük bir tehlike arz eden Rus devletinin sıcak denizlere inme politikasını engellemekti. Özellikle 1840 yılında toplanan Londra Konferansı'nda Batılı devletler; İngiltere, Rusya, Fransa, Avusturya, Prusya ve Osmanlı Devleti arasında Londra Barışı imzalanırken, Boğazlar bütün devletlere kapatıldı. Bu antlaşmanın koşullarından sonra Rusya, Avrupalı devletlerin boğazlardaki etkisi azaltmış olmasına rağmen Akdeniz üzerinden sıcak denizlere inme hayallerini de tarihe gömmüştür.", "question": "Bu madde neyin temellerini atıyordu ?", "answers": {"answer_start": 427, "text": "Avrupalı devletlerin Anadolu’daki Türk direncini kırmak için doğuda kurmayı planladığı bir paravan Ermeni Devleti’nin temellerini"}}, {"id": "90", "context": "Türkleri 1878 Berlin Antlaşmasıyla Balkanlardan attıklarına inanan Avrupa Devletleri, Şark Meselesi ile özellikle Osmanlı Devleti’ni Orta Asya topraklarına kaydırmayı başarmışlardır. Berlin Antlaşması ile Ermeni meselesi ilk defa uluslararası bir sorun haline gelmiştir. Nitekim Berlin Antlaşmasına koydukları 61. madde ile Anadolu’da yaşayan Ermeniler lehinde reformlar yapılacağını Osmanlı'ya kabul ettirmişlerdir. Bu madde, Avrupalı devletlerin Anadolu’daki Türk direncini kırmak için doğuda kurmayı planladığı bir paravan Ermeni Devleti’nin temellerini atıyordu. Bir diğer görüşe göre ise Şark Meselesi, Hristiyan olan Haç topluluğunun; sembolü hilal olan Türk ve Müslüman toplulukları ile olan savaşıdır. Avrupa için Müslüman Türk, Türk ise Müslüman demektir. Özellikle Avrupalı devletlerin doğu planlarından biri de büyük bir tehlike arz eden Rus devletinin sıcak denizlere inme politikasını engellemekti. Özellikle 1840 yılında toplanan Londra Konferansı'nda Batılı devletler; İngiltere, Rusya, Fransa, Avusturya, Prusya ve Osmanlı Devleti arasında Londra Barışı imzalanırken, Boğazlar bütün devletlere kapatıldı. Bu antlaşmanın koşullarından sonra Rusya, Avrupalı devletlerin boğazlardaki etkisi azaltmış olmasına rağmen Akdeniz üzerinden sıcak denizlere inme hayallerini de tarihe gömmüştür.", "question": "Bir diğer görüşe göre ise Şark Meselesi nedir ?", "answers": {"answer_start": 608, "text": "Hristiyan olan Haç topluluğunun; sembolü hilal olan Türk ve Müslüman toplulukları ile olan savaşıdır"}}, {"id": "91", "context": "Türkleri 1878 Berlin Antlaşmasıyla Balkanlardan attıklarına inanan Avrupa Devletleri, Şark Meselesi ile özellikle Osmanlı Devleti’ni Orta Asya topraklarına kaydırmayı başarmışlardır. Berlin Antlaşması ile Ermeni meselesi ilk defa uluslararası bir sorun haline gelmiştir. Nitekim Berlin Antlaşmasına koydukları 61. madde ile Anadolu’da yaşayan Ermeniler lehinde reformlar yapılacağını Osmanlı'ya kabul ettirmişlerdir. Bu madde, Avrupalı devletlerin Anadolu’daki Türk direncini kırmak için doğuda kurmayı planladığı bir paravan Ermeni Devleti’nin temellerini atıyordu. Bir diğer görüşe göre ise Şark Meselesi, Hristiyan olan Haç topluluğunun; sembolü hilal olan Türk ve Müslüman toplulukları ile olan savaşıdır. Avrupa için Müslüman Türk, Türk ise Müslüman demektir. Özellikle Avrupalı devletlerin doğu planlarından biri de büyük bir tehlike arz eden Rus devletinin sıcak denizlere inme politikasını engellemekti. Özellikle 1840 yılında toplanan Londra Konferansı'nda Batılı devletler; İngiltere, Rusya, Fransa, Avusturya, Prusya ve Osmanlı Devleti arasında Londra Barışı imzalanırken, Boğazlar bütün devletlere kapatıldı. Bu antlaşmanın koşullarından sonra Rusya, Avrupalı devletlerin boğazlardaki etkisi azaltmış olmasına rağmen Akdeniz üzerinden sıcak denizlere inme hayallerini de tarihe gömmüştür.", "question": "Hristiyan olan Haç topluluğunun; sembolü hilal olan Türk ve Müslüman toplulukları ile olan savaşıdır", "answers": {"answer_start": 822, "text": "büyük bir tehlike arz eden Rus devletinin sıcak denizlere inme politikasını engellemekti"}}, {"id": "92", "context": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa Napolyon tarafından işgal edilen Mısır'ı kurtarmak için Mısır'a giden gönüllülerdendi. Okur yazar değil fakat zeki bir kimseydi. Askeri yeteneklere de sahip olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa Kahire'de başı bozuk askerin belli bir disiplin altına alınmasını sağlamış, başarı gösterdiği için Mısır'a vali olmuştu (1804). Kavalalı Mehmet Ali Paşa valililiği sırasında önemli hizmetleri bulunan değerli bir devlet adamıydı. Kölemen beylerini ortadan kaldırmıştı. Fransızların desteğiyle kuvvetli bir ordu ve donanma kurmuş, sulama kanalları açarak tarıma önem vermiş ve Mısır'ın kalkınmasını sağlamıştı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mora isyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Sultan İkinci Mahmut'a yardım etmişti. İsyan bastırıldı fakat daha sonra Mora kaybedildi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı Devleti'nin yardım isteğine rağmen kuvvet göndermedi. Mora valiliği yerine Suriye valiliğini isteyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, bu isteğinin reddedilmesi üzerine Suriye'yi işgal etti. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu olan İbrahim Paşa, isyan sırasında Suriye'yi aldı. Torosları geçen İbrahim Paşa Adana ve Konya'da Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattı.", "question": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa kimdi ?", "answers": {"answer_start": 25, "text": "Napolyon tarafından işgal edilen Mısır'ı kurtarmak için Mısır'a giden gönüllülerdendi"}}, {"id": "93", "context": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa Napolyon tarafından işgal edilen Mısır'ı kurtarmak için Mısır'a giden gönüllülerdendi. Okur yazar değil fakat zeki bir kimseydi. Askeri yeteneklere de sahip olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa Kahire'de başı bozuk askerin belli bir disiplin altına alınmasını sağlamış, başarı gösterdiği için Mısır'a vali olmuştu (1804). Kavalalı Mehmet Ali Paşa valililiği sırasında önemli hizmetleri bulunan değerli bir devlet adamıydı. Kölemen beylerini ortadan kaldırmıştı. Fransızların desteğiyle kuvvetli bir ordu ve donanma kurmuş, sulama kanalları açarak tarıma önem vermiş ve Mısır'ın kalkınmasını sağlamıştı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mora isyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Sultan İkinci Mahmut'a yardım etmişti. İsyan bastırıldı fakat daha sonra Mora kaybedildi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı Devleti'nin yardım isteğine rağmen kuvvet göndermedi. Mora valiliği yerine Suriye valiliğini isteyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, bu isteğinin reddedilmesi üzerine Suriye'yi işgal etti. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu olan İbrahim Paşa, isyan sırasında Suriye'yi aldı. Torosları geçen İbrahim Paşa Adana ve Konya'da Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattı.", "question": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa ne zaman Mısır valisi olmuştur ?", "answers": {"answer_start": 332, "text": "(1804)."}}, {"id": "94", "context": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa Napolyon tarafından işgal edilen Mısır'ı kurtarmak için Mısır'a giden gönüllülerdendi. Okur yazar değil fakat zeki bir kimseydi. Askeri yeteneklere de sahip olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa Kahire'de başı bozuk askerin belli bir disiplin altına alınmasını sağlamış, başarı gösterdiği için Mısır'a vali olmuştu (1804). Kavalalı Mehmet Ali Paşa valililiği sırasında önemli hizmetleri bulunan değerli bir devlet adamıydı. Kölemen beylerini ortadan kaldırmıştı. Fransızların desteğiyle kuvvetli bir ordu ve donanma kurmuş, sulama kanalları açarak tarıma önem vermiş ve Mısır'ın kalkınmasını sağlamıştı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mora isyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Sultan İkinci Mahmut'a yardım etmişti. İsyan bastırıldı fakat daha sonra Mora kaybedildi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı Devleti'nin yardım isteğine rağmen kuvvet göndermedi. Mora valiliği yerine Suriye valiliğini isteyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, bu isteğinin reddedilmesi üzerine Suriye'yi işgal etti. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu olan İbrahim Paşa, isyan sırasında Suriye'yi aldı. Torosları geçen İbrahim Paşa Adana ve Konya'da Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattı.", "question": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa nerede başı bozuk askerin belli bir disiplin altına alınmasını sağlamıştır ?", "answers": {"answer_start": 212, "text": "Kahire'de"}}, {"id": "95", "context": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa Napolyon tarafından işgal edilen Mısır'ı kurtarmak için Mısır'a giden gönüllülerdendi. Okur yazar değil fakat zeki bir kimseydi. Askeri yeteneklere de sahip olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa Kahire'de başı bozuk askerin belli bir disiplin altına alınmasını sağlamış, başarı gösterdiği için Mısır'a vali olmuştu (1804). Kavalalı Mehmet Ali Paşa valililiği sırasında önemli hizmetleri bulunan değerli bir devlet adamıydı. Kölemen beylerini ortadan kaldırmıştı. Fransızların desteğiyle kuvvetli bir ordu ve donanma kurmuş, sulama kanalları açarak tarıma önem vermiş ve Mısır'ın kalkınmasını sağlamıştı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mora isyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Sultan İkinci Mahmut'a yardım etmişti. İsyan bastırıldı fakat daha sonra Mora kaybedildi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı Devleti'nin yardım isteğine rağmen kuvvet göndermedi. Mora valiliği yerine Suriye valiliğini isteyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, bu isteğinin reddedilmesi üzerine Suriye'yi işgal etti. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu olan İbrahim Paşa, isyan sırasında Suriye'yi aldı. Torosları geçen İbrahim Paşa Adana ve Konya'da Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattı.", "question": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa niçin Mısır'a vali olmuştur ?", "answers": {"answer_start": 288, "text": "başarı gösterdiği için"}}, {"id": "96", "context": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa Napolyon tarafından işgal edilen Mısır'ı kurtarmak için Mısır'a giden gönüllülerdendi. Okur yazar değil fakat zeki bir kimseydi. Askeri yeteneklere de sahip olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa Kahire'de başı bozuk askerin belli bir disiplin altına alınmasını sağlamış, başarı gösterdiği için Mısır'a vali olmuştu (1804). Kavalalı Mehmet Ali Paşa valililiği sırasında önemli hizmetleri bulunan değerli bir devlet adamıydı. Kölemen beylerini ortadan kaldırmıştı. Fransızların desteğiyle kuvvetli bir ordu ve donanma kurmuş, sulama kanalları açarak tarıma önem vermiş ve Mısır'ın kalkınmasını sağlamıştı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mora isyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Sultan İkinci Mahmut'a yardım etmişti. İsyan bastırıldı fakat daha sonra Mora kaybedildi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı Devleti'nin yardım isteğine rağmen kuvvet göndermedi. Mora valiliği yerine Suriye valiliğini isteyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, bu isteğinin reddedilmesi üzerine Suriye'yi işgal etti. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu olan İbrahim Paşa, isyan sırasında Suriye'yi aldı. Torosları geçen İbrahim Paşa Adana ve Konya'da Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattı.", "question": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa kimin desteğiyle kuvvetli bir ordu ve donanma kurmuştur ?", "answers": {"answer_start": 480, "text": "Fransızların desteğiyle"}}, {"id": "97", "context": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa Napolyon tarafından işgal edilen Mısır'ı kurtarmak için Mısır'a giden gönüllülerdendi. Okur yazar değil fakat zeki bir kimseydi. Askeri yeteneklere de sahip olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa Kahire'de başı bozuk askerin belli bir disiplin altına alınmasını sağlamış, başarı gösterdiği için Mısır'a vali olmuştu (1804). Kavalalı Mehmet Ali Paşa valililiği sırasında önemli hizmetleri bulunan değerli bir devlet adamıydı. Kölemen beylerini ortadan kaldırmıştı. Fransızların desteğiyle kuvvetli bir ordu ve donanma kurmuş, sulama kanalları açarak tarıma önem vermiş ve Mısır'ın kalkınmasını sağlamıştı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mora isyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Sultan İkinci Mahmut'a yardım etmişti. İsyan bastırıldı fakat daha sonra Mora kaybedildi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı Devleti'nin yardım isteğine rağmen kuvvet göndermedi. Mora valiliği yerine Suriye valiliğini isteyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, bu isteğinin reddedilmesi üzerine Suriye'yi işgal etti. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu olan İbrahim Paşa, isyan sırasında Suriye'yi aldı. Torosları geçen İbrahim Paşa Adana ve Konya'da Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattı.", "question": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa neyi sağlamıştı ?", "answers": {"answer_start": 587, "text": "Mısır'ın kalkınmasını"}}, {"id": "98", "context": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa Napolyon tarafından işgal edilen Mısır'ı kurtarmak için Mısır'a giden gönüllülerdendi. Okur yazar değil fakat zeki bir kimseydi. Askeri yeteneklere de sahip olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa Kahire'de başı bozuk askerin belli bir disiplin altına alınmasını sağlamış, başarı gösterdiği için Mısır'a vali olmuştu (1804). Kavalalı Mehmet Ali Paşa valililiği sırasında önemli hizmetleri bulunan değerli bir devlet adamıydı. Kölemen beylerini ortadan kaldırmıştı. Fransızların desteğiyle kuvvetli bir ordu ve donanma kurmuş, sulama kanalları açarak tarıma önem vermiş ve Mısır'ın kalkınmasını sağlamıştı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mora isyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Sultan İkinci Mahmut'a yardım etmişti. İsyan bastırıldı fakat daha sonra Mora kaybedildi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı Devleti'nin yardım isteğine rağmen kuvvet göndermedi. Mora valiliği yerine Suriye valiliğini isteyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, bu isteğinin reddedilmesi üzerine Suriye'yi işgal etti. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu olan İbrahim Paşa, isyan sırasında Suriye'yi aldı. Torosları geçen İbrahim Paşa Adana ve Konya'da Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattı.", "question": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa ne şartla Sultan İkinci Mahmut'a yardım etmişti ?", "answers": {"answer_start": 647, "text": "Mora isyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla"}}, {"id": "99", "context": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa Napolyon tarafından işgal edilen Mısır'ı kurtarmak için Mısır'a giden gönüllülerdendi. Okur yazar değil fakat zeki bir kimseydi. Askeri yeteneklere de sahip olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa Kahire'de başı bozuk askerin belli bir disiplin altına alınmasını sağlamış, başarı gösterdiği için Mısır'a vali olmuştu (1804). Kavalalı Mehmet Ali Paşa valililiği sırasında önemli hizmetleri bulunan değerli bir devlet adamıydı. Kölemen beylerini ortadan kaldırmıştı. Fransızların desteğiyle kuvvetli bir ordu ve donanma kurmuş, sulama kanalları açarak tarıma önem vermiş ve Mısır'ın kalkınmasını sağlamıştı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mora isyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Sultan İkinci Mahmut'a yardım etmişti. İsyan bastırıldı fakat daha sonra Mora kaybedildi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı Devleti'nin yardım isteğine rağmen kuvvet göndermedi. Mora valiliği yerine Suriye valiliğini isteyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, bu isteğinin reddedilmesi üzerine Suriye'yi işgal etti. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu olan İbrahim Paşa, isyan sırasında Suriye'yi aldı. Torosları geçen İbrahim Paşa Adana ve Konya'da Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattı.", "question": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mora isyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla kime yardım etmişti ?", "answers": {"answer_start": 727, "text": "Sultan İkinci Mahmut'a"}}, {"id": "100", "context": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa Napolyon tarafından işgal edilen Mısır'ı kurtarmak için Mısır'a giden gönüllülerdendi. Okur yazar değil fakat zeki bir kimseydi. Askeri yeteneklere de sahip olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa Kahire'de başı bozuk askerin belli bir disiplin altına alınmasını sağlamış, başarı gösterdiği için Mısır'a vali olmuştu (1804). Kavalalı Mehmet Ali Paşa valililiği sırasında önemli hizmetleri bulunan değerli bir devlet adamıydı. Kölemen beylerini ortadan kaldırmıştı. Fransızların desteğiyle kuvvetli bir ordu ve donanma kurmuş, sulama kanalları açarak tarıma önem vermiş ve Mısır'ın kalkınmasını sağlamıştı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mora isyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Sultan İkinci Mahmut'a yardım etmişti. İsyan bastırıldı fakat daha sonra Mora kaybedildi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı Devleti'nin yardım isteğine rağmen kuvvet göndermedi. Mora valiliği yerine Suriye valiliğini isteyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, bu isteğinin reddedilmesi üzerine Suriye'yi işgal etti. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu olan İbrahim Paşa, isyan sırasında Suriye'yi aldı. Torosları geçen İbrahim Paşa Adana ve Konya'da Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattı.", "question": "Kim Mora isyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Sultan İkinci Mahmut'a yardım etmişti ?", "answers": {"answer_start": 621, "text": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa"}}, {"id": "101", "context": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa Napolyon tarafından işgal edilen Mısır'ı kurtarmak için Mısır'a giden gönüllülerdendi. Okur yazar değil fakat zeki bir kimseydi. Askeri yeteneklere de sahip olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa Kahire'de başı bozuk askerin belli bir disiplin altına alınmasını sağlamış, başarı gösterdiği için Mısır'a vali olmuştu (1804). Kavalalı Mehmet Ali Paşa valililiği sırasında önemli hizmetleri bulunan değerli bir devlet adamıydı. Kölemen beylerini ortadan kaldırmıştı. Fransızların desteğiyle kuvvetli bir ordu ve donanma kurmuş, sulama kanalları açarak tarıma önem vermiş ve Mısır'ın kalkınmasını sağlamıştı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mora isyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Sultan İkinci Mahmut'a yardım etmişti. İsyan bastırıldı fakat daha sonra Mora kaybedildi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı Devleti'nin yardım isteğine rağmen kuvvet göndermedi. Mora valiliği yerine Suriye valiliğini isteyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, bu isteğinin reddedilmesi üzerine Suriye'yi işgal etti. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu olan İbrahim Paşa, isyan sırasında Suriye'yi aldı. Torosları geçen İbrahim Paşa Adana ve Konya'da Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattı.", "question": "İsyanın bastırılmasına rağmen daha sonra kaybedilen yer neresidir ?", "answers": {"answer_start": 800, "text": "Mora"}}, {"id": "102", "context": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa Napolyon tarafından işgal edilen Mısır'ı kurtarmak için Mısır'a giden gönüllülerdendi. Okur yazar değil fakat zeki bir kimseydi. Askeri yeteneklere de sahip olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa Kahire'de başı bozuk askerin belli bir disiplin altına alınmasını sağlamış, başarı gösterdiği için Mısır'a vali olmuştu (1804). Kavalalı Mehmet Ali Paşa valililiği sırasında önemli hizmetleri bulunan değerli bir devlet adamıydı. Kölemen beylerini ortadan kaldırmıştı. Fransızların desteğiyle kuvvetli bir ordu ve donanma kurmuş, sulama kanalları açarak tarıma önem vermiş ve Mısır'ın kalkınmasını sağlamıştı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mora isyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Sultan İkinci Mahmut'a yardım etmişti. İsyan bastırıldı fakat daha sonra Mora kaybedildi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı Devleti'nin yardım isteğine rağmen kuvvet göndermedi. Mora valiliği yerine Suriye valiliğini isteyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, bu isteğinin reddedilmesi üzerine Suriye'yi işgal etti. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu olan İbrahim Paşa, isyan sırasında Suriye'yi aldı. Torosları geçen İbrahim Paşa Adana ve Konya'da Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattı.", "question": "Kim Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı Devleti'nin yardım isteğine rağmen kuvvet göndermedi ?", "answers": {"answer_start": 817, "text": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa"}}, {"id": "103", "context": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa Napolyon tarafından işgal edilen Mısır'ı kurtarmak için Mısır'a giden gönüllülerdendi. Okur yazar değil fakat zeki bir kimseydi. Askeri yeteneklere de sahip olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa Kahire'de başı bozuk askerin belli bir disiplin altına alınmasını sağlamış, başarı gösterdiği için Mısır'a vali olmuştu (1804). Kavalalı Mehmet Ali Paşa valililiği sırasında önemli hizmetleri bulunan değerli bir devlet adamıydı. Kölemen beylerini ortadan kaldırmıştı. Fransızların desteğiyle kuvvetli bir ordu ve donanma kurmuş, sulama kanalları açarak tarıma önem vermiş ve Mısır'ın kalkınmasını sağlamıştı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mora isyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Sultan İkinci Mahmut'a yardım etmişti. İsyan bastırıldı fakat daha sonra Mora kaybedildi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı Devleti'nin yardım isteğine rağmen kuvvet göndermedi. Mora valiliği yerine Suriye valiliğini isteyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, bu isteğinin reddedilmesi üzerine Suriye'yi işgal etti. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu olan İbrahim Paşa, isyan sırasında Suriye'yi aldı. Torosları geçen İbrahim Paşa Adana ve Konya'da Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattı.", "question": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa hangi savaşlarda Osmanlı Devleti'nin yardım isteğine rağmen kuvvet göndermedi ?", "answers": {"answer_start": 842, "text": "Osmanlı Rus savaşlarında "}}, {"id": "104", "context": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa Napolyon tarafından işgal edilen Mısır'ı kurtarmak için Mısır'a giden gönüllülerdendi. Okur yazar değil fakat zeki bir kimseydi. Askeri yeteneklere de sahip olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa Kahire'de başı bozuk askerin belli bir disiplin altına alınmasını sağlamış, başarı gösterdiği için Mısır'a vali olmuştu (1804). Kavalalı Mehmet Ali Paşa valililiği sırasında önemli hizmetleri bulunan değerli bir devlet adamıydı. Kölemen beylerini ortadan kaldırmıştı. Fransızların desteğiyle kuvvetli bir ordu ve donanma kurmuş, sulama kanalları açarak tarıma önem vermiş ve Mısır'ın kalkınmasını sağlamıştı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mora isyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Sultan İkinci Mahmut'a yardım etmişti. İsyan bastırıldı fakat daha sonra Mora kaybedildi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı Devleti'nin yardım isteğine rağmen kuvvet göndermedi. Mora valiliği yerine Suriye valiliğini isteyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, bu isteğinin reddedilmesi üzerine Suriye'yi işgal etti. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu olan İbrahim Paşa, isyan sırasında Suriye'yi aldı. Torosları geçen İbrahim Paşa Adana ve Konya'da Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattı.", "question": "Mora valiliği yerine hangi valiliği isteyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, bu isteğinin reddedilmesi üzerine Suriye'yi işgal etti ?", "answers": {"answer_start": 950, "text": "Suriye"}}, {"id": "105", "context": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa Napolyon tarafından işgal edilen Mısır'ı kurtarmak için Mısır'a giden gönüllülerdendi. Okur yazar değil fakat zeki bir kimseydi. Askeri yeteneklere de sahip olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa Kahire'de başı bozuk askerin belli bir disiplin altına alınmasını sağlamış, başarı gösterdiği için Mısır'a vali olmuştu (1804). Kavalalı Mehmet Ali Paşa valililiği sırasında önemli hizmetleri bulunan değerli bir devlet adamıydı. Kölemen beylerini ortadan kaldırmıştı. Fransızların desteğiyle kuvvetli bir ordu ve donanma kurmuş, sulama kanalları açarak tarıma önem vermiş ve Mısır'ın kalkınmasını sağlamıştı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mora isyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Sultan İkinci Mahmut'a yardım etmişti. İsyan bastırıldı fakat daha sonra Mora kaybedildi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı Devleti'nin yardım isteğine rağmen kuvvet göndermedi. Mora valiliği yerine Suriye valiliğini isteyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, bu isteğinin reddedilmesi üzerine Suriye'yi işgal etti. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu olan İbrahim Paşa, isyan sırasında Suriye'yi aldı. Torosları geçen İbrahim Paşa Adana ve Konya'da Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattı.", "question": "Hangi valiliğin yerine Suriye valiliğini isteyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, bu isteğinin reddedilmesi üzerine Suriye'yi işgal etti ?", "answers": {"answer_start": 929, "text": "Mora"}}, {"id": "106", "context": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa Napolyon tarafından işgal edilen Mısır'ı kurtarmak için Mısır'a giden gönüllülerdendi. Okur yazar değil fakat zeki bir kimseydi. Askeri yeteneklere de sahip olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa Kahire'de başı bozuk askerin belli bir disiplin altına alınmasını sağlamış, başarı gösterdiği için Mısır'a vali olmuştu (1804). Kavalalı Mehmet Ali Paşa valililiği sırasında önemli hizmetleri bulunan değerli bir devlet adamıydı. Kölemen beylerini ortadan kaldırmıştı. Fransızların desteğiyle kuvvetli bir ordu ve donanma kurmuş, sulama kanalları açarak tarıma önem vermiş ve Mısır'ın kalkınmasını sağlamıştı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mora isyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Sultan İkinci Mahmut'a yardım etmişti. İsyan bastırıldı fakat daha sonra Mora kaybedildi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı Devleti'nin yardım isteğine rağmen kuvvet göndermedi. Mora valiliği yerine Suriye valiliğini isteyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, bu isteğinin reddedilmesi üzerine Suriye'yi işgal etti. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu olan İbrahim Paşa, isyan sırasında Suriye'yi aldı. Torosları geçen İbrahim Paşa Adana ve Konya'da Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattı.", "question": "Mora valiliği yerine Suriye valiliğini isteyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, bu isteğinin reddedilmesi üzerine nereyi işgal etti?", "answers": {"answer_start": 1036, "text": "Suriye"}}, {"id": "107", "context": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa Napolyon tarafından işgal edilen Mısır'ı kurtarmak için Mısır'a giden gönüllülerdendi. Okur yazar değil fakat zeki bir kimseydi. Askeri yeteneklere de sahip olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa Kahire'de başı bozuk askerin belli bir disiplin altına alınmasını sağlamış, başarı gösterdiği için Mısır'a vali olmuştu (1804). Kavalalı Mehmet Ali Paşa valililiği sırasında önemli hizmetleri bulunan değerli bir devlet adamıydı. Kölemen beylerini ortadan kaldırmıştı. Fransızların desteğiyle kuvvetli bir ordu ve donanma kurmuş, sulama kanalları açarak tarıma önem vermiş ve Mısır'ın kalkınmasını sağlamıştı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mora isyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Sultan İkinci Mahmut'a yardım etmişti. İsyan bastırıldı fakat daha sonra Mora kaybedildi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı Devleti'nin yardım isteğine rağmen kuvvet göndermedi. Mora valiliği yerine Suriye valiliğini isteyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, bu isteğinin reddedilmesi üzerine Suriye'yi işgal etti. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu olan İbrahim Paşa, isyan sırasında Suriye'yi aldı. Torosları geçen İbrahim Paşa Adana ve Konya'da Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattı.", "question": "Kim isyan sırasında Suriye'yi aldı ? ", "answers": {"answer_start": 1058, "text": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu olan İbrahim Paşa"}}, {"id": "108", "context": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa Napolyon tarafından işgal edilen Mısır'ı kurtarmak için Mısır'a giden gönüllülerdendi. Okur yazar değil fakat zeki bir kimseydi. Askeri yeteneklere de sahip olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa Kahire'de başı bozuk askerin belli bir disiplin altına alınmasını sağlamış, başarı gösterdiği için Mısır'a vali olmuştu (1804). Kavalalı Mehmet Ali Paşa valililiği sırasında önemli hizmetleri bulunan değerli bir devlet adamıydı. Kölemen beylerini ortadan kaldırmıştı. Fransızların desteğiyle kuvvetli bir ordu ve donanma kurmuş, sulama kanalları açarak tarıma önem vermiş ve Mısır'ın kalkınmasını sağlamıştı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mora isyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Sultan İkinci Mahmut'a yardım etmişti. İsyan bastırıldı fakat daha sonra Mora kaybedildi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı Devleti'nin yardım isteğine rağmen kuvvet göndermedi. Mora valiliği yerine Suriye valiliğini isteyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, bu isteğinin reddedilmesi üzerine Suriye'yi işgal etti. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu olan İbrahim Paşa, isyan sırasında Suriye'yi aldı. Torosları geçen İbrahim Paşa Adana ve Konya'da Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattı.", "question": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu olan İbrahim Paşa, isyan sırasında nereyi aldı ?", "answers": {"answer_start": 1127, "text": "Suriye'yi"}}, {"id": "109", "context": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa Napolyon tarafından işgal edilen Mısır'ı kurtarmak için Mısır'a giden gönüllülerdendi. Okur yazar değil fakat zeki bir kimseydi. Askeri yeteneklere de sahip olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa Kahire'de başı bozuk askerin belli bir disiplin altına alınmasını sağlamış, başarı gösterdiği için Mısır'a vali olmuştu (1804). Kavalalı Mehmet Ali Paşa valililiği sırasında önemli hizmetleri bulunan değerli bir devlet adamıydı. Kölemen beylerini ortadan kaldırmıştı. Fransızların desteğiyle kuvvetli bir ordu ve donanma kurmuş, sulama kanalları açarak tarıma önem vermiş ve Mısır'ın kalkınmasını sağlamıştı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mora isyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Sultan İkinci Mahmut'a yardım etmişti. İsyan bastırıldı fakat daha sonra Mora kaybedildi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı Devleti'nin yardım isteğine rağmen kuvvet göndermedi. Mora valiliği yerine Suriye valiliğini isteyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, bu isteğinin reddedilmesi üzerine Suriye'yi işgal etti. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu olan İbrahim Paşa, isyan sırasında Suriye'yi aldı. Torosları geçen İbrahim Paşa Adana ve Konya'da Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattı.", "question": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu olan İbrahim Paşa, ne zaman Suriye'yi aldı ?", "answers": {"answer_start": 1111, "text": "isyan sırasında"}}, {"id": "110", "context": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa Napolyon tarafından işgal edilen Mısır'ı kurtarmak için Mısır'a giden gönüllülerdendi. Okur yazar değil fakat zeki bir kimseydi. Askeri yeteneklere de sahip olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa Kahire'de başı bozuk askerin belli bir disiplin altına alınmasını sağlamış, başarı gösterdiği için Mısır'a vali olmuştu (1804). Kavalalı Mehmet Ali Paşa valililiği sırasında önemli hizmetleri bulunan değerli bir devlet adamıydı. Kölemen beylerini ortadan kaldırmıştı. Fransızların desteğiyle kuvvetli bir ordu ve donanma kurmuş, sulama kanalları açarak tarıma önem vermiş ve Mısır'ın kalkınmasını sağlamıştı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mora isyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Sultan İkinci Mahmut'a yardım etmişti. İsyan bastırıldı fakat daha sonra Mora kaybedildi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı Devleti'nin yardım isteğine rağmen kuvvet göndermedi. Mora valiliği yerine Suriye valiliğini isteyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, bu isteğinin reddedilmesi üzerine Suriye'yi işgal etti. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu olan İbrahim Paşa, isyan sırasında Suriye'yi aldı. Torosları geçen İbrahim Paşa Adana ve Konya'da Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattı.", "question": "Kim Adana ve Konya'da Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattı ?", "answers": {"answer_start": 1143, "text": "Torosları geçen İbrahim Paşa "}}, {"id": "111", "context": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa Napolyon tarafından işgal edilen Mısır'ı kurtarmak için Mısır'a giden gönüllülerdendi. Okur yazar değil fakat zeki bir kimseydi. Askeri yeteneklere de sahip olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa Kahire'de başı bozuk askerin belli bir disiplin altına alınmasını sağlamış, başarı gösterdiği için Mısır'a vali olmuştu (1804). Kavalalı Mehmet Ali Paşa valililiği sırasında önemli hizmetleri bulunan değerli bir devlet adamıydı. Kölemen beylerini ortadan kaldırmıştı. Fransızların desteğiyle kuvvetli bir ordu ve donanma kurmuş, sulama kanalları açarak tarıma önem vermiş ve Mısır'ın kalkınmasını sağlamıştı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mora isyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Sultan İkinci Mahmut'a yardım etmişti. İsyan bastırıldı fakat daha sonra Mora kaybedildi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı Devleti'nin yardım isteğine rağmen kuvvet göndermedi. Mora valiliği yerine Suriye valiliğini isteyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, bu isteğinin reddedilmesi üzerine Suriye'yi işgal etti. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu olan İbrahim Paşa, isyan sırasında Suriye'yi aldı. Torosları geçen İbrahim Paşa Adana ve Konya'da Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattı.", "question": "Torosları geçen İbrahim Paşa nerede Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattı ?", "answers": {"answer_start": 1172, "text": "Adana ve Konya'da"}}, {"id": "112", "context": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa Napolyon tarafından işgal edilen Mısır'ı kurtarmak için Mısır'a giden gönüllülerdendi. Okur yazar değil fakat zeki bir kimseydi. Askeri yeteneklere de sahip olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa Kahire'de başı bozuk askerin belli bir disiplin altına alınmasını sağlamış, başarı gösterdiği için Mısır'a vali olmuştu (1804). Kavalalı Mehmet Ali Paşa valililiği sırasında önemli hizmetleri bulunan değerli bir devlet adamıydı. Kölemen beylerini ortadan kaldırmıştı. Fransızların desteğiyle kuvvetli bir ordu ve donanma kurmuş, sulama kanalları açarak tarıma önem vermiş ve Mısır'ın kalkınmasını sağlamıştı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mora isyanı sırasında Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Sultan İkinci Mahmut'a yardım etmişti. İsyan bastırıldı fakat daha sonra Mora kaybedildi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı Devleti'nin yardım isteğine rağmen kuvvet göndermedi. Mora valiliği yerine Suriye valiliğini isteyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, bu isteğinin reddedilmesi üzerine Suriye'yi işgal etti. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu olan İbrahim Paşa, isyan sırasında Suriye'yi aldı. Torosları geçen İbrahim Paşa Adana ve Konya'da Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattı.", "question": "Torosları geçen İbrahim Paşa Adana ve Konya'da kimi yenilgiye uğrattı ?", "answers": {"answer_start": 1190, "text": "Osmanlı kuvvetlerini"}}, {"id": "113", "context": "Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul'a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Fransa, Mehmet Ali Paşa'yı destekliyor, İngiltere ise tereddütte kalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu isyanı bastırmak için Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı. Padişah, Tuna kıyılarındaki otuz bin kişilik Rus birliğinin İstanbul'u korumak üzere gönderilmesini istedi. Rusya bu isteği kabul edince padişah, Mehmet Ali Paşa ile anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı fakat Fransa bu çabaları etkisiz kıldı. Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya Antlaşması yapıldı. Kütahya Antlaşmasına göre, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliklerinin yanı sıra Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa'ya da Cidde valiliğine olarak Adana valiliği de verildi. Kütahya Antlaşması, Mısır valisi ile olan anlaşmazlıkları çözümleyecek ilkelerden çok uzaktı. II. Mahmut barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu. O yüzden Rusya'yla bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi. Rusya da yardımlarının mükâfatını almak için bir antlaşma yapmak istiyordu. ", "question": "Bu başarılardan sonra kimi İstanbul'a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı ?", "answers": {"answer_start": 22, "text": "Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini"}}, {"id": "114", "context": "Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul'a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Fransa, Mehmet Ali Paşa'yı destekliyor, İngiltere ise tereddütte kalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu isyanı bastırmak için Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı. Padişah, Tuna kıyılarındaki otuz bin kişilik Rus birliğinin İstanbul'u korumak üzere gönderilmesini istedi. Rusya bu isteği kabul edince padişah, Mehmet Ali Paşa ile anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı fakat Fransa bu çabaları etkisiz kıldı. Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya Antlaşması yapıldı. Kütahya Antlaşmasına göre, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliklerinin yanı sıra Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa'ya da Cidde valiliğine olarak Adana valiliği de verildi. Kütahya Antlaşması, Mısır valisi ile olan anlaşmazlıkları çözümleyecek ilkelerden çok uzaktı. II. Mahmut barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu. O yüzden Rusya'yla bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi. Rusya da yardımlarının mükâfatını almak için bir antlaşma yapmak istiyordu. ", "question": "Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini nereye kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı ?", "answers": {"answer_start": 51, "text": "İstanbul'a kadar "}}, {"id": "115", "context": "Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul'a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Fransa, Mehmet Ali Paşa'yı destekliyor, İngiltere ise tereddütte kalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu isyanı bastırmak için Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı. Padişah, Tuna kıyılarındaki otuz bin kişilik Rus birliğinin İstanbul'u korumak üzere gönderilmesini istedi. Rusya bu isteği kabul edince padişah, Mehmet Ali Paşa ile anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı fakat Fransa bu çabaları etkisiz kıldı. Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya Antlaşması yapıldı. Kütahya Antlaşmasına göre, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliklerinin yanı sıra Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa'ya da Cidde valiliğine olarak Adana valiliği de verildi. Kütahya Antlaşması, Mısır valisi ile olan anlaşmazlıkları çözümleyecek ilkelerden çok uzaktı. II. Mahmut barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu. O yüzden Rusya'yla bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi. Rusya da yardımlarının mükâfatını almak için bir antlaşma yapmak istiyordu. ", "question": "Kim Mehmet Ali Paşa'yı destekliyordu ?", "answers": {"answer_start": 112, "text": "Fransa"}}, {"id": "116", "context": "Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul'a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Fransa, Mehmet Ali Paşa'yı destekliyor, İngiltere ise tereddütte kalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu isyanı bastırmak için Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı. Padişah, Tuna kıyılarındaki otuz bin kişilik Rus birliğinin İstanbul'u korumak üzere gönderilmesini istedi. Rusya bu isteği kabul edince padişah, Mehmet Ali Paşa ile anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı fakat Fransa bu çabaları etkisiz kıldı. Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya Antlaşması yapıldı. Kütahya Antlaşmasına göre, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliklerinin yanı sıra Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa'ya da Cidde valiliğine olarak Adana valiliği de verildi. Kütahya Antlaşması, Mısır valisi ile olan anlaşmazlıkları çözümleyecek ilkelerden çok uzaktı. II. Mahmut barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu. O yüzden Rusya'yla bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi. Rusya da yardımlarının mükâfatını almak için bir antlaşma yapmak istiyordu. ", "question": "Kim tereddütte kalıyordu ?", "answers": {"answer_start": 152, "text": "İngiltere"}}, {"id": "117", "context": "Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul'a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Fransa, Mehmet Ali Paşa'yı destekliyor, İngiltere ise tereddütte kalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu isyanı bastırmak için Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı. Padişah, Tuna kıyılarındaki otuz bin kişilik Rus birliğinin İstanbul'u korumak üzere gönderilmesini istedi. Rusya bu isteği kabul edince padişah, Mehmet Ali Paşa ile anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı fakat Fransa bu çabaları etkisiz kıldı. Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya Antlaşması yapıldı. Kütahya Antlaşmasına göre, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliklerinin yanı sıra Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa'ya da Cidde valiliğine olarak Adana valiliği de verildi. Kütahya Antlaşması, Mısır valisi ile olan anlaşmazlıkları çözümleyecek ilkelerden çok uzaktı. II. Mahmut barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu. O yüzden Rusya'yla bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi. Rusya da yardımlarının mükâfatını almak için bir antlaşma yapmak istiyordu. ", "question": "Kim isyanı bastırmak için Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı ?", "answers": {"answer_start": 188, "text": "Osmanlı İmparatorluğu"}}, {"id": "118", "context": "Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul'a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Fransa, Mehmet Ali Paşa'yı destekliyor, İngiltere ise tereddütte kalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu isyanı bastırmak için Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı. Padişah, Tuna kıyılarındaki otuz bin kişilik Rus birliğinin İstanbul'u korumak üzere gönderilmesini istedi. Rusya bu isteği kabul edince padişah, Mehmet Ali Paşa ile anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı fakat Fransa bu çabaları etkisiz kıldı. Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya Antlaşması yapıldı. Kütahya Antlaşmasına göre, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliklerinin yanı sıra Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa'ya da Cidde valiliğine olarak Adana valiliği de verildi. Kütahya Antlaşması, Mısır valisi ile olan anlaşmazlıkları çözümleyecek ilkelerden çok uzaktı. II. Mahmut barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu. O yüzden Rusya'yla bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi. Rusya da yardımlarının mükâfatını almak için bir antlaşma yapmak istiyordu. ", "question": "Osmanlı İmparatorluğu isyanı bastırmak için kimden yardım istemek zorunda kaldı ?", "answers": {"answer_start": 232, "text": "Rusya'dan"}}, {"id": "119", "context": "Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul'a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Fransa, Mehmet Ali Paşa'yı destekliyor, İngiltere ise tereddütte kalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu isyanı bastırmak için Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı. Padişah, Tuna kıyılarındaki otuz bin kişilik Rus birliğinin İstanbul'u korumak üzere gönderilmesini istedi. Rusya bu isteği kabul edince padişah, Mehmet Ali Paşa ile anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı fakat Fransa bu çabaları etkisiz kıldı. Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya Antlaşması yapıldı. Kütahya Antlaşmasına göre, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliklerinin yanı sıra Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa'ya da Cidde valiliğine olarak Adana valiliği de verildi. Kütahya Antlaşması, Mısır valisi ile olan anlaşmazlıkları çözümleyecek ilkelerden çok uzaktı. II. Mahmut barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu. O yüzden Rusya'yla bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi. Rusya da yardımlarının mükâfatını almak için bir antlaşma yapmak istiyordu. ", "question": "Osmanlı İmparatorluğu neden Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı ?", "answers": {"answer_start": 210, "text": "isyanı bastırmak için"}}, {"id": "120", "context": "Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul'a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Fransa, Mehmet Ali Paşa'yı destekliyor, İngiltere ise tereddütte kalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu isyanı bastırmak için Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı. Padişah, Tuna kıyılarındaki otuz bin kişilik Rus birliğinin İstanbul'u korumak üzere gönderilmesini istedi. Rusya bu isteği kabul edince padişah, Mehmet Ali Paşa ile anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı fakat Fransa bu çabaları etkisiz kıldı. Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya Antlaşması yapıldı. Kütahya Antlaşmasına göre, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliklerinin yanı sıra Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa'ya da Cidde valiliğine olarak Adana valiliği de verildi. Kütahya Antlaşması, Mısır valisi ile olan anlaşmazlıkları çözümleyecek ilkelerden çok uzaktı. II. Mahmut barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu. O yüzden Rusya'yla bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi. Rusya da yardımlarının mükâfatını almak için bir antlaşma yapmak istiyordu. ", "question": "Kim, Tuna kıyılarındaki otuz bin kişilik Rus birliğinin İstanbul'u korumak üzere gönderilmesini istedi ?", "answers": {"answer_start": 272, "text": "Padişah"}}, {"id": "121", "context": "Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul'a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Fransa, Mehmet Ali Paşa'yı destekliyor, İngiltere ise tereddütte kalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu isyanı bastırmak için Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı. Padişah, Tuna kıyılarındaki otuz bin kişilik Rus birliğinin İstanbul'u korumak üzere gönderilmesini istedi. Rusya bu isteği kabul edince padişah, Mehmet Ali Paşa ile anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı fakat Fransa bu çabaları etkisiz kıldı. Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya Antlaşması yapıldı. Kütahya Antlaşmasına göre, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliklerinin yanı sıra Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa'ya da Cidde valiliğine olarak Adana valiliği de verildi. Kütahya Antlaşması, Mısır valisi ile olan anlaşmazlıkları çözümleyecek ilkelerden çok uzaktı. II. Mahmut barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu. O yüzden Rusya'yla bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi. Rusya da yardımlarının mükâfatını almak için bir antlaşma yapmak istiyordu. ", "question": "Padişah, ne istedi ?", "answers": {"answer_start": 281, "text": "Tuna kıyılarındaki otuz bin kişilik Rus birliğinin İstanbul'u korumak üzere gönderilmesini istedi"}}, {"id": "122", "context": "Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul'a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Fransa, Mehmet Ali Paşa'yı destekliyor, İngiltere ise tereddütte kalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu isyanı bastırmak için Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı. Padişah, Tuna kıyılarındaki otuz bin kişilik Rus birliğinin İstanbul'u korumak üzere gönderilmesini istedi. Rusya bu isteği kabul edince padişah, Mehmet Ali Paşa ile anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı fakat Fransa bu çabaları etkisiz kıldı. Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya Antlaşması yapıldı. Kütahya Antlaşmasına göre, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliklerinin yanı sıra Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa'ya da Cidde valiliğine olarak Adana valiliği de verildi. Kütahya Antlaşması, Mısır valisi ile olan anlaşmazlıkları çözümleyecek ilkelerden çok uzaktı. II. Mahmut barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu. O yüzden Rusya'yla bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi. Rusya da yardımlarının mükâfatını almak için bir antlaşma yapmak istiyordu. ", "question": "Rusya bu isteği kabul edince kim Mehmet Ali Paşa ile anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı ?", "answers": {"answer_start": 409, "text": "padişah"}}, {"id": "123", "context": "Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul'a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Fransa, Mehmet Ali Paşa'yı destekliyor, İngiltere ise tereddütte kalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu isyanı bastırmak için Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı. Padişah, Tuna kıyılarındaki otuz bin kişilik Rus birliğinin İstanbul'u korumak üzere gönderilmesini istedi. Rusya bu isteği kabul edince padişah, Mehmet Ali Paşa ile anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı fakat Fransa bu çabaları etkisiz kıldı. Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya Antlaşması yapıldı. Kütahya Antlaşmasına göre, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliklerinin yanı sıra Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa'ya da Cidde valiliğine olarak Adana valiliği de verildi. Kütahya Antlaşması, Mısır valisi ile olan anlaşmazlıkları çözümleyecek ilkelerden çok uzaktı. II. Mahmut barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu. O yüzden Rusya'yla bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi. Rusya da yardımlarının mükâfatını almak için bir antlaşma yapmak istiyordu. ", "question": "Kim bu isteği kabul edince padişah, Mehmet Ali Paşa ile anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı ?", "answers": {"answer_start": 380, "text": "Rusya"}}, {"id": "124", "context": "Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul'a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Fransa, Mehmet Ali Paşa'yı destekliyor, İngiltere ise tereddütte kalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu isyanı bastırmak için Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı. Padişah, Tuna kıyılarındaki otuz bin kişilik Rus birliğinin İstanbul'u korumak üzere gönderilmesini istedi. Rusya bu isteği kabul edince padişah, Mehmet Ali Paşa ile anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı fakat Fransa bu çabaları etkisiz kıldı. Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya Antlaşması yapıldı. Kütahya Antlaşmasına göre, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliklerinin yanı sıra Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa'ya da Cidde valiliğine olarak Adana valiliği de verildi. Kütahya Antlaşması, Mısır valisi ile olan anlaşmazlıkları çözümleyecek ilkelerden çok uzaktı. II. Mahmut barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu. O yüzden Rusya'yla bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi. Rusya da yardımlarının mükâfatını almak için bir antlaşma yapmak istiyordu. ", "question": "Rusya bu isteği kabul edince padişah, kimle anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı ?", "answers": {"answer_start": 418, "text": "Mehmet Ali Paşa ile"}}, {"id": "125", "context": "Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul'a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Fransa, Mehmet Ali Paşa'yı destekliyor, İngiltere ise tereddütte kalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu isyanı bastırmak için Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı. Padişah, Tuna kıyılarındaki otuz bin kişilik Rus birliğinin İstanbul'u korumak üzere gönderilmesini istedi. Rusya bu isteği kabul edince padişah, Mehmet Ali Paşa ile anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı fakat Fransa bu çabaları etkisiz kıldı. Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya Antlaşması yapıldı. Kütahya Antlaşmasına göre, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliklerinin yanı sıra Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa'ya da Cidde valiliğine olarak Adana valiliği de verildi. Kütahya Antlaşması, Mısır valisi ile olan anlaşmazlıkları çözümleyecek ilkelerden çok uzaktı. II. Mahmut barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu. O yüzden Rusya'yla bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi. Rusya da yardımlarının mükâfatını almak için bir antlaşma yapmak istiyordu. ", "question": "Kim bu çabaları etkisiz kıldı ?", "answers": {"answer_start": 487, "text": "Fransa"}}, {"id": "126", "context": "Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul'a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Fransa, Mehmet Ali Paşa'yı destekliyor, İngiltere ise tereddütte kalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu isyanı bastırmak için Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı. Padişah, Tuna kıyılarındaki otuz bin kişilik Rus birliğinin İstanbul'u korumak üzere gönderilmesini istedi. Rusya bu isteği kabul edince padişah, Mehmet Ali Paşa ile anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı fakat Fransa bu çabaları etkisiz kıldı. Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya Antlaşması yapıldı. Kütahya Antlaşmasına göre, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliklerinin yanı sıra Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa'ya da Cidde valiliğine olarak Adana valiliği de verildi. Kütahya Antlaşması, Mısır valisi ile olan anlaşmazlıkları çözümleyecek ilkelerden çok uzaktı. II. Mahmut barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu. O yüzden Rusya'yla bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi. Rusya da yardımlarının mükâfatını almak için bir antlaşma yapmak istiyordu. ", "question": "Kimin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya Antlaşması yapıldı ?", "answers": {"answer_start": 522, "text": "Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu "}}, {"id": "127", "context": "Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul'a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Fransa, Mehmet Ali Paşa'yı destekliyor, İngiltere ise tereddütte kalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu isyanı bastırmak için Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı. Padişah, Tuna kıyılarındaki otuz bin kişilik Rus birliğinin İstanbul'u korumak üzere gönderilmesini istedi. Rusya bu isteği kabul edince padişah, Mehmet Ali Paşa ile anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı fakat Fransa bu çabaları etkisiz kıldı. Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya Antlaşması yapıldı. Kütahya Antlaşmasına göre, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliklerinin yanı sıra Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa'ya da Cidde valiliğine olarak Adana valiliği de verildi. Kütahya Antlaşması, Mısır valisi ile olan anlaşmazlıkları çözümleyecek ilkelerden çok uzaktı. II. Mahmut barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu. O yüzden Rusya'yla bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi. Rusya da yardımlarının mükâfatını almak için bir antlaşma yapmak istiyordu. ", "question": "Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu ne zaman Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya Antlaşması yapıldı ?", "answers": {"answer_start": 637, "text": "14 Mayıs 1833'te"}}, {"id": "128", "context": "Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul'a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Fransa, Mehmet Ali Paşa'yı destekliyor, İngiltere ise tereddütte kalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu isyanı bastırmak için Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı. Padişah, Tuna kıyılarındaki otuz bin kişilik Rus birliğinin İstanbul'u korumak üzere gönderilmesini istedi. Rusya bu isteği kabul edince padişah, Mehmet Ali Paşa ile anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı fakat Fransa bu çabaları etkisiz kıldı. Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya Antlaşması yapıldı. Kütahya Antlaşmasına göre, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliklerinin yanı sıra Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa'ya da Cidde valiliğine olarak Adana valiliği de verildi. Kütahya Antlaşması, Mısır valisi ile olan anlaşmazlıkları çözümleyecek ilkelerden çok uzaktı. II. Mahmut barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu. O yüzden Rusya'yla bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi. Rusya da yardımlarının mükâfatını almak için bir antlaşma yapmak istiyordu. ", "question": "Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te kimler arasında Kütahya Antlaşması yapıldı ?", "answers": {"answer_start": 654, "text": "Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında"}}, {"id": "129", "context": "Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul'a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Fransa, Mehmet Ali Paşa'yı destekliyor, İngiltere ise tereddütte kalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu isyanı bastırmak için Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı. Padişah, Tuna kıyılarındaki otuz bin kişilik Rus birliğinin İstanbul'u korumak üzere gönderilmesini istedi. Rusya bu isteği kabul edince padişah, Mehmet Ali Paşa ile anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı fakat Fransa bu çabaları etkisiz kıldı. Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya Antlaşması yapıldı. Kütahya Antlaşmasına göre, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliklerinin yanı sıra Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa'ya da Cidde valiliğine olarak Adana valiliği de verildi. Kütahya Antlaşması, Mısır valisi ile olan anlaşmazlıkları çözümleyecek ilkelerden çok uzaktı. II. Mahmut barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu. O yüzden Rusya'yla bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi. Rusya da yardımlarının mükâfatını almak için bir antlaşma yapmak istiyordu. ", "question": "Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında hangi antlaşma yapıldı ?", "answers": {"answer_start": 692, "text": "Kütahya Antlaşması"}}, {"id": "130", "context": "Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul'a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Fransa, Mehmet Ali Paşa'yı destekliyor, İngiltere ise tereddütte kalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu isyanı bastırmak için Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı. Padişah, Tuna kıyılarındaki otuz bin kişilik Rus birliğinin İstanbul'u korumak üzere gönderilmesini istedi. Rusya bu isteği kabul edince padişah, Mehmet Ali Paşa ile anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı fakat Fransa bu çabaları etkisiz kıldı. Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya Antlaşması yapıldı. Kütahya Antlaşmasına göre, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliklerinin yanı sıra Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa'ya da Cidde valiliğine olarak Adana valiliği de verildi. Kütahya Antlaşması, Mısır valisi ile olan anlaşmazlıkları çözümleyecek ilkelerden çok uzaktı. II. Mahmut barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu. O yüzden Rusya'yla bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi. Rusya da yardımlarının mükâfatını almak için bir antlaşma yapmak istiyordu. ", "question": "Kütahya Antlaşmasına göre, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya ve oğlu İbrahim Paşa'ya hangi valilikler verildi ? ", "answers": {"answer_start": 747, "text": "Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliklerinin yanı sıra Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa'ya da Cidde valiliğine olarak Adana valiliği de verildi. "}}, {"id": "131", "context": "Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul'a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Fransa, Mehmet Ali Paşa'yı destekliyor, İngiltere ise tereddütte kalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu isyanı bastırmak için Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı. Padişah, Tuna kıyılarındaki otuz bin kişilik Rus birliğinin İstanbul'u korumak üzere gönderilmesini istedi. Rusya bu isteği kabul edince padişah, Mehmet Ali Paşa ile anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı fakat Fransa bu çabaları etkisiz kıldı. Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya Antlaşması yapıldı. Kütahya Antlaşmasına göre, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliklerinin yanı sıra Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa'ya da Cidde valiliğine olarak Adana valiliği de verildi. Kütahya Antlaşması, Mısır valisi ile olan anlaşmazlıkları çözümleyecek ilkelerden çok uzaktı. II. Mahmut barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu. O yüzden Rusya'yla bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi. Rusya da yardımlarının mükâfatını almak için bir antlaşma yapmak istiyordu. ", "question": "Hangi antlaşma Mısır valisi ile olan anlaşmazlıkları çözümleyecek ilkelerden çok uzaktı ?", "answers": {"answer_start": 906, "text": "Kütahya Antlaşması"}}, {"id": "132", "context": "Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul'a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Fransa, Mehmet Ali Paşa'yı destekliyor, İngiltere ise tereddütte kalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu isyanı bastırmak için Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı. Padişah, Tuna kıyılarındaki otuz bin kişilik Rus birliğinin İstanbul'u korumak üzere gönderilmesini istedi. Rusya bu isteği kabul edince padişah, Mehmet Ali Paşa ile anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı fakat Fransa bu çabaları etkisiz kıldı. Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya Antlaşması yapıldı. Kütahya Antlaşmasına göre, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliklerinin yanı sıra Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa'ya da Cidde valiliğine olarak Adana valiliği de verildi. Kütahya Antlaşması, Mısır valisi ile olan anlaşmazlıkları çözümleyecek ilkelerden çok uzaktı. II. Mahmut barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu. O yüzden Rusya'yla bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi. Rusya da yardımlarının mükâfatını almak için bir antlaşma yapmak istiyordu. ", "question": "Kim barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu ?", "answers": {"answer_start": 1000, "text": "II. Mahmut"}}, {"id": "133", "context": "Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul'a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Fransa, Mehmet Ali Paşa'yı destekliyor, İngiltere ise tereddütte kalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu isyanı bastırmak için Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı. Padişah, Tuna kıyılarındaki otuz bin kişilik Rus birliğinin İstanbul'u korumak üzere gönderilmesini istedi. Rusya bu isteği kabul edince padişah, Mehmet Ali Paşa ile anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı fakat Fransa bu çabaları etkisiz kıldı. Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya Antlaşması yapıldı. Kütahya Antlaşmasına göre, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliklerinin yanı sıra Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa'ya da Cidde valiliğine olarak Adana valiliği de verildi. Kütahya Antlaşması, Mısır valisi ile olan anlaşmazlıkları çözümleyecek ilkelerden çok uzaktı. II. Mahmut barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu. O yüzden Rusya'yla bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi. Rusya da yardımlarının mükâfatını almak için bir antlaşma yapmak istiyordu. ", "question": "O yüzden kiminle bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi ?", "answers": {"answer_start": 1086, "text": "Rusya'yla"}}, {"id": "134", "context": "Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul'a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Fransa, Mehmet Ali Paşa'yı destekliyor, İngiltere ise tereddütte kalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu isyanı bastırmak için Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı. Padişah, Tuna kıyılarındaki otuz bin kişilik Rus birliğinin İstanbul'u korumak üzere gönderilmesini istedi. Rusya bu isteği kabul edince padişah, Mehmet Ali Paşa ile anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı fakat Fransa bu çabaları etkisiz kıldı. Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya Antlaşması yapıldı. Kütahya Antlaşmasına göre, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliklerinin yanı sıra Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa'ya da Cidde valiliğine olarak Adana valiliği de verildi. Kütahya Antlaşması, Mısır valisi ile olan anlaşmazlıkları çözümleyecek ilkelerden çok uzaktı. II. Mahmut barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu. O yüzden Rusya'yla bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi. Rusya da yardımlarının mükâfatını almak için bir antlaşma yapmak istiyordu. ", "question": "O yüzden Rusya'yla neye karar verdi ?", "answers": {"answer_start": 1096, "text": "bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya "}}, {"id": "135", "context": "Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul'a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Fransa, Mehmet Ali Paşa'yı destekliyor, İngiltere ise tereddütte kalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu isyanı bastırmak için Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı. Padişah, Tuna kıyılarındaki otuz bin kişilik Rus birliğinin İstanbul'u korumak üzere gönderilmesini istedi. Rusya bu isteği kabul edince padişah, Mehmet Ali Paşa ile anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı fakat Fransa bu çabaları etkisiz kıldı. Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya Antlaşması yapıldı. Kütahya Antlaşmasına göre, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliklerinin yanı sıra Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa'ya da Cidde valiliğine olarak Adana valiliği de verildi. Kütahya Antlaşması, Mısır valisi ile olan anlaşmazlıkları çözümleyecek ilkelerden çok uzaktı. II. Mahmut barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu. O yüzden Rusya'yla bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi. Rusya da yardımlarının mükâfatını almak için bir antlaşma yapmak istiyordu. ", "question": "Kim yardımlarının mükâfatını almak için bir antlaşma yapmak istiyordu ?", "answers": {"answer_start": 1171, "text": "Rusya"}}, {"id": "136", "context": "Bu başarılardan sonra Mehmet Ali Paşa kuvvetlerini İstanbul'a kadar durdurabilecek herhangi bir güç kalmamıştı. Fransa, Mehmet Ali Paşa'yı destekliyor, İngiltere ise tereddütte kalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu isyanı bastırmak için Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı. Padişah, Tuna kıyılarındaki otuz bin kişilik Rus birliğinin İstanbul'u korumak üzere gönderilmesini istedi. Rusya bu isteği kabul edince padişah, Mehmet Ali Paşa ile anlaşmak için yeni çareler aramaya başladı fakat Fransa bu çabaları etkisiz kıldı. Rusya'nın Mısır'a baskısı ve durumun çıkarlarına uygun olmadığını gören Fransa ve İngiltere'nin girişimleri sonucu 14 Mayıs 1833'te Osmanlılarla Mehmet Ali Paşa arasında Kütahya Antlaşması yapıldı. Kütahya Antlaşmasına göre, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliklerinin yanı sıra Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa'ya da Cidde valiliğine olarak Adana valiliği de verildi. Kütahya Antlaşması, Mısır valisi ile olan anlaşmazlıkları çözümleyecek ilkelerden çok uzaktı. II. Mahmut barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu. O yüzden Rusya'yla bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi. Rusya da yardımlarının mükâfatını almak için bir antlaşma yapmak istiyordu. ", "question": "Rusya da neden bir antlaşma yapmak istiyordu ?", "answers": {"answer_start": 1180, "text": "yardımlarının mükâfatını almak için"}}, {"id": "138", "context": "Kütahya Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu ile Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa arasında 14 Mayıs 1833 tarihinde imzalanan, Birinci Mısır-Osmanlı Savaşını sona erdirip Şam, Girit ve Adana vilayetlerinin yeni statüsünü belirleyen bir barış ve düzenleme antlaşmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu Mora isyanını bastırmak için Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'dan yardım istemişti. Mehmet Ali Paşa bu yardımına karşılık Mora’yı istedi. Fakat Yunanistan bağımsız olunca Mora da Yunanistan'a katıldı ve Mehmet Ali Paşa bu sefer Suriye valiliğini istedi. Osmanlılar Suriye’yi Mehmet Ali Paşa’ya vermek istemeyince Mehmet Ali Paşa saldırıya geçti ve önce Konya, sonra da Kütahya’ya kadar ilerledi. Meselenin iyice püsküllü bir hal alması Sultan II. Mahmud'u şaşırttığından, o sırada Rusya Devleti tarafından sunulan yardım teklifi kabul edildi ve Hünkar İskelesi Antlaşması imzalandı. İstanbul'a bir grup Rus askeri geldi. Osmanlı Hükümeti'nin bu suretle Rusya'nın kucağına atılması İngiltere ve Avusturya'yı telaşa düşürdüğünden Mısır meselesi bir Avrupa meselesi halini aldı ve nihayet bazı vaziyetlerden sonra Mehmet Ali Paşa'nın barış sonucuna varması mecbur edildi.", "question": "Kütahya Antlaşması ne zaman imzalandı ?", "answers": {"answer_start": 93, "text": "14 Mayıs 1833 tarihinde"}}, {"id": "142", "context": "Kütahya Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu ile Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa arasında 14 Mayıs 1833 tarihinde imzalanan, Birinci Mısır-Osmanlı Savaşını sona erdirip Şam, Girit ve Adana vilayetlerinin yeni statüsünü belirleyen bir barış ve düzenleme antlaşmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu Mora isyanını bastırmak için Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'dan yardım istemişti. Mehmet Ali Paşa bu yardımına karşılık Mora’yı istedi. Fakat Yunanistan bağımsız olunca Mora da Yunanistan'a katıldı ve Mehmet Ali Paşa bu sefer Suriye valiliğini istedi. Osmanlılar Suriye’yi Mehmet Ali Paşa’ya vermek istemeyince Mehmet Ali Paşa saldırıya geçti ve önce Konya, sonra da Kütahya’ya kadar ilerledi. Meselenin iyice püsküllü bir hal alması Sultan II. Mahmud'u şaşırttığından, o sırada Rusya Devleti tarafından sunulan yardım teklifi kabul edildi ve Hünkar İskelesi Antlaşması imzalandı. İstanbul'a bir grup Rus askeri geldi. Osmanlı Hükümeti'nin bu suretle Rusya'nın kucağına atılması İngiltere ve Avusturya'yı telaşa düşürdüğünden Mısır meselesi bir Avrupa meselesi halini aldı ve nihayet bazı vaziyetlerden sonra Mehmet Ali Paşa'nın barış sonucuna varması mecbur edildi.", "question": "Kim Mora isyanını bastırmak için Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'dan yardım istemişti ?", "answers": {"answer_start": 271, "text": "Osmanlı İmparatorluğu"}}, {"id": "143", "context": "Kütahya Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu ile Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa arasında 14 Mayıs 1833 tarihinde imzalanan, Birinci Mısır-Osmanlı Savaşını sona erdirip Şam, Girit ve Adana vilayetlerinin yeni statüsünü belirleyen bir barış ve düzenleme antlaşmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu Mora isyanını bastırmak için Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'dan yardım istemişti. Mehmet Ali Paşa bu yardımına karşılık Mora’yı istedi. Fakat Yunanistan bağımsız olunca Mora da Yunanistan'a katıldı ve Mehmet Ali Paşa bu sefer Suriye valiliğini istedi. Osmanlılar Suriye’yi Mehmet Ali Paşa’ya vermek istemeyince Mehmet Ali Paşa saldırıya geçti ve önce Konya, sonra da Kütahya’ya kadar ilerledi. Meselenin iyice püsküllü bir hal alması Sultan II. Mahmud'u şaşırttığından, o sırada Rusya Devleti tarafından sunulan yardım teklifi kabul edildi ve Hünkar İskelesi Antlaşması imzalandı. İstanbul'a bir grup Rus askeri geldi. Osmanlı Hükümeti'nin bu suretle Rusya'nın kucağına atılması İngiltere ve Avusturya'yı telaşa düşürdüğünden Mısır meselesi bir Avrupa meselesi halini aldı ve nihayet bazı vaziyetlerden sonra Mehmet Ali Paşa'nın barış sonucuna varması mecbur edildi.", "question": "Kim bu yardımına karşılık Mora’yı istedi ?", "answers": {"answer_start": 382, "text": "Mehmet Ali Paşa"}}, {"id": "145", "context": "Kütahya Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu ile Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa arasında 14 Mayıs 1833 tarihinde imzalanan, Birinci Mısır-Osmanlı Savaşını sona erdirip Şam, Girit ve Adana vilayetlerinin yeni statüsünü belirleyen bir barış ve düzenleme antlaşmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu Mora isyanını bastırmak için Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'dan yardım istemişti. Mehmet Ali Paşa bu yardımına karşılık Mora’yı istedi. Fakat Yunanistan bağımsız olunca Mora da Yunanistan'a katıldı ve Mehmet Ali Paşa bu sefer Suriye valiliğini istedi. Osmanlılar Suriye’yi Mehmet Ali Paşa’ya vermek istemeyince Mehmet Ali Paşa saldırıya geçti ve önce Konya, sonra da Kütahya’ya kadar ilerledi. Meselenin iyice püsküllü bir hal alması Sultan II. Mahmud'u şaşırttığından, o sırada Rusya Devleti tarafından sunulan yardım teklifi kabul edildi ve Hünkar İskelesi Antlaşması imzalandı. İstanbul'a bir grup Rus askeri geldi. Osmanlı Hükümeti'nin bu suretle Rusya'nın kucağına atılması İngiltere ve Avusturya'yı telaşa düşürdüğünden Mısır meselesi bir Avrupa meselesi halini aldı ve nihayet bazı vaziyetlerden sonra Mehmet Ali Paşa'nın barış sonucuna varması mecbur edildi.", "question": "Yunanistan bağımsız olunca neresi de Yunanistan'a katıldı ?", "answers": {"answer_start": 469, "text": "Mora da"}}, {"id": "146", "context": "Kütahya Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu ile Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa arasında 14 Mayıs 1833 tarihinde imzalanan, Birinci Mısır-Osmanlı Savaşını sona erdirip Şam, Girit ve Adana vilayetlerinin yeni statüsünü belirleyen bir barış ve düzenleme antlaşmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu Mora isyanını bastırmak için Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'dan yardım istemişti. Mehmet Ali Paşa bu yardımına karşılık Mora’yı istedi. Fakat Yunanistan bağımsız olunca Mora da Yunanistan'a katıldı ve Mehmet Ali Paşa bu sefer Suriye valiliğini istedi. Osmanlılar Suriye’yi Mehmet Ali Paşa’ya vermek istemeyince Mehmet Ali Paşa saldırıya geçti ve önce Konya, sonra da Kütahya’ya kadar ilerledi. Meselenin iyice püsküllü bir hal alması Sultan II. Mahmud'u şaşırttığından, o sırada Rusya Devleti tarafından sunulan yardım teklifi kabul edildi ve Hünkar İskelesi Antlaşması imzalandı. İstanbul'a bir grup Rus askeri geldi. Osmanlı Hükümeti'nin bu suretle Rusya'nın kucağına atılması İngiltere ve Avusturya'yı telaşa düşürdüğünden Mısır meselesi bir Avrupa meselesi halini aldı ve nihayet bazı vaziyetlerden sonra Mehmet Ali Paşa'nın barış sonucuna varması mecbur edildi.", "question": "Yunanistan bağımsız olunca Mora da nereye katıldı ?", "answers": {"answer_start": 477, "text": "Yunanistan'a"}}, {"id": "148", "context": "Kütahya Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu ile Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa arasında 14 Mayıs 1833 tarihinde imzalanan, Birinci Mısır-Osmanlı Savaşını sona erdirip Şam, Girit ve Adana vilayetlerinin yeni statüsünü belirleyen bir barış ve düzenleme antlaşmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu Mora isyanını bastırmak için Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'dan yardım istemişti. Mehmet Ali Paşa bu yardımına karşılık Mora’yı istedi. Fakat Yunanistan bağımsız olunca Mora da Yunanistan'a katıldı ve Mehmet Ali Paşa bu sefer Suriye valiliğini istedi. Osmanlılar Suriye’yi Mehmet Ali Paşa’ya vermek istemeyince Mehmet Ali Paşa saldırıya geçti ve önce Konya, sonra da Kütahya’ya kadar ilerledi. Meselenin iyice püsküllü bir hal alması Sultan II. Mahmud'u şaşırttığından, o sırada Rusya Devleti tarafından sunulan yardım teklifi kabul edildi ve Hünkar İskelesi Antlaşması imzalandı. İstanbul'a bir grup Rus askeri geldi. Osmanlı Hükümeti'nin bu suretle Rusya'nın kucağına atılması İngiltere ve Avusturya'yı telaşa düşürdüğünden Mısır meselesi bir Avrupa meselesi halini aldı ve nihayet bazı vaziyetlerden sonra Mehmet Ali Paşa'nın barış sonucuna varması mecbur edildi.", "question": "Kimler Suriye’yi Mehmet Ali Paşa’ya vermek istemedi ?", "answers": {"answer_start": 552, "text": "Osmanlılar"}}, {"id": "149", "context": "Kütahya Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu ile Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa arasında 14 Mayıs 1833 tarihinde imzalanan, Birinci Mısır-Osmanlı Savaşını sona erdirip Şam, Girit ve Adana vilayetlerinin yeni statüsünü belirleyen bir barış ve düzenleme antlaşmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu Mora isyanını bastırmak için Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'dan yardım istemişti. Mehmet Ali Paşa bu yardımına karşılık Mora’yı istedi. Fakat Yunanistan bağımsız olunca Mora da Yunanistan'a katıldı ve Mehmet Ali Paşa bu sefer Suriye valiliğini istedi. Osmanlılar Suriye’yi Mehmet Ali Paşa’ya vermek istemeyince Mehmet Ali Paşa saldırıya geçti ve önce Konya, sonra da Kütahya’ya kadar ilerledi. Meselenin iyice püsküllü bir hal alması Sultan II. Mahmud'u şaşırttığından, o sırada Rusya Devleti tarafından sunulan yardım teklifi kabul edildi ve Hünkar İskelesi Antlaşması imzalandı. İstanbul'a bir grup Rus askeri geldi. Osmanlı Hükümeti'nin bu suretle Rusya'nın kucağına atılması İngiltere ve Avusturya'yı telaşa düşürdüğünden Mısır meselesi bir Avrupa meselesi halini aldı ve nihayet bazı vaziyetlerden sonra Mehmet Ali Paşa'nın barış sonucuna varması mecbur edildi.", "question": "Osmanlılar nereyi Mehmet Ali Paşa’ya vermek istemedi ?", "answers": {"answer_start": 563, "text": "Suriye’yi"}}, {"id": "151", "context": "Kütahya Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu ile Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa arasında 14 Mayıs 1833 tarihinde imzalanan, Birinci Mısır-Osmanlı Savaşını sona erdirip Şam, Girit ve Adana vilayetlerinin yeni statüsünü belirleyen bir barış ve düzenleme antlaşmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu Mora isyanını bastırmak için Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'dan yardım istemişti. Mehmet Ali Paşa bu yardımına karşılık Mora’yı istedi. Fakat Yunanistan bağımsız olunca Mora da Yunanistan'a katıldı ve Mehmet Ali Paşa bu sefer Suriye valiliğini istedi. Osmanlılar Suriye’yi Mehmet Ali Paşa’ya vermek istemeyince Mehmet Ali Paşa saldırıya geçti ve önce Konya, sonra da Kütahya’ya kadar ilerledi. Meselenin iyice püsküllü bir hal alması Sultan II. Mahmud'u şaşırttığından, o sırada Rusya Devleti tarafından sunulan yardım teklifi kabul edildi ve Hünkar İskelesi Antlaşması imzalandı. İstanbul'a bir grup Rus askeri geldi. Osmanlı Hükümeti'nin bu suretle Rusya'nın kucağına atılması İngiltere ve Avusturya'yı telaşa düşürdüğünden Mısır meselesi bir Avrupa meselesi halini aldı ve nihayet bazı vaziyetlerden sonra Mehmet Ali Paşa'nın barış sonucuna varması mecbur edildi.", "question": "Kimin tarafından sunulan yardım teklifi kabul edildi ?", "answers": {"answer_start": 779, "text": "Rusya Devleti tarafından"}}, {"id": "151", "context": "Kütahya Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu ile Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa arasında 14 Mayıs 1833 tarihinde imzalanan, Birinci Mısır-Osmanlı Savaşını sona erdirip Şam, Girit ve Adana vilayetlerinin yeni statüsünü belirleyen bir barış ve düzenleme antlaşmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu Mora isyanını bastırmak için Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'dan yardım istemişti. Mehmet Ali Paşa bu yardımına karşılık Mora’yı istedi. Fakat Yunanistan bağımsız olunca Mora da Yunanistan'a katıldı ve Mehmet Ali Paşa bu sefer Suriye valiliğini istedi. Osmanlılar Suriye’yi Mehmet Ali Paşa’ya vermek istemeyince Mehmet Ali Paşa saldırıya geçti ve önce Konya, sonra da Kütahya’ya kadar ilerledi. Meselenin iyice püsküllü bir hal alması Sultan II. Mahmud'u şaşırttığından, o sırada Rusya Devleti tarafından sunulan yardım teklifi kabul edildi ve Hünkar İskelesi Antlaşması imzalandı. İstanbul'a bir grup Rus askeri geldi. Osmanlı Hükümeti'nin bu suretle Rusya'nın kucağına atılması İngiltere ve Avusturya'yı telaşa düşürdüğünden Mısır meselesi bir Avrupa meselesi halini aldı ve nihayet bazı vaziyetlerden sonra Mehmet Ali Paşa'nın barış sonucuna varması mecbur edildi.", "question": "İstanbul'a kim geldi ?", "answers": {"answer_start": 892, "text": "bir grup Rus askeri"}}, {"id": "152", "context": "Kütahya Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu ile Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa arasında 14 Mayıs 1833 tarihinde imzalanan, Birinci Mısır-Osmanlı Savaşını sona erdirip Şam, Girit ve Adana vilayetlerinin yeni statüsünü belirleyen bir barış ve düzenleme antlaşmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu Mora isyanını bastırmak için Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'dan yardım istemişti. Mehmet Ali Paşa bu yardımına karşılık Mora’yı istedi. Fakat Yunanistan bağımsız olunca Mora da Yunanistan'a katıldı ve Mehmet Ali Paşa bu sefer Suriye valiliğini istedi. Osmanlılar Suriye’yi Mehmet Ali Paşa’ya vermek istemeyince Mehmet Ali Paşa saldırıya geçti ve önce Konya, sonra da Kütahya’ya kadar ilerledi. Meselenin iyice püsküllü bir hal alması Sultan II. Mahmud'u şaşırttığından, o sırada Rusya Devleti tarafından sunulan yardım teklifi kabul edildi ve Hünkar İskelesi Antlaşması imzalandı. İstanbul'a bir grup Rus askeri geldi. Osmanlı Hükümeti'nin bu suretle Rusya'nın kucağına atılması İngiltere ve Avusturya'yı telaşa düşürdüğünden Mısır meselesi bir Avrupa meselesi halini aldı ve nihayet bazı vaziyetlerden sonra Mehmet Ali Paşa'nın barış sonucuna varması mecbur edildi.", "question": "Mısır meselesi bir ne halini aldı ?", "answers": {"answer_start": 1045, "text": "Avrupa meselesi halini"}}, {"id": "153", "context": "Mustafa Reşit Paşa ve Fransa sefiri Mösyö Varen Kütahya'ya giderek Mehmet Ali Paşa'nın istediği veraset ve tazminat maddeleri geri kalmak şartıyla Beriyyetüşşam ile Adana ve Mısır valilikleri sorumluluğunda kalmak üzere anlaşma sağlandı ve Anadolu'da Mısırlılar'a yardım dolayısıyla itham edilen şahıslar hakkında af ilan edildi ve 1833 Mayıs'ında bir ferman ile Mehmet Ali Paşa hakkında padişah affı ilan edildi.Mehmet Ali Paşa hakkındaki padişah affını kendisine bildirmek üzere Tophane müşiri Halil Rıfat Paşa ile Âmetci Mustafa Reşit Bey evvela Mısır'a daha sonra Kütahya'ya giderek Mehmet Ali ve İbrahim Paşalara anlaşmayı tebliğ ettikleri gibi Adana Eyaleti'nin İbrahim Paşa yönetimine verilmesine dair olan ferman da mühimmatı harbiye nazırı Mehmet Emin Seyda Efendi ile Kütahya'ya gönderilmiştir.", "question": "Ne zaman bir ferman ile Mehmet Ali Paşa hakkında padişah affı ilan edildi ?", "answers": {"answer_start": 332, "text": "1833 Mayıs'ında"}}, {"id": "154", "context": "Mustafa Reşit Paşa ve Fransa sefiri Mösyö Varen Kütahya'ya giderek Mehmet Ali Paşa'nın istediği veraset ve tazminat maddeleri geri kalmak şartıyla Beriyyetüşşam ile Adana ve Mısır valilikleri sorumluluğunda kalmak üzere anlaşma sağlandı ve Anadolu'da Mısırlılar'a yardım dolayısıyla itham edilen şahıslar hakkında af ilan edildi ve 1833 Mayıs'ında bir ferman ile Mehmet Ali Paşa hakkında padişah affı ilan edildi.Mehmet Ali Paşa hakkındaki padişah affını kendisine bildirmek üzere Tophane müşiri Halil Rıfat Paşa ile Âmetci Mustafa Reşit Bey evvela Mısır'a daha sonra Kütahya'ya giderek Mehmet Ali ve İbrahim Paşalara anlaşmayı tebliğ ettikleri gibi Adana Eyaleti'nin İbrahim Paşa yönetimine verilmesine dair olan ferman da mühimmatı harbiye nazırı Mehmet Emin Seyda Efendi ile Kütahya'ya gönderilmiştir.", "question": "Mehmet Ali Paşa hakkındaki padişah affını kendisine bildirmek üzere kimler evvela Mısır'a daha sonra Kütahya'ya gitmiştir ?", "answers": {"answer_start": 481, "text": "Tophane müşiri Halil Rıfat Paşa ile Âmetci Mustafa Reşit Bey"}}, {"id": "155", "context": "Kavalalı İbrahim Paşa, Kütahya'dan ileri geçmeyerek iki buçuk ay burada kaldıktan sonra 24 Mayıs 1833 günü Kütahya'dan Adana taraflarına çekilmiştir. II. Mahmut kendisini valisi karşısında küçük düşüren ve önemli toprak kaybına neden olan Kütahya Antlaşmasını kabullenememişti. İlk fırsatta Mehmet Ali Paşa’dan Suriye, Filistin ve hatta mümkünse Mısır’ı geri almayı istiyordu. Yani Kütahya Antlaşması aslında Sultan ile Mısır Valisi arasında sorunları çözen bir barış değil, her an sonlanabilecek bir mütarekeydi. Bu durumun farkında olan İngilizler muhtemel bir savaşı engellemek için çaba harcadılar.", "question": "II. Mahmut neyi kabullenememişti ? ", "answers": {"answer_start": 161, "text": "kendisini valisi karşısında küçük düşüren ve önemli toprak kaybına neden olan Kütahya Antlaşmasını"}}, {"id": "156", "context": "Kavalalı İbrahim Paşa, Kütahya'dan ileri geçmeyerek iki buçuk ay burada kaldıktan sonra 24 Mayıs 1833 günü Kütahya'dan Adana taraflarına çekilmiştir. II. Mahmut kendisini valisi karşısında küçük düşüren ve önemli toprak kaybına neden olan Kütahya Antlaşmasını kabullenememişti. İlk fırsatta Mehmet Ali Paşa’dan Suriye, Filistin ve hatta mümkünse Mısır’ı geri almayı istiyordu. Yani Kütahya Antlaşması aslında Sultan ile Mısır Valisi arasında sorunları çözen bir barış değil, her an sonlanabilecek bir mütarekeydi. Bu durumun farkında olan İngilizler muhtemel bir savaşı engellemek için çaba harcadılar.", "question": "II. Mahmut kendisini valisi karşısında küçük düşüren ve önemli toprak kaybına neden olan neyi kabullenememişti ?", "answers": {"answer_start": 239, "text": "Kütahya Antlaşmasını"}}, {"id": "157", "context": "Kavalalı İbrahim Paşa, Kütahya'dan ileri geçmeyerek iki buçuk ay burada kaldıktan sonra 24 Mayıs 1833 günü Kütahya'dan Adana taraflarına çekilmiştir. II. Mahmut kendisini valisi karşısında küçük düşüren ve önemli toprak kaybına neden olan Kütahya Antlaşmasını kabullenememişti. İlk fırsatta Mehmet Ali Paşa’dan Suriye, Filistin ve hatta mümkünse Mısır’ı geri almayı istiyordu. Yani Kütahya Antlaşması aslında Sultan ile Mısır Valisi arasında sorunları çözen bir barış değil, her an sonlanabilecek bir mütarekeydi. Bu durumun farkında olan İngilizler muhtemel bir savaşı engellemek için çaba harcadılar.", "question": "İlk fırsatta neyi istiyordu ?", "answers": {"answer_start": 291, "text": "Mehmet Ali Paşa’dan Suriye, Filistin ve hatta mümkünse Mısır’ı geri almayı"}}, {"id": "158", "context": "Kavalalı İbrahim Paşa, Kütahya'dan ileri geçmeyerek iki buçuk ay burada kaldıktan sonra 24 Mayıs 1833 günü Kütahya'dan Adana taraflarına çekilmiştir. II. Mahmut kendisini valisi karşısında küçük düşüren ve önemli toprak kaybına neden olan Kütahya Antlaşmasını kabullenememişti. İlk fırsatta Mehmet Ali Paşa’dan Suriye, Filistin ve hatta mümkünse Mısır’ı geri almayı istiyordu. Yani Kütahya Antlaşması aslında Sultan ile Mısır Valisi arasında sorunları çözen bir barış değil, her an sonlanabilecek bir mütarekeydi. Bu durumun farkında olan İngilizler muhtemel bir savaşı engellemek için çaba harcadılar.", "question": "Durumun farkında olan kimler muhtemel bir savaşı engellemek için çaba harcadılar ?", "answers": {"answer_start": 539, "text": "İngilizler"}}, {"id": "159", "context": "Mısır valiliğini ele geçirdikten sonra (1805), devrin olaylarıyla bunalmış merkezden uzak bu vilâyetteki iktidarına çeşitli tedbir ve reformlarla kuvvet katan ve Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü sıkıntı ve krizlerden istifade ile Mısır’da müstakil bir devlet kurmayı düşleyen Mehmed Ali Paşa 1832 yılında isyan bayrağını resmen açmış ve oğlu İbrâhim Paşa idaresindeki kuvvetleri kısa zamanda Anadolu içlerinde ilerleyebilme başarısını göstermişti. Mısır ordusu, 21 Aralık 1832’de Konya’da Sadrazam Mehmed Reşid Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunu yendi; ileri bir hamle ile Kütahya’ya kadar gelerek (2 Şubat 1833) İstanbul’u ve Osmanlı hânedanını tehdit etmeye başladı. Başlangıçtan beri Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’yı desteklemekte olan Fransa karşısında İngiltere’yi bir denge unsuru olarak kendi yanına çekmeyi başaramayan Bâbıâli, nihayet bu yakın tehdit karşısında, gelişmeleri kendi menfaat noktasından hareketle müdahaleye hazır bir endişeyle takip eden ve bu anlamda her türlü askerî tedbiri almış bulunan Rusya’nın yardım tekliflerini kabul etmekten başka bir çare göremedi. Rusya’nın yardıma davet edilmesiyle (3-7 Şubat 1833) Bâbıâli, 3 Ocak 1799 tarihindeki ilk Osmanlı-Rus ittifakından edindiği tecrübelerinin ışığında, kendiliğinden gerçekleşebilecek ve fazlaca davet edilmeyi beklemeyecek bir emrivâkiyi de önlemek istemekteydi. Nitekim Fransa ve İngiltere’yi harekete geçirmek için bu yardım talebini son ana kadar bir koz olarak kullanmaya çalışan Bâbıâli’nin, adı geçen devlet elçileriyle yapmakta olduğu görüşmelerden endişelenen Rusya, gemilerinin Boğaz’a girmesini engelleyebilecek bir uzlaşmanın olgunlaşmasına fırsat ve meydan vermeden sekiz parçalık bir filosunu Karadeniz Boğazı’ndan geçirerek Büyükdere önlerine demirletti (20 Şubat 1833).", "question": "Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü sıkıntı ve krizlerden istifade ile Mısır’da müstakil bir devlet kurmayı düşleyen kim ? ", "answers": {"answer_start": 277, "text": "Mehmed Ali Paşa"}}, {"id": "160", "context": "Mısır valiliğini ele geçirdikten sonra (1805), devrin olaylarıyla bunalmış merkezden uzak bu vilâyetteki iktidarına çeşitli tedbir ve reformlarla kuvvet katan ve Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü sıkıntı ve krizlerden istifade ile Mısır’da müstakil bir devlet kurmayı düşleyen Mehmed Ali Paşa 1832 yılında isyan bayrağını resmen açmış ve oğlu İbrâhim Paşa idaresindeki kuvvetleri kısa zamanda Anadolu içlerinde ilerleyebilme başarısını göstermişti. Mısır ordusu, 21 Aralık 1832’de Konya’da Sadrazam Mehmed Reşid Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunu yendi; ileri bir hamle ile Kütahya’ya kadar gelerek (2 Şubat 1833) İstanbul’u ve Osmanlı hânedanını tehdit etmeye başladı. Başlangıçtan beri Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’yı desteklemekte olan Fransa karşısında İngiltere’yi bir denge unsuru olarak kendi yanına çekmeyi başaramayan Bâbıâli, nihayet bu yakın tehdit karşısında, gelişmeleri kendi menfaat noktasından hareketle müdahaleye hazır bir endişeyle takip eden ve bu anlamda her türlü askerî tedbiri almış bulunan Rusya’nın yardım tekliflerini kabul etmekten başka bir çare göremedi. Rusya’nın yardıma davet edilmesiyle (3-7 Şubat 1833) Bâbıâli, 3 Ocak 1799 tarihindeki ilk Osmanlı-Rus ittifakından edindiği tecrübelerinin ışığında, kendiliğinden gerçekleşebilecek ve fazlaca davet edilmeyi beklemeyecek bir emrivâkiyi de önlemek istemekteydi. Nitekim Fransa ve İngiltere’yi harekete geçirmek için bu yardım talebini son ana kadar bir koz olarak kullanmaya çalışan Bâbıâli’nin, adı geçen devlet elçileriyle yapmakta olduğu görüşmelerden endişelenen Rusya, gemilerinin Boğaz’a girmesini engelleyebilecek bir uzlaşmanın olgunlaşmasına fırsat ve meydan vermeden sekiz parçalık bir filosunu Karadeniz Boğazı’ndan geçirerek Büyükdere önlerine demirletti (20 Şubat 1833).", "question": "Mehmed Ali Paşa Mısır valiliğini ne zaman ele geçirmiştir ?", "answers": {"answer_start": 40, "text": "1805"}}, {"id": "161", "context": "Mısır valiliğini ele geçirdikten sonra (1805), devrin olaylarıyla bunalmış merkezden uzak bu vilâyetteki iktidarına çeşitli tedbir ve reformlarla kuvvet katan ve Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü sıkıntı ve krizlerden istifade ile Mısır’da müstakil bir devlet kurmayı düşleyen Mehmed Ali Paşa 1832 yılında isyan bayrağını resmen açmış ve oğlu İbrâhim Paşa idaresindeki kuvvetleri kısa zamanda Anadolu içlerinde ilerleyebilme başarısını göstermişti. Mısır ordusu, 21 Aralık 1832’de Konya’da Sadrazam Mehmed Reşid Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunu yendi; ileri bir hamle ile Kütahya’ya kadar gelerek (2 Şubat 1833) İstanbul’u ve Osmanlı hânedanını tehdit etmeye başladı. Başlangıçtan beri Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’yı desteklemekte olan Fransa karşısında İngiltere’yi bir denge unsuru olarak kendi yanına çekmeyi başaramayan Bâbıâli, nihayet bu yakın tehdit karşısında, gelişmeleri kendi menfaat noktasından hareketle müdahaleye hazır bir endişeyle takip eden ve bu anlamda her türlü askerî tedbiri almış bulunan Rusya’nın yardım tekliflerini kabul etmekten başka bir çare göremedi. Rusya’nın yardıma davet edilmesiyle (3-7 Şubat 1833) Bâbıâli, 3 Ocak 1799 tarihindeki ilk Osmanlı-Rus ittifakından edindiği tecrübelerinin ışığında, kendiliğinden gerçekleşebilecek ve fazlaca davet edilmeyi beklemeyecek bir emrivâkiyi de önlemek istemekteydi. Nitekim Fransa ve İngiltere’yi harekete geçirmek için bu yardım talebini son ana kadar bir koz olarak kullanmaya çalışan Bâbıâli’nin, adı geçen devlet elçileriyle yapmakta olduğu görüşmelerden endişelenen Rusya, gemilerinin Boğaz’a girmesini engelleyebilecek bir uzlaşmanın olgunlaşmasına fırsat ve meydan vermeden sekiz parçalık bir filosunu Karadeniz Boğazı’ndan geçirerek Büyükdere önlerine demirletti (20 Şubat 1833).", "question": "Mısır'da müstakil bir devlet kurmayı düşleyen Mehmed Ali Paşa isyan bayrağını resmen ne zaman açmış ?", "answers": {"answer_start": 293, "text": "1832 yılında"}}, {"id": "162", "context": "Mısır valiliğini ele geçirdikten sonra (1805), devrin olaylarıyla bunalmış merkezden uzak bu vilâyetteki iktidarına çeşitli tedbir ve reformlarla kuvvet katan ve Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü sıkıntı ve krizlerden istifade ile Mısır’da müstakil bir devlet kurmayı düşleyen Mehmed Ali Paşa 1832 yılında isyan bayrağını resmen açmış ve oğlu İbrâhim Paşa idaresindeki kuvvetleri kısa zamanda Anadolu içlerinde ilerleyebilme başarısını göstermişti. Mısır ordusu, 21 Aralık 1832’de Konya’da Sadrazam Mehmed Reşid Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunu yendi; ileri bir hamle ile Kütahya’ya kadar gelerek (2 Şubat 1833) İstanbul’u ve Osmanlı hânedanını tehdit etmeye başladı. Başlangıçtan beri Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’yı desteklemekte olan Fransa karşısında İngiltere’yi bir denge unsuru olarak kendi yanına çekmeyi başaramayan Bâbıâli, nihayet bu yakın tehdit karşısında, gelişmeleri kendi menfaat noktasından hareketle müdahaleye hazır bir endişeyle takip eden ve bu anlamda her türlü askerî tedbiri almış bulunan Rusya’nın yardım tekliflerini kabul etmekten başka bir çare göremedi. Rusya’nın yardıma davet edilmesiyle (3-7 Şubat 1833) Bâbıâli, 3 Ocak 1799 tarihindeki ilk Osmanlı-Rus ittifakından edindiği tecrübelerinin ışığında, kendiliğinden gerçekleşebilecek ve fazlaca davet edilmeyi beklemeyecek bir emrivâkiyi de önlemek istemekteydi. Nitekim Fransa ve İngiltere’yi harekete geçirmek için bu yardım talebini son ana kadar bir koz olarak kullanmaya çalışan Bâbıâli’nin, adı geçen devlet elçileriyle yapmakta olduğu görüşmelerden endişelenen Rusya, gemilerinin Boğaz’a girmesini engelleyebilecek bir uzlaşmanın olgunlaşmasına fırsat ve meydan vermeden sekiz parçalık bir filosunu Karadeniz Boğazı’ndan geçirerek Büyükdere önlerine demirletti (20 Şubat 1833).", "question": "Mısır'da müstakil bir devlet kurmayı kim düşleyen kim ?", "answers": {"answer_start": 277, "text": "Mehmed Ali Paşa"}}, {"id": "163", "context": "Mısır valiliğini ele geçirdikten sonra (1805), devrin olaylarıyla bunalmış merkezden uzak bu vilâyetteki iktidarına çeşitli tedbir ve reformlarla kuvvet katan ve Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü sıkıntı ve krizlerden istifade ile Mısır’da müstakil bir devlet kurmayı düşleyen Mehmed Ali Paşa 1832 yılında isyan bayrağını resmen açmış ve oğlu İbrâhim Paşa idaresindeki kuvvetleri kısa zamanda Anadolu içlerinde ilerleyebilme başarısını göstermişti. Mısır ordusu, 21 Aralık 1832’de Konya’da Sadrazam Mehmed Reşid Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunu yendi; ileri bir hamle ile Kütahya’ya kadar gelerek (2 Şubat 1833) İstanbul’u ve Osmanlı hânedanını tehdit etmeye başladı. Başlangıçtan beri Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’yı desteklemekte olan Fransa karşısında İngiltere’yi bir denge unsuru olarak kendi yanına çekmeyi başaramayan Bâbıâli, nihayet bu yakın tehdit karşısında, gelişmeleri kendi menfaat noktasından hareketle müdahaleye hazır bir endişeyle takip eden ve bu anlamda her türlü askerî tedbiri almış bulunan Rusya’nın yardım tekliflerini kabul etmekten başka bir çare göremedi. Rusya’nın yardıma davet edilmesiyle (3-7 Şubat 1833) Bâbıâli, 3 Ocak 1799 tarihindeki ilk Osmanlı-Rus ittifakından edindiği tecrübelerinin ışığında, kendiliğinden gerçekleşebilecek ve fazlaca davet edilmeyi beklemeyecek bir emrivâkiyi de önlemek istemekteydi. Nitekim Fransa ve İngiltere’yi harekete geçirmek için bu yardım talebini son ana kadar bir koz olarak kullanmaya çalışan Bâbıâli’nin, adı geçen devlet elçileriyle yapmakta olduğu görüşmelerden endişelenen Rusya, gemilerinin Boğaz’a girmesini engelleyebilecek bir uzlaşmanın olgunlaşmasına fırsat ve meydan vermeden sekiz parçalık bir filosunu Karadeniz Boğazı’ndan geçirerek Büyükdere önlerine demirletti (20 Şubat 1833).", "question": "Kimin idaresindeki kuvvetler kısa zamanda Anadolu içlerinde ilerleyebilme başarısını göstermişti ?", "answers": {"answer_start": 343, "text": "İbrâhim Paşa idaresindeki"}}, {"id": "164", "context": "Mısır valiliğini ele geçirdikten sonra (1805), devrin olaylarıyla bunalmış merkezden uzak bu vilâyetteki iktidarına çeşitli tedbir ve reformlarla kuvvet katan ve Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü sıkıntı ve krizlerden istifade ile Mısır’da müstakil bir devlet kurmayı düşleyen Mehmed Ali Paşa 1832 yılında isyan bayrağını resmen açmış ve oğlu İbrâhim Paşa idaresindeki kuvvetleri kısa zamanda Anadolu içlerinde ilerleyebilme başarısını göstermişti. Mısır ordusu, 21 Aralık 1832’de Konya’da Sadrazam Mehmed Reşid Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunu yendi; ileri bir hamle ile Kütahya’ya kadar gelerek (2 Şubat 1833) İstanbul’u ve Osmanlı hânedanını tehdit etmeye başladı. Başlangıçtan beri Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’yı desteklemekte olan Fransa karşısında İngiltere’yi bir denge unsuru olarak kendi yanına çekmeyi başaramayan Bâbıâli, nihayet bu yakın tehdit karşısında, gelişmeleri kendi menfaat noktasından hareketle müdahaleye hazır bir endişeyle takip eden ve bu anlamda her türlü askerî tedbiri almış bulunan Rusya’nın yardım tekliflerini kabul etmekten başka bir çare göremedi. Rusya’nın yardıma davet edilmesiyle (3-7 Şubat 1833) Bâbıâli, 3 Ocak 1799 tarihindeki ilk Osmanlı-Rus ittifakından edindiği tecrübelerinin ışığında, kendiliğinden gerçekleşebilecek ve fazlaca davet edilmeyi beklemeyecek bir emrivâkiyi de önlemek istemekteydi. Nitekim Fransa ve İngiltere’yi harekete geçirmek için bu yardım talebini son ana kadar bir koz olarak kullanmaya çalışan Bâbıâli’nin, adı geçen devlet elçileriyle yapmakta olduğu görüşmelerden endişelenen Rusya, gemilerinin Boğaz’a girmesini engelleyebilecek bir uzlaşmanın olgunlaşmasına fırsat ve meydan vermeden sekiz parçalık bir filosunu Karadeniz Boğazı’ndan geçirerek Büyükdere önlerine demirletti (20 Şubat 1833).", "question": "Mısır ordusu, 21 Aralık 1832’de Konya’da Sadrazam Mehmed Reşid Paşa kumandasındaki kimi yendi ?", "answers": {"answer_start": 532, "text": "Osmanlı ordusunu"}}, {"id": "165", "context": "Mısır valiliğini ele geçirdikten sonra (1805), devrin olaylarıyla bunalmış merkezden uzak bu vilâyetteki iktidarına çeşitli tedbir ve reformlarla kuvvet katan ve Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü sıkıntı ve krizlerden istifade ile Mısır’da müstakil bir devlet kurmayı düşleyen Mehmed Ali Paşa 1832 yılında isyan bayrağını resmen açmış ve oğlu İbrâhim Paşa idaresindeki kuvvetleri kısa zamanda Anadolu içlerinde ilerleyebilme başarısını göstermişti. Mısır ordusu, 21 Aralık 1832’de Konya’da Sadrazam Mehmed Reşid Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunu yendi; ileri bir hamle ile Kütahya’ya kadar gelerek (2 Şubat 1833) İstanbul’u ve Osmanlı hânedanını tehdit etmeye başladı. Başlangıçtan beri Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’yı desteklemekte olan Fransa karşısında İngiltere’yi bir denge unsuru olarak kendi yanına çekmeyi başaramayan Bâbıâli, nihayet bu yakın tehdit karşısında, gelişmeleri kendi menfaat noktasından hareketle müdahaleye hazır bir endişeyle takip eden ve bu anlamda her türlü askerî tedbiri almış bulunan Rusya’nın yardım tekliflerini kabul etmekten başka bir çare göremedi. Rusya’nın yardıma davet edilmesiyle (3-7 Şubat 1833) Bâbıâli, 3 Ocak 1799 tarihindeki ilk Osmanlı-Rus ittifakından edindiği tecrübelerinin ışığında, kendiliğinden gerçekleşebilecek ve fazlaca davet edilmeyi beklemeyecek bir emrivâkiyi de önlemek istemekteydi. Nitekim Fransa ve İngiltere’yi harekete geçirmek için bu yardım talebini son ana kadar bir koz olarak kullanmaya çalışan Bâbıâli’nin, adı geçen devlet elçileriyle yapmakta olduğu görüşmelerden endişelenen Rusya, gemilerinin Boğaz’a girmesini engelleyebilecek bir uzlaşmanın olgunlaşmasına fırsat ve meydan vermeden sekiz parçalık bir filosunu Karadeniz Boğazı’ndan geçirerek Büyükdere önlerine demirletti (20 Şubat 1833).", "question": "Mısır ordusu, Konya’da Sadrazam Mehmed Reşid Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunu ne zaman yendi ?", "answers": {"answer_start": 463, "text": "21 Aralık 1832’de"}}, {"id": "166", "context": "Mısır valiliğini ele geçirdikten sonra (1805), devrin olaylarıyla bunalmış merkezden uzak bu vilâyetteki iktidarına çeşitli tedbir ve reformlarla kuvvet katan ve Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü sıkıntı ve krizlerden istifade ile Mısır’da müstakil bir devlet kurmayı düşleyen Mehmed Ali Paşa 1832 yılında isyan bayrağını resmen açmış ve oğlu İbrâhim Paşa idaresindeki kuvvetleri kısa zamanda Anadolu içlerinde ilerleyebilme başarısını göstermişti. Mısır ordusu, 21 Aralık 1832’de Konya’da Sadrazam Mehmed Reşid Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunu yendi; ileri bir hamle ile Kütahya’ya kadar gelerek (2 Şubat 1833) İstanbul’u ve Osmanlı hânedanını tehdit etmeye başladı. Başlangıçtan beri Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’yı desteklemekte olan Fransa karşısında İngiltere’yi bir denge unsuru olarak kendi yanına çekmeyi başaramayan Bâbıâli, nihayet bu yakın tehdit karşısında, gelişmeleri kendi menfaat noktasından hareketle müdahaleye hazır bir endişeyle takip eden ve bu anlamda her türlü askerî tedbiri almış bulunan Rusya’nın yardım tekliflerini kabul etmekten başka bir çare göremedi. Rusya’nın yardıma davet edilmesiyle (3-7 Şubat 1833) Bâbıâli, 3 Ocak 1799 tarihindeki ilk Osmanlı-Rus ittifakından edindiği tecrübelerinin ışığında, kendiliğinden gerçekleşebilecek ve fazlaca davet edilmeyi beklemeyecek bir emrivâkiyi de önlemek istemekteydi. Nitekim Fransa ve İngiltere’yi harekete geçirmek için bu yardım talebini son ana kadar bir koz olarak kullanmaya çalışan Bâbıâli’nin, adı geçen devlet elçileriyle yapmakta olduğu görüşmelerden endişelenen Rusya, gemilerinin Boğaz’a girmesini engelleyebilecek bir uzlaşmanın olgunlaşmasına fırsat ve meydan vermeden sekiz parçalık bir filosunu Karadeniz Boğazı’ndan geçirerek Büyükdere önlerine demirletti (20 Şubat 1833).", "question": "Mısır ordusu, 21 Aralık 1832’de Sadrazam Mehmed Reşid Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunu nerede yendi ?", "answers": {"answer_start": 481, "text": "Konya’da"}}, {"id": "167", "context": "Mısır valiliğini ele geçirdikten sonra (1805), devrin olaylarıyla bunalmış merkezden uzak bu vilâyetteki iktidarına çeşitli tedbir ve reformlarla kuvvet katan ve Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü sıkıntı ve krizlerden istifade ile Mısır’da müstakil bir devlet kurmayı düşleyen Mehmed Ali Paşa 1832 yılında isyan bayrağını resmen açmış ve oğlu İbrâhim Paşa idaresindeki kuvvetleri kısa zamanda Anadolu içlerinde ilerleyebilme başarısını göstermişti. Mısır ordusu, 21 Aralık 1832’de Konya’da Sadrazam Mehmed Reşid Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunu yendi; ileri bir hamle ile Kütahya’ya kadar gelerek (2 Şubat 1833) İstanbul’u ve Osmanlı hânedanını tehdit etmeye başladı. Başlangıçtan beri Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’yı desteklemekte olan Fransa karşısında İngiltere’yi bir denge unsuru olarak kendi yanına çekmeyi başaramayan Bâbıâli, nihayet bu yakın tehdit karşısında, gelişmeleri kendi menfaat noktasından hareketle müdahaleye hazır bir endişeyle takip eden ve bu anlamda her türlü askerî tedbiri almış bulunan Rusya’nın yardım tekliflerini kabul etmekten başka bir çare göremedi. Rusya’nın yardıma davet edilmesiyle (3-7 Şubat 1833) Bâbıâli, 3 Ocak 1799 tarihindeki ilk Osmanlı-Rus ittifakından edindiği tecrübelerinin ışığında, kendiliğinden gerçekleşebilecek ve fazlaca davet edilmeyi beklemeyecek bir emrivâkiyi de önlemek istemekteydi. Nitekim Fransa ve İngiltere’yi harekete geçirmek için bu yardım talebini son ana kadar bir koz olarak kullanmaya çalışan Bâbıâli’nin, adı geçen devlet elçileriyle yapmakta olduğu görüşmelerden endişelenen Rusya, gemilerinin Boğaz’a girmesini engelleyebilecek bir uzlaşmanın olgunlaşmasına fırsat ve meydan vermeden sekiz parçalık bir filosunu Karadeniz Boğazı’ndan geçirerek Büyükdere önlerine demirletti (20 Şubat 1833).", "question": "Kim 21 Aralık 1832’de Konya’da Sadrazam Mehmed Reşid Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunu yendi ?", "answers": {"answer_start": 449, "text": "Mısır ordusu"}}, {"id": "168", "context": "Mısır valiliğini ele geçirdikten sonra (1805), devrin olaylarıyla bunalmış merkezden uzak bu vilâyetteki iktidarına çeşitli tedbir ve reformlarla kuvvet katan ve Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü sıkıntı ve krizlerden istifade ile Mısır’da müstakil bir devlet kurmayı düşleyen Mehmed Ali Paşa 1832 yılında isyan bayrağını resmen açmış ve oğlu İbrâhim Paşa idaresindeki kuvvetleri kısa zamanda Anadolu içlerinde ilerleyebilme başarısını göstermişti. Mısır ordusu, 21 Aralık 1832’de Konya’da Sadrazam Mehmed Reşid Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunu yendi; ileri bir hamle ile Kütahya’ya kadar gelerek (2 Şubat 1833) İstanbul’u ve Osmanlı hânedanını tehdit etmeye başladı. Başlangıçtan beri Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’yı desteklemekte olan Fransa karşısında İngiltere’yi bir denge unsuru olarak kendi yanına çekmeyi başaramayan Bâbıâli, nihayet bu yakın tehdit karşısında, gelişmeleri kendi menfaat noktasından hareketle müdahaleye hazır bir endişeyle takip eden ve bu anlamda her türlü askerî tedbiri almış bulunan Rusya’nın yardım tekliflerini kabul etmekten başka bir çare göremedi. Rusya’nın yardıma davet edilmesiyle (3-7 Şubat 1833) Bâbıâli, 3 Ocak 1799 tarihindeki ilk Osmanlı-Rus ittifakından edindiği tecrübelerinin ışığında, kendiliğinden gerçekleşebilecek ve fazlaca davet edilmeyi beklemeyecek bir emrivâkiyi de önlemek istemekteydi. Nitekim Fransa ve İngiltere’yi harekete geçirmek için bu yardım talebini son ana kadar bir koz olarak kullanmaya çalışan Bâbıâli’nin, adı geçen devlet elçileriyle yapmakta olduğu görüşmelerden endişelenen Rusya, gemilerinin Boğaz’a girmesini engelleyebilecek bir uzlaşmanın olgunlaşmasına fırsat ve meydan vermeden sekiz parçalık bir filosunu Karadeniz Boğazı’ndan geçirerek Büyükdere önlerine demirletti (20 Şubat 1833).", "question": "Mısır ordusu, 21 Aralık 1832’de Konya’da kimin kumandasındaki Osmanlı ordusunu yendi ?", "answers": {"answer_start": 490, "text": "Sadrazam Mehmed Reşid Paşa kumandasındaki"}}, {"id": "169", "context": "Mısır valiliğini ele geçirdikten sonra (1805), devrin olaylarıyla bunalmış merkezden uzak bu vilâyetteki iktidarına çeşitli tedbir ve reformlarla kuvvet katan ve Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü sıkıntı ve krizlerden istifade ile Mısır’da müstakil bir devlet kurmayı düşleyen Mehmed Ali Paşa 1832 yılında isyan bayrağını resmen açmış ve oğlu İbrâhim Paşa idaresindeki kuvvetleri kısa zamanda Anadolu içlerinde ilerleyebilme başarısını göstermişti. Mısır ordusu, 21 Aralık 1832’de Konya’da Sadrazam Mehmed Reşid Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunu yendi; ileri bir hamle ile Kütahya’ya kadar gelerek (2 Şubat 1833) İstanbul’u ve Osmanlı hânedanını tehdit etmeye başladı. Başlangıçtan beri Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’yı desteklemekte olan Fransa karşısında İngiltere’yi bir denge unsuru olarak kendi yanına çekmeyi başaramayan Bâbıâli, nihayet bu yakın tehdit karşısında, gelişmeleri kendi menfaat noktasından hareketle müdahaleye hazır bir endişeyle takip eden ve bu anlamda her türlü askerî tedbiri almış bulunan Rusya’nın yardım tekliflerini kabul etmekten başka bir çare göremedi. Rusya’nın yardıma davet edilmesiyle (3-7 Şubat 1833) Bâbıâli, 3 Ocak 1799 tarihindeki ilk Osmanlı-Rus ittifakından edindiği tecrübelerinin ışığında, kendiliğinden gerçekleşebilecek ve fazlaca davet edilmeyi beklemeyecek bir emrivâkiyi de önlemek istemekteydi. Nitekim Fransa ve İngiltere’yi harekete geçirmek için bu yardım talebini son ana kadar bir koz olarak kullanmaya çalışan Bâbıâli’nin, adı geçen devlet elçileriyle yapmakta olduğu görüşmelerden endişelenen Rusya, gemilerinin Boğaz’a girmesini engelleyebilecek bir uzlaşmanın olgunlaşmasına fırsat ve meydan vermeden sekiz parçalık bir filosunu Karadeniz Boğazı’ndan geçirerek Büyükdere önlerine demirletti (20 Şubat 1833).", "question": "Kim İstanbul’u ve Osmanlı hânedanını tehdit etmeye başladı ?", "answers": {"answer_start": 449, "text": "Mısır ordusu"}}, {"id": "170", "context": "Mısır valiliğini ele geçirdikten sonra (1805), devrin olaylarıyla bunalmış merkezden uzak bu vilâyetteki iktidarına çeşitli tedbir ve reformlarla kuvvet katan ve Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü sıkıntı ve krizlerden istifade ile Mısır’da müstakil bir devlet kurmayı düşleyen Mehmed Ali Paşa 1832 yılında isyan bayrağını resmen açmış ve oğlu İbrâhim Paşa idaresindeki kuvvetleri kısa zamanda Anadolu içlerinde ilerleyebilme başarısını göstermişti. Mısır ordusu, 21 Aralık 1832’de Konya’da Sadrazam Mehmed Reşid Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunu yendi; ileri bir hamle ile Kütahya’ya kadar gelerek (2 Şubat 1833) İstanbul’u ve Osmanlı hânedanını tehdit etmeye başladı. Başlangıçtan beri Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’yı desteklemekte olan Fransa karşısında İngiltere’yi bir denge unsuru olarak kendi yanına çekmeyi başaramayan Bâbıâli, nihayet bu yakın tehdit karşısında, gelişmeleri kendi menfaat noktasından hareketle müdahaleye hazır bir endişeyle takip eden ve bu anlamda her türlü askerî tedbiri almış bulunan Rusya’nın yardım tekliflerini kabul etmekten başka bir çare göremedi. Rusya’nın yardıma davet edilmesiyle (3-7 Şubat 1833) Bâbıâli, 3 Ocak 1799 tarihindeki ilk Osmanlı-Rus ittifakından edindiği tecrübelerinin ışığında, kendiliğinden gerçekleşebilecek ve fazlaca davet edilmeyi beklemeyecek bir emrivâkiyi de önlemek istemekteydi. Nitekim Fransa ve İngiltere’yi harekete geçirmek için bu yardım talebini son ana kadar bir koz olarak kullanmaya çalışan Bâbıâli’nin, adı geçen devlet elçileriyle yapmakta olduğu görüşmelerden endişelenen Rusya, gemilerinin Boğaz’a girmesini engelleyebilecek bir uzlaşmanın olgunlaşmasına fırsat ve meydan vermeden sekiz parçalık bir filosunu Karadeniz Boğazı’ndan geçirerek Büyükdere önlerine demirletti (20 Şubat 1833).", "question": "Mısır ordusu Kütahya'ya ne zaman geldi ?", "answers": {"answer_start": 602, "text": "2 Şubat 1833"}}, {"id": "171", "context": "Mısır valiliğini ele geçirdikten sonra (1805), devrin olaylarıyla bunalmış merkezden uzak bu vilâyetteki iktidarına çeşitli tedbir ve reformlarla kuvvet katan ve Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü sıkıntı ve krizlerden istifade ile Mısır’da müstakil bir devlet kurmayı düşleyen Mehmed Ali Paşa 1832 yılında isyan bayrağını resmen açmış ve oğlu İbrâhim Paşa idaresindeki kuvvetleri kısa zamanda Anadolu içlerinde ilerleyebilme başarısını göstermişti. Mısır ordusu, 21 Aralık 1832’de Konya’da Sadrazam Mehmed Reşid Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunu yendi; ileri bir hamle ile Kütahya’ya kadar gelerek (2 Şubat 1833) İstanbul’u ve Osmanlı hânedanını tehdit etmeye başladı. Başlangıçtan beri Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’yı desteklemekte olan Fransa karşısında İngiltere’yi bir denge unsuru olarak kendi yanına çekmeyi başaramayan Bâbıâli, nihayet bu yakın tehdit karşısında, gelişmeleri kendi menfaat noktasından hareketle müdahaleye hazır bir endişeyle takip eden ve bu anlamda her türlü askerî tedbiri almış bulunan Rusya’nın yardım tekliflerini kabul etmekten başka bir çare göremedi. Rusya’nın yardıma davet edilmesiyle (3-7 Şubat 1833) Bâbıâli, 3 Ocak 1799 tarihindeki ilk Osmanlı-Rus ittifakından edindiği tecrübelerinin ışığında, kendiliğinden gerçekleşebilecek ve fazlaca davet edilmeyi beklemeyecek bir emrivâkiyi de önlemek istemekteydi. Nitekim Fransa ve İngiltere’yi harekete geçirmek için bu yardım talebini son ana kadar bir koz olarak kullanmaya çalışan Bâbıâli’nin, adı geçen devlet elçileriyle yapmakta olduğu görüşmelerden endişelenen Rusya, gemilerinin Boğaz’a girmesini engelleyebilecek bir uzlaşmanın olgunlaşmasına fırsat ve meydan vermeden sekiz parçalık bir filosunu Karadeniz Boğazı’ndan geçirerek Büyükdere önlerine demirletti (20 Şubat 1833).", "question": "Başlangıçtan beri Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’yı desteklemekte olan kimdir ?", "answers": {"answer_start": 741, "text": "Fransa"}}, {"id": "172", "context": "Mısır valiliğini ele geçirdikten sonra (1805), devrin olaylarıyla bunalmış merkezden uzak bu vilâyetteki iktidarına çeşitli tedbir ve reformlarla kuvvet katan ve Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü sıkıntı ve krizlerden istifade ile Mısır’da müstakil bir devlet kurmayı düşleyen Mehmed Ali Paşa 1832 yılında isyan bayrağını resmen açmış ve oğlu İbrâhim Paşa idaresindeki kuvvetleri kısa zamanda Anadolu içlerinde ilerleyebilme başarısını göstermişti. Mısır ordusu, 21 Aralık 1832’de Konya’da Sadrazam Mehmed Reşid Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunu yendi; ileri bir hamle ile Kütahya’ya kadar gelerek (2 Şubat 1833) İstanbul’u ve Osmanlı hânedanını tehdit etmeye başladı. Başlangıçtan beri Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’yı desteklemekte olan Fransa karşısında İngiltere’yi bir denge unsuru olarak kendi yanına çekmeyi başaramayan Bâbıâli, nihayet bu yakın tehdit karşısında, gelişmeleri kendi menfaat noktasından hareketle müdahaleye hazır bir endişeyle takip eden ve bu anlamda her türlü askerî tedbiri almış bulunan Rusya’nın yardım tekliflerini kabul etmekten başka bir çare göremedi. Rusya’nın yardıma davet edilmesiyle (3-7 Şubat 1833) Bâbıâli, 3 Ocak 1799 tarihindeki ilk Osmanlı-Rus ittifakından edindiği tecrübelerinin ışığında, kendiliğinden gerçekleşebilecek ve fazlaca davet edilmeyi beklemeyecek bir emrivâkiyi de önlemek istemekteydi. Nitekim Fransa ve İngiltere’yi harekete geçirmek için bu yardım talebini son ana kadar bir koz olarak kullanmaya çalışan Bâbıâli’nin, adı geçen devlet elçileriyle yapmakta olduğu görüşmelerden endişelenen Rusya, gemilerinin Boğaz’a girmesini engelleyebilecek bir uzlaşmanın olgunlaşmasına fırsat ve meydan vermeden sekiz parçalık bir filosunu Karadeniz Boğazı’ndan geçirerek Büyükdere önlerine demirletti (20 Şubat 1833).", "question": "Kim Rusya’nın yardım tekliflerini kabul etmekten başka bir çare göremedi ?", "answers": {"answer_start": 829, "text": "Bâbıâli"}}, {"id": "173", "context": "Mısır valiliğini ele geçirdikten sonra (1805), devrin olaylarıyla bunalmış merkezden uzak bu vilâyetteki iktidarına çeşitli tedbir ve reformlarla kuvvet katan ve Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü sıkıntı ve krizlerden istifade ile Mısır’da müstakil bir devlet kurmayı düşleyen Mehmed Ali Paşa 1832 yılında isyan bayrağını resmen açmış ve oğlu İbrâhim Paşa idaresindeki kuvvetleri kısa zamanda Anadolu içlerinde ilerleyebilme başarısını göstermişti. Mısır ordusu, 21 Aralık 1832’de Konya’da Sadrazam Mehmed Reşid Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunu yendi; ileri bir hamle ile Kütahya’ya kadar gelerek (2 Şubat 1833) İstanbul’u ve Osmanlı hânedanını tehdit etmeye başladı. Başlangıçtan beri Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’yı desteklemekte olan Fransa karşısında İngiltere’yi bir denge unsuru olarak kendi yanına çekmeyi başaramayan Bâbıâli, nihayet bu yakın tehdit karşısında, gelişmeleri kendi menfaat noktasından hareketle müdahaleye hazır bir endişeyle takip eden ve bu anlamda her türlü askerî tedbiri almış bulunan Rusya’nın yardım tekliflerini kabul etmekten başka bir çare göremedi. Rusya’nın yardıma davet edilmesiyle (3-7 Şubat 1833) Bâbıâli, 3 Ocak 1799 tarihindeki ilk Osmanlı-Rus ittifakından edindiği tecrübelerinin ışığında, kendiliğinden gerçekleşebilecek ve fazlaca davet edilmeyi beklemeyecek bir emrivâkiyi de önlemek istemekteydi. Nitekim Fransa ve İngiltere’yi harekete geçirmek için bu yardım talebini son ana kadar bir koz olarak kullanmaya çalışan Bâbıâli’nin, adı geçen devlet elçileriyle yapmakta olduğu görüşmelerden endişelenen Rusya, gemilerinin Boğaz’a girmesini engelleyebilecek bir uzlaşmanın olgunlaşmasına fırsat ve meydan vermeden sekiz parçalık bir filosunu Karadeniz Boğazı’ndan geçirerek Büyükdere önlerine demirletti (20 Şubat 1833).", "question": "Rusya yardıma ne zaman davet edildi ?", "answers": {"answer_start": 1124, "text": "3-7 Şubat 1833"}}, {"id": "174", "context": "Mısır valiliğini ele geçirdikten sonra (1805), devrin olaylarıyla bunalmış merkezden uzak bu vilâyetteki iktidarına çeşitli tedbir ve reformlarla kuvvet katan ve Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü sıkıntı ve krizlerden istifade ile Mısır’da müstakil bir devlet kurmayı düşleyen Mehmed Ali Paşa 1832 yılında isyan bayrağını resmen açmış ve oğlu İbrâhim Paşa idaresindeki kuvvetleri kısa zamanda Anadolu içlerinde ilerleyebilme başarısını göstermişti. Mısır ordusu, 21 Aralık 1832’de Konya’da Sadrazam Mehmed Reşid Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunu yendi; ileri bir hamle ile Kütahya’ya kadar gelerek (2 Şubat 1833) İstanbul’u ve Osmanlı hânedanını tehdit etmeye başladı. Başlangıçtan beri Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’yı desteklemekte olan Fransa karşısında İngiltere’yi bir denge unsuru olarak kendi yanına çekmeyi başaramayan Bâbıâli, nihayet bu yakın tehdit karşısında, gelişmeleri kendi menfaat noktasından hareketle müdahaleye hazır bir endişeyle takip eden ve bu anlamda her türlü askerî tedbiri almış bulunan Rusya’nın yardım tekliflerini kabul etmekten başka bir çare göremedi. Rusya’nın yardıma davet edilmesiyle (3-7 Şubat 1833) Bâbıâli, 3 Ocak 1799 tarihindeki ilk Osmanlı-Rus ittifakından edindiği tecrübelerinin ışığında, kendiliğinden gerçekleşebilecek ve fazlaca davet edilmeyi beklemeyecek bir emrivâkiyi de önlemek istemekteydi. Nitekim Fransa ve İngiltere’yi harekete geçirmek için bu yardım talebini son ana kadar bir koz olarak kullanmaya çalışan Bâbıâli’nin, adı geçen devlet elçileriyle yapmakta olduğu görüşmelerden endişelenen Rusya, gemilerinin Boğaz’a girmesini engelleyebilecek bir uzlaşmanın olgunlaşmasına fırsat ve meydan vermeden sekiz parçalık bir filosunu Karadeniz Boğazı’ndan geçirerek Büyükdere önlerine demirletti (20 Şubat 1833).", "question": "İlk Osmanlı-Rus ittifakı ne zamandır ?", "answers": {"answer_start": 1149, "text": "3 Ocak 1799 tarihinde"}}, {"id": "175", "context": "Mısır valiliğini ele geçirdikten sonra (1805), devrin olaylarıyla bunalmış merkezden uzak bu vilâyetteki iktidarına çeşitli tedbir ve reformlarla kuvvet katan ve Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü sıkıntı ve krizlerden istifade ile Mısır’da müstakil bir devlet kurmayı düşleyen Mehmed Ali Paşa 1832 yılında isyan bayrağını resmen açmış ve oğlu İbrâhim Paşa idaresindeki kuvvetleri kısa zamanda Anadolu içlerinde ilerleyebilme başarısını göstermişti. Mısır ordusu, 21 Aralık 1832’de Konya’da Sadrazam Mehmed Reşid Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunu yendi; ileri bir hamle ile Kütahya’ya kadar gelerek (2 Şubat 1833) İstanbul’u ve Osmanlı hânedanını tehdit etmeye başladı. Başlangıçtan beri Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’yı desteklemekte olan Fransa karşısında İngiltere’yi bir denge unsuru olarak kendi yanına çekmeyi başaramayan Bâbıâli, nihayet bu yakın tehdit karşısında, gelişmeleri kendi menfaat noktasından hareketle müdahaleye hazır bir endişeyle takip eden ve bu anlamda her türlü askerî tedbiri almış bulunan Rusya’nın yardım tekliflerini kabul etmekten başka bir çare göremedi. Rusya’nın yardıma davet edilmesiyle (3-7 Şubat 1833) Bâbıâli, 3 Ocak 1799 tarihindeki ilk Osmanlı-Rus ittifakından edindiği tecrübelerinin ışığında, kendiliğinden gerçekleşebilecek ve fazlaca davet edilmeyi beklemeyecek bir emrivâkiyi de önlemek istemekteydi. Nitekim Fransa ve İngiltere’yi harekete geçirmek için bu yardım talebini son ana kadar bir koz olarak kullanmaya çalışan Bâbıâli’nin, adı geçen devlet elçileriyle yapmakta olduğu görüşmelerden endişelenen Rusya, gemilerinin Boğaz’a girmesini engelleyebilecek bir uzlaşmanın olgunlaşmasına fırsat ve meydan vermeden sekiz parçalık bir filosunu Karadeniz Boğazı’ndan geçirerek Büyükdere önlerine demirletti (20 Şubat 1833).", "question": "Bâbıâli’nin, Fransa ve İngiltere devlet elçileriyle yapmakta olduğu görüşmelerden endişelenen Rusya ne yaptı ?", "answers": {"answer_start": 1662, "text": "sekiz parçalık bir filosunu Karadeniz Boğazı’ndan geçirerek Büyükdere önlerine demirletti"}}, {"id": "176", "context": "Mısır valiliğini ele geçirdikten sonra (1805), devrin olaylarıyla bunalmış merkezden uzak bu vilâyetteki iktidarına çeşitli tedbir ve reformlarla kuvvet katan ve Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü sıkıntı ve krizlerden istifade ile Mısır’da müstakil bir devlet kurmayı düşleyen Mehmed Ali Paşa 1832 yılında isyan bayrağını resmen açmış ve oğlu İbrâhim Paşa idaresindeki kuvvetleri kısa zamanda Anadolu içlerinde ilerleyebilme başarısını göstermişti. Mısır ordusu, 21 Aralık 1832’de Konya’da Sadrazam Mehmed Reşid Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunu yendi; ileri bir hamle ile Kütahya’ya kadar gelerek (2 Şubat 1833) İstanbul’u ve Osmanlı hânedanını tehdit etmeye başladı. Başlangıçtan beri Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’yı desteklemekte olan Fransa karşısında İngiltere’yi bir denge unsuru olarak kendi yanına çekmeyi başaramayan Bâbıâli, nihayet bu yakın tehdit karşısında, gelişmeleri kendi menfaat noktasından hareketle müdahaleye hazır bir endişeyle takip eden ve bu anlamda her türlü askerî tedbiri almış bulunan Rusya’nın yardım tekliflerini kabul etmekten başka bir çare göremedi. Rusya’nın yardıma davet edilmesiyle (3-7 Şubat 1833) Bâbıâli, 3 Ocak 1799 tarihindeki ilk Osmanlı-Rus ittifakından edindiği tecrübelerinin ışığında, kendiliğinden gerçekleşebilecek ve fazlaca davet edilmeyi beklemeyecek bir emrivâkiyi de önlemek istemekteydi. Nitekim Fransa ve İngiltere’yi harekete geçirmek için bu yardım talebini son ana kadar bir koz olarak kullanmaya çalışan Bâbıâli’nin, adı geçen devlet elçileriyle yapmakta olduğu görüşmelerden endişelenen Rusya, gemilerinin Boğaz’a girmesini engelleyebilecek bir uzlaşmanın olgunlaşmasına fırsat ve meydan vermeden sekiz parçalık bir filosunu Karadeniz Boğazı’ndan geçirerek Büyükdere önlerine demirletti (20 Şubat 1833).", "question": "Rusya sekiz parçalık bir filosunu Karadeniz Boğazı’ndan geçirerek Büyükdere önlerine ne zaman demirletti ?", "answers": {"answer_start": 1752, "text": "(20 Şubat 1833)."}}, {"id": "177", "context": "Mısır valiliğini ele geçirdikten sonra (1805), devrin olaylarıyla bunalmış merkezden uzak bu vilâyetteki iktidarına çeşitli tedbir ve reformlarla kuvvet katan ve Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü sıkıntı ve krizlerden istifade ile Mısır’da müstakil bir devlet kurmayı düşleyen Mehmed Ali Paşa 1832 yılında isyan bayrağını resmen açmış ve oğlu İbrâhim Paşa idaresindeki kuvvetleri kısa zamanda Anadolu içlerinde ilerleyebilme başarısını göstermişti. Mısır ordusu, 21 Aralık 1832’de Konya’da Sadrazam Mehmed Reşid Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunu yendi; ileri bir hamle ile Kütahya’ya kadar gelerek (2 Şubat 1833) İstanbul’u ve Osmanlı hânedanını tehdit etmeye başladı. Başlangıçtan beri Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’yı desteklemekte olan Fransa karşısında İngiltere’yi bir denge unsuru olarak kendi yanına çekmeyi başaramayan Bâbıâli, nihayet bu yakın tehdit karşısında, gelişmeleri kendi menfaat noktasından hareketle müdahaleye hazır bir endişeyle takip eden ve bu anlamda her türlü askerî tedbiri almış bulunan Rusya’nın yardım tekliflerini kabul etmekten başka bir çare göremedi. Rusya’nın yardıma davet edilmesiyle (3-7 Şubat 1833) Bâbıâli, 3 Ocak 1799 tarihindeki ilk Osmanlı-Rus ittifakından edindiği tecrübelerinin ışığında, kendiliğinden gerçekleşebilecek ve fazlaca davet edilmeyi beklemeyecek bir emrivâkiyi de önlemek istemekteydi. Nitekim Fransa ve İngiltere’yi harekete geçirmek için bu yardım talebini son ana kadar bir koz olarak kullanmaya çalışan Bâbıâli’nin, adı geçen devlet elçileriyle yapmakta olduğu görüşmelerden endişelenen Rusya, gemilerinin Boğaz’a girmesini engelleyebilecek bir uzlaşmanın olgunlaşmasına fırsat ve meydan vermeden sekiz parçalık bir filosunu Karadeniz Boğazı’ndan geçirerek Büyükdere önlerine demirletti (20 Şubat 1833).", "question": "Kim sekiz parçalık bir filosunu Karadeniz Boğazı’ndan geçirerek Büyükdere önlerine demirletti ?", "answers": {"answer_start": 1552, "text": "Rusya"}}, {"id": "178", "context": "Mısır valiliğini ele geçirdikten sonra (1805), devrin olaylarıyla bunalmış merkezden uzak bu vilâyetteki iktidarına çeşitli tedbir ve reformlarla kuvvet katan ve Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü sıkıntı ve krizlerden istifade ile Mısır’da müstakil bir devlet kurmayı düşleyen Mehmed Ali Paşa 1832 yılında isyan bayrağını resmen açmış ve oğlu İbrâhim Paşa idaresindeki kuvvetleri kısa zamanda Anadolu içlerinde ilerleyebilme başarısını göstermişti. Mısır ordusu, 21 Aralık 1832’de Konya’da Sadrazam Mehmed Reşid Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunu yendi; ileri bir hamle ile Kütahya’ya kadar gelerek (2 Şubat 1833) İstanbul’u ve Osmanlı hânedanını tehdit etmeye başladı. Başlangıçtan beri Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’yı desteklemekte olan Fransa karşısında İngiltere’yi bir denge unsuru olarak kendi yanına çekmeyi başaramayan Bâbıâli, nihayet bu yakın tehdit karşısında, gelişmeleri kendi menfaat noktasından hareketle müdahaleye hazır bir endişeyle takip eden ve bu anlamda her türlü askerî tedbiri almış bulunan Rusya’nın yardım tekliflerini kabul etmekten başka bir çare göremedi. Rusya’nın yardıma davet edilmesiyle (3-7 Şubat 1833) Bâbıâli, 3 Ocak 1799 tarihindeki ilk Osmanlı-Rus ittifakından edindiği tecrübelerinin ışığında, kendiliğinden gerçekleşebilecek ve fazlaca davet edilmeyi beklemeyecek bir emrivâkiyi de önlemek istemekteydi. Nitekim Fransa ve İngiltere’yi harekete geçirmek için bu yardım talebini son ana kadar bir koz olarak kullanmaya çalışan Bâbıâli’nin, adı geçen devlet elçileriyle yapmakta olduğu görüşmelerden endişelenen Rusya, gemilerinin Boğaz’a girmesini engelleyebilecek bir uzlaşmanın olgunlaşmasına fırsat ve meydan vermeden sekiz parçalık bir filosunu Karadeniz Boğazı’ndan geçirerek Büyükdere önlerine demirletti (20 Şubat 1833).", "question": "Rusya kaç parçalık bir filosunu Karadeniz Boğazı’ndan geçirerek Büyükdere önlerine demirletti ?", "answers": {"answer_start": 1662, "text": "sekiz"}}, {"id": "179", "context": "Mehmed Ali Paşa’nın karşı propagandasından ve genel bir infialden çekinen Bâbıâli’nin filonun Boğaz dışında Süzeboli açıklarında demir atması teklifleri ise etkisiz kaldı. Rus filosunun Boğaz’a gelmesi karşısında ne Fransa’nın Mehmed Ali Paşa yanlısı politikasında, ne de İngiltere’nin ısrarla sürdürmekte olduğu tesbit edilen ilgisiz tutumunda bütün diplomatik teşebbüslere rağmen herhangi bir değişiklik görmeyen Bâbıâli, başşehrin müdafaası için Rusya kara kuvvetlerinin de getirilmesine karar verdi (1833 Mart sonları). 5000 kişilik bir Rus kuvveti 5 Nisan’da İstanbul’a gelerek Beykoz’da karaya çıkıp Hünkâr İskelesi’nde karargâh kurdu. O sıralarda Mısır kuvvetleriyle anlaşmak üzere Kütahya’da görüşmeler sürdürülmekteydi. Nihayet Adana’nın da “muhassıllık” olarak İbrâhim Paşa’ya bırakılması, Mısır ve bütün Suriye vilâyetlerinin, diğer bir ifadeyle I. Selim’in 1516 Mercidâbık ve 1517 Ridâniye zaferleriyle ele geçen bütün yerlerin, Mehmed Ali Paşa’ya terkiyle varılan uzlaşma neticesinde Mısır meselesinin birinci safhası sona ermiş ve bu tevcîhatı ihtiva eden ferman 6 Mayıs’ta Mehmed Ali Paşa’ya gönderilerek iki taraf arasındaki ihtilâfa şimdilik son verilmişti. Mısır kuvvetlerinin Toroslar’ın öte taraflarına çekilmesi işi başlamış olmakla beraber Rus kara ve deniz kuvvetlerinde herhangi bir toparlanma gözlenmediği gibi, 5 Mayıs 1833’te çarın büyük yetkilerle yolladığı olağan üstü elçisi Aleksey Orlof’un (Alexej Orlow) İstanbul’a gelişi yapılan bu yardımın faturasının ağır olacağına işaret etmekteydi. Nitekim Orlof, iki devlet arasında 3 Ocak 1799’da yapılan antlaşmaya benzer bir savunma ittifakı teklif etmekte gecikmemiştir. Öte yandan Rusya’nın kara ve deniz kuvvetlerini geri çekmemesi İngiltere ve Fransa’nın donanma nümayişlerine yol açmaktaydı. Ortak harekât, Boğazlar’dan geçerek Rus kuvvetlerini geri çekilmeye zorlama teşebbüslerine kadar varan temayüller gösterdiyse de Rus ittifak teklifinin Bâbıâli tarafından reddine yeterli olmadı. İlk esasları Ahmed Fevzi Paşa ve Orlof arasında tesbit edilen görüşmelere daha sonra Serasker Hüsrev Paşa ve Reîsülküttâb Âkif Efendi ile Rus elçisi Butenef de katıldı. İlk toplantı 26 Haziran’da Hüsrev Paşa’nın Emirgân’daki yalısında yapıldı ve 8 Temmuz’daki ikinci toplantıda antlaşma burada imzalandı. Antlaşmanın yapılmasından iki gün sonra Rus filosu ve sayıları 13 veya 15.000’e varan kara kuvvetleri Karadeniz’e çıkmak üzere Boğaz’dan hareket etti.", "question": "Mehmed Ali Paşa'nın karşı propagandasından ve genel bir infialden çekinen kimdir ?", "answers": {"answer_start": 74, "text": "Bâbıâli"}}, {"id": "180", "context": "Mehmed Ali Paşa’nın karşı propagandasından ve genel bir infialden çekinen Bâbıâli’nin filonun Boğaz dışında Süzeboli açıklarında demir atması teklifleri ise etkisiz kaldı. Rus filosunun Boğaz’a gelmesi karşısında ne Fransa’nın Mehmed Ali Paşa yanlısı politikasında, ne de İngiltere’nin ısrarla sürdürmekte olduğu tesbit edilen ilgisiz tutumunda bütün diplomatik teşebbüslere rağmen herhangi bir değişiklik görmeyen Bâbıâli, başşehrin müdafaası için Rusya kara kuvvetlerinin de getirilmesine karar verdi (1833 Mart sonları). 5000 kişilik bir Rus kuvveti 5 Nisan’da İstanbul’a gelerek Beykoz’da karaya çıkıp Hünkâr İskelesi’nde karargâh kurdu. O sıralarda Mısır kuvvetleriyle anlaşmak üzere Kütahya’da görüşmeler sürdürülmekteydi. Nihayet Adana’nın da “muhassıllık” olarak İbrâhim Paşa’ya bırakılması, Mısır ve bütün Suriye vilâyetlerinin, diğer bir ifadeyle I. Selim’in 1516 Mercidâbık ve 1517 Ridâniye zaferleriyle ele geçen bütün yerlerin, Mehmed Ali Paşa’ya terkiyle varılan uzlaşma neticesinde Mısır meselesinin birinci safhası sona ermiş ve bu tevcîhatı ihtiva eden ferman 6 Mayıs’ta Mehmed Ali Paşa’ya gönderilerek iki taraf arasındaki ihtilâfa şimdilik son verilmişti. Mısır kuvvetlerinin Toroslar’ın öte taraflarına çekilmesi işi başlamış olmakla beraber Rus kara ve deniz kuvvetlerinde herhangi bir toparlanma gözlenmediği gibi, 5 Mayıs 1833’te çarın büyük yetkilerle yolladığı olağan üstü elçisi Aleksey Orlof’un (Alexej Orlow) İstanbul’a gelişi yapılan bu yardımın faturasının ağır olacağına işaret etmekteydi. Nitekim Orlof, iki devlet arasında 3 Ocak 1799’da yapılan antlaşmaya benzer bir savunma ittifakı teklif etmekte gecikmemiştir. Öte yandan Rusya’nın kara ve deniz kuvvetlerini geri çekmemesi İngiltere ve Fransa’nın donanma nümayişlerine yol açmaktaydı. Ortak harekât, Boğazlar’dan geçerek Rus kuvvetlerini geri çekilmeye zorlama teşebbüslerine kadar varan temayüller gösterdiyse de Rus ittifak teklifinin Bâbıâli tarafından reddine yeterli olmadı. İlk esasları Ahmed Fevzi Paşa ve Orlof arasında tesbit edilen görüşmelere daha sonra Serasker Hüsrev Paşa ve Reîsülküttâb Âkif Efendi ile Rus elçisi Butenef de katıldı. İlk toplantı 26 Haziran’da Hüsrev Paşa’nın Emirgân’daki yalısında yapıldı ve 8 Temmuz’daki ikinci toplantıda antlaşma burada imzalandı. Antlaşmanın yapılmasından iki gün sonra Rus filosu ve sayıları 13 veya 15.000’e varan kara kuvvetleri Karadeniz’e çıkmak üzere Boğaz’dan hareket etti.", "question": "Bâbıâli başşehrin müdafaası için kimin de getirilmesine karar verdi ?", "answers": {"answer_start": 449, "text": "Rusya kara kuvvetlerinin de"}}, {"id": "181", "context": "Mehmed Ali Paşa’nın karşı propagandasından ve genel bir infialden çekinen Bâbıâli’nin filonun Boğaz dışında Süzeboli açıklarında demir atması teklifleri ise etkisiz kaldı. Rus filosunun Boğaz’a gelmesi karşısında ne Fransa’nın Mehmed Ali Paşa yanlısı politikasında, ne de İngiltere’nin ısrarla sürdürmekte olduğu tesbit edilen ilgisiz tutumunda bütün diplomatik teşebbüslere rağmen herhangi bir değişiklik görmeyen Bâbıâli, başşehrin müdafaası için Rusya kara kuvvetlerinin de getirilmesine karar verdi (1833 Mart sonları). 5000 kişilik bir Rus kuvveti 5 Nisan’da İstanbul’a gelerek Beykoz’da karaya çıkıp Hünkâr İskelesi’nde karargâh kurdu. O sıralarda Mısır kuvvetleriyle anlaşmak üzere Kütahya’da görüşmeler sürdürülmekteydi. Nihayet Adana’nın da “muhassıllık” olarak İbrâhim Paşa’ya bırakılması, Mısır ve bütün Suriye vilâyetlerinin, diğer bir ifadeyle I. Selim’in 1516 Mercidâbık ve 1517 Ridâniye zaferleriyle ele geçen bütün yerlerin, Mehmed Ali Paşa’ya terkiyle varılan uzlaşma neticesinde Mısır meselesinin birinci safhası sona ermiş ve bu tevcîhatı ihtiva eden ferman 6 Mayıs’ta Mehmed Ali Paşa’ya gönderilerek iki taraf arasındaki ihtilâfa şimdilik son verilmişti. Mısır kuvvetlerinin Toroslar’ın öte taraflarına çekilmesi işi başlamış olmakla beraber Rus kara ve deniz kuvvetlerinde herhangi bir toparlanma gözlenmediği gibi, 5 Mayıs 1833’te çarın büyük yetkilerle yolladığı olağan üstü elçisi Aleksey Orlof’un (Alexej Orlow) İstanbul’a gelişi yapılan bu yardımın faturasının ağır olacağına işaret etmekteydi. Nitekim Orlof, iki devlet arasında 3 Ocak 1799’da yapılan antlaşmaya benzer bir savunma ittifakı teklif etmekte gecikmemiştir. Öte yandan Rusya’nın kara ve deniz kuvvetlerini geri çekmemesi İngiltere ve Fransa’nın donanma nümayişlerine yol açmaktaydı. Ortak harekât, Boğazlar’dan geçerek Rus kuvvetlerini geri çekilmeye zorlama teşebbüslerine kadar varan temayüller gösterdiyse de Rus ittifak teklifinin Bâbıâli tarafından reddine yeterli olmadı. İlk esasları Ahmed Fevzi Paşa ve Orlof arasında tesbit edilen görüşmelere daha sonra Serasker Hüsrev Paşa ve Reîsülküttâb Âkif Efendi ile Rus elçisi Butenef de katıldı. İlk toplantı 26 Haziran’da Hüsrev Paşa’nın Emirgân’daki yalısında yapıldı ve 8 Temmuz’daki ikinci toplantıda antlaşma burada imzalandı. Antlaşmanın yapılmasından iki gün sonra Rus filosu ve sayıları 13 veya 15.000’e varan kara kuvvetleri Karadeniz’e çıkmak üzere Boğaz’dan hareket etti.", "question": "Bâbıâli, başşehrin müdafaası için Rusya kara kuvvetlerinin de getirilmesine ne zaman karar verdi ? ", "answers": {"answer_start": 504, "text": "1833 Mart sonları"}}, {"id": "182", "context": "Mehmed Ali Paşa’nın karşı propagandasından ve genel bir infialden çekinen Bâbıâli’nin filonun Boğaz dışında Süzeboli açıklarında demir atması teklifleri ise etkisiz kaldı. Rus filosunun Boğaz’a gelmesi karşısında ne Fransa’nın Mehmed Ali Paşa yanlısı politikasında, ne de İngiltere’nin ısrarla sürdürmekte olduğu tesbit edilen ilgisiz tutumunda bütün diplomatik teşebbüslere rağmen herhangi bir değişiklik görmeyen Bâbıâli, başşehrin müdafaası için Rusya kara kuvvetlerinin de getirilmesine karar verdi (1833 Mart sonları). 5000 kişilik bir Rus kuvveti 5 Nisan’da İstanbul’a gelerek Beykoz’da karaya çıkıp Hünkâr İskelesi’nde karargâh kurdu. O sıralarda Mısır kuvvetleriyle anlaşmak üzere Kütahya’da görüşmeler sürdürülmekteydi. Nihayet Adana’nın da “muhassıllık” olarak İbrâhim Paşa’ya bırakılması, Mısır ve bütün Suriye vilâyetlerinin, diğer bir ifadeyle I. Selim’in 1516 Mercidâbık ve 1517 Ridâniye zaferleriyle ele geçen bütün yerlerin, Mehmed Ali Paşa’ya terkiyle varılan uzlaşma neticesinde Mısır meselesinin birinci safhası sona ermiş ve bu tevcîhatı ihtiva eden ferman 6 Mayıs’ta Mehmed Ali Paşa’ya gönderilerek iki taraf arasındaki ihtilâfa şimdilik son verilmişti. Mısır kuvvetlerinin Toroslar’ın öte taraflarına çekilmesi işi başlamış olmakla beraber Rus kara ve deniz kuvvetlerinde herhangi bir toparlanma gözlenmediği gibi, 5 Mayıs 1833’te çarın büyük yetkilerle yolladığı olağan üstü elçisi Aleksey Orlof’un (Alexej Orlow) İstanbul’a gelişi yapılan bu yardımın faturasının ağır olacağına işaret etmekteydi. Nitekim Orlof, iki devlet arasında 3 Ocak 1799’da yapılan antlaşmaya benzer bir savunma ittifakı teklif etmekte gecikmemiştir. Öte yandan Rusya’nın kara ve deniz kuvvetlerini geri çekmemesi İngiltere ve Fransa’nın donanma nümayişlerine yol açmaktaydı. Ortak harekât, Boğazlar’dan geçerek Rus kuvvetlerini geri çekilmeye zorlama teşebbüslerine kadar varan temayüller gösterdiyse de Rus ittifak teklifinin Bâbıâli tarafından reddine yeterli olmadı. İlk esasları Ahmed Fevzi Paşa ve Orlof arasında tesbit edilen görüşmelere daha sonra Serasker Hüsrev Paşa ve Reîsülküttâb Âkif Efendi ile Rus elçisi Butenef de katıldı. İlk toplantı 26 Haziran’da Hüsrev Paşa’nın Emirgân’daki yalısında yapıldı ve 8 Temmuz’daki ikinci toplantıda antlaşma burada imzalandı. Antlaşmanın yapılmasından iki gün sonra Rus filosu ve sayıları 13 veya 15.000’e varan kara kuvvetleri Karadeniz’e çıkmak üzere Boğaz’dan hareket etti.", "question": "Kaç kişilik bir Rus kuvveti 5 Nisan’da İstanbul’a gelerek Beykoz’da karaya çıkıp Hünkâr İskelesi’nde karargâh kurdu ?", "answers": {"answer_start": 524, "text": "5000"}}, {"id": "183", "context": "Mehmed Ali Paşa’nın karşı propagandasından ve genel bir infialden çekinen Bâbıâli’nin filonun Boğaz dışında Süzeboli açıklarında demir atması teklifleri ise etkisiz kaldı. Rus filosunun Boğaz’a gelmesi karşısında ne Fransa’nın Mehmed Ali Paşa yanlısı politikasında, ne de İngiltere’nin ısrarla sürdürmekte olduğu tesbit edilen ilgisiz tutumunda bütün diplomatik teşebbüslere rağmen herhangi bir değişiklik görmeyen Bâbıâli, başşehrin müdafaası için Rusya kara kuvvetlerinin de getirilmesine karar verdi (1833 Mart sonları). 5000 kişilik bir Rus kuvveti 5 Nisan’da İstanbul’a gelerek Beykoz’da karaya çıkıp Hünkâr İskelesi’nde karargâh kurdu. O sıralarda Mısır kuvvetleriyle anlaşmak üzere Kütahya’da görüşmeler sürdürülmekteydi. Nihayet Adana’nın da “muhassıllık” olarak İbrâhim Paşa’ya bırakılması, Mısır ve bütün Suriye vilâyetlerinin, diğer bir ifadeyle I. Selim’in 1516 Mercidâbık ve 1517 Ridâniye zaferleriyle ele geçen bütün yerlerin, Mehmed Ali Paşa’ya terkiyle varılan uzlaşma neticesinde Mısır meselesinin birinci safhası sona ermiş ve bu tevcîhatı ihtiva eden ferman 6 Mayıs’ta Mehmed Ali Paşa’ya gönderilerek iki taraf arasındaki ihtilâfa şimdilik son verilmişti. Mısır kuvvetlerinin Toroslar’ın öte taraflarına çekilmesi işi başlamış olmakla beraber Rus kara ve deniz kuvvetlerinde herhangi bir toparlanma gözlenmediği gibi, 5 Mayıs 1833’te çarın büyük yetkilerle yolladığı olağan üstü elçisi Aleksey Orlof’un (Alexej Orlow) İstanbul’a gelişi yapılan bu yardımın faturasının ağır olacağına işaret etmekteydi. Nitekim Orlof, iki devlet arasında 3 Ocak 1799’da yapılan antlaşmaya benzer bir savunma ittifakı teklif etmekte gecikmemiştir. Öte yandan Rusya’nın kara ve deniz kuvvetlerini geri çekmemesi İngiltere ve Fransa’nın donanma nümayişlerine yol açmaktaydı. Ortak harekât, Boğazlar’dan geçerek Rus kuvvetlerini geri çekilmeye zorlama teşebbüslerine kadar varan temayüller gösterdiyse de Rus ittifak teklifinin Bâbıâli tarafından reddine yeterli olmadı. İlk esasları Ahmed Fevzi Paşa ve Orlof arasında tesbit edilen görüşmelere daha sonra Serasker Hüsrev Paşa ve Reîsülküttâb Âkif Efendi ile Rus elçisi Butenef de katıldı. İlk toplantı 26 Haziran’da Hüsrev Paşa’nın Emirgân’daki yalısında yapıldı ve 8 Temmuz’daki ikinci toplantıda antlaşma burada imzalandı. Antlaşmanın yapılmasından iki gün sonra Rus filosu ve sayıları 13 veya 15.000’e varan kara kuvvetleri Karadeniz’e çıkmak üzere Boğaz’dan hareket etti.", "question": "5000 kişilik bir Rus kuvveti İstanbul’a gelerek Beykoz’da karaya çıkıp Hünkâr İskelesi’nde ne zaman karargâh kurdu ?", "answers": {"answer_start": 553, "text": "5 Nisan’da"}}, {"id": "184", "context": "Mehmed Ali Paşa’nın karşı propagandasından ve genel bir infialden çekinen Bâbıâli’nin filonun Boğaz dışında Süzeboli açıklarında demir atması teklifleri ise etkisiz kaldı. Rus filosunun Boğaz’a gelmesi karşısında ne Fransa’nın Mehmed Ali Paşa yanlısı politikasında, ne de İngiltere’nin ısrarla sürdürmekte olduğu tesbit edilen ilgisiz tutumunda bütün diplomatik teşebbüslere rağmen herhangi bir değişiklik görmeyen Bâbıâli, başşehrin müdafaası için Rusya kara kuvvetlerinin de getirilmesine karar verdi (1833 Mart sonları). 5000 kişilik bir Rus kuvveti 5 Nisan’da İstanbul’a gelerek Beykoz’da karaya çıkıp Hünkâr İskelesi’nde karargâh kurdu. O sıralarda Mısır kuvvetleriyle anlaşmak üzere Kütahya’da görüşmeler sürdürülmekteydi. Nihayet Adana’nın da “muhassıllık” olarak İbrâhim Paşa’ya bırakılması, Mısır ve bütün Suriye vilâyetlerinin, diğer bir ifadeyle I. Selim’in 1516 Mercidâbık ve 1517 Ridâniye zaferleriyle ele geçen bütün yerlerin, Mehmed Ali Paşa’ya terkiyle varılan uzlaşma neticesinde Mısır meselesinin birinci safhası sona ermiş ve bu tevcîhatı ihtiva eden ferman 6 Mayıs’ta Mehmed Ali Paşa’ya gönderilerek iki taraf arasındaki ihtilâfa şimdilik son verilmişti. Mısır kuvvetlerinin Toroslar’ın öte taraflarına çekilmesi işi başlamış olmakla beraber Rus kara ve deniz kuvvetlerinde herhangi bir toparlanma gözlenmediği gibi, 5 Mayıs 1833’te çarın büyük yetkilerle yolladığı olağan üstü elçisi Aleksey Orlof’un (Alexej Orlow) İstanbul’a gelişi yapılan bu yardımın faturasının ağır olacağına işaret etmekteydi. Nitekim Orlof, iki devlet arasında 3 Ocak 1799’da yapılan antlaşmaya benzer bir savunma ittifakı teklif etmekte gecikmemiştir. Öte yandan Rusya’nın kara ve deniz kuvvetlerini geri çekmemesi İngiltere ve Fransa’nın donanma nümayişlerine yol açmaktaydı. Ortak harekât, Boğazlar’dan geçerek Rus kuvvetlerini geri çekilmeye zorlama teşebbüslerine kadar varan temayüller gösterdiyse de Rus ittifak teklifinin Bâbıâli tarafından reddine yeterli olmadı. İlk esasları Ahmed Fevzi Paşa ve Orlof arasında tesbit edilen görüşmelere daha sonra Serasker Hüsrev Paşa ve Reîsülküttâb Âkif Efendi ile Rus elçisi Butenef de katıldı. İlk toplantı 26 Haziran’da Hüsrev Paşa’nın Emirgân’daki yalısında yapıldı ve 8 Temmuz’daki ikinci toplantıda antlaşma burada imzalandı. Antlaşmanın yapılmasından iki gün sonra Rus filosu ve sayıları 13 veya 15.000’e varan kara kuvvetleri Karadeniz’e çıkmak üzere Boğaz’dan hareket etti.", "question": "5000 kişilik bir Rus kuvveti 5 Nisan’da İstanbul’a gelerek Beykoz’da karaya çıkıp nerede karargâh kurdu ?", "answers": {"answer_start": 583, "text": "Beykoz’da"}}, {"id": "185", "context": "Mehmed Ali Paşa’nın karşı propagandasından ve genel bir infialden çekinen Bâbıâli’nin filonun Boğaz dışında Süzeboli açıklarında demir atması teklifleri ise etkisiz kaldı. Rus filosunun Boğaz’a gelmesi karşısında ne Fransa’nın Mehmed Ali Paşa yanlısı politikasında, ne de İngiltere’nin ısrarla sürdürmekte olduğu tesbit edilen ilgisiz tutumunda bütün diplomatik teşebbüslere rağmen herhangi bir değişiklik görmeyen Bâbıâli, başşehrin müdafaası için Rusya kara kuvvetlerinin de getirilmesine karar verdi (1833 Mart sonları). 5000 kişilik bir Rus kuvveti 5 Nisan’da İstanbul’a gelerek Beykoz’da karaya çıkıp Hünkâr İskelesi’nde karargâh kurdu. O sıralarda Mısır kuvvetleriyle anlaşmak üzere Kütahya’da görüşmeler sürdürülmekteydi. Nihayet Adana’nın da “muhassıllık” olarak İbrâhim Paşa’ya bırakılması, Mısır ve bütün Suriye vilâyetlerinin, diğer bir ifadeyle I. Selim’in 1516 Mercidâbık ve 1517 Ridâniye zaferleriyle ele geçen bütün yerlerin, Mehmed Ali Paşa’ya terkiyle varılan uzlaşma neticesinde Mısır meselesinin birinci safhası sona ermiş ve bu tevcîhatı ihtiva eden ferman 6 Mayıs’ta Mehmed Ali Paşa’ya gönderilerek iki taraf arasındaki ihtilâfa şimdilik son verilmişti. Mısır kuvvetlerinin Toroslar’ın öte taraflarına çekilmesi işi başlamış olmakla beraber Rus kara ve deniz kuvvetlerinde herhangi bir toparlanma gözlenmediği gibi, 5 Mayıs 1833’te çarın büyük yetkilerle yolladığı olağan üstü elçisi Aleksey Orlof’un (Alexej Orlow) İstanbul’a gelişi yapılan bu yardımın faturasının ağır olacağına işaret etmekteydi. Nitekim Orlof, iki devlet arasında 3 Ocak 1799’da yapılan antlaşmaya benzer bir savunma ittifakı teklif etmekte gecikmemiştir. Öte yandan Rusya’nın kara ve deniz kuvvetlerini geri çekmemesi İngiltere ve Fransa’nın donanma nümayişlerine yol açmaktaydı. Ortak harekât, Boğazlar’dan geçerek Rus kuvvetlerini geri çekilmeye zorlama teşebbüslerine kadar varan temayüller gösterdiyse de Rus ittifak teklifinin Bâbıâli tarafından reddine yeterli olmadı. İlk esasları Ahmed Fevzi Paşa ve Orlof arasında tesbit edilen görüşmelere daha sonra Serasker Hüsrev Paşa ve Reîsülküttâb Âkif Efendi ile Rus elçisi Butenef de katıldı. İlk toplantı 26 Haziran’da Hüsrev Paşa’nın Emirgân’daki yalısında yapıldı ve 8 Temmuz’daki ikinci toplantıda antlaşma burada imzalandı. Antlaşmanın yapılmasından iki gün sonra Rus filosu ve sayıları 13 veya 15.000’e varan kara kuvvetleri Karadeniz’e çıkmak üzere Boğaz’dan hareket etti.", "question": "Mısır kuvvetleriyle anlaşmak üzere görüşmeler nerede sürdürülmekteydi ?", "answers": {"answer_start": 689, "text": "Kütahya’da"}}, {"id": "186", "context": "Mehmed Ali Paşa’nın karşı propagandasından ve genel bir infialden çekinen Bâbıâli’nin filonun Boğaz dışında Süzeboli açıklarında demir atması teklifleri ise etkisiz kaldı. Rus filosunun Boğaz’a gelmesi karşısında ne Fransa’nın Mehmed Ali Paşa yanlısı politikasında, ne de İngiltere’nin ısrarla sürdürmekte olduğu tesbit edilen ilgisiz tutumunda bütün diplomatik teşebbüslere rağmen herhangi bir değişiklik görmeyen Bâbıâli, başşehrin müdafaası için Rusya kara kuvvetlerinin de getirilmesine karar verdi (1833 Mart sonları). 5000 kişilik bir Rus kuvveti 5 Nisan’da İstanbul’a gelerek Beykoz’da karaya çıkıp Hünkâr İskelesi’nde karargâh kurdu. O sıralarda Mısır kuvvetleriyle anlaşmak üzere Kütahya’da görüşmeler sürdürülmekteydi. Nihayet Adana’nın da “muhassıllık” olarak İbrâhim Paşa’ya bırakılması, Mısır ve bütün Suriye vilâyetlerinin, diğer bir ifadeyle I. Selim’in 1516 Mercidâbık ve 1517 Ridâniye zaferleriyle ele geçen bütün yerlerin, Mehmed Ali Paşa’ya terkiyle varılan uzlaşma neticesinde Mısır meselesinin birinci safhası sona ermiş ve bu tevcîhatı ihtiva eden ferman 6 Mayıs’ta Mehmed Ali Paşa’ya gönderilerek iki taraf arasındaki ihtilâfa şimdilik son verilmişti. Mısır kuvvetlerinin Toroslar’ın öte taraflarına çekilmesi işi başlamış olmakla beraber Rus kara ve deniz kuvvetlerinde herhangi bir toparlanma gözlenmediği gibi, 5 Mayıs 1833’te çarın büyük yetkilerle yolladığı olağan üstü elçisi Aleksey Orlof’un (Alexej Orlow) İstanbul’a gelişi yapılan bu yardımın faturasının ağır olacağına işaret etmekteydi. Nitekim Orlof, iki devlet arasında 3 Ocak 1799’da yapılan antlaşmaya benzer bir savunma ittifakı teklif etmekte gecikmemiştir. Öte yandan Rusya’nın kara ve deniz kuvvetlerini geri çekmemesi İngiltere ve Fransa’nın donanma nümayişlerine yol açmaktaydı. Ortak harekât, Boğazlar’dan geçerek Rus kuvvetlerini geri çekilmeye zorlama teşebbüslerine kadar varan temayüller gösterdiyse de Rus ittifak teklifinin Bâbıâli tarafından reddine yeterli olmadı. İlk esasları Ahmed Fevzi Paşa ve Orlof arasında tesbit edilen görüşmelere daha sonra Serasker Hüsrev Paşa ve Reîsülküttâb Âkif Efendi ile Rus elçisi Butenef de katıldı. İlk toplantı 26 Haziran’da Hüsrev Paşa’nın Emirgân’daki yalısında yapıldı ve 8 Temmuz’daki ikinci toplantıda antlaşma burada imzalandı. Antlaşmanın yapılmasından iki gün sonra Rus filosu ve sayıları 13 veya 15.000’e varan kara kuvvetleri Karadeniz’e çıkmak üzere Boğaz’dan hareket etti.", "question": "Adana “muhassıllık” olarak kime bırakıldı ?", "answers": {"answer_start": 771, "text": "İbrâhim Paşa’ya"}}, {"id": "187", "context": "Mehmed Ali Paşa’nın karşı propagandasından ve genel bir infialden çekinen Bâbıâli’nin filonun Boğaz dışında Süzeboli açıklarında demir atması teklifleri ise etkisiz kaldı. Rus filosunun Boğaz’a gelmesi karşısında ne Fransa’nın Mehmed Ali Paşa yanlısı politikasında, ne de İngiltere’nin ısrarla sürdürmekte olduğu tesbit edilen ilgisiz tutumunda bütün diplomatik teşebbüslere rağmen herhangi bir değişiklik görmeyen Bâbıâli, başşehrin müdafaası için Rusya kara kuvvetlerinin de getirilmesine karar verdi (1833 Mart sonları). 5000 kişilik bir Rus kuvveti 5 Nisan’da İstanbul’a gelerek Beykoz’da karaya çıkıp Hünkâr İskelesi’nde karargâh kurdu. O sıralarda Mısır kuvvetleriyle anlaşmak üzere Kütahya’da görüşmeler sürdürülmekteydi. Nihayet Adana’nın da “muhassıllık” olarak İbrâhim Paşa’ya bırakılması, Mısır ve bütün Suriye vilâyetlerinin, diğer bir ifadeyle I. Selim’in 1516 Mercidâbık ve 1517 Ridâniye zaferleriyle ele geçen bütün yerlerin, Mehmed Ali Paşa’ya terkiyle varılan uzlaşma neticesinde Mısır meselesinin birinci safhası sona ermiş ve bu tevcîhatı ihtiva eden ferman 6 Mayıs’ta Mehmed Ali Paşa’ya gönderilerek iki taraf arasındaki ihtilâfa şimdilik son verilmişti. Mısır kuvvetlerinin Toroslar’ın öte taraflarına çekilmesi işi başlamış olmakla beraber Rus kara ve deniz kuvvetlerinde herhangi bir toparlanma gözlenmediği gibi, 5 Mayıs 1833’te çarın büyük yetkilerle yolladığı olağan üstü elçisi Aleksey Orlof’un (Alexej Orlow) İstanbul’a gelişi yapılan bu yardımın faturasının ağır olacağına işaret etmekteydi. Nitekim Orlof, iki devlet arasında 3 Ocak 1799’da yapılan antlaşmaya benzer bir savunma ittifakı teklif etmekte gecikmemiştir. Öte yandan Rusya’nın kara ve deniz kuvvetlerini geri çekmemesi İngiltere ve Fransa’nın donanma nümayişlerine yol açmaktaydı. Ortak harekât, Boğazlar’dan geçerek Rus kuvvetlerini geri çekilmeye zorlama teşebbüslerine kadar varan temayüller gösterdiyse de Rus ittifak teklifinin Bâbıâli tarafından reddine yeterli olmadı. İlk esasları Ahmed Fevzi Paşa ve Orlof arasında tesbit edilen görüşmelere daha sonra Serasker Hüsrev Paşa ve Reîsülküttâb Âkif Efendi ile Rus elçisi Butenef de katıldı. İlk toplantı 26 Haziran’da Hüsrev Paşa’nın Emirgân’daki yalısında yapıldı ve 8 Temmuz’daki ikinci toplantıda antlaşma burada imzalandı. Antlaşmanın yapılmasından iki gün sonra Rus filosu ve sayıları 13 veya 15.000’e varan kara kuvvetleri Karadeniz’e çıkmak üzere Boğaz’dan hareket etti.", "question": "5 Mayıs 1833’te çarın büyük yetkilerle yolladığı olağan üstü elçisi kimdir ?", "answers": {"answer_start": 1405, "text": "Aleksey Orlof"}}, {"id": "188", "context": "Mehmed Ali Paşa’nın karşı propagandasından ve genel bir infialden çekinen Bâbıâli’nin filonun Boğaz dışında Süzeboli açıklarında demir atması teklifleri ise etkisiz kaldı. Rus filosunun Boğaz’a gelmesi karşısında ne Fransa’nın Mehmed Ali Paşa yanlısı politikasında, ne de İngiltere’nin ısrarla sürdürmekte olduğu tesbit edilen ilgisiz tutumunda bütün diplomatik teşebbüslere rağmen herhangi bir değişiklik görmeyen Bâbıâli, başşehrin müdafaası için Rusya kara kuvvetlerinin de getirilmesine karar verdi (1833 Mart sonları). 5000 kişilik bir Rus kuvveti 5 Nisan’da İstanbul’a gelerek Beykoz’da karaya çıkıp Hünkâr İskelesi’nde karargâh kurdu. O sıralarda Mısır kuvvetleriyle anlaşmak üzere Kütahya’da görüşmeler sürdürülmekteydi. Nihayet Adana’nın da “muhassıllık” olarak İbrâhim Paşa’ya bırakılması, Mısır ve bütün Suriye vilâyetlerinin, diğer bir ifadeyle I. Selim’in 1516 Mercidâbık ve 1517 Ridâniye zaferleriyle ele geçen bütün yerlerin, Mehmed Ali Paşa’ya terkiyle varılan uzlaşma neticesinde Mısır meselesinin birinci safhası sona ermiş ve bu tevcîhatı ihtiva eden ferman 6 Mayıs’ta Mehmed Ali Paşa’ya gönderilerek iki taraf arasındaki ihtilâfa şimdilik son verilmişti. Mısır kuvvetlerinin Toroslar’ın öte taraflarına çekilmesi işi başlamış olmakla beraber Rus kara ve deniz kuvvetlerinde herhangi bir toparlanma gözlenmediği gibi, 5 Mayıs 1833’te çarın büyük yetkilerle yolladığı olağan üstü elçisi Aleksey Orlof’un (Alexej Orlow) İstanbul’a gelişi yapılan bu yardımın faturasının ağır olacağına işaret etmekteydi. Nitekim Orlof, iki devlet arasında 3 Ocak 1799’da yapılan antlaşmaya benzer bir savunma ittifakı teklif etmekte gecikmemiştir. Öte yandan Rusya’nın kara ve deniz kuvvetlerini geri çekmemesi İngiltere ve Fransa’nın donanma nümayişlerine yol açmaktaydı. Ortak harekât, Boğazlar’dan geçerek Rus kuvvetlerini geri çekilmeye zorlama teşebbüslerine kadar varan temayüller gösterdiyse de Rus ittifak teklifinin Bâbıâli tarafından reddine yeterli olmadı. İlk esasları Ahmed Fevzi Paşa ve Orlof arasında tesbit edilen görüşmelere daha sonra Serasker Hüsrev Paşa ve Reîsülküttâb Âkif Efendi ile Rus elçisi Butenef de katıldı. İlk toplantı 26 Haziran’da Hüsrev Paşa’nın Emirgân’daki yalısında yapıldı ve 8 Temmuz’daki ikinci toplantıda antlaşma burada imzalandı. Antlaşmanın yapılmasından iki gün sonra Rus filosu ve sayıları 13 veya 15.000’e varan kara kuvvetleri Karadeniz’e çıkmak üzere Boğaz’dan hareket etti.", "question": "İlk toplantı Hüsrev Paşa’nın Emirgân’daki yalısında ne zaman yapıldı ?", "answers": {"answer_start": 2150, "text": "26 Haziran’da"}}, {"id": "189", "context": "Mehmed Ali Paşa’nın karşı propagandasından ve genel bir infialden çekinen Bâbıâli’nin filonun Boğaz dışında Süzeboli açıklarında demir atması teklifleri ise etkisiz kaldı. Rus filosunun Boğaz’a gelmesi karşısında ne Fransa’nın Mehmed Ali Paşa yanlısı politikasında, ne de İngiltere’nin ısrarla sürdürmekte olduğu tesbit edilen ilgisiz tutumunda bütün diplomatik teşebbüslere rağmen herhangi bir değişiklik görmeyen Bâbıâli, başşehrin müdafaası için Rusya kara kuvvetlerinin de getirilmesine karar verdi (1833 Mart sonları). 5000 kişilik bir Rus kuvveti 5 Nisan’da İstanbul’a gelerek Beykoz’da karaya çıkıp Hünkâr İskelesi’nde karargâh kurdu. O sıralarda Mısır kuvvetleriyle anlaşmak üzere Kütahya’da görüşmeler sürdürülmekteydi. Nihayet Adana’nın da “muhassıllık” olarak İbrâhim Paşa’ya bırakılması, Mısır ve bütün Suriye vilâyetlerinin, diğer bir ifadeyle I. Selim’in 1516 Mercidâbık ve 1517 Ridâniye zaferleriyle ele geçen bütün yerlerin, Mehmed Ali Paşa’ya terkiyle varılan uzlaşma neticesinde Mısır meselesinin birinci safhası sona ermiş ve bu tevcîhatı ihtiva eden ferman 6 Mayıs’ta Mehmed Ali Paşa’ya gönderilerek iki taraf arasındaki ihtilâfa şimdilik son verilmişti. Mısır kuvvetlerinin Toroslar’ın öte taraflarına çekilmesi işi başlamış olmakla beraber Rus kara ve deniz kuvvetlerinde herhangi bir toparlanma gözlenmediği gibi, 5 Mayıs 1833’te çarın büyük yetkilerle yolladığı olağan üstü elçisi Aleksey Orlof’un (Alexej Orlow) İstanbul’a gelişi yapılan bu yardımın faturasının ağır olacağına işaret etmekteydi. Nitekim Orlof, iki devlet arasında 3 Ocak 1799’da yapılan antlaşmaya benzer bir savunma ittifakı teklif etmekte gecikmemiştir. Öte yandan Rusya’nın kara ve deniz kuvvetlerini geri çekmemesi İngiltere ve Fransa’nın donanma nümayişlerine yol açmaktaydı. Ortak harekât, Boğazlar’dan geçerek Rus kuvvetlerini geri çekilmeye zorlama teşebbüslerine kadar varan temayüller gösterdiyse de Rus ittifak teklifinin Bâbıâli tarafından reddine yeterli olmadı. İlk esasları Ahmed Fevzi Paşa ve Orlof arasında tesbit edilen görüşmelere daha sonra Serasker Hüsrev Paşa ve Reîsülküttâb Âkif Efendi ile Rus elçisi Butenef de katıldı. İlk toplantı 26 Haziran’da Hüsrev Paşa’nın Emirgân’daki yalısında yapıldı ve 8 Temmuz’daki ikinci toplantıda antlaşma burada imzalandı. Antlaşmanın yapılmasından iki gün sonra Rus filosu ve sayıları 13 veya 15.000’e varan kara kuvvetleri Karadeniz’e çıkmak üzere Boğaz’dan hareket etti.", "question": "8 Temmuz’daki ikinci toplantıda antlaşma nerede imzalandı ?", "answers": {"answer_start": 2164, "text": "Hüsrev Paşa’nın Emirgân’daki yalısında"}}, {"id": "190", "context": "Mehmed Ali Paşa’nın karşı propagandasından ve genel bir infialden çekinen Bâbıâli’nin filonun Boğaz dışında Süzeboli açıklarında demir atması teklifleri ise etkisiz kaldı. Rus filosunun Boğaz’a gelmesi karşısında ne Fransa’nın Mehmed Ali Paşa yanlısı politikasında, ne de İngiltere’nin ısrarla sürdürmekte olduğu tesbit edilen ilgisiz tutumunda bütün diplomatik teşebbüslere rağmen herhangi bir değişiklik görmeyen Bâbıâli, başşehrin müdafaası için Rusya kara kuvvetlerinin de getirilmesine karar verdi (1833 Mart sonları). 5000 kişilik bir Rus kuvveti 5 Nisan’da İstanbul’a gelerek Beykoz’da karaya çıkıp Hünkâr İskelesi’nde karargâh kurdu. O sıralarda Mısır kuvvetleriyle anlaşmak üzere Kütahya’da görüşmeler sürdürülmekteydi. Nihayet Adana’nın da “muhassıllık” olarak İbrâhim Paşa’ya bırakılması, Mısır ve bütün Suriye vilâyetlerinin, diğer bir ifadeyle I. Selim’in 1516 Mercidâbık ve 1517 Ridâniye zaferleriyle ele geçen bütün yerlerin, Mehmed Ali Paşa’ya terkiyle varılan uzlaşma neticesinde Mısır meselesinin birinci safhası sona ermiş ve bu tevcîhatı ihtiva eden ferman 6 Mayıs’ta Mehmed Ali Paşa’ya gönderilerek iki taraf arasındaki ihtilâfa şimdilik son verilmişti. Mısır kuvvetlerinin Toroslar’ın öte taraflarına çekilmesi işi başlamış olmakla beraber Rus kara ve deniz kuvvetlerinde herhangi bir toparlanma gözlenmediği gibi, 5 Mayıs 1833’te çarın büyük yetkilerle yolladığı olağan üstü elçisi Aleksey Orlof’un (Alexej Orlow) İstanbul’a gelişi yapılan bu yardımın faturasının ağır olacağına işaret etmekteydi. Nitekim Orlof, iki devlet arasında 3 Ocak 1799’da yapılan antlaşmaya benzer bir savunma ittifakı teklif etmekte gecikmemiştir. Öte yandan Rusya’nın kara ve deniz kuvvetlerini geri çekmemesi İngiltere ve Fransa’nın donanma nümayişlerine yol açmaktaydı. Ortak harekât, Boğazlar’dan geçerek Rus kuvvetlerini geri çekilmeye zorlama teşebbüslerine kadar varan temayüller gösterdiyse de Rus ittifak teklifinin Bâbıâli tarafından reddine yeterli olmadı. İlk esasları Ahmed Fevzi Paşa ve Orlof arasında tesbit edilen görüşmelere daha sonra Serasker Hüsrev Paşa ve Reîsülküttâb Âkif Efendi ile Rus elçisi Butenef de katıldı. İlk toplantı 26 Haziran’da Hüsrev Paşa’nın Emirgân’daki yalısında yapıldı ve 8 Temmuz’daki ikinci toplantıda antlaşma burada imzalandı. Antlaşmanın yapılmasından iki gün sonra Rus filosu ve sayıları 13 veya 15.000’e varan kara kuvvetleri Karadeniz’e çıkmak üzere Boğaz’dan hareket etti.", "question": "Rus filosu ve sayıları 13 veya 15.000’e varan kara kuvvetleri Karadeniz’e çıkmak üzere Boğaz’dan ne zaman hareket etti ?", "answers": {"answer_start": 2273, "text": "Antlaşmanın yapılmasından iki gün sonra"}}, {"id": "191", "context": "Adını Rus kuvvetlerinin karargâh kurduğu yer olan Beykoz Hünkâr İskelesi’nden alan bu savunma antlaşması sekiz yıl için geçerli olmak kaydıyla biri gizli yedi maddeden ibarettir. Antlaşmanın 1. maddesinde iki devlet arasında “ebedî sulh ve ittifak” hali olduğu belirtilerek yapılan ittifakın sadece tarafların her türlü tecavüzden korunması amacını güttüğü, dolayısıyla iki tarafın asayiş ve emniyetine dair her türlü hususun noksansız olarak tanzim edileceği ve bunu temin için karşılıklı maddî yardımlaşma ve etkili dayanışma içinde olunacağı vurgulanmaktaydı. 2. maddede, 14 Eylül 1829 tarihli Edirne Antlaşması ve bu antlaşmaya dahil edilen iki devlet arasında daha önce yapılmış bütün antlaşmalar (dolayısıyla 1799 ittifak antlaşması ve bunun 1805’teki temdidi), yine Petersburg’da imzalanan 26 Nisan 1830 tarihli senet ve 29 Temmuz 1832’de İstanbul’da Yunanistan ile ilgili olarak akdedilen tanzimnâme aynen tasdik ediliyordu. 3. maddede tarafların birbirlerini muhafaza ve müdafaası yapılan ittifakın esası olarak tasrih edilmekte ve Osmanlı Devleti’nin tam istiklâl ve istikrarının Rusya’nın samimi arzusu olduğu belirtilmekteydi. Ayrıca Rusya Bâbıâli’nin, kara ve deniz kuvvetlerine tekrar ihtiyaç duyabileceği yeni durumlarla karşılaşılması halinde ihtiyaç gösterilecek miktarda kuvvetin karadan ve denizden sevkini taahhüt etmekteydi. Böyle bir durumda yardım için talep edeceği kara ve deniz kuvvetlerinin sevk ve idaresi Bâbıâli’nin uhdesinde olacaktı. 4. maddeye göre tarafların hangisi diğerinden yardım görürse gönderilecek kara ve deniz kuvvetlerinin iâşe masraflarını da üstlenecekti. 5. maddede, yapılan antlaşmanın uzun süre geçerli olması tarafların samimi arzusu olmakla beraber zamanla antlaşmada bazı değişikliklerin yapılmasını gerekli kılacak durumların oluşabileceği düşüncesiyle antlaşmanın geçerlilik süresi sekiz yıl olarak belirlenmiştir. Bu sürenin sonunda mevcut duruma göre antlaşmanın yenilenmesi hususu tekrar müzakere edilecektir. 6. maddede bu antlaşmanın iki ay içinde onaylanacağı, tasdiknâmelerin İstanbul’da mübadele edileceği belirtilmiştir. 7. gizli maddede, önce açık metnin karşılıklı askerî yardımlaşmayı öngören 1 ve 3. maddelerine atıfta bulunulmakta ve böyle bir maddî yardımın ağır külfetinden Osmanlı Devleti’ni korumak isteyen Rusya, bunun yerine Çanakkale Boğazı’nın kendi lehine kapatılmasını ve hiçbir yabancı geminin geçmesine müsaade edilmemesi hususunu Bâbıâli’ye kabul ettirmekteydi.", "question": "Savunma antlaşması adını nereden almıştır ?", "answers": {"answer_start": 0, "text": "Adını Rus kuvvetlerinin karargâh kurduğu yer olan Beykoz Hünkâr İskelesi’nden"}}, {"id": "192", "context": "Adını Rus kuvvetlerinin karargâh kurduğu yer olan Beykoz Hünkâr İskelesi’nden alan bu savunma antlaşması sekiz yıl için geçerli olmak kaydıyla biri gizli yedi maddeden ibarettir. Antlaşmanın 1. maddesinde iki devlet arasında “ebedî sulh ve ittifak” hali olduğu belirtilerek yapılan ittifakın sadece tarafların her türlü tecavüzden korunması amacını güttüğü, dolayısıyla iki tarafın asayiş ve emniyetine dair her türlü hususun noksansız olarak tanzim edileceği ve bunu temin için karşılıklı maddî yardımlaşma ve etkili dayanışma içinde olunacağı vurgulanmaktaydı. 2. maddede, 14 Eylül 1829 tarihli Edirne Antlaşması ve bu antlaşmaya dahil edilen iki devlet arasında daha önce yapılmış bütün antlaşmalar (dolayısıyla 1799 ittifak antlaşması ve bunun 1805’teki temdidi), yine Petersburg’da imzalanan 26 Nisan 1830 tarihli senet ve 29 Temmuz 1832’de İstanbul’da Yunanistan ile ilgili olarak akdedilen tanzimnâme aynen tasdik ediliyordu. 3. maddede tarafların birbirlerini muhafaza ve müdafaası yapılan ittifakın esası olarak tasrih edilmekte ve Osmanlı Devleti’nin tam istiklâl ve istikrarının Rusya’nın samimi arzusu olduğu belirtilmekteydi. Ayrıca Rusya Bâbıâli’nin, kara ve deniz kuvvetlerine tekrar ihtiyaç duyabileceği yeni durumlarla karşılaşılması halinde ihtiyaç gösterilecek miktarda kuvvetin karadan ve denizden sevkini taahhüt etmekteydi. Böyle bir durumda yardım için talep edeceği kara ve deniz kuvvetlerinin sevk ve idaresi Bâbıâli’nin uhdesinde olacaktı. 4. maddeye göre tarafların hangisi diğerinden yardım görürse gönderilecek kara ve deniz kuvvetlerinin iâşe masraflarını da üstlenecekti. 5. maddede, yapılan antlaşmanın uzun süre geçerli olması tarafların samimi arzusu olmakla beraber zamanla antlaşmada bazı değişikliklerin yapılmasını gerekli kılacak durumların oluşabileceği düşüncesiyle antlaşmanın geçerlilik süresi sekiz yıl olarak belirlenmiştir. Bu sürenin sonunda mevcut duruma göre antlaşmanın yenilenmesi hususu tekrar müzakere edilecektir. 6. maddede bu antlaşmanın iki ay içinde onaylanacağı, tasdiknâmelerin İstanbul’da mübadele edileceği belirtilmiştir. 7. gizli maddede, önce açık metnin karşılıklı askerî yardımlaşmayı öngören 1 ve 3. maddelerine atıfta bulunulmakta ve böyle bir maddî yardımın ağır külfetinden Osmanlı Devleti’ni korumak isteyen Rusya, bunun yerine Çanakkale Boğazı’nın kendi lehine kapatılmasını ve hiçbir yabancı geminin geçmesine müsaade edilmemesi hususunu Bâbıâli’ye kabul ettirmekteydi.", "question": "Antlaşma kaç maddeden ibarettir ? ", "answers": {"answer_start": 143, "text": "biri gizli yedi maddeden"}}, {"id": "193", "context": "Adını Rus kuvvetlerinin karargâh kurduğu yer olan Beykoz Hünkâr İskelesi’nden alan bu savunma antlaşması sekiz yıl için geçerli olmak kaydıyla biri gizli yedi maddeden ibarettir. Antlaşmanın 1. maddesinde iki devlet arasında “ebedî sulh ve ittifak” hali olduğu belirtilerek yapılan ittifakın sadece tarafların her türlü tecavüzden korunması amacını güttüğü, dolayısıyla iki tarafın asayiş ve emniyetine dair her türlü hususun noksansız olarak tanzim edileceği ve bunu temin için karşılıklı maddî yardımlaşma ve etkili dayanışma içinde olunacağı vurgulanmaktaydı. 2. maddede, 14 Eylül 1829 tarihli Edirne Antlaşması ve bu antlaşmaya dahil edilen iki devlet arasında daha önce yapılmış bütün antlaşmalar (dolayısıyla 1799 ittifak antlaşması ve bunun 1805’teki temdidi), yine Petersburg’da imzalanan 26 Nisan 1830 tarihli senet ve 29 Temmuz 1832’de İstanbul’da Yunanistan ile ilgili olarak akdedilen tanzimnâme aynen tasdik ediliyordu. 3. maddede tarafların birbirlerini muhafaza ve müdafaası yapılan ittifakın esası olarak tasrih edilmekte ve Osmanlı Devleti’nin tam istiklâl ve istikrarının Rusya’nın samimi arzusu olduğu belirtilmekteydi. Ayrıca Rusya Bâbıâli’nin, kara ve deniz kuvvetlerine tekrar ihtiyaç duyabileceği yeni durumlarla karşılaşılması halinde ihtiyaç gösterilecek miktarda kuvvetin karadan ve denizden sevkini taahhüt etmekteydi. Böyle bir durumda yardım için talep edeceği kara ve deniz kuvvetlerinin sevk ve idaresi Bâbıâli’nin uhdesinde olacaktı. 4. maddeye göre tarafların hangisi diğerinden yardım görürse gönderilecek kara ve deniz kuvvetlerinin iâşe masraflarını da üstlenecekti. 5. maddede, yapılan antlaşmanın uzun süre geçerli olması tarafların samimi arzusu olmakla beraber zamanla antlaşmada bazı değişikliklerin yapılmasını gerekli kılacak durumların oluşabileceği düşüncesiyle antlaşmanın geçerlilik süresi sekiz yıl olarak belirlenmiştir. Bu sürenin sonunda mevcut duruma göre antlaşmanın yenilenmesi hususu tekrar müzakere edilecektir. 6. maddede bu antlaşmanın iki ay içinde onaylanacağı, tasdiknâmelerin İstanbul’da mübadele edileceği belirtilmiştir. 7. gizli maddede, önce açık metnin karşılıklı askerî yardımlaşmayı öngören 1 ve 3. maddelerine atıfta bulunulmakta ve böyle bir maddî yardımın ağır külfetinden Osmanlı Devleti’ni korumak isteyen Rusya, bunun yerine Çanakkale Boğazı’nın kendi lehine kapatılmasını ve hiçbir yabancı geminin geçmesine müsaade edilmemesi hususunu Bâbıâli’ye kabul ettirmekteydi.", "question": "Antlaşmanın geçerlilik süresi kaç yıl olarak belirlenmiştir ?", "answers": {"answer_start": 105, "text": "sekiz yıl"}}, {"id": "194", "context": "Adını Rus kuvvetlerinin karargâh kurduğu yer olan Beykoz Hünkâr İskelesi’nden alan bu savunma antlaşması sekiz yıl için geçerli olmak kaydıyla biri gizli yedi maddeden ibarettir. Antlaşmanın 1. maddesinde iki devlet arasında “ebedî sulh ve ittifak” hali olduğu belirtilerek yapılan ittifakın sadece tarafların her türlü tecavüzden korunması amacını güttüğü, dolayısıyla iki tarafın asayiş ve emniyetine dair her türlü hususun noksansız olarak tanzim edileceği ve bunu temin için karşılıklı maddî yardımlaşma ve etkili dayanışma içinde olunacağı vurgulanmaktaydı. 2. maddede, 14 Eylül 1829 tarihli Edirne Antlaşması ve bu antlaşmaya dahil edilen iki devlet arasında daha önce yapılmış bütün antlaşmalar (dolayısıyla 1799 ittifak antlaşması ve bunun 1805’teki temdidi), yine Petersburg’da imzalanan 26 Nisan 1830 tarihli senet ve 29 Temmuz 1832’de İstanbul’da Yunanistan ile ilgili olarak akdedilen tanzimnâme aynen tasdik ediliyordu. 3. maddede tarafların birbirlerini muhafaza ve müdafaası yapılan ittifakın esası olarak tasrih edilmekte ve Osmanlı Devleti’nin tam istiklâl ve istikrarının Rusya’nın samimi arzusu olduğu belirtilmekteydi. Ayrıca Rusya Bâbıâli’nin, kara ve deniz kuvvetlerine tekrar ihtiyaç duyabileceği yeni durumlarla karşılaşılması halinde ihtiyaç gösterilecek miktarda kuvvetin karadan ve denizden sevkini taahhüt etmekteydi. Böyle bir durumda yardım için talep edeceği kara ve deniz kuvvetlerinin sevk ve idaresi Bâbıâli’nin uhdesinde olacaktı. 4. maddeye göre tarafların hangisi diğerinden yardım görürse gönderilecek kara ve deniz kuvvetlerinin iâşe masraflarını da üstlenecekti. 5. maddede, yapılan antlaşmanın uzun süre geçerli olması tarafların samimi arzusu olmakla beraber zamanla antlaşmada bazı değişikliklerin yapılmasını gerekli kılacak durumların oluşabileceği düşüncesiyle antlaşmanın geçerlilik süresi sekiz yıl olarak belirlenmiştir. Bu sürenin sonunda mevcut duruma göre antlaşmanın yenilenmesi hususu tekrar müzakere edilecektir. 6. maddede bu antlaşmanın iki ay içinde onaylanacağı, tasdiknâmelerin İstanbul’da mübadele edileceği belirtilmiştir. 7. gizli maddede, önce açık metnin karşılıklı askerî yardımlaşmayı öngören 1 ve 3. maddelerine atıfta bulunulmakta ve böyle bir maddî yardımın ağır külfetinden Osmanlı Devleti’ni korumak isteyen Rusya, bunun yerine Çanakkale Boğazı’nın kendi lehine kapatılmasını ve hiçbir yabancı geminin geçmesine müsaade edilmemesi hususunu Bâbıâli’ye kabul ettirmekteydi.", "question": "6.maddede bu antlaşmanın kaç ay içinde onaylanacağı belirtilmiştir ?", "answers": {"answer_start": 1994, "text": "iki ay içinde"}}, {"id": "195", "context": "Adını Rus kuvvetlerinin karargâh kurduğu yer olan Beykoz Hünkâr İskelesi’nden alan bu savunma antlaşması sekiz yıl için geçerli olmak kaydıyla biri gizli yedi maddeden ibarettir. Antlaşmanın 1. maddesinde iki devlet arasında “ebedî sulh ve ittifak” hali olduğu belirtilerek yapılan ittifakın sadece tarafların her türlü tecavüzden korunması amacını güttüğü, dolayısıyla iki tarafın asayiş ve emniyetine dair her türlü hususun noksansız olarak tanzim edileceği ve bunu temin için karşılıklı maddî yardımlaşma ve etkili dayanışma içinde olunacağı vurgulanmaktaydı. 2. maddede, 14 Eylül 1829 tarihli Edirne Antlaşması ve bu antlaşmaya dahil edilen iki devlet arasında daha önce yapılmış bütün antlaşmalar (dolayısıyla 1799 ittifak antlaşması ve bunun 1805’teki temdidi), yine Petersburg’da imzalanan 26 Nisan 1830 tarihli senet ve 29 Temmuz 1832’de İstanbul’da Yunanistan ile ilgili olarak akdedilen tanzimnâme aynen tasdik ediliyordu. 3. maddede tarafların birbirlerini muhafaza ve müdafaası yapılan ittifakın esası olarak tasrih edilmekte ve Osmanlı Devleti’nin tam istiklâl ve istikrarının Rusya’nın samimi arzusu olduğu belirtilmekteydi. Ayrıca Rusya Bâbıâli’nin, kara ve deniz kuvvetlerine tekrar ihtiyaç duyabileceği yeni durumlarla karşılaşılması halinde ihtiyaç gösterilecek miktarda kuvvetin karadan ve denizden sevkini taahhüt etmekteydi. Böyle bir durumda yardım için talep edeceği kara ve deniz kuvvetlerinin sevk ve idaresi Bâbıâli’nin uhdesinde olacaktı. 4. maddeye göre tarafların hangisi diğerinden yardım görürse gönderilecek kara ve deniz kuvvetlerinin iâşe masraflarını da üstlenecekti. 5. maddede, yapılan antlaşmanın uzun süre geçerli olması tarafların samimi arzusu olmakla beraber zamanla antlaşmada bazı değişikliklerin yapılmasını gerekli kılacak durumların oluşabileceği düşüncesiyle antlaşmanın geçerlilik süresi sekiz yıl olarak belirlenmiştir. Bu sürenin sonunda mevcut duruma göre antlaşmanın yenilenmesi hususu tekrar müzakere edilecektir. 6. maddede bu antlaşmanın iki ay içinde onaylanacağı, tasdiknâmelerin İstanbul’da mübadele edileceği belirtilmiştir. 7. gizli maddede, önce açık metnin karşılıklı askerî yardımlaşmayı öngören 1 ve 3. maddelerine atıfta bulunulmakta ve böyle bir maddî yardımın ağır külfetinden Osmanlı Devleti’ni korumak isteyen Rusya, bunun yerine Çanakkale Boğazı’nın kendi lehine kapatılmasını ve hiçbir yabancı geminin geçmesine müsaade edilmemesi hususunu Bâbıâli’ye kabul ettirmekteydi.", "question": "Tasdiknâmelerin nerede mübadele edileceği belirtilmiştir ?", "answers": {"answer_start": 2038, "text": "İstanbul’da"}}, {"id": "196", "context": "Adını Rus kuvvetlerinin karargâh kurduğu yer olan Beykoz Hünkâr İskelesi’nden alan bu savunma antlaşması sekiz yıl için geçerli olmak kaydıyla biri gizli yedi maddeden ibarettir. Antlaşmanın 1. maddesinde iki devlet arasında “ebedî sulh ve ittifak” hali olduğu belirtilerek yapılan ittifakın sadece tarafların her türlü tecavüzden korunması amacını güttüğü, dolayısıyla iki tarafın asayiş ve emniyetine dair her türlü hususun noksansız olarak tanzim edileceği ve bunu temin için karşılıklı maddî yardımlaşma ve etkili dayanışma içinde olunacağı vurgulanmaktaydı. 2. maddede, 14 Eylül 1829 tarihli Edirne Antlaşması ve bu antlaşmaya dahil edilen iki devlet arasında daha önce yapılmış bütün antlaşmalar (dolayısıyla 1799 ittifak antlaşması ve bunun 1805’teki temdidi), yine Petersburg’da imzalanan 26 Nisan 1830 tarihli senet ve 29 Temmuz 1832’de İstanbul’da Yunanistan ile ilgili olarak akdedilen tanzimnâme aynen tasdik ediliyordu. 3. maddede tarafların birbirlerini muhafaza ve müdafaası yapılan ittifakın esası olarak tasrih edilmekte ve Osmanlı Devleti’nin tam istiklâl ve istikrarının Rusya’nın samimi arzusu olduğu belirtilmekteydi. Ayrıca Rusya Bâbıâli’nin, kara ve deniz kuvvetlerine tekrar ihtiyaç duyabileceği yeni durumlarla karşılaşılması halinde ihtiyaç gösterilecek miktarda kuvvetin karadan ve denizden sevkini taahhüt etmekteydi. Böyle bir durumda yardım için talep edeceği kara ve deniz kuvvetlerinin sevk ve idaresi Bâbıâli’nin uhdesinde olacaktı. 4. maddeye göre tarafların hangisi diğerinden yardım görürse gönderilecek kara ve deniz kuvvetlerinin iâşe masraflarını da üstlenecekti. 5. maddede, yapılan antlaşmanın uzun süre geçerli olması tarafların samimi arzusu olmakla beraber zamanla antlaşmada bazı değişikliklerin yapılmasını gerekli kılacak durumların oluşabileceği düşüncesiyle antlaşmanın geçerlilik süresi sekiz yıl olarak belirlenmiştir. Bu sürenin sonunda mevcut duruma göre antlaşmanın yenilenmesi hususu tekrar müzakere edilecektir. 6. maddede bu antlaşmanın iki ay içinde onaylanacağı, tasdiknâmelerin İstanbul’da mübadele edileceği belirtilmiştir. 7. gizli maddede, önce açık metnin karşılıklı askerî yardımlaşmayı öngören 1 ve 3. maddelerine atıfta bulunulmakta ve böyle bir maddî yardımın ağır külfetinden Osmanlı Devleti’ni korumak isteyen Rusya, bunun yerine Çanakkale Boğazı’nın kendi lehine kapatılmasını ve hiçbir yabancı geminin geçmesine müsaade edilmemesi hususunu Bâbıâli’ye kabul ettirmekteydi.", "question": "Kim Çanakkale Boğazı’nın kendi lehine kapatılmasını ve hiçbir yabancı geminin geçmesine müsaade edilmemesi hususunu Bâbıâli’ye kabul ettirmekteydi ?", "answers": {"answer_start": 2280, "text": "Rusya"}}, {"id": "197", "context": "Antlaşmanın bu gizli maddesi, Rus harp gemilerinin Boğazlar’dan geçerek Akdeniz’e çıkabileceklerini açıkça ifade etmemekle beraber böyle bir hakkı vermiş bulunan Ocak 1799 ve bunu yenileyen 1805 antlaşmalarının adları anılmasa bile 2. maddenin genel yapısı içinde yürürlükte olduğuna işaret edilmesi, gizli maddenin Avrupa genelinde büyük bir infiale yol açmasına ve endişe kaynağı olarak Mısır meselesinin sonuna kadar dikkatleri üzerinde toplamasına yetmiştir. Bu antlaşma ile Bâbıâli’nin Rusya’nın korumacılığı altına girdiğinde bir dereceye kadar doğruluk payı olmakla beraber, bu gelişmeyi bazı tarihçilerin vaktiyle ileri sürmüş oldukları gibi vasallık mertebesine indirmek herhalde yanlış, ancak konuya karşı duyulan hassasiyetin abartmalı bir göstergesidir. Hünkâr İskelesi Antlaşması Avrupa’da geniş akisler yarattı ve Mehmed Ali Paşa’nın dizginlenmesinde önemli bir vazife gördü. Geriye böyle bir antlaşma bırakmış olsa bile Rus kuvvetlerinin Boğaz’dan çekilmesi sevinçle karşılandı. Fakat kısa bir zaman sonra, varlığından önce birtakım söylentiler halinde haber aldıkları gizli maddenin mevcudiyetinin kesinlik ve muhtevasının açıklık kazanması bu rahatlamaların yerini kızgınlık ve endişeye bıraktı. İngiltere ve Fransa, Petersburg ve Bâbıâli nezdinde bir dizi resmî protestolara başladılar ve donanmalarını Çanakkale Boğazı önlerine sevkettiler. Nota teâtileri meseleyi yeni bir devletlerarası krize dönüştürdü; gerginlik, İngiltere ve Fransa cephesiyle Rusya karşısındaki münasebetlerin kesilebileceği zehâbına yol açtı. Büyüyen kriz Avusturya Başbakanı Metternich’in ara buluculuğu ile yatıştırıldı. Rus siyasî çizgisinden ayrılmamaya özen göstermekle beraber Avusturya menfaatlerini de en iyi şekilde kollamaya çalışan Metternich, Hünkâr İskelesi’nin Rusya’ya sağladığı üstün durumu kontrol edebileceği ve hatta duruma ortak olabileceği bir çözüm yoluna başarı ile teşebbüs etti. Avusturya ve Rus hükümdarlarının (I. Franz ve I. Nikola) Münchengraetz’de (Bohemya) buluşmalarını temin etti, Hünkâr İskelesi ile oluşan ağır siyasî havayı dağıtacak ve Rusya’yı şarkta yalnız bırakmayacak yeni bir antlaşmanın yapılmasını sağladı. Hünkâr İskelesi’nin doğrudan bir uzantısı olan Münchengraetz Antlaşması (18 Eylül 1833), Mehmed Ali Paşa tehlikesinin boyutlarını da açıkça gözler önüne sermesi bakımından ayrıca büyük bir önem taşır. İkisi gizli olmak üzere beş maddeden oluşan antlaşmada taraflar Osmanlı Devleti’nin Osmanlı hânedanı elinde kalmasını bütün güçlerini kullanarak temin etmeye, muhtemel bir hânedan değişikliği ve Bâbıâli’nin hükümranlık haklarının tehdit edildiği bir durumda bu gibi gelişmeleri engellemek üzere ortak tavır alıp etkili tedbirlerle karşı çıkmaya karar vermekteydiler. Gizli maddelerde ise yine aynı kaygılardan hareketle neler yapılacağı açıklanmaktaydı. Mehmed Ali Paşa’nın Osmanlı hânedanı yerine geçmesi halinde devletin Avrupa’daki toprakları üzerinde de hükümranlığını teşmil etmesine imkân verilmemesi, Osmanlı Devleti’nin yıkılması ihtimali söz konusu olduğunda da iki devletin ortak dayanışmasının hedefi, Balkanlar’daki Osmanlı topraklarında küçük millî devletler kurulmasının, dolayısıyla Metternich’in görüşü doğrultusunda büyük bir Yunan krallığı oluşturulmamasının sağlanması ve Avrupa devletler dengesini bozacak gelişmelerin önlenmesiydi.", "question": "Hünkâr İskelesi Antlaşması nerede geniş akisler yarattı ?", "answers": {"answer_start": 793, "text": "Avrupa’da"}}, {"id": "198", "context": "Antlaşmanın bu gizli maddesi, Rus harp gemilerinin Boğazlar’dan geçerek Akdeniz’e çıkabileceklerini açıkça ifade etmemekle beraber böyle bir hakkı vermiş bulunan Ocak 1799 ve bunu yenileyen 1805 antlaşmalarının adları anılmasa bile 2. maddenin genel yapısı içinde yürürlükte olduğuna işaret edilmesi, gizli maddenin Avrupa genelinde büyük bir infiale yol açmasına ve endişe kaynağı olarak Mısır meselesinin sonuna kadar dikkatleri üzerinde toplamasına yetmiştir. Bu antlaşma ile Bâbıâli’nin Rusya’nın korumacılığı altına girdiğinde bir dereceye kadar doğruluk payı olmakla beraber, bu gelişmeyi bazı tarihçilerin vaktiyle ileri sürmüş oldukları gibi vasallık mertebesine indirmek herhalde yanlış, ancak konuya karşı duyulan hassasiyetin abartmalı bir göstergesidir. Hünkâr İskelesi Antlaşması Avrupa’da geniş akisler yarattı ve Mehmed Ali Paşa’nın dizginlenmesinde önemli bir vazife gördü. Geriye böyle bir antlaşma bırakmış olsa bile Rus kuvvetlerinin Boğaz’dan çekilmesi sevinçle karşılandı. Fakat kısa bir zaman sonra, varlığından önce birtakım söylentiler halinde haber aldıkları gizli maddenin mevcudiyetinin kesinlik ve muhtevasının açıklık kazanması bu rahatlamaların yerini kızgınlık ve endişeye bıraktı. İngiltere ve Fransa, Petersburg ve Bâbıâli nezdinde bir dizi resmî protestolara başladılar ve donanmalarını Çanakkale Boğazı önlerine sevkettiler. Nota teâtileri meseleyi yeni bir devletlerarası krize dönüştürdü; gerginlik, İngiltere ve Fransa cephesiyle Rusya karşısındaki münasebetlerin kesilebileceği zehâbına yol açtı. Büyüyen kriz Avusturya Başbakanı Metternich’in ara buluculuğu ile yatıştırıldı. Rus siyasî çizgisinden ayrılmamaya özen göstermekle beraber Avusturya menfaatlerini de en iyi şekilde kollamaya çalışan Metternich, Hünkâr İskelesi’nin Rusya’ya sağladığı üstün durumu kontrol edebileceği ve hatta duruma ortak olabileceği bir çözüm yoluna başarı ile teşebbüs etti. Avusturya ve Rus hükümdarlarının (I. Franz ve I. Nikola) Münchengraetz’de (Bohemya) buluşmalarını temin etti, Hünkâr İskelesi ile oluşan ağır siyasî havayı dağıtacak ve Rusya’yı şarkta yalnız bırakmayacak yeni bir antlaşmanın yapılmasını sağladı. Hünkâr İskelesi’nin doğrudan bir uzantısı olan Münchengraetz Antlaşması (18 Eylül 1833), Mehmed Ali Paşa tehlikesinin boyutlarını da açıkça gözler önüne sermesi bakımından ayrıca büyük bir önem taşır. İkisi gizli olmak üzere beş maddeden oluşan antlaşmada taraflar Osmanlı Devleti’nin Osmanlı hânedanı elinde kalmasını bütün güçlerini kullanarak temin etmeye, muhtemel bir hânedan değişikliği ve Bâbıâli’nin hükümranlık haklarının tehdit edildiği bir durumda bu gibi gelişmeleri engellemek üzere ortak tavır alıp etkili tedbirlerle karşı çıkmaya karar vermekteydiler. Gizli maddelerde ise yine aynı kaygılardan hareketle neler yapılacağı açıklanmaktaydı. Mehmed Ali Paşa’nın Osmanlı hânedanı yerine geçmesi halinde devletin Avrupa’daki toprakları üzerinde de hükümranlığını teşmil etmesine imkân verilmemesi, Osmanlı Devleti’nin yıkılması ihtimali söz konusu olduğunda da iki devletin ortak dayanışmasının hedefi, Balkanlar’daki Osmanlı topraklarında küçük millî devletler kurulmasının, dolayısıyla Metternich’in görüşü doğrultusunda büyük bir Yunan krallığı oluşturulmamasının sağlanması ve Avrupa devletler dengesini bozacak gelişmelerin önlenmesiydi.", "question": "Hünkâr İskelesi Antlaşması neyde önemli bir vazife gördü ?", "answers": {"answer_start": 828, "text": "Mehmed Ali Paşa’nın dizginlenmesinde"}}, {"id": "199", "context": "Antlaşmanın bu gizli maddesi, Rus harp gemilerinin Boğazlar’dan geçerek Akdeniz’e çıkabileceklerini açıkça ifade etmemekle beraber böyle bir hakkı vermiş bulunan Ocak 1799 ve bunu yenileyen 1805 antlaşmalarının adları anılmasa bile 2. maddenin genel yapısı içinde yürürlükte olduğuna işaret edilmesi, gizli maddenin Avrupa genelinde büyük bir infiale yol açmasına ve endişe kaynağı olarak Mısır meselesinin sonuna kadar dikkatleri üzerinde toplamasına yetmiştir. Bu antlaşma ile Bâbıâli’nin Rusya’nın korumacılığı altına girdiğinde bir dereceye kadar doğruluk payı olmakla beraber, bu gelişmeyi bazı tarihçilerin vaktiyle ileri sürmüş oldukları gibi vasallık mertebesine indirmek herhalde yanlış, ancak konuya karşı duyulan hassasiyetin abartmalı bir göstergesidir. Hünkâr İskelesi Antlaşması Avrupa’da geniş akisler yarattı ve Mehmed Ali Paşa’nın dizginlenmesinde önemli bir vazife gördü. Geriye böyle bir antlaşma bırakmış olsa bile Rus kuvvetlerinin Boğaz’dan çekilmesi sevinçle karşılandı. Fakat kısa bir zaman sonra, varlığından önce birtakım söylentiler halinde haber aldıkları gizli maddenin mevcudiyetinin kesinlik ve muhtevasının açıklık kazanması bu rahatlamaların yerini kızgınlık ve endişeye bıraktı. İngiltere ve Fransa, Petersburg ve Bâbıâli nezdinde bir dizi resmî protestolara başladılar ve donanmalarını Çanakkale Boğazı önlerine sevkettiler. Nota teâtileri meseleyi yeni bir devletlerarası krize dönüştürdü; gerginlik, İngiltere ve Fransa cephesiyle Rusya karşısındaki münasebetlerin kesilebileceği zehâbına yol açtı. Büyüyen kriz Avusturya Başbakanı Metternich’in ara buluculuğu ile yatıştırıldı. Rus siyasî çizgisinden ayrılmamaya özen göstermekle beraber Avusturya menfaatlerini de en iyi şekilde kollamaya çalışan Metternich, Hünkâr İskelesi’nin Rusya’ya sağladığı üstün durumu kontrol edebileceği ve hatta duruma ortak olabileceği bir çözüm yoluna başarı ile teşebbüs etti. Avusturya ve Rus hükümdarlarının (I. Franz ve I. Nikola) Münchengraetz’de (Bohemya) buluşmalarını temin etti, Hünkâr İskelesi ile oluşan ağır siyasî havayı dağıtacak ve Rusya’yı şarkta yalnız bırakmayacak yeni bir antlaşmanın yapılmasını sağladı. Hünkâr İskelesi’nin doğrudan bir uzantısı olan Münchengraetz Antlaşması (18 Eylül 1833), Mehmed Ali Paşa tehlikesinin boyutlarını da açıkça gözler önüne sermesi bakımından ayrıca büyük bir önem taşır. İkisi gizli olmak üzere beş maddeden oluşan antlaşmada taraflar Osmanlı Devleti’nin Osmanlı hânedanı elinde kalmasını bütün güçlerini kullanarak temin etmeye, muhtemel bir hânedan değişikliği ve Bâbıâli’nin hükümranlık haklarının tehdit edildiği bir durumda bu gibi gelişmeleri engellemek üzere ortak tavır alıp etkili tedbirlerle karşı çıkmaya karar vermekteydiler. Gizli maddelerde ise yine aynı kaygılardan hareketle neler yapılacağı açıklanmaktaydı. Mehmed Ali Paşa’nın Osmanlı hânedanı yerine geçmesi halinde devletin Avrupa’daki toprakları üzerinde de hükümranlığını teşmil etmesine imkân verilmemesi, Osmanlı Devleti’nin yıkılması ihtimali söz konusu olduğunda da iki devletin ortak dayanışmasının hedefi, Balkanlar’daki Osmanlı topraklarında küçük millî devletler kurulmasının, dolayısıyla Metternich’in görüşü doğrultusunda büyük bir Yunan krallığı oluşturulmamasının sağlanması ve Avrupa devletler dengesini bozacak gelişmelerin önlenmesiydi.", "question": "Kimin Boğaz'dan çekilmesi sevinçle karşılandı ?", "answers": {"answer_start": 935, "text": "Rus kuvvetlerinin"}}, {"id": "200", "context": "Antlaşmanın bu gizli maddesi, Rus harp gemilerinin Boğazlar’dan geçerek Akdeniz’e çıkabileceklerini açıkça ifade etmemekle beraber böyle bir hakkı vermiş bulunan Ocak 1799 ve bunu yenileyen 1805 antlaşmalarının adları anılmasa bile 2. maddenin genel yapısı içinde yürürlükte olduğuna işaret edilmesi, gizli maddenin Avrupa genelinde büyük bir infiale yol açmasına ve endişe kaynağı olarak Mısır meselesinin sonuna kadar dikkatleri üzerinde toplamasına yetmiştir. Bu antlaşma ile Bâbıâli’nin Rusya’nın korumacılığı altına girdiğinde bir dereceye kadar doğruluk payı olmakla beraber, bu gelişmeyi bazı tarihçilerin vaktiyle ileri sürmüş oldukları gibi vasallık mertebesine indirmek herhalde yanlış, ancak konuya karşı duyulan hassasiyetin abartmalı bir göstergesidir. Hünkâr İskelesi Antlaşması Avrupa’da geniş akisler yarattı ve Mehmed Ali Paşa’nın dizginlenmesinde önemli bir vazife gördü. Geriye böyle bir antlaşma bırakmış olsa bile Rus kuvvetlerinin Boğaz’dan çekilmesi sevinçle karşılandı. Fakat kısa bir zaman sonra, varlığından önce birtakım söylentiler halinde haber aldıkları gizli maddenin mevcudiyetinin kesinlik ve muhtevasının açıklık kazanması bu rahatlamaların yerini kızgınlık ve endişeye bıraktı. İngiltere ve Fransa, Petersburg ve Bâbıâli nezdinde bir dizi resmî protestolara başladılar ve donanmalarını Çanakkale Boğazı önlerine sevkettiler. Nota teâtileri meseleyi yeni bir devletlerarası krize dönüştürdü; gerginlik, İngiltere ve Fransa cephesiyle Rusya karşısındaki münasebetlerin kesilebileceği zehâbına yol açtı. Büyüyen kriz Avusturya Başbakanı Metternich’in ara buluculuğu ile yatıştırıldı. Rus siyasî çizgisinden ayrılmamaya özen göstermekle beraber Avusturya menfaatlerini de en iyi şekilde kollamaya çalışan Metternich, Hünkâr İskelesi’nin Rusya’ya sağladığı üstün durumu kontrol edebileceği ve hatta duruma ortak olabileceği bir çözüm yoluna başarı ile teşebbüs etti. Avusturya ve Rus hükümdarlarının (I. Franz ve I. Nikola) Münchengraetz’de (Bohemya) buluşmalarını temin etti, Hünkâr İskelesi ile oluşan ağır siyasî havayı dağıtacak ve Rusya’yı şarkta yalnız bırakmayacak yeni bir antlaşmanın yapılmasını sağladı. Hünkâr İskelesi’nin doğrudan bir uzantısı olan Münchengraetz Antlaşması (18 Eylül 1833), Mehmed Ali Paşa tehlikesinin boyutlarını da açıkça gözler önüne sermesi bakımından ayrıca büyük bir önem taşır. İkisi gizli olmak üzere beş maddeden oluşan antlaşmada taraflar Osmanlı Devleti’nin Osmanlı hânedanı elinde kalmasını bütün güçlerini kullanarak temin etmeye, muhtemel bir hânedan değişikliği ve Bâbıâli’nin hükümranlık haklarının tehdit edildiği bir durumda bu gibi gelişmeleri engellemek üzere ortak tavır alıp etkili tedbirlerle karşı çıkmaya karar vermekteydiler. Gizli maddelerde ise yine aynı kaygılardan hareketle neler yapılacağı açıklanmaktaydı. Mehmed Ali Paşa’nın Osmanlı hânedanı yerine geçmesi halinde devletin Avrupa’daki toprakları üzerinde de hükümranlığını teşmil etmesine imkân verilmemesi, Osmanlı Devleti’nin yıkılması ihtimali söz konusu olduğunda da iki devletin ortak dayanışmasının hedefi, Balkanlar’daki Osmanlı topraklarında küçük millî devletler kurulmasının, dolayısıyla Metternich’in görüşü doğrultusunda büyük bir Yunan krallığı oluşturulmamasının sağlanması ve Avrupa devletler dengesini bozacak gelişmelerin önlenmesiydi.", "question": "Kimler Petersburg ve Bâbıâli nezdinde bir dizi resmî protestolara başladılar ve donanmalarını Çanakkale Boğazı önlerine sevkettiler ?", "answers": {"answer_start": 1213, "text": "İngiltere ve Fransa"}}, {"id": "201", "context": "Antlaşmanın bu gizli maddesi, Rus harp gemilerinin Boğazlar’dan geçerek Akdeniz’e çıkabileceklerini açıkça ifade etmemekle beraber böyle bir hakkı vermiş bulunan Ocak 1799 ve bunu yenileyen 1805 antlaşmalarının adları anılmasa bile 2. maddenin genel yapısı içinde yürürlükte olduğuna işaret edilmesi, gizli maddenin Avrupa genelinde büyük bir infiale yol açmasına ve endişe kaynağı olarak Mısır meselesinin sonuna kadar dikkatleri üzerinde toplamasına yetmiştir. Bu antlaşma ile Bâbıâli’nin Rusya’nın korumacılığı altına girdiğinde bir dereceye kadar doğruluk payı olmakla beraber, bu gelişmeyi bazı tarihçilerin vaktiyle ileri sürmüş oldukları gibi vasallık mertebesine indirmek herhalde yanlış, ancak konuya karşı duyulan hassasiyetin abartmalı bir göstergesidir. Hünkâr İskelesi Antlaşması Avrupa’da geniş akisler yarattı ve Mehmed Ali Paşa’nın dizginlenmesinde önemli bir vazife gördü. Geriye böyle bir antlaşma bırakmış olsa bile Rus kuvvetlerinin Boğaz’dan çekilmesi sevinçle karşılandı. Fakat kısa bir zaman sonra, varlığından önce birtakım söylentiler halinde haber aldıkları gizli maddenin mevcudiyetinin kesinlik ve muhtevasının açıklık kazanması bu rahatlamaların yerini kızgınlık ve endişeye bıraktı. İngiltere ve Fransa, Petersburg ve Bâbıâli nezdinde bir dizi resmî protestolara başladılar ve donanmalarını Çanakkale Boğazı önlerine sevkettiler. Nota teâtileri meseleyi yeni bir devletlerarası krize dönüştürdü; gerginlik, İngiltere ve Fransa cephesiyle Rusya karşısındaki münasebetlerin kesilebileceği zehâbına yol açtı. Büyüyen kriz Avusturya Başbakanı Metternich’in ara buluculuğu ile yatıştırıldı. Rus siyasî çizgisinden ayrılmamaya özen göstermekle beraber Avusturya menfaatlerini de en iyi şekilde kollamaya çalışan Metternich, Hünkâr İskelesi’nin Rusya’ya sağladığı üstün durumu kontrol edebileceği ve hatta duruma ortak olabileceği bir çözüm yoluna başarı ile teşebbüs etti. Avusturya ve Rus hükümdarlarının (I. Franz ve I. Nikola) Münchengraetz’de (Bohemya) buluşmalarını temin etti, Hünkâr İskelesi ile oluşan ağır siyasî havayı dağıtacak ve Rusya’yı şarkta yalnız bırakmayacak yeni bir antlaşmanın yapılmasını sağladı. Hünkâr İskelesi’nin doğrudan bir uzantısı olan Münchengraetz Antlaşması (18 Eylül 1833), Mehmed Ali Paşa tehlikesinin boyutlarını da açıkça gözler önüne sermesi bakımından ayrıca büyük bir önem taşır. İkisi gizli olmak üzere beş maddeden oluşan antlaşmada taraflar Osmanlı Devleti’nin Osmanlı hânedanı elinde kalmasını bütün güçlerini kullanarak temin etmeye, muhtemel bir hânedan değişikliği ve Bâbıâli’nin hükümranlık haklarının tehdit edildiği bir durumda bu gibi gelişmeleri engellemek üzere ortak tavır alıp etkili tedbirlerle karşı çıkmaya karar vermekteydiler. Gizli maddelerde ise yine aynı kaygılardan hareketle neler yapılacağı açıklanmaktaydı. Mehmed Ali Paşa’nın Osmanlı hânedanı yerine geçmesi halinde devletin Avrupa’daki toprakları üzerinde de hükümranlığını teşmil etmesine imkân verilmemesi, Osmanlı Devleti’nin yıkılması ihtimali söz konusu olduğunda da iki devletin ortak dayanışmasının hedefi, Balkanlar’daki Osmanlı topraklarında küçük millî devletler kurulmasının, dolayısıyla Metternich’in görüşü doğrultusunda büyük bir Yunan krallığı oluşturulmamasının sağlanması ve Avrupa devletler dengesini bozacak gelişmelerin önlenmesiydi.", "question": "Büyüyen kriz kimin ara buluculuğu ile yatıştırıldı ?", "answers": {"answer_start": 1549, "text": "Avusturya Başbakanı Metternich’in"}}, {"id": "202", "context": "Antlaşmanın bu gizli maddesi, Rus harp gemilerinin Boğazlar’dan geçerek Akdeniz’e çıkabileceklerini açıkça ifade etmemekle beraber böyle bir hakkı vermiş bulunan Ocak 1799 ve bunu yenileyen 1805 antlaşmalarının adları anılmasa bile 2. maddenin genel yapısı içinde yürürlükte olduğuna işaret edilmesi, gizli maddenin Avrupa genelinde büyük bir infiale yol açmasına ve endişe kaynağı olarak Mısır meselesinin sonuna kadar dikkatleri üzerinde toplamasına yetmiştir. Bu antlaşma ile Bâbıâli’nin Rusya’nın korumacılığı altına girdiğinde bir dereceye kadar doğruluk payı olmakla beraber, bu gelişmeyi bazı tarihçilerin vaktiyle ileri sürmüş oldukları gibi vasallık mertebesine indirmek herhalde yanlış, ancak konuya karşı duyulan hassasiyetin abartmalı bir göstergesidir. Hünkâr İskelesi Antlaşması Avrupa’da geniş akisler yarattı ve Mehmed Ali Paşa’nın dizginlenmesinde önemli bir vazife gördü. Geriye böyle bir antlaşma bırakmış olsa bile Rus kuvvetlerinin Boğaz’dan çekilmesi sevinçle karşılandı. Fakat kısa bir zaman sonra, varlığından önce birtakım söylentiler halinde haber aldıkları gizli maddenin mevcudiyetinin kesinlik ve muhtevasının açıklık kazanması bu rahatlamaların yerini kızgınlık ve endişeye bıraktı. İngiltere ve Fransa, Petersburg ve Bâbıâli nezdinde bir dizi resmî protestolara başladılar ve donanmalarını Çanakkale Boğazı önlerine sevkettiler. Nota teâtileri meseleyi yeni bir devletlerarası krize dönüştürdü; gerginlik, İngiltere ve Fransa cephesiyle Rusya karşısındaki münasebetlerin kesilebileceği zehâbına yol açtı. Büyüyen kriz Avusturya Başbakanı Metternich’in ara buluculuğu ile yatıştırıldı. Rus siyasî çizgisinden ayrılmamaya özen göstermekle beraber Avusturya menfaatlerini de en iyi şekilde kollamaya çalışan Metternich, Hünkâr İskelesi’nin Rusya’ya sağladığı üstün durumu kontrol edebileceği ve hatta duruma ortak olabileceği bir çözüm yoluna başarı ile teşebbüs etti. Avusturya ve Rus hükümdarlarının (I. Franz ve I. Nikola) Münchengraetz’de (Bohemya) buluşmalarını temin etti, Hünkâr İskelesi ile oluşan ağır siyasî havayı dağıtacak ve Rusya’yı şarkta yalnız bırakmayacak yeni bir antlaşmanın yapılmasını sağladı. Hünkâr İskelesi’nin doğrudan bir uzantısı olan Münchengraetz Antlaşması (18 Eylül 1833), Mehmed Ali Paşa tehlikesinin boyutlarını da açıkça gözler önüne sermesi bakımından ayrıca büyük bir önem taşır. İkisi gizli olmak üzere beş maddeden oluşan antlaşmada taraflar Osmanlı Devleti’nin Osmanlı hânedanı elinde kalmasını bütün güçlerini kullanarak temin etmeye, muhtemel bir hânedan değişikliği ve Bâbıâli’nin hükümranlık haklarının tehdit edildiği bir durumda bu gibi gelişmeleri engellemek üzere ortak tavır alıp etkili tedbirlerle karşı çıkmaya karar vermekteydiler. Gizli maddelerde ise yine aynı kaygılardan hareketle neler yapılacağı açıklanmaktaydı. Mehmed Ali Paşa’nın Osmanlı hânedanı yerine geçmesi halinde devletin Avrupa’daki toprakları üzerinde de hükümranlığını teşmil etmesine imkân verilmemesi, Osmanlı Devleti’nin yıkılması ihtimali söz konusu olduğunda da iki devletin ortak dayanışmasının hedefi, Balkanlar’daki Osmanlı topraklarında küçük millî devletler kurulmasının, dolayısıyla Metternich’in görüşü doğrultusunda büyük bir Yunan krallığı oluşturulmamasının sağlanması ve Avrupa devletler dengesini bozacak gelişmelerin önlenmesiydi.", "question": "Münchengraetz Antlaşması ne zaman imzalandı ?", "answers": {"answer_start": 2216, "text": "(18 Eylül 1833),"}}, {"id": "203", "context": "Antlaşmanın bu gizli maddesi, Rus harp gemilerinin Boğazlar’dan geçerek Akdeniz’e çıkabileceklerini açıkça ifade etmemekle beraber böyle bir hakkı vermiş bulunan Ocak 1799 ve bunu yenileyen 1805 antlaşmalarının adları anılmasa bile 2. maddenin genel yapısı içinde yürürlükte olduğuna işaret edilmesi, gizli maddenin Avrupa genelinde büyük bir infiale yol açmasına ve endişe kaynağı olarak Mısır meselesinin sonuna kadar dikkatleri üzerinde toplamasına yetmiştir. Bu antlaşma ile Bâbıâli’nin Rusya’nın korumacılığı altına girdiğinde bir dereceye kadar doğruluk payı olmakla beraber, bu gelişmeyi bazı tarihçilerin vaktiyle ileri sürmüş oldukları gibi vasallık mertebesine indirmek herhalde yanlış, ancak konuya karşı duyulan hassasiyetin abartmalı bir göstergesidir. Hünkâr İskelesi Antlaşması Avrupa’da geniş akisler yarattı ve Mehmed Ali Paşa’nın dizginlenmesinde önemli bir vazife gördü. Geriye böyle bir antlaşma bırakmış olsa bile Rus kuvvetlerinin Boğaz’dan çekilmesi sevinçle karşılandı. Fakat kısa bir zaman sonra, varlığından önce birtakım söylentiler halinde haber aldıkları gizli maddenin mevcudiyetinin kesinlik ve muhtevasının açıklık kazanması bu rahatlamaların yerini kızgınlık ve endişeye bıraktı. İngiltere ve Fransa, Petersburg ve Bâbıâli nezdinde bir dizi resmî protestolara başladılar ve donanmalarını Çanakkale Boğazı önlerine sevkettiler. Nota teâtileri meseleyi yeni bir devletlerarası krize dönüştürdü; gerginlik, İngiltere ve Fransa cephesiyle Rusya karşısındaki münasebetlerin kesilebileceği zehâbına yol açtı. Büyüyen kriz Avusturya Başbakanı Metternich’in ara buluculuğu ile yatıştırıldı. Rus siyasî çizgisinden ayrılmamaya özen göstermekle beraber Avusturya menfaatlerini de en iyi şekilde kollamaya çalışan Metternich, Hünkâr İskelesi’nin Rusya’ya sağladığı üstün durumu kontrol edebileceği ve hatta duruma ortak olabileceği bir çözüm yoluna başarı ile teşebbüs etti. Avusturya ve Rus hükümdarlarının (I. Franz ve I. Nikola) Münchengraetz’de (Bohemya) buluşmalarını temin etti, Hünkâr İskelesi ile oluşan ağır siyasî havayı dağıtacak ve Rusya’yı şarkta yalnız bırakmayacak yeni bir antlaşmanın yapılmasını sağladı. Hünkâr İskelesi’nin doğrudan bir uzantısı olan Münchengraetz Antlaşması (18 Eylül 1833), Mehmed Ali Paşa tehlikesinin boyutlarını da açıkça gözler önüne sermesi bakımından ayrıca büyük bir önem taşır. İkisi gizli olmak üzere beş maddeden oluşan antlaşmada taraflar Osmanlı Devleti’nin Osmanlı hânedanı elinde kalmasını bütün güçlerini kullanarak temin etmeye, muhtemel bir hânedan değişikliği ve Bâbıâli’nin hükümranlık haklarının tehdit edildiği bir durumda bu gibi gelişmeleri engellemek üzere ortak tavır alıp etkili tedbirlerle karşı çıkmaya karar vermekteydiler. Gizli maddelerde ise yine aynı kaygılardan hareketle neler yapılacağı açıklanmaktaydı. Mehmed Ali Paşa’nın Osmanlı hânedanı yerine geçmesi halinde devletin Avrupa’daki toprakları üzerinde de hükümranlığını teşmil etmesine imkân verilmemesi, Osmanlı Devleti’nin yıkılması ihtimali söz konusu olduğunda da iki devletin ortak dayanışmasının hedefi, Balkanlar’daki Osmanlı topraklarında küçük millî devletler kurulmasının, dolayısıyla Metternich’in görüşü doğrultusunda büyük bir Yunan krallığı oluşturulmamasının sağlanması ve Avrupa devletler dengesini bozacak gelişmelerin önlenmesiydi.", "question": "Hünkâr İskelesi’nin doğrudan bir uzantısı olan anlaşma nedir ?", "answers": {"answer_start": 2191, "text": "Münchengraetz Antlaşması"}}, {"id": "204", "context": "Antlaşmanın bu gizli maddesi, Rus harp gemilerinin Boğazlar’dan geçerek Akdeniz’e çıkabileceklerini açıkça ifade etmemekle beraber böyle bir hakkı vermiş bulunan Ocak 1799 ve bunu yenileyen 1805 antlaşmalarının adları anılmasa bile 2. maddenin genel yapısı içinde yürürlükte olduğuna işaret edilmesi, gizli maddenin Avrupa genelinde büyük bir infiale yol açmasına ve endişe kaynağı olarak Mısır meselesinin sonuna kadar dikkatleri üzerinde toplamasına yetmiştir. Bu antlaşma ile Bâbıâli’nin Rusya’nın korumacılığı altına girdiğinde bir dereceye kadar doğruluk payı olmakla beraber, bu gelişmeyi bazı tarihçilerin vaktiyle ileri sürmüş oldukları gibi vasallık mertebesine indirmek herhalde yanlış, ancak konuya karşı duyulan hassasiyetin abartmalı bir göstergesidir. Hünkâr İskelesi Antlaşması Avrupa’da geniş akisler yarattı ve Mehmed Ali Paşa’nın dizginlenmesinde önemli bir vazife gördü. Geriye böyle bir antlaşma bırakmış olsa bile Rus kuvvetlerinin Boğaz’dan çekilmesi sevinçle karşılandı. Fakat kısa bir zaman sonra, varlığından önce birtakım söylentiler halinde haber aldıkları gizli maddenin mevcudiyetinin kesinlik ve muhtevasının açıklık kazanması bu rahatlamaların yerini kızgınlık ve endişeye bıraktı. İngiltere ve Fransa, Petersburg ve Bâbıâli nezdinde bir dizi resmî protestolara başladılar ve donanmalarını Çanakkale Boğazı önlerine sevkettiler. Nota teâtileri meseleyi yeni bir devletlerarası krize dönüştürdü; gerginlik, İngiltere ve Fransa cephesiyle Rusya karşısındaki münasebetlerin kesilebileceği zehâbına yol açtı. Büyüyen kriz Avusturya Başbakanı Metternich’in ara buluculuğu ile yatıştırıldı. Rus siyasî çizgisinden ayrılmamaya özen göstermekle beraber Avusturya menfaatlerini de en iyi şekilde kollamaya çalışan Metternich, Hünkâr İskelesi’nin Rusya’ya sağladığı üstün durumu kontrol edebileceği ve hatta duruma ortak olabileceği bir çözüm yoluna başarı ile teşebbüs etti. Avusturya ve Rus hükümdarlarının (I. Franz ve I. Nikola) Münchengraetz’de (Bohemya) buluşmalarını temin etti, Hünkâr İskelesi ile oluşan ağır siyasî havayı dağıtacak ve Rusya’yı şarkta yalnız bırakmayacak yeni bir antlaşmanın yapılmasını sağladı. Hünkâr İskelesi’nin doğrudan bir uzantısı olan Münchengraetz Antlaşması (18 Eylül 1833), Mehmed Ali Paşa tehlikesinin boyutlarını da açıkça gözler önüne sermesi bakımından ayrıca büyük bir önem taşır. İkisi gizli olmak üzere beş maddeden oluşan antlaşmada taraflar Osmanlı Devleti’nin Osmanlı hânedanı elinde kalmasını bütün güçlerini kullanarak temin etmeye, muhtemel bir hânedan değişikliği ve Bâbıâli’nin hükümranlık haklarının tehdit edildiği bir durumda bu gibi gelişmeleri engellemek üzere ortak tavır alıp etkili tedbirlerle karşı çıkmaya karar vermekteydiler. Gizli maddelerde ise yine aynı kaygılardan hareketle neler yapılacağı açıklanmaktaydı. Mehmed Ali Paşa’nın Osmanlı hânedanı yerine geçmesi halinde devletin Avrupa’daki toprakları üzerinde de hükümranlığını teşmil etmesine imkân verilmemesi, Osmanlı Devleti’nin yıkılması ihtimali söz konusu olduğunda da iki devletin ortak dayanışmasının hedefi, Balkanlar’daki Osmanlı topraklarında küçük millî devletler kurulmasının, dolayısıyla Metternich’in görüşü doğrultusunda büyük bir Yunan krallığı oluşturulmamasının sağlanması ve Avrupa devletler dengesini bozacak gelişmelerin önlenmesiydi.", "question": "Münchengraetz Antlaşması kaç maddeden oluşmaktadır ?", "answers": {"answer_start": 2345, "text": "İkisi gizli olmak üzere beş maddeden"}}, {"id": "959", "context": "Kemaleddin ibn Yunus ya da Musa ibn Yunus (doğum yılı ve yeri: 1156 Musul - ölüm yılı ve yeri: 1241 Musul).Astronom, matematikçi ve İslam bilgini.Tam adı Musa bin Yunus bin Muhammed bin Men’a'dır, Künyesi ise Ebu’l-Feth’tir, lakabı Kemaleddin olup ayrıca İbn-i Yunus ve Mewsilî diye de bilinir.İlk eğitimini babası Şeyh Yunus Rızauddin'in yanında fıkıh ve hadis ilimleri öğrendi, ardından Bağdat'taki Nizamiye Medreseleri'nde okumaya devam etti. Burada Şerafeddin el-Tusî'den matematik derslerini aldı, ardından Batlamyus'un Almagest adlı eserini de öğrenir. Ardından Musul'a döndü, Emir Zeyneddin Camii'nde dersler verdi. İlim öğretmeye elverişli olarak inşa edilen bu cami Kemaliyye Medresesi olarak anıldı. Kısa zamanda şöhreti etrafa yayılan Musa Kemaleddin ibn Yunus pek çok çevreden gelen talebelere ilim öğretti. ", "question": "Kemaleddin ibn Yunus lakabı dışında hangi isimlerle bilinir?", "answers": {"answer_start": 255, "text": "İbn-i Yunus ve Mewsilî"}}, {"id": "960", "context": "Kemaleddin ibn Yunus ya da Musa ibn Yunus (doğum yılı ve yeri: 1156 Musul - ölüm yılı ve yeri: 1241 Musul).Astronom, matematikçi ve İslam bilgini.Tam adı Musa bin Yunus bin Muhammed bin Men’a'dır, Künyesi ise Ebu’l-Feth’tir, lakabı Kemaleddin olup ayrıca İbn-i Yunus ve Mewsilî diye de bilinir.İlk eğitimini babası Şeyh Yunus Rızauddin'in yanında fıkıh ve hadis ilimleri öğrendi, ardından Bağdat'taki Nizamiye Medreseleri'nde okumaya devam etti. Burada Şerafeddin el-Tusî'den matematik derslerini aldı, ardından Batlamyus'un Almagest adlı eserini de öğrenir. Ardından Musul'a döndü, Emir Zeyneddin Camii'nde dersler verdi. İlim öğretmeye elverişli olarak inşa edilen bu cami Kemaliyye Medresesi olarak anıldı. Kısa zamanda şöhreti etrafa yayılan Musa Kemaleddin ibn Yunus pek çok çevreden gelen talebelere ilim öğretti. ", "question": "Kemaleddin ibn Yunus nerede doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 68, "text": "Musul"}}, {"id": "961", "context": "Kemaleddin ibn Yunus ya da Musa ibn Yunus (doğum yılı ve yeri: 1156 Musul - ölüm yılı ve yeri: 1241 Musul).Astronom, matematikçi ve İslam bilgini.Tam adı Musa bin Yunus bin Muhammed bin Men’a'dır, Künyesi ise Ebu’l-Feth’tir, lakabı Kemaleddin olup ayrıca İbn-i Yunus ve Mewsilî diye de bilinir.İlk eğitimini babası Şeyh Yunus Rızauddin'in yanında fıkıh ve hadis ilimleri öğrendi, ardından Bağdat'taki Nizamiye Medreseleri'nde okumaya devam etti. Burada Şerafeddin el-Tusî'den matematik derslerini aldı, ardından Batlamyus'un Almagest adlı eserini de öğrenir. Ardından Musul'a döndü, Emir Zeyneddin Camii'nde dersler verdi. İlim öğretmeye elverişli olarak inşa edilen bu cami Kemaliyye Medresesi olarak anıldı. Kısa zamanda şöhreti etrafa yayılan Musa Kemaleddin ibn Yunus pek çok çevreden gelen talebelere ilim öğretti. ", "question": "Kemaleddin ibn Yunus nerede ölmüştür?", "answers": {"answer_start": 68, "text": "Musul"}}, {"id": "962", "context": "Kemaleddin ibn Yunus ya da Musa ibn Yunus (doğum yılı ve yeri: 1156 Musul - ölüm yılı ve yeri: 1241 Musul).Astronom, matematikçi ve İslam bilgini.Tam adı Musa bin Yunus bin Muhammed bin Men’a'dır, Künyesi ise Ebu’l-Feth’tir, lakabı Kemaleddin olup ayrıca İbn-i Yunus ve Mewsilî diye de bilinir.İlk eğitimini babası Şeyh Yunus Rızauddin'in yanında fıkıh ve hadis ilimleri öğrendi, ardından Bağdat'taki Nizamiye Medreseleri'nde okumaya devam etti. Burada Şerafeddin el-Tusî'den matematik derslerini aldı, ardından Batlamyus'un Almagest adlı eserini de öğrenir. Ardından Musul'a döndü, Emir Zeyneddin Camii'nde dersler verdi. İlim öğretmeye elverişli olarak inşa edilen bu cami Kemaliyye Medresesi olarak anıldı. Kısa zamanda şöhreti etrafa yayılan Musa Kemaleddin ibn Yunus pek çok çevreden gelen talebelere ilim öğretti. ", "question": "Kemaleddin ibn Yunus'ın doğum yılı nedir?", "answers": {"answer_start": 63, "text": "1156"}}, {"id": "963", "context": "Kemaleddin ibn Yunus ya da Musa ibn Yunus (doğum yılı ve yeri: 1156 Musul - ölüm yılı ve yeri: 1241 Musul).Astronom, matematikçi ve İslam bilgini.Tam adı Musa bin Yunus bin Muhammed bin Men’a'dır, Künyesi ise Ebu’l-Feth’tir, lakabı Kemaleddin olup ayrıca İbn-i Yunus ve Mewsilî diye de bilinir.İlk eğitimini babası Şeyh Yunus Rızauddin'in yanında fıkıh ve hadis ilimleri öğrendi, ardından Bağdat'taki Nizamiye Medreseleri'nde okumaya devam etti. Burada Şerafeddin el-Tusî'den matematik derslerini aldı, ardından Batlamyus'un Almagest adlı eserini de öğrenir. Ardından Musul'a döndü, Emir Zeyneddin Camii'nde dersler verdi. İlim öğretmeye elverişli olarak inşa edilen bu cami Kemaliyye Medresesi olarak anıldı. Kısa zamanda şöhreti etrafa yayılan Musa Kemaleddin ibn Yunus pek çok çevreden gelen talebelere ilim öğretti. ", "question": "Kemaleddin ibn Yunus hangi yıl vefat etmiştir?", "answers": {"answer_start": 95, "text": "1241"}}, {"id": "964", "context": "Kemaleddin ibn Yunus ya da Musa ibn Yunus (doğum yılı ve yeri: 1156 Musul - ölüm yılı ve yeri: 1241 Musul).Astronom, matematikçi ve İslam bilgini.Tam adı Musa bin Yunus bin Muhammed bin Men’a'dır, Künyesi ise Ebu’l-Feth’tir, lakabı Kemaleddin olup ayrıca İbn-i Yunus ve Mewsilî diye de bilinir.İlk eğitimini babası Şeyh Yunus Rızauddin'in yanında fıkıh ve hadis ilimleri öğrendi, ardından Bağdat'taki Nizamiye Medreseleri'nde okumaya devam etti. Burada Şerafeddin el-Tusî'den matematik derslerini aldı, ardından Batlamyus'un Almagest adlı eserini de öğrenir. Ardından Musul'a döndü, Emir Zeyneddin Camii'nde dersler verdi. İlim öğretmeye elverişli olarak inşa edilen bu cami Kemaliyye Medresesi olarak anıldı. Kısa zamanda şöhreti etrafa yayılan Musa Kemaleddin ibn Yunus pek çok çevreden gelen talebelere ilim öğretti. ", "question": "Kemaleddin ibn Yunus'un tam adı nedir?", "answers": {"answer_start": 154, "text": "Musa bin Yunus bin Muhammed bin Men’a"}}, {"id": "965", "context": "Kemaleddin ibn Yunus ya da Musa ibn Yunus (doğum yılı ve yeri: 1156 Musul - ölüm yılı ve yeri: 1241 Musul).Astronom, matematikçi ve İslam bilgini.Tam adı Musa bin Yunus bin Muhammed bin Men’a'dır, Künyesi ise Ebu’l-Feth’tir, lakabı Kemaleddin olup ayrıca İbn-i Yunus ve Mewsilî diye de bilinir.İlk eğitimini babası Şeyh Yunus Rızauddin'in yanında fıkıh ve hadis ilimleri öğrendi, ardından Bağdat'taki Nizamiye Medreseleri'nde okumaya devam etti. Burada Şerafeddin el-Tusî'den matematik derslerini aldı, ardından Batlamyus'un Almagest adlı eserini de öğrenir. Ardından Musul'a döndü, Emir Zeyneddin Camii'nde dersler verdi. İlim öğretmeye elverişli olarak inşa edilen bu cami Kemaliyye Medresesi olarak anıldı. Kısa zamanda şöhreti etrafa yayılan Musa Kemaleddin ibn Yunus pek çok çevreden gelen talebelere ilim öğretti. ", "question": "Kemaleddin ibn Yunus'un lakabı nedir?", "answers": {"answer_start": 0, "text": "Kemaleddin"}}, {"id": "966", "context": "Kemaleddin ibn Yunus ya da Musa ibn Yunus (doğum yılı ve yeri: 1156 Musul - ölüm yılı ve yeri: 1241 Musul).Astronom, matematikçi ve İslam bilgini.Tam adı Musa bin Yunus bin Muhammed bin Men’a'dır, Künyesi ise Ebu’l-Feth’tir, lakabı Kemaleddin olup ayrıca İbn-i Yunus ve Mewsilî diye de bilinir.İlk eğitimini babası Şeyh Yunus Rızauddin'in yanında fıkıh ve hadis ilimleri öğrendi, ardından Bağdat'taki Nizamiye Medreseleri'nde okumaya devam etti. Burada Şerafeddin el-Tusî'den matematik derslerini aldı, ardından Batlamyus'un Almagest adlı eserini de öğrenir. Ardından Musul'a döndü, Emir Zeyneddin Camii'nde dersler verdi. İlim öğretmeye elverişli olarak inşa edilen bu cami Kemaliyye Medresesi olarak anıldı. Kısa zamanda şöhreti etrafa yayılan Musa Kemaleddin ibn Yunus pek çok çevreden gelen talebelere ilim öğretti. ", "question": "Kemaleddin ibn Yunus ilk eğitimini kimin yanında almıştır?", "answers": {"answer_start": 315, "text": "Şeyh Yunus Rızauddin"}}, {"id": "967", "context": "Kemaleddin ibn Yunus ya da Musa ibn Yunus (doğum yılı ve yeri: 1156 Musul - ölüm yılı ve yeri: 1241 Musul).Astronom, matematikçi ve İslam bilgini.Tam adı Musa bin Yunus bin Muhammed bin Men’a'dır, Künyesi ise Ebu’l-Feth’tir, lakabı Kemaleddin olup ayrıca İbn-i Yunus ve Mewsilî diye de bilinir.İlk eğitimini babası Şeyh Yunus Rızauddin'in yanında fıkıh ve hadis ilimleri öğrendi, ardından Bağdat'taki Nizamiye Medreseleri'nde okumaya devam etti. Burada Şerafeddin el-Tusî'den matematik derslerini aldı, ardından Batlamyus'un Almagest adlı eserini de öğrenir. Ardından Musul'a döndü, Emir Zeyneddin Camii'nde dersler verdi. İlim öğretmeye elverişli olarak inşa edilen bu cami Kemaliyye Medresesi olarak anıldı. Kısa zamanda şöhreti etrafa yayılan Musa Kemaleddin ibn Yunus pek çok çevreden gelen talebelere ilim öğretti. ", "question": "Kemaleddin ibn Yunus'un babası kimdir?", "answers": {"answer_start": 315, "text": "Şeyh Yunus Rızauddin"}}, {"id": "968", "context": "Kemaleddin ibn Yunus ya da Musa ibn Yunus (doğum yılı ve yeri: 1156 Musul - ölüm yılı ve yeri: 1241 Musul).Astronom, matematikçi ve İslam bilgini.Tam adı Musa bin Yunus bin Muhammed bin Men’a'dır, Künyesi ise Ebu’l-Feth’tir, lakabı Kemaleddin olup ayrıca İbn-i Yunus ve Mewsilî diye de bilinir.İlk eğitimini babası Şeyh Yunus Rızauddin'in yanında fıkıh ve hadis ilimleri öğrendi, ardından Bağdat'taki Nizamiye Medreseleri'nde okumaya devam etti. Burada Şerafeddin el-Tusî'den matematik derslerini aldı, ardından Batlamyus'un Almagest adlı eserini de öğrenir. Ardından Musul'a döndü, Emir Zeyneddin Camii'nde dersler verdi. İlim öğretmeye elverişli olarak inşa edilen bu cami Kemaliyye Medresesi olarak anıldı. Kısa zamanda şöhreti etrafa yayılan Musa Kemaleddin ibn Yunus pek çok çevreden gelen talebelere ilim öğretti. ", "question": "Kemaleddin ibn Yunus, Bağdat'ta nerede okumaya devam etmiştir?", "answers": {"answer_start": 401, "text": "Nizamiye Medreseleri"}}, {"id": "969", "context": "Kemaleddin ibn Yunus ya da Musa ibn Yunus (doğum yılı ve yeri: 1156 Musul - ölüm yılı ve yeri: 1241 Musul).Astronom, matematikçi ve İslam bilgini.Tam adı Musa bin Yunus bin Muhammed bin Men’a'dır, Künyesi ise Ebu’l-Feth’tir, lakabı Kemaleddin olup ayrıca İbn-i Yunus ve Mewsilî diye de bilinir.İlk eğitimini babası Şeyh Yunus Rızauddin'in yanında fıkıh ve hadis ilimleri öğrendi, ardından Bağdat'taki Nizamiye Medreseleri'nde okumaya devam etti. Burada Şerafeddin el-Tusî'den matematik derslerini aldı, ardından Batlamyus'un Almagest adlı eserini de öğrenir. Ardından Musul'a döndü, Emir Zeyneddin Camii'nde dersler verdi. İlim öğretmeye elverişli olarak inşa edilen bu cami Kemaliyye Medresesi olarak anıldı. Kısa zamanda şöhreti etrafa yayılan Musa Kemaleddin ibn Yunus pek çok çevreden gelen talebelere ilim öğretti. ", "question": "Kemaleddin ibn Yunus, Nizamiye Medreseleri'nde kiminden ders almıştır?", "answers": {"answer_start": 453, "text": "Şerafeddin el-Tusî"}}, {"id": "970", "context": "Kemaleddin ibn Yunus ya da Musa ibn Yunus (doğum yılı ve yeri: 1156 Musul - ölüm yılı ve yeri: 1241 Musul).Astronom, matematikçi ve İslam bilgini.Tam adı Musa bin Yunus bin Muhammed bin Men’a'dır, Künyesi ise Ebu’l-Feth’tir, lakabı Kemaleddin olup ayrıca İbn-i Yunus ve Mewsilî diye de bilinir.İlk eğitimini babası Şeyh Yunus Rızauddin'in yanında fıkıh ve hadis ilimleri öğrendi, ardından Bağdat'taki Nizamiye Medreseleri'nde okumaya devam etti. Burada Şerafeddin el-Tusî'den matematik derslerini aldı, ardından Batlamyus'un Almagest adlı eserini de öğrenir. Ardından Musul'a döndü, Emir Zeyneddin Camii'nde dersler verdi. İlim öğretmeye elverişli olarak inşa edilen bu cami Kemaliyye Medresesi olarak anıldı. Kısa zamanda şöhreti etrafa yayılan Musa Kemaleddin ibn Yunus pek çok çevreden gelen talebelere ilim öğretti. ", "question": "Kemaleddin ibn Yunus Batlamyus'un hangi eserini öğrenmiştir?", "answers": {"answer_start": 525, "text": "Almagest"}}, {"id": "971", "context": "Kemaleddin ibn Yunus ya da Musa ibn Yunus (doğum yılı ve yeri: 1156 Musul - ölüm yılı ve yeri: 1241 Musul).Astronom, matematikçi ve İslam bilgini.Tam adı Musa bin Yunus bin Muhammed bin Men’a'dır, Künyesi ise Ebu’l-Feth’tir, lakabı Kemaleddin olup ayrıca İbn-i Yunus ve Mewsilî diye de bilinir.İlk eğitimini babası Şeyh Yunus Rızauddin'in yanında fıkıh ve hadis ilimleri öğrendi, ardından Bağdat'taki Nizamiye Medreseleri'nde okumaya devam etti. Burada Şerafeddin el-Tusî'den matematik derslerini aldı, ardından Batlamyus'un Almagest adlı eserini de öğrenir. Ardından Musul'a döndü, Emir Zeyneddin Camii'nde dersler verdi. İlim öğretmeye elverişli olarak inşa edilen bu cami Kemaliyye Medresesi olarak anıldı. Kısa zamanda şöhreti etrafa yayılan Musa Kemaleddin ibn Yunus pek çok çevreden gelen talebelere ilim öğretti. ", "question": "Kemaleddin ibn Yunus Musul'a geri dönerek nerede dersler verdi?", "answers": {"answer_start": 583, "text": "Emir Zeyneddin Camii"}}, {"id": "972", "context": "Kemaleddin ibn Yunus ya da Musa ibn Yunus (doğum yılı ve yeri: 1156 Musul - ölüm yılı ve yeri: 1241 Musul).Astronom, matematikçi ve İslam bilgini.Tam adı Musa bin Yunus bin Muhammed bin Men’a'dır, Künyesi ise Ebu’l-Feth’tir, lakabı Kemaleddin olup ayrıca İbn-i Yunus ve Mewsilî diye de bilinir.İlk eğitimini babası Şeyh Yunus Rızauddin'in yanında fıkıh ve hadis ilimleri öğrendi, ardından Bağdat'taki Nizamiye Medreseleri'nde okumaya devam etti. Burada Şerafeddin el-Tusî'den matematik derslerini aldı, ardından Batlamyus'un Almagest adlı eserini de öğrenir. Ardından Musul'a döndü, Emir Zeyneddin Camii'nde dersler verdi. İlim öğretmeye elverişli olarak inşa edilen bu cami Kemaliyye Medresesi olarak anıldı. Kısa zamanda şöhreti etrafa yayılan Musa Kemaleddin ibn Yunus pek çok çevreden gelen talebelere ilim öğretti. ", "question": "Kemaleddin ibn Yunus'un ders verdiği cami hangi isimle anılır?", "answers": {"answer_start": 675, "text": "Kemaliyye Medresesi"}}, {"id": "1028", "context": "Pardus (yazıldığı gibi okunur), Türkiye'de TÜBİTAK tarafından geliştirilen bir Linux dağıtımı olan işletim sistemi. Planlamasına 2003 yılında başlanmış olup ilk kararlı sürümü 27 Aralık 2005’te yayınlanmıştır. Pardus adı, Anadolu Parsı'nın bilimsel adı olan Panthera pardus tullianadan gelmektedir. Pardus, ilk sürümden 2011.2 sürümüne kadar herhangi bir başka Linux dağıtımı temel alınmadan kendine özgü projelerle geliştirilmiş olup 2013 yılında yayınlanan Pardus 2013 sürümü ile beraber Debian tabanına geçilmiştir. ", "question": "Pardus ülkemizde hangi kuruluş tarafından geliştirilmekte olan bir işletim sistemidir?", "answers": {"answer_start": 43, "text": "TÜBİTAK"}}, {"id": "1029", "context": "Pardus (yazıldığı gibi okunur), Türkiye'de TÜBİTAK tarafından geliştirilen bir Linux dağıtımı olan işletim sistemi. Planlamasına 2003 yılında başlanmış olup ilk kararlı sürümü 27 Aralık 2005’te yayınlanmıştır. Pardus adı, Anadolu Parsı'nın bilimsel adı olan Panthera pardus tullianadan gelmektedir. Pardus, ilk sürümden 2011.2 sürümüne kadar herhangi bir başka Linux dağıtımı temel alınmadan kendine özgü projelerle geliştirilmiş olup 2013 yılında yayınlanan Pardus 2013 sürümü ile beraber Debian tabanına geçilmiştir. ", "question": "Pardus’un planlanması hangi yıldan itibaren yapılmaya başlamıştır?", "answers": {"answer_start": 129, "text": "2003"}}, {"id": "1030", "context": "Pardus (yazıldığı gibi okunur), Türkiye'de TÜBİTAK tarafından geliştirilen bir Linux dağıtımı olan işletim sistemi. Planlamasına 2003 yılında başlanmış olup ilk kararlı sürümü 27 Aralık 2005’te yayınlanmıştır. Pardus adı, Anadolu Parsı'nın bilimsel adı olan Panthera pardus tullianadan gelmektedir. Pardus, ilk sürümden 2011.2 sürümüne kadar herhangi bir başka Linux dağıtımı temel alınmadan kendine özgü projelerle geliştirilmiş olup 2013 yılında yayınlanan Pardus 2013 sürümü ile beraber Debian tabanına geçilmiştir. ", "question": "Pardus’un adının geldiği ve aynı zamanda Anadolu Parsı’nın bilimsel adı olan isim nedir?", "answers": {"answer_start": 258, "text": "Panthera pardus "}}, {"id": "1031", "context": "Pardus (yazıldığı gibi okunur), Türkiye'de TÜBİTAK tarafından geliştirilen bir Linux dağıtımı olan işletim sistemi. Planlamasına 2003 yılında başlanmış olup ilk kararlı sürümü 27 Aralık 2005’te yayınlanmıştır. Pardus adı, Anadolu Parsı'nın bilimsel adı olan Panthera pardus tullianadan gelmektedir. Pardus, ilk sürümden 2011.2 sürümüne kadar herhangi bir başka Linux dağıtımı temel alınmadan kendine özgü projelerle geliştirilmiş olup 2013 yılında yayınlanan Pardus 2013 sürümü ile beraber Debian tabanına geçilmiştir. ", "question": "Pardus’un 2013 yılı itibariyle sürümleri hangi tabanda yayınlanmıştır?", "answers": {"answer_start": 491, "text": "Debian "}}, {"id": "1032", "context": "Pardus için mevcut işletim sistemleri, başta Linux olmak üzere incelendi, açık kaynak yazılım metodolojisi (yöntem bilimi) ve felsefesi ayrıntılı olarak çalışıldı. Bu incelemeler sonrasında, 2003 yılı sonbaharında, Linux temelli, açık kaynaklı, olabildiğince GPL lisanslama yöntemini kullanan bir işletim sistemi dağıtımı oluşturulmasına karar verildi. Pardus Projesi'nin hayata geçmesi, 2004 yılı başında teknik ekibin çekirdeğinin oluşturulmasıyla başladı. Bu aşamada Türkiye'nin Linux geçmişi, mevcut ve planlanan dağıtımlar, açık kaynak ve Linux camiası ve girişimleri de göz önüne alınarak, var olan bilgi birikimi ve deneyimden en üst düzeyde yararlanmanın yolları arandı. Sonuçta ulusal işletim sistemi geliştirilmesinde görev alması en uygun kişiler Türkiye'nin dört bir yanından seçilerek TÜBİTAK/UEKAE bünyesinde bir araya geldiler.", "question": "Pardus’un oluşum sürecinde başta özellikle ne dağıtımı olması araştırılmıştır?", "answers": {"answer_start": 45, "text": "Linux"}}, {"id": "1033", "context": "Pardus için mevcut işletim sistemleri, başta Linux olmak üzere incelendi, açık kaynak yazılım metodolojisi (yöntem bilimi) ve felsefesi ayrıntılı olarak çalışıldı. Bu incelemeler sonrasında, 2003 yılı sonbaharında, Linux temelli, açık kaynaklı, olabildiğince GPL lisanslama yöntemini kullanan bir işletim sistemi dağıtımı oluşturulmasına karar verildi. Pardus Projesi'nin hayata geçmesi, 2004 yılı başında teknik ekibin çekirdeğinin oluşturulmasıyla başladı. Bu aşamada Türkiye'nin Linux geçmişi, mevcut ve planlanan dağıtımlar, açık kaynak ve Linux camiası ve girişimleri de göz önüne alınarak, var olan bilgi birikimi ve deneyimden en üst düzeyde yararlanmanın yolları arandı. Sonuçta ulusal işletim sistemi geliştirilmesinde görev alması en uygun kişiler Türkiye'nin dört bir yanından seçilerek TÜBİTAK/UEKAE bünyesinde bir araya geldiler.", "question": "Pardus’un oluşum süreci araştırmalarının sonrasında hangi lisanslama yönetimini mümkün olduğu kadar çok kullanan bir dağıtım olması kararlaştırılmıştır?", "answers": {"answer_start": 259, "text": "GPL"}}, {"id": "1034", "context": "Pardus için mevcut işletim sistemleri, başta Linux olmak üzere incelendi, açık kaynak yazılım metodolojisi (yöntem bilimi) ve felsefesi ayrıntılı olarak çalışıldı. Bu incelemeler sonrasında, 2003 yılı sonbaharında, Linux temelli, açık kaynaklı, olabildiğince GPL lisanslama yöntemini kullanan bir işletim sistemi dağıtımı oluşturulmasına karar verildi. Pardus Projesi'nin hayata geçmesi, 2004 yılı başında teknik ekibin çekirdeğinin oluşturulmasıyla başladı. Bu aşamada Türkiye'nin Linux geçmişi, mevcut ve planlanan dağıtımlar, açık kaynak ve Linux camiası ve girişimleri de göz önüne alınarak, var olan bilgi birikimi ve deneyimden en üst düzeyde yararlanmanın yolları arandı. Sonuçta ulusal işletim sistemi geliştirilmesinde görev alması en uygun kişiler Türkiye'nin dört bir yanından seçilerek TÜBİTAK/UEKAE bünyesinde bir araya geldiler.", "question": "Pardus’un 2004 yılı başlarında hayata geçirilen projelerinde çalışacak en uygun kişiler nerelerden seçilmişlerdir?", "answers": {"answer_start": 758, "text": "Türkiye'nin dört bir yanından"}}, {"id": "1035", "context": "Pardus için mevcut işletim sistemleri, başta Linux olmak üzere incelendi, açık kaynak yazılım metodolojisi (yöntem bilimi) ve felsefesi ayrıntılı olarak çalışıldı. Bu incelemeler sonrasında, 2003 yılı sonbaharında, Linux temelli, açık kaynaklı, olabildiğince GPL lisanslama yöntemini kullanan bir işletim sistemi dağıtımı oluşturulmasına karar verildi. Pardus Projesi'nin hayata geçmesi, 2004 yılı başında teknik ekibin çekirdeğinin oluşturulmasıyla başladı. Bu aşamada Türkiye'nin Linux geçmişi, mevcut ve planlanan dağıtımlar, açık kaynak ve Linux camiası ve girişimleri de göz önüne alınarak, var olan bilgi birikimi ve deneyimden en üst düzeyde yararlanmanın yolları arandı. Sonuçta ulusal işletim sistemi geliştirilmesinde görev alması en uygun kişiler Türkiye'nin dört bir yanından seçilerek TÜBİTAK/UEKAE bünyesinde bir araya geldiler.", "question": "Pardus’un 2004 yılı başlarında hayata geçirilen projelerinde çalışacak en uygun kişiler hangi kuruluşun çatısı altında toplanmışlardır?", "answers": {"answer_start": 798, "text": "TÜBİTAK/UEKAE "}}, {"id": "1036", "context": "Pardus için teknik hedefi ve yöntemi belirlenen tasarı hızla ilerlemeye başladı ve 1 Şubat 2005 tarihinde ilk ürün olan Pardus Çalışan CD 1.0 yayımlandı. Tasarının amaçları ve teknik yaklaşımı hakkında Linux camiası ve kullanıcıları bilgilendirmeyi amaçlayan Çalışan CD (canlı CD) beklenenin üzerinde ilgi gördü. Sonrasında geliştirme daha çok özgün yenilik tasarılarına yoğunlaştırıldı ve nihayet 27 Aralık 2005'te Pardus'un ilk kurulabilir sürümü olan Pardus 1.0, ağ üzerinden yayımlanmaya başlandı. Pardus 2011.2 sürümüne kadar kendine özgü PİSİ paket yönetim sistemini kullanan özgün bir Linux dağıtımı olarak yoluna devam etti.", "question": "Pardus’un ilk çalışan ürünün yayımlanma tarihi nedir?", "answers": {"answer_start": 83, "text": "1 Şubat 2005"}}, {"id": "1037", "context": "Pardus için teknik hedefi ve yöntemi belirlenen tasarı hızla ilerlemeye başladı ve 1 Şubat 2005 tarihinde ilk ürün olan Pardus Çalışan CD 1.0 yayımlandı. Tasarının amaçları ve teknik yaklaşımı hakkında Linux camiası ve kullanıcıları bilgilendirmeyi amaçlayan Çalışan CD (canlı CD) beklenenin üzerinde ilgi gördü. Sonrasında geliştirme daha çok özgün yenilik tasarılarına yoğunlaştırıldı ve nihayet 27 Aralık 2005'te Pardus'un ilk kurulabilir sürümü olan Pardus 1.0, ağ üzerinden yayımlanmaya başlandı. Pardus 2011.2 sürümüne kadar kendine özgü PİSİ paket yönetim sistemini kullanan özgün bir Linux dağıtımı olarak yoluna devam etti.", "question": "1 Şubat 2005’te yayımlanan Pardus’un ilk çalışan ürünün adı nedir?", "answers": {"answer_start": 120, "text": "Pardus Çalışan CD 1.0"}}, {"id": "1038", "context": "Pardus için teknik hedefi ve yöntemi belirlenen tasarı hızla ilerlemeye başladı ve 1 Şubat 2005 tarihinde ilk ürün olan Pardus Çalışan CD 1.0 yayımlandı. Tasarının amaçları ve teknik yaklaşımı hakkında Linux camiası ve kullanıcıları bilgilendirmeyi amaçlayan Çalışan CD (canlı CD) beklenenin üzerinde ilgi gördü. Sonrasında geliştirme daha çok özgün yenilik tasarılarına yoğunlaştırıldı ve nihayet 27 Aralık 2005'te Pardus'un ilk kurulabilir sürümü olan Pardus 1.0, ağ üzerinden yayımlanmaya başlandı. Pardus 2011.2 sürümüne kadar kendine özgü PİSİ paket yönetim sistemini kullanan özgün bir Linux dağıtımı olarak yoluna devam etti.", "question": "Pardus'un ağ üzerinden ilk kurulabilir sürümü hangi isimle ağ üzerinden paylaşılmıştır?", "answers": {"answer_start": 454, "text": "Pardus 1.0"}}, {"id": "1039", "context": "Pardus için teknik hedefi ve yöntemi belirlenen tasarı hızla ilerlemeye başladı ve 1 Şubat 2005 tarihinde ilk ürün olan Pardus Çalışan CD 1.0 yayımlandı. Tasarının amaçları ve teknik yaklaşımı hakkında Linux camiası ve kullanıcıları bilgilendirmeyi amaçlayan Çalışan CD (canlı CD) beklenenin üzerinde ilgi gördü. Sonrasında geliştirme daha çok özgün yenilik tasarılarına yoğunlaştırıldı ve nihayet 27 Aralık 2005'te Pardus'un ilk kurulabilir sürümü olan Pardus 1.0, ağ üzerinden yayımlanmaya başlandı. Pardus 2011.2 sürümüne kadar kendine özgü PİSİ paket yönetim sistemini kullanan özgün bir Linux dağıtımı olarak yoluna devam etti.", "question": "Pardus'un ilk kurulabilir sürümü hangi tarihte ağ üzerinden paylaşılmıştır?", "answers": {"answer_start": 398, "text": "27 Aralık 2005'te"}}, {"id": "1040", "context": "Pardus için teknik hedefi ve yöntemi belirlenen tasarı hızla ilerlemeye başladı ve 1 Şubat 2005 tarihinde ilk ürün olan Pardus Çalışan CD 1.0 yayımlandı. Tasarının amaçları ve teknik yaklaşımı hakkında Linux camiası ve kullanıcıları bilgilendirmeyi amaçlayan Çalışan CD (canlı CD) beklenenin üzerinde ilgi gördü. Sonrasında geliştirme daha çok özgün yenilik tasarılarına yoğunlaştırıldı ve nihayet 27 Aralık 2005'te Pardus'un ilk kurulabilir sürümü olan Pardus 1.0, ağ üzerinden yayımlanmaya başlandı. Pardus 2011.2 sürümüne kadar kendine özgü PİSİ paket yönetim sistemini kullanan özgün bir Linux dağıtımı olarak yoluna devam etti.", "question": "Pardus'un 2011.2 sürümüne kadar kullandığı paket yönetim sisteminin adı nedir?", "answers": {"answer_start": 544, "text": "PİSİ"}}, {"id": "1041", "context": "2011 yılının son aylarından itibaren TÜBİTAK bünyesinde yeniden yapılanma çalışmaları neticesinde Pardus projesi yöneticileri ve geliştirici ekip dağıtılarak tasfiye edildi. İdari ve teknolojik olarak köklü değişiklikerlerin yaşandığı bu süreçte son sürüm olan Pardus 2011 sürümünün bakımı yapılmadı. Ocak 2012'de Pardus 2011 bireysel sürümününe güncelleme desteğinin sona erdiği, e-posta listeleri üzerinden duyuruldu. 2 Mart 2012'de projenin resmi sitesinden 23-24 Mart 2012 tarihlerinde “Pardus’un Yarını Çalıştayı” adında, projenin yeniden nasıl sürdürüleceğine dair bir çalışma yapılacağı açıklandı. Çalıştayda, Pardus hakkında kararlar alacak bir kurul oluşturulmasına ve bu kurulun aşağıdaki üyelerden oluşmasına karar verildi. Ayrıca kurul üyelerinin kendi temsil ettikleri topluluklardan seçim yoluyla belirleneceği ve Pardus’un en önemli hedefinin en iyi Türkçe desteği veren işletim sistemi haline gelmek olduğu belirtildi.", "question": "2011 yılının son aylarından itibaren bakımı yapılmayan Pardus sürümü hangisidir?", "answers": {"answer_start": 261, "text": "Pardus 2011"}}, {"id": "1042", "context": "2011 yılının son aylarından itibaren TÜBİTAK bünyesinde yeniden yapılanma çalışmaları neticesinde Pardus projesi yöneticileri ve geliştirici ekip dağıtılarak tasfiye edildi. İdari ve teknolojik olarak köklü değişiklikerlerin yaşandığı bu süreçte son sürüm olan Pardus 2011 sürümünün bakımı yapılmadı. Ocak 2012'de Pardus 2011 bireysel sürümününe güncelleme desteğinin sona erdiği, e-posta listeleri üzerinden duyuruldu. 2 Mart 2012'de projenin resmi sitesinden 23-24 Mart 2012 tarihlerinde “Pardus’un Yarını Çalıştayı” adında, projenin yeniden nasıl sürdürüleceğine dair bir çalışma yapılacağı açıklandı. Çalıştayda, Pardus hakkında kararlar alacak bir kurul oluşturulmasına ve bu kurulun aşağıdaki üyelerden oluşmasına karar verildi. Ayrıca kurul üyelerinin kendi temsil ettikleri topluluklardan seçim yoluyla belirleneceği ve Pardus’un en önemli hedefinin en iyi Türkçe desteği veren işletim sistemi haline gelmek olduğu belirtildi.", "question": "2 Mart 2012'de Pardus projesinin resmi sitesinden yapılan duyuruda hangi çalışmanın ismi geçmektedir?", "answers": {"answer_start": 491, "text": "Pardus’un Yarını Çalıştayı"}}, {"id": "1043", "context": "19 Haziran 2012 tarihinde ULAKBİM Başkanı Dr. Ahmet Kaplan ve Pardus Proje Yöneticisi Abdullah Erol projenin hedeflerini açıkladıkları bir basın toplantısı düzenlediler. Abdullah Erol'un proje yöneticisi olduğu bu toplantı ile kamuoyu tarafından öğrenildi. Toplantıda özetle FATİH Projesindeki akıllı tahtalarda Pardus kullanılacağı, yeni bir kurumsal sürüm hazırlandığı, sunucu ve mobil sürümler yapılacağı ve özel sektörle işbirliklerine gidileceği belirtildi.", "question": "19 Haziran 2012’de Pardus projesinin hedefleri için yapılan açıklamayı kimler düzenlemişlerdir?", "answers": {"answer_start": 26, "text": "ULAKBİM Başkanı Dr. Ahmet Kaplan ve Pardus Proje Yöneticisi Abdullah Erol "}}, {"id": "1044", "context": "19 Haziran 2012 tarihinde ULAKBİM Başkanı Dr. Ahmet Kaplan ve Pardus Proje Yöneticisi Abdullah Erol projenin hedeflerini açıkladıkları bir basın toplantısı düzenlediler. Abdullah Erol'un proje yöneticisi olduğu bu toplantı ile kamuoyu tarafından öğrenildi. Toplantıda özetle FATİH Projesindeki akıllı tahtalarda Pardus kullanılacağı, yeni bir kurumsal sürüm hazırlandığı, sunucu ve mobil sürümler yapılacağı ve özel sektörle işbirliklerine gidileceği belirtildi.", "question": "19 Haziran 2012’de Pardus projesinin yöneticisi olarak hangi isim paylaşılmıştır?", "answers": {"answer_start": 86, "text": "Abdullah Erol "}}, {"id": "1045", "context": "19 Haziran 2012 tarihinde ULAKBİM Başkanı Dr. Ahmet Kaplan ve Pardus Proje Yöneticisi Abdullah Erol projenin hedeflerini açıkladıkları bir basın toplantısı düzenlediler. Abdullah Erol'un proje yöneticisi olduğu bu toplantı ile kamuoyu tarafından öğrenildi. Toplantıda özetle FATİH Projesindeki akıllı tahtalarda Pardus kullanılacağı, yeni bir kurumsal sürüm hazırlandığı, sunucu ve mobil sürümler yapılacağı ve özel sektörle işbirliklerine gidileceği belirtildi.", "question": "19 Haziran 2012’de Pardus projesinin toplantısında Pardus’un hangi projedeki akıllı tahtalarda kulanılacağı açıklanmıştır?", "answers": {"answer_start": 275, "text": "FATİH"}}, {"id": "1046", "context": "19 Haziran 2012 tarihinde ULAKBİM Başkanı Dr. Ahmet Kaplan ve Pardus Proje Yöneticisi Abdullah Erol projenin hedeflerini açıkladıkları bir basın toplantısı düzenlediler. Abdullah Erol'un proje yöneticisi olduğu bu toplantı ile kamuoyu tarafından öğrenildi. Toplantıda özetle FATİH Projesindeki akıllı tahtalarda Pardus kullanılacağı, yeni bir kurumsal sürüm hazırlandığı, sunucu ve mobil sürümler yapılacağı ve özel sektörle işbirliklerine gidileceği belirtildi.", "question": "19 Haziran 2012’de Pardus projesinin toplantısında hangi dağıtımın FATİH Projesindeki akıllı tahtalarda kullanılacağı açıklanmıştır?", "answers": {"answer_start": 62, "text": "Pardus"}}, {"id": "1047", "context": "25 Ocak 2013'te Debian tabanlı ilk kararlı Pardus sürümü 'Pardus 2013 Anadolu Parsı' adı ile yayınlandı. Böylece Pardus projesi kapsamında 2012 yılına kadar geliştirilmiş olan Pardus'a özgü PİSİ paket yönetim sistemi, ÇOMAR yapılandırma yöneticisi, YALI kurulum aracı, Müdür açılış sistemi, Kaptan ilk ayar sihirbazı ve diğer irili ufaklı tüm projeler terk edilerek tamamen Debian tabanına geçilmiş oldu. Pardus'un, Pardus 2013 sürümünden itibaren Kurumsal, Sunucu ve Fatih sürümü olmak üzere 3 ayrı sürümü bulunmaktadır. Kurumsal sürüm, kurum ve kuruluşların ihtiyaçları göz önüne alınarak hazırlanmıştır. Fatih sürümü ise FATİH Projesindeki akıllı tahtalarda kullanmak üzere hazırlanmıştır.", "question": "25 Ocak 2013'te yayımlanan Pardus sürümün adı nedir?", "answers": {"answer_start": 58, "text": "Pardus 2013 Anadolu Parsı"}}, {"id": "1048", "context": "25 Ocak 2013'te Debian tabanlı ilk kararlı Pardus sürümü 'Pardus 2013 Anadolu Parsı' adı ile yayınlandı. Böylece Pardus projesi kapsamında 2012 yılına kadar geliştirilmiş olan Pardus'a özgü PİSİ paket yönetim sistemi, ÇOMAR yapılandırma yöneticisi, YALI kurulum aracı, Müdür açılış sistemi, Kaptan ilk ayar sihirbazı ve diğer irili ufaklı tüm projeler terk edilerek tamamen Debian tabanına geçilmiş oldu. Pardus'un, Pardus 2013 sürümünden itibaren Kurumsal, Sunucu ve Fatih sürümü olmak üzere 3 ayrı sürümü bulunmaktadır. Kurumsal sürüm, kurum ve kuruluşların ihtiyaçları göz önüne alınarak hazırlanmıştır. Fatih sürümü ise FATİH Projesindeki akıllı tahtalarda kullanmak üzere hazırlanmıştır.", "question": "2013 yılı ve sonrasında Pardus’un kullandığı tabanın adı nedir?", "answers": {"answer_start": 16, "text": "Debian"}}, {"id": "1049", "context": "25 Ocak 2013'te Debian tabanlı ilk kararlı Pardus sürümü 'Pardus 2013 Anadolu Parsı' adı ile yayınlandı. Böylece Pardus projesi kapsamında 2012 yılına kadar geliştirilmiş olan Pardus'a özgü PİSİ paket yönetim sistemi, ÇOMAR yapılandırma yöneticisi, YALI kurulum aracı, Müdür açılış sistemi, Kaptan ilk ayar sihirbazı ve diğer irili ufaklı tüm projeler terk edilerek tamamen Debian tabanına geçilmiş oldu. Pardus'un, Pardus 2013 sürümünden itibaren Kurumsal, Sunucu ve Fatih sürümü olmak üzere 3 ayrı sürümü bulunmaktadır. Kurumsal sürüm, kurum ve kuruluşların ihtiyaçları göz önüne alınarak hazırlanmıştır. Fatih sürümü ise FATİH Projesindeki akıllı tahtalarda kullanmak üzere hazırlanmıştır.", "question": "Pardus 2013 sürümü sonrası bulundurduğu 3 ayrı sürümün adları nelerdir?", "answers": {"answer_start": 448, "text": "Kurumsal, Sunucu ve Fatih"}}, {"id": "1050", "context": "25 Ocak 2013'te Debian tabanlı ilk kararlı Pardus sürümü 'Pardus 2013 Anadolu Parsı' adı ile yayınlandı. Böylece Pardus projesi kapsamında 2012 yılına kadar geliştirilmiş olan Pardus'a özgü PİSİ paket yönetim sistemi, ÇOMAR yapılandırma yöneticisi, YALI kurulum aracı, Müdür açılış sistemi, Kaptan ilk ayar sihirbazı ve diğer irili ufaklı tüm projeler terk edilerek tamamen Debian tabanına geçilmiş oldu. Pardus'un, Pardus 2013 sürümünden itibaren Kurumsal, Sunucu ve Fatih sürümü olmak üzere 3 ayrı sürümü bulunmaktadır. Kurumsal sürüm, kurum ve kuruluşların ihtiyaçları göz önüne alınarak hazırlanmıştır. Fatih sürümü ise FATİH Projesindeki akıllı tahtalarda kullanmak üzere hazırlanmıştır.", "question": "Pardus 2013 sonrası kurum ve kuruluşların ihtiyaçları için hazırlanan sürümünün adı nedir?", "answers": {"answer_start": 448, "text": "Kurumsal"}}, {"id": "1051", "context": "25 Ocak 2013'te Debian tabanlı ilk kararlı Pardus sürümü 'Pardus 2013 Anadolu Parsı' adı ile yayınlandı. Böylece Pardus projesi kapsamında 2012 yılına kadar geliştirilmiş olan Pardus'a özgü PİSİ paket yönetim sistemi, ÇOMAR yapılandırma yöneticisi, YALI kurulum aracı, Müdür açılış sistemi, Kaptan ilk ayar sihirbazı ve diğer irili ufaklı tüm projeler terk edilerek tamamen Debian tabanına geçilmiş oldu. Pardus'un, Pardus 2013 sürümünden itibaren Kurumsal, Sunucu ve Fatih sürümü olmak üzere 3 ayrı sürümü bulunmaktadır. Kurumsal sürüm, kurum ve kuruluşların ihtiyaçları göz önüne alınarak hazırlanmıştır. Fatih sürümü ise FATİH Projesindeki akıllı tahtalarda kullanmak üzere hazırlanmıştır.", "question": "Pardus 2013 sonras Fatih sürümü nerelerde kullanmak amacıyla hazırlanmıştır?", "answers": {"answer_start": 624, "text": "FATİH Projesindeki akıllı tahtalarda"}}, {"id": "1052", "context": "Pardus'un 2013 sürümünden itibaren bireysel kullanıcılara yönelik resmi bir sürümü bulunmamakla birlikte TÜBİTAK tarafından 'Pardus' isminin kullanımı için izin verilen, TÜBİTAK'tan bağımsız bir topluluk tarafından Pardus Topluluk Sürümü adı altında bireysel kullanıma yönelik bir sürümü yayınlanmaktadır. Pardus'un resmi web sayfasında; Pardus Topluluk Sürümü'nün, ev kullanıcılarının ihtiyaç duyabileceği çeşitli yazılımları barındırdığı belirtilerek, indirme bağlantıları sunulmaktadır. Pardus 2013 sürümü öncesindeki dönemde ise; bireysel kullanıcılara yönelik '2000 serisi sürümler' ile kurumsal kullanıcılara yönelik 'Pardus Kurumsal' sürümleri adı altında iki farklı sürümü yayınlanmıştır.", "question": "Pardus’un 2013 sürümünden sonra bireysel kullanıma yönelik olan Pardus Topluluk Sürümü ne tarafından paylaşılmıştır?", "answers": {"answer_start": 170, "text": "TÜBİTAK'tan bağımsız bir topluluk"}}, {"id": "1053", "context": "Pardus'un 2013 sürümünden itibaren bireysel kullanıcılara yönelik resmi bir sürümü bulunmamakla birlikte TÜBİTAK tarafından 'Pardus' isminin kullanımı için izin verilen, TÜBİTAK'tan bağımsız bir topluluk tarafından Pardus Topluluk Sürümü adı altında bireysel kullanıma yönelik bir sürümü yayınlanmaktadır. Pardus'un resmi web sayfasında; Pardus Topluluk Sürümü'nün, ev kullanıcılarının ihtiyaç duyabileceği çeşitli yazılımları barındırdığı belirtilerek, indirme bağlantıları sunulmaktadır. Pardus 2013 sürümü öncesindeki dönemde ise; bireysel kullanıcılara yönelik '2000 serisi sürümler' ile kurumsal kullanıcılara yönelik 'Pardus Kurumsal' sürümleri adı altında iki farklı sürümü yayınlanmıştır.", "question": "Pardus’un TÜBİTAK'tan bağımsız bir topluluk ile geliştirilen sürümünün adı nedir?", "answers": {"answer_start": 215, "text": "Pardus Topluluk Sürümü"}}, {"id": "1054", "context": "Pardus'un 2013 sürümünden itibaren bireysel kullanıcılara yönelik resmi bir sürümü bulunmamakla birlikte TÜBİTAK tarafından 'Pardus' isminin kullanımı için izin verilen, TÜBİTAK'tan bağımsız bir topluluk tarafından Pardus Topluluk Sürümü adı altında bireysel kullanıma yönelik bir sürümü yayınlanmaktadır. Pardus'un resmi web sayfasında; Pardus Topluluk Sürümü'nün, ev kullanıcılarının ihtiyaç duyabileceği çeşitli yazılımları barındırdığı belirtilerek, indirme bağlantıları sunulmaktadır. Pardus 2013 sürümü öncesindeki dönemde ise; bireysel kullanıcılara yönelik '2000 serisi sürümler' ile kurumsal kullanıcılara yönelik 'Pardus Kurumsal' sürümleri adı altında iki farklı sürümü yayınlanmıştır.", "question": "Pardus Topluluk Sürümü için indirme bağlantıları nerede sağlanmaktadır?", "answers": {"answer_start": 306, "text": "Pardus'un resmi web sayfasında"}}, {"id": "1055", "context": "Pardus, Google'ın öğrencilerle staj ve kendini geliştirme imkânı ile tasarılara geliştirici ve katkı sağlamayı amaçladığı açık kaynak tasarısı Google Summer of Code'a 2008 ve 2009 olmak üzere iki kere katılmıştır. Bu organizasyona ilk katılan Türk tasarısı Pardus olmuştur. Bazı dönemlerde Pardus hakkındaki gelişmeleri halka duyurmak ve tasarıya olan ilgiyi arttırmak amacıyla CeBIT Eurasia Bilişim Fuarı'na katılım sağlanmaktadır. 2006, 2008, 2009, 2010, 2011,2013 ve 2014 bu fuarlarda Pardus standı kurulmuştur.2014 yılında ICT SummitT Now Bilişim Zirvesi'nde yer alınmıştır. BİLİŞİM’2014 TBD 31. Ulusal Bilişim Kurultayı ve CITEX’2014 Ankara Bilişim Fuarı’na Gümüş sponsorluk ile katkıda bulunulmuş ve Pardus standı kurulmuştur.", "question": "Pardus’un Google Summer of Code'a katıldığı yıllar nelerdir?", "answers": {"answer_start": 167, "text": "2008 ve 2009"}}, {"id": "1056", "context": "Pardus, Google'ın öğrencilerle staj ve kendini geliştirme imkânı ile tasarılara geliştirici ve katkı sağlamayı amaçladığı açık kaynak tasarısı Google Summer of Code'a 2008 ve 2009 olmak üzere iki kere katılmıştır. Bu organizasyona ilk katılan Türk tasarısı Pardus olmuştur. Bazı dönemlerde Pardus hakkındaki gelişmeleri halka duyurmak ve tasarıya olan ilgiyi arttırmak amacıyla CeBIT Eurasia Bilişim Fuarı'na katılım sağlanmaktadır. 2006, 2008, 2009, 2010, 2011,2013 ve 2014 bu fuarlarda Pardus standı kurulmuştur.2014 yılında ICT SummitT Now Bilişim Zirvesi'nde yer alınmıştır. BİLİŞİM’2014 TBD 31. Ulusal Bilişim Kurultayı ve CITEX’2014 Ankara Bilişim Fuarı’na Gümüş sponsorluk ile katkıda bulunulmuş ve Pardus standı kurulmuştur.", "question": "Google Summer of Code'a katılan ilk yerli tasarı nedir?", "answers": {"answer_start": 0, "text": "Pardus"}}, {"id": "1057", "context": "Pardus, Google'ın öğrencilerle staj ve kendini geliştirme imkânı ile tasarılara geliştirici ve katkı sağlamayı amaçladığı açık kaynak tasarısı Google Summer of Code'a 2008 ve 2009 olmak üzere iki kere katılmıştır. Bu organizasyona ilk katılan Türk tasarısı Pardus olmuştur. Bazı dönemlerde Pardus hakkındaki gelişmeleri halka duyurmak ve tasarıya olan ilgiyi arttırmak amacıyla CeBIT Eurasia Bilişim Fuarı'na katılım sağlanmaktadır. 2006, 2008, 2009, 2010, 2011,2013 ve 2014 bu fuarlarda Pardus standı kurulmuştur.2014 yılında ICT SummitT Now Bilişim Zirvesi'nde yer alınmıştır. BİLİŞİM’2014 TBD 31. Ulusal Bilişim Kurultayı ve CITEX’2014 Ankara Bilişim Fuarı’na Gümüş sponsorluk ile katkıda bulunulmuş ve Pardus standı kurulmuştur.", "question": "Pardus’un CeBIT Eurasia Bilişim Fuarı’na katıldığı yıllar nelerdir?", "answers": {"answer_start": 433, "text": "2006, 2008, 2009, 2010, 2011,2013 ve 2014 "}}, {"id": "1058", "context": "Pardus, Google'ın öğrencilerle staj ve kendini geliştirme imkânı ile tasarılara geliştirici ve katkı sağlamayı amaçladığı açık kaynak tasarısı Google Summer of Code'a 2008 ve 2009 olmak üzere iki kere katılmıştır. Bu organizasyona ilk katılan Türk tasarısı Pardus olmuştur. Bazı dönemlerde Pardus hakkındaki gelişmeleri halka duyurmak ve tasarıya olan ilgiyi arttırmak amacıyla CeBIT Eurasia Bilişim Fuarı'na katılım sağlanmaktadır. 2006, 2008, 2009, 2010, 2011,2013 ve 2014 bu fuarlarda Pardus standı kurulmuştur.2014 yılında ICT SummitT Now Bilişim Zirvesi'nde yer alınmıştır. BİLİŞİM’2014 TBD 31. Ulusal Bilişim Kurultayı ve CITEX’2014 Ankara Bilişim Fuarı’na Gümüş sponsorluk ile katkıda bulunulmuş ve Pardus standı kurulmuştur.", "question": "Pardus’un ICT SummitT Now Bilişim Zirvesi'ne katıldığı yıl nedir?", "answers": {"answer_start": 470, "text": "2014"}}, {"id": "1059", "context": "Pardus, Google'ın öğrencilerle staj ve kendini geliştirme imkânı ile tasarılara geliştirici ve katkı sağlamayı amaçladığı açık kaynak tasarısı Google Summer of Code'a 2008 ve 2009 olmak üzere iki kere katılmıştır. Bu organizasyona ilk katılan Türk tasarısı Pardus olmuştur. Bazı dönemlerde Pardus hakkındaki gelişmeleri halka duyurmak ve tasarıya olan ilgiyi arttırmak amacıyla CeBIT Eurasia Bilişim Fuarı'na katılım sağlanmaktadır. 2006, 2008, 2009, 2010, 2011,2013 ve 2014 bu fuarlarda Pardus standı kurulmuştur.2014 yılında ICT SummitT Now Bilişim Zirvesi'nde yer alınmıştır. BİLİŞİM’2014 TBD 31. Ulusal Bilişim Kurultayı ve CITEX’2014 Ankara Bilişim Fuarı’na Gümüş sponsorluk ile katkıda bulunulmuş ve Pardus standı kurulmuştur.", "question": "Hangi organizasyonlara Gümüş sponsorluk ile destek sağlanıp Pardus standı açılmıştır?", "answers": {"answer_start": 579, "text": "BİLİŞİM’2014 TBD 31. Ulusal Bilişim Kurultayı ve CITEX’2014 Ankara Bilişim Fuarı"}}, {"id": "1158", "context": "Najib ad-Din Abu Hamid Muhammad ibn Ali ibn Umar Samarqandi 13. yüzyılda Semerkant'ta yaşamış olan bir Pers doktorudur.", "question": "Samarqandi nerede yaşamıştır ?", "answers": {"answer_start": 73, "text": "Semerkant'ta"}}, {"id": "1159", "context": "Najib ad-Din Abu Hamid Muhammad ibn Ali ibn Umar Samarqandi 13. yüzyılda Semerkant'ta yaşamış olan bir Pers doktorudur.", "question": "Samarqandi'nin mesleği nedir ?", "answers": {"answer_start": 108, "text": "doktor"}}, {"id": "1160", "context": "Semerkandi, 1222 yılında Moğal saldırısı sırasında Afganistan'ın Herat şehrinde öldü. Hayatının az kısmı bilinmesine rağmen o, üretken tıbbi yazar ve tıbbi fikirlerin yorumcusuydu.", "question": "Semerkandi hayatını hangi ülkede kaybetmiştir ?", "answers": {"answer_start": 51, "text": "Afganistan"}}, {"id": "1308", "context": "en-Nücûmü'z-Zâhire fî Mülûki Mısr ve'l-Kâhire, Mısır tarihini, 641 yılındaki fetihten itibaren sekizbuçuk asırlık dönemini anlatır. Yazar, bizzat şahit olduğu şahit olduğu Sultan Ferec ve Sultan Kayıtbay zamanının âdeta günlüğünü tutmuştur. Tağırberdi bu eserde fetihten itibaren her yılın olaylarının sonunda Nil sularının kabarma ve çekilme durumunu verdiği için “Nil nehri tarihçisi” unvanını kazanmıştır. Eser, Mısır’ın Osmanlılar tarafından fethinden sonra bu eser Yavuz Sultan Selim’in emriyle İstanbul'a götürülmüş ve Kemal Paşazâde tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Eserin bir yazması Ayasofya Kütüphanesi'ndedir.\r\n", "question": "en-Nücûmü'z-Zâhire fî Mülûki Mısr ve'l-Kâhire adlı eseri Türkçe'ye kim çevirmiştir?", "answers": {"answer_start": 524, "text": " Kemal Paşazâde"}}, {"id": "1309", "context": "en-Nücûmü'z-Zâhire fî Mülûki Mısr ve'l-Kâhire, Mısır tarihini, 641 yılındaki fetihten itibaren sekizbuçuk asırlık dönemini anlatır. Yazar, bizzat şahit olduğu şahit olduğu Sultan Ferec ve Sultan Kayıtbay zamanının âdeta günlüğünü tutmuştur. Tağırberdi bu eserde fetihten itibaren her yılın olaylarının sonunda Nil sularının kabarma ve çekilme durumunu verdiği için “Nil nehri tarihçisi” unvanını kazanmıştır. Eser, Mısır’ın Osmanlılar tarafından fethinden sonra bu eser Yavuz Sultan Selim’in emriyle İstanbul'a götürülmüş ve Kemal Paşazâde tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Eserin bir yazması Ayasofya Kütüphanesi'ndedir.\r\n", "question": "İbn Tağrıberdî'nin Nil suları ile ilgili verdiği bilgiler sebebiyle aldığı ünvan nedir?", "answers": {"answer_start": 365, "text": "“Nil nehri tarihçisi”"}}, {"id": "1310", "context": "en-Nücûmü'z-Zâhire fî Mülûki Mısr ve'l-Kâhire, Mısır tarihini, 641 yılındaki fetihten itibaren sekizbuçuk asırlık dönemini anlatır. Yazar, bizzat şahit olduğu şahit olduğu Sultan Ferec ve Sultan Kayıtbay zamanının âdeta günlüğünü tutmuştur. Tağırberdi bu eserde fetihten itibaren her yılın olaylarının sonunda Nil sularının kabarma ve çekilme durumunu verdiği için “Nil nehri tarihçisi” unvanını kazanmıştır. Eser, Mısır’ın Osmanlılar tarafından fethinden sonra bu eser Yavuz Sultan Selim’in emriyle İstanbul'a götürülmüş ve Kemal Paşazâde tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Eserin bir yazması Ayasofya Kütüphanesi'ndedir.\r\n", "question": "en-Nücûmü'z-Zâhire fî Mülûki Mısr ve'l-Kâhire adlı eser ne anlatmaktadır?", "answers": {"answer_start": 47, "text": "Mısır tarihini, 641 yılındaki fetihten itibaren sekizbuçuk asırlık dönemini"}}, {"id": "1311", "context": "Havâdisü'd-Duhûr fî Mede'l-Eyyâm ve'ş-Şuhûr,1436 yılından sonraki olayları kapsayan eserdir. Bu eserde de Nil’in akış rejimi ve gündelik hayata dair bazı bilgilere yer verilmiştir. İstanbul kütüphanelerindeki tek yazması Ayasofya Kütüpahnesi’ndedir.\r\n", "question": "Havâdisü'd-Duhûr fî Mede'l-Eyyâm ve'ş-Şuhûr içinde hangi yıldan itibaren olaylara yer verilmiştir?", "answers": {"answer_start": 44, "text": "1436 "}}, {"id": "1312", "context": "Havâdisü'd-Duhûr fî Mede'l-Eyyâm ve'ş-Şuhûr,1436 yılından sonraki olayları kapsayan eserdir. Bu eserde de Nil’in akış rejimi ve gündelik hayata dair bazı bilgilere yer verilmiştir. İstanbul kütüphanelerindeki tek yazması Ayasofya Kütüpahnesi’ndedir.\r\n", "question": "Havâdisü'd-Duhûr fî Mede'l-Eyyâm ve'ş-Şuhûr adlı eserin İstanbul'daki yazması hangi kütüphanededir?", "answers": {"answer_start": 221, "text": "Ayasofya Kütüpahnesi’ndedir"}}, {"id": "1314", "context": "Akdeniz Üniversitesi, Antalya, Burdur ve Isparta illerindeki yüksek öğretim kurumlarını kapsayacak şekilde 20 Temmuz 1982'de kurulmuş bir devlet üniversitesidir. Türkiye'nin en köklü üniversitelerinden biridir.\r\nDönemin başbakanı Turgut Özal ve Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından kurulmuştur. Tıp Fakültesi, İdari Bilgiler Fakültesi ve Hukuk Fakültesi ile ülkenin önde gelen öğretim kurumlarından biridir.\r\nTürkiye'nin en saygın eğitim kurumlarından biri olan Akdeniz Üniversitesi, çok sayıda sporcu, kaymakam, doktor ve vali çıkarmıştır. Kamu personeli seçme sınavı (KPSS) kapsamında elde ettiği başarı Türkiye ortalamasının üstünde olup Türkiye'nin en iyi 7. devlet üniversitesidir.\r\n", "question": "Akdeniz Üniversitesi hangi illerdeki yüksek öğretim kurumlarını kapsamaktadır?", "answers": {"answer_start": 22, "text": "Antalya, Burdur ve Isparta"}}, {"id": "1315", "context": "Akdeniz Üniversitesi, Antalya, Burdur ve Isparta illerindeki yüksek öğretim kurumlarını kapsayacak şekilde 20 Temmuz 1982'de kurulmuş bir devlet üniversitesidir. Türkiye'nin en köklü üniversitelerinden biridir.\r\nDönemin başbakanı Turgut Özal ve Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından kurulmuştur. Tıp Fakültesi, İdari Bilgiler Fakültesi ve Hukuk Fakültesi ile ülkenin önde gelen öğretim kurumlarından biridir.\r\nTürkiye'nin en saygın eğitim kurumlarından biri olan Akdeniz Üniversitesi, çok sayıda sporcu, kaymakam, doktor ve vali çıkarmıştır. Kamu personeli seçme sınavı (KPSS) kapsamında elde ettiği başarı Türkiye ortalamasının üstünde olup Türkiye'nin en iyi 7. devlet üniversitesidir.\r\n", "question": "Akdeniz Üniversitesi'nin Türkiye'deki devlet üniversiteleri arasındaki sıralaması nedir?", "answers": {"answer_start": 660, "text": "7"}}, {"id": "1316", "context": "Akdeniz Üniversitesi, Antalya, Burdur ve Isparta illerindeki yüksek öğretim kurumlarını kapsayacak şekilde 20 Temmuz 1982'de kurulmuş bir devlet üniversitesidir. Türkiye'nin en köklü üniversitelerinden biridir.\r\nDönemin başbakanı Turgut Özal ve Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından kurulmuştur. Tıp Fakültesi, İdari Bilgiler Fakültesi ve Hukuk Fakültesi ile ülkenin önde gelen öğretim kurumlarından biridir.\r\nTürkiye'nin en saygın eğitim kurumlarından biri olan Akdeniz Üniversitesi, çok sayıda sporcu, kaymakam, doktor ve vali çıkarmıştır. Kamu personeli seçme sınavı (KPSS) kapsamında elde ettiği başarı Türkiye ortalamasının üstünde olup Türkiye'nin en iyi 7. devlet üniversitesidir.\r\n", "question": "Akdeniz Üniversitesi kim tarafından kurulmuştur?", "answers": {"answer_start": 230, "text": "Turgut Özal ve Cumhurbaşkanı Kenan Evren"}}, {"id": "1317", "context": "Akdeniz Üniversitesi, Antalya, Burdur ve Isparta illerindeki yüksek öğretim kurumlarını kapsayacak şekilde 20 Temmuz 1982'de kurulmuş bir devlet üniversitesidir. Türkiye'nin en köklü üniversitelerinden biridir.\r\nDönemin başbakanı Turgut Özal ve Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından kurulmuştur. Tıp Fakültesi, İdari Bilgiler Fakültesi ve Hukuk Fakültesi ile ülkenin önde gelen öğretim kurumlarından biridir.\r\nTürkiye'nin en saygın eğitim kurumlarından biri olan Akdeniz Üniversitesi, çok sayıda sporcu, kaymakam, doktor ve vali çıkarmıştır. Kamu personeli seçme sınavı (KPSS) kapsamında elde ettiği başarı Türkiye ortalamasının üstünde olup Türkiye'nin en iyi 7. devlet üniversitesidir.\r\n", "question": "Akdeniz Üniversitesi ne zaman kurulmuştur?", "answers": {"answer_start": 107, "text": "20 Temmuz 1982'de"}}, {"id": "1400", "context": "Feza Günergun, (d. 1956 İstanbul) Türk Bilim Tarihçisidir\r\n", "question": "Feza Günergun nerede doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 24, "text": "İstanbul"}}, {"id": "1401", "context": "Feza Günergun, (d. 1956 İstanbul) Türk Bilim Tarihçisidir\r\n", "question": "Feza Günergun hangi yılda doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 19, "text": "1956 "}}, {"id": "1402", "context": "Feza Günergun, (d. 1956 İstanbul) Türk Bilim Tarihçisidir\r\n", "question": "Feza Günergun nerelidir?", "answers": {"answer_start": 34, "text": "Türk "}}, {"id": "1403", "context": "Türk bilim tarihinin önemli botanikçilerinden Asuman Baytop ve Turhan Baytop'un kızıdır. Lise öğrenimini Notre Dame de Sion Fransız Lisesi'nde tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Kimya Mühendisliği Fakültesi'nden 1980 yılında mezun olmuştur. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı'nda yaptığı \"14-17. Yüzyıllarda Anorganik Kimyasal İlaçlar\" konulu doktora çalışması ile 1984 yılında M.Sc.Dr. unvanını almıştır. 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Bilim Tarihi Anabilim Dalı'na araştırma görevlisi olarak girmiştir. 1987 yılında Yardımcı doçent, 1993 yılında \"Bilim Tarihi Doçenti\", 1998 yılında profesör unvanını almıştır. 1997 yılında Kyoto'da Japon Araştırmaları Enstitüsün'de misafir araştırmacı olarak çalışmıştır.\r\n", "question": "Feza Günergun, Japon Araştırmaları Enstitüsün'de ne zaman çalışmıştır?", "answers": {"answer_start": 707, "text": "1997 "}}, {"id": "1404", "context": "Türk bilim tarihinin önemli botanikçilerinden Asuman Baytop ve Turhan Baytop'un kızıdır. Lise öğrenimini Notre Dame de Sion Fransız Lisesi'nde tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Kimya Mühendisliği Fakültesi'nden 1980 yılında mezun olmuştur. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı'nda yaptığı \"14-17. Yüzyıllarda Anorganik Kimyasal İlaçlar\" konulu doktora çalışması ile 1984 yılında M.Sc.Dr. unvanını almıştır. 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Bilim Tarihi Anabilim Dalı'na araştırma görevlisi olarak girmiştir. 1987 yılında Yardımcı doçent, 1993 yılında \"Bilim Tarihi Doçenti\", 1998 yılında profesör unvanını almıştır. 1997 yılında Kyoto'da Japon Araştırmaları Enstitüsün'de misafir araştırmacı olarak çalışmıştır.\r\n", "question": "Feza Günergun profesör ünvanını kaç yılında almıştır?", "answers": {"answer_start": 666, "text": "1998 "}}, {"id": "1405", "context": "Türk bilim tarihinin önemli botanikçilerinden Asuman Baytop ve Turhan Baytop'un kızıdır. Lise öğrenimini Notre Dame de Sion Fransız Lisesi'nde tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Kimya Mühendisliği Fakültesi'nden 1980 yılında mezun olmuştur. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı'nda yaptığı \"14-17. Yüzyıllarda Anorganik Kimyasal İlaçlar\" konulu doktora çalışması ile 1984 yılında M.Sc.Dr. unvanını almıştır. 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Bilim Tarihi Anabilim Dalı'na araştırma görevlisi olarak girmiştir. 1987 yılında Yardımcı doçent, 1993 yılında \"Bilim Tarihi Doçenti\", 1998 yılında profesör unvanını almıştır. 1997 yılında Kyoto'da Japon Araştırmaları Enstitüsün'de misafir araştırmacı olarak çalışmıştır.\r\n", "question": "Feza Günergun \"Bilim Tarihi Doçenti\" ünvanını kaç yılında almıştır?", "answers": {"answer_start": 629, "text": "1993 "}}, {"id": "1406", "context": "Türk bilim tarihinin önemli botanikçilerinden Asuman Baytop ve Turhan Baytop'un kızıdır. Lise öğrenimini Notre Dame de Sion Fransız Lisesi'nde tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Kimya Mühendisliği Fakültesi'nden 1980 yılında mezun olmuştur. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı'nda yaptığı \"14-17. Yüzyıllarda Anorganik Kimyasal İlaçlar\" konulu doktora çalışması ile 1984 yılında M.Sc.Dr. unvanını almıştır. 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Bilim Tarihi Anabilim Dalı'na araştırma görevlisi olarak girmiştir. 1987 yılında Yardımcı doçent, 1993 yılında \"Bilim Tarihi Doçenti\", 1998 yılında profesör unvanını almıştır. 1997 yılında Kyoto'da Japon Araştırmaları Enstitüsün'de misafir araştırmacı olarak çalışmıştır.\r\n", "question": "Feza Günergun hangi tarihte yardımcı doçent olmuştur?", "answers": {"answer_start": 599, "text": "1987 "}}, {"id": "1407", "context": "Türk bilim tarihinin önemli botanikçilerinden Asuman Baytop ve Turhan Baytop'un kızıdır. Lise öğrenimini Notre Dame de Sion Fransız Lisesi'nde tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Kimya Mühendisliği Fakültesi'nden 1980 yılında mezun olmuştur. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı'nda yaptığı \"14-17. Yüzyıllarda Anorganik Kimyasal İlaçlar\" konulu doktora çalışması ile 1984 yılında M.Sc.Dr. unvanını almıştır. 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Bilim Tarihi Anabilim Dalı'na araştırma görevlisi olarak girmiştir. 1987 yılında Yardımcı doçent, 1993 yılında \"Bilim Tarihi Doçenti\", 1998 yılında profesör unvanını almıştır. 1997 yılında Kyoto'da Japon Araştırmaları Enstitüsün'de misafir araştırmacı olarak çalışmıştır.\r\n", "question": "Feza Günergun, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Bilim Tarihi Anabilim Dalı'nda araştırma görevlisi olarak görevine ne zaman başlamıştır?", "answers": {"answer_start": 462, "text": "1985 "}}, {"id": "1408", "context": "Türk bilim tarihinin önemli botanikçilerinden Asuman Baytop ve Turhan Baytop'un kızıdır. Lise öğrenimini Notre Dame de Sion Fransız Lisesi'nde tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Kimya Mühendisliği Fakültesi'nden 1980 yılında mezun olmuştur. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı'nda yaptığı \"14-17. Yüzyıllarda Anorganik Kimyasal İlaçlar\" konulu doktora çalışması ile 1984 yılında M.Sc.Dr. unvanını almıştır. 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Bilim Tarihi Anabilim Dalı'na araştırma görevlisi olarak girmiştir. 1987 yılında Yardımcı doçent, 1993 yılında \"Bilim Tarihi Doçenti\", 1998 yılında profesör unvanını almıştır. 1997 yılında Kyoto'da Japon Araştırmaları Enstitüsün'de misafir araştırmacı olarak çalışmıştır.\r\n", "question": "Feza Günergun, M.Sc.Dr. unvanını hangi çalışması ile almıştır?", "answers": {"answer_start": 344, "text": "\"14-17. Yüzyıllarda Anorganik Kimyasal İlaçlar\""}}, {"id": "1409", "context": "Türk bilim tarihinin önemli botanikçilerinden Asuman Baytop ve Turhan Baytop'un kızıdır. Lise öğrenimini Notre Dame de Sion Fransız Lisesi'nde tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Kimya Mühendisliği Fakültesi'nden 1980 yılında mezun olmuştur. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı'nda yaptığı \"14-17. Yüzyıllarda Anorganik Kimyasal İlaçlar\" konulu doktora çalışması ile 1984 yılında M.Sc.Dr. unvanını almıştır. 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Bilim Tarihi Anabilim Dalı'na araştırma görevlisi olarak girmiştir. 1987 yılında Yardımcı doçent, 1993 yılında \"Bilim Tarihi Doçenti\", 1998 yılında profesör unvanını almıştır. 1997 yılında Kyoto'da Japon Araştırmaları Enstitüsün'de misafir araştırmacı olarak çalışmıştır.\r\n", "question": "Feza Günergun, M.Sc.Dr. unvanını ne zaman almıştır?", "answers": {"answer_start": 421, "text": "1984 yılında"}}, {"id": "1410", "context": "Türk bilim tarihinin önemli botanikçilerinden Asuman Baytop ve Turhan Baytop'un kızıdır. Lise öğrenimini Notre Dame de Sion Fransız Lisesi'nde tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Kimya Mühendisliği Fakültesi'nden 1980 yılında mezun olmuştur. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı'nda yaptığı \"14-17. Yüzyıllarda Anorganik Kimyasal İlaçlar\" konulu doktora çalışması ile 1984 yılında M.Sc.Dr. unvanını almıştır. 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Bilim Tarihi Anabilim Dalı'na araştırma görevlisi olarak girmiştir. 1987 yılında Yardımcı doçent, 1993 yılında \"Bilim Tarihi Doçenti\", 1998 yılında profesör unvanını almıştır. 1997 yılında Kyoto'da Japon Araştırmaları Enstitüsün'de misafir araştırmacı olarak çalışmıştır.\r\n", "question": "Feza Günergun, \"14-17. Yüzyıllarda Anorganik Kimyasal İlaçlar\" konulu doktora çalışmasını nerede yapmıştır?", "answers": {"answer_start": 248, "text": "İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı'nda"}}, {"id": "1411", "context": "Türk bilim tarihinin önemli botanikçilerinden Asuman Baytop ve Turhan Baytop'un kızıdır. Lise öğrenimini Notre Dame de Sion Fransız Lisesi'nde tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Kimya Mühendisliği Fakültesi'nden 1980 yılında mezun olmuştur. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı'nda yaptığı \"14-17. Yüzyıllarda Anorganik Kimyasal İlaçlar\" konulu doktora çalışması ile 1984 yılında M.Sc.Dr. unvanını almıştır. 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Bilim Tarihi Anabilim Dalı'na araştırma görevlisi olarak girmiştir. 1987 yılında Yardımcı doçent, 1993 yılında \"Bilim Tarihi Doçenti\", 1998 yılında profesör unvanını almıştır. 1997 yılında Kyoto'da Japon Araştırmaları Enstitüsün'de misafir araştırmacı olarak çalışmıştır.\r\n", "question": "Feza Günergun, İstanbul Üniversitesi Kimya Mühendisliği Fakültesi'nden hangi yılda mezun olmuştur?", "answers": {"answer_start": 219, "text": "1980 "}}, {"id": "1412", "context": "Türk bilim tarihinin önemli botanikçilerinden Asuman Baytop ve Turhan Baytop'un kızıdır. Lise öğrenimini Notre Dame de Sion Fransız Lisesi'nde tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Kimya Mühendisliği Fakültesi'nden 1980 yılında mezun olmuştur. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı'nda yaptığı \"14-17. Yüzyıllarda Anorganik Kimyasal İlaçlar\" konulu doktora çalışması ile 1984 yılında M.Sc.Dr. unvanını almıştır. 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Bilim Tarihi Anabilim Dalı'na araştırma görevlisi olarak girmiştir. 1987 yılında Yardımcı doçent, 1993 yılında \"Bilim Tarihi Doçenti\", 1998 yılında profesör unvanını almıştır. 1997 yılında Kyoto'da Japon Araştırmaları Enstitüsün'de misafir araştırmacı olarak çalışmıştır.\r\n", "question": "Feza Günergun İstanbul Üniversitesi'nin hangi fakültesinden mezun olmuştur?", "answers": {"answer_start": 185, "text": "Kimya Mühendisliği Fakültesi"}}, {"id": "1413", "context": "Türk bilim tarihinin önemli botanikçilerinden Asuman Baytop ve Turhan Baytop'un kızıdır. Lise öğrenimini Notre Dame de Sion Fransız Lisesi'nde tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Kimya Mühendisliği Fakültesi'nden 1980 yılında mezun olmuştur. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı'nda yaptığı \"14-17. Yüzyıllarda Anorganik Kimyasal İlaçlar\" konulu doktora çalışması ile 1984 yılında M.Sc.Dr. unvanını almıştır. 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Bilim Tarihi Anabilim Dalı'na araştırma görevlisi olarak girmiştir. 1987 yılında Yardımcı doçent, 1993 yılında \"Bilim Tarihi Doçenti\", 1998 yılında profesör unvanını almıştır. 1997 yılında Kyoto'da Japon Araştırmaları Enstitüsün'de misafir araştırmacı olarak çalışmıştır.\r\n", "question": "Feza Günergun hangi üniversitede okumuştur?", "answers": {"answer_start": 163, "text": "İstanbul Üniversitesi "}}, {"id": "1414", "context": "Türk bilim tarihinin önemli botanikçilerinden Asuman Baytop ve Turhan Baytop'un kızıdır. Lise öğrenimini Notre Dame de Sion Fransız Lisesi'nde tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Kimya Mühendisliği Fakültesi'nden 1980 yılında mezun olmuştur. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı'nda yaptığı \"14-17. Yüzyıllarda Anorganik Kimyasal İlaçlar\" konulu doktora çalışması ile 1984 yılında M.Sc.Dr. unvanını almıştır. 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Bilim Tarihi Anabilim Dalı'na araştırma görevlisi olarak girmiştir. 1987 yılında Yardımcı doçent, 1993 yılında \"Bilim Tarihi Doçenti\", 1998 yılında profesör unvanını almıştır. 1997 yılında Kyoto'da Japon Araştırmaları Enstitüsün'de misafir araştırmacı olarak çalışmıştır.\r\n", "question": "Feza Günergun hangi lisede okumuştur?", "answers": {"answer_start": 105, "text": "Notre Dame de Sion Fransız Lisesi"}}, {"id": "1415", "context": "Türk bilim tarihinin önemli botanikçilerinden Asuman Baytop ve Turhan Baytop'un kızıdır. Lise öğrenimini Notre Dame de Sion Fransız Lisesi'nde tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Kimya Mühendisliği Fakültesi'nden 1980 yılında mezun olmuştur. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı'nda yaptığı \"14-17. Yüzyıllarda Anorganik Kimyasal İlaçlar\" konulu doktora çalışması ile 1984 yılında M.Sc.Dr. unvanını almıştır. 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Bilim Tarihi Anabilim Dalı'na araştırma görevlisi olarak girmiştir. 1987 yılında Yardımcı doçent, 1993 yılında \"Bilim Tarihi Doçenti\", 1998 yılında profesör unvanını almıştır. 1997 yılında Kyoto'da Japon Araştırmaları Enstitüsün'de misafir araştırmacı olarak çalışmıştır.\r\n", "question": "Feza Günergun'un anne-babasının adları nelerdir?", "answers": {"answer_start": 46, "text": "Asuman Baytop ve Turhan Baytop"}}, {"id": "1416", "context": "Türk bilim tarihinin önemli botanikçilerinden Asuman Baytop ve Turhan Baytop'un kızıdır. Lise öğrenimini Notre Dame de Sion Fransız Lisesi'nde tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Kimya Mühendisliği Fakültesi'nden 1980 yılında mezun olmuştur. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı'nda yaptığı \"14-17. Yüzyıllarda Anorganik Kimyasal İlaçlar\" konulu doktora çalışması ile 1984 yılında M.Sc.Dr. unvanını almıştır. 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Bilim Tarihi Anabilim Dalı'na araştırma görevlisi olarak girmiştir. 1987 yılında Yardımcı doçent, 1993 yılında \"Bilim Tarihi Doçenti\", 1998 yılında profesör unvanını almıştır. 1997 yılında Kyoto'da Japon Araştırmaları Enstitüsün'de misafir araştırmacı olarak çalışmıştır.\r\n", "question": "Feza Günergun'un babasının mesleği nedir?", "answers": {"answer_start": 28, "text": "botanikçi"}}, {"id": "1417", "context": "Türk bilim tarihinin önemli botanikçilerinden Asuman Baytop ve Turhan Baytop'un kızıdır. Lise öğrenimini Notre Dame de Sion Fransız Lisesi'nde tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Kimya Mühendisliği Fakültesi'nden 1980 yılında mezun olmuştur. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı'nda yaptığı \"14-17. Yüzyıllarda Anorganik Kimyasal İlaçlar\" konulu doktora çalışması ile 1984 yılında M.Sc.Dr. unvanını almıştır. 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Bilim Tarihi Anabilim Dalı'na araştırma görevlisi olarak girmiştir. 1987 yılında Yardımcı doçent, 1993 yılında \"Bilim Tarihi Doçenti\", 1998 yılında profesör unvanını almıştır. 1997 yılında Kyoto'da Japon Araştırmaları Enstitüsün'de misafir araştırmacı olarak çalışmıştır.\r\n", "question": "Feza Günergun'un annesinin mesleği nedir?", "answers": {"answer_start": 28, "text": "botanikçi"}}, {"id": "1418", "context": "Ocak 2001 tarihinden itibaren Bilim Tarihi Anabilim Dalı Başkanlığı'nı yürütmektedir. 1989 - 2000 yılları arasında Türk Bilim Tarihi Kurumu (TBTK) Genel Sekreteri, 1994 - 2001 yılları arasında Uluslararası Bilim Tarihi ve Felsefesi Birliği'nin \"Bilim ve Teknoloji Tarihi Komisyonu\" başkan yardımcılığı, 1994 - 1998 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Bilim Tarihi Müze ve Dokümantasyon Merkezi (BİMDOK) Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yapmıştır.\r\n", "question": "Feza Günergun, BİMDOK Yönetim Kurulu üyeliği görevini hangi yıllar arasında yürütmüştür?", "answers": {"answer_start": 303, "text": "1994 - 1998"}}, {"id": "1419", "context": "Ocak 2001 tarihinden itibaren Bilim Tarihi Anabilim Dalı Başkanlığı'nı yürütmektedir. 1989 - 2000 yılları arasında Türk Bilim Tarihi Kurumu (TBTK) Genel Sekreteri, 1994 - 2001 yılları arasında Uluslararası Bilim Tarihi ve Felsefesi Birliği'nin \"Bilim ve Teknoloji Tarihi Komisyonu\" başkan yardımcılığı, 1994 - 1998 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Bilim Tarihi Müze ve Dokümantasyon Merkezi (BİMDOK) Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yapmıştır.\r\n", "question": "Feza Günergun, İstanbul Üniversitesi Bilim Tarihi Müze ve Dokümantasyon Merkezi Yönetim Kurulu üyeliği görevine hangi yılda başlamıştır?", "answers": {"answer_start": 164, "text": "1994 "}}, {"id": "1420", "context": "Ocak 2001 tarihinden itibaren Bilim Tarihi Anabilim Dalı Başkanlığı'nı yürütmektedir. 1989 - 2000 yılları arasında Türk Bilim Tarihi Kurumu (TBTK) Genel Sekreteri, 1994 - 2001 yılları arasında Uluslararası Bilim Tarihi ve Felsefesi Birliği'nin \"Bilim ve Teknoloji Tarihi Komisyonu\" başkan yardımcılığı, 1994 - 1998 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Bilim Tarihi Müze ve Dokümantasyon Merkezi (BİMDOK) Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yapmıştır.\r\n", "question": "Feza Günergun, Uluslararası Bilim Tarihi ve Felsefesi Birliği'nin \"Bilim ve Teknoloji Tarihi Komisyonu\" başkan yardımcılığı görevini hangi yıllar arasında yürütmüştür?", "answers": {"answer_start": 164, "text": "1994 - 2001 "}}, {"id": "1421", "context": "Ocak 2001 tarihinden itibaren Bilim Tarihi Anabilim Dalı Başkanlığı'nı yürütmektedir. 1989 - 2000 yılları arasında Türk Bilim Tarihi Kurumu (TBTK) Genel Sekreteri, 1994 - 2001 yılları arasında Uluslararası Bilim Tarihi ve Felsefesi Birliği'nin \"Bilim ve Teknoloji Tarihi Komisyonu\" başkan yardımcılığı, 1994 - 1998 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Bilim Tarihi Müze ve Dokümantasyon Merkezi (BİMDOK) Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yapmıştır.\r\n", "question": "Feza Günergun, Uluslararası Bilim Tarihi ve Felsefesi Birliği'nin \"Bilim ve Teknoloji Tarihi Komisyonu\" başkan yardımcılığı görevine hangi yılda başlamıştır?", "answers": {"answer_start": 164, "text": "1994 "}}, {"id": "1422", "context": "Ocak 2001 tarihinden itibaren Bilim Tarihi Anabilim Dalı Başkanlığı'nı yürütmektedir. 1989 - 2000 yılları arasında Türk Bilim Tarihi Kurumu (TBTK) Genel Sekreteri, 1994 - 2001 yılları arasında Uluslararası Bilim Tarihi ve Felsefesi Birliği'nin \"Bilim ve Teknoloji Tarihi Komisyonu\" başkan yardımcılığı, 1994 - 1998 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Bilim Tarihi Müze ve Dokümantasyon Merkezi (BİMDOK) Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yapmıştır.\r\n", "question": "Feza Günergun, Türk Bilim Tarihi Kurumu Genel Sekreterliği görevine hangi yılda başlamıştır?", "answers": {"answer_start": 86, "text": "1989 "}}, {"id": "1423", "context": "Ocak 2001 tarihinden itibaren Bilim Tarihi Anabilim Dalı Başkanlığı'nı yürütmektedir. 1989 - 2000 yılları arasında Türk Bilim Tarihi Kurumu (TBTK) Genel Sekreteri, 1994 - 2001 yılları arasında Uluslararası Bilim Tarihi ve Felsefesi Birliği'nin \"Bilim ve Teknoloji Tarihi Komisyonu\" başkan yardımcılığı, 1994 - 1998 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Bilim Tarihi Müze ve Dokümantasyon Merkezi (BİMDOK) Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yapmıştır.\r\n", "question": "Feza Günergun, Türk Bilim Tarihi Kurumu Genel Sekreterliği görevini hangi yıllar arasında yürütmüştür?", "answers": {"answer_start": 86, "text": "1989 - 2000 "}}, {"id": "1448", "context": "İstanbul Üniversitesi Gözlemevi Araştırma ve Uygulama Merkezi, 1933 yılında Fen Fakültesi bünyesinde kurulan Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü'nün araştırma ve gözlemlerinde kullanılması amacıyla açılmıştır. Gözlemsel astronomi konusunda çalışmalara evsahipliği yapan merkez;\r\n\r\nYıldız, güneş, uydu, astroid, kuyrukluyıldız, meteor, metorit ve tutulma gözlemleri yapmak ve gözlem verilerini değerlendirmek. \r\nDünyanın sayılı 200 gözlem veri merkezi ile 1939 yılından bu yana sürdürülen veri alışverişini sürdürmek. \r\nNASA, ESA gibi kuruluşların atmosfer dışından gözlem yapmak amacıyla uzaya gönderdiği yapay uydu verilerini alıp indirgemek ve değerlendirmek\r\nGerek yurt dışından alınan gerekse İstanbul Üniversitesi Gözlemevi'nde elde edilen verileri kullanarak ve gerekli bilgisayar programlarını yazarak araştırmalar yapıp yayınlamak. gibi amaçlar gütmektedir.", "question": "İstanbul Üniversitesi Gözlemevi Araştırma ve Uygulama Merkezi hangi fakülte bünyesinde kurulmuştur?", "answers": {"answer_start": 76, "text": "Fen Fakültesi"}}, {"id": "1449", "context": "İstanbul Üniversitesi Gözlemevi Araştırma ve Uygulama Merkezi, 1933 yılında Fen Fakültesi bünyesinde kurulan Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü'nün araştırma ve gözlemlerinde kullanılması amacıyla açılmıştır. Gözlemsel astronomi konusunda çalışmalara evsahipliği yapan merkez;\r\n\r\nYıldız, güneş, uydu, astroid, kuyrukluyıldız, meteor, metorit ve tutulma gözlemleri yapmak ve gözlem verilerini değerlendirmek. \r\nDünyanın sayılı 200 gözlem veri merkezi ile 1939 yılından bu yana sürdürülen veri alışverişini sürdürmek. \r\nNASA, ESA gibi kuruluşların atmosfer dışından gözlem yapmak amacıyla uzaya gönderdiği yapay uydu verilerini alıp indirgemek ve değerlendirmek\r\nGerek yurt dışından alınan gerekse İstanbul Üniversitesi Gözlemevi'nde elde edilen verileri kullanarak ve gerekli bilgisayar programlarını yazarak araştırmalar yapıp yayınlamak. gibi amaçlar gütmektedir.", "question": "İstanbul Üniversitesi Gözlemevi Araştırma ve Uygulama Merkezi'nin kurulma amacı nedir?", "answers": {"answer_start": 75, "text": " Fen Fakültesi bünyesinde kurulan Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü'nün araştırma ve gözlemlerinde kullanılması "}}, {"id": "1450", "context": "İstanbul Üniversitesi Gözlemevi Araştırma ve Uygulama Merkezi, 1933 yılında Fen Fakültesi bünyesinde kurulan Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü'nün araştırma ve gözlemlerinde kullanılması amacıyla açılmıştır. Gözlemsel astronomi konusunda çalışmalara evsahipliği yapan merkez;\r\n\r\nYıldız, güneş, uydu, astroid, kuyrukluyıldız, meteor, metorit ve tutulma gözlemleri yapmak ve gözlem verilerini değerlendirmek. \r\nDünyanın sayılı 200 gözlem veri merkezi ile 1939 yılından bu yana sürdürülen veri alışverişini sürdürmek. \r\nNASA, ESA gibi kuruluşların atmosfer dışından gözlem yapmak amacıyla uzaya gönderdiği yapay uydu verilerini alıp indirgemek ve değerlendirmek\r\nGerek yurt dışından alınan gerekse İstanbul Üniversitesi Gözlemevi'nde elde edilen verileri kullanarak ve gerekli bilgisayar programlarını yazarak araştırmalar yapıp yayınlamak. gibi amaçlar gütmektedir.", "question": "İstanbul Üniversitesi Gözlemevinin ne gibi amaçları vardır?", "answers": {"answer_start": 661, "text": "Gerek yurt dışından alınan gerekse İstanbul Üniversitesi Gözlemevi'nde elde edilen verileri kullanarak ve gerekli bilgisayar programlarını yazarak araştırmalar yapıp yayınlamak"}}, {"id": "1451", "context": "İstanbul Üniversitesi Gözlemevi Araştırma ve Uygulama Merkezi, 1933 yılında Fen Fakültesi bünyesinde kurulan Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü'nün araştırma ve gözlemlerinde kullanılması amacıyla açılmıştır. Gözlemsel astronomi konusunda çalışmalara evsahipliği yapan merkez;\r\n\r\nYıldız, güneş, uydu, astroid, kuyrukluyıldız, meteor, metorit ve tutulma gözlemleri yapmak ve gözlem verilerini değerlendirmek. \r\nDünyanın sayılı 200 gözlem veri merkezi ile 1939 yılından bu yana sürdürülen veri alışverişini sürdürmek. \r\nNASA, ESA gibi kuruluşların atmosfer dışından gözlem yapmak amacıyla uzaya gönderdiği yapay uydu verilerini alıp indirgemek ve değerlendirmek\r\nGerek yurt dışından alınan gerekse İstanbul Üniversitesi Gözlemevi'nde elde edilen verileri kullanarak ve gerekli bilgisayar programlarını yazarak araştırmalar yapıp yayınlamak. gibi amaçlar gütmektedir.", "question": "İstanbul Üniversitesi Gözlemevi hangi amaçla açılmıştır?", "answers": {"answer_start": 76, "text": "Fen Fakültesi bünyesinde kurulan Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü'nün araştırma ve gözlemlerinde kullanılması amacıyla"}}, {"id": "1452", "context": "İstanbul Üniversitesi Gözlemevi Araştırma ve Uygulama Merkezi, 1933 yılında Fen Fakültesi bünyesinde kurulan Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü'nün araştırma ve gözlemlerinde kullanılması amacıyla açılmıştır. Gözlemsel astronomi konusunda çalışmalara evsahipliği yapan merkez;\r\n\r\nYıldız, güneş, uydu, astroid, kuyrukluyıldız, meteor, metorit ve tutulma gözlemleri yapmak ve gözlem verilerini değerlendirmek. \r\nDünyanın sayılı 200 gözlem veri merkezi ile 1939 yılından bu yana sürdürülen veri alışverişini sürdürmek. \r\nNASA, ESA gibi kuruluşların atmosfer dışından gözlem yapmak amacıyla uzaya gönderdiği yapay uydu verilerini alıp indirgemek ve değerlendirmek\r\nGerek yurt dışından alınan gerekse İstanbul Üniversitesi Gözlemevi'nde elde edilen verileri kullanarak ve gerekli bilgisayar programlarını yazarak araştırmalar yapıp yayınlamak. gibi amaçlar gütmektedir.", "question": "İstanbul Üniversitesi Gözlemevi kaç yılında açılmıştır?", "answers": {"answer_start": 63, "text": "1933 yılında"}}, {"id": "1453", "context": "Gözlemevi olarak kullanılan yapı, 1934-1936 yılları arasında, mimar Arif Hikmet Holtay'ın çizimlerine göre inşa edilmiştir. Yapı, mimari olarak rasyonel-modernist akım içinde değerlendirilmektedir. Hâlen etkin olarak aynı amaçla kullanılmaktadır.", "question": "Gözlemevi binası hangi mimari akım içinde değerlendirilmektedir?", "answers": {"answer_start": 143, "text": " rasyonel-modernist akım"}}, {"id": "1454", "context": "Gözlemevi olarak kullanılan yapı, 1934-1936 yılları arasında, mimar Arif Hikmet Holtay'ın çizimlerine göre inşa edilmiştir. Yapı, mimari olarak rasyonel-modernist akım içinde değerlendirilmektedir. Hâlen etkin olarak aynı amaçla kullanılmaktadır.", "question": "Gözlemevi inşasında kimin çizimleri kullanılmıştır?", "answers": {"answer_start": 62, "text": "mimar Arif Hikmet Holtay'ın"}}, {"id": "1455", "context": "Gözlemevi olarak kullanılan yapı, 1934-1936 yılları arasında, mimar Arif Hikmet Holtay'ın çizimlerine göre inşa edilmiştir. Yapı, mimari olarak rasyonel-modernist akım içinde değerlendirilmektedir. Hâlen etkin olarak aynı amaçla kullanılmaktadır.", "question": "Gözlemevi hangi yıllar arasında inşa edilmiştir?", "answers": {"answer_start": 33, "text": " 1934-1936"}}, {"id": "1456", "context": "Gözlemevi ana binası (Yapım 1933) ve etrafındaki farklı yapılaşmalar (1950), 2009 yılında başlayan yenileştirme çalışmaları projesi çerçevesinde 8 Temmuz 2013 tarihinde tamamlanmıştır. Bu çalışmalar sonucunda ana binaya karbon fiberlerle ve çeliklerle takviye ve iyileştirme yapılıp aslına uygun restorasyonu tamamlanmıştır. Çevre binaların 1999 depremi sonrası oluşan hasarlı kalıntıları tamamen yıkılarak yerine ana bina ile uyumlu Avrupa'nın en modern ve işlevsel Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü ve Gözlemevi Uygulama ve Araştırma Merkezi bina kompleksi oluşturuldu.", "question": "İstanbul Üniversitesi Gözlemevi'ndeki yenileştirme çalışmaları kaç yılında başlamıştır?", "answers": {"answer_start": 77, "text": "2009 "}}, {"id": "1457", "context": "Gözlemevi ana binası (Yapım 1933) ve etrafındaki farklı yapılaşmalar (1950), 2009 yılında başlayan yenileştirme çalışmaları projesi çerçevesinde 8 Temmuz 2013 tarihinde tamamlanmıştır. Bu çalışmalar sonucunda ana binaya karbon fiberlerle ve çeliklerle takviye ve iyileştirme yapılıp aslına uygun restorasyonu tamamlanmıştır. Çevre binaların 1999 depremi sonrası oluşan hasarlı kalıntıları tamamen yıkılarak yerine ana bina ile uyumlu Avrupa'nın en modern ve işlevsel Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü ve Gözlemevi Uygulama ve Araştırma Merkezi bina kompleksi oluşturuldu.", "question": "İstanbul Üniversitesi Gözlemevi ana binası kaç yılında yapılmıştır?", "answers": {"answer_start": 28, "text": "1933"}}, {"id": "1458", "context": "Gözlemevi ana binası (Yapım 1933) ve etrafındaki farklı yapılaşmalar (1950), 2009 yılında başlayan yenileştirme çalışmaları projesi çerçevesinde 8 Temmuz 2013 tarihinde tamamlanmıştır. Bu çalışmalar sonucunda ana binaya karbon fiberlerle ve çeliklerle takviye ve iyileştirme yapılıp aslına uygun restorasyonu tamamlanmıştır. Çevre binaların 1999 depremi sonrası oluşan hasarlı kalıntıları tamamen yıkılarak yerine ana bina ile uyumlu Avrupa'nın en modern ve işlevsel Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü ve Gözlemevi Uygulama ve Araştırma Merkezi bina kompleksi oluşturuldu.", "question": "Gözlemevi ana binasına hangi malzemelerle takviye ve iyileştirme yapılmıştır?", "answers": {"answer_start": 220, "text": "karbon fiberlerle ve çeliklerle"}}, {"id": "1459", "context": "Gözlemevi ana binası (Yapım 1933) ve etrafındaki farklı yapılaşmalar (1950), 2009 yılında başlayan yenileştirme çalışmaları projesi çerçevesinde 8 Temmuz 2013 tarihinde tamamlanmıştır. Bu çalışmalar sonucunda ana binaya karbon fiberlerle ve çeliklerle takviye ve iyileştirme yapılıp aslına uygun restorasyonu tamamlanmıştır. Çevre binaların 1999 depremi sonrası oluşan hasarlı kalıntıları tamamen yıkılarak yerine ana bina ile uyumlu Avrupa'nın en modern ve işlevsel Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü ve Gözlemevi Uygulama ve Araştırma Merkezi bina kompleksi oluşturuldu.", "question": "Gözlemevi ana binasındaki yenileştirme çalışmaları hangi tarihte tamamlanmıştır?", "answers": {"answer_start": 145, "text": "8 Temmuz 2013"}}, {"id": "1460", "context": "Gözlemevi ana binası (Yapım 1933) ve etrafındaki farklı yapılaşmalar (1950), 2009 yılında başlayan yenileştirme çalışmaları projesi çerçevesinde 8 Temmuz 2013 tarihinde tamamlanmıştır. Bu çalışmalar sonucunda ana binaya karbon fiberlerle ve çeliklerle takviye ve iyileştirme yapılıp aslına uygun restorasyonu tamamlanmıştır. Çevre binaların 1999 depremi sonrası oluşan hasarlı kalıntıları tamamen yıkılarak yerine ana bina ile uyumlu Avrupa'nın en modern ve işlevsel Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü ve Gözlemevi Uygulama ve Araştırma Merkezi bina kompleksi oluşturuldu.", "question": "Gözlemevi ana binası hangi proje çerçevesinde yenileştirilmiştir?", "answers": {"answer_start": 99, "text": "yenileştirme çalışmaları projesi"}}, {"id": "1535", "context": "Libros del saber de astronomía isimli eserin konuya özel bölümünde sunulan dördüncü saat bir civayla çalışan saattir (relogio dell argentuiuo). A. Wegener1 saati şu şekilde tanımlamaktadır:«Bu saatin düzeneği, 24 saatte tam bir dönme gerçekleştiren bir dişliden oluşmaktadır.Hareket ettirici güç bir ağırlıktır, çarkın geriye dönmesine engel olan ve bir sarkaç hareketi veren düzenek cıva aracılığıyla gerçekleşir.Bu cıva, çarkın içinde bulunur ve enine duvarlar arasından sadece çok küçük bağlantı delikleriyle ket vurarak ağırlığın çekme etkisine sadece yavaş yavaş baş eğer. Bu çarkın dönmesi, saatin oldukça sanatsal saat kadranı olarak görülebilecek bir usturlap üzerine taşınır.Bu usturlap üzerinde saatlerin dışında aynı zamanda güneşin ve yıldızların konumu ve hatta gökyüzünün hali hazırdaki bütün görünüşü okunabilir. Demek ki usturlap yerine bu saat düzeneği bir gök küresiylede bağlantılandırılabilir. Ayrıca zillerin uygun bir biçimde yerleştirilmesi yoluyla bundan bir tür çalar saat üretilebilir.»", "question": "bu saatte hareket ettirici güç nedir?", "answers": {"answer_start": 300, "text": "ağırlık"}}, {"id": "1536", "context": "Libros del saber de astronomía isimli eserin konuya özel bölümünde sunulan dördüncü saat bir civayla çalışan saattir (relogio dell argentuiuo). A. Wegener1 saati şu şekilde tanımlamaktadır:«Bu saatin düzeneği, 24 saatte tam bir dönme gerçekleştiren bir dişliden oluşmaktadır.Hareket ettirici güç bir ağırlıktır, çarkın geriye dönmesine engel olan ve bir sarkaç hareketi veren düzenek cıva aracılığıyla gerçekleşir.Bu cıva, çarkın içinde bulunur ve enine duvarlar arasından sadece çok küçük bağlantı delikleriyle ket vurarak ağırlığın çekme etkisine sadece yavaş yavaş baş eğer. Bu çarkın dönmesi, saatin oldukça sanatsal saat kadranı olarak görülebilecek bir usturlap üzerine taşınır.Bu usturlap üzerinde saatlerin dışında aynı zamanda güneşin ve yıldızların konumu ve hatta gökyüzünün hali hazırdaki bütün görünüşü okunabilir. Demek ki usturlap yerine bu saat düzeneği bir gök küresiylede bağlantılandırılabilir. Ayrıca zillerin uygun bir biçimde yerleştirilmesi yoluyla bundan bir tür çalar saat üretilebilir.»", "question": "çarkın geriye doğtu dönmesine engel olan ve bir sarkaç hareketi kazandıran düzenek neyin sayesinde gerçekleşir?", "answers": {"answer_start": 93, "text": "civa"}}, {"id": "1537", "context": "Libros del saber de astronomía isimli eserin konuya özel bölümünde sunulan dördüncü saat bir civayla çalışan saattir (relogio dell argentuiuo). A. Wegener1 saati şu şekilde tanımlamaktadır:«Bu saatin düzeneği, 24 saatte tam bir dönme gerçekleştiren bir dişliden oluşmaktadır.Hareket ettirici güç bir ağırlıktır, çarkın geriye dönmesine engel olan ve bir sarkaç hareketi veren düzenek cıva aracılığıyla gerçekleşir.Bu cıva, çarkın içinde bulunur ve enine duvarlar arasından sadece çok küçük bağlantı delikleriyle ket vurarak ağırlığın çekme etkisine sadece yavaş yavaş baş eğer. Bu çarkın dönmesi, saatin oldukça sanatsal saat kadranı olarak görülebilecek bir usturlap üzerine taşınır.Bu usturlap üzerinde saatlerin dışında aynı zamanda güneşin ve yıldızların konumu ve hatta gökyüzünün hali hazırdaki bütün görünüşü okunabilir. Demek ki usturlap yerine bu saat düzeneği bir gök küresiylede bağlantılandırılabilir. Ayrıca zillerin uygun bir biçimde yerleştirilmesi yoluyla bundan bir tür çalar saat üretilebilir.»", "question": "çarkın geriye dönmesine engel olan ve sarkaç harketi kazandıran civa nerede bulunur?", "answers": {"answer_start": 423, "text": "çarkın içinde"}}, {"id": "1538", "context": "Libros del saber de astronomía isimli eserin konuya özel bölümünde sunulan dördüncü saat bir civayla çalışan saattir (relogio dell argentuiuo). A. Wegener1 saati şu şekilde tanımlamaktadır:«Bu saatin düzeneği, 24 saatte tam bir dönme gerçekleştiren bir dişliden oluşmaktadır.Hareket ettirici güç bir ağırlıktır, çarkın geriye dönmesine engel olan ve bir sarkaç hareketi veren düzenek cıva aracılığıyla gerçekleşir.Bu cıva, çarkın içinde bulunur ve enine duvarlar arasından sadece çok küçük bağlantı delikleriyle ket vurarak ağırlığın çekme etkisine sadece yavaş yavaş baş eğer. Bu çarkın dönmesi, saatin oldukça sanatsal saat kadranı olarak görülebilecek bir usturlap üzerine taşınır.Bu usturlap üzerinde saatlerin dışında aynı zamanda güneşin ve yıldızların konumu ve hatta gökyüzünün hali hazırdaki bütün görünüşü okunabilir. Demek ki usturlap yerine bu saat düzeneği bir gök küresiylede bağlantılandırılabilir. Ayrıca zillerin uygun bir biçimde yerleştirilmesi yoluyla bundan bir tür çalar saat üretilebilir.»", "question": "Bu çarkın dönmesi neyin üzerine tanışır?", "answers": {"answer_start": 659, "text": "usturlap"}}, {"id": "1539", "context": "Sua Nuova Inventione d’Horologio con una sola Ruota)5.Güya onun tarafından icat edilmiş olan saatte, cıva su ile değiştirilmiştir.Parisio’nun kitabının yayınlanmasından kısa bir süre sonra bu saatin tarifi ve resmi, Salomon de Caus (1615)’un «Hareket Kuvvetlerinin Temelleri» (raisons des forces mouvantes)’nden birisi olarak yayınlandı6.Bu saat Johannes Kepler tarafından da anılmaktadır7.Aslında Libros del saber de astronomía’da tarif edilen modelden başka birşey olmayan,12 parçalı silindir kasnağı sadece yarıya kadar civa yerine su ile doldurulmuş olan ve Bedini tarafından «compartmented cylindrical clepsydra» olarak nitelendirilen bu formdaki saat,Avrupa’da 17. ve 18. yüzyılda büyük bir yayılma elde etmişti.Küçük farklılılar gösteren birçok tipten birisi,Pater Francesco Eschinardi (1648)8 adıyla ilintilidir.Benzer bir alet üç Campani kardeş (1656) tarafından Papa VII. Alexander’a sunulmuştur9.Bu saatin silindir kasnağı su yerine yine civa içermektedir ve hemen hemen diğerleri nasılsa, bu da düzensizçalışmaktadır. Bununla birlikte saat,Papa tarafından önemli bir buluş olarak övülmüştür10.Bazı yapım özelliklerinin tarifi dışında Campani saatinden geriye hiç birşey kalmamıştır11.", "question": "Civalı saati «compartmented cylindrical clepsydra» olarak nitelendiren kişi kimdir?", "answers": {"answer_start": 562, "text": "Bedini"}}, {"id": "1540", "context": "Sua Nuova Inventione d’Horologio con una sola Ruota)5.Güya onun tarafından icat edilmiş olan saatte, cıva su ile değiştirilmiştir.Parisio’nun kitabının yayınlanmasından kısa bir süre sonra bu saatin tarifi ve resmi, Salomon de Caus (1615)’un «Hareket Kuvvetlerinin Temelleri» (raisons des forces mouvantes)’nden birisi olarak yayınlandı6.Bu saat Johannes Kepler tarafından da anılmaktadır7.Aslında Libros del saber de astronomía’da tarif edilen modelden başka birşey olmayan,12 parçalı silindir kasnağı sadece yarıya kadar civa yerine su ile doldurulmuş olan ve Bedini tarafından «compartmented cylindrical clepsydra» olarak nitelendirilen bu formdaki saat,Avrupa’da 17. ve 18. yüzyılda büyük bir yayılma elde etmişti.Küçük farklılılar gösteren birçok tipten birisi,Pater Francesco Eschinardi (1648)8 adıyla ilintilidir.Benzer bir alet üç Campani kardeş (1656) tarafından Papa VII. Alexander’a sunulmuştur9.Bu saatin silindir kasnağı su yerine yine civa içermektedir ve hemen hemen diğerleri nasılsa, bu da düzensizçalışmaktadır. Bununla birlikte saat,Papa tarafından önemli bir buluş olarak övülmüştür10.Bazı yapım özelliklerinin tarifi dışında Campani saatinden geriye hiç birşey kalmamıştır11.", "question": "kitabı yayınlandıktan kısa bir süre sonra bu saatin tarifi ve resmi Salomon de Caus (1615)’un hareket kuvvetlerinin temelleri'nden birisi olarak yayınlanan kişi kimdir?", "answers": {"answer_start": 130, "text": "Parisio"}}, {"id": "1541", "context": "Sua Nuova Inventione d’Horologio con una sola Ruota)5.Güya onun tarafından icat edilmiş olan saatte, cıva su ile değiştirilmiştir.Parisio’nun kitabının yayınlanmasından kısa bir süre sonra bu saatin tarifi ve resmi, Salomon de Caus (1615)’un «Hareket Kuvvetlerinin Temelleri» (raisons des forces mouvantes)’nden birisi olarak yayınlandı6.Bu saat Johannes Kepler tarafından da anılmaktadır7.Aslında Libros del saber de astronomía’da tarif edilen modelden başka birşey olmayan,12 parçalı silindir kasnağı sadece yarıya kadar civa yerine su ile doldurulmuş olan ve Bedini tarafından «compartmented cylindrical clepsydra» olarak nitelendirilen bu formdaki saat,Avrupa’da 17. ve 18. yüzyılda büyük bir yayılma elde etmişti.Küçük farklılılar gösteren birçok tipten birisi,Pater Francesco Eschinardi (1648)8 adıyla ilintilidir.Benzer bir alet üç Campani kardeş (1656) tarafından Papa VII. Alexander’a sunulmuştur9.Bu saatin silindir kasnağı su yerine yine civa içermektedir ve hemen hemen diğerleri nasılsa, bu da düzensizçalışmaktadır. Bununla birlikte saat,Papa tarafından önemli bir buluş olarak övülmüştür10.Bazı yapım özelliklerinin tarifi dışında Campani saatinden geriye hiç birşey kalmamıştır11.", "question": "bu saatin kaç parçalık silindir taslağı sadece yarıya kadar civa yerine su ile doldurulmuştur?", "answers": {"answer_start": 475, "text": "12"}}, {"id": "1542", "context": "«Gölgeler Bilgisi Hakkında Risale» (Risāle fī ʿİlm eẓ-Ẓilāl)’sinin 44. bölümünde EbūʿAbdallāh Muḥammed b. İbrāhīm er-Raḳḳām1 (ö. 715/1315) yüzer pusulayla bağlantılı bir güneş saati tarif etmektedir2. Murcia’lı bu astronom,matematikçi ve tabipti ve Nasiriler döneminde Granada’da faaliyet gösteren bilginlerdendi. Bir tahta parçasının üstüne oturtulan manyetik taş, ahşap diske hâkkedilmiş güneş saati için kuzeygüney yönünü ayarlamaya yaramaktadır.Saat ipek iplerde asılı olarak dengede tutulmaktadır.Oldukça benzer bir araç Pedro Nunes (1537)’e atfedilmektedir (bir sonraki model).", "question": "«Gölgeler Bilgisi Hakkında Risale»'de güneş saati tarif eden kişiler kimlerdir?", "answers": {"answer_start": 81, "text": "EbūʿAbdallāh Muḥammed b. İbrāhīm er-Raḳḳām"}}, {"id": "1543", "context": "«Gölgeler Bilgisi Hakkında Risale» (Risāle fī ʿİlm eẓ-Ẓilāl)’sinin 44. bölümünde EbūʿAbdallāh Muḥammed b. İbrāhīm er-Raḳḳām1 (ö. 715/1315) yüzer pusulayla bağlantılı bir güneş saati tarif etmektedir2. Murcia’lı bu astronom,matematikçi ve tabipti ve Nasiriler döneminde Granada’da faaliyet gösteren bilginlerdendi. Bir tahta parçasının üstüne oturtulan manyetik taş, ahşap diske hâkkedilmiş güneş saati için kuzeygüney yönünü ayarlamaya yaramaktadır.Saat ipek iplerde asılı olarak dengede tutulmaktadır.Oldukça benzer bir araç Pedro Nunes (1537)’e atfedilmektedir (bir sonraki model).", "question": "EbūʿAbdallāh Muḥammed b. İbrāhīm er-Raḳḳām Gölgeler Bilgisi Hakkında Risale'nin kaçıncı bölümünde yüzer pusulayla bağlantılı bir güneş saati tarifi vermektedir?", "answers": {"answer_start": 67, "text": "44."}}, {"id": "1544", "context": "«Gölgeler Bilgisi Hakkında Risale» (Risāle fī ʿİlm eẓ-Ẓilāl)’sinin 44. bölümünde EbūʿAbdallāh Muḥammed b. İbrāhīm er-Raḳḳām1 (ö. 715/1315) yüzer pusulayla bağlantılı bir güneş saati tarif etmektedir2. Murcia’lı bu astronom,matematikçi ve tabipti ve Nasiriler döneminde Granada’da faaliyet gösteren bilginlerdendi. Bir tahta parçasının üstüne oturtulan manyetik taş, ahşap diske hâkkedilmiş güneş saati için kuzeygüney yönünü ayarlamaya yaramaktadır.Saat ipek iplerde asılı olarak dengede tutulmaktadır.Oldukça benzer bir araç Pedro Nunes (1537)’e atfedilmektedir (bir sonraki model).", "question": "EbūʿAbdallāh Muḥammed b. İbrāhīm er-Raḳḳām hangi dönemde Granada'da faaliyet göstermiştir?", "answers": {"answer_start": 249, "text": "Nasiriler"}}, {"id": "1545", "context": "«Gölgeler Bilgisi Hakkında Risale» (Risāle fī ʿİlm eẓ-Ẓilāl)’sinin 44. bölümünde EbūʿAbdallāh Muḥammed b. İbrāhīm er-Raḳḳām1 (ö. 715/1315) yüzer pusulayla bağlantılı bir güneş saati tarif etmektedir2. Murcia’lı bu astronom,matematikçi ve tabipti ve Nasiriler döneminde Granada’da faaliyet gösteren bilginlerdendi. Bir tahta parçasının üstüne oturtulan manyetik taş, ahşap diske hâkkedilmiş güneş saati için kuzeygüney yönünü ayarlamaya yaramaktadır.Saat ipek iplerde asılı olarak dengede tutulmaktadır.Oldukça benzer bir araç Pedro Nunes (1537)’e atfedilmektedir (bir sonraki model).", "question": "EbūʿAbdallāh Muḥammed b. İbrāhīm er-Raḳḳām Nasiriler döneminde nerede bilgin olarak faaliet göstermiştir?", "answers": {"answer_start": 269, "text": "Granada"}}, {"id": "1546", "context": "«Gölgeler Bilgisi Hakkında Risale» (Risāle fī ʿİlm eẓ-Ẓilāl)’sinin 44. bölümünde EbūʿAbdallāh Muḥammed b. İbrāhīm er-Raḳḳām1 (ö. 715/1315) yüzer pusulayla bağlantılı bir güneş saati tarif etmektedir2. Murcia’lı bu astronom,matematikçi ve tabipti ve Nasiriler döneminde Granada’da faaliyet gösteren bilginlerdendi. Bir tahta parçasının üstüne oturtulan manyetik taş, ahşap diske hâkkedilmiş güneş saati için kuzeygüney yönünü ayarlamaya yaramaktadır.Saat ipek iplerde asılı olarak dengede tutulmaktadır.Oldukça benzer bir araç Pedro Nunes (1537)’e atfedilmektedir (bir sonraki model).", "question": "ahşap diske hâkkedilmiş güneş saati için kuzeygüney yönünü ayarlamaya yarayan hangi taştır?", "answers": {"answer_start": 352, "text": "manyetik taş"}}, {"id": "1603", "context": "Önay Sözer, (D. 1936, İstanbul), Türk akademisyen", "question": "Önay Sözer kaç yılında doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 16, "text": "1936"}}, {"id": "1604", "context": "İstanbul Erkek Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.1961 yılında aynı üniversitenin Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde asistan oldu. 1973 yılında doçent, 1992'den beri aynı yerde Sistematik Felsefe ve Mantık Anabilim Dalında Profesörlüğü yapmaktadır. Önay Sözer'in felsefedeki ilgi alanı içine Fenomenoloji ve Hegel Felsefesi, Yapısalcılık ve Yapısalcı sonrası sorunlar girmektedir.", "question": "Önay Sözer hangi fakülteden mezun olmuştur?", "answers": {"answer_start": 47, "text": "Hukuk Fakültesi"}}, {"id": "1605", "context": "İstanbul Erkek Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.1961 yılında aynı üniversitenin Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde asistan oldu. 1973 yılında doçent, 1992'den beri aynı yerde Sistematik Felsefe ve Mantık Anabilim Dalında Profesörlüğü yapmaktadır. Önay Sözer'in felsefedeki ilgi alanı içine Fenomenoloji ve Hegel Felsefesi, Yapısalcılık ve Yapısalcı sonrası sorunlar girmektedir.", "question": "Önay Sözer kaç yılında asistanlık görevine başlamıştır?", "answers": {"answer_start": 74, "text": "1961"}}, {"id": "1606", "context": "İstanbul Erkek Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.1961 yılında aynı üniversitenin Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde asistan oldu. 1973 yılında doçent, 1992'den beri aynı yerde Sistematik Felsefe ve Mantık Anabilim Dalında Profesörlüğü yapmaktadır. Önay Sözer'in felsefedeki ilgi alanı içine Fenomenoloji ve Hegel Felsefesi, Yapısalcılık ve Yapısalcı sonrası sorunlar girmektedir.", "question": "Önay Sözer kaç yılında doçentlik ünvanını almıştır?", "answers": {"answer_start": 158, "text": "1973"}}, {"id": "1607", "context": "İstanbul Erkek Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.1961 yılında aynı üniversitenin Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde asistan oldu. 1973 yılında doçent, 1992'den beri aynı yerde Sistematik Felsefe ve Mantık Anabilim Dalında Profesörlüğü yapmaktadır. Önay Sözer'in felsefedeki ilgi alanı içine Fenomenoloji ve Hegel Felsefesi, Yapısalcılık ve Yapısalcı sonrası sorunlar girmektedir.", "question": "Önay Sözer kaç yılından bu yana Sistematik Felsefe ve Mantık Anabilim Dalında Profesörlük yapmıştır?", "answers": {"answer_start": 179, "text": "1992"}}, {"id": "1705", "context": "Coğrafi konumu çeşitli bölgelerle bir köprü niteliğinde olan Anadolu yarımadasından ilk uygarlıklarıntarihi M.Ö. 8000’lere kadar götürülmekte olup, bu uygarlığın bugünkü Aksaray ili civarında olduğubelirlenmektedir. Daha geç tarihli olanlar arasında ise Hitit, Urartu, Firig ve Lidya uygarlıklarısayılabilir.Hititlerin Mezopotamya kökenli “şekel” ve “mina” adlı ağırlık birimlerini kullandıkları, en çok bakırve tunçtan eşyalar yaptıkları, çivi yazısı ve hiyeroglif yazı olmak üzere iki çeşit yazıları olduklarıbilinmektedir.Van gölü civarında gelişen Urartu uygarlığında ise çivi yazısı ve resim yazısı kullanılmış, yapmışoldukları kapların üzerine, onların hacimlerini yazmışlardır.En önemli merkezleri Gordion ve Midas olan Firigya uygarlığının Fenike alfabesinin Batı’yayayılmasında önemli rolü olmuştur. Ayrıca, Kybele adı verilen ana tanrıça kültü de bu uygarlıktanYunanlılara geçmiştir. Bakır-kalay alaşımı olan tunçtan eşyalar yapmışlar, bazı müzik aletlerini icatetmişler (simbal, flüt gibi), kilim dokumuşlardır. Kilim için kullandıkları “tapetes” adı bugünFransızcada “tapis” biçimini almıştır.Batı Anadolu’daki Lidya uygarlığının en büyük başarısı ise parayı icat etmiş olmasıdır. Böylece odönemin ekonomik hayatında büyük gelişme sağlanmış, modern ekonominin temelleri atılmıştır.", "question": "Fenike alfabesini hangi uygarlık bulmuştur?", "answers": {"answer_start": 727, "text": "Firigya uygarlığı"}}, {"id": "1706", "context": "Coğrafi konumu çeşitli bölgelerle bir köprü niteliğinde olan Anadolu yarımadasından ilk uygarlıklarıntarihi M.Ö. 8000’lere kadar götürülmekte olup, bu uygarlığın bugünkü Aksaray ili civarında olduğubelirlenmektedir. Daha geç tarihli olanlar arasında ise Hitit, Urartu, Firig ve Lidya uygarlıklarısayılabilir.Hititlerin Mezopotamya kökenli “şekel” ve “mina” adlı ağırlık birimlerini kullandıkları, en çok bakırve tunçtan eşyalar yaptıkları, çivi yazısı ve hiyeroglif yazı olmak üzere iki çeşit yazıları olduklarıbilinmektedir.Van gölü civarında gelişen Urartu uygarlığında ise çivi yazısı ve resim yazısı kullanılmış, yapmışoldukları kapların üzerine, onların hacimlerini yazmışlardır.En önemli merkezleri Gordion ve Midas olan Firigya uygarlığının Fenike alfabesinin Batı’yayayılmasında önemli rolü olmuştur. Ayrıca, Kybele adı verilen ana tanrıça kültü de bu uygarlıktanYunanlılara geçmiştir. Bakır-kalay alaşımı olan tunçtan eşyalar yapmışlar, bazı müzik aletlerini icatetmişler (simbal, flüt gibi), kilim dokumuşlardır. Kilim için kullandıkları “tapetes” adı bugünFransızcada “tapis” biçimini almıştır.Batı Anadolu’daki Lidya uygarlığının en büyük başarısı ise parayı icat etmiş olmasıdır. Böylece odönemin ekonomik hayatında büyük gelişme sağlanmış, modern ekonominin temelleri atılmıştır.", "question": "Firigyalıların oluşturduğu ana tanrıça kültü'nün ismi nedir?", "answers": {"answer_start": 817, "text": "Kybele"}}, {"id": "1736", "context": "İslamın ikinci, miladın sekizinci yüzyılında Bağdat, Bizans,Mısır ve Asya’dan bilim adamlarının ve kitaplarının akın ettiği bir merkez olmuştu. O yüzyılın ortalarında İran ekolundan gelmiş olan bilginler Hindlilerin önemli ve hacimli Siddhanta adlı matematik veastronomik kitabını Arapçaya çevirdiler. Bununla sıfır rakamı İslamdünyasına ulaştı, bir kaç yüzyıl sonra da, İberik yarımadasına, oradanda Batı Avrupa’ya ulaşmış olacaktı.", "question": "Hindlilerin oluşturduğu ve İran ekolünden gelen bilginlerin Arapçaya çevirdiği eserin adı nedir?", "answers": {"answer_start": 234, "text": "Siddhanta"}}, {"id": "1745", "context": "Ali Bin Abbas 932 yılında doğmuştur. Ali bin Abbas İran'ın Cündişapur eyaletinin güneybatısındaki Ahvaz şehrinde doğdu ve Ebu Mahir Musa Bin Seyyar'ın öğrencisi oldu ve ilk çalışmalarını bu şehirde yaptı. Zamanının en saygıdeğer üç tıp aliminden birisiydi. 939'dan 996'ya kadar hüküm süren Büveyhoğulları hanedanından Adudüddevle zamanında ünlü bir fizikçi olmaya başlamıştır. Adududevle, zamanında alimleri koruyan onları destekleyen biriydi ve Şiraz'da ve 994 yılında Bağdat'ta Ali bin Abbas'ın çalıştığı iki hastane açmıştı. Ali bin Abbas'ın soyu Mecusiliğe mensuptu-el-Mecusi adı da buradan gelmektedir-ama kendisi Müslümandı. Onun Allah inancı ve O'na duyduğu saygı, ibadetinde ve yaşam tarzında, üslubunda çalışma hayatı boyunca kendini göstermiştir.", "question": "Ali bin Abbas İran'ın hangi eyaletinde doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 59, "text": "Cündişapur"}}, {"id": "1746", "context": "Ali Bin Abbas 932 yılında doğmuştur. Ali bin Abbas İran'ın Cündişapur eyaletinin güneybatısındaki Ahvaz şehrinde doğdu ve Ebu Mahir Musa Bin Seyyar'ın öğrencisi oldu ve ilk çalışmalarını bu şehirde yaptı. Zamanının en saygıdeğer üç tıp aliminden birisiydi. 939'dan 996'ya kadar hüküm süren Büveyhoğulları hanedanından Adudüddevle zamanında ünlü bir fizikçi olmaya başlamıştır. Adududevle, zamanında alimleri koruyan onları destekleyen biriydi ve Şiraz'da ve 994 yılında Bağdat'ta Ali bin Abbas'ın çalıştığı iki hastane açmıştı. Ali bin Abbas'ın soyu Mecusiliğe mensuptu-el-Mecusi adı da buradan gelmektedir-ama kendisi Müslümandı. Onun Allah inancı ve O'na duyduğu saygı, ibadetinde ve yaşam tarzında, üslubunda çalışma hayatı boyunca kendini göstermiştir.", "question": "Ali bin Abbas ünlü bir fizikçi olmaya hangi Büveyhoğulları hanedanı zamanında başlamıştır?", "answers": {"answer_start": 290, "text": "Büveyhoğulları hanedanından Adudüddevle"}}, {"id": "1747", "context": "Ali Bin Abbas 932 yılında doğmuştur. Ali bin Abbas İran'ın Cündişapur eyaletinin güneybatısındaki Ahvaz şehrinde doğdu ve Ebu Mahir Musa Bin Seyyar'ın öğrencisi oldu ve ilk çalışmalarını bu şehirde yaptı. Zamanının en saygıdeğer üç tıp aliminden birisiydi. 939'dan 996'ya kadar hüküm süren Büveyhoğulları hanedanından Adudüddevle zamanında ünlü bir fizikçi olmaya başlamıştır. Adududevle, zamanında alimleri koruyan onları destekleyen biriydi ve Şiraz'da ve 994 yılında Bağdat'ta Ali bin Abbas'ın çalıştığı iki hastane açmıştı. Ali bin Abbas'ın soyu Mecusiliğe mensuptu-el-Mecusi adı da buradan gelmektedir-ama kendisi Müslümandı. Onun Allah inancı ve O'na duyduğu saygı, ibadetinde ve yaşam tarzında, üslubunda çalışma hayatı boyunca kendini göstermiştir.", "question": "Büveyhoğulları hanedanından Adududdevle nerede ve ne zaman Ali bin Abbas'ın çalıştığı iki hastane açmıştır?", "answers": {"answer_start": 446, "text": "Şiraz'da ve 994 yılında Bağdat'ta"}}, {"id": "1753", "context": "Ayşe Muhibbe Darga (d. 13 Haziran 1921, İstanbul - ö. 6 Mart 2018, İstanbul) Türk arkeolog. Türkiye'nin ilk kadın arkeologlarından biri olan Darga, hiyeroglif ve çivi yazısı konusunda dünyanın en önemli uzmanları arasındadır. Hitit kaynaklarını kullanarak kaleme aldığı en popüler eseri, \"Eski Anadolu Kadını\"dır.", "question": "Muhibbe Darga hangi iki alanda dünyanın en önemli uzmanları arasındadır?", "answers": {"answer_start": 149, "text": "hiyeroglif ve çivi yazısı"}}, {"id": "1754", "context": "Ayşe Muhibbe Darga (d. 13 Haziran 1921, İstanbul - ö. 6 Mart 2018, İstanbul) Türk arkeolog. Türkiye'nin ilk kadın arkeologlarından biri olan Darga, hiyeroglif ve çivi yazısı konusunda dünyanın en önemli uzmanları arasındadır. Hitit kaynaklarını kullanarak kaleme aldığı en popüler eseri, \"Eski Anadolu Kadını\"dır.", "question": "Hitit kaynaklarını kullanarak yazdığı en önemli eserinin adı nedir?", "answers": {"answer_start": 290, "text": "Eski Anadolu Kadını"}}, {"id": "1827", "context": "TUSAŞ yetkilileri, HÜRJET Projesi’ni Türkiye’de havacılık sanayisinin gelişimi açısından oldukça önemli görmektedir. Projenin, başarılı sonuçlar al25ınan ve yeni sürümlerle sürdürülen HÜRKUŞ ile çalışmaları devam eden Milli Muharip Uçak Projesi arasındaki sanayi geçişini sağlayacağını belirtmektedirler.", "question": "Yetkililer Hürjet projesinin Türkiye'de hangi sanayi dalında oldukça önemli olduğunu görmektedir?", "answers": {"answer_start": 48, "text": "havacılık sanayisi"}}, {"id": "1828", "context": "TUSAŞ yetkilileri, HÜRJET Projesi’ni Türkiye’de havacılık sanayisinin gelişimi açısından oldukça önemli görmektedir. Projenin, başarılı sonuçlar al25ınan ve yeni sürümlerle sürdürülen HÜRKUŞ ile çalışmaları devam eden Milli Muharip Uçak Projesi arasındaki sanayi geçişini sağlayacağını belirtmektedirler.", "question": "Hürjet projesinin hangi bir diğer proje ile arasında bir sanayi geçişi sağlanacağı belirtilmiştir?", "answers": {"answer_start": 218, "text": "Milli Muharip Uçak Projesi"}}, {"id": "1896", "context": "Buradan öğrendiğimize göre, Piri küçük yaşta denizciliğe başlamıştır. Büyümekte olan Osmanlı İmparatorluğu’nun Akdeniz hâkimiyetini ele geçirmek için yaptığı seferlerin hareket noktası Gelibolu olmuştur. Burada yetişen Piri, amcası Kemal Reis’in yanında denizciliğe başlamış; 1481’de Eğriboz Bahriye Azapları Reisliğinden ayrılarak korsanlığa atılan Kemal Reis ile birlikte, Akdeniz’in bütün limanlarını ve adalarını dolaşmıştır. Piri Reis bundan sonra bir süre Gelibolu’da kalmış ve orada dünya haritasını hazırlamıştır (1513). Bugün elde bulunan, Orta ve Güney Amerika’nın doğu kıyıları ile Avrupa ve Afrika’nın batı kıyılarını gösteren harita, bu dünya haritasının parçasıdır. Yavuz Sultan Selim’in 1516–1517 yıllarındaki Mısır seferine Piri Reis de katılmıştır. Bir filo ile Kahire’ye Nil yolundan giderek, Nil nehrinin kollarının haritasını çıkarmıştır. Mısır Osmanlı idaresine girince, oraya gelen Yavuz Sultan Selim’e 1513’te yaptığı dünya haritasını hediye etmiş; bunu ve haritasının beğenildiğini, Kitab-ı Bahriye’nin yazılış sebebini açıklarken belirtmiştir. 1547’de Piri Reis Hint Kaptanı tayin edilmiştir. Piri, Süveyş’ten hareketle Aden’e gelmiş; 1549’da Aden fethedilmiştir. 16 Daha sonra Maskat ele geçirilmiş; Hürmüz muhasara edilmiş ancak Piri bu seferi sonuçlandıramamıştır. Basra Valisi Kubad Paşa’nın kışkırtması ve Mısır Beylerbeyi Davud Paşa’nın iftira mektupları üzerine Kanuni Sultan Süleyman idam fermanını göndermiş ve Piri Reis Mısır’da katledilmiştir (1554). Piri Reis korsan, donanmada reis, Hint Kaptanı ama hepsinden fazla Kitab-ı Bahriye’si ile yüzyıllarca denizcilerimize yardımcı olmuş bir deniz bilginimizdir. Seferler yapmış, gördüklerini yazmış, eline geçen eser ve haritaları incelemiş, topladığı bilgilere dayanarak kendi kitap ve haritalarını oluşturmuştur. Elimize geçen eserleri, iki ayrı dünya haritasının parçaları ile Kitab-ı Bahriye’sidir (Özen, 2006).", "question": "Piri Reis'in Osmanlı İmparatorluğu'nun Akdeniz Hakimiyetini sağlamak için yaptığı seferlerin başlangıç noktası neresidir?", "answers": {"answer_start": 185, "text": "Gelibolu"}}, {"id": "1897", "context": "Buradan öğrendiğimize göre, Piri küçük yaşta denizciliğe başlamıştır. Büyümekte olan Osmanlı İmparatorluğu’nun Akdeniz hâkimiyetini ele geçirmek için yaptığı seferlerin hareket noktası Gelibolu olmuştur. Burada yetişen Piri, amcası Kemal Reis’in yanında denizciliğe başlamış; 1481’de Eğriboz Bahriye Azapları Reisliğinden ayrılarak korsanlığa atılan Kemal Reis ile birlikte, Akdeniz’in bütün limanlarını ve adalarını dolaşmıştır. Piri Reis bundan sonra bir süre Gelibolu’da kalmış ve orada dünya haritasını hazırlamıştır (1513). Bugün elde bulunan, Orta ve Güney Amerika’nın doğu kıyıları ile Avrupa ve Afrika’nın batı kıyılarını gösteren harita, bu dünya haritasının parçasıdır. Yavuz Sultan Selim’in 1516–1517 yıllarındaki Mısır seferine Piri Reis de katılmıştır. Bir filo ile Kahire’ye Nil yolundan giderek, Nil nehrinin kollarının haritasını çıkarmıştır. Mısır Osmanlı idaresine girince, oraya gelen Yavuz Sultan Selim’e 1513’te yaptığı dünya haritasını hediye etmiş; bunu ve haritasının beğenildiğini, Kitab-ı Bahriye’nin yazılış sebebini açıklarken belirtmiştir. 1547’de Piri Reis Hint Kaptanı tayin edilmiştir. Piri, Süveyş’ten hareketle Aden’e gelmiş; 1549’da Aden fethedilmiştir. 16 Daha sonra Maskat ele geçirilmiş; Hürmüz muhasara edilmiş ancak Piri bu seferi sonuçlandıramamıştır. Basra Valisi Kubad Paşa’nın kışkırtması ve Mısır Beylerbeyi Davud Paşa’nın iftira mektupları üzerine Kanuni Sultan Süleyman idam fermanını göndermiş ve Piri Reis Mısır’da katledilmiştir (1554). Piri Reis korsan, donanmada reis, Hint Kaptanı ama hepsinden fazla Kitab-ı Bahriye’si ile yüzyıllarca denizcilerimize yardımcı olmuş bir deniz bilginimizdir. Seferler yapmış, gördüklerini yazmış, eline geçen eser ve haritaları incelemiş, topladığı bilgilere dayanarak kendi kitap ve haritalarını oluşturmuştur. Elimize geçen eserleri, iki ayrı dünya haritasının parçaları ile Kitab-ı Bahriye’sidir (Özen, 2006).", "question": "Gelibolu'da yetişen Piri Reis'in yanında denizciliğe başladığı amcasının adı nedir?", "answers": {"answer_start": 232, "text": "Kemal Reis"}}, {"id": "1898", "context": "Buradan öğrendiğimize göre, Piri küçük yaşta denizciliğe başlamıştır. Büyümekte olan Osmanlı İmparatorluğu’nun Akdeniz hâkimiyetini ele geçirmek için yaptığı seferlerin hareket noktası Gelibolu olmuştur. Burada yetişen Piri, amcası Kemal Reis’in yanında denizciliğe başlamış; 1481’de Eğriboz Bahriye Azapları Reisliğinden ayrılarak korsanlığa atılan Kemal Reis ile birlikte, Akdeniz’in bütün limanlarını ve adalarını dolaşmıştır. Piri Reis bundan sonra bir süre Gelibolu’da kalmış ve orada dünya haritasını hazırlamıştır (1513). Bugün elde bulunan, Orta ve Güney Amerika’nın doğu kıyıları ile Avrupa ve Afrika’nın batı kıyılarını gösteren harita, bu dünya haritasının parçasıdır. Yavuz Sultan Selim’in 1516–1517 yıllarındaki Mısır seferine Piri Reis de katılmıştır. Bir filo ile Kahire’ye Nil yolundan giderek, Nil nehrinin kollarının haritasını çıkarmıştır. Mısır Osmanlı idaresine girince, oraya gelen Yavuz Sultan Selim’e 1513’te yaptığı dünya haritasını hediye etmiş; bunu ve haritasının beğenildiğini, Kitab-ı Bahriye’nin yazılış sebebini açıklarken belirtmiştir. 1547’de Piri Reis Hint Kaptanı tayin edilmiştir. Piri, Süveyş’ten hareketle Aden’e gelmiş; 1549’da Aden fethedilmiştir. 16 Daha sonra Maskat ele geçirilmiş; Hürmüz muhasara edilmiş ancak Piri bu seferi sonuçlandıramamıştır. Basra Valisi Kubad Paşa’nın kışkırtması ve Mısır Beylerbeyi Davud Paşa’nın iftira mektupları üzerine Kanuni Sultan Süleyman idam fermanını göndermiş ve Piri Reis Mısır’da katledilmiştir (1554). Piri Reis korsan, donanmada reis, Hint Kaptanı ama hepsinden fazla Kitab-ı Bahriye’si ile yüzyıllarca denizcilerimize yardımcı olmuş bir deniz bilginimizdir. Seferler yapmış, gördüklerini yazmış, eline geçen eser ve haritaları incelemiş, topladığı bilgilere dayanarak kendi kitap ve haritalarını oluşturmuştur. Elimize geçen eserleri, iki ayrı dünya haritasının parçaları ile Kitab-ı Bahriye’sidir (Özen, 2006).", "question": "Piri Reis Gelibolu'da dünya haritasını kaç yılında hazırlamıştır?", "answers": {"answer_start": 522, "text": "1513"}}, {"id": "1899", "context": "Buradan öğrendiğimize göre, Piri küçük yaşta denizciliğe başlamıştır. Büyümekte olan Osmanlı İmparatorluğu’nun Akdeniz hâkimiyetini ele geçirmek için yaptığı seferlerin hareket noktası Gelibolu olmuştur. Burada yetişen Piri, amcası Kemal Reis’in yanında denizciliğe başlamış; 1481’de Eğriboz Bahriye Azapları Reisliğinden ayrılarak korsanlığa atılan Kemal Reis ile birlikte, Akdeniz’in bütün limanlarını ve adalarını dolaşmıştır. Piri Reis bundan sonra bir süre Gelibolu’da kalmış ve orada dünya haritasını hazırlamıştır (1513). Bugün elde bulunan, Orta ve Güney Amerika’nın doğu kıyıları ile Avrupa ve Afrika’nın batı kıyılarını gösteren harita, bu dünya haritasının parçasıdır. Yavuz Sultan Selim’in 1516–1517 yıllarındaki Mısır seferine Piri Reis de katılmıştır. Bir filo ile Kahire’ye Nil yolundan giderek, Nil nehrinin kollarının haritasını çıkarmıştır. Mısır Osmanlı idaresine girince, oraya gelen Yavuz Sultan Selim’e 1513’te yaptığı dünya haritasını hediye etmiş; bunu ve haritasının beğenildiğini, Kitab-ı Bahriye’nin yazılış sebebini açıklarken belirtmiştir. 1547’de Piri Reis Hint Kaptanı tayin edilmiştir. Piri, Süveyş’ten hareketle Aden’e gelmiş; 1549’da Aden fethedilmiştir. 16 Daha sonra Maskat ele geçirilmiş; Hürmüz muhasara edilmiş ancak Piri bu seferi sonuçlandıramamıştır. Basra Valisi Kubad Paşa’nın kışkırtması ve Mısır Beylerbeyi Davud Paşa’nın iftira mektupları üzerine Kanuni Sultan Süleyman idam fermanını göndermiş ve Piri Reis Mısır’da katledilmiştir (1554). Piri Reis korsan, donanmada reis, Hint Kaptanı ama hepsinden fazla Kitab-ı Bahriye’si ile yüzyıllarca denizcilerimize yardımcı olmuş bir deniz bilginimizdir. Seferler yapmış, gördüklerini yazmış, eline geçen eser ve haritaları incelemiş, topladığı bilgilere dayanarak kendi kitap ve haritalarını oluşturmuştur. Elimize geçen eserleri, iki ayrı dünya haritasının parçaları ile Kitab-ı Bahriye’sidir (Özen, 2006).", "question": "Piri Reis Yavuz Sultan Selim’in 1516–1517 yıllarındaki hangi seferine katılmıştır?", "answers": {"answer_start": 725, "text": "Mısır"}}, {"id": "1900", "context": "Buradan öğrendiğimize göre, Piri küçük yaşta denizciliğe başlamıştır. Büyümekte olan Osmanlı İmparatorluğu’nun Akdeniz hâkimiyetini ele geçirmek için yaptığı seferlerin hareket noktası Gelibolu olmuştur. Burada yetişen Piri, amcası Kemal Reis’in yanında denizciliğe başlamış; 1481’de Eğriboz Bahriye Azapları Reisliğinden ayrılarak korsanlığa atılan Kemal Reis ile birlikte, Akdeniz’in bütün limanlarını ve adalarını dolaşmıştır. Piri Reis bundan sonra bir süre Gelibolu’da kalmış ve orada dünya haritasını hazırlamıştır (1513). Bugün elde bulunan, Orta ve Güney Amerika’nın doğu kıyıları ile Avrupa ve Afrika’nın batı kıyılarını gösteren harita, bu dünya haritasının parçasıdır. Yavuz Sultan Selim’in 1516–1517 yıllarındaki Mısır seferine Piri Reis de katılmıştır. Bir filo ile Kahire’ye Nil yolundan giderek, Nil nehrinin kollarının haritasını çıkarmıştır. Mısır Osmanlı idaresine girince, oraya gelen Yavuz Sultan Selim’e 1513’te yaptığı dünya haritasını hediye etmiş; bunu ve haritasının beğenildiğini, Kitab-ı Bahriye’nin yazılış sebebini açıklarken belirtmiştir. 1547’de Piri Reis Hint Kaptanı tayin edilmiştir. Piri, Süveyş’ten hareketle Aden’e gelmiş; 1549’da Aden fethedilmiştir. 16 Daha sonra Maskat ele geçirilmiş; Hürmüz muhasara edilmiş ancak Piri bu seferi sonuçlandıramamıştır. Basra Valisi Kubad Paşa’nın kışkırtması ve Mısır Beylerbeyi Davud Paşa’nın iftira mektupları üzerine Kanuni Sultan Süleyman idam fermanını göndermiş ve Piri Reis Mısır’da katledilmiştir (1554). Piri Reis korsan, donanmada reis, Hint Kaptanı ama hepsinden fazla Kitab-ı Bahriye’si ile yüzyıllarca denizcilerimize yardımcı olmuş bir deniz bilginimizdir. Seferler yapmış, gördüklerini yazmış, eline geçen eser ve haritaları incelemiş, topladığı bilgilere dayanarak kendi kitap ve haritalarını oluşturmuştur. Elimize geçen eserleri, iki ayrı dünya haritasının parçaları ile Kitab-ı Bahriye’sidir (Özen, 2006).", "question": "Piri Reis hangi nehirin kollarının haritasını çizmiştir?", "answers": {"answer_start": 789, "text": "Nil"}}, {"id": "1901", "context": "Buradan öğrendiğimize göre, Piri küçük yaşta denizciliğe başlamıştır. Büyümekte olan Osmanlı İmparatorluğu’nun Akdeniz hâkimiyetini ele geçirmek için yaptığı seferlerin hareket noktası Gelibolu olmuştur. Burada yetişen Piri, amcası Kemal Reis’in yanında denizciliğe başlamış; 1481’de Eğriboz Bahriye Azapları Reisliğinden ayrılarak korsanlığa atılan Kemal Reis ile birlikte, Akdeniz’in bütün limanlarını ve adalarını dolaşmıştır. Piri Reis bundan sonra bir süre Gelibolu’da kalmış ve orada dünya haritasını hazırlamıştır (1513). Bugün elde bulunan, Orta ve Güney Amerika’nın doğu kıyıları ile Avrupa ve Afrika’nın batı kıyılarını gösteren harita, bu dünya haritasının parçasıdır. Yavuz Sultan Selim’in 1516–1517 yıllarındaki Mısır seferine Piri Reis de katılmıştır. Bir filo ile Kahire’ye Nil yolundan giderek, Nil nehrinin kollarının haritasını çıkarmıştır. Mısır Osmanlı idaresine girince, oraya gelen Yavuz Sultan Selim’e 1513’te yaptığı dünya haritasını hediye etmiş; bunu ve haritasının beğenildiğini, Kitab-ı Bahriye’nin yazılış sebebini açıklarken belirtmiştir. 1547’de Piri Reis Hint Kaptanı tayin edilmiştir. Piri, Süveyş’ten hareketle Aden’e gelmiş; 1549’da Aden fethedilmiştir. 16 Daha sonra Maskat ele geçirilmiş; Hürmüz muhasara edilmiş ancak Piri bu seferi sonuçlandıramamıştır. Basra Valisi Kubad Paşa’nın kışkırtması ve Mısır Beylerbeyi Davud Paşa’nın iftira mektupları üzerine Kanuni Sultan Süleyman idam fermanını göndermiş ve Piri Reis Mısır’da katledilmiştir (1554). Piri Reis korsan, donanmada reis, Hint Kaptanı ama hepsinden fazla Kitab-ı Bahriye’si ile yüzyıllarca denizcilerimize yardımcı olmuş bir deniz bilginimizdir. Seferler yapmış, gördüklerini yazmış, eline geçen eser ve haritaları incelemiş, topladığı bilgilere dayanarak kendi kitap ve haritalarını oluşturmuştur. Elimize geçen eserleri, iki ayrı dünya haritasının parçaları ile Kitab-ı Bahriye’sidir (Özen, 2006).", "question": "Piri Reis 1547'de ne olarak tayin edilmiştir?", "answers": {"answer_start": 1087, "text": "Hint Kaptanı"}}, {"id": "1902", "context": "Buradan öğrendiğimize göre, Piri küçük yaşta denizciliğe başlamıştır. Büyümekte olan Osmanlı İmparatorluğu’nun Akdeniz hâkimiyetini ele geçirmek için yaptığı seferlerin hareket noktası Gelibolu olmuştur. Burada yetişen Piri, amcası Kemal Reis’in yanında denizciliğe başlamış; 1481’de Eğriboz Bahriye Azapları Reisliğinden ayrılarak korsanlığa atılan Kemal Reis ile birlikte, Akdeniz’in bütün limanlarını ve adalarını dolaşmıştır. Piri Reis bundan sonra bir süre Gelibolu’da kalmış ve orada dünya haritasını hazırlamıştır (1513). Bugün elde bulunan, Orta ve Güney Amerika’nın doğu kıyıları ile Avrupa ve Afrika’nın batı kıyılarını gösteren harita, bu dünya haritasının parçasıdır. Yavuz Sultan Selim’in 1516–1517 yıllarındaki Mısır seferine Piri Reis de katılmıştır. Bir filo ile Kahire’ye Nil yolundan giderek, Nil nehrinin kollarının haritasını çıkarmıştır. Mısır Osmanlı idaresine girince, oraya gelen Yavuz Sultan Selim’e 1513’te yaptığı dünya haritasını hediye etmiş; bunu ve haritasının beğenildiğini, Kitab-ı Bahriye’nin yazılış sebebini açıklarken belirtmiştir. 1547’de Piri Reis Hint Kaptanı tayin edilmiştir. Piri, Süveyş’ten hareketle Aden’e gelmiş; 1549’da Aden fethedilmiştir. 16 Daha sonra Maskat ele geçirilmiş; Hürmüz muhasara edilmiş ancak Piri bu seferi sonuçlandıramamıştır. Basra Valisi Kubad Paşa’nın kışkırtması ve Mısır Beylerbeyi Davud Paşa’nın iftira mektupları üzerine Kanuni Sultan Süleyman idam fermanını göndermiş ve Piri Reis Mısır’da katledilmiştir (1554). Piri Reis korsan, donanmada reis, Hint Kaptanı ama hepsinden fazla Kitab-ı Bahriye’si ile yüzyıllarca denizcilerimize yardımcı olmuş bir deniz bilginimizdir. Seferler yapmış, gördüklerini yazmış, eline geçen eser ve haritaları incelemiş, topladığı bilgilere dayanarak kendi kitap ve haritalarını oluşturmuştur. Elimize geçen eserleri, iki ayrı dünya haritasının parçaları ile Kitab-ı Bahriye’sidir (Özen, 2006).", "question": "Piri Reis kaç yılında Hint Kaptanı olarak tayin edilmiştir?", "answers": {"answer_start": 1069, "text": "1547"}}, {"id": "1903", "context": "Buradan öğrendiğimize göre, Piri küçük yaşta denizciliğe başlamıştır. Büyümekte olan Osmanlı İmparatorluğu’nun Akdeniz hâkimiyetini ele geçirmek için yaptığı seferlerin hareket noktası Gelibolu olmuştur. Burada yetişen Piri, amcası Kemal Reis’in yanında denizciliğe başlamış; 1481’de Eğriboz Bahriye Azapları Reisliğinden ayrılarak korsanlığa atılan Kemal Reis ile birlikte, Akdeniz’in bütün limanlarını ve adalarını dolaşmıştır. Piri Reis bundan sonra bir süre Gelibolu’da kalmış ve orada dünya haritasını hazırlamıştır (1513). Bugün elde bulunan, Orta ve Güney Amerika’nın doğu kıyıları ile Avrupa ve Afrika’nın batı kıyılarını gösteren harita, bu dünya haritasının parçasıdır. Yavuz Sultan Selim’in 1516–1517 yıllarındaki Mısır seferine Piri Reis de katılmıştır. Bir filo ile Kahire’ye Nil yolundan giderek, Nil nehrinin kollarının haritasını çıkarmıştır. Mısır Osmanlı idaresine girince, oraya gelen Yavuz Sultan Selim’e 1513’te yaptığı dünya haritasını hediye etmiş; bunu ve haritasının beğenildiğini, Kitab-ı Bahriye’nin yazılış sebebini açıklarken belirtmiştir. 1547’de Piri Reis Hint Kaptanı tayin edilmiştir. Piri, Süveyş’ten hareketle Aden’e gelmiş; 1549’da Aden fethedilmiştir. 16 Daha sonra Maskat ele geçirilmiş; Hürmüz muhasara edilmiş ancak Piri bu seferi sonuçlandıramamıştır. Basra Valisi Kubad Paşa’nın kışkırtması ve Mısır Beylerbeyi Davud Paşa’nın iftira mektupları üzerine Kanuni Sultan Süleyman idam fermanını göndermiş ve Piri Reis Mısır’da katledilmiştir (1554). Piri Reis korsan, donanmada reis, Hint Kaptanı ama hepsinden fazla Kitab-ı Bahriye’si ile yüzyıllarca denizcilerimize yardımcı olmuş bir deniz bilginimizdir. Seferler yapmış, gördüklerini yazmış, eline geçen eser ve haritaları incelemiş, topladığı bilgilere dayanarak kendi kitap ve haritalarını oluşturmuştur. Elimize geçen eserleri, iki ayrı dünya haritasının parçaları ile Kitab-ı Bahriye’sidir (Özen, 2006).", "question": "Piri Reis nerede katledilmiştir?", "answers": {"answer_start": 725, "text": "Mısır"}}, {"id": "1916", "context": "Ebû Nasr Muhammed ibn Muhammed ibn Tarkan (veya Tarhan) ibn Uzlug el-Fârâbî (870-950) Türktür. Eğitim ve öğrenimini Bağdat ve Harran’da devrin ünlü hocalarından dersler alarak tamamladı. İslâm dünyasında dil araştırmalarının geçerli olduğu bir dönemde yaşayan düşünürümüz, meşhûr dil âlimlerinden dersler aldı. Ebû Bişr Matta b. Yunus ve Yuhannâ b. Haylân’dan Aristoteles mantığını öğrendi. Ebû Bekr ibn el-Serrâc’tan ise Arapça ve Arap dilbilgisi dersleri alırken hocasına mantık dersleri verdi. Fârâbî’nin diğer nahiv hocası Sîrâfî ise Matta b. Yunus ile yaptığı münazara ile tanındı. Fârâbî, eserlerinde dil ve mantık problemlerine öncelikli olarak yer vermiştir. Kimi eserlerinde tamamıyla dilbilimini, dil felsefesini ve mantığı incelerken kimi eserlerinde ise yerine göre dil ve mantık konularına girmiştir (Altunya, 2003).", "question": "Farabi kaç yılında doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 77, "text": "870"}}, {"id": "1917", "context": "Ebû Nasr Muhammed ibn Muhammed ibn Tarkan (veya Tarhan) ibn Uzlug el-Fârâbî (870-950) Türktür. Eğitim ve öğrenimini Bağdat ve Harran’da devrin ünlü hocalarından dersler alarak tamamladı. İslâm dünyasında dil araştırmalarının geçerli olduğu bir dönemde yaşayan düşünürümüz, meşhûr dil âlimlerinden dersler aldı. Ebû Bişr Matta b. Yunus ve Yuhannâ b. Haylân’dan Aristoteles mantığını öğrendi. Ebû Bekr ibn el-Serrâc’tan ise Arapça ve Arap dilbilgisi dersleri alırken hocasına mantık dersleri verdi. Fârâbî’nin diğer nahiv hocası Sîrâfî ise Matta b. Yunus ile yaptığı münazara ile tanındı. Fârâbî, eserlerinde dil ve mantık problemlerine öncelikli olarak yer vermiştir. Kimi eserlerinde tamamıyla dilbilimini, dil felsefesini ve mantığı incelerken kimi eserlerinde ise yerine göre dil ve mantık konularına girmiştir (Altunya, 2003).", "question": "Farabi eğitim ve öğretimini hangi iki şehirde tamamlamıştır?", "answers": {"answer_start": 116, "text": "Bağdat ve Harran"}}, {"id": "1918", "context": "Ebû Nasr Muhammed ibn Muhammed ibn Tarkan (veya Tarhan) ibn Uzlug el-Fârâbî (870-950) Türktür. Eğitim ve öğrenimini Bağdat ve Harran’da devrin ünlü hocalarından dersler alarak tamamladı. İslâm dünyasında dil araştırmalarının geçerli olduğu bir dönemde yaşayan düşünürümüz, meşhûr dil âlimlerinden dersler aldı. Ebû Bişr Matta b. Yunus ve Yuhannâ b. Haylân’dan Aristoteles mantığını öğrendi. Ebû Bekr ibn el-Serrâc’tan ise Arapça ve Arap dilbilgisi dersleri alırken hocasına mantık dersleri verdi. Fârâbî’nin diğer nahiv hocası Sîrâfî ise Matta b. Yunus ile yaptığı münazara ile tanındı. Fârâbî, eserlerinde dil ve mantık problemlerine öncelikli olarak yer vermiştir. Kimi eserlerinde tamamıyla dilbilimini, dil felsefesini ve mantığı incelerken kimi eserlerinde ise yerine göre dil ve mantık konularına girmiştir (Altunya, 2003).", "question": "Farabi bir diğer hocası Ebû Bekr ibn el-Serrâc’tan hangi iki dersi almıştır?", "answers": {"answer_start": 422, "text": "Arapça ve Arap dilbilgisi"}}, {"id": "1919", "context": "Ebû Nasr Muhammed ibn Muhammed ibn Tarkan (veya Tarhan) ibn Uzlug el-Fârâbî (870-950) Türktür. Eğitim ve öğrenimini Bağdat ve Harran’da devrin ünlü hocalarından dersler alarak tamamladı. İslâm dünyasında dil araştırmalarının geçerli olduğu bir dönemde yaşayan düşünürümüz, meşhûr dil âlimlerinden dersler aldı. Ebû Bişr Matta b. Yunus ve Yuhannâ b. Haylân’dan Aristoteles mantığını öğrendi. Ebû Bekr ibn el-Serrâc’tan ise Arapça ve Arap dilbilgisi dersleri alırken hocasına mantık dersleri verdi. Fârâbî’nin diğer nahiv hocası Sîrâfî ise Matta b. Yunus ile yaptığı münazara ile tanındı. Fârâbî, eserlerinde dil ve mantık problemlerine öncelikli olarak yer vermiştir. Kimi eserlerinde tamamıyla dilbilimini, dil felsefesini ve mantığı incelerken kimi eserlerinde ise yerine göre dil ve mantık konularına girmiştir (Altunya, 2003).", "question": "Farabi eserlerinde hangi iki probleme öncelikli olarak yer vermiştir?", "answers": {"answer_start": 607, "text": "dil ve mantık"}}, {"id": "1936", "context": "Bu dönemde bulunan ve kullanılan barut, pusula ve matbaa doğa bilimlerinin gelişimini büyük ölçüde etkilemiştir. Rönesans döneminin en büyük gelişmesi hiç kuşkusuz ki baskı tekniğinin bulunması olmuştur. Bu tekniğin kültürün yayılmasında ve standartlaşmasında büyük bir önem taşıdığı açıktır. Yazma yapıtlar bir çok açıdan özgündür, ama yanlışlara, eklemelere ve çıkarmalara çok açıktır. Baskı teknolojisi ise tek seferde, birbirinin aynı olan yüzlerce kopyayı yayımlamaya ve bir kitabın belli bir sayfasına gönderide bulunmaya olanak tanımıştır. Baskı tekniğinin bulunması, aynı dönemlerde, gravür tekniğinin de bulunması ile zenginleşmiştir. Ağaç ve bakır levha oymacılığı, grafik alanında, matbaanın yazı alanında yaptığı katkının tam olarak aynısını yapmıştır. Sanat ürünleri yaygınlaşmaya ve standartlaşmaya başlamıştır. Bu iki buluş yani, baskı ve gravür, bilginin gelişiminde çok büyük bir önem taşımaktadır. Baskı, temel alınabilecek matematiksel ve astronomik tabloların, gravür ise bitkilerin, hayvanların, anatomik ya da cerrahî ayrıntıların ve kimyasal araçların kitaplara resimler biçiminde girmesine olanak sağlamıştır.", "question": "Rönesans döneminin en büyük gelişmesi nedir?", "answers": {"answer_start": 167, "text": "baskı tekniği"}}, {"id": "1937", "context": "Bu dönemde bulunan ve kullanılan barut, pusula ve matbaa doğa bilimlerinin gelişimini büyük ölçüde etkilemiştir. Rönesans döneminin en büyük gelişmesi hiç kuşkusuz ki baskı tekniğinin bulunması olmuştur. Bu tekniğin kültürün yayılmasında ve standartlaşmasında büyük bir önem taşıdığı açıktır. Yazma yapıtlar bir çok açıdan özgündür, ama yanlışlara, eklemelere ve çıkarmalara çok açıktır. Baskı teknolojisi ise tek seferde, birbirinin aynı olan yüzlerce kopyayı yayımlamaya ve bir kitabın belli bir sayfasına gönderide bulunmaya olanak tanımıştır. Baskı tekniğinin bulunması, aynı dönemlerde, gravür tekniğinin de bulunması ile zenginleşmiştir. Ağaç ve bakır levha oymacılığı, grafik alanında, matbaanın yazı alanında yaptığı katkının tam olarak aynısını yapmıştır. Sanat ürünleri yaygınlaşmaya ve standartlaşmaya başlamıştır. Bu iki buluş yani, baskı ve gravür, bilginin gelişiminde çok büyük bir önem taşımaktadır. Baskı, temel alınabilecek matematiksel ve astronomik tabloların, gravür ise bitkilerin, hayvanların, anatomik ya da cerrahî ayrıntıların ve kimyasal araçların kitaplara resimler biçiminde girmesine olanak sağlamıştır.", "question": "Bilginin gelişiminde hangi iki buluş çok önemli yer tutmaktadır?", "answers": {"answer_start": 845, "text": "baskı ve gravür"}}, {"id": "1953", "context": "Prof. Dr. Fuat Sezgin 24 Ekim 1924 tarihinde Bitlis’te doğdu.Doğubeyazıt’ta ilkokulu, Erzurum’da ortaokulu ve liseyi bitirip1943 yılında ilk planına göre matematik okuyup mühendis olmak için İstanbul’a geldi. Bir akrabasının tavsiyesi üzerine, İstanbul Üniversitesi Şarkiyat Araştırmaları Enstitüsü›nde alanında en tanınmış uzmanlardan Alman şarkiyatçı Helmut Ritter tarafından verilen bir seminere katılan Sezgin, ilk planını kökten değiştirdi. Ritter’in anlattıklarının büyüleyici etkisi altında ertesi gün derslere kayıt olmak üzere Enstitü›ye gitti. Ne kayıt için son günün geçmesi, ne de Ritter’in alanının çok zor olduğuna yönelik uyarmaları, Sezgin’i kesin kararından vazgeçiremedi.", "question": "Fuat Sezgin kaç yılında doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 30, "text": "1924"}}, {"id": "1954", "context": "Prof. Dr. Fuat Sezgin 24 Ekim 1924 tarihinde Bitlis’te doğdu.Doğubeyazıt’ta ilkokulu, Erzurum’da ortaokulu ve liseyi bitirip1943 yılında ilk planına göre matematik okuyup mühendis olmak için İstanbul’a geldi. Bir akrabasının tavsiyesi üzerine, İstanbul Üniversitesi Şarkiyat Araştırmaları Enstitüsü›nde alanında en tanınmış uzmanlardan Alman şarkiyatçı Helmut Ritter tarafından verilen bir seminere katılan Sezgin, ilk planını kökten değiştirdi. Ritter’in anlattıklarının büyüleyici etkisi altında ertesi gün derslere kayıt olmak üzere Enstitü›ye gitti. Ne kayıt için son günün geçmesi, ne de Ritter’in alanının çok zor olduğuna yönelik uyarmaları, Sezgin’i kesin kararından vazgeçiremedi.", "question": "Fuat Sezgin ortaokulu hangi ilde tamamlamıştır?", "answers": {"answer_start": 88, "text": "Erzurum"}}, {"id": "1955", "context": "Prof. Dr. Fuat Sezgin 24 Ekim 1924 tarihinde Bitlis’te doğdu.Doğubeyazıt’ta ilkokulu, Erzurum’da ortaokulu ve liseyi bitirip1943 yılında ilk planına göre matematik okuyup mühendis olmak için İstanbul’a geldi. Bir akrabasının tavsiyesi üzerine, İstanbul Üniversitesi Şarkiyat Araştırmaları Enstitüsü›nde alanında en tanınmış uzmanlardan Alman şarkiyatçı Helmut Ritter tarafından verilen bir seminere katılan Sezgin, ilk planını kökten değiştirdi. Ritter’in anlattıklarının büyüleyici etkisi altında ertesi gün derslere kayıt olmak üzere Enstitü›ye gitti. Ne kayıt için son günün geçmesi, ne de Ritter’in alanının çok zor olduğuna yönelik uyarmaları, Sezgin’i kesin kararından vazgeçiremedi.", "question": "Fuat Sezgin kaç yılında İstanbul'a gelmiştir?", "answers": {"answer_start": 126, "text": "1943"}}, {"id": "1956", "context": "Prof. Dr. Fuat Sezgin 24 Ekim 1924 tarihinde Bitlis’te doğdu.Doğubeyazıt’ta ilkokulu, Erzurum’da ortaokulu ve liseyi bitirip1943 yılında ilk planına göre matematik okuyup mühendis olmak için İstanbul’a geldi. Bir akrabasının tavsiyesi üzerine, İstanbul Üniversitesi Şarkiyat Araştırmaları Enstitüsü›nde alanında en tanınmış uzmanlardan Alman şarkiyatçı Helmut Ritter tarafından verilen bir seminere katılan Sezgin, ilk planını kökten değiştirdi. Ritter’in anlattıklarının büyüleyici etkisi altında ertesi gün derslere kayıt olmak üzere Enstitü›ye gitti. Ne kayıt için son günün geçmesi, ne de Ritter’in alanının çok zor olduğuna yönelik uyarmaları, Sezgin’i kesin kararından vazgeçiremedi.", "question": "Alman şarkiyatçının adı nedir?", "answers": {"answer_start": 369, "text": "Helmut Ritter"}}, {"id": "1957", "context": "Alman ordusunun 1943 yılında Bulgaristan’a kadar ilerlemesinden dolayı Türkiye’de üniversite öğretimi askıya alındığında, Ritter öğrencilerine bu uzun arayı değerlendirmelerini ve Arapça öğrenmelerini tavsiye etti. O sırada Fuat Sezgin Cerîr et- Taberî’nin tefsirini, Türkçe meali içeren kitaplarla karşılaştırmaya karar verdi ve zor bir dille yazılan tefsiri anlayabilmek için altı ay boyunca her gün 17 saat Arapça çalıştı. Altı ayın sonunda İbn Kesir tefsirinin Arapçasını gazete okur gibi okuyordu. Helmut Ritter, Ebû Hamid el-Gazalî’nin İhyâ-u Ulûm’id-dîn kitabını okuması için Fuat Sezgin’in önüne koyduğunda, öğrencisinin bunu kolayca başarabilmesine çok memnun oldu. Dil öğrenmede büyük yeteneğe sahip olan Fuat Sezgin’in beş dile aynı anda başlayarak her yıl yeni bir dil öğrenmesini önerdi. Sezgin de ileri yaşlarına kadar bu yüksek çalışma temposunu devam ettirdi.", "question": "Alman ordusu kaç yılında Bulgaristan sınırına ilerlemiştir?", "answers": {"answer_start": 16, "text": "1943"}}, {"id": "1958", "context": "Alman ordusunun 1943 yılında Bulgaristan’a kadar ilerlemesinden dolayı Türkiye’de üniversite öğretimi askıya alındığında, Ritter öğrencilerine bu uzun arayı değerlendirmelerini ve Arapça öğrenmelerini tavsiye etti. O sırada Fuat Sezgin Cerîr et- Taberî’nin tefsirini, Türkçe meali içeren kitaplarla karşılaştırmaya karar verdi ve zor bir dille yazılan tefsiri anlayabilmek için altı ay boyunca her gün 17 saat Arapça çalıştı. Altı ayın sonunda İbn Kesir tefsirinin Arapçasını gazete okur gibi okuyordu. Helmut Ritter, Ebû Hamid el-Gazalî’nin İhyâ-u Ulûm’id-dîn kitabını okuması için Fuat Sezgin’in önüne koyduğunda, öğrencisinin bunu kolayca başarabilmesine çok memnun oldu. Dil öğrenmede büyük yeteneğe sahip olan Fuat Sezgin’in beş dile aynı anda başlayarak her yıl yeni bir dil öğrenmesini önerdi. Sezgin de ileri yaşlarına kadar bu yüksek çalışma temposunu devam ettirdi.", "question": "Fuat Sezgin, gün içerisinde kaç saat Arapça çalışmıştır?", "answers": {"answer_start": 422, "text": "17 saat"}}, {"id": "1959", "context": "Aynı yıl kendisi gibi şarkiyatçı olan Ursula Sezgin’le evlendi.Kızları Hilal, 1970 yılında dünyaya geldi. Standart referans kitabı olan ve Geschichte des arabischen Schrifttums (GAS) Arap İslam Bilimleri Tarihi olarak bilinen eserinin ilk cildini, 1967 yılında yayınladı. 17 ciltten oluşan eserin bugünlerde 18. cildini yazmaktadır. Bu kapsamlı eserin (GAS), muhtelif ciltlerinde bulunan konulardan bazısı şöyledir: Kur’an ilimleri, Hadis ilimleri, tarih, fıkıh, Kelam, Tasavvuf, şiir, tıp, farmakoloji, zooloji, veterinerlik, simya, kimya, botanik, ziraat, matematik, astronomi, astroloji, meteoroloji ve ilgili alanlar, dilbilgisi, matematiksel coğrafya, İslâm’da kartografya, İslam felsefe tarihi.", "question": "Fuat Sezgin'in evlendiği kişi kimdir?", "answers": {"answer_start": 40, "text": "Ursula Sezgin"}}, {"id": "1960", "context": "Aynı yıl kendisi gibi şarkiyatçı olan Ursula Sezgin’le evlendi.Kızları Hilal, 1970 yılında dünyaya geldi. Standart referans kitabı olan ve Geschichte des arabischen Schrifttums (GAS) Arap İslam Bilimleri Tarihi olarak bilinen eserinin ilk cildini, 1967 yılında yayınladı. 17 ciltten oluşan eserin bugünlerde 18. cildini yazmaktadır. Bu kapsamlı eserin (GAS), muhtelif ciltlerinde bulunan konulardan bazısı şöyledir: Kur’an ilimleri, Hadis ilimleri, tarih, fıkıh, Kelam, Tasavvuf, şiir, tıp, farmakoloji, zooloji, veterinerlik, simya, kimya, botanik, ziraat, matematik, astronomi, astroloji, meteoroloji ve ilgili alanlar, dilbilgisi, matematiksel coğrafya, İslâm’da kartografya, İslam felsefe tarihi.", "question": "Fuat Sezgin'in kızının ismi nedir?", "answers": {"answer_start": 73, "text": "Hilal"}}, {"id": "1961", "context": "Aynı yıl kendisi gibi şarkiyatçı olan Ursula Sezgin’le evlendi.Kızları Hilal, 1970 yılında dünyaya geldi. Standart referans kitabı olan ve Geschichte des arabischen Schrifttums (GAS) Arap İslam Bilimleri Tarihi olarak bilinen eserinin ilk cildini, 1967 yılında yayınladı. 17 ciltten oluşan eserin bugünlerde 18. cildini yazmaktadır. Bu kapsamlı eserin (GAS), muhtelif ciltlerinde bulunan konulardan bazısı şöyledir: Kur’an ilimleri, Hadis ilimleri, tarih, fıkıh, Kelam, Tasavvuf, şiir, tıp, farmakoloji, zooloji, veterinerlik, simya, kimya, botanik, ziraat, matematik, astronomi, astroloji, meteoroloji ve ilgili alanlar, dilbilgisi, matematiksel coğrafya, İslâm’da kartografya, İslam felsefe tarihi.", "question": "Fuat Sezgin'in kızı olan Hilal,kaç yılında dünyaya gelmiştir?", "answers": {"answer_start": 80, "text": "1970"}}, {"id": "1962", "context": "Aynı yıl kendisi gibi şarkiyatçı olan Ursula Sezgin’le evlendi.Kızları Hilal, 1970 yılında dünyaya geldi. Standart referans kitabı olan ve Geschichte des arabischen Schrifttums (GAS) Arap İslam Bilimleri Tarihi olarak bilinen eserinin ilk cildini, 1967 yılında yayınladı. 17 ciltten oluşan eserin bugünlerde 18. cildini yazmaktadır. Bu kapsamlı eserin (GAS), muhtelif ciltlerinde bulunan konulardan bazısı şöyledir: Kur’an ilimleri, Hadis ilimleri, tarih, fıkıh, Kelam, Tasavvuf, şiir, tıp, farmakoloji, zooloji, veterinerlik, simya, kimya, botanik, ziraat, matematik, astronomi, astroloji, meteoroloji ve ilgili alanlar, dilbilgisi, matematiksel coğrafya, İslâm’da kartografya, İslam felsefe tarihi.", "question": "Fuat Sezgin,Arap İslam Bilimleri Tarihi olarak bilinen eserini kaç yılında yayınlamıştır?", "answers": {"answer_start": 252, "text": "1967"}}, {"id": "1963", "context": "Aynı yıl kendisi gibi şarkiyatçı olan Ursula Sezgin’le evlendi.Kızları Hilal, 1970 yılında dünyaya geldi. Standart referans kitabı olan ve Geschichte des arabischen Schrifttums (GAS) Arap İslam Bilimleri Tarihi olarak bilinen eserinin ilk cildini, 1967 yılında yayınladı. 17 ciltten oluşan eserin bugünlerde 18. cildini yazmaktadır. Bu kapsamlı eserin (GAS), muhtelif ciltlerinde bulunan konulardan bazısı şöyledir: Kur’an ilimleri, Hadis ilimleri, tarih, fıkıh, Kelam, Tasavvuf, şiir, tıp, farmakoloji, zooloji, veterinerlik, simya, kimya, botanik, ziraat, matematik, astronomi, astroloji, meteoroloji ve ilgili alanlar, dilbilgisi, matematiksel coğrafya, İslâm’da kartografya, İslam felsefe tarihi.", "question": "Fuat Sezgin'in Arap İslam Bilimleri Tarihi,eseri kaç ciltten oluşmaktadır?", "answers": {"answer_start": 276, "text": "17"}}, {"id": "1964", "context": "İslam bilim aletlerini kitaplardan modeller halinde insanlara tanıtmak isteyen Alman fizikçi Eilhard Wiedemann 1900 yılında İslam bilim aletlerinin modellerini yapmaya başlamış, 1928 yılına kadar hayatının yaklaşık 30 yılında beş aletin modelini yapmayı başarmıştır. Fuat Sezgin hocamız “Acaba 30 aleti yapmayı başarabilir miyim?”, “Bir müze olmasa bile bir odayı doldurabilir miyim?” düşüncesi ile başladığı çalışmalarını Frankfurt’ta kurduğu İslam Bilim Tarihi müzesinde 800’den fazla alete ulaştırmıştır. Müzede, İslam kültür çevresinde yetişen bilim insanlarının buluşlarını bilimsel alet, araç ve gereçlerinin yazılı kaynaklara dayanarak yaptırdığı sekiz yüzden fazla örnekleri sergilenmektedir.Aynı binada hayatı boyunca dünyanın her yerinden büyük bir özenle, zorluk ve sıkıntılara katlanarak aldığı 45 000 ciltlik kitaplarla kurduğu Bilim Tarihi Kütüphanesi bulunmaktadır.Bazı kitapları, sahasında orijinal tek nüsha olma özelliğini taşıyan bu kütüphaneİslam Bilimler Tarihi açısından dünyada tek olma özelliğinesahip, koleksiyon bir ihtisas kütüphanesidir.", "question": "İslam bilim aletlerinin modellerini yapan fizikçi kimdir?", "answers": {"answer_start": 95, "text": "Eilhard Wiedemann"}}, {"id": "1965", "context": "İslam bilim aletlerini kitaplardan modeller halinde insanlara tanıtmak isteyen Alman fizikçi Eilhard Wiedemann 1900 yılında İslam bilim aletlerinin modellerini yapmaya başlamış, 1928 yılına kadar hayatının yaklaşık 30 yılında beş aletin modelini yapmayı başarmıştır. Fuat Sezgin hocamız “Acaba 30 aleti yapmayı başarabilir miyim?”, “Bir müze olmasa bile bir odayı doldurabilir miyim?” düşüncesi ile başladığı çalışmalarını Frankfurt’ta kurduğu İslam Bilim Tarihi müzesinde 800’den fazla alete ulaştırmıştır. Müzede, İslam kültür çevresinde yetişen bilim insanlarının buluşlarını bilimsel alet, araç ve gereçlerinin yazılı kaynaklara dayanarak yaptırdığı sekiz yüzden fazla örnekleri sergilenmektedir.Aynı binada hayatı boyunca dünyanın her yerinden büyük bir özenle, zorluk ve sıkıntılara katlanarak aldığı 45 000 ciltlik kitaplarla kurduğu Bilim Tarihi Kütüphanesi bulunmaktadır.Bazı kitapları, sahasında orijinal tek nüsha olma özelliğini taşıyan bu kütüphaneİslam Bilimler Tarihi açısından dünyada tek olma özelliğinesahip, koleksiyon bir ihtisas kütüphanesidir.", "question": "Eilhard Wiedman kaç yılında İslam bilim aletlerinin modellerini yapmaya başlamıştır?", "answers": {"answer_start": 113, "text": "1900"}}, {"id": "1966", "context": "İslam bilim aletlerini kitaplardan modeller halinde insanlara tanıtmak isteyen Alman fizikçi Eilhard Wiedemann 1900 yılında İslam bilim aletlerinin modellerini yapmaya başlamış, 1928 yılına kadar hayatının yaklaşık 30 yılında beş aletin modelini yapmayı başarmıştır. Fuat Sezgin hocamız “Acaba 30 aleti yapmayı başarabilir miyim?”, “Bir müze olmasa bile bir odayı doldurabilir miyim?” düşüncesi ile başladığı çalışmalarını Frankfurt’ta kurduğu İslam Bilim Tarihi müzesinde 800’den fazla alete ulaştırmıştır. Müzede, İslam kültür çevresinde yetişen bilim insanlarının buluşlarını bilimsel alet, araç ve gereçlerinin yazılı kaynaklara dayanarak yaptırdığı sekiz yüzden fazla örnekleri sergilenmektedir.Aynı binada hayatı boyunca dünyanın her yerinden büyük bir özenle, zorluk ve sıkıntılara katlanarak aldığı 45 000 ciltlik kitaplarla kurduğu Bilim Tarihi Kütüphanesi bulunmaktadır.Bazı kitapları, sahasında orijinal tek nüsha olma özelliğini taşıyan bu kütüphaneİslam Bilimler Tarihi açısından dünyada tek olma özelliğinesahip, koleksiyon bir ihtisas kütüphanesidir.", "question": "Eilhard Wiedman İslam Bilim Tarihi Müzesini nerede kurmuştur?", "answers": {"answer_start": 441, "text": "Frankfurt"}}, {"id": "2532", "context": "Turkcell , Türkiye merkezli teknolojik iletişim operatör şirketidir. GSM, 2G , 3G , 4G ve 4.5G operatörüdür. GSM 900, UMTS2100, LTE800, LTE900, LTE1800, LTE2100, LTE2600 teknolojilerini kullanarak hizmet vermektedir. Kurulduğu günden bu yana, lisans bedeli de dahil olmak üzere, yurt içerisinde, Turkcell ileriye dönük hedeflerinde 18 milyar Lira yatırım yapmayı hedeflemiştir ve yüzbinlerce Türk vatandaşına iş istihdamı sağlamıştır.\r\n", "question": "Turkcell Türkiye'de ne kadar yatırım yapmayı hedeflemiştir?", "answers": {"answer_start": 332, "text": "18 milyar Lira"}}, {"id": "2533", "context": "Turkcell , Türkiye merkezli teknolojik iletişim operatör şirketidir. GSM, 2G , 3G , 4G ve 4.5G operatörüdür. GSM 900, UMTS2100, LTE800, LTE900, LTE1800, LTE2100, LTE2600 teknolojilerini kullanarak hizmet vermektedir. Kurulduğu günden bu yana, lisans bedeli de dahil olmak üzere, yurt içerisinde, Turkcell ileriye dönük hedeflerinde 18 milyar Lira yatırım yapmayı hedeflemiştir ve yüzbinlerce Türk vatandaşına iş istihdamı sağlamıştır.\r\n", "question": "Turkcell hangi frekanslar üzerinden hizmet vermektedir?", "answers": {"answer_start": 109, "text": "GSM 900, UMTS2100, LTE800, LTE900, LTE1800, LTE2100, LTE2600"}}, {"id": "2534", "context": "Turkcell , Türkiye merkezli teknolojik iletişim operatör şirketidir. GSM, 2G , 3G , 4G ve 4.5G operatörüdür. GSM 900, UMTS2100, LTE800, LTE900, LTE1800, LTE2100, LTE2600 teknolojilerini kullanarak hizmet vermektedir. Kurulduğu günden bu yana, lisans bedeli de dahil olmak üzere, yurt içerisinde, Turkcell ileriye dönük hedeflerinde 18 milyar Lira yatırım yapmayı hedeflemiştir ve yüzbinlerce Türk vatandaşına iş istihdamı sağlamıştır.\r\n", "question": "Turkcell ne tür bir şirkettir?", "answers": {"answer_start": 39, "text": "iletişim operatör"}}, {"id": "2535", "context": "Turkcell , Türkiye merkezli teknolojik iletişim operatör şirketidir. GSM, 2G , 3G , 4G ve 4.5G operatörüdür. GSM 900, UMTS2100, LTE800, LTE900, LTE1800, LTE2100, LTE2600 teknolojilerini kullanarak hizmet vermektedir. Kurulduğu günden bu yana, lisans bedeli de dahil olmak üzere, yurt içerisinde, Turkcell ileriye dönük hedeflerinde 18 milyar Lira yatırım yapmayı hedeflemiştir ve yüzbinlerce Türk vatandaşına iş istihdamı sağlamıştır.\r\n", "question": "Turkcell'in merkezi hangi ülkededir?", "answers": {"answer_start": 11, "text": "Türkiye"}}, {"id": "2536", "context": "Turkcell Grubu, yaklaşık 3 milyar TL gelir ile tarihinin en yüksek ‘çeyrek’ gelirine ulaştı.", "question": "Turkcell'in elde ettiği en yüksek çeyrek geliri ne kadardır?", "answers": {"answer_start": 25, "text": "3 milyar TL"}}, {"id": "2537", "context": "28 Kasım 2008 tarihinde yapılan Üçüncü Nesil A Lisansı ihalesini Turkcell, 358 milyon € ile kazandı.", "question": "Turkcell Üçüncü Nesil A Lisansı ihalesini ne kadar bedele kazanmıştır?", "answers": {"answer_start": 75, "text": "358 milyon €"}}, {"id": "2538", "context": "Şirket Çin merkezli ZTE ve Huawei firmalarının telefonlarını kendi markası alında satışa sunmaktadır. Türkiye'de operatör markasıyla çıkan ilk telefonlardan olan T10 yerini her yıl çıkan yeni cihazlara bırakmıştır. Sırasıyla T10, T11, T20, T21(Maxiplus 5), T30, T40, T50, T60 ve T70 modelleri Turkcell kullanıcıların karşısına çıkmaktadır. Telefonların büyük bir kısmı ZTE tarafından üretilmektedir.", "question": "Turkcell'in operatör markasıyla çıkarmış olduğu telefonlar kim tarafından üretilmiştir?", "answers": {"answer_start": 353, "text": "büyük bir kısmı ZTE tarafından"}}, {"id": "2539", "context": "Şirket Çin merkezli ZTE ve Huawei firmalarının telefonlarını kendi markası alında satışa sunmaktadır. Türkiye'de operatör markasıyla çıkan ilk telefonlardan olan T10 yerini her yıl çıkan yeni cihazlara bırakmıştır. Sırasıyla T10, T11, T20, T21(Maxiplus 5), T30, T40, T50, T60 ve T70 modelleri Turkcell kullanıcıların karşısına çıkmaktadır. Telefonların büyük bir kısmı ZTE tarafından üretilmektedir.", "question": "Turkcell hangi firmaların telefonlarını kendi markası altında satmaktadır?", "answers": {"answer_start": 20, "text": "ZTE ve Huawei"}}, {"id": "2540", "context": "Şirket Çin merkezli ZTE ve Huawei firmalarının telefonlarını kendi markası alında satışa sunmaktadır. Türkiye'de operatör markasıyla çıkan ilk telefonlardan olan T10 yerini her yıl çıkan yeni cihazlara bırakmıştır. Sırasıyla T10, T11, T20, T21(Maxiplus 5), T30, T40, T50, T60 ve T70 modelleri Turkcell kullanıcıların karşısına çıkmaktadır. Telefonların büyük bir kısmı ZTE tarafından üretilmektedir.", "question": "ZTE ve Huawei firmaları hangi ülke merkezlidir?", "answers": {"answer_start": 7, "text": "Çin"}}, {"id": "2541", "context": "Turkcell 2014 yılının 1. çeyreğinde Türkiye'nin 4G'li ilk telefonu olan yeni amiral gemisi Turkcell T50'yi tanıtmıştır. Aynı zamanda Turkcell T50'nin yanında yeni nesil saat olan Turkcell T-Fit'i tanıtmıştır.", "question": "Turkcell T50 ile birlikte hangi saati tanıtmıştır?", "answers": {"answer_start": 179, "text": "Turkcell T-Fit"}}, {"id": "2542", "context": "Turkcell 2014 yılının 1. çeyreğinde Türkiye'nin 4G'li ilk telefonu olan yeni amiral gemisi Turkcell T50'yi tanıtmıştır. Aynı zamanda Turkcell T50'nin yanında yeni nesil saat olan Turkcell T-Fit'i tanıtmıştır.", "question": "Türkiye'nin 4G teknolojisine sahip ilk telefonu nedir?", "answers": {"answer_start": 91, "text": "Turkcell T50"}}, {"id": "2543", "context": "Türkiye'de GSM temelli mobil iletişim, Şubat 1994'te Turkcell'in hizmete girmesiyle başladı. 27 Nisan 1998'de T.C. Ulaştırma Bakanlığı ile 25 yıllık GSM lisans anlaşması imzaladı. Turkcell aynı zamanda Borsa İstanbul Sürdürülebilirlik Endeksi’nde yer almaktadır.", "question": "Turkcell kaç yıllık lisansa sahiptir?", "answers": {"answer_start": 139, "text": "25 yıllık"}}, {"id": "2544", "context": "Türkiye'de GSM temelli mobil iletişim, Şubat 1994'te Turkcell'in hizmete girmesiyle başladı. 27 Nisan 1998'de T.C. Ulaştırma Bakanlığı ile 25 yıllık GSM lisans anlaşması imzaladı. Turkcell aynı zamanda Borsa İstanbul Sürdürülebilirlik Endeksi’nde yer almaktadır.", "question": "Turkcell T.C. Ulaştırma Bakanlığı'ndan GSM lisansını ne zaman almıştır?", "answers": {"answer_start": 93, "text": "27 Nisan 1998"}}, {"id": "2545", "context": "Türkiye'de GSM temelli mobil iletişim, Şubat 1994'te Turkcell'in hizmete girmesiyle başladı. 27 Nisan 1998'de T.C. Ulaştırma Bakanlığı ile 25 yıllık GSM lisans anlaşması imzaladı. Turkcell aynı zamanda Borsa İstanbul Sürdürülebilirlik Endeksi’nde yer almaktadır.", "question": "Turkcell ne zaman hizmete başlamıştır?", "answers": {"answer_start": 39, "text": "Şubat 1994'te"}}, {"id": "2546", "context": "Turkcell dünyada HSPA+ teknolojisini kullanan ilk operatörlerden biri olmuştur. HSPA+ teknolojisini şebekesinde ilk uygulaya operatörlerden biri olarak data kullanımındaki artışa paralel iki yeni HSPA+ teknolojisini daha hayata geçirmişlerdir. Üç Taşıyıcılı HSDPA ile DC-HSUPA teknolojileri sayesinde, dünyada ilk defa 3G şebekesinde 63,3 Mbps’a varan veri indirme hızı; ayrıca 11,5 Mbps’a varan veri yükleme hızı sağlanabilmektedir. Turkcell, Türkiye'nin evlere kadar saniyede 1000 Mbps'e varan hızlarda fiber genişbant erişimi sağlayan ilk telekom operatörüdür.", "question": "Turkcell HSDPA ile DC-HSUPA teknolojileri sayesinde 3G şebekesinde ne kadar veri yükleme hızı sağlamıştır?", "answers": {"answer_start": 378, "text": "11,5 Mbps’a varan"}}, {"id": "2547", "context": "Turkcell dünyada HSPA+ teknolojisini kullanan ilk operatörlerden biri olmuştur. HSPA+ teknolojisini şebekesinde ilk uygulaya operatörlerden biri olarak data kullanımındaki artışa paralel iki yeni HSPA+ teknolojisini daha hayata geçirmişlerdir. Üç Taşıyıcılı HSDPA ile DC-HSUPA teknolojileri sayesinde, dünyada ilk defa 3G şebekesinde 63,3 Mbps’a varan veri indirme hızı; ayrıca 11,5 Mbps’a varan veri yükleme hızı sağlanabilmektedir. Turkcell, Türkiye'nin evlere kadar saniyede 1000 Mbps'e varan hızlarda fiber genişbant erişimi sağlayan ilk telekom operatörüdür.", "question": "Turkcell HSDPA ile DC-HSUPA teknolojileri sayesinde 3G şebekesinde ne kadar veri indirme hızı sağlamıştır?", "answers": {"answer_start": 334, "text": "63,3 Mbps’a varan"}}, {"id": "2548", "context": "Şubat 1994'te Turkcell Türkiye'nin ilk GSM ağı olarak başladı. 2015 yılının 1.çeyreği itibarıyla Türkiye'deki cep telefonu kullanıcılarının yüzde 47,6'na sahiptir. Turkcell'i % 29,3 pazar payıyla Vodafone ve % 23,1 pazar payıyla Türk Telekom takip etmektedir.\r\n", "question": "2015 ilk çeyreği ölçümlerine göre Türkiye'deki Turkcell kullanıcılarının oranı nedir?", "answers": {"answer_start": 140, "text": "yüzde 47,6"}}, {"id": "2549", "context": "Turkcell 11 Temmuz 2000 yılından itibaren İstanbul borsasında hisselerini satışa çıkardığından beri New York Borsası'nda listelenen ilk Türk şirketi olmuştur. Turkcell'in hissedar yapısı aşağıdaki gibidir: %51 Turkcell Holding A.Ş'ye ait, %0.05 Çukurova Holding A.Ş'ye, %13,07 Sonera Holding B.V'ye, %1,18 MV Holding A.Ş'ye aittir ve serbest payda ise %34,7 dir. 2011'in Aralık ayında Sonera Holding ve Çukurova Grubu doğrudan ve dolaylı olarak sırasıyla Turkcell'in hisse senedinin yaklaşık %37.1 ve %13.8'ini sahiplendiler. Çukurova Grubu 2005 yılının mart ayında TeliaSonera'ya hissesinin büyük bir kısmını sattı. O zamandan beri bu iki firma anlaşıp anlaşamama konusunda tartışıyorlar. 2009 yılının Ağustos ayında Uluslararası Ticaret Odası Çukurova'nın Turkcell Holding içindeki kalan tüm hisselerini TeliaSonera‘ya dağıtmasının gerektiği durumunda bir hüküm yayınladı.", "question": "Turkcell hisselerini İstanbul borsasında hangi tarih itibariyle satışa çıkarmıştır?", "answers": {"answer_start": 9, "text": "11 Temmuz 2000"}}, {"id": "2550", "context": "Turkcell uluslararası alanda da GSM hizmetleri sağlamaktadır. Fintur Holding ile birlikte 9.6 milyon aboneye sahip ve Azerbaycan, Kazakistan, Gürcistan ve Moldova'da TeliaSonera ile birlikte 30 Eylül 2007'de aday üyeliği bulunmaktadır. Turkcell çoğunluğu elinde bulunduran Ukrayna firması Astelit ile birlikte de 10.6 milyon aboneye sahiptir.", "question": "Turkcell Ukrayna'da kaç abone sahibidir?", "answers": {"answer_start": 313, "text": "10.6 milyon"}}, {"id": "2551", "context": "9 Ocak 2007’de Turkcell Genel Müdürü olarak atanan Süreyya Ciliv, 31 Ocak 2015 tarihinde görevinden ayrıldı. 26 Mart 2015 tarihinde yerine Kaan Terzioğlu'nun getirildiği açıklandı.", "question": "Kaan Terzioğlu Turkcell Genel Müdürü görevine ne zaman başlamıştır?", "answers": {"answer_start": 109, "text": "26 Mart 2015"}}, {"id": "2552", "context": "9 Ocak 2007’de Turkcell Genel Müdürü olarak atanan Süreyya Ciliv, 31 Ocak 2015 tarihinde görevinden ayrıldı. 26 Mart 2015 tarihinde yerine Kaan Terzioğlu'nun getirildiği açıklandı.", "question": "Turkcell Genel Müdürü görevine Süreyya Ciliv sonrasında kim atanmıştır?", "answers": {"answer_start": 139, "text": "Kaan Terzioğlu"}}, {"id": "2553", "context": "9 Ocak 2007’de Turkcell Genel Müdürü olarak atanan Süreyya Ciliv, 31 Ocak 2015 tarihinde görevinden ayrıldı. 26 Mart 2015 tarihinde yerine Kaan Terzioğlu'nun getirildiği açıklandı.", "question": "Süreyya Ciliv hangi tarihte Turkcell Genel Müdürü görevinden ayrılmıştır?", "answers": {"answer_start": 66, "text": "31 Ocak 2015"}}, {"id": "2554", "context": "9 Ocak 2007’de Turkcell Genel Müdürü olarak atanan Süreyya Ciliv, 31 Ocak 2015 tarihinde görevinden ayrıldı. 26 Mart 2015 tarihinde yerine Kaan Terzioğlu'nun getirildiği açıklandı.", "question": "Süreyya Ciliv hangi tarihte Turkcell Genel Müdürü olarak atanmıştır?", "answers": {"answer_start": 0, "text": "9 Ocak 2007"}}, {"id": "2555", "context": "Turkcell Aralık 2014 itibarıyla 2G/EDGE teknolojisinde Türkiye nüfusunun %99,81'ini, 3G teknolojisinde ise nüfusun %91,21'ini kapsama alanı altına almıştır. Dünyanın ilk üç taşıyıcılı mobil internet teknolojisini de hizmete sunmuştur. Bu teknoloji ile 3G'de 63,3 Mbps indirme 11,5 Mbps gönderme hızlarına ulaşmak mümkün olmuştur.", "question": "Turkcell üç taşıyıcılı mobil internet teknolojisi sayesinde 3G ile ne kadar gönderme hızına ulaşmıştır? ", "answers": {"answer_start": 276, "text": "11,5 Mbps"}}, {"id": "2556", "context": "Turkcell Aralık 2014 itibarıyla 2G/EDGE teknolojisinde Türkiye nüfusunun %99,81'ini, 3G teknolojisinde ise nüfusun %91,21'ini kapsama alanı altına almıştır. Dünyanın ilk üç taşıyıcılı mobil internet teknolojisini de hizmete sunmuştur. Bu teknoloji ile 3G'de 63,3 Mbps indirme 11,5 Mbps gönderme hızlarına ulaşmak mümkün olmuştur.", "question": "Turkcell üç taşıyıcılı mobil internet teknolojisi sayesinde 3G ile ne kadar indirme hızına ulaşmıştır?", "answers": {"answer_start": 258, "text": "63,3 Mbps"}}, {"id": "2557", "context": "Turkcell Aralık 2014 itibarıyla 2G/EDGE teknolojisinde Türkiye nüfusunun %99,81'ini, 3G teknolojisinde ise nüfusun %91,21'ini kapsama alanı altına almıştır. Dünyanın ilk üç taşıyıcılı mobil internet teknolojisini de hizmete sunmuştur. Bu teknoloji ile 3G'de 63,3 Mbps indirme 11,5 Mbps gönderme hızlarına ulaşmak mümkün olmuştur.", "question": "Turkcell 3G teknolojisinde Türkiye nüfusunun ne kadarını kapsamı altına almıştır? ", "answers": {"answer_start": 115, "text": "%91,21'ini"}}, {"id": "2558", "context": "Turkcell Aralık 2014 itibarıyla 2G/EDGE teknolojisinde Türkiye nüfusunun %99,81'ini, 3G teknolojisinde ise nüfusun %91,21'ini kapsama alanı altına almıştır. Dünyanın ilk üç taşıyıcılı mobil internet teknolojisini de hizmete sunmuştur. Bu teknoloji ile 3G'de 63,3 Mbps indirme 11,5 Mbps gönderme hızlarına ulaşmak mümkün olmuştur.", "question": "Turkcell 2G/EDGE teknolojisinde Türkiye nüfusunun ne kadarını kapsamı altına almıştır?", "answers": {"answer_start": 73, "text": "%99,81'ini"}}, {"id": "2559", "context": "Turkcell TV+ olarak bilinen bu hizmet; bilgisayar, tablet, telefon ve televizyondan izlenebilen, internet üzerinden yayın yapan dijital TV platfromudur. İlk olarak bilgisayar, tablet ve telefon üzerinden hizmet vermeye başlayan servis 2015 yılı itibarıyla IPTV hizmetine dönüştü. Turkcell Süperonline'ın fiber internet altyapısı üzerinden Full HD olarak hizmet verebilen Turkcell TV, Türk Telekom'a ait olan Tivibu'dan sonra Türkiye'deki 2. IPTV hizmeti oldu. Servis ilk 6 ayında 100.000'i aşkın kullanıcı sayısına ulaştı.", "question": "Turkcell TV+ IPTV hizmetine ne zaman dönüşmüştür?", "answers": {"answer_start": 235, "text": "2015 yılı itibarıyla"}}, {"id": "2560", "context": "Turkcell TV+ olarak bilinen bu hizmet; bilgisayar, tablet, telefon ve televizyondan izlenebilen, internet üzerinden yayın yapan dijital TV platfromudur. İlk olarak bilgisayar, tablet ve telefon üzerinden hizmet vermeye başlayan servis 2015 yılı itibarıyla IPTV hizmetine dönüştü. Turkcell Süperonline'ın fiber internet altyapısı üzerinden Full HD olarak hizmet verebilen Turkcell TV, Türk Telekom'a ait olan Tivibu'dan sonra Türkiye'deki 2. IPTV hizmeti oldu. Servis ilk 6 ayında 100.000'i aşkın kullanıcı sayısına ulaştı.", "question": "Türkiye'deki ilk IPTV hizmeti hangi şirket tarafından verilmiştir?", "answers": {"answer_start": 384, "text": "Türk Telekom"}}, {"id": "2561", "context": "Turkcell TV+ olarak bilinen bu hizmet; bilgisayar, tablet, telefon ve televizyondan izlenebilen, internet üzerinden yayın yapan dijital TV platfromudur. İlk olarak bilgisayar, tablet ve telefon üzerinden hizmet vermeye başlayan servis 2015 yılı itibarıyla IPTV hizmetine dönüştü. Turkcell Süperonline'ın fiber internet altyapısı üzerinden Full HD olarak hizmet verebilen Turkcell TV, Türk Telekom'a ait olan Tivibu'dan sonra Türkiye'deki 2. IPTV hizmeti oldu. Servis ilk 6 ayında 100.000'i aşkın kullanıcı sayısına ulaştı.", "question": "Turkcell TV+ nedir?", "answers": {"answer_start": 39, "text": "bilgisayar, tablet, telefon ve televizyondan izlenebilen, internet üzerinden yayın yapan dijital TV platfromudur"}}, {"id": "2562", "context": "Turkcell, Türkiye'nin ilk yerli ve milli mobil tabanlı arama motoru \"Yaani\" nin de kurucusudur. Yapılan açıklamada Yaani için mobil uygulamadan sonra tarayıcı tabanlı bir adım atılacağını belirtmiştir.\r\n", "question": "Türkiye'nin ilk yerli ve milli mobil tabanlı arama motoru hangisidir?", "answers": {"answer_start": 69, "text": "Yaani"}}, {"id": "2563", "context": "Azerbaycan, Kazakistan, Moldova ve Gürcistan gibi halen büyümekte olan pazarlardaki mobil operasyonlarına, %41,45'ine sahip olduğu Fintur aracılığıyla iştirak etmektedir.", "question": "Turkcell Fintur şirketinin hisselerinin ne kadarına sahiptir?", "answers": {"answer_start": 107, "text": "%41,45'ine"}}, {"id": "2564", "context": "Turkcell'in Ukrayna'da %100 hissesine sahip olduğu Astelit şirketi life:) markası Şubat 2005'te GSM hizmetleri vermeye başladı. Belarus'ta Turkcell, BeST'in hisselerinin %80'ini Belarus Cumhuriyet Devlet Varlık Komitesi'nden 2008'de satın aldı.", "question": "Turkcell Astelit şirketinin hisselerinin ne kadarına sahiptir?", "answers": {"answer_start": 23, "text": "%100"}}, {"id": "2565", "context": "Turkcell'in Ukrayna'da %100 hissesine sahip olduğu Astelit şirketi life:) markası Şubat 2005'te GSM hizmetleri vermeye başladı. Belarus'ta Turkcell, BeST'in hisselerinin %80'ini Belarus Cumhuriyet Devlet Varlık Komitesi'nden 2008'de satın aldı.", "question": "Turkcell BeST'in hisselerini ne zaman almıştır?", "answers": {"answer_start": 225, "text": "2008'de"}}, {"id": "2566", "context": "2011 yılından beri Almanya’da Turkcell Europe markasıyla bulunan Turkcell, Deutsche Telekom’un iştiraki ile yaptığı pazarlama işbirliği ile Almanya'daki faaliyetlerine devam etmektedir.", "question": "Turkcell Almanya'da hangi markayla hizmet vermektedir?", "answers": {"answer_start": 30, "text": "Turkcell Europe"}}, {"id": "2567", "context": "2002: Turkcell, GPRSLand servisiyle 2002 Dünya İletişim Ödülleri’nde birinciliği aldı.\r\n2008: Turkcell'in gençlik kulübü \"gnçtrkcll\", 2008 yılında \"Dünya İletişim Ödülleri (WCA)\" jürisi tarafından \"En iyi marka\" dalında birinciliğe layık görüldü.\r\n2009: Turkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv, World Communication Awards'ta 2009 yılının CEO'su ödülünü aldı.", "question": "Süreyya Ciliv 2009 yılında hangi ödülü almıştır?", "answers": {"answer_start": 290, "text": " World Communication Awards'ta 2009 yılının CEO'su ödülü"}}, {"id": "2568", "context": "2002: Turkcell, GPRSLand servisiyle 2002 Dünya İletişim Ödülleri’nde birinciliği aldı.\r\n2008: Turkcell'in gençlik kulübü \"gnçtrkcll\", 2008 yılında \"Dünya İletişim Ödülleri (WCA)\" jürisi tarafından \"En iyi marka\" dalında birinciliğe layık görüldü.\r\n2009: Turkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv, World Communication Awards'ta 2009 yılının CEO'su ödülünü aldı.", "question": "Turkcell 2002 Dünya İletişim Ödülleri’nde birinciliği hangi servis ile almıştır?", "answers": {"answer_start": 16, "text": "GPRSLand"}}, {"id": "2626", "context": "Prof. Dr. Rauf Saygın, 1914 yılında İstanbul’da doğmuştur. 1939’da İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olmuştur. 1954’te doçent, 1963’te profesör olmuştur. 1964’te İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Pnömo-Fitizyoloji Kürsüsü Başkanı olmuştur. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Senatosu üyesi, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nda Kurul Üyesi olmuştur.", "question": "Rauf Saygın’ın aldığı görevler nelerdir?", "answers": {"answer_start": 318, "text": "Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nda Kurul Üyesi"}}, {"id": "2627", "context": "Prof. Dr. Rauf Saygın, 1914 yılında İstanbul’da doğmuştur. 1939’da İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olmuştur. 1954’te doçent, 1963’te profesör olmuştur. 1964’te İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Pnömo-Fitizyoloji Kürsüsü Başkanı olmuştur. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Senatosu üyesi, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nda Kurul Üyesi olmuştur.", "question": "Rauf Saygın akademik ünvanlarını hangi yıllarda almıştır?", "answers": {"answer_start": 140, "text": "1963’te"}}, {"id": "2628", "context": "Prof. Dr. Rauf Saygın, 1914 yılında İstanbul’da doğmuştur. 1939’da İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olmuştur. 1954’te doçent, 1963’te profesör olmuştur. 1964’te İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Pnömo-Fitizyoloji Kürsüsü Başkanı olmuştur. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Senatosu üyesi, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nda Kurul Üyesi olmuştur.", "question": "Rauf Saygın lisans eğitimini hangi üniversitede tamamlamıştır?", "answers": {"answer_start": 67, "text": "İstanbul Üniversitesi"}}, {"id": "2629", "context": "Prof. Dr. Rauf Saygın, 1914 yılında İstanbul’da doğmuştur. 1939’da İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olmuştur. 1954’te doçent, 1963’te profesör olmuştur. 1964’te İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Pnömo-Fitizyoloji Kürsüsü Başkanı olmuştur. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Senatosu üyesi, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nda Kurul Üyesi olmuştur.", "question": "Rauf Saygın hangi alanda lisans eğitimi almıştır?", "answers": {"answer_start": 89, "text": "Tıp"}}, {"id": "2630", "context": "Prof. Dr. Rauf Saygın, 1914 yılında İstanbul’da doğmuştur. 1939’da İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olmuştur. 1954’te doçent, 1963’te profesör olmuştur. 1964’te İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Pnömo-Fitizyoloji Kürsüsü Başkanı olmuştur. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Senatosu üyesi, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nda Kurul Üyesi olmuştur.", "question": "Rauf Saygın’ın doğum tarihi nedir?", "answers": {"answer_start": 23, "text": "1914"}}, {"id": "2631", "context": "Prof. Dr. Rauf Saygın, 1914 yılında İstanbul’da doğmuştur. 1939’da İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olmuştur. 1954’te doçent, 1963’te profesör olmuştur. 1964’te İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Pnömo-Fitizyoloji Kürsüsü Başkanı olmuştur. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Senatosu üyesi, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nda Kurul Üyesi olmuştur.", "question": "Rauf Saygın nerede doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 36, "text": "İstanbul’da"}}, {"id": "2632", "context": "1970 yılında Prof. Dr. Meliha Terzioğlu ve ileri gelen akademisyenlerle birlikte solunum alanında akademik çalışmalar yapmak amacıyla Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD) kurucusu olmuş ve ilk yönetim kurulunda ikinci başkan olarak görev almıştır.", "question": "Rauf Saygın TÜSAD’da hangi görevleri üstlenmiştir?", "answers": {"answer_start": 197, "text": " ilk yönetim kurulunda ikinci başkan olarak görev almıştır"}}, {"id": "2633", "context": "1970 yılında Prof. Dr. Meliha Terzioğlu ve ileri gelen akademisyenlerle birlikte solunum alanında akademik çalışmalar yapmak amacıyla Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD) kurucusu olmuş ve ilk yönetim kurulunda ikinci başkan olarak görev almıştır.", "question": "Rauf Saygın TÜSAD’da kimlerle çalışmıştır?", "answers": {"answer_start": 13, "text": "Prof. Dr. Meliha Terzioğlu ve ileri gelen akademisyenlerle"}}, {"id": "2634", "context": "1981 yılında Yüksek Öğretim Kurulu'na (YÖK) Üniversitelerarası Kurul kontenjanından üye olarak getirilmiştir ve 1983 yılında görevinden ayrılmıştır. 2003 yılında vefat etmiştir.", "question": "Rauf Saygın kaç yılında ölmüştür?", "answers": {"answer_start": 149, "text": "2003 yılında"}}, {"id": "2635", "context": "1981 yılında Yüksek Öğretim Kurulu'na (YÖK) Üniversitelerarası Kurul kontenjanından üye olarak getirilmiştir ve 1983 yılında görevinden ayrılmıştır. 2003 yılında vefat etmiştir.", "question": "Rauf Saygın YÖK görevini hangi yıllar arasında sürdürmüştür?", "answers": {"answer_start": 112, "text": "1983"}}, {"id": "2761", "context": "İbn Kesîr (1301 - 1373), Suriyeli muhaddis, müfessir ve tarihçi. İslam dünyasında kaynak bir eser olan El Bidaye ve'n Nihaye'yi yazmıştır.", "question": "İbn Kesir’in kaynak bir eser olarak tabir edilen eserinin adı nedir?", "answers": {"answer_start": 103, "text": "El Bidaye ve'n Nihaye"}}, {"id": "2762", "context": "İbn Kesîr (1301 - 1373), Suriyeli muhaddis, müfessir ve tarihçi. İslam dünyasında kaynak bir eser olan El Bidaye ve'n Nihaye'yi yazmıştır.", "question": "İbn Kesir’in çalışma alanları nelerdir?", "answers": {"answer_start": 34, "text": "muhaddis, müfessir ve tarihçi"}}, {"id": "2763", "context": "İbn Kesîr (1301 - 1373), Suriyeli muhaddis, müfessir ve tarihçi. İslam dünyasında kaynak bir eser olan El Bidaye ve'n Nihaye'yi yazmıştır.", "question": "İbn Kesir’in uyruğu nedir?", "answers": {"answer_start": 25, "text": "Suriyeli"}}, {"id": "2764", "context": "İbn Kesîr (1301 - 1373), Suriyeli muhaddis, müfessir ve tarihçi. İslam dünyasında kaynak bir eser olan El Bidaye ve'n Nihaye'yi yazmıştır.", "question": "İbn Kesir hangi tarihler arasında yaşamıştır?", "answers": {"answer_start": 11, "text": "1301 - 1373"}}, {"id": "2765", "context": "Genç yaşta eserler yazmaya başlayan îbn Kesir, Tehzîbü'l Kemal adlı eserin müellifi el-Mizzi'nin derslerine devam etmiş ve onun kızıyla evlenerek damadı olmuş­tur. Daha sonra Karafi, Debbusi, Urani ve Huteni gibi bilginlerden icazet almıştır. Uzun yıllar Şam'ın ünlü medreselerinde dersler vermiş daha sonra Hecibiye Medresesi müderrisliğine tayin edilmiştir. Subki'nin ölümünden sonra da meşhur Eşrefiyye Dâr'ul Hadis'i hocalığına geçmiş­tir. Yetiştirdiği sayısız öğrenciler arasında; İbn Hacer gibi büyük hadis bilginleri, Şihâbüddin îbn Hiccî, Hafız Ebu'l-Mehâsin el-Hüseynî gibi o devrin meşhur âlimleri de bulunmaktadır. El Bidaye ve'n Nihaye adlı eseri Büyük İslam Tarihi adıyla çevrilmiş olup, İslam tarihindeki önemli şahsiyetlerin biyografilerini barındırması ve Muhammed Peygamber’in Sîreti ve Dört Halife devrine ait kısımlar ile devrindeki olaylardan bahsetmesi açısından önemli eseri olarak kabul edilir.", "question": "İbn Kesir’in El Bidaye ve’n Nihaye adlı eseri dilimize hangi isimle çevrilmiştir?", "answers": {"answer_start": 659, "text": "Büyük İslam Tarihi"}}, {"id": "2766", "context": "Genç yaşta eserler yazmaya başlayan îbn Kesir, Tehzîbü'l Kemal adlı eserin müellifi el-Mizzi'nin derslerine devam etmiş ve onun kızıyla evlenerek damadı olmuş­tur. Daha sonra Karafi, Debbusi, Urani ve Huteni gibi bilginlerden icazet almıştır. Uzun yıllar Şam'ın ünlü medreselerinde dersler vermiş daha sonra Hecibiye Medresesi müderrisliğine tayin edilmiştir. Subki'nin ölümünden sonra da meşhur Eşrefiyye Dâr'ul Hadis'i hocalığına geçmiş­tir. Yetiştirdiği sayısız öğrenciler arasında; İbn Hacer gibi büyük hadis bilginleri, Şihâbüddin îbn Hiccî, Hafız Ebu'l-Mehâsin el-Hüseynî gibi o devrin meşhur âlimleri de bulunmaktadır. El Bidaye ve'n Nihaye adlı eseri Büyük İslam Tarihi adıyla çevrilmiş olup, İslam tarihindeki önemli şahsiyetlerin biyografilerini barındırması ve Muhammed Peygamber’in Sîreti ve Dört Halife devrine ait kısımlar ile devrindeki olaylardan bahsetmesi açısından önemli eseri olarak kabul edilir.", "question": "İbn Kesir’in meşhur öğrencileri kimlerdir?", "answers": {"answer_start": 547, "text": "Hafız Ebu'l-Mehâsin el-Hüseynî"}}, {"id": "2767", "context": "Genç yaşta eserler yazmaya başlayan îbn Kesir, Tehzîbü'l Kemal adlı eserin müellifi el-Mizzi'nin derslerine devam etmiş ve onun kızıyla evlenerek damadı olmuş­tur. Daha sonra Karafi, Debbusi, Urani ve Huteni gibi bilginlerden icazet almıştır. Uzun yıllar Şam'ın ünlü medreselerinde dersler vermiş daha sonra Hecibiye Medresesi müderrisliğine tayin edilmiştir. Subki'nin ölümünden sonra da meşhur Eşrefiyye Dâr'ul Hadis'i hocalığına geçmiş­tir. Yetiştirdiği sayısız öğrenciler arasında; İbn Hacer gibi büyük hadis bilginleri, Şihâbüddin îbn Hiccî, Hafız Ebu'l-Mehâsin el-Hüseynî gibi o devrin meşhur âlimleri de bulunmaktadır. El Bidaye ve'n Nihaye adlı eseri Büyük İslam Tarihi adıyla çevrilmiş olup, İslam tarihindeki önemli şahsiyetlerin biyografilerini barındırması ve Muhammed Peygamber’in Sîreti ve Dört Halife devrine ait kısımlar ile devrindeki olaylardan bahsetmesi açısından önemli eseri olarak kabul edilir.", "question": "İbn Kesir hangi medreselerde çalışmıştır?", "answers": {"answer_start": 308, "text": "Hecibiye Medresesi "}}, {"id": "2768", "context": "Genç yaşta eserler yazmaya başlayan îbn Kesir, Tehzîbü'l Kemal adlı eserin müellifi el-Mizzi'nin derslerine devam etmiş ve onun kızıyla evlenerek damadı olmuş­tur. Daha sonra Karafi, Debbusi, Urani ve Huteni gibi bilginlerden icazet almıştır. Uzun yıllar Şam'ın ünlü medreselerinde dersler vermiş daha sonra Hecibiye Medresesi müderrisliğine tayin edilmiştir. Subki'nin ölümünden sonra da meşhur Eşrefiyye Dâr'ul Hadis'i hocalığına geçmiş­tir. Yetiştirdiği sayısız öğrenciler arasında; İbn Hacer gibi büyük hadis bilginleri, Şihâbüddin îbn Hiccî, Hafız Ebu'l-Mehâsin el-Hüseynî gibi o devrin meşhur âlimleri de bulunmaktadır. El Bidaye ve'n Nihaye adlı eseri Büyük İslam Tarihi adıyla çevrilmiş olup, İslam tarihindeki önemli şahsiyetlerin biyografilerini barındırması ve Muhammed Peygamber’in Sîreti ve Dört Halife devrine ait kısımlar ile devrindeki olaylardan bahsetmesi açısından önemli eseri olarak kabul edilir.", "question": "İbn Kesir ne zaman meşhur Eşrefiyye Dâr'ul Hadis'i hocalığına geçmiştir?", "answers": {"answer_start": 360, "text": "Subki'nin ölümünden sonra"}}, {"id": "2769", "context": "Genç yaşta eserler yazmaya başlayan îbn Kesir, Tehzîbü'l Kemal adlı eserin müellifi el-Mizzi'nin derslerine devam etmiş ve onun kızıyla evlenerek damadı olmuş­tur. Daha sonra Karafi, Debbusi, Urani ve Huteni gibi bilginlerden icazet almıştır. Uzun yıllar Şam'ın ünlü medreselerinde dersler vermiş daha sonra Hecibiye Medresesi müderrisliğine tayin edilmiştir. Subki'nin ölümünden sonra da meşhur Eşrefiyye Dâr'ul Hadis'i hocalığına geçmiş­tir. Yetiştirdiği sayısız öğrenciler arasında; İbn Hacer gibi büyük hadis bilginleri, Şihâbüddin îbn Hiccî, Hafız Ebu'l-Mehâsin el-Hüseynî gibi o devrin meşhur âlimleri de bulunmaktadır. El Bidaye ve'n Nihaye adlı eseri Büyük İslam Tarihi adıyla çevrilmiş olup, İslam tarihindeki önemli şahsiyetlerin biyografilerini barındırması ve Muhammed Peygamber’in Sîreti ve Dört Halife devrine ait kısımlar ile devrindeki olaylardan bahsetmesi açısından önemli eseri olarak kabul edilir.", "question": "İbn Kesir kimlerden icazet almıştır?", "answers": {"answer_start": 175, "text": "Karafi, Debbusi, Urani ve Huteni gibi bilginlerden"}}, {"id": "2770", "context": "Genç yaşta eserler yazmaya başlayan îbn Kesir, Tehzîbü'l Kemal adlı eserin müellifi el-Mizzi'nin derslerine devam etmiş ve onun kızıyla evlenerek damadı olmuş­tur. Daha sonra Karafi, Debbusi, Urani ve Huteni gibi bilginlerden icazet almıştır. Uzun yıllar Şam'ın ünlü medreselerinde dersler vermiş daha sonra Hecibiye Medresesi müderrisliğine tayin edilmiştir. Subki'nin ölümünden sonra da meşhur Eşrefiyye Dâr'ul Hadis'i hocalığına geçmiş­tir. Yetiştirdiği sayısız öğrenciler arasında; İbn Hacer gibi büyük hadis bilginleri, Şihâbüddin îbn Hiccî, Hafız Ebu'l-Mehâsin el-Hüseynî gibi o devrin meşhur âlimleri de bulunmaktadır. El Bidaye ve'n Nihaye adlı eseri Büyük İslam Tarihi adıyla çevrilmiş olup, İslam tarihindeki önemli şahsiyetlerin biyografilerini barındırması ve Muhammed Peygamber’in Sîreti ve Dört Halife devrine ait kısımlar ile devrindeki olaylardan bahsetmesi açısından önemli eseri olarak kabul edilir.", "question": "el-Mizzi’nin eserinin adı nedir?", "answers": {"answer_start": 47, "text": "Tehzîbü'l Kemal"}}, {"id": "2771", "context": "Genç yaşta eserler yazmaya başlayan îbn Kesir, Tehzîbü'l Kemal adlı eserin müellifi el-Mizzi'nin derslerine devam etmiş ve onun kızıyla evlenerek damadı olmuş­tur. Daha sonra Karafi, Debbusi, Urani ve Huteni gibi bilginlerden icazet almıştır. Uzun yıllar Şam'ın ünlü medreselerinde dersler vermiş daha sonra Hecibiye Medresesi müderrisliğine tayin edilmiştir. Subki'nin ölümünden sonra da meşhur Eşrefiyye Dâr'ul Hadis'i hocalığına geçmiş­tir. Yetiştirdiği sayısız öğrenciler arasında; İbn Hacer gibi büyük hadis bilginleri, Şihâbüddin îbn Hiccî, Hafız Ebu'l-Mehâsin el-Hüseynî gibi o devrin meşhur âlimleri de bulunmaktadır. El Bidaye ve'n Nihaye adlı eseri Büyük İslam Tarihi adıyla çevrilmiş olup, İslam tarihindeki önemli şahsiyetlerin biyografilerini barındırması ve Muhammed Peygamber’in Sîreti ve Dört Halife devrine ait kısımlar ile devrindeki olaylardan bahsetmesi açısından önemli eseri olarak kabul edilir.", "question": "İbn Kesir’in kayınbabası kimdir?", "answers": {"answer_start": 84, "text": "el-Mizzi"}}, {"id": "2772", "context": "Ömrünün sonlarına doğru gözlerini kaybetmiş olan İbn Kesir, 1373 (h. 26 Şaban 774) yılında 72 yaşında iken Şam'da vefat etmiştir.", "question": "İbn Kesir kaç yaşında vefat etmiştir?", "answers": {"answer_start": 91, "text": "72 yaşında"}}, {"id": "2773", "context": "Ömrünün sonlarına doğru gözlerini kaybetmiş olan İbn Kesir, 1373 (h. 26 Şaban 774) yılında 72 yaşında iken Şam'da vefat etmiştir.", "question": "İbn Kesir nerede vefat etmiştir?", "answers": {"answer_start": 107, "text": "Şam'da"}}, {"id": "2774", "context": "İbn Kesir, yalnızca bir tarihçi değil, aynı zamanda büyük bir fıkıh ve hadis bilginidir. Bu bakımdan İslam düşüncesinin tarih, fıkıh, hadis ve tabakat konularında çok değerli ve orijinal eserler yazmıştır. Başlıca eserleri şunlardır:\r\nel Bidaye ve'n Nihaye fi't Tarih: Genel tarih niteliğinde olan bu eser, kainatın yaratılışından başlayarak İbn Kesir'in hayatının son günle­rine kadar geçen olayları anlatır. Ayrıca Gazalî’nin öz geçmişini içeren temel kaynak eserdir.\r\nel Bâis'ul Hasis Şerh İhtisar Ulum'il Hadis: İbn Salah'ın Ulûm'ül-Hadîs isimli eserinin özetidir.\r\net-Tekmîl fı'Ma'rifeti's-Sikât ve'd-Duafâ ve'1-Mecâhîl: Hadisteki güvenilir, zayıf ve bilinmeyen ravîler ile ilgili önemli bir eserdir.\r\nel-Hedyü ve's-Sünen fi. Ahadisi'l-Mesânîd ve's-Sünen: Câmiü'l-Mesânîd diye de bilinen bu eser, Ahmed İbn Hanbel'in Müsned'i, Bezzâr, Ebu Ya'lâ ve İbn Ebu Şeybe'nin eserleriyle Kütüb-i Sitte'yi bir­leştirerek bölümlere göre tanzim eder.\r\nEhadisu't Tevhid ve'r Redd Ala'ş Şirk: Tevhîd ve şirk konusun­daki hadisleri inceler.\r\nel İctihad fi Taleb-i Fadail'il Cihad: Cihadla ilgili konuları incelemiştir.\r\nTabakatu'ş Şafiîye: Şafiî fakihlerin hayatından bahseder.\r\nEdillet'üt Tenbih fi Fıkhi'ş Şafiîyye: Şafiî fıkhına dair konuları ele alır.\r\nMenakıb-u İmam eş Şafiî: İmam Şafiî'nin menakibinden bahse­der.\r\nel Ahkam ala Ebvabi't Tenbih: Fıkhın ahkâmından bahseden bu eserini tamamlayamamıştır. Sadece hacc bahsine kadar olan kısmı incelemiştir. Tefsîrinde bu eserine pek çok atıflar yapmaktadır.\r\nMüsnedu'ş Şeyhayn: Halifeler Ebu Bekir ve Ömer'in Müsnedlerini ele alır.\r\nMuhtasar İbnu'l Hacibin: İbn Hacib'in bir eserinin muhtasarı­dır.\r\nŞerhu'l-Buhari: Tamamlanamamış olan bu eser, İmam Buharî'nin Sahîh'inin şerhidir.\r\nFedailu'l Kur'an: Kur'ân'ın faziletlerine dair olan bu eser, tef­sirinin sonunda yer almakta olup, Kur'ân'm faziletlerini anlatmakta­dır.\r\nTefsir'ul Kur'an Azim: Rivayet tefsirlerinin en muteberlerin­den birisidir. İbn Kesîr, gerçek anlamda bir rivayet tefsiri olan bu eseri­ne, zaman zaman dirayet tefsirlerinden alıntılar yapmış ve bazen kendi görüşlerini de eklemiştir.", "question": "Fedailu'l Kur'an adlı eser kime aittir?", "answers": {"answer_start": 0, "text": "İbn Kesir"}}, {"id": "2775", "context": "İbn Kesir, yalnızca bir tarihçi değil, aynı zamanda büyük bir fıkıh ve hadis bilginidir. Bu bakımdan İslam düşüncesinin tarih, fıkıh, hadis ve tabakat konularında çok değerli ve orijinal eserler yazmıştır. Başlıca eserleri şunlardır:\r\nel Bidaye ve'n Nihaye fi't Tarih: Genel tarih niteliğinde olan bu eser, kainatın yaratılışından başlayarak İbn Kesir'in hayatının son günle­rine kadar geçen olayları anlatır. Ayrıca Gazalî’nin öz geçmişini içeren temel kaynak eserdir.\r\nel Bâis'ul Hasis Şerh İhtisar Ulum'il Hadis: İbn Salah'ın Ulûm'ül-Hadîs isimli eserinin özetidir.\r\net-Tekmîl fı'Ma'rifeti's-Sikât ve'd-Duafâ ve'1-Mecâhîl: Hadisteki güvenilir, zayıf ve bilinmeyen ravîler ile ilgili önemli bir eserdir.\r\nel-Hedyü ve's-Sünen fi. Ahadisi'l-Mesânîd ve's-Sünen: Câmiü'l-Mesânîd diye de bilinen bu eser, Ahmed İbn Hanbel'in Müsned'i, Bezzâr, Ebu Ya'lâ ve İbn Ebu Şeybe'nin eserleriyle Kütüb-i Sitte'yi bir­leştirerek bölümlere göre tanzim eder.\r\nEhadisu't Tevhid ve'r Redd Ala'ş Şirk: Tevhîd ve şirk konusun­daki hadisleri inceler.\r\nel İctihad fi Taleb-i Fadail'il Cihad: Cihadla ilgili konuları incelemiştir.\r\nTabakatu'ş Şafiîye: Şafiî fakihlerin hayatından bahseder.\r\nEdillet'üt Tenbih fi Fıkhi'ş Şafiîyye: Şafiî fıkhına dair konuları ele alır.\r\nMenakıb-u İmam eş Şafiî: İmam Şafiî'nin menakibinden bahse­der.\r\nel Ahkam ala Ebvabi't Tenbih: Fıkhın ahkâmından bahseden bu eserini tamamlayamamıştır. Sadece hacc bahsine kadar olan kısmı incelemiştir. Tefsîrinde bu eserine pek çok atıflar yapmaktadır.\r\nMüsnedu'ş Şeyhayn: Halifeler Ebu Bekir ve Ömer'in Müsnedlerini ele alır.\r\nMuhtasar İbnu'l Hacibin: İbn Hacib'in bir eserinin muhtasarı­dır.\r\nŞerhu'l-Buhari: Tamamlanamamış olan bu eser, İmam Buharî'nin Sahîh'inin şerhidir.\r\nFedailu'l Kur'an: Kur'ân'ın faziletlerine dair olan bu eser, tef­sirinin sonunda yer almakta olup, Kur'ân'm faziletlerini anlatmakta­dır.\r\nTefsir'ul Kur'an Azim: Rivayet tefsirlerinin en muteberlerin­den birisidir. İbn Kesîr, gerçek anlamda bir rivayet tefsiri olan bu eseri­ne, zaman zaman dirayet tefsirlerinden alıntılar yapmış ve bazen kendi görüşlerini de eklemiştir.", "question": "Şerhu'l-Buhari adlı tamamlanmamış eser kime aittir?", "answers": {"answer_start": 0, "text": "İbn Kesir"}}, {"id": "2776", "context": "İbn Kesir, yalnızca bir tarihçi değil, aynı zamanda büyük bir fıkıh ve hadis bilginidir. Bu bakımdan İslam düşüncesinin tarih, fıkıh, hadis ve tabakat konularında çok değerli ve orijinal eserler yazmıştır. Başlıca eserleri şunlardır:\r\nel Bidaye ve'n Nihaye fi't Tarih: Genel tarih niteliğinde olan bu eser, kainatın yaratılışından başlayarak İbn Kesir'in hayatının son günle­rine kadar geçen olayları anlatır. Ayrıca Gazalî’nin öz geçmişini içeren temel kaynak eserdir.\r\nel Bâis'ul Hasis Şerh İhtisar Ulum'il Hadis: İbn Salah'ın Ulûm'ül-Hadîs isimli eserinin özetidir.\r\net-Tekmîl fı'Ma'rifeti's-Sikât ve'd-Duafâ ve'1-Mecâhîl: Hadisteki güvenilir, zayıf ve bilinmeyen ravîler ile ilgili önemli bir eserdir.\r\nel-Hedyü ve's-Sünen fi. Ahadisi'l-Mesânîd ve's-Sünen: Câmiü'l-Mesânîd diye de bilinen bu eser, Ahmed İbn Hanbel'in Müsned'i, Bezzâr, Ebu Ya'lâ ve İbn Ebu Şeybe'nin eserleriyle Kütüb-i Sitte'yi bir­leştirerek bölümlere göre tanzim eder.\r\nEhadisu't Tevhid ve'r Redd Ala'ş Şirk: Tevhîd ve şirk konusun­daki hadisleri inceler.\r\nel İctihad fi Taleb-i Fadail'il Cihad: Cihadla ilgili konuları incelemiştir.\r\nTabakatu'ş Şafiîye: Şafiî fakihlerin hayatından bahseder.\r\nEdillet'üt Tenbih fi Fıkhi'ş Şafiîyye: Şafiî fıkhına dair konuları ele alır.\r\nMenakıb-u İmam eş Şafiî: İmam Şafiî'nin menakibinden bahse­der.\r\nel Ahkam ala Ebvabi't Tenbih: Fıkhın ahkâmından bahseden bu eserini tamamlayamamıştır. Sadece hacc bahsine kadar olan kısmı incelemiştir. Tefsîrinde bu eserine pek çok atıflar yapmaktadır.\r\nMüsnedu'ş Şeyhayn: Halifeler Ebu Bekir ve Ömer'in Müsnedlerini ele alır.\r\nMuhtasar İbnu'l Hacibin: İbn Hacib'in bir eserinin muhtasarı­dır.\r\nŞerhu'l-Buhari: Tamamlanamamış olan bu eser, İmam Buharî'nin Sahîh'inin şerhidir.\r\nFedailu'l Kur'an: Kur'ân'ın faziletlerine dair olan bu eser, tef­sirinin sonunda yer almakta olup, Kur'ân'm faziletlerini anlatmakta­dır.\r\nTefsir'ul Kur'an Azim: Rivayet tefsirlerinin en muteberlerin­den birisidir. İbn Kesîr, gerçek anlamda bir rivayet tefsiri olan bu eseri­ne, zaman zaman dirayet tefsirlerinden alıntılar yapmış ve bazen kendi görüşlerini de eklemiştir.", "question": "Müsnedu'ş Şeyhayn adlı eser kime aittir?", "answers": {"answer_start": 0, "text": "İbn Kesir"}}, {"id": "2777", "context": "İbn Kesir, yalnızca bir tarihçi değil, aynı zamanda büyük bir fıkıh ve hadis bilginidir. Bu bakımdan İslam düşüncesinin tarih, fıkıh, hadis ve tabakat konularında çok değerli ve orijinal eserler yazmıştır. Başlıca eserleri şunlardır:\r\nel Bidaye ve'n Nihaye fi't Tarih: Genel tarih niteliğinde olan bu eser, kainatın yaratılışından başlayarak İbn Kesir'in hayatının son günle­rine kadar geçen olayları anlatır. Ayrıca Gazalî’nin öz geçmişini içeren temel kaynak eserdir.\r\nel Bâis'ul Hasis Şerh İhtisar Ulum'il Hadis: İbn Salah'ın Ulûm'ül-Hadîs isimli eserinin özetidir.\r\net-Tekmîl fı'Ma'rifeti's-Sikât ve'd-Duafâ ve'1-Mecâhîl: Hadisteki güvenilir, zayıf ve bilinmeyen ravîler ile ilgili önemli bir eserdir.\r\nel-Hedyü ve's-Sünen fi. Ahadisi'l-Mesânîd ve's-Sünen: Câmiü'l-Mesânîd diye de bilinen bu eser, Ahmed İbn Hanbel'in Müsned'i, Bezzâr, Ebu Ya'lâ ve İbn Ebu Şeybe'nin eserleriyle Kütüb-i Sitte'yi bir­leştirerek bölümlere göre tanzim eder.\r\nEhadisu't Tevhid ve'r Redd Ala'ş Şirk: Tevhîd ve şirk konusun­daki hadisleri inceler.\r\nel İctihad fi Taleb-i Fadail'il Cihad: Cihadla ilgili konuları incelemiştir.\r\nTabakatu'ş Şafiîye: Şafiî fakihlerin hayatından bahseder.\r\nEdillet'üt Tenbih fi Fıkhi'ş Şafiîyye: Şafiî fıkhına dair konuları ele alır.\r\nMenakıb-u İmam eş Şafiî: İmam Şafiî'nin menakibinden bahse­der.\r\nel Ahkam ala Ebvabi't Tenbih: Fıkhın ahkâmından bahseden bu eserini tamamlayamamıştır. Sadece hacc bahsine kadar olan kısmı incelemiştir. Tefsîrinde bu eserine pek çok atıflar yapmaktadır.\r\nMüsnedu'ş Şeyhayn: Halifeler Ebu Bekir ve Ömer'in Müsnedlerini ele alır.\r\nMuhtasar İbnu'l Hacibin: İbn Hacib'in bir eserinin muhtasarı­dır.\r\nŞerhu'l-Buhari: Tamamlanamamış olan bu eser, İmam Buharî'nin Sahîh'inin şerhidir.\r\nFedailu'l Kur'an: Kur'ân'ın faziletlerine dair olan bu eser, tef­sirinin sonunda yer almakta olup, Kur'ân'm faziletlerini anlatmakta­dır.\r\nTefsir'ul Kur'an Azim: Rivayet tefsirlerinin en muteberlerin­den birisidir. İbn Kesîr, gerçek anlamda bir rivayet tefsiri olan bu eseri­ne, zaman zaman dirayet tefsirlerinden alıntılar yapmış ve bazen kendi görüşlerini de eklemiştir.", "question": "el Ahkam ala Ebvabi't Tenbih adlı eser kime aittir?", "answers": {"answer_start": 0, "text": "İbn Kesir"}}, {"id": "2778", "context": "İbn Kesir, yalnızca bir tarihçi değil, aynı zamanda büyük bir fıkıh ve hadis bilginidir. Bu bakımdan İslam düşüncesinin tarih, fıkıh, hadis ve tabakat konularında çok değerli ve orijinal eserler yazmıştır. Başlıca eserleri şunlardır:\r\nel Bidaye ve'n Nihaye fi't Tarih: Genel tarih niteliğinde olan bu eser, kainatın yaratılışından başlayarak İbn Kesir'in hayatının son günle­rine kadar geçen olayları anlatır. Ayrıca Gazalî’nin öz geçmişini içeren temel kaynak eserdir.\r\nel Bâis'ul Hasis Şerh İhtisar Ulum'il Hadis: İbn Salah'ın Ulûm'ül-Hadîs isimli eserinin özetidir.\r\net-Tekmîl fı'Ma'rifeti's-Sikât ve'd-Duafâ ve'1-Mecâhîl: Hadisteki güvenilir, zayıf ve bilinmeyen ravîler ile ilgili önemli bir eserdir.\r\nel-Hedyü ve's-Sünen fi. Ahadisi'l-Mesânîd ve's-Sünen: Câmiü'l-Mesânîd diye de bilinen bu eser, Ahmed İbn Hanbel'in Müsned'i, Bezzâr, Ebu Ya'lâ ve İbn Ebu Şeybe'nin eserleriyle Kütüb-i Sitte'yi bir­leştirerek bölümlere göre tanzim eder.\r\nEhadisu't Tevhid ve'r Redd Ala'ş Şirk: Tevhîd ve şirk konusun­daki hadisleri inceler.\r\nel İctihad fi Taleb-i Fadail'il Cihad: Cihadla ilgili konuları incelemiştir.\r\nTabakatu'ş Şafiîye: Şafiî fakihlerin hayatından bahseder.\r\nEdillet'üt Tenbih fi Fıkhi'ş Şafiîyye: Şafiî fıkhına dair konuları ele alır.\r\nMenakıb-u İmam eş Şafiî: İmam Şafiî'nin menakibinden bahse­der.\r\nel Ahkam ala Ebvabi't Tenbih: Fıkhın ahkâmından bahseden bu eserini tamamlayamamıştır. Sadece hacc bahsine kadar olan kısmı incelemiştir. Tefsîrinde bu eserine pek çok atıflar yapmaktadır.\r\nMüsnedu'ş Şeyhayn: Halifeler Ebu Bekir ve Ömer'in Müsnedlerini ele alır.\r\nMuhtasar İbnu'l Hacibin: İbn Hacib'in bir eserinin muhtasarı­dır.\r\nŞerhu'l-Buhari: Tamamlanamamış olan bu eser, İmam Buharî'nin Sahîh'inin şerhidir.\r\nFedailu'l Kur'an: Kur'ân'ın faziletlerine dair olan bu eser, tef­sirinin sonunda yer almakta olup, Kur'ân'm faziletlerini anlatmakta­dır.\r\nTefsir'ul Kur'an Azim: Rivayet tefsirlerinin en muteberlerin­den birisidir. İbn Kesîr, gerçek anlamda bir rivayet tefsiri olan bu eseri­ne, zaman zaman dirayet tefsirlerinden alıntılar yapmış ve bazen kendi görüşlerini de eklemiştir.", "question": "Menakıb-u İmam eş Şafiî adlı eser kime aittir?", "answers": {"answer_start": 0, "text": "İbn Kesir"}}, {"id": "2779", "context": "İbn Kesir, yalnızca bir tarihçi değil, aynı zamanda büyük bir fıkıh ve hadis bilginidir. Bu bakımdan İslam düşüncesinin tarih, fıkıh, hadis ve tabakat konularında çok değerli ve orijinal eserler yazmıştır. Başlıca eserleri şunlardır:\r\nel Bidaye ve'n Nihaye fi't Tarih: Genel tarih niteliğinde olan bu eser, kainatın yaratılışından başlayarak İbn Kesir'in hayatının son günle­rine kadar geçen olayları anlatır. Ayrıca Gazalî’nin öz geçmişini içeren temel kaynak eserdir.\r\nel Bâis'ul Hasis Şerh İhtisar Ulum'il Hadis: İbn Salah'ın Ulûm'ül-Hadîs isimli eserinin özetidir.\r\net-Tekmîl fı'Ma'rifeti's-Sikât ve'd-Duafâ ve'1-Mecâhîl: Hadisteki güvenilir, zayıf ve bilinmeyen ravîler ile ilgili önemli bir eserdir.\r\nel-Hedyü ve's-Sünen fi. Ahadisi'l-Mesânîd ve's-Sünen: Câmiü'l-Mesânîd diye de bilinen bu eser, Ahmed İbn Hanbel'in Müsned'i, Bezzâr, Ebu Ya'lâ ve İbn Ebu Şeybe'nin eserleriyle Kütüb-i Sitte'yi bir­leştirerek bölümlere göre tanzim eder.\r\nEhadisu't Tevhid ve'r Redd Ala'ş Şirk: Tevhîd ve şirk konusun­daki hadisleri inceler.\r\nel İctihad fi Taleb-i Fadail'il Cihad: Cihadla ilgili konuları incelemiştir.\r\nTabakatu'ş Şafiîye: Şafiî fakihlerin hayatından bahseder.\r\nEdillet'üt Tenbih fi Fıkhi'ş Şafiîyye: Şafiî fıkhına dair konuları ele alır.\r\nMenakıb-u İmam eş Şafiî: İmam Şafiî'nin menakibinden bahse­der.\r\nel Ahkam ala Ebvabi't Tenbih: Fıkhın ahkâmından bahseden bu eserini tamamlayamamıştır. Sadece hacc bahsine kadar olan kısmı incelemiştir. Tefsîrinde bu eserine pek çok atıflar yapmaktadır.\r\nMüsnedu'ş Şeyhayn: Halifeler Ebu Bekir ve Ömer'in Müsnedlerini ele alır.\r\nMuhtasar İbnu'l Hacibin: İbn Hacib'in bir eserinin muhtasarı­dır.\r\nŞerhu'l-Buhari: Tamamlanamamış olan bu eser, İmam Buharî'nin Sahîh'inin şerhidir.\r\nFedailu'l Kur'an: Kur'ân'ın faziletlerine dair olan bu eser, tef­sirinin sonunda yer almakta olup, Kur'ân'm faziletlerini anlatmakta­dır.\r\nTefsir'ul Kur'an Azim: Rivayet tefsirlerinin en muteberlerin­den birisidir. İbn Kesîr, gerçek anlamda bir rivayet tefsiri olan bu eseri­ne, zaman zaman dirayet tefsirlerinden alıntılar yapmış ve bazen kendi görüşlerini de eklemiştir.", "question": "Edillet'üt Tenbih fi Fıkhi'ş Şafiîyye adlı eser kime aittir?", "answers": {"answer_start": 0, "text": "İbn Kesir"}}, {"id": "2780", "context": "İbn Kesir, yalnızca bir tarihçi değil, aynı zamanda büyük bir fıkıh ve hadis bilginidir. Bu bakımdan İslam düşüncesinin tarih, fıkıh, hadis ve tabakat konularında çok değerli ve orijinal eserler yazmıştır. Başlıca eserleri şunlardır:\r\nel Bidaye ve'n Nihaye fi't Tarih: Genel tarih niteliğinde olan bu eser, kainatın yaratılışından başlayarak İbn Kesir'in hayatının son günle­rine kadar geçen olayları anlatır. Ayrıca Gazalî’nin öz geçmişini içeren temel kaynak eserdir.\r\nel Bâis'ul Hasis Şerh İhtisar Ulum'il Hadis: İbn Salah'ın Ulûm'ül-Hadîs isimli eserinin özetidir.\r\net-Tekmîl fı'Ma'rifeti's-Sikât ve'd-Duafâ ve'1-Mecâhîl: Hadisteki güvenilir, zayıf ve bilinmeyen ravîler ile ilgili önemli bir eserdir.\r\nel-Hedyü ve's-Sünen fi. Ahadisi'l-Mesânîd ve's-Sünen: Câmiü'l-Mesânîd diye de bilinen bu eser, Ahmed İbn Hanbel'in Müsned'i, Bezzâr, Ebu Ya'lâ ve İbn Ebu Şeybe'nin eserleriyle Kütüb-i Sitte'yi bir­leştirerek bölümlere göre tanzim eder.\r\nEhadisu't Tevhid ve'r Redd Ala'ş Şirk: Tevhîd ve şirk konusun­daki hadisleri inceler.\r\nel İctihad fi Taleb-i Fadail'il Cihad: Cihadla ilgili konuları incelemiştir.\r\nTabakatu'ş Şafiîye: Şafiî fakihlerin hayatından bahseder.\r\nEdillet'üt Tenbih fi Fıkhi'ş Şafiîyye: Şafiî fıkhına dair konuları ele alır.\r\nMenakıb-u İmam eş Şafiî: İmam Şafiî'nin menakibinden bahse­der.\r\nel Ahkam ala Ebvabi't Tenbih: Fıkhın ahkâmından bahseden bu eserini tamamlayamamıştır. Sadece hacc bahsine kadar olan kısmı incelemiştir. Tefsîrinde bu eserine pek çok atıflar yapmaktadır.\r\nMüsnedu'ş Şeyhayn: Halifeler Ebu Bekir ve Ömer'in Müsnedlerini ele alır.\r\nMuhtasar İbnu'l Hacibin: İbn Hacib'in bir eserinin muhtasarı­dır.\r\nŞerhu'l-Buhari: Tamamlanamamış olan bu eser, İmam Buharî'nin Sahîh'inin şerhidir.\r\nFedailu'l Kur'an: Kur'ân'ın faziletlerine dair olan bu eser, tef­sirinin sonunda yer almakta olup, Kur'ân'm faziletlerini anlatmakta­dır.\r\nTefsir'ul Kur'an Azim: Rivayet tefsirlerinin en muteberlerin­den birisidir. İbn Kesîr, gerçek anlamda bir rivayet tefsiri olan bu eseri­ne, zaman zaman dirayet tefsirlerinden alıntılar yapmış ve bazen kendi görüşlerini de eklemiştir.", "question": "Ehadisu't Tevhid ve'r Redd Ala'ş Şirk adlı eser kime aittir?", "answers": {"answer_start": 0, "text": "İbn Kesir"}}, {"id": "2781", "context": "İbn Kesir, yalnızca bir tarihçi değil, aynı zamanda büyük bir fıkıh ve hadis bilginidir. Bu bakımdan İslam düşüncesinin tarih, fıkıh, hadis ve tabakat konularında çok değerli ve orijinal eserler yazmıştır. Başlıca eserleri şunlardır:\r\nel Bidaye ve'n Nihaye fi't Tarih: Genel tarih niteliğinde olan bu eser, kainatın yaratılışından başlayarak İbn Kesir'in hayatının son günle­rine kadar geçen olayları anlatır. Ayrıca Gazalî’nin öz geçmişini içeren temel kaynak eserdir.\r\nel Bâis'ul Hasis Şerh İhtisar Ulum'il Hadis: İbn Salah'ın Ulûm'ül-Hadîs isimli eserinin özetidir.\r\net-Tekmîl fı'Ma'rifeti's-Sikât ve'd-Duafâ ve'1-Mecâhîl: Hadisteki güvenilir, zayıf ve bilinmeyen ravîler ile ilgili önemli bir eserdir.\r\nel-Hedyü ve's-Sünen fi. Ahadisi'l-Mesânîd ve's-Sünen: Câmiü'l-Mesânîd diye de bilinen bu eser, Ahmed İbn Hanbel'in Müsned'i, Bezzâr, Ebu Ya'lâ ve İbn Ebu Şeybe'nin eserleriyle Kütüb-i Sitte'yi bir­leştirerek bölümlere göre tanzim eder.\r\nEhadisu't Tevhid ve'r Redd Ala'ş Şirk: Tevhîd ve şirk konusun­daki hadisleri inceler.\r\nel İctihad fi Taleb-i Fadail'il Cihad: Cihadla ilgili konuları incelemiştir.\r\nTabakatu'ş Şafiîye: Şafiî fakihlerin hayatından bahseder.\r\nEdillet'üt Tenbih fi Fıkhi'ş Şafiîyye: Şafiî fıkhına dair konuları ele alır.\r\nMenakıb-u İmam eş Şafiî: İmam Şafiî'nin menakibinden bahse­der.\r\nel Ahkam ala Ebvabi't Tenbih: Fıkhın ahkâmından bahseden bu eserini tamamlayamamıştır. Sadece hacc bahsine kadar olan kısmı incelemiştir. Tefsîrinde bu eserine pek çok atıflar yapmaktadır.\r\nMüsnedu'ş Şeyhayn: Halifeler Ebu Bekir ve Ömer'in Müsnedlerini ele alır.\r\nMuhtasar İbnu'l Hacibin: İbn Hacib'in bir eserinin muhtasarı­dır.\r\nŞerhu'l-Buhari: Tamamlanamamış olan bu eser, İmam Buharî'nin Sahîh'inin şerhidir.\r\nFedailu'l Kur'an: Kur'ân'ın faziletlerine dair olan bu eser, tef­sirinin sonunda yer almakta olup, Kur'ân'm faziletlerini anlatmakta­dır.\r\nTefsir'ul Kur'an Azim: Rivayet tefsirlerinin en muteberlerin­den birisidir. İbn Kesîr, gerçek anlamda bir rivayet tefsiri olan bu eseri­ne, zaman zaman dirayet tefsirlerinden alıntılar yapmış ve bazen kendi görüşlerini de eklemiştir.", "question": "el-Hedyü ve's-Sünen fi. Ahadisi'l-Mesânîd ve's-Sünen adlı eser kime aittir?", "answers": {"answer_start": 0, "text": "İbn Kesir"}}, {"id": "2782", "context": "İbn Kesir, yalnızca bir tarihçi değil, aynı zamanda büyük bir fıkıh ve hadis bilginidir. Bu bakımdan İslam düşüncesinin tarih, fıkıh, hadis ve tabakat konularında çok değerli ve orijinal eserler yazmıştır. Başlıca eserleri şunlardır:\r\nel Bidaye ve'n Nihaye fi't Tarih: Genel tarih niteliğinde olan bu eser, kainatın yaratılışından başlayarak İbn Kesir'in hayatının son günle­rine kadar geçen olayları anlatır. Ayrıca Gazalî’nin öz geçmişini içeren temel kaynak eserdir.\r\nel Bâis'ul Hasis Şerh İhtisar Ulum'il Hadis: İbn Salah'ın Ulûm'ül-Hadîs isimli eserinin özetidir.\r\net-Tekmîl fı'Ma'rifeti's-Sikât ve'd-Duafâ ve'1-Mecâhîl: Hadisteki güvenilir, zayıf ve bilinmeyen ravîler ile ilgili önemli bir eserdir.\r\nel-Hedyü ve's-Sünen fi. Ahadisi'l-Mesânîd ve's-Sünen: Câmiü'l-Mesânîd diye de bilinen bu eser, Ahmed İbn Hanbel'in Müsned'i, Bezzâr, Ebu Ya'lâ ve İbn Ebu Şeybe'nin eserleriyle Kütüb-i Sitte'yi bir­leştirerek bölümlere göre tanzim eder.\r\nEhadisu't Tevhid ve'r Redd Ala'ş Şirk: Tevhîd ve şirk konusun­daki hadisleri inceler.\r\nel İctihad fi Taleb-i Fadail'il Cihad: Cihadla ilgili konuları incelemiştir.\r\nTabakatu'ş Şafiîye: Şafiî fakihlerin hayatından bahseder.\r\nEdillet'üt Tenbih fi Fıkhi'ş Şafiîyye: Şafiî fıkhına dair konuları ele alır.\r\nMenakıb-u İmam eş Şafiî: İmam Şafiî'nin menakibinden bahse­der.\r\nel Ahkam ala Ebvabi't Tenbih: Fıkhın ahkâmından bahseden bu eserini tamamlayamamıştır. Sadece hacc bahsine kadar olan kısmı incelemiştir. Tefsîrinde bu eserine pek çok atıflar yapmaktadır.\r\nMüsnedu'ş Şeyhayn: Halifeler Ebu Bekir ve Ömer'in Müsnedlerini ele alır.\r\nMuhtasar İbnu'l Hacibin: İbn Hacib'in bir eserinin muhtasarı­dır.\r\nŞerhu'l-Buhari: Tamamlanamamış olan bu eser, İmam Buharî'nin Sahîh'inin şerhidir.\r\nFedailu'l Kur'an: Kur'ân'ın faziletlerine dair olan bu eser, tef­sirinin sonunda yer almakta olup, Kur'ân'm faziletlerini anlatmakta­dır.\r\nTefsir'ul Kur'an Azim: Rivayet tefsirlerinin en muteberlerin­den birisidir. İbn Kesîr, gerçek anlamda bir rivayet tefsiri olan bu eseri­ne, zaman zaman dirayet tefsirlerinden alıntılar yapmış ve bazen kendi görüşlerini de eklemiştir.", "question": "et-Tekmîl fı'Ma'rifeti's-Sikât ve'd-Duafâ ve'1-Mecâhîl adlı eser kime aittir?", "answers": {"answer_start": 0, "text": "İbn Kesir"}}, {"id": "2783", "context": "İbn Kesir, Şam yakınlarındaki Busra'ya bağlı Micdel veya Mecdel köyünde 1301 (Hicri 701) yılında doğdu. Doğum adı Ebu'l-Fida İsmail İmadu'd-Din îbn Ömer îbn Kesîr İbn Davud îbn Kesîr el-Dımaşkî el-Kureyşî'dir. Babası 1303'de vefat ettiği zaman kendisi üç veya dört yaşlarındaydı. Ailesi ile birlikte yedi yaşlarında Şam'a yerleşmiş, yetişmesinde ağabe­yinin etkisi büyük olmuştur. İlk dini bilgileri aile yuvasında almış olan İbn Kesir, daha sonra Burhaneddin el-Fezari, Kemaleddin İbn Kadı Şihne, Kasım İbn Asakir, İshak İbn Amidî, Muhammed İbn Zinad, İbn er-Rabi ve İbn Teymiyye gibi devrinin ünlü bilginlerinden İslam dininin temel bilimleri olan tefsir ve hadis öğrenmiştir.", "question": "İbn Kesir dini eğitimini kimlerden almıştır?", "answers": {"answer_start": 568, "text": "İbn Teymiyye"}}, {"id": "2784", "context": "İbn Kesir, Şam yakınlarındaki Busra'ya bağlı Micdel veya Mecdel köyünde 1301 (Hicri 701) yılında doğdu. Doğum adı Ebu'l-Fida İsmail İmadu'd-Din îbn Ömer îbn Kesîr İbn Davud îbn Kesîr el-Dımaşkî el-Kureyşî'dir. Babası 1303'de vefat ettiği zaman kendisi üç veya dört yaşlarındaydı. Ailesi ile birlikte yedi yaşlarında Şam'a yerleşmiş, yetişmesinde ağabe­yinin etkisi büyük olmuştur. İlk dini bilgileri aile yuvasında almış olan İbn Kesir, daha sonra Burhaneddin el-Fezari, Kemaleddin İbn Kadı Şihne, Kasım İbn Asakir, İshak İbn Amidî, Muhammed İbn Zinad, İbn er-Rabi ve İbn Teymiyye gibi devrinin ünlü bilginlerinden İslam dininin temel bilimleri olan tefsir ve hadis öğrenmiştir.", "question": "İbn Kesir Suriye’nin hangi köyünde dünyaya gelmiştir?", "answers": {"answer_start": 11, "text": "Şam yakınlarındaki Busra'ya bağlı Micdel veya Mecdel köyünde "}}, {"id": "2785", "context": "İbn Kesir, Şam yakınlarındaki Busra'ya bağlı Micdel veya Mecdel köyünde 1301 (Hicri 701) yılında doğdu. Doğum adı Ebu'l-Fida İsmail İmadu'd-Din îbn Ömer îbn Kesîr İbn Davud îbn Kesîr el-Dımaşkî el-Kureyşî'dir. Babası 1303'de vefat ettiği zaman kendisi üç veya dört yaşlarındaydı. Ailesi ile birlikte yedi yaşlarında Şam'a yerleşmiş, yetişmesinde ağabe­yinin etkisi büyük olmuştur. İlk dini bilgileri aile yuvasında almış olan İbn Kesir, daha sonra Burhaneddin el-Fezari, Kemaleddin İbn Kadı Şihne, Kasım İbn Asakir, İshak İbn Amidî, Muhammed İbn Zinad, İbn er-Rabi ve İbn Teymiyye gibi devrinin ünlü bilginlerinden İslam dininin temel bilimleri olan tefsir ve hadis öğrenmiştir.", "question": "İbn Kesir’in babası kaç yılında vefat etmiştir?", "answers": {"answer_start": 217, "text": "1303'de "}}, {"id": "2786", "context": "İbn Kesir, Şam yakınlarındaki Busra'ya bağlı Micdel veya Mecdel köyünde 1301 (Hicri 701) yılında doğdu. Doğum adı Ebu'l-Fida İsmail İmadu'd-Din îbn Ömer îbn Kesîr İbn Davud îbn Kesîr el-Dımaşkî el-Kureyşî'dir. Babası 1303'de vefat ettiği zaman kendisi üç veya dört yaşlarındaydı. Ailesi ile birlikte yedi yaşlarında Şam'a yerleşmiş, yetişmesinde ağabe­yinin etkisi büyük olmuştur. İlk dini bilgileri aile yuvasında almış olan İbn Kesir, daha sonra Burhaneddin el-Fezari, Kemaleddin İbn Kadı Şihne, Kasım İbn Asakir, İshak İbn Amidî, Muhammed İbn Zinad, İbn er-Rabi ve İbn Teymiyye gibi devrinin ünlü bilginlerinden İslam dininin temel bilimleri olan tefsir ve hadis öğrenmiştir.", "question": "İbn Kesir’in doğum adı nedir?", "answers": {"answer_start": 114, "text": "Ebu'l-Fida İsmail İmadu'd-Din îbn Ömer îbn Kesîr İbn Davud îbn Kesîr el-Dımaşkî el-Kureyşî'"}}, {"id": "3151", "context": "TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi ya da kısaca TOBB ETÜ, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin bir iştiraki olan Türkiye Odalar ve Borsalar Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından 2003 yılında Ankara'da kurulmuş bir vakıf üniversitesidir. Üniversitenin kurulmasına ilişkin karar 1 Temmuz 2003 tarihli ve 25155 sayılı resmî gazetede yayınlanmıştır. TOBB ETÜ'yü Türkiye'deki diğer üniversitelerden ayıran en büyük farklılık Ortak Eğitim programıdır. Ortak eğitim programı sayesinde mezun olduğunda iş tecrübesi bulunan bireyler yetiştirmeyi öngören üniversite 2004–2005 eğitim-öğretim yılında Mühendislik Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Fen Edebiyat Fakültesi olmak üzere 3 fakültedeki, 7 bölüme alınan 270 öğrenciyle eğitim-öğretime başlamıştır. TOBB ETÜ, öğrenci almaya başladığı ilk dönemde öğrenciler tarafından en çok tercih edilen ilk 5 üniversite arasına girmiştir.", "question": "TOBB ETÜ ne zaman kurulmuştur?", "answers": {"answer_start": 180, "text": "2003"}}, {"id": "3152", "context": "TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi ya da kısaca TOBB ETÜ, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin bir iştiraki olan Türkiye Odalar ve Borsalar Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından 2003 yılında Ankara'da kurulmuş bir vakıf üniversitesidir. Üniversitenin kurulmasına ilişkin karar 1 Temmuz 2003 tarihli ve 25155 sayılı resmî gazetede yayınlanmıştır. TOBB ETÜ'yü Türkiye'deki diğer üniversitelerden ayıran en büyük farklılık Ortak Eğitim programıdır. Ortak eğitim programı sayesinde mezun olduğunda iş tecrübesi bulunan bireyler yetiştirmeyi öngören üniversite 2004–2005 eğitim-öğretim yılında Mühendislik Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Fen Edebiyat Fakültesi olmak üzere 3 fakültedeki, 7 bölüme alınan 270 öğrenciyle eğitim-öğretime başlamıştır. TOBB ETÜ, öğrenci almaya başladığı ilk dönemde öğrenciler tarafından en çok tercih edilen ilk 5 üniversite arasına girmiştir.", "question": "TOBB ETÜ nerede kurulmuştur?", "answers": {"answer_start": 193, "text": "Ankara"}}, {"id": "3153", "context": "TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi ya da kısaca TOBB ETÜ, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin bir iştiraki olan Türkiye Odalar ve Borsalar Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından 2003 yılında Ankara'da kurulmuş bir vakıf üniversitesidir. Üniversitenin kurulmasına ilişkin karar 1 Temmuz 2003 tarihli ve 25155 sayılı resmî gazetede yayınlanmıştır. TOBB ETÜ'yü Türkiye'deki diğer üniversitelerden ayıran en büyük farklılık Ortak Eğitim programıdır. Ortak eğitim programı sayesinde mezun olduğunda iş tecrübesi bulunan bireyler yetiştirmeyi öngören üniversite 2004–2005 eğitim-öğretim yılında Mühendislik Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Fen Edebiyat Fakültesi olmak üzere 3 fakültedeki, 7 bölüme alınan 270 öğrenciyle eğitim-öğretime başlamıştır. TOBB ETÜ, öğrenci almaya başladığı ilk dönemde öğrenciler tarafından en çok tercih edilen ilk 5 üniversite arasına girmiştir.", "question": "TOBB ETÜ nasıl bir üniversitedir?", "answers": {"answer_start": 216, "text": "vakıf üniversitesidir"}}, {"id": "3154", "context": "TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi ya da kısaca TOBB ETÜ, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin bir iştiraki olan Türkiye Odalar ve Borsalar Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından 2003 yılında Ankara'da kurulmuş bir vakıf üniversitesidir. Üniversitenin kurulmasına ilişkin karar 1 Temmuz 2003 tarihli ve 25155 sayılı resmî gazetede yayınlanmıştır. TOBB ETÜ'yü Türkiye'deki diğer üniversitelerden ayıran en büyük farklılık Ortak Eğitim programıdır. Ortak eğitim programı sayesinde mezun olduğunda iş tecrübesi bulunan bireyler yetiştirmeyi öngören üniversite 2004–2005 eğitim-öğretim yılında Mühendislik Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Fen Edebiyat Fakültesi olmak üzere 3 fakültedeki, 7 bölüme alınan 270 öğrenciyle eğitim-öğretime başlamıştır. TOBB ETÜ, öğrenci almaya başladığı ilk dönemde öğrenciler tarafından en çok tercih edilen ilk 5 üniversite arasına girmiştir.", "question": "TOBB ETÜ hangi vakıf tarafından kurulmuştur?", "answers": {"answer_start": 119, "text": "Türkiye Odalar ve Borsalar Eğitim ve Kültür Vakfı"}}, {"id": "3155", "context": "TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi ya da kısaca TOBB ETÜ, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin bir iştiraki olan Türkiye Odalar ve Borsalar Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından 2003 yılında Ankara'da kurulmuş bir vakıf üniversitesidir. Üniversitenin kurulmasına ilişkin karar 1 Temmuz 2003 tarihli ve 25155 sayılı resmî gazetede yayınlanmıştır. TOBB ETÜ'yü Türkiye'deki diğer üniversitelerden ayıran en büyük farklılık Ortak Eğitim programıdır. Ortak eğitim programı sayesinde mezun olduğunda iş tecrübesi bulunan bireyler yetiştirmeyi öngören üniversite 2004–2005 eğitim-öğretim yılında Mühendislik Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Fen Edebiyat Fakültesi olmak üzere 3 fakültedeki, 7 bölüme alınan 270 öğrenciyle eğitim-öğretime başlamıştır. TOBB ETÜ, öğrenci almaya başladığı ilk dönemde öğrenciler tarafından en çok tercih edilen ilk 5 üniversite arasına girmiştir.", "question": "TOBB ETÜ diğer üniversitelere göre ne ile farklıdır?", "answers": {"answer_start": 422, "text": "Ortak Eğitim programı"}}, {"id": "3156", "context": "TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi ya da kısaca TOBB ETÜ, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin bir iştiraki olan Türkiye Odalar ve Borsalar Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından 2003 yılında Ankara'da kurulmuş bir vakıf üniversitesidir. Üniversitenin kurulmasına ilişkin karar 1 Temmuz 2003 tarihli ve 25155 sayılı resmî gazetede yayınlanmıştır. TOBB ETÜ'yü Türkiye'deki diğer üniversitelerden ayıran en büyük farklılık Ortak Eğitim programıdır. Ortak eğitim programı sayesinde mezun olduğunda iş tecrübesi bulunan bireyler yetiştirmeyi öngören üniversite 2004–2005 eğitim-öğretim yılında Mühendislik Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Fen Edebiyat Fakültesi olmak üzere 3 fakültedeki, 7 bölüme alınan 270 öğrenciyle eğitim-öğretime başlamıştır. TOBB ETÜ, öğrenci almaya başladığı ilk dönemde öğrenciler tarafından en çok tercih edilen ilk 5 üniversite arasına girmiştir.", "question": "TOBB ETÜ 2004-2005 eğitim-öğretim yılında kaç öğrenciyle başlamıştır?", "answers": {"answer_start": 719, "text": "270"}}, {"id": "3157", "context": "TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi ya da kısaca TOBB ETÜ, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin bir iştiraki olan Türkiye Odalar ve Borsalar Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından 2003 yılında Ankara'da kurulmuş bir vakıf üniversitesidir. Üniversitenin kurulmasına ilişkin karar 1 Temmuz 2003 tarihli ve 25155 sayılı resmî gazetede yayınlanmıştır. TOBB ETÜ'yü Türkiye'deki diğer üniversitelerden ayıran en büyük farklılık Ortak Eğitim programıdır. Ortak eğitim programı sayesinde mezun olduğunda iş tecrübesi bulunan bireyler yetiştirmeyi öngören üniversite 2004–2005 eğitim-öğretim yılında Mühendislik Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Fen Edebiyat Fakültesi olmak üzere 3 fakültedeki, 7 bölüme alınan 270 öğrenciyle eğitim-öğretime başlamıştır. TOBB ETÜ, öğrenci almaya başladığı ilk dönemde öğrenciler tarafından en çok tercih edilen ilk 5 üniversite arasına girmiştir.", "question": "TOBB ETÜ 2004-2005 eğitim-öğretim yılında kaç fakülte açmıştır?", "answers": {"answer_start": 183, "text": "3"}}, {"id": "3158", "context": "TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi ya da kısaca TOBB ETÜ, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin bir iştiraki olan Türkiye Odalar ve Borsalar Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından 2003 yılında Ankara'da kurulmuş bir vakıf üniversitesidir. Üniversitenin kurulmasına ilişkin karar 1 Temmuz 2003 tarihli ve 25155 sayılı resmî gazetede yayınlanmıştır. TOBB ETÜ'yü Türkiye'deki diğer üniversitelerden ayıran en büyük farklılık Ortak Eğitim programıdır. Ortak eğitim programı sayesinde mezun olduğunda iş tecrübesi bulunan bireyler yetiştirmeyi öngören üniversite 2004–2005 eğitim-öğretim yılında Mühendislik Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Fen Edebiyat Fakültesi olmak üzere 3 fakültedeki, 7 bölüme alınan 270 öğrenciyle eğitim-öğretime başlamıştır. TOBB ETÜ, öğrenci almaya başladığı ilk dönemde öğrenciler tarafından en çok tercih edilen ilk 5 üniversite arasına girmiştir.", "question": "TOBB ETÜ 2004-2005 eğitim-öğretim yılında açtığı fakülteler hangileridir?", "answers": {"answer_start": 592, "text": "Mühendislik Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Fen Edebiyat Fakültesi"}}, {"id": "3159", "context": "Üniversiteleri akademik başarıları bakımından değerlendiren ve sıralayan URAP tarafından 2013 yılında yayınlanan başarı sıralamasına göre TOBB ETÜ, 2000 Yılından Sonra Kurulan Üniversiteler Genel Sıralaması'na göre 51 üniversite arasından 1. sırada yer almıştır. Ayrıca yine 2013'te URAP tarafından yapılan ve tüm vakıf üniversitelerinin bulunduğu sıralamada TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi en iyi ilk 5 üniversite arasında yer almaktadır.", "question": "TOBB ETÜ, 2000'den sonra kurulan üniversiteler sıralamasında kaçıncı olmuştur?", "answers": {"answer_start": 91, "text": "1"}}, {"id": "3160", "context": "Üniversiteleri akademik başarıları bakımından değerlendiren ve sıralayan URAP tarafından 2013 yılında yayınlanan başarı sıralamasına göre TOBB ETÜ, 2000 Yılından Sonra Kurulan Üniversiteler Genel Sıralaması'na göre 51 üniversite arasından 1. sırada yer almıştır. Ayrıca yine 2013'te URAP tarafından yapılan ve tüm vakıf üniversitelerinin bulunduğu sıralamada TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi en iyi ilk 5 üniversite arasında yer almaktadır.", "question": "TOBB ETÜ, tüm vakıf üniversiteleri sıralamasında nerededir?", "answers": {"answer_start": 398, "text": "en iyi ilk 5 üniversite arasında"}}, {"id": "3161", "context": "Üniversiteleri akademik başarıları bakımından değerlendiren ve sıralayan URAP tarafından 2013 yılında yayınlanan başarı sıralamasına göre TOBB ETÜ, 2000 Yılından Sonra Kurulan Üniversiteler Genel Sıralaması'na göre 51 üniversite arasından 1. sırada yer almıştır. Ayrıca yine 2013'te URAP tarafından yapılan ve tüm vakıf üniversitelerinin bulunduğu sıralamada TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi en iyi ilk 5 üniversite arasında yer almaktadır.", "question": "2000 yılından sonra kaç tane üniversite kurulmuştur?", "answers": {"answer_start": 215, "text": "51"}}, {"id": "3162", "context": "Üniversiteleri akademik başarıları bakımından değerlendiren ve sıralayan URAP tarafından 2013 yılında yayınlanan başarı sıralamasına göre TOBB ETÜ, 2000 Yılından Sonra Kurulan Üniversiteler Genel Sıralaması'na göre 51 üniversite arasından 1. sırada yer almıştır. Ayrıca yine 2013'te URAP tarafından yapılan ve tüm vakıf üniversitelerinin bulunduğu sıralamada TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi en iyi ilk 5 üniversite arasında yer almaktadır.", "question": "2000 Yılından Sonra Kurulan Üniversiteler Genel Sıralaması'nı URAP ne zaman yapmıştır?", "answers": {"answer_start": 89, "text": "2013"}}, {"id": "3163", "context": "TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, üniversiteleri akademik başarıları bakımından değerlendirerek tüm dünya üniversiteleri içinde bir sıralamaya tâbi tutan İngiliz kökenli Times Higher Education'ın World University Rankings sıralamasına girebilen 18 Türk üniversitesi arasında yer almaktadır ve TOBB ETÜ, bu listede yer alan en genç Türk üniversitesidir. Bu sıralamada, TOBB ETÜ 601-800’üncülük bandında bulunmaktadır.", "question": "Times Higher Education'ın World University Rankings sıralamasında kaç tane Türk üniversitesi vardır?", "answers": {"answer_start": 251, "text": "18"}}, {"id": "3164", "context": "TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, üniversiteleri akademik başarıları bakımından değerlendirerek tüm dünya üniversiteleri içinde bir sıralamaya tâbi tutan İngiliz kökenli Times Higher Education'ın World University Rankings sıralamasına girebilen 18 Türk üniversitesi arasında yer almaktadır ve TOBB ETÜ, bu listede yer alan en genç Türk üniversitesidir. Bu sıralamada, TOBB ETÜ 601-800’üncülük bandında bulunmaktadır.", "question": "Times Higher Education'ın World University Rankings sıralamasındaki en genç Türk üniversitesi hangisidir?", "answers": {"answer_start": 299, "text": "TOBB ETÜ"}}, {"id": "3165", "context": "TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, üniversiteleri akademik başarıları bakımından değerlendirerek tüm dünya üniversiteleri içinde bir sıralamaya tâbi tutan İngiliz kökenli Times Higher Education'ın World University Rankings sıralamasına girebilen 18 Türk üniversitesi arasında yer almaktadır ve TOBB ETÜ, bu listede yer alan en genç Türk üniversitesidir. Bu sıralamada, TOBB ETÜ 601-800’üncülük bandında bulunmaktadır.", "question": "Times Higher Education'ın World University Rankings hangi ülke kökenlidir?", "answers": {"answer_start": 160, "text": "İngiliz"}}, {"id": "3166", "context": "TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nin kurulması fikri 2000'li yılların Türkiye’sinde oluşmuştur. 2000’li yıllar Türkiye'nin büyük çapta bunalımlar yaşadığı bir dönemdir. Üniversite Türkiye’nin dünyaca tanınan bir araştırma ve akademik anlamda bilim üssü olmayı hedeflemektedir.", "question": "TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nin kurulması ne zamana dayanır?", "answers": {"answer_start": 59, "text": "2000'li yıllar"}}, {"id": "3167", "context": "TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nin kurulması fikri 2000'li yılların Türkiye’sinde oluşmuştur. 2000’li yıllar Türkiye'nin büyük çapta bunalımlar yaşadığı bir dönemdir. Üniversite Türkiye’nin dünyaca tanınan bir araştırma ve akademik anlamda bilim üssü olmayı hedeflemektedir.", "question": "2000'li yıllarda Türkiye'nin durumu nasıldır?", "answers": {"answer_start": 129, "text": "büyük çapta bunalımlar yaşadığı bir dönemdir"}}, {"id": "3168", "context": "TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nin kurulması fikri 2000'li yılların Türkiye’sinde oluşmuştur. 2000’li yıllar Türkiye'nin büyük çapta bunalımlar yaşadığı bir dönemdir. Üniversite Türkiye’nin dünyaca tanınan bir araştırma ve akademik anlamda bilim üssü olmayı hedeflemektedir.", "question": "TOBB ETÜ'nün Türkiye'deki amacı nedir?", "answers": {"answer_start": 186, "text": "Türkiye’nin dünyaca tanınan bir araştırma ve akademik anlamda bilim üssü olmayı hedeflemektedir"}}, {"id": "3169", "context": "T-155 Panter, Türkiye'nin geliştirdiği seri üretimine 2000 yılında başlanan Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu tarafından üretilen 155mm namlusu kendinden tahrikli bir obüstür. Türkiye 2012 yılına kadar 255 adet teslim aldı; toplamda 400 tane alacak. Pakistan ise toplamda 72 adet teslim aldı. İlk 12 adet 2008-2009 tarihleri arasında, diğer 60 adet 2011 ile 2013 arasında teslim alındı.", "question": "T-155 Panter'i hangi ülke geliştirmiştir?", "answers": {"answer_start": 14, "text": "Türkiye"}}, {"id": "3170", "context": "T-155 Panter, Türkiye'nin geliştirdiği seri üretimine 2000 yılında başlanan Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu tarafından üretilen 155mm namlusu kendinden tahrikli bir obüstür. Türkiye 2012 yılına kadar 255 adet teslim aldı; toplamda 400 tane alacak. Pakistan ise toplamda 72 adet teslim aldı. İlk 12 adet 2008-2009 tarihleri arasında, diğer 60 adet 2011 ile 2013 arasında teslim alındı.", "question": "T-155 Panter'in seri üretimi ne zaman başlamıştır?", "answers": {"answer_start": 54, "text": "2000"}}, {"id": "3171", "context": "T-155 Panter, Türkiye'nin geliştirdiği seri üretimine 2000 yılında başlanan Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu tarafından üretilen 155mm namlusu kendinden tahrikli bir obüstür. Türkiye 2012 yılına kadar 255 adet teslim aldı; toplamda 400 tane alacak. Pakistan ise toplamda 72 adet teslim aldı. İlk 12 adet 2008-2009 tarihleri arasında, diğer 60 adet 2011 ile 2013 arasında teslim alındı.", "question": "T-155 Panter Türkiye'de nerede üretilmiştir?", "answers": {"answer_start": 76, "text": "Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu"}}, {"id": "3172", "context": "T-155 Panter, Türkiye'nin geliştirdiği seri üretimine 2000 yılında başlanan Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu tarafından üretilen 155mm namlusu kendinden tahrikli bir obüstür. Türkiye 2012 yılına kadar 255 adet teslim aldı; toplamda 400 tane alacak. Pakistan ise toplamda 72 adet teslim aldı. İlk 12 adet 2008-2009 tarihleri arasında, diğer 60 adet 2011 ile 2013 arasında teslim alındı.", "question": "Türkiye 2012 yılında kaç panter teslim almıştır?", "answers": {"answer_start": 202, "text": "255"}}, {"id": "3173", "context": "T-155 Panter, Türkiye'nin geliştirdiği seri üretimine 2000 yılında başlanan Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu tarafından üretilen 155mm namlusu kendinden tahrikli bir obüstür. Türkiye 2012 yılına kadar 255 adet teslim aldı; toplamda 400 tane alacak. Pakistan ise toplamda 72 adet teslim aldı. İlk 12 adet 2008-2009 tarihleri arasında, diğer 60 adet 2011 ile 2013 arasında teslim alındı.", "question": "Türkiye toplamda kaç panter teslim alacaktır?", "answers": {"answer_start": 233, "text": "400"}}, {"id": "3174", "context": "T-155 Panter, Türkiye'nin geliştirdiği seri üretimine 2000 yılında başlanan Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu tarafından üretilen 155mm namlusu kendinden tahrikli bir obüstür. Türkiye 2012 yılına kadar 255 adet teslim aldı; toplamda 400 tane alacak. Pakistan ise toplamda 72 adet teslim aldı. İlk 12 adet 2008-2009 tarihleri arasında, diğer 60 adet 2011 ile 2013 arasında teslim alındı.", "question": "T-155 Panter Türkiye dışında hangi ülkeye satılmıştır?", "answers": {"answer_start": 250, "text": "Pakistan"}}, {"id": "3175", "context": "T-155 Panter, Türkiye'nin geliştirdiği seri üretimine 2000 yılında başlanan Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu tarafından üretilen 155mm namlusu kendinden tahrikli bir obüstür. Türkiye 2012 yılına kadar 255 adet teslim aldı; toplamda 400 tane alacak. Pakistan ise toplamda 72 adet teslim aldı. İlk 12 adet 2008-2009 tarihleri arasında, diğer 60 adet 2011 ile 2013 arasında teslim alındı.", "question": "Pakistan'da kaç tane T-155 Panter vardır?", "answers": {"answer_start": 272, "text": "72"}}, {"id": "3176", "context": "T-155 Panter, Türkiye'nin geliştirdiği seri üretimine 2000 yılında başlanan Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu tarafından üretilen 155mm namlusu kendinden tahrikli bir obüstür. Türkiye 2012 yılına kadar 255 adet teslim aldı; toplamda 400 tane alacak. Pakistan ise toplamda 72 adet teslim aldı. İlk 12 adet 2008-2009 tarihleri arasında, diğer 60 adet 2011 ile 2013 arasında teslim alındı.", "question": "Pakistan ilk 12 adet T-155 Panter'i hangi yıllar arasında almıştır?", "answers": {"answer_start": 305, "text": "2008-2009"}}, {"id": "3177", "context": "T-155 Panter, Türkiye'nin geliştirdiği seri üretimine 2000 yılında başlanan Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu tarafından üretilen 155mm namlusu kendinden tahrikli bir obüstür. Türkiye 2012 yılına kadar 255 adet teslim aldı; toplamda 400 tane alacak. Pakistan ise toplamda 72 adet teslim aldı. İlk 12 adet 2008-2009 tarihleri arasında, diğer 60 adet 2011 ile 2013 arasında teslim alındı.", "question": "Pakistan 60 adet T-155 Panter'i hangi yıllar arasında almıştır?", "answers": {"answer_start": 349, "text": "2011 ile 2013 arasında"}}, {"id": "3178", "context": "T-155 Panter, Türkiye'nin geliştirdiği seri üretimine 2000 yılında başlanan Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu tarafından üretilen 155mm namlusu kendinden tahrikli bir obüstür. Türkiye 2012 yılına kadar 255 adet teslim aldı; toplamda 400 tane alacak. Pakistan ise toplamda 72 adet teslim aldı. İlk 12 adet 2008-2009 tarihleri arasında, diğer 60 adet 2011 ile 2013 arasında teslim alındı.", "question": "Pakistan 2008-2009 yılları arasında kaç Panter almıştır?", "answers": {"answer_start": 186, "text": "12"}}, {"id": "3179", "context": "T-155 Panter, Türkiye'nin geliştirdiği seri üretimine 2000 yılında başlanan Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu tarafından üretilen 155mm namlusu kendinden tahrikli bir obüstür. Türkiye 2012 yılına kadar 255 adet teslim aldı; toplamda 400 tane alacak. Pakistan ise toplamda 72 adet teslim aldı. İlk 12 adet 2008-2009 tarihleri arasında, diğer 60 adet 2011 ile 2013 arasında teslim alındı.", "question": "Pakistan 2011-2013 yılları arasında kaç Panter almıştır?", "answers": {"answer_start": 341, "text": "60"}}, {"id": "3180", "context": "T-155 Panter, Türkiye'nin geliştirdiği seri üretimine 2000 yılında başlanan Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu tarafından üretilen 155mm namlusu kendinden tahrikli bir obüstür. Türkiye 2012 yılına kadar 255 adet teslim aldı; toplamda 400 tane alacak. Pakistan ise toplamda 72 adet teslim aldı. İlk 12 adet 2008-2009 tarihleri arasında, diğer 60 adet 2011 ile 2013 arasında teslim alındı.", "question": "Türkiye hangi yılda 255 tane Panter teslim almıştır?", "answers": {"answer_start": 184, "text": "2012"}}, {"id": "3181", "context": "Türkiye'de eski ismi Robert Kolej olan Boğaziçi Üniversitesi'nin Elektrik Mühendisliği'nden 1967 yılında mezun olduktan sonra Amerika Birleşik Devletleri, Los Angeles'deki Kaliforniya Üniversitesi'ne kabul edildi. Burada 1968 ve 1972 yıllarında M.S. ve Ph.D. derecelerini almaya hak kazandı. Okan K. Ersoy, Yapay sinir ağları, Sinyal işleme, Enformasyon, Bilgi işlem, Görüntü işleme, Taramalı elektron mikroskobu gibi konularında araştırma yapmaktadır.", "question": "Boğaziçi Üniversitesi'nin eski adı nedir?", "answers": {"answer_start": 21, "text": "Robert Kolej"}}, {"id": "3182", "context": "Türkiye'de eski ismi Robert Kolej olan Boğaziçi Üniversitesi'nin Elektrik Mühendisliği'nden 1967 yılında mezun olduktan sonra Amerika Birleşik Devletleri, Los Angeles'deki Kaliforniya Üniversitesi'ne kabul edildi. Burada 1968 ve 1972 yıllarında M.S. ve Ph.D. derecelerini almaya hak kazandı. Okan K. Ersoy, Yapay sinir ağları, Sinyal işleme, Enformasyon, Bilgi işlem, Görüntü işleme, Taramalı elektron mikroskobu gibi konularında araştırma yapmaktadır.", "question": "Okan Ersoy 1967 yılında hangi üniversiteden mezun olmuştur??", "answers": {"answer_start": 39, "text": "Boğaziçi Üniversitesi"}}, {"id": "3183", "context": "Türkiye'de eski ismi Robert Kolej olan Boğaziçi Üniversitesi'nin Elektrik Mühendisliği'nden 1967 yılında mezun olduktan sonra Amerika Birleşik Devletleri, Los Angeles'deki Kaliforniya Üniversitesi'ne kabul edildi. Burada 1968 ve 1972 yıllarında M.S. ve Ph.D. derecelerini almaya hak kazandı. Okan K. Ersoy, Yapay sinir ağları, Sinyal işleme, Enformasyon, Bilgi işlem, Görüntü işleme, Taramalı elektron mikroskobu gibi konularında araştırma yapmaktadır.", "question": "Okan Ersoy Boğaziçi Üniversitesi'nde hangi bölümden mezun olmuştur?", "answers": {"answer_start": 65, "text": "Elektrik Mühendisliği"}}, {"id": "3184", "context": "Türkiye'de eski ismi Robert Kolej olan Boğaziçi Üniversitesi'nin Elektrik Mühendisliği'nden 1967 yılında mezun olduktan sonra Amerika Birleşik Devletleri, Los Angeles'deki Kaliforniya Üniversitesi'ne kabul edildi. Burada 1968 ve 1972 yıllarında M.S. ve Ph.D. derecelerini almaya hak kazandı. Okan K. Ersoy, Yapay sinir ağları, Sinyal işleme, Enformasyon, Bilgi işlem, Görüntü işleme, Taramalı elektron mikroskobu gibi konularında araştırma yapmaktadır.", "question": "Okan Ersoy Boğaziçi Üniversitesi'nden ne zaman mezun olmuştur?", "answers": {"answer_start": 92, "text": "1967"}}, {"id": "3185", "context": "Türkiye'de eski ismi Robert Kolej olan Boğaziçi Üniversitesi'nin Elektrik Mühendisliği'nden 1967 yılında mezun olduktan sonra Amerika Birleşik Devletleri, Los Angeles'deki Kaliforniya Üniversitesi'ne kabul edildi. Burada 1968 ve 1972 yıllarında M.S. ve Ph.D. derecelerini almaya hak kazandı. Okan K. Ersoy, Yapay sinir ağları, Sinyal işleme, Enformasyon, Bilgi işlem, Görüntü işleme, Taramalı elektron mikroskobu gibi konularında araştırma yapmaktadır.", "question": "Okan Ersoy Boğaziçi Üniversitesi'nden sonra hangi üniversiteye gitmiştir?", "answers": {"answer_start": 172, "text": "Kaliforniya Üniversitesi"}}, {"id": "3186", "context": "Türkiye'de eski ismi Robert Kolej olan Boğaziçi Üniversitesi'nin Elektrik Mühendisliği'nden 1967 yılında mezun olduktan sonra Amerika Birleşik Devletleri, Los Angeles'deki Kaliforniya Üniversitesi'ne kabul edildi. Burada 1968 ve 1972 yıllarında M.S. ve Ph.D. derecelerini almaya hak kazandı. Okan K. Ersoy, Yapay sinir ağları, Sinyal işleme, Enformasyon, Bilgi işlem, Görüntü işleme, Taramalı elektron mikroskobu gibi konularında araştırma yapmaktadır.", "question": "Kaliforniya Üniversitesi Kaliforniya'nın hangi şehrindedir?", "answers": {"answer_start": 155, "text": "Los Angeles"}}, {"id": "3187", "context": "Türkiye'de eski ismi Robert Kolej olan Boğaziçi Üniversitesi'nin Elektrik Mühendisliği'nden 1967 yılında mezun olduktan sonra Amerika Birleşik Devletleri, Los Angeles'deki Kaliforniya Üniversitesi'ne kabul edildi. Burada 1968 ve 1972 yıllarında M.S. ve Ph.D. derecelerini almaya hak kazandı. Okan K. Ersoy, Yapay sinir ağları, Sinyal işleme, Enformasyon, Bilgi işlem, Görüntü işleme, Taramalı elektron mikroskobu gibi konularında araştırma yapmaktadır.", "question": "Okan Ersoy'un araştırma konuları nelerdir?", "answers": {"answer_start": 307, "text": "Yapay sinir ağları, Sinyal işleme, Enformasyon, Bilgi işlem, Görüntü işleme, Taramalı elektron mikroskobu"}}, {"id": "3188", "context": "Türkiye'de eski ismi Robert Kolej olan Boğaziçi Üniversitesi'nin Elektrik Mühendisliği'nden 1967 yılında mezun olduktan sonra Amerika Birleşik Devletleri, Los Angeles'deki Kaliforniya Üniversitesi'ne kabul edildi. Burada 1968 ve 1972 yıllarında M.S. ve Ph.D. derecelerini almaya hak kazandı. Okan K. Ersoy, Yapay sinir ağları, Sinyal işleme, Enformasyon, Bilgi işlem, Görüntü işleme, Taramalı elektron mikroskobu gibi konularında araştırma yapmaktadır.", "question": "Okan Ersoy M.S ve Ph.D. derecelerini hangi yıllarda almıştır?", "answers": {"answer_start": 221, "text": "1968 ve 1972"}}, {"id": "3206", "context": "Kitabının kısaltılmış bir versiyonunu Üns el-Mühec ve-Ravḍ el-Furec adı altında 72 parçaharita ekleyerek sağlamıştır. Gümüşten yapılmış yuvarlak dünya haritası (Tabula Rogeriana) 1160 yılında isyancılar tarafından parçalanmış ve aralarında paylaşılmıştır.", "question": "Kitabının kısaltılmış hali kaç parçaharita halinde saklanmıştır?", "answers": {"answer_start": 90, "text": "72"}}, {"id": "3207", "context": "Kitabının kısaltılmış bir versiyonunu Üns el-Mühec ve-Ravḍ el-Furec adı altında 72 parçaharita ekleyerek sağlamıştır. Gümüşten yapılmış yuvarlak dünya haritası (Tabula Rogeriana) 1160 yılında isyancılar tarafından parçalanmış ve aralarında paylaşılmıştır.", "question": "Dünya haritası neyden yapılmıştır?", "answers": {"answer_start": 132, "text": "Gümüşten"}}, {"id": "3208", "context": "Haritaların nasıl oluşturulduğuna ilişkin sorulan sorunun tartışılmasında, hemen hemen sürekli olarak şu varsayımdan hareket edilmiştir: el-İdrīsī, Ptoleme’nin dünya haritasını model olarak önünde bulundurmuş olmalıdır. ", "question": "Haritaların nasıl oluşturduğu hakkında kabül edilen varsayım nedir?", "answers": {"answer_start": 164, "text": "Ptoleme’nin dünya haritasını model olarak önünde bulundurmuş"}}, {"id": "3209", "context": "Miller kitabında dairesel dünya haritasının ve parçaharitaların bize kadar ulaşmış kopyalarını ve aynı zamanda parçaharitaları birleştirmek suretiyle bir dünya haritası yayınladı. ", "question": "Miller'in dünya haritası yayınlamasının sebebi nedir?", "answers": {"answer_start": 53, "text": "parçaharitaların bize kadar ulaşmış kopyalarını ve aynı zamanda parçaharitaları birleştirmek"}}, {"id": "3210", "context": "Miller kitabında dairesel dünya haritasının ve parçaharitaların bize kadar ulaşmış kopyalarını ve aynı zamanda parçaharitaları birleştirmek suretiyle bir dünya haritası yayınladı. ", "question": "Miller dünya haritasını nerede yayınlamıştır?", "answers": {"answer_start": 8, "text": "kitabında"}}, {"id": "3211", "context": "Miller bu dünya haritasının dikdörtgen şeklinde olması gerektiğine kanaat getirmişti (Katalog III, s. 28). Orijinali yeniden elde etmek için 70 adet dikdörtgen parçaharitayı bir araya getirerek birleştirme yoluyla el-İdrīsī’nin orijinali kaybolan dünya haritasını bu şekilde ortaya koymanın doğruluğuna kendisini inandırmıştı.", "question": "Miller dünya haritasının hangi şekilde olması gerektiğine inanmıştır?", "answers": {"answer_start": 32, "text": "dikdörtgen"}}, {"id": "3212", "context": "Miller bu dünya haritasının dikdörtgen şeklinde olması gerektiğine kanaat getirmişti (Katalog III, s. 28). Orijinali yeniden elde etmek için 70 adet dikdörtgen parçaharitayı bir araya getirerek birleştirme yoluyla el-İdrīsī’nin orijinali kaybolan dünya haritasını bu şekilde ortaya koymanın doğruluğuna kendisini inandırmıştı.", "question": "Miller orijinali yeniden elde etmek için kaç adet dikdörten parçaharita kullanmıştır?", "answers": {"answer_start": 160, "text": "70"}}, {"id": "3213", "context": "Bu yüzyıl filolojide bilimsel alanların terminolojisine, yabancı dillere ve Arapça’daki yabancı dil unsurlarının araştırmasına yönelik sürekli artan bir ilgi kendini göstermektedir. ", "question": "Bu yüzyılda nelere duyulan ilgi artmıştır?", "answers": {"answer_start": 12, "text": "filolojide bilimsel alanların terminolojisine, yabancı dillere ve Arapça’daki yabancı dil unsurlarının araştırmasına "}}, {"id": "3214", "context": "Bu yüzyıl filolojide bilimsel alanların terminolojisine, yabancı dillere ve Arapça’daki yabancı dil unsurlarının araştırmasına yönelik sürekli artan bir ilgi kendini göstermektedir. ", "question": "Bahsedilen ilgi ne kadar bir süre zarvı için geçerlidir?", "answers": {"answer_start": 4, "text": "yüzyıl"}}, {"id": "3215", "context": "Burada bir de 6./12. yüzyılda savaş tekniği alanında kaydedilen ilerlemelerden bahsedilecektir. 1948 yılında Claude Cahen tarafından ilgili uzmanların bilgisine sunulan bir kitap, bu konu hakkında çok faydalı bilgiler taşımaktadır. ", "question": "Bahsedilen kitapta başka hangi konulardan bahsedilmektedir?", "answers": {"answer_start": 35, "text": "savaş tekniği alanında kaydedilen ilerlemelerden "}}, {"id": "3216", "context": "Burada bir de 6./12. yüzyılda savaş tekniği alanında kaydedilen ilerlemelerden bahsedilecektir. 1948 yılında Claude Cahen tarafından ilgili uzmanların bilgisine sunulan bir kitap, bu konu hakkında çok faydalı bilgiler taşımaktadır. ", "question": "Kitabı Claude Canen hangi yılda ilgili uzmanlara sunmuştur? ", "answers": {"answer_start": 107, "text": "1948"}}, {"id": "3217", "context": "Onun, birbirine yapıştırılmış çok sayıdaki ahşap ve boy- nuz plaka katlarından oluşan devasa yayı, bir çark kullanılarak (yaklaşık yirmi kişi yerine) bir ya da iki kişi tarafından gerilebiliyordu. ", "question": "Devasa yay nasıl bir yapıya sahiptir?", "answers": {"answer_start": 7, "text": "birbirine yapıştırılmış çok sayıdaki ahşap ve boy- nuz plaka katlarından"}}, {"id": "3218", "context": "Görüldüğü kadarıyla haçlı seferleri, Müslümanları Suriye ve Mısır’da kendilerini olabildiğince etkili silahlarla savunmaya itmiştir. Bu tür silahların geliştirilmesi 7./13. ve 8./14. yüzyıla kadar devam etmiştir.", "question": "Silahların geliştirilmesi hangi yüzyıllarda gerçekleşmiştir?", "answers": {"answer_start": 186, "text": "7./13. ve 8./14."}}, {"id": "3371", "context": "24 Ekim 1924 yılında Bitlis'te doğdu. Ortaokulu ve liseyi Erzurum'da bitirip 1943'te İstanbul'a geldi. 1951'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ni bitirdikten sonra, Arap Dili ve Edebiyatı üzerine doktora yaptı.", "question": "Fuat Sezgin nerede doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 21, "text": "Bitlis'te"}}, {"id": "3372", "context": "24 Ekim 1924 yılında Bitlis'te doğdu. Ortaokulu ve liseyi Erzurum'da bitirip 1943'te İstanbul'a geldi. 1951'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ni bitirdikten sonra, Arap Dili ve Edebiyatı üzerine doktora yaptı.", "question": "Fuat Sezgin liseyi nerede bitirmiştir?", "answers": {"answer_start": 58, "text": "Erzurum'da"}}, {"id": "3373", "context": "24 Ekim 1924 yılında Bitlis'te doğdu. Ortaokulu ve liseyi Erzurum'da bitirip 1943'te İstanbul'a geldi. 1951'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ni bitirdikten sonra, Arap Dili ve Edebiyatı üzerine doktora yaptı.", "question": "Fuat Sezgin kaç yılında İstanbul'a gelmiştir?", "answers": {"answer_start": 77, "text": "1943'te"}}, {"id": "3374", "context": "24 Ekim 1924 yılında Bitlis'te doğdu. Ortaokulu ve liseyi Erzurum'da bitirip 1943'te İstanbul'a geldi. 1951'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ni bitirdikten sonra, Arap Dili ve Edebiyatı üzerine doktora yaptı.", "question": "Fuat Sezgin ne üzerine doktora yapmıştır?", "answers": {"answer_start": 174, "text": "Arap Dili ve Edebiyatı"}}, {"id": "3375", "context": "1943-1951 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Şarkiyat Enstitüsü'nde İslami bilimler ve orientalistik alanında öncü bir yere sahip olan Alman oryantalist Hellmut Ritter'in yanında öğrenim gördü. Hocasının, bilimlerin temelinin İslam bilimlerine dayandığını söylemesiyle bu alana yöneldi.", "question": "Fuat Sezgin, Şarkiyat Enstitüsü'nde hangi alanlarda öğrenim görmüştür?", "answers": {"answer_start": 91, "text": "İslami bilimler ve orientalistik"}}, {"id": "3376", "context": "1943-1951 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Şarkiyat Enstitüsü'nde İslami bilimler ve orientalistik alanında öncü bir yere sahip olan Alman oryantalist Hellmut Ritter'in yanında öğrenim gördü. Hocasının, bilimlerin temelinin İslam bilimlerine dayandığını söylemesiyle bu alana yöneldi.", "question": "Fuat Sezgin, Şarkiyat Enstitüsü'nde kimin yanında öğrenim görmüştür?", "answers": {"answer_start": 176, "text": "Hellmut Ritter'in"}}, {"id": "3377", "context": "1954'te Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde \"Buhari'nin Kaynakları\" adlı doktora tezini verdi. Bu teziyle o, hadis kaynağı olarak İslam kültüründe önemli bir yere sahip olan Buhari'nin bir araya getirdiği hadislerde bilinegeldiğinin tersine sözlü kaynaklara değil İslam'ın erken dönemine, hatta 7. yüzyıla kadar geri giden yazılı kaynaklara dayandığı tezini ortaya attı. Bu tez Avrupa merkezli orientalist çevrelerde hâlâ tartışılmaktadır. Fuat Sezgin'in, \"Buhari'nin Kaynakları Hakkında Araştırmalar\" adındaki takdim tezi 1956'da yayımlandı.", "question": "Fuat Sezgin'in doktora tezinin ismi nedir?", "answers": {"answer_start": 43, "text": "Buhari'nin Kaynakları"}}, {"id": "3378", "context": "1954'te Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde \"Buhari'nin Kaynakları\" adlı doktora tezini verdi. Bu teziyle o, hadis kaynağı olarak İslam kültüründe önemli bir yere sahip olan Buhari'nin bir araya getirdiği hadislerde bilinegeldiğinin tersine sözlü kaynaklara değil İslam'ın erken dönemine, hatta 7. yüzyıla kadar geri giden yazılı kaynaklara dayandığı tezini ortaya attı. Bu tez Avrupa merkezli orientalist çevrelerde hâlâ tartışılmaktadır. Fuat Sezgin'in, \"Buhari'nin Kaynakları Hakkında Araştırmalar\" adındaki takdim tezi 1956'da yayımlandı.", "question": "Fuat Sezgin'in tezine göre Buhari'nin sözlü hadisleri kaçıncı yüzyıl öncesine kadar yazılı kaynaklara dayanmaktadır?", "answers": {"answer_start": 293, "text": "7. yüzyıla"}}, {"id": "3379", "context": "1954'te Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde \"Buhari'nin Kaynakları\" adlı doktora tezini verdi. Bu teziyle o, hadis kaynağı olarak İslam kültüründe önemli bir yere sahip olan Buhari'nin bir araya getirdiği hadislerde bilinegeldiğinin tersine sözlü kaynaklara değil İslam'ın erken dönemine, hatta 7. yüzyıla kadar geri giden yazılı kaynaklara dayandığı tezini ortaya attı. Bu tez Avrupa merkezli orientalist çevrelerde hâlâ tartışılmaktadır. Fuat Sezgin'in, \"Buhari'nin Kaynakları Hakkında Araştırmalar\" adındaki takdim tezi 1956'da yayımlandı.", "question": "Fuat Sezgin'in Buhari'nin Kaynakları Hakkında Araştırmalar adındaki takdim tezi kaç yılında yayınlamıştır?", "answers": {"answer_start": 521, "text": "1956'da"}}, {"id": "3380", "context": "1954 yılında İslam Araştırmaları Enstitüsü'nde doçent oldu. Burada Zeki Velidi Togan ile tanıştı. 1966 yılında Frankfurt Üniversitesi'nde profesör oldu.", "question": "Fuat Sezgin hangi enstitüde doçent olmuştur?", "answers": {"answer_start": 13, "text": "İslam Araştırmaları Enstitüsü'nde"}}, {"id": "3381", "context": "1954 yılında İslam Araştırmaları Enstitüsü'nde doçent oldu. Burada Zeki Velidi Togan ile tanıştı. 1966 yılında Frankfurt Üniversitesi'nde profesör oldu.", "question": "Fuat Sezgin İslam Araştırmaları Enstitüsü'nde kimle tanışmıştır?", "answers": {"answer_start": 67, "text": "Zeki Velidi Togan"}}, {"id": "3382", "context": "1954 yılında İslam Araştırmaları Enstitüsü'nde doçent oldu. Burada Zeki Velidi Togan ile tanıştı. 1966 yılında Frankfurt Üniversitesi'nde profesör oldu.", "question": "Fuat Sezgin kaç yılında profesör olmuştur?", "answers": {"answer_start": 98, "text": "1966"}}, {"id": "3383", "context": "1954 yılında İslam Araştırmaları Enstitüsü'nde doçent oldu. Burada Zeki Velidi Togan ile tanıştı. 1966 yılında Frankfurt Üniversitesi'nde profesör oldu.", "question": "Fuat Sezgin hangi üniversitede profesör olmuştur?", "answers": {"answer_start": 111, "text": "Frankfurt Üniversitesi'nde"}}, {"id": "3384", "context": "Cabir İbn Hayyan konusunda 1965'te yazdığı ikinci doktora tezini Frankfurt Üniversitesi Institut für Geschichte der Naturwissenschaften'a sunan ve bir yıl sonra profesör unvanını kazanan Sezgin, aynı yıl kendisi gibi şarkiyatçi olan Ursula Sezgin ile evlendi. Sezgin'in kızı Hilal, 1970'te dünyaya geldi.", "question": "Fuat Sezgin ikinci doktora tezini kaç yılında yazmıştır?", "answers": {"answer_start": 27, "text": "1965'te"}}, {"id": "3385", "context": "Cabir İbn Hayyan konusunda 1965'te yazdığı ikinci doktora tezini Frankfurt Üniversitesi Institut für Geschichte der Naturwissenschaften'a sunan ve bir yıl sonra profesör unvanını kazanan Sezgin, aynı yıl kendisi gibi şarkiyatçi olan Ursula Sezgin ile evlendi. Sezgin'in kızı Hilal, 1970'te dünyaya geldi.", "question": "Fuat Sezgin ikinci doktora tezini hangi üniversiteye sunmuştur?", "answers": {"answer_start": 65, "text": "Frankfurt Üniversitesi"}}, {"id": "3386", "context": "Cabir İbn Hayyan konusunda 1965'te yazdığı ikinci doktora tezini Frankfurt Üniversitesi Institut für Geschichte der Naturwissenschaften'a sunan ve bir yıl sonra profesör unvanını kazanan Sezgin, aynı yıl kendisi gibi şarkiyatçi olan Ursula Sezgin ile evlendi. Sezgin'in kızı Hilal, 1970'te dünyaya geldi.", "question": "Fuat Sezgin kim ile evlenmiştir?", "answers": {"answer_start": 233, "text": "Ursula Sezgin"}}, {"id": "3387", "context": "Cabir İbn Hayyan konusunda 1965'te yazdığı ikinci doktora tezini Frankfurt Üniversitesi Institut für Geschichte der Naturwissenschaften'a sunan ve bir yıl sonra profesör unvanını kazanan Sezgin, aynı yıl kendisi gibi şarkiyatçi olan Ursula Sezgin ile evlendi. Sezgin'in kızı Hilal, 1970'te dünyaya geldi.", "question": "Fuat Sezgin'in kızı kaç yılında dünyaya gelmiştir?", "answers": {"answer_start": 282, "text": "1970'te"}}, {"id": "3388", "context": "Cabir İbn Hayyan konusunda 1965'te yazdığı ikinci doktora tezini Frankfurt Üniversitesi Institut für Geschichte der Naturwissenschaften'a sunan ve bir yıl sonra profesör unvanını kazanan Sezgin, aynı yıl kendisi gibi şarkiyatçi olan Ursula Sezgin ile evlendi. Sezgin'in kızı Hilal, 1970'te dünyaya geldi.", "question": "Fuat Sezgin'in kızının ismi nedir?", "answers": {"answer_start": 275, "text": "Hilal"}}, {"id": "3389", "context": "İnsanlık tarihinin başlangıcından bugüne kadar sahasında yazılan en kapsamlı eser olan Arap-İslam Bilim Tarihi'nin ilk cildini, 1967'de tamamlayan Sezgin, 17 ciltten oluşan eserin 18. cildini yazıyordu. Sezgin, Süryanice, İbranice, Latince, Arapça ve Almanca da dahil 27 dili çok iyi derecede biliyordu.", "question": "Fuat Sezgin Arap-İslam Bilim Tarihi'nin ilk cildini kaç yılında tamamlamıştır?", "answers": {"answer_start": 128, "text": "1967'de"}}, {"id": "3390", "context": "İnsanlık tarihinin başlangıcından bugüne kadar sahasında yazılan en kapsamlı eser olan Arap-İslam Bilim Tarihi'nin ilk cildini, 1967'de tamamlayan Sezgin, 17 ciltten oluşan eserin 18. cildini yazıyordu. Sezgin, Süryanice, İbranice, Latince, Arapça ve Almanca da dahil 27 dili çok iyi derecede biliyordu.", "question": "Fuat Sezgin kaç dili çok iyi derecede biliyordu?", "answers": {"answer_start": 268, "text": "27"}}, {"id": "3391", "context": "İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi'nin faaliyetlerini desteklemek amacıyla 2010'da Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı kuruldu. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi bünyesinde kurulan Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Enstitüsü ise 2013 yılında faaliyetlerine başladı.", "question": "Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı kaç yılında kurulmuştur?", "answers": {"answer_start": 81, "text": "2010'da"}}, {"id": "3392", "context": "İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi'nin faaliyetlerini desteklemek amacıyla 2010'da Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı kuruldu. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi bünyesinde kurulan Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Enstitüsü ise 2013 yılında faaliyetlerine başladı.", "question": "Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Enstitüsü hangi üniversite bünyesinde kurulmuştur?", "answers": {"answer_start": 159, "text": "Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi"}}, {"id": "3393", "context": "İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi'nin faaliyetlerini desteklemek amacıyla 2010'da Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı kuruldu. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi bünyesinde kurulan Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Enstitüsü ise 2013 yılında faaliyetlerine başladı.", "question": "Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Enstitüsü kaç yılında faaliyetlerini başlamıştır?", "answers": {"answer_start": 272, "text": "2013"}}, {"id": "3394", "context": "Prof. Dr. Fuat Sezgin son olarak, Arap-İslam Bilimleri Enstitüsü için hazırladığı bilimsel araç ve gereçlerin benzerlerini yaptırarak, açılışını 25 Mayıs 2008 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptığı \"İstanbul İslam, Bilim ve Teknoloji Müzesi\"nin açılmasına önayak oldu. Burada ve Goethe Enstitüsü bünyesinde kurduğu müzede, Müslüman bilim adamlarının tarih boyunca geliştirdiği araç ve gereçleri yeniden üreterek sergilenmelerini sağladı. Miladi 8. yüzyılda Halife Me'mun döneminde hazırlanan haritanın bir benzeri bunlardan sadece biridir. Sezgin, Müslüman bilim adamı Takiyeddin'in 1555'te yaptığı iki saati yeniden yaptırabilmek için yedi yıl uğraştı.", "question": "İstanbul İslam, Bilim ve Teknoloji Müzesi hangi tarihte açılmıştır?", "answers": {"answer_start": 145, "text": "25 Mayıs 2008"}}, {"id": "3395", "context": "Prof. Dr. Fuat Sezgin son olarak, Arap-İslam Bilimleri Enstitüsü için hazırladığı bilimsel araç ve gereçlerin benzerlerini yaptırarak, açılışını 25 Mayıs 2008 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptığı \"İstanbul İslam, Bilim ve Teknoloji Müzesi\"nin açılmasına önayak oldu. Burada ve Goethe Enstitüsü bünyesinde kurduğu müzede, Müslüman bilim adamlarının tarih boyunca geliştirdiği araç ve gereçleri yeniden üreterek sergilenmelerini sağladı. Miladi 8. yüzyılda Halife Me'mun döneminde hazırlanan haritanın bir benzeri bunlardan sadece biridir. Sezgin, Müslüman bilim adamı Takiyeddin'in 1555'te yaptığı iki saati yeniden yaptırabilmek için yedi yıl uğraştı.", "question": "İstanbul İslam, Bilim ve Teknoloji Müzesi'nin açılışını kim yapmıştır?", "answers": {"answer_start": 178, "text": "Recep Tayyip Erdoğan"}}, {"id": "3396", "context": "Prof. Dr. Fuat Sezgin son olarak, Arap-İslam Bilimleri Enstitüsü için hazırladığı bilimsel araç ve gereçlerin benzerlerini yaptırarak, açılışını 25 Mayıs 2008 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptığı \"İstanbul İslam, Bilim ve Teknoloji Müzesi\"nin açılmasına önayak oldu. Burada ve Goethe Enstitüsü bünyesinde kurduğu müzede, Müslüman bilim adamlarının tarih boyunca geliştirdiği araç ve gereçleri yeniden üreterek sergilenmelerini sağladı. Miladi 8. yüzyılda Halife Me'mun döneminde hazırlanan haritanın bir benzeri bunlardan sadece biridir. Sezgin, Müslüman bilim adamı Takiyeddin'in 1555'te yaptığı iki saati yeniden yaptırabilmek için yedi yıl uğraştı.", "question": "Halife Me'mun döneminde hazırlanan harita kaçıncı yüzyılda yapılmıştır?", "answers": {"answer_start": 457, "text": "8. yüzyılda"}}, {"id": "3397", "context": "Prof. Dr. Fuat Sezgin son olarak, Arap-İslam Bilimleri Enstitüsü için hazırladığı bilimsel araç ve gereçlerin benzerlerini yaptırarak, açılışını 25 Mayıs 2008 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptığı \"İstanbul İslam, Bilim ve Teknoloji Müzesi\"nin açılmasına önayak oldu. Burada ve Goethe Enstitüsü bünyesinde kurduğu müzede, Müslüman bilim adamlarının tarih boyunca geliştirdiği araç ve gereçleri yeniden üreterek sergilenmelerini sağladı. Miladi 8. yüzyılda Halife Me'mun döneminde hazırlanan haritanın bir benzeri bunlardan sadece biridir. Sezgin, Müslüman bilim adamı Takiyeddin'in 1555'te yaptığı iki saati yeniden yaptırabilmek için yedi yıl uğraştı.", "question": "Müslüman bilim adamı Takiyeddin hangi yıl iki saat yapmıştır?", "answers": {"answer_start": 596, "text": "1555'te"}}, {"id": "3398", "context": "Prof. Dr. Fuat Sezgin son olarak, Arap-İslam Bilimleri Enstitüsü için hazırladığı bilimsel araç ve gereçlerin benzerlerini yaptırarak, açılışını 25 Mayıs 2008 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptığı \"İstanbul İslam, Bilim ve Teknoloji Müzesi\"nin açılmasına önayak oldu. Burada ve Goethe Enstitüsü bünyesinde kurduğu müzede, Müslüman bilim adamlarının tarih boyunca geliştirdiği araç ve gereçleri yeniden üreterek sergilenmelerini sağladı. Miladi 8. yüzyılda Halife Me'mun döneminde hazırlanan haritanın bir benzeri bunlardan sadece biridir. Sezgin, Müslüman bilim adamı Takiyeddin'in 1555'te yaptığı iki saati yeniden yaptırabilmek için yedi yıl uğraştı.", "question": "Fuat Sezgin Takiyeddin'in 1555'te yaptığı iki saati yeniden yaptırabilmek için kaç yıl uğraşmıştır?", "answers": {"answer_start": 649, "text": "yedi yıl"}}, {"id": "3399", "context": "Prof. Sezgin Suudi Arabistan Kral Faysal Vakfı'nın İslami bilimler ödülünü 1978 yılında ilk alan kişidir. Bu ve başka desteklerle Sezgin, 1982 yılında J.W.Goethe Üniversitesi'ne bağlı Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü'nü ve 1983'te buranın müzesini kurarak direktörlüğünü yaptı. Enstitüye bağlı olarak kurduğu müzede, İslam kültür çevresinde Müslüman bilginler tarafından yapılmış aletlerin ve bilimsel araç ve gereçlerin yazılı kaynaklara dayanarak yaptırdığı örnekleri sergilemektedir. Müzede bulunan objeleri tanıtmak ve İslam kültür çevresindeki bilimsel gelişmeyi göstermek için hazırladığı “Wissenschaft und Technik im Islam” adlı kataloğu 2003 yılında yayınladı. Fransızcası da yayınlanmış olan bu kataloğun Arapça, İngilizce ve Türkçesi olarak yayınlanması için hazırlıklarını yaptı.", "question": "Fuat Sezgin, Suudi Arabistan Kral Faysal Vakfı'nın İslami bilimler ödülünü kaç yılında almıştır?", "answers": {"answer_start": 75, "text": "1978"}}, {"id": "3400", "context": "Prof. Sezgin Suudi Arabistan Kral Faysal Vakfı'nın İslami bilimler ödülünü 1978 yılında ilk alan kişidir. Bu ve başka desteklerle Sezgin, 1982 yılında J.W.Goethe Üniversitesi'ne bağlı Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü'nü ve 1983'te buranın müzesini kurarak direktörlüğünü yaptı. Enstitüye bağlı olarak kurduğu müzede, İslam kültür çevresinde Müslüman bilginler tarafından yapılmış aletlerin ve bilimsel araç ve gereçlerin yazılı kaynaklara dayanarak yaptırdığı örnekleri sergilemektedir. Müzede bulunan objeleri tanıtmak ve İslam kültür çevresindeki bilimsel gelişmeyi göstermek için hazırladığı “Wissenschaft und Technik im Islam” adlı kataloğu 2003 yılında yayınladı. Fransızcası da yayınlanmış olan bu kataloğun Arapça, İngilizce ve Türkçesi olarak yayınlanması için hazırlıklarını yaptı.", "question": "Fuat Sezgin, J.W.Goethe Üniversitesi'ne bağlı Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü'nü kaç yılında kurmuştur?", "answers": {"answer_start": 138, "text": "1982"}}, {"id": "3401", "context": "Prof. Sezgin Suudi Arabistan Kral Faysal Vakfı'nın İslami bilimler ödülünü 1978 yılında ilk alan kişidir. Bu ve başka desteklerle Sezgin, 1982 yılında J.W.Goethe Üniversitesi'ne bağlı Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü'nü ve 1983'te buranın müzesini kurarak direktörlüğünü yaptı. Enstitüye bağlı olarak kurduğu müzede, İslam kültür çevresinde Müslüman bilginler tarafından yapılmış aletlerin ve bilimsel araç ve gereçlerin yazılı kaynaklara dayanarak yaptırdığı örnekleri sergilemektedir. Müzede bulunan objeleri tanıtmak ve İslam kültür çevresindeki bilimsel gelişmeyi göstermek için hazırladığı “Wissenschaft und Technik im Islam” adlı kataloğu 2003 yılında yayınladı. Fransızcası da yayınlanmış olan bu kataloğun Arapça, İngilizce ve Türkçesi olarak yayınlanması için hazırlıklarını yaptı.", "question": "Fuat Sezgin, J.W.Goethe Üniversitesi'ne bağlı Arap-İslam Bilimleri Tarihi Müzesi'ni kaç yılında kurmuştur?", "answers": {"answer_start": 228, "text": "1983'te"}}, {"id": "3402", "context": "Prof. Sezgin Suudi Arabistan Kral Faysal Vakfı'nın İslami bilimler ödülünü 1978 yılında ilk alan kişidir. Bu ve başka desteklerle Sezgin, 1982 yılında J.W.Goethe Üniversitesi'ne bağlı Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü'nü ve 1983'te buranın müzesini kurarak direktörlüğünü yaptı. Enstitüye bağlı olarak kurduğu müzede, İslam kültür çevresinde Müslüman bilginler tarafından yapılmış aletlerin ve bilimsel araç ve gereçlerin yazılı kaynaklara dayanarak yaptırdığı örnekleri sergilemektedir. Müzede bulunan objeleri tanıtmak ve İslam kültür çevresindeki bilimsel gelişmeyi göstermek için hazırladığı “Wissenschaft und Technik im Islam” adlı kataloğu 2003 yılında yayınladı. Fransızcası da yayınlanmış olan bu kataloğun Arapça, İngilizce ve Türkçesi olarak yayınlanması için hazırlıklarını yaptı.", "question": "Fuat Sezgin müzede bulunan objeleri tanıtmak ve İslam kültür çevresindeki bilimsel gelişmeyi göstermek için hazırladığı katoloğu kaç yılında yayınlamıştır?", "answers": {"answer_start": 650, "text": "2003"}}, {"id": "3403", "context": "Prof. Sezgin Suudi Arabistan Kral Faysal Vakfı'nın İslami bilimler ödülünü 1978 yılında ilk alan kişidir. Bu ve başka desteklerle Sezgin, 1982 yılında J.W.Goethe Üniversitesi'ne bağlı Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü'nü ve 1983'te buranın müzesini kurarak direktörlüğünü yaptı. Enstitüye bağlı olarak kurduğu müzede, İslam kültür çevresinde Müslüman bilginler tarafından yapılmış aletlerin ve bilimsel araç ve gereçlerin yazılı kaynaklara dayanarak yaptırdığı örnekleri sergilemektedir. Müzede bulunan objeleri tanıtmak ve İslam kültür çevresindeki bilimsel gelişmeyi göstermek için hazırladığı “Wissenschaft und Technik im Islam” adlı kataloğu 2003 yılında yayınladı. Fransızcası da yayınlanmış olan bu kataloğun Arapça, İngilizce ve Türkçesi olarak yayınlanması için hazırlıklarını yaptı.", "question": "Müze kataloğun hangi dillerde yayımlanması için hazırlıklar yapılmıştır?", "answers": {"answer_start": 719, "text": "Arapça, İngilizce ve Türkçesi"}}, {"id": "3404", "context": "Prof. Dr. Fuat Sezgin; 1 Mart 1979'da, İslâm dünyasının Nobeli Ödülü olarak nitelendirilen Uluslararası Kral Faysal Ödülünü, 1999 yılında Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülünü aldı. Eserleri Almanya'da en üst düzeyde ödüllendirilerek Alman Hükümetinin önce Federal Hizmet Madalyasına 1982 yılında, daha sonra da Üstün Hizmet Büyük Madalyasına ise 2001 yılında layık görüldü.", "question": "Fuat Sezgin Uluslararası Kral Faysal Ödülünü hangi tarihte almıştır?", "answers": {"answer_start": 23, "text": "1 Mart 1979'da"}}, {"id": "3405", "context": "Prof. Dr. Fuat Sezgin; 1 Mart 1979'da, İslâm dünyasının Nobeli Ödülü olarak nitelendirilen Uluslararası Kral Faysal Ödülünü, 1999 yılında Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülünü aldı. Eserleri Almanya'da en üst düzeyde ödüllendirilerek Alman Hükümetinin önce Federal Hizmet Madalyasına 1982 yılında, daha sonra da Üstün Hizmet Büyük Madalyasına ise 2001 yılında layık görüldü.", "question": "Fuat Sezgin Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülünü hangi yıl almıştır?", "answers": {"answer_start": 125, "text": "1999"}}, {"id": "3406", "context": "Prof. Dr. Fuat Sezgin; 1 Mart 1979'da, İslâm dünyasının Nobeli Ödülü olarak nitelendirilen Uluslararası Kral Faysal Ödülünü, 1999 yılında Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülünü aldı. Eserleri Almanya'da en üst düzeyde ödüllendirilerek Alman Hükümetinin önce Federal Hizmet Madalyasına 1982 yılında, daha sonra da Üstün Hizmet Büyük Madalyasına ise 2001 yılında layık görüldü.", "question": "Fuat Sezgin Almanya hükümeti tarafından Federal Hizmet Madalyasına kaç yılında layık görülmüştür?", "answers": {"answer_start": 292, "text": "1982"}}, {"id": "3407", "context": "Prof. Dr. Fuat Sezgin; 1 Mart 1979'da, İslâm dünyasının Nobeli Ödülü olarak nitelendirilen Uluslararası Kral Faysal Ödülünü, 1999 yılında Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülünü aldı. Eserleri Almanya'da en üst düzeyde ödüllendirilerek Alman Hükümetinin önce Federal Hizmet Madalyasına 1982 yılında, daha sonra da Üstün Hizmet Büyük Madalyasına ise 2001 yılında layık görüldü.", "question": "Fuat Sezgin Almanya hükümeti tarafından Üstün Hizmet Büyük Madalyasına kaç yılında layık görülmüştür?", "answers": {"answer_start": 355, "text": "2001"}}, {"id": "3408", "context": "Dünyanın önde gelen tarihçilerinden ve ömrünü İslam bilimler tarihine adayan İslam Bilim Tarihi Araştırmacısı Prof. Dr. Fuat Sezgin, 94 yaşında iken bir süredir tedavi gördüğü hastanede 30 Haziran 2018 günü hayatını kaybetti.", "question": "Fuat Sezgin kaç yaşında hayatını kaybetmiştir?", "answers": {"answer_start": 133, "text": "94"}}, {"id": "3409", "context": "Dünyanın önde gelen tarihçilerinden ve ömrünü İslam bilimler tarihine adayan İslam Bilim Tarihi Araştırmacısı Prof. Dr. Fuat Sezgin, 94 yaşında iken bir süredir tedavi gördüğü hastanede 30 Haziran 2018 günü hayatını kaybetti.", "question": "Fuat Sezgin hangi tarihte hayatını kaybetmiştir?", "answers": {"answer_start": 186, "text": "30 Haziran 2018"}}, {"id": "3429", "context": "İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebi'nden 1946 yılında mezun olmuştur. 1958 yılında Fransa Caen Üniversitesi'nde iktisat doktorasını vermiştir. 1963'te İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde doçent ve 1969 yılında profesör olmuştur. Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü başkanlığı, 1992-1993 yıllarında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi dekanlığı ve 1993-1997 yıllarında Bakanlar kurulu kontenjanından YÖK üyeliği görevini yürütmüştür. Ayrıca Burgazada'yı Güzelleştirme ve Kalkındırma Derneği'nin kurucu üyeliğini ve Adalar Vakfı'nın Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütmüştür. Kamu Maliyesi üzerine çeşitli eserleri de bulunan ve Fransızca bilen Nadaroğlu evlidir.", "question": "Halil Nadaroğlu İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebi'ni hangi yıl bitirmiştir?", "answers": {"answer_start": 48, "text": "1946"}}, {"id": "3430", "context": "İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebi'nden 1946 yılında mezun olmuştur. 1958 yılında Fransa Caen Üniversitesi'nde iktisat doktorasını vermiştir. 1963'te İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde doçent ve 1969 yılında profesör olmuştur. Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü başkanlığı, 1992-1993 yıllarında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi dekanlığı ve 1993-1997 yıllarında Bakanlar kurulu kontenjanından YÖK üyeliği görevini yürütmüştür. Ayrıca Burgazada'yı Güzelleştirme ve Kalkındırma Derneği'nin kurucu üyeliğini ve Adalar Vakfı'nın Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütmüştür. Kamu Maliyesi üzerine çeşitli eserleri de bulunan ve Fransızca bilen Nadaroğlu evlidir.", "question": "Halil Nadaroğlu 1963 ve 1969 yılları arasında hangi eğitim kurumunda akademisyenlik yapmıştır?", "answers": {"answer_start": 158, "text": "İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde"}}, {"id": "3431", "context": "İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebi'nden 1946 yılında mezun olmuştur. 1958 yılında Fransa Caen Üniversitesi'nde iktisat doktorasını vermiştir. 1963'te İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde doçent ve 1969 yılında profesör olmuştur. Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü başkanlığı, 1992-1993 yıllarında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi dekanlığı ve 1993-1997 yıllarında Bakanlar kurulu kontenjanından YÖK üyeliği görevini yürütmüştür. Ayrıca Burgazada'yı Güzelleştirme ve Kalkındırma Derneği'nin kurucu üyeliğini ve Adalar Vakfı'nın Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütmüştür. Kamu Maliyesi üzerine çeşitli eserleri de bulunan ve Fransızca bilen Nadaroğlu evlidir.", "question": "Halil Nadaroğlu 1969 yılında hangi eğitim kurumunda profesör ünvanını almıştır?", "answers": {"answer_start": 158, "text": "İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde"}}, {"id": "3432", "context": "İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebi'nden 1946 yılında mezun olmuştur. 1958 yılında Fransa Caen Üniversitesi'nde iktisat doktorasını vermiştir. 1963'te İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde doçent ve 1969 yılında profesör olmuştur. Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü başkanlığı, 1992-1993 yıllarında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi dekanlığı ve 1993-1997 yıllarında Bakanlar kurulu kontenjanından YÖK üyeliği görevini yürütmüştür. Ayrıca Burgazada'yı Güzelleştirme ve Kalkındırma Derneği'nin kurucu üyeliğini ve Adalar Vakfı'nın Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütmüştür. Kamu Maliyesi üzerine çeşitli eserleri de bulunan ve Fransızca bilen Nadaroğlu evlidir.", "question": "Türk maliyeci Halil Nadaroğlu YÖK üyeliğini hangi yıllar arasında yürütmüştür?", "answers": {"answer_start": 426, "text": "1993-1997"}}, {"id": "3433", "context": "İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebi'nden 1946 yılında mezun olmuştur. 1958 yılında Fransa Caen Üniversitesi'nde iktisat doktorasını vermiştir. 1963'te İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde doçent ve 1969 yılında profesör olmuştur. Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü başkanlığı, 1992-1993 yıllarında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi dekanlığı ve 1993-1997 yıllarında Bakanlar kurulu kontenjanından YÖK üyeliği görevini yürütmüştür. Ayrıca Burgazada'yı Güzelleştirme ve Kalkındırma Derneği'nin kurucu üyeliğini ve Adalar Vakfı'nın Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütmüştür. Kamu Maliyesi üzerine çeşitli eserleri de bulunan ve Fransızca bilen Nadaroğlu evlidir.", "question": "Halil Nadaroğlu hangi yıllar arasında Bakanlar kurulu kontenjanında görev yapmıştır?", "answers": {"answer_start": 426, "text": "1993-1997"}}, {"id": "3434", "context": "İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebi'nden 1946 yılında mezun olmuştur. 1958 yılında Fransa Caen Üniversitesi'nde iktisat doktorasını vermiştir. 1963'te İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde doçent ve 1969 yılında profesör olmuştur. Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü başkanlığı, 1992-1993 yıllarında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi dekanlığı ve 1993-1997 yıllarında Bakanlar kurulu kontenjanından YÖK üyeliği görevini yürütmüştür. Ayrıca Burgazada'yı Güzelleştirme ve Kalkındırma Derneği'nin kurucu üyeliğini ve Adalar Vakfı'nın Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütmüştür. Kamu Maliyesi üzerine çeşitli eserleri de bulunan ve Fransızca bilen Nadaroğlu evlidir.", "question": "Halil Nadaroğlu'nun 1992-1993 yıllarında dekanlık görevini yürüttüğü eğitim kurumu hangisidir?", "answers": {"answer_start": 250, "text": "Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi"}}, {"id": "3435", "context": "İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebi'nden 1946 yılında mezun olmuştur. 1958 yılında Fransa Caen Üniversitesi'nde iktisat doktorasını vermiştir. 1963'te İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde doçent ve 1969 yılında profesör olmuştur. Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü başkanlığı, 1992-1993 yıllarında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi dekanlığı ve 1993-1997 yıllarında Bakanlar kurulu kontenjanından YÖK üyeliği görevini yürütmüştür. Ayrıca Burgazada'yı Güzelleştirme ve Kalkındırma Derneği'nin kurucu üyeliğini ve Adalar Vakfı'nın Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütmüştür. Kamu Maliyesi üzerine çeşitli eserleri de bulunan ve Fransızca bilen Nadaroğlu evlidir.", "question": "Halil Nadaroğlu'nun kurucu üyeliğini yaptığı derneğin ismi nedir?", "answers": {"answer_start": 519, "text": "Burgazada'yı Güzelleştirme ve Kalkındırma Derneği"}}, {"id": "3436", "context": "İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebi'nden 1946 yılında mezun olmuştur. 1958 yılında Fransa Caen Üniversitesi'nde iktisat doktorasını vermiştir. 1963'te İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde doçent ve 1969 yılında profesör olmuştur. Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü başkanlığı, 1992-1993 yıllarında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi dekanlığı ve 1993-1997 yıllarında Bakanlar kurulu kontenjanından YÖK üyeliği görevini yürütmüştür. Ayrıca Burgazada'yı Güzelleştirme ve Kalkındırma Derneği'nin kurucu üyeliğini ve Adalar Vakfı'nın Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütmüştür. Kamu Maliyesi üzerine çeşitli eserleri de bulunan ve Fransızca bilen Nadaroğlu evlidir.", "question": "Halil Nadaroğlu Adalar Vakfı'nda hangi görevi yürütmüştür?", "answers": {"answer_start": 610, "text": "Yönetim Kurulu Başkanlığı"}}, {"id": "3437", "context": "İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebi'nden 1946 yılında mezun olmuştur. 1958 yılında Fransa Caen Üniversitesi'nde iktisat doktorasını vermiştir. 1963'te İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde doçent ve 1969 yılında profesör olmuştur. Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü başkanlığı, 1992-1993 yıllarında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi dekanlığı ve 1993-1997 yıllarında Bakanlar kurulu kontenjanından YÖK üyeliği görevini yürütmüştür. Ayrıca Burgazada'yı Güzelleştirme ve Kalkındırma Derneği'nin kurucu üyeliğini ve Adalar Vakfı'nın Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütmüştür. Kamu Maliyesi üzerine çeşitli eserleri de bulunan ve Fransızca bilen Nadaroğlu evlidir.", "question": "Kamu Maliyesi alanında çalışmış olan Halil Nadaroğlu hangi yabancı dile hakimdir?", "answers": {"answer_start": 711, "text": "Fransızca"}}, {"id": "3453", "context": "...esgen ve Cannina isimleri altında er-Rāzī’nin Kitāb Sırr el-Esrār’ının Latince versiyonunun araçlar tablosunda süblimasyon için geniş boğazlı iki kap resmedilmiştir. Cannina Arapça ḳınnīna kelimesini ifade ederken birinci ismin identifikasyonu hakkında bilgim yoktur.", "question": "Ebû Bekr er-Râzî hangi kaynakta geniş boğazlı iki kabı göstermiştir?", "answers": {"answer_start": 49, "text": "Kitāb Sırr el-Esrār’ının Latince versiyonunun araçlar tablosunda"}}, {"id": "3454", "context": "...esgen ve Cannina isimleri altında er-Rāzī’nin Kitāb Sırr el-Esrār’ının Latince versiyonunun araçlar tablosunda süblimasyon için geniş boğazlı iki kap resmedilmiştir. Cannina Arapça ḳınnīna kelimesini ifade ederken birinci ismin identifikasyonu hakkında bilgim yoktur.", "question": "Arapça'da kınnîna olarak isimlendirilen geniş boğazlı laboratuvar kabınının Arapça karşılığı nedir?", "answers": {"answer_start": 12, "text": "Cannina"}}, {"id": "3537", "context": "Ali Ülkü Azrak (d. 1933, İstanbul) Türk hukukçu, akademisyen.", "question": "Ülkü Azrak kaç yılında doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 19, "text": "1933"}}, {"id": "3538", "context": "Ali Ülkü Azrak (d. 1933, İstanbul) Türk hukukçu, akademisyen.", "question": "Ülkü Azrak nerede doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 25, "text": "İstanbul"}}, {"id": "3539", "context": "Vefa Lisesi ve 1956 yılı İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. 1970 yılında Doçent olmuş, 1971 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku kürsüsünde doçent olarak göreve başlamış ve bu görevini 1979 yılına kadar sürdürmüştür. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (O dönemin adıyla Siyasal Bilimler Fakültesi) kuran isimler arasında yer almıştır. 1982 yılında Profesör olmuş ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yönetim Bilimleri Anabilim Dalında emekli olduğu 2000 yılına kadar öğretim üyesi olarak görevini sürdürmüştür. İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi ve Marmara Üniversitesi'nde de 1972-1985 arasında dersler vermiştir. 1988 yılında Yönetim Bilimleri Anabilim Dalı Başkanlığı görevini üstlenmiştir. 1994-1999 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, 1995-1998 arasında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanlığı, 1998-1999 yılları arasında ise İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Başkanlığı görevlerini yürütmüştür. 1999 yılında hem Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, hem Kamu Yönetimi Bölümü Başkanlığı hem de Senato üyeliği görevlerinden dönemin İstanbul Üniversitesi rektörü Kemal Alemdaroğlu'na tepki göstererek istifa etmiştir. 2000 yılında yaş haddinden emekli olup Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğretim üyeliği yapmaya başladı ve 2009 yılında buradan ayrılıp tekrar İstanbul Üniversitesi'ne dönmüştür. 2001-2005 yıllarında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer kontenjanından YÖK üyeliği görevinde bulunmuştur.", "question": "Ülkü Azrak'ın 1956 yılında mezun olduğu eğitim kurumu neresidir?", "answers": {"answer_start": 25, "text": "İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi"}}, {"id": "3540", "context": "Vefa Lisesi ve 1956 yılı İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. 1970 yılında Doçent olmuş, 1971 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku kürsüsünde doçent olarak göreve başlamış ve bu görevini 1979 yılına kadar sürdürmüştür. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (O dönemin adıyla Siyasal Bilimler Fakültesi) kuran isimler arasında yer almıştır. 1982 yılında Profesör olmuş ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yönetim Bilimleri Anabilim Dalında emekli olduğu 2000 yılına kadar öğretim üyesi olarak görevini sürdürmüştür. İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi ve Marmara Üniversitesi'nde de 1972-1985 arasında dersler vermiştir. 1988 yılında Yönetim Bilimleri Anabilim Dalı Başkanlığı görevini üstlenmiştir. 1994-1999 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, 1995-1998 arasında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanlığı, 1998-1999 yılları arasında ise İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Başkanlığı görevlerini yürütmüştür. 1999 yılında hem Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, hem Kamu Yönetimi Bölümü Başkanlığı hem de Senato üyeliği görevlerinden dönemin İstanbul Üniversitesi rektörü Kemal Alemdaroğlu'na tepki göstererek istifa etmiştir. 2000 yılında yaş haddinden emekli olup Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğretim üyeliği yapmaya başladı ve 2009 yılında buradan ayrılıp tekrar İstanbul Üniversitesi'ne dönmüştür. 2001-2005 yıllarında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer kontenjanından YÖK üyeliği görevinde bulunmuştur.", "question": "Ülkü Azrak doçentliğine hangi yıl başlamıştır?", "answers": {"answer_start": 74, "text": "1970"}}, {"id": "3541", "context": "Vefa Lisesi ve 1956 yılı İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. 1970 yılında Doçent olmuş, 1971 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku kürsüsünde doçent olarak göreve başlamış ve bu görevini 1979 yılına kadar sürdürmüştür. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (O dönemin adıyla Siyasal Bilimler Fakültesi) kuran isimler arasında yer almıştır. 1982 yılında Profesör olmuş ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yönetim Bilimleri Anabilim Dalında emekli olduğu 2000 yılına kadar öğretim üyesi olarak görevini sürdürmüştür. İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi ve Marmara Üniversitesi'nde de 1972-1985 arasında dersler vermiştir. 1988 yılında Yönetim Bilimleri Anabilim Dalı Başkanlığı görevini üstlenmiştir. 1994-1999 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, 1995-1998 arasında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanlığı, 1998-1999 yılları arasında ise İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Başkanlığı görevlerini yürütmüştür. 1999 yılında hem Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, hem Kamu Yönetimi Bölümü Başkanlığı hem de Senato üyeliği görevlerinden dönemin İstanbul Üniversitesi rektörü Kemal Alemdaroğlu'na tepki göstererek istifa etmiştir. 2000 yılında yaş haddinden emekli olup Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğretim üyeliği yapmaya başladı ve 2009 yılında buradan ayrılıp tekrar İstanbul Üniversitesi'ne dönmüştür. 2001-2005 yıllarında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer kontenjanından YÖK üyeliği görevinde bulunmuştur.", "question": "Ülkü Azrak doçentliğini nerede yapmıştır?", "answers": {"answer_start": 114, "text": "İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku kürsüsünde"}}, {"id": "3542", "context": "Vefa Lisesi ve 1956 yılı İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. 1970 yılında Doçent olmuş, 1971 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku kürsüsünde doçent olarak göreve başlamış ve bu görevini 1979 yılına kadar sürdürmüştür. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (O dönemin adıyla Siyasal Bilimler Fakültesi) kuran isimler arasında yer almıştır. 1982 yılında Profesör olmuş ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yönetim Bilimleri Anabilim Dalında emekli olduğu 2000 yılına kadar öğretim üyesi olarak görevini sürdürmüştür. İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi ve Marmara Üniversitesi'nde de 1972-1985 arasında dersler vermiştir. 1988 yılında Yönetim Bilimleri Anabilim Dalı Başkanlığı görevini üstlenmiştir. 1994-1999 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, 1995-1998 arasında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanlığı, 1998-1999 yılları arasında ise İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Başkanlığı görevlerini yürütmüştür. 1999 yılında hem Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, hem Kamu Yönetimi Bölümü Başkanlığı hem de Senato üyeliği görevlerinden dönemin İstanbul Üniversitesi rektörü Kemal Alemdaroğlu'na tepki göstererek istifa etmiştir. 2000 yılında yaş haddinden emekli olup Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğretim üyeliği yapmaya başladı ve 2009 yılında buradan ayrılıp tekrar İstanbul Üniversitesi'ne dönmüştür. 2001-2005 yıllarında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer kontenjanından YÖK üyeliği görevinde bulunmuştur.", "question": "İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi hangi yılda kurulmuştur?", "answers": {"answer_start": 221, "text": "1979"}}, {"id": "3543", "context": "Vefa Lisesi ve 1956 yılı İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. 1970 yılında Doçent olmuş, 1971 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku kürsüsünde doçent olarak göreve başlamış ve bu görevini 1979 yılına kadar sürdürmüştür. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (O dönemin adıyla Siyasal Bilimler Fakültesi) kuran isimler arasında yer almıştır. 1982 yılında Profesör olmuş ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yönetim Bilimleri Anabilim Dalında emekli olduğu 2000 yılına kadar öğretim üyesi olarak görevini sürdürmüştür. İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi ve Marmara Üniversitesi'nde de 1972-1985 arasında dersler vermiştir. 1988 yılında Yönetim Bilimleri Anabilim Dalı Başkanlığı görevini üstlenmiştir. 1994-1999 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, 1995-1998 arasında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanlığı, 1998-1999 yılları arasında ise İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Başkanlığı görevlerini yürütmüştür. 1999 yılında hem Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, hem Kamu Yönetimi Bölümü Başkanlığı hem de Senato üyeliği görevlerinden dönemin İstanbul Üniversitesi rektörü Kemal Alemdaroğlu'na tepki göstererek istifa etmiştir. 2000 yılında yaş haddinden emekli olup Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğretim üyeliği yapmaya başladı ve 2009 yılında buradan ayrılıp tekrar İstanbul Üniversitesi'ne dönmüştür. 2001-2005 yıllarında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer kontenjanından YÖK üyeliği görevinde bulunmuştur.", "question": "Ülkü Azrak hangi yıl profesör ünvanını almıştır?", "answers": {"answer_start": 401, "text": "1982"}}, {"id": "3544", "context": "Vefa Lisesi ve 1956 yılı İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. 1970 yılında Doçent olmuş, 1971 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku kürsüsünde doçent olarak göreve başlamış ve bu görevini 1979 yılına kadar sürdürmüştür. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (O dönemin adıyla Siyasal Bilimler Fakültesi) kuran isimler arasında yer almıştır. 1982 yılında Profesör olmuş ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yönetim Bilimleri Anabilim Dalında emekli olduğu 2000 yılına kadar öğretim üyesi olarak görevini sürdürmüştür. İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi ve Marmara Üniversitesi'nde de 1972-1985 arasında dersler vermiştir. 1988 yılında Yönetim Bilimleri Anabilim Dalı Başkanlığı görevini üstlenmiştir. 1994-1999 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, 1995-1998 arasında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanlığı, 1998-1999 yılları arasında ise İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Başkanlığı görevlerini yürütmüştür. 1999 yılında hem Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, hem Kamu Yönetimi Bölümü Başkanlığı hem de Senato üyeliği görevlerinden dönemin İstanbul Üniversitesi rektörü Kemal Alemdaroğlu'na tepki göstererek istifa etmiştir. 2000 yılında yaş haddinden emekli olup Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğretim üyeliği yapmaya başladı ve 2009 yılında buradan ayrılıp tekrar İstanbul Üniversitesi'ne dönmüştür. 2001-2005 yıllarında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer kontenjanından YÖK üyeliği görevinde bulunmuştur.", "question": "Ülkü Azrak hangi yıllar arasında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından YÖK üyeliğinde görevlendirilmiştir?", "answers": {"answer_start": 1494, "text": "2001-2005"}}, {"id": "3545", "context": "Vefa Lisesi ve 1956 yılı İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. 1970 yılında Doçent olmuş, 1971 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku kürsüsünde doçent olarak göreve başlamış ve bu görevini 1979 yılına kadar sürdürmüştür. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (O dönemin adıyla Siyasal Bilimler Fakültesi) kuran isimler arasında yer almıştır. 1982 yılında Profesör olmuş ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yönetim Bilimleri Anabilim Dalında emekli olduğu 2000 yılına kadar öğretim üyesi olarak görevini sürdürmüştür. İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi ve Marmara Üniversitesi'nde de 1972-1985 arasında dersler vermiştir. 1988 yılında Yönetim Bilimleri Anabilim Dalı Başkanlığı görevini üstlenmiştir. 1994-1999 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, 1995-1998 arasında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanlığı, 1998-1999 yılları arasında ise İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Başkanlığı görevlerini yürütmüştür. 1999 yılında hem Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, hem Kamu Yönetimi Bölümü Başkanlığı hem de Senato üyeliği görevlerinden dönemin İstanbul Üniversitesi rektörü Kemal Alemdaroğlu'na tepki göstererek istifa etmiştir. 2000 yılında yaş haddinden emekli olup Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğretim üyeliği yapmaya başladı ve 2009 yılında buradan ayrılıp tekrar İstanbul Üniversitesi'ne dönmüştür. 2001-2005 yıllarında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer kontenjanından YÖK üyeliği görevinde bulunmuştur.", "question": "Ülkü Azrak'ın YÖK üyeliği yaptığı dönemin cumhurbaşkanı kimdir?", "answers": {"answer_start": 1529, "text": "Ahmet Necdet Sezer"}}, {"id": "3546", "context": "Vefa Lisesi ve 1956 yılı İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. 1970 yılında Doçent olmuş, 1971 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku kürsüsünde doçent olarak göreve başlamış ve bu görevini 1979 yılına kadar sürdürmüştür. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (O dönemin adıyla Siyasal Bilimler Fakültesi) kuran isimler arasında yer almıştır. 1982 yılında Profesör olmuş ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yönetim Bilimleri Anabilim Dalında emekli olduğu 2000 yılına kadar öğretim üyesi olarak görevini sürdürmüştür. İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi ve Marmara Üniversitesi'nde de 1972-1985 arasında dersler vermiştir. 1988 yılında Yönetim Bilimleri Anabilim Dalı Başkanlığı görevini üstlenmiştir. 1994-1999 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, 1995-1998 arasında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanlığı, 1998-1999 yılları arasında ise İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Başkanlığı görevlerini yürütmüştür. 1999 yılında hem Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, hem Kamu Yönetimi Bölümü Başkanlığı hem de Senato üyeliği görevlerinden dönemin İstanbul Üniversitesi rektörü Kemal Alemdaroğlu'na tepki göstererek istifa etmiştir. 2000 yılında yaş haddinden emekli olup Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğretim üyeliği yapmaya başladı ve 2009 yılında buradan ayrılıp tekrar İstanbul Üniversitesi'ne dönmüştür. 2001-2005 yıllarında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer kontenjanından YÖK üyeliği görevinde bulunmuştur.", "question": "Ülkü Azrak hangi yıllar arasında İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi ve Marmara Üniversitesi'nde çalışmıştır?", "answers": {"answer_start": 401, "text": "1982"}}, {"id": "3547", "context": "Vefa Lisesi ve 1956 yılı İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. 1970 yılında Doçent olmuş, 1971 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku kürsüsünde doçent olarak göreve başlamış ve bu görevini 1979 yılına kadar sürdürmüştür. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (O dönemin adıyla Siyasal Bilimler Fakültesi) kuran isimler arasında yer almıştır. 1982 yılında Profesör olmuş ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yönetim Bilimleri Anabilim Dalında emekli olduğu 2000 yılına kadar öğretim üyesi olarak görevini sürdürmüştür. İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi ve Marmara Üniversitesi'nde de 1972-1985 arasında dersler vermiştir. 1988 yılında Yönetim Bilimleri Anabilim Dalı Başkanlığı görevini üstlenmiştir. 1994-1999 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, 1995-1998 arasında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanlığı, 1998-1999 yılları arasında ise İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Başkanlığı görevlerini yürütmüştür. 1999 yılında hem Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, hem Kamu Yönetimi Bölümü Başkanlığı hem de Senato üyeliği görevlerinden dönemin İstanbul Üniversitesi rektörü Kemal Alemdaroğlu'na tepki göstererek istifa etmiştir. 2000 yılında yaş haddinden emekli olup Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğretim üyeliği yapmaya başladı ve 2009 yılında buradan ayrılıp tekrar İstanbul Üniversitesi'ne dönmüştür. 2001-2005 yıllarında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer kontenjanından YÖK üyeliği görevinde bulunmuştur.", "question": "Ülkü Azrak'ün dekanlık görevini yürütmüş olduğu eğitim kurumu hangisidir?", "answers": {"answer_start": 432, "text": "İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi "}}, {"id": "3548", "context": "Vefa Lisesi ve 1956 yılı İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. 1970 yılında Doçent olmuş, 1971 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku kürsüsünde doçent olarak göreve başlamış ve bu görevini 1979 yılına kadar sürdürmüştür. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (O dönemin adıyla Siyasal Bilimler Fakültesi) kuran isimler arasında yer almıştır. 1982 yılında Profesör olmuş ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yönetim Bilimleri Anabilim Dalında emekli olduğu 2000 yılına kadar öğretim üyesi olarak görevini sürdürmüştür. İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi ve Marmara Üniversitesi'nde de 1972-1985 arasında dersler vermiştir. 1988 yılında Yönetim Bilimleri Anabilim Dalı Başkanlığı görevini üstlenmiştir. 1994-1999 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, 1995-1998 arasında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanlığı, 1998-1999 yılları arasında ise İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Başkanlığı görevlerini yürütmüştür. 1999 yılında hem Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, hem Kamu Yönetimi Bölümü Başkanlığı hem de Senato üyeliği görevlerinden dönemin İstanbul Üniversitesi rektörü Kemal Alemdaroğlu'na tepki göstererek istifa etmiştir. 2000 yılında yaş haddinden emekli olup Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğretim üyeliği yapmaya başladı ve 2009 yılında buradan ayrılıp tekrar İstanbul Üniversitesi'ne dönmüştür. 2001-2005 yıllarında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer kontenjanından YÖK üyeliği görevinde bulunmuştur.", "question": "Ülkü Azrak hangi yıllar arasında İstanbul Üniversitesi'nde dekan olarak görev yapmıştır?", "answers": {"answer_start": 872, "text": "1995-1998"}}, {"id": "3549", "context": "Vefa Lisesi ve 1956 yılı İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. 1970 yılında Doçent olmuş, 1971 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku kürsüsünde doçent olarak göreve başlamış ve bu görevini 1979 yılına kadar sürdürmüştür. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (O dönemin adıyla Siyasal Bilimler Fakültesi) kuran isimler arasında yer almıştır. 1982 yılında Profesör olmuş ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yönetim Bilimleri Anabilim Dalında emekli olduğu 2000 yılına kadar öğretim üyesi olarak görevini sürdürmüştür. İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi ve Marmara Üniversitesi'nde de 1972-1985 arasında dersler vermiştir. 1988 yılında Yönetim Bilimleri Anabilim Dalı Başkanlığı görevini üstlenmiştir. 1994-1999 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, 1995-1998 arasında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanlığı, 1998-1999 yılları arasında ise İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Başkanlığı görevlerini yürütmüştür. 1999 yılında hem Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, hem Kamu Yönetimi Bölümü Başkanlığı hem de Senato üyeliği görevlerinden dönemin İstanbul Üniversitesi rektörü Kemal Alemdaroğlu'na tepki göstererek istifa etmiştir. 2000 yılında yaş haddinden emekli olup Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğretim üyeliği yapmaya başladı ve 2009 yılında buradan ayrılıp tekrar İstanbul Üniversitesi'ne dönmüştür. 2001-2005 yıllarında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer kontenjanından YÖK üyeliği görevinde bulunmuştur.", "question": "Ülkü Azrak'ın ?", "answers": {"answer_start": 530, "text": "2000"}}, {"id": "3550", "context": "Vefa Lisesi ve 1956 yılı İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. 1970 yılında Doçent olmuş, 1971 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku kürsüsünde doçent olarak göreve başlamış ve bu görevini 1979 yılına kadar sürdürmüştür. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (O dönemin adıyla Siyasal Bilimler Fakültesi) kuran isimler arasında yer almıştır. 1982 yılında Profesör olmuş ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yönetim Bilimleri Anabilim Dalında emekli olduğu 2000 yılına kadar öğretim üyesi olarak görevini sürdürmüştür. İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi ve Marmara Üniversitesi'nde de 1972-1985 arasında dersler vermiştir. 1988 yılında Yönetim Bilimleri Anabilim Dalı Başkanlığı görevini üstlenmiştir. 1994-1999 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, 1995-1998 arasında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanlığı, 1998-1999 yılları arasında ise İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Başkanlığı görevlerini yürütmüştür. 1999 yılında hem Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, hem Kamu Yönetimi Bölümü Başkanlığı hem de Senato üyeliği görevlerinden dönemin İstanbul Üniversitesi rektörü Kemal Alemdaroğlu'na tepki göstererek istifa etmiştir. 2000 yılında yaş haddinden emekli olup Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğretim üyeliği yapmaya başladı ve 2009 yılında buradan ayrılıp tekrar İstanbul Üniversitesi'ne dönmüştür. 2001-2005 yıllarında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer kontenjanından YÖK üyeliği görevinde bulunmuştur.", "question": "Ülkü Azrak'ün dekanlık görevini yürütmüş olduğu eğitim kurumu hangisidir?", "answers": {"answer_start": 432, "text": "İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi "}}, {"id": "3620", "context": "Timur'un torunu olan Uluğ Bey 1393 yılında Sultaniye kentinde doğmuştur. Asıl adı Muhammed Taragay olup, Timur tarafından sevilmesi nedeniyle Uluğ Bey olarak anılmaya başladı. Uluğ Bey, Semerkant'ta bir medrese ve bir de rasathane yaptırmıştır. Kadızade Rumi bu medreseye başkanlık etmiştir. ", "question": "Uluğ Bey kaç yılında doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 30, "text": "1393"}}, {"id": "3621", "context": "Timur'un torunu olan Uluğ Bey 1393 yılında Sultaniye kentinde doğmuştur. Asıl adı Muhammed Taragay olup, Timur tarafından sevilmesi nedeniyle Uluğ Bey olarak anılmaya başladı. Uluğ Bey, Semerkant'ta bir medrese ve bir de rasathane yaptırmıştır. Kadızade Rumi bu medreseye başkanlık etmiştir. ", "question": "Uluğ Bey kaç nerede doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 43, "text": "Sultaniye"}}, {"id": "3622", "context": "Timur'un torunu olan Uluğ Bey 1393 yılında Sultaniye kentinde doğmuştur. Asıl adı Muhammed Taragay olup, Timur tarafından sevilmesi nedeniyle Uluğ Bey olarak anılmaya başladı. Uluğ Bey, Semerkant'ta bir medrese ve bir de rasathane yaptırmıştır. Kadızade Rumi bu medreseye başkanlık etmiştir. ", "question": "Uluğ Bey'in asıl adı nedir?", "answers": {"answer_start": 82, "text": "Muhammed Taragay"}}, {"id": "3623", "context": "Timur'un torunu olan Uluğ Bey 1393 yılında Sultaniye kentinde doğmuştur. Asıl adı Muhammed Taragay olup, Timur tarafından sevilmesi nedeniyle Uluğ Bey olarak anılmaya başladı. Uluğ Bey, Semerkant'ta bir medrese ve bir de rasathane yaptırmıştır. Kadızade Rumi bu medreseye başkanlık etmiştir. ", "question": "Uluğ Bey rasathaneyi nereye yaptırmıştır?", "answers": {"answer_start": 186, "text": "Semerkant'ta"}}, {"id": "3624", "context": "Timur'un torunu olan Uluğ Bey 1393 yılında Sultaniye kentinde doğmuştur. Asıl adı Muhammed Taragay olup, Timur tarafından sevilmesi nedeniyle Uluğ Bey olarak anılmaya başladı. Uluğ Bey, Semerkant'ta bir medrese ve bir de rasathane yaptırmıştır. Kadızade Rumi bu medreseye başkanlık etmiştir. ", "question": "Uluğ Bey'in medresesinde kim başkanlık yapmıştır?", "answers": {"answer_start": 245, "text": "Kadızade Rumi"}}, {"id": "3678", "context": "Deniz Harp Okulu(kısaca DHO),1773 yılında Cezayirli Gazi Hasan Paşa tarafından Kasımpaşa,İstanbul 'da Mühendishane-i Bahr-i Hümayun adıyla kurulmuş olan ve 1985'ten itibaren Tuzla,İstanbul 'da bulunan Türk Deniz Kuvvetleri'ne muharip subay yetiştiren eğitim kurumu.Mezuniyet törenleri her yıl 31 Ağustos 'ta yapılan Deniz Harp Okulunda, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bağlısı birliklerde görev yapmak üzere subay yetiştirilmektedir. Okulda endüstri, elektrik-elektronik, bilgisayar, makine, iletişim, uluslararası ilişkiler ve gemi inşa mühendisliği bölümleri vardır. Ayrıca okulun Pusula adında bir de öğrenci dergisi mevcuttur Önemli mezunları == Fahri Korutürk(1903– 1987) - 6. Cumhurbaşkanı Rauf Orbay(1881– 1964) - eski başbakan Nâzım Hikmet(1901– 1963) - Şair, yazar Necip Fazıl Kısakürek(1904– 1983) - Şair, yazar Bülend Ulusu(1923– 2015) - eski başbakan", "question": "Deniz Harp Okulu ne zaman kurulmuştur?", "answers": {"answer_start": 29, "text": "1773 yılında"}}, {"id": "3679", "context": "Deniz Harp Okulu(kısaca DHO),1773 yılında Cezayirli Gazi Hasan Paşa tarafından Kasımpaşa,İstanbul 'da Mühendishane-i Bahr-i Hümayun adıyla kurulmuş olan ve 1985'ten itibaren Tuzla,İstanbul 'da bulunan Türk Deniz Kuvvetleri'ne muharip subay yetiştiren eğitim kurumu.Mezuniyet törenleri her yıl 31 Ağustos 'ta yapılan Deniz Harp Okulunda, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bağlısı birliklerde görev yapmak üzere subay yetiştirilmektedir. Okulda endüstri, elektrik-elektronik, bilgisayar, makine, iletişim, uluslararası ilişkiler ve gemi inşa mühendisliği bölümleri vardır. Ayrıca okulun Pusula adında bir de öğrenci dergisi mevcuttur Önemli mezunları == Fahri Korutürk(1903– 1987) - 6. Cumhurbaşkanı Rauf Orbay(1881– 1964) - eski başbakan Nâzım Hikmet(1901– 1963) - Şair, yazar Necip Fazıl Kısakürek(1904– 1983) - Şair, yazar Bülend Ulusu(1923– 2015) - eski başbakan", "question": "Kim Deniz Harp Okulu kurmuştur? ", "answers": {"answer_start": 42, "text": "Cezayirli Gazi Hasan Paşa"}}, {"id": "3680", "context": "Deniz Harp Okulu(kısaca DHO),1773 yılında Cezayirli Gazi Hasan Paşa tarafından Kasımpaşa,İstanbul 'da Mühendishane-i Bahr-i Hümayun adıyla kurulmuş olan ve 1985'ten itibaren Tuzla,İstanbul 'da bulunan Türk Deniz Kuvvetleri'ne muharip subay yetiştiren eğitim kurumu.Mezuniyet törenleri her yıl 31 Ağustos 'ta yapılan Deniz Harp Okulunda, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bağlısı birliklerde görev yapmak üzere subay yetiştirilmektedir. Okulda endüstri, elektrik-elektronik, bilgisayar, makine, iletişim, uluslararası ilişkiler ve gemi inşa mühendisliği bölümleri vardır. Ayrıca okulun Pusula adında bir de öğrenci dergisi mevcuttur Önemli mezunları == Fahri Korutürk(1903– 1987) - 6. Cumhurbaşkanı Rauf Orbay(1881– 1964) - eski başbakan Nâzım Hikmet(1901– 1963) - Şair, yazar Necip Fazıl Kısakürek(1904– 1983) - Şair, yazar Bülend Ulusu(1923– 2015) - eski başbakan", "question": "Deniz Harp Okulu'nun ilk olarak hangi adla kurulmuştur?", "answers": {"answer_start": 102, "text": "Mühendishane-i Bahr-i Hümayun"}}, {"id": "3681", "context": "Deniz Harp Okulu(kısaca DHO),1773 yılında Cezayirli Gazi Hasan Paşa tarafından Kasımpaşa,İstanbul 'da Mühendishane-i Bahr-i Hümayun adıyla kurulmuş olan ve 1985'ten itibaren Tuzla,İstanbul 'da bulunan Türk Deniz Kuvvetleri'ne muharip subay yetiştiren eğitim kurumu.Mezuniyet törenleri her yıl 31 Ağustos 'ta yapılan Deniz Harp Okulunda, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bağlısı birliklerde görev yapmak üzere subay yetiştirilmektedir. Okulda endüstri, elektrik-elektronik, bilgisayar, makine, iletişim, uluslararası ilişkiler ve gemi inşa mühendisliği bölümleri vardır. Ayrıca okulun Pusula adında bir de öğrenci dergisi mevcuttur Önemli mezunları == Fahri Korutürk(1903– 1987) - 6. Cumhurbaşkanı Rauf Orbay(1881– 1964) - eski başbakan Nâzım Hikmet(1901– 1963) - Şair, yazar Necip Fazıl Kısakürek(1904– 1983) - Şair, yazar Bülend Ulusu(1923– 2015) - eski başbakan", "question": "Deniz Harp Okulu ordumuzun hangi kuvvetine muhrip subay yetiştirir?", "answers": {"answer_start": 200, "text": " Türk Deniz Kuvvetleri'ne"}}, {"id": "3682", "context": "Deniz Harp Okulu(kısaca DHO),1773 yılında Cezayirli Gazi Hasan Paşa tarafından Kasımpaşa,İstanbul 'da Mühendishane-i Bahr-i Hümayun adıyla kurulmuş olan ve 1985'ten itibaren Tuzla,İstanbul 'da bulunan Türk Deniz Kuvvetleri'ne muharip subay yetiştiren eğitim kurumu.Mezuniyet törenleri her yıl 31 Ağustos 'ta yapılan Deniz Harp Okulunda, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bağlısı birliklerde görev yapmak üzere subay yetiştirilmektedir. Okulda endüstri, elektrik-elektronik, bilgisayar, makine, iletişim, uluslararası ilişkiler ve gemi inşa mühendisliği bölümleri vardır. Ayrıca okulun Pusula adında bir de öğrenci dergisi mevcuttur Önemli mezunları == Fahri Korutürk(1903– 1987) - 6. Cumhurbaşkanı Rauf Orbay(1881– 1964) - eski başbakan Nâzım Hikmet(1901– 1963) - Şair, yazar Necip Fazıl Kısakürek(1904– 1983) - Şair, yazar Bülend Ulusu(1923– 2015) - eski başbakan", "question": "DHO'daki bölümler nelerdir?", "answers": {"answer_start": 437, "text": " endüstri, elektrik-elektronik, bilgisayar, makine, iletişim, uluslararası ilişkiler ve gemi inşa mühendisliği"}}, {"id": "3683", "context": "Deniz Harp Okulu(kısaca DHO),1773 yılında Cezayirli Gazi Hasan Paşa tarafından Kasımpaşa,İstanbul 'da Mühendishane-i Bahr-i Hümayun adıyla kurulmuş olan ve 1985'ten itibaren Tuzla,İstanbul 'da bulunan Türk Deniz Kuvvetleri'ne muharip subay yetiştiren eğitim kurumu.Mezuniyet törenleri her yıl 31 Ağustos 'ta yapılan Deniz Harp Okulunda, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bağlısı birliklerde görev yapmak üzere subay yetiştirilmektedir. Okulda endüstri, elektrik-elektronik, bilgisayar, makine, iletişim, uluslararası ilişkiler ve gemi inşa mühendisliği bölümleri vardır. Ayrıca okulun Pusula adında bir de öğrenci dergisi mevcuttur Önemli mezunları == Fahri Korutürk(1903– 1987) - 6. Cumhurbaşkanı Rauf Orbay(1881– 1964) - eski başbakan Nâzım Hikmet(1901– 1963) - Şair, yazar Necip Fazıl Kısakürek(1904– 1983) - Şair, yazar Bülend Ulusu(1923– 2015) - eski başbakan", "question": " DHO'da subaylar hangı komutanlığın birliklerinde görev yapmak için yetiştirilmektedir?", "answers": {"answer_start": 337, "text": "Deniz Kuvvetleri Komutanlığı "}}, {"id": "3684", "context": "Deniz Harp Okulu(kısaca DHO),1773 yılında Cezayirli Gazi Hasan Paşa tarafından Kasımpaşa,İstanbul 'da Mühendishane-i Bahr-i Hümayun adıyla kurulmuş olan ve 1985'ten itibaren Tuzla,İstanbul 'da bulunan Türk Deniz Kuvvetleri'ne muharip subay yetiştiren eğitim kurumu.Mezuniyet törenleri her yıl 31 Ağustos 'ta yapılan Deniz Harp Okulunda, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bağlısı birliklerde görev yapmak üzere subay yetiştirilmektedir. Okulda endüstri, elektrik-elektronik, bilgisayar, makine, iletişim, uluslararası ilişkiler ve gemi inşa mühendisliği bölümleri vardır. Ayrıca okulun Pusula adında bir de öğrenci dergisi mevcuttur Önemli mezunları == Fahri Korutürk(1903– 1987) - 6. Cumhurbaşkanı Rauf Orbay(1881– 1964) - eski başbakan Nâzım Hikmet(1901– 1963) - Şair, yazar Necip Fazıl Kısakürek(1904– 1983) - Şair, yazar Bülend Ulusu(1923– 2015) - eski başbakan", "question": "Hangiokul yetiştirdiği subayları Deniz Kuvvetleri Komutanlığına verir?", "answers": {"answer_start": 315, "text": " Deniz Harp Okulu"}}, {"id": "3685", "context": "Deniz Harp Okulu(kısaca DHO),1773 yılında Cezayirli Gazi Hasan Paşa tarafından Kasımpaşa,İstanbul 'da Mühendishane-i Bahr-i Hümayun adıyla kurulmuş olan ve 1985'ten itibaren Tuzla,İstanbul 'da bulunan Türk Deniz Kuvvetleri'ne muharip subay yetiştiren eğitim kurumu.Mezuniyet törenleri her yıl 31 Ağustos 'ta yapılan Deniz Harp Okulunda, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bağlısı birliklerde görev yapmak üzere subay yetiştirilmektedir. Okulda endüstri, elektrik-elektronik, bilgisayar, makine, iletişim, uluslararası ilişkiler ve gemi inşa mühendisliği bölümleri vardır. Ayrıca okulun Pusula adında bir de öğrenci dergisi mevcuttur Önemli mezunları == Fahri Korutürk(1903– 1987) - 6. Cumhurbaşkanı Rauf Orbay(1881– 1964) - eski başbakan Nâzım Hikmet(1901– 1963) - Şair, yazar Necip Fazıl Kısakürek(1904– 1983) - Şair, yazar Bülend Ulusu(1923– 2015) - eski başbakan", "question": "Deniz Harp Okulunun eski cumhurbaşkanı olan mezunu kimdir?", "answers": {"answer_start": 647, "text": "Fahri Korutürk"}}, {"id": "3686", "context": "Deniz Harp Okulu(kısaca DHO),1773 yılında Cezayirli Gazi Hasan Paşa tarafından Kasımpaşa,İstanbul 'da Mühendishane-i Bahr-i Hümayun adıyla kurulmuş olan ve 1985'ten itibaren Tuzla,İstanbul 'da bulunan Türk Deniz Kuvvetleri'ne muharip subay yetiştiren eğitim kurumu.Mezuniyet törenleri her yıl 31 Ağustos 'ta yapılan Deniz Harp Okulunda, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bağlısı birliklerde görev yapmak üzere subay yetiştirilmektedir. Okulda endüstri, elektrik-elektronik, bilgisayar, makine, iletişim, uluslararası ilişkiler ve gemi inşa mühendisliği bölümleri vardır. Ayrıca okulun Pusula adında bir de öğrenci dergisi mevcuttur Önemli mezunları == Fahri Korutürk(1903– 1987) - 6. Cumhurbaşkanı Rauf Orbay(1881– 1964) - eski başbakan Nâzım Hikmet(1901– 1963) - Şair, yazar Necip Fazıl Kısakürek(1904– 1983) - Şair, yazar Bülend Ulusu(1923– 2015) - eski başbakan", "question": "Deniz Harp Okulunun eski başbakan olan mezunu kimdir?", "answers": {"answer_start": 693, "text": "Rauf Orbay"}}, {"id": "3868", "context": "Tycho Brahe’nin kitabında semicirculus magnus azimuthalis olarak adlandırdığı bu alet, tahminen 1587 civarında imal edilmiştir.Yüksek yarım dairenin göstergesi, daha küçük taksimat değerlerini elde edebilmek için merkez çevresinde değil, yatay çapın uçlarından birine takılmış olarak dönmektedir; merkezi, göstergenin dönme noktasında yani silindirin merkezi dışında bulunan taksimatlandırmanın nasıl yapıldığı ve okunduğu maalesef verilmemiştir... Demir azimut dairesinin çapı 2,5 metredir. Dikey olarak yerleştirilmiş bir haç, ortadaki sabit bir mili tutmakta ve bu mil çevresinde yarım daire dönmektedir; ayrıca yarım daire yatay daireye dayanmakta ve üzerinde kaymaktadır.Yarım dairenin içi boş merkezi direğinde bir şakul asılıdır(J.A.Repsold, Astronomische Meßwerkyeuge, a.y., s .25).Tycho Brahe’ nin bu aletinin, Taḳiyyeddīn el - Mıṣrī’ nin yüksekliklerin ve azimutların belirlenmesi için aynı şekilde imal ettiği ālet zāt es - semt adlı aletiyle(bkz.İstanbul Aletleri no III) ve onun Şamlı öncüsüyle(bkz.s .44) olan benzerliği dikkat çekicidir.Fakat öncekilerde açı cetvelinin dönme noktası, Tycho Brahe’ nin aletinde olduğu gibi eksantirik olarak değil, haçın merkezinde bulunmaktaydı.", "question": "Semicirculus magnus azimuthalis aletinde demir azimut çapı kaç metredir?", "answers": {"answer_start": 478, "text": "2,5 metredir"}}, {"id": "3869", "context": "Çift Bacaklı Alet, Müʾeyyededīn el - ʿUrḍī’ nin bizzat geliştirmiş olduğu aletlerden birisidir. Bu araç gök cisimlerinin meridyen dairesindeki yüksekliklerini bulmaya hizmet eder ve bir duvar kadranına bağlıydı. Meridyen yönüne doğru yerleştirilen bu alet yaklaşık 3 metrelik bir yüksekliğe sahipti. Dikey bir cetvel, kendisine bağlı çapraz bir lata ile birlikte hareket eder. Cetvel üzerinde bir nişangâh vardır, çapraz lata ise nişangâh aracılığıyla cetvel üzerinde nişan alınan yıldızın açısal büyüklüğünü bulmaya yarayan taksimatlı bir cetvel taşır. Aletin sabit yüksekliğinin çapraz lata üzerinde okunan uzunluğa olan ilişki içerisinde özel bir tablo(trigonometri cetveli) yardımıyla açısal büyüklük bulunuyordu. Ölçülecek yüksekliğin açısal büyüklüğü, duvar kadranı aracılığıyla da bulunur. Kadranı taşıyan duvara sabitlenmiş iki makara vardır, bu makaralar üzerinde her iki cetveli kaldırmaya ve indirmeye yarayan iki ip işlemektedir. ", "question": "Cisimlerinin meridyen dairesindeki yüksekliklerini bulmaya yarayan aletin adı nedir?", "answers": {"answer_start": 0, "text": "Çift Bacaklı Alet"}}, {"id": "4263", "context": "KaleBaykar İş Ortaklığı tarafından Kara Kuvvetleri Komutanlığı için geliştirilerek, test kabul aşamasını başarıyla tamamlayarak envantere giren insansız hava aracı sistemi. 2015 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde operasyonel olarak kullanıma girmiştir.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı'nı kullanmak için düşünülen askeri kuvvet nedir?", "answers": {"answer_start": 35, "text": "Kara Kuvvetleri Komutanlığı"}}, {"id": "4264", "context": "KaleBaykar İş Ortaklığı tarafından Kara Kuvvetleri Komutanlığı için geliştirilerek, test kabul aşamasını başarıyla tamamlayarak envantere giren insansız hava aracı sistemi. 2015 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde operasyonel olarak kullanıma girmiştir.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı, test kabul aşamasını müteakip nereye girdi?", "answers": {"answer_start": 128, "text": "envantere"}}, {"id": "4265", "context": "KaleBaykar İş Ortaklığı tarafından Kara Kuvvetleri Komutanlığı için geliştirilerek, test kabul aşamasını başarıyla tamamlayarak envantere giren insansız hava aracı sistemi. 2015 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde operasyonel olarak kullanıma girmiştir.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı'nın TSK'da operasyonel olarak kullanıma girdiği sene kaçtır?", "answers": {"answer_start": 173, "text": "2015"}}, {"id": "4266", "context": "14 Haziran 2014 tarihinde tam yüklü olarak gerçekleştirilen uçuş testinde 27,030 feet irtifaya çıkmıştır. 05-06 Ağustos tarihlerinde gerçekleştirilen uçuş testinde tam yüklü olarak 18,000 feet irtifada 4040km yol kat ederek 24 Saat 34 Dakikalık uçuş gerçekleştirmiştir. Milli hava araçları arasında irtifa ve kendi klasmanında uçuş süresi açısından Türk Havacılık tarihindeki rekorları elinde tutmaktadır.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı'nın tam yüklü testinde ulaştığı yükseklil kaçtır?", "answers": {"answer_start": 74, "text": "27,030 feet"}}, {"id": "4267", "context": "14 Haziran 2014 tarihinde tam yüklü olarak gerçekleştirilen uçuş testinde 27,030 feet irtifaya çıkmıştır. 05-06 Ağustos tarihlerinde gerçekleştirilen uçuş testinde tam yüklü olarak 18,000 feet irtifada 4040km yol kat ederek 24 Saat 34 Dakikalık uçuş gerçekleştirmiştir. Milli hava araçları arasında irtifa ve kendi klasmanında uçuş süresi açısından Türk Havacılık tarihindeki rekorları elinde tutmaktadır.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı'nın 5 ve 6 Ağustos'ta olan testlerinde hangi yüksekliğe çıkmıştır?", "answers": {"answer_start": 181, "text": "18,000 feet"}}, {"id": "4268", "context": "14 Haziran 2014 tarihinde tam yüklü olarak gerçekleştirilen uçuş testinde 27,030 feet irtifaya çıkmıştır. 05-06 Ağustos tarihlerinde gerçekleştirilen uçuş testinde tam yüklü olarak 18,000 feet irtifada 4040km yol kat ederek 24 Saat 34 Dakikalık uçuş gerçekleştirmiştir. Milli hava araçları arasında irtifa ve kendi klasmanında uçuş süresi açısından Türk Havacılık tarihindeki rekorları elinde tutmaktadır.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı'nın 18,000 feette katettiği mesafe kaç kmdir?", "answers": {"answer_start": 202, "text": "4040km"}}, {"id": "4269", "context": "14 Haziran 2014 tarihinde tam yüklü olarak gerçekleştirilen uçuş testinde 27,030 feet irtifaya çıkmıştır. 05-06 Ağustos tarihlerinde gerçekleştirilen uçuş testinde tam yüklü olarak 18,000 feet irtifada 4040km yol kat ederek 24 Saat 34 Dakikalık uçuş gerçekleştirmiştir. Milli hava araçları arasında irtifa ve kendi klasmanında uçuş süresi açısından Türk Havacılık tarihindeki rekorları elinde tutmaktadır.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı'nın 4040 km yol aldığı testinde kaç saat, kaç dakika havada kalmıştır?", "answers": {"answer_start": 224, "text": "24 Saat 34 Dakika"}}, {"id": "4270", "context": "14 Haziran 2014 tarihinde tam yüklü olarak gerçekleştirilen uçuş testinde 27,030 feet irtifaya çıkmıştır. 05-06 Ağustos tarihlerinde gerçekleştirilen uçuş testinde tam yüklü olarak 18,000 feet irtifada 4040km yol kat ederek 24 Saat 34 Dakikalık uçuş gerçekleştirmiştir. Milli hava araçları arasında irtifa ve kendi klasmanında uçuş süresi açısından Türk Havacılık tarihindeki rekorları elinde tutmaktadır.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı'nın kazandığı rekor hangi alandadır?", "answers": {"answer_start": 299, "text": "irtifa ve kendi klasmanında uçuş süresi"}}, {"id": "4271", "context": "14 Haziran 2014 tarihinde tam yüklü olarak gerçekleştirilen uçuş testinde 27,030 feet irtifaya çıkmıştır. 05-06 Ağustos tarihlerinde gerçekleştirilen uçuş testinde tam yüklü olarak 18,000 feet irtifada 4040km yol kat ederek 24 Saat 34 Dakikalık uçuş gerçekleştirmiştir. Milli hava araçları arasında irtifa ve kendi klasmanında uçuş süresi açısından Türk Havacılık tarihindeki rekorları elinde tutmaktadır.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı'nın rekor kazandığı araçlar hangi araçlar arasındadır?", "answers": {"answer_start": 270, "text": "Milli hava araçları"}}, {"id": "4272", "context": "Bayraktar Taktik İHA Sistemi, 17 Aralık 2015 tarihinde 2 adet Roketsan MAM-L güdümlü füzesi yüklü şekilde yapılan atış testinde %100 isabet ile hedefleri vurma başarısını göstermiştir. Bu deneme ile keşif ve gözetleme yaparken, anlık olarak ortaya çıkan hedefleri vurabileceğini gösteren BAYRAKTAR TB2, hem Türk havacılık tarihinde yeni bir sayfa açmış oldu hem de TSK’ya muharip İHA yeteneğini kazandırabileceğini gösterdi.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı, hangi tarihte atış testine girmiştir?", "answers": {"answer_start": 30, "text": "17 Aralık 2015"}}, {"id": "4273", "context": "Bayraktar Taktik İHA Sistemi, 17 Aralık 2015 tarihinde 2 adet Roketsan MAM-L güdümlü füzesi yüklü şekilde yapılan atış testinde %100 isabet ile hedefleri vurma başarısını göstermiştir. Bu deneme ile keşif ve gözetleme yaparken, anlık olarak ortaya çıkan hedefleri vurabileceğini gösteren BAYRAKTAR TB2, hem Türk havacılık tarihinde yeni bir sayfa açmış oldu hem de TSK’ya muharip İHA yeteneğini kazandırabileceğini gösterdi.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı'nın atış testinde hangi firmanın füzeleri kullanılmıştır?", "answers": {"answer_start": 62, "text": "Roketsan"}}, {"id": "4274", "context": "Bayraktar Taktik İHA Sistemi, 17 Aralık 2015 tarihinde 2 adet Roketsan MAM-L güdümlü füzesi yüklü şekilde yapılan atış testinde %100 isabet ile hedefleri vurma başarısını göstermiştir. Bu deneme ile keşif ve gözetleme yaparken, anlık olarak ortaya çıkan hedefleri vurabileceğini gösteren BAYRAKTAR TB2, hem Türk havacılık tarihinde yeni bir sayfa açmış oldu hem de TSK’ya muharip İHA yeteneğini kazandırabileceğini gösterdi.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı testte kaç adet füze atmıştır?", "answers": {"answer_start": 55, "text": "2 adet"}}, {"id": "4275", "context": "Bayraktar Taktik İHA Sistemi, 17 Aralık 2015 tarihinde 2 adet Roketsan MAM-L güdümlü füzesi yüklü şekilde yapılan atış testinde %100 isabet ile hedefleri vurma başarısını göstermiştir. Bu deneme ile keşif ve gözetleme yaparken, anlık olarak ortaya çıkan hedefleri vurabileceğini gösteren BAYRAKTAR TB2, hem Türk havacılık tarihinde yeni bir sayfa açmış oldu hem de TSK’ya muharip İHA yeteneğini kazandırabileceğini gösterdi.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı'nın başarı oranı atış testinde yüzde kaçtır?", "answers": {"answer_start": 128, "text": "%100"}}, {"id": "4276", "context": "Bayraktar Taktik İHA Sistemi, 17 Aralık 2015 tarihinde 2 adet Roketsan MAM-L güdümlü füzesi yüklü şekilde yapılan atış testinde %100 isabet ile hedefleri vurma başarısını göstermiştir. Bu deneme ile keşif ve gözetleme yaparken, anlık olarak ortaya çıkan hedefleri vurabileceğini gösteren BAYRAKTAR TB2, hem Türk havacılık tarihinde yeni bir sayfa açmış oldu hem de TSK’ya muharip İHA yeteneğini kazandırabileceğini gösterdi.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı, keşif ve gözetleme yaparken neleri başarabileceğini göstermiştir?", "answers": {"answer_start": 228, "text": "anlık olarak ortaya çıkan hedefleri vurabileceğini"}}, {"id": "4277", "context": "Bayraktar Taktik İHA Sistemi, 17 Aralık 2015 tarihinde 2 adet Roketsan MAM-L güdümlü füzesi yüklü şekilde yapılan atış testinde %100 isabet ile hedefleri vurma başarısını göstermiştir. Bu deneme ile keşif ve gözetleme yaparken, anlık olarak ortaya çıkan hedefleri vurabileceğini gösteren BAYRAKTAR TB2, hem Türk havacılık tarihinde yeni bir sayfa açmış oldu hem de TSK’ya muharip İHA yeteneğini kazandırabileceğini gösterdi.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracının model numarası nedir?", "answers": {"answer_start": 288, "text": "BAYRAKTAR TB2"}}, {"id": "4278", "context": "Bayraktar Taktik İHA Sistemi, 17 Aralık 2015 tarihinde 2 adet Roketsan MAM-L güdümlü füzesi yüklü şekilde yapılan atış testinde %100 isabet ile hedefleri vurma başarısını göstermiştir. Bu deneme ile keşif ve gözetleme yaparken, anlık olarak ortaya çıkan hedefleri vurabileceğini gösteren BAYRAKTAR TB2, hem Türk havacılık tarihinde yeni bir sayfa açmış oldu hem de TSK’ya muharip İHA yeteneğini kazandırabileceğini gösterdi.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı, hangi tarihte yepyeni bir sayfadır?", "answers": {"answer_start": 307, "text": "Türk havacılık tarihi"}}, {"id": "4279", "context": "Baykar Ar-Ge ekibi tarafından askeri ve sivil havacılık standartlarına uygun olarak tasarlanan Bayraktar Taktik İHA sisteminde 3 yedekli uçuş kontrol bilgisayarı, görev bilgisayarı, INS-GNSS Sistemi, servo aktüatör sistemleri, pitot statik sistem, güç sistemi, hava veri kayıt sistemi gibi birçok kritik elektronik ve yazılım bileşenli alt sistem milli ve özgün olarak Türkiye'de ve Türk mühendisler tarafından ilk kez geliştirildi.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı hangi standartlar göz önünde bulundurularak geliştirilmiştir?", "answers": {"answer_start": 30, "text": "askeri ve sivil havacılık standartlarına"}}, {"id": "4280", "context": "Baykar Ar-Ge ekibi tarafından askeri ve sivil havacılık standartlarına uygun olarak tasarlanan Bayraktar Taktik İHA sisteminde 3 yedekli uçuş kontrol bilgisayarı, görev bilgisayarı, INS-GNSS Sistemi, servo aktüatör sistemleri, pitot statik sistem, güç sistemi, hava veri kayıt sistemi gibi birçok kritik elektronik ve yazılım bileşenli alt sistem milli ve özgün olarak Türkiye'de ve Türk mühendisler tarafından ilk kez geliştirildi.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı'na 3 tane bulunan bilgisayar nedir?", "answers": {"answer_start": 129, "text": "yedekli uçuş kontrol bilgisayarı"}}, {"id": "4281", "context": "Baykar Ar-Ge ekibi tarafından askeri ve sivil havacılık standartlarına uygun olarak tasarlanan Bayraktar Taktik İHA sisteminde 3 yedekli uçuş kontrol bilgisayarı, görev bilgisayarı, INS-GNSS Sistemi, servo aktüatör sistemleri, pitot statik sistem, güç sistemi, hava veri kayıt sistemi gibi birçok kritik elektronik ve yazılım bileşenli alt sistem milli ve özgün olarak Türkiye'de ve Türk mühendisler tarafından ilk kez geliştirildi.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı'na bulunan kontrol bilgisayarı hariç diğer bilgisayar nedir?", "answers": {"answer_start": 163, "text": "görev bilgisayarı"}}, {"id": "4282", "context": "Baykar Ar-Ge ekibi tarafından askeri ve sivil havacılık standartlarına uygun olarak tasarlanan Bayraktar Taktik İHA sisteminde 3 yedekli uçuş kontrol bilgisayarı, görev bilgisayarı, INS-GNSS Sistemi, servo aktüatör sistemleri, pitot statik sistem, güç sistemi, hava veri kayıt sistemi gibi birçok kritik elektronik ve yazılım bileşenli alt sistem milli ve özgün olarak Türkiye'de ve Türk mühendisler tarafından ilk kez geliştirildi.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı'nda hangi sistemler vardır?", "answers": {"answer_start": 182, "text": "INS-GNSS Sistemi, servo aktüatör sistemleri, pitot statik sistem, güç sistemi, hava veri kayıt sistemi"}}, {"id": "4283", "context": "Baykar Ar-Ge ekibi tarafından askeri ve sivil havacılık standartlarına uygun olarak tasarlanan Bayraktar Taktik İHA sisteminde 3 yedekli uçuş kontrol bilgisayarı, görev bilgisayarı, INS-GNSS Sistemi, servo aktüatör sistemleri, pitot statik sistem, güç sistemi, hava veri kayıt sistemi gibi birçok kritik elektronik ve yazılım bileşenli alt sistem milli ve özgün olarak Türkiye'de ve Türk mühendisler tarafından ilk kez geliştirildi.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı'ndaki sistemler hangi iki kategoridedir?", "answers": {"answer_start": 304, "text": "elektronik ve yazılım bileşenli"}}, {"id": "4284", "context": "Baykar Ar-Ge ekibi tarafından askeri ve sivil havacılık standartlarına uygun olarak tasarlanan Bayraktar Taktik İHA sisteminde 3 yedekli uçuş kontrol bilgisayarı, görev bilgisayarı, INS-GNSS Sistemi, servo aktüatör sistemleri, pitot statik sistem, güç sistemi, hava veri kayıt sistemi gibi birçok kritik elektronik ve yazılım bileşenli alt sistem milli ve özgün olarak Türkiye'de ve Türk mühendisler tarafından ilk kez geliştirildi.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı'ndaki elektronik ve yazılımsal sistemlerin hangi özelliği onu ilk yapar?", "answers": {"answer_start": 347, "text": "milli ve özgün"}}, {"id": "4285", "context": "Baykar Ar-Ge ekibi tarafından askeri ve sivil havacılık standartlarına uygun olarak tasarlanan Bayraktar Taktik İHA sisteminde 3 yedekli uçuş kontrol bilgisayarı, görev bilgisayarı, INS-GNSS Sistemi, servo aktüatör sistemleri, pitot statik sistem, güç sistemi, hava veri kayıt sistemi gibi birçok kritik elektronik ve yazılım bileşenli alt sistem milli ve özgün olarak Türkiye'de ve Türk mühendisler tarafından ilk kez geliştirildi.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı'nı geliştiren mühendislerin milliyeti nedir?", "answers": {"answer_start": 369, "text": "Türk"}}, {"id": "4286", "context": "Proje kapsamında platform, elektronik donanım ve yazılım tasarımları tamamen milli olarak gerçekleştirilmiştir. Savunma Sanayi tarihinde ilk kez %93 gibi yüksek bir Sanayi Katılım oranı sağlanmıştır.", "question": "Proje kapsamında milli olan tasarımlar nelerdir?", "answers": {"answer_start": 17, "text": "platform, elektronik donanım ve yazılım"}}, {"id": "4287", "context": "Proje kapsamında platform, elektronik donanım ve yazılım tasarımları tamamen milli olarak gerçekleştirilmiştir. Savunma Sanayi tarihinde ilk kez %93 gibi yüksek bir Sanayi Katılım oranı sağlanmıştır.", "question": "%93 lük oran neyü temsil etmektedir?", "answers": {"answer_start": 165, "text": "Sanayi Katılım oranı"}}, {"id": "4288", "context": "Proje kapsamında platform, elektronik donanım ve yazılım tasarımları tamamen milli olarak gerçekleştirilmiştir. Savunma Sanayi tarihinde ilk kez %93 gibi yüksek bir Sanayi Katılım oranı sağlanmıştır.", "question": "Yüksek sanayi katılım oranı kaçtır?", "answers": {"answer_start": 145, "text": "%93"}}, {"id": "4289", "context": "2007 yılında Savunma Sanayi Müsteşarlığı tarafından rekabet usulüne dayalı olarak (herhangi bir Ar-Ge desteği olmaksızın) başlatılan Taktik İnsansız Hava Aracı Sistemi Geliştirme programı kapsamında, Eylül-Ekim 2009 tarihlerinde resmi heyet huzurunda Bayraktar Taktik İHA Sistemi ile hedeflenen tüm performans kriterleri başarıyla tamamlanarak uçuş testleri sergilenmiştir. Bu testler esnasında hangardan çıktığı andan itibaren tam otomatik taksi, kalkış, uçuş, iniş, frenleme ve tekrar hangara dönüş gibi özellikler sergilenmiştir.", "question": "Taktik İnsansız Hava Aracı Sistemi Geliştirme hangi usule dayanarak başladı?", "answers": {"answer_start": 52, "text": "rekabet usulüne"}}, {"id": "4290", "context": "2007 yılında Savunma Sanayi Müsteşarlığı tarafından rekabet usulüne dayalı olarak (herhangi bir Ar-Ge desteği olmaksızın) başlatılan Taktik İnsansız Hava Aracı Sistemi Geliştirme programı kapsamında, Eylül-Ekim 2009 tarihlerinde resmi heyet huzurunda Bayraktar Taktik İHA Sistemi ile hedeflenen tüm performans kriterleri başarıyla tamamlanarak uçuş testleri sergilenmiştir. Bu testler esnasında hangardan çıktığı andan itibaren tam otomatik taksi, kalkış, uçuş, iniş, frenleme ve tekrar hangara dönüş gibi özellikler sergilenmiştir.", "question": "Taktik İnsansız Hava Aracı Sistemi Geliştirme programında rekabet usulü ne demektir?", "answers": {"answer_start": 83, "text": "herhangi bir Ar-Ge desteği olmaksızın"}}, {"id": "4291", "context": "2007 yılında Savunma Sanayi Müsteşarlığı tarafından rekabet usulüne dayalı olarak (herhangi bir Ar-Ge desteği olmaksızın) başlatılan Taktik İnsansız Hava Aracı Sistemi Geliştirme programı kapsamında, Eylül-Ekim 2009 tarihlerinde resmi heyet huzurunda Bayraktar Taktik İHA Sistemi ile hedeflenen tüm performans kriterleri başarıyla tamamlanarak uçuş testleri sergilenmiştir. Bu testler esnasında hangardan çıktığı andan itibaren tam otomatik taksi, kalkış, uçuş, iniş, frenleme ve tekrar hangara dönüş gibi özellikler sergilenmiştir.", "question": "Taktik İnsansız Hava Aracı Sistemi Geliştirme programı sonucu üretilenler ne zaman resmi heyetin karşısında testler yapılmıştır?", "answers": {"answer_start": 200, "text": "Eylül-Ekim 2009 tarihlerinde"}}, {"id": "4292", "context": "2007 yılında Savunma Sanayi Müsteşarlığı tarafından rekabet usulüne dayalı olarak (herhangi bir Ar-Ge desteği olmaksızın) başlatılan Taktik İnsansız Hava Aracı Sistemi Geliştirme programı kapsamında, Eylül-Ekim 2009 tarihlerinde resmi heyet huzurunda Bayraktar Taktik İHA Sistemi ile hedeflenen tüm performans kriterleri başarıyla tamamlanarak uçuş testleri sergilenmiştir. Bu testler esnasında hangardan çıktığı andan itibaren tam otomatik taksi, kalkış, uçuş, iniş, frenleme ve tekrar hangara dönüş gibi özellikler sergilenmiştir.", "question": "Taktik İnsansız Hava Aracı Sistemi Geliştirme programı testleri sırasında hangi özellikler test edilmiştir?", "answers": {"answer_start": 428, "text": "tam otomatik taksi, kalkış, uçuş, iniş, frenleme ve tekrar hangara dönüş gibi özellikler"}}, {"id": "4293", "context": "2010 Ocak ayında gerçekleştirilen Savunma Sanayi İcra Kurulu'nda 2 Adet Taktik İHA Sistemi (12 Uçak) için sözleşme görüşmelerine başlanmasına karar verilmiş olup, ancak 2 yıl sonra imzalan sözleşme kapsamında 2012 Ocak içerisinde Taktik İHA Geliştirme Projesi programı takvimi başlamıştır.", "question": "2010 Ocak ayında gerçekleştirilen hangi kurul 12 uçak için görüşmeleri başlatmıştır?", "answers": {"answer_start": 34, "text": "Savunma Sanayi İcra Kurulu"}}, {"id": "4294", "context": "2010 Ocak ayında gerçekleştirilen Savunma Sanayi İcra Kurulu'nda 2 Adet Taktik İHA Sistemi (12 Uçak) için sözleşme görüşmelerine başlanmasına karar verilmiş olup, ancak 2 yıl sonra imzalan sözleşme kapsamında 2012 Ocak içerisinde Taktik İHA Geliştirme Projesi programı takvimi başlamıştır.", "question": "Savunma Sanayi İcra Kurul'u sonrası kaç adet İHA sistemi için görüşme başlatıldı?", "answers": {"answer_start": 65, "text": "2 Adet"}}, {"id": "4295", "context": "2010 Ocak ayında gerçekleştirilen Savunma Sanayi İcra Kurulu'nda 2 Adet Taktik İHA Sistemi (12 Uçak) için sözleşme görüşmelerine başlanmasına karar verilmiş olup, ancak 2 yıl sonra imzalan sözleşme kapsamında 2012 Ocak içerisinde Taktik İHA Geliştirme Projesi programı takvimi başlamıştır.", "question": "Savunma Sanayi İcra Kurul'unda kaç sene sonra sözleşme olmuştur?", "answers": {"answer_start": 169, "text": "2 yıl sonra"}}, {"id": "4296", "context": "2010 Ocak ayında gerçekleştirilen Savunma Sanayi İcra Kurulu'nda 2 Adet Taktik İHA Sistemi (12 Uçak) için sözleşme görüşmelerine başlanmasına karar verilmiş olup, ancak 2 yıl sonra imzalan sözleşme kapsamında 2012 Ocak içerisinde Taktik İHA Geliştirme Projesi programı takvimi başlamıştır.", "question": "Sözleşme sonrası ne zaman program takvimi başlamıştır?", "answers": {"answer_start": 209, "text": "2012 Ocak içerisinde"}}, {"id": "4297", "context": "Bu kapsamda yürütülen çalışmalar sonucunda nihai seri üretim aşamasına yönelik Ön Tasarım Çalışmaları Ağustos 2012 içerisinde tamamlanarak başarılı bir şekilde sonuçlandırılmıştır. Bu aşamada Elektronik, Yazılım, Tasarım, Test, Üretim vb. yürütülen her türlü çalışma esnasında uygulanan birçok askeri ve sivil standartlar doğrultusunda sistemin sivil hava sahamızda da uçabilecek güvenilirlik ve teknik yeterliliğe sahip olması hedeflenmiştir.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı'nın seri üretim aşamasına yönelik yapılan çalışmalar nelerdir?", "answers": {"answer_start": 192, "text": "Elektronik, Yazılım, Tasarım, Test, Üretim vb."}}, {"id": "4298", "context": "Bu kapsamda yürütülen çalışmalar sonucunda nihai seri üretim aşamasına yönelik Ön Tasarım Çalışmaları Ağustos 2012 içerisinde tamamlanarak başarılı bir şekilde sonuçlandırılmıştır. Bu aşamada Elektronik, Yazılım, Tasarım, Test, Üretim vb. yürütülen her türlü çalışma esnasında uygulanan birçok askeri ve sivil standartlar doğrultusunda sistemin sivil hava sahamızda da uçabilecek güvenilirlik ve teknik yeterliliğe sahip olması hedeflenmiştir.", "question": "Taktik İnsansız Hava Aracı'nın ön tasarımını ne zaman tamamlamışlar?", "answers": {"answer_start": 102, "text": "Ağustos 2012 içerisinde"}}, {"id": "4299", "context": "Bu kapsamda yürütülen çalışmalar sonucunda nihai seri üretim aşamasına yönelik Ön Tasarım Çalışmaları Ağustos 2012 içerisinde tamamlanarak başarılı bir şekilde sonuçlandırılmıştır. Bu aşamada Elektronik, Yazılım, Tasarım, Test, Üretim vb. yürütülen her türlü çalışma esnasında uygulanan birçok askeri ve sivil standartlar doğrultusunda sistemin sivil hava sahamızda da uçabilecek güvenilirlik ve teknik yeterliliğe sahip olması hedeflenmiştir.", "question": "İnsansız Hava Aracı'nın askeri ve sivil standartlara göre oluşturulmasındaki ana sebep nedir?", "answers": {"answer_start": 345, "text": "sivil hava sahamızda da uçabilecek güvenilirlik ve teknik yeterliliğe sahip olması"}}, {"id": "4300", "context": "Bu kapsamda yürütülen çalışmalar sonucunda nihai seri üretim aşamasına yönelik Ön Tasarım Çalışmaları Ağustos 2012 içerisinde tamamlanarak başarılı bir şekilde sonuçlandırılmıştır. Bu aşamada Elektronik, Yazılım, Tasarım, Test, Üretim vb. yürütülen her türlü çalışma esnasında uygulanan birçok askeri ve sivil standartlar doğrultusunda sistemin sivil hava sahamızda da uçabilecek güvenilirlik ve teknik yeterliliğe sahip olması hedeflenmiştir.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı'nın sivil hava sahasında uçması için nelere sahip olmalıdır?", "answers": {"answer_start": 380, "text": "güvenilirlik ve teknik yeterliliğe"}}, {"id": "4301", "context": "2013 Ocak ayı içerisinde Kritik Tasarım Aşaması tamamlanan proje kapsamında ilk prototip sistemler geliştirilerek uçuş testlerine Mart 2014 içerisinde başlanmıştır. Uçuş testleri ile birlikte aynı zamanda partiler halinde seri imalat üretim aşamasına geçilmiştir.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı'nın ilk prototiplerinden sonra ne yapılmıştır?", "answers": {"answer_start": 114, "text": "uçuş testleri"}}, {"id": "4302", "context": "2013 Ocak ayı içerisinde Kritik Tasarım Aşaması tamamlanan proje kapsamında ilk prototip sistemler geliştirilerek uçuş testlerine Mart 2014 içerisinde başlanmıştır. Uçuş testleri ile birlikte aynı zamanda partiler halinde seri imalat üretim aşamasına geçilmiştir.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı'ın uçuş test tarihi nedir?", "answers": {"answer_start": 130, "text": "Mart 2014"}}, {"id": "4303", "context": "2013 Ocak ayı içerisinde Kritik Tasarım Aşaması tamamlanan proje kapsamında ilk prototip sistemler geliştirilerek uçuş testlerine Mart 2014 içerisinde başlanmıştır. Uçuş testleri ile birlikte aynı zamanda partiler halinde seri imalat üretim aşamasına geçilmiştir.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı'nın seri imalatı hangi metodladır?", "answers": {"answer_start": 205, "text": "partiler halinde"}}, {"id": "4304", "context": "10 saat havada kalış, 18,000 feet irtifa, 150km haberleşme yarı çapı temel gereksinimlerdir. TSK bünyesindeki kullanımı dikkate alarak projede kapsamında isterlerin çok üstünde bir sistem tasarımı yapıldı.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı, ne kadar yükselebilmeli?", "answers": {"answer_start": 22, "text": "18,000 feet"}}, {"id": "4305", "context": "10 saat havada kalış, 18,000 feet irtifa, 150km haberleşme yarı çapı temel gereksinimlerdir. TSK bünyesindeki kullanımı dikkate alarak projede kapsamında isterlerin çok üstünde bir sistem tasarımı yapıldı.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı, ne kadar uzaklığa haber gönderebilmeli?", "answers": {"answer_start": 42, "text": "150km"}}, {"id": "4306", "context": "10 saat havada kalış, 18,000 feet irtifa, 150km haberleşme yarı çapı temel gereksinimlerdir. TSK bünyesindeki kullanımı dikkate alarak projede kapsamında isterlerin çok üstünde bir sistem tasarımı yapıldı.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı'nın kullanımı nerede olacaktır?", "answers": {"answer_start": 93, "text": "TSK bünyesinde"}}, {"id": "4307", "context": "10 saat havada kalış, 18,000 feet irtifa, 150km haberleşme yarı çapı temel gereksinimlerdir. TSK bünyesindeki kullanımı dikkate alarak projede kapsamında isterlerin çok üstünde bir sistem tasarımı yapıldı.", "question": "Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı, kalite açısından nasıl tasarlandı? ", "answers": {"answer_start": 154, "text": "isterlerin çok üstünde"}}, {"id": "4343", "context": "Şükrullah, 15. yüzyılda yaşamış bir Osmanlı tarihçisi. Behcetü't Tevârîh adlı tarih kitabının yazarı olarak ün yapmıştır. Doğumunun 1388'de Amasya'da olduğu kabul edilmektedir. Tüm adı Şükrüllah bin İmâm Şihâbeddîn Ahmed bin İmâm Zeyneddîn Zekîdir. Osmanlı ilmiye sınıfına mensuptur. II. Murad ve II. Mehmed dönemlerinde 22 yıl Osmanlı Devleti hizmetinde çalışmıştir. II. Murad döneminde Karamanoğulları Beyliği'ne elçi olarak gönderilmiştir.1488 yılında İstanbul'da vefat etmiştir. Mezarı İstanbul Şeyh Vefâ Camisi'nde bulunmaktadır.", "question": "Şükrullah nasıl ün yapmıştır?", "answers": {"answer_start": 55, "text": "Behcetü't Tevârîh adlı tarih kitabının yazarı olarak ün yapmıştır"}}, {"id": "4344", "context": "Şükrullah, 15. yüzyılda yaşamış bir Osmanlı tarihçisi. Behcetü't Tevârîh adlı tarih kitabının yazarı olarak ün yapmıştır. Doğumunun 1388'de Amasya'da olduğu kabul edilmektedir. Tüm adı Şükrüllah bin İmâm Şihâbeddîn Ahmed bin İmâm Zeyneddîn Zekîdir. Osmanlı ilmiye sınıfına mensuptur. II. Murad ve II. Mehmed dönemlerinde 22 yıl Osmanlı Devleti hizmetinde çalışmıştir. II. Murad döneminde Karamanoğulları Beyliği'ne elçi olarak gönderilmiştir.1488 yılında İstanbul'da vefat etmiştir. Mezarı İstanbul Şeyh Vefâ Camisi'nde bulunmaktadır.", "question": "Şükrullah hakkında kebul edilen nedir?", "answers": {"answer_start": 122, "text": "Doğumunun 1388'de Amasya'da olduğu kabul edilmektedir"}}, {"id": "4345", "context": "Şükrullah, 15. yüzyılda yaşamış bir Osmanlı tarihçisi. Behcetü't Tevârîh adlı tarih kitabının yazarı olarak ün yapmıştır. Doğumunun 1388'de Amasya'da olduğu kabul edilmektedir. Tüm adı Şükrüllah bin İmâm Şihâbeddîn Ahmed bin İmâm Zeyneddîn Zekîdir. Osmanlı ilmiye sınıfına mensuptur. II. Murad ve II. Mehmed dönemlerinde 22 yıl Osmanlı Devleti hizmetinde çalışmıştir. II. Murad döneminde Karamanoğulları Beyliği'ne elçi olarak gönderilmiştir.1488 yılında İstanbul'da vefat etmiştir. Mezarı İstanbul Şeyh Vefâ Camisi'nde bulunmaktadır.", "question": "Şükrullah'ın adının tamamı nedir?", "answers": {"answer_start": 177, "text": "Tüm adı Şükrüllah bin İmâm Şihâbeddîn Ahmed bin İmâm Zeyneddîn Zekîdir"}}, {"id": "4346", "context": "Şükrullah, 15. yüzyılda yaşamış bir Osmanlı tarihçisi. Behcetü't Tevârîh adlı tarih kitabının yazarı olarak ün yapmıştır. Doğumunun 1388'de Amasya'da olduğu kabul edilmektedir. Tüm adı Şükrüllah bin İmâm Şihâbeddîn Ahmed bin İmâm Zeyneddîn Zekîdir. Osmanlı ilmiye sınıfına mensuptur. II. Murad ve II. Mehmed dönemlerinde 22 yıl Osmanlı Devleti hizmetinde çalışmıştir. II. Murad döneminde Karamanoğulları Beyliği'ne elçi olarak gönderilmiştir.1488 yılında İstanbul'da vefat etmiştir. Mezarı İstanbul Şeyh Vefâ Camisi'nde bulunmaktadır.", "question": "Şükrullah Osmanlı'da hangi sınıfa mensuptur?", "answers": {"answer_start": 249, "text": "Osmanlı ilmiye sınıfına mensuptur"}}, {"id": "4347", "context": "Şükrullah, 15. yüzyılda yaşamış bir Osmanlı tarihçisi. Behcetü't Tevârîh adlı tarih kitabının yazarı olarak ün yapmıştır. Doğumunun 1388'de Amasya'da olduğu kabul edilmektedir. Tüm adı Şükrüllah bin İmâm Şihâbeddîn Ahmed bin İmâm Zeyneddîn Zekîdir. Osmanlı ilmiye sınıfına mensuptur. II. Murad ve II. Mehmed dönemlerinde 22 yıl Osmanlı Devleti hizmetinde çalışmıştir. II. Murad döneminde Karamanoğulları Beyliği'ne elçi olarak gönderilmiştir.1488 yılında İstanbul'da vefat etmiştir. Mezarı İstanbul Şeyh Vefâ Camisi'nde bulunmaktadır.", "question": "Şükrullah Osmanlı hizmetinde kaç yıl çalışmış?", "answers": {"answer_start": 321, "text": "22 yıl Osmanlı Devleti hizmetinde çalışmıştir"}}, {"id": "4348", "context": "Şükrullah, 15. yüzyılda yaşamış bir Osmanlı tarihçisi. Behcetü't Tevârîh adlı tarih kitabının yazarı olarak ün yapmıştır. Doğumunun 1388'de Amasya'da olduğu kabul edilmektedir. Tüm adı Şükrüllah bin İmâm Şihâbeddîn Ahmed bin İmâm Zeyneddîn Zekîdir. Osmanlı ilmiye sınıfına mensuptur. II. Murad ve II. Mehmed dönemlerinde 22 yıl Osmanlı Devleti hizmetinde çalışmıştir. II. Murad döneminde Karamanoğulları Beyliği'ne elçi olarak gönderilmiştir.1488 yılında İstanbul'da vefat etmiştir. Mezarı İstanbul Şeyh Vefâ Camisi'nde bulunmaktadır.", "question": "Şükrullah Osmanlı'da hangi padişahlar döneminde çalışmıştır?", "answers": {"answer_start": 284, "text": "II. Murad ve II. Mehmed dönemlerinde"}}, {"id": "4349", "context": "Şükrullah, 15. yüzyılda yaşamış bir Osmanlı tarihçisi. Behcetü't Tevârîh adlı tarih kitabının yazarı olarak ün yapmıştır. Doğumunun 1388'de Amasya'da olduğu kabul edilmektedir. Tüm adı Şükrüllah bin İmâm Şihâbeddîn Ahmed bin İmâm Zeyneddîn Zekîdir. Osmanlı ilmiye sınıfına mensuptur. II. Murad ve II. Mehmed dönemlerinde 22 yıl Osmanlı Devleti hizmetinde çalışmıştir. II. Murad döneminde Karamanoğulları Beyliği'ne elçi olarak gönderilmiştir.1488 yılında İstanbul'da vefat etmiştir. Mezarı İstanbul Şeyh Vefâ Camisi'nde bulunmaktadır.", "question": "Şükrullah hangi padişah döneminde elçi olarak gönderilmiştir?", "answers": {"answer_start": 368, "text": "II. Murad döneminde"}}, {"id": "4350", "context": "Şükrullah, 15. yüzyılda yaşamış bir Osmanlı tarihçisi. Behcetü't Tevârîh adlı tarih kitabının yazarı olarak ün yapmıştır. Doğumunun 1388'de Amasya'da olduğu kabul edilmektedir. Tüm adı Şükrüllah bin İmâm Şihâbeddîn Ahmed bin İmâm Zeyneddîn Zekîdir. Osmanlı ilmiye sınıfına mensuptur. II. Murad ve II. Mehmed dönemlerinde 22 yıl Osmanlı Devleti hizmetinde çalışmıştir. II. Murad döneminde Karamanoğulları Beyliği'ne elçi olarak gönderilmiştir.1488 yılında İstanbul'da vefat etmiştir. Mezarı İstanbul Şeyh Vefâ Camisi'nde bulunmaktadır.", "question": "Şükrullah ne zaman vefat etmiştir?", "answers": {"answer_start": 456, "text": "1488 yılında"}}, {"id": "4351", "context": "Şükrullah, 15. yüzyılda yaşamış bir Osmanlı tarihçisi. Behcetü't Tevârîh adlı tarih kitabının yazarı olarak ün yapmıştır. Doğumunun 1388'de Amasya'da olduğu kabul edilmektedir. Tüm adı Şükrüllah bin İmâm Şihâbeddîn Ahmed bin İmâm Zeyneddîn Zekîdir. Osmanlı ilmiye sınıfına mensuptur. II. Murad ve II. Mehmed dönemlerinde 22 yıl Osmanlı Devleti hizmetinde çalışmıştir. II. Murad döneminde Karamanoğulları Beyliği'ne elçi olarak gönderilmiştir.1488 yılında İstanbul'da vefat etmiştir. Mezarı İstanbul Şeyh Vefâ Camisi'nde bulunmaktadır.", "question": "Şükrullah hangi şehirde vefat etmiştir?", "answers": {"answer_start": 469, "text": "İstanbul'da vefat etmiştir"}}, {"id": "4352", "context": "Şükrullah, 15. yüzyılda yaşamış bir Osmanlı tarihçisi. Behcetü't Tevârîh adlı tarih kitabının yazarı olarak ün yapmıştır. Doğumunun 1388'de Amasya'da olduğu kabul edilmektedir. Tüm adı Şükrüllah bin İmâm Şihâbeddîn Ahmed bin İmâm Zeyneddîn Zekîdir. Osmanlı ilmiye sınıfına mensuptur. II. Murad ve II. Mehmed dönemlerinde 22 yıl Osmanlı Devleti hizmetinde çalışmıştir. II. Murad döneminde Karamanoğulları Beyliği'ne elçi olarak gönderilmiştir.1488 yılında İstanbul'da vefat etmiştir. Mezarı İstanbul Şeyh Vefâ Camisi'nde bulunmaktadır.", "question": "Şükrullah'ın mezarı nerededir?", "answers": {"answer_start": 497, "text": "Mezarı İstanbul Şeyh Vefâ Camisi'nde bulunmaktadır"}}, {"id": "4353", "context": "Şükrullâh Behcetü't Tevârîh isimli 1456'da yazmaya başladığı eserini 1459'da tamamlamış ve II. Mehmed'in sadrazamı Veli Mahmud Paşa'ya sunmuştur. Farsça olarak yazılan bu eser Kanuni devrinde 1530 senesinde Türkçeye çevrilmiştir. Behcetü't Tevârîh on üç kısımdan oluşmuştur ve dünya tarihinin anlatılması hedeflenmiştir. Eserin sekizinci kısmı II. Mehmed'in tahta çıkmasından 1451'e kadarki Osmanlı tarihinden bahsetmektedir. Behcetü't Tevârîh diğer Osmanlı tarih yazarları tarafından, özellikle Karamani Mehmet Paşa, Sarıca Kemal, Ruhi Çelebi, Mehmet Zaim, kaynak olarak kullanılmıştır. Osmanlı'larla ilgili son kısmı 1939-49'da iki defa Türkçe’ye çevrilerek neşredilmiştir.", "question": "Şükrullâh Behcetü't Tevârîh isimli eserini yazmayı ne zaman tamamlamıştır?", "answers": {"answer_start": 69, "text": "1459'da tamamlamış"}}, {"id": "4354", "context": "Şükrullâh Behcetü't Tevârîh isimli 1456'da yazmaya başladığı eserini 1459'da tamamlamış ve II. Mehmed'in sadrazamı Veli Mahmud Paşa'ya sunmuştur. Farsça olarak yazılan bu eser Kanuni devrinde 1530 senesinde Türkçeye çevrilmiştir. Behcetü't Tevârîh on üç kısımdan oluşmuştur ve dünya tarihinin anlatılması hedeflenmiştir. Eserin sekizinci kısmı II. Mehmed'in tahta çıkmasından 1451'e kadarki Osmanlı tarihinden bahsetmektedir. Behcetü't Tevârîh diğer Osmanlı tarih yazarları tarafından, özellikle Karamani Mehmet Paşa, Sarıca Kemal, Ruhi Çelebi, Mehmet Zaim, kaynak olarak kullanılmıştır. Osmanlı'larla ilgili son kısmı 1939-49'da iki defa Türkçe’ye çevrilerek neşredilmiştir.", "question": "Şükrullâh Behcetü't Tevârîh isimli eserini hangi paşaya sunmuştur?", "answers": {"answer_start": 91, "text": "II. Mehmed'in sadrazamı Veli Mahmud Paşa'ya sunmuştur"}}, {"id": "4355", "context": "Şükrullâh Behcetü't Tevârîh isimli 1456'da yazmaya başladığı eserini 1459'da tamamlamış ve II. Mehmed'in sadrazamı Veli Mahmud Paşa'ya sunmuştur. Farsça olarak yazılan bu eser Kanuni devrinde 1530 senesinde Türkçeye çevrilmiştir. Behcetü't Tevârîh on üç kısımdan oluşmuştur ve dünya tarihinin anlatılması hedeflenmiştir. Eserin sekizinci kısmı II. Mehmed'in tahta çıkmasından 1451'e kadarki Osmanlı tarihinden bahsetmektedir. Behcetü't Tevârîh diğer Osmanlı tarih yazarları tarafından, özellikle Karamani Mehmet Paşa, Sarıca Kemal, Ruhi Çelebi, Mehmet Zaim, kaynak olarak kullanılmıştır. Osmanlı'larla ilgili son kısmı 1939-49'da iki defa Türkçe’ye çevrilerek neşredilmiştir.", "question": "Şükrullâh'ın yazdığı Behcetü't Tevârîh isimli eser hangi dilde yazılmıştır?", "answers": {"answer_start": 146, "text": "Farsça olarak yazılan bu eser"}}, {"id": "4356", "context": "Şükrullâh Behcetü't Tevârîh isimli 1456'da yazmaya başladığı eserini 1459'da tamamlamış ve II. Mehmed'in sadrazamı Veli Mahmud Paşa'ya sunmuştur. Farsça olarak yazılan bu eser Kanuni devrinde 1530 senesinde Türkçeye çevrilmiştir. Behcetü't Tevârîh on üç kısımdan oluşmuştur ve dünya tarihinin anlatılması hedeflenmiştir. Eserin sekizinci kısmı II. Mehmed'in tahta çıkmasından 1451'e kadarki Osmanlı tarihinden bahsetmektedir. Behcetü't Tevârîh diğer Osmanlı tarih yazarları tarafından, özellikle Karamani Mehmet Paşa, Sarıca Kemal, Ruhi Çelebi, Mehmet Zaim, kaynak olarak kullanılmıştır. Osmanlı'larla ilgili son kısmı 1939-49'da iki defa Türkçe’ye çevrilerek neşredilmiştir.", "question": "Şükrullâh'ın yazdığı Behcetü't Tevârîh isimli eser'in Türkçe'ye çevrildiği sene hangi senedir?", "answers": {"answer_start": 193, "text": "1530 senesinde Türkçeye çevrilmiştir"}}, {"id": "4357", "context": "Şükrullâh Behcetü't Tevârîh isimli 1456'da yazmaya başladığı eserini 1459'da tamamlamış ve II. Mehmed'in sadrazamı Veli Mahmud Paşa'ya sunmuştur. Farsça olarak yazılan bu eser Kanuni devrinde 1530 senesinde Türkçeye çevrilmiştir. Behcetü't Tevârîh on üç kısımdan oluşmuştur ve dünya tarihinin anlatılması hedeflenmiştir. Eserin sekizinci kısmı II. Mehmed'in tahta çıkmasından 1451'e kadarki Osmanlı tarihinden bahsetmektedir. Behcetü't Tevârîh diğer Osmanlı tarih yazarları tarafından, özellikle Karamani Mehmet Paşa, Sarıca Kemal, Ruhi Çelebi, Mehmet Zaim, kaynak olarak kullanılmıştır. Osmanlı'larla ilgili son kısmı 1939-49'da iki defa Türkçe’ye çevrilerek neşredilmiştir.", "question": "Şükrullâh'ın yazdığı Behcetü't Tevârîh isimli eser kaç kısımdan oluşur?", "answers": {"answer_start": 231, "text": "Behcetü't Tevârîh on üç kısımdan oluşmuştur"}}, {"id": "4358", "context": "Şükrullâh Behcetü't Tevârîh isimli 1456'da yazmaya başladığı eserini 1459'da tamamlamış ve II. Mehmed'in sadrazamı Veli Mahmud Paşa'ya sunmuştur. Farsça olarak yazılan bu eser Kanuni devrinde 1530 senesinde Türkçeye çevrilmiştir. Behcetü't Tevârîh on üç kısımdan oluşmuştur ve dünya tarihinin anlatılması hedeflenmiştir. Eserin sekizinci kısmı II. Mehmed'in tahta çıkmasından 1451'e kadarki Osmanlı tarihinden bahsetmektedir. Behcetü't Tevârîh diğer Osmanlı tarih yazarları tarafından, özellikle Karamani Mehmet Paşa, Sarıca Kemal, Ruhi Çelebi, Mehmet Zaim, kaynak olarak kullanılmıştır. Osmanlı'larla ilgili son kısmı 1939-49'da iki defa Türkçe’ye çevrilerek neşredilmiştir.", "question": "Şükrullâh'ın yazdığı Behcetü't Tevârîh isimli eserde hedeflenen şey nedir?", "answers": {"answer_start": 278, "text": "dünya tarihinin anlatılması hedeflenmiştir"}}, {"id": "4359", "context": "Şükrullâh Behcetü't Tevârîh isimli 1456'da yazmaya başladığı eserini 1459'da tamamlamış ve II. Mehmed'in sadrazamı Veli Mahmud Paşa'ya sunmuştur. Farsça olarak yazılan bu eser Kanuni devrinde 1530 senesinde Türkçeye çevrilmiştir. Behcetü't Tevârîh on üç kısımdan oluşmuştur ve dünya tarihinin anlatılması hedeflenmiştir. Eserin sekizinci kısmı II. Mehmed'in tahta çıkmasından 1451'e kadarki Osmanlı tarihinden bahsetmektedir. Behcetü't Tevârîh diğer Osmanlı tarih yazarları tarafından, özellikle Karamani Mehmet Paşa, Sarıca Kemal, Ruhi Çelebi, Mehmet Zaim, kaynak olarak kullanılmıştır. Osmanlı'larla ilgili son kısmı 1939-49'da iki defa Türkçe’ye çevrilerek neşredilmiştir.", "question": "Şükrullâh'ın yazdığı Behcetü't Tevârîh isimli eserin sekizinci kısmı hangi konudan bahseder?", "answers": {"answer_start": 322, "text": "Eserin sekizinci kısmı II. Mehmed'in tahta çıkmasından 1451'e kadarki Osmanlı tarihinden bahsetmektedir"}}, {"id": "4360", "context": "Şükrullâh Behcetü't Tevârîh isimli 1456'da yazmaya başladığı eserini 1459'da tamamlamış ve II. Mehmed'in sadrazamı Veli Mahmud Paşa'ya sunmuştur. Farsça olarak yazılan bu eser Kanuni devrinde 1530 senesinde Türkçeye çevrilmiştir. Behcetü't Tevârîh on üç kısımdan oluşmuştur ve dünya tarihinin anlatılması hedeflenmiştir. Eserin sekizinci kısmı II. Mehmed'in tahta çıkmasından 1451'e kadarki Osmanlı tarihinden bahsetmektedir. Behcetü't Tevârîh diğer Osmanlı tarih yazarları tarafından, özellikle Karamani Mehmet Paşa, Sarıca Kemal, Ruhi Çelebi, Mehmet Zaim, kaynak olarak kullanılmıştır. Osmanlı'larla ilgili son kısmı 1939-49'da iki defa Türkçe’ye çevrilerek neşredilmiştir.", "question": "Şükrullâh'ın yazdığı Behcetü't Tevârîh isimli eser hangi Osmanlı tarihçileri tarafından kaynak olarak kullanıldı?", "answers": {"answer_start": 487, "text": "özellikle Karamani Mehmet Paşa, Sarıca Kemal, Ruhi Çelebi, Mehmet Zaim, kaynak olarak kullanılmıştır"}}, {"id": "4361", "context": "Şükrullâh Behcetü't Tevârîh isimli 1456'da yazmaya başladığı eserini 1459'da tamamlamış ve II. Mehmed'in sadrazamı Veli Mahmud Paşa'ya sunmuştur. Farsça olarak yazılan bu eser Kanuni devrinde 1530 senesinde Türkçeye çevrilmiştir. Behcetü't Tevârîh on üç kısımdan oluşmuştur ve dünya tarihinin anlatılması hedeflenmiştir. Eserin sekizinci kısmı II. Mehmed'in tahta çıkmasından 1451'e kadarki Osmanlı tarihinden bahsetmektedir. Behcetü't Tevârîh diğer Osmanlı tarih yazarları tarafından, özellikle Karamani Mehmet Paşa, Sarıca Kemal, Ruhi Çelebi, Mehmet Zaim, kaynak olarak kullanılmıştır. Osmanlı'larla ilgili son kısmı 1939-49'da iki defa Türkçe’ye çevrilerek neşredilmiştir.", "question": "Şükrullâh'ın yazdığı Behcetü't Tevârîh isimli eser hangi yıllarda Türkçe'ye çevrilerek neşredilmiştir?", "answers": {"answer_start": 620, "text": "1939-49'da iki defa Türkçe’ye çevrilerek neşredilmiştir"}}, {"id": "4362", "context": "Yusuf Yağcı, 1952'de Bursa'da doğdu. Yüksek lisans ve doktorasını Liverpool Üniversitesi'nde yaptı. İTÜ'dedoçent ve profesör oldu. Yağcı, TÜBA asli üyesi ve Türk Kimya Derneği şeref üyesidir ve 1994 yılında TÜBİTAK bilim ödülü almıştır. Ayrıca, Türkiye Kimya Derneği Şeref Ödülü (2002), Elsevier Scopus Ödülü (2007), Japonya Polimer Derneği Uluslararası Bilim Ödülü (2008), Elginkan Vakfı Teknoloji Ödülü (2008), Bilim ve Teknoloji Birliği Kurulu (COMSTECH) 2010 Yılı Kimya Şeref Ödüllerini de almıştır. 400'ün üzerinde uluslararası bilimsel makalesi, 5 patenti, 6 uluslararası kitabı vardır, 31 kitapta bölüm yazmıştır. 50 master ve 18 doktora tezi yönetmiştir. Halen İTÜ'de öğretim üyeliği yapmaktadır.", "question": "Yusuf Yağcı nerede doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 21, "text": "Bursa'da doğdu"}}, {"id": "4363", "context": "Yusuf Yağcı, 1952'de Bursa'da doğdu. Yüksek lisans ve doktorasını Liverpool Üniversitesi'nde yaptı. İTÜ'dedoçent ve profesör oldu. Yağcı, TÜBA asli üyesi ve Türk Kimya Derneği şeref üyesidir ve 1994 yılında TÜBİTAK bilim ödülü almıştır. Ayrıca, Türkiye Kimya Derneği Şeref Ödülü (2002), Elsevier Scopus Ödülü (2007), Japonya Polimer Derneği Uluslararası Bilim Ödülü (2008), Elginkan Vakfı Teknoloji Ödülü (2008), Bilim ve Teknoloji Birliği Kurulu (COMSTECH) 2010 Yılı Kimya Şeref Ödüllerini de almıştır. 400'ün üzerinde uluslararası bilimsel makalesi, 5 patenti, 6 uluslararası kitabı vardır, 31 kitapta bölüm yazmıştır. 50 master ve 18 doktora tezi yönetmiştir. Halen İTÜ'de öğretim üyeliği yapmaktadır.", "question": "Yusuf Yağcı kaç yılında doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 13, "text": "1952'de"}}, {"id": "4364", "context": "Yusuf Yağcı, 1952'de Bursa'da doğdu. Yüksek lisans ve doktorasını Liverpool Üniversitesi'nde yaptı. İTÜ'dedoçent ve profesör oldu. Yağcı, TÜBA asli üyesi ve Türk Kimya Derneği şeref üyesidir ve 1994 yılında TÜBİTAK bilim ödülü almıştır. Ayrıca, Türkiye Kimya Derneği Şeref Ödülü (2002), Elsevier Scopus Ödülü (2007), Japonya Polimer Derneği Uluslararası Bilim Ödülü (2008), Elginkan Vakfı Teknoloji Ödülü (2008), Bilim ve Teknoloji Birliği Kurulu (COMSTECH) 2010 Yılı Kimya Şeref Ödüllerini de almıştır. 400'ün üzerinde uluslararası bilimsel makalesi, 5 patenti, 6 uluslararası kitabı vardır, 31 kitapta bölüm yazmıştır. 50 master ve 18 doktora tezi yönetmiştir. Halen İTÜ'de öğretim üyeliği yapmaktadır.", "question": "Yusuf Yağcı yüksek lisansını hangi üniversitede yapmıştır?", "answers": {"answer_start": 66, "text": "Liverpool Üniversitesi'nde yaptı"}}, {"id": "4365", "context": "Yusuf Yağcı, 1952'de Bursa'da doğdu. Yüksek lisans ve doktorasını Liverpool Üniversitesi'nde yaptı. İTÜ'dedoçent ve profesör oldu. Yağcı, TÜBA asli üyesi ve Türk Kimya Derneği şeref üyesidir ve 1994 yılında TÜBİTAK bilim ödülü almıştır. Ayrıca, Türkiye Kimya Derneği Şeref Ödülü (2002), Elsevier Scopus Ödülü (2007), Japonya Polimer Derneği Uluslararası Bilim Ödülü (2008), Elginkan Vakfı Teknoloji Ödülü (2008), Bilim ve Teknoloji Birliği Kurulu (COMSTECH) 2010 Yılı Kimya Şeref Ödüllerini de almıştır. 400'ün üzerinde uluslararası bilimsel makalesi, 5 patenti, 6 uluslararası kitabı vardır, 31 kitapta bölüm yazmıştır. 50 master ve 18 doktora tezi yönetmiştir. Halen İTÜ'de öğretim üyeliği yapmaktadır.", "question": "Yusuf Yağcı doktorasını hangi üniversitede yapmıştır?", "answers": {"answer_start": 66, "text": "Liverpool Üniversitesi'nde yaptı"}}, {"id": "4366", "context": "Yusuf Yağcı, 1952'de Bursa'da doğdu. Yüksek lisans ve doktorasını Liverpool Üniversitesi'nde yaptı. İTÜ'dedoçent ve profesör oldu. Yağcı, TÜBA asli üyesi ve Türk Kimya Derneği şeref üyesidir ve 1994 yılında TÜBİTAK bilim ödülü almıştır. Ayrıca, Türkiye Kimya Derneği Şeref Ödülü (2002), Elsevier Scopus Ödülü (2007), Japonya Polimer Derneği Uluslararası Bilim Ödülü (2008), Elginkan Vakfı Teknoloji Ödülü (2008), Bilim ve Teknoloji Birliği Kurulu (COMSTECH) 2010 Yılı Kimya Şeref Ödüllerini de almıştır. 400'ün üzerinde uluslararası bilimsel makalesi, 5 patenti, 6 uluslararası kitabı vardır, 31 kitapta bölüm yazmıştır. 50 master ve 18 doktora tezi yönetmiştir. Halen İTÜ'de öğretim üyeliği yapmaktadır.", "question": "Yusuf Yağcı nerede doçentik ve profesörlük yaptı?", "answers": {"answer_start": 100, "text": "İTÜ'de"}}, {"id": "4367", "context": "Yusuf Yağcı, 1952'de Bursa'da doğdu. Yüksek lisans ve doktorasını Liverpool Üniversitesi'nde yaptı. İTÜ'dedoçent ve profesör oldu. Yağcı, TÜBA asli üyesi ve Türk Kimya Derneği şeref üyesidir ve 1994 yılında TÜBİTAK bilim ödülü almıştır. Ayrıca, Türkiye Kimya Derneği Şeref Ödülü (2002), Elsevier Scopus Ödülü (2007), Japonya Polimer Derneği Uluslararası Bilim Ödülü (2008), Elginkan Vakfı Teknoloji Ödülü (2008), Bilim ve Teknoloji Birliği Kurulu (COMSTECH) 2010 Yılı Kimya Şeref Ödüllerini de almıştır. 400'ün üzerinde uluslararası bilimsel makalesi, 5 patenti, 6 uluslararası kitabı vardır, 31 kitapta bölüm yazmıştır. 50 master ve 18 doktora tezi yönetmiştir. Halen İTÜ'de öğretim üyeliği yapmaktadır.", "question": "Yusuf Yağcı'nın üye olduğu kuruluşlar hangileridir?", "answers": {"answer_start": 131, "text": "Yağcı, TÜBA asli üyesi ve Türk Kimya Derneği şeref üyesidir"}}, {"id": "4368", "context": "Yusuf Yağcı, 1952'de Bursa'da doğdu. Yüksek lisans ve doktorasını Liverpool Üniversitesi'nde yaptı. İTÜ'dedoçent ve profesör oldu. Yağcı, TÜBA asli üyesi ve Türk Kimya Derneği şeref üyesidir ve 1994 yılında TÜBİTAK bilim ödülü almıştır. Ayrıca, Türkiye Kimya Derneği Şeref Ödülü (2002), Elsevier Scopus Ödülü (2007), Japonya Polimer Derneği Uluslararası Bilim Ödülü (2008), Elginkan Vakfı Teknoloji Ödülü (2008), Bilim ve Teknoloji Birliği Kurulu (COMSTECH) 2010 Yılı Kimya Şeref Ödüllerini de almıştır. 400'ün üzerinde uluslararası bilimsel makalesi, 5 patenti, 6 uluslararası kitabı vardır, 31 kitapta bölüm yazmıştır. 50 master ve 18 doktora tezi yönetmiştir. Halen İTÜ'de öğretim üyeliği yapmaktadır.", "question": "Yusuf Yağcı TÜBİTAK Bilim Ödülü'nü hangi yıl almıştır?", "answers": {"answer_start": 194, "text": "1994 yılında"}}, {"id": "4369", "context": "Yusuf Yağcı, 1952'de Bursa'da doğdu. Yüksek lisans ve doktorasını Liverpool Üniversitesi'nde yaptı. İTÜ'dedoçent ve profesör oldu. Yağcı, TÜBA asli üyesi ve Türk Kimya Derneği şeref üyesidir ve 1994 yılında TÜBİTAK bilim ödülü almıştır. Ayrıca, Türkiye Kimya Derneği Şeref Ödülü (2002), Elsevier Scopus Ödülü (2007), Japonya Polimer Derneği Uluslararası Bilim Ödülü (2008), Elginkan Vakfı Teknoloji Ödülü (2008), Bilim ve Teknoloji Birliği Kurulu (COMSTECH) 2010 Yılı Kimya Şeref Ödüllerini de almıştır. 400'ün üzerinde uluslararası bilimsel makalesi, 5 patenti, 6 uluslararası kitabı vardır, 31 kitapta bölüm yazmıştır. 50 master ve 18 doktora tezi yönetmiştir. Halen İTÜ'de öğretim üyeliği yapmaktadır.", "question": "Yusuf Yağcı'nın aldığı ödüller nelerdir?", "answers": {"answer_start": 207, "text": "TÜBİTAK bilim ödülü almıştır. Ayrıca, Türkiye Kimya Derneği Şeref Ödülü (2002), Elsevier Scopus Ödülü (2007), Japonya Polimer Derneği Uluslararası Bilim Ödülü (2008), Elginkan Vakfı Teknoloji Ödülü (2008), Bilim ve Teknoloji Birliği Kurulu (COMSTECH) 2010 Yılı Kimya Şeref Ödüllerini de almıştır"}}, {"id": "4370", "context": "Yusuf Yağcı, 1952'de Bursa'da doğdu. Yüksek lisans ve doktorasını Liverpool Üniversitesi'nde yaptı. İTÜ'dedoçent ve profesör oldu. Yağcı, TÜBA asli üyesi ve Türk Kimya Derneği şeref üyesidir ve 1994 yılında TÜBİTAK bilim ödülü almıştır. Ayrıca, Türkiye Kimya Derneği Şeref Ödülü (2002), Elsevier Scopus Ödülü (2007), Japonya Polimer Derneği Uluslararası Bilim Ödülü (2008), Elginkan Vakfı Teknoloji Ödülü (2008), Bilim ve Teknoloji Birliği Kurulu (COMSTECH) 2010 Yılı Kimya Şeref Ödüllerini de almıştır. 400'ün üzerinde uluslararası bilimsel makalesi, 5 patenti, 6 uluslararası kitabı vardır, 31 kitapta bölüm yazmıştır. 50 master ve 18 doktora tezi yönetmiştir. Halen İTÜ'de öğretim üyeliği yapmaktadır.", "question": "Yusuf Yağcı'nın kaç adet bilimsel makalesi vardır?", "answers": {"answer_start": 504, "text": "400'ün üzerinde uluslararası bilimsel makalesi"}}, {"id": "4371", "context": "Yusuf Yağcı, 1952'de Bursa'da doğdu. Yüksek lisans ve doktorasını Liverpool Üniversitesi'nde yaptı. İTÜ'dedoçent ve profesör oldu. Yağcı, TÜBA asli üyesi ve Türk Kimya Derneği şeref üyesidir ve 1994 yılında TÜBİTAK bilim ödülü almıştır. Ayrıca, Türkiye Kimya Derneği Şeref Ödülü (2002), Elsevier Scopus Ödülü (2007), Japonya Polimer Derneği Uluslararası Bilim Ödülü (2008), Elginkan Vakfı Teknoloji Ödülü (2008), Bilim ve Teknoloji Birliği Kurulu (COMSTECH) 2010 Yılı Kimya Şeref Ödüllerini de almıştır. 400'ün üzerinde uluslararası bilimsel makalesi, 5 patenti, 6 uluslararası kitabı vardır, 31 kitapta bölüm yazmıştır. 50 master ve 18 doktora tezi yönetmiştir. Halen İTÜ'de öğretim üyeliği yapmaktadır.", "question": "Yusuf Yağcı'nın kaç tane patenti vardır?", "answers": {"answer_start": 552, "text": "5 patenti"}}, {"id": "4372", "context": "Yusuf Yağcı, 1952'de Bursa'da doğdu. Yüksek lisans ve doktorasını Liverpool Üniversitesi'nde yaptı. İTÜ'dedoçent ve profesör oldu. Yağcı, TÜBA asli üyesi ve Türk Kimya Derneği şeref üyesidir ve 1994 yılında TÜBİTAK bilim ödülü almıştır. Ayrıca, Türkiye Kimya Derneği Şeref Ödülü (2002), Elsevier Scopus Ödülü (2007), Japonya Polimer Derneği Uluslararası Bilim Ödülü (2008), Elginkan Vakfı Teknoloji Ödülü (2008), Bilim ve Teknoloji Birliği Kurulu (COMSTECH) 2010 Yılı Kimya Şeref Ödüllerini de almıştır. 400'ün üzerinde uluslararası bilimsel makalesi, 5 patenti, 6 uluslararası kitabı vardır, 31 kitapta bölüm yazmıştır. 50 master ve 18 doktora tezi yönetmiştir. Halen İTÜ'de öğretim üyeliği yapmaktadır.", "question": "Yusuf Yağcı'nın kaç tane uluslararası kitabı vardır?", "answers": {"answer_start": 563, "text": "6 uluslararası kitabı vardır"}}, {"id": "4373", "context": "Yusuf Yağcı, 1952'de Bursa'da doğdu. Yüksek lisans ve doktorasını Liverpool Üniversitesi'nde yaptı. İTÜ'dedoçent ve profesör oldu. Yağcı, TÜBA asli üyesi ve Türk Kimya Derneği şeref üyesidir ve 1994 yılında TÜBİTAK bilim ödülü almıştır. Ayrıca, Türkiye Kimya Derneği Şeref Ödülü (2002), Elsevier Scopus Ödülü (2007), Japonya Polimer Derneği Uluslararası Bilim Ödülü (2008), Elginkan Vakfı Teknoloji Ödülü (2008), Bilim ve Teknoloji Birliği Kurulu (COMSTECH) 2010 Yılı Kimya Şeref Ödüllerini de almıştır. 400'ün üzerinde uluslararası bilimsel makalesi, 5 patenti, 6 uluslararası kitabı vardır, 31 kitapta bölüm yazmıştır. 50 master ve 18 doktora tezi yönetmiştir. Halen İTÜ'de öğretim üyeliği yapmaktadır.", "question": "Yusuf Yağcı kaç tane master tezini yönetmiştir?", "answers": {"answer_start": 621, "text": "50"}}, {"id": "4374", "context": "Yusuf Yağcı, 1952'de Bursa'da doğdu. Yüksek lisans ve doktorasını Liverpool Üniversitesi'nde yaptı. İTÜ'dedoçent ve profesör oldu. Yağcı, TÜBA asli üyesi ve Türk Kimya Derneği şeref üyesidir ve 1994 yılında TÜBİTAK bilim ödülü almıştır. Ayrıca, Türkiye Kimya Derneği Şeref Ödülü (2002), Elsevier Scopus Ödülü (2007), Japonya Polimer Derneği Uluslararası Bilim Ödülü (2008), Elginkan Vakfı Teknoloji Ödülü (2008), Bilim ve Teknoloji Birliği Kurulu (COMSTECH) 2010 Yılı Kimya Şeref Ödüllerini de almıştır. 400'ün üzerinde uluslararası bilimsel makalesi, 5 patenti, 6 uluslararası kitabı vardır, 31 kitapta bölüm yazmıştır. 50 master ve 18 doktora tezi yönetmiştir. Halen İTÜ'de öğretim üyeliği yapmaktadır.", "question": "Yusuf Yağcı kaç tane doktora tezini yönetmiştir?", "answers": {"answer_start": 634, "text": "18"}}, {"id": "4769", "context": "Fahire Battalgazi (ICZN yazar gösteriminde Battalgazi, önce Battalgil; d. 1902 İstanbul, ö. 1948 İstanbul) Türk İhtiyolog ve profesör. Fahire Akif Hanım, Soyadı Kanunu'ndan sonra Fahire Battalgil adıyla çalışmalarını yazmış; 1943'ten sonra ise Fahire Battalgazi adını kullanmıştır.", "question": "Fahire Battalgazi'nin Soyadı Kanunu'ndan önceki adı nedir?", "answers": {"answer_start": 135, "text": "Fahire Akif Hanım"}}, {"id": "4770", "context": "Fahire Battalgazi (ICZN yazar gösteriminde Battalgazi, önce Battalgil; d. 1902 İstanbul, ö. 1948 İstanbul) Türk İhtiyolog ve profesör. Fahire Akif Hanım, Soyadı Kanunu'ndan sonra Fahire Battalgil adıyla çalışmalarını yazmış; 1943'ten sonra ise Fahire Battalgazi adını kullanmıştır.", "question": "Fahire Battalgazi 1943'ten önceki çalışmalarını hangi soyadı kullanarak yazmıştır?", "answers": {"answer_start": 60, "text": "Battalgil"}}, {"id": "4771", "context": "Türkiye'nin ilk kadın profesörlerinden olan Fahire Hanım, 1902'de İstanbul'da doğmuştur. Müşir Akif Paşa ve Dr. Müşir Ömer Paşa’nın torunu; Adli Tıbbın önemli hekimlerinden Prof.Dr. Etem Akif Bey’in kızıdır. İlk öğrenimini Şam'da Notre Dame de Sion Fransız Mektebi'nde, orta öğrenimini Bezmi Alem Lisesi'nde yapmış ve buradan 1924'te mezun olmuştur. İstanbul Dârülfünûnu (Fen Fakültesi) Tabii İlimler kısmından 1926'da mezun olmuştur. 1 Nisan 1926'dan 1 Ekim 1927'ye kadar Tercan Kazası İlk Mektep Başmuallimliği'nde bulunmuş ve 1 Haziran 1927'de Fen Fakültesi Teşrih ve Fizyoloji asistanlığına tayin edilmiştir. Aynı yılın Ağustos ayında Hayvanat Enstitüsü asistanlığına nakledilmiş; Haziran 1927'de de başasistanlığı terfi etmiştir. 1931 yılında Hayvanat (Zooloji) Enstitüsü laboratuvar şefliğine tayin edildikten sonra 1931-32 yılında tahsilini tamamlamak üzere Paris'te Sorbonne Üniversitesi Zooloji ve Karşılaştırmalı Anatomi (Zoologie et Anatomie Compareé) Enstitüsü'ne devam etmiştir. 1 Aralık 1932'den itibaren Müderris Muavini vekilliği yapan Battalgazi, Üniversite Reformu ile birlikte 30 Kasım 1933'te hayvanat (zooloji) doçentliğine tayin edilmiştir. 1-12 Kasım 1935 tarihleri arasında Balıkçılık Enstitüsü tarafından düzenlenen bilimsel araştırmalara katılmıştır. Prof. A. Naville'in verdiği dersleri onun ölümüne kadar Suat Nigâr ile birlikte Türkçeye çevirmiştir. Naville'in ölümü ile 31 Mart 1937'den itibaren onun derslerini vermeye başlamıştır. 1938'de doçentlik imtihanının bütün safhalarını başarıyla geçmiş; 1944'te de profesör olmuştur. 20 Şubat 1948'de vefat etmiş; Beşiktaş'taki Kılıçali Yahya Efendi aile kabristanlığına defnedilmiştir .", "question": "Fahire Battalgazi 1937 yılından itibaren kimin derslerini vermeye başlamıştır?", "answers": {"answer_start": 1283, "text": "A. Naville'in verdiği dersleri"}}, {"id": "4772", "context": "Türkiye'nin ilk kadın profesörlerinden olan Fahire Hanım, 1902'de İstanbul'da doğmuştur. Müşir Akif Paşa ve Dr. Müşir Ömer Paşa’nın torunu; Adli Tıbbın önemli hekimlerinden Prof.Dr. Etem Akif Bey’in kızıdır. İlk öğrenimini Şam'da Notre Dame de Sion Fransız Mektebi'nde, orta öğrenimini Bezmi Alem Lisesi'nde yapmış ve buradan 1924'te mezun olmuştur. İstanbul Dârülfünûnu (Fen Fakültesi) Tabii İlimler kısmından 1926'da mezun olmuştur. 1 Nisan 1926'dan 1 Ekim 1927'ye kadar Tercan Kazası İlk Mektep Başmuallimliği'nde bulunmuş ve 1 Haziran 1927'de Fen Fakültesi Teşrih ve Fizyoloji asistanlığına tayin edilmiştir. Aynı yılın Ağustos ayında Hayvanat Enstitüsü asistanlığına nakledilmiş; Haziran 1927'de de başasistanlığı terfi etmiştir. 1931 yılında Hayvanat (Zooloji) Enstitüsü laboratuvar şefliğine tayin edildikten sonra 1931-32 yılında tahsilini tamamlamak üzere Paris'te Sorbonne Üniversitesi Zooloji ve Karşılaştırmalı Anatomi (Zoologie et Anatomie Compareé) Enstitüsü'ne devam etmiştir. 1 Aralık 1932'den itibaren Müderris Muavini vekilliği yapan Battalgazi, Üniversite Reformu ile birlikte 30 Kasım 1933'te hayvanat (zooloji) doçentliğine tayin edilmiştir. 1-12 Kasım 1935 tarihleri arasında Balıkçılık Enstitüsü tarafından düzenlenen bilimsel araştırmalara katılmıştır. Prof. A. Naville'in verdiği dersleri onun ölümüne kadar Suat Nigâr ile birlikte Türkçeye çevirmiştir. Naville'in ölümü ile 31 Mart 1937'den itibaren onun derslerini vermeye başlamıştır. 1938'de doçentlik imtihanının bütün safhalarını başarıyla geçmiş; 1944'te de profesör olmuştur. 20 Şubat 1948'de vefat etmiş; Beşiktaş'taki Kılıçali Yahya Efendi aile kabristanlığına defnedilmiştir .", "question": " Fahire Battalgazi hayvanat doçentliğine tayin edilmeden önceki görevi nedir?", "answers": {"answer_start": 1019, "text": "Müderris Muavini"}}, {"id": "4773", "context": "Türkiye'nin ilk kadın profesörlerinden olan Fahire Hanım, 1902'de İstanbul'da doğmuştur. Müşir Akif Paşa ve Dr. Müşir Ömer Paşa’nın torunu; Adli Tıbbın önemli hekimlerinden Prof.Dr. Etem Akif Bey’in kızıdır. İlk öğrenimini Şam'da Notre Dame de Sion Fransız Mektebi'nde, orta öğrenimini Bezmi Alem Lisesi'nde yapmış ve buradan 1924'te mezun olmuştur. İstanbul Dârülfünûnu (Fen Fakültesi) Tabii İlimler kısmından 1926'da mezun olmuştur. 1 Nisan 1926'dan 1 Ekim 1927'ye kadar Tercan Kazası İlk Mektep Başmuallimliği'nde bulunmuş ve 1 Haziran 1927'de Fen Fakültesi Teşrih ve Fizyoloji asistanlığına tayin edilmiştir. Aynı yılın Ağustos ayında Hayvanat Enstitüsü asistanlığına nakledilmiş; Haziran 1927'de de başasistanlığı terfi etmiştir. 1931 yılında Hayvanat (Zooloji) Enstitüsü laboratuvar şefliğine tayin edildikten sonra 1931-32 yılında tahsilini tamamlamak üzere Paris'te Sorbonne Üniversitesi Zooloji ve Karşılaştırmalı Anatomi (Zoologie et Anatomie Compareé) Enstitüsü'ne devam etmiştir. 1 Aralık 1932'den itibaren Müderris Muavini vekilliği yapan Battalgazi, Üniversite Reformu ile birlikte 30 Kasım 1933'te hayvanat (zooloji) doçentliğine tayin edilmiştir. 1-12 Kasım 1935 tarihleri arasında Balıkçılık Enstitüsü tarafından düzenlenen bilimsel araştırmalara katılmıştır. Prof. A. Naville'in verdiği dersleri onun ölümüne kadar Suat Nigâr ile birlikte Türkçeye çevirmiştir. Naville'in ölümü ile 31 Mart 1937'den itibaren onun derslerini vermeye başlamıştır. 1938'de doçentlik imtihanının bütün safhalarını başarıyla geçmiş; 1944'te de profesör olmuştur. 20 Şubat 1948'de vefat etmiş; Beşiktaş'taki Kılıçali Yahya Efendi aile kabristanlığına defnedilmiştir .", "question": "Fahire Battalgazi 1927'nin Ağustos ayında nereye nakledilmiştir?", "answers": {"answer_start": 639, "text": "Hayvanat Enstitüsü asistanlığına"}}, {"id": "4774", "context": "Türkiye'nin ilk kadın profesörlerinden olan Fahire Hanım, 1902'de İstanbul'da doğmuştur. Müşir Akif Paşa ve Dr. Müşir Ömer Paşa’nın torunu; Adli Tıbbın önemli hekimlerinden Prof.Dr. Etem Akif Bey’in kızıdır. İlk öğrenimini Şam'da Notre Dame de Sion Fransız Mektebi'nde, orta öğrenimini Bezmi Alem Lisesi'nde yapmış ve buradan 1924'te mezun olmuştur. İstanbul Dârülfünûnu (Fen Fakültesi) Tabii İlimler kısmından 1926'da mezun olmuştur. 1 Nisan 1926'dan 1 Ekim 1927'ye kadar Tercan Kazası İlk Mektep Başmuallimliği'nde bulunmuş ve 1 Haziran 1927'de Fen Fakültesi Teşrih ve Fizyoloji asistanlığına tayin edilmiştir. Aynı yılın Ağustos ayında Hayvanat Enstitüsü asistanlığına nakledilmiş; Haziran 1927'de de başasistanlığı terfi etmiştir. 1931 yılında Hayvanat (Zooloji) Enstitüsü laboratuvar şefliğine tayin edildikten sonra 1931-32 yılında tahsilini tamamlamak üzere Paris'te Sorbonne Üniversitesi Zooloji ve Karşılaştırmalı Anatomi (Zoologie et Anatomie Compareé) Enstitüsü'ne devam etmiştir. 1 Aralık 1932'den itibaren Müderris Muavini vekilliği yapan Battalgazi, Üniversite Reformu ile birlikte 30 Kasım 1933'te hayvanat (zooloji) doçentliğine tayin edilmiştir. 1-12 Kasım 1935 tarihleri arasında Balıkçılık Enstitüsü tarafından düzenlenen bilimsel araştırmalara katılmıştır. Prof. A. Naville'in verdiği dersleri onun ölümüne kadar Suat Nigâr ile birlikte Türkçeye çevirmiştir. Naville'in ölümü ile 31 Mart 1937'den itibaren onun derslerini vermeye başlamıştır. 1938'de doçentlik imtihanının bütün safhalarını başarıyla geçmiş; 1944'te de profesör olmuştur. 20 Şubat 1948'de vefat etmiş; Beşiktaş'taki Kılıçali Yahya Efendi aile kabristanlığına defnedilmiştir .", "question": "Fahira Battalgazi'nin 1926'dan 1927'ye kadar çalıştığı görev nedir?", "answers": {"answer_start": 473, "text": "Tercan Kazası İlk Mektep Başmuallimliği"}}, {"id": "4775", "context": "Türkiye'nin ilk kadın profesörlerinden olan Fahire Hanım, 1902'de İstanbul'da doğmuştur. Müşir Akif Paşa ve Dr. Müşir Ömer Paşa’nın torunu; Adli Tıbbın önemli hekimlerinden Prof.Dr. Etem Akif Bey’in kızıdır. İlk öğrenimini Şam'da Notre Dame de Sion Fransız Mektebi'nde, orta öğrenimini Bezmi Alem Lisesi'nde yapmış ve buradan 1924'te mezun olmuştur. İstanbul Dârülfünûnu (Fen Fakültesi) Tabii İlimler kısmından 1926'da mezun olmuştur. 1 Nisan 1926'dan 1 Ekim 1927'ye kadar Tercan Kazası İlk Mektep Başmuallimliği'nde bulunmuş ve 1 Haziran 1927'de Fen Fakültesi Teşrih ve Fizyoloji asistanlığına tayin edilmiştir. Aynı yılın Ağustos ayında Hayvanat Enstitüsü asistanlığına nakledilmiş; Haziran 1927'de de başasistanlığı terfi etmiştir. 1931 yılında Hayvanat (Zooloji) Enstitüsü laboratuvar şefliğine tayin edildikten sonra 1931-32 yılında tahsilini tamamlamak üzere Paris'te Sorbonne Üniversitesi Zooloji ve Karşılaştırmalı Anatomi (Zoologie et Anatomie Compareé) Enstitüsü'ne devam etmiştir. 1 Aralık 1932'den itibaren Müderris Muavini vekilliği yapan Battalgazi, Üniversite Reformu ile birlikte 30 Kasım 1933'te hayvanat (zooloji) doçentliğine tayin edilmiştir. 1-12 Kasım 1935 tarihleri arasında Balıkçılık Enstitüsü tarafından düzenlenen bilimsel araştırmalara katılmıştır. Prof. A. Naville'in verdiği dersleri onun ölümüne kadar Suat Nigâr ile birlikte Türkçeye çevirmiştir. Naville'in ölümü ile 31 Mart 1937'den itibaren onun derslerini vermeye başlamıştır. 1938'de doçentlik imtihanının bütün safhalarını başarıyla geçmiş; 1944'te de profesör olmuştur. 20 Şubat 1948'de vefat etmiş; Beşiktaş'taki Kılıçali Yahya Efendi aile kabristanlığına defnedilmiştir .", "question": "Fahira Battalgazi Şam'da gördüğü orta öğretimi nerede yapmıştır?", "answers": {"answer_start": 286, "text": "Bezmi Alem Lisesi'nde"}}, {"id": "4776", "context": "Türkiye'nin ilk kadın profesörlerinden olan Fahire Hanım, 1902'de İstanbul'da doğmuştur. Müşir Akif Paşa ve Dr. Müşir Ömer Paşa’nın torunu; Adli Tıbbın önemli hekimlerinden Prof.Dr. Etem Akif Bey’in kızıdır. İlk öğrenimini Şam'da Notre Dame de Sion Fransız Mektebi'nde, orta öğrenimini Bezmi Alem Lisesi'nde yapmış ve buradan 1924'te mezun olmuştur. İstanbul Dârülfünûnu (Fen Fakültesi) Tabii İlimler kısmından 1926'da mezun olmuştur. 1 Nisan 1926'dan 1 Ekim 1927'ye kadar Tercan Kazası İlk Mektep Başmuallimliği'nde bulunmuş ve 1 Haziran 1927'de Fen Fakültesi Teşrih ve Fizyoloji asistanlığına tayin edilmiştir. Aynı yılın Ağustos ayında Hayvanat Enstitüsü asistanlığına nakledilmiş; Haziran 1927'de de başasistanlığı terfi etmiştir. 1931 yılında Hayvanat (Zooloji) Enstitüsü laboratuvar şefliğine tayin edildikten sonra 1931-32 yılında tahsilini tamamlamak üzere Paris'te Sorbonne Üniversitesi Zooloji ve Karşılaştırmalı Anatomi (Zoologie et Anatomie Compareé) Enstitüsü'ne devam etmiştir. 1 Aralık 1932'den itibaren Müderris Muavini vekilliği yapan Battalgazi, Üniversite Reformu ile birlikte 30 Kasım 1933'te hayvanat (zooloji) doçentliğine tayin edilmiştir. 1-12 Kasım 1935 tarihleri arasında Balıkçılık Enstitüsü tarafından düzenlenen bilimsel araştırmalara katılmıştır. Prof. A. Naville'in verdiği dersleri onun ölümüne kadar Suat Nigâr ile birlikte Türkçeye çevirmiştir. Naville'in ölümü ile 31 Mart 1937'den itibaren onun derslerini vermeye başlamıştır. 1938'de doçentlik imtihanının bütün safhalarını başarıyla geçmiş; 1944'te de profesör olmuştur. 20 Şubat 1948'de vefat etmiş; Beşiktaş'taki Kılıçali Yahya Efendi aile kabristanlığına defnedilmiştir .", "question": "Fahire Battalgazi'nin babası kimdir?", "answers": {"answer_start": 182, "text": "Etem Akif Bey"}}, {"id": "4777", "context": "Türkiye'nin ilk kadın profesörlerinden olan Fahire Hanım, 1902'de İstanbul'da doğmuştur. Müşir Akif Paşa ve Dr. Müşir Ömer Paşa’nın torunu; Adli Tıbbın önemli hekimlerinden Prof.Dr. Etem Akif Bey’in kızıdır. İlk öğrenimini Şam'da Notre Dame de Sion Fransız Mektebi'nde, orta öğrenimini Bezmi Alem Lisesi'nde yapmış ve buradan 1924'te mezun olmuştur. İstanbul Dârülfünûnu (Fen Fakültesi) Tabii İlimler kısmından 1926'da mezun olmuştur. 1 Nisan 1926'dan 1 Ekim 1927'ye kadar Tercan Kazası İlk Mektep Başmuallimliği'nde bulunmuş ve 1 Haziran 1927'de Fen Fakültesi Teşrih ve Fizyoloji asistanlığına tayin edilmiştir. Aynı yılın Ağustos ayında Hayvanat Enstitüsü asistanlığına nakledilmiş; Haziran 1927'de de başasistanlığı terfi etmiştir. 1931 yılında Hayvanat (Zooloji) Enstitüsü laboratuvar şefliğine tayin edildikten sonra 1931-32 yılında tahsilini tamamlamak üzere Paris'te Sorbonne Üniversitesi Zooloji ve Karşılaştırmalı Anatomi (Zoologie et Anatomie Compareé) Enstitüsü'ne devam etmiştir. 1 Aralık 1932'den itibaren Müderris Muavini vekilliği yapan Battalgazi, Üniversite Reformu ile birlikte 30 Kasım 1933'te hayvanat (zooloji) doçentliğine tayin edilmiştir. 1-12 Kasım 1935 tarihleri arasında Balıkçılık Enstitüsü tarafından düzenlenen bilimsel araştırmalara katılmıştır. Prof. A. Naville'in verdiği dersleri onun ölümüne kadar Suat Nigâr ile birlikte Türkçeye çevirmiştir. Naville'in ölümü ile 31 Mart 1937'den itibaren onun derslerini vermeye başlamıştır. 1938'de doçentlik imtihanının bütün safhalarını başarıyla geçmiş; 1944'te de profesör olmuştur. 20 Şubat 1948'de vefat etmiş; Beşiktaş'taki Kılıçali Yahya Efendi aile kabristanlığına defnedilmiştir .", "question": "Fahire Battalgazi ne zaman doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 58, "text": "1902'de"}}, {"id": "4839", "context": "Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Astrofizik Araştırma Merkezi (ÇAAM) ve Ulupınar Gözlemevi 2001 yılında kurulmuş, gözlemevi 19 Mayıs 2002 tarihinde resmen açılmıştır. Merkez ve Gözlemevi Çanakkale merkezine 10km uzaklıkta \"Radar Tepesi\" nin güney yamacında Ulupınar Köyü'ne yakın bir bölgede, 410 m yükseklikte yer almaktadır.\r\n\r\nAstrofizik alanında etkinlikler planlamak ve yürütmek amacıyla kurulan merkez 2001 yılından itibaren düzenli olarak gerçekleştirdiği çalışmalarını her sene internet sitesinde de yayınlamaktadır.\r\n\r\nGözlemevinde bilimsel amaçlarla kullanılan 4 teleskop ve bir meteoroloji istasyonu bulunmaktadır. Bunlar, 122cm Cassegrain-Nasymth, 60cm Cassegrain, 40cm ve 30cm Schmidt-Cassegrain türü telekoplardır. 60cm ayna çaplı teleskop, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ile İstanbul Üniversitesi tarafından imzalanan ortak bir protokol çerçevesinde Ulupınar Gözlemevinde kurulmuştur. Gözlemevi merkez binasında kütüphane, atölye, sınıf ve konferans salonu bulunmaktadır. Gözlemevinde başta ilköğretim öğrencileri için olmak üzere bilim-toplum etkinlikleri düzenlenmektedir.", "question": "Gözlemevi merkez binasında hangi bölümler yer almaktadır ?", "answers": {"answer_start": 935, "text": "kütüphane, atölye, sınıf ve konferans salonu"}}, {"id": "4840", "context": "Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Astrofizik Araştırma Merkezi (ÇAAM) ve Ulupınar Gözlemevi 2001 yılında kurulmuş, gözlemevi 19 Mayıs 2002 tarihinde resmen açılmıştır. Merkez ve Gözlemevi Çanakkale merkezine 10km uzaklıkta \"Radar Tepesi\" nin güney yamacında Ulupınar Köyü'ne yakın bir bölgede, 410 m yükseklikte yer almaktadır.\r\n\r\nAstrofizik alanında etkinlikler planlamak ve yürütmek amacıyla kurulan merkez 2001 yılından itibaren düzenli olarak gerçekleştirdiği çalışmalarını her sene internet sitesinde de yayınlamaktadır.\r\n\r\nGözlemevinde bilimsel amaçlarla kullanılan 4 teleskop ve bir meteoroloji istasyonu bulunmaktadır. Bunlar, 122cm Cassegrain-Nasymth, 60cm Cassegrain, 40cm ve 30cm Schmidt-Cassegrain türü telekoplardır. 60cm ayna çaplı teleskop, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ile İstanbul Üniversitesi tarafından imzalanan ortak bir protokol çerçevesinde Ulupınar Gözlemevinde kurulmuştur. Gözlemevi merkez binasında kütüphane, atölye, sınıf ve konferans salonu bulunmaktadır. Gözlemevinde başta ilköğretim öğrencileri için olmak üzere bilim-toplum etkinlikleri düzenlenmektedir.", "question": "60 cm Cassegrain teleskopu hangi üniversiteler tarafından imzalanan protokol dahilinde oluşturulmuştur ?", "answers": {"answer_start": 758, "text": "Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ile İstanbul Üniversitesi"}}, {"id": "4841", "context": "Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Astrofizik Araştırma Merkezi (ÇAAM) ve Ulupınar Gözlemevi 2001 yılında kurulmuş, gözlemevi 19 Mayıs 2002 tarihinde resmen açılmıştır. Merkez ve Gözlemevi Çanakkale merkezine 10km uzaklıkta \"Radar Tepesi\" nin güney yamacında Ulupınar Köyü'ne yakın bir bölgede, 410 m yükseklikte yer almaktadır.\r\n\r\nAstrofizik alanında etkinlikler planlamak ve yürütmek amacıyla kurulan merkez 2001 yılından itibaren düzenli olarak gerçekleştirdiği çalışmalarını her sene internet sitesinde de yayınlamaktadır.\r\n\r\nGözlemevinde bilimsel amaçlarla kullanılan 4 teleskop ve bir meteoroloji istasyonu bulunmaktadır. Bunlar, 122cm Cassegrain-Nasymth, 60cm Cassegrain, 40cm ve 30cm Schmidt-Cassegrain türü telekoplardır. 60cm ayna çaplı teleskop, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ile İstanbul Üniversitesi tarafından imzalanan ortak bir protokol çerçevesinde Ulupınar Gözlemevinde kurulmuştur. Gözlemevi merkez binasında kütüphane, atölye, sınıf ve konferans salonu bulunmaktadır. Gözlemevinde başta ilköğretim öğrencileri için olmak üzere bilim-toplum etkinlikleri düzenlenmektedir.", "question": "Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Astrofizik Araştırma Merkezi (ÇAAM) ve Ulupınar Gözlemevinde bilimsel amaçlarla hangi alet kullanılmaktadır ? ", "answers": {"answer_start": 576, "text": "teleskop"}}, {"id": "4842", "context": "Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Astrofizik Araştırma Merkezi (ÇAAM) ve Ulupınar Gözlemevi 2001 yılında kurulmuş, gözlemevi 19 Mayıs 2002 tarihinde resmen açılmıştır. Merkez ve Gözlemevi Çanakkale merkezine 10km uzaklıkta \"Radar Tepesi\" nin güney yamacında Ulupınar Köyü'ne yakın bir bölgede, 410 m yükseklikte yer almaktadır.\r\n\r\nAstrofizik alanında etkinlikler planlamak ve yürütmek amacıyla kurulan merkez 2001 yılından itibaren düzenli olarak gerçekleştirdiği çalışmalarını her sene internet sitesinde de yayınlamaktadır.\r\n\r\nGözlemevinde bilimsel amaçlarla kullanılan 4 teleskop ve bir meteoroloji istasyonu bulunmaktadır. Bunlar, 122cm Cassegrain-Nasymth, 60cm Cassegrain, 40cm ve 30cm Schmidt-Cassegrain türü telekoplardır. 60cm ayna çaplı teleskop, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ile İstanbul Üniversitesi tarafından imzalanan ortak bir protokol çerçevesinde Ulupınar Gözlemevinde kurulmuştur. Gözlemevi merkez binasında kütüphane, atölye, sınıf ve konferans salonu bulunmaktadır. Gözlemevinde başta ilköğretim öğrencileri için olmak üzere bilim-toplum etkinlikleri düzenlenmektedir.", "question": "Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Astrofizik Araştırma Merkezi niçin kurulmuştur ?", "answers": {"answer_start": 333, "text": "Astrofizik alanında etkinlikler planlamak ve yürütmek amacıyla"}}, {"id": "4843", "context": "Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Astrofizik Araştırma Merkezi (ÇAAM) ve Ulupınar Gözlemevi 2001 yılında kurulmuş, gözlemevi 19 Mayıs 2002 tarihinde resmen açılmıştır. Merkez ve Gözlemevi Çanakkale merkezine 10km uzaklıkta \"Radar Tepesi\" nin güney yamacında Ulupınar Köyü'ne yakın bir bölgede, 410 m yükseklikte yer almaktadır.\r\n\r\nAstrofizik alanında etkinlikler planlamak ve yürütmek amacıyla kurulan merkez 2001 yılından itibaren düzenli olarak gerçekleştirdiği çalışmalarını her sene internet sitesinde de yayınlamaktadır.\r\n\r\nGözlemevinde bilimsel amaçlarla kullanılan 4 teleskop ve bir meteoroloji istasyonu bulunmaktadır. Bunlar, 122cm Cassegrain-Nasymth, 60cm Cassegrain, 40cm ve 30cm Schmidt-Cassegrain türü telekoplardır. 60cm ayna çaplı teleskop, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ile İstanbul Üniversitesi tarafından imzalanan ortak bir protokol çerçevesinde Ulupınar Gözlemevinde kurulmuştur. Gözlemevi merkez binasında kütüphane, atölye, sınıf ve konferans salonu bulunmaktadır. Gözlemevinde başta ilköğretim öğrencileri için olmak üzere bilim-toplum etkinlikleri düzenlenmektedir.", "question": "ÇAAM nerede bulunmaktadır ?", "answers": {"answer_start": 190, "text": "Çanakkale merkezine 10km uzaklıkta \"Radar Tepesi\" nin güney yamacında Ulupınar Köyü'ne yakın bir bölgede, 410 m yükseklikte"}}, {"id": "4844", "context": "Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Astrofizik Araştırma Merkezi (ÇAAM) ve Ulupınar Gözlemevi 2001 yılında kurulmuş, gözlemevi 19 Mayıs 2002 tarihinde resmen açılmıştır. Merkez ve Gözlemevi Çanakkale merkezine 10km uzaklıkta \"Radar Tepesi\" nin güney yamacında Ulupınar Köyü'ne yakın bir bölgede, 410 m yükseklikte yer almaktadır.\r\n\r\nAstrofizik alanında etkinlikler planlamak ve yürütmek amacıyla kurulan merkez 2001 yılından itibaren düzenli olarak gerçekleştirdiği çalışmalarını her sene internet sitesinde de yayınlamaktadır.\r\n\r\nGözlemevinde bilimsel amaçlarla kullanılan 4 teleskop ve bir meteoroloji istasyonu bulunmaktadır. Bunlar, 122cm Cassegrain-Nasymth, 60cm Cassegrain, 40cm ve 30cm Schmidt-Cassegrain türü telekoplardır. 60cm ayna çaplı teleskop, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ile İstanbul Üniversitesi tarafından imzalanan ortak bir protokol çerçevesinde Ulupınar Gözlemevinde kurulmuştur. Gözlemevi merkez binasında kütüphane, atölye, sınıf ve konferans salonu bulunmaktadır. Gözlemevinde başta ilköğretim öğrencileri için olmak üzere bilim-toplum etkinlikleri düzenlenmektedir.", "question": "ÇAAM hangi yıl faaliyete geçmiştir ?", "answers": {"answer_start": 136, "text": "2002 "}}, {"id": "4866", "context": "\r\nTürksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş., Türkiye'nin Kablo TV ve tek uydu operatörüdür.\r\n\r\nTürksat A.Ş., Türk Telekom’un özelleştirilmesi sürecinde, 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’na 16 Haziran 2004 tarih ve 5189 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 5. maddesi ile eklenen ek 33. madde uyarınca, ulusal egemenlik kapsamındaki uydu yörünge pozisyonlarının hakları, yönetimi ve işletme yetkisine sahip olmak ve bununla ilgili yükümlülükleri yerine getirmek, adına kayıtlı ve diğer operatörlere ait uyduları işletmeye vermek ve bu alanlarda faaliyet göstermek üzere kurulmuştur.\r\n\r\nTürksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş., 2 Temmuz 2004 tarih ve 5189 sayılı kanunun Ek 33. maddesi uyarınca kurulmuş 22 Temmuz 2004 tarihi itibarıyla da faaliyete geçmiştir. Bu kanun gereğince uydu işletmeciliği Türk Telekom'dan alınıp Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş.'ye verilmiştir. Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş., bir özel hukuk tüzel kişisi olmakla birlikte tamamı devlete ait bir şirkettir. Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş. devlet adına uydu işletmeciliği yapmaktadır. Uydunun kontrol ve denetim hakkı da Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş.'ye aittir.", "question": "2 Temmuz 2004 tarih ve 5189 sayılı kanunu gereğince uydu işletmeciliği hangi kuruma devredilmiştir ?", "answers": {"answer_start": 2, "text": "Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş."}}, {"id": "4867", "context": "\r\nTürksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş., Türkiye'nin Kablo TV ve tek uydu operatörüdür.\r\n\r\nTürksat A.Ş., Türk Telekom’un özelleştirilmesi sürecinde, 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’na 16 Haziran 2004 tarih ve 5189 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 5. maddesi ile eklenen ek 33. madde uyarınca, ulusal egemenlik kapsamındaki uydu yörünge pozisyonlarının hakları, yönetimi ve işletme yetkisine sahip olmak ve bununla ilgili yükümlülükleri yerine getirmek, adına kayıtlı ve diğer operatörlere ait uyduları işletmeye vermek ve bu alanlarda faaliyet göstermek üzere kurulmuştur.\r\n\r\nTürksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş., 2 Temmuz 2004 tarih ve 5189 sayılı kanunun Ek 33. maddesi uyarınca kurulmuş 22 Temmuz 2004 tarihi itibarıyla da faaliyete geçmiştir. Bu kanun gereğince uydu işletmeciliği Türk Telekom'dan alınıp Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş.'ye verilmiştir. Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş., bir özel hukuk tüzel kişisi olmakla birlikte tamamı devlete ait bir şirkettir. Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş. devlet adına uydu işletmeciliği yapmaktadır. Uydunun kontrol ve denetim hakkı da Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş.'ye aittir.", "question": " Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş. ne zamandan itibaren çalışmaktadır ?", "answers": {"answer_start": 749, "text": "22 Temmuz 2004"}}, {"id": "4868", "context": "EK 33. Madde 1. paragraf: Ulusal egemenlik kapsamındaki uydu yörünge pozisyonlarının hakları, yönetimi ve işletme yetkisine sahip olmak ve bununla ilgili yükümlülükleri yerine getirmek, adına kayıtlı ve diğer operatörlere ait uyduları işletmeye vermek ya da verilmesini sağlamak, bu uyduları işletmek, ulusal ve yabancı operatörlere ait uydular üzerinden haberleşme ve iletim alt yapısını kurmak, işletmek ve ticarî faaliyette bulunmak üzere, bu Kanun ile kuruluş ve tescile ilişkin hükümleri hariç olmak üzere 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu ve özel hukuk hükümlerine tâbi, Türksat Uydu Haberleşme ve İşletme Anonim Şirketi (Türksat A.Ş.) unvanı altında bir anonim şirket kurulmuştur.\r\n\r\nEK 33. Madde 3. paragraf: Türksat A.Ş.'nin hisselerinin tamamı Hazine Müsteşarlığına aittir. Ancak, Hazine Müsteşarlığının mülkiyet hakkı ile kâr payı hakkına halel gelmemek ve kamunun pay sahipliğinden kaynaklanan bütün malî hakları Hazine Müsteşarlığında kalmak kaydıyla, Hazine Müsteşarlığının Türksat A.Ş.'deki pay sahipliğine dayanan oy, yönetim, temsil, denetim gibi hak ve yetkileri Ulaştırma Bakanlığı tarafından kullanılır.\r\n\r\n800 civarında televizyon ve radyo data yayını vardır. Şirket; televizyon ve radyo yayıncılığı, Kablo TV hizmeti, internet bağlantısı, veri transferi, VoIP gibi hizmetleri sunmaktadır.", "question": "Türksat A.Ş kaç adet televizyon ve radyo yayını vardır ? ", "answers": {"answer_start": 1125, "text": "800 civarında"}}, {"id": "4869", "context": "EK 33. Madde 1. paragraf: Ulusal egemenlik kapsamındaki uydu yörünge pozisyonlarının hakları, yönetimi ve işletme yetkisine sahip olmak ve bununla ilgili yükümlülükleri yerine getirmek, adına kayıtlı ve diğer operatörlere ait uyduları işletmeye vermek ya da verilmesini sağlamak, bu uyduları işletmek, ulusal ve yabancı operatörlere ait uydular üzerinden haberleşme ve iletim alt yapısını kurmak, işletmek ve ticarî faaliyette bulunmak üzere, bu Kanun ile kuruluş ve tescile ilişkin hükümleri hariç olmak üzere 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu ve özel hukuk hükümlerine tâbi, Türksat Uydu Haberleşme ve İşletme Anonim Şirketi (Türksat A.Ş.) unvanı altında bir anonim şirket kurulmuştur.\r\n\r\nEK 33. Madde 3. paragraf: Türksat A.Ş.'nin hisselerinin tamamı Hazine Müsteşarlığına aittir. Ancak, Hazine Müsteşarlığının mülkiyet hakkı ile kâr payı hakkına halel gelmemek ve kamunun pay sahipliğinden kaynaklanan bütün malî hakları Hazine Müsteşarlığında kalmak kaydıyla, Hazine Müsteşarlığının Türksat A.Ş.'deki pay sahipliğine dayanan oy, yönetim, temsil, denetim gibi hak ve yetkileri Ulaştırma Bakanlığı tarafından kullanılır.\r\n\r\n800 civarında televizyon ve radyo data yayını vardır. Şirket; televizyon ve radyo yayıncılığı, Kablo TV hizmeti, internet bağlantısı, veri transferi, VoIP gibi hizmetleri sunmaktadır.", "question": "Ulaştırma Bakanlığı Türksat A.Ş üzerinde hangi hak ve yetkilere sahiptir ?", "answers": {"answer_start": 1028, "text": "oy, yönetim, temsil, denetim"}}, {"id": "4870", "context": "EK 33. Madde 1. paragraf: Ulusal egemenlik kapsamındaki uydu yörünge pozisyonlarının hakları, yönetimi ve işletme yetkisine sahip olmak ve bununla ilgili yükümlülükleri yerine getirmek, adına kayıtlı ve diğer operatörlere ait uyduları işletmeye vermek ya da verilmesini sağlamak, bu uyduları işletmek, ulusal ve yabancı operatörlere ait uydular üzerinden haberleşme ve iletim alt yapısını kurmak, işletmek ve ticarî faaliyette bulunmak üzere, bu Kanun ile kuruluş ve tescile ilişkin hükümleri hariç olmak üzere 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu ve özel hukuk hükümlerine tâbi, Türksat Uydu Haberleşme ve İşletme Anonim Şirketi (Türksat A.Ş.) unvanı altında bir anonim şirket kurulmuştur.\r\n\r\nEK 33. Madde 3. paragraf: Türksat A.Ş.'nin hisselerinin tamamı Hazine Müsteşarlığına aittir. Ancak, Hazine Müsteşarlığının mülkiyet hakkı ile kâr payı hakkına halel gelmemek ve kamunun pay sahipliğinden kaynaklanan bütün malî hakları Hazine Müsteşarlığında kalmak kaydıyla, Hazine Müsteşarlığının Türksat A.Ş.'deki pay sahipliğine dayanan oy, yönetim, temsil, denetim gibi hak ve yetkileri Ulaştırma Bakanlığı tarafından kullanılır.\r\n\r\n800 civarında televizyon ve radyo data yayını vardır. Şirket; televizyon ve radyo yayıncılığı, Kablo TV hizmeti, internet bağlantısı, veri transferi, VoIP gibi hizmetleri sunmaktadır.", "question": "Türksat A.Ş.'deki hak ve yetkiler hangi kurum kullanılmaktadır ?", "answers": {"answer_start": 1079, "text": "Ulaştırma Bakanlığı"}}, {"id": "4871", "context": "EK 33. Madde 1. paragraf: Ulusal egemenlik kapsamındaki uydu yörünge pozisyonlarının hakları, yönetimi ve işletme yetkisine sahip olmak ve bununla ilgili yükümlülükleri yerine getirmek, adına kayıtlı ve diğer operatörlere ait uyduları işletmeye vermek ya da verilmesini sağlamak, bu uyduları işletmek, ulusal ve yabancı operatörlere ait uydular üzerinden haberleşme ve iletim alt yapısını kurmak, işletmek ve ticarî faaliyette bulunmak üzere, bu Kanun ile kuruluş ve tescile ilişkin hükümleri hariç olmak üzere 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu ve özel hukuk hükümlerine tâbi, Türksat Uydu Haberleşme ve İşletme Anonim Şirketi (Türksat A.Ş.) unvanı altında bir anonim şirket kurulmuştur.\r\n\r\nEK 33. Madde 3. paragraf: Türksat A.Ş.'nin hisselerinin tamamı Hazine Müsteşarlığına aittir. Ancak, Hazine Müsteşarlığının mülkiyet hakkı ile kâr payı hakkına halel gelmemek ve kamunun pay sahipliğinden kaynaklanan bütün malî hakları Hazine Müsteşarlığında kalmak kaydıyla, Hazine Müsteşarlığının Türksat A.Ş.'deki pay sahipliğine dayanan oy, yönetim, temsil, denetim gibi hak ve yetkileri Ulaştırma Bakanlığı tarafından kullanılır.\r\n\r\n800 civarında televizyon ve radyo data yayını vardır. Şirket; televizyon ve radyo yayıncılığı, Kablo TV hizmeti, internet bağlantısı, veri transferi, VoIP gibi hizmetleri sunmaktadır.", "question": "Türksat A.Ş'nin hisseleri hangi kuruluşa aittir ? ", "answers": {"answer_start": 752, "text": "Hazine Müsteşarlığı"}}, {"id": "4872", "context": "Türksat 3A 13 Haziran 2008 tarihinde Fransız Guyanası'ndaki Guyana Uzay Merkezi'nden fırlatılmıştır. Türksat 3A uydusu 16 Temmuz 2008 tarihi itibarıyla faaliyetlerine başlamıştır. 42.0° Doğu yörüngesinde hizmet veren Türksat 3A haberleşme uydusu, Türkiye başta olmak üzere tüm Avrupa, Kuzey Afrika ile tüm Türk Cumhuriyetlerinin yanı sıra Çin sınırına kadar uzanan bir kapsama alanına sahiptir. Türksat 3A haberleşme uydusu Ku frekans bandında veri haberleşme hizmetleri de sunmaktadır. Türksat 3A haberleşme uydusu, coğrafi koşullar nedeniyle radyolink ve kablo iletişim altyapısı mevcut olmayan bölgelere VSAT terminalleri aracılığıyla internet, ses ve görüntü hizmetlerinin götürülmesi için kullanılabilmektedir.\r\n", "question": "Türksat 3A hangi amaçlarla kullanılmaktadır ?", "answers": {"answer_start": 517, "text": "coğrafi koşullar nedeniyle radyolink ve kablo iletişim altyapısı mevcut olmayan bölgelere VSAT terminalleri aracılığıyla internet, ses ve görüntü hizmetlerinin götürülmesi için"}}, {"id": "4873", "context": "Türksat 3A 13 Haziran 2008 tarihinde Fransız Guyanası'ndaki Guyana Uzay Merkezi'nden fırlatılmıştır. Türksat 3A uydusu 16 Temmuz 2008 tarihi itibarıyla faaliyetlerine başlamıştır. 42.0° Doğu yörüngesinde hizmet veren Türksat 3A haberleşme uydusu, Türkiye başta olmak üzere tüm Avrupa, Kuzey Afrika ile tüm Türk Cumhuriyetlerinin yanı sıra Çin sınırına kadar uzanan bir kapsama alanına sahiptir. Türksat 3A haberleşme uydusu Ku frekans bandında veri haberleşme hizmetleri de sunmaktadır. Türksat 3A haberleşme uydusu, coğrafi koşullar nedeniyle radyolink ve kablo iletişim altyapısı mevcut olmayan bölgelere VSAT terminalleri aracılığıyla internet, ses ve görüntü hizmetlerinin götürülmesi için kullanılabilmektedir.\r\n", "question": "Türksat 3A hangi frekans aralığında haberleşme hizmeti vermektedir ?", "answers": {"answer_start": 424, "text": "Ku frekans bandı"}}, {"id": "4874", "context": "Türksat 3A 13 Haziran 2008 tarihinde Fransız Guyanası'ndaki Guyana Uzay Merkezi'nden fırlatılmıştır. Türksat 3A uydusu 16 Temmuz 2008 tarihi itibarıyla faaliyetlerine başlamıştır. 42.0° Doğu yörüngesinde hizmet veren Türksat 3A haberleşme uydusu, Türkiye başta olmak üzere tüm Avrupa, Kuzey Afrika ile tüm Türk Cumhuriyetlerinin yanı sıra Çin sınırına kadar uzanan bir kapsama alanına sahiptir. Türksat 3A haberleşme uydusu Ku frekans bandında veri haberleşme hizmetleri de sunmaktadır. Türksat 3A haberleşme uydusu, coğrafi koşullar nedeniyle radyolink ve kablo iletişim altyapısı mevcut olmayan bölgelere VSAT terminalleri aracılığıyla internet, ses ve görüntü hizmetlerinin götürülmesi için kullanılabilmektedir.\r\n", "question": "Türksat 3A hangı sınırlara kadar kapsama alanına sahiptir ?", "answers": {"answer_start": 247, "text": "Türkiye başta olmak üzere tüm Avrupa, Kuzey Afrika ile tüm Türk Cumhuriyetlerinin yanı sıra Çin sınırı"}}, {"id": "4875", "context": "Türksat 3A 13 Haziran 2008 tarihinde Fransız Guyanası'ndaki Guyana Uzay Merkezi'nden fırlatılmıştır. Türksat 3A uydusu 16 Temmuz 2008 tarihi itibarıyla faaliyetlerine başlamıştır. 42.0° Doğu yörüngesinde hizmet veren Türksat 3A haberleşme uydusu, Türkiye başta olmak üzere tüm Avrupa, Kuzey Afrika ile tüm Türk Cumhuriyetlerinin yanı sıra Çin sınırına kadar uzanan bir kapsama alanına sahiptir. Türksat 3A haberleşme uydusu Ku frekans bandında veri haberleşme hizmetleri de sunmaktadır. Türksat 3A haberleşme uydusu, coğrafi koşullar nedeniyle radyolink ve kablo iletişim altyapısı mevcut olmayan bölgelere VSAT terminalleri aracılığıyla internet, ses ve görüntü hizmetlerinin götürülmesi için kullanılabilmektedir.\r\n", "question": "Türksat 3A nereden fırlatılmıştır ?", "answers": {"answer_start": 37, "text": "Fransız Guyanası'ndaki Guyana Uzay Merkezi"}}, {"id": "4876", "context": "50.0° Doğu boylamında hizmet vermesi planlanan olan Türksat 4B uydusunun üretimi ve testleri 4 Haziran 2014 tarihi itibarıyla tamamlanmıştır. 16 Mayıs 2014’teki Proton roketi arızası sonrası durdurulan fırlatmalar 28 Eylül 2014 tarihinde tekrar başlamıştır. Türksat 4B uydusunun 2015 yılı içerisinde uzaya fırlatılması planlanmaktadır. Türksat 4B uydusu; Türkiye, Afrika, Avrupa, Orta Doğu ve Güney Batı Asya’yı kapsama altına alacaktır. Türksat 4B uydusu üzerinden Ku frekans bandında televizyon yayıncılığına ilave olarak Ka frekans bandındaki spot kapsama alanları ile yüksek hızlı ve daha düşük maliyetlere sahip internet erişim hizmetleri sunulması planlanmaktadır. Türksat 4B uydusuyla birlikte 50.0° Doğu yörüngesinde ilk defa bir Türksat uydusu yer alacaktır.", "question": "50.0° Doğu yörüngesinde ilk defa bulanacak olan Türksat uydusu nedir ? ", "answers": {"answer_start": 52, "text": "Türksat 4B"}}, {"id": "4877", "context": "50.0° Doğu boylamında hizmet vermesi planlanan olan Türksat 4B uydusunun üretimi ve testleri 4 Haziran 2014 tarihi itibarıyla tamamlanmıştır. 16 Mayıs 2014’teki Proton roketi arızası sonrası durdurulan fırlatmalar 28 Eylül 2014 tarihinde tekrar başlamıştır. Türksat 4B uydusunun 2015 yılı içerisinde uzaya fırlatılması planlanmaktadır. Türksat 4B uydusu; Türkiye, Afrika, Avrupa, Orta Doğu ve Güney Batı Asya’yı kapsama altına alacaktır. Türksat 4B uydusu üzerinden Ku frekans bandında televizyon yayıncılığına ilave olarak Ka frekans bandındaki spot kapsama alanları ile yüksek hızlı ve daha düşük maliyetlere sahip internet erişim hizmetleri sunulması planlanmaktadır. Türksat 4B uydusuyla birlikte 50.0° Doğu yörüngesinde ilk defa bir Türksat uydusu yer alacaktır.", "question": "Türksat 4B uydusunun Ka frekans bandında nasıl bir hizmet sunması planlanmaktadır ?", "answers": {"answer_start": 546, "text": "spot kapsama alanları ile yüksek hızlı ve daha düşük maliyetlere sahip internet erişim hizmetleri "}}, {"id": "4878", "context": "50.0° Doğu boylamında hizmet vermesi planlanan olan Türksat 4B uydusunun üretimi ve testleri 4 Haziran 2014 tarihi itibarıyla tamamlanmıştır. 16 Mayıs 2014’teki Proton roketi arızası sonrası durdurulan fırlatmalar 28 Eylül 2014 tarihinde tekrar başlamıştır. Türksat 4B uydusunun 2015 yılı içerisinde uzaya fırlatılması planlanmaktadır. Türksat 4B uydusu; Türkiye, Afrika, Avrupa, Orta Doğu ve Güney Batı Asya’yı kapsama altına alacaktır. Türksat 4B uydusu üzerinden Ku frekans bandında televizyon yayıncılığına ilave olarak Ka frekans bandındaki spot kapsama alanları ile yüksek hızlı ve daha düşük maliyetlere sahip internet erişim hizmetleri sunulması planlanmaktadır. Türksat 4B uydusuyla birlikte 50.0° Doğu yörüngesinde ilk defa bir Türksat uydusu yer alacaktır.", "question": "Türksat 4B hangi alanları kapsayacaktır ?", "answers": {"answer_start": 355, "text": "Türkiye, Afrika, Avrupa, Orta Doğu ve Güney Batı Asya"}}, {"id": "4879", "context": "50.0° Doğu boylamında hizmet vermesi planlanan olan Türksat 4B uydusunun üretimi ve testleri 4 Haziran 2014 tarihi itibarıyla tamamlanmıştır. 16 Mayıs 2014’teki Proton roketi arızası sonrası durdurulan fırlatmalar 28 Eylül 2014 tarihinde tekrar başlamıştır. Türksat 4B uydusunun 2015 yılı içerisinde uzaya fırlatılması planlanmaktadır. Türksat 4B uydusu; Türkiye, Afrika, Avrupa, Orta Doğu ve Güney Batı Asya’yı kapsama altına alacaktır. Türksat 4B uydusu üzerinden Ku frekans bandında televizyon yayıncılığına ilave olarak Ka frekans bandındaki spot kapsama alanları ile yüksek hızlı ve daha düşük maliyetlere sahip internet erişim hizmetleri sunulması planlanmaktadır. Türksat 4B uydusuyla birlikte 50.0° Doğu yörüngesinde ilk defa bir Türksat uydusu yer alacaktır.", "question": "Türksat 4B uydusunun fırlatmaları neden durdurulmuştur ?", "answers": {"answer_start": 161, "text": "Proton roketi arızası"}}, {"id": "5077", "context": "Burhaneddin Berken, (d. 1886 İstanbul - ö. 1951 veya 1953) Türk profesör, eğitimci ve bilim insanı.", "question": "Burhaneddin Berken kimdir?", "answers": {"answer_start": 59, "text": "Türk profesör, eğitimci ve bilim insanı"}}, {"id": "5078", "context": "Hendese-i Mülkiye'den 1908 yılında mezun olduktan sonra Paris'e giderek Ecole Nationale des Ponts et Chausséesten 1912 senesinde diploma almıştır. 1913 yılında Yüksek Mühendis Mektebi'ne muallim muavini oldu. 1929 yılında müderrisliğe terfi ettirildi. 1946 senesinde de Ordinaryüs ünvanını almıştır.\r\n", "question": "Burhaneddin Berkan kaç yılında ordinaryüs ünvanını almıştır?", "answers": {"answer_start": 251, "text": " 1946 "}}, {"id": "5079", "context": "Hendese-i Mülkiye'den 1908 yılında mezun olduktan sonra Paris'e giderek Ecole Nationale des Ponts et Chausséesten 1912 senesinde diploma almıştır. 1913 yılında Yüksek Mühendis Mektebi'ne muallim muavini oldu. 1929 yılında müderrisliğe terfi ettirildi. 1946 senesinde de Ordinaryüs ünvanını almıştır.\r\n", "question": "Bergamalı Kadri kaç yılında müderrisliğe terfi ettirildi?", "answers": {"answer_start": 208, "text": " 1929"}}, {"id": "5080", "context": "Hendese-i Mülkiye'den 1908 yılında mezun olduktan sonra Paris'e giderek Ecole Nationale des Ponts et Chausséesten 1912 senesinde diploma almıştır. 1913 yılında Yüksek Mühendis Mektebi'ne muallim muavini oldu. 1929 yılında müderrisliğe terfi ettirildi. 1946 senesinde de Ordinaryüs ünvanını almıştır.\r\n", "question": "Burhaneddin Berken kaç yılında hangi mektebde muallim muavini oldu?", "answers": {"answer_start": 147, "text": "1913 yılında Yüksek Mühendis Mektebi'"}}, {"id": "5081", "context": "Hendese-i Mülkiye'den 1908 yılında mezun olduktan sonra Paris'e giderek Ecole Nationale des Ponts et Chausséesten 1912 senesinde diploma almıştır. 1913 yılında Yüksek Mühendis Mektebi'ne muallim muavini oldu. 1929 yılında müderrisliğe terfi ettirildi. 1946 senesinde de Ordinaryüs ünvanını almıştır.\r\n", "question": "Burhaneddin Berken 1912 senesınde nereden diploma almıştır?", "answers": {"answer_start": 72, "text": "Ecole Nationale des Ponts et Chausséesten "}}, {"id": "5082", "context": "Hendese-i Mülkiye'den 1908 yılında mezun olduktan sonra Paris'e giderek Ecole Nationale des Ponts et Chausséesten 1912 senesinde diploma almıştır. 1913 yılında Yüksek Mühendis Mektebi'ne muallim muavini oldu. 1929 yılında müderrisliğe terfi ettirildi. 1946 senesinde de Ordinaryüs ünvanını almıştır.\r\n", "question": "Hendese-i Mülkiye'den kaç yılında mezun olmuştur?", "answers": {"answer_start": 22, "text": "1908 "}}, {"id": "5083", "context": "Hidrolik alanında çalışmış ve Türkiye'de su laboratuvarlarının kurulmasında emeği geçmiştir. Ayrıca Yüksek Mühendis Mektebi'ne aralıksız olarak hizmet etmiştir.", "question": "Burhaneddin Berkan Türkiyede hangi laboratuvarların kurulmasında emeği geçmiştir?", "answers": {"answer_start": 41, "text": "su laboratuvarlarının"}}, {"id": "5084", "context": "Hidrolik alanında çalışmış ve Türkiye'de su laboratuvarlarının kurulmasında emeği geçmiştir. Ayrıca Yüksek Mühendis Mektebi'ne aralıksız olarak hizmet etmiştir.", "question": "Burhaneddin Berkan hangi alanda çalışmıştır ?", "answers": {"answer_start": 0, "text": "Hidrolik alanında"}}, {"id": "5085", "context": "Pîrî Reis Haritası günümüze kalan, Avustralya kıtasını gösteren en eski haritalardan biridir. Osmanlı Kaptan-ı Derya'sı (Amiral) Pîrî Reis tarafından 1513'te çizilmiş olup, Avrupa ve Afrika'nın batı kıyılarını ve Güney Amerika'nın doğu kıyılarını gösterir. Aralarında Kristof Kolomb'a ait bir haritanın da bulunduğu yirmi kaynağı bütünleştirerek hazırlanmış, 16. yüzyıl Avrupa ve Müslüman denizcilerinin coğrafya bilgilerini içeren değerli bir tarihi belgedir.", "question": "Pîrî Reis Haritası kim tarafından ne zaman çizilmiştir?", "answers": {"answer_start": 94, "text": "Osmanlı Kaptan-ı Derya'sı (Amiral) Pîrî Reis tarafından 1513'te çizilmiş "}}, {"id": "5086", "context": "Pîrî Reis 1528'de Amerika'yı gösteren ikinci bir harita yapmıştır.", "question": "Pîrî Reis in Amerika Kıtasını gösteren kaç tane haritası vardır?", "answers": {"answer_start": 37, "text": " iki"}}, {"id": "5087", "context": "Pîrî Reis, kendisini yetiştirmiş olan amcası Kemal Reis'in 1511'deki ölümünün ardından Gelibolu'ya çekilip orada bir dünya haritası, bir de Kitab-ı Bahriyesini hazırlamıştır. Dünya haritasını 1513'de tamamlayıp 1517 yılında, Mısır’ın fethinin hemen sonrasındaki günlerde Yavuz Sultan Selim’e takdim etmiştir. Pîrî Reis; bunun ardından Kaptan-ı Derya (Deniz Kuvvetleri Komutanı) rütbesine getirilir. Harita, 1929'da Topkapı Sarayı'nın müzeye dönüştürülme çalışmaları sırasında keşfedilir ve hâlâ oradadır. Afet İnan; 1954 yılında yayımlanan En Eski Amerika Haritası adlı kitabında, haritanın kenar notlarının, Osmanlı Türkçesinden yeni harflere çevirilerini yayımlamıştır.", "question": "Piri Reis haritasının kenar notlarının, Osmanlı Türkçesinden yeni harflere çevrilip yayımlandığı kitabın adı ve yazarı kimdir?", "answers": {"answer_start": 504, "text": " Afet İnan; 1954 yılında yayımlanan En Eski Amerika Haritası adlı kitabı"}}, {"id": "5088", "context": "Pîrî Reis, kendisini yetiştirmiş olan amcası Kemal Reis'in 1511'deki ölümünün ardından Gelibolu'ya çekilip orada bir dünya haritası, bir de Kitab-ı Bahriyesini hazırlamıştır. Dünya haritasını 1513'de tamamlayıp 1517 yılında, Mısır’ın fethinin hemen sonrasındaki günlerde Yavuz Sultan Selim’e takdim etmiştir. Pîrî Reis; bunun ardından Kaptan-ı Derya (Deniz Kuvvetleri Komutanı) rütbesine getirilir. Harita, 1929'da Topkapı Sarayı'nın müzeye dönüştürülme çalışmaları sırasında keşfedilir ve hâlâ oradadır. Afet İnan; 1954 yılında yayımlanan En Eski Amerika Haritası adlı kitabında, haritanın kenar notlarının, Osmanlı Türkçesinden yeni harflere çevirilerini yayımlamıştır.", "question": "Piri Resi Yavuz Sultan Selim tarafından ne zaman kaptanı derya seçilmiştir?", "answers": {"answer_start": 211, "text": "1517 yılında"}}, {"id": "5089", "context": "Pîrî Reis, kendisini yetiştirmiş olan amcası Kemal Reis'in 1511'deki ölümünün ardından Gelibolu'ya çekilip orada bir dünya haritası, bir de Kitab-ı Bahriyesini hazırlamıştır. Dünya haritasını 1513'de tamamlayıp 1517 yılında, Mısır’ın fethinin hemen sonrasındaki günlerde Yavuz Sultan Selim’e takdim etmiştir. Pîrî Reis; bunun ardından Kaptan-ı Derya (Deniz Kuvvetleri Komutanı) rütbesine getirilir. Harita, 1929'da Topkapı Sarayı'nın müzeye dönüştürülme çalışmaları sırasında keşfedilir ve hâlâ oradadır. Afet İnan; 1954 yılında yayımlanan En Eski Amerika Haritası adlı kitabında, haritanın kenar notlarının, Osmanlı Türkçesinden yeni harflere çevirilerini yayımlamıştır.", "question": "Piri Resi dünya haritasını ne zaman bitirmiştir?", "answers": {"answer_start": 191, "text": " 1513"}}, {"id": "5090", "context": "Pîrî Reis, kendisini yetiştirmiş olan amcası Kemal Reis'in 1511'deki ölümünün ardından Gelibolu'ya çekilip orada bir dünya haritası, bir de Kitab-ı Bahriyesini hazırlamıştır. Dünya haritasını 1513'de tamamlayıp 1517 yılında, Mısır’ın fethinin hemen sonrasındaki günlerde Yavuz Sultan Selim’e takdim etmiştir. Pîrî Reis; bunun ardından Kaptan-ı Derya (Deniz Kuvvetleri Komutanı) rütbesine getirilir. Harita, 1929'da Topkapı Sarayı'nın müzeye dönüştürülme çalışmaları sırasında keşfedilir ve hâlâ oradadır. Afet İnan; 1954 yılında yayımlanan En Eski Amerika Haritası adlı kitabında, haritanın kenar notlarının, Osmanlı Türkçesinden yeni harflere çevirilerini yayımlamıştır.", "question": "Piri Reis' i kim yetiştirmiştir?", "answers": {"answer_start": 38, "text": "amcası Kemal Reis"}}, {"id": "5091", "context": "Amerika'yı gösteren, günümüze kalmış antik haritalar arasında Pîrî Reis'inkinden daha eski birkaç başka harita vardır. Bunlardan Cantino'nun 1502'de, Nicolo Caveri (Nicolo de Canerio)'nun 1504-1505'de basılmış, Amerika'yı Asya'nın bir uzantısı olarak gösteren haritaları sayılabilir. Öbürü, 1507'de basılmış Martin Waldseemüller'in haritasıdır. Bu harita; Cannerio'nun haritasından kaynaklanmıştır ama Amerika'yı Asya'dan ayrı bir kıta olarak gösterir ve onu ilk defa \"Amerika\" olarak adlandırır. Pîrî Reis, kendi haritası için kullandığı kaynaklar arasında Kristof Kolomb'un haritasının da olduğunu belirtir ki bu -muhtemelen- Kolomb'un 1498'de çizdiği haritadır. Ancak Kolomb'un 1498 tarihli haritasının ne aslı ne de kopyaları bulunabilmiştir.", "question": "Amerika'yı Asya'dan ayrı bir kıta olarak gösteren ve onu ilk defa \"Amerika\" olarak adlandıran kimdir?", "answers": {"answer_start": 308, "text": "Martin Waldseemüller"}}, {"id": "5092", "context": "Harita, 9 Kasım 1929'da Topkapı Sarayı'nda sarayı müzeye dönüştürme sırasındaki envanter tespit çalışmaları sürerken tesadüfen bulundu. Alman bilim adamı Adolf Deismann (1866-1937); dönemin Millî Müzeler Müdürü Halil Ethem Eldem'in kendisine verdiği parçaları inceleyip düzenlerken eline geçen harita takımının içindeki folyoyu o sırada İstanbul'da bulunan ve Türk denizciliği hakkında uzman olan Alman bilim adamı Paul Kahle'ye göstermişti. Eserin Pîrî Reis'in ilk dünya haritası olduğunu teşhis eden; Paul Kahle oldu.", "question": "Piri Reisin haritası ne zaman ve nerede bulundu?", "answers": {"answer_start": 8, "text": "9 Kasım 1929'da Topkapı Sarayı'nda sarayı müzeye dönüştürme sırasındaki envanter tespit çalışmaları sürerken tesadüfen bulundu."}}, {"id": "5093", "context": "Prof. Kahle; harita ile ilgili inceleme sonuçlarını 1931 yılında 18. Doğubilimleri Kongresi'nde sundu. Haritanın üzerindeki notları, Hasan Fehmi Bey; latin harflerine aktardı. Türk Tarih Kurumu başkanı Yusuf Akçura; 1937 tarihli 'Pîrî Reis Haritası' adlı kitabında haritayı yayımladı. Cumhurbaşkanı Atatürk; haritayı Ankara'ya getirtip bizzat inceledi ve devlet matbaasında çoğaltılmasını sağladı.", "question": "Piri Reisin haritasının yayımlandığı Piri Reis haritası isimli kitabın yazarı kimdir?", "answers": {"answer_start": 201, "text": " Yusuf Akçura"}}, {"id": "5094", "context": "Prof. Kahle; harita ile ilgili inceleme sonuçlarını 1931 yılında 18. Doğubilimleri Kongresi'nde sundu. Haritanın üzerindeki notları, Hasan Fehmi Bey; latin harflerine aktardı. Türk Tarih Kurumu başkanı Yusuf Akçura; 1937 tarihli 'Pîrî Reis Haritası' adlı kitabında haritayı yayımladı. Cumhurbaşkanı Atatürk; haritayı Ankara'ya getirtip bizzat inceledi ve devlet matbaasında çoğaltılmasını sağladı.", "question": "Prof. Kahle; harita ile ilgili inceleme sonuçlarını ne zaman ve nerede sunmuştur?", "answers": {"answer_start": 51, "text": " 1931 yılında 18. Doğubilimleri Kongresi'nde"}}, {"id": "5095", "context": "Haritanın kayıp parçalarını arama çabaları sırasında, Topkapı Sarayı Müdürü Tahsin Öz tarafından, dünya haritası olduğu sanılan bir başka Pîrî Reis haritası bulunmuştur.", "question": "Haritanın kayıp parçalarını arama çabaları sırasında dünya haritası olduğu sanılan bir başka Pîrî Reis haritası bulan kişi kimdir?", "answers": {"answer_start": 54, "text": "Topkapı Sarayı Müdürü Tahsin Öz"}}, {"id": "5096", "context": "Harita; ceylan derisi üzerine çizilmiş olup 900x600 mm boyutlarındadır. Ortaçağ haritalarından -sıkça rastlanan- portolan tarzında yapılmıştır; yani enlem ve boylam çizgileri yerine anahtar noktalarda yönleri gösteren pusula gülleri ve bunlardan ışınsal olarak yayılan yön çizgileri vardır.", "question": "Haritanın orjinal boyutları nedir?", "answers": {"answer_start": 44, "text": "900x600 mm "}}, {"id": "5097", "context": "Harita; ceylan derisi üzerine çizilmiş olup 900x600 mm boyutlarındadır. Ortaçağ haritalarından -sıkça rastlanan- portolan tarzında yapılmıştır; yani enlem ve boylam çizgileri yerine anahtar noktalarda yönleri gösteren pusula gülleri ve bunlardan ışınsal olarak yayılan yön çizgileri vardır.", "question": "Piri Reisin haritası hangi tarzda yapılmıştır?", "answers": {"answer_start": 113, "text": "portolan tarzında yapılmıştır"}}, {"id": "5098", "context": "Kenarlarında, açıklayıcı nitelikte çeşitli notlar vardır. Notların bır kısmı; tutsak edilmiş Portekiz ve İspanyol denizcilerin ifadelerine dayalıdır. Notlarda Yeni Dünya’nın yerlileri, hayvanları, bitkileri, mâdenî zenginlikleri ve diğer ilginç özelliklerine değinilir. Ayrıca, gösterilen yerlerde bulunduğu rivayet edilmiş hayvan veya hayâlî yaratıkların resimlerini de gösteren harita; toplam dokuz renkle çizilmiştir.", "question": "Harita toplam kaç renkle çizilmiştir?", "answers": {"answer_start": 395, "text": "dokuz renkle çizilmiştir."}}, {"id": "5099", "context": "Kenar notlarından birinde; bu haritanın batıda Kristof Kolomb'un keşfettiği yöreleri, doğuda da \"Çin, Hint ve Sint\" bölgelerini gösterdiğini yazar. Sağ kenardaki notlarının bazıların yarım cümlelerden oluşması, bu haritanın daha büyük bir dünya haritasının sol yarısı olduğunu gösterir; öbür yarısı kayıptır.\r\n", "question": "Piri Reisin haritasının diğer kısmına ne olduğuna inanılır?", "answers": {"answer_start": 287, "text": "öbür yarısı kayıp"}}, {"id": "5100", "context": "Çizimde Batı Avrupa, Batı Afrika ve Güney Amerika'nın doğusu kolayca tanınabilir.\r\n\r\nAtlas Okyanusunda Kanarya Adaları, Yeşil Burun Adaları Adaları ve Azor Adaları'nın konumları doğrudur ama biraz orantısızdırlar.\r\n\r\nAvrupada Fransa ve İber Yarımadası iyi çizilmiştir. İber Yarımadası'nda gösterilen dört nehirden üçü Tagus, Guadalkivir ve Ebro olarak tanınabilir, ancak bu nehirlerin yukarı kısımlarında hatalar vardır.\r\n\r\nAfrika kıtasında Senegal, Gambiya ve Gine, ve Fildişi Sahili'ndeki Sassandra nehirlerini tanımak mümkündür. Nijer Nehri'nin kaynağı olarak, Sahra Çölü'nde görünen göller vardır.\r\n\r\nKuzey Amerikanın ayrıntıları, gerçek ayrıntılarına hiç uymamaktadır. Hispanyola olarak adlandırılan ada, kuzey-güney dogrultusunda çizilip, görünüm olarak Japonya'nın 15. yüzyılda bilinen şekline benzer.\r\n\r\nGüney Amerikada Brezilya'nın kuzey kıyıları gerçekle oldukça uyumludurlar. Orinoko ve Amazon nehirleri, Trinidad adası kolaylıkla tanınabilir. Amazon'un denize döküldüğü noktanın açıklarında çizilmiş olan büyük ada ise gerçekte yoktur. Güney Amerika'nın iç bölgelerinde dağlar görünür. Rio de la Plata nehri olması muhtemel bir nehrin güneyindeki kıyı ayrıntıları Brezilya kıyılarıyla çeşitli noktalarda uymaktadır ama kıyı çizgisinin doğrultusu güney yerine doğuya doğru uzanır.", "question": "Nijer Nehri'nin kaynağı olarak piri reisin haritasında neresi gösterilmiştir?", "answers": {"answer_start": 564, "text": "Sahra Çölü'nde görünen göller"}}, {"id": "5101", "context": "Çizimde Batı Avrupa, Batı Afrika ve Güney Amerika'nın doğusu kolayca tanınabilir.", "question": "Piri Reisin haritasında hangi kısımlar kolayca tanınabilir?", "answers": {"answer_start": 8, "text": "Batı Avrupa, Batı Afrika ve Güney Amerika'nın doğusu kolayca tanınabilir."}}, {"id": "5102", "context": "Avrupada Fransa ve İber Yarımadası iyi çizilmiştir. İber Yarımadası'nda gösterilen dört nehirden üçü Tagus, Guadalkivir ve Ebro olarak tanınabilir, ancak bu nehirlerin yukarı kısımlarında hatalar vardır.", "question": "Piri Reisin haritasında ki Avrupa'da hangi yarımadalar iyi çizilmiştir?", "answers": {"answer_start": 9, "text": "Fransa ve İber Yarımadası iyi çizilmiştir"}}, {"id": "5103", "context": "Afrika kıtasında Senegal, Gambiya ve Gine, ve Fildişi Sahili'ndeki Sassandra nehirlerini tanımak mümkündür. Nijer Nehri'nin kaynağı olarak, Sahra Çölü'nde görünen göller vardır.", "question": "Nijer Nehri'nin kaynağı olarak haritada neresi görülmektedir?", "answers": {"answer_start": 108, "text": "Nijer Nehri'nin kaynağı olarak, Sahra Çölü'nde görünen göller vardır."}}, {"id": "5104", "context": "Varsayımlara göre bu haritanın, bir kısmı Akdeniz'de ele geçirilmiş İspanyol ve Portekiz gemilerinde bulunmuş olan, yaklaşık 20 haritanın bir birleşimi olduğu yönündedir. Bunların arasında sekiz 'Caferiye' haritası, dört Portekiz haritası, güney Asya'ya ait bir Arap haritası ve Kristof Kolomb'a ait bir Amerika haritası vardır. Caferiye haritaları, çok eskiye dayanan, Abbasî halifelerinden Me'mun zamanında kopyalanmış olan, Büyük İskender zamanına ait haritalardır.", "question": "Caferiye haritalarının özelliği nedir?", "answers": {"answer_start": 329, "text": "Caferiye haritaları, çok eskiye dayanan, Abbasî halifelerinden Me'mun zamanında kopyalanmış olan, Büyük İskender zamanına ait haritalardır."}}, {"id": "5105", "context": "Pîrî Reis haritasının Kristof Kolomb haritasından kaynaklandığının önemli bir delili, Küba'nın yokluğudur. Kristof Kolomb seyahatnamelerinde Küba'nın bir ada değil, kıtanın uzantısı oldugunu yazmıştır ve Pîrî Reis haritasında da Küba bu şekilde gösterilir.", "question": "Pîrî Reis haritasının Kristof Kolomb haritasından kaynaklandığının önemli bir delili nedir?", "answers": {"answer_start": 0, "text": "Pîrî Reis haritasının Kristof Kolomb haritasından kaynaklandığının önemli bir delili, Küba'nın yokluğudur."}}, {"id": "5106", "context": "Notlarda \"Antilya\" olarak değinilen Karayipler hakkında çeşitli bilgiler verilir. Bir kenar notunda adı geçen \"İzle de Spanya\", (günümüzde Dominik Cumhuriyeti ve Haiti'nin bulunduğu) Hispanyola adasına karşılık geldiği anlaşılabilse de, bu kenar notunun yanındaki adanın şekli Japonya'ya benzemektedir. Macellan'ın seyahatlerinden önceki dönemde Atlas Okyanusu'nun batı kıyısında Asya olduğu kanısı yaygındı. Çin'e varmak amacıyla yola çıkan Kristof Kolomb'un yanına Uzak Doğu Asya haritaları almış oldugu rivayeti Türkiye'de çok meşhurdur, bu Kolomb'un Doğu Asya kıyılarını gösteren haritalara kendi keşfettiği yerleri eklemiş olması muhtemeldir. Haritanın bu bölgesindeki pek çok kıyı şekli Asya'nın doğu kıyılarına karşılık gelmektedir.\r\n", "question": "Notlarda \"Antilya\" olarak değinilen yer neresidir?", "answers": {"answer_start": 35, "text": " Karayipler"}}, {"id": "5107", "context": "Karayipler'in çiziminde Pîrî Reisin iki haritadan yararlandığı anlaşılabilir. Sancuvano Batisdo adı iki farklı ada için (biri günümüz Porto Riko'sunda bulunan San Juan Bautista, öbürü Küçük Antiller'de yer alan Santa Maria de Guadalupe) kullanılmıştır, ayrıca Virgin Adaları iki kere çizilmiştir.", "question": "Karayipler'in çiziminde Pîrî Reis hangi haritalardan yararlanmıştır?", "answers": {"answer_start": 78, "text": "Sancuvano Batisdo adı iki farklı ada için (biri günümüz Porto Riko'sunda bulunan San Juan Bautista, öbürü Küçük Antiller'de yer alan Santa Maria de Guadalupe) kullanılmıştır"}}, {"id": "5108", "context": "Brezilya kıyıları konusundaki kenar notunda bu kıyıları kazara keşfetmiş Portekiz kaşiflerin ayrıntılı anlatılarından yararlandığını belirtir. Söz konusu kaşif şüphesiz 1500’de Hindistan’a giderken Brezilya'yı keşfeden Pedro Alvares Cabral'dir.", "question": "1500’de Hindistan’a giderken Brezilya'yı keşfeden kimdir?", "answers": {"answer_start": 219, "text": "Pedro Alvares Cabral"}}, {"id": "5109", "context": "Pîrî Reis haritası 1960'lı yıllarda bazı bilim ötesi teorilere ilham kaynağı olmuştur. Charles Hapgood, Pîrî Reis'in haritasındaki Güney Amerika'nın güney ucundan doğuya doğru olan uzantıyı, 16. yüzyılda henüz varlığı bilinmeyen Antarktika kıtası olarak Avrupa'ya tanıtmıştır. Bu kara parçasının haritada buzlu görünmemesi, Sahra çölünde ise göllerin görünmesi yüzünden Hapgood; Pîrî Reis'in kullandığı kaynaklar arasındaki bir haritanın, dünyanın on bin yıl önceki, ikliminin günümüzden çok farklı olduğu bir dönemine ait olduğunu öne sürmüştür. İddiaya göre Pîrî Reis; tarih öncesi çağlarda yaşamış bir medeniyetten kalma bir haritadan ya da uzaylılardan yararlanmıştır. Erich von Daniken ise Tanrıların Arabaları adlı kitabında, Piri Reis haritasındaki bazı şekil bozukluklarını açıklamak için, uzaylı bir medeniyetin uzaydan çektiği dünya fotoğraflarından yararlanılmış olduğunu iddia etmiştir.", "question": "Charles Hapgood, Pîrî Reis'in haritasındaki Güney Amerika'nın güney ucundan doğuya doğru olan uzantıyı hangi kıta olarak tanıtmıştır?", "answers": {"answer_start": 190, "text": " 16. yüzyılda henüz varlığı bilinmeyen Antarktika kıtası olarak Avrupa'ya tanıtmıştır."}}, {"id": "5110", "context": "Ayrıca haritanın orijinal nüshalarının kenarlarında, Pîrî Reis'in yazı biçimi olmadığı belli olan ve yeni yazılmış olduğu anlaşılan, \"Kristof Kolomb'dan yararlandığını belirtir\" yazıların yanı sıra harita üzerinde yemek lekelerinin dahi bulunması; Adile Ayda'nın dikkatini çekmiş ve bu konuda tereddütler ortaya konulmuştur.", "question": "Ayrıca haritanın orijinal nüshalarının kenarlarında Adile Ayda'nın dikkatini çeken noktalar nedir?", "answers": {"answer_start": 53, "text": "Pîrî Reis'in yazı biçimi olmadığı belli olan ve yeni yazılmış olduğu anlaşılan, \"Kristof Kolomb'dan yararlandığını belirtir\" yazıların yanı sıra harita üzerinde yemek lekelerinin dahi bulunması"}}, {"id": "5143", "context": "Abdullah Mahir Büyükpamukçu, (d. 1914, Diyarbakır) - (ö. 11 Nisan 1997), Türk siyasetçi.", "question": "Abdullah Mahir Büyükpamukçu hangi yılda doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 33, "text": "1914"}}, {"id": "5144", "context": "Abdullah Mahir Büyükpamukçu, (d. 1914, Diyarbakır) - (ö. 11 Nisan 1997), Türk siyasetçi.", "question": "Abdullah Mahir Büyükpamukçu hangi tarihte vefat etmiştir?", "answers": {"answer_start": 57, "text": "11 Nisan 1997"}}, {"id": "5145", "context": "Abdullah Mahir Büyükpamukçu, (d. 1914, Diyarbakır) - (ö. 11 Nisan 1997), Türk siyasetçi.", "question": "Abdullah Mahir Büyükpamukçu nerede doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 39, "text": "Diyarbakır"}}, {"id": "5146", "context": "Abdullah Mahir Büyükpamukçu, (d. 1914, Diyarbakır) - (ö. 11 Nisan 1997), Türk siyasetçi.", "question": "Abdullah Mahir Büyükpamukçu'nun mesleği nedir?", "answers": {"answer_start": 78, "text": "siyasetçi"}}, {"id": "5147", "context": "Veteriner Fakültesi mezunudur. ABD Michigan State Üniversitesi'nde Doktora yapmıştır. Ankara Merkez Veteriner Hekimliği, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Patoloji Anatomi Kürsüsü Öğretim Üyeliği ve Başkanlığı, Kurucu Meclis Odalar Temsilciliği (6 Ocak 1961 – 25 Ekim 1961) yapmıştır. Evli ve iki çocuk babasıdır.", "question": "Abdullah Mahir Büyükpamukçu yaşamı süresince hangi ünvanları almıştır?", "answers": {"answer_start": 217, "text": "Kurucu Meclis Odalar Temsilciliği"}}, {"id": "5148", "context": "Veteriner Fakültesi mezunudur. ABD Michigan State Üniversitesi'nde Doktora yapmıştır. Ankara Merkez Veteriner Hekimliği, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Patoloji Anatomi Kürsüsü Öğretim Üyeliği ve Başkanlığı, Kurucu Meclis Odalar Temsilciliği (6 Ocak 1961 – 25 Ekim 1961) yapmıştır. Evli ve iki çocuk babasıdır.", "question": "Abdullah Mahir Büyükpamukçu'nun kaç çocuğu vardır?", "answers": {"answer_start": 299, "text": "iki "}}, {"id": "5149", "context": "Veteriner Fakültesi mezunudur. ABD Michigan State Üniversitesi'nde Doktora yapmıştır. Ankara Merkez Veteriner Hekimliği, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Patoloji Anatomi Kürsüsü Öğretim Üyeliği ve Başkanlığı, Kurucu Meclis Odalar Temsilciliği (6 Ocak 1961 – 25 Ekim 1961) yapmıştır. Evli ve iki çocuk babasıdır.", "question": "Abdullah Mahir Büyükpamukçu Doktorasını hangi üniversitede tamamlamıştır?", "answers": {"answer_start": 31, "text": "ABD Michigan State Üniversitesi'nde"}}, {"id": "5220", "context": "III. Selim ve II. Mahmut devirlerinde Osmanlı saray hekimliği yapan Mustafa Behçet Efendi, Tıbbiye’nin kurulmasında emek vermiş; tıp ve tabiyat bilimlerinin önemli eserlerinden bazılarını Türkçeye çevirmiştir. Onun bu çalışmaları o devirde Osmanlıla’da hâkim olan tıp ve biyoloji anlayışı dışına çıkma eğilimi gösteren ilk çalışmalar idi.", "question": "Mustafa Behçet Efendi hangi alanlarda Türkçe çeviri yapmıştır ?", "answers": {"answer_start": 128, "text": " tıp ve tabiyat "}}, {"id": "5221", "context": "1774 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası, Divan-ı Hümayûn kâtiplerinden şairliği ile de tanınan Mehmed Emin Şükühi Efendi’dir. Üçüncü Mustafa Han devri hekimbaşılarından Büyük Hayrullah Efendi’nin torunu, Hekim ve şair Abdülhak Molla’nın ağabeyi, şair Abdülhak Hamid’in büyük amcasıdır.", "question": "Mustafa Behçet Efendi nerede doğmuştur ?", "answers": {"answer_start": 13, "text": "İstanbul’da"}}, {"id": "5222", "context": "1774 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası, Divan-ı Hümayûn kâtiplerinden şairliği ile de tanınan Mehmed Emin Şükühi Efendi’dir. Üçüncü Mustafa Han devri hekimbaşılarından Büyük Hayrullah Efendi’nin torunu, Hekim ve şair Abdülhak Molla’nın ağabeyi, şair Abdülhak Hamid’in büyük amcasıdır.", "question": "Mustafa Behçet Efendinin Abdülhak Hamid ile ilişkisi nedir ?", "answers": {"answer_start": 258, "text": "Abdülhak Hamid’in büyük amcasıdır."}}, {"id": "5223", "context": "1774 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası, Divan-ı Hümayûn kâtiplerinden şairliği ile de tanınan Mehmed Emin Şükühi Efendi’dir. Üçüncü Mustafa Han devri hekimbaşılarından Büyük Hayrullah Efendi’nin torunu, Hekim ve şair Abdülhak Molla’nın ağabeyi, şair Abdülhak Hamid’in büyük amcasıdır.", "question": "Mustafa Behçet Efendinin babası kimdir ?", "answers": {"answer_start": 102, "text": "Mehmed Emin Şükühi Efendi"}}, {"id": "5224", "context": "Mustafa Behçet, 1000 sır adlı kitabı için ölmeden önce 850 sır derleyebilmişti. Kardeşi Abdülhak Molla’nın bitirmeye çalıştığı bu eseri tamamlayarak yayına hazırlayan, Abdülhak Molla’nın oğlu Hayrullah Efendi oldu.", "question": "Mustafa Behçet Efendinin Bin sır adlı eserini yayına hazırlayan kimdir ?", "answers": {"answer_start": 167, "text": " Abdülhak Molla’nın oğlu Hayrullah Efendi"}}, {"id": "5225", "context": "Süleymaniye Tıp Medresesi’nde okuduğu sanılır. Öğrenimini tamamladıktan ve hekimlik deneyimi kazandıktan sonra, 1791’de Sinan Ağa Medresesi Müderrisliğine (asistan), 1796’da saray hekimliğine, 1803’te Padişah III. Selim’in hekimbaşlığına getirildi. Hekimbaşı olduğu sırada padişahın verdiği para ile Bebek'te \"Hekimbaşı Yalısı\" adıyla anılan yalıyı aldı; yanında bir botanik bahçesi oluşturdu ve ömrü boyunca bu yalıda yaşadı. 1807’de Padişah III. Selim’in tahttan indirilmesi üzerine hekimbaşılığı sona erdiyse de, on yıl sonra, Padişah II. Mahmud zamanında yeniden hekimbaşı yapıldı. Bu atanma sırasında devrin bir diğer önemli tıp adamı olan Şanizade Ataullah Efendi ile arasında bir siyasi çekişme yaşandı.", "question": "Mustafa Behçet Efendi hangi yılda saray hekimi olmuştur ?", "answers": {"answer_start": 166, "text": "1796’da"}}, {"id": "5226", "context": "Süleymaniye Tıp Medresesi’nde okuduğu sanılır. Öğrenimini tamamladıktan ve hekimlik deneyimi kazandıktan sonra, 1791’de Sinan Ağa Medresesi Müderrisliğine (asistan), 1796’da saray hekimliğine, 1803’te Padişah III. Selim’in hekimbaşlığına getirildi. Hekimbaşı olduğu sırada padişahın verdiği para ile Bebek'te \"Hekimbaşı Yalısı\" adıyla anılan yalıyı aldı; yanında bir botanik bahçesi oluşturdu ve ömrü boyunca bu yalıda yaşadı. 1807’de Padişah III. Selim’in tahttan indirilmesi üzerine hekimbaşılığı sona erdiyse de, on yıl sonra, Padişah II. Mahmud zamanında yeniden hekimbaşı yapıldı. Bu atanma sırasında devrin bir diğer önemli tıp adamı olan Şanizade Ataullah Efendi ile arasında bir siyasi çekişme yaşandı.", "question": "Mustafa Behçet Efendinin ömrü boyunca yaşadığı yalının ismi nedir ?", "answers": {"answer_start": 310, "text": "Hekimbaşı Yalısı"}}, {"id": "5227", "context": "Süleymaniye Tıp Medresesi’nde okuduğu sanılır. Öğrenimini tamamladıktan ve hekimlik deneyimi kazandıktan sonra, 1791’de Sinan Ağa Medresesi Müderrisliğine (asistan), 1796’da saray hekimliğine, 1803’te Padişah III. Selim’in hekimbaşlığına getirildi. Hekimbaşı olduğu sırada padişahın verdiği para ile Bebek'te \"Hekimbaşı Yalısı\" adıyla anılan yalıyı aldı; yanında bir botanik bahçesi oluşturdu ve ömrü boyunca bu yalıda yaşadı. 1807’de Padişah III. Selim’in tahttan indirilmesi üzerine hekimbaşılığı sona erdiyse de, on yıl sonra, Padişah II. Mahmud zamanında yeniden hekimbaşı yapıldı. Bu atanma sırasında devrin bir diğer önemli tıp adamı olan Şanizade Ataullah Efendi ile arasında bir siyasi çekişme yaşandı.", "question": "Mustafa Behçet Efendi hangi padişahın hekimbaşlığını yapmıştır ?", "answers": {"answer_start": 209, "text": "III. Selim"}}, {"id": "5228", "context": "1821 yılında II. Mahmut’un yakınlarından Halet Efendi aleyhinde konuştuğu öne sürülerek hekimbaşılık görevinden alındı ve kardeşi Abdülhak Molla ile birlikte Keşan’a sürüldü. Onbir aylık sürgünden sonra affedilerek İstanbul’a döndü ve 1823’te üçüncü defa hekimbaşılık görevine getirildi.", "question": "Mustafa Behçet Efendi kaç ay sürgünde kalmıştır ? ", "answers": {"answer_start": 175, "text": "Onbir"}}, {"id": "5229", "context": "Kendisi medrese öğrenimi görmüş olmasına rağmen tıp biliminin medresede değil, okullarda modern yöntemlerle öğretilmesi gerektiği görüşünde olduğu için bu konuda çeşitli girişimlerde bulundu, sonuncusu başarıya ulaştı Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk cerrahhanesi onun önerisiyle 14 Mart 1827’de Şehzadebaşı'daki Tulumbacıbaşı Konağı'nda Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire adıyla kuruldu. Okulun kuruluş günü olan 14 Mart, günümüzde Tıp Bayramı olarak kutlanır. Mustafa Behçet Efendi bu okulun nazırlığını yaptı.", "question": "Mustafa Behçet Efendi Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire'de hangi görevde bulunmuştur ?", "answers": {"answer_start": 462, "text": "Mustafa Behçet Efendi bu okulun nazırlığını yaptı."}}, {"id": "5230", "context": "Kendisi medrese öğrenimi görmüş olmasına rağmen tıp biliminin medresede değil, okullarda modern yöntemlerle öğretilmesi gerektiği görüşünde olduğu için bu konuda çeşitli girişimlerde bulundu, sonuncusu başarıya ulaştı Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk cerrahhanesi onun önerisiyle 14 Mart 1827’de Şehzadebaşı'daki Tulumbacıbaşı Konağı'nda Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire adıyla kuruldu. Okulun kuruluş günü olan 14 Mart, günümüzde Tıp Bayramı olarak kutlanır. Mustafa Behçet Efendi bu okulun nazırlığını yaptı.", "question": "Mustafa Behçet Efendiye göre tıp bilimi nasıl öğretilmelidir ?", "answers": {"answer_start": 79, "text": "okullarda modern yöntemlerle"}}, {"id": "5231", "context": "Kendisi medrese öğrenimi görmüş olmasına rağmen tıp biliminin medresede değil, okullarda modern yöntemlerle öğretilmesi gerektiği görüşünde olduğu için bu konuda çeşitli girişimlerde bulundu, sonuncusu başarıya ulaştı Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk cerrahhanesi onun önerisiyle 14 Mart 1827’de Şehzadebaşı'daki Tulumbacıbaşı Konağı'nda Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire adıyla kuruldu. Okulun kuruluş günü olan 14 Mart, günümüzde Tıp Bayramı olarak kutlanır. Mustafa Behçet Efendi bu okulun nazırlığını yaptı.", "question": "Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk cerrahhanesi nerede kurulmuştur ?", "answers": {"answer_start": 293, "text": "Şehzadebaşı'daki Tulumbacıbaşı Konağı'nda"}}, {"id": "5232", "context": "Kendisi medrese öğrenimi görmüş olmasına rağmen tıp biliminin medresede değil, okullarda modern yöntemlerle öğretilmesi gerektiği görüşünde olduğu için bu konuda çeşitli girişimlerde bulundu, sonuncusu başarıya ulaştı Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk cerrahhanesi onun önerisiyle 14 Mart 1827’de Şehzadebaşı'daki Tulumbacıbaşı Konağı'nda Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire adıyla kuruldu. Okulun kuruluş günü olan 14 Mart, günümüzde Tıp Bayramı olarak kutlanır. Mustafa Behçet Efendi bu okulun nazırlığını yaptı.", "question": "Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk cerrahhanesinin adı nedir ? ", "answers": {"answer_start": 335, "text": "Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire"}}, {"id": "5233", "context": "1831 yılında İstanbul’da ilk defa kolera salgını görüldüğünde, henüz mikrobu bulunmamış olan bu hastalık hakkında halkı bilgilendirmek için “Kolera Risalesi” adlı bir kitapçık yayımladı; basılı ilk Türkçe tıp kitaplarından birisi olan bu risalesi Almanca’ya da çevrildi.\r\n", "question": "Mustafa Behçet Efendi'nin \"Kolera Risalesi\" adlı eserinin Türkçe kitaplar açısından özelliği nedir ?", "answers": {"answer_start": 187, "text": "basılı ilk Türkçe tıp kitaplarından birisi"}}, {"id": "5234", "context": "1831 yılında İstanbul’da ilk defa kolera salgını görüldüğünde, henüz mikrobu bulunmamış olan bu hastalık hakkında halkı bilgilendirmek için “Kolera Risalesi” adlı bir kitapçık yayımladı; basılı ilk Türkçe tıp kitaplarından birisi olan bu risalesi Almanca’ya da çevrildi.\r\n", "question": "Mustafa Behçet Efendinin 1831 yılında yayımladığı kitapçığın ismi nedir ?", "answers": {"answer_start": 141, "text": "Kolera Risalesi"}}, {"id": "5235", "context": "Farsça, Arapça, İngilizce, Almanca ve Fransızca öğrenen Mustafa Behçet Efendi, 18. yüzyılın ünlü bilim adamlarından Comte de Buffon’un “Genel ve Özel Tabiyat Tarihi” adlı 44 ciltlik dev eserinin iki kitabını, Arap tarihçi Şeyh Abdurrahman Ceberti’nin Fransız işgali altındaki Mısır’ın birkaç yıllık tarihini günü gününe tutulmuş notlarla anlatan eserini de Türkçe’ye kazandırdı.", "question": "Comte de Buffon'un \"Genel ve Özel Tabiyat Tarihi\" isimli eseri kaç cilttir ?", "answers": {"answer_start": 171, "text": "44 cilt"}}, {"id": "5236", "context": "Bu arada, eski çağlardan kalma tedavi yöntemleriyle ilaçları derlediği “Bin Sır” adlı kitabı yazmaya başladı; kitabı tamamlayamadan 1832 yılında hayatını kaybetti. Üsküdar’daki Nasuhi Dergahı’na defnedildi.", "question": "Mustafa Behçet Efendi \"Bin Sır\" adlı kitabını hangi konu üzerine yazmıştır ?", "answers": {"answer_start": 10, "text": "eski çağlardan kalma tedavi yöntemleriyle ilaçlar"}}, {"id": "5237", "context": "Bu arada, eski çağlardan kalma tedavi yöntemleriyle ilaçları derlediği “Bin Sır” adlı kitabı yazmaya başladı; kitabı tamamlayamadan 1832 yılında hayatını kaybetti. Üsküdar’daki Nasuhi Dergahı’na defnedildi.", "question": "Mustafa Behçet Efendi nereye defnedilmiştir ?", "answers": {"answer_start": 164, "text": "Üsküdar’daki Nasuhi Dergahı’na"}}, {"id": "5238", "context": "Reşîdüddîn Fazlullah-ı Hemedânî (1247 ila 1250, Hemedan - 1318, Tebriz), Pers Yahudisi kökenli Müslüman hekim, yazar, tarihçi ve İlhanlılar'ın bir veziridir.", "question": "Reşîdüddîn Fazlullah-ı Hemedânî kimdir?", "answers": {"answer_start": 72, "text": " Pers Yahudisi kökenli Müslüman hekim, yazar, tarihçi ve İlhanlılar'ın bir veziridir."}}, {"id": "5239", "context": "Reşidüddin Hamedani, Hamedan'da bir Yahudi aileden 1247 yılında doğmuştur.. Reşidüddin Fazlullah'ın büyükbabası bir nedim (saray mensubu) olarak İlhanlı İmparatorluğu'nun kurucusu Hülagû Han'a hizmet etmiştir. Babası ise saray eczacısıdır. Bir eczacı oğlu olan Reşidüddin Fazlullah, hekimlik öğrenimini yapar ve bir eğitilmiş hekim olarak Hülagû Han'nın oğlu Abaka Han'a hizmet vermeye başlar. Otuz yaşında iken İslam dinine geçmiştir. Reşidüddin Fazlullah'ın siyasi itibarı çabuk yükselir, Kazvin yakınındaki Sultaniye'de İlhanlı Büyük Vezir (Sadr-ı Azam, Sadrazam) sarayında görev verilir. Reşidüddin bir vezir ve hekim olarak İlhanlı hanları Mahmud Gazan ve Muhammed Hüdabende'ye (Olcaytu) hizmet etmiştir.", "question": "Reşîdüddîn Fazlullah-ı Hemedânî kaç yaşında iken İslam dinini seçmiştir?", "answers": {"answer_start": 394, "text": "Otuz yaşında iken İslam dinine geçmiştir. "}}, {"id": "5240", "context": "Reşidüddin, Mahmud Gazan'ın kardeşi Olcaytu'nun 1304 yılında İlhanlı tahtına geçmesinden sonra vezir olarak kalır. 1312'de işler kötüye gitmeye başlar. Onun meslektaşı Sa'd al-Dawla yetkisinden düşürülür yerine Ali Şah geçer, ve çok geçmeden Reşideddin Fazlullah aşağıya doğru düşmeye başlar. Olcaytu Sunnilik yerine Şiiliği benimseyince 1316 yılında öldürülür ve yerine oğlu Abu Said Bahadur geçer.\r\n", "question": "Olcaytu neden öldürülmüştür", "answers": {"answer_start": 301, "text": "Sunnilik yerine Şiiliği benimseyince 1316 yılında öldürülür"}}, {"id": "5241", "context": "Reşidüddin, Mahmud Gazan'ın kardeşi Olcaytu'nun 1304 yılında İlhanlı tahtına geçmesinden sonra vezir olarak kalır. 1312'de işler kötüye gitmeye başlar. Onun meslektaşı Sa'd al-Dawla yetkisinden düşürülür yerine Ali Şah geçer, ve çok geçmeden Reşideddin Fazlullah aşağıya doğru düşmeye başlar. Olcaytu Sunnilik yerine Şiiliği benimseyince 1316 yılında öldürülür ve yerine oğlu Abu Said Bahadur geçer.\r\n", "question": "1304 yılında İlhanlı tahtına kim geçmiştir?", "answers": {"answer_start": 36, "text": "Olcaytu"}}, {"id": "5242", "context": "Bu dönemde sarayda oluşan Moğol-Şii hüküm savaşı sırasında 1316 yılında Reşidüddin Fazlullah Olcaytu'yu öldürdüğü gerekçesiyle tutuklanır, iki yıl sonra oğlu ile birlikte asılır.\r\n", "question": "Reşidüddin Fazlullah neden tutuklanmıştır?", "answers": {"answer_start": 11, "text": "sarayda oluşan Moğol-Şii hüküm savaşı sırasında 1316 yılında Reşidüddin Fazlullah Olcaytu'yu öldürdüğü gerekçesiyle tutuklanır"}}, {"id": "5243", "context": "Cami’üt-Tevarih (Arapça: جامع التواريخ; ǧāmiʿu t-tawārīḫ)\r\nŠuʿab-i panǧgāna ismindeki el yazması kitabı İstanbul'da bulunmakta ve şimdiye kadar hiç yayınlanmamıştır. Bu el yazması Arap, Yahudi, Moğol, Frenk ve Çinlilerin soyağaclarını (şecere) içerir.", "question": "Reşîdüddîn Fazlullah-ı Hemedânî ınCami’üt-Tevarih kitabının içeriği nedir?", "answers": {"answer_start": 165, "text": " Bu el yazması Arap, Yahudi, Moğol, Frenk ve Çinlilerin soyağaclarını (şecere) içerir."}}, {"id": "5244", "context": "Bu ansiklopedik, Mahmud Gazan'dan, Moğollar ve onların hanedanlığını, sonraları Âdem'den Reşideddin Fazlullah'ın yaşadığı döneme kadar olan tüm tarihi kayıtları içerir. Bu kitabın ikinci cildinde yer alan \"Tarih-i Oğuzân ve Türkân\" adlı bölümüne dayanılarak Zeki Velidi Togan tarafından \"Oğuz Destanı\" adıyla yayımlanmıştır. Reşideddin Fazlullah, bu eserinde Uygurca Oğuz Kağan’dan istifade etmemiştir. Reşideddin kendisine yazılı olarak verilen Tarih-i Oğuzan’ı değiştirmemiş, yalnızca Kur’an’dan ayetler, bazı tarihi kayıtlar, İran edebiyatından ve Şehname’den şiirlerle süslemiştir. Kendisince bilinen bazı isimlere ekler yapmaktan hoşlanmıştır. Destanın eski zamanlara ait kısımlarında Orta Asya’nın Çin ile münasebetleri derin bir bilgiye dayandırılmıştır. Bu bir kitaptan alınmamış, halkın hatırında yaşayan rivayetlerden çıkarılmış olabilir. İnal Yabgu zamanından önceki hanlara ait kısmının ravilerin hafızasından ziyade, rivayetlere dayandığını gösteren izler vardır. Oğuz Kağan’nın seferleri arasında en dikkat çekeni Önasya (İran, Mezopotamya) seferidir.", "question": "Cami’üt-Tevarih ın ikinci cildi kim tarafından hangi isimle yayınlanmıştır?", "answers": {"answer_start": 258, "text": "Zeki Velidi Togan tarafından \"Oğuz Destanı\" adıyla yayımlanmıştır."}}, {"id": "5245", "context": "Bu ansiklopedik, Mahmud Gazan'dan, Moğollar ve onların hanedanlığını, sonraları Âdem'den Reşideddin Fazlullah'ın yaşadığı döneme kadar olan tüm tarihi kayıtları içerir. Bu kitabın ikinci cildinde yer alan \"Tarih-i Oğuzân ve Türkân\" adlı bölümüne dayanılarak Zeki Velidi Togan tarafından \"Oğuz Destanı\" adıyla yayımlanmıştır. Reşideddin Fazlullah, bu eserinde Uygurca Oğuz Kağan’dan istifade etmemiştir. Reşideddin kendisine yazılı olarak verilen Tarih-i Oğuzan’ı değiştirmemiş, yalnızca Kur’an’dan ayetler, bazı tarihi kayıtlar, İran edebiyatından ve Şehname’den şiirlerle süslemiştir. Kendisince bilinen bazı isimlere ekler yapmaktan hoşlanmıştır. Destanın eski zamanlara ait kısımlarında Orta Asya’nın Çin ile münasebetleri derin bir bilgiye dayandırılmıştır. Bu bir kitaptan alınmamış, halkın hatırında yaşayan rivayetlerden çıkarılmış olabilir. İnal Yabgu zamanından önceki hanlara ait kısmının ravilerin hafızasından ziyade, rivayetlere dayandığını gösteren izler vardır. Oğuz Kağan’nın seferleri arasında en dikkat çekeni Önasya (İran, Mezopotamya) seferidir.", "question": "Cami’üt-Tevarih içeriği nedir?", "answers": {"answer_start": 17, "text": "Mahmud Gazan'dan, Moğollar ve onların hanedanlığını, sonraları Âdem'den Reşideddin Fazlullah'ın yaşadığı döneme kadar olan tüm tarihi kayıtları içerir."}}, {"id": "5246", "context": "=== Hattatlık çalışma alanı: Rab' i-Rashidi ===\r\nReşideddin Fazlullah, Kazvin'de çok sayıda hattat ve çizim yapan kimselerden oluşan ekiple, resimli kitapları üretmek için büyük bir yazıhane düzenler. Burada eski kitaplar tam bir doğrulukla kopyelenmiştir.", "question": "Reşideddin Fazlullah hangi amaçla bir yazıhane düzenler?", "answers": {"answer_start": 140, "text": " resimli kitapları üretmek için büyük bir yazıhane düzenler."}}, {"id": "5247", "context": "=== Tarihsel önemi ===\r\nİki cilti günümüze kadar ulaşan ansiklopedi'nin, Cilt II ve III, İlhanlıları araştırmada çok değerlidir. İkinci ciltte Cengiz Han'dan sonra gelen hanları, buna karşın üçüncü ciltte İran'da hüküm süren İlhanlıları anlatır. Möngke Han'ın saltanat dönemini anlatımında Alaaddin Ata Melik Cüveynî'nin Ta' rīkh-i jahān-gushā ismindeki eseri Reşideddin Fazlullah'a büyük kaynak olmuştur.\r\n", "question": "Reşîdüddîn Fazlullah-ı Hemedânî Cami’üt-Tevarih i anlatırken kullandığı kaynak nedir?", "answers": {"answer_start": 246, "text": "Möngke Han'ın saltanat dönemini anlatımında Alaaddin Ata Melik Cüveynî'nin Ta' rīkh-i jahān-gushā ismindeki eseri Reşideddin Fazlullah'a büyük kaynak olmuştur."}}, {"id": "5321", "context": "Doğum tarihi tam olarak bilinmeyen İbn Bacce'nin Endülüs'teki Zaragoza (Saragosta) kentinde doğduğu bilinmektedir. Asıl adı Ebû Bekr Muhammed bin es-Saigdir. 1138 yılında Fas'ta vefat etmiştir. Hayatının ilk dönemlerine dair pek bir bilgi yoktur fakat sonraki dönemlerde yazdığı eserler sayesinde düşüncesi ve bilimsel araştırmaları bilinmektedir.", "question": "Ibni Bace 'nin bilimsel araştırmalarının bilinmesinin sebebi nedir?", "answers": {"answer_start": 194, "text": "Hayatının ilk dönemlerine dair pek bir bilgi yoktur fakat sonraki dönemlerde yazdığı eserler sayesinde düşüncesi ve bilimsel araştırmaları bilinmektedir."}}, {"id": "5322", "context": "Doğum tarihi tam olarak bilinmeyen İbn Bacce'nin Endülüs'teki Zaragoza (Saragosta) kentinde doğduğu bilinmektedir. Asıl adı Ebû Bekr Muhammed bin es-Saigdir. 1138 yılında Fas'ta vefat etmiştir. Hayatının ilk dönemlerine dair pek bir bilgi yoktur fakat sonraki dönemlerde yazdığı eserler sayesinde düşüncesi ve bilimsel araştırmaları bilinmektedir.", "question": "İbn_Bacce nerede ve ne zaman vefat etmiştır?", "answers": {"answer_start": 158, "text": "1138 yılında Fas'ta vefat etmiştir."}}, {"id": "5323", "context": "Doğum tarihi tam olarak bilinmeyen İbn Bacce'nin Endülüs'teki Zaragoza (Saragosta) kentinde doğduğu bilinmektedir. Asıl adı Ebû Bekr Muhammed bin es-Saigdir. 1138 yılında Fas'ta vefat etmiştir. Hayatının ilk dönemlerine dair pek bir bilgi yoktur fakat sonraki dönemlerde yazdığı eserler sayesinde düşüncesi ve bilimsel araştırmaları bilinmektedir.", "question": "İbn_Bacce asıl adı nedır?", "answers": {"answer_start": 114, "text": " Asıl adı Ebû Bekr Muhammed bin es-Saigdir."}}, {"id": "5324", "context": "Doğum tarihi tam olarak bilinmeyen İbn Bacce'nin Endülüs'teki Zaragoza (Saragosta) kentinde doğduğu bilinmektedir. Asıl adı Ebû Bekr Muhammed bin es-Saigdir. 1138 yılında Fas'ta vefat etmiştir. Hayatının ilk dönemlerine dair pek bir bilgi yoktur fakat sonraki dönemlerde yazdığı eserler sayesinde düşüncesi ve bilimsel araştırmaları bilinmektedir.", "question": " İbn Bacce nerede doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 49, "text": "Endülüs'teki Zaragoza (Saragosta) kentinde"}}, {"id": "5325", "context": "Akılcı (rasyonalist) bir filozof olan İbn Bacce, Meşşailik takımının önemli ismi Farâbî'den fazlasıyla etkilenmiştir. Felsefe dışında astronomi, matematik ve musikî ile ilgilenmiştir. Bunların dışında tıp'ta döneminin uzmanlarından olmuştur. Metafizik ve felsefedeki çeşitli düşünceleri nedeniyle bazı gelenekçi dini otoriteler tarafından dinsizlikle suçlanmıştır.", "question": "Ibni Bacce neden dinsizlikle suçlanmıştır?", "answers": {"answer_start": 242, "text": "Metafizik ve felsefedeki çeşitli düşünceleri nedeniyle"}}, {"id": "5326", "context": "Akılcı (rasyonalist) bir filozof olan İbn Bacce, Meşşailik takımının önemli ismi Farâbî'den fazlasıyla etkilenmiştir. Felsefe dışında astronomi, matematik ve musikî ile ilgilenmiştir. Bunların dışında tıp'ta döneminin uzmanlarından olmuştur. Metafizik ve felsefedeki çeşitli düşünceleri nedeniyle bazı gelenekçi dini otoriteler tarafından dinsizlikle suçlanmıştır.", "question": "Felsefe dışında hangi alanlarda ılgılenmiştir?", "answers": {"answer_start": 134, "text": "astronomi, matematik ve musikî ile ilgilenmiştir. Bunların dışında tıp'ta döneminin uzmanlarından olmuştur"}}, {"id": "5327", "context": "İbn Bacce'nin Tanrı düşüncesi tasavvufi bir görüştür. Ayrıca ilahi bilgiye akıl ile ulaşabileceğini savunarak Gazzali düşüncesine karşı çıkmıştır. İbn Bacce'ye göre ilim elde etmenin tek aracı akıldır. Deney ile elde edilen bilginin, ilmin bir değeri yoktur. Bunlardan da anlaşılabileceği gibi filozof akla büyük önem verir ve felsefesi fazlasıyla akılcı bir karaktere sahiptir.\r\n", "question": "İlahi bilgiye akıl ile ulaşabileceğini savunan İbn_Bacce, hangi düşünceye karşı çıkmıştır?", "answers": {"answer_start": 110, "text": "Gazzali düşüncesine"}}, {"id": "5328", "context": "İbn Bacce'nin Tanrı düşüncesi tasavvufi bir görüştür. Ayrıca ilahi bilgiye akıl ile ulaşabileceğini savunarak Gazzali düşüncesine karşı çıkmıştır. İbn Bacce'ye göre ilim elde etmenin tek aracı akıldır. Deney ile elde edilen bilginin, ilmin bir değeri yoktur. Bunlardan da anlaşılabileceği gibi filozof akla büyük önem verir ve felsefesi fazlasıyla akılcı bir karaktere sahiptir.\r\n", "question": "İbn_Bacce'ye göre hangi yöntem ile elde edilen bilginin, ilmin değeri yoktur?", "answers": {"answer_start": 202, "text": "Deney"}}, {"id": "5329", "context": "İbn Bacce'nin Tanrı düşüncesi tasavvufi bir görüştür. Ayrıca ilahi bilgiye akıl ile ulaşabileceğini savunarak Gazzali düşüncesine karşı çıkmıştır. İbn Bacce'ye göre ilim elde etmenin tek aracı akıldır. Deney ile elde edilen bilginin, ilmin bir değeri yoktur. Bunlardan da anlaşılabileceği gibi filozof akla büyük önem verir ve felsefesi fazlasıyla akılcı bir karaktere sahiptir.\r\n", "question": "İbn_Bacce'ye göre ilim elde etmenin tek aracı nedir?", "answers": {"answer_start": 75, "text": "akıl"}}, {"id": "5330", "context": "İbn Bacce'nin akılcı düşüncesi kendisinden sonra gelen iki büyük Endülüs'lü filozofu, İbn Tufeyl ve İbn Rüşd'ü, büyük oranda etkilemiştir.\r\n", "question": "Hangi iki büyük Endülüs'lü filozof İbn_Bacce'den etkilenmiştir?", "answers": {"answer_start": 85, "text": " İbn Tufeyl ve İbn Rüşd'ü"}}, {"id": "5331", "context": "Doğum tarihi tam olarak bilinmeyen İbn Bacce'nin Endülüs'teki Zaragoza (Saragosta) kentinde doğduğu bilinmektedir. Asıl adı Ebû Bekr Muhammed bin es-Saigdir. 1138 yılında Fas'ta vefat etmiştir. Hayatının ilk dönemlerine dair pek bir bilgi yoktur fakat sonraki dönemlerde yazdığı eserler sayesinde düşüncesi ve bilimsel araştırmaları bilinmektedir.", "question": "İbn_Bacce nerede vefat etmiştir?", "answers": {"answer_start": 171, "text": "Fas"}}, {"id": "5332", "context": "Doğum tarihi tam olarak bilinmeyen İbn Bacce'nin Endülüs'teki Zaragoza (Saragosta) kentinde doğduğu bilinmektedir. Asıl adı Ebû Bekr Muhammed bin es-Saigdir. 1138 yılında Fas'ta vefat etmiştir. Hayatının ilk dönemlerine dair pek bir bilgi yoktur fakat sonraki dönemlerde yazdığı eserler sayesinde düşüncesi ve bilimsel araştırmaları bilinmektedir.", "question": "İbn_Bacce'nin asıl adı nedir?", "answers": {"answer_start": 124, "text": "Ebû Bekr Muhammed bin es-Saig"}}, {"id": "5333", "context": "Doğum tarihi tam olarak bilinmeyen İbn Bacce'nin Endülüs'teki Zaragoza (Saragosta) kentinde doğduğu bilinmektedir. Asıl adı Ebû Bekr Muhammed bin es-Saigdir. 1138 yılında Fas'ta vefat etmiştir. Hayatının ilk dönemlerine dair pek bir bilgi yoktur fakat sonraki dönemlerde yazdığı eserler sayesinde düşüncesi ve bilimsel araştırmaları bilinmektedir.", "question": "İbn_Bacce nerede doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 62, "text": "Zaragoza"}}, {"id": "5420", "context": "Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 31 Mart 2011 yılında çıkardığı 6218 Sayılı Kanunla kurulmuştur. Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi, Denizcilik Fakültesi, Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Hukuk Fakültesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, İşletme Fakültesi, Turizm Fakültesi olmak üzere 9 fakültesi, Yabancı Diller Yüksekokulu ve Sosyal Bilimler Enstitüsü ile Fen Bilimleri Enstitüsünden oluşmaktadır.", "question": "Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi'nde kaç tane fakülte vardır ?", "answers": {"answer_start": 376, "text": "9 fakülte"}}, {"id": "5421", "context": "Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 31 Mart 2011 yılında çıkardığı 6218 Sayılı Kanunla kurulmuştur. Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi, Denizcilik Fakültesi, Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Hukuk Fakültesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, İşletme Fakültesi, Turizm Fakültesi olmak üzere 9 fakültesi, Yabancı Diller Yüksekokulu ve Sosyal Bilimler Enstitüsü ile Fen Bilimleri Enstitüsünden oluşmaktadır.", "question": "Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi kaç yılında kurulmuştur ?", "answers": {"answer_start": 33, "text": "31 Mart 2011"}}, {"id": "5422", "context": "Rektörlüğüne 6 Aralık 2011 tarihinde Prof. Dr. Adem Ersoy atandı.", "question": "Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi'ne 6 Aralık 2011 de kim rektör olarak atanmıştır ?", "answers": {"answer_start": 37, "text": "Prof. Dr. Adem Ersoy"}}, {"id": "5423", "context": "Aralık 2015 tarihinden itibaren Prof. Dr. Aykut Gül Vekil Rektör olarak görev yapmaktadır.", "question": "Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi'ne Aralık 2015'den itibaren vekil rektör olarak kim atanmıştır ?", "answers": {"answer_start": 32, "text": "Prof. Dr. Aykut Gül"}}, {"id": "5424", "context": "Ağustos 2016 tarihinden Prof. Dr. Mehmet Tümay, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından rektör olarak atanmıştır.", "question": "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi'ne Ağustos 2016 yılında kimi rekötür olarak atamıştır ?", "answers": {"answer_start": 24, "text": "Prof. Dr. Mehmet Tümay"}}, {"id": "5425", "context": "Şu anda 3 küçük yerleşkede eğitim vermektedir. Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Yeşiloba Yerleşkesinde, YADYO Kurttepe Yerleşkesinde ve geri kalan fakülteler Ziyapaşa Yerleşkesinde eğitim vermektedir. 2017 Eğitim yılı başlangıcında Sarıçam Kampüsünde eğitime devam edecektir.", "question": "Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi 2017 Eğitim yılında nerede eğitime devam edecektir ?", "answers": {"answer_start": 239, "text": "Sarıçam Kampüsünde"}}, {"id": "5426", "context": "Şu anda 3 küçük yerleşkede eğitim vermektedir. Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Yeşiloba Yerleşkesinde, YADYO Kurttepe Yerleşkesinde ve geri kalan fakülteler Ziyapaşa Yerleşkesinde eğitim vermektedir. 2017 Eğitim yılı başlangıcında Sarıçam Kampüsünde eğitime devam edecektir.", "question": "Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi'nin Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi nerededir ?", "answers": {"answer_start": 87, "text": "Yeşiloba Yerleşkesi"}}, {"id": "5427", "context": "Şu anda 3 küçük yerleşkede eğitim vermektedir. Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Yeşiloba Yerleşkesinde, YADYO Kurttepe Yerleşkesinde ve geri kalan fakülteler Ziyapaşa Yerleşkesinde eğitim vermektedir. 2017 Eğitim yılı başlangıcında Sarıçam Kampüsünde eğitime devam edecektir.", "question": "Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi kaç tane yerleşkede eğitim vermektedir ?", "answers": {"answer_start": 8, "text": "3 küçük yerleşkede eğitim vermektedir"}}, {"id": "5448", "context": "Müteferrika tarafından basılan özgün yapıtlar Yalova'da bulunan İbrahim Müteferrika Kağıt Müzesi'nde sergilenmektedir.", "question": "Müteferrika'nın bastığı özgün eserler nerede bulunmaktadır?", "answers": {"answer_start": 46, "text": "Yalova'da bulunan İbrahim Müteferrika Kağıt Müzesi'nde"}}, {"id": "5449", "context": "İbrahim Müteferrika (1674; Kaloşvar, Erdel Prensliği - 1745, İstanbul), Macar asıllı Osmanlı müteferrika, matbaacı, yayımcı, yazar ve çevirmen. Osmanlı devletinde basımevi kurup Türkçe kitap yayımlayan ilk kişidir.", "question": "İbrahim Müteferrika kaç yılında doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 21, "text": "1674"}}, {"id": "5450", "context": "Matbaa denilince akla ilk gelenlerden biri olan İbrahim Müteferrika 1674 yılında Macaristan'ın Kaloşvar şehrinde doğdu. Üniteryen bir Macar olan Müteferrika, Türkler tarafından esir olarak İstanbul'a getirildi. Burada Müslüman oldu ve müteferrikalık yaptı. \"Müteferrika\", sarayda padişah veya vezirlerin işlerine bakan görevlidir Başka diller de bilmesinden dolayı yabancı devletlerle iletişim kuran heyetlerde bulundu. Geçici bir süre için Türkiye'ye davet edilmiş olan Macar beyi Ferenc Rakoczi'nin hizmetine verildi. Macaristan'daki öğrenimi sırasında basım ve hak işlerini de öğrendiğinden matbaa kurmak istedi ve 1719-1720 yılları arasında matbaayı kurmayı başardı. 1719 yılında ilk kez Marmara Denizi haritasını basmayı başardı. 1745 yılında vefat etmiştir.", "question": "İbrahim Müteferrika kaç yılında ölmüştür?", "answers": {"answer_start": 735, "text": "1745 "}}, {"id": "5451", "context": "Matbaa denilince akla ilk gelenlerden biri olan İbrahim Müteferrika 1674 yılında Macaristan'ın Kaloşvar şehrinde doğdu. Üniteryen bir Macar olan Müteferrika, Türkler tarafından esir olarak İstanbul'a getirildi. Burada Müslüman oldu ve müteferrikalık yaptı. \"Müteferrika\", sarayda padişah veya vezirlerin işlerine bakan görevlidir Başka diller de bilmesinden dolayı yabancı devletlerle iletişim kuran heyetlerde bulundu. Geçici bir süre için Türkiye'ye davet edilmiş olan Macar beyi Ferenc Rakoczi'nin hizmetine verildi. Macaristan'daki öğrenimi sırasında basım ve hak işlerini de öğrendiğinden matbaa kurmak istedi ve 1719-1720 yılları arasında matbaayı kurmayı başardı. 1719 yılında ilk kez Marmara Denizi haritasını basmayı başardı. 1745 yılında vefat etmiştir.", "question": "1719 yılında ilk kez basılan harita ne haritasıdır?", "answers": {"answer_start": 691, "text": " Marmara Denizi "}}, {"id": "5452", "context": "Matbaa denilince akla ilk gelenlerden biri olan İbrahim Müteferrika 1674 yılında Macaristan'ın Kaloşvar şehrinde doğdu. Üniteryen bir Macar olan Müteferrika, Türkler tarafından esir olarak İstanbul'a getirildi. Burada Müslüman oldu ve müteferrikalık yaptı. \"Müteferrika\", sarayda padişah veya vezirlerin işlerine bakan görevlidir Başka diller de bilmesinden dolayı yabancı devletlerle iletişim kuran heyetlerde bulundu. Geçici bir süre için Türkiye'ye davet edilmiş olan Macar beyi Ferenc Rakoczi'nin hizmetine verildi. Macaristan'daki öğrenimi sırasında basım ve hak işlerini de öğrendiğinden matbaa kurmak istedi ve 1719-1720 yılları arasında matbaayı kurmayı başardı. 1719 yılında ilk kez Marmara Denizi haritasını basmayı başardı. 1745 yılında vefat etmiştir.", "question": "İbrahim Müteferrika matbaayı ne zaman kurmuştur?", "answers": {"answer_start": 618, "text": "1719-1720 yılları arasında"}}, {"id": "5453", "context": "Matbaa denilince akla ilk gelenlerden biri olan İbrahim Müteferrika 1674 yılında Macaristan'ın Kaloşvar şehrinde doğdu. Üniteryen bir Macar olan Müteferrika, Türkler tarafından esir olarak İstanbul'a getirildi. Burada Müslüman oldu ve müteferrikalık yaptı. \"Müteferrika\", sarayda padişah veya vezirlerin işlerine bakan görevlidir Başka diller de bilmesinden dolayı yabancı devletlerle iletişim kuran heyetlerde bulundu. Geçici bir süre için Türkiye'ye davet edilmiş olan Macar beyi Ferenc Rakoczi'nin hizmetine verildi. Macaristan'daki öğrenimi sırasında basım ve hak işlerini de öğrendiğinden matbaa kurmak istedi ve 1719-1720 yılları arasında matbaayı kurmayı başardı. 1719 yılında ilk kez Marmara Denizi haritasını basmayı başardı. 1745 yılında vefat etmiştir.", "question": "İbrahim Müteferrika nerede müslüman olmuştur?", "answers": {"answer_start": 188, "text": " İstanbul"}}, {"id": "5454", "context": "Matbaa denilince akla ilk gelenlerden biri olan İbrahim Müteferrika 1674 yılında Macaristan'ın Kaloşvar şehrinde doğdu. Üniteryen bir Macar olan Müteferrika, Türkler tarafından esir olarak İstanbul'a getirildi. Burada Müslüman oldu ve müteferrikalık yaptı. \"Müteferrika\", sarayda padişah veya vezirlerin işlerine bakan görevlidir Başka diller de bilmesinden dolayı yabancı devletlerle iletişim kuran heyetlerde bulundu. Geçici bir süre için Türkiye'ye davet edilmiş olan Macar beyi Ferenc Rakoczi'nin hizmetine verildi. Macaristan'daki öğrenimi sırasında basım ve hak işlerini de öğrendiğinden matbaa kurmak istedi ve 1719-1720 yılları arasında matbaayı kurmayı başardı. 1719 yılında ilk kez Marmara Denizi haritasını basmayı başardı. 1745 yılında vefat etmiştir.", "question": "İbrahim Müteferrika İstanbula ne olarak gelmiştir?", "answers": {"answer_start": 157, "text": " Türkler tarafından esir olarak"}}, {"id": "5455", "context": "Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından 1720 yılında Paris'e elçi olarak gönderilen Yirmisekiz Mehmed Çelebi yanında oğlu Mehmed Said Efendi'yi de götürmüştü. Yirmisekiz Mehmet Çelebi, sefaretnamesinde Fransa'ya yönelik çok önemli bilgileri verirken, oğlu da boş durmamış ve birçok yeniliğin Osmanlı İmparatorluğuna taşınmasını sağlamıştır. Mehmet Sait Efendi Paris'te iken bir matbaaayı da ziyaret etmiş ve İstanbul'a dönüşünde bu konuda çalışmaya da karar vermişti. İbrahim Müteferrika, İstanbul dönüşü Mehmet Sait Efendi ile tanıştıktan sonra beraberce bir matbaa kurmak için çalışmalara başladılar. Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa onların düşüncelerini destekledi. Matbaanın açılmasına ancak dini olmayan eserler basmak şartı ile izin verildi ve Şeyhülislâm Abdullah Efendi'den dinle ilgili olmayan eserlerin basılabileceği yönünde bir fetva, III. Ahmet'ten de uygunluk fermanı aldılar. 16 Aralık 1727 tarihinde Darü't-Tıbâati'l Amire adlı ilk matbaanın kurulmasına başlanıldı .Makina ve Latin alfabesi kalıpları yurtdışından getirtildi. (Arap alfabesi kalıplarının kaynağı ise açık değildir ve Müteferrika tarafından yapıldığına dair bulgular vardır.) Yalova'da bir kâğıt fabrikası (Kağıthane-i Yalakabad) kuruldu.. 1729 da matbaanın ilk basılan kitabı Vankulu Lügatı oldu. Ardından tarih ve coğrafyayla ilgili ve sözlük olan 16 eser daha yayımladı ve bastığı toplam eser sayısı 17'yi, cilt sayısı ise 22'yi buldu.", "question": "Matbaada basılan ilk kitap nedir?", "answers": {"answer_start": 1265, "text": " Vankulu Lügatı"}}, {"id": "5456", "context": "Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından 1720 yılında Paris'e elçi olarak gönderilen Yirmisekiz Mehmed Çelebi yanında oğlu Mehmed Said Efendi'yi de götürmüştü. Yirmisekiz Mehmet Çelebi, sefaretnamesinde Fransa'ya yönelik çok önemli bilgileri verirken, oğlu da boş durmamış ve birçok yeniliğin Osmanlı İmparatorluğuna taşınmasını sağlamıştır. Mehmet Sait Efendi Paris'te iken bir matbaaayı da ziyaret etmiş ve İstanbul'a dönüşünde bu konuda çalışmaya da karar vermişti. İbrahim Müteferrika, İstanbul dönüşü Mehmet Sait Efendi ile tanıştıktan sonra beraberce bir matbaa kurmak için çalışmalara başladılar. Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa onların düşüncelerini destekledi. Matbaanın açılmasına ancak dini olmayan eserler basmak şartı ile izin verildi ve Şeyhülislâm Abdullah Efendi'den dinle ilgili olmayan eserlerin basılabileceği yönünde bir fetva, III. Ahmet'ten de uygunluk fermanı aldılar. 16 Aralık 1727 tarihinde Darü't-Tıbâati'l Amire adlı ilk matbaanın kurulmasına başlanıldı .Makina ve Latin alfabesi kalıpları yurtdışından getirtildi. (Arap alfabesi kalıplarının kaynağı ise açık değildir ve Müteferrika tarafından yapıldığına dair bulgular vardır.) Yalova'da bir kâğıt fabrikası (Kağıthane-i Yalakabad) kuruldu.. 1729 da matbaanın ilk basılan kitabı Vankulu Lügatı oldu. Ardından tarih ve coğrafyayla ilgili ve sözlük olan 16 eser daha yayımladı ve bastığı toplam eser sayısı 17'yi, cilt sayısı ise 22'yi buldu.", "question": "Matbaanın açılmasının uygunluğu ile ilgili fetva kim tarafından verilmiştir?", "answers": {"answer_start": 758, "text": "Şeyhülislâm Abdullah Efendi"}}, {"id": "5457", "context": "Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından 1720 yılında Paris'e elçi olarak gönderilen Yirmisekiz Mehmed Çelebi yanında oğlu Mehmed Said Efendi'yi de götürmüştü. Yirmisekiz Mehmet Çelebi, sefaretnamesinde Fransa'ya yönelik çok önemli bilgileri verirken, oğlu da boş durmamış ve birçok yeniliğin Osmanlı İmparatorluğuna taşınmasını sağlamıştır. Mehmet Sait Efendi Paris'te iken bir matbaaayı da ziyaret etmiş ve İstanbul'a dönüşünde bu konuda çalışmaya da karar vermişti. İbrahim Müteferrika, İstanbul dönüşü Mehmet Sait Efendi ile tanıştıktan sonra beraberce bir matbaa kurmak için çalışmalara başladılar. Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa onların düşüncelerini destekledi. Matbaanın açılmasına ancak dini olmayan eserler basmak şartı ile izin verildi ve Şeyhülislâm Abdullah Efendi'den dinle ilgili olmayan eserlerin basılabileceği yönünde bir fetva, III. Ahmet'ten de uygunluk fermanı aldılar. 16 Aralık 1727 tarihinde Darü't-Tıbâati'l Amire adlı ilk matbaanın kurulmasına başlanıldı .Makina ve Latin alfabesi kalıpları yurtdışından getirtildi. (Arap alfabesi kalıplarının kaynağı ise açık değildir ve Müteferrika tarafından yapıldığına dair bulgular vardır.) Yalova'da bir kâğıt fabrikası (Kağıthane-i Yalakabad) kuruldu.. 1729 da matbaanın ilk basılan kitabı Vankulu Lügatı oldu. Ardından tarih ve coğrafyayla ilgili ve sözlük olan 16 eser daha yayımladı ve bastığı toplam eser sayısı 17'yi, cilt sayısı ise 22'yi buldu.", "question": "Matbaanın kurulması için yurtdışından neler getirtilmiştir?", "answers": {"answer_start": 990, "text": "Makina ve Latin alfabesi kalıpları"}}, {"id": "5458", "context": "Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından 1720 yılında Paris'e elçi olarak gönderilen Yirmisekiz Mehmed Çelebi yanında oğlu Mehmed Said Efendi'yi de götürmüştü. Yirmisekiz Mehmet Çelebi, sefaretnamesinde Fransa'ya yönelik çok önemli bilgileri verirken, oğlu da boş durmamış ve birçok yeniliğin Osmanlı İmparatorluğuna taşınmasını sağlamıştır. Mehmet Sait Efendi Paris'te iken bir matbaaayı da ziyaret etmiş ve İstanbul'a dönüşünde bu konuda çalışmaya da karar vermişti. İbrahim Müteferrika, İstanbul dönüşü Mehmet Sait Efendi ile tanıştıktan sonra beraberce bir matbaa kurmak için çalışmalara başladılar. Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa onların düşüncelerini destekledi. Matbaanın açılmasına ancak dini olmayan eserler basmak şartı ile izin verildi ve Şeyhülislâm Abdullah Efendi'den dinle ilgili olmayan eserlerin basılabileceği yönünde bir fetva, III. Ahmet'ten de uygunluk fermanı aldılar. 16 Aralık 1727 tarihinde Darü't-Tıbâati'l Amire adlı ilk matbaanın kurulmasına başlanıldı .Makina ve Latin alfabesi kalıpları yurtdışından getirtildi. (Arap alfabesi kalıplarının kaynağı ise açık değildir ve Müteferrika tarafından yapıldığına dair bulgular vardır.) Yalova'da bir kâğıt fabrikası (Kağıthane-i Yalakabad) kuruldu.. 1729 da matbaanın ilk basılan kitabı Vankulu Lügatı oldu. Ardından tarih ve coğrafyayla ilgili ve sözlük olan 16 eser daha yayımladı ve bastığı toplam eser sayısı 17'yi, cilt sayısı ise 22'yi buldu.", "question": "İlk matbaanın ismi nedir?", "answers": {"answer_start": 924, "text": "Darü't-Tıbâati'l Amire"}}, {"id": "5459", "context": "Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından 1720 yılında Paris'e elçi olarak gönderilen Yirmisekiz Mehmed Çelebi yanında oğlu Mehmed Said Efendi'yi de götürmüştü. Yirmisekiz Mehmet Çelebi, sefaretnamesinde Fransa'ya yönelik çok önemli bilgileri verirken, oğlu da boş durmamış ve birçok yeniliğin Osmanlı İmparatorluğuna taşınmasını sağlamıştır. Mehmet Sait Efendi Paris'te iken bir matbaaayı da ziyaret etmiş ve İstanbul'a dönüşünde bu konuda çalışmaya da karar vermişti. İbrahim Müteferrika, İstanbul dönüşü Mehmet Sait Efendi ile tanıştıktan sonra beraberce bir matbaa kurmak için çalışmalara başladılar. Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa onların düşüncelerini destekledi. Matbaanın açılmasına ancak dini olmayan eserler basmak şartı ile izin verildi ve Şeyhülislâm Abdullah Efendi'den dinle ilgili olmayan eserlerin basılabileceği yönünde bir fetva, III. Ahmet'ten de uygunluk fermanı aldılar. 16 Aralık 1727 tarihinde Darü't-Tıbâati'l Amire adlı ilk matbaanın kurulmasına başlanıldı .Makina ve Latin alfabesi kalıpları yurtdışından getirtildi. (Arap alfabesi kalıplarının kaynağı ise açık değildir ve Müteferrika tarafından yapıldığına dair bulgular vardır.) Yalova'da bir kâğıt fabrikası (Kağıthane-i Yalakabad) kuruldu.. 1729 da matbaanın ilk basılan kitabı Vankulu Lügatı oldu. Ardından tarih ve coğrafyayla ilgili ve sözlük olan 16 eser daha yayımladı ve bastığı toplam eser sayısı 17'yi, cilt sayısı ise 22'yi buldu.", "question": "Matbaanın açılmasının koşulu nedir?", "answers": {"answer_start": 704, "text": "dini olmayan eserler basmak"}}, {"id": "5460", "context": "Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından 1720 yılında Paris'e elçi olarak gönderilen Yirmisekiz Mehmed Çelebi yanında oğlu Mehmed Said Efendi'yi de götürmüştü. Yirmisekiz Mehmet Çelebi, sefaretnamesinde Fransa'ya yönelik çok önemli bilgileri verirken, oğlu da boş durmamış ve birçok yeniliğin Osmanlı İmparatorluğuna taşınmasını sağlamıştır. Mehmet Sait Efendi Paris'te iken bir matbaaayı da ziyaret etmiş ve İstanbul'a dönüşünde bu konuda çalışmaya da karar vermişti. İbrahim Müteferrika, İstanbul dönüşü Mehmet Sait Efendi ile tanıştıktan sonra beraberce bir matbaa kurmak için çalışmalara başladılar. Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa onların düşüncelerini destekledi. Matbaanın açılmasına ancak dini olmayan eserler basmak şartı ile izin verildi ve Şeyhülislâm Abdullah Efendi'den dinle ilgili olmayan eserlerin basılabileceği yönünde bir fetva, III. Ahmet'ten de uygunluk fermanı aldılar. 16 Aralık 1727 tarihinde Darü't-Tıbâati'l Amire adlı ilk matbaanın kurulmasına başlanıldı .Makina ve Latin alfabesi kalıpları yurtdışından getirtildi. (Arap alfabesi kalıplarının kaynağı ise açık değildir ve Müteferrika tarafından yapıldığına dair bulgular vardır.) Yalova'da bir kâğıt fabrikası (Kağıthane-i Yalakabad) kuruldu.. 1729 da matbaanın ilk basılan kitabı Vankulu Lügatı oldu. Ardından tarih ve coğrafyayla ilgili ve sözlük olan 16 eser daha yayımladı ve bastığı toplam eser sayısı 17'yi, cilt sayısı ise 22'yi buldu.", "question": "Mehmat Sait Efendi ile İbrahim Müteferrika'nın düşünceleri kim tarafından desteklenmiştir?", "answers": {"answer_start": 604, "text": "Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa"}}, {"id": "5461", "context": "Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından 1720 yılında Paris'e elçi olarak gönderilen Yirmisekiz Mehmed Çelebi yanında oğlu Mehmed Said Efendi'yi de götürmüştü. Yirmisekiz Mehmet Çelebi, sefaretnamesinde Fransa'ya yönelik çok önemli bilgileri verirken, oğlu da boş durmamış ve birçok yeniliğin Osmanlı İmparatorluğuna taşınmasını sağlamıştır. Mehmet Sait Efendi Paris'te iken bir matbaaayı da ziyaret etmiş ve İstanbul'a dönüşünde bu konuda çalışmaya da karar vermişti. İbrahim Müteferrika, İstanbul dönüşü Mehmet Sait Efendi ile tanıştıktan sonra beraberce bir matbaa kurmak için çalışmalara başladılar. Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa onların düşüncelerini destekledi. Matbaanın açılmasına ancak dini olmayan eserler basmak şartı ile izin verildi ve Şeyhülislâm Abdullah Efendi'den dinle ilgili olmayan eserlerin basılabileceği yönünde bir fetva, III. Ahmet'ten de uygunluk fermanı aldılar. 16 Aralık 1727 tarihinde Darü't-Tıbâati'l Amire adlı ilk matbaanın kurulmasına başlanıldı .Makina ve Latin alfabesi kalıpları yurtdışından getirtildi. (Arap alfabesi kalıplarının kaynağı ise açık değildir ve Müteferrika tarafından yapıldığına dair bulgular vardır.) Yalova'da bir kâğıt fabrikası (Kağıthane-i Yalakabad) kuruldu.. 1729 da matbaanın ilk basılan kitabı Vankulu Lügatı oldu. Ardından tarih ve coğrafyayla ilgili ve sözlük olan 16 eser daha yayımladı ve bastığı toplam eser sayısı 17'yi, cilt sayısı ise 22'yi buldu.", "question": "Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın Paris'e elçi olarak gönderdiği kişi kimdir?", "answers": {"answer_start": 85, "text": "Yirmisekiz Mehmed Çelebi"}}, {"id": "5462", "context": "Matbaada basılan ilk kitap Vankulu Lugatı idi. 500 adet basılmıştı. Bu kitapların tamamı satıldı. Daha sonra Tuhfetü’l-Kibār, Tārīh-i Seyyāh, Hindi’l-Garbī, Tārīh-i Tīmūr, Tārīhü’l-Mısır, Gülşen-i Hulefā, Grammaire turque, Usūlü’l-Hikem gibi kitaplar basıldı. Bunlardan Grammaire turque, Usūlü’l-Hikem ve Tārīh-i Rāşid/Çelebizāde kitaplarının çoğu satıldı. Toplamda basılan 9700 kitaptan 6724'ü (%70) satılmıştı.", "question": "Toplamda basılan kitapların yüzde kaçı satılmıştı?", "answers": {"answer_start": 375, "text": "70"}}, {"id": "5463", "context": "Matbaada basılan ilk kitap Vankulu Lugatı idi. 500 adet basılmıştı. Bu kitapların tamamı satıldı. Daha sonra Tuhfetü’l-Kibār, Tārīh-i Seyyāh, Hindi’l-Garbī, Tārīh-i Tīmūr, Tārīhü’l-Mısır, Gülşen-i Hulefā, Grammaire turque, Usūlü’l-Hikem gibi kitaplar basıldı. Bunlardan Grammaire turque, Usūlü’l-Hikem ve Tārīh-i Rāşid/Çelebizāde kitaplarının çoğu satıldı. Toplamda basılan 9700 kitaptan 6724'ü (%70) satılmıştı.", "question": "Matbaada basılan ilk kitaptan kaç tane basılmıştır?", "answers": {"answer_start": 46, "text": " 500 "}}, {"id": "5464", "context": "İbrahim Müteferrika kurduğu matbaasında ömrü boyunca toplam 17 ayrı kitap basmıştır:\r\nKitab-ı Lügat-ı Vankulu (Sihah El-Cevheri), 2 cilt halinde, 1729\r\nTuhfet-ül Kibar fi Esfar el-Bihar, 1729\r\nTarih-i Seyyah, 1729\r\nTarih-i Hind-i Garbi, 1730\r\nTarih-i Timur Gürgan, 1730\r\nTarih-I Mısr-i Kadim ve Mısr-i Cedid, 1730\r\nGülşen-i Hülefa, 1730\r\nGrammaire Turque, 1730\r\nUsul el-Hikem fi Nizam el-Ümem, 1732\r\nFiyuzat-ı Mıknatısiye, 1732\r\nCihan-nüma, 1732\r\nTakvim el-Tevarih, 1733\r\nKitab-ı Tarih-i Naima, 2 cilt halinde, 1734\r\nTarih-i Raşid, 3 cilt halinde, 1735\r\nTarih-i Çelebizade, 1741\r\nAhval-i Gazavat der Diyar-ı Bosna, 1741\r\nKitab-ı Lisan el-Acem el Müsemma bi-Ferheng-i Şuuri, 2 cilt halinde, 1742", "question": "Tarihi-i Seyyah adlı kitap kaç yılında basılmıştır?", "answers": {"answer_start": 146, "text": "1729"}}, {"id": "5465", "context": "İbrahim Müteferrika kurduğu matbaasında ömrü boyunca toplam 17 ayrı kitap basmıştır:\r\nKitab-ı Lügat-ı Vankulu (Sihah El-Cevheri), 2 cilt halinde, 1729\r\nTuhfet-ül Kibar fi Esfar el-Bihar, 1729\r\nTarih-i Seyyah, 1729\r\nTarih-i Hind-i Garbi, 1730\r\nTarih-i Timur Gürgan, 1730\r\nTarih-I Mısr-i Kadim ve Mısr-i Cedid, 1730\r\nGülşen-i Hülefa, 1730\r\nGrammaire Turque, 1730\r\nUsul el-Hikem fi Nizam el-Ümem, 1732\r\nFiyuzat-ı Mıknatısiye, 1732\r\nCihan-nüma, 1732\r\nTakvim el-Tevarih, 1733\r\nKitab-ı Tarih-i Naima, 2 cilt halinde, 1734\r\nTarih-i Raşid, 3 cilt halinde, 1735\r\nTarih-i Çelebizade, 1741\r\nAhval-i Gazavat der Diyar-ı Bosna, 1741\r\nKitab-ı Lisan el-Acem el Müsemma bi-Ferheng-i Şuuri, 2 cilt halinde, 1742", "question": "İbrahim Müteferrika ömrü boyunca kaç kitap basmıştır?", "answers": {"answer_start": 60, "text": "17"}}, {"id": "5466", "context": "Bu kitaplardan Tarih-i Çelebizade 'nin pek çok nüshası Tarih-i Raşid 'in üçüncü ve son cildinin arkasına eklenip ciltlenerek beraber satıldığı için, bazı kaynaklar hataya düşerek Müteferrika'nın bastığı kitap sayısını 16 olarak göstermektedirler. Basılan kitapları çoğunlukla Kethüda, Mektupçu, Çavuşbaşı gibi Osmanlı Bürokrasisi ve Şeyhülislam, Kadı v.b. satın almıştır. Özellikle ilmiye sınıfından kişilerin kitapları alması ulemanın matbaaya karşı olmadığını göstermektedir. Buna karşın satış adetleri çok düşük kaldığından İbrahim Müteferrika , latince olarak bastırdığı kataloglarla Avrupa'nın değişik yerlerinde kitaplarını satmaya çalıştı. Örneğin Grammaire Turque den 200 adedini Cizvit Mektebine, peşin fiyatı 3 kuruş iken toptan 2,5 kuruşa satmıştır .", "question": "İlmiye sınıfından insanların kitapları alması neyi göstermektedir?", "answers": {"answer_start": 427, "text": "ulemanın matbaaya karşı olmadığını "}}, {"id": "5467", "context": "Bu kitaplardan Tarih-i Çelebizade 'nin pek çok nüshası Tarih-i Raşid 'in üçüncü ve son cildinin arkasına eklenip ciltlenerek beraber satıldığı için, bazı kaynaklar hataya düşerek Müteferrika'nın bastığı kitap sayısını 16 olarak göstermektedirler. Basılan kitapları çoğunlukla Kethüda, Mektupçu, Çavuşbaşı gibi Osmanlı Bürokrasisi ve Şeyhülislam, Kadı v.b. satın almıştır. Özellikle ilmiye sınıfından kişilerin kitapları alması ulemanın matbaaya karşı olmadığını göstermektedir. Buna karşın satış adetleri çok düşük kaldığından İbrahim Müteferrika , latince olarak bastırdığı kataloglarla Avrupa'nın değişik yerlerinde kitaplarını satmaya çalıştı. Örneğin Grammaire Turque den 200 adedini Cizvit Mektebine, peşin fiyatı 3 kuruş iken toptan 2,5 kuruşa satmıştır .", "question": "İbrahim Müteferrika Grammaire Turque den nereye satmıştır?", "answers": {"answer_start": 688, "text": "Cizvit Mektebine"}}, {"id": "5468", "context": "Bu kitaplardan Tarih-i Çelebizade 'nin pek çok nüshası Tarih-i Raşid 'in üçüncü ve son cildinin arkasına eklenip ciltlenerek beraber satıldığı için, bazı kaynaklar hataya düşerek Müteferrika'nın bastığı kitap sayısını 16 olarak göstermektedirler. Basılan kitapları çoğunlukla Kethüda, Mektupçu, Çavuşbaşı gibi Osmanlı Bürokrasisi ve Şeyhülislam, Kadı v.b. satın almıştır. Özellikle ilmiye sınıfından kişilerin kitapları alması ulemanın matbaaya karşı olmadığını göstermektedir. Buna karşın satış adetleri çok düşük kaldığından İbrahim Müteferrika , latince olarak bastırdığı kataloglarla Avrupa'nın değişik yerlerinde kitaplarını satmaya çalıştı. Örneğin Grammaire Turque den 200 adedini Cizvit Mektebine, peşin fiyatı 3 kuruş iken toptan 2,5 kuruşa satmıştır .", "question": "İbrahim Müteferrika neden Avrupa'nın değişik yerlerinde kitaplarını satmaya çalıştı?", "answers": {"answer_start": 489, "text": " satış adetleri çok düşük kaldığından "}}, {"id": "5469", "context": "Bu kitaplardan Tarih-i Çelebizade 'nin pek çok nüshası Tarih-i Raşid 'in üçüncü ve son cildinin arkasına eklenip ciltlenerek beraber satıldığı için, bazı kaynaklar hataya düşerek Müteferrika'nın bastığı kitap sayısını 16 olarak göstermektedirler. Basılan kitapları çoğunlukla Kethüda, Mektupçu, Çavuşbaşı gibi Osmanlı Bürokrasisi ve Şeyhülislam, Kadı v.b. satın almıştır. Özellikle ilmiye sınıfından kişilerin kitapları alması ulemanın matbaaya karşı olmadığını göstermektedir. Buna karşın satış adetleri çok düşük kaldığından İbrahim Müteferrika , latince olarak bastırdığı kataloglarla Avrupa'nın değişik yerlerinde kitaplarını satmaya çalıştı. Örneğin Grammaire Turque den 200 adedini Cizvit Mektebine, peşin fiyatı 3 kuruş iken toptan 2,5 kuruşa satmıştır .", "question": "Basılan kitapları daha çok kimler almıştır?", "answers": {"answer_start": 275, "text": " Kethüda, Mektupçu, Çavuşbaşı gibi Osmanlı Bürokrasisi ve Şeyhülislam, Kadı v.b."}}, {"id": "5470", "context": "Bu kitaplardan Tarih-i Çelebizade 'nin pek çok nüshası Tarih-i Raşid 'in üçüncü ve son cildinin arkasına eklenip ciltlenerek beraber satıldığı için, bazı kaynaklar hataya düşerek Müteferrika'nın bastığı kitap sayısını 16 olarak göstermektedirler. Basılan kitapları çoğunlukla Kethüda, Mektupçu, Çavuşbaşı gibi Osmanlı Bürokrasisi ve Şeyhülislam, Kadı v.b. satın almıştır. Özellikle ilmiye sınıfından kişilerin kitapları alması ulemanın matbaaya karşı olmadığını göstermektedir. Buna karşın satış adetleri çok düşük kaldığından İbrahim Müteferrika , latince olarak bastırdığı kataloglarla Avrupa'nın değişik yerlerinde kitaplarını satmaya çalıştı. Örneğin Grammaire Turque den 200 adedini Cizvit Mektebine, peşin fiyatı 3 kuruş iken toptan 2,5 kuruşa satmıştır .", "question": "Neden bazı kaynaklar İbrahim Müteferrika'nın bastığı kitap sayısı hakkında hataya düşmektedir?", "answers": {"answer_start": 15, "text": "Tarih-i Çelebizade 'nin pek çok nüshası Tarih-i Raşid 'in üçüncü ve son cildinin arkasına eklenip ciltlenerek beraber satıldığı için"}}, {"id": "5471", "context": "Devlet görevi nedeniyle bir süre sonra Mehmet Said Efendi matbaadan ayrıldı ve İbrahim Müteferrika tek başına matbaayı idare etmeye başladı. Bu süre içinde en çok kalifiye eleman bulma sıkıntısı yaşanmaktaydı. 1747 de İbrahim Müteferrika'nın ölümünden sonra matbaanın işletme izni Rumeli kadılarından İbrahim Efendi ile Anadolu kadılarından Ahmed Efendiye verilmiştir. Bu ikili sadece 1757 de bir tek kitap basabildi, bu da Müteferrika tarafından basılan Vankulu Lûgatı'nın ikinci baskısıydı. Bu tarihten sonra matbaa 1784'e kadar hiçbir faaliyette bulunamadı.", "question": "İbrahim Müteferrikanın ölümünden sonra matbaayı işletme yetkisi kimlere verilmiştir?", "answers": {"answer_start": 281, "text": "Rumeli kadılarından İbrahim Efendi ile Anadolu kadılarından Ahmed Efendiye"}}, {"id": "5472", "context": "Devlet görevi nedeniyle bir süre sonra Mehmet Said Efendi matbaadan ayrıldı ve İbrahim Müteferrika tek başına matbaayı idare etmeye başladı. Bu süre içinde en çok kalifiye eleman bulma sıkıntısı yaşanmaktaydı. 1747 de İbrahim Müteferrika'nın ölümünden sonra matbaanın işletme izni Rumeli kadılarından İbrahim Efendi ile Anadolu kadılarından Ahmed Efendiye verilmiştir. Bu ikili sadece 1757 de bir tek kitap basabildi, bu da Müteferrika tarafından basılan Vankulu Lûgatı'nın ikinci baskısıydı. Bu tarihten sonra matbaa 1784'e kadar hiçbir faaliyette bulunamadı.", "question": "İbrahim Müteferrika'nın ölümünden sonra basılan tek kitap kaç yılında basılmıştır?", "answers": {"answer_start": 384, "text": " 1757"}}, {"id": "5473", "context": "Devlet görevi nedeniyle bir süre sonra Mehmet Said Efendi matbaadan ayrıldı ve İbrahim Müteferrika tek başına matbaayı idare etmeye başladı. Bu süre içinde en çok kalifiye eleman bulma sıkıntısı yaşanmaktaydı. 1747 de İbrahim Müteferrika'nın ölümünden sonra matbaanın işletme izni Rumeli kadılarından İbrahim Efendi ile Anadolu kadılarından Ahmed Efendiye verilmiştir. Bu ikili sadece 1757 de bir tek kitap basabildi, bu da Müteferrika tarafından basılan Vankulu Lûgatı'nın ikinci baskısıydı. Bu tarihten sonra matbaa 1784'e kadar hiçbir faaliyette bulunamadı.", "question": "Matbaa hangi yıla kadar faaliyette bulunmamıştır?", "answers": {"answer_start": 518, "text": "1784"}}, {"id": "5474", "context": "Devlet görevi nedeniyle bir süre sonra Mehmet Said Efendi matbaadan ayrıldı ve İbrahim Müteferrika tek başına matbaayı idare etmeye başladı. Bu süre içinde en çok kalifiye eleman bulma sıkıntısı yaşanmaktaydı. 1747 de İbrahim Müteferrika'nın ölümünden sonra matbaanın işletme izni Rumeli kadılarından İbrahim Efendi ile Anadolu kadılarından Ahmed Efendiye verilmiştir. Bu ikili sadece 1757 de bir tek kitap basabildi, bu da Müteferrika tarafından basılan Vankulu Lûgatı'nın ikinci baskısıydı. Bu tarihten sonra matbaa 1784'e kadar hiçbir faaliyette bulunamadı.", "question": " İbrahim Müteferrika'nın ölümünden sonra matbaada hangi kitap basılmıştır?", "answers": {"answer_start": 455, "text": "Vankulu Lûgatı'nın ikinci baskısı"}}, {"id": "5475", "context": "Matbaanın Osmanlı İmparatorluğu'na geç gelmesinin nedenleri olarak, günah olduğu, İstanbul'daki 90.000 hattatın buna engel olduğu gibi nedenler öne sürülmektedir. Ancak elimizde matbaanın günah olduğuna dair herhangi bir fetva ya da kanıt yoktur. 90.000 hattatın engel olduğu ise inandırıcı değildir. Çünkü o tarihlerde İstanbul'da bütün esnafların toplamı bile bunun çok altındadır. Zaten eğer böyle olsaydı kitaplıkların yüzbinlerce yazma eser ile dolu olması gerekirdi. Matbaanın geç gelmesi tartışılırken esas sorulması gereken soru \"Geldi de Ne oldu ?\" sorusu olmalıdır. Osmanlılarda matbaanın faaliyete geçtiği 18. YY da Japonya'da 10.000 çeşit kitap, matbaanın yeni kullanılmaya başlandığı 15. YY da Avrupa'da 30~35.000 çeşit kitap basılmışken Osmanlılarda matbaanın aktif olduğu 65 senede sadece 50 çeşit kitap basılabilmiştir.", "question": " 90.000 hattatın matbaanın Osmanlı İmparatorluğuna gelmesine engel olduğu neden inandırıcı değildir?", "answers": {"answer_start": 301, "text": "Çünkü o tarihlerde İstanbul'da bütün esnafların toplamı bile bunun çok altındadır"}}, {"id": "5476", "context": "Matbaanın Osmanlı İmparatorluğu'na geç gelmesinin nedenleri olarak, günah olduğu, İstanbul'daki 90.000 hattatın buna engel olduğu gibi nedenler öne sürülmektedir. Ancak elimizde matbaanın günah olduğuna dair herhangi bir fetva ya da kanıt yoktur. 90.000 hattatın engel olduğu ise inandırıcı değildir. Çünkü o tarihlerde İstanbul'da bütün esnafların toplamı bile bunun çok altındadır. Zaten eğer böyle olsaydı kitaplıkların yüzbinlerce yazma eser ile dolu olması gerekirdi. Matbaanın geç gelmesi tartışılırken esas sorulması gereken soru \"Geldi de Ne oldu ?\" sorusu olmalıdır. Osmanlılarda matbaanın faaliyete geçtiği 18. YY da Japonya'da 10.000 çeşit kitap, matbaanın yeni kullanılmaya başlandığı 15. YY da Avrupa'da 30~35.000 çeşit kitap basılmışken Osmanlılarda matbaanın aktif olduğu 65 senede sadece 50 çeşit kitap basılabilmiştir.", "question": "Osmanlılarda matbaa kaç yıl aktif kalmıştır?", "answers": {"answer_start": 787, "text": "65"}}, {"id": "5477", "context": "Matbaanın Osmanlı İmparatorluğu'na geç gelmesinin nedenleri olarak, günah olduğu, İstanbul'daki 90.000 hattatın buna engel olduğu gibi nedenler öne sürülmektedir. Ancak elimizde matbaanın günah olduğuna dair herhangi bir fetva ya da kanıt yoktur. 90.000 hattatın engel olduğu ise inandırıcı değildir. Çünkü o tarihlerde İstanbul'da bütün esnafların toplamı bile bunun çok altındadır. Zaten eğer böyle olsaydı kitaplıkların yüzbinlerce yazma eser ile dolu olması gerekirdi. Matbaanın geç gelmesi tartışılırken esas sorulması gereken soru \"Geldi de Ne oldu ?\" sorusu olmalıdır. Osmanlılarda matbaanın faaliyete geçtiği 18. YY da Japonya'da 10.000 çeşit kitap, matbaanın yeni kullanılmaya başlandığı 15. YY da Avrupa'da 30~35.000 çeşit kitap basılmışken Osmanlılarda matbaanın aktif olduğu 65 senede sadece 50 çeşit kitap basılabilmiştir.", "question": "Osmanlılarda matbaanın faaliyete geçtiği yıllarda Japonya'da kaç çeşit kitap basılmıştır?", "answers": {"answer_start": 638, "text": "10.000"}}, {"id": "5478", "context": "Matbaanın Osmanlı İmparatorluğu'na geç gelmesinin nedenleri olarak, günah olduğu, İstanbul'daki 90.000 hattatın buna engel olduğu gibi nedenler öne sürülmektedir. Ancak elimizde matbaanın günah olduğuna dair herhangi bir fetva ya da kanıt yoktur. 90.000 hattatın engel olduğu ise inandırıcı değildir. Çünkü o tarihlerde İstanbul'da bütün esnafların toplamı bile bunun çok altındadır. Zaten eğer böyle olsaydı kitaplıkların yüzbinlerce yazma eser ile dolu olması gerekirdi. Matbaanın geç gelmesi tartışılırken esas sorulması gereken soru \"Geldi de Ne oldu ?\" sorusu olmalıdır. Osmanlılarda matbaanın faaliyete geçtiği 18. YY da Japonya'da 10.000 çeşit kitap, matbaanın yeni kullanılmaya başlandığı 15. YY da Avrupa'da 30~35.000 çeşit kitap basılmışken Osmanlılarda matbaanın aktif olduğu 65 senede sadece 50 çeşit kitap basılabilmiştir.", "question": "Matbaanın geç gelmesiyle alakalı asıl sorulması gereken soru nedir?", "answers": {"answer_start": 538, "text": "Geldi de Ne oldu ?"}}, {"id": "5538", "context": "Ahi Mehmet Çelebi, (1432, Tebriz – 1524, İstanbul), Osmanlı Hekim ve Yazar.", "question": "Ahi Mehmet Çelebi'nin işi nedir ?", "answers": {"answer_start": 52, "text": "Osmanlı Hekim ve Yazar."}}, {"id": "5539", "context": "Ahi Mehmet Çelebi, (1432, Tebriz – 1524, İstanbul), Osmanlı Hekim ve Yazar.", "question": "Ahi Mehmet Çelebi İstanbul'da ne zaman vefat etmiştir ?", "answers": {"answer_start": 35, "text": "1524"}}, {"id": "5540", "context": "Ahi Mehmet Çelebi, (1432, Tebriz – 1524, İstanbul), Osmanlı Hekim ve Yazar.", "question": "Ahi Mehmet Çelebi 1432 yılında nerede doğmuştur ?", "answers": {"answer_start": 26, "text": "Tebriz "}}, {"id": "5541", "context": "II. Bayezid ve I. Selim devrinde yaşadı ve iki defa hekimbaşılık yaptı. Böbrek ve idrar kesesindeki taş oluşumunun nedenlerini ve tedavisini incelediği eseriyle tanınır. Adı kaynaklarda Ahmed ve Mahmud olarak da geçer. Ahi Çelebi olarak ün yapmıştır. Babası Tabib Mevlana Kemal ile birlikte 1463’te İstanbul’a yerleşti. Mevlana Kemal, devrin ünlü hekimlerindendir. Tebriz ya da Şirvan asıllı olduğu çeşitli kaynaklarda belirtilir. Ahi Mehmet Çelebi, hekimliği daha çok babasından öğrendi. Onun ölümünden sonra devrin önemli hekimleri Kutbüddin ile Altunîzâde’den ders alıp kısa zamanda mesleğini ilerletti. Hekimlik becerisinin yanı sıra kuramsal bilgisiyle de kendisini kabul ettirerek önce Fâtih Darüşşifasına hekim, sonra da başhekim oldu. II. Bayezid’in güvenini kazanarak mutfak eminliğine, ardından da Hekimbaşılığa getirildi. Dört buçuk yıl bu görevde kalan Ahî Çelebi, II. Bayezid’in ölümü üzerine geleneğe uyularak azledildi. Bir müddet sonra Yavuz onu tekrar Hekimbaşılığa getirdi ve Mısır seferine beraberinde götürdü. I. Selim'in ölümünden sonra Hekimbaşılık tan tekrar azledildi. Kaynakların belirttiğine göre, yaşı doksanı geçmiş olduğu halde, hacdan dönerken Kahire’de ölmüş ve İmam Şafi'nin kabri civarına defnedilmiştir.", "question": "Ahi Mehmet Çelebi'nin mezarı nerededir ?", "answers": {"answer_start": 1192, "text": " İmam Şafi'nin kabri civarı"}}, {"id": "5542", "context": "II. Bayezid ve I. Selim devrinde yaşadı ve iki defa hekimbaşılık yaptı. Böbrek ve idrar kesesindeki taş oluşumunun nedenlerini ve tedavisini incelediği eseriyle tanınır. Adı kaynaklarda Ahmed ve Mahmud olarak da geçer. Ahi Çelebi olarak ün yapmıştır. Babası Tabib Mevlana Kemal ile birlikte 1463’te İstanbul’a yerleşti. Mevlana Kemal, devrin ünlü hekimlerindendir. Tebriz ya da Şirvan asıllı olduğu çeşitli kaynaklarda belirtilir. Ahi Mehmet Çelebi, hekimliği daha çok babasından öğrendi. Onun ölümünden sonra devrin önemli hekimleri Kutbüddin ile Altunîzâde’den ders alıp kısa zamanda mesleğini ilerletti. Hekimlik becerisinin yanı sıra kuramsal bilgisiyle de kendisini kabul ettirerek önce Fâtih Darüşşifasına hekim, sonra da başhekim oldu. II. Bayezid’in güvenini kazanarak mutfak eminliğine, ardından da Hekimbaşılığa getirildi. Dört buçuk yıl bu görevde kalan Ahî Çelebi, II. Bayezid’in ölümü üzerine geleneğe uyularak azledildi. Bir müddet sonra Yavuz onu tekrar Hekimbaşılığa getirdi ve Mısır seferine beraberinde götürdü. I. Selim'in ölümünden sonra Hekimbaşılık tan tekrar azledildi. Kaynakların belirttiğine göre, yaşı doksanı geçmiş olduğu halde, hacdan dönerken Kahire’de ölmüş ve İmam Şafi'nin kabri civarına defnedilmiştir.", "question": "Ahi Mehmet Çelebi babasından neyi öğrenmiştir ?", "answers": {"answer_start": 450, "text": "hekimliği "}}, {"id": "5543", "context": "II. Bayezid ve I. Selim devrinde yaşadı ve iki defa hekimbaşılık yaptı. Böbrek ve idrar kesesindeki taş oluşumunun nedenlerini ve tedavisini incelediği eseriyle tanınır. Adı kaynaklarda Ahmed ve Mahmud olarak da geçer. Ahi Çelebi olarak ün yapmıştır. Babası Tabib Mevlana Kemal ile birlikte 1463’te İstanbul’a yerleşti. Mevlana Kemal, devrin ünlü hekimlerindendir. Tebriz ya da Şirvan asıllı olduğu çeşitli kaynaklarda belirtilir. Ahi Mehmet Çelebi, hekimliği daha çok babasından öğrendi. Onun ölümünden sonra devrin önemli hekimleri Kutbüddin ile Altunîzâde’den ders alıp kısa zamanda mesleğini ilerletti. Hekimlik becerisinin yanı sıra kuramsal bilgisiyle de kendisini kabul ettirerek önce Fâtih Darüşşifasına hekim, sonra da başhekim oldu. II. Bayezid’in güvenini kazanarak mutfak eminliğine, ardından da Hekimbaşılığa getirildi. Dört buçuk yıl bu görevde kalan Ahî Çelebi, II. Bayezid’in ölümü üzerine geleneğe uyularak azledildi. Bir müddet sonra Yavuz onu tekrar Hekimbaşılığa getirdi ve Mısır seferine beraberinde götürdü. I. Selim'in ölümünden sonra Hekimbaşılık tan tekrar azledildi. Kaynakların belirttiğine göre, yaşı doksanı geçmiş olduğu halde, hacdan dönerken Kahire’de ölmüş ve İmam Şafi'nin kabri civarına defnedilmiştir.", "question": "Ahi Mehmet Çelebi Yavuz ile hangi sefere katılmıştır ?", "answers": {"answer_start": 994, "text": "Mısır seferi"}}, {"id": "5544", "context": "II. Bayezid ve I. Selim devrinde yaşadı ve iki defa hekimbaşılık yaptı. Böbrek ve idrar kesesindeki taş oluşumunun nedenlerini ve tedavisini incelediği eseriyle tanınır. Adı kaynaklarda Ahmed ve Mahmud olarak da geçer. Ahi Çelebi olarak ün yapmıştır. Babası Tabib Mevlana Kemal ile birlikte 1463’te İstanbul’a yerleşti. Mevlana Kemal, devrin ünlü hekimlerindendir. Tebriz ya da Şirvan asıllı olduğu çeşitli kaynaklarda belirtilir. Ahi Mehmet Çelebi, hekimliği daha çok babasından öğrendi. Onun ölümünden sonra devrin önemli hekimleri Kutbüddin ile Altunîzâde’den ders alıp kısa zamanda mesleğini ilerletti. Hekimlik becerisinin yanı sıra kuramsal bilgisiyle de kendisini kabul ettirerek önce Fâtih Darüşşifasına hekim, sonra da başhekim oldu. II. Bayezid’in güvenini kazanarak mutfak eminliğine, ardından da Hekimbaşılığa getirildi. Dört buçuk yıl bu görevde kalan Ahî Çelebi, II. Bayezid’in ölümü üzerine geleneğe uyularak azledildi. Bir müddet sonra Yavuz onu tekrar Hekimbaşılığa getirdi ve Mısır seferine beraberinde götürdü. I. Selim'in ölümünden sonra Hekimbaşılık tan tekrar azledildi. Kaynakların belirttiğine göre, yaşı doksanı geçmiş olduğu halde, hacdan dönerken Kahire’de ölmüş ve İmam Şafi'nin kabri civarına defnedilmiştir.", "question": "Ahi Mehmet Çelebinin adı nerede Ahmet ve Mahmud olarak geçmektedir ?", "answers": {"answer_start": 174, "text": "kaynaklarda"}}, {"id": "5545", "context": "II. Bayezid ve I. Selim devrinde yaşadı ve iki defa hekimbaşılık yaptı. Böbrek ve idrar kesesindeki taş oluşumunun nedenlerini ve tedavisini incelediği eseriyle tanınır. Adı kaynaklarda Ahmed ve Mahmud olarak da geçer. Ahi Çelebi olarak ün yapmıştır. Babası Tabib Mevlana Kemal ile birlikte 1463’te İstanbul’a yerleşti. Mevlana Kemal, devrin ünlü hekimlerindendir. Tebriz ya da Şirvan asıllı olduğu çeşitli kaynaklarda belirtilir. Ahi Mehmet Çelebi, hekimliği daha çok babasından öğrendi. Onun ölümünden sonra devrin önemli hekimleri Kutbüddin ile Altunîzâde’den ders alıp kısa zamanda mesleğini ilerletti. Hekimlik becerisinin yanı sıra kuramsal bilgisiyle de kendisini kabul ettirerek önce Fâtih Darüşşifasına hekim, sonra da başhekim oldu. II. Bayezid’in güvenini kazanarak mutfak eminliğine, ardından da Hekimbaşılığa getirildi. Dört buçuk yıl bu görevde kalan Ahî Çelebi, II. Bayezid’in ölümü üzerine geleneğe uyularak azledildi. Bir müddet sonra Yavuz onu tekrar Hekimbaşılığa getirdi ve Mısır seferine beraberinde götürdü. I. Selim'in ölümünden sonra Hekimbaşılık tan tekrar azledildi. Kaynakların belirttiğine göre, yaşı doksanı geçmiş olduğu halde, hacdan dönerken Kahire’de ölmüş ve İmam Şafi'nin kabri civarına defnedilmiştir.", "question": "Ahi Mehmet Çelebi hangi eseri ile tanınır ?", "answers": {"answer_start": 72, "text": "Böbrek ve idrar kesesindeki taş oluşumunun nedenlerini ve tedavisini incelediği eseriyle"}}, {"id": "5546", "context": "II. Bayezid ve I. Selim devrinde yaşadı ve iki defa hekimbaşılık yaptı. Böbrek ve idrar kesesindeki taş oluşumunun nedenlerini ve tedavisini incelediği eseriyle tanınır. Adı kaynaklarda Ahmed ve Mahmud olarak da geçer. Ahi Çelebi olarak ün yapmıştır. Babası Tabib Mevlana Kemal ile birlikte 1463’te İstanbul’a yerleşti. Mevlana Kemal, devrin ünlü hekimlerindendir. Tebriz ya da Şirvan asıllı olduğu çeşitli kaynaklarda belirtilir. Ahi Mehmet Çelebi, hekimliği daha çok babasından öğrendi. Onun ölümünden sonra devrin önemli hekimleri Kutbüddin ile Altunîzâde’den ders alıp kısa zamanda mesleğini ilerletti. Hekimlik becerisinin yanı sıra kuramsal bilgisiyle de kendisini kabul ettirerek önce Fâtih Darüşşifasına hekim, sonra da başhekim oldu. II. Bayezid’in güvenini kazanarak mutfak eminliğine, ardından da Hekimbaşılığa getirildi. Dört buçuk yıl bu görevde kalan Ahî Çelebi, II. Bayezid’in ölümü üzerine geleneğe uyularak azledildi. Bir müddet sonra Yavuz onu tekrar Hekimbaşılığa getirdi ve Mısır seferine beraberinde götürdü. I. Selim'in ölümünden sonra Hekimbaşılık tan tekrar azledildi. Kaynakların belirttiğine göre, yaşı doksanı geçmiş olduğu halde, hacdan dönerken Kahire’de ölmüş ve İmam Şafi'nin kabri civarına defnedilmiştir.", "question": "Ahi Mehmet Çelebi yaşamı boyunca kaç defa hekim başı olmuştur ?", "answers": {"answer_start": 43, "text": "iki defa"}}, {"id": "5547", "context": "Ahî Çelebi’nin en önemli eseri, II. Bayezid devrinde Türkçe olarak kaleme aldığı, böbrek ve mesane taşlarına ait on bölüm halindeki “Risâle-i hasâtü’l-kilye ve’l-mesâne”’dir. Farsça yazdığı “el-Fevâdü’s-sultâniyye fi’l-kavâidi’t-tıbbiyye” ile “Risâle fi’t-tıb” ve “Mesnevî fi’t-tıb” adlı iki Türkçe eseri daha tespit edilmiştir. Böbrek ve mesane taşlarıyla ilgili eseri büyük ilgi görmüş, uzun süre hekimlerin başvuru kitabı olmuştur. İbn-i Sina’nın “el-kanun fi’t-Tıb” adlı eserine İbnü’n-Nefis’in “Mucez’ül-Kanun” adıyla yazdığı şerhi Türkçeye çeviren de yine Ahî Çelebidir.", "question": "Ahi Mehmet Çelebi İbn-i Sina'nın hangi eserlerini Türkçe'ye çevirmiştir ?", "answers": {"answer_start": 451, "text": "el-kanun fi’t-Tıb"}}, {"id": "5548", "context": "Ahî Çelebi’nin en önemli eseri, II. Bayezid devrinde Türkçe olarak kaleme aldığı, böbrek ve mesane taşlarına ait on bölüm halindeki “Risâle-i hasâtü’l-kilye ve’l-mesâne”’dir. Farsça yazdığı “el-Fevâdü’s-sultâniyye fi’l-kavâidi’t-tıbbiyye” ile “Risâle fi’t-tıb” ve “Mesnevî fi’t-tıb” adlı iki Türkçe eseri daha tespit edilmiştir. Böbrek ve mesane taşlarıyla ilgili eseri büyük ilgi görmüş, uzun süre hekimlerin başvuru kitabı olmuştur. İbn-i Sina’nın “el-kanun fi’t-Tıb” adlı eserine İbnü’n-Nefis’in “Mucez’ül-Kanun” adıyla yazdığı şerhi Türkçeye çeviren de yine Ahî Çelebidir.", "question": "Ahi Mehmet Çelebi en önemli olan eseri Risâle-i hasâtü’l-kilye ve’l-mesâne'yi hangi devirde ele almıştır ?", "answers": {"answer_start": 31, "text": " II. Bayezid devri"}}, {"id": "5549", "context": "Fatih ilçesinin Eminönü semtinde bulunan Ahi Çelebi Camii’yi o yaptırmıştır. Buradaki caminin dışında İstanbul ve Edirne’de de pek çok cami, okul ve hamam yaptırmıştır. İstanbul’da bir mahalleye, Edirne’de bir köye ve Bulgaristan’da bir yöreye (Eskiden Paşmaklı, şimdi Smolyan) Ahi Çelebi’nin adı verilmiştir.", "question": "Ahi Mehmet Çelebi'nin ismi nerelerde kullanılmıştır ?", "answers": {"answer_start": 169, "text": "İstanbul’da bir mahalleye, Edirne’de bir köye ve Bulgaristan’da bir yöreye"}}, {"id": "5550", "context": "Fatih ilçesinin Eminönü semtinde bulunan Ahi Çelebi Camii’yi o yaptırmıştır. Buradaki caminin dışında İstanbul ve Edirne’de de pek çok cami, okul ve hamam yaptırmıştır. İstanbul’da bir mahalleye, Edirne’de bir köye ve Bulgaristan’da bir yöreye (Eskiden Paşmaklı, şimdi Smolyan) Ahi Çelebi’nin adı verilmiştir.", "question": "Ahi Mehmet Çelebi Fatih ilçesinin hangi semtine camii yaptırmıştır ?", "answers": {"answer_start": 16, "text": "Eminönü "}}, {"id": "5580", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.", "question": "SAGUAR X5'i kim tasarlamıştır?", "answers": {"answer_start": 48, "text": "Sakarya Üniversitesi öğrencileri"}}, {"id": "5581", "context": "Formula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n", "question": "SAGUARX5, SAGUAR X4 aracının hangi parçasını kullanarak üretildi? ", "answers": {"answer_start": 113, "text": "şasisini"}}, {"id": "5582", "context": "Formula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n", "question": "SAGUAR X4 yarıştığı ilk yarışta hangi ödülleri almıştır?", "answers": {"answer_start": 394, "text": "iki kupa"}}, {"id": "5583", "context": "Formula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n", "question": "SAGUAR X5 hangi aracın bir parçası kullanılarak üretildi?", "answers": {"answer_start": 94, "text": "SAGUAR X4"}}, {"id": "5584", "context": "Güneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n", "question": "Yarış sırasında neye bağlı olarak SAGUAR-X5'in ürettigi enerji miktarı azalmıştır? ", "answers": {"answer_start": 362, "text": "hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak"}}, {"id": "5585", "context": "Güneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n", "question": "SAGUAR-X5' kaç adet güneş modülü kullanıldı?", "answers": {"answer_start": 254, "text": "18 adet"}}, {"id": "5586", "context": "Maksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n", "question": "Yarış sırasında ulaşılan en yüksek şarj değeri kaç amperdir?", "answers": {"answer_start": 251, "text": "15A"}}, {"id": "5587", "context": "Maksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n", "question": "MPPT en yüksek güç üretimini neyi değiştirerek sağlar?", "answers": {"answer_start": 152, "text": "akımı"}}, {"id": "5588", "context": "Maksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n", "question": "MPPT en yüksek güç üretimini neyi düzenleyerek sağlar? ", "answers": {"answer_start": 40, "text": "Panellerden gelen enerjiyi"}}, {"id": "5589", "context": "Akü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n", "question": "Akü Grubu değerlerinin sisteme uygun seçilmesi aracı hangi durumlarda kullanmamızı sağlar?", "answers": {"answer_start": 341, "text": "daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca"}}, {"id": "5590", "context": "Akü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n", "question": "Akü grubu hazırlarken dikkat edilmesi gereken özellikler nelerdir?", "answers": {"answer_start": 508, "text": "Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid"}}, {"id": "5591", "context": "Motor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.", "question": "DC motorlarından yüksek verim elde etmek için hangi tür motor tercih edilir?", "answers": {"answer_start": 222, "text": "fırçasız"}}, {"id": "5592", "context": "Motor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.", "question": "DC motor tipleri nelerdir?", "answers": {"answer_start": 211, "text": "Fırçalı ve fırçasız"}}, {"id": "5593", "context": "Motor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.", "question": "DC motorlarının verimi kaçtır?", "answers": {"answer_start": 140, "text": "DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir"}}, {"id": "5594", "context": "Motor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.", "question": "Güneş arabalarında neden DC motorları kullanılmaktadır?", "answers": {"answer_start": 26, "text": "verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için"}}, {"id": "5595", "context": "Hafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.", "question": "Kanopinin rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması ne sağlar?", "answers": {"answer_start": 350, "text": "güç tasarrufu"}}, {"id": "5596", "context": "Hafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.", "question": "Hangi malzemeler aracın verimini arttırır?", "answers": {"answer_start": 147, "text": "hafif "}}, {"id": "5597", "context": "Vites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n", "question": "Vites Kutusu niçin kullanılamamıştır?", "answers": {"answer_start": 336, "text": "aracın ağırlığını arttırdığı için"}}, {"id": "5598", "context": "Vites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n", "question": "Hangi parçaları arasındaki oran aracın gücünü değiştirir?", "answers": {"answer_start": 129, "text": "Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki"}}, {"id": "5599", "context": "Vites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n", "question": "Güneş enerjili araçlar ne ile hareket ettirilir?", "answers": {"answer_start": 45, "text": "motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile"}}, {"id": "5600", "context": "Lastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n", "question": "Lastikler hangi özelliklere göre belirlenmelidir?", "answers": {"answer_start": 69, "text": "hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde"}}, {"id": "5601", "context": "Lastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n", "question": "Güneş enerjili arabaların sahip olabileceği teker sayısının alt sınırı nedir?", "answers": {"answer_start": 41, "text": "3"}}, {"id": "5602", "context": "Ekip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.", "question": "Projelerin yeni öğrencilere aktarılmasını kim sağlayacaktır?", "answers": {"answer_start": 279, "text": "öğrenci kulüpleri"}}, {"id": "5603", "context": "Ekip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.", "question": "Ortaya çıkan teknolojinin kısa sürede gelişmesini sağlayacak faktörler nelerdir?", "answers": {"answer_start": 112, "text": "Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması"}}, {"id": "5604", "context": "Güneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n", "question": "Normal yarış pistinde olup güneş enerjili arabalar yarışında olmayan yarış özellikleri nelerdir?", "answers": {"answer_start": 64, "text": "hız veya dayanıklılık"}}, {"id": "5605", "context": "Güneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n", "question": "Akü grubunda depolanan enerjinin daha kısa sürede bitmesinin nedenleri nelerdir? ", "answers": {"answer_start": 192, "text": "Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması"}}, {"id": "5606", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in MPPT gerilim girişi kaçtır?", "answers": {"answer_start": 6252, "text": " 72-80 Volt"}}, {"id": "5607", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in motorun sürekli güç çıkışı kaçtır?", "answers": {"answer_start": 6001, "text": "8 Beygir"}}, {"id": "5608", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in motorun Tepe Gücü kaç?", "answers": {"answer_start": 5970, "text": "10 Beygir"}}, {"id": "5609", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in motor tipi?", "answers": {"answer_start": 5918, "text": "DC Sabit Mıknatıs"}}, {"id": "5610", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in batarya toplam ağırlığı?", "answers": {"answer_start": 5878, "text": "49,5kg"}}, {"id": "5611", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in hücre sayısı kaç?", "answers": {"answer_start": 5858, "text": "91"}}, {"id": "5612", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in eni kaç cm?", "answers": {"answer_start": 5198, "text": " 180cm"}}, {"id": "5613", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in Tek Modül Tepe Akımı kaç?", "answers": {"answer_start": 6146, "text": " 2-4,5 A"}}, {"id": "5614", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in Motor Ağırlığı kaç?", "answers": {"answer_start": 5953, "text": "11kg"}}, {"id": "5615", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in kaç motor içeriyor?", "answers": {"answer_start": 828, "text": "1"}}, {"id": "5616", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in batarya kim üretir?", "answers": {"answer_start": 5815, "text": " GP"}}, {"id": "5617", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in batarya tipi nedir?", "answers": {"answer_start": 2037, "text": " Ni-Mh"}}, {"id": "5618", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in Arka Fren Tipi?", "answers": {"answer_start": 5715, "text": "Sağ El Freni,Sol Rejeneratif"}}, {"id": "5619", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in Rejeneratif Frenleme var mı?", "answers": {"answer_start": 5660, "text": "Var"}}, {"id": "5620", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in Lastik Basıncı kaç?", "answers": {"answer_start": 5626, "text": " 40-45 PSI"}}, {"id": "5621", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in Lastik Modeli nedir?", "answers": {"answer_start": 5593, "text": " MC11 Race Wheel"}}, {"id": "5622", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in Jant’te hangi malzemesi kullanılıyor?", "answers": {"answer_start": 5568, "text": "Alüminyum"}}, {"id": "5623", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in Jant Modeli nedir?", "answers": {"answer_start": 5543, "text": "17 Inch"}}, {"id": "5624", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’te nasıl bir teker dizilim kullanılmakta?", "answers": {"answer_start": 5517, "text": "2 ön 2 arka"}}, {"id": "5625", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in teker sayısı kaç?", "answers": {"answer_start": 1005, "text": " 4"}}, {"id": "5626", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’ ne tipi yönlendirme Mekanizma kullanıyor?", "answers": {"answer_start": 5461, "text": "Direkt Rot Joystick"}}, {"id": "5627", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5 hangi tipi arka süspansyonlari kullaniyor?", "answers": {"answer_start": 5392, "text": "Çift A-Arm"}}, {"id": "5628", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5 ne tip Ön Süspansiyonlar kullaniyor?", "answers": {"answer_start": 5392, "text": "Çift A-Arm"}}, {"id": "5629", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5 hangi Şasi tipi ve malzemesi kullaniyor?", "answers": {"answer_start": 5319, "text": " Al-Gr, Fe-Ni"}}, {"id": "5630", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in şasi tipi nedir?", "answers": {"answer_start": 5320, "text": "Al-Gr"}}, {"id": "5631", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in teker aralığı kaç cm?", "answers": {"answer_start": 5263, "text": "220cm"}}, {"id": "5632", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in yüksekliği kaç?", "answers": {"answer_start": 5222, "text": "Standart 70cm,Tepe 110cm"}}, {"id": "5633", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in yerden yüksekliği ne kadar?", "answers": {"answer_start": 5288, "text": "22cm"}}, {"id": "5634", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in uzunluğu kaç?", "answers": {"answer_start": 5182, "text": "490cm"}}, {"id": "5635", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in mürettebatı sayısı nedir?", "answers": {"answer_start": 827, "text": " 1"}}, {"id": "5636", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in toplam üretim maliyet neydi?", "answers": {"answer_start": 5109, "text": "40.000 YTL"}}, {"id": "5637", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in üretim süresi neydi?", "answers": {"answer_start": 5078, "text": "5 Ay"}}, {"id": "5638", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in Tasarım ne kadar sürdü?", "answers": {"answer_start": 5057, "text": "2 Ay"}}, {"id": "5639", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in Formula G 2006'te Araç Numarası neydi?", "answers": {"answer_start": 5036, "text": " 36"}}, {"id": "5640", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5 hangi etkinliklere katıldı?", "answers": {"answer_start": 4936, "text": "Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006"}}, {"id": "5641", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in Tasarım Kodu nedir?", "answers": {"answer_start": 7, "text": "X5"}}, {"id": "5642", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5 proje devamini nasıl sağlanacak", "answers": {"answer_start": 4173, "text": "üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır"}}, {"id": "5643", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’te lastik nasıl seçiliyor?", "answers": {"answer_start": 3751, "text": "Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir"}}, {"id": "5644", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "AGUAR X5’te vites kutusu neden kullanılmıyor?", "answers": {"answer_start": 3516, "text": "aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır"}}, {"id": "5645", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in MPPT akım çıkışı ne kadar oluyor?", "answers": {"answer_start": 6313, "text": "Güneşe bağlı değişken"}}, {"id": "5646", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "Güneş enerjili araçlar DC motorların kullanılması ne faydası var?", "answers": {"answer_start": 2203, "text": "DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır"}}, {"id": "5647", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "Saguar 5X'in DC motorların verimi kaçtir?", "answers": {"answer_start": 2224, "text": "% 90’ın üzerindedir"}}, {"id": "5648", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "Güneş arabalarında neden DC Motorlar kullanılmaktadır?", "answers": {"answer_start": 2089, "text": "verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır."}}, {"id": "5649", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "Güneş enerjili araçlar nasıl hareket ettirilir?", "answers": {"answer_start": 3224, "text": " motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler"}}, {"id": "5650", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5'in verimini nasıl artırıldı?", "answers": {"answer_start": 2921, "text": "Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır."}}, {"id": "5651", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "Güneş enerjili bir arabayı en önemli aksam nedir?", "answers": {"answer_start": 2912, "text": "şasidir"}}, {"id": "5652", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "Güneş arabalarında motor yüksek verimli olması için ne gerekiyor?", "answers": {"answer_start": 2274, "text": "Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler."}}, {"id": "5653", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR-X5 nasıl bir motor kullaniyor?", "answers": {"answer_start": 2173, "text": "DC Motorlar"}}, {"id": "5654", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri nedir?", "answers": {"answer_start": 2003, "text": "ityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid"}}, {"id": "5655", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR-X5 akü ş,seçerken neler önemli?", "answers": {"answer_start": 1673, "text": "dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir"}}, {"id": "5656", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR-X5 Yarış sırasında en yüksek ne kadar şarj değeri görülmüştür?", "answers": {"answer_start": 1381, "text": "15A "}}, {"id": "5657", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR-X5’teki güneş modülün toplam alanı kaç?", "answers": {"answer_start": 1006, "text": "4.68 metrekaredir"}}, {"id": "5658", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR-X5’teki güneş modülün toplam ağırlığı kaç?", "answers": {"answer_start": 982, "text": "7kg"}}, {"id": "5659", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR-X5’te kaç adet güneş modülü kullanıldı?", "answers": {"answer_start": 933, "text": "18 adet"}}, {"id": "5660", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR-X5’te güneş panellerin verimlilik kaç?", "answers": {"answer_start": 915, "text": " %17 "}}, {"id": "5661", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5’in şasisi nereden geldi?", "answers": {"answer_start": 233, "text": " SAGUAR X4 "}}, {"id": "5662", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5 vs SAGUAR X4 arasindaki farki nedir?", "answers": {"answer_start": 410, "text": "üzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi "}}, {"id": "5663", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5 ilk yarışında kaç kupa kazandı?", "answers": {"answer_start": 533, "text": " iki kupa "}}, {"id": "5664", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5 nedir?", "answers": {"answer_start": 48, "text": "Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır."}}, {"id": "5665", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR ne demek", "answers": {"answer_start": 11, "text": "SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası"}}, {"id": "5666", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUARX5 i hangi yarış ardında tasarlanmış?", "answers": {"answer_start": 141, "text": "ormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı"}}, {"id": "5667", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "SAGUAR X5 normal bir araba ile ne fark i var?", "answers": {"answer_start": 2639, "text": "Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir"}}, {"id": "5668", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "Güneş enerjili araba'nın Kanopinin aerodinamik yapısı neden çok önemli?", "answers": {"answer_start": 3092, "text": "Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar"}}, {"id": "5669", "context": "SAGUAR X5 (SAkarya Üniversitesi GÜneş ARabası), Sakarya Üniversitesi öğrencileri tarafından tasarlanan ve üretilen 2. Güneş arabası dır.\r\n\r\nFormula G 2005 in ardından araçta ciddi iyileştirmeler planlayan ekip SAGUARX5 i tasarladı ve SAGUAR X4 aracının şasisini kullanarak SAGUAR X5 i üretti SAGUAR X5 modeli optimal hız kontrolü, aracın tüm bilgilerini her an pit bilgisayarına yollayan telemetri sistemi ve rüzgara karşı daha kararlı davranış sergileyen yeni aerodinamik yapısı ile X4 modelinden çok daha iyi olduğunu ilk yarışında iki kupa alarak gösterdi.\r\n\r\n== SAGUAR X5 nasıl yapıldı? ==\r\nGüneş arabalarının yapılması için genel olarak şu malzemelere ihtiyacınız vardır\r\n\r\nGüneş Panelleri: Güneşten gelen enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülmesini sağlar. %20 verimde kullanılan bir modül 250°C sıcaklıkta metrekareye 1000 Watt’lık enerjinin düştüğü anda uçlarında 200 Watt’lık enerji üretir. SAGUAR-X5’te %17 verime sahip 18 adet güneş modülü kullanıldı. Toplam ağırlığı 7kg ve toplam alanı ise 4.68 metrekaredir. Yarış sırasında hava koşullarına ve panellerin eğimine bağlı olarak bu değeri 300W’a kadar düşmüştür.\r\n\r\nMaksimum Güç Noktası İzleyicisi (MPPT): Panellerden gelen enerjiyi düzenleyerek sürekli en yüksek güç üretimini sağlayan bir cihazdır. Bunu yapmak için akımı değiştirmektedir. Burada çıkan akım ile batarya şarj edilmektedir. Yarış sırasında en yüksek 15A şarj değeri görülmüştür. Bu cihaz sayesinde akülerimizi daha kısa sürede şarj edecek akımı seçebiliyoruz.\r\n\r\nAkü grubu: Güneş panellerinin verimleri %20 değerlerinde olduğu için sadece paneller bir aracın gitmesini sağlayacak enerjiyi veremez. Bu nedenle akü gurupları hazırlanır. Burada dikkat edilecek husus akü grubunun ağırlığı, şarj ve deşarj süresi, bitme ve şarj voltaj değerleridir. Bu değerlerin sistemimize uygun olarak seçilmesi aracımızı daha yüksek verimde, daha yüksek hızda ve daha uzun süre boyunca kullanmamızı sağlayacaktır. Yarışlarda kullanılabilecek çeşitli akü tipleri şu şekilde sıralanabilir: Lityum-İyon, Lityum Polimer, Ni-Cd, Ni-Mh ve Kurşun-Asid.\r\n\r\nMotor: Güneş arabalarında verimi daha yüksek olduğu için ve aküden çıkacak doğru gerilimle çalışabildiği için DC Motorlar kullanılmaktadır. DC motorların verimi % 90’ın üzerindedir ve kontrol edilmesi kolaydır. Fırçalı ve fırçasız tipleri olan bu motorlar veriminin daha yüksek olması için fırçasız olarak tercih edilirler. Uçlarına verilen gerilim değerine göre devir sayısı değişir.\r\n\r\nMotor Sürücü Devre: Motorlar aküden gelen enerjiyle direkt olarak yüklenmezler. Akü ile motor arasında bulunan sürücü devre ile motora çalışma gerilimi arasında voltaj verilerek yüklenir. Güneş enerjili arabalar normal bir araba gibi ileri ver geri gidebilir; rejeneratif olarak gerilim üretebilir. Tüm bunlar motor sürücü devresi sayesinde sağlanır.\r\n\r\nHafif ve Gerekli Şartlarda Dayanıklı Şasi: Güneş enerjili bir arabayı gösteren en önemli aksam şüphesiz ki şasidir. Aracın verimini arttırmak için hafif malzemeler kullanılır. Bu sayede motora fazla yük binmez ve araç güçten tasarruf eder. Kanopinin aerodinamik yapısı da çok önemlidir. Rüzgâr direncinden en az etkilenecek şekilde tasarlanması yine güç tasarrufu sağlar.\r\n\r\nVites ve Dişli Oranı: Güneş enerjili araçlar motor milinden tekerleğe kadar olan bir zincir veya kayış ile hareket ettirilirler. Motor dişlisi ile tekerlek dişlisi arasındaki oran aracın hızını değiştirmekle beraber harcadığı gücü de değiştirmektedir. Burada piste göre uygun değerler seçilerek en uygun verimde yarış sürdürülür. Fakat aracın ağırlığını arttırdığı için vites kutusu henüz kullanılamamıştır. Bu konudaki hafifletme ve yeni tasarımlar geliştirme çalışmaları ekibimiz tarafından sürdürülmektedir.\r\n\r\nLastikler: Güneş enerjili arabalar en az 3 tekerleklidir.Lastiklerin hava basıncı uygun şekilde seçilerek yerle temas eden yüzeyi sürtünmeyi en aza indirecek şekilde seçilmelidir. Bu seçim de güç tasarrufu sağlamaktadır.\r\n\r\nEkip Çalışması: Bir yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkarılan bu araçlar büyük bir ekip çalışmasının ürünüdür. Sistemli çalışma, iyi organizasyon ve gerekli ar-ge çalışmasının yapılması bu teknolojilerin kısa sürede gelişmesini sağlayacaktır. Bu noktada üniversitemizde kurulan öğrenci kulüpleri aracılığıyla bu projelerin devamlılığı sağlanacak ve yeni gelen öğrencilere aktarılacaktır.\r\n\r\nGüneş enerjili arabalar yarışı normal bir pist yarışındaki gibi hız veya dayanıklılık yarışı değildir, tamamen bir enerji yarışıdır. Bu noktada yarış için seçilecek strateji de çok önemlidir. Pist yokuşlarının daha hızlı çıkılması, ani kalkışların yapılması, aracın gereğinden fazla zorlanması akü grubunda depoladığınız enerjiyi daha kısa sürede tüketmenize sebep olacaktır. Bunun yerine piste uygun redüksiyon oranı seçmek ve pistin analizini iyi yaparak güç gerektiren ve gerektirmeyen yerlerin seçilmesi yarıştaki başarıyı arttıracaktır.\r\n\r\n== SAGUAR X5 TEKNİK BİLGİLER ==\r\nTasarım Kodu: X5\r\nAracın Katıldığı Etkinlikler: Formula G 2006 Ege Kupası, Formula G 2006 IstanbulPark, Autoshow 2006\r\nFormula G 2006 Araç Numarası: 36\r\nTasarım Süresi: 2 Ay\r\nÜretim Süresi: 5 Ay\r\nToplam Üretim Maliyeti: ~40.000 YTL\t\r\n\r\nAracın boş ağırlığı: 250kg\r\nMürettebat: 1\r\nAraç Uzunluğu: 490cm\r\nAraç Eni: 180cm\r\nAraç Yüksekliği:Standart 70cm,Tepe 110cm\r\nTeker Aralığı: 220cm\r\nYerden yükseklik: 22cm\r\n\r\nŞasi tipi ve malzemesi: Al-Gr, Fe-Ni\r\nKanopi Malzemeleri: Al-Mg, Fiberglass\r\nÖn Süspansiyonlar: Çift A-Arm\r\nArka Süspansyonlar: Çift A-Arm\r\nYönlendirme Mekanizması: Direkt Rot Joystick\r\n\r\nTeker Sayısı: 4\r\nTeker Dizilimi: 2 ön 2 arka\r\nJant Modeli: 17 Inch\r\nJant Malzemesi: Alüminyum\r\nLastik Modeli: MC11 Race Wheel\r\nLastik Basıncı: 40-45 PSI\r\nRejeneratif Frenleme: Var\r\nÖn Fren Tipi: Sağ ve Sol Hidrolik\r\nArka Fren Tipi:Sağ El Freni,Sol Rejeneratif\r\n\r\nBatarya Tipi: Ni-Mh\r\nBatarya Kapasitesi: 2000 wH\r\nBatarya Üreticisi: GP\r\nBatarya Gerilimi: 48 V\r\nHücre Sayısı: 91\r\nToplam Ağırlık: 49,5kg\r\n\t\r\nMotor Sayısı: 1\r\nMotor Tipi: DC Sabit Mıknatıs\r\nMotor Ağırlığı: 11kg\r\nTepe Gücü: 10 Beygir\r\nSürekli güç çıkışı: 8 Beygir\r\nOperasyon Gerilimi: 48 V\r\n\r\nGüneş Modül Verimi: %17\r\nGüneş Modülü Sayısı: 18\r\nTek Modül Tepe Gerilimi: 5-15 Volt\r\nTek Modül Tepe Akımı: 2-4,5 A\r\nToplam Teorik Güç Çıkışı: 800 wH\r\nÖğle vakti pratik güç çıkışı: 500-600 wH\r\nMPPT gerilim girişi: 72-80 Volt\r\nMPPT gerilim çıkışı: 48 Volt\r\nMPPT akım çıkışı: Güneşe bağlı değişken\r\n\r\n== Ana sponsorlar ==\r\nTÜBİTAK \r\nSakarya Üniversitesi\r\nOtokar\r\nPetrol Ofisi\r\nTIRSAN\r\nGochermann Solar Technology\r\nGülünce Otomotiv\r\nSAU Mezunları Derneği\r\nSAU ADA MYO\r\nVEASIS Bilgi Teknolojileri\r\n\r\n== Destekleyenler ==\r\nTÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi\r\nTürkiye Otomobil Sporlar Federasyonu TOSFED\r\n\r\nAracın yapımında tüm FIA kurallarına özenle uyulmuştur.\r\n\r\n== İç bağlantılar ==\r\nFormula-G\r\nSAGUAR\r\nSakarya Üniversitesi\r\nARIBA\r\nYETAM\r\n\r\n== Dış bağlantılar ==\r\n\r\n", "question": "Güneş enerjili arabalar en az kaç tekerlekli oluyor?", "answers": {"answer_start": 3729, "text": "en az 3 tekerleklidir"}}, {"id": "5860", "context": "Kitab'ul Kamil: Trigonometri ve astronomiden bahseden meşhur eseridir. Birinci bölümde yıldızların hareketinden önce bilinmesi gereken meseleler, ikinci bölümde yıldızların hareketlerinin incelenmesi, üçüncü bölümde yıldızların hareketlerine arız olan şeyler anlatılmaktadır. Eserin yazma bir nüshası Paris National Kütüphanesi'nde 1138 numarada kayıtlıdır. Eser Sedilot tarafından tercüme edilerek basılmıştır.", "question": "Kitab'ul Kamil'in üçüncü bölümünde ne anlatılmaktadır?", "answers": {"answer_start": 216, "text": "yıldızların hareketlerine arız olan şeyler"}}, {"id": "5861", "context": "Kitab'ul Kamil: Trigonometri ve astronomiden bahseden meşhur eseridir. Birinci bölümde yıldızların hareketinden önce bilinmesi gereken meseleler, ikinci bölümde yıldızların hareketlerinin incelenmesi, üçüncü bölümde yıldızların hareketlerine arız olan şeyler anlatılmaktadır. Eserin yazma bir nüshası Paris National Kütüphanesi'nde 1138 numarada kayıtlıdır. Eser Sedilot tarafından tercüme edilerek basılmıştır.", "question": "Kitab'ul Kamil'in ikinci bölümünde ne anlatılmaktadır?", "answers": {"answer_start": 161, "text": "yıldızların hareketlerinin incelenmesi"}}, {"id": "5862", "context": "Kitab'ul Kamil: Trigonometri ve astronomiden bahseden meşhur eseridir. Birinci bölümde yıldızların hareketinden önce bilinmesi gereken meseleler, ikinci bölümde yıldızların hareketlerinin incelenmesi, üçüncü bölümde yıldızların hareketlerine arız olan şeyler anlatılmaktadır. Eserin yazma bir nüshası Paris National Kütüphanesi'nde 1138 numarada kayıtlıdır. Eser Sedilot tarafından tercüme edilerek basılmıştır.", "question": "Kitab'ul Kamil'in birinci bölümünde ne anlatılmaktadır?", "answers": {"answer_start": 87, "text": "yıldızların hareketinden önce bilinmesi gereken meseleler"}}, {"id": "5863", "context": "Kitab'ul Kamil: Trigonometri ve astronomiden bahseden meşhur eseridir. Birinci bölümde yıldızların hareketinden önce bilinmesi gereken meseleler, ikinci bölümde yıldızların hareketlerinin incelenmesi, üçüncü bölümde yıldızların hareketlerine arız olan şeyler anlatılmaktadır. Eserin yazma bir nüshası Paris National Kütüphanesi'nde 1138 numarada kayıtlıdır. Eser Sedilot tarafından tercüme edilerek basılmıştır.", "question": "Kitab'ul Kamil'in tercümesini kim yapmıştır?", "answers": {"answer_start": 363, "text": "Sedilot"}}, {"id": "5864", "context": "Kitab'ul Kamil: Trigonometri ve astronomiden bahseden meşhur eseridir. Birinci bölümde yıldızların hareketinden önce bilinmesi gereken meseleler, ikinci bölümde yıldızların hareketlerinin incelenmesi, üçüncü bölümde yıldızların hareketlerine arız olan şeyler anlatılmaktadır. Eserin yazma bir nüshası Paris National Kütüphanesi'nde 1138 numarada kayıtlıdır. Eser Sedilot tarafından tercüme edilerek basılmıştır.", "question": "Kitab'ul Kamil'in bir nüshasının kayıtlı olduğu yerin adı nedir?", "answers": {"answer_start": 301, "text": "Paris National Kütüphanesi"}}, {"id": "5865", "context": "Kitab'ul Kamil: Trigonometri ve astronomiden bahseden meşhur eseridir. Birinci bölümde yıldızların hareketinden önce bilinmesi gereken meseleler, ikinci bölümde yıldızların hareketlerinin incelenmesi, üçüncü bölümde yıldızların hareketlerine arız olan şeyler anlatılmaktadır. Eserin yazma bir nüshası Paris National Kütüphanesi'nde 1138 numarada kayıtlıdır. Eser Sedilot tarafından tercüme edilerek basılmıştır.", "question": "Kitab'ul Kamil'in bir nüshasının kayıtlı olduğu numara kaçtır?", "answers": {"answer_start": 332, "text": "1138"}}, {"id": "5866", "context": "Kitab'ul Kamil: Trigonometri ve astronomiden bahseden meşhur eseridir. Birinci bölümde yıldızların hareketinden önce bilinmesi gereken meseleler, ikinci bölümde yıldızların hareketlerinin incelenmesi, üçüncü bölümde yıldızların hareketlerine arız olan şeyler anlatılmaktadır. Eserin yazma bir nüshası Paris National Kütüphanesi'nde 1138 numarada kayıtlıdır. Eser Sedilot tarafından tercüme edilerek basılmıştır.", "question": "Ebu'l Vefa el-Buzcani'nin trigonometri ve astronomiden bahseden meşhur eserinin ismi nedir?", "answers": {"answer_start": 0, "text": "Kitab'ul Kamil"}}, {"id": "5867", "context": "Tam adı 'Ebu el-Vefa Muhammed bin Muhammed bin Yahya bin İsmail bin el-Abbas el-Büzcani' olan alim 940 yılında İran'da bulunan Buzgan kasabasında doğmuştur. Bu yüzden 'Ebul Vefa Buzcani' diye meşhur olmuştur. İlim tahsiline amcası Ebu Amr Mugazili ve Ebu Yahya bin Kimib'in yanında başlayan Ebul Vefa, 959 yılında Bağdad'a gitti. Ölümüne kadar da orada bilimle meşgul oldu. Bilim sahasında, matematik bilimini tahsil etti ve özellikle trigonometri üzerinde çalışmalar yaptı. Bu alanlarda çok fazla bir süre muhafaza edilemeyen kitaplar yazdı. Batlamyus'un ve Diophantos'un eserlerini inceleyip açıklamış, astronomi sahasında ise Ay'ın hareketleri üzerine çalışmalar yapmıştır. Matematik ve astronomideki hizmetleriyle bilim tarihinde önemli bir yer tutmuştur.", "question": "Ebu'l Vefa el-Buzcani hangi alanlarda yaptıklarıyla bilim tarihinde önemli bir yer tutmuştur?", "answers": {"answer_start": 677, "text": "Matematik ve astronomi"}}, {"id": "5868", "context": "Tam adı 'Ebu el-Vefa Muhammed bin Muhammed bin Yahya bin İsmail bin el-Abbas el-Büzcani' olan alim 940 yılında İran'da bulunan Buzgan kasabasında doğmuştur. Bu yüzden 'Ebul Vefa Buzcani' diye meşhur olmuştur. İlim tahsiline amcası Ebu Amr Mugazili ve Ebu Yahya bin Kimib'in yanında başlayan Ebul Vefa, 959 yılında Bağdad'a gitti. Ölümüne kadar da orada bilimle meşgul oldu. Bilim sahasında, matematik bilimini tahsil etti ve özellikle trigonometri üzerinde çalışmalar yaptı. Bu alanlarda çok fazla bir süre muhafaza edilemeyen kitaplar yazdı. Batlamyus'un ve Diophantos'un eserlerini inceleyip açıklamış, astronomi sahasında ise Ay'ın hareketleri üzerine çalışmalar yapmıştır. Matematik ve astronomideki hizmetleriyle bilim tarihinde önemli bir yer tutmuştur.", "question": "Ebu'l Vefa el-Buzcani'nin özellikle çalışmalar yaptığı alan nedir?", "answers": {"answer_start": 435, "text": "trigonometri "}}, {"id": "5869", "context": "Tam adı 'Ebu el-Vefa Muhammed bin Muhammed bin Yahya bin İsmail bin el-Abbas el-Büzcani' olan alim 940 yılında İran'da bulunan Buzgan kasabasında doğmuştur. Bu yüzden 'Ebul Vefa Buzcani' diye meşhur olmuştur. İlim tahsiline amcası Ebu Amr Mugazili ve Ebu Yahya bin Kimib'in yanında başlayan Ebul Vefa, 959 yılında Bağdad'a gitti. Ölümüne kadar da orada bilimle meşgul oldu. Bilim sahasında, matematik bilimini tahsil etti ve özellikle trigonometri üzerinde çalışmalar yaptı. Bu alanlarda çok fazla bir süre muhafaza edilemeyen kitaplar yazdı. Batlamyus'un ve Diophantos'un eserlerini inceleyip açıklamış, astronomi sahasında ise Ay'ın hareketleri üzerine çalışmalar yapmıştır. Matematik ve astronomideki hizmetleriyle bilim tarihinde önemli bir yer tutmuştur.", "question": "Ebu'l Vefa el-Buzcani astronomi üzerine ne çalışmalar yapmıştır?", "answers": {"answer_start": 629, "text": "Ay'ın hareketleri üzerine"}}, {"id": "5870", "context": "Tam adı 'Ebu el-Vefa Muhammed bin Muhammed bin Yahya bin İsmail bin el-Abbas el-Büzcani' olan alim 940 yılında İran'da bulunan Buzgan kasabasında doğmuştur. Bu yüzden 'Ebul Vefa Buzcani' diye meşhur olmuştur. İlim tahsiline amcası Ebu Amr Mugazili ve Ebu Yahya bin Kimib'in yanında başlayan Ebul Vefa, 959 yılında Bağdad'a gitti. Ölümüne kadar da orada bilimle meşgul oldu. Bilim sahasında, matematik bilimini tahsil etti ve özellikle trigonometri üzerinde çalışmalar yaptı. Bu alanlarda çok fazla bir süre muhafaza edilemeyen kitaplar yazdı. Batlamyus'un ve Diophantos'un eserlerini inceleyip açıklamış, astronomi sahasında ise Ay'ın hareketleri üzerine çalışmalar yapmıştır. Matematik ve astronomideki hizmetleriyle bilim tarihinde önemli bir yer tutmuştur.", "question": "Ebu'l Vefa el-Buzcani'nin Bağdad'a ne zaman gitmiştir?", "answers": {"answer_start": 302, "text": "959 yılında"}}, {"id": "5871", "context": "Tam adı 'Ebu el-Vefa Muhammed bin Muhammed bin Yahya bin İsmail bin el-Abbas el-Büzcani' olan alim 940 yılında İran'da bulunan Buzgan kasabasında doğmuştur. Bu yüzden 'Ebul Vefa Buzcani' diye meşhur olmuştur. İlim tahsiline amcası Ebu Amr Mugazili ve Ebu Yahya bin Kimib'in yanında başlayan Ebul Vefa, 959 yılında Bağdad'a gitti. Ölümüne kadar da orada bilimle meşgul oldu. Bilim sahasında, matematik bilimini tahsil etti ve özellikle trigonometri üzerinde çalışmalar yaptı. Bu alanlarda çok fazla bir süre muhafaza edilemeyen kitaplar yazdı. Batlamyus'un ve Diophantos'un eserlerini inceleyip açıklamış, astronomi sahasında ise Ay'ın hareketleri üzerine çalışmalar yapmıştır. Matematik ve astronomideki hizmetleriyle bilim tarihinde önemli bir yer tutmuştur.", "question": "İlim tahsiline nerede başlamıştır?", "answers": {"answer_start": 224, "text": "amcası Ebu Amr Mugazili ve Ebu Yahya bin Kimib'in yanında"}}, {"id": "5872", "context": "Tam adı 'Ebu el-Vefa Muhammed bin Muhammed bin Yahya bin İsmail bin el-Abbas el-Büzcani' olan alim 940 yılında İran'da bulunan Buzgan kasabasında doğmuştur. Bu yüzden 'Ebul Vefa Buzcani' diye meşhur olmuştur. İlim tahsiline amcası Ebu Amr Mugazili ve Ebu Yahya bin Kimib'in yanında başlayan Ebul Vefa, 959 yılında Bağdad'a gitti. Ölümüne kadar da orada bilimle meşgul oldu. Bilim sahasında, matematik bilimini tahsil etti ve özellikle trigonometri üzerinde çalışmalar yaptı. Bu alanlarda çok fazla bir süre muhafaza edilemeyen kitaplar yazdı. Batlamyus'un ve Diophantos'un eserlerini inceleyip açıklamış, astronomi sahasında ise Ay'ın hareketleri üzerine çalışmalar yapmıştır. Matematik ve astronomideki hizmetleriyle bilim tarihinde önemli bir yer tutmuştur.", "question": "Ebu'l Vefa el-Buzcani'nin tam adı nedir?", "answers": {"answer_start": 9, "text": "Ebu el-Vefa Muhammed bin Muhammed bin Yahya bin İsmail bin el-Abbas el-Büzcani"}}, {"id": "5873", "context": "Tam adı 'Ebu el-Vefa Muhammed bin Muhammed bin Yahya bin İsmail bin el-Abbas el-Büzcani' olan alim 940 yılında İran'da bulunan Buzgan kasabasında doğmuştur. Bu yüzden 'Ebul Vefa Buzcani' diye meşhur olmuştur. İlim tahsiline amcası Ebu Amr Mugazili ve Ebu Yahya bin Kimib'in yanında başlayan Ebul Vefa, 959 yılında Bağdad'a gitti. Ölümüne kadar da orada bilimle meşgul oldu. Bilim sahasında, matematik bilimini tahsil etti ve özellikle trigonometri üzerinde çalışmalar yaptı. Bu alanlarda çok fazla bir süre muhafaza edilemeyen kitaplar yazdı. Batlamyus'un ve Diophantos'un eserlerini inceleyip açıklamış, astronomi sahasında ise Ay'ın hareketleri üzerine çalışmalar yapmıştır. Matematik ve astronomideki hizmetleriyle bilim tarihinde önemli bir yer tutmuştur.", "question": "Ebu'l Vefa el-Buzcani'nin doğduğu yer neresidir?", "answers": {"answer_start": 111, "text": "İran'da bulunan Buzgan kasabası"}}, {"id": "5874", "context": "Ebu'l Vefa, yıldızların eğimlerininin kesin ve doğru bir şekilde ölçülebilmesi için bir duvar oktantı geliştirdi. Bundan başka trigonometri çizelgelerinde hesaplamalar yapmak için gelişmiş metotlar üretti ve küresel trigonometrideki bazı problemlerin çözümü için yeni yöntemler keşfetti. Astronomik gözlemler için sinüs (ceyb) ve tanjant (zıl) değerlerini gösteren çizelgeleri on beşer dakikalık açı aralıklarıyla hesapladı. Ünlü matematikçi El-Mervezi'nin de buna benzer çizelgeleri olduğu bilinse de onun çizelgeleri tanjant ve kotanjantı yayın fonksiyonu olarak vermediği gibi, Ebu'l Vefa'nın çizelgeleri kadar sağlıklı değildir.", "question": "Ebu'l Vefa el-Buzcani'nin astronomik gözlemler için ürettiği çizelgelerin aralıkları nelerdir?", "answers": {"answer_start": 377, "text": "on beşer dakikalık açı aralıkları"}}, {"id": "5875", "context": "Ebu'l Vefa, yıldızların eğimlerininin kesin ve doğru bir şekilde ölçülebilmesi için bir duvar oktantı geliştirdi. Bundan başka trigonometri çizelgelerinde hesaplamalar yapmak için gelişmiş metotlar üretti ve küresel trigonometrideki bazı problemlerin çözümü için yeni yöntemler keşfetti. Astronomik gözlemler için sinüs (ceyb) ve tanjant (zıl) değerlerini gösteren çizelgeleri on beşer dakikalık açı aralıklarıyla hesapladı. Ünlü matematikçi El-Mervezi'nin de buna benzer çizelgeleri olduğu bilinse de onun çizelgeleri tanjant ve kotanjantı yayın fonksiyonu olarak vermediği gibi, Ebu'l Vefa'nın çizelgeleri kadar sağlıklı değildir.", "question": "Ebu'l Vefa el-Buzcani'nin duvar oktantını geliştirme sebebi nedir?", "answers": {"answer_start": 12, "text": "yıldızların eğimlerininin kesin ve doğru bir şekilde ölçülebilmesi için"}}, {"id": "5876", "context": "Ebu'l Vefa, matematik sahasında özellike trigonometri üzerinde çalışmalar yapmıştır. Trigonometrinin altı esas oranı arasındaki trigonometrik ilişkileri ilk defa ortaya koymuştur. Bu oranlar günümüzde aynen kullanılmaktadır.", "question": "Ebu'l Vefa el-Buzcani tarafından ilk defa ortaya konulan şey nedir?", "answers": {"answer_start": 85, "text": "Trigonometrinin altı esas oranı arasındaki trigonometrik ilişkiler"}}, {"id": "5877", "context": "Trigonometrinin yanında cebir ilmi üzerinde derinlemesine çalışmalarda bulunan Ebu'l Vefa o zamana dek bilinmeyen dördüncü dereceden denklemlerin çözümünü gerçekleştirdi.", "question": "Gerçekleştiği zamana kadar bilinmeyen dördüncü dereceden denklemlerin çözümünü kim yapmıştır?", "answers": {"answer_start": 79, "text": "Ebu'l Vefa"}}, {"id": "5878", "context": "Ay üzerindeki bir kratere O'na ithafen Abul Wafa adı verilmiştir.\r\nÜnlü bilim tarihçisi Plorian Cajori 'History of Mathematics' adlı eserinde onun hakkında şöyle demiştir:\r\nEbul Vefa şüphesiz ki Harezmi'nin matematik ve geometrideki buluşlarını önemli ölçüde geliştirdi. Özellikle de geometri ile cebir arasındaki münasebetler üzerinde durdu. Böylece, bazı cebirsel denklemleri geometri yoluyla çözmeyi başardı ve diferansiyel hesap ve analitik geometri'nin temelini kurdu. Bilindiği gibi, diferansiyel hesap insan zekasının bulduğu mühim ve pek faydalı bir mevzu olup, ilim ve teknolojik muasır gelişmelerin temel kaynağını teşkil etmektedir. Ayrıca Battani'nin trigonometriyle ilgili eserlerini inceleyerek girift ve anlaşılmayan yönlerini açıklığa kavuşturdu. demektedir.", "question": "Plorian Cajori'nin Ebu'l Vefa el-Buzcani hakkında yorum yaptığı eserin ismi nedir?", "answers": {"answer_start": 104, "text": "History of Mathematics"}}, {"id": "5879", "context": "Ay üzerindeki bir kratere O'na ithafen Abul Wafa adı verilmiştir.\r\nÜnlü bilim tarihçisi Plorian Cajori 'History of Mathematics' adlı eserinde onun hakkında şöyle demiştir:\r\nEbul Vefa şüphesiz ki Harezmi'nin matematik ve geometrideki buluşlarını önemli ölçüde geliştirdi. Özellikle de geometri ile cebir arasındaki münasebetler üzerinde durdu. Böylece, bazı cebirsel denklemleri geometri yoluyla çözmeyi başardı ve diferansiyel hesap ve analitik geometri'nin temelini kurdu. Bilindiği gibi, diferansiyel hesap insan zekasının bulduğu mühim ve pek faydalı bir mevzu olup, ilim ve teknolojik muasır gelişmelerin temel kaynağını teşkil etmektedir. Ayrıca Battani'nin trigonometriyle ilgili eserlerini inceleyerek girift ve anlaşılmayan yönlerini açıklığa kavuşturdu. demektedir.", "question": "Diferansiyel hesap ve analitik geometrinin temelini kuran insan kimdir?", "answers": {"answer_start": 173, "text": "Ebul Vefa"}}, {"id": "5880", "context": "Ay üzerindeki bir kratere O'na ithafen Abul Wafa adı verilmiştir.\r\nÜnlü bilim tarihçisi Plorian Cajori 'History of Mathematics' adlı eserinde onun hakkında şöyle demiştir:\r\nEbul Vefa şüphesiz ki Harezmi'nin matematik ve geometrideki buluşlarını önemli ölçüde geliştirdi. Özellikle de geometri ile cebir arasındaki münasebetler üzerinde durdu. Böylece, bazı cebirsel denklemleri geometri yoluyla çözmeyi başardı ve diferansiyel hesap ve analitik geometri'nin temelini kurdu. Bilindiği gibi, diferansiyel hesap insan zekasının bulduğu mühim ve pek faydalı bir mevzu olup, ilim ve teknolojik muasır gelişmelerin temel kaynağını teşkil etmektedir. Ayrıca Battani'nin trigonometriyle ilgili eserlerini inceleyerek girift ve anlaşılmayan yönlerini açıklığa kavuşturdu. demektedir.", "question": "ünlü bilim tarihçisi Plorian Caroji'ye göre Harezmi'nin matematik ve geometrideki buluşlarını geliştiren insan kimdir?", "answers": {"answer_start": 173, "text": "Ebul Vefa"}}, {"id": "5881", "context": "Ay üzerindeki bir kratere O'na ithafen Abul Wafa adı verilmiştir.\r\nÜnlü bilim tarihçisi Plorian Cajori 'History of Mathematics' adlı eserinde onun hakkında şöyle demiştir:\r\nEbul Vefa şüphesiz ki Harezmi'nin matematik ve geometrideki buluşlarını önemli ölçüde geliştirdi. Özellikle de geometri ile cebir arasındaki münasebetler üzerinde durdu. Böylece, bazı cebirsel denklemleri geometri yoluyla çözmeyi başardı ve diferansiyel hesap ve analitik geometri'nin temelini kurdu. Bilindiği gibi, diferansiyel hesap insan zekasının bulduğu mühim ve pek faydalı bir mevzu olup, ilim ve teknolojik muasır gelişmelerin temel kaynağını teşkil etmektedir. Ayrıca Battani'nin trigonometriyle ilgili eserlerini inceleyerek girift ve anlaşılmayan yönlerini açıklığa kavuşturdu. demektedir.", "question": "Ay üzerinde Ebu'l Vefa el-Buzcani'ye ithafen ne isim verilmiştir?", "answers": {"answer_start": 39, "text": "Abul Wafa"}}, {"id": "5882", "context": "Ebu'l Vefa, Habeş el Hasib ve El Mervezi gibi önemli matematikçileri izleyerek tanjant ve sekant fonksiyonlarını tanımladı. Sekant kaşifi olarak genellikle Kopernik bilinirse de ünlü bilim tarihçilerinden Monte Candon ve Carra de Vaux'un araştırmaları sonucu bu buluşun Ebu'l Vefa'ya ait olduğu tespit edilmiştir.", "question": "Sekantın kaşifinin Ebu'l Vefa el-Buzcani olduğu kimlerin araştırmalarıyla tespit edilmiştir?", "answers": {"answer_start": 178, "text": "ünlü bilim tarihçilerinden Monte Candon ve Carra de Vaux"}}, {"id": "5883", "context": "Ebu'l Vefa, Habeş el Hasib ve El Mervezi gibi önemli matematikçileri izleyerek tanjant ve sekant fonksiyonlarını tanımladı. Sekant kaşifi olarak genellikle Kopernik bilinirse de ünlü bilim tarihçilerinden Monte Candon ve Carra de Vaux'un araştırmaları sonucu bu buluşun Ebu'l Vefa'ya ait olduğu tespit edilmiştir.", "question": "Ebu'l Vefa el-Buzcani tanjant ve sekant fonksiyonlarını kimlerden yardım alarak tanımlamıştır? ", "answers": {"answer_start": 12, "text": "Habeş el Hasib ve El Mervezi"}}, {"id": "5991", "context": "Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Türkiye'deki bitkisel çeşitlilik, sığırcılık, arıcılık gibi alanlarda araştırmalar ve uygulamalar yapan bir enstitüdür.\r\n", "question": "Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü'nün araştırma ve uygulamalar yaptığı alanlar hangileridir?,", "answers": {"answer_start": 34, "text": "Türkiye'deki bitkisel çeşitlilik, sığırcılık, arıcılık"}}, {"id": "5992", "context": "1963 yılında \"Zirai Araştırma Enstitüsü\" adıyla çalışmalarına başlayan kuruluş, aynı yıl kurulan \"Bitki Araştırma ve İntrodüksiyon Merkezi\" ile 1967 yılında birleşmiştir. 1974 yılında \"Ege Bölge Zirai Araştırma Enstitüsü\" adını alan Enstitü, 1987 yılındaki yeniden yapılanmayla bugünkü adını ve halini almıştır. Sorumluluk alanı sadece, Ege-Güney Marmara Bölgesi ile sınırlı kalmayıp; tütünde olduğu gibi bazı konularda ülkesel, bitki genetik kaynaklarında olduğu gibi de uluslararası çalışmaktadır.\r\n", "question": "Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü'nün bir bölgeye bağlı kalmayarak ülkesel çalışma yaptığı alan nedir?", "answers": {"answer_start": 384, "text": " tütün"}}, {"id": "5993", "context": "1963 yılında \"Zirai Araştırma Enstitüsü\" adıyla çalışmalarına başlayan kuruluş, aynı yıl kurulan \"Bitki Araştırma ve İntrodüksiyon Merkezi\" ile 1967 yılında birleşmiştir. 1974 yılında \"Ege Bölge Zirai Araştırma Enstitüsü\" adını alan Enstitü, 1987 yılındaki yeniden yapılanmayla bugünkü adını ve halini almıştır. Sorumluluk alanı sadece, Ege-Güney Marmara Bölgesi ile sınırlı kalmayıp; tütünde olduğu gibi bazı konularda ülkesel, bitki genetik kaynaklarında olduğu gibi de uluslararası çalışmaktadır.\r\n", "question": "Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü'nün 1974 yılında ismi değiştikten sonra aldığı ad nedir?", "answers": {"answer_start": 185, "text": "Ege Bölge Zirai Araştırma Enstitüsü"}}, {"id": "5994", "context": "1963 yılında \"Zirai Araştırma Enstitüsü\" adıyla çalışmalarına başlayan kuruluş, aynı yıl kurulan \"Bitki Araştırma ve İntrodüksiyon Merkezi\" ile 1967 yılında birleşmiştir. 1974 yılında \"Ege Bölge Zirai Araştırma Enstitüsü\" adını alan Enstitü, 1987 yılındaki yeniden yapılanmayla bugünkü adını ve halini almıştır. Sorumluluk alanı sadece, Ege-Güney Marmara Bölgesi ile sınırlı kalmayıp; tütünde olduğu gibi bazı konularda ülkesel, bitki genetik kaynaklarında olduğu gibi de uluslararası çalışmaktadır.\r\n", "question": "Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü'nün 1967 yılında birleştiği oluşumun adı nedir?", "answers": {"answer_start": 98, "text": "Bitki Araştırma ve İntrodüksiyon Merkezi"}}, {"id": "5995", "context": "1963 yılında \"Zirai Araştırma Enstitüsü\" adıyla çalışmalarına başlayan kuruluş, aynı yıl kurulan \"Bitki Araştırma ve İntrodüksiyon Merkezi\" ile 1967 yılında birleşmiştir. 1974 yılında \"Ege Bölge Zirai Araştırma Enstitüsü\" adını alan Enstitü, 1987 yılındaki yeniden yapılanmayla bugünkü adını ve halini almıştır. Sorumluluk alanı sadece, Ege-Güney Marmara Bölgesi ile sınırlı kalmayıp; tütünde olduğu gibi bazı konularda ülkesel, bitki genetik kaynaklarında olduğu gibi de uluslararası çalışmaktadır.\r\n", "question": "Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü 1963 yılında hangi isimle çalışmalara başlamıştır?", "answers": {"answer_start": 14, "text": "Zirai Araştırma Enstitüsü"}}, {"id": "5996", "context": "Enstitü bu bölümlerde hem araştırma geliştirme hem de araştırmaları doğrultusunda üretim uygulamaları da yapmaktadır.", "question": "Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü'nün altındaki bölümlerde neler yapılmaktadır?", "answers": {"answer_start": 22, "text": "hem araştırma geliştirme hem de araştırmaları doğrultusunda üretim uygulamaları da yapmaktadır."}}, {"id": "6186", "context": "Ebu Abdullah Muhammed bin Cabir bin Sinan er-Rekki es-Sabi el-Battani (858, Harran - 929, Samarra yakınlarındaki Kasr el-Cis kazası) Latince Albategnius, Albategni ya da Albatenius olarak bilinen, Arap astronom, astrolog ve matematikçi'dir. Şu anda Türkiye'de bulunan Urfa ilinin bir ilçesi olan Harran'da doğmuştur. Lakabı olan es-Sabi'dir fakat onun tam künyesi, bizi onun Müslüman olduğu sonucuna götürür.\r\n", "question": "Battanî'nin lakabı nedir?", "answers": {"answer_start": 328, "text": " es-Sabi'dir "}}, {"id": "6187", "context": "Ebu Abdullah Muhammed bin Cabir bin Sinan er-Rekki es-Sabi el-Battani (858, Harran - 929, Samarra yakınlarındaki Kasr el-Cis kazası) Latince Albategnius, Albategni ya da Albatenius olarak bilinen, Arap astronom, astrolog ve matematikçi'dir. Şu anda Türkiye'de bulunan Urfa ilinin bir ilçesi olan Harran'da doğmuştur. Lakabı olan es-Sabi'dir fakat onun tam künyesi, bizi onun Müslüman olduğu sonucuna götürür.\r\n", "question": "Battanî nerede doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 267, "text": " Urfa ilinin bir ilçesi olan Harran'da "}}, {"id": "6188", "context": "Ebu Abdullah Muhammed bin Cabir bin Sinan er-Rekki es-Sabi el-Battani (858, Harran - 929, Samarra yakınlarındaki Kasr el-Cis kazası) Latince Albategnius, Albategni ya da Albatenius olarak bilinen, Arap astronom, astrolog ve matematikçi'dir. Şu anda Türkiye'de bulunan Urfa ilinin bir ilçesi olan Harran'da doğmuştur. Lakabı olan es-Sabi'dir fakat onun tam künyesi, bizi onun Müslüman olduğu sonucuna götürür.\r\n", "question": "Battanî hangi alanlarda uzmanlaşmıştır?", "answers": {"answer_start": 224, "text": "matematikçi"}}, {"id": "6189", "context": "Ebu Abdullah Muhammed bin Cabir bin Sinan er-Rekki es-Sabi el-Battani (858, Harran - 929, Samarra yakınlarındaki Kasr el-Cis kazası) Latince Albategnius, Albategni ya da Albatenius olarak bilinen, Arap astronom, astrolog ve matematikçi'dir. Şu anda Türkiye'de bulunan Urfa ilinin bir ilçesi olan Harran'da doğmuştur. Lakabı olan es-Sabi'dir fakat onun tam künyesi, bizi onun Müslüman olduğu sonucuna götürür.\r\n", "question": "Bilim adamı Battanî latince'de nasıl anılır?", "answers": {"answer_start": 170, "text": "Albatenius"}}, {"id": "6190", "context": "Battani'nin astronomideki en çok bilinen başarılarından biri Güneş Yılını 365 gün, 5 saat, 46 dakika ve 24 saniye olarak ölçmüş olmasıdır.", "question": "Battani'nin astronomideki en fazla bilinen başarısı nedir?", "answers": {"answer_start": 61, "text": "Güneş Yılını 365 gün, 5 saat, 46 dakika ve 24 saniye olarak ölçmüş olmasıdır."}}, {"id": "6191", "context": "Battani'nin Zij adı verilen çalışması Johannes Kepler, Tycho Brahe gibi Avrupalı astronomlar üzerinde büyük bir etki yaratmıştır. Nicolaus Copernicus, Zij üç defa Latinceye çevrilmesine rağmen, O'ndan yaklaşık 700 yıl önce yaşamış Battani ne yazdıysa eserlerinde tekrar etmiştir.", "question": "Battani'nin avrupalı astronom üzerinde büyük etki yaratan çalışması nedir?", "answers": {"answer_start": 12, "text": "Zij"}}, {"id": "6192", "context": "\r\nBattani, Suriye'de Rakka ve vefat ettiği şehir olan Şam'da çalışmalar yapmıştır. Battani, Batlamyus'un bazı yanlışlarını düzeltmiş ve yeni Güneş ve Ay tablolarında derlemiştir. Uzun süre bilim dünyasında otorite olarak kabul edilmiştir. Güneş'in enberi hareketlerini keşfetmiş, gök kürenin bölümleri üzerine çalışmalar yapmış ve muhtemelen 5.yüzyılda yaşamış olan Hint astronom Aryabhata'dan bağımsız olarak, sinüsün ve kısmi olarak da tanjantın hesaplamadaki kullanımınlarını açıklamış ve böylece modern trigonometrinin temelini atmıştır. Battani bunlardan başka astronomide, ekinoksların devinme hareketlerinin değerlerini ve ekliptik eğimi çok yakın bir oran bularak hesaplamıştır. Battani, tablolarında devinim için tekdüze değerlendirmeler kullanmıştır.", "question": "Modern trigonometrinin temelini kim atmıştır?", "answers": {"answer_start": 2, "text": "Battani"}}, {"id": "6193", "context": "\r\nBattani, Suriye'de Rakka ve vefat ettiği şehir olan Şam'da çalışmalar yapmıştır. Battani, Batlamyus'un bazı yanlışlarını düzeltmiş ve yeni Güneş ve Ay tablolarında derlemiştir. Uzun süre bilim dünyasında otorite olarak kabul edilmiştir. Güneş'in enberi hareketlerini keşfetmiş, gök kürenin bölümleri üzerine çalışmalar yapmış ve muhtemelen 5.yüzyılda yaşamış olan Hint astronom Aryabhata'dan bağımsız olarak, sinüsün ve kısmi olarak da tanjantın hesaplamadaki kullanımınlarını açıklamış ve böylece modern trigonometrinin temelini atmıştır. Battani bunlardan başka astronomide, ekinoksların devinme hareketlerinin değerlerini ve ekliptik eğimi çok yakın bir oran bularak hesaplamıştır. Battani, tablolarında devinim için tekdüze değerlendirmeler kullanmıştır.", "question": "Battanî nerede çalışmalar yapmıştır?", "answers": {"answer_start": 54, "text": "Şam"}}, {"id": "6194", "context": "\r\nO'nun en önemli çalışması olan Zij ya da ayarlı astronomik tablolar, Plato Tibirnitus tarafından 1116 yılında De Motu Stellarum olarak Latinceye çevrilen 57 bölümden oluşan el-Zij es-Sabi adlı eseri Avrupa astronomisinde büyük bir etki bırakmıştır. Zij, biraz Hint etkisi görülen Batlamyus teorisi üzerine bina tesis edilmiştir. Bu eserin bir yeni baskısı 1645 yılında Bologna'da ortaya çıkmıştır. Plato'nun orijinal el yazısıyla yazdığı nüshası Vatikan'da; ve Battani tarafından yazılmış bir el yazma tezi ise Escorial Library'de astronomik kronoloji bölümünde muhafaza edilmektedir.", "question": "el-Zij es-sabi'nin vatikanda olan nüshasını kim yazmıştır?", "answers": {"answer_start": 71, "text": "Plato"}}, {"id": "6195", "context": "\r\nO'nun en önemli çalışması olan Zij ya da ayarlı astronomik tablolar, Plato Tibirnitus tarafından 1116 yılında De Motu Stellarum olarak Latinceye çevrilen 57 bölümden oluşan el-Zij es-Sabi adlı eseri Avrupa astronomisinde büyük bir etki bırakmıştır. Zij, biraz Hint etkisi görülen Batlamyus teorisi üzerine bina tesis edilmiştir. Bu eserin bir yeni baskısı 1645 yılında Bologna'da ortaya çıkmıştır. Plato'nun orijinal el yazısıyla yazdığı nüshası Vatikan'da; ve Battani tarafından yazılmış bir el yazma tezi ise Escorial Library'de astronomik kronoloji bölümünde muhafaza edilmektedir.", "question": "Battanî'nin eserinin yeni baskısı 1645 yılında nerede ortaya çıkmıştır?", "answers": {"answer_start": 371, "text": "Bologna"}}, {"id": "6196", "context": "\r\nBattani, matematikte trigonometride günümüzde kullanılan formüller üretmiştir:\r\nAyrıca sin x = a cos x eşitliğini buldu, formül:\r\nBattani, El-Mervezi'nin tanjant fikrini, tanjant ve kotanjant hesaplamaları amacıyla denklemler geliştirmek için konu hakkındaki matematiksel tablolarını derleyerek kullanmıştır. Bundan başka sekant ve kosekantın işteş fonksiyonalrını keşfetmiş ve O'nun gölgelerin tablosu olarak adlandırdığı, kosekantlar hakkındaki ilk matematiksel tabloyu, 1'den 90'a kadar her bir dereceyi içerecek şekilde hazırlamıştır.", "question": "sekant ve kosekantın işteş fonksiyonlarını kim keşfetmiştir?", "answers": {"answer_start": 2, "text": "Battani"}}, {"id": "6197", "context": "\r\nBattani, matematikte trigonometride günümüzde kullanılan formüller üretmiştir:\r\nAyrıca sin x = a cos x eşitliğini buldu, formül:\r\nBattani, El-Mervezi'nin tanjant fikrini, tanjant ve kotanjant hesaplamaları amacıyla denklemler geliştirmek için konu hakkındaki matematiksel tablolarını derleyerek kullanmıştır. Bundan başka sekant ve kosekantın işteş fonksiyonalrını keşfetmiş ve O'nun gölgelerin tablosu olarak adlandırdığı, kosekantlar hakkındaki ilk matematiksel tabloyu, 1'den 90'a kadar her bir dereceyi içerecek şekilde hazırlamıştır.", "question": " sin x = a cos x eşitliğini bulan türk-islam bilim adamı kimdir?", "answers": {"answer_start": 2, "text": "Battani"}}, {"id": "6198", "context": "Batılı bilim adamları yıllarca ayı onun ismiyle andı.\r\nAydaki Albategnius kraterinin adı O'nun adına ithafen verilmiştir.\r\n filminde Excelsior-class starship USS Al-Batani NCC-42995 adlı uzay gemisi Kathryn Janeway'in ilk uzay görevi olarak O'nun adıyla adlandırlmıştır.\r\nOrta Çağ batı dünyasında eserleri Latince`ye çevrilen ilk Müslüman bilim adamı oldu\r\nYazar Kosta Kortidis \"Malulen Emekli Gökbilimci Hüseyin Çineli\" adlı eserinde el-Battani'ye geniş yer ayırmıştır. Aynı oyunda bilimciler satrancı adını verdiği satranç tahtasında el Battani \"at\" olarak hayat bulmuştur.\r\n", "question": "Aydaki kratere adı verilen bilim adamı kimdir?", "answers": {"answer_start": 62, "text": "Albategnius"}}, {"id": "6557", "context": "Süleyman Aydan Belen (d. 1957, İstanbul), akademisyen, Seramik ve Cam Tasarımı alanında profesör. 2005'den beri Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Seramik ve Cam Tasarımı Bölüm Başkanlığını sürdürmektedir.", "question": "Süleyman Aydan Belen Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinde hangi alanda çalışmaktadır?", "answers": {"answer_start": 55, "text": "Seramik ve Cam Tasarımı alanında"}}, {"id": "6558", "context": "Süleyman Aydan Belen (d. 1957, İstanbul), akademisyen, Seramik ve Cam Tasarımı alanında profesör. 2005'den beri Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Seramik ve Cam Tasarımı Bölüm Başkanlığını sürdürmektedir.", "question": "Süleyman Aydan Belen şuan hangi üniversitede çalışmaktadır?", "answers": {"answer_start": 111, "text": " Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi"}}, {"id": "6559", "context": "== Akademik kariyeri ==\r\n1976’da Ankara Yükseliş Koleji’nden mezun oldu. 1982’de İDGSA Seramik Bölümü’nden mezun oldu. 1989’da Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uygulamalı Sanatlar ASD Seramik-Cam Programı’ndan, “Kamusal Çevre Sıhhi Tesisat Gereçleri Üzerinde Araştırma, Yeni Tasarım, Uygulama Önerileri” adlı Sanatta Yeterlik Çalışması ile mezun oldu. 1995’de doçent, 2002’de profesör oldu. 2005'den bu yana Seramik ve Cam Tasarımı Bölüm Başkanlığını sürdürmektedir.", "question": "Süleyman Aydan Belen hangi yıldan itibaren profesör ünvanını taşımaktadır?", "answers": {"answer_start": 386, "text": "2002"}}, {"id": "6560", "context": "== Akademik kariyeri ==\r\n1976’da Ankara Yükseliş Koleji’nden mezun oldu. 1982’de İDGSA Seramik Bölümü’nden mezun oldu. 1989’da Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uygulamalı Sanatlar ASD Seramik-Cam Programı’ndan, “Kamusal Çevre Sıhhi Tesisat Gereçleri Üzerinde Araştırma, Yeni Tasarım, Uygulama Önerileri” adlı Sanatta Yeterlik Çalışması ile mezun oldu. 1995’de doçent, 2002’de profesör oldu. 2005'den bu yana Seramik ve Cam Tasarımı Bölüm Başkanlığını sürdürmektedir.", "question": "Süleyman Aydan Belen'in üniversitedeki yeterlik çalışmasının adı nedir?", "answers": {"answer_start": 230, "text": "Kamusal Çevre Sıhhi Tesisat Gereçleri Üzerinde Araştırma, Yeni Tasarım, Uygulama Önerileri"}}, {"id": "6561", "context": "== Akademik kariyeri ==\r\n1976’da Ankara Yükseliş Koleji’nden mezun oldu. 1982’de İDGSA Seramik Bölümü’nden mezun oldu. 1989’da Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uygulamalı Sanatlar ASD Seramik-Cam Programı’ndan, “Kamusal Çevre Sıhhi Tesisat Gereçleri Üzerinde Araştırma, Yeni Tasarım, Uygulama Önerileri” adlı Sanatta Yeterlik Çalışması ile mezun oldu. 1995’de doçent, 2002’de profesör oldu. 2005'den bu yana Seramik ve Cam Tasarımı Bölüm Başkanlığını sürdürmektedir.", "question": "Süleyman Aydan Belen'in 1976 yılında mezun olduğu okulun adı nedir?", "answers": {"answer_start": 33, "text": "Ankara Yükseliş Koleji"}}, {"id": "6562", "context": "== Fotoğraf calışmaları == \r\n1974’den bugüne, yaptığı fotoğraf çalışmalarını kısa bir dönem İFSAK üyesi olarak sürdürdü. Fotoğrafları yurt içi ve yurt dışında sergilendi ve yayınlandı. 1981’den bugüne, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Prehistorya Ana Bilim Dalı tarafından yürütülen arkeolojik kazılarda, seramik restoratörü ve fotoğrafçı olarak görev almaktadır.\r\n", "question": "Süleyman Aydan Belen'in seramik restoratörü ve fotoğrafçı olarak görev aldığı projeyi hangi okul yürütmektedir?", "answers": {"answer_start": 202, "text": "İstanbul Üniversitesi"}}, {"id": "6563", "context": "== Fotoğraf calışmaları == \r\n1974’den bugüne, yaptığı fotoğraf çalışmalarını kısa bir dönem İFSAK üyesi olarak sürdürdü. Fotoğrafları yurt içi ve yurt dışında sergilendi ve yayınlandı. 1981’den bugüne, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Prehistorya Ana Bilim Dalı tarafından yürütülen arkeolojik kazılarda, seramik restoratörü ve fotoğrafçı olarak görev almaktadır.\r\n", "question": "Süleyman Aydan Belen hangi yıldan beri fotoğrafçılıkla ilgilenmektedir?", "answers": {"answer_start": 29, "text": "1974"}}, {"id": "6865", "context": "Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu (kısaca MKEK veya MKE), Türk Silahlı Kuvvetlerinin her türlü silah, mühimmat, roket, araç ve gereç ihtiyaçlarını karşılayan devlet kuruluşudur. Uzun süre MKE kısaltmasını kullanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nda bu kurum \"Tophane-i Hümayun\" adıyla hizmet vermekteydi. 1921 yılında \"Askeri Fabrikaları Umum Müdürlüğü\" haline dönüştürülmüştür, daha sonra ise \"Makina Kimya Endüstrisi Kurumu\" adını almıştır. 01 Ocak 2016 itibarıyla 5548 personeli olan Kurum, Dünya'da 40'tan fazla ülkeye ihracat yapmaktadır. 2011 senesinde kurumun kâr oranı bir önceki seneye göre %180'lik bir artış ile 165 milyon lira olmuştur. İstatistiklere göre kurumun 2011 yılında en fazla silah sattığı ülke ise Suudi Arabistan'dır.", "question": "Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu'nun kaç personeli bulunmaktadır?", "answers": {"answer_start": 463, "text": "5548 personeli"}}, {"id": "6866", "context": "Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu (kısaca MKEK veya MKE), Türk Silahlı Kuvvetlerinin her türlü silah, mühimmat, roket, araç ve gereç ihtiyaçlarını karşılayan devlet kuruluşudur. Uzun süre MKE kısaltmasını kullanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nda bu kurum \"Tophane-i Hümayun\" adıyla hizmet vermekteydi. 1921 yılında \"Askeri Fabrikaları Umum Müdürlüğü\" haline dönüştürülmüştür, daha sonra ise \"Makina Kimya Endüstrisi Kurumu\" adını almıştır. 01 Ocak 2016 itibarıyla 5548 personeli olan Kurum, Dünya'da 40'tan fazla ülkeye ihracat yapmaktadır. 2011 senesinde kurumun kâr oranı bir önceki seneye göre %180'lik bir artış ile 165 milyon lira olmuştur. İstatistiklere göre kurumun 2011 yılında en fazla silah sattığı ülke ise Suudi Arabistan'dır.", "question": "Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu'nun Osmanlı İmparatorluğu'nda ki adı nedir?", "answers": {"answer_start": 255, "text": "Tophane-i Hümayun"}}, {"id": "6867", "context": "Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu (kısaca MKEK veya MKE), Türk Silahlı Kuvvetlerinin her türlü silah, mühimmat, roket, araç ve gereç ihtiyaçlarını karşılayan devlet kuruluşudur. Uzun süre MKE kısaltmasını kullanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nda bu kurum \"Tophane-i Hümayun\" adıyla hizmet vermekteydi. 1921 yılında \"Askeri Fabrikaları Umum Müdürlüğü\" haline dönüştürülmüştür, daha sonra ise \"Makina Kimya Endüstrisi Kurumu\" adını almıştır. 01 Ocak 2016 itibarıyla 5548 personeli olan Kurum, Dünya'da 40'tan fazla ülkeye ihracat yapmaktadır. 2011 senesinde kurumun kâr oranı bir önceki seneye göre %180'lik bir artış ile 165 milyon lira olmuştur. İstatistiklere göre kurumun 2011 yılında en fazla silah sattığı ülke ise Suudi Arabistan'dır.", "question": "Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu'nun kısaltması nedir?", "answers": {"answer_start": 42, "text": "MKE"}}, {"id": "6868", "context": "Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu (kısaca MKEK veya MKE), Türk Silahlı Kuvvetlerinin her türlü silah, mühimmat, roket, araç ve gereç ihtiyaçlarını karşılayan devlet kuruluşudur. Uzun süre MKE kısaltmasını kullanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nda bu kurum \"Tophane-i Hümayun\" adıyla hizmet vermekteydi. 1921 yılında \"Askeri Fabrikaları Umum Müdürlüğü\" haline dönüştürülmüştür, daha sonra ise \"Makina Kimya Endüstrisi Kurumu\" adını almıştır. 01 Ocak 2016 itibarıyla 5548 personeli olan Kurum, Dünya'da 40'tan fazla ülkeye ihracat yapmaktadır. 2011 senesinde kurumun kâr oranı bir önceki seneye göre %180'lik bir artış ile 165 milyon lira olmuştur. İstatistiklere göre kurumun 2011 yılında en fazla silah sattığı ülke ise Suudi Arabistan'dır.", "question": "Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu kime hizmet etmekte ve ne trü ihtiyaçları karşılamaktadır?", "answers": {"answer_start": 58, "text": "Türk Silahlı Kuvvetlerinin her türlü silah, mühimmat, roket, araç ve gereç ihtiyaçlarını "}}, {"id": "6869", "context": "Değişik unvan ve statüler altında 15. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu dönemine kadar inebilen tarihi bir geçmişe sahip olan kurumun temelleri Fatih Sultan Mehmet'in Top Döküm Tesislerini kurdurmasıyla atılmıştır. 15.Yüzyılın ikinci yarısından başlayarak Tophane-i Amire, 1832-1908 yılları arasında Tophane Müşirliği, 1908'den itibaren Harbiye Nezareti bünyesinde sürdürülen Osmanlı silah sanayi; İmparatorluğun çökmesi ile İstanbul’dan kaçırılan bir kısım tezgâh, teçhizat, malzeme ve ustalarla, 1921 yılında Atatürk’ün direktifi ile Kurtuluş Savaşı sırasında Ulusal Bağımsızlık hareketinin içerisinde yer almıştır. 1919-1923 döneminin ardından ise Askeri Fabrikalar Umum Müdürlüğü kurulmuştur. Merkezi Ankara'da olan bu oluşum, İstanbul, Kırıkkale ve yurdun birçok köşesinde yer alan kuruluşlarla, Cumhuriyet yönetiminin sanayi yapılanmasının temel taşlarından biri olmuştur.", "question": "Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu'nun temeli nereye dayanmaktadır?", "answers": {"answer_start": 139, "text": "Fatih Sultan Mehmet'in Top Döküm Tesislerini kurdurmasıyla"}}, {"id": "6870", "context": "Kurum, değişen Dünya ve Türkiye koşulları, üretim/pazarlama anlayışındaki değişmeler ve gelişmeler ile NATO’ya girişimi sonucu hali hazırdaki kapasiteyi daha etkin ve verimli kullanabilmek amacıyla; 8 Mart 1950 tarihinde 5591 sayılı kanunla sermayesinin tamamı devlet tarafından karşılanan tüzel kişiliğe sahip Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu adı ile yeniden teşkilatlanmıştır. Zaman içinde gerek yurt içi, gerekse yurt dışından alınan önemli siparişler sonucunda ulaştığı ekonomik gücü çok iyi kullanan MKE, Savunma Sanayinin çeşitli alanlarında yatırımlarını gerçekleştirerek 18 büyük fabrika, 18000 kalifiye personel gibi bir büyüklüğe ulaşma başarısını göstermiş ve çok önemli hizmetlerine yıllarca devam etmiştir.", "question": "Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu bünyesinde kaç adet fabrika bulunmaktadır?", "answers": {"answer_start": 580, "text": "18"}}, {"id": "6871", "context": "Kurum, değişen Dünya ve Türkiye koşulları, üretim/pazarlama anlayışındaki değişmeler ve gelişmeler ile NATO’ya girişimi sonucu hali hazırdaki kapasiteyi daha etkin ve verimli kullanabilmek amacıyla; 8 Mart 1950 tarihinde 5591 sayılı kanunla sermayesinin tamamı devlet tarafından karşılanan tüzel kişiliğe sahip Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu adı ile yeniden teşkilatlanmıştır. Zaman içinde gerek yurt içi, gerekse yurt dışından alınan önemli siparişler sonucunda ulaştığı ekonomik gücü çok iyi kullanan MKE, Savunma Sanayinin çeşitli alanlarında yatırımlarını gerçekleştirerek 18 büyük fabrika, 18000 kalifiye personel gibi bir büyüklüğe ulaşma başarısını göstermiş ve çok önemli hizmetlerine yıllarca devam etmiştir.", "question": "Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu nerelerden sipariş almaktadır?", "answers": {"answer_start": 393, "text": "gerek yurt içi, gerekse yurt dışından"}}, {"id": "6872", "context": "Kurum, değişen Dünya ve Türkiye koşulları, üretim/pazarlama anlayışındaki değişmeler ve gelişmeler ile NATO’ya girişimi sonucu hali hazırdaki kapasiteyi daha etkin ve verimli kullanabilmek amacıyla; 8 Mart 1950 tarihinde 5591 sayılı kanunla sermayesinin tamamı devlet tarafından karşılanan tüzel kişiliğe sahip Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu adı ile yeniden teşkilatlanmıştır. Zaman içinde gerek yurt içi, gerekse yurt dışından alınan önemli siparişler sonucunda ulaştığı ekonomik gücü çok iyi kullanan MKE, Savunma Sanayinin çeşitli alanlarında yatırımlarını gerçekleştirerek 18 büyük fabrika, 18000 kalifiye personel gibi bir büyüklüğe ulaşma başarısını göstermiş ve çok önemli hizmetlerine yıllarca devam etmiştir.", "question": "Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu'nun sermayesinin tamamı neden devlet tarafından karşılanmasının başlıca sebebi nedir?", "answers": {"answer_start": 7, "text": "değişen Dünya ve Türkiye koşulları"}}, {"id": "6873", "context": "Uzun bir süre yürürlükte kalan bu kanun, 1983 tarihli ve 105 sayılı Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu Kuruluşu Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile yürürlükten kaldırılmıştır. Kurum daha sonra bütün KİT’leri tek çatı altında toplayan ve 18 Haziran 1984 tarihinde çıkarılan 233 sayılı “Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında KHK” kapsamına alınmıştır. Halen 233 sayılı KHK ve bu KHK’ya dayanılarak 1984 yılında çıkarılan “MKE Kurumu Ana Statüsü” çerçevesinde faaliyetini sürdüren, sorumluluğu 300 Milyon TL olan sermayesi ile sınırlı, tamamen bir ticari kuruluş gibi karlılık ve verimlilik esas alınarak faaliyetini sürdüren ve ana görevi Türk Silahlı Kuvvetleri'nin her çeşit silah, mühimmat, roket, harp araç ve gereç ihtiyacını karşılamak olan kurumda; zaman içinde Türkiye endüstrisi ve ekonomisindeki gelişmeler paralelinde organizasyon değişiklikleri yapılmış olup günümüz itibarıyla Kurum faaliyetlerini, Türkiye Cumhuriyeti Millî Savunma Bakanlığı ile ilişkilendirilmiş olarak 10 Fabrika, 2 İşletme Müdürlüğünde çalışan yaklaşık 6000 personel ile yürütmektedir.", "question": "Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu günümüzde hangi kurum ile ortak ilişkiler yürütmektedir?", "answers": {"answer_start": 909, "text": "Türkiye Cumhuriyeti Millî Savunma Bakanlığı"}}, {"id": "6874", "context": "Uzun bir süre yürürlükte kalan bu kanun, 1983 tarihli ve 105 sayılı Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu Kuruluşu Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile yürürlükten kaldırılmıştır. Kurum daha sonra bütün KİT’leri tek çatı altında toplayan ve 18 Haziran 1984 tarihinde çıkarılan 233 sayılı “Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında KHK” kapsamına alınmıştır. Halen 233 sayılı KHK ve bu KHK’ya dayanılarak 1984 yılında çıkarılan “MKE Kurumu Ana Statüsü” çerçevesinde faaliyetini sürdüren, sorumluluğu 300 Milyon TL olan sermayesi ile sınırlı, tamamen bir ticari kuruluş gibi karlılık ve verimlilik esas alınarak faaliyetini sürdüren ve ana görevi Türk Silahlı Kuvvetleri'nin her çeşit silah, mühimmat, roket, harp araç ve gereç ihtiyacını karşılamak olan kurumda; zaman içinde Türkiye endüstrisi ve ekonomisindeki gelişmeler paralelinde organizasyon değişiklikleri yapılmış olup günümüz itibarıyla Kurum faaliyetlerini, Türkiye Cumhuriyeti Millî Savunma Bakanlığı ile ilişkilendirilmiş olarak 10 Fabrika, 2 İşletme Müdürlüğünde çalışan yaklaşık 6000 personel ile yürütmektedir.", "question": "Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu'nun sermaye sınırı ne kadardır?", "answers": {"answer_start": 490, "text": "300 Milyon TL"}}, {"id": "6875", "context": "MKE Kurumu, İstanbul Sanayi Odası tarafından her yıl yayımlanan Türkiye'nin en büyük 500 sanayi kuruluşu arasında 2015 yılı itibarıyla 130. sıradadır.", "question": "Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu türkiyenin kaçıncı büyük sanayi kuruluşudur?", "answers": {"answer_start": 135, "text": "130."}}, {"id": "6876", "context": "Kırıkkale Tabanca\r\nCanik", "question": "Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu'nun tabanca kategorisindeki ürünleri nelerdir?", "answers": {"answer_start": 19, "text": "Canik"}}, {"id": "6877", "context": "MKEK MPT\r\nMKE T-50\r\nMKEK HK-33E\r\nG3A3\r\n", "question": "Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu'nun saldırı tüfeği kategorisinde ki ürünleri nelerdir?", "answers": {"answer_start": 33, "text": "G3A3"}}, {"id": "6878", "context": "MKEK T94\r\nMp 5", "question": "Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu'nun makinalı tabanca kategorisinde ki ürünleri nelerdir?", "answers": {"answer_start": 10, "text": "Mp 5"}}, {"id": "6879", "context": "MKEK JNG90 (BORA-12)\r\nMKEK T-12\r\n", "question": "Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu'nun keskin nişancı tüfeği kategorisinde ki ürünleri nelerdir?", "answers": {"answer_start": 22, "text": "MKEK T-12"}}, {"id": "7462", "context": "Hoca Sadeddin Efendi (1536/7, İstanbul - 1599, İstanbul), Türk tarihçi, şeyhülislam ve müderris.", "question": "Hoca Sadeddin Efendi’nin mesleği nedir?", "answers": {"answer_start": 58, "text": "Türk tarihçi, şeyhülislam ve müderris"}}, {"id": "7463", "context": "Hoca Sadeddin Efendi (1536/7, İstanbul - 1599, İstanbul), Türk tarihçi, şeyhülislam ve müderris.", "question": "Hoca Sadeddin Efendi kaç yılları arasında yaşamıştır?", "answers": {"answer_start": 22, "text": "1536/7, İstanbul - 1599, İstanbul"}}, {"id": "7464", "context": "I. Selim'in Nedimi Hasan Can'ın oğlu olarak 1536/37 yılında İstanbul'da doğdu. İyi bir eğitim gördü, ilmiye sınıfına girerek 1556 ila 1573 yılları arasında müderrislik yaptı. Manisa'da bulunan Şehzade Murad'ın (III. Murad) hocalığı ile görevlendirilmesi sonraki yıllarda hızla yükselmesine yardımcı oldu. 1574 yılında III. Murad'ın tahta çıkması ile birlikte Hace-i Sultani sıfatıyla devlet işlerinde etkili oldu. Bu sıfatını daha sonra tahta çıkan III. Mehmed'in döneminde de koruyarak padişah üzerinde nüfuzu sayesinde iç ve dış siyasette etkin rol oynadı. 1596 yılında Haçova Savaşında padişahı savaş alanından ayrılmamasına ikna ederek Haçova Zaferinin kazanılmasında önemli ve etkin rol oynadı. Haçova Savaşında yararlılığı görülen Cigalazade Yusuf Sinan Paşa'nın sadrazamlığa getirilmesini sağladı. Ancak önceki sadrazam İbrahim Paşa'yı tutan valide Safiye Sultan'ın etkisiyle gözden düştü. Sürgüne gönderilmekten güçlükle kurtulabildi ve devlet işlerine karışmaması koşuluyla İstanbul'da kalmasına izin verildi. Bu süreçte 1598 yılında şeyhülislam Bostanzade Mehmed Efendi'nin ölümü üzerine karşı çıkmalar olmasına karşın şeyhülislamlığa getirildi. 1598 yılında şeyhülislam olarak görevlendirilmesine karşı çıkan sadrazam Hadım Hasan Paşa'yı padişaha görevden aldırtarak idam edilmesini sağladı. Sonrasında sadrazamlığa sırasıyla gelmesini sağladığı Cerrah Mehmed Paşa ve Damat İbrahim Paşa üzerinde etkili olarak yer yer devlet işlerine müdahalelerde de bulundu.", "question": "Hoca Sadeddin Efendi kimlerin sadrazamlığa gelmesine katkıda bulunmuştur?", "answers": {"answer_start": 1357, "text": "Cerrah Mehmed Paşa ve Damat İbrahim Paşa"}}, {"id": "7465", "context": "I. Selim'in Nedimi Hasan Can'ın oğlu olarak 1536/37 yılında İstanbul'da doğdu. İyi bir eğitim gördü, ilmiye sınıfına girerek 1556 ila 1573 yılları arasında müderrislik yaptı. Manisa'da bulunan Şehzade Murad'ın (III. Murad) hocalığı ile görevlendirilmesi sonraki yıllarda hızla yükselmesine yardımcı oldu. 1574 yılında III. Murad'ın tahta çıkması ile birlikte Hace-i Sultani sıfatıyla devlet işlerinde etkili oldu. Bu sıfatını daha sonra tahta çıkan III. Mehmed'in döneminde de koruyarak padişah üzerinde nüfuzu sayesinde iç ve dış siyasette etkin rol oynadı. 1596 yılında Haçova Savaşında padişahı savaş alanından ayrılmamasına ikna ederek Haçova Zaferinin kazanılmasında önemli ve etkin rol oynadı. Haçova Savaşında yararlılığı görülen Cigalazade Yusuf Sinan Paşa'nın sadrazamlığa getirilmesini sağladı. Ancak önceki sadrazam İbrahim Paşa'yı tutan valide Safiye Sultan'ın etkisiyle gözden düştü. Sürgüne gönderilmekten güçlükle kurtulabildi ve devlet işlerine karışmaması koşuluyla İstanbul'da kalmasına izin verildi. Bu süreçte 1598 yılında şeyhülislam Bostanzade Mehmed Efendi'nin ölümü üzerine karşı çıkmalar olmasına karşın şeyhülislamlığa getirildi. 1598 yılında şeyhülislam olarak görevlendirilmesine karşı çıkan sadrazam Hadım Hasan Paşa'yı padişaha görevden aldırtarak idam edilmesini sağladı. Sonrasında sadrazamlığa sırasıyla gelmesini sağladığı Cerrah Mehmed Paşa ve Damat İbrahim Paşa üzerinde etkili olarak yer yer devlet işlerine müdahalelerde de bulundu.", "question": "Hoca Sadeddin Efendi’nin şeyhülislamlığına karşı çıkanlara ne olmuştur?", "answers": {"answer_start": 1258, "text": "görevden aldırtarak idam edilmesini sağladı"}}, {"id": "7466", "context": "I. Selim'in Nedimi Hasan Can'ın oğlu olarak 1536/37 yılında İstanbul'da doğdu. İyi bir eğitim gördü, ilmiye sınıfına girerek 1556 ila 1573 yılları arasında müderrislik yaptı. Manisa'da bulunan Şehzade Murad'ın (III. Murad) hocalığı ile görevlendirilmesi sonraki yıllarda hızla yükselmesine yardımcı oldu. 1574 yılında III. Murad'ın tahta çıkması ile birlikte Hace-i Sultani sıfatıyla devlet işlerinde etkili oldu. Bu sıfatını daha sonra tahta çıkan III. Mehmed'in döneminde de koruyarak padişah üzerinde nüfuzu sayesinde iç ve dış siyasette etkin rol oynadı. 1596 yılında Haçova Savaşında padişahı savaş alanından ayrılmamasına ikna ederek Haçova Zaferinin kazanılmasında önemli ve etkin rol oynadı. Haçova Savaşında yararlılığı görülen Cigalazade Yusuf Sinan Paşa'nın sadrazamlığa getirilmesini sağladı. Ancak önceki sadrazam İbrahim Paşa'yı tutan valide Safiye Sultan'ın etkisiyle gözden düştü. Sürgüne gönderilmekten güçlükle kurtulabildi ve devlet işlerine karışmaması koşuluyla İstanbul'da kalmasına izin verildi. Bu süreçte 1598 yılında şeyhülislam Bostanzade Mehmed Efendi'nin ölümü üzerine karşı çıkmalar olmasına karşın şeyhülislamlığa getirildi. 1598 yılında şeyhülislam olarak görevlendirilmesine karşı çıkan sadrazam Hadım Hasan Paşa'yı padişaha görevden aldırtarak idam edilmesini sağladı. Sonrasında sadrazamlığa sırasıyla gelmesini sağladığı Cerrah Mehmed Paşa ve Damat İbrahim Paşa üzerinde etkili olarak yer yer devlet işlerine müdahalelerde de bulundu.", "question": "Hoca Sadeddin Efendi kaç yılında şeyhülislam olmuştur?", "answers": {"answer_start": 1030, "text": "1598 yılında"}}, {"id": "7467", "context": "I. Selim'in Nedimi Hasan Can'ın oğlu olarak 1536/37 yılında İstanbul'da doğdu. İyi bir eğitim gördü, ilmiye sınıfına girerek 1556 ila 1573 yılları arasında müderrislik yaptı. Manisa'da bulunan Şehzade Murad'ın (III. Murad) hocalığı ile görevlendirilmesi sonraki yıllarda hızla yükselmesine yardımcı oldu. 1574 yılında III. Murad'ın tahta çıkması ile birlikte Hace-i Sultani sıfatıyla devlet işlerinde etkili oldu. Bu sıfatını daha sonra tahta çıkan III. Mehmed'in döneminde de koruyarak padişah üzerinde nüfuzu sayesinde iç ve dış siyasette etkin rol oynadı. 1596 yılında Haçova Savaşında padişahı savaş alanından ayrılmamasına ikna ederek Haçova Zaferinin kazanılmasında önemli ve etkin rol oynadı. Haçova Savaşında yararlılığı görülen Cigalazade Yusuf Sinan Paşa'nın sadrazamlığa getirilmesini sağladı. Ancak önceki sadrazam İbrahim Paşa'yı tutan valide Safiye Sultan'ın etkisiyle gözden düştü. Sürgüne gönderilmekten güçlükle kurtulabildi ve devlet işlerine karışmaması koşuluyla İstanbul'da kalmasına izin verildi. Bu süreçte 1598 yılında şeyhülislam Bostanzade Mehmed Efendi'nin ölümü üzerine karşı çıkmalar olmasına karşın şeyhülislamlığa getirildi. 1598 yılında şeyhülislam olarak görevlendirilmesine karşı çıkan sadrazam Hadım Hasan Paşa'yı padişaha görevden aldırtarak idam edilmesini sağladı. Sonrasında sadrazamlığa sırasıyla gelmesini sağladığı Cerrah Mehmed Paşa ve Damat İbrahim Paşa üzerinde etkili olarak yer yer devlet işlerine müdahalelerde de bulundu.", "question": "Hoca Sadeddin Efendi kimden sonra şeyhülislam görevini almıştır?", "answers": {"answer_start": 1055, "text": "Bostanzade Mehmed Efendi"}}, {"id": "7468", "context": "I. Selim'in Nedimi Hasan Can'ın oğlu olarak 1536/37 yılında İstanbul'da doğdu. İyi bir eğitim gördü, ilmiye sınıfına girerek 1556 ila 1573 yılları arasında müderrislik yaptı. Manisa'da bulunan Şehzade Murad'ın (III. Murad) hocalığı ile görevlendirilmesi sonraki yıllarda hızla yükselmesine yardımcı oldu. 1574 yılında III. Murad'ın tahta çıkması ile birlikte Hace-i Sultani sıfatıyla devlet işlerinde etkili oldu. Bu sıfatını daha sonra tahta çıkan III. Mehmed'in döneminde de koruyarak padişah üzerinde nüfuzu sayesinde iç ve dış siyasette etkin rol oynadı. 1596 yılında Haçova Savaşında padişahı savaş alanından ayrılmamasına ikna ederek Haçova Zaferinin kazanılmasında önemli ve etkin rol oynadı. Haçova Savaşında yararlılığı görülen Cigalazade Yusuf Sinan Paşa'nın sadrazamlığa getirilmesini sağladı. Ancak önceki sadrazam İbrahim Paşa'yı tutan valide Safiye Sultan'ın etkisiyle gözden düştü. Sürgüne gönderilmekten güçlükle kurtulabildi ve devlet işlerine karışmaması koşuluyla İstanbul'da kalmasına izin verildi. Bu süreçte 1598 yılında şeyhülislam Bostanzade Mehmed Efendi'nin ölümü üzerine karşı çıkmalar olmasına karşın şeyhülislamlığa getirildi. 1598 yılında şeyhülislam olarak görevlendirilmesine karşı çıkan sadrazam Hadım Hasan Paşa'yı padişaha görevden aldırtarak idam edilmesini sağladı. Sonrasında sadrazamlığa sırasıyla gelmesini sağladığı Cerrah Mehmed Paşa ve Damat İbrahim Paşa üzerinde etkili olarak yer yer devlet işlerine müdahalelerde de bulundu.", "question": "Sadrazam İbrahim Paşa’yı tutan valide nasıl etkisiz hale getirilmiştir?", "answers": {"answer_start": 856, "text": "Safiye Sultan'ın etkisiyle"}}, {"id": "7469", "context": "I. Selim'in Nedimi Hasan Can'ın oğlu olarak 1536/37 yılında İstanbul'da doğdu. İyi bir eğitim gördü, ilmiye sınıfına girerek 1556 ila 1573 yılları arasında müderrislik yaptı. Manisa'da bulunan Şehzade Murad'ın (III. Murad) hocalığı ile görevlendirilmesi sonraki yıllarda hızla yükselmesine yardımcı oldu. 1574 yılında III. Murad'ın tahta çıkması ile birlikte Hace-i Sultani sıfatıyla devlet işlerinde etkili oldu. Bu sıfatını daha sonra tahta çıkan III. Mehmed'in döneminde de koruyarak padişah üzerinde nüfuzu sayesinde iç ve dış siyasette etkin rol oynadı. 1596 yılında Haçova Savaşında padişahı savaş alanından ayrılmamasına ikna ederek Haçova Zaferinin kazanılmasında önemli ve etkin rol oynadı. Haçova Savaşında yararlılığı görülen Cigalazade Yusuf Sinan Paşa'nın sadrazamlığa getirilmesini sağladı. Ancak önceki sadrazam İbrahim Paşa'yı tutan valide Safiye Sultan'ın etkisiyle gözden düştü. Sürgüne gönderilmekten güçlükle kurtulabildi ve devlet işlerine karışmaması koşuluyla İstanbul'da kalmasına izin verildi. Bu süreçte 1598 yılında şeyhülislam Bostanzade Mehmed Efendi'nin ölümü üzerine karşı çıkmalar olmasına karşın şeyhülislamlığa getirildi. 1598 yılında şeyhülislam olarak görevlendirilmesine karşı çıkan sadrazam Hadım Hasan Paşa'yı padişaha görevden aldırtarak idam edilmesini sağladı. Sonrasında sadrazamlığa sırasıyla gelmesini sağladığı Cerrah Mehmed Paşa ve Damat İbrahim Paşa üzerinde etkili olarak yer yer devlet işlerine müdahalelerde de bulundu.", "question": "Hoca Sadeddin Efendi zamanında kim sadrazamlığa getirilmiştir?", "answers": {"answer_start": 737, "text": "Cigalazade Yusuf Sinan Paşa"}}, {"id": "7470", "context": "I. Selim'in Nedimi Hasan Can'ın oğlu olarak 1536/37 yılında İstanbul'da doğdu. İyi bir eğitim gördü, ilmiye sınıfına girerek 1556 ila 1573 yılları arasında müderrislik yaptı. Manisa'da bulunan Şehzade Murad'ın (III. Murad) hocalığı ile görevlendirilmesi sonraki yıllarda hızla yükselmesine yardımcı oldu. 1574 yılında III. Murad'ın tahta çıkması ile birlikte Hace-i Sultani sıfatıyla devlet işlerinde etkili oldu. Bu sıfatını daha sonra tahta çıkan III. Mehmed'in döneminde de koruyarak padişah üzerinde nüfuzu sayesinde iç ve dış siyasette etkin rol oynadı. 1596 yılında Haçova Savaşında padişahı savaş alanından ayrılmamasına ikna ederek Haçova Zaferinin kazanılmasında önemli ve etkin rol oynadı. Haçova Savaşında yararlılığı görülen Cigalazade Yusuf Sinan Paşa'nın sadrazamlığa getirilmesini sağladı. Ancak önceki sadrazam İbrahim Paşa'yı tutan valide Safiye Sultan'ın etkisiyle gözden düştü. Sürgüne gönderilmekten güçlükle kurtulabildi ve devlet işlerine karışmaması koşuluyla İstanbul'da kalmasına izin verildi. Bu süreçte 1598 yılında şeyhülislam Bostanzade Mehmed Efendi'nin ölümü üzerine karşı çıkmalar olmasına karşın şeyhülislamlığa getirildi. 1598 yılında şeyhülislam olarak görevlendirilmesine karşı çıkan sadrazam Hadım Hasan Paşa'yı padişaha görevden aldırtarak idam edilmesini sağladı. Sonrasında sadrazamlığa sırasıyla gelmesini sağladığı Cerrah Mehmed Paşa ve Damat İbrahim Paşa üzerinde etkili olarak yer yer devlet işlerine müdahalelerde de bulundu.", "question": "Hoca Sadeddin Efendi padişahın savaş alanından ayrılmamasını sağlayarak hangi savaşın kazanılmasında önemli rol oynamıştır?", "answers": {"answer_start": 572, "text": "Haçova Savaşında "}}, {"id": "7471", "context": "I. Selim'in Nedimi Hasan Can'ın oğlu olarak 1536/37 yılında İstanbul'da doğdu. İyi bir eğitim gördü, ilmiye sınıfına girerek 1556 ila 1573 yılları arasında müderrislik yaptı. Manisa'da bulunan Şehzade Murad'ın (III. Murad) hocalığı ile görevlendirilmesi sonraki yıllarda hızla yükselmesine yardımcı oldu. 1574 yılında III. Murad'ın tahta çıkması ile birlikte Hace-i Sultani sıfatıyla devlet işlerinde etkili oldu. Bu sıfatını daha sonra tahta çıkan III. Mehmed'in döneminde de koruyarak padişah üzerinde nüfuzu sayesinde iç ve dış siyasette etkin rol oynadı. 1596 yılında Haçova Savaşında padişahı savaş alanından ayrılmamasına ikna ederek Haçova Zaferinin kazanılmasında önemli ve etkin rol oynadı. Haçova Savaşında yararlılığı görülen Cigalazade Yusuf Sinan Paşa'nın sadrazamlığa getirilmesini sağladı. Ancak önceki sadrazam İbrahim Paşa'yı tutan valide Safiye Sultan'ın etkisiyle gözden düştü. Sürgüne gönderilmekten güçlükle kurtulabildi ve devlet işlerine karışmaması koşuluyla İstanbul'da kalmasına izin verildi. Bu süreçte 1598 yılında şeyhülislam Bostanzade Mehmed Efendi'nin ölümü üzerine karşı çıkmalar olmasına karşın şeyhülislamlığa getirildi. 1598 yılında şeyhülislam olarak görevlendirilmesine karşı çıkan sadrazam Hadım Hasan Paşa'yı padişaha görevden aldırtarak idam edilmesini sağladı. Sonrasında sadrazamlığa sırasıyla gelmesini sağladığı Cerrah Mehmed Paşa ve Damat İbrahim Paşa üzerinde etkili olarak yer yer devlet işlerine müdahalelerde de bulundu.", "question": "Hoca Sadeddin Efendi ne zamandan itibaren devlet işlerinde etkili olmuştur?", "answers": {"answer_start": 305, "text": "1574 yılında III. Murad'ın tahta çıkması ile"}}, {"id": "7472", "context": "I. Selim'in Nedimi Hasan Can'ın oğlu olarak 1536/37 yılında İstanbul'da doğdu. İyi bir eğitim gördü, ilmiye sınıfına girerek 1556 ila 1573 yılları arasında müderrislik yaptı. Manisa'da bulunan Şehzade Murad'ın (III. Murad) hocalığı ile görevlendirilmesi sonraki yıllarda hızla yükselmesine yardımcı oldu. 1574 yılında III. Murad'ın tahta çıkması ile birlikte Hace-i Sultani sıfatıyla devlet işlerinde etkili oldu. Bu sıfatını daha sonra tahta çıkan III. Mehmed'in döneminde de koruyarak padişah üzerinde nüfuzu sayesinde iç ve dış siyasette etkin rol oynadı. 1596 yılında Haçova Savaşında padişahı savaş alanından ayrılmamasına ikna ederek Haçova Zaferinin kazanılmasında önemli ve etkin rol oynadı. Haçova Savaşında yararlılığı görülen Cigalazade Yusuf Sinan Paşa'nın sadrazamlığa getirilmesini sağladı. Ancak önceki sadrazam İbrahim Paşa'yı tutan valide Safiye Sultan'ın etkisiyle gözden düştü. Sürgüne gönderilmekten güçlükle kurtulabildi ve devlet işlerine karışmaması koşuluyla İstanbul'da kalmasına izin verildi. Bu süreçte 1598 yılında şeyhülislam Bostanzade Mehmed Efendi'nin ölümü üzerine karşı çıkmalar olmasına karşın şeyhülislamlığa getirildi. 1598 yılında şeyhülislam olarak görevlendirilmesine karşı çıkan sadrazam Hadım Hasan Paşa'yı padişaha görevden aldırtarak idam edilmesini sağladı. Sonrasında sadrazamlığa sırasıyla gelmesini sağladığı Cerrah Mehmed Paşa ve Damat İbrahim Paşa üzerinde etkili olarak yer yer devlet işlerine müdahalelerde de bulundu.", "question": "Hoca Sadeddin Efendi hangi sıfatla devlet işlerinde etkili olmuştur?", "answers": {"answer_start": 359, "text": "Hace-i Sultani "}}, {"id": "7473", "context": "I. Selim'in Nedimi Hasan Can'ın oğlu olarak 1536/37 yılında İstanbul'da doğdu. İyi bir eğitim gördü, ilmiye sınıfına girerek 1556 ila 1573 yılları arasında müderrislik yaptı. Manisa'da bulunan Şehzade Murad'ın (III. Murad) hocalığı ile görevlendirilmesi sonraki yıllarda hızla yükselmesine yardımcı oldu. 1574 yılında III. Murad'ın tahta çıkması ile birlikte Hace-i Sultani sıfatıyla devlet işlerinde etkili oldu. Bu sıfatını daha sonra tahta çıkan III. Mehmed'in döneminde de koruyarak padişah üzerinde nüfuzu sayesinde iç ve dış siyasette etkin rol oynadı. 1596 yılında Haçova Savaşında padişahı savaş alanından ayrılmamasına ikna ederek Haçova Zaferinin kazanılmasında önemli ve etkin rol oynadı. Haçova Savaşında yararlılığı görülen Cigalazade Yusuf Sinan Paşa'nın sadrazamlığa getirilmesini sağladı. Ancak önceki sadrazam İbrahim Paşa'yı tutan valide Safiye Sultan'ın etkisiyle gözden düştü. Sürgüne gönderilmekten güçlükle kurtulabildi ve devlet işlerine karışmaması koşuluyla İstanbul'da kalmasına izin verildi. Bu süreçte 1598 yılında şeyhülislam Bostanzade Mehmed Efendi'nin ölümü üzerine karşı çıkmalar olmasına karşın şeyhülislamlığa getirildi. 1598 yılında şeyhülislam olarak görevlendirilmesine karşı çıkan sadrazam Hadım Hasan Paşa'yı padişaha görevden aldırtarak idam edilmesini sağladı. Sonrasında sadrazamlığa sırasıyla gelmesini sağladığı Cerrah Mehmed Paşa ve Damat İbrahim Paşa üzerinde etkili olarak yer yer devlet işlerine müdahalelerde de bulundu.", "question": "Hoca Sadeddin Efendi hangi padişahın şehzadeliğinde müderrisi olmuştur?", "answers": {"answer_start": 193, "text": "Şehzade Murad'ın (III. Murad)"}}, {"id": "7474", "context": "I. Selim'in Nedimi Hasan Can'ın oğlu olarak 1536/37 yılında İstanbul'da doğdu. İyi bir eğitim gördü, ilmiye sınıfına girerek 1556 ila 1573 yılları arasında müderrislik yaptı. Manisa'da bulunan Şehzade Murad'ın (III. Murad) hocalığı ile görevlendirilmesi sonraki yıllarda hızla yükselmesine yardımcı oldu. 1574 yılında III. Murad'ın tahta çıkması ile birlikte Hace-i Sultani sıfatıyla devlet işlerinde etkili oldu. Bu sıfatını daha sonra tahta çıkan III. Mehmed'in döneminde de koruyarak padişah üzerinde nüfuzu sayesinde iç ve dış siyasette etkin rol oynadı. 1596 yılında Haçova Savaşında padişahı savaş alanından ayrılmamasına ikna ederek Haçova Zaferinin kazanılmasında önemli ve etkin rol oynadı. Haçova Savaşında yararlılığı görülen Cigalazade Yusuf Sinan Paşa'nın sadrazamlığa getirilmesini sağladı. Ancak önceki sadrazam İbrahim Paşa'yı tutan valide Safiye Sultan'ın etkisiyle gözden düştü. Sürgüne gönderilmekten güçlükle kurtulabildi ve devlet işlerine karışmaması koşuluyla İstanbul'da kalmasına izin verildi. Bu süreçte 1598 yılında şeyhülislam Bostanzade Mehmed Efendi'nin ölümü üzerine karşı çıkmalar olmasına karşın şeyhülislamlığa getirildi. 1598 yılında şeyhülislam olarak görevlendirilmesine karşı çıkan sadrazam Hadım Hasan Paşa'yı padişaha görevden aldırtarak idam edilmesini sağladı. Sonrasında sadrazamlığa sırasıyla gelmesini sağladığı Cerrah Mehmed Paşa ve Damat İbrahim Paşa üzerinde etkili olarak yer yer devlet işlerine müdahalelerde de bulundu.", "question": "Hoca Sadeddin Efendi ilmiye sınıfında hangi yıllarda müderrislik yapmıştır?", "answers": {"answer_start": 125, "text": "1556 ila 1573 yılları arasında "}}, {"id": "7475", "context": "Şeyhülislam olarak fetva yazımında büyük yetenek gösterdi. Şeyhülislamlığı ve müderrisliği dışında asıl ününü Hoca Tarihi olarak da anılan Tac üt-tevarih isimli yapıtıyla kazandı. Ayrıca padişah III. Murad'ın emri ile Molla Muslihittin Lari'nin iki eseri ile Abdülkadir Geylani'nin Menakıbını Türkçeye tercüme etti.", "question": "Hoca Sadeddin Efendi hangi eserleri tercüme etmiştir?", "answers": {"answer_start": 218, "text": "Molla Muslihittin Lari'nin iki eseri ile Abdülkadir Geylani'nin Menakıbını Türkçeye tercüme etti."}}, {"id": "7476", "context": "Şeyhülislam olarak fetva yazımında büyük yetenek gösterdi. Şeyhülislamlığı ve müderrisliği dışında asıl ününü Hoca Tarihi olarak da anılan Tac üt-tevarih isimli yapıtıyla kazandı. Ayrıca padişah III. Murad'ın emri ile Molla Muslihittin Lari'nin iki eseri ile Abdülkadir Geylani'nin Menakıbını Türkçeye tercüme etti.", "question": "Hoca Sadeddin Efendi asıl ününü neyle kazanmıştır?", "answers": {"answer_start": 110, "text": "Hoca Tarihi olarak da anılan Tac üt-tevarih isimli yapıtıyla"}}, {"id": "7477", "context": "Büyük oğlu Mehmed Efendi henüz oldukça gençken Mekke Kadısı ve hemen ardından İstanbul Kadısı tayin edildi. İki ay kadar sonra da Anadolu Kazaskeri oldu; bu tarihte 29 yaşında idi. Diğer oğlu Esad Efendi medreseden birdenbire Edirne Kadılığına geçti ve arkasında İstanbul'a kadı oldu, henüz 25 yaşında idi. Bu atamalarla hakiki alimler geri planda kalmış; Şeyhülislam, kazasker, padişah hocası gibi önde gelenlerin çocukları iyi mevkiilere gelir olmuştur. Mezarı Eyüpsultan semtinde, Saçlı Abdülkadir Efendi Cami haziresindedir.", "question": "Hoca Sadeddin Efendi’nin mezarı nerededir?", "answers": {"answer_start": 463, "text": "Eyüpsultan semtinde, Saçlı Abdülkadir Efendi Cami haziresindedir"}}, {"id": "7478", "context": "Büyük oğlu Mehmed Efendi henüz oldukça gençken Mekke Kadısı ve hemen ardından İstanbul Kadısı tayin edildi. İki ay kadar sonra da Anadolu Kazaskeri oldu; bu tarihte 29 yaşında idi. Diğer oğlu Esad Efendi medreseden birdenbire Edirne Kadılığına geçti ve arkasında İstanbul'a kadı oldu, henüz 25 yaşında idi. Bu atamalarla hakiki alimler geri planda kalmış; Şeyhülislam, kazasker, padişah hocası gibi önde gelenlerin çocukları iyi mevkiilere gelir olmuştur. Mezarı Eyüpsultan semtinde, Saçlı Abdülkadir Efendi Cami haziresindedir.", "question": "Hoca Sadeddin Efendi’nin oğlu Esad Efendi kaç yaşındayken İstanbul kadısı oldu?", "answers": {"answer_start": 291, "text": "25 yaşında"}}, {"id": "7479", "context": "Büyük oğlu Mehmed Efendi henüz oldukça gençken Mekke Kadısı ve hemen ardından İstanbul Kadısı tayin edildi. İki ay kadar sonra da Anadolu Kazaskeri oldu; bu tarihte 29 yaşında idi. Diğer oğlu Esad Efendi medreseden birdenbire Edirne Kadılığına geçti ve arkasında İstanbul'a kadı oldu, henüz 25 yaşında idi. Bu atamalarla hakiki alimler geri planda kalmış; Şeyhülislam, kazasker, padişah hocası gibi önde gelenlerin çocukları iyi mevkiilere gelir olmuştur. Mezarı Eyüpsultan semtinde, Saçlı Abdülkadir Efendi Cami haziresindedir.", "question": "Hoca Sadeddin Efendi’nin oğlu Mehmed Efendi hangi görevlere getirilmiştir?", "answers": {"answer_start": 47, "text": "Mekke Kadısı ve hemen ardından İstanbul Kadısı tayin edildi. İki ay kadar sonra da Anadolu Kazaskeri oldu"}}, {"id": "7480", "context": "== Yapıtları ==\r\nTelif ve tercüme olarak:\r\nTac üt-tevarih (Telif - kuruluşundan I. Selim'in ölümüne kadar Osmanlı Tarihi)\r\nSelimname (Telif - Babası Hasan Can'ın anlatıklarına göre)\r\nMolla Muslihittin Lari - Mir-ât ül-edvâr (Farsçadan Türkçeye tercüme yaptı)\r\nMolla Muslihittin Lari - Mirkat ül-ahbâr (Farsçadan Türkçeye tercüme yaptı)\r\nAbdülkadir Geylani - Menakıb (Türkçeye tercüme yaptı)", "question": "Hoca Sadeddin Efendi, Abdülkadir Geylani’nin hangi eserini Türkçeye tercüme etmiştir?", "answers": {"answer_start": 358, "text": "Menakıb"}}, {"id": "7481", "context": "== Yapıtları ==\r\nTelif ve tercüme olarak:\r\nTac üt-tevarih (Telif - kuruluşundan I. Selim'in ölümüne kadar Osmanlı Tarihi)\r\nSelimname (Telif - Babası Hasan Can'ın anlatıklarına göre)\r\nMolla Muslihittin Lari - Mir-ât ül-edvâr (Farsçadan Türkçeye tercüme yaptı)\r\nMolla Muslihittin Lari - Mirkat ül-ahbâr (Farsçadan Türkçeye tercüme yaptı)\r\nAbdülkadir Geylani - Menakıb (Türkçeye tercüme yaptı)", "question": "Tac üt-tevarih adlı eserin ana konusu nedir?", "answers": {"answer_start": 67, "text": "kuruluşundan I. Selim'in ölümüne kadar Osmanlı Tarihi"}}, {"id": "7557", "context": "ârizmî () ya da tam adıyla Ebû Ca'fer Muhammed bin Mûsâ el-Hârizmî, (d. 780, Harezm - ö. 850, Bağdat), Matematik, gökbilim, coğrafya ve algoritma alanlarında çalışmış Fars bilim insanı. Hârizmî 780 yılında Harezm bölgesinin Hive şehrinde dünyaya gelmiştir. 850 yılında Bağdat'ta vefat etmiştir.\r\n\r\nHint rakamları üzerine yaptığı çalışmaların Latince çevirileri ondalık konumsal sayı sistemini 12. yüzyılda batı dünyasına tanıtmıştır. El-Harezmī'nin Tamamlama ve Dengeleme ile Hesaplamaya Dair Özlü Kitabı doğrusal ve ikinci dereceden denklemlerin ilk sistematik çözümünü sunmuştur. Cebiri bağımsız bir disiplin olarak öğreten, \"indirgeme\" ve \"dengeleme\" (denklemin farklı taraflarındaki benzer terimlerin aynı tarafa alınarak sadeleştirilmesi) yöntemlerini tanıtan ilk kişi olduğu için, Harezmi cebrin atası ya da kurucusu olarak tanımlanmıştır. Cebir alanındaki çalışmaları, 16. yüzyıla kadar Avrupa üniversitelerinde temel matematik ders kitabı olarak kullanılmıştır.\r\nBatlamyus’un “Coğrafya” isimli yapıtını gözden geçirerek düzenlemiş, astronomi ve astroloji alanında çalışmalar yapmıştır. \r\nBazı kelimeler el-Harezmī'nin matematiğe olan katkılarının önemini yansıtır. “Cebir” kelimesi ikinci dereceden denklemleri çözmek için kullandığı iki işlemden biri olan el-cebirden türemiştir. Algoritma kelimesi ise isminin Latin biçimi olan Algoritmi’den gelmektedir.Ayrıca ismi her ikisi de basamak anlamına gelen, (İspanyolca) guarismo ve (Portekizce) algarismo kelimelerinin kökenini oluşturur.\r\n", "question": "Cebir alanındaki çalışmaları, 16. yüzyıla kadar hangi üniversitelerde temel matematik ders kitabı olarak kullanılmıştır?", "answers": {"answer_start": 894, "text": "Avrupa üniversitelerinde"}}, {"id": "7558", "context": "ârizmî () ya da tam adıyla Ebû Ca'fer Muhammed bin Mûsâ el-Hârizmî, (d. 780, Harezm - ö. 850, Bağdat), Matematik, gökbilim, coğrafya ve algoritma alanlarında çalışmış Fars bilim insanı. Hârizmî 780 yılında Harezm bölgesinin Hive şehrinde dünyaya gelmiştir. 850 yılında Bağdat'ta vefat etmiştir.\r\n\r\nHint rakamları üzerine yaptığı çalışmaların Latince çevirileri ondalık konumsal sayı sistemini 12. yüzyılda batı dünyasına tanıtmıştır. El-Harezmī'nin Tamamlama ve Dengeleme ile Hesaplamaya Dair Özlü Kitabı doğrusal ve ikinci dereceden denklemlerin ilk sistematik çözümünü sunmuştur. Cebiri bağımsız bir disiplin olarak öğreten, \"indirgeme\" ve \"dengeleme\" (denklemin farklı taraflarındaki benzer terimlerin aynı tarafa alınarak sadeleştirilmesi) yöntemlerini tanıtan ilk kişi olduğu için, Harezmi cebrin atası ya da kurucusu olarak tanımlanmıştır. Cebir alanındaki çalışmaları, 16. yüzyıla kadar Avrupa üniversitelerinde temel matematik ders kitabı olarak kullanılmıştır.\r\nBatlamyus’un “Coğrafya” isimli yapıtını gözden geçirerek düzenlemiş, astronomi ve astroloji alanında çalışmalar yapmıştır. \r\nBazı kelimeler el-Harezmī'nin matematiğe olan katkılarının önemini yansıtır. “Cebir” kelimesi ikinci dereceden denklemleri çözmek için kullandığı iki işlemden biri olan el-cebirden türemiştir. Algoritma kelimesi ise isminin Latin biçimi olan Algoritmi’den gelmektedir.Ayrıca ismi her ikisi de basamak anlamına gelen, (İspanyolca) guarismo ve (Portekizce) algarismo kelimelerinin kökenini oluşturur.\r\n", "question": "Harezmi neyin atası olarak tanımlanmaktadır?", "answers": {"answer_start": 795, "text": "cebrin atası ya da kurucusu olarak"}}, {"id": "7559", "context": "ârizmî () ya da tam adıyla Ebû Ca'fer Muhammed bin Mûsâ el-Hârizmî, (d. 780, Harezm - ö. 850, Bağdat), Matematik, gökbilim, coğrafya ve algoritma alanlarında çalışmış Fars bilim insanı. Hârizmî 780 yılında Harezm bölgesinin Hive şehrinde dünyaya gelmiştir. 850 yılında Bağdat'ta vefat etmiştir.\r\n\r\nHint rakamları üzerine yaptığı çalışmaların Latince çevirileri ondalık konumsal sayı sistemini 12. yüzyılda batı dünyasına tanıtmıştır. El-Harezmī'nin Tamamlama ve Dengeleme ile Hesaplamaya Dair Özlü Kitabı doğrusal ve ikinci dereceden denklemlerin ilk sistematik çözümünü sunmuştur. Cebiri bağımsız bir disiplin olarak öğreten, \"indirgeme\" ve \"dengeleme\" (denklemin farklı taraflarındaki benzer terimlerin aynı tarafa alınarak sadeleştirilmesi) yöntemlerini tanıtan ilk kişi olduğu için, Harezmi cebrin atası ya da kurucusu olarak tanımlanmıştır. Cebir alanındaki çalışmaları, 16. yüzyıla kadar Avrupa üniversitelerinde temel matematik ders kitabı olarak kullanılmıştır.\r\nBatlamyus’un “Coğrafya” isimli yapıtını gözden geçirerek düzenlemiş, astronomi ve astroloji alanında çalışmalar yapmıştır. \r\nBazı kelimeler el-Harezmī'nin matematiğe olan katkılarının önemini yansıtır. “Cebir” kelimesi ikinci dereceden denklemleri çözmek için kullandığı iki işlemden biri olan el-cebirden türemiştir. Algoritma kelimesi ise isminin Latin biçimi olan Algoritmi’den gelmektedir.Ayrıca ismi her ikisi de basamak anlamına gelen, (İspanyolca) guarismo ve (Portekizce) algarismo kelimelerinin kökenini oluşturur.\r\n", "question": "Cebiri bağımsız bir disiplin olarak öğreten, \"indirgeme\" ve \"dengeleme\" (denklemin farklı taraflarındaki benzer terimlerin aynı tarafa alınarak sadeleştirilmesi) yöntemlerini tanıtan ilk kişi kimdir?", "answers": {"answer_start": 186, "text": "Hârizmî "}}, {"id": "7560", "context": "ârizmî () ya da tam adıyla Ebû Ca'fer Muhammed bin Mûsâ el-Hârizmî, (d. 780, Harezm - ö. 850, Bağdat), Matematik, gökbilim, coğrafya ve algoritma alanlarında çalışmış Fars bilim insanı. Hârizmî 780 yılında Harezm bölgesinin Hive şehrinde dünyaya gelmiştir. 850 yılında Bağdat'ta vefat etmiştir.\r\n\r\nHint rakamları üzerine yaptığı çalışmaların Latince çevirileri ondalık konumsal sayı sistemini 12. yüzyılda batı dünyasına tanıtmıştır. El-Harezmī'nin Tamamlama ve Dengeleme ile Hesaplamaya Dair Özlü Kitabı doğrusal ve ikinci dereceden denklemlerin ilk sistematik çözümünü sunmuştur. Cebiri bağımsız bir disiplin olarak öğreten, \"indirgeme\" ve \"dengeleme\" (denklemin farklı taraflarındaki benzer terimlerin aynı tarafa alınarak sadeleştirilmesi) yöntemlerini tanıtan ilk kişi olduğu için, Harezmi cebrin atası ya da kurucusu olarak tanımlanmıştır. Cebir alanındaki çalışmaları, 16. yüzyıla kadar Avrupa üniversitelerinde temel matematik ders kitabı olarak kullanılmıştır.\r\nBatlamyus’un “Coğrafya” isimli yapıtını gözden geçirerek düzenlemiş, astronomi ve astroloji alanında çalışmalar yapmıştır. \r\nBazı kelimeler el-Harezmī'nin matematiğe olan katkılarının önemini yansıtır. “Cebir” kelimesi ikinci dereceden denklemleri çözmek için kullandığı iki işlemden biri olan el-cebirden türemiştir. Algoritma kelimesi ise isminin Latin biçimi olan Algoritmi’den gelmektedir.Ayrıca ismi her ikisi de basamak anlamına gelen, (İspanyolca) guarismo ve (Portekizce) algarismo kelimelerinin kökenini oluşturur.\r\n", "question": "Hârizmî 780 yılında Harezm bölgesinin hangi şehrinde dünyaya gelmiştir?", "answers": {"answer_start": 224, "text": "Hive şehrinde"}}, {"id": "7561", "context": "ârizmî () ya da tam adıyla Ebû Ca'fer Muhammed bin Mûsâ el-Hârizmî, (d. 780, Harezm - ö. 850, Bağdat), Matematik, gökbilim, coğrafya ve algoritma alanlarında çalışmış Fars bilim insanı. Hârizmî 780 yılında Harezm bölgesinin Hive şehrinde dünyaya gelmiştir. 850 yılında Bağdat'ta vefat etmiştir.\r\n\r\nHint rakamları üzerine yaptığı çalışmaların Latince çevirileri ondalık konumsal sayı sistemini 12. yüzyılda batı dünyasına tanıtmıştır. El-Harezmī'nin Tamamlama ve Dengeleme ile Hesaplamaya Dair Özlü Kitabı doğrusal ve ikinci dereceden denklemlerin ilk sistematik çözümünü sunmuştur. Cebiri bağımsız bir disiplin olarak öğreten, \"indirgeme\" ve \"dengeleme\" (denklemin farklı taraflarındaki benzer terimlerin aynı tarafa alınarak sadeleştirilmesi) yöntemlerini tanıtan ilk kişi olduğu için, Harezmi cebrin atası ya da kurucusu olarak tanımlanmıştır. Cebir alanındaki çalışmaları, 16. yüzyıla kadar Avrupa üniversitelerinde temel matematik ders kitabı olarak kullanılmıştır.\r\nBatlamyus’un “Coğrafya” isimli yapıtını gözden geçirerek düzenlemiş, astronomi ve astroloji alanında çalışmalar yapmıştır. \r\nBazı kelimeler el-Harezmī'nin matematiğe olan katkılarının önemini yansıtır. “Cebir” kelimesi ikinci dereceden denklemleri çözmek için kullandığı iki işlemden biri olan el-cebirden türemiştir. Algoritma kelimesi ise isminin Latin biçimi olan Algoritmi’den gelmektedir.Ayrıca ismi her ikisi de basamak anlamına gelen, (İspanyolca) guarismo ve (Portekizce) algarismo kelimelerinin kökenini oluşturur.\r\n", "question": " Matematik, gökbilim, coğrafya ve algoritma alanlarında çalışmış Fars bilim insanı kimdir?", "answers": {"answer_start": 59, "text": "Hârizmî"}}, {"id": "7562", "context": "== Hayatı ==\r\n\r\nEl-Harezmi'nin hayatına dair kesin olarak bilinen ayrıntı az sayıdadır. İranlı bir ailede Büyük Horasan’ın Harezm şehrinde (modern Hive,Harezm bölgesi,Özbekistan) doğmuştur. 780 yılında doğduğu bazı kaynaklarda geçse de bu kesin değildir.\r\n \r\nMuhammed ibn El-Tabari ona ismini Muḥammad ibn Musa el-Harezmi el-Majusi el-Kurtubalı(محمد بن موسى الخوارزميّ المجوسـيّ القطربّـليّ) olarak verir. Öte yandan ismindeki Kurtubalı sıfatı, onun Bağdat'taki bir bağcılık bölgesi olan Kurtuba’dan (Qatrabbul) gelmiş olabileceğine işaret eder. Ancak Rashed başka bir görüş ileri sürmektedir:\r\n\r\nTabari’nin ikinci alıntısı olan “Muhammad ibn Mūsa al-Khwārizmī and al-Majūsi al-Qutrubbulli,\"yı okuyabilmak için bu dönem üzerine uzman bir filolog olmaya gerek yoktur. “al-Khwārizmī” ve “al-Majūsi al-Qutrubbulli” arasında ilk kopyalarda atlanmış olan, “ve” anlamına gelen “wa” harfi (Arapça 'و', birleşme için kullanılan) bize iki ayrı kişi olduklarını göserir.Eğer Harezmi’nin kişiliğine ilişkin bir dizi hata yapılmamış olsaydı değinmeye değer olmazdı.\r\n\r\nToomer, el-Harezmi’nin dini görüşü ile ilgili şöyle yazmaktadır:\r\nEl-Tabari tarafından kendisine verilen bir başka sıfat olan \"al-Majūsī\", onun eski Zerdüşt dinine bağlı olduğuna işaret etmektedir. O zamanlarda İranlı bir insan için gerçek olaması çok muhtemel olan bu görüşün aksine, Harezmi’nin Cebir adlı eserinde yazdığı dindar önsöz sebebiyle onun aslında Sünni bir Müslüman olduğunu göstermektedir.Bu sebeple yalnızca gençliğinde Zerdüşt olması muhtemeldir.\r\nIbn el-Nedīm’in Kitāb al-Fihrist adlı eseri Harezmi’nin kısa bir biyografisiyle birlikte yaptığı çalışmaların bir listesini içermektedir. El-Harezmi çalışmalarının çoğunu 813 ile 833 yılları arasında gerçekleştirmiştir. Müslümanların İran’ı fethinden sonra, Bağdat bilimsel çalışmaların ve ticaretin merkezi oldu ve biçok tüccar ve bilim adamı Harezmi gibi Bağdat’a seyahat ettiler. Harezmi, halife El-Memun tarafından bağdat’da inşa edilmiş Bilgelik Evi’nde bilim adamı olarak Yunanca ve Sanskritçe bilimsel el yazmalarının tercümesini de içeren bilim ve matematik alanlarında çalışmalar yapmıştır. Douglas Morton Dunlop, Harezmi’nin aslında üç Banū Mûsā'dan en büyüğü olan Muḥammad ibn Mûsā ibn Shākir ile aynı kişi olabileceği görüşündedir.\r\n\r\nHorasan bölgesinde bulunan Harezm'de temel eğitimini alan Harezmi, gençliğinin ilk yıllarında Bağdat'taki ileri bilim atmosferinin varlığını öğrenir. İlmî konulara meraklı olan Harezmi bu konularda çalışma idealini gerçekleştirmek için Bağdat'a gelir ve yerleşir. Devrinde bilginleri himayesi ile meşhur olan Abbasi halifesi Mem'un Harezmi'deki ilim kabiliyetinden haberdar olunca onu kendisi tarafından Antik Mısır, Mezopotamya, Yunan ve Hint medeniyetlerine ait eserlerle zenginleştirilmiş Bağdat Saray Kütüphanesi'nin idaresinde görevlendirilir.\r\n", "question": "Devrinde bilginleri himayesi ile meşhur olan Abbasi halifesi Mem'un Harezmi'deki ilim kabiliyetinden haberdar olunca onu kendisi tarafından nerede görevlendirir?", "answers": {"answer_start": 2673, "text": "Antik Mısır, Mezopotamya, Yunan ve Hint medeniyetlerine ait eserlerle zenginleştirilmiş Bağdat Saray Kütüphanesi'nin idaresinde"}}, {"id": "7563", "context": "== Hayatı ==\r\n\r\nEl-Harezmi'nin hayatına dair kesin olarak bilinen ayrıntı az sayıdadır. İranlı bir ailede Büyük Horasan’ın Harezm şehrinde (modern Hive,Harezm bölgesi,Özbekistan) doğmuştur. 780 yılında doğduğu bazı kaynaklarda geçse de bu kesin değildir.\r\n \r\nMuhammed ibn El-Tabari ona ismini Muḥammad ibn Musa el-Harezmi el-Majusi el-Kurtubalı(محمد بن موسى الخوارزميّ المجوسـيّ القطربّـليّ) olarak verir. Öte yandan ismindeki Kurtubalı sıfatı, onun Bağdat'taki bir bağcılık bölgesi olan Kurtuba’dan (Qatrabbul) gelmiş olabileceğine işaret eder. Ancak Rashed başka bir görüş ileri sürmektedir:\r\n\r\nTabari’nin ikinci alıntısı olan “Muhammad ibn Mūsa al-Khwārizmī and al-Majūsi al-Qutrubbulli,\"yı okuyabilmak için bu dönem üzerine uzman bir filolog olmaya gerek yoktur. “al-Khwārizmī” ve “al-Majūsi al-Qutrubbulli” arasında ilk kopyalarda atlanmış olan, “ve” anlamına gelen “wa” harfi (Arapça 'و', birleşme için kullanılan) bize iki ayrı kişi olduklarını göserir.Eğer Harezmi’nin kişiliğine ilişkin bir dizi hata yapılmamış olsaydı değinmeye değer olmazdı.\r\n\r\nToomer, el-Harezmi’nin dini görüşü ile ilgili şöyle yazmaktadır:\r\nEl-Tabari tarafından kendisine verilen bir başka sıfat olan \"al-Majūsī\", onun eski Zerdüşt dinine bağlı olduğuna işaret etmektedir. O zamanlarda İranlı bir insan için gerçek olaması çok muhtemel olan bu görüşün aksine, Harezmi’nin Cebir adlı eserinde yazdığı dindar önsöz sebebiyle onun aslında Sünni bir Müslüman olduğunu göstermektedir.Bu sebeple yalnızca gençliğinde Zerdüşt olması muhtemeldir.\r\nIbn el-Nedīm’in Kitāb al-Fihrist adlı eseri Harezmi’nin kısa bir biyografisiyle birlikte yaptığı çalışmaların bir listesini içermektedir. El-Harezmi çalışmalarının çoğunu 813 ile 833 yılları arasında gerçekleştirmiştir. Müslümanların İran’ı fethinden sonra, Bağdat bilimsel çalışmaların ve ticaretin merkezi oldu ve biçok tüccar ve bilim adamı Harezmi gibi Bağdat’a seyahat ettiler. Harezmi, halife El-Memun tarafından bağdat’da inşa edilmiş Bilgelik Evi’nde bilim adamı olarak Yunanca ve Sanskritçe bilimsel el yazmalarının tercümesini de içeren bilim ve matematik alanlarında çalışmalar yapmıştır. Douglas Morton Dunlop, Harezmi’nin aslında üç Banū Mûsā'dan en büyüğü olan Muḥammad ibn Mûsā ibn Shākir ile aynı kişi olabileceği görüşündedir.\r\n\r\nHorasan bölgesinde bulunan Harezm'de temel eğitimini alan Harezmi, gençliğinin ilk yıllarında Bağdat'taki ileri bilim atmosferinin varlığını öğrenir. İlmî konulara meraklı olan Harezmi bu konularda çalışma idealini gerçekleştirmek için Bağdat'a gelir ve yerleşir. Devrinde bilginleri himayesi ile meşhur olan Abbasi halifesi Mem'un Harezmi'deki ilim kabiliyetinden haberdar olunca onu kendisi tarafından Antik Mısır, Mezopotamya, Yunan ve Hint medeniyetlerine ait eserlerle zenginleştirilmiş Bağdat Saray Kütüphanesi'nin idaresinde görevlendirilir.\r\n", "question": "Harezmi’nin aslında üç Banū Mûsā'dan en büyüğü olan Muḥammad ibn Mûsā ibn Shākir ile aynı kişi olabileceği görüşüne sahip kişi kimdir?", "answers": {"answer_start": 2122, "text": "Douglas Morton Dunlop"}}, {"id": "7564", "context": "== Hayatı ==\r\n\r\nEl-Harezmi'nin hayatına dair kesin olarak bilinen ayrıntı az sayıdadır. İranlı bir ailede Büyük Horasan’ın Harezm şehrinde (modern Hive,Harezm bölgesi,Özbekistan) doğmuştur. 780 yılında doğduğu bazı kaynaklarda geçse de bu kesin değildir.\r\n \r\nMuhammed ibn El-Tabari ona ismini Muḥammad ibn Musa el-Harezmi el-Majusi el-Kurtubalı(محمد بن موسى الخوارزميّ المجوسـيّ القطربّـليّ) olarak verir. Öte yandan ismindeki Kurtubalı sıfatı, onun Bağdat'taki bir bağcılık bölgesi olan Kurtuba’dan (Qatrabbul) gelmiş olabileceğine işaret eder. Ancak Rashed başka bir görüş ileri sürmektedir:\r\n\r\nTabari’nin ikinci alıntısı olan “Muhammad ibn Mūsa al-Khwārizmī and al-Majūsi al-Qutrubbulli,\"yı okuyabilmak için bu dönem üzerine uzman bir filolog olmaya gerek yoktur. “al-Khwārizmī” ve “al-Majūsi al-Qutrubbulli” arasında ilk kopyalarda atlanmış olan, “ve” anlamına gelen “wa” harfi (Arapça 'و', birleşme için kullanılan) bize iki ayrı kişi olduklarını göserir.Eğer Harezmi’nin kişiliğine ilişkin bir dizi hata yapılmamış olsaydı değinmeye değer olmazdı.\r\n\r\nToomer, el-Harezmi’nin dini görüşü ile ilgili şöyle yazmaktadır:\r\nEl-Tabari tarafından kendisine verilen bir başka sıfat olan \"al-Majūsī\", onun eski Zerdüşt dinine bağlı olduğuna işaret etmektedir. O zamanlarda İranlı bir insan için gerçek olaması çok muhtemel olan bu görüşün aksine, Harezmi’nin Cebir adlı eserinde yazdığı dindar önsöz sebebiyle onun aslında Sünni bir Müslüman olduğunu göstermektedir.Bu sebeple yalnızca gençliğinde Zerdüşt olması muhtemeldir.\r\nIbn el-Nedīm’in Kitāb al-Fihrist adlı eseri Harezmi’nin kısa bir biyografisiyle birlikte yaptığı çalışmaların bir listesini içermektedir. El-Harezmi çalışmalarının çoğunu 813 ile 833 yılları arasında gerçekleştirmiştir. Müslümanların İran’ı fethinden sonra, Bağdat bilimsel çalışmaların ve ticaretin merkezi oldu ve biçok tüccar ve bilim adamı Harezmi gibi Bağdat’a seyahat ettiler. Harezmi, halife El-Memun tarafından bağdat’da inşa edilmiş Bilgelik Evi’nde bilim adamı olarak Yunanca ve Sanskritçe bilimsel el yazmalarının tercümesini de içeren bilim ve matematik alanlarında çalışmalar yapmıştır. Douglas Morton Dunlop, Harezmi’nin aslında üç Banū Mûsā'dan en büyüğü olan Muḥammad ibn Mûsā ibn Shākir ile aynı kişi olabileceği görüşündedir.\r\n\r\nHorasan bölgesinde bulunan Harezm'de temel eğitimini alan Harezmi, gençliğinin ilk yıllarında Bağdat'taki ileri bilim atmosferinin varlığını öğrenir. İlmî konulara meraklı olan Harezmi bu konularda çalışma idealini gerçekleştirmek için Bağdat'a gelir ve yerleşir. Devrinde bilginleri himayesi ile meşhur olan Abbasi halifesi Mem'un Harezmi'deki ilim kabiliyetinden haberdar olunca onu kendisi tarafından Antik Mısır, Mezopotamya, Yunan ve Hint medeniyetlerine ait eserlerle zenginleştirilmiş Bağdat Saray Kütüphanesi'nin idaresinde görevlendirilir.\r\n", "question": " Harezmi, halife El-Memun tarafından bağdat’da inşa edilmiş Bilgelik Evi’nde bilim adamı olarak hangi alanlarda çalışmalar yapmıştır?", "answers": {"answer_start": 2000, "text": "Yunanca ve Sanskritçe bilimsel el yazmalarının tercümesini de içeren bilim ve matematik alanlarında çalışmalar yapmıştır"}}, {"id": "7565", "context": "== Hayatı ==\r\n\r\nEl-Harezmi'nin hayatına dair kesin olarak bilinen ayrıntı az sayıdadır. İranlı bir ailede Büyük Horasan’ın Harezm şehrinde (modern Hive,Harezm bölgesi,Özbekistan) doğmuştur. 780 yılında doğduğu bazı kaynaklarda geçse de bu kesin değildir.\r\n \r\nMuhammed ibn El-Tabari ona ismini Muḥammad ibn Musa el-Harezmi el-Majusi el-Kurtubalı(محمد بن موسى الخوارزميّ المجوسـيّ القطربّـليّ) olarak verir. Öte yandan ismindeki Kurtubalı sıfatı, onun Bağdat'taki bir bağcılık bölgesi olan Kurtuba’dan (Qatrabbul) gelmiş olabileceğine işaret eder. Ancak Rashed başka bir görüş ileri sürmektedir:\r\n\r\nTabari’nin ikinci alıntısı olan “Muhammad ibn Mūsa al-Khwārizmī and al-Majūsi al-Qutrubbulli,\"yı okuyabilmak için bu dönem üzerine uzman bir filolog olmaya gerek yoktur. “al-Khwārizmī” ve “al-Majūsi al-Qutrubbulli” arasında ilk kopyalarda atlanmış olan, “ve” anlamına gelen “wa” harfi (Arapça 'و', birleşme için kullanılan) bize iki ayrı kişi olduklarını göserir.Eğer Harezmi’nin kişiliğine ilişkin bir dizi hata yapılmamış olsaydı değinmeye değer olmazdı.\r\n\r\nToomer, el-Harezmi’nin dini görüşü ile ilgili şöyle yazmaktadır:\r\nEl-Tabari tarafından kendisine verilen bir başka sıfat olan \"al-Majūsī\", onun eski Zerdüşt dinine bağlı olduğuna işaret etmektedir. O zamanlarda İranlı bir insan için gerçek olaması çok muhtemel olan bu görüşün aksine, Harezmi’nin Cebir adlı eserinde yazdığı dindar önsöz sebebiyle onun aslında Sünni bir Müslüman olduğunu göstermektedir.Bu sebeple yalnızca gençliğinde Zerdüşt olması muhtemeldir.\r\nIbn el-Nedīm’in Kitāb al-Fihrist adlı eseri Harezmi’nin kısa bir biyografisiyle birlikte yaptığı çalışmaların bir listesini içermektedir. El-Harezmi çalışmalarının çoğunu 813 ile 833 yılları arasında gerçekleştirmiştir. Müslümanların İran’ı fethinden sonra, Bağdat bilimsel çalışmaların ve ticaretin merkezi oldu ve biçok tüccar ve bilim adamı Harezmi gibi Bağdat’a seyahat ettiler. Harezmi, halife El-Memun tarafından bağdat’da inşa edilmiş Bilgelik Evi’nde bilim adamı olarak Yunanca ve Sanskritçe bilimsel el yazmalarının tercümesini de içeren bilim ve matematik alanlarında çalışmalar yapmıştır. Douglas Morton Dunlop, Harezmi’nin aslında üç Banū Mûsā'dan en büyüğü olan Muḥammad ibn Mûsā ibn Shākir ile aynı kişi olabileceği görüşündedir.\r\n\r\nHorasan bölgesinde bulunan Harezm'de temel eğitimini alan Harezmi, gençliğinin ilk yıllarında Bağdat'taki ileri bilim atmosferinin varlığını öğrenir. İlmî konulara meraklı olan Harezmi bu konularda çalışma idealini gerçekleştirmek için Bağdat'a gelir ve yerleşir. Devrinde bilginleri himayesi ile meşhur olan Abbasi halifesi Mem'un Harezmi'deki ilim kabiliyetinden haberdar olunca onu kendisi tarafından Antik Mısır, Mezopotamya, Yunan ve Hint medeniyetlerine ait eserlerle zenginleştirilmiş Bağdat Saray Kütüphanesi'nin idaresinde görevlendirilir.\r\n", "question": "Muḥammad ibn Musa el-Harezmi el-Majusi el-Kurtubalı ismindeki Kurtubalı sıfatı onun nereden gelmiş olabileceğine işaret eder?", "answers": {"answer_start": 450, "text": "Bağdat'taki bir bağcılık bölgesi olan Kurtuba’dan (Qatrabbul) gelmiş olabileceğine işaret eder"}}, {"id": "7566", "context": "== Hayatı ==\r\n\r\nEl-Harezmi'nin hayatına dair kesin olarak bilinen ayrıntı az sayıdadır. İranlı bir ailede Büyük Horasan’ın Harezm şehrinde (modern Hive,Harezm bölgesi,Özbekistan) doğmuştur. 780 yılında doğduğu bazı kaynaklarda geçse de bu kesin değildir.\r\n \r\nMuhammed ibn El-Tabari ona ismini Muḥammad ibn Musa el-Harezmi el-Majusi el-Kurtubalı(محمد بن موسى الخوارزميّ المجوسـيّ القطربّـليّ) olarak verir. Öte yandan ismindeki Kurtubalı sıfatı, onun Bağdat'taki bir bağcılık bölgesi olan Kurtuba’dan (Qatrabbul) gelmiş olabileceğine işaret eder. Ancak Rashed başka bir görüş ileri sürmektedir:\r\n\r\nTabari’nin ikinci alıntısı olan “Muhammad ibn Mūsa al-Khwārizmī and al-Majūsi al-Qutrubbulli,\"yı okuyabilmak için bu dönem üzerine uzman bir filolog olmaya gerek yoktur. “al-Khwārizmī” ve “al-Majūsi al-Qutrubbulli” arasında ilk kopyalarda atlanmış olan, “ve” anlamına gelen “wa” harfi (Arapça 'و', birleşme için kullanılan) bize iki ayrı kişi olduklarını göserir.Eğer Harezmi’nin kişiliğine ilişkin bir dizi hata yapılmamış olsaydı değinmeye değer olmazdı.\r\n\r\nToomer, el-Harezmi’nin dini görüşü ile ilgili şöyle yazmaktadır:\r\nEl-Tabari tarafından kendisine verilen bir başka sıfat olan \"al-Majūsī\", onun eski Zerdüşt dinine bağlı olduğuna işaret etmektedir. O zamanlarda İranlı bir insan için gerçek olaması çok muhtemel olan bu görüşün aksine, Harezmi’nin Cebir adlı eserinde yazdığı dindar önsöz sebebiyle onun aslında Sünni bir Müslüman olduğunu göstermektedir.Bu sebeple yalnızca gençliğinde Zerdüşt olması muhtemeldir.\r\nIbn el-Nedīm’in Kitāb al-Fihrist adlı eseri Harezmi’nin kısa bir biyografisiyle birlikte yaptığı çalışmaların bir listesini içermektedir. El-Harezmi çalışmalarının çoğunu 813 ile 833 yılları arasında gerçekleştirmiştir. Müslümanların İran’ı fethinden sonra, Bağdat bilimsel çalışmaların ve ticaretin merkezi oldu ve biçok tüccar ve bilim adamı Harezmi gibi Bağdat’a seyahat ettiler. Harezmi, halife El-Memun tarafından bağdat’da inşa edilmiş Bilgelik Evi’nde bilim adamı olarak Yunanca ve Sanskritçe bilimsel el yazmalarının tercümesini de içeren bilim ve matematik alanlarında çalışmalar yapmıştır. Douglas Morton Dunlop, Harezmi’nin aslında üç Banū Mûsā'dan en büyüğü olan Muḥammad ibn Mûsā ibn Shākir ile aynı kişi olabileceği görüşündedir.\r\n\r\nHorasan bölgesinde bulunan Harezm'de temel eğitimini alan Harezmi, gençliğinin ilk yıllarında Bağdat'taki ileri bilim atmosferinin varlığını öğrenir. İlmî konulara meraklı olan Harezmi bu konularda çalışma idealini gerçekleştirmek için Bağdat'a gelir ve yerleşir. Devrinde bilginleri himayesi ile meşhur olan Abbasi halifesi Mem'un Harezmi'deki ilim kabiliyetinden haberdar olunca onu kendisi tarafından Antik Mısır, Mezopotamya, Yunan ve Hint medeniyetlerine ait eserlerle zenginleştirilmiş Bağdat Saray Kütüphanesi'nin idaresinde görevlendirilir.\r\n", "question": "El-Harezmi'ye Muhammed ibn El-Tabari ona ismini ne olarak vermiştir?", "answers": {"answer_start": 293, "text": "Muḥammad ibn Musa el-Harezmi el-Majusi el-Kurtubalı"}}, {"id": "7567", "context": "==Çalışmaları ==\r\nEl-Harezmī'nin matematik, coğrafya, astronomi ve haritacılığa katkısı, cebir ve trigonometride yeniliğin temelini oluşturdu. Doğrusal ve ikinci dereceden denklemleri çözmeye yönelik sistematik yaklaşımıyla cebrin ortaya çıkmasına neden olan kitabının başlığı şöyledir, “Tamamlama ve Dengeleme ile Hesaplama Üzerine Özlü Kitap”.\r\n\r\n820 yılında Harezmi tarafından yazılmış olan “Hint Rakamlarıyla Hesaplama Üzerine” isimli kitap Hint-Arap rakam sisteminin Ortadoğu ve Avrupa'ya yayılmasının ana sebebidir. Laticeye Algoritmi de numero Indorum olarak çevrilmiştir. \r\nÇalışmalarından bazıları Fars ve Babillerin astronomisi, Hint sayıları ve Yunan matematiği üzerine kuruludur.\r\nHarezmi, Batlamyus’un Afrika ve Orta Doğu'yla ilgili verilerini sistematize etti ve düzeltti.\r\n\r\nBir diğer önemli kitap olan Kitab surat al-ard (Dünya’nın görünüşü; Coğrafya olarak tercüme edildi), Batlamyus’un Coğrafyası’ndaki yerlerin koordinatlarını temel almakla birlikte, Akdeniz, Asya ve Afrika için var olan değerleri geliştirerek sunmuştur.\r\nHalife el-Memun tarafından dünyanın çevresini belirlemek ve bir dünya haritası hazırlamak için görevlendilen 70 kadar coğrafyacıya eşlik edip ve projeye yardım etmiştir.\r\n\r\n12. yüzyılda eserlerinin Latince çevirileri vasıtasıyla Avrupa'ya yayılmasıyla birlikte Avrupa'da matematiğin gelişimi üzerinde derin bir etkisi olmuştur.\r\n", "question": "Harezmi, Batlamyus’un neyle ilgili verilerini sistematize edip düzeltmiştir?", "answers": {"answer_start": 702, "text": "Batlamyus’un Afrika ve Orta Doğu'yla ilgili verilerini "}}, {"id": "7568", "context": "==Çalışmaları ==\r\nEl-Harezmī'nin matematik, coğrafya, astronomi ve haritacılığa katkısı, cebir ve trigonometride yeniliğin temelini oluşturdu. Doğrusal ve ikinci dereceden denklemleri çözmeye yönelik sistematik yaklaşımıyla cebrin ortaya çıkmasına neden olan kitabının başlığı şöyledir, “Tamamlama ve Dengeleme ile Hesaplama Üzerine Özlü Kitap”.\r\n\r\n820 yılında Harezmi tarafından yazılmış olan “Hint Rakamlarıyla Hesaplama Üzerine” isimli kitap Hint-Arap rakam sisteminin Ortadoğu ve Avrupa'ya yayılmasının ana sebebidir. Laticeye Algoritmi de numero Indorum olarak çevrilmiştir. \r\nÇalışmalarından bazıları Fars ve Babillerin astronomisi, Hint sayıları ve Yunan matematiği üzerine kuruludur.\r\nHarezmi, Batlamyus’un Afrika ve Orta Doğu'yla ilgili verilerini sistematize etti ve düzeltti.\r\n\r\nBir diğer önemli kitap olan Kitab surat al-ard (Dünya’nın görünüşü; Coğrafya olarak tercüme edildi), Batlamyus’un Coğrafyası’ndaki yerlerin koordinatlarını temel almakla birlikte, Akdeniz, Asya ve Afrika için var olan değerleri geliştirerek sunmuştur.\r\nHalife el-Memun tarafından dünyanın çevresini belirlemek ve bir dünya haritası hazırlamak için görevlendilen 70 kadar coğrafyacıya eşlik edip ve projeye yardım etmiştir.\r\n\r\n12. yüzyılda eserlerinin Latince çevirileri vasıtasıyla Avrupa'ya yayılmasıyla birlikte Avrupa'da matematiğin gelişimi üzerinde derin bir etkisi olmuştur.\r\n", "question": "Harezminin hangi kitabı Hint-Arap rakam sisteminin Ortadoğu ve Avrupa'ya yayılmasının ana sebebi olmuştur?", "answers": {"answer_start": 395, "text": "Hint Rakamlarıyla Hesaplama Üzerine"}}, {"id": "7569", "context": "==Çalışmaları ==\r\nEl-Harezmī'nin matematik, coğrafya, astronomi ve haritacılığa katkısı, cebir ve trigonometride yeniliğin temelini oluşturdu. Doğrusal ve ikinci dereceden denklemleri çözmeye yönelik sistematik yaklaşımıyla cebrin ortaya çıkmasına neden olan kitabının başlığı şöyledir, “Tamamlama ve Dengeleme ile Hesaplama Üzerine Özlü Kitap”.\r\n\r\n820 yılında Harezmi tarafından yazılmış olan “Hint Rakamlarıyla Hesaplama Üzerine” isimli kitap Hint-Arap rakam sisteminin Ortadoğu ve Avrupa'ya yayılmasının ana sebebidir. Laticeye Algoritmi de numero Indorum olarak çevrilmiştir. \r\nÇalışmalarından bazıları Fars ve Babillerin astronomisi, Hint sayıları ve Yunan matematiği üzerine kuruludur.\r\nHarezmi, Batlamyus’un Afrika ve Orta Doğu'yla ilgili verilerini sistematize etti ve düzeltti.\r\n\r\nBir diğer önemli kitap olan Kitab surat al-ard (Dünya’nın görünüşü; Coğrafya olarak tercüme edildi), Batlamyus’un Coğrafyası’ndaki yerlerin koordinatlarını temel almakla birlikte, Akdeniz, Asya ve Afrika için var olan değerleri geliştirerek sunmuştur.\r\nHalife el-Memun tarafından dünyanın çevresini belirlemek ve bir dünya haritası hazırlamak için görevlendilen 70 kadar coğrafyacıya eşlik edip ve projeye yardım etmiştir.\r\n\r\n12. yüzyılda eserlerinin Latince çevirileri vasıtasıyla Avrupa'ya yayılmasıyla birlikte Avrupa'da matematiğin gelişimi üzerinde derin bir etkisi olmuştur.\r\n", "question": "Harezminin Doğrusal ve ikinci dereceden denklemleri çözmeye yönelik sistematik yaklaşımıyla cebrin ortaya çıkmasına neden olan kitabının başlığı nedir?", "answers": {"answer_start": 288, "text": "Tamamlama ve Dengeleme ile Hesaplama Üzerine Özlü Kitap"}}, {"id": "7570", "context": "==Çalışmaları ==\r\nEl-Harezmī'nin matematik, coğrafya, astronomi ve haritacılığa katkısı, cebir ve trigonometride yeniliğin temelini oluşturdu. Doğrusal ve ikinci dereceden denklemleri çözmeye yönelik sistematik yaklaşımıyla cebrin ortaya çıkmasına neden olan kitabının başlığı şöyledir, “Tamamlama ve Dengeleme ile Hesaplama Üzerine Özlü Kitap”.\r\n\r\n820 yılında Harezmi tarafından yazılmış olan “Hint Rakamlarıyla Hesaplama Üzerine” isimli kitap Hint-Arap rakam sisteminin Ortadoğu ve Avrupa'ya yayılmasının ana sebebidir. Laticeye Algoritmi de numero Indorum olarak çevrilmiştir. \r\nÇalışmalarından bazıları Fars ve Babillerin astronomisi, Hint sayıları ve Yunan matematiği üzerine kuruludur.\r\nHarezmi, Batlamyus’un Afrika ve Orta Doğu'yla ilgili verilerini sistematize etti ve düzeltti.\r\n\r\nBir diğer önemli kitap olan Kitab surat al-ard (Dünya’nın görünüşü; Coğrafya olarak tercüme edildi), Batlamyus’un Coğrafyası’ndaki yerlerin koordinatlarını temel almakla birlikte, Akdeniz, Asya ve Afrika için var olan değerleri geliştirerek sunmuştur.\r\nHalife el-Memun tarafından dünyanın çevresini belirlemek ve bir dünya haritası hazırlamak için görevlendilen 70 kadar coğrafyacıya eşlik edip ve projeye yardım etmiştir.\r\n\r\n12. yüzyılda eserlerinin Latince çevirileri vasıtasıyla Avrupa'ya yayılmasıyla birlikte Avrupa'da matematiğin gelişimi üzerinde derin bir etkisi olmuştur.\r\n", "question": "El-Harezmī'nin matematik, coğrafya, astronomi ve haritacılığa katkısı hangi alandaki yeniliğin temelini oluşturmuştur?", "answers": {"answer_start": 89, "text": "cebir ve trigonometride"}}, {"id": "7571", "context": "== Cebir alanındaki çalışmaları ==\r\nTamamlama ve Dengeleme ile Hesaplama Üzerine Özlü Kitap (Arapça: الكتاب المختصر في حساب الجبر والمقابلة al-Kitāb al-mukhtaṣar fī ḥisāb al-jabr wal-muqābala) 820 yılı dolaylarında yazılmış bir matematik kitabıdır. Bu kitap ticaret,ölçüm ve yasal miras alanlarında, çok geniş yelpazedeki problemlerin çözümü için örnekler ve uygulamalarla dolu popüler bir hesaplama çalışması olarak halife el-Memun’un teşviki ile yazılmıştır. “Cebir” terimi bu kitapta tanımlanan temel işlemlerden biri olan denklemlerden gelmektedir. ( al-jabr, manası \"restorasyon\" dır, terimlerin birleştirilmesi veya sadeleştirilmesi için denklemin her iki tarafına bir sayı eklenmesi anlamına gelir). Bu eser aynı zamanda doğu ve batının ilk müstakil cebir kitabı olma özelliğini taşımaktadır. Bu kitap Robert of Chester (Segovia, 1145) ve daha sonra Gerard of Cremona tarafından Latinceye çevrilmiştir. Özgün bir Arapça kopyası Oxford'da bulunmaktadır ve F. Rosen tarafından 1831 yılında tercüme edilmiştir. Latince bir çevirisi Cambridge'de muhafaza edilmektedir.\r\n\r\nMatematik alanındaki çalışmaları cebirin temelini oluşturmuştur. Bir dönem bulunduğu Hindistan’da sayıları ifade etmek için harfler ya da heceler yerine basamaklı sayı sisteminin kullanıldığını saptamıştır. Harezmî'nin bu konuda yazdığı kitabın Algoritmi de numero Indorum adıyla Latinceye tercüme edilmesi sonucu, sembollerden oluşan bu sistem ve sıfır, 12. yüzyılda batı dünyasına sunulmuştur. Hesab-ül Cebir vel-Mukabele adlı kitabı, matematik tarihinde, birinci ve ikinci dereceden denklemlerin sistematik çözümlerinin yer aldığı ilk eserdir. Bu nedenle Harezmî (Diophantus ile birlikte) \"Cebir'in babası\" olarak da bilinir. İngilizcedeki \"algebra\" ve bunun Türkçedeki karşılığı olan \"cebir\" sözcüğü, Harezmî'nin kitabındaki ikinci dereceden denklemleri çözme yöntemlerinden biri olan \"el-cebr\"den gelmektedir.\r\n\r\nHarezmi sıfır rakamını (0) ve x bilinmeyenini kullandığı bilinen ilk kişidir.\r\n\r\nİkinci dereceye kadar polinom denklemlerinin çözülmesinin kapsamlı bir hesabını sağlamıştır ve terimleri bir denklemin diğer tarafına aktarmaya istinaden, diğer bir deyişle denklemin zıt taraflarındaki benzer terimleri iptal etmek olan, “indirgeme” ve “dengeleme” temel metodlarını ele almıştır.\r\n\r\nEl-Harezmī'nin doğrusal ve ikinci dereceden denklemleri çözme yöntemi, denklemi altı standart formdan birine indirgeyerek başlar.\r\n\r\nKarelerin köklere eşitlenmesi (ax2 = bx)\r\nKarelerin sayıya eşitlenmesi (ax2 = c)\r\nKöklerin sayıya eşitlenmesi (bx = c)\r\nKarelerin ve köklerin sayıya eşitlenmesi (ax2 + bx = c)\r\nKarelerin ve sayı köklere eşitlenmesi (ax2 + c = bx)\r\nKöklerin ve sayı karelere eşitlenmesi (bx + c = ax2)\r\n\r\nKarenin katsayısını bölme ve al-jabr (Arapça: الجبر‎ \"düzenleme\" or \"tamamlama\") ve al-muqābala (“dengeleme”) işlemleri.Cebir, denklemin her bir yanına aynı değeri ekleyerek negatif birimleri, kökleri ve kareleri kaldırma işlemidir. Örneğin, x2 = 40x−4x2 denklemi 5x2 = 40x 'e dönüştürülür. Al-Muqābala, aynı türden terimleri denklemin aynı tarafına getirme işlemidir. Örneğin, x2+14 = x+5 denklemi x2+9 = x halini alır.\r\n\r\nYukarıdaki gösterimler, kitabın ele aldığı problem türleri için modern matematiksel gösterimi kullanır. Ancak Harezmi’nin zamanında bu matematiksel ifadelerin büyük çoğunluğu henüz bulunmamıştı, bu sebepten dolayı problemleri ve çözümlerini sunmak için basit metinler kullanmak zorunda kaldı. Örneğin bir problemle ilgili şöyle yazmıştır (1831 deki bir çeviriden)\r\nBu işlem “şey” (شيء shayʾ) yerine modern gösterim olan “x” ifadesi kullanılarak şu adımlar izlenerek yapılır;\r\nDenklemin kökleri 'p' ve 'q' olsun, sonra , ve\r\n\r\nDolayısıyla köklerden biri şu şekildedir:\r\nEbu Hanife Dineverî, Ebu Kamil Şüca bin Aslam, Ebu Muḥammad el-Adli, Abū Yūsuf al-Miṣṣīṣī, Abdülhamid İbni Türk, Sind ibn Ali-Musa, Sahl ibn Bišr ve Şerafeddin al-Tusi’ninde ralarında bulunduğu birkaç yazar da Kitāb al-jabr wal-muqābala adıyla metinler yayınlamışlardır.\r\nJ. J. O'Conner ve E. F. Robertson, MacTutor History of Mathematics archive’ şöyle yazmışlardır:\r\nR. Rashed ve Angela Armstrong şöyle yazar:\r\n==Aritmetik ==\r\nHarezmi’nin ikinci temel çalışması orijinal Arapçası kaybolmuş fakat Latin tercümesi günümüze ulaşmış olan aritmetik konusu üzerineydi. Bu tercüme büyük olasılıkla 12. yüzyılda, aynı zamanda 1126 yılında astronomic tabloların da çevirisini yapmış olan Adelard of Bath tarafından yapıldı.\r\n\r\nLatince elyazmaları isimlendirilmemiştir, ancak başladıkları ilk iki sözcükle ifade edilir: Dixit algorizmi (\"yani El-Harezmi \") veya Algoritmi de numero Indorum (\"Hint Hesap Sanatı üzerine el-Harezmī\" ), Baldassarre Boncompagni'nin 1857'de çalışmasına verdiği isimdir. Orijinal Arapça başlığı muhtemelen “Kitāb al-Jam‘ wat-Tafrīq bi-Ḥisāb al-Hind\" (\"Hint Hesaplamasına Göre Ekleme ve Çıkarma Kitabı\") idi. \r\nEl-Harezmi’nin aritmetik çalışmaları, Hint matematiği ile geliştirilen Hint-Arap rakamlarına dayanan Arap rakamlarını batı dünyasına tanıtmaktan sorumludur. \"Algoritma\" terimi, el-Harezmi tarafından geliştirilen Hint-Arap rakamlarıyla aritmetik gerçekleştirme tekniğinden türetilmiştir. Hem \"algoritma\" hem de \"algorizm\", sırasıyla Harezmī'nin isminin Latince formlarından, “Algoritmi” ve “Algorismi”den türetilmiştir.\r\n\r\n==Astronomi==\r\nEl-Harezmi’nin Zīj el-Sindhind (Arapça: زيج السند هند, \"Siddhanta'nın astronomik tabloları\") adlı eseri, takvimsel ve astronomik hesaplamalara dayanan,içerisinde bir sinus değeri tablosu ile birlikte 116 adet takvimsel, astronomik ve astrolojik veriyi barındıran, yaklaşık 37 bölümden oluşan bir çalışmadır. Bu, Zijes olarak bilinen ve Hint astronomik yöntemlerine dayanan birçok Arapça Zijes'den ilkidir. Çalışma güneşin, ayın ve o dönemde bilinen beş gezegenin hareketlerini gösteren tablolar içerir. Bu eser İslam astronomisinde dönüm noktasını oluşturmuştur. Şimdiye dek Müslüman gök bilimciler öncelikli olarak araştırma yaklaşımını benimsemişler, başkalarının eserlerini tercüme edip keşfedilmiş bilgileri öğrenmişlerdi. Orijinal Arapça versiyon (820) kayıptır, ancak muhtemelen Adelard of Bath(Ocak 26, 1126). tarafından Latinceye çevrilen, İspanyol gökbilimci Maslamah İbn Ahmed el-Mecriti'nin (1000) bir versiyonu, günümüze ulaşmıştır. Günümüze ulaşan bu el yazması Latince çevirilerden dört tanesi; Bibliothèque publique (Chartres), Bibliothèque Mazarine (Paris), Biblioteca Nacional (Madrid) ve Bodleian Kütüphanesi (Oxford) 'da muhafaza edilmiştir.\r\n\r\n==Trigonometri==\r\nEl-Harezmi’nin Zīj al-Sindhind adlı eseri ayrıca sinus ve kosinüs trigonometrik fonksiyonlarının tablolarını içerir. Küresel trigonometri ile ilgili bir tez de kendisine atfedilir.\r\n\r\n==Coğrafya==\r\nHarizmî Coğrafya alanında da tanınmış biridir ve coğrafya alanında birçok araştırmalar yapmıştır. Dağlar ve kum yuvaları konusunda ölçüm ve hesapları bulunmaktadır.\r\n\r\nEl-Harezmî'nin üçüncü önemli eseri, onun ‘Coğrafya’sı olarak da bilinen, 833 yılında bitirdiği Kitāb ūūrat el-Arḍ’dır (Arapça: كتاب صورة الأرض, \"Dünyanın Tanımı Kitabı\"). Bu çalışma Batlamyus’un 2. yüzyılda yazdığı Coğrafya’sının yeniden düzenlenmesi olup genel bir bilgilendirme ile birlikte şehirlere ait 2402 adet koordinatın listesini ve coğrafi özellikleri içermektedir.\r\nKitāb Ṣūrat al-Arḍ’ın Strasbourg University Library’de muhafaza edilen yalnızca bir adet kopyası günümüze ulaşmıştır. Latince bir tercümesi Madrid'deki Biblioteca Nacional de España'da bulunmaktadır. Bu kitap, “hava bölgeleri” sırasına göre düzenlenmiş olan enlem ve boylam listesiyle başlar. Paul Gallez'in (şüpheli tartışması) işaret ettiği gibi, bu mükemmel sistem, varolan belgelerin neredeyse hiç okunmaz hale gelebilecek kadar kötü bir durumda bulunduğu birçok enlem ve boylamın çıkarımına olanak tanır. Bu eserin ne Arapça ne de Latince tercümesi, dünyanın haritasını içermez; ancak bununla birlikte, Hubert Daunicht eksik olan haritayı koordinatların listesinden yararlanarak yapmayı başardı. Daunicht, el yazması içerisindeki kıyı noktalarının enlem ve boylamlarını okumakta veya onları okunaklı olmayan içerikten çıkarmaktadır. Noktaları grafik kağıdına aktardı ve düz çizgi ile birbirine bağladı, kıyı şeridi orijinal haritadaki gibi yaklaşık olarak elde edildi. Daha sonra aynı işlemleri nehirler ve şehirler için uyguladı. El-Harezmi, Batlamyus’un Kanarya Adaları’ndan Akdeniz’in doğu kıyları boyunca yaptığı Akdeniz’in uzunluğu ile ilgili aşırı büyük olan öngörüleri düzeltti. Batlamyus bu uzunluğu 63 derece boylamdan fazla tahmin ederken, el-Harezmi neredeyse tam doğru olacak şekilde 50 derecelik bir boylam olarak tahmin etmiştir. Harezmi ayrıca, Atlantik ve Hint okyanuslarını, Batlamyus’un karalar tarafından kapatılmış denizler olarak tanımlamasının aksine,onları birer açık deniz kütlesi olarak tasvir etmiştir. Harezmi’nin baş meridyeni, Marinus ve Batlamyus’un kullandığı çizginin yaklaşık 10 ° doğusunda, Fortunate Isles’da idi. Çoğu Ortaçağ Müslüman atlası el-Harezmî'nin baş meridyenini kullanmaya devam etmiştir.\r\n\r\n==Yahudi takvimi==\r\nEl-Harezmi içlerinde Risāla fi istikhrāj ta’rīkh al-yahūd (Arapça: رسالة في إستخراج تأريخ اليهود, \"Yahudi Devrinin Çıkarılması\") başlıklı bir yahudi takvimi tezi’ninde bulunduğu birçok farklı eser yazmıştır.19 yıllık ara geçiş döngüsü olan metonik döngüyü tanımlar; Tishrei'nin ayın ilk gününde haftanın hangi gününde düşeceğini belirleme kuralları; Anno Mundi veya Yahudi yılı ile Seleukos dönemi arasındaki süreyi hesaplar; İbrani takvimini kullanarak güneş ve aya ait ortalama boylamın belirlenmesine ilişkin kurallar verir. Benzer bulgular, el-Bîrûnî ve Maimonides'in eserlerinde bulunmuştur.\r\n==Diğer çalışmaları==\r\nİbn-i Nadim, arapça kitapların bir dizini olan Kitab-ı Fihrist adlı eserinde el-Harezmî’nin Kitab-ı Ta'rīkh (Arapça: كتاب التأريخ) isimli bir tarih kitabından bahseder. Original el yazması günümüze ulaşmamıştır; ancak, metropol piskoposu Mar Elyas bar Shinaya'nın 11. yüzyılda bulduğu bir kopyası Nusaybin’e ulaşmıştır.\r\n\r\nBerlin, İstanbul, Taşkent, Kahire ve Paris'teki birçok Arapça el yazmasının içerdiği materyaller kesin olarak ya da belli olasılıkta Harezmi’den gelmiştir. İstanbul el yazması güneş saatleri hakkında bir yazı içerir; Fihrist, Harezmi’yi Kitāb ar-Rukhāma (Arabic: كتاب الرخامة‎) ile tanııtır. Mekke'nin yönünü belirleme gibi diğer yazmalar küresel astronomi üzerinedir.\r\n\r\nSabah genişliği (Ma‘rifat sa‘at al-mashriq fī kull balad) ve yükseklikten azimutun belirlenmesi (Ma‘rifat al-samt min qibal al-irtifā‘) üzerine yazılmış olan iki metin özel bir ilgiyi hak eder.\r\nHarezmi ayrıca usturlab yapımı kullanımı üzerine iki kitap yazmıştır.", "question": "harezminin şehirlere ait 2402 adet koordinatın listesini ve coğrafi özellikleri içeren kitabının ismi?", "answers": {"answer_start": 6945, "text": "Dünyanın Tanımı Kitabı"}}, {"id": "7572", "context": "== Cebir alanındaki çalışmaları ==\r\nTamamlama ve Dengeleme ile Hesaplama Üzerine Özlü Kitap (Arapça: الكتاب المختصر في حساب الجبر والمقابلة al-Kitāb al-mukhtaṣar fī ḥisāb al-jabr wal-muqābala) 820 yılı dolaylarında yazılmış bir matematik kitabıdır. Bu kitap ticaret,ölçüm ve yasal miras alanlarında, çok geniş yelpazedeki problemlerin çözümü için örnekler ve uygulamalarla dolu popüler bir hesaplama çalışması olarak halife el-Memun’un teşviki ile yazılmıştır. “Cebir” terimi bu kitapta tanımlanan temel işlemlerden biri olan denklemlerden gelmektedir. ( al-jabr, manası \"restorasyon\" dır, terimlerin birleştirilmesi veya sadeleştirilmesi için denklemin her iki tarafına bir sayı eklenmesi anlamına gelir). Bu eser aynı zamanda doğu ve batının ilk müstakil cebir kitabı olma özelliğini taşımaktadır. Bu kitap Robert of Chester (Segovia, 1145) ve daha sonra Gerard of Cremona tarafından Latinceye çevrilmiştir. Özgün bir Arapça kopyası Oxford'da bulunmaktadır ve F. Rosen tarafından 1831 yılında tercüme edilmiştir. Latince bir çevirisi Cambridge'de muhafaza edilmektedir.\r\n\r\nMatematik alanındaki çalışmaları cebirin temelini oluşturmuştur. Bir dönem bulunduğu Hindistan’da sayıları ifade etmek için harfler ya da heceler yerine basamaklı sayı sisteminin kullanıldığını saptamıştır. Harezmî'nin bu konuda yazdığı kitabın Algoritmi de numero Indorum adıyla Latinceye tercüme edilmesi sonucu, sembollerden oluşan bu sistem ve sıfır, 12. yüzyılda batı dünyasına sunulmuştur. Hesab-ül Cebir vel-Mukabele adlı kitabı, matematik tarihinde, birinci ve ikinci dereceden denklemlerin sistematik çözümlerinin yer aldığı ilk eserdir. Bu nedenle Harezmî (Diophantus ile birlikte) \"Cebir'in babası\" olarak da bilinir. İngilizcedeki \"algebra\" ve bunun Türkçedeki karşılığı olan \"cebir\" sözcüğü, Harezmî'nin kitabındaki ikinci dereceden denklemleri çözme yöntemlerinden biri olan \"el-cebr\"den gelmektedir.\r\n\r\nHarezmi sıfır rakamını (0) ve x bilinmeyenini kullandığı bilinen ilk kişidir.\r\n\r\nİkinci dereceye kadar polinom denklemlerinin çözülmesinin kapsamlı bir hesabını sağlamıştır ve terimleri bir denklemin diğer tarafına aktarmaya istinaden, diğer bir deyişle denklemin zıt taraflarındaki benzer terimleri iptal etmek olan, “indirgeme” ve “dengeleme” temel metodlarını ele almıştır.\r\n\r\nEl-Harezmī'nin doğrusal ve ikinci dereceden denklemleri çözme yöntemi, denklemi altı standart formdan birine indirgeyerek başlar.\r\n\r\nKarelerin köklere eşitlenmesi (ax2 = bx)\r\nKarelerin sayıya eşitlenmesi (ax2 = c)\r\nKöklerin sayıya eşitlenmesi (bx = c)\r\nKarelerin ve köklerin sayıya eşitlenmesi (ax2 + bx = c)\r\nKarelerin ve sayı köklere eşitlenmesi (ax2 + c = bx)\r\nKöklerin ve sayı karelere eşitlenmesi (bx + c = ax2)\r\n\r\nKarenin katsayısını bölme ve al-jabr (Arapça: الجبر‎ \"düzenleme\" or \"tamamlama\") ve al-muqābala (“dengeleme”) işlemleri.Cebir, denklemin her bir yanına aynı değeri ekleyerek negatif birimleri, kökleri ve kareleri kaldırma işlemidir. Örneğin, x2 = 40x−4x2 denklemi 5x2 = 40x 'e dönüştürülür. Al-Muqābala, aynı türden terimleri denklemin aynı tarafına getirme işlemidir. Örneğin, x2+14 = x+5 denklemi x2+9 = x halini alır.\r\n\r\nYukarıdaki gösterimler, kitabın ele aldığı problem türleri için modern matematiksel gösterimi kullanır. Ancak Harezmi’nin zamanında bu matematiksel ifadelerin büyük çoğunluğu henüz bulunmamıştı, bu sebepten dolayı problemleri ve çözümlerini sunmak için basit metinler kullanmak zorunda kaldı. Örneğin bir problemle ilgili şöyle yazmıştır (1831 deki bir çeviriden)\r\nBu işlem “şey” (شيء shayʾ) yerine modern gösterim olan “x” ifadesi kullanılarak şu adımlar izlenerek yapılır;\r\nDenklemin kökleri 'p' ve 'q' olsun, sonra , ve\r\n\r\nDolayısıyla köklerden biri şu şekildedir:\r\nEbu Hanife Dineverî, Ebu Kamil Şüca bin Aslam, Ebu Muḥammad el-Adli, Abū Yūsuf al-Miṣṣīṣī, Abdülhamid İbni Türk, Sind ibn Ali-Musa, Sahl ibn Bišr ve Şerafeddin al-Tusi’ninde ralarında bulunduğu birkaç yazar da Kitāb al-jabr wal-muqābala adıyla metinler yayınlamışlardır.\r\nJ. J. O'Conner ve E. F. Robertson, MacTutor History of Mathematics archive’ şöyle yazmışlardır:\r\nR. Rashed ve Angela Armstrong şöyle yazar:\r\n==Aritmetik ==\r\nHarezmi’nin ikinci temel çalışması orijinal Arapçası kaybolmuş fakat Latin tercümesi günümüze ulaşmış olan aritmetik konusu üzerineydi. Bu tercüme büyük olasılıkla 12. yüzyılda, aynı zamanda 1126 yılında astronomic tabloların da çevirisini yapmış olan Adelard of Bath tarafından yapıldı.\r\n\r\nLatince elyazmaları isimlendirilmemiştir, ancak başladıkları ilk iki sözcükle ifade edilir: Dixit algorizmi (\"yani El-Harezmi \") veya Algoritmi de numero Indorum (\"Hint Hesap Sanatı üzerine el-Harezmī\" ), Baldassarre Boncompagni'nin 1857'de çalışmasına verdiği isimdir. Orijinal Arapça başlığı muhtemelen “Kitāb al-Jam‘ wat-Tafrīq bi-Ḥisāb al-Hind\" (\"Hint Hesaplamasına Göre Ekleme ve Çıkarma Kitabı\") idi. \r\nEl-Harezmi’nin aritmetik çalışmaları, Hint matematiği ile geliştirilen Hint-Arap rakamlarına dayanan Arap rakamlarını batı dünyasına tanıtmaktan sorumludur. \"Algoritma\" terimi, el-Harezmi tarafından geliştirilen Hint-Arap rakamlarıyla aritmetik gerçekleştirme tekniğinden türetilmiştir. Hem \"algoritma\" hem de \"algorizm\", sırasıyla Harezmī'nin isminin Latince formlarından, “Algoritmi” ve “Algorismi”den türetilmiştir.\r\n\r\n==Astronomi==\r\nEl-Harezmi’nin Zīj el-Sindhind (Arapça: زيج السند هند, \"Siddhanta'nın astronomik tabloları\") adlı eseri, takvimsel ve astronomik hesaplamalara dayanan,içerisinde bir sinus değeri tablosu ile birlikte 116 adet takvimsel, astronomik ve astrolojik veriyi barındıran, yaklaşık 37 bölümden oluşan bir çalışmadır. Bu, Zijes olarak bilinen ve Hint astronomik yöntemlerine dayanan birçok Arapça Zijes'den ilkidir. Çalışma güneşin, ayın ve o dönemde bilinen beş gezegenin hareketlerini gösteren tablolar içerir. Bu eser İslam astronomisinde dönüm noktasını oluşturmuştur. Şimdiye dek Müslüman gök bilimciler öncelikli olarak araştırma yaklaşımını benimsemişler, başkalarının eserlerini tercüme edip keşfedilmiş bilgileri öğrenmişlerdi. Orijinal Arapça versiyon (820) kayıptır, ancak muhtemelen Adelard of Bath(Ocak 26, 1126). tarafından Latinceye çevrilen, İspanyol gökbilimci Maslamah İbn Ahmed el-Mecriti'nin (1000) bir versiyonu, günümüze ulaşmıştır. Günümüze ulaşan bu el yazması Latince çevirilerden dört tanesi; Bibliothèque publique (Chartres), Bibliothèque Mazarine (Paris), Biblioteca Nacional (Madrid) ve Bodleian Kütüphanesi (Oxford) 'da muhafaza edilmiştir.\r\n\r\n==Trigonometri==\r\nEl-Harezmi’nin Zīj al-Sindhind adlı eseri ayrıca sinus ve kosinüs trigonometrik fonksiyonlarının tablolarını içerir. Küresel trigonometri ile ilgili bir tez de kendisine atfedilir.\r\n\r\n==Coğrafya==\r\nHarizmî Coğrafya alanında da tanınmış biridir ve coğrafya alanında birçok araştırmalar yapmıştır. Dağlar ve kum yuvaları konusunda ölçüm ve hesapları bulunmaktadır.\r\n\r\nEl-Harezmî'nin üçüncü önemli eseri, onun ‘Coğrafya’sı olarak da bilinen, 833 yılında bitirdiği Kitāb ūūrat el-Arḍ’dır (Arapça: كتاب صورة الأرض, \"Dünyanın Tanımı Kitabı\"). Bu çalışma Batlamyus’un 2. yüzyılda yazdığı Coğrafya’sının yeniden düzenlenmesi olup genel bir bilgilendirme ile birlikte şehirlere ait 2402 adet koordinatın listesini ve coğrafi özellikleri içermektedir.\r\nKitāb Ṣūrat al-Arḍ’ın Strasbourg University Library’de muhafaza edilen yalnızca bir adet kopyası günümüze ulaşmıştır. Latince bir tercümesi Madrid'deki Biblioteca Nacional de España'da bulunmaktadır. Bu kitap, “hava bölgeleri” sırasına göre düzenlenmiş olan enlem ve boylam listesiyle başlar. Paul Gallez'in (şüpheli tartışması) işaret ettiği gibi, bu mükemmel sistem, varolan belgelerin neredeyse hiç okunmaz hale gelebilecek kadar kötü bir durumda bulunduğu birçok enlem ve boylamın çıkarımına olanak tanır. Bu eserin ne Arapça ne de Latince tercümesi, dünyanın haritasını içermez; ancak bununla birlikte, Hubert Daunicht eksik olan haritayı koordinatların listesinden yararlanarak yapmayı başardı. Daunicht, el yazması içerisindeki kıyı noktalarının enlem ve boylamlarını okumakta veya onları okunaklı olmayan içerikten çıkarmaktadır. Noktaları grafik kağıdına aktardı ve düz çizgi ile birbirine bağladı, kıyı şeridi orijinal haritadaki gibi yaklaşık olarak elde edildi. Daha sonra aynı işlemleri nehirler ve şehirler için uyguladı. El-Harezmi, Batlamyus’un Kanarya Adaları’ndan Akdeniz’in doğu kıyları boyunca yaptığı Akdeniz’in uzunluğu ile ilgili aşırı büyük olan öngörüleri düzeltti. Batlamyus bu uzunluğu 63 derece boylamdan fazla tahmin ederken, el-Harezmi neredeyse tam doğru olacak şekilde 50 derecelik bir boylam olarak tahmin etmiştir. Harezmi ayrıca, Atlantik ve Hint okyanuslarını, Batlamyus’un karalar tarafından kapatılmış denizler olarak tanımlamasının aksine,onları birer açık deniz kütlesi olarak tasvir etmiştir. Harezmi’nin baş meridyeni, Marinus ve Batlamyus’un kullandığı çizginin yaklaşık 10 ° doğusunda, Fortunate Isles’da idi. Çoğu Ortaçağ Müslüman atlası el-Harezmî'nin baş meridyenini kullanmaya devam etmiştir.\r\n\r\n==Yahudi takvimi==\r\nEl-Harezmi içlerinde Risāla fi istikhrāj ta’rīkh al-yahūd (Arapça: رسالة في إستخراج تأريخ اليهود, \"Yahudi Devrinin Çıkarılması\") başlıklı bir yahudi takvimi tezi’ninde bulunduğu birçok farklı eser yazmıştır.19 yıllık ara geçiş döngüsü olan metonik döngüyü tanımlar; Tishrei'nin ayın ilk gününde haftanın hangi gününde düşeceğini belirleme kuralları; Anno Mundi veya Yahudi yılı ile Seleukos dönemi arasındaki süreyi hesaplar; İbrani takvimini kullanarak güneş ve aya ait ortalama boylamın belirlenmesine ilişkin kurallar verir. Benzer bulgular, el-Bîrûnî ve Maimonides'in eserlerinde bulunmuştur.\r\n==Diğer çalışmaları==\r\nİbn-i Nadim, arapça kitapların bir dizini olan Kitab-ı Fihrist adlı eserinde el-Harezmî’nin Kitab-ı Ta'rīkh (Arapça: كتاب التأريخ) isimli bir tarih kitabından bahseder. Original el yazması günümüze ulaşmamıştır; ancak, metropol piskoposu Mar Elyas bar Shinaya'nın 11. yüzyılda bulduğu bir kopyası Nusaybin’e ulaşmıştır.\r\n\r\nBerlin, İstanbul, Taşkent, Kahire ve Paris'teki birçok Arapça el yazmasının içerdiği materyaller kesin olarak ya da belli olasılıkta Harezmi’den gelmiştir. İstanbul el yazması güneş saatleri hakkında bir yazı içerir; Fihrist, Harezmi’yi Kitāb ar-Rukhāma (Arabic: كتاب الرخامة‎) ile tanııtır. Mekke'nin yönünü belirleme gibi diğer yazmalar küresel astronomi üzerinedir.\r\n\r\nSabah genişliği (Ma‘rifat sa‘at al-mashriq fī kull balad) ve yükseklikten azimutun belirlenmesi (Ma‘rifat al-samt min qibal al-irtifā‘) üzerine yazılmış olan iki metin özel bir ilgiyi hak eder.\r\nHarezmi ayrıca usturlab yapımı kullanımı üzerine iki kitap yazmıştır.", "question": " El-Harezmî'nin üçüncü önemli eseri, onun ‘Coğrafya’sı olarak da bilinen, 833 yılında bitirdiği eseri nedir?", "answers": {"answer_start": 6945, "text": "Dünyanın Tanımı Kitabı"}}, {"id": "7573", "context": "== Cebir alanındaki çalışmaları ==\r\nTamamlama ve Dengeleme ile Hesaplama Üzerine Özlü Kitap (Arapça: الكتاب المختصر في حساب الجبر والمقابلة al-Kitāb al-mukhtaṣar fī ḥisāb al-jabr wal-muqābala) 820 yılı dolaylarında yazılmış bir matematik kitabıdır. Bu kitap ticaret,ölçüm ve yasal miras alanlarında, çok geniş yelpazedeki problemlerin çözümü için örnekler ve uygulamalarla dolu popüler bir hesaplama çalışması olarak halife el-Memun’un teşviki ile yazılmıştır. “Cebir” terimi bu kitapta tanımlanan temel işlemlerden biri olan denklemlerden gelmektedir. ( al-jabr, manası \"restorasyon\" dır, terimlerin birleştirilmesi veya sadeleştirilmesi için denklemin her iki tarafına bir sayı eklenmesi anlamına gelir). Bu eser aynı zamanda doğu ve batının ilk müstakil cebir kitabı olma özelliğini taşımaktadır. Bu kitap Robert of Chester (Segovia, 1145) ve daha sonra Gerard of Cremona tarafından Latinceye çevrilmiştir. Özgün bir Arapça kopyası Oxford'da bulunmaktadır ve F. Rosen tarafından 1831 yılında tercüme edilmiştir. Latince bir çevirisi Cambridge'de muhafaza edilmektedir.\r\n\r\nMatematik alanındaki çalışmaları cebirin temelini oluşturmuştur. Bir dönem bulunduğu Hindistan’da sayıları ifade etmek için harfler ya da heceler yerine basamaklı sayı sisteminin kullanıldığını saptamıştır. Harezmî'nin bu konuda yazdığı kitabın Algoritmi de numero Indorum adıyla Latinceye tercüme edilmesi sonucu, sembollerden oluşan bu sistem ve sıfır, 12. yüzyılda batı dünyasına sunulmuştur. Hesab-ül Cebir vel-Mukabele adlı kitabı, matematik tarihinde, birinci ve ikinci dereceden denklemlerin sistematik çözümlerinin yer aldığı ilk eserdir. Bu nedenle Harezmî (Diophantus ile birlikte) \"Cebir'in babası\" olarak da bilinir. İngilizcedeki \"algebra\" ve bunun Türkçedeki karşılığı olan \"cebir\" sözcüğü, Harezmî'nin kitabındaki ikinci dereceden denklemleri çözme yöntemlerinden biri olan \"el-cebr\"den gelmektedir.\r\n\r\nHarezmi sıfır rakamını (0) ve x bilinmeyenini kullandığı bilinen ilk kişidir.\r\n\r\nİkinci dereceye kadar polinom denklemlerinin çözülmesinin kapsamlı bir hesabını sağlamıştır ve terimleri bir denklemin diğer tarafına aktarmaya istinaden, diğer bir deyişle denklemin zıt taraflarındaki benzer terimleri iptal etmek olan, “indirgeme” ve “dengeleme” temel metodlarını ele almıştır.\r\n\r\nEl-Harezmī'nin doğrusal ve ikinci dereceden denklemleri çözme yöntemi, denklemi altı standart formdan birine indirgeyerek başlar.\r\n\r\nKarelerin köklere eşitlenmesi (ax2 = bx)\r\nKarelerin sayıya eşitlenmesi (ax2 = c)\r\nKöklerin sayıya eşitlenmesi (bx = c)\r\nKarelerin ve köklerin sayıya eşitlenmesi (ax2 + bx = c)\r\nKarelerin ve sayı köklere eşitlenmesi (ax2 + c = bx)\r\nKöklerin ve sayı karelere eşitlenmesi (bx + c = ax2)\r\n\r\nKarenin katsayısını bölme ve al-jabr (Arapça: الجبر‎ \"düzenleme\" or \"tamamlama\") ve al-muqābala (“dengeleme”) işlemleri.Cebir, denklemin her bir yanına aynı değeri ekleyerek negatif birimleri, kökleri ve kareleri kaldırma işlemidir. Örneğin, x2 = 40x−4x2 denklemi 5x2 = 40x 'e dönüştürülür. Al-Muqābala, aynı türden terimleri denklemin aynı tarafına getirme işlemidir. Örneğin, x2+14 = x+5 denklemi x2+9 = x halini alır.\r\n\r\nYukarıdaki gösterimler, kitabın ele aldığı problem türleri için modern matematiksel gösterimi kullanır. Ancak Harezmi’nin zamanında bu matematiksel ifadelerin büyük çoğunluğu henüz bulunmamıştı, bu sebepten dolayı problemleri ve çözümlerini sunmak için basit metinler kullanmak zorunda kaldı. Örneğin bir problemle ilgili şöyle yazmıştır (1831 deki bir çeviriden)\r\nBu işlem “şey” (شيء shayʾ) yerine modern gösterim olan “x” ifadesi kullanılarak şu adımlar izlenerek yapılır;\r\nDenklemin kökleri 'p' ve 'q' olsun, sonra , ve\r\n\r\nDolayısıyla köklerden biri şu şekildedir:\r\nEbu Hanife Dineverî, Ebu Kamil Şüca bin Aslam, Ebu Muḥammad el-Adli, Abū Yūsuf al-Miṣṣīṣī, Abdülhamid İbni Türk, Sind ibn Ali-Musa, Sahl ibn Bišr ve Şerafeddin al-Tusi’ninde ralarında bulunduğu birkaç yazar da Kitāb al-jabr wal-muqābala adıyla metinler yayınlamışlardır.\r\nJ. J. O'Conner ve E. F. Robertson, MacTutor History of Mathematics archive’ şöyle yazmışlardır:\r\nR. Rashed ve Angela Armstrong şöyle yazar:\r\n==Aritmetik ==\r\nHarezmi’nin ikinci temel çalışması orijinal Arapçası kaybolmuş fakat Latin tercümesi günümüze ulaşmış olan aritmetik konusu üzerineydi. Bu tercüme büyük olasılıkla 12. yüzyılda, aynı zamanda 1126 yılında astronomic tabloların da çevirisini yapmış olan Adelard of Bath tarafından yapıldı.\r\n\r\nLatince elyazmaları isimlendirilmemiştir, ancak başladıkları ilk iki sözcükle ifade edilir: Dixit algorizmi (\"yani El-Harezmi \") veya Algoritmi de numero Indorum (\"Hint Hesap Sanatı üzerine el-Harezmī\" ), Baldassarre Boncompagni'nin 1857'de çalışmasına verdiği isimdir. Orijinal Arapça başlığı muhtemelen “Kitāb al-Jam‘ wat-Tafrīq bi-Ḥisāb al-Hind\" (\"Hint Hesaplamasına Göre Ekleme ve Çıkarma Kitabı\") idi. \r\nEl-Harezmi’nin aritmetik çalışmaları, Hint matematiği ile geliştirilen Hint-Arap rakamlarına dayanan Arap rakamlarını batı dünyasına tanıtmaktan sorumludur. \"Algoritma\" terimi, el-Harezmi tarafından geliştirilen Hint-Arap rakamlarıyla aritmetik gerçekleştirme tekniğinden türetilmiştir. Hem \"algoritma\" hem de \"algorizm\", sırasıyla Harezmī'nin isminin Latince formlarından, “Algoritmi” ve “Algorismi”den türetilmiştir.\r\n\r\n==Astronomi==\r\nEl-Harezmi’nin Zīj el-Sindhind (Arapça: زيج السند هند, \"Siddhanta'nın astronomik tabloları\") adlı eseri, takvimsel ve astronomik hesaplamalara dayanan,içerisinde bir sinus değeri tablosu ile birlikte 116 adet takvimsel, astronomik ve astrolojik veriyi barındıran, yaklaşık 37 bölümden oluşan bir çalışmadır. Bu, Zijes olarak bilinen ve Hint astronomik yöntemlerine dayanan birçok Arapça Zijes'den ilkidir. Çalışma güneşin, ayın ve o dönemde bilinen beş gezegenin hareketlerini gösteren tablolar içerir. Bu eser İslam astronomisinde dönüm noktasını oluşturmuştur. Şimdiye dek Müslüman gök bilimciler öncelikli olarak araştırma yaklaşımını benimsemişler, başkalarının eserlerini tercüme edip keşfedilmiş bilgileri öğrenmişlerdi. Orijinal Arapça versiyon (820) kayıptır, ancak muhtemelen Adelard of Bath(Ocak 26, 1126). tarafından Latinceye çevrilen, İspanyol gökbilimci Maslamah İbn Ahmed el-Mecriti'nin (1000) bir versiyonu, günümüze ulaşmıştır. Günümüze ulaşan bu el yazması Latince çevirilerden dört tanesi; Bibliothèque publique (Chartres), Bibliothèque Mazarine (Paris), Biblioteca Nacional (Madrid) ve Bodleian Kütüphanesi (Oxford) 'da muhafaza edilmiştir.\r\n\r\n==Trigonometri==\r\nEl-Harezmi’nin Zīj al-Sindhind adlı eseri ayrıca sinus ve kosinüs trigonometrik fonksiyonlarının tablolarını içerir. Küresel trigonometri ile ilgili bir tez de kendisine atfedilir.\r\n\r\n==Coğrafya==\r\nHarizmî Coğrafya alanında da tanınmış biridir ve coğrafya alanında birçok araştırmalar yapmıştır. Dağlar ve kum yuvaları konusunda ölçüm ve hesapları bulunmaktadır.\r\n\r\nEl-Harezmî'nin üçüncü önemli eseri, onun ‘Coğrafya’sı olarak da bilinen, 833 yılında bitirdiği Kitāb ūūrat el-Arḍ’dır (Arapça: كتاب صورة الأرض, \"Dünyanın Tanımı Kitabı\"). Bu çalışma Batlamyus’un 2. yüzyılda yazdığı Coğrafya’sının yeniden düzenlenmesi olup genel bir bilgilendirme ile birlikte şehirlere ait 2402 adet koordinatın listesini ve coğrafi özellikleri içermektedir.\r\nKitāb Ṣūrat al-Arḍ’ın Strasbourg University Library’de muhafaza edilen yalnızca bir adet kopyası günümüze ulaşmıştır. Latince bir tercümesi Madrid'deki Biblioteca Nacional de España'da bulunmaktadır. Bu kitap, “hava bölgeleri” sırasına göre düzenlenmiş olan enlem ve boylam listesiyle başlar. Paul Gallez'in (şüpheli tartışması) işaret ettiği gibi, bu mükemmel sistem, varolan belgelerin neredeyse hiç okunmaz hale gelebilecek kadar kötü bir durumda bulunduğu birçok enlem ve boylamın çıkarımına olanak tanır. Bu eserin ne Arapça ne de Latince tercümesi, dünyanın haritasını içermez; ancak bununla birlikte, Hubert Daunicht eksik olan haritayı koordinatların listesinden yararlanarak yapmayı başardı. Daunicht, el yazması içerisindeki kıyı noktalarının enlem ve boylamlarını okumakta veya onları okunaklı olmayan içerikten çıkarmaktadır. Noktaları grafik kağıdına aktardı ve düz çizgi ile birbirine bağladı, kıyı şeridi orijinal haritadaki gibi yaklaşık olarak elde edildi. Daha sonra aynı işlemleri nehirler ve şehirler için uyguladı. El-Harezmi, Batlamyus’un Kanarya Adaları’ndan Akdeniz’in doğu kıyları boyunca yaptığı Akdeniz’in uzunluğu ile ilgili aşırı büyük olan öngörüleri düzeltti. Batlamyus bu uzunluğu 63 derece boylamdan fazla tahmin ederken, el-Harezmi neredeyse tam doğru olacak şekilde 50 derecelik bir boylam olarak tahmin etmiştir. Harezmi ayrıca, Atlantik ve Hint okyanuslarını, Batlamyus’un karalar tarafından kapatılmış denizler olarak tanımlamasının aksine,onları birer açık deniz kütlesi olarak tasvir etmiştir. Harezmi’nin baş meridyeni, Marinus ve Batlamyus’un kullandığı çizginin yaklaşık 10 ° doğusunda, Fortunate Isles’da idi. Çoğu Ortaçağ Müslüman atlası el-Harezmî'nin baş meridyenini kullanmaya devam etmiştir.\r\n\r\n==Yahudi takvimi==\r\nEl-Harezmi içlerinde Risāla fi istikhrāj ta’rīkh al-yahūd (Arapça: رسالة في إستخراج تأريخ اليهود, \"Yahudi Devrinin Çıkarılması\") başlıklı bir yahudi takvimi tezi’ninde bulunduğu birçok farklı eser yazmıştır.19 yıllık ara geçiş döngüsü olan metonik döngüyü tanımlar; Tishrei'nin ayın ilk gününde haftanın hangi gününde düşeceğini belirleme kuralları; Anno Mundi veya Yahudi yılı ile Seleukos dönemi arasındaki süreyi hesaplar; İbrani takvimini kullanarak güneş ve aya ait ortalama boylamın belirlenmesine ilişkin kurallar verir. Benzer bulgular, el-Bîrûnî ve Maimonides'in eserlerinde bulunmuştur.\r\n==Diğer çalışmaları==\r\nİbn-i Nadim, arapça kitapların bir dizini olan Kitab-ı Fihrist adlı eserinde el-Harezmî’nin Kitab-ı Ta'rīkh (Arapça: كتاب التأريخ) isimli bir tarih kitabından bahseder. Original el yazması günümüze ulaşmamıştır; ancak, metropol piskoposu Mar Elyas bar Shinaya'nın 11. yüzyılda bulduğu bir kopyası Nusaybin’e ulaşmıştır.\r\n\r\nBerlin, İstanbul, Taşkent, Kahire ve Paris'teki birçok Arapça el yazmasının içerdiği materyaller kesin olarak ya da belli olasılıkta Harezmi’den gelmiştir. İstanbul el yazması güneş saatleri hakkında bir yazı içerir; Fihrist, Harezmi’yi Kitāb ar-Rukhāma (Arabic: كتاب الرخامة‎) ile tanııtır. Mekke'nin yönünü belirleme gibi diğer yazmalar küresel astronomi üzerinedir.\r\n\r\nSabah genişliği (Ma‘rifat sa‘at al-mashriq fī kull balad) ve yükseklikten azimutun belirlenmesi (Ma‘rifat al-samt min qibal al-irtifā‘) üzerine yazılmış olan iki metin özel bir ilgiyi hak eder.\r\nHarezmi ayrıca usturlab yapımı kullanımı üzerine iki kitap yazmıştır.", "question": "El-Harezmi’nin takvimsel ve astronomik hesaplamalara dayanan,içerisinde bir sinus değeri tablosu ile birlikte 116 adet takvimsel, astronomik ve astrolojik veriyi barındıran çalışmanın ismi?", "answers": {"answer_start": 5267, "text": "Zīj el-Sindhind"}}, {"id": "7574", "context": "== Cebir alanındaki çalışmaları ==\r\nTamamlama ve Dengeleme ile Hesaplama Üzerine Özlü Kitap (Arapça: الكتاب المختصر في حساب الجبر والمقابلة al-Kitāb al-mukhtaṣar fī ḥisāb al-jabr wal-muqābala) 820 yılı dolaylarında yazılmış bir matematik kitabıdır. Bu kitap ticaret,ölçüm ve yasal miras alanlarında, çok geniş yelpazedeki problemlerin çözümü için örnekler ve uygulamalarla dolu popüler bir hesaplama çalışması olarak halife el-Memun’un teşviki ile yazılmıştır. “Cebir” terimi bu kitapta tanımlanan temel işlemlerden biri olan denklemlerden gelmektedir. ( al-jabr, manası \"restorasyon\" dır, terimlerin birleştirilmesi veya sadeleştirilmesi için denklemin her iki tarafına bir sayı eklenmesi anlamına gelir). Bu eser aynı zamanda doğu ve batının ilk müstakil cebir kitabı olma özelliğini taşımaktadır. Bu kitap Robert of Chester (Segovia, 1145) ve daha sonra Gerard of Cremona tarafından Latinceye çevrilmiştir. Özgün bir Arapça kopyası Oxford'da bulunmaktadır ve F. Rosen tarafından 1831 yılında tercüme edilmiştir. Latince bir çevirisi Cambridge'de muhafaza edilmektedir.\r\n\r\nMatematik alanındaki çalışmaları cebirin temelini oluşturmuştur. Bir dönem bulunduğu Hindistan’da sayıları ifade etmek için harfler ya da heceler yerine basamaklı sayı sisteminin kullanıldığını saptamıştır. Harezmî'nin bu konuda yazdığı kitabın Algoritmi de numero Indorum adıyla Latinceye tercüme edilmesi sonucu, sembollerden oluşan bu sistem ve sıfır, 12. yüzyılda batı dünyasına sunulmuştur. Hesab-ül Cebir vel-Mukabele adlı kitabı, matematik tarihinde, birinci ve ikinci dereceden denklemlerin sistematik çözümlerinin yer aldığı ilk eserdir. Bu nedenle Harezmî (Diophantus ile birlikte) \"Cebir'in babası\" olarak da bilinir. İngilizcedeki \"algebra\" ve bunun Türkçedeki karşılığı olan \"cebir\" sözcüğü, Harezmî'nin kitabındaki ikinci dereceden denklemleri çözme yöntemlerinden biri olan \"el-cebr\"den gelmektedir.\r\n\r\nHarezmi sıfır rakamını (0) ve x bilinmeyenini kullandığı bilinen ilk kişidir.\r\n\r\nİkinci dereceye kadar polinom denklemlerinin çözülmesinin kapsamlı bir hesabını sağlamıştır ve terimleri bir denklemin diğer tarafına aktarmaya istinaden, diğer bir deyişle denklemin zıt taraflarındaki benzer terimleri iptal etmek olan, “indirgeme” ve “dengeleme” temel metodlarını ele almıştır.\r\n\r\nEl-Harezmī'nin doğrusal ve ikinci dereceden denklemleri çözme yöntemi, denklemi altı standart formdan birine indirgeyerek başlar.\r\n\r\nKarelerin köklere eşitlenmesi (ax2 = bx)\r\nKarelerin sayıya eşitlenmesi (ax2 = c)\r\nKöklerin sayıya eşitlenmesi (bx = c)\r\nKarelerin ve köklerin sayıya eşitlenmesi (ax2 + bx = c)\r\nKarelerin ve sayı köklere eşitlenmesi (ax2 + c = bx)\r\nKöklerin ve sayı karelere eşitlenmesi (bx + c = ax2)\r\n\r\nKarenin katsayısını bölme ve al-jabr (Arapça: الجبر‎ \"düzenleme\" or \"tamamlama\") ve al-muqābala (“dengeleme”) işlemleri.Cebir, denklemin her bir yanına aynı değeri ekleyerek negatif birimleri, kökleri ve kareleri kaldırma işlemidir. Örneğin, x2 = 40x−4x2 denklemi 5x2 = 40x 'e dönüştürülür. Al-Muqābala, aynı türden terimleri denklemin aynı tarafına getirme işlemidir. Örneğin, x2+14 = x+5 denklemi x2+9 = x halini alır.\r\n\r\nYukarıdaki gösterimler, kitabın ele aldığı problem türleri için modern matematiksel gösterimi kullanır. Ancak Harezmi’nin zamanında bu matematiksel ifadelerin büyük çoğunluğu henüz bulunmamıştı, bu sebepten dolayı problemleri ve çözümlerini sunmak için basit metinler kullanmak zorunda kaldı. Örneğin bir problemle ilgili şöyle yazmıştır (1831 deki bir çeviriden)\r\nBu işlem “şey” (شيء shayʾ) yerine modern gösterim olan “x” ifadesi kullanılarak şu adımlar izlenerek yapılır;\r\nDenklemin kökleri 'p' ve 'q' olsun, sonra , ve\r\n\r\nDolayısıyla köklerden biri şu şekildedir:\r\nEbu Hanife Dineverî, Ebu Kamil Şüca bin Aslam, Ebu Muḥammad el-Adli, Abū Yūsuf al-Miṣṣīṣī, Abdülhamid İbni Türk, Sind ibn Ali-Musa, Sahl ibn Bišr ve Şerafeddin al-Tusi’ninde ralarında bulunduğu birkaç yazar da Kitāb al-jabr wal-muqābala adıyla metinler yayınlamışlardır.\r\nJ. J. O'Conner ve E. F. Robertson, MacTutor History of Mathematics archive’ şöyle yazmışlardır:\r\nR. Rashed ve Angela Armstrong şöyle yazar:\r\n==Aritmetik ==\r\nHarezmi’nin ikinci temel çalışması orijinal Arapçası kaybolmuş fakat Latin tercümesi günümüze ulaşmış olan aritmetik konusu üzerineydi. Bu tercüme büyük olasılıkla 12. yüzyılda, aynı zamanda 1126 yılında astronomic tabloların da çevirisini yapmış olan Adelard of Bath tarafından yapıldı.\r\n\r\nLatince elyazmaları isimlendirilmemiştir, ancak başladıkları ilk iki sözcükle ifade edilir: Dixit algorizmi (\"yani El-Harezmi \") veya Algoritmi de numero Indorum (\"Hint Hesap Sanatı üzerine el-Harezmī\" ), Baldassarre Boncompagni'nin 1857'de çalışmasına verdiği isimdir. Orijinal Arapça başlığı muhtemelen “Kitāb al-Jam‘ wat-Tafrīq bi-Ḥisāb al-Hind\" (\"Hint Hesaplamasına Göre Ekleme ve Çıkarma Kitabı\") idi. \r\nEl-Harezmi’nin aritmetik çalışmaları, Hint matematiği ile geliştirilen Hint-Arap rakamlarına dayanan Arap rakamlarını batı dünyasına tanıtmaktan sorumludur. \"Algoritma\" terimi, el-Harezmi tarafından geliştirilen Hint-Arap rakamlarıyla aritmetik gerçekleştirme tekniğinden türetilmiştir. Hem \"algoritma\" hem de \"algorizm\", sırasıyla Harezmī'nin isminin Latince formlarından, “Algoritmi” ve “Algorismi”den türetilmiştir.\r\n\r\n==Astronomi==\r\nEl-Harezmi’nin Zīj el-Sindhind (Arapça: زيج السند هند, \"Siddhanta'nın astronomik tabloları\") adlı eseri, takvimsel ve astronomik hesaplamalara dayanan,içerisinde bir sinus değeri tablosu ile birlikte 116 adet takvimsel, astronomik ve astrolojik veriyi barındıran, yaklaşık 37 bölümden oluşan bir çalışmadır. Bu, Zijes olarak bilinen ve Hint astronomik yöntemlerine dayanan birçok Arapça Zijes'den ilkidir. Çalışma güneşin, ayın ve o dönemde bilinen beş gezegenin hareketlerini gösteren tablolar içerir. Bu eser İslam astronomisinde dönüm noktasını oluşturmuştur. Şimdiye dek Müslüman gök bilimciler öncelikli olarak araştırma yaklaşımını benimsemişler, başkalarının eserlerini tercüme edip keşfedilmiş bilgileri öğrenmişlerdi. Orijinal Arapça versiyon (820) kayıptır, ancak muhtemelen Adelard of Bath(Ocak 26, 1126). tarafından Latinceye çevrilen, İspanyol gökbilimci Maslamah İbn Ahmed el-Mecriti'nin (1000) bir versiyonu, günümüze ulaşmıştır. Günümüze ulaşan bu el yazması Latince çevirilerden dört tanesi; Bibliothèque publique (Chartres), Bibliothèque Mazarine (Paris), Biblioteca Nacional (Madrid) ve Bodleian Kütüphanesi (Oxford) 'da muhafaza edilmiştir.\r\n\r\n==Trigonometri==\r\nEl-Harezmi’nin Zīj al-Sindhind adlı eseri ayrıca sinus ve kosinüs trigonometrik fonksiyonlarının tablolarını içerir. Küresel trigonometri ile ilgili bir tez de kendisine atfedilir.\r\n\r\n==Coğrafya==\r\nHarizmî Coğrafya alanında da tanınmış biridir ve coğrafya alanında birçok araştırmalar yapmıştır. Dağlar ve kum yuvaları konusunda ölçüm ve hesapları bulunmaktadır.\r\n\r\nEl-Harezmî'nin üçüncü önemli eseri, onun ‘Coğrafya’sı olarak da bilinen, 833 yılında bitirdiği Kitāb ūūrat el-Arḍ’dır (Arapça: كتاب صورة الأرض, \"Dünyanın Tanımı Kitabı\"). Bu çalışma Batlamyus’un 2. yüzyılda yazdığı Coğrafya’sının yeniden düzenlenmesi olup genel bir bilgilendirme ile birlikte şehirlere ait 2402 adet koordinatın listesini ve coğrafi özellikleri içermektedir.\r\nKitāb Ṣūrat al-Arḍ’ın Strasbourg University Library’de muhafaza edilen yalnızca bir adet kopyası günümüze ulaşmıştır. Latince bir tercümesi Madrid'deki Biblioteca Nacional de España'da bulunmaktadır. Bu kitap, “hava bölgeleri” sırasına göre düzenlenmiş olan enlem ve boylam listesiyle başlar. Paul Gallez'in (şüpheli tartışması) işaret ettiği gibi, bu mükemmel sistem, varolan belgelerin neredeyse hiç okunmaz hale gelebilecek kadar kötü bir durumda bulunduğu birçok enlem ve boylamın çıkarımına olanak tanır. Bu eserin ne Arapça ne de Latince tercümesi, dünyanın haritasını içermez; ancak bununla birlikte, Hubert Daunicht eksik olan haritayı koordinatların listesinden yararlanarak yapmayı başardı. Daunicht, el yazması içerisindeki kıyı noktalarının enlem ve boylamlarını okumakta veya onları okunaklı olmayan içerikten çıkarmaktadır. Noktaları grafik kağıdına aktardı ve düz çizgi ile birbirine bağladı, kıyı şeridi orijinal haritadaki gibi yaklaşık olarak elde edildi. Daha sonra aynı işlemleri nehirler ve şehirler için uyguladı. El-Harezmi, Batlamyus’un Kanarya Adaları’ndan Akdeniz’in doğu kıyları boyunca yaptığı Akdeniz’in uzunluğu ile ilgili aşırı büyük olan öngörüleri düzeltti. Batlamyus bu uzunluğu 63 derece boylamdan fazla tahmin ederken, el-Harezmi neredeyse tam doğru olacak şekilde 50 derecelik bir boylam olarak tahmin etmiştir. Harezmi ayrıca, Atlantik ve Hint okyanuslarını, Batlamyus’un karalar tarafından kapatılmış denizler olarak tanımlamasının aksine,onları birer açık deniz kütlesi olarak tasvir etmiştir. Harezmi’nin baş meridyeni, Marinus ve Batlamyus’un kullandığı çizginin yaklaşık 10 ° doğusunda, Fortunate Isles’da idi. Çoğu Ortaçağ Müslüman atlası el-Harezmî'nin baş meridyenini kullanmaya devam etmiştir.\r\n\r\n==Yahudi takvimi==\r\nEl-Harezmi içlerinde Risāla fi istikhrāj ta’rīkh al-yahūd (Arapça: رسالة في إستخراج تأريخ اليهود, \"Yahudi Devrinin Çıkarılması\") başlıklı bir yahudi takvimi tezi’ninde bulunduğu birçok farklı eser yazmıştır.19 yıllık ara geçiş döngüsü olan metonik döngüyü tanımlar; Tishrei'nin ayın ilk gününde haftanın hangi gününde düşeceğini belirleme kuralları; Anno Mundi veya Yahudi yılı ile Seleukos dönemi arasındaki süreyi hesaplar; İbrani takvimini kullanarak güneş ve aya ait ortalama boylamın belirlenmesine ilişkin kurallar verir. Benzer bulgular, el-Bîrûnî ve Maimonides'in eserlerinde bulunmuştur.\r\n==Diğer çalışmaları==\r\nİbn-i Nadim, arapça kitapların bir dizini olan Kitab-ı Fihrist adlı eserinde el-Harezmî’nin Kitab-ı Ta'rīkh (Arapça: كتاب التأريخ) isimli bir tarih kitabından bahseder. Original el yazması günümüze ulaşmamıştır; ancak, metropol piskoposu Mar Elyas bar Shinaya'nın 11. yüzyılda bulduğu bir kopyası Nusaybin’e ulaşmıştır.\r\n\r\nBerlin, İstanbul, Taşkent, Kahire ve Paris'teki birçok Arapça el yazmasının içerdiği materyaller kesin olarak ya da belli olasılıkta Harezmi’den gelmiştir. İstanbul el yazması güneş saatleri hakkında bir yazı içerir; Fihrist, Harezmi’yi Kitāb ar-Rukhāma (Arabic: كتاب الرخامة‎) ile tanııtır. Mekke'nin yönünü belirleme gibi diğer yazmalar küresel astronomi üzerinedir.\r\n\r\nSabah genişliği (Ma‘rifat sa‘at al-mashriq fī kull balad) ve yükseklikten azimutun belirlenmesi (Ma‘rifat al-samt min qibal al-irtifā‘) üzerine yazılmış olan iki metin özel bir ilgiyi hak eder.\r\nHarezmi ayrıca usturlab yapımı kullanımı üzerine iki kitap yazmıştır.", "question": "el-Harezmi tarafından geliştirilen Hint-Arap rakamlarıyla aritmetik gerçekleştirme tekniğinden türetilen terimin ismi nedir?", "answers": {"answer_start": 4973, "text": "Algoritma"}}, {"id": "7575", "context": "== Cebir alanındaki çalışmaları ==\r\nTamamlama ve Dengeleme ile Hesaplama Üzerine Özlü Kitap (Arapça: الكتاب المختصر في حساب الجبر والمقابلة al-Kitāb al-mukhtaṣar fī ḥisāb al-jabr wal-muqābala) 820 yılı dolaylarında yazılmış bir matematik kitabıdır. Bu kitap ticaret,ölçüm ve yasal miras alanlarında, çok geniş yelpazedeki problemlerin çözümü için örnekler ve uygulamalarla dolu popüler bir hesaplama çalışması olarak halife el-Memun’un teşviki ile yazılmıştır. “Cebir” terimi bu kitapta tanımlanan temel işlemlerden biri olan denklemlerden gelmektedir. ( al-jabr, manası \"restorasyon\" dır, terimlerin birleştirilmesi veya sadeleştirilmesi için denklemin her iki tarafına bir sayı eklenmesi anlamına gelir). Bu eser aynı zamanda doğu ve batının ilk müstakil cebir kitabı olma özelliğini taşımaktadır. Bu kitap Robert of Chester (Segovia, 1145) ve daha sonra Gerard of Cremona tarafından Latinceye çevrilmiştir. Özgün bir Arapça kopyası Oxford'da bulunmaktadır ve F. Rosen tarafından 1831 yılında tercüme edilmiştir. Latince bir çevirisi Cambridge'de muhafaza edilmektedir.\r\n\r\nMatematik alanındaki çalışmaları cebirin temelini oluşturmuştur. Bir dönem bulunduğu Hindistan’da sayıları ifade etmek için harfler ya da heceler yerine basamaklı sayı sisteminin kullanıldığını saptamıştır. Harezmî'nin bu konuda yazdığı kitabın Algoritmi de numero Indorum adıyla Latinceye tercüme edilmesi sonucu, sembollerden oluşan bu sistem ve sıfır, 12. yüzyılda batı dünyasına sunulmuştur. Hesab-ül Cebir vel-Mukabele adlı kitabı, matematik tarihinde, birinci ve ikinci dereceden denklemlerin sistematik çözümlerinin yer aldığı ilk eserdir. Bu nedenle Harezmî (Diophantus ile birlikte) \"Cebir'in babası\" olarak da bilinir. İngilizcedeki \"algebra\" ve bunun Türkçedeki karşılığı olan \"cebir\" sözcüğü, Harezmî'nin kitabındaki ikinci dereceden denklemleri çözme yöntemlerinden biri olan \"el-cebr\"den gelmektedir.\r\n\r\nHarezmi sıfır rakamını (0) ve x bilinmeyenini kullandığı bilinen ilk kişidir.\r\n\r\nİkinci dereceye kadar polinom denklemlerinin çözülmesinin kapsamlı bir hesabını sağlamıştır ve terimleri bir denklemin diğer tarafına aktarmaya istinaden, diğer bir deyişle denklemin zıt taraflarındaki benzer terimleri iptal etmek olan, “indirgeme” ve “dengeleme” temel metodlarını ele almıştır.\r\n\r\nEl-Harezmī'nin doğrusal ve ikinci dereceden denklemleri çözme yöntemi, denklemi altı standart formdan birine indirgeyerek başlar.\r\n\r\nKarelerin köklere eşitlenmesi (ax2 = bx)\r\nKarelerin sayıya eşitlenmesi (ax2 = c)\r\nKöklerin sayıya eşitlenmesi (bx = c)\r\nKarelerin ve köklerin sayıya eşitlenmesi (ax2 + bx = c)\r\nKarelerin ve sayı köklere eşitlenmesi (ax2 + c = bx)\r\nKöklerin ve sayı karelere eşitlenmesi (bx + c = ax2)\r\n\r\nKarenin katsayısını bölme ve al-jabr (Arapça: الجبر‎ \"düzenleme\" or \"tamamlama\") ve al-muqābala (“dengeleme”) işlemleri.Cebir, denklemin her bir yanına aynı değeri ekleyerek negatif birimleri, kökleri ve kareleri kaldırma işlemidir. Örneğin, x2 = 40x−4x2 denklemi 5x2 = 40x 'e dönüştürülür. Al-Muqābala, aynı türden terimleri denklemin aynı tarafına getirme işlemidir. Örneğin, x2+14 = x+5 denklemi x2+9 = x halini alır.\r\n\r\nYukarıdaki gösterimler, kitabın ele aldığı problem türleri için modern matematiksel gösterimi kullanır. Ancak Harezmi’nin zamanında bu matematiksel ifadelerin büyük çoğunluğu henüz bulunmamıştı, bu sebepten dolayı problemleri ve çözümlerini sunmak için basit metinler kullanmak zorunda kaldı. Örneğin bir problemle ilgili şöyle yazmıştır (1831 deki bir çeviriden)\r\nBu işlem “şey” (شيء shayʾ) yerine modern gösterim olan “x” ifadesi kullanılarak şu adımlar izlenerek yapılır;\r\nDenklemin kökleri 'p' ve 'q' olsun, sonra , ve\r\n\r\nDolayısıyla köklerden biri şu şekildedir:\r\nEbu Hanife Dineverî, Ebu Kamil Şüca bin Aslam, Ebu Muḥammad el-Adli, Abū Yūsuf al-Miṣṣīṣī, Abdülhamid İbni Türk, Sind ibn Ali-Musa, Sahl ibn Bišr ve Şerafeddin al-Tusi’ninde ralarında bulunduğu birkaç yazar da Kitāb al-jabr wal-muqābala adıyla metinler yayınlamışlardır.\r\nJ. J. O'Conner ve E. F. Robertson, MacTutor History of Mathematics archive’ şöyle yazmışlardır:\r\nR. Rashed ve Angela Armstrong şöyle yazar:\r\n==Aritmetik ==\r\nHarezmi’nin ikinci temel çalışması orijinal Arapçası kaybolmuş fakat Latin tercümesi günümüze ulaşmış olan aritmetik konusu üzerineydi. Bu tercüme büyük olasılıkla 12. yüzyılda, aynı zamanda 1126 yılında astronomic tabloların da çevirisini yapmış olan Adelard of Bath tarafından yapıldı.\r\n\r\nLatince elyazmaları isimlendirilmemiştir, ancak başladıkları ilk iki sözcükle ifade edilir: Dixit algorizmi (\"yani El-Harezmi \") veya Algoritmi de numero Indorum (\"Hint Hesap Sanatı üzerine el-Harezmī\" ), Baldassarre Boncompagni'nin 1857'de çalışmasına verdiği isimdir. Orijinal Arapça başlığı muhtemelen “Kitāb al-Jam‘ wat-Tafrīq bi-Ḥisāb al-Hind\" (\"Hint Hesaplamasına Göre Ekleme ve Çıkarma Kitabı\") idi. \r\nEl-Harezmi’nin aritmetik çalışmaları, Hint matematiği ile geliştirilen Hint-Arap rakamlarına dayanan Arap rakamlarını batı dünyasına tanıtmaktan sorumludur. \"Algoritma\" terimi, el-Harezmi tarafından geliştirilen Hint-Arap rakamlarıyla aritmetik gerçekleştirme tekniğinden türetilmiştir. Hem \"algoritma\" hem de \"algorizm\", sırasıyla Harezmī'nin isminin Latince formlarından, “Algoritmi” ve “Algorismi”den türetilmiştir.\r\n\r\n==Astronomi==\r\nEl-Harezmi’nin Zīj el-Sindhind (Arapça: زيج السند هند, \"Siddhanta'nın astronomik tabloları\") adlı eseri, takvimsel ve astronomik hesaplamalara dayanan,içerisinde bir sinus değeri tablosu ile birlikte 116 adet takvimsel, astronomik ve astrolojik veriyi barındıran, yaklaşık 37 bölümden oluşan bir çalışmadır. Bu, Zijes olarak bilinen ve Hint astronomik yöntemlerine dayanan birçok Arapça Zijes'den ilkidir. Çalışma güneşin, ayın ve o dönemde bilinen beş gezegenin hareketlerini gösteren tablolar içerir. Bu eser İslam astronomisinde dönüm noktasını oluşturmuştur. Şimdiye dek Müslüman gök bilimciler öncelikli olarak araştırma yaklaşımını benimsemişler, başkalarının eserlerini tercüme edip keşfedilmiş bilgileri öğrenmişlerdi. Orijinal Arapça versiyon (820) kayıptır, ancak muhtemelen Adelard of Bath(Ocak 26, 1126). tarafından Latinceye çevrilen, İspanyol gökbilimci Maslamah İbn Ahmed el-Mecriti'nin (1000) bir versiyonu, günümüze ulaşmıştır. Günümüze ulaşan bu el yazması Latince çevirilerden dört tanesi; Bibliothèque publique (Chartres), Bibliothèque Mazarine (Paris), Biblioteca Nacional (Madrid) ve Bodleian Kütüphanesi (Oxford) 'da muhafaza edilmiştir.\r\n\r\n==Trigonometri==\r\nEl-Harezmi’nin Zīj al-Sindhind adlı eseri ayrıca sinus ve kosinüs trigonometrik fonksiyonlarının tablolarını içerir. Küresel trigonometri ile ilgili bir tez de kendisine atfedilir.\r\n\r\n==Coğrafya==\r\nHarizmî Coğrafya alanında da tanınmış biridir ve coğrafya alanında birçok araştırmalar yapmıştır. Dağlar ve kum yuvaları konusunda ölçüm ve hesapları bulunmaktadır.\r\n\r\nEl-Harezmî'nin üçüncü önemli eseri, onun ‘Coğrafya’sı olarak da bilinen, 833 yılında bitirdiği Kitāb ūūrat el-Arḍ’dır (Arapça: كتاب صورة الأرض, \"Dünyanın Tanımı Kitabı\"). Bu çalışma Batlamyus’un 2. yüzyılda yazdığı Coğrafya’sının yeniden düzenlenmesi olup genel bir bilgilendirme ile birlikte şehirlere ait 2402 adet koordinatın listesini ve coğrafi özellikleri içermektedir.\r\nKitāb Ṣūrat al-Arḍ’ın Strasbourg University Library’de muhafaza edilen yalnızca bir adet kopyası günümüze ulaşmıştır. Latince bir tercümesi Madrid'deki Biblioteca Nacional de España'da bulunmaktadır. Bu kitap, “hava bölgeleri” sırasına göre düzenlenmiş olan enlem ve boylam listesiyle başlar. Paul Gallez'in (şüpheli tartışması) işaret ettiği gibi, bu mükemmel sistem, varolan belgelerin neredeyse hiç okunmaz hale gelebilecek kadar kötü bir durumda bulunduğu birçok enlem ve boylamın çıkarımına olanak tanır. Bu eserin ne Arapça ne de Latince tercümesi, dünyanın haritasını içermez; ancak bununla birlikte, Hubert Daunicht eksik olan haritayı koordinatların listesinden yararlanarak yapmayı başardı. Daunicht, el yazması içerisindeki kıyı noktalarının enlem ve boylamlarını okumakta veya onları okunaklı olmayan içerikten çıkarmaktadır. Noktaları grafik kağıdına aktardı ve düz çizgi ile birbirine bağladı, kıyı şeridi orijinal haritadaki gibi yaklaşık olarak elde edildi. Daha sonra aynı işlemleri nehirler ve şehirler için uyguladı. El-Harezmi, Batlamyus’un Kanarya Adaları’ndan Akdeniz’in doğu kıyları boyunca yaptığı Akdeniz’in uzunluğu ile ilgili aşırı büyük olan öngörüleri düzeltti. Batlamyus bu uzunluğu 63 derece boylamdan fazla tahmin ederken, el-Harezmi neredeyse tam doğru olacak şekilde 50 derecelik bir boylam olarak tahmin etmiştir. Harezmi ayrıca, Atlantik ve Hint okyanuslarını, Batlamyus’un karalar tarafından kapatılmış denizler olarak tanımlamasının aksine,onları birer açık deniz kütlesi olarak tasvir etmiştir. Harezmi’nin baş meridyeni, Marinus ve Batlamyus’un kullandığı çizginin yaklaşık 10 ° doğusunda, Fortunate Isles’da idi. Çoğu Ortaçağ Müslüman atlası el-Harezmî'nin baş meridyenini kullanmaya devam etmiştir.\r\n\r\n==Yahudi takvimi==\r\nEl-Harezmi içlerinde Risāla fi istikhrāj ta’rīkh al-yahūd (Arapça: رسالة في إستخراج تأريخ اليهود, \"Yahudi Devrinin Çıkarılması\") başlıklı bir yahudi takvimi tezi’ninde bulunduğu birçok farklı eser yazmıştır.19 yıllık ara geçiş döngüsü olan metonik döngüyü tanımlar; Tishrei'nin ayın ilk gününde haftanın hangi gününde düşeceğini belirleme kuralları; Anno Mundi veya Yahudi yılı ile Seleukos dönemi arasındaki süreyi hesaplar; İbrani takvimini kullanarak güneş ve aya ait ortalama boylamın belirlenmesine ilişkin kurallar verir. Benzer bulgular, el-Bîrûnî ve Maimonides'in eserlerinde bulunmuştur.\r\n==Diğer çalışmaları==\r\nİbn-i Nadim, arapça kitapların bir dizini olan Kitab-ı Fihrist adlı eserinde el-Harezmî’nin Kitab-ı Ta'rīkh (Arapça: كتاب التأريخ) isimli bir tarih kitabından bahseder. Original el yazması günümüze ulaşmamıştır; ancak, metropol piskoposu Mar Elyas bar Shinaya'nın 11. yüzyılda bulduğu bir kopyası Nusaybin’e ulaşmıştır.\r\n\r\nBerlin, İstanbul, Taşkent, Kahire ve Paris'teki birçok Arapça el yazmasının içerdiği materyaller kesin olarak ya da belli olasılıkta Harezmi’den gelmiştir. İstanbul el yazması güneş saatleri hakkında bir yazı içerir; Fihrist, Harezmi’yi Kitāb ar-Rukhāma (Arabic: كتاب الرخامة‎) ile tanııtır. Mekke'nin yönünü belirleme gibi diğer yazmalar küresel astronomi üzerinedir.\r\n\r\nSabah genişliği (Ma‘rifat sa‘at al-mashriq fī kull balad) ve yükseklikten azimutun belirlenmesi (Ma‘rifat al-samt min qibal al-irtifā‘) üzerine yazılmış olan iki metin özel bir ilgiyi hak eder.\r\nHarezmi ayrıca usturlab yapımı kullanımı üzerine iki kitap yazmıştır.", "question": "Cebir'in babası olarak bilinen kişi kimdir?", "answers": {"answer_start": 1893, "text": "Harezmi"}}, {"id": "7576", "context": "== Cebir alanındaki çalışmaları ==\r\nTamamlama ve Dengeleme ile Hesaplama Üzerine Özlü Kitap (Arapça: الكتاب المختصر في حساب الجبر والمقابلة al-Kitāb al-mukhtaṣar fī ḥisāb al-jabr wal-muqābala) 820 yılı dolaylarında yazılmış bir matematik kitabıdır. Bu kitap ticaret,ölçüm ve yasal miras alanlarında, çok geniş yelpazedeki problemlerin çözümü için örnekler ve uygulamalarla dolu popüler bir hesaplama çalışması olarak halife el-Memun’un teşviki ile yazılmıştır. “Cebir” terimi bu kitapta tanımlanan temel işlemlerden biri olan denklemlerden gelmektedir. ( al-jabr, manası \"restorasyon\" dır, terimlerin birleştirilmesi veya sadeleştirilmesi için denklemin her iki tarafına bir sayı eklenmesi anlamına gelir). Bu eser aynı zamanda doğu ve batının ilk müstakil cebir kitabı olma özelliğini taşımaktadır. Bu kitap Robert of Chester (Segovia, 1145) ve daha sonra Gerard of Cremona tarafından Latinceye çevrilmiştir. Özgün bir Arapça kopyası Oxford'da bulunmaktadır ve F. Rosen tarafından 1831 yılında tercüme edilmiştir. Latince bir çevirisi Cambridge'de muhafaza edilmektedir.\r\n\r\nMatematik alanındaki çalışmaları cebirin temelini oluşturmuştur. Bir dönem bulunduğu Hindistan’da sayıları ifade etmek için harfler ya da heceler yerine basamaklı sayı sisteminin kullanıldığını saptamıştır. Harezmî'nin bu konuda yazdığı kitabın Algoritmi de numero Indorum adıyla Latinceye tercüme edilmesi sonucu, sembollerden oluşan bu sistem ve sıfır, 12. yüzyılda batı dünyasına sunulmuştur. Hesab-ül Cebir vel-Mukabele adlı kitabı, matematik tarihinde, birinci ve ikinci dereceden denklemlerin sistematik çözümlerinin yer aldığı ilk eserdir. Bu nedenle Harezmî (Diophantus ile birlikte) \"Cebir'in babası\" olarak da bilinir. İngilizcedeki \"algebra\" ve bunun Türkçedeki karşılığı olan \"cebir\" sözcüğü, Harezmî'nin kitabındaki ikinci dereceden denklemleri çözme yöntemlerinden biri olan \"el-cebr\"den gelmektedir.\r\n\r\nHarezmi sıfır rakamını (0) ve x bilinmeyenini kullandığı bilinen ilk kişidir.\r\n\r\nİkinci dereceye kadar polinom denklemlerinin çözülmesinin kapsamlı bir hesabını sağlamıştır ve terimleri bir denklemin diğer tarafına aktarmaya istinaden, diğer bir deyişle denklemin zıt taraflarındaki benzer terimleri iptal etmek olan, “indirgeme” ve “dengeleme” temel metodlarını ele almıştır.\r\n\r\nEl-Harezmī'nin doğrusal ve ikinci dereceden denklemleri çözme yöntemi, denklemi altı standart formdan birine indirgeyerek başlar.\r\n\r\nKarelerin köklere eşitlenmesi (ax2 = bx)\r\nKarelerin sayıya eşitlenmesi (ax2 = c)\r\nKöklerin sayıya eşitlenmesi (bx = c)\r\nKarelerin ve köklerin sayıya eşitlenmesi (ax2 + bx = c)\r\nKarelerin ve sayı köklere eşitlenmesi (ax2 + c = bx)\r\nKöklerin ve sayı karelere eşitlenmesi (bx + c = ax2)\r\n\r\nKarenin katsayısını bölme ve al-jabr (Arapça: الجبر‎ \"düzenleme\" or \"tamamlama\") ve al-muqābala (“dengeleme”) işlemleri.Cebir, denklemin her bir yanına aynı değeri ekleyerek negatif birimleri, kökleri ve kareleri kaldırma işlemidir. Örneğin, x2 = 40x−4x2 denklemi 5x2 = 40x 'e dönüştürülür. Al-Muqābala, aynı türden terimleri denklemin aynı tarafına getirme işlemidir. Örneğin, x2+14 = x+5 denklemi x2+9 = x halini alır.\r\n\r\nYukarıdaki gösterimler, kitabın ele aldığı problem türleri için modern matematiksel gösterimi kullanır. Ancak Harezmi’nin zamanında bu matematiksel ifadelerin büyük çoğunluğu henüz bulunmamıştı, bu sebepten dolayı problemleri ve çözümlerini sunmak için basit metinler kullanmak zorunda kaldı. Örneğin bir problemle ilgili şöyle yazmıştır (1831 deki bir çeviriden)\r\nBu işlem “şey” (شيء shayʾ) yerine modern gösterim olan “x” ifadesi kullanılarak şu adımlar izlenerek yapılır;\r\nDenklemin kökleri 'p' ve 'q' olsun, sonra , ve\r\n\r\nDolayısıyla köklerden biri şu şekildedir:\r\nEbu Hanife Dineverî, Ebu Kamil Şüca bin Aslam, Ebu Muḥammad el-Adli, Abū Yūsuf al-Miṣṣīṣī, Abdülhamid İbni Türk, Sind ibn Ali-Musa, Sahl ibn Bišr ve Şerafeddin al-Tusi’ninde ralarında bulunduğu birkaç yazar da Kitāb al-jabr wal-muqābala adıyla metinler yayınlamışlardır.\r\nJ. J. O'Conner ve E. F. Robertson, MacTutor History of Mathematics archive’ şöyle yazmışlardır:\r\nR. Rashed ve Angela Armstrong şöyle yazar:\r\n==Aritmetik ==\r\nHarezmi’nin ikinci temel çalışması orijinal Arapçası kaybolmuş fakat Latin tercümesi günümüze ulaşmış olan aritmetik konusu üzerineydi. Bu tercüme büyük olasılıkla 12. yüzyılda, aynı zamanda 1126 yılında astronomic tabloların da çevirisini yapmış olan Adelard of Bath tarafından yapıldı.\r\n\r\nLatince elyazmaları isimlendirilmemiştir, ancak başladıkları ilk iki sözcükle ifade edilir: Dixit algorizmi (\"yani El-Harezmi \") veya Algoritmi de numero Indorum (\"Hint Hesap Sanatı üzerine el-Harezmī\" ), Baldassarre Boncompagni'nin 1857'de çalışmasına verdiği isimdir. Orijinal Arapça başlığı muhtemelen “Kitāb al-Jam‘ wat-Tafrīq bi-Ḥisāb al-Hind\" (\"Hint Hesaplamasına Göre Ekleme ve Çıkarma Kitabı\") idi. \r\nEl-Harezmi’nin aritmetik çalışmaları, Hint matematiği ile geliştirilen Hint-Arap rakamlarına dayanan Arap rakamlarını batı dünyasına tanıtmaktan sorumludur. \"Algoritma\" terimi, el-Harezmi tarafından geliştirilen Hint-Arap rakamlarıyla aritmetik gerçekleştirme tekniğinden türetilmiştir. Hem \"algoritma\" hem de \"algorizm\", sırasıyla Harezmī'nin isminin Latince formlarından, “Algoritmi” ve “Algorismi”den türetilmiştir.\r\n\r\n==Astronomi==\r\nEl-Harezmi’nin Zīj el-Sindhind (Arapça: زيج السند هند, \"Siddhanta'nın astronomik tabloları\") adlı eseri, takvimsel ve astronomik hesaplamalara dayanan,içerisinde bir sinus değeri tablosu ile birlikte 116 adet takvimsel, astronomik ve astrolojik veriyi barındıran, yaklaşık 37 bölümden oluşan bir çalışmadır. Bu, Zijes olarak bilinen ve Hint astronomik yöntemlerine dayanan birçok Arapça Zijes'den ilkidir. Çalışma güneşin, ayın ve o dönemde bilinen beş gezegenin hareketlerini gösteren tablolar içerir. Bu eser İslam astronomisinde dönüm noktasını oluşturmuştur. Şimdiye dek Müslüman gök bilimciler öncelikli olarak araştırma yaklaşımını benimsemişler, başkalarının eserlerini tercüme edip keşfedilmiş bilgileri öğrenmişlerdi. Orijinal Arapça versiyon (820) kayıptır, ancak muhtemelen Adelard of Bath(Ocak 26, 1126). tarafından Latinceye çevrilen, İspanyol gökbilimci Maslamah İbn Ahmed el-Mecriti'nin (1000) bir versiyonu, günümüze ulaşmıştır. Günümüze ulaşan bu el yazması Latince çevirilerden dört tanesi; Bibliothèque publique (Chartres), Bibliothèque Mazarine (Paris), Biblioteca Nacional (Madrid) ve Bodleian Kütüphanesi (Oxford) 'da muhafaza edilmiştir.\r\n\r\n==Trigonometri==\r\nEl-Harezmi’nin Zīj al-Sindhind adlı eseri ayrıca sinus ve kosinüs trigonometrik fonksiyonlarının tablolarını içerir. Küresel trigonometri ile ilgili bir tez de kendisine atfedilir.\r\n\r\n==Coğrafya==\r\nHarizmî Coğrafya alanında da tanınmış biridir ve coğrafya alanında birçok araştırmalar yapmıştır. Dağlar ve kum yuvaları konusunda ölçüm ve hesapları bulunmaktadır.\r\n\r\nEl-Harezmî'nin üçüncü önemli eseri, onun ‘Coğrafya’sı olarak da bilinen, 833 yılında bitirdiği Kitāb ūūrat el-Arḍ’dır (Arapça: كتاب صورة الأرض, \"Dünyanın Tanımı Kitabı\"). Bu çalışma Batlamyus’un 2. yüzyılda yazdığı Coğrafya’sının yeniden düzenlenmesi olup genel bir bilgilendirme ile birlikte şehirlere ait 2402 adet koordinatın listesini ve coğrafi özellikleri içermektedir.\r\nKitāb Ṣūrat al-Arḍ’ın Strasbourg University Library’de muhafaza edilen yalnızca bir adet kopyası günümüze ulaşmıştır. Latince bir tercümesi Madrid'deki Biblioteca Nacional de España'da bulunmaktadır. Bu kitap, “hava bölgeleri” sırasına göre düzenlenmiş olan enlem ve boylam listesiyle başlar. Paul Gallez'in (şüpheli tartışması) işaret ettiği gibi, bu mükemmel sistem, varolan belgelerin neredeyse hiç okunmaz hale gelebilecek kadar kötü bir durumda bulunduğu birçok enlem ve boylamın çıkarımına olanak tanır. Bu eserin ne Arapça ne de Latince tercümesi, dünyanın haritasını içermez; ancak bununla birlikte, Hubert Daunicht eksik olan haritayı koordinatların listesinden yararlanarak yapmayı başardı. Daunicht, el yazması içerisindeki kıyı noktalarının enlem ve boylamlarını okumakta veya onları okunaklı olmayan içerikten çıkarmaktadır. Noktaları grafik kağıdına aktardı ve düz çizgi ile birbirine bağladı, kıyı şeridi orijinal haritadaki gibi yaklaşık olarak elde edildi. Daha sonra aynı işlemleri nehirler ve şehirler için uyguladı. El-Harezmi, Batlamyus’un Kanarya Adaları’ndan Akdeniz’in doğu kıyları boyunca yaptığı Akdeniz’in uzunluğu ile ilgili aşırı büyük olan öngörüleri düzeltti. Batlamyus bu uzunluğu 63 derece boylamdan fazla tahmin ederken, el-Harezmi neredeyse tam doğru olacak şekilde 50 derecelik bir boylam olarak tahmin etmiştir. Harezmi ayrıca, Atlantik ve Hint okyanuslarını, Batlamyus’un karalar tarafından kapatılmış denizler olarak tanımlamasının aksine,onları birer açık deniz kütlesi olarak tasvir etmiştir. Harezmi’nin baş meridyeni, Marinus ve Batlamyus’un kullandığı çizginin yaklaşık 10 ° doğusunda, Fortunate Isles’da idi. Çoğu Ortaçağ Müslüman atlası el-Harezmî'nin baş meridyenini kullanmaya devam etmiştir.\r\n\r\n==Yahudi takvimi==\r\nEl-Harezmi içlerinde Risāla fi istikhrāj ta’rīkh al-yahūd (Arapça: رسالة في إستخراج تأريخ اليهود, \"Yahudi Devrinin Çıkarılması\") başlıklı bir yahudi takvimi tezi’ninde bulunduğu birçok farklı eser yazmıştır.19 yıllık ara geçiş döngüsü olan metonik döngüyü tanımlar; Tishrei'nin ayın ilk gününde haftanın hangi gününde düşeceğini belirleme kuralları; Anno Mundi veya Yahudi yılı ile Seleukos dönemi arasındaki süreyi hesaplar; İbrani takvimini kullanarak güneş ve aya ait ortalama boylamın belirlenmesine ilişkin kurallar verir. Benzer bulgular, el-Bîrûnî ve Maimonides'in eserlerinde bulunmuştur.\r\n==Diğer çalışmaları==\r\nİbn-i Nadim, arapça kitapların bir dizini olan Kitab-ı Fihrist adlı eserinde el-Harezmî’nin Kitab-ı Ta'rīkh (Arapça: كتاب التأريخ) isimli bir tarih kitabından bahseder. Original el yazması günümüze ulaşmamıştır; ancak, metropol piskoposu Mar Elyas bar Shinaya'nın 11. yüzyılda bulduğu bir kopyası Nusaybin’e ulaşmıştır.\r\n\r\nBerlin, İstanbul, Taşkent, Kahire ve Paris'teki birçok Arapça el yazmasının içerdiği materyaller kesin olarak ya da belli olasılıkta Harezmi’den gelmiştir. İstanbul el yazması güneş saatleri hakkında bir yazı içerir; Fihrist, Harezmi’yi Kitāb ar-Rukhāma (Arabic: كتاب الرخامة‎) ile tanııtır. Mekke'nin yönünü belirleme gibi diğer yazmalar küresel astronomi üzerinedir.\r\n\r\nSabah genişliği (Ma‘rifat sa‘at al-mashriq fī kull balad) ve yükseklikten azimutun belirlenmesi (Ma‘rifat al-samt min qibal al-irtifā‘) üzerine yazılmış olan iki metin özel bir ilgiyi hak eder.\r\nHarezmi ayrıca usturlab yapımı kullanımı üzerine iki kitap yazmıştır.", "question": "Bir dönem bulunduğu Hindistan’da sayıları ifade etmek için harfler ya da heceler yerine basamaklı sayı sisteminin kullanıldığını saptanan tanınmış kişi kimdir?", "answers": {"answer_start": 1893, "text": "Harezmi"}}, {"id": "7577", "context": "== Cebir alanındaki çalışmaları ==\r\nTamamlama ve Dengeleme ile Hesaplama Üzerine Özlü Kitap (Arapça: الكتاب المختصر في حساب الجبر والمقابلة al-Kitāb al-mukhtaṣar fī ḥisāb al-jabr wal-muqābala) 820 yılı dolaylarında yazılmış bir matematik kitabıdır. Bu kitap ticaret,ölçüm ve yasal miras alanlarında, çok geniş yelpazedeki problemlerin çözümü için örnekler ve uygulamalarla dolu popüler bir hesaplama çalışması olarak halife el-Memun’un teşviki ile yazılmıştır. “Cebir” terimi bu kitapta tanımlanan temel işlemlerden biri olan denklemlerden gelmektedir. ( al-jabr, manası \"restorasyon\" dır, terimlerin birleştirilmesi veya sadeleştirilmesi için denklemin her iki tarafına bir sayı eklenmesi anlamına gelir). Bu eser aynı zamanda doğu ve batının ilk müstakil cebir kitabı olma özelliğini taşımaktadır. Bu kitap Robert of Chester (Segovia, 1145) ve daha sonra Gerard of Cremona tarafından Latinceye çevrilmiştir. Özgün bir Arapça kopyası Oxford'da bulunmaktadır ve F. Rosen tarafından 1831 yılında tercüme edilmiştir. Latince bir çevirisi Cambridge'de muhafaza edilmektedir.\r\n\r\nMatematik alanındaki çalışmaları cebirin temelini oluşturmuştur. Bir dönem bulunduğu Hindistan’da sayıları ifade etmek için harfler ya da heceler yerine basamaklı sayı sisteminin kullanıldığını saptamıştır. Harezmî'nin bu konuda yazdığı kitabın Algoritmi de numero Indorum adıyla Latinceye tercüme edilmesi sonucu, sembollerden oluşan bu sistem ve sıfır, 12. yüzyılda batı dünyasına sunulmuştur. Hesab-ül Cebir vel-Mukabele adlı kitabı, matematik tarihinde, birinci ve ikinci dereceden denklemlerin sistematik çözümlerinin yer aldığı ilk eserdir. Bu nedenle Harezmî (Diophantus ile birlikte) \"Cebir'in babası\" olarak da bilinir. İngilizcedeki \"algebra\" ve bunun Türkçedeki karşılığı olan \"cebir\" sözcüğü, Harezmî'nin kitabındaki ikinci dereceden denklemleri çözme yöntemlerinden biri olan \"el-cebr\"den gelmektedir.\r\n\r\nHarezmi sıfır rakamını (0) ve x bilinmeyenini kullandığı bilinen ilk kişidir.\r\n\r\nİkinci dereceye kadar polinom denklemlerinin çözülmesinin kapsamlı bir hesabını sağlamıştır ve terimleri bir denklemin diğer tarafına aktarmaya istinaden, diğer bir deyişle denklemin zıt taraflarındaki benzer terimleri iptal etmek olan, “indirgeme” ve “dengeleme” temel metodlarını ele almıştır.\r\n\r\nEl-Harezmī'nin doğrusal ve ikinci dereceden denklemleri çözme yöntemi, denklemi altı standart formdan birine indirgeyerek başlar.\r\n\r\nKarelerin köklere eşitlenmesi (ax2 = bx)\r\nKarelerin sayıya eşitlenmesi (ax2 = c)\r\nKöklerin sayıya eşitlenmesi (bx = c)\r\nKarelerin ve köklerin sayıya eşitlenmesi (ax2 + bx = c)\r\nKarelerin ve sayı köklere eşitlenmesi (ax2 + c = bx)\r\nKöklerin ve sayı karelere eşitlenmesi (bx + c = ax2)\r\n\r\nKarenin katsayısını bölme ve al-jabr (Arapça: الجبر‎ \"düzenleme\" or \"tamamlama\") ve al-muqābala (“dengeleme”) işlemleri.Cebir, denklemin her bir yanına aynı değeri ekleyerek negatif birimleri, kökleri ve kareleri kaldırma işlemidir. Örneğin, x2 = 40x−4x2 denklemi 5x2 = 40x 'e dönüştürülür. Al-Muqābala, aynı türden terimleri denklemin aynı tarafına getirme işlemidir. Örneğin, x2+14 = x+5 denklemi x2+9 = x halini alır.\r\n\r\nYukarıdaki gösterimler, kitabın ele aldığı problem türleri için modern matematiksel gösterimi kullanır. Ancak Harezmi’nin zamanında bu matematiksel ifadelerin büyük çoğunluğu henüz bulunmamıştı, bu sebepten dolayı problemleri ve çözümlerini sunmak için basit metinler kullanmak zorunda kaldı. Örneğin bir problemle ilgili şöyle yazmıştır (1831 deki bir çeviriden)\r\nBu işlem “şey” (شيء shayʾ) yerine modern gösterim olan “x” ifadesi kullanılarak şu adımlar izlenerek yapılır;\r\nDenklemin kökleri 'p' ve 'q' olsun, sonra , ve\r\n\r\nDolayısıyla köklerden biri şu şekildedir:\r\nEbu Hanife Dineverî, Ebu Kamil Şüca bin Aslam, Ebu Muḥammad el-Adli, Abū Yūsuf al-Miṣṣīṣī, Abdülhamid İbni Türk, Sind ibn Ali-Musa, Sahl ibn Bišr ve Şerafeddin al-Tusi’ninde ralarında bulunduğu birkaç yazar da Kitāb al-jabr wal-muqābala adıyla metinler yayınlamışlardır.\r\nJ. J. O'Conner ve E. F. Robertson, MacTutor History of Mathematics archive’ şöyle yazmışlardır:\r\nR. Rashed ve Angela Armstrong şöyle yazar:\r\n==Aritmetik ==\r\nHarezmi’nin ikinci temel çalışması orijinal Arapçası kaybolmuş fakat Latin tercümesi günümüze ulaşmış olan aritmetik konusu üzerineydi. Bu tercüme büyük olasılıkla 12. yüzyılda, aynı zamanda 1126 yılında astronomic tabloların da çevirisini yapmış olan Adelard of Bath tarafından yapıldı.\r\n\r\nLatince elyazmaları isimlendirilmemiştir, ancak başladıkları ilk iki sözcükle ifade edilir: Dixit algorizmi (\"yani El-Harezmi \") veya Algoritmi de numero Indorum (\"Hint Hesap Sanatı üzerine el-Harezmī\" ), Baldassarre Boncompagni'nin 1857'de çalışmasına verdiği isimdir. Orijinal Arapça başlığı muhtemelen “Kitāb al-Jam‘ wat-Tafrīq bi-Ḥisāb al-Hind\" (\"Hint Hesaplamasına Göre Ekleme ve Çıkarma Kitabı\") idi. \r\nEl-Harezmi’nin aritmetik çalışmaları, Hint matematiği ile geliştirilen Hint-Arap rakamlarına dayanan Arap rakamlarını batı dünyasına tanıtmaktan sorumludur. \"Algoritma\" terimi, el-Harezmi tarafından geliştirilen Hint-Arap rakamlarıyla aritmetik gerçekleştirme tekniğinden türetilmiştir. Hem \"algoritma\" hem de \"algorizm\", sırasıyla Harezmī'nin isminin Latince formlarından, “Algoritmi” ve “Algorismi”den türetilmiştir.\r\n\r\n==Astronomi==\r\nEl-Harezmi’nin Zīj el-Sindhind (Arapça: زيج السند هند, \"Siddhanta'nın astronomik tabloları\") adlı eseri, takvimsel ve astronomik hesaplamalara dayanan,içerisinde bir sinus değeri tablosu ile birlikte 116 adet takvimsel, astronomik ve astrolojik veriyi barındıran, yaklaşık 37 bölümden oluşan bir çalışmadır. Bu, Zijes olarak bilinen ve Hint astronomik yöntemlerine dayanan birçok Arapça Zijes'den ilkidir. Çalışma güneşin, ayın ve o dönemde bilinen beş gezegenin hareketlerini gösteren tablolar içerir. Bu eser İslam astronomisinde dönüm noktasını oluşturmuştur. Şimdiye dek Müslüman gök bilimciler öncelikli olarak araştırma yaklaşımını benimsemişler, başkalarının eserlerini tercüme edip keşfedilmiş bilgileri öğrenmişlerdi. Orijinal Arapça versiyon (820) kayıptır, ancak muhtemelen Adelard of Bath(Ocak 26, 1126). tarafından Latinceye çevrilen, İspanyol gökbilimci Maslamah İbn Ahmed el-Mecriti'nin (1000) bir versiyonu, günümüze ulaşmıştır. Günümüze ulaşan bu el yazması Latince çevirilerden dört tanesi; Bibliothèque publique (Chartres), Bibliothèque Mazarine (Paris), Biblioteca Nacional (Madrid) ve Bodleian Kütüphanesi (Oxford) 'da muhafaza edilmiştir.\r\n\r\n==Trigonometri==\r\nEl-Harezmi’nin Zīj al-Sindhind adlı eseri ayrıca sinus ve kosinüs trigonometrik fonksiyonlarının tablolarını içerir. Küresel trigonometri ile ilgili bir tez de kendisine atfedilir.\r\n\r\n==Coğrafya==\r\nHarizmî Coğrafya alanında da tanınmış biridir ve coğrafya alanında birçok araştırmalar yapmıştır. Dağlar ve kum yuvaları konusunda ölçüm ve hesapları bulunmaktadır.\r\n\r\nEl-Harezmî'nin üçüncü önemli eseri, onun ‘Coğrafya’sı olarak da bilinen, 833 yılında bitirdiği Kitāb ūūrat el-Arḍ’dır (Arapça: كتاب صورة الأرض, \"Dünyanın Tanımı Kitabı\"). Bu çalışma Batlamyus’un 2. yüzyılda yazdığı Coğrafya’sının yeniden düzenlenmesi olup genel bir bilgilendirme ile birlikte şehirlere ait 2402 adet koordinatın listesini ve coğrafi özellikleri içermektedir.\r\nKitāb Ṣūrat al-Arḍ’ın Strasbourg University Library’de muhafaza edilen yalnızca bir adet kopyası günümüze ulaşmıştır. Latince bir tercümesi Madrid'deki Biblioteca Nacional de España'da bulunmaktadır. Bu kitap, “hava bölgeleri” sırasına göre düzenlenmiş olan enlem ve boylam listesiyle başlar. Paul Gallez'in (şüpheli tartışması) işaret ettiği gibi, bu mükemmel sistem, varolan belgelerin neredeyse hiç okunmaz hale gelebilecek kadar kötü bir durumda bulunduğu birçok enlem ve boylamın çıkarımına olanak tanır. Bu eserin ne Arapça ne de Latince tercümesi, dünyanın haritasını içermez; ancak bununla birlikte, Hubert Daunicht eksik olan haritayı koordinatların listesinden yararlanarak yapmayı başardı. Daunicht, el yazması içerisindeki kıyı noktalarının enlem ve boylamlarını okumakta veya onları okunaklı olmayan içerikten çıkarmaktadır. Noktaları grafik kağıdına aktardı ve düz çizgi ile birbirine bağladı, kıyı şeridi orijinal haritadaki gibi yaklaşık olarak elde edildi. Daha sonra aynı işlemleri nehirler ve şehirler için uyguladı. El-Harezmi, Batlamyus’un Kanarya Adaları’ndan Akdeniz’in doğu kıyları boyunca yaptığı Akdeniz’in uzunluğu ile ilgili aşırı büyük olan öngörüleri düzeltti. Batlamyus bu uzunluğu 63 derece boylamdan fazla tahmin ederken, el-Harezmi neredeyse tam doğru olacak şekilde 50 derecelik bir boylam olarak tahmin etmiştir. Harezmi ayrıca, Atlantik ve Hint okyanuslarını, Batlamyus’un karalar tarafından kapatılmış denizler olarak tanımlamasının aksine,onları birer açık deniz kütlesi olarak tasvir etmiştir. Harezmi’nin baş meridyeni, Marinus ve Batlamyus’un kullandığı çizginin yaklaşık 10 ° doğusunda, Fortunate Isles’da idi. Çoğu Ortaçağ Müslüman atlası el-Harezmî'nin baş meridyenini kullanmaya devam etmiştir.\r\n\r\n==Yahudi takvimi==\r\nEl-Harezmi içlerinde Risāla fi istikhrāj ta’rīkh al-yahūd (Arapça: رسالة في إستخراج تأريخ اليهود, \"Yahudi Devrinin Çıkarılması\") başlıklı bir yahudi takvimi tezi’ninde bulunduğu birçok farklı eser yazmıştır.19 yıllık ara geçiş döngüsü olan metonik döngüyü tanımlar; Tishrei'nin ayın ilk gününde haftanın hangi gününde düşeceğini belirleme kuralları; Anno Mundi veya Yahudi yılı ile Seleukos dönemi arasındaki süreyi hesaplar; İbrani takvimini kullanarak güneş ve aya ait ortalama boylamın belirlenmesine ilişkin kurallar verir. Benzer bulgular, el-Bîrûnî ve Maimonides'in eserlerinde bulunmuştur.\r\n==Diğer çalışmaları==\r\nİbn-i Nadim, arapça kitapların bir dizini olan Kitab-ı Fihrist adlı eserinde el-Harezmî’nin Kitab-ı Ta'rīkh (Arapça: كتاب التأريخ) isimli bir tarih kitabından bahseder. Original el yazması günümüze ulaşmamıştır; ancak, metropol piskoposu Mar Elyas bar Shinaya'nın 11. yüzyılda bulduğu bir kopyası Nusaybin’e ulaşmıştır.\r\n\r\nBerlin, İstanbul, Taşkent, Kahire ve Paris'teki birçok Arapça el yazmasının içerdiği materyaller kesin olarak ya da belli olasılıkta Harezmi’den gelmiştir. İstanbul el yazması güneş saatleri hakkında bir yazı içerir; Fihrist, Harezmi’yi Kitāb ar-Rukhāma (Arabic: كتاب الرخامة‎) ile tanııtır. Mekke'nin yönünü belirleme gibi diğer yazmalar küresel astronomi üzerinedir.\r\n\r\nSabah genişliği (Ma‘rifat sa‘at al-mashriq fī kull balad) ve yükseklikten azimutun belirlenmesi (Ma‘rifat al-samt min qibal al-irtifā‘) üzerine yazılmış olan iki metin özel bir ilgiyi hak eder.\r\nHarezmi ayrıca usturlab yapımı kullanımı üzerine iki kitap yazmıştır.", "question": "Tamamlama ve Dengeleme ile Hesaplama Üzerine Özlü Kitap'ı ne özelliği taşımaktadır?", "answers": {"answer_start": 728, "text": "doğu ve batının ilk müstakil cebir kitabı olma özelliğini"}}, {"id": "7578", "context": "== Cebir alanındaki çalışmaları ==\r\nTamamlama ve Dengeleme ile Hesaplama Üzerine Özlü Kitap (Arapça: الكتاب المختصر في حساب الجبر والمقابلة al-Kitāb al-mukhtaṣar fī ḥisāb al-jabr wal-muqābala) 820 yılı dolaylarında yazılmış bir matematik kitabıdır. Bu kitap ticaret,ölçüm ve yasal miras alanlarında, çok geniş yelpazedeki problemlerin çözümü için örnekler ve uygulamalarla dolu popüler bir hesaplama çalışması olarak halife el-Memun’un teşviki ile yazılmıştır. “Cebir” terimi bu kitapta tanımlanan temel işlemlerden biri olan denklemlerden gelmektedir. ( al-jabr, manası \"restorasyon\" dır, terimlerin birleştirilmesi veya sadeleştirilmesi için denklemin her iki tarafına bir sayı eklenmesi anlamına gelir). Bu eser aynı zamanda doğu ve batının ilk müstakil cebir kitabı olma özelliğini taşımaktadır. Bu kitap Robert of Chester (Segovia, 1145) ve daha sonra Gerard of Cremona tarafından Latinceye çevrilmiştir. Özgün bir Arapça kopyası Oxford'da bulunmaktadır ve F. Rosen tarafından 1831 yılında tercüme edilmiştir. Latince bir çevirisi Cambridge'de muhafaza edilmektedir.\r\n\r\nMatematik alanındaki çalışmaları cebirin temelini oluşturmuştur. Bir dönem bulunduğu Hindistan’da sayıları ifade etmek için harfler ya da heceler yerine basamaklı sayı sisteminin kullanıldığını saptamıştır. Harezmî'nin bu konuda yazdığı kitabın Algoritmi de numero Indorum adıyla Latinceye tercüme edilmesi sonucu, sembollerden oluşan bu sistem ve sıfır, 12. yüzyılda batı dünyasına sunulmuştur. Hesab-ül Cebir vel-Mukabele adlı kitabı, matematik tarihinde, birinci ve ikinci dereceden denklemlerin sistematik çözümlerinin yer aldığı ilk eserdir. Bu nedenle Harezmî (Diophantus ile birlikte) \"Cebir'in babası\" olarak da bilinir. İngilizcedeki \"algebra\" ve bunun Türkçedeki karşılığı olan \"cebir\" sözcüğü, Harezmî'nin kitabındaki ikinci dereceden denklemleri çözme yöntemlerinden biri olan \"el-cebr\"den gelmektedir.\r\n\r\nHarezmi sıfır rakamını (0) ve x bilinmeyenini kullandığı bilinen ilk kişidir.\r\n\r\nİkinci dereceye kadar polinom denklemlerinin çözülmesinin kapsamlı bir hesabını sağlamıştır ve terimleri bir denklemin diğer tarafına aktarmaya istinaden, diğer bir deyişle denklemin zıt taraflarındaki benzer terimleri iptal etmek olan, “indirgeme” ve “dengeleme” temel metodlarını ele almıştır.\r\n\r\nEl-Harezmī'nin doğrusal ve ikinci dereceden denklemleri çözme yöntemi, denklemi altı standart formdan birine indirgeyerek başlar.\r\n\r\nKarelerin köklere eşitlenmesi (ax2 = bx)\r\nKarelerin sayıya eşitlenmesi (ax2 = c)\r\nKöklerin sayıya eşitlenmesi (bx = c)\r\nKarelerin ve köklerin sayıya eşitlenmesi (ax2 + bx = c)\r\nKarelerin ve sayı köklere eşitlenmesi (ax2 + c = bx)\r\nKöklerin ve sayı karelere eşitlenmesi (bx + c = ax2)\r\n\r\nKarenin katsayısını bölme ve al-jabr (Arapça: الجبر‎ \"düzenleme\" or \"tamamlama\") ve al-muqābala (“dengeleme”) işlemleri.Cebir, denklemin her bir yanına aynı değeri ekleyerek negatif birimleri, kökleri ve kareleri kaldırma işlemidir. Örneğin, x2 = 40x−4x2 denklemi 5x2 = 40x 'e dönüştürülür. Al-Muqābala, aynı türden terimleri denklemin aynı tarafına getirme işlemidir. Örneğin, x2+14 = x+5 denklemi x2+9 = x halini alır.\r\n\r\nYukarıdaki gösterimler, kitabın ele aldığı problem türleri için modern matematiksel gösterimi kullanır. Ancak Harezmi’nin zamanında bu matematiksel ifadelerin büyük çoğunluğu henüz bulunmamıştı, bu sebepten dolayı problemleri ve çözümlerini sunmak için basit metinler kullanmak zorunda kaldı. Örneğin bir problemle ilgili şöyle yazmıştır (1831 deki bir çeviriden)\r\nBu işlem “şey” (شيء shayʾ) yerine modern gösterim olan “x” ifadesi kullanılarak şu adımlar izlenerek yapılır;\r\nDenklemin kökleri 'p' ve 'q' olsun, sonra , ve\r\n\r\nDolayısıyla köklerden biri şu şekildedir:\r\nEbu Hanife Dineverî, Ebu Kamil Şüca bin Aslam, Ebu Muḥammad el-Adli, Abū Yūsuf al-Miṣṣīṣī, Abdülhamid İbni Türk, Sind ibn Ali-Musa, Sahl ibn Bišr ve Şerafeddin al-Tusi’ninde ralarında bulunduğu birkaç yazar da Kitāb al-jabr wal-muqābala adıyla metinler yayınlamışlardır.\r\nJ. J. O'Conner ve E. F. Robertson, MacTutor History of Mathematics archive’ şöyle yazmışlardır:\r\nR. Rashed ve Angela Armstrong şöyle yazar:\r\n==Aritmetik ==\r\nHarezmi’nin ikinci temel çalışması orijinal Arapçası kaybolmuş fakat Latin tercümesi günümüze ulaşmış olan aritmetik konusu üzerineydi. Bu tercüme büyük olasılıkla 12. yüzyılda, aynı zamanda 1126 yılında astronomic tabloların da çevirisini yapmış olan Adelard of Bath tarafından yapıldı.\r\n\r\nLatince elyazmaları isimlendirilmemiştir, ancak başladıkları ilk iki sözcükle ifade edilir: Dixit algorizmi (\"yani El-Harezmi \") veya Algoritmi de numero Indorum (\"Hint Hesap Sanatı üzerine el-Harezmī\" ), Baldassarre Boncompagni'nin 1857'de çalışmasına verdiği isimdir. Orijinal Arapça başlığı muhtemelen “Kitāb al-Jam‘ wat-Tafrīq bi-Ḥisāb al-Hind\" (\"Hint Hesaplamasına Göre Ekleme ve Çıkarma Kitabı\") idi. \r\nEl-Harezmi’nin aritmetik çalışmaları, Hint matematiği ile geliştirilen Hint-Arap rakamlarına dayanan Arap rakamlarını batı dünyasına tanıtmaktan sorumludur. \"Algoritma\" terimi, el-Harezmi tarafından geliştirilen Hint-Arap rakamlarıyla aritmetik gerçekleştirme tekniğinden türetilmiştir. Hem \"algoritma\" hem de \"algorizm\", sırasıyla Harezmī'nin isminin Latince formlarından, “Algoritmi” ve “Algorismi”den türetilmiştir.\r\n\r\n==Astronomi==\r\nEl-Harezmi’nin Zīj el-Sindhind (Arapça: زيج السند هند, \"Siddhanta'nın astronomik tabloları\") adlı eseri, takvimsel ve astronomik hesaplamalara dayanan,içerisinde bir sinus değeri tablosu ile birlikte 116 adet takvimsel, astronomik ve astrolojik veriyi barındıran, yaklaşık 37 bölümden oluşan bir çalışmadır. Bu, Zijes olarak bilinen ve Hint astronomik yöntemlerine dayanan birçok Arapça Zijes'den ilkidir. Çalışma güneşin, ayın ve o dönemde bilinen beş gezegenin hareketlerini gösteren tablolar içerir. Bu eser İslam astronomisinde dönüm noktasını oluşturmuştur. Şimdiye dek Müslüman gök bilimciler öncelikli olarak araştırma yaklaşımını benimsemişler, başkalarının eserlerini tercüme edip keşfedilmiş bilgileri öğrenmişlerdi. Orijinal Arapça versiyon (820) kayıptır, ancak muhtemelen Adelard of Bath(Ocak 26, 1126). tarafından Latinceye çevrilen, İspanyol gökbilimci Maslamah İbn Ahmed el-Mecriti'nin (1000) bir versiyonu, günümüze ulaşmıştır. Günümüze ulaşan bu el yazması Latince çevirilerden dört tanesi; Bibliothèque publique (Chartres), Bibliothèque Mazarine (Paris), Biblioteca Nacional (Madrid) ve Bodleian Kütüphanesi (Oxford) 'da muhafaza edilmiştir.\r\n\r\n==Trigonometri==\r\nEl-Harezmi’nin Zīj al-Sindhind adlı eseri ayrıca sinus ve kosinüs trigonometrik fonksiyonlarının tablolarını içerir. Küresel trigonometri ile ilgili bir tez de kendisine atfedilir.\r\n\r\n==Coğrafya==\r\nHarizmî Coğrafya alanında da tanınmış biridir ve coğrafya alanında birçok araştırmalar yapmıştır. Dağlar ve kum yuvaları konusunda ölçüm ve hesapları bulunmaktadır.\r\n\r\nEl-Harezmî'nin üçüncü önemli eseri, onun ‘Coğrafya’sı olarak da bilinen, 833 yılında bitirdiği Kitāb ūūrat el-Arḍ’dır (Arapça: كتاب صورة الأرض, \"Dünyanın Tanımı Kitabı\"). Bu çalışma Batlamyus’un 2. yüzyılda yazdığı Coğrafya’sının yeniden düzenlenmesi olup genel bir bilgilendirme ile birlikte şehirlere ait 2402 adet koordinatın listesini ve coğrafi özellikleri içermektedir.\r\nKitāb Ṣūrat al-Arḍ’ın Strasbourg University Library’de muhafaza edilen yalnızca bir adet kopyası günümüze ulaşmıştır. Latince bir tercümesi Madrid'deki Biblioteca Nacional de España'da bulunmaktadır. Bu kitap, “hava bölgeleri” sırasına göre düzenlenmiş olan enlem ve boylam listesiyle başlar. Paul Gallez'in (şüpheli tartışması) işaret ettiği gibi, bu mükemmel sistem, varolan belgelerin neredeyse hiç okunmaz hale gelebilecek kadar kötü bir durumda bulunduğu birçok enlem ve boylamın çıkarımına olanak tanır. Bu eserin ne Arapça ne de Latince tercümesi, dünyanın haritasını içermez; ancak bununla birlikte, Hubert Daunicht eksik olan haritayı koordinatların listesinden yararlanarak yapmayı başardı. Daunicht, el yazması içerisindeki kıyı noktalarının enlem ve boylamlarını okumakta veya onları okunaklı olmayan içerikten çıkarmaktadır. Noktaları grafik kağıdına aktardı ve düz çizgi ile birbirine bağladı, kıyı şeridi orijinal haritadaki gibi yaklaşık olarak elde edildi. Daha sonra aynı işlemleri nehirler ve şehirler için uyguladı. El-Harezmi, Batlamyus’un Kanarya Adaları’ndan Akdeniz’in doğu kıyları boyunca yaptığı Akdeniz’in uzunluğu ile ilgili aşırı büyük olan öngörüleri düzeltti. Batlamyus bu uzunluğu 63 derece boylamdan fazla tahmin ederken, el-Harezmi neredeyse tam doğru olacak şekilde 50 derecelik bir boylam olarak tahmin etmiştir. Harezmi ayrıca, Atlantik ve Hint okyanuslarını, Batlamyus’un karalar tarafından kapatılmış denizler olarak tanımlamasının aksine,onları birer açık deniz kütlesi olarak tasvir etmiştir. Harezmi’nin baş meridyeni, Marinus ve Batlamyus’un kullandığı çizginin yaklaşık 10 ° doğusunda, Fortunate Isles’da idi. Çoğu Ortaçağ Müslüman atlası el-Harezmî'nin baş meridyenini kullanmaya devam etmiştir.\r\n\r\n==Yahudi takvimi==\r\nEl-Harezmi içlerinde Risāla fi istikhrāj ta’rīkh al-yahūd (Arapça: رسالة في إستخراج تأريخ اليهود, \"Yahudi Devrinin Çıkarılması\") başlıklı bir yahudi takvimi tezi’ninde bulunduğu birçok farklı eser yazmıştır.19 yıllık ara geçiş döngüsü olan metonik döngüyü tanımlar; Tishrei'nin ayın ilk gününde haftanın hangi gününde düşeceğini belirleme kuralları; Anno Mundi veya Yahudi yılı ile Seleukos dönemi arasındaki süreyi hesaplar; İbrani takvimini kullanarak güneş ve aya ait ortalama boylamın belirlenmesine ilişkin kurallar verir. Benzer bulgular, el-Bîrûnî ve Maimonides'in eserlerinde bulunmuştur.\r\n==Diğer çalışmaları==\r\nİbn-i Nadim, arapça kitapların bir dizini olan Kitab-ı Fihrist adlı eserinde el-Harezmî’nin Kitab-ı Ta'rīkh (Arapça: كتاب التأريخ) isimli bir tarih kitabından bahseder. Original el yazması günümüze ulaşmamıştır; ancak, metropol piskoposu Mar Elyas bar Shinaya'nın 11. yüzyılda bulduğu bir kopyası Nusaybin’e ulaşmıştır.\r\n\r\nBerlin, İstanbul, Taşkent, Kahire ve Paris'teki birçok Arapça el yazmasının içerdiği materyaller kesin olarak ya da belli olasılıkta Harezmi’den gelmiştir. İstanbul el yazması güneş saatleri hakkında bir yazı içerir; Fihrist, Harezmi’yi Kitāb ar-Rukhāma (Arabic: كتاب الرخامة‎) ile tanııtır. Mekke'nin yönünü belirleme gibi diğer yazmalar küresel astronomi üzerinedir.\r\n\r\nSabah genişliği (Ma‘rifat sa‘at al-mashriq fī kull balad) ve yükseklikten azimutun belirlenmesi (Ma‘rifat al-samt min qibal al-irtifā‘) üzerine yazılmış olan iki metin özel bir ilgiyi hak eder.\r\nHarezmi ayrıca usturlab yapımı kullanımı üzerine iki kitap yazmıştır.", "question": "Harezminin tamamlama ve Dengeleme ile Hesaplama Üzerine Özlü Kitap 820 yılı dolaylarında yazılmış olup ne kitabıdır", "answers": {"answer_start": 228, "text": "matematik kitabıdır"}}, {"id": "7579", "context": "== Eserleri ==\r\n\r\nMatematik ile ilgili eserleri\r\nEl- Kitab'ul Muhtasar fi'l Hesab'il Cebri ve'l Mukabele\r\nKitab al-Muhtasar fil Hisab el-Hind\r\nEl-Mesahat\r\nMatematik alanındaki çalışmaları cebrin temelini oluşturmuştur. Bir dönem bulunduğu Hindistan’da sayıları ifade etmek için harfler ya da heceler yerine basamaklı sayı sisteminin ( onluk sistem) kullanıldığını saptamıştır. Harezmî'nin bu konuda yazdığı kitabın Algoritmi de numero Indorum adıyla Latinceye tercüme edilmesi sonucu, sembollerden oluşan bu sistem ve sıfır 12. yüzyılda batı dünyasına sunulmuştur.\r\n\r\nAstronomi ile ilgili eserleri \r\nZîc-ul Harezmî\r\nKitab al-Amal bi'l Usturlab\r\nKitab'ul Ruhname\r\n\r\nCoğrafya ile ilgili eserleri\r\nKitab surat al-arz\r\n\r\nTarih ile ilgili eserleri\r\n\r\nKitab'ul Tarih\r\n", "question": "algoritmi de numero Indorum adıyla yazdığı kitabı Latinceye tercüme edilmesi sonucu < 12. yüzyılda batı dünyasına sunulan eserleriyle tanınan kişi kimdir?", "answers": {"answer_start": 377, "text": "Harezmî"}}, {"id": "7580", "context": "== Eserleri ==\r\n\r\nMatematik ile ilgili eserleri\r\nEl- Kitab'ul Muhtasar fi'l Hesab'il Cebri ve'l Mukabele\r\nKitab al-Muhtasar fil Hisab el-Hind\r\nEl-Mesahat\r\nMatematik alanındaki çalışmaları cebrin temelini oluşturmuştur. Bir dönem bulunduğu Hindistan’da sayıları ifade etmek için harfler ya da heceler yerine basamaklı sayı sisteminin ( onluk sistem) kullanıldığını saptamıştır. Harezmî'nin bu konuda yazdığı kitabın Algoritmi de numero Indorum adıyla Latinceye tercüme edilmesi sonucu, sembollerden oluşan bu sistem ve sıfır 12. yüzyılda batı dünyasına sunulmuştur.\r\n\r\nAstronomi ile ilgili eserleri \r\nZîc-ul Harezmî\r\nKitab al-Amal bi'l Usturlab\r\nKitab'ul Ruhname\r\n\r\nCoğrafya ile ilgili eserleri\r\nKitab surat al-arz\r\n\r\nTarih ile ilgili eserleri\r\n\r\nKitab'ul Tarih\r\n", "question": "harezmininTarih ile ilgili eserleri nelerdir?", "answers": {"answer_start": 746, "text": "Kitab'ul Tarih"}}, {"id": "7581", "context": "== Eserleri ==\r\n\r\nMatematik ile ilgili eserleri\r\nEl- Kitab'ul Muhtasar fi'l Hesab'il Cebri ve'l Mukabele\r\nKitab al-Muhtasar fil Hisab el-Hind\r\nEl-Mesahat\r\nMatematik alanındaki çalışmaları cebrin temelini oluşturmuştur. Bir dönem bulunduğu Hindistan’da sayıları ifade etmek için harfler ya da heceler yerine basamaklı sayı sisteminin ( onluk sistem) kullanıldığını saptamıştır. Harezmî'nin bu konuda yazdığı kitabın Algoritmi de numero Indorum adıyla Latinceye tercüme edilmesi sonucu, sembollerden oluşan bu sistem ve sıfır 12. yüzyılda batı dünyasına sunulmuştur.\r\n\r\nAstronomi ile ilgili eserleri \r\nZîc-ul Harezmî\r\nKitab al-Amal bi'l Usturlab\r\nKitab'ul Ruhname\r\n\r\nCoğrafya ile ilgili eserleri\r\nKitab surat al-arz\r\n\r\nTarih ile ilgili eserleri\r\n\r\nKitab'ul Tarih\r\n", "question": "harezminin El- Kitab'ul Muhtasar fi'l Hesab'il Cebri ve'l Mukabele Kitab al-Muhtasar fil Hisab el-Hind El-Mesahat matematik alanında neyin temelini oluşturmuştur?", "answers": {"answer_start": 187, "text": " cebrin temelini"}}, {"id": "7866", "context": "Müşfik, cömert ve çalışkan bir insan olan Râzî, öğrencileri ve hastaları ile ilgilenmediği zamanlarını hep okuyup yazarak geçirmiştir. Muhtemel olarak yoğun çalışma performansının bir sonucu olarak hayatının sonlarına doğru parkinson hastalığına yakalanmış gözlerine katarakt inmiştir. Hastalıkları sebebi ile doğduğu yer olan Rey'de 925 yılında vefat etmiştir. (Kaya, 2007: 479)", "question": "Razi'nin ölüm sebebi nedir?", "answers": {"answer_start": 286, "text": "Hastalıkları"}}, {"id": "7867", "context": "Müşfik, cömert ve çalışkan bir insan olan Râzî, öğrencileri ve hastaları ile ilgilenmediği zamanlarını hep okuyup yazarak geçirmiştir. Muhtemel olarak yoğun çalışma performansının bir sonucu olarak hayatının sonlarına doğru parkinson hastalığına yakalanmış gözlerine katarakt inmiştir. Hastalıkları sebebi ile doğduğu yer olan Rey'de 925 yılında vefat etmiştir. (Kaya, 2007: 479)", "question": "Razi hangi tarihte ölmüştür?", "answers": {"answer_start": 334, "text": "925 yılında"}}, {"id": "7868", "context": "Müşfik, cömert ve çalışkan bir insan olan Râzî, öğrencileri ve hastaları ile ilgilenmediği zamanlarını hep okuyup yazarak geçirmiştir. Muhtemel olarak yoğun çalışma performansının bir sonucu olarak hayatının sonlarına doğru parkinson hastalığına yakalanmış gözlerine katarakt inmiştir. Hastalıkları sebebi ile doğduğu yer olan Rey'de 925 yılında vefat etmiştir. (Kaya, 2007: 479)", "question": "Razi'nin ölüm yeri neresidir?", "answers": {"answer_start": 327, "text": "Rey"}}, {"id": "7869", "context": "Bu dönemde İslam uygarlığının en önemli başarısı Budistlerden aldıkları rakamlarla antik dönem eserlerden elde ettikleri geometriyi sentezleyerek analitik geometri ve cebiri geliştirmeleridir. İspanya'daki Endülüs uygarlığı aracılığıyla bilhassa İbni Rüşd ve diğer bilim insanlarının eserlerinin Latinceye çevrilmesi Bertrand Russell'ın deyimiyle Avrupa uygarlığının doğuşu olmuştur. El-Râzî gözlerine inen katarakt dolayısıyla öğrencilerinin ameliyatla tedavi önerisini, \"Artık çok geç, zaten dünyayı yeterince gördüm!\" diyerek kabul etmemiştir.", "question": "Bertrand Russell'a göre Avrupa uygarlığının doğuşu ne ile olmuştur?", "answers": {"answer_start": 246, "text": "İbni Rüşd ve diğer bilim insanlarının eserlerinin Latinceye çevrilmesi "}}, {"id": "7999", "context": "MAN 630 Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yaygın biçimde kullanılan 1958 model Batı Almanya üretimi 4x4 arazi kamyonu. 1958-1990 arasında 20.000 den fazla üretilmiştir. Kendisine saatte 67km hız sağlayan 8,275 litre hacimli 130 beygirlik 6 silindirli motora sahiptir.", "question": "MAN 630 hangi yıllar arasında üretilmiştir ?", "answers": {"answer_start": 120, "text": "1958-1990"}}, {"id": "8000", "context": "MAN 630 Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yaygın biçimde kullanılan 1958 model Batı Almanya üretimi 4x4 arazi kamyonu. 1958-1990 arasında 20.000 den fazla üretilmiştir. Kendisine saatte 67km hız sağlayan 8,275 litre hacimli 130 beygirlik 6 silindirli motora sahiptir.", "question": "MAN 630 hangi ülkede üretilmiştir ?", "answers": {"answer_start": 80, "text": "Batı Almanya"}}, {"id": "8001", "context": "MAN 630 Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yaygın biçimde kullanılan 1958 model Batı Almanya üretimi 4x4 arazi kamyonu. 1958-1990 arasında 20.000 den fazla üretilmiştir. Kendisine saatte 67km hız sağlayan 8,275 litre hacimli 130 beygirlik 6 silindirli motora sahiptir.\r\n", "question": "MAN 630 kaç modeldir?", "answers": {"answer_start": 69, "text": "1958 model "}}, {"id": "8002", "context": "MAN 630 Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yaygın biçimde kullanılan 1958 model Batı Almanya üretimi 4x4 arazi kamyonu. 1958-1990 arasında 20.000 den fazla üretilmiştir. Kendisine saatte 67km hız sağlayan 8,275 litre hacimli 130 beygirlik 6 silindirli motora sahiptir.\r\n", "question": "MAN 630'un motorunun hacmi ne kadardır?", "answers": {"answer_start": 205, "text": "8,275 litre"}}, {"id": "8003", "context": "MAN 630 Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yaygın biçimde kullanılan 1958 model Batı Almanya üretimi 4x4 arazi kamyonu. 1958-1990 arasında 20.000 den fazla üretilmiştir. Kendisine saatte 67km hız sağlayan 8,275 litre hacimli 130 beygirlik 6 silindirli motora sahiptir.\r\n", "question": "MAN 630 nerede üretilmektedir?", "answers": {"answer_start": 80, "text": "Batı Almanya"}}, {"id": "8004", "context": "MAN 630 Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yaygın biçimde kullanılan 1958 model Batı Almanya üretimi 4x4 arazi kamyonu. 1958-1990 arasında 20.000 den fazla üretilmiştir. Kendisine saatte 67km hız sağlayan 8,275 litre hacimli 130 beygirlik 6 silindirli motora sahiptir.\r\n", "question": "MAN 630'un motorunun özellikleri nelerdir?", "answers": {"answer_start": 170, "text": "Kendisine saatte 67km hız sağlayan 8,275 litre hacimli 130 beygirlik 6 silindirli"}}, {"id": "8005", "context": "MAN 630 Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yaygın biçimde kullanılan 1958 model Batı Almanya üretimi 4x4 arazi kamyonu. 1958-1990 arasında 20.000 den fazla üretilmiştir. Kendisine saatte 67km hız sağlayan 8,275 litre hacimli 130 beygirlik 6 silindirli motora sahiptir.\r\n", "question": "MAN 630 nedir?", "answers": {"answer_start": 7, "text": " Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yaygın biçimde kullanılan 1958 model Batı Almanya üretimi 4x4 arazi kamyonu"}}, {"id": "8006", "context": "MAN 630 Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yaygın biçimde kullanılan 1958 model Batı Almanya üretimi 4x4 arazi kamyonu. 1958-1990 arasında 20.000 den fazla üretilmiştir. Kendisine saatte 67km hız sağlayan 8,275 litre hacimli 130 beygirlik 6 silindirli motora sahiptir.\r\n", "question": "MAN 630, 1958-1990 arasında ne miktarda üretilmiştir?", "answers": {"answer_start": 139, "text": "20.000 den fazla"}}, {"id": "8163", "context": "Altay, Türkiye'nin geliştirdiği 3+ nesil ana muharebe tankıdır. Şu anda detaylı tasarım aşamasındadır. Milli Tank Üretim Projesi (MİTÜP) çerçevesinde 30 Mart 2007'de yapılan Savunma Sanayi İcra Komitesi toplantısı sonucunda Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından proje ana yüklenicisi olarak Otokar Otomotiv ve Savunma Sanayi A.Ş. belirlenmiştir. İsmini Kurtuluş Savaşı'nda 5. Süvari Kolordusu'nu komuta eden Fahrettin Altay'dan almıştır. Fahrettin Altay'a ise soyismi Altay Spor Kulübü'nden esinlenerek Mustafa Kemal Atatürk tarafından verilmiştir. Altay adının asıl kökeni ise Orta Asya'da bulunan sıradağlardır. Bu isim Ural-Altay dil ve etnik ailesini niteleyen başlıca iki kelimeden birisidir.", "question": "Altay projesine verilen adın asıl kökeni nedir?", "answers": {"answer_start": 580, "text": "Orta Asya'da bulunan sıradağlardır"}}, {"id": "8164", "context": "Altay, Türkiye'nin geliştirdiği 3+ nesil ana muharebe tankıdır. Şu anda detaylı tasarım aşamasındadır. Milli Tank Üretim Projesi (MİTÜP) çerçevesinde 30 Mart 2007'de yapılan Savunma Sanayi İcra Komitesi toplantısı sonucunda Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından proje ana yüklenicisi olarak Otokar Otomotiv ve Savunma Sanayi A.Ş. belirlenmiştir. İsmini Kurtuluş Savaşı'nda 5. Süvari Kolordusu'nu komuta eden Fahrettin Altay'dan almıştır. Fahrettin Altay'a ise soyismi Altay Spor Kulübü'nden esinlenerek Mustafa Kemal Atatürk tarafından verilmiştir. Altay adının asıl kökeni ise Orta Asya'da bulunan sıradağlardır. Bu isim Ural-Altay dil ve etnik ailesini niteleyen başlıca iki kelimeden birisidir.", "question": "Altay Projesinin hangi tarihte proje ana yüklenicisi seçilmiştir?", "answers": {"answer_start": 150, "text": "30 Mart 2007'de"}}, {"id": "8165", "context": "Altay, Türkiye'nin geliştirdiği 3+ nesil ana muharebe tankıdır. Şu anda detaylı tasarım aşamasındadır. Milli Tank Üretim Projesi (MİTÜP) çerçevesinde 30 Mart 2007'de yapılan Savunma Sanayi İcra Komitesi toplantısı sonucunda Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından proje ana yüklenicisi olarak Otokar Otomotiv ve Savunma Sanayi A.Ş. belirlenmiştir. İsmini Kurtuluş Savaşı'nda 5. Süvari Kolordusu'nu komuta eden Fahrettin Altay'dan almıştır. Fahrettin Altay'a ise soyismi Altay Spor Kulübü'nden esinlenerek Mustafa Kemal Atatürk tarafından verilmiştir. Altay adının asıl kökeni ise Orta Asya'da bulunan sıradağlardır. Bu isim Ural-Altay dil ve etnik ailesini niteleyen başlıca iki kelimeden birisidir.", "question": "Fahrettin Altay’a soyismi kim tarafından verilmiştir?", "answers": {"answer_start": 505, "text": "Mustafa Kemal Atatürk"}}, {"id": "8166", "context": "Altay, Türkiye'nin geliştirdiği 3+ nesil ana muharebe tankıdır. Şu anda detaylı tasarım aşamasındadır. Milli Tank Üretim Projesi (MİTÜP) çerçevesinde 30 Mart 2007'de yapılan Savunma Sanayi İcra Komitesi toplantısı sonucunda Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından proje ana yüklenicisi olarak Otokar Otomotiv ve Savunma Sanayi A.Ş. belirlenmiştir. İsmini Kurtuluş Savaşı'nda 5. Süvari Kolordusu'nu komuta eden Fahrettin Altay'dan almıştır. Fahrettin Altay'a ise soyismi Altay Spor Kulübü'nden esinlenerek Mustafa Kemal Atatürk tarafından verilmiştir. Altay adının asıl kökeni ise Orta Asya'da bulunan sıradağlardır. Bu isim Ural-Altay dil ve etnik ailesini niteleyen başlıca iki kelimeden birisidir.", "question": "Altay tankı ismini kimden almıştır?", "answers": {"answer_start": 355, "text": "Kurtuluş Savaşı'nda 5. Süvari Kolordusu'nu komuta eden Fahrettin Altay'dan"}}, {"id": "8167", "context": "Altay, Türkiye'nin geliştirdiği 3+ nesil ana muharebe tankıdır. Şu anda detaylı tasarım aşamasındadır. Milli Tank Üretim Projesi (MİTÜP) çerçevesinde 30 Mart 2007'de yapılan Savunma Sanayi İcra Komitesi toplantısı sonucunda Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından proje ana yüklenicisi olarak Otokar Otomotiv ve Savunma Sanayi A.Ş. belirlenmiştir. İsmini Kurtuluş Savaşı'nda 5. Süvari Kolordusu'nu komuta eden Fahrettin Altay'dan almıştır. Fahrettin Altay'a ise soyismi Altay Spor Kulübü'nden esinlenerek Mustafa Kemal Atatürk tarafından verilmiştir. Altay adının asıl kökeni ise Orta Asya'da bulunan sıradağlardır. Bu isim Ural-Altay dil ve etnik ailesini niteleyen başlıca iki kelimeden birisidir.", "question": "Altay tankı projesinin proje ana yüklenicisi kimdir?", "answers": {"answer_start": 293, "text": "Otokar Otomotiv ve Savunma Sanayi A.Ş. "}}, {"id": "8168", "context": "Altay projesinin teknik destek sağlayıcısı Güney Kore'nin Rotem firmasıdır. \"Altay\" olarak adlandırılan tankın tasarım, geliştirme, prototip imalatı, test ve sertifikalama aşamalarının tamamlanması için 500 milyon dolar mâli kaynak ayrılmıştır. Üçüncü nesil ana muharebe tankı olarak tasarlanmakta olan aracın prototip testleri ve kalifikasyon çalışmalarının 2012 yılında tamamlanmış ve seri imalatın ise 2019 yılının sonunda devreye alınması öngörülmektedir. Tasarım aşamasında Güney Kore üretimi XK-2 ana muharebe tankı projesinden elde edilmiş tecrübelerden de yararlanılması hedeflenmektedir. Proje sonunda açılacak yeni bir ihale ile seri üretimi kazanan kurum ya da kuruluş belirlenecektir. İlk etapta üretilmesi planlanan 250 adet tank, TSK’nın ihtiyaçları doğrultusunda artırılabilecektir.", "question": "Altay projesi için daha önce hangi projeden elde edilen bilgi birikimlerinin kullanılması planlanıyor?", "answers": {"answer_start": 479, "text": "Güney Kore üretimi XK-2 ana muharebe tankı projesinden"}}, {"id": "8169", "context": "Altay projesinin teknik destek sağlayıcısı Güney Kore'nin Rotem firmasıdır. \"Altay\" olarak adlandırılan tankın tasarım, geliştirme, prototip imalatı, test ve sertifikalama aşamalarının tamamlanması için 500 milyon dolar mâli kaynak ayrılmıştır. Üçüncü nesil ana muharebe tankı olarak tasarlanmakta olan aracın prototip testleri ve kalifikasyon çalışmalarının 2012 yılında tamamlanmış ve seri imalatın ise 2019 yılının sonunda devreye alınması öngörülmektedir. Tasarım aşamasında Güney Kore üretimi XK-2 ana muharebe tankı projesinden elde edilmiş tecrübelerden de yararlanılması hedeflenmektedir. Proje sonunda açılacak yeni bir ihale ile seri üretimi kazanan kurum ya da kuruluş belirlenecektir. İlk etapta üretilmesi planlanan 250 adet tank, TSK’nın ihtiyaçları doğrultusunda artırılabilecektir.", "question": "Altay projesinin seri üretime başlama tarihi olarak belirlenen yıl nedir?", "answers": {"answer_start": 405, "text": "2019 yılının sonunda"}}, {"id": "8170", "context": "Altay projesinin teknik destek sağlayıcısı Güney Kore'nin Rotem firmasıdır. \"Altay\" olarak adlandırılan tankın tasarım, geliştirme, prototip imalatı, test ve sertifikalama aşamalarının tamamlanması için 500 milyon dolar mâli kaynak ayrılmıştır. Üçüncü nesil ana muharebe tankı olarak tasarlanmakta olan aracın prototip testleri ve kalifikasyon çalışmalarının 2012 yılında tamamlanmış ve seri imalatın ise 2019 yılının sonunda devreye alınması öngörülmektedir. Tasarım aşamasında Güney Kore üretimi XK-2 ana muharebe tankı projesinden elde edilmiş tecrübelerden de yararlanılması hedeflenmektedir. Proje sonunda açılacak yeni bir ihale ile seri üretimi kazanan kurum ya da kuruluş belirlenecektir. İlk etapta üretilmesi planlanan 250 adet tank, TSK’nın ihtiyaçları doğrultusunda artırılabilecektir.", "question": "Altay projesinin testleri hangi yılda tamamlanmıştır?", "answers": {"answer_start": 359, "text": "2012 yılında"}}, {"id": "8171", "context": "Altay projesinin teknik destek sağlayıcısı Güney Kore'nin Rotem firmasıdır. \"Altay\" olarak adlandırılan tankın tasarım, geliştirme, prototip imalatı, test ve sertifikalama aşamalarının tamamlanması için 500 milyon dolar mâli kaynak ayrılmıştır. Üçüncü nesil ana muharebe tankı olarak tasarlanmakta olan aracın prototip testleri ve kalifikasyon çalışmalarının 2012 yılında tamamlanmış ve seri imalatın ise 2019 yılının sonunda devreye alınması öngörülmektedir. Tasarım aşamasında Güney Kore üretimi XK-2 ana muharebe tankı projesinden elde edilmiş tecrübelerden de yararlanılması hedeflenmektedir. Proje sonunda açılacak yeni bir ihale ile seri üretimi kazanan kurum ya da kuruluş belirlenecektir. İlk etapta üretilmesi planlanan 250 adet tank, TSK’nın ihtiyaçları doğrultusunda artırılabilecektir.", "question": "Altay projesi için ayrılan bütçe nedir?", "answers": {"answer_start": 202, "text": " 500 milyon dolar"}}, {"id": "8172", "context": "Altay projesinin teknik destek sağlayıcısı Güney Kore'nin Rotem firmasıdır. \"Altay\" olarak adlandırılan tankın tasarım, geliştirme, prototip imalatı, test ve sertifikalama aşamalarının tamamlanması için 500 milyon dolar mâli kaynak ayrılmıştır. Üçüncü nesil ana muharebe tankı olarak tasarlanmakta olan aracın prototip testleri ve kalifikasyon çalışmalarının 2012 yılında tamamlanmış ve seri imalatın ise 2019 yılının sonunda devreye alınması öngörülmektedir. Tasarım aşamasında Güney Kore üretimi XK-2 ana muharebe tankı projesinden elde edilmiş tecrübelerden de yararlanılması hedeflenmektedir. Proje sonunda açılacak yeni bir ihale ile seri üretimi kazanan kurum ya da kuruluş belirlenecektir. İlk etapta üretilmesi planlanan 250 adet tank, TSK’nın ihtiyaçları doğrultusunda artırılabilecektir.", "question": "Altay projesinin teknik destek sağlayıcısı hangi firmadır?", "answers": {"answer_start": 43, "text": "Güney Kore'nin Rotem firmasıdır"}}, {"id": "8173", "context": "Aracın Volkan-III tank atış kontrol sistemi ve tank komuta kontrol muhabere bilgi sistemi Aselsan tarafından tasarlanacak ve üretilecek, 120mm’lik 55 kalibre ana silah sistemi, Hyundai-Rotem kanalı ile teknoloji transferi yapılarak MKE tarafından, modüler zırh paketi ise Roketsan tarafından üretilecektir. Otokar 4 prototipin tasarımı ve geliştirilmesi için 500 milyon ABD Doları tutarında teşvike hak kazanmıştır.", "question": "Altay projesinin modüler zırh paketini kim üretecektir?", "answers": {"answer_start": 272, "text": "Roketsan"}}, {"id": "8174", "context": "Aracın Volkan-III tank atış kontrol sistemi ve tank komuta kontrol muhabere bilgi sistemi Aselsan tarafından tasarlanacak ve üretilecek, 120mm’lik 55 kalibre ana silah sistemi, Hyundai-Rotem kanalı ile teknoloji transferi yapılarak MKE tarafından, modüler zırh paketi ise Roketsan tarafından üretilecektir. Otokar 4 prototipin tasarımı ve geliştirilmesi için 500 milyon ABD Doları tutarında teşvike hak kazanmıştır.", "question": "Altay projesinin hangi etapları Aselsan tarafından geliştirilecektir?", "answers": {"answer_start": 7, "text": "Volkan-III tank atış kontrol sistemi ve tank komuta kontrol muhabere bilgi sistemi "}}, {"id": "8175", "context": "2010 Eylül ayında Altay projesinin 1. aşaması olan Kavramsal Tasarım Fazı Savunma Sanayi Müsteşarlığı tarafından onaylanarak tamamlandı. Böylece projede 2. aşama olan ve 30.5 ay sürmesi planlanan Detaylı Tasarım Fazı'na geçilmiştir. Projenin bu aşamasında detaylı tasarım faaliyetleri kapsamında seçilen alt sistemlerin tank üzerinde entegrasyon ve arayüz tasarım çalışmaları yürütülecektir.\r\n15 Ekim 2010 tarihinde Otokar firması ile MTU ve Renk firmaları arasında Altay tankının güç paketi konusunda sözleşmeler imzalandı.", "question": "Altay tankının güç paketi hakkındaki sözleşmeler hangi tarihte imzalanmıştır?", "answers": {"answer_start": 393, "text": "15 Ekim 2010 tarihinde"}}, {"id": "8176", "context": "2010 Eylül ayında Altay projesinin 1. aşaması olan Kavramsal Tasarım Fazı Savunma Sanayi Müsteşarlığı tarafından onaylanarak tamamlandı. Böylece projede 2. aşama olan ve 30.5 ay sürmesi planlanan Detaylı Tasarım Fazı'na geçilmiştir. Projenin bu aşamasında detaylı tasarım faaliyetleri kapsamında seçilen alt sistemlerin tank üzerinde entegrasyon ve arayüz tasarım çalışmaları yürütülecektir.\r\n15 Ekim 2010 tarihinde Otokar firması ile MTU ve Renk firmaları arasında Altay tankının güç paketi konusunda sözleşmeler imzalandı.", "question": "Altay projesinin ilk aşaması ne zaman tamamlanmıştır?", "answers": {"answer_start": 0, "text": "2010 Eylül ayında "}}, {"id": "8177", "context": "2013 Ankara Şereflikoçhisar'da atış testleri yapıldı. Sarıkamış'ta kış testleri tamamlandı.\r\n12 Ağustos 2014 tarihinde Tümosan Motor ve Traktör Sanayi A.Ş. Altay Tankı Güç Grubu Geliştirilmesi İhalesi'ni kazandı. Özgün motor Tümosan tarafından geliştirilecektir.\r\nAltay Tankı Güç Grubu Geliştirilmesi Projesi için Traktör ve dizel motor üreticisi Tümosan Motor ve Traktör Sanayi A.Ş. (TÜMOSAN) ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı arasında 17 Mart 2015 tarihinde sözleşme imzalanmıştır.Toplam 54 ay sürmesi planlanan proje kapsamında, ihtiyaç duyulması halinde yurt içi mevcut olanak ve kabiliyetlerden azami derecede faydalanılması ve gerekli alanlarda yurt dışından teknik destek alınması suretiyle geliştirilecek olan Güç grubunun öncelikli olarak Altay tankında kullanılması planlanmaktadır. Güç grubunun tüm haklarının Savunma Sanayi Müsteşarlığı'na ait olacak şekilde özgün olarak tasarlanması, geliştirilmesi, prototip üretimi, test ve kalifikasyonu hedeflenmektedir. Sözleşmeye göre; ilk yıl için yaklaşık 30 tank motoru ve şanzıman üretimi öngörülüyor. Daha sonraki yıllar için bu sayı yükseltilecek. Proje kapsamında ilk prototip teslimatı 2020 yılı başında planlanmaktadır.", "question": "Altay projesi kapsamında ilk prototip teslimatının hangi yılda olacağı öngörülmüştür?", "answers": {"answer_start": 1144, "text": "2020 yılı başında"}}, {"id": "8178", "context": "2013 Ankara Şereflikoçhisar'da atış testleri yapıldı. Sarıkamış'ta kış testleri tamamlandı.\r\n12 Ağustos 2014 tarihinde Tümosan Motor ve Traktör Sanayi A.Ş. Altay Tankı Güç Grubu Geliştirilmesi İhalesi'ni kazandı. Özgün motor Tümosan tarafından geliştirilecektir.\r\nAltay Tankı Güç Grubu Geliştirilmesi Projesi için Traktör ve dizel motor üreticisi Tümosan Motor ve Traktör Sanayi A.Ş. (TÜMOSAN) ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı arasında 17 Mart 2015 tarihinde sözleşme imzalanmıştır.Toplam 54 ay sürmesi planlanan proje kapsamında, ihtiyaç duyulması halinde yurt içi mevcut olanak ve kabiliyetlerden azami derecede faydalanılması ve gerekli alanlarda yurt dışından teknik destek alınması suretiyle geliştirilecek olan Güç grubunun öncelikli olarak Altay tankında kullanılması planlanmaktadır. Güç grubunun tüm haklarının Savunma Sanayi Müsteşarlığı'na ait olacak şekilde özgün olarak tasarlanması, geliştirilmesi, prototip üretimi, test ve kalifikasyonu hedeflenmektedir. Sözleşmeye göre; ilk yıl için yaklaşık 30 tank motoru ve şanzıman üretimi öngörülüyor. Daha sonraki yıllar için bu sayı yükseltilecek. Proje kapsamında ilk prototip teslimatı 2020 yılı başında planlanmaktadır.", "question": "Altay projesinin seri üretiminde ilk yılı için hedeflenen güç grubu üretim adedi ne kadardır?", "answers": {"answer_start": 1008, "text": "30 tank motoru ve şanzıman üretimi"}}, {"id": "8179", "context": "2013 Ankara Şereflikoçhisar'da atış testleri yapıldı. Sarıkamış'ta kış testleri tamamlandı.\r\n12 Ağustos 2014 tarihinde Tümosan Motor ve Traktör Sanayi A.Ş. Altay Tankı Güç Grubu Geliştirilmesi İhalesi'ni kazandı. Özgün motor Tümosan tarafından geliştirilecektir.\r\nAltay Tankı Güç Grubu Geliştirilmesi Projesi için Traktör ve dizel motor üreticisi Tümosan Motor ve Traktör Sanayi A.Ş. (TÜMOSAN) ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı arasında 17 Mart 2015 tarihinde sözleşme imzalanmıştır.Toplam 54 ay sürmesi planlanan proje kapsamında, ihtiyaç duyulması halinde yurt içi mevcut olanak ve kabiliyetlerden azami derecede faydalanılması ve gerekli alanlarda yurt dışından teknik destek alınması suretiyle geliştirilecek olan Güç grubunun öncelikli olarak Altay tankında kullanılması planlanmaktadır. Güç grubunun tüm haklarının Savunma Sanayi Müsteşarlığı'na ait olacak şekilde özgün olarak tasarlanması, geliştirilmesi, prototip üretimi, test ve kalifikasyonu hedeflenmektedir. Sözleşmeye göre; ilk yıl için yaklaşık 30 tank motoru ve şanzıman üretimi öngörülüyor. Daha sonraki yıllar için bu sayı yükseltilecek. Proje kapsamında ilk prototip teslimatı 2020 yılı başında planlanmaktadır.", "question": "Altay projesinin güç grubu üretim sürecinin ne kadar sürmesi planlanmaktadır?", "answers": {"answer_start": 487, "text": "54 ay "}}, {"id": "8180", "context": "2013 Ankara Şereflikoçhisar'da atış testleri yapıldı. Sarıkamış'ta kış testleri tamamlandı.\r\n12 Ağustos 2014 tarihinde Tümosan Motor ve Traktör Sanayi A.Ş. Altay Tankı Güç Grubu Geliştirilmesi İhalesi'ni kazandı. Özgün motor Tümosan tarafından geliştirilecektir.\r\nAltay Tankı Güç Grubu Geliştirilmesi Projesi için Traktör ve dizel motor üreticisi Tümosan Motor ve Traktör Sanayi A.Ş. (TÜMOSAN) ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı arasında 17 Mart 2015 tarihinde sözleşme imzalanmıştır.Toplam 54 ay sürmesi planlanan proje kapsamında, ihtiyaç duyulması halinde yurt içi mevcut olanak ve kabiliyetlerden azami derecede faydalanılması ve gerekli alanlarda yurt dışından teknik destek alınması suretiyle geliştirilecek olan Güç grubunun öncelikli olarak Altay tankında kullanılması planlanmaktadır. Güç grubunun tüm haklarının Savunma Sanayi Müsteşarlığı'na ait olacak şekilde özgün olarak tasarlanması, geliştirilmesi, prototip üretimi, test ve kalifikasyonu hedeflenmektedir. Sözleşmeye göre; ilk yıl için yaklaşık 30 tank motoru ve şanzıman üretimi öngörülüyor. Daha sonraki yıllar için bu sayı yükseltilecek. Proje kapsamında ilk prototip teslimatı 2020 yılı başında planlanmaktadır.", "question": "Altay projesinin motorunu üretecek firma hangi tarihte ihaleyi kazanmıştır?", "answers": {"answer_start": 93, "text": "12 Ağustos 2014 tarihinde"}}, {"id": "8181", "context": "2013 Ankara Şereflikoçhisar'da atış testleri yapıldı. Sarıkamış'ta kış testleri tamamlandı.\r\n12 Ağustos 2014 tarihinde Tümosan Motor ve Traktör Sanayi A.Ş. Altay Tankı Güç Grubu Geliştirilmesi İhalesi'ni kazandı. Özgün motor Tümosan tarafından geliştirilecektir.\r\nAltay Tankı Güç Grubu Geliştirilmesi Projesi için Traktör ve dizel motor üreticisi Tümosan Motor ve Traktör Sanayi A.Ş. (TÜMOSAN) ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı arasında 17 Mart 2015 tarihinde sözleşme imzalanmıştır.Toplam 54 ay sürmesi planlanan proje kapsamında, ihtiyaç duyulması halinde yurt içi mevcut olanak ve kabiliyetlerden azami derecede faydalanılması ve gerekli alanlarda yurt dışından teknik destek alınması suretiyle geliştirilecek olan Güç grubunun öncelikli olarak Altay tankında kullanılması planlanmaktadır. Güç grubunun tüm haklarının Savunma Sanayi Müsteşarlığı'na ait olacak şekilde özgün olarak tasarlanması, geliştirilmesi, prototip üretimi, test ve kalifikasyonu hedeflenmektedir. Sözleşmeye göre; ilk yıl için yaklaşık 30 tank motoru ve şanzıman üretimi öngörülüyor. Daha sonraki yıllar için bu sayı yükseltilecek. Proje kapsamında ilk prototip teslimatı 2020 yılı başında planlanmaktadır.", "question": "Altay projesinin özgün motoru kim tarafından üretilecektir?", "answers": {"answer_start": 119, "text": "Tümosan Motor ve Traktör Sanayi A.Ş."}}, {"id": "8182", "context": "Üretilecek Altay Tankı Güç Grubunun;\r\nV-12 yapısında ve ~26 litre hacminde,\r\nTransmisyon ile birlikte toplam 5,5 metreküplük hacim,\r\n2 adet yüksek basınçlı turbo şarj ile beslenmesi,\r\nCommon-Rail enjeksiyon sisteminin kullanılması,\r\n5 ileri 3 geri vites geçişine sahip olması,\r\nTankın kendi ekseninde her iki yöne de 360° nokta dönüşüne imkan sağlaması planlanmaktadır.", "question": "Altay tankı kaç dereceye kadar nokta dönüşüne imkan sağlamaktadır?", "answers": {"answer_start": 317, "text": "360°"}}, {"id": "8183", "context": "Üretilecek Altay Tankı Güç Grubunun;\r\nV-12 yapısında ve ~26 litre hacminde,\r\nTransmisyon ile birlikte toplam 5,5 metreküplük hacim,\r\n2 adet yüksek basınçlı turbo şarj ile beslenmesi,\r\nCommon-Rail enjeksiyon sisteminin kullanılması,\r\n5 ileri 3 geri vites geçişine sahip olması,\r\nTankın kendi ekseninde her iki yöne de 360° nokta dönüşüne imkan sağlaması planlanmaktadır.", "question": "Altay tankı güç grubunun vites yapısı nasıldır?", "answers": {"answer_start": 233, "text": "5 ileri 3 geri vites geçişi"}}, {"id": "8184", "context": "Üretilecek Altay Tankı Güç Grubunun;\r\nV-12 yapısında ve ~26 litre hacminde,\r\nTransmisyon ile birlikte toplam 5,5 metreküplük hacim,\r\n2 adet yüksek basınçlı turbo şarj ile beslenmesi,\r\nCommon-Rail enjeksiyon sisteminin kullanılması,\r\n5 ileri 3 geri vites geçişine sahip olması,\r\nTankın kendi ekseninde her iki yöne de 360° nokta dönüşüne imkan sağlaması planlanmaktadır.", "question": "Altay tankı güç grubu hangi enjeksiyon sistemini kullanmaktadır?", "answers": {"answer_start": 184, "text": "Common-Rail "}}, {"id": "8185", "context": "Üretilecek Altay Tankı Güç Grubunun;\r\nV-12 yapısında ve ~26 litre hacminde,\r\nTransmisyon ile birlikte toplam 5,5 metreküplük hacim,\r\n2 adet yüksek basınçlı turbo şarj ile beslenmesi,\r\nCommon-Rail enjeksiyon sisteminin kullanılması,\r\n5 ileri 3 geri vites geçişine sahip olması,\r\nTankın kendi ekseninde her iki yöne de 360° nokta dönüşüne imkan sağlaması planlanmaktadır.", "question": "Altay tankı güç grubunun motor hacmi ne kadardır?", "answers": {"answer_start": 57, "text": "26 litre hacminde"}}, {"id": "8365", "context": "Türkiye'ye ilk bilgisayar 1960 yılında yol yapımında gereken hesaplamaları daha hızlı yapabilmek için Karayolları Genel Müdürlüğü'ne gelmiştir. IBM-650 Veri İşleme Makinesi (Data Processing Machine) adlı bilgisayar 12 yıl kullanılmıştır ve elektrikle çalışan ve elektronik veri işleme kapasitesine sahip 167 m² bir alana sığan ve ağırlığı 30 tonluk ilk bilgisayar ENIAC'tan tam 15 yıl sonra edinilmiştir. İkinci bilgisayar ise akademik amaçlı kullanmak için İstanbul Teknik Üniversitesi'nin Taşkışla binasına geldi. Bu bilgisayar IBM 1620 idi. İ.T.Ü'den sonra ise Orta Doğu Teknik Üniversitesi bilgisayara sahip oldu. Türkiye'deki dördüncü bilgisayar ise Devlet Planlama Teşkilatı'na geldi.", "question": "İ.T.Ü'den sonra bilgisayara sahip olan ilk devlet üniversitesi neresidir?", "answers": {"answer_start": 564, "text": "Orta Doğu Teknik Üniversitesi "}}, {"id": "8366", "context": "Türkiye'ye ilk bilgisayar 1960 yılında yol yapımında gereken hesaplamaları daha hızlı yapabilmek için Karayolları Genel Müdürlüğü'ne gelmiştir. IBM-650 Veri İşleme Makinesi (Data Processing Machine) adlı bilgisayar 12 yıl kullanılmıştır ve elektrikle çalışan ve elektronik veri işleme kapasitesine sahip 167 m² bir alana sığan ve ağırlığı 30 tonluk ilk bilgisayar ENIAC'tan tam 15 yıl sonra edinilmiştir. İkinci bilgisayar ise akademik amaçlı kullanmak için İstanbul Teknik Üniversitesi'nin Taşkışla binasına geldi. Bu bilgisayar IBM 1620 idi. İ.T.Ü'den sonra ise Orta Doğu Teknik Üniversitesi bilgisayara sahip oldu. Türkiye'deki dördüncü bilgisayar ise Devlet Planlama Teşkilatı'na geldi.", "question": "Türkiye'ye gelen ikinci bilgisayaın modeli neydi?", "answers": {"answer_start": 530, "text": "IBM 1620 idi"}}, {"id": "8367", "context": "Türkiye'ye ilk bilgisayar 1960 yılında yol yapımında gereken hesaplamaları daha hızlı yapabilmek için Karayolları Genel Müdürlüğü'ne gelmiştir. IBM-650 Veri İşleme Makinesi (Data Processing Machine) adlı bilgisayar 12 yıl kullanılmıştır ve elektrikle çalışan ve elektronik veri işleme kapasitesine sahip 167 m² bir alana sığan ve ağırlığı 30 tonluk ilk bilgisayar ENIAC'tan tam 15 yıl sonra edinilmiştir. İkinci bilgisayar ise akademik amaçlı kullanmak için İstanbul Teknik Üniversitesi'nin Taşkışla binasına geldi. Bu bilgisayar IBM 1620 idi. İ.T.Ü'den sonra ise Orta Doğu Teknik Üniversitesi bilgisayara sahip oldu. Türkiye'deki dördüncü bilgisayar ise Devlet Planlama Teşkilatı'na geldi.", "question": "Türkiye'ye gelen ikinci bilgisayar İstanbul Teknik Üniversitesi'nin hangi binasına gelmiştir?", "answers": {"answer_start": 491, "text": "Taşkışla binasına "}}, {"id": "8368", "context": "Türkiye'ye ilk bilgisayar 1960 yılında yol yapımında gereken hesaplamaları daha hızlı yapabilmek için Karayolları Genel Müdürlüğü'ne gelmiştir. IBM-650 Veri İşleme Makinesi (Data Processing Machine) adlı bilgisayar 12 yıl kullanılmıştır ve elektrikle çalışan ve elektronik veri işleme kapasitesine sahip 167 m² bir alana sığan ve ağırlığı 30 tonluk ilk bilgisayar ENIAC'tan tam 15 yıl sonra edinilmiştir. İkinci bilgisayar ise akademik amaçlı kullanmak için İstanbul Teknik Üniversitesi'nin Taşkışla binasına geldi. Bu bilgisayar IBM 1620 idi. İ.T.Ü'den sonra ise Orta Doğu Teknik Üniversitesi bilgisayara sahip oldu. Türkiye'deki dördüncü bilgisayar ise Devlet Planlama Teşkilatı'na geldi.", "question": "Türkiye'ye ikinci bilgisayar hangi amaçla gelmiştir?", "answers": {"answer_start": 427, "text": "akademik amaçlı kullanmak için"}}, {"id": "8369", "context": "Türkiye'ye ilk bilgisayar 1960 yılında yol yapımında gereken hesaplamaları daha hızlı yapabilmek için Karayolları Genel Müdürlüğü'ne gelmiştir. IBM-650 Veri İşleme Makinesi (Data Processing Machine) adlı bilgisayar 12 yıl kullanılmıştır ve elektrikle çalışan ve elektronik veri işleme kapasitesine sahip 167 m² bir alana sığan ve ağırlığı 30 tonluk ilk bilgisayar ENIAC'tan tam 15 yıl sonra edinilmiştir. İkinci bilgisayar ise akademik amaçlı kullanmak için İstanbul Teknik Üniversitesi'nin Taşkışla binasına geldi. Bu bilgisayar IBM 1620 idi. İ.T.Ü'den sonra ise Orta Doğu Teknik Üniversitesi bilgisayara sahip oldu. Türkiye'deki dördüncü bilgisayar ise Devlet Planlama Teşkilatı'na geldi.", "question": "Türkiye'ye ilk bilgisayar hangi yılda gelmiştir?", "answers": {"answer_start": 26, "text": "1960 yılında"}}, {"id": "8370", "context": "Türkiye'ye ilk bilgisayar 1960 yılında yol yapımında gereken hesaplamaları daha hızlı yapabilmek için Karayolları Genel Müdürlüğü'ne gelmiştir. IBM-650 Veri İşleme Makinesi (Data Processing Machine) adlı bilgisayar 12 yıl kullanılmıştır ve elektrikle çalışan ve elektronik veri işleme kapasitesine sahip 167 m² bir alana sığan ve ağırlığı 30 tonluk ilk bilgisayar ENIAC'tan tam 15 yıl sonra edinilmiştir. İkinci bilgisayar ise akademik amaçlı kullanmak için İstanbul Teknik Üniversitesi'nin Taşkışla binasına geldi. Bu bilgisayar IBM 1620 idi. İ.T.Ü'den sonra ise Orta Doğu Teknik Üniversitesi bilgisayara sahip oldu. Türkiye'deki dördüncü bilgisayar ise Devlet Planlama Teşkilatı'na geldi.", "question": "Bilgisayar Türkiye'de ilk olarak hangi kuruma gelmiştir?", "answers": {"answer_start": 102, "text": "Karayolları Genel Müdürlüğü'ne"}}, {"id": "8371", "context": "Türkiye'ye ilk bilgisayar 1960 yılında yol yapımında gereken hesaplamaları daha hızlı yapabilmek için Karayolları Genel Müdürlüğü'ne gelmiştir. IBM-650 Veri İşleme Makinesi (Data Processing Machine) adlı bilgisayar 12 yıl kullanılmıştır ve elektrikle çalışan ve elektronik veri işleme kapasitesine sahip 167 m² bir alana sığan ve ağırlığı 30 tonluk ilk bilgisayar ENIAC'tan tam 15 yıl sonra edinilmiştir. İkinci bilgisayar ise akademik amaçlı kullanmak için İstanbul Teknik Üniversitesi'nin Taşkışla binasına geldi. Bu bilgisayar IBM 1620 idi. İ.T.Ü'den sonra ise Orta Doğu Teknik Üniversitesi bilgisayara sahip oldu. Türkiye'deki dördüncü bilgisayar ise Devlet Planlama Teşkilatı'na geldi.", "question": "Türkiye'ye ilk bilgisayar hangi amaçla gelmiştir?", "answers": {"answer_start": 39, "text": "yol yapımında gereken hesaplamaları daha hızlı yapabilmek için"}}, {"id": "8377", "context": "Koni kesitleri çizmeye yarayan pergel, belirli bir iyileştirilmeyi Hibetallāh b. el-Hüseyn el-Bedīʿ el-Asṭurlābī (ö. 534/1140)’nin sunumunda elde etmiş olabilir. Hibetallāh aracını «tam-mükemmel pergel» (berkār kāmil tāmm) olarak isimlendir-miştir\r\n", "question": "Hibetallāh koni kesitleri çizmeye yarayan pergele ne ad vermiştir?", "answers": {"answer_start": 180, "text": " «tam-mükemmel pergel» "}}, {"id": "8378", "context": "Koni kesitleri çizmeye yarayan pergel, belirli bir iyileştirilmeyi Hibetallāh b. el-Hüseyn el-Bedīʿ el-Asṭurlābī (ö. 534/1140)’nin sunumunda elde etmiş olabilir. Hibetallāh aracını «tam-mükemmel pergel» (berkār kāmil tāmm) olarak isimlendir-miştir\r\n", "question": "Hibetallāh b. el-Hüseyn el-Bedīʿ el-Asṭurlābī kaç yılında ölmüştür?", "answers": {"answer_start": 117, "text": "534/1140"}}, {"id": "8552", "context": "TAI Sivrisinek; TUSAŞ şirketi tarafından Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ihtiyacı doğrultusunda üretilen \"Rotorlu İnsansız Hava Aracı\" (R-İHA). Yapılan ilk denemede 150 metre uçurulan hava aracı, 150km lik bir menzile sahip olacak. Ayrıca Roketsan'nın tasarladığı 8km menzilli, T 129 helikopterinde de kullanılacak olan Türkiye'nin ilk lazer güdümlü füzesi olan \"Cirit\" de bu hava aracında kullanılmaktadır.", "question": "TAI Sivrisinek'i hangi şirket üretmiştir?", "answers": {"answer_start": 16, "text": "TUSAŞ"}}, {"id": "8553", "context": "TAI Sivrisinek; TUSAŞ şirketi tarafından Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ihtiyacı doğrultusunda üretilen \"Rotorlu İnsansız Hava Aracı\" (R-İHA). Yapılan ilk denemede 150 metre uçurulan hava aracı, 150km lik bir menzile sahip olacak. Ayrıca Roketsan'nın tasarladığı 8km menzilli, T 129 helikopterinde de kullanılacak olan Türkiye'nin ilk lazer güdümlü füzesi olan \"Cirit\" de bu hava aracında kullanılmaktadır.", "question": "TAI Sivrisinek ne tür bir araçtır?", "answers": {"answer_start": 102, "text": "Rotorlu İnsansız Hava Aracı"}}, {"id": "8554", "context": "TAI Sivrisinek; TUSAŞ şirketi tarafından Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ihtiyacı doğrultusunda üretilen \"Rotorlu İnsansız Hava Aracı\" (R-İHA). Yapılan ilk denemede 150 metre uçurulan hava aracı, 150km lik bir menzile sahip olacak. Ayrıca Roketsan'nın tasarladığı 8km menzilli, T 129 helikopterinde de kullanılacak olan Türkiye'nin ilk lazer güdümlü füzesi olan \"Cirit\" de bu hava aracında kullanılmaktadır.", "question": "TAI Sivrisinek ilk denemesinde kaç metre uçurulmuştur?", "answers": {"answer_start": 162, "text": "150 metre"}}, {"id": "8555", "context": "TAI Sivrisinek; TUSAŞ şirketi tarafından Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ihtiyacı doğrultusunda üretilen \"Rotorlu İnsansız Hava Aracı\" (R-İHA). Yapılan ilk denemede 150 metre uçurulan hava aracı, 150km lik bir menzile sahip olacak. Ayrıca Roketsan'nın tasarladığı 8km menzilli, T 129 helikopterinde de kullanılacak olan Türkiye'nin ilk lazer güdümlü füzesi olan \"Cirit\" de bu hava aracında kullanılmaktadır.", "question": "TAI Sivrisinek'te kullanılan Cirit adlı füze kaç km menzillidir?", "answers": {"answer_start": 261, "text": "8"}}, {"id": "8556", "context": "TAI Sivrisinek; TUSAŞ şirketi tarafından Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ihtiyacı doğrultusunda üretilen \"Rotorlu İnsansız Hava Aracı\" (R-İHA). Yapılan ilk denemede 150 metre uçurulan hava aracı, 150km lik bir menzile sahip olacak. Ayrıca Roketsan'nın tasarladığı 8km menzilli, T 129 helikopterinde de kullanılacak olan Türkiye'nin ilk lazer güdümlü füzesi olan \"Cirit\" de bu hava aracında kullanılmaktadır.", "question": "TAI Sivrisinek'te kullanılan Cirit füzesini hangi şirket üretmiştir?", "answers": {"answer_start": 236, "text": "Roketsan"}}, {"id": "8632", "context": "Ümran Savaş İnan (d. 1950, Erzincan), Türk bilim insanı, Uzay, Telekomünikasyon ve Radyobilimi Labratuvarları'nın (STAR) yöneticisi, Koç Üniversitesi rektörü ve Stanford Üniversitesi profesörü Türk bilim insanı.", "question": "Umran İnan'ın 2. adı nedir?", "answers": {"answer_start": 6, "text": "Savaş"}}, {"id": "8633", "context": "1972 yılında lisans, 1973 yılında yüksek lisans eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde tamamladı. 1977 yılında Stanford Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümünde Robert Helliwell'den Jeofizik ve Çok düşük frekans Radyo Bilimi alanında doktorasını aldı. Bir süre daha Stanfordda doktora sonrası araştırmacı ve kısmi zamanlı öğretim üyesi olarak çalıştıktan sonra 1982de Stanford Üniversitesinde tam kadrolu öğretim üyesi (Yardımcı Doçent) olarak atandı. 1985de Doçent oldu ve1992 senesinde yine Stanford Üniversitesi'nden profesör unvanını alarak 2009 yılına kadar akademisyenlik görevine devam etti. 1997 yılında yine Stanford Üniversitesi'ne bağlı olan Uzay, Telekomünikasyon ve Radyobilimi Labratuvarları'nın (STAR) Direktörü olarak atandı ve bu görevi de Eylül 2009a kadar sürdürdü. Stanforddaki akademik hayatı boyunca Jeofizik, Yakın Uzay, İyonosfer ve Atmosfer Fiziği, Radyasyon Kuşakları, Elektromanyetik Dalga-Temel Parçacık Etkileşimi, ve Çok düşük frekanslı Radyo Bilimi alanlarında çalışmalar yaptı ve şimdiye kadar yaklaşık 50 doktora öğrencisi mezun etti. 2009'dan bu yana Koç Üniversitesinde rektörlük görevini sürdürmektedir. Hâlihazırda Stanford Üniversitesi'nde bıraktığı araştırma grubu dünyanın yedi kıtasında 50den fazla yerde ve aynı zamanda da dünya yörüngesindeki çeşitli uydularda gözlemler yapmaktadır.", "question": "Umran İnan yüksek lisansını hangi üniversitede tamamladı?", "answers": {"answer_start": 58, "text": "Orta Doğu Teknik Üniversitesi"}}, {"id": "8634", "context": "1972 yılında lisans, 1973 yılında yüksek lisans eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde tamamladı. 1977 yılında Stanford Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümünde Robert Helliwell'den Jeofizik ve Çok düşük frekans Radyo Bilimi alanında doktorasını aldı. Bir süre daha Stanfordda doktora sonrası araştırmacı ve kısmi zamanlı öğretim üyesi olarak çalıştıktan sonra 1982de Stanford Üniversitesinde tam kadrolu öğretim üyesi (Yardımcı Doçent) olarak atandı. 1985de Doçent oldu ve1992 senesinde yine Stanford Üniversitesi'nden profesör unvanını alarak 2009 yılına kadar akademisyenlik görevine devam etti. 1997 yılında yine Stanford Üniversitesi'ne bağlı olan Uzay, Telekomünikasyon ve Radyobilimi Labratuvarları'nın (STAR) Direktörü olarak atandı ve bu görevi de Eylül 2009a kadar sürdürdü. Stanforddaki akademik hayatı boyunca Jeofizik, Yakın Uzay, İyonosfer ve Atmosfer Fiziği, Radyasyon Kuşakları, Elektromanyetik Dalga-Temel Parçacık Etkileşimi, ve Çok düşük frekanslı Radyo Bilimi alanlarında çalışmalar yaptı ve şimdiye kadar yaklaşık 50 doktora öğrencisi mezun etti. 2009'dan bu yana Koç Üniversitesinde rektörlük görevini sürdürmektedir. Hâlihazırda Stanford Üniversitesi'nde bıraktığı araştırma grubu dünyanın yedi kıtasında 50den fazla yerde ve aynı zamanda da dünya yörüngesindeki çeşitli uydularda gözlemler yapmaktadır.", "question": "Umran İnan yüksek lisansını hangi yılda tamamladı?", "answers": {"answer_start": 21, "text": "1973"}}, {"id": "8635", "context": "1972 yılında lisans, 1973 yılında yüksek lisans eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde tamamladı. 1977 yılında Stanford Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümünde Robert Helliwell'den Jeofizik ve Çok düşük frekans Radyo Bilimi alanında doktorasını aldı. Bir süre daha Stanfordda doktora sonrası araştırmacı ve kısmi zamanlı öğretim üyesi olarak çalıştıktan sonra 1982de Stanford Üniversitesinde tam kadrolu öğretim üyesi (Yardımcı Doçent) olarak atandı. 1985de Doçent oldu ve1992 senesinde yine Stanford Üniversitesi'nden profesör unvanını alarak 2009 yılına kadar akademisyenlik görevine devam etti. 1997 yılında yine Stanford Üniversitesi'ne bağlı olan Uzay, Telekomünikasyon ve Radyobilimi Labratuvarları'nın (STAR) Direktörü olarak atandı ve bu görevi de Eylül 2009a kadar sürdürdü. Stanforddaki akademik hayatı boyunca Jeofizik, Yakın Uzay, İyonosfer ve Atmosfer Fiziği, Radyasyon Kuşakları, Elektromanyetik Dalga-Temel Parçacık Etkileşimi, ve Çok düşük frekanslı Radyo Bilimi alanlarında çalışmalar yaptı ve şimdiye kadar yaklaşık 50 doktora öğrencisi mezun etti. 2009'dan bu yana Koç Üniversitesinde rektörlük görevini sürdürmektedir. Hâlihazırda Stanford Üniversitesi'nde bıraktığı araştırma grubu dünyanın yedi kıtasında 50den fazla yerde ve aynı zamanda da dünya yörüngesindeki çeşitli uydularda gözlemler yapmaktadır.", "question": "Umran İnan doktorasını hangi yılda tamamladı?", "answers": {"answer_start": 103, "text": "1977"}}, {"id": "8636", "context": "1972 yılında lisans, 1973 yılında yüksek lisans eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde tamamladı. 1977 yılında Stanford Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümünde Robert Helliwell'den Jeofizik ve Çok düşük frekans Radyo Bilimi alanında doktorasını aldı. Bir süre daha Stanfordda doktora sonrası araştırmacı ve kısmi zamanlı öğretim üyesi olarak çalıştıktan sonra 1982de Stanford Üniversitesinde tam kadrolu öğretim üyesi (Yardımcı Doçent) olarak atandı. 1985de Doçent oldu ve1992 senesinde yine Stanford Üniversitesi'nden profesör unvanını alarak 2009 yılına kadar akademisyenlik görevine devam etti. 1997 yılında yine Stanford Üniversitesi'ne bağlı olan Uzay, Telekomünikasyon ve Radyobilimi Labratuvarları'nın (STAR) Direktörü olarak atandı ve bu görevi de Eylül 2009a kadar sürdürdü. Stanforddaki akademik hayatı boyunca Jeofizik, Yakın Uzay, İyonosfer ve Atmosfer Fiziği, Radyasyon Kuşakları, Elektromanyetik Dalga-Temel Parçacık Etkileşimi, ve Çok düşük frekanslı Radyo Bilimi alanlarında çalışmalar yaptı ve şimdiye kadar yaklaşık 50 doktora öğrencisi mezun etti. 2009'dan bu yana Koç Üniversitesinde rektörlük görevini sürdürmektedir. Hâlihazırda Stanford Üniversitesi'nde bıraktığı araştırma grubu dünyanın yedi kıtasında 50den fazla yerde ve aynı zamanda da dünya yörüngesindeki çeşitli uydularda gözlemler yapmaktadır.", "question": "Umran İnan doktorasını hangi üniversitede tamamlamıştır?", "answers": {"answer_start": 116, "text": "Stanford Üniversitesi"}}, {"id": "8637", "context": "1972 yılında lisans, 1973 yılında yüksek lisans eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde tamamladı. 1977 yılında Stanford Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümünde Robert Helliwell'den Jeofizik ve Çok düşük frekans Radyo Bilimi alanında doktorasını aldı. Bir süre daha Stanfordda doktora sonrası araştırmacı ve kısmi zamanlı öğretim üyesi olarak çalıştıktan sonra 1982de Stanford Üniversitesinde tam kadrolu öğretim üyesi (Yardımcı Doçent) olarak atandı. 1985de Doçent oldu ve1992 senesinde yine Stanford Üniversitesi'nden profesör unvanını alarak 2009 yılına kadar akademisyenlik görevine devam etti. 1997 yılında yine Stanford Üniversitesi'ne bağlı olan Uzay, Telekomünikasyon ve Radyobilimi Labratuvarları'nın (STAR) Direktörü olarak atandı ve bu görevi de Eylül 2009a kadar sürdürdü. Stanforddaki akademik hayatı boyunca Jeofizik, Yakın Uzay, İyonosfer ve Atmosfer Fiziği, Radyasyon Kuşakları, Elektromanyetik Dalga-Temel Parçacık Etkileşimi, ve Çok düşük frekanslı Radyo Bilimi alanlarında çalışmalar yaptı ve şimdiye kadar yaklaşık 50 doktora öğrencisi mezun etti. 2009'dan bu yana Koç Üniversitesinde rektörlük görevini sürdürmektedir. Hâlihazırda Stanford Üniversitesi'nde bıraktığı araştırma grubu dünyanın yedi kıtasında 50den fazla yerde ve aynı zamanda da dünya yörüngesindeki çeşitli uydularda gözlemler yapmaktadır.", "question": "Umran İnan doktorasını kimin gözetiminde bitirdi?", "answers": {"answer_start": 170, "text": "Robert Helliwell"}}, {"id": "8638", "context": "1972 yılında lisans, 1973 yılında yüksek lisans eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde tamamladı. 1977 yılında Stanford Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümünde Robert Helliwell'den Jeofizik ve Çok düşük frekans Radyo Bilimi alanında doktorasını aldı. Bir süre daha Stanfordda doktora sonrası araştırmacı ve kısmi zamanlı öğretim üyesi olarak çalıştıktan sonra 1982de Stanford Üniversitesinde tam kadrolu öğretim üyesi (Yardımcı Doçent) olarak atandı. 1985de Doçent oldu ve1992 senesinde yine Stanford Üniversitesi'nden profesör unvanını alarak 2009 yılına kadar akademisyenlik görevine devam etti. 1997 yılında yine Stanford Üniversitesi'ne bağlı olan Uzay, Telekomünikasyon ve Radyobilimi Labratuvarları'nın (STAR) Direktörü olarak atandı ve bu görevi de Eylül 2009a kadar sürdürdü. Stanforddaki akademik hayatı boyunca Jeofizik, Yakın Uzay, İyonosfer ve Atmosfer Fiziği, Radyasyon Kuşakları, Elektromanyetik Dalga-Temel Parçacık Etkileşimi, ve Çok düşük frekanslı Radyo Bilimi alanlarında çalışmalar yaptı ve şimdiye kadar yaklaşık 50 doktora öğrencisi mezun etti. 2009'dan bu yana Koç Üniversitesinde rektörlük görevini sürdürmektedir. Hâlihazırda Stanford Üniversitesi'nde bıraktığı araştırma grubu dünyanın yedi kıtasında 50den fazla yerde ve aynı zamanda da dünya yörüngesindeki çeşitli uydularda gözlemler yapmaktadır.", "question": "Umran İnan doktorasını hangi alanda aldı?", "answers": {"answer_start": 191, "text": "Jeofizik ve Çok düşük frekans Radyo Bilimi"}}, {"id": "8639", "context": "1972 yılında lisans, 1973 yılında yüksek lisans eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde tamamladı. 1977 yılında Stanford Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümünde Robert Helliwell'den Jeofizik ve Çok düşük frekans Radyo Bilimi alanında doktorasını aldı. Bir süre daha Stanfordda doktora sonrası araştırmacı ve kısmi zamanlı öğretim üyesi olarak çalıştıktan sonra 1982de Stanford Üniversitesinde tam kadrolu öğretim üyesi (Yardımcı Doçent) olarak atandı. 1985de Doçent oldu ve1992 senesinde yine Stanford Üniversitesi'nden profesör unvanını alarak 2009 yılına kadar akademisyenlik görevine devam etti. 1997 yılında yine Stanford Üniversitesi'ne bağlı olan Uzay, Telekomünikasyon ve Radyobilimi Labratuvarları'nın (STAR) Direktörü olarak atandı ve bu görevi de Eylül 2009a kadar sürdürdü. Stanforddaki akademik hayatı boyunca Jeofizik, Yakın Uzay, İyonosfer ve Atmosfer Fiziği, Radyasyon Kuşakları, Elektromanyetik Dalga-Temel Parçacık Etkileşimi, ve Çok düşük frekanslı Radyo Bilimi alanlarında çalışmalar yaptı ve şimdiye kadar yaklaşık 50 doktora öğrencisi mezun etti. 2009'dan bu yana Koç Üniversitesinde rektörlük görevini sürdürmektedir. Hâlihazırda Stanford Üniversitesi'nde bıraktığı araştırma grubu dünyanın yedi kıtasında 50den fazla yerde ve aynı zamanda da dünya yörüngesindeki çeşitli uydularda gözlemler yapmaktadır.", "question": "Umran İnan 1982 yılında Stanford Üniversitesi'nde hangi göreve atandı?", "answers": {"answer_start": 429, "text": "Yardımcı Doçent"}}, {"id": "8640", "context": "1972 yılında lisans, 1973 yılında yüksek lisans eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde tamamladı. 1977 yılında Stanford Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümünde Robert Helliwell'den Jeofizik ve Çok düşük frekans Radyo Bilimi alanında doktorasını aldı. Bir süre daha Stanfordda doktora sonrası araştırmacı ve kısmi zamanlı öğretim üyesi olarak çalıştıktan sonra 1982de Stanford Üniversitesinde tam kadrolu öğretim üyesi (Yardımcı Doçent) olarak atandı. 1985de Doçent oldu ve1992 senesinde yine Stanford Üniversitesi'nden profesör unvanını alarak 2009 yılına kadar akademisyenlik görevine devam etti. 1997 yılında yine Stanford Üniversitesi'ne bağlı olan Uzay, Telekomünikasyon ve Radyobilimi Labratuvarları'nın (STAR) Direktörü olarak atandı ve bu görevi de Eylül 2009a kadar sürdürdü. Stanforddaki akademik hayatı boyunca Jeofizik, Yakın Uzay, İyonosfer ve Atmosfer Fiziği, Radyasyon Kuşakları, Elektromanyetik Dalga-Temel Parçacık Etkileşimi, ve Çok düşük frekanslı Radyo Bilimi alanlarında çalışmalar yaptı ve şimdiye kadar yaklaşık 50 doktora öğrencisi mezun etti. 2009'dan bu yana Koç Üniversitesinde rektörlük görevini sürdürmektedir. Hâlihazırda Stanford Üniversitesi'nde bıraktığı araştırma grubu dünyanın yedi kıtasında 50den fazla yerde ve aynı zamanda da dünya yörüngesindeki çeşitli uydularda gözlemler yapmaktadır.", "question": "Umran İnan hangi yılda Doçent oldu?", "answers": {"answer_start": 461, "text": "1985"}}, {"id": "8641", "context": "1972 yılında lisans, 1973 yılında yüksek lisans eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde tamamladı. 1977 yılında Stanford Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümünde Robert Helliwell'den Jeofizik ve Çok düşük frekans Radyo Bilimi alanında doktorasını aldı. Bir süre daha Stanfordda doktora sonrası araştırmacı ve kısmi zamanlı öğretim üyesi olarak çalıştıktan sonra 1982de Stanford Üniversitesinde tam kadrolu öğretim üyesi (Yardımcı Doçent) olarak atandı. 1985de Doçent oldu ve1992 senesinde yine Stanford Üniversitesi'nden profesör unvanını alarak 2009 yılına kadar akademisyenlik görevine devam etti. 1997 yılında yine Stanford Üniversitesi'ne bağlı olan Uzay, Telekomünikasyon ve Radyobilimi Labratuvarları'nın (STAR) Direktörü olarak atandı ve bu görevi de Eylül 2009a kadar sürdürdü. Stanforddaki akademik hayatı boyunca Jeofizik, Yakın Uzay, İyonosfer ve Atmosfer Fiziği, Radyasyon Kuşakları, Elektromanyetik Dalga-Temel Parçacık Etkileşimi, ve Çok düşük frekanslı Radyo Bilimi alanlarında çalışmalar yaptı ve şimdiye kadar yaklaşık 50 doktora öğrencisi mezun etti. 2009'dan bu yana Koç Üniversitesinde rektörlük görevini sürdürmektedir. Hâlihazırda Stanford Üniversitesi'nde bıraktığı araştırma grubu dünyanın yedi kıtasında 50den fazla yerde ve aynı zamanda da dünya yörüngesindeki çeşitli uydularda gözlemler yapmaktadır.", "question": "Umran İnan 1992'den hangi yıla kadar akadamisyenlik görevine devam etti?", "answers": {"answer_start": 554, "text": "2009"}}, {"id": "8642", "context": "1972 yılında lisans, 1973 yılında yüksek lisans eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde tamamladı. 1977 yılında Stanford Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümünde Robert Helliwell'den Jeofizik ve Çok düşük frekans Radyo Bilimi alanında doktorasını aldı. Bir süre daha Stanfordda doktora sonrası araştırmacı ve kısmi zamanlı öğretim üyesi olarak çalıştıktan sonra 1982de Stanford Üniversitesinde tam kadrolu öğretim üyesi (Yardımcı Doçent) olarak atandı. 1985de Doçent oldu ve1992 senesinde yine Stanford Üniversitesi'nden profesör unvanını alarak 2009 yılına kadar akademisyenlik görevine devam etti. 1997 yılında yine Stanford Üniversitesi'ne bağlı olan Uzay, Telekomünikasyon ve Radyobilimi Labratuvarları'nın (STAR) Direktörü olarak atandı ve bu görevi de Eylül 2009a kadar sürdürdü. Stanforddaki akademik hayatı boyunca Jeofizik, Yakın Uzay, İyonosfer ve Atmosfer Fiziği, Radyasyon Kuşakları, Elektromanyetik Dalga-Temel Parçacık Etkileşimi, ve Çok düşük frekanslı Radyo Bilimi alanlarında çalışmalar yaptı ve şimdiye kadar yaklaşık 50 doktora öğrencisi mezun etti. 2009'dan bu yana Koç Üniversitesinde rektörlük görevini sürdürmektedir. Hâlihazırda Stanford Üniversitesi'nde bıraktığı araştırma grubu dünyanın yedi kıtasında 50den fazla yerde ve aynı zamanda da dünya yörüngesindeki çeşitli uydularda gözlemler yapmaktadır.", "question": "Umran İnan yaklaşık kaç doktora öğrencisi mezun etmiştir?", "answers": {"answer_start": 1044, "text": "50"}}, {"id": "8643", "context": "1972 yılında lisans, 1973 yılında yüksek lisans eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde tamamladı. 1977 yılında Stanford Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümünde Robert Helliwell'den Jeofizik ve Çok düşük frekans Radyo Bilimi alanında doktorasını aldı. Bir süre daha Stanfordda doktora sonrası araştırmacı ve kısmi zamanlı öğretim üyesi olarak çalıştıktan sonra 1982de Stanford Üniversitesinde tam kadrolu öğretim üyesi (Yardımcı Doçent) olarak atandı. 1985de Doçent oldu ve1992 senesinde yine Stanford Üniversitesi'nden profesör unvanını alarak 2009 yılına kadar akademisyenlik görevine devam etti. 1997 yılında yine Stanford Üniversitesi'ne bağlı olan Uzay, Telekomünikasyon ve Radyobilimi Labratuvarları'nın (STAR) Direktörü olarak atandı ve bu görevi de Eylül 2009a kadar sürdürdü. Stanforddaki akademik hayatı boyunca Jeofizik, Yakın Uzay, İyonosfer ve Atmosfer Fiziği, Radyasyon Kuşakları, Elektromanyetik Dalga-Temel Parçacık Etkileşimi, ve Çok düşük frekanslı Radyo Bilimi alanlarında çalışmalar yaptı ve şimdiye kadar yaklaşık 50 doktora öğrencisi mezun etti. 2009'dan bu yana Koç Üniversitesinde rektörlük görevini sürdürmektedir. Hâlihazırda Stanford Üniversitesi'nde bıraktığı araştırma grubu dünyanın yedi kıtasında 50den fazla yerde ve aynı zamanda da dünya yörüngesindeki çeşitli uydularda gözlemler yapmaktadır.", "question": "Umran İnan Koç Üniversitesi rektörlüğüne kaç yılında başlamıştır?", "answers": {"answer_start": 1077, "text": "2009'dan"}}, {"id": "8644", "context": "Prof. Ümran İnan Dört ders kitabının yazarıdır. Bunlardan ikisini kardeşi Aziz İnan ile birlikte yazmıştır. Ayrıca Prof. Ümran İnanın hakemli dergilerde 330'a yakın makalesi yayınlanmış ve bu makalelere 7400'den fazla atıf yapılmıştır. Engineering Electromagnetics (Prentice Hall 1998) Electromagnetic Waves (Prentice Hall 1999) Principles of Plasma Physics for Scientists & Engineers Numerical Electromagnetics", "question": "Umran İnan'ın kaça yakın makalesi dergilerde yayınlamıştır?", "answers": {"answer_start": 153, "text": "330"}}, {"id": "8645", "context": "Prof. Ümran İnan Dört ders kitabının yazarıdır. Bunlardan ikisini kardeşi Aziz İnan ile birlikte yazmıştır. Ayrıca Prof. Ümran İnanın hakemli dergilerde 330'a yakın makalesi yayınlanmış ve bu makalelere 7400'den fazla atıf yapılmıştır. Engineering Electromagnetics (Prentice Hall 1998) Electromagnetic Waves (Prentice Hall 1999) Principles of Plasma Physics for Scientists & Engineers Numerical Electromagnetics", "question": "Umran İnan yazdığı 4 ders kitabının 2'sini kiminle yazmıştır?", "answers": {"answer_start": 74, "text": "Aziz İnan"}}, {"id": "8646", "context": "Prof. Ümran İnan Dört ders kitabının yazarıdır. Bunlardan ikisini kardeşi Aziz İnan ile birlikte yazmıştır. Ayrıca Prof. Ümran İnanın hakemli dergilerde 330'a yakın makalesi yayınlanmış ve bu makalelere 7400'den fazla atıf yapılmıştır. Engineering Electromagnetics (Prentice Hall 1998) Electromagnetic Waves (Prentice Hall 1999) Principles of Plasma Physics for Scientists & Engineers Numerical Electromagnetics", "question": "Umran İnan'ın makalelerine yaklaşık kaç atıf yapılmıştır?", "answers": {"answer_start": 203, "text": "7400"}}, {"id": "8756", "context": "Prof. Dr. Kemal Beydilli 1942 yılında İstanbulda doğdu. Yüksek öğrenimine İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde başladı. Tarih Eğitimini aynı üniversitenin Edebiyat Fakültesinde (1964-68) ve doktora ile mezun olduğu Münih Ünivesitesinde tamamladı (1970-75). 16. Yüzyılda Lehistan-Osmanlı münâsebetlerini ele alan doktora çalışmasını, Prof. Franz Babingerin halefi Prof. J. Kisslingin yanında yaptı. Osmanlı tarihinin çeşitli konularını, müessese ve meselelerini ele alan ve Osmanlı arşiv belgelerine dayanan araştırmalar yapmıştır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümünde öğretim üyesi olarak dersler vermiş ve Yakın Çağ Tarihi Anabilim Dalı Başkanlığı görevini yürütmüştür. Halen İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi'nde Atatürk İlkeler ve İnkılap Tarihi, Osmanlı Tarihi, Osmanlı İdare Tarihi dersleri vermektedir.", "question": "Kemal Beydilli'nin doğum yeri neresidir?", "answers": {"answer_start": 38, "text": "İstanbul"}}, {"id": "8757", "context": "Prof. Dr. Kemal Beydilli 1942 yılında İstanbulda doğdu. Yüksek öğrenimine İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde başladı. Tarih Eğitimini aynı üniversitenin Edebiyat Fakültesinde (1964-68) ve doktora ile mezun olduğu Münih Ünivesitesinde tamamladı (1970-75). 16. Yüzyılda Lehistan-Osmanlı münâsebetlerini ele alan doktora çalışmasını, Prof. Franz Babingerin halefi Prof. J. Kisslingin yanında yaptı. Osmanlı tarihinin çeşitli konularını, müessese ve meselelerini ele alan ve Osmanlı arşiv belgelerine dayanan araştırmalar yapmıştır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümünde öğretim üyesi olarak dersler vermiş ve Yakın Çağ Tarihi Anabilim Dalı Başkanlığı görevini yürütmüştür. Halen İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi'nde Atatürk İlkeler ve İnkılap Tarihi, Osmanlı Tarihi, Osmanlı İdare Tarihi dersleri vermektedir.", "question": "Kemal Beydilli kaç yılında doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 25, "text": "1942"}}, {"id": "8758", "context": "Prof. Dr. Kemal Beydilli 1942 yılında İstanbulda doğdu. Yüksek öğrenimine İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde başladı. Tarih Eğitimini aynı üniversitenin Edebiyat Fakültesinde (1964-68) ve doktora ile mezun olduğu Münih Ünivesitesinde tamamladı (1970-75). 16. Yüzyılda Lehistan-Osmanlı münâsebetlerini ele alan doktora çalışmasını, Prof. Franz Babingerin halefi Prof. J. Kisslingin yanında yaptı. Osmanlı tarihinin çeşitli konularını, müessese ve meselelerini ele alan ve Osmanlı arşiv belgelerine dayanan araştırmalar yapmıştır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümünde öğretim üyesi olarak dersler vermiş ve Yakın Çağ Tarihi Anabilim Dalı Başkanlığı görevini yürütmüştür. Halen İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi'nde Atatürk İlkeler ve İnkılap Tarihi, Osmanlı Tarihi, Osmanlı İdare Tarihi dersleri vermektedir.", "question": "Kemal Beydilli yüksek öğrenimine hangi fakülteden başladı?", "answers": {"answer_start": 96, "text": "İktisat Fakültesi"}}, {"id": "8759", "context": "Prof. Dr. Kemal Beydilli 1942 yılında İstanbulda doğdu. Yüksek öğrenimine İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde başladı. Tarih Eğitimini aynı üniversitenin Edebiyat Fakültesinde (1964-68) ve doktora ile mezun olduğu Münih Ünivesitesinde tamamladı (1970-75). 16. Yüzyılda Lehistan-Osmanlı münâsebetlerini ele alan doktora çalışmasını, Prof. Franz Babingerin halefi Prof. J. Kisslingin yanında yaptı. Osmanlı tarihinin çeşitli konularını, müessese ve meselelerini ele alan ve Osmanlı arşiv belgelerine dayanan araştırmalar yapmıştır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümünde öğretim üyesi olarak dersler vermiş ve Yakın Çağ Tarihi Anabilim Dalı Başkanlığı görevini yürütmüştür. Halen İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi'nde Atatürk İlkeler ve İnkılap Tarihi, Osmanlı Tarihi, Osmanlı İdare Tarihi dersleri vermektedir.", "question": "Kemal Beydilli doktora çalışmasını kimin yanında yaptı?", "answers": {"answer_start": 375, "text": "J. Kissling"}}, {"id": "8760", "context": "Prof. Dr. Kemal Beydilli 1942 yılında İstanbulda doğdu. Yüksek öğrenimine İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde başladı. Tarih Eğitimini aynı üniversitenin Edebiyat Fakültesinde (1964-68) ve doktora ile mezun olduğu Münih Ünivesitesinde tamamladı (1970-75). 16. Yüzyılda Lehistan-Osmanlı münâsebetlerini ele alan doktora çalışmasını, Prof. Franz Babingerin halefi Prof. J. Kisslingin yanında yaptı. Osmanlı tarihinin çeşitli konularını, müessese ve meselelerini ele alan ve Osmanlı arşiv belgelerine dayanan araştırmalar yapmıştır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümünde öğretim üyesi olarak dersler vermiş ve Yakın Çağ Tarihi Anabilim Dalı Başkanlığı görevini yürütmüştür. Halen İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi'nde Atatürk İlkeler ve İnkılap Tarihi, Osmanlı Tarihi, Osmanlı İdare Tarihi dersleri vermektedir.", "question": "Kemal Beydilli doktorasını hangi üniversitede tamamlamıştır?", "answers": {"answer_start": 221, "text": "Münih Ünivesitesi"}}, {"id": "8846", "context": "Orhan Dikmen, Galatasaray Lisesi'ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Paris Üniversitesi Yüksek Hukuk ve İktisat Etüdleri Programında yüksek lisansını tamamladı. İstanbul Üniversitesi Senatosu Üyeliği, İktisat Fakültesi Dekanlığı, Maliye Kürsüsü Başkanlığı, Maliye Enstitüsü Vakfı Kurucu Üyeliği, İktisadî Araştırmalar Vakfı Kurucu Üyeliği ve Yönetim Kurulu Başkanlığı, Şişli İktisat ve Ticaret Yüksek Okulu Öğretim Üyeliği ve Müdürlüğü, Türkiye İktisatçılar Derneği Kurucu üyeliği ve Başkanlığı, Milletlerarası Vergi Hukuku Birliği Üyeliği, Milletlerarası Maliye Enstitüsü Başkan Vekilliği, İktisadî İşbirliği Avrupa Ligi Başkan Vekilliği ve Millî Komitesi Başkanlığı, RCD ve OECD Misyon Üyeliği ve Başkanlığı yaptı.", "question": "Orhan Dikmen, hangi liseyi bitirdi?", "answers": {"answer_start": 14, "text": "Galatasaray Lisesi'ni"}}, {"id": "8847", "context": "Orhan Dikmen, Galatasaray Lisesi'ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Paris Üniversitesi Yüksek Hukuk ve İktisat Etüdleri Programında yüksek lisansını tamamladı. İstanbul Üniversitesi Senatosu Üyeliği, İktisat Fakültesi Dekanlığı, Maliye Kürsüsü Başkanlığı, Maliye Enstitüsü Vakfı Kurucu Üyeliği, İktisadî Araştırmalar Vakfı Kurucu Üyeliği ve Yönetim Kurulu Başkanlığı, Şişli İktisat ve Ticaret Yüksek Okulu Öğretim Üyeliği ve Müdürlüğü, Türkiye İktisatçılar Derneği Kurucu üyeliği ve Başkanlığı, Milletlerarası Vergi Hukuku Birliği Üyeliği, Milletlerarası Maliye Enstitüsü Başkan Vekilliği, İktisadî İşbirliği Avrupa Ligi Başkan Vekilliği ve Millî Komitesi Başkanlığı, RCD ve OECD Misyon Üyeliği ve Başkanlığı yaptı.", "question": "Orhan Dikmen, hangi üniversiteyi bitirdi bitirdi?", "answers": {"answer_start": 45, "text": "İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni"}}, {"id": "8848", "context": "Orhan Dikmen, Galatasaray Lisesi'ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Paris Üniversitesi Yüksek Hukuk ve İktisat Etüdleri Programında yüksek lisansını tamamladı. İstanbul Üniversitesi Senatosu Üyeliği, İktisat Fakültesi Dekanlığı, Maliye Kürsüsü Başkanlığı, Maliye Enstitüsü Vakfı Kurucu Üyeliği, İktisadî Araştırmalar Vakfı Kurucu Üyeliği ve Yönetim Kurulu Başkanlığı, Şişli İktisat ve Ticaret Yüksek Okulu Öğretim Üyeliği ve Müdürlüğü, Türkiye İktisatçılar Derneği Kurucu üyeliği ve Başkanlığı, Milletlerarası Vergi Hukuku Birliği Üyeliği, Milletlerarası Maliye Enstitüsü Başkan Vekilliği, İktisadî İşbirliği Avrupa Ligi Başkan Vekilliği ve Millî Komitesi Başkanlığı, RCD ve OECD Misyon Üyeliği ve Başkanlığı yaptı.", "question": "Orhan Dikmen, nerede yüksek lisansını tamaladı?", "answers": {"answer_start": 138, "text": "Paris Üniversitesi Yüksek Hukuk ve İktisat Etüdleri Programında"}}, {"id": "8849", "context": "Orhan Dikmen, Galatasaray Lisesi'ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Paris Üniversitesi Yüksek Hukuk ve İktisat Etüdleri Programında yüksek lisansını tamamladı. İstanbul Üniversitesi Senatosu Üyeliği, İktisat Fakültesi Dekanlığı, Maliye Kürsüsü Başkanlığı, Maliye Enstitüsü Vakfı Kurucu Üyeliği, İktisadî Araştırmalar Vakfı Kurucu Üyeliği ve Yönetim Kurulu Başkanlığı, Şişli İktisat ve Ticaret Yüksek Okulu Öğretim Üyeliği ve Müdürlüğü, Türkiye İktisatçılar Derneği Kurucu üyeliği ve Başkanlığı, Milletlerarası Vergi Hukuku Birliği Üyeliği, Milletlerarası Maliye Enstitüsü Başkan Vekilliği, İktisadî İşbirliği Avrupa Ligi Başkan Vekilliği ve Millî Komitesi Başkanlığı, RCD ve OECD Misyon Üyeliği ve Başkanlığı yaptı.", "question": "Orhan Dikmen, nerede yüksek lisansını tamaladı?", "answers": {"answer_start": 138, "text": "Paris Üniversitesi Yüksek Hukuk ve İktisat Etüdleri Programında"}}, {"id": "9095", "context": "Her iki saatin yapılışının ve kullanımının koşulu bir çizelgedir. Bu çizelge üzerinde burç sembollerinin başında gündüz ve gece saatlerinin geçiş vakitleri (yarım saat, üçte birlik saat için veya diğer alt bölümlemeler için) için olan dikey gölge çizgilerinin değerleri kaydedilmiştir.Güneş saatinin sert ağaçtan veya pirinçten oluşan üst yüzeyi yukarı taraftan 12 eşit parçaya bölünmektedir. Bunlara tekabül edecek şekilde burç dairelerinin isimleri, Oğlak’tan başlayarak kaydedilmiştir veya hâkkedilmiştir. Hareketli gnomon, bir halkaya veya silindire başka şekilde, doğrudan burç çizgizini takiben yerleştirilmiştir. Gölge geçişinin okunması yoluyla elde edilen değerler, zamanı vakitlere göre göstermekte, dolayısıyla \"namaz vakitlerine işaret etmektedir. el-Marrākuşī30. enlem derecesi için çizelgesini ve silindir saat için taslaklarını şu şekilde tasvir etmektedir (bkz. yukarıdaki resimler)", "question": "Güneş saatinin üst yüzeyi yukarıdan kaç eşit parçaya bölünür?", "answers": {"answer_start": 406, "text": "12"}}, {"id": "9096", "context": "Her iki saatin yapılışının ve kullanımının koşulu bir çizelgedir. Bu çizelge üzerinde burç sembollerinin başında gündüz ve gece saatlerinin geçiş vakitleri (yarım saat, üçte birlik saat için veya diğer alt bölümlemeler için) için olan dikey gölge çizgilerinin değerleri kaydedilmiştir.Güneş saatinin sert ağaçtan veya pirinçten oluşan üst yüzeyi yukarı taraftan 12 eşit parçaya bölünmektedir. Bunlara tekabül edecek şekilde burç dairelerinin isimleri, Oğlak’tan başlayarak kaydedilmiştir veya hâkkedilmiştir. Hareketli gnomon, bir halkaya veya silindire başka şekilde, doğrudan burç çizgizini takiben yerleştirilmiştir. Gölge geçişinin okunması yoluyla elde edilen değerler, zamanı vakitlere göre göstermekte, dolayısıyla \"namaz vakitlerine işaret etmektedir. el-Marrākuşī30. enlem derecesi için çizelgesini ve silindir saat için taslaklarını şu şekilde tasvir etmektedir (bkz. yukarıdaki resimler)", "question": "30. enlem derecesini ve silindir saati tasvir eden kimdir?", "answers": {"answer_start": 843, "text": "el-Marrākuşī"}}, {"id": "9137", "context": "Tam adı 'Ebu el-Vefa Muhammed bin Muhammed bin Yahya bin İsmail bin el-Abbas el-Büzcani' olan Ebu'l-Vefâ el-Bûzcânî 940 yılında İran'da bulunan Buzgan kasabasında doğmuştur. Bu yüzden 'Ebul Vefa Buzcani' diye meşhur olmuştur. İlim tahsiline amcası Ebu Amr Mugazili ve Ebu Yahya bin Kimib'in yanında başlayan Ebul Vefa, 959 yılında Bağdad'a gitti. Ölümüne kadar da orada bilimle meşgul oldu. Bilim sahasında, matematik bilimini tahsil etti ve özellikle trigonometri üzerinde çalışmalar yaptı. Bu alanlarda çok fazla bir süre muhafaza edilemeyen kitaplar yazdı. Batlamyus'un ve Diophantos'un eserlerini inceleyip açıklamış, astronomi sahasında ise Ay'ın hareketleri üzerine çalışmalar yapmıştır. Matematik ve astronomideki hizmetleriyle bilim tarihinde önemli bir yer tutmuştur.", "question": "Ebu'l-Vefâ el-Bûzcânî ne zaman doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 116, "text": "940"}}, {"id": "9138", "context": "Tam adı 'Ebu el-Vefa Muhammed bin Muhammed bin Yahya bin İsmail bin el-Abbas el-Büzcani' olan Ebu'l-Vefâ el-Bûzcânî 940 yılında İran'da bulunan Buzgan kasabasında doğmuştur. Bu yüzden 'Ebul Vefa Buzcani' diye meşhur olmuştur. İlim tahsiline amcası Ebu Amr Mugazili ve Ebu Yahya bin Kimib'in yanında başlayan Ebul Vefa, 959 yılında Bağdad'a gitti. Ölümüne kadar da orada bilimle meşgul oldu. Bilim sahasında, matematik bilimini tahsil etti ve özellikle trigonometri üzerinde çalışmalar yaptı. Bu alanlarda çok fazla bir süre muhafaza edilemeyen kitaplar yazdı. Batlamyus'un ve Diophantos'un eserlerini inceleyip açıklamış, astronomi sahasında ise Ay'ın hareketleri üzerine çalışmalar yapmıştır. Matematik ve astronomideki hizmetleriyle bilim tarihinde önemli bir yer tutmuştur.", "question": "Ebu'l-Vefâ el-Bûzcânî nerede doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 128, "text": "İran'da bulunan Buzgan kasabasında"}}, {"id": "9139", "context": "Tam adı 'Ebu el-Vefa Muhammed bin Muhammed bin Yahya bin İsmail bin el-Abbas el-Büzcani' olan Ebu'l-Vefâ el-Bûzcânî 940 yılında İran'da bulunan Buzgan kasabasında doğmuştur. Bu yüzden 'Ebul Vefa Buzcani' diye meşhur olmuştur. İlim tahsiline amcası Ebu Amr Mugazili ve Ebu Yahya bin Kimib'in yanında başlayan Ebul Vefa, 959 yılında Bağdad'a gitti. Ölümüne kadar da orada bilimle meşgul oldu. Bilim sahasında, matematik bilimini tahsil etti ve özellikle trigonometri üzerinde çalışmalar yaptı. Bu alanlarda çok fazla bir süre muhafaza edilemeyen kitaplar yazdı. Batlamyus'un ve Diophantos'un eserlerini inceleyip açıklamış, astronomi sahasında ise Ay'ın hareketleri üzerine çalışmalar yapmıştır. Matematik ve astronomideki hizmetleriyle bilim tarihinde önemli bir yer tutmuştur.", "question": "Ebu'l-Vefâ el-Bûzcânî'nin tam adı nedir'?", "answers": {"answer_start": 9, "text": "Ebu el-Vefa Muhammed bin Muhammed bin Yahya bin İsmail bin el-Abbas el-Büzcani"}}, {"id": "9140", "context": "Tam adı 'Ebu el-Vefa Muhammed bin Muhammed bin Yahya bin İsmail bin el-Abbas el-Büzcani' olan Ebu'l-Vefâ el-Bûzcânî 940 yılında İran'da bulunan Buzgan kasabasında doğmuştur. Bu yüzden 'Ebul Vefa Buzcani' diye meşhur olmuştur. İlim tahsiline amcası Ebu Amr Mugazili ve Ebu Yahya bin Kimib'in yanında başlayan Ebul Vefa, 959 yılında Bağdad'a gitti. Ölümüne kadar da orada bilimle meşgul oldu. Bilim sahasında, matematik bilimini tahsil etti ve özellikle trigonometri üzerinde çalışmalar yaptı. Bu alanlarda çok fazla bir süre muhafaza edilemeyen kitaplar yazdı. Batlamyus'un ve Diophantos'un eserlerini inceleyip açıklamış, astronomi sahasında ise Ay'ın hareketleri üzerine çalışmalar yapmıştır. Matematik ve astronomideki hizmetleriyle bilim tarihinde önemli bir yer tutmuştur.", "question": "Ebul Vefa, Bağdad'a ne zaman gitti?", "answers": {"answer_start": 319, "text": "959"}}, {"id": "9141", "context": "Tam adı 'Ebu el-Vefa Muhammed bin Muhammed bin Yahya bin İsmail bin el-Abbas el-Büzcani' olan Ebu'l-Vefâ el-Bûzcânî 940 yılında İran'da bulunan Buzgan kasabasında doğmuştur. Bu yüzden 'Ebul Vefa Buzcani' diye meşhur olmuştur. İlim tahsiline amcası Ebu Amr Mugazili ve Ebu Yahya bin Kimib'in yanında başlayan Ebul Vefa, 959 yılında Bağdad'a gitti. Ölümüne kadar da orada bilimle meşgul oldu. Bilim sahasında, matematik bilimini tahsil etti ve özellikle trigonometri üzerinde çalışmalar yaptı. Bu alanlarda çok fazla bir süre muhafaza edilemeyen kitaplar yazdı. Batlamyus'un ve Diophantos'un eserlerini inceleyip açıklamış, astronomi sahasında ise Ay'ın hareketleri üzerine çalışmalar yapmıştır. Matematik ve astronomideki hizmetleriyle bilim tarihinde önemli bir yer tutmuştur.", "question": "Hangi hizmetleriyle bilim tarihinde önemli bir yer tutmuştur.?", "answers": {"answer_start": 694, "text": "Matematik ve astronomideki"}}, {"id": "9142", "context": "Ebu'l Vefa, yıldızların eğimlerininin kesin ve doğru bir şekilde ölçülebilmesi için bir duvar oktantı geliştirdi. Bundan başka trigonometri çizelgelerinde hesaplamalar yapmak için gelişmiş metotlar üretti ve küresel trigonometrideki bazı problemlerin çözümü için yeni yöntemler keşfetti. Astronomik gözlemler için sinüs (ceyb) ve tanjant (zıl) değerlerini gösteren çizelgeleri on beşer dakikalık açı aralıklarıyla hesapladı. Ünlü matematikçi El-Mervezi'nin de buna benzer çizelgeleri olduğu bilinse de onun çizelgeleri tanjant ve kotanjantı yayın fonksiyonu olarak vermediği gibi, Ebu'l Vefa'nın çizelgeleri kadar sağlıklı değildir.", "question": "Ebu'l Vefa, yıldızların eğimlerininin kesin ve doğru bir şekilde ölçülebilmesi için bir ne geliştirdi?", "answers": {"answer_start": 88, "text": "duvar oktantı"}}, {"id": "9143", "context": "Ebu'l Vefa, yıldızların eğimlerininin kesin ve doğru bir şekilde ölçülebilmesi için bir duvar oktantı geliştirdi. Bundan başka trigonometri çizelgelerinde hesaplamalar yapmak için gelişmiş metotlar üretti ve küresel trigonometrideki bazı problemlerin çözümü için yeni yöntemler keşfetti. Astronomik gözlemler için sinüs (ceyb) ve tanjant (zıl) değerlerini gösteren çizelgeleri on beşer dakikalık açı aralıklarıyla hesapladı. Ünlü matematikçi El-Mervezi'nin de buna benzer çizelgeleri olduğu bilinse de onun çizelgeleri tanjant ve kotanjantı yayın fonksiyonu olarak vermediği gibi, Ebu'l Vefa'nın çizelgeleri kadar sağlıklı değildir.", "question": "Ebu'l Vefa, astronomik gözlemler için sinüs (ceyb) ve tanjant (zıl) değerlerini gösteren çizelgeleri kaç dakikalık açı aralıklarıyla hesapladı?", "answers": {"answer_start": 377, "text": "on beşer"}}, {"id": "9144", "context": "Ebu'l Vefa, matematik sahasında özellike trigonometri üzerinde çalışmalar yapmıştır. Trigonometrinin altı esas oranı arasındaki trigonometrik ilişkileri ilk defa ortaya koymuştur. Bu oranlar günümüzde aynen kullanılmaktadır.", "question": "Ebu'l Vefa, ne sahasında özellike trigonometri üzerinde çalışmalar yapmıştır?", "answers": {"answer_start": 12, "text": "matematik"}}, {"id": "9145", "context": "Sencer Divitçioğlu (d. 14 Şubat 1927, İstanbul - ö. 8 Eylül 2014, İstanbul), Türk akademisyen ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi.", "question": "Sencer Divitçioğlu ne zaman doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 23, "text": "14 Şubat 1927"}}, {"id": "9146", "context": "Sencer Divitçioğlu (d. 14 Şubat 1927, İstanbul - ö. 8 Eylül 2014, İstanbul), Türk akademisyen ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi.", "question": "Sencer Divitçioğlu ne zaman ölmüştür?", "answers": {"answer_start": 49, "text": "ö. 8 Eylül 2014"}}, {"id": "9147", "context": "Sencer Divitçioğlu (d. 14 Şubat 1927, İstanbul - ö. 8 Eylül 2014, İstanbul), Türk akademisyen ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi.", "question": "Sencer Divitçioğlu nerede doğmuştur?", "answers": {"answer_start": 38, "text": "İstanbul"}}, {"id": "9148", "context": "Sencer Divitçioğlu (d. 14 Şubat 1927, İstanbul - ö. 8 Eylül 2014, İstanbul), Türk akademisyen ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi.", "question": "Sencer Divitçioğlu nerede ölmüştür?", "answers": {"answer_start": 38, "text": "İstanbul"}}, {"id": "9149", "context": "Sencer Divitçioğlu, 14 Şubat 1927'de İstanbul’da doğdu. 1950 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirdi. Doktora eğitimini Paris Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi’nde tamamladı. 1957'de Türkiye'ye dönerek İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 1959 yılında \"Marx’ta İktisadi Büyüme\" adlı tezi ile doçent olmaya hak kazandı. 27 Mayıs 1960'dan sonra Turizm Bankası Yönetim Kurulu Başkanlığı'na getirildi. Yine bu dönemde Devlet Planlama Teşkilatı'nın kuruluşunda bulundu. 1962-1963 döneminde İngiltere'de Cambridge Üniversitesi'nde davetli profesör olarak çalıştı. 1967'de Kemal Tahir'in önerisiyle başlayarak tamamladığı Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu adlı çalışması Fransızca, Yunanca dahil birçok dile çevrildi. Bu çalışması çok dikkat çekti. Dönemin iç siyasi tartışmalarda önemli bir argüman oluşturdu. 1968-1969'da tekrar Paris'te bir yıl süreyle, 1973'de Cambridge'de ikinci kez üç ay süreyle çalıştı. 1975'te Boğaziçi Üniversitesi'nde doktora dersleri verdi. 1976 yılında profesörlüğe yükseldi. 1983 yılında Paris Üniversitesi'nde konuk profesör olarak dersler verdi. Çeşitli iktisat kuramlarını matematiksel bir dille ele alan teorik çalışmaların ardından tarihle uğraşmaya başladı. 1956-82 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde ve 1975’ten itibaren de Boğaziçi Üniversitesi’nde çeşitli doktora dersleri ve teorik iktisat dersleri verdi. 12 Eylül Darbesi sonrası oluşan baskı ortamı sonucu 1402'likler olarak bilinen olay neticesinde görevine son verildi. Bunun üzerine yurtdışında davetli profesör olarak çalıştı (1982-84).", "question": "Sencer Divitçioğlu hangi yılda İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirdi?", "answers": {"answer_start": 56, "text": "1950"}}, {"id": "9150", "context": "Sencer Divitçioğlu, 14 Şubat 1927'de İstanbul’da doğdu. 1950 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirdi. Doktora eğitimini Paris Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi’nde tamamladı. 1957'de Türkiye'ye dönerek İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 1959 yılında \"Marx’ta İktisadi Büyüme\" adlı tezi ile doçent olmaya hak kazandı. 27 Mayıs 1960'dan sonra Turizm Bankası Yönetim Kurulu Başkanlığı'na getirildi. Yine bu dönemde Devlet Planlama Teşkilatı'nın kuruluşunda bulundu. 1962-1963 döneminde İngiltere'de Cambridge Üniversitesi'nde davetli profesör olarak çalıştı. 1967'de Kemal Tahir'in önerisiyle başlayarak tamamladığı Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu adlı çalışması Fransızca, Yunanca dahil birçok dile çevrildi. Bu çalışması çok dikkat çekti. Dönemin iç siyasi tartışmalarda önemli bir argüman oluşturdu. 1968-1969'da tekrar Paris'te bir yıl süreyle, 1973'de Cambridge'de ikinci kez üç ay süreyle çalıştı. 1975'te Boğaziçi Üniversitesi'nde doktora dersleri verdi. 1976 yılında profesörlüğe yükseldi. 1983 yılında Paris Üniversitesi'nde konuk profesör olarak dersler verdi. Çeşitli iktisat kuramlarını matematiksel bir dille ele alan teorik çalışmaların ardından tarihle uğraşmaya başladı. 1956-82 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde ve 1975’ten itibaren de Boğaziçi Üniversitesi’nde çeşitli doktora dersleri ve teorik iktisat dersleri verdi. 12 Eylül Darbesi sonrası oluşan baskı ortamı sonucu 1402'likler olarak bilinen olay neticesinde görevine son verildi. Bunun üzerine yurtdışında davetli profesör olarak çalıştı (1982-84).", "question": "Sencer Divitçioğlu doktora eğitimini nerede tamamladı?", "answers": {"answer_start": 139, "text": "Paris Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi’nde"}}, {"id": "9151", "context": "Sencer Divitçioğlu, 14 Şubat 1927'de İstanbul’da doğdu. 1950 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirdi. Doktora eğitimini Paris Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi’nde tamamladı. 1957'de Türkiye'ye dönerek İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 1959 yılında \"Marx’ta İktisadi Büyüme\" adlı tezi ile doçent olmaya hak kazandı. 27 Mayıs 1960'dan sonra Turizm Bankası Yönetim Kurulu Başkanlığı'na getirildi. Yine bu dönemde Devlet Planlama Teşkilatı'nın kuruluşunda bulundu. 1962-1963 döneminde İngiltere'de Cambridge Üniversitesi'nde davetli profesör olarak çalıştı. 1967'de Kemal Tahir'in önerisiyle başlayarak tamamladığı Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu adlı çalışması Fransızca, Yunanca dahil birçok dile çevrildi. Bu çalışması çok dikkat çekti. Dönemin iç siyasi tartışmalarda önemli bir argüman oluşturdu. 1968-1969'da tekrar Paris'te bir yıl süreyle, 1973'de Cambridge'de ikinci kez üç ay süreyle çalıştı. 1975'te Boğaziçi Üniversitesi'nde doktora dersleri verdi. 1976 yılında profesörlüğe yükseldi. 1983 yılında Paris Üniversitesi'nde konuk profesör olarak dersler verdi. Çeşitli iktisat kuramlarını matematiksel bir dille ele alan teorik çalışmaların ardından tarihle uğraşmaya başladı. 1956-82 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde ve 1975’ten itibaren de Boğaziçi Üniversitesi’nde çeşitli doktora dersleri ve teorik iktisat dersleri verdi. 12 Eylül Darbesi sonrası oluşan baskı ortamı sonucu 1402'likler olarak bilinen olay neticesinde görevine son verildi. Bunun üzerine yurtdışında davetli profesör olarak çalıştı (1982-84).", "question": "Sencer Divitçioğlu ne zaman Türkiye'ye dönerek İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak çalıştı?", "answers": {"answer_start": 201, "text": "1957'de"}}, {"id": "9152", "context": "Sencer Divitçioğlu, 14 Şubat 1927'de İstanbul’da doğdu. 1950 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirdi. Doktora eğitimini Paris Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi’nde tamamladı. 1957'de Türkiye'ye dönerek İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 1959 yılında \"Marx’ta İktisadi Büyüme\" adlı tezi ile doçent olmaya hak kazandı. 27 Mayıs 1960'dan sonra Turizm Bankası Yönetim Kurulu Başkanlığı'na getirildi. Yine bu dönemde Devlet Planlama Teşkilatı'nın kuruluşunda bulundu. 1962-1963 döneminde İngiltere'de Cambridge Üniversitesi'nde davetli profesör olarak çalıştı. 1967'de Kemal Tahir'in önerisiyle başlayarak tamamladığı Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu adlı çalışması Fransızca, Yunanca dahil birçok dile çevrildi. Bu çalışması çok dikkat çekti. Dönemin iç siyasi tartışmalarda önemli bir argüman oluşturdu. 1968-1969'da tekrar Paris'te bir yıl süreyle, 1973'de Cambridge'de ikinci kez üç ay süreyle çalıştı. 1975'te Boğaziçi Üniversitesi'nde doktora dersleri verdi. 1976 yılında profesörlüğe yükseldi. 1983 yılında Paris Üniversitesi'nde konuk profesör olarak dersler verdi. Çeşitli iktisat kuramlarını matematiksel bir dille ele alan teorik çalışmaların ardından tarihle uğraşmaya başladı. 1956-82 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde ve 1975’ten itibaren de Boğaziçi Üniversitesi’nde çeşitli doktora dersleri ve teorik iktisat dersleri verdi. 12 Eylül Darbesi sonrası oluşan baskı ortamı sonucu 1402'likler olarak bilinen olay neticesinde görevine son verildi. Bunun üzerine yurtdışında davetli profesör olarak çalıştı (1982-84).", "question": "Sencer Divitçioğlu ne zaman \"Marx’ta İktisadi Büyüme\" adlı tezi ile doçent olmaya hak kazandı?", "answers": {"answer_start": 302, "text": "1959 yılında"}}, {"id": "9153", "context": "Sencer Divitçioğlu, 14 Şubat 1927'de İstanbul’da doğdu. 1950 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirdi. Doktora eğitimini Paris Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi’nde tamamladı. 1957'de Türkiye'ye dönerek İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 1959 yılında \"Marx’ta İktisadi Büyüme\" adlı tezi ile doçent olmaya hak kazandı. 27 Mayıs 1960'dan sonra Turizm Bankası Yönetim Kurulu Başkanlığı'na getirildi. Yine bu dönemde Devlet Planlama Teşkilatı'nın kuruluşunda bulundu. 1962-1963 döneminde İngiltere'de Cambridge Üniversitesi'nde davetli profesör olarak çalıştı. 1967'de Kemal Tahir'in önerisiyle başlayarak tamamladığı Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu adlı çalışması Fransızca, Yunanca dahil birçok dile çevrildi. Bu çalışması çok dikkat çekti. Dönemin iç siyasi tartışmalarda önemli bir argüman oluşturdu. 1968-1969'da tekrar Paris'te bir yıl süreyle, 1973'de Cambridge'de ikinci kez üç ay süreyle çalıştı. 1975'te Boğaziçi Üniversitesi'nde doktora dersleri verdi. 1976 yılında profesörlüğe yükseldi. 1983 yılında Paris Üniversitesi'nde konuk profesör olarak dersler verdi. Çeşitli iktisat kuramlarını matematiksel bir dille ele alan teorik çalışmaların ardından tarihle uğraşmaya başladı. 1956-82 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde ve 1975’ten itibaren de Boğaziçi Üniversitesi’nde çeşitli doktora dersleri ve teorik iktisat dersleri verdi. 12 Eylül Darbesi sonrası oluşan baskı ortamı sonucu 1402'likler olarak bilinen olay neticesinde görevine son verildi. Bunun üzerine yurtdışında davetli profesör olarak çalıştı (1982-84).", "question": "Sencer Divitçioğlu nerede 1962-1963 döneminde davetli profesör olarak çalıştı?", "answers": {"answer_start": 548, "text": "İngiltere'de Cambridge Üniversitesi'nde"}}, {"id": "9154", "context": "Sencer Divitçioğlu, 14 Şubat 1927'de İstanbul’da doğdu. 1950 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirdi. Doktora eğitimini Paris Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi’nde tamamladı. 1957'de Türkiye'ye dönerek İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 1959 yılında \"Marx’ta İktisadi Büyüme\" adlı tezi ile doçent olmaya hak kazandı. 27 Mayıs 1960'dan sonra Turizm Bankası Yönetim Kurulu Başkanlığı'na getirildi. Yine bu dönemde Devlet Planlama Teşkilatı'nın kuruluşunda bulundu. 1962-1963 döneminde İngiltere'de Cambridge Üniversitesi'nde davetli profesör olarak çalıştı. 1967'de Kemal Tahir'in önerisiyle başlayarak tamamladığı Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu adlı çalışması Fransızca, Yunanca dahil birçok dile çevrildi. Bu çalışması çok dikkat çekti. Dönemin iç siyasi tartışmalarda önemli bir argüman oluşturdu. 1968-1969'da tekrar Paris'te bir yıl süreyle, 1973'de Cambridge'de ikinci kez üç ay süreyle çalıştı. 1975'te Boğaziçi Üniversitesi'nde doktora dersleri verdi. 1976 yılında profesörlüğe yükseldi. 1983 yılında Paris Üniversitesi'nde konuk profesör olarak dersler verdi. Çeşitli iktisat kuramlarını matematiksel bir dille ele alan teorik çalışmaların ardından tarihle uğraşmaya başladı. 1956-82 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde ve 1975’ten itibaren de Boğaziçi Üniversitesi’nde çeşitli doktora dersleri ve teorik iktisat dersleri verdi. 12 Eylül Darbesi sonrası oluşan baskı ortamı sonucu 1402'likler olarak bilinen olay neticesinde görevine son verildi. Bunun üzerine yurtdışında davetli profesör olarak çalıştı (1982-84).", "question": "Sencer Divitçioğlu ne zaman Kemal Tahir'in önerisiyle başlayarak tamamladığı Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu adlı çalışması Fransızca, Yunanca dahil birçok dile çevrildi?", "answers": {"answer_start": 621, "text": "1967'de"}}, {"id": "9155", "context": "Sencer Divitçioğlu, 14 Şubat 1927'de İstanbul’da doğdu. 1950 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirdi. Doktora eğitimini Paris Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi’nde tamamladı. 1957'de Türkiye'ye dönerek İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 1959 yılında \"Marx’ta İktisadi Büyüme\" adlı tezi ile doçent olmaya hak kazandı. 27 Mayıs 1960'dan sonra Turizm Bankası Yönetim Kurulu Başkanlığı'na getirildi. Yine bu dönemde Devlet Planlama Teşkilatı'nın kuruluşunda bulundu. 1962-1963 döneminde İngiltere'de Cambridge Üniversitesi'nde davetli profesör olarak çalıştı. 1967'de Kemal Tahir'in önerisiyle başlayarak tamamladığı Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu adlı çalışması Fransızca, Yunanca dahil birçok dile çevrildi. Bu çalışması çok dikkat çekti. Dönemin iç siyasi tartışmalarda önemli bir argüman oluşturdu. 1968-1969'da tekrar Paris'te bir yıl süreyle, 1973'de Cambridge'de ikinci kez üç ay süreyle çalıştı. 1975'te Boğaziçi Üniversitesi'nde doktora dersleri verdi. 1976 yılında profesörlüğe yükseldi. 1983 yılında Paris Üniversitesi'nde konuk profesör olarak dersler verdi. Çeşitli iktisat kuramlarını matematiksel bir dille ele alan teorik çalışmaların ardından tarihle uğraşmaya başladı. 1956-82 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde ve 1975’ten itibaren de Boğaziçi Üniversitesi’nde çeşitli doktora dersleri ve teorik iktisat dersleri verdi. 12 Eylül Darbesi sonrası oluşan baskı ortamı sonucu 1402'likler olarak bilinen olay neticesinde görevine son verildi. Bunun üzerine yurtdışında davetli profesör olarak çalıştı (1982-84).", "question": "Sencer Divitçioğlu nerede 1968-1969'da tekrar Paris'te bir yıl süreyle, 1973'de ikinci kez üç ay süreyle çalıştı?", "answers": {"answer_start": 924, "text": "Cambridge'de"}}, {"id": "9156", "context": "Sencer Divitçioğlu, 14 Şubat 1927'de İstanbul’da doğdu. 1950 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirdi. Doktora eğitimini Paris Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi’nde tamamladı. 1957'de Türkiye'ye dönerek İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 1959 yılında \"Marx’ta İktisadi Büyüme\" adlı tezi ile doçent olmaya hak kazandı. 27 Mayıs 1960'dan sonra Turizm Bankası Yönetim Kurulu Başkanlığı'na getirildi. Yine bu dönemde Devlet Planlama Teşkilatı'nın kuruluşunda bulundu. 1962-1963 döneminde İngiltere'de Cambridge Üniversitesi'nde davetli profesör olarak çalıştı. 1967'de Kemal Tahir'in önerisiyle başlayarak tamamladığı Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu adlı çalışması Fransızca, Yunanca dahil birçok dile çevrildi. Bu çalışması çok dikkat çekti. Dönemin iç siyasi tartışmalarda önemli bir argüman oluşturdu. 1968-1969'da tekrar Paris'te bir yıl süreyle, 1973'de Cambridge'de ikinci kez üç ay süreyle çalıştı. 1975'te Boğaziçi Üniversitesi'nde doktora dersleri verdi. 1976 yılında profesörlüğe yükseldi. 1983 yılında Paris Üniversitesi'nde konuk profesör olarak dersler verdi. Çeşitli iktisat kuramlarını matematiksel bir dille ele alan teorik çalışmaların ardından tarihle uğraşmaya başladı. 1956-82 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde ve 1975’ten itibaren de Boğaziçi Üniversitesi’nde çeşitli doktora dersleri ve teorik iktisat dersleri verdi. 12 Eylül Darbesi sonrası oluşan baskı ortamı sonucu 1402'likler olarak bilinen olay neticesinde görevine son verildi. Bunun üzerine yurtdışında davetli profesör olarak çalıştı (1982-84).", "question": "Sencer Divitçioğlu ne zaman Boğaziçi Üniversitesi'nde doktora dersleri verdi?", "answers": {"answer_start": 971, "text": "1975'te"}}, {"id": "9157", "context": "Sencer Divitçioğlu, 14 Şubat 1927'de İstanbul’da doğdu. 1950 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirdi. Doktora eğitimini Paris Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi’nde tamamladı. 1957'de Türkiye'ye dönerek İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 1959 yılında \"Marx’ta İktisadi Büyüme\" adlı tezi ile doçent olmaya hak kazandı. 27 Mayıs 1960'dan sonra Turizm Bankası Yönetim Kurulu Başkanlığı'na getirildi. Yine bu dönemde Devlet Planlama Teşkilatı'nın kuruluşunda bulundu. 1962-1963 döneminde İngiltere'de Cambridge Üniversitesi'nde davetli profesör olarak çalıştı. 1967'de Kemal Tahir'in önerisiyle başlayarak tamamladığı Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu adlı çalışması Fransızca, Yunanca dahil birçok dile çevrildi. Bu çalışması çok dikkat çekti. Dönemin iç siyasi tartışmalarda önemli bir argüman oluşturdu. 1968-1969'da tekrar Paris'te bir yıl süreyle, 1973'de Cambridge'de ikinci kez üç ay süreyle çalıştı. 1975'te Boğaziçi Üniversitesi'nde doktora dersleri verdi. 1976 yılında profesörlüğe yükseldi. 1983 yılında Paris Üniversitesi'nde konuk profesör olarak dersler verdi. Çeşitli iktisat kuramlarını matematiksel bir dille ele alan teorik çalışmaların ardından tarihle uğraşmaya başladı. 1956-82 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde ve 1975’ten itibaren de Boğaziçi Üniversitesi’nde çeşitli doktora dersleri ve teorik iktisat dersleri verdi. 12 Eylül Darbesi sonrası oluşan baskı ortamı sonucu 1402'likler olarak bilinen olay neticesinde görevine son verildi. Bunun üzerine yurtdışında davetli profesör olarak çalıştı (1982-84).", "question": "Sencer Divitçioğlu ne zaman profesörlüğe yükseldi?", "answers": {"answer_start": 1029, "text": "1976 yılında"}}, {"id": "9158", "context": "Sencer Divitçioğlu, 14 Şubat 1927'de İstanbul’da doğdu. 1950 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirdi. Doktora eğitimini Paris Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi’nde tamamladı. 1957'de Türkiye'ye dönerek İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 1959 yılında \"Marx’ta İktisadi Büyüme\" adlı tezi ile doçent olmaya hak kazandı. 27 Mayıs 1960'dan sonra Turizm Bankası Yönetim Kurulu Başkanlığı'na getirildi. Yine bu dönemde Devlet Planlama Teşkilatı'nın kuruluşunda bulundu. 1962-1963 döneminde İngiltere'de Cambridge Üniversitesi'nde davetli profesör olarak çalıştı. 1967'de Kemal Tahir'in önerisiyle başlayarak tamamladığı Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu adlı çalışması Fransızca, Yunanca dahil birçok dile çevrildi. Bu çalışması çok dikkat çekti. Dönemin iç siyasi tartışmalarda önemli bir argüman oluşturdu. 1968-1969'da tekrar Paris'te bir yıl süreyle, 1973'de Cambridge'de ikinci kez üç ay süreyle çalıştı. 1975'te Boğaziçi Üniversitesi'nde doktora dersleri verdi. 1976 yılında profesörlüğe yükseldi. 1983 yılında Paris Üniversitesi'nde konuk profesör olarak dersler verdi. Çeşitli iktisat kuramlarını matematiksel bir dille ele alan teorik çalışmaların ardından tarihle uğraşmaya başladı. 1956-82 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde ve 1975’ten itibaren de Boğaziçi Üniversitesi’nde çeşitli doktora dersleri ve teorik iktisat dersleri verdi. 12 Eylül Darbesi sonrası oluşan baskı ortamı sonucu 1402'likler olarak bilinen olay neticesinde görevine son verildi. Bunun üzerine yurtdışında davetli profesör olarak çalıştı (1982-84).", "question": "Sencer Divitçioğlu ne zaman Paris Üniversitesi'nde konuk profesör olarak dersler verdi?", "answers": {"answer_start": 1065, "text": "1983 yılında"}}, {"id": "9159", "context": "Sencer Divitçioğlu, Karl Marx tarafından 1850'li yılların başında ortaya atılan Asya tipi üretim tarzı konusunu ayrıntılı bir şekilde incelemiştir. Sencer Divitçioğlu'na göre toplumsal üretim ve bunun yeniden üretimi (üretim biçimi) dünyadaki bütün topluluklar için farklı iki ana yoldan gelişmiştir. Bu yollardan bir tanesi klasik yoldur ve Avrupa’ya ve Japonya’ya özgü bir yapısı vardır. Bu yapıya göre Avrupa’da toprak beyleri kendi denetimi altındaki bölgede toprağın sahibi olmaları nedeniyle bulundukları bölgede kralın yetkilerini paylaşır ve kendi kendilerini yönetirlerdi, feodalizm olarak adlandırılan bu üretim yapısı kapitalizmin klasik gelişme yoludur ve kapitalist üretim süreci bu yapı içerisinde meydana gelmiştir. Ancak Divitçioğlu toplumsal gelişim aşamasının özellikle Asya toplumlarında bu yoldan farlı bir seyir izlediğini belirtmiştir. Ona göre Hindistan, Çin, Osmanlı İmparatorluğu gibi Asya toplumlarında, Avrupa'dakinin aksine merkezi otorite, gücünü muhafaza etmek ve yetkilerini paylaşmamak için ülke topraklarını belirli bir bireye ya da aileye mülk olarak devretmez ancak onun belirli şartlar altında ve kendisine bağlı kalacağına inanması suretiyle kullanma hakkını devrederdi, kullanma hakkına sahip olan kişi bu hakkını miras yoluyla da çocuklarına devredemezdi. Böylece merkezi otorite, kullanma hakkını devreden anlaşmayı feshedip bu hakkı bir başka kişiye verebilirdi. Bu nedenle doğu toplumlarında toprak, bireyin değil, devletin mülkiyetindeydi. Bu durum devletin doğu toplumlarında Batı toplumlarına göre farklı algılanmasına neden olmuştur, Doğu toplumlarında devlet “tanrısal bir güce” sahiptir ve asla sarsılmaz bir yapısı vardır.", "question": "Sencer Divitçioğlu, Karl Marx tarafından ne zaman ortaya atılan Asya tipi üretim tarzı konusunu ayrıntılı bir şekilde incelemiştir?", "answers": {"answer_start": 41, "text": "1850'li yılların başında"}}]