madde,anlam acınılma,Acınılmak işi acube,Tuhaf kimse açık fikirlilik,Açık fikirli olma durumu adaklanma,Nişanlanma adaletlilik,Adaletli olma durumu addetme,Sayma addolunma,Sayılma adli polis,Adliye içerisinde güvenliği sağlayıp cumhuriyet savcısına bağlı olarak çalışan kolluk gücü aforozlama,Aforozlamak işi afsunlama,Büyüleme afsunlanma,Büyülenme afyonlama,Afyonlamak işi afyonlanma,Afyonlanmak işi ağaçlama,Ağaçlamak işi ağaçlandırılma,Ağaçlandırılmak işi ağaçlanma,Ağaçlanmak işi ağalanma,Ağalanmak durumu ağdalanma,Ağdalanmak işi ağdırma,Ağdırmak işi ağılanma,Zehirlenme ağırellilik,Eli ağırlık ağırkanlılık,Ağırkanlı olma durumu ağırlanma,Ağırlanmak işi ağırlaştırma,Ağırlaştırmak işi ağırlatma,Ağırlatmak işi ağırşaklanma,Ağırşaklanmak durumu a,"Şaşma, hatırlama, sevinme, acıma, üzülme, kızma vb. duyguların anlatımına güç kazandıran söz" "a, A","Türk alfabesinin ilk sırasında yer alan ve A adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından kalın ünlülerin düz ve geniş olanını gösterir" a'dan z'ye (kadar),"baştan aşağı, tamamen, tamamıyla, bütünüyle" a / e,Dilek kipinin ikinci teklik ve çokluk şahıslarının çekiminden sonra gelerek anlamı pekiştiren ve güçlendiren bir söz ab,Su abayı yakmak,"birine aşırı bir biçimde gönül vermek, tutulmak, âşık olmak" abayı sermek,istenilmediği hâlde teklifsizce yerleşmek abanın kadri yağmurda bilinir,`bir şeyin gerçek değeri ona gereksinim duyulduğunda anlaşılır` anlamında kullanılan bir söz "aba vakti yaba, yaba vakti aba",`gereksinimler vaktinden önce ve ucuz olduğu zaman karşılanmalıdır` anlamında kullanılan bir söz aba gibi,kaba ve kalın (kumaş) aba altından sopa (veya değnek) göstermek,birini imalı bir biçimde tehdit etmek aba altında er yatar,`bir insanın değeri giyimiyle kuşamıyla ölçülemez` anlamında kullanılan bir söz aba,Yünün dövülmesiyle yapılan kalın ve kaba kumaş abacı,Aba yapan veya satan kimse abacı kebeci (ara yerde) sen neci?,`seni ilgilendirmeyen işe niçin karışıyorsun?` anlamında kullanılan bir söz abacılık,Abacının yaptığı iş abadi,"Açık saman renginde, ipekten yapılan, yarı mat, kalınca bir yazı kâğıdı türü" aba güreşi,Aba giyilerek ve bele kuşak bağlanarak yapılan bir güreş türü abajur,"Işığı bir yere toplamak, doğrudan doğruya gözlere vurmasını önlemek için kullanılan, kâğıt, kumaş, maden veya renkli camdan yapılmış lamba siperi" abajurcu,Abajur yapan veya satan kimse abajurculuk,Abajurcunun yaptığı iş abajurlu,Abajuru olan abaküs,Sayı boncuğu abalı,Aba giymiş olan abandırma,Abandırmak işi abandırmak,Bir kimsenin bir yere veya bir kimseye yaslanmasını sağlamak abandone olmak,"dövüşemeyecek duruma gelmek, sersemlemek" abandone etmek,"dövüşemeyecek duruma getirmek, sersemletmek" abandone,Boks sporunda dövüşemeyecek duruma gelen boksörün karşılaşmayı yarıda bırakması abani,"Genellikle sarık, bohça, kundak ve yorgan yüzü yapımında kullanılan, zemini beyaz, üzerinde safran renginde nakışlar bulunan ipek kumaş" abanma,Abanmak işi abanmak,"Eğilerek bir şeyin, bir kimsenin üzerine kapanmak" abanoz,"Abanozgillerden, sıcak ülkelerde yetişen, kerestesinden yararlanılan birçok ağacın ortak adı" abanoz gibi,çok sert abanoz kesilmek,sertleşerek dayanıklılığı artmak abanozgiller,"İki çeneklilerden, sıcak ülkelerde yetişen bir bitki familyası" abanozlaşma,Abanozlaşmak durumu abanozlaşmak,Ağaç gibi maddeler suda uzun süre kalarak kararmak abartı,"Bir şeyi, bir olayı olduğundan büyük veya çok gösterme, mübalağa" abartıcı,"Abartıyı huy edinen (kimse), abartmacı, mübalağacı" abartıcılık,"Abartıcı olma durumu, abartmacılık, mübalağacılık" abartılı,"Olduğundan fazla gösterilen, abartmalı, mübalağalı" abartılma,Abartılmak işi abartılmak,Abartma işine konu olmak abartma,Abartmak işi abartmacı,Abartıcı abartmacılık,Abartıcılık abartmak,"Bir nesneyi veya durumu olduğundan daha önemli, daha büyük veya daha çok göstermek, mübalağa etmek" abartmalı,Abartılı abartısız,"Olduğu gibi gösterilen, abartmasız, mübalağasız" abaşo,Gemiyi baştan veya kıçtan halatla karaya bağlama abat,Bayındır abat etmek (veya eylemek),bayındır duruma getirmek abat olmak,"rahata kavuşmak, gönenmek" Abaza,Abhaz Abhazca,"Abhazlar tarafından kullanılan dil, Abazaca" abazan,Uzun süre cinsel ilişkide bulunmayan (erkek) abazan kalmak,uzun süre cinsel ilişkide bulunmamak abazanlık,Abazan olma durumu Abdal,Safeviler devrinde İran'da yaşayan Türk oymaklarından biri abdalın karnı doyunca gözü pabucundadır (veya yolda olur),`çıkarına düşkün kimselerin arkadaşlığı işi bitinceye kadardır` anlamında kullanılan bir söz abdalın dostluğu köy görününceye kadar,"`çıkarı dolayısıyla yakınlık gösteren kimse, işini yürütecek başkalarını bulduğunda sizinle ilgisini keser` anlamında kullanılan bir söz" abdala malum olur,bir şeyin olacağını önceden sezen kimseler için söylenen bir söz "abdala ""kar yağıyor"" demişler, ""titremeye hazırım"" demiş","`varlıklılar için sıkıntı olabilecek bir durum, yoksullar için söz konusu bile olmaz` anlamında kullanılan bir söz" "abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz",`bir kimse sevdiği işi sürekli olarak yapmaktan bıkmaz` anlamında kullanılan bir söz "abdal ata binince bey oldum sanır, şalgam aşa girince yağ oldum sanır","`görmemiş kimse rastlantı sonucunda layık olmadığı bir duruma kavuştuğunda, bu durum kendisinin gerçekten hakkıymış gibi aptalca böbürlenir` anlamında kullanılan bir söz" abdal,Gezgin derviş "abdal tekkede, hacı Mekke'de bulunur",`herkes kendisine yakışan ve uğraştığı işle ilgili olan yerdedir` anlamında kullanılan bir söz abdesti bozulmak,yeniden abdest alma gereği ortaya çıkmak abdest,"Müslümanların, belli ibadetleri yapabilmek için bir düzen içerisinde bazı organları yıkayıp bazılarını mesh etme yoluyla yaptıkları arınma" abdest almak,"Müslümanlar, belli ibadetleri yapabilmek için bir düzen içerisinde bazı organları yıkayıp bazılarını mesh ederek temizlenmek" abdest bozmak,idrar veya dışkı yapmak abdest tazelemek,abdesti bozulmadığı hâlde yeniden abdest almak abdesti gelmek,abdest bozmaya gereksinim duymak abdesti kaçmak,abdesti bozulmak "abdestinde, namazında olmak",dindar olmak abdestinden şüphesi olmamak,yaptığı işte kusuru olmadığını kesin olarak bilmek abdestini vermek,birini azarlamak abdestbozan,Şerit abdiâciz,Kişinin alçak gönüllülük göstermek amacıyla kendisini tanımlamak için söylediği bir söz abdülleziz,"Akdeniz bölgesinde ve Afrika'da yetişen, çok yıllık, yumrulu ve otsu bir bitki (Cyperus esculentus)" abece,Alfabe abecesel,Alfabetik abece sırası,Alfabe sırası aberasyon,Sapınç abes,"Gereksiz, yersiz, boş" abes bulmak,"gereksiz, saçma sapan olarak kabul etmek" abes kaçmak,söz uygun düşmemek abesle iştigal etmek (veya uğraşmak),"yersiz, yararsız işlerle vakit öldürmek" abıhayat,"Efsanelere göre içen kimseye ölümsüzlük sağladığına inanılan bir su, bengi su, dirim suyu" abıhayat içmiş,yaşı çok ilerlemiş olmasına karşın genç görünen (kimse) abıkevser,"Cennette bulunduğuna inanılan ırmak, havuz veya çeşmenin suyu" abide,Anıt abideleşme,Anıtlaşma abideleşmek,Anıtlaşmak abideleştirme,Anıtlaştırma abideleştirmek,Anıtlaştırmak abidevi,Anıtsal abis,Okyanusların güneş ışığının ulaşamadığı derin yerleri abla,Bir kimsenin kendisinden büyük olan kız kardeşi ablak,Yayvan ve dolgun (yüz) ablakça,Ablak gibi ablalık,Abla olma durumu ablalık etmek,abla gibi yakın ve koruyucu davranışlarda bulunmak ablatif,Çıkma durumu ablatya,"Uzunluğu 150, genişliği 4-10 kulaç olan, geniş gözlü bir balık ağı türü" abli,"Yatay serenlerin ucuna bağlı bulunan ve bunları sağa, sola veya ortaya çevirmek için yararlanılan halat veya palanga" abliyi kaçırmak (veya bırakmak veya koyuvermek),soğukkanlılığını yitirip davranışlarını denetleyememek ablukayı yarmak,kuşatılan bölgeden zor kullanarak dışarı çıkmak ablukayı kaldırmak,kuşatma uygulamasından vazgeçmek abluka altında tutmak,kuşatmayı sürdürmek abluka,Kuşatma abluka etmek (veya ablukaya almak),kuşatmak abone,"Süreli yayınları, parasını önceden ödeyerek alma işi" abone etmek,"bir şeyi belli bir süre için almasını sağlamak, sürdürümlemek" abone olmak,"bir şeyi belli bir süre için peşin para ile almayı önceden üstlenmek, sürdürümlenmek" abonelik,Abone olma durumu abonman,"Bir satıcı veya kamu kuruluşu ile alıcılar arasında yapılan anlaşma, sürdürüm" aborda olmak,"gemi bordasını tamamen vererek başka bir gemiye, iskeleye veya rıhtıma yanaşmak" aborda etmek,gemi yanlamasına yanaşmak aborda,"Bir deniz teknesinin başka bir tekneye, bir iskeleye veya bir rıhtıma yanını vererek yanaşması" abra,Dara abrakadabra,Eski çağlarda bazı hastalıklara iyi geldiğine inanılan büyülü söz abrama,Abramak işi abramak,Fırtınalı havalarda gemiyi ustalıkla yönetmek abraş,Alaca benekli april,Nisan abstraksiyonizm,Soyutçuluk abstre,Soyut abstre sayı,Soyut sayı absürt,Saçma abu,Şaşma ve korku bildiren bir söz abuhava,İklim abuk sabuk,"Akla, mantığa uymayan, düşünülmeden söylenen (söz), saçma sapan, abuk subuk, abidik gubidik" abuk sabuk konuşmak,"ne söylediğini bilmeden, düşüncesiz, tutarsız konuşmak" abuk sabukluk,Saçmalık abuli,İrade yitimi abullabut,Kaba saba ve anlayışsız (kimse) abullabutluk etmek,kaba saba davranışlar içinde olmak abullabutluk,Abullabut olma durumu abur cubur,Yararı gözetilmeksizin rastgele yenilen şeyler abus,Somurtkan (kimse) Ac,Aktinyum elementinin simgesi acaba,"Şüphe, kuşku" Acar,"Güneybatı Kafkasya'nın Türkiye sınırına yakın bölgesinde yaşayan bir halk, Acara" acar,Atılgan acarlaşma,Acarlaşmak durumu acarlaşmak,Acar duruma gelmek acarlık,Acar olma durumu acayip,"Sağduyuya, göreneğe, olağana aykırı, garip, tuhaf, yadırganan, yabansı" acayip olmak,yadırganacak bir duruma gelmek acayibine gitmek,"yadırgamak, tuhafına gitmek" acayipleşme,Acayipleşmek durumu acayipleşmek,"Başkalaşmak, yadırganacak bir duruma gelmek" acayipleştirme,Acayipleştirmek işi acayipleştirmek,Yadırganacak bir duruma getirmek acayiplik,"Acayip olma durumu, yabansılık, gariplik, tuhaflık" acele,"Hızlı yapılan, çabuk, tez, ivedi" acele etmek,"çabuk davranmak, ivmek" acele ile menzil alınmaz,`ivmekle daha çabuk sonuç alınır sanılmamalıdır` anlamında kullanılan bir söz acele işe şeytan karışır,düşünüp taşınmadan ivedi olarak yapılan işten iyi sonuç alınamayacağını anlatan bir söz acele yürüyen yolda kalır,"`iş yaparken acele eden şaşırır, işini bitiremez` anlamında kullanılan bir söz" acelesi olmak,hızlı hareket etme durumunda olmak aceleye gelmek,bir iş yapılırken zaman yetersizliğinden dolayı gereken önem verilememek aceleye getirmek,"bir işi üstünkörü, özenmeden yapmak" aceleci,"Tez iş gören, çabuk davranan, canı tez, farfara, fırtına gibi, içi tez, ivecen, iveğen, kıvrak, sabırsız, tez canlı, telaşlı, acul" acelecilik,"Aceleci olma durumu, ivecenlik" aceleleştirme,Çabuklaştırma aceleleştirmek,Çabuklaştırmak Acem,İranlı acem,Klasik Türk müziğinde mi notasına yakın bir perde acemaşiran,Klasik Türk müziğinde kullanılan şet makamlarından biri acemborusu,"Canlı kırmızı renkli çiçek açan, uzun boylu bir tür süs bitkisi (Bignonia radicams)" acembuselik,Klasik Türk müziğinde kullanılan birleşik bir makam Acemce,Farsça Acem halayı,Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da oynanan bir halk oyunu acemi,"Bir işin yabancısı olan, eli işe alışmamış, bir işi beceremeyen" acemi katır kapı önünde yük indirir,"`beceriksiz ve anlayışsız kişi, kendisine yaptırılan işi en önemli yerinde bırakır` anlamında kullanılan bir söz" acemi nalbant gâvur eşeğinde öğrenir,"`mesleğinde ustalaşmamış kimse, ilk denemelerini değersiz malzeme üzerine yapar` anlamında kullanılan bir söz" acemi ağası,Hareme yeni alınan cariyelerin ağası acemice,"Toyca, beceriksizce, acemicesine" acemi çaylak,"Deneyimsiz, toy, beceriksiz kimse" acemi er,Askere yeni alınan ve eğitim dönemini henüz tamamlamamış er acemileşme,Acemileşmek durumu acemileşmek,Beceriksizlik göstermek acemilik etmek,deneyimli olmasına karşın acemice davranmak acemilik çekmek,alışamadığı bir işte zorluk çekmek acemilik,"Acemi olma durumu, toyluk" acemi ocağı,Osmanlı ordusuna kapı kulu eri yetiştirmek için kurulan okul acemi oğlanı,Yeniçeri Ocağında yetiştirilmek üzere tutsaklardan veya Hristiyanlardan devşirme yoluyla toplanan çocuk acemkürdi,Klasik Türk müziğinde birleşik bir makam Acem lalesi,"Taşkırangillerden, turuncu ve sarı çiçekler açan, yıllık ve çok yıllık türleri olan, saksıda ve tarlada üretilebilen bir süs bitkisi, güneştopu" Acemleşme,Acemleşmek durumu Acemleşmek,Kültür ve medeniyet bakımından İran halkını örnek almak veya etkisi altında kalmak Acemleştirme,Acemleştirmek işi Acemleştirmek,Acemleşme işini yaptırmak Acem pilavı,"İçine safran ve zencefil eklenerek yapılan, İran usulü bir pilav türü" acente,Bir kuruluşun yaptığı işi onun adına kazanç karşılığında yürüten daha küçük kuruluş acentelik,Acentenin yaptığı iş acep,Acaba aceze,Âcizler acısını görmek,bir yakınının ölümünü görmek acısını çıkarmak,acılığını yok etmek acısını çekmek,yapılan yanlış bir işin doğurduğu sıkıntı ve üzüntü içinde bulunmak acısını bağrına (veya içine) basmak (veya gömmek),"bir üzüntüye, sıkıntıya yakınmadan katlanmak" acısı ortaya çıkmak,olumsuz sonucu yavaş yavaş ortaya çıkmak acısına dayanamamak,"bir kimse, bir yakınının ölümünden, kaybından büyük üzüntü duymak" acısı içine (veya yüreğine) çökmek (veya işlemek),bir şeyin acısını derinden duymak acısını almak,acılığını gidermek acı vermek,"birinin üzülmesine sebep olmak, incitmek" acısı çıkmak,"bir şeyin olumsuz, kötü sonucu bir süre sonra ortaya çıkmak" acı,"Bazı maddelerin dilde bıraktığı yakıcı duyu, tatlı karşıtı" "acı acıyı keser, su sancıyı",`bir güçlüğü yenmek için başka bir güç yola başvurulmalıdır` anlamında kullanılan bir söz acı çekmek (veya duymak),"ağrı, sızı duymak" acısını almak,"sıkıntısını, üzüntüsünü azaltmak" acı (veya acılar) görmek,kötü günler yaşamak acı gelmek,"dokunmak, kırmak, üzmek" acı patlıcanı kırağı çalmaz,`herhangi bir duruma alışkın olan kimseyi benzer kötü durumlar etkilemez` anlamında kullanılan bir söz acı söylemek,olumsuz bir davranış karşısında gerçeği olduğu gibi söylemek acı acı,"Üzüntülü bir biçimde, dokunaklı olarak" acı ağaç,"Sedef otugillerden, sıcak ülkelerde yetişen, kabuğu ve odunu hekimlikte kullanılan küçük bir ağaç, kavasya (Quassia amara)" acı badem,"Gülgillerden, dikenli veya dikensiz, meyvelerinin kabukları kalın, çekirdekleri küçük olan bir tür badem ağacı (Amygdalus amara)" acı badem kurabiyesi,"Toz şeker, pirinç unu, öğütülmüş acı badem, yumurta beyazı ile yapılan ve üzerine acı badem konularak fırında pişirilen bir tür kurabiye" acı bakla,Termiye acı bal,Deli bal acı balık,"Sazangillerden, Avrupa'da ve ülkemiz göllerinde yaşayan, 8-10 santimetre uzunluğunda bir balık, gördek (Rhodeus amarus)" acıca,Oldukça acı acı ceviz,"Genellikle Kuzey Amerika'da yetişen, güzel görünüşlü bir tür ceviz" acı çiğdem,"Zambakgillerden, 10-30 santimetre boyunda, şerit yapraklı ve açık renk çiçekli, tohumları romatizma tedavisinde kullanılan zehirli bir tür çiğdem, güz çiğdemi (Colchicum autumnale)" acı elma,Ebucehil karpuzu acı hıyar,İt hıyarı acı karpuz,Ebucehil karpuzu acı kavak,Titrek kavak acı kavun,Ebucehil karpuzu acıkılma,Acıkılmak işi acıkılmak,Acıkma işine konu olmak acıklı,"Acındıracak, acı verecek nitelikte olan, dokunaklı, üzücü, koygun" acıklı başta akıl olmaz,`büyük sıkıntılar içinde bulunanlar mantık dışı işler yapabilirler` anlamında kullanılan bir söz acıklı komedi,"Trajediye özgü ciddi ve acı verici olaylarla geleneksel olarak komediye özgü yöntemlerin içinde karşıtlaştığı tiyatro eseri, trajikomedi" acıkma,Acıkmak işi "acıkan doymam, susayan kanmam sanır","`bir şeyi uzun süre elde edemeyen kimse, daha sonra o şeyden ne kadar çok edinirse edinsin yine kendisine yetmeyeceği kanısında bulunur` anlamında kullanılan bir söz" acıkmış kudurmuştan beterdir,"`uzun süre bir nesnenin yokluğunu çeken kimse, onu gördüğünde büyük bir istekle ona saldırır` anlamında kullanılan bir söz" acıkmak,Yemek yeme gereksinimi duymak "acıkan ne olsa yer, acıyan ne olsa söyler","`geçim sıkıntısı yaşayan kimse sıkıntısını gidermek için türlü yollara başvurur, canı yanan ise sonunu düşünmeden ağzına geleni söyler` anlamında kullanılan bir söz" acı kök,Lohusa otu köklerinin kurutularak dövülmesiyle elde edilen acı bir toz acıktırma,Acıktırmak işi acıktırmak,Açlık duymasına sebep olmak acı kuvvet,"Sert, etkili, zorlu kuvvet" acılanma,Acılanmak durumu acılanmak,"Tadı acı olmak, acılaşmak" acılaşma,Acılaşmak durumu acılaşmak,"Tadı bozulmak, acı olmak" acılaştırma,Acılaştırmak işi veya durumu acılaştırmak,Acı bir duruma getirmek acılı,Acı katılmış olan acılık,Acı olma durumu acıma,Acımak durumu acımak,"Tadı acı duruma gelmek, acılaşmak" acı marul,"Birleşikgillerden, tadı acı, yaprakları dişli, sürgününden çıkan sütü uyuşturucu ve yatıştırıcı olarak kullanılan iki yıllık bir bitki (Lactuca virosa)" acımasız,"Acıma duygusu olmayan, katı yürekli, merhametsiz" acımasızca,"Acımasız olarak, acımasız bir biçimde, acımasızcasına, zalimce, zalimcesine, zalimane" acımasızlık,Acımasız olma durumu acı meyan,Dikenli meyan acımık,Mavikantaron acımsı,"Acıyı andıran, acıya benzeyen, acı gibi, acımtırak" acımtırak,Acımsı acındırma,Acındırmak işi "acındırırsan arsız olur, acıktırırsan hırsız olur","`koruduğunuz kimsenin sürekli acınmasına izin verirseniz arsız olur, emeğinin karşılığını tam olarak vermediğiniz kişi de hırsız olur` anlamında kullanılan bir söz" acındırmak,"Birinin acımasına yol açmak, birini merhamete getirmek" acınılmak,Acınma işine konu olmak acınma,Acınmak durumu acınmak,Acıma işine konu olmak acı ot,"Kuzey Anadolu dağlarının ormanlarında yetişen, toprak altında bilek kalınlığında kökü bulunan çok yıllık ve otsu bir bitki (Tamus communis)" acırak,"Az acı, acımtırak" acırga,Yaban turpu acı sakız,Çam sakızı acısız,Tadı acı olmayan acı söz insanı dininden çıkarır,"`insanın gururunu inciten söz, o kimseyi kötü davranışlarda bulunmaya yöneltir` anlamında kullanılan bir söz" acı söz,"Kişinin onuruna dokunan, gönlünü inciten söz" acı su,İçindeki minerallerin etkisiyle tadı sert olan kuyu veya pınar suyu acı tatlı,Şöyle böyle acıtma,Acıtmak işi acıtmak,Acılık vermek acı yavşan,Tüylü dalak otu ağrı yitimi,"Ağrıya karşı duyarlılığın olmayışı, ağrı kesimi, analjezi" acı yonca,"Kızılkantarongillerden, bataklık yerlerde yetişen, kötü kokulu ve çok acı olan yaprakları hekimlikte kullanılan bir bitki (Menyanthes trifoliata)" acibe,"Görülmemiş, alışılmamış, şaşılacak veya yadırganacak şey" acil,"Hemen yapılması gereken, ivedi, ivedili, evgin, müstacel" acil şifalar dilemek,hastanın kısa sürede iyileşmesi dileğinde bulunmak acilen,Çabucak acil servis,Sağlık kuruluşlarında acilen bakılması gereken hastaların ilk bakımlarının yapıldığı yer âcizleri,alçak gönüllülük göstermek için `ben` zamiri yerine kullanılan bir söz âciz,"Gücü bir işe yetmez olan, güçsüz" âciz kalmak,çok uğraşmasına karşın bir işi yapamamak aciz,"Gücü bir işe yetmez olanın durumu, güçsüzlük" aciz içinde olmak,"gücü yetmemek, becerememek" acze düşmek,"çaresiz kalmak, elinden bir şey gelmemek" âcizane,"Söz söyleyen kimsenin, kendi yaptıklarını abartmamak için kullandığı `âcizlere yakışacak bir biçimde` anlamında kullanılan bir nezaket sözü" âcizlik,"Beceriksizlik, güçsüzlük" acul,Aceleci acun,Dünya acur,"Kabakgillerden, kabuğu çizgili ve tüylü, yeşil veya sarımtırak, üzeri yeşil lekeli, irice bir meyve (Cucumis flexuosus)" acuze,"Huysuz, yaşlı kadın" acyo,Herhangi bir paranın gerçek değeriyle sürüm değeri arasında veya bir ticaret senedinin üzerinde yazılı miktar ile indirimden sonraki tutarı arasında doğan fark acyocu,"Borsa veya piyasada tahvil için çeşitli hileler uygulayan, dolaplar çeviren kimse" açın gözü ekmek teknesinde olur,"`kişinin tek düşüncesi, yaşaması için gerekli olan şeyi elde etmektir` anlamında kullanılan bir söz" aç kurt yavrusunu yer,`aç olan karnını doyurmak için canavarlığın en kötüsünü bile yapar` anlamında kullanılan bir söz aç susuz kalmak,yoksulluktan yaşayamayacak bir duruma gelmek aç tavuk kendini arpa ambarında sanır,"`insanlar, yokluğunu, yoksulluğunu çektikleri şeyler için olmayacak hayaller, düşler kurar` anlamında kullanılan bir söz" "aç, yanından kaç",aç atansa da kaç açın imanı olmaz,`aç olan kimseden her türlü kötülük beklenebilir` anlamında kullanılan bir söz acından ölmek,çok acıkmak açın koynunda ekmek durmaz,"`kazancı yetmeyen kişi, eline geçeni hemen harcar, yarını için bir şey saklayamaz` anlamında kullanılan bir söz" açın kursağına çörek dayanmaz,`yoksulluk içinde bulunan kimsenin bir eksiği giderilse başka bir eksiği kendini gösterir` anlamında kullanılan bir söz açın uykusu gelmez,"`aç olan kimse, kendisine ne kadar rahatlık sağlanırsa sağlansın, dinlendirilemez` anlamında kullanılan bir söz" acından kimse ölmemiş,"`kişi yoksul olabilir, işsiz ve parasız kalabilir ama aç kalamaz, mutlaka bir geçim yolu bulur` anlamında kullanılan bir söz" aç kurt gibi,büyük bir istekle "açın karnı doyar, gözü doymaz","`tutkulu olduğu konuda insan doyumsuzdur, yetinmek bilmez` anlamında kullanılan bir söz" aç kurt aslana saldırır,"`açın gözü kararmıştır, karnını doyurmak için ölümü bile göze alarak kendisinden kat kat güçlü olan yaratıklarla boğuşur` anlamında kullanılan bir söz" "aç ne yemez, tok ne demez","`yoksul kimse eline geçen şeyin iyisine kötüsüne bakmaz, varlıklı kişi ise en güzel şeylerde bile kusur bulur` anlamında kullanılan bir söz" aç kalmak,karnını doyuramamak aç açık kalmak,"yoksulluk içinde, evsiz barksız kalmak" aç aç ile yatınca arada dilenci doğar,`karı koca yoksul olursa bunların çocukları da yoksul olur` anlamında kullanılan bir söz "aç aman bilmez, çocuk zaman bilmez","`aç hiçbir mazeretle susturulamaz, çocuk da istediği şeyi hemen elde etmek ister` anlamında kullanılan bir söz" "aç at yol almaz, aç it av almaz",`iş gördürdüğünüz kimselerin haklarını tam olarak vermezseniz kendilerinden yararlanamazsınız` anlamında kullanılan bir söz aç ayı oynamaz,`kendisinden iş beklenilen kimseden emeğinin karşılığı esirgenmemelidir` anlamında kullanılan bir söz aç bırakmak,yiyecek vermeyerek karnını doyurmasına engel olmak aç elini kora sokar,"`aç insan, geçimini sağlamak için kendisini her türlü tehlikeye atar` anlamında kullanılan bir söz" aç doyurmak,yoksulları beslemek "aç esner, âşık gerinir",`herkes içinde bulunduğu koşula göre davranır` anlamında kullanılan bir söz aç gezmektense tok ölmek yeğdir,`yoksulluk ölümden de beterdir` anlamında kullanılan bir söz aç,"Yemek yemesi gereken, tok karşıtı" aç ile dost olayım diyen peşin karnını doyursun,"`ilişki kuracağımız kimsenin sağlama olanağı bulunmayan şeyi, ona güvenmeden kendimiz sağlamalıyız` anlamında kullanılan bir söz" aç ile eceli gelen söyleşir,"`açın gözü hiçbir şeyi görmez, karnını doyurabilmek için kendisine güçlük çıkaran bir kimseyi öldürebilir` anlamında kullanılan bir söz" "aç doymam, tok acıkmam sanır","`aç insan elde ettiğinden çoğunu ister, varlıklı insan ise daha fazlasını ister` anlamında kullanılan bir söz" aç köpek fırın deler,`aç kimse karnını doyurmak için önüne çıkan engellerin tamamını aşar ve isteğini elde eder` anlamında kullanılan bir söz açacak,Şişelenmiş bazı içeceklerin kapaklarını açmaya yarayan araç açelya,"Kokusuz, güzel renkli çiçekler açan bir bitki (Rhododendron)" açan,"Oynak kemiklerin arasındaki açıları genişletmeye yarayan kasların genel adı, büken karşıtı" açar,Anahtar aç biilaç,Aç ve bakımsız bir biçimde açgözlü,"Mala, yiyeceğe ve içeceğe doymak bilmeyen, açgöz, gözü aç, doymaz, gözü doymaz, tamahkâr, haris, hırslı, tokgözlü karşıtı" açgözlülük,"Açgözlü olma durumu, doymazlık, gözü doymazlık, harislik, tamahkârlık, tamah" açgözlülük etmek,"bir şeye karşı aşırı istek duymak, doyumsuzca davranmak, tamahkârlık etmek" açı,"Birbirini kesen iki yüzey veya aynı noktadan çıkan iki yarım doğrunun oluşturduğu geometrik biçim, zaviye" açığa çıkarmak,"ortaya çıkarmak, gözler önüne sermek, anlaşılır duruma getirmek" açığa çıkmak,"belli olmak, anlaşılmak" açığa vurmak,"belli etmek, ortaya çıkarmak" açığı çıkmak,saklamakla görevli bulunduğu paranın veya malın eksik olduğu anlaşılmak açığını kapamak (veya kapatmak),eksiğinin veya küçük düşürücü durumunun anlaşılmamasını sağlamak açığını bulmak,kasıtlı olarak yaptığı yanlışı veya hileyi yakalamak açıkta bırakmak,iş ve görev vermemek açığa çıkarmak,ikiden fazla elementin birleşim işlemi sonrasında atom değerleri yüzünden dışarıda element kalmak açıkta kalmak (veya olmak),iş ve görev bulamamak açığını aramak,"birinin yaptığı işte hile, yanlış veya usulsüzlük aramak" açığa çıkarmak,işinden çıkarmak açık ağız aç kalmaz,"`isteklerini uygun bir biçimde söylemesini bilen kimse, onları önünde sonunda elde eder` anlamında kullanılan bir söz" açık vermek,"geliri, giderini karşılamamak" açık düşmek,herhangi bir sebeple bir filodan veya istenilen yerden uzakta kalmak açık etmek,"sırrını açığa vurmak, ele vermek" açık kapamak,"bütçenin gider fazlasını, para sağlayarak ortadan kaldırmak" açık kapı bırakmak,"gereğinde, bir konuya yeniden dönebilme imkânı bırakmak, kesip atmamak" açık,"Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı" açık olmak,dürüst davranmak açık olmak,her zaman iyi karşılanmak açık söylemek,anlaşılmayan yön bırakmadan anlatmak açık tutmak,bir iş yerinin çalışır durumunu sürdürmek açık konuşmak,gerçeği çekinmeden söylemek açık yaraya tuz ekilmez,"`acısı henüz taze olan bir kimsenin üzüntüsü, birtakım söz ve davranışlarla artırılmamalıdır` anlamında kullanılan bir söz" açık açık,Saklamaksızın açıkağız,Turpgillerden bir bitki (Hesperis acris) açık ağızlı,"Aptal, sersem, ahmak" açık artırma,"Bir malın satışında alıcılar arasında fiyat artırma yarışına dayanan satış biçimi, artırma, müzayede" açık bilet,Tarihi kararlaştırılmamış yolculuklarda kullanılmak üzere belirli bir dönem için geçerli olan bilet açık bono,"Para hanesi boş bırakılarak imza edilen bono, açık senet" açık bono vermek,sınırsız yetki tanımak açık bölge,Serbest bölge açık celse,Açık duruşma açık ciro,Senet veya çekin arkasının kime ödeneceği belirtilmeden imzalanmasıyla yapılan ciro açıkça,"Gizli bir yönü kalmaksızın, kolay anlaşılır bir biçimde, alenen, aşikâre" açıkçasını söylemek,"doğrusunu, açık olanını, anlaşılır biçimini söylemek" açıkçası,"Açık söylemek gerekirse, Türkçesi" açık çek,Üzerine para miktarı yazılmamış çek açıkçı,Borsada fiyat dalgalanmalarından yararlanarak açıktan para kazanan kimse açık deniz,"Denizin, kara sularının dışında kalan bölümü" açık devre,Bir yalıtkanla üzerinden elektrik akımının sürekli olarak geçmesinin engellendiği devre açık dolaşım sistemi,Genellikle bütün eklem bacaklılarda ve birçok yumuşakçada bulunan atardamar ve kan boşluğundan oluşmuş açık bir dolaşım sistemi açık duruşma,"Herkesin dinleyebileceği duruşma, açık celse" açık düşme,Açık düşmek işi açık eksiltme,"Yaptırılacak bir işin, satın alınacak bir malın ucuza sağlanması için işi yapacak veya malı satacak kişiler arasında fiyat düşürme yarışına dayanan işlem" açık elli,Cömert açık ellilik,Cömertlik açık fikirli,"Olayları ve özellikle yenilikleri iyi anlayıp gereği gibi karşılayabilen, düşündüğünü olduğu gibi söyleyebilen (kimse)" açıkgöz,"Uyanık davranarak çıkar sağlayan, imkânlardan kurnazca yararlanmasını bilen, cingöz, uyanık, kurnaz (kimse)" açıkgözlük,Açıkgözlülük açıkgözlülük,Açıkgöz olanın durumu açıkgözlülük etmek,kurnazlık ederek amacına ulaşmaya çalışmak açık hava,"Bahçe, park gibi yapı dışı olan yer" açık hava sineması,"Yazın veya iklimi elverişli yerlerde geceleri çalışan, üstü açık, yanları kapalı sinema" açık hava tiyatrosu,"Yazın veya iklimi elverişli yerlerde geceleri çalışan, üstü açık, yanları kapalı tiyatro" açık hece,Ünlü ile biten hece açık hesap,Peşin para veya bono vermeden yapılan alışveriş açık imza,"Üzeri boş bırakılan bir kâğıdın altına, dolduracak olana güvenilerek atılan imza" açık işletme,Maden yatağını örten verimsiz topraklar kaldırıldıktan sonra açık havada yapılan işletme açık kahverengi,"Kahverenginin bir veya birkaç ton açığı, sütlü kahve, kestane rengi, kestane dorusu" açık kalp ameliyatı,Kan dolaşımı kalp akciğer pompası denilen bir aygıta devredildikten sonra yapılan kalp ameliyatı açık kalpli,Açık yürekli açık kalplilik,Açık yüreklilik açık kapı politikası,"Yabancı malları bir ülkeye serbestçe sokma politikası, açık kapı siyaseti" açık kapı siyaseti,Açık kapı politikası açık kredi,"Bankaların güvendikleri müşterilere rehin, ipotek veya kefil istemeksizin verdikleri borç para" açıklama,"Açıklamak işi, izah" açıklama yapmak,herhangi bir konuyu aydınlığa kavuşturmak amacıyla konuşmak veya yazmak açıklamak,"Bir konuyla ilgili gerekli bilgileri vermek, izah etmek" açıklamalı,"Birtakım açıklamalarla anlaşılması, öğrenilmesi kolaylaştırılmış, izahlı" açıklanan,"Açıklamalar sonunda ortaya çıkması beklenen kavram, açıklayan" açıklanma,Açıklanmak işi açıklanmak,"Açıklama işi yapılmak, izah edilmek, ifşa edilmek" açıklar livası olmak,işsiz ve kazançsız kalmak açıklar livası,"İşi gücü olmayan, boşta kalan kimse" açıklaşma,Açıklaşmak durumu açıklaşmak,Açık duruma gelmek açıklaştırma,Açıklaştırmak işi açıklaştırmak,Açık duruma getirmek açıklatma,Açıklatmak işi açıklatmak,Açıklamasını sağlamak açıklayan,Açıklanan açıklayıcı,Bir sorunu gerekli açıklığa kavuşturan açıklayış,Açıklama işi açıklığa kavuşmak,"bir konu veya sorun aydınlanmak, kapalılıktan kurtarılmak, anlaşılır duruma getirilmek" açıklık kazanmak,"bir konu aydınlanmak, anlaşılır duruma gelmek" açıklık,"Açık olma durumu, aleniyet" açıklık getirmek,bir konu veya sorunu anlaşılır duruma getirmek açıklıkölçer,Bir mikroskobun açıklığını ölçmeye yarayan alet açık liman,Gemilerin idari açıdan kolayca girip çıktıkları liman açık maaşı,Görevinden alınan birine yasaca tanınan belirli bir süre içinde ödenen aylık açık mavi,Mavinin bir veya birkaç ton açığı açık mektup,Yazıldığı kimseye gönderilmeyip basın yoluyla açıklanan mektup açık ordugâh,Kırda kurulan ordugâh açık oturum,"Seçilmiş bir konuşmacı grubu tarafından güncel, siyasal, sosyal ve bilimsel konuların veya sorunların herkesin izleyebileceği bir biçimde açık olarak tartışıldığı toplantı, panel" açık oy,Verenin adını gösteren ve konuşulan sorun üzerindeki düşüncesini belli edecek yolda verilen oy açık öğretim,"Dersleri radyo, televizyon vb. araçlarla yayımlanan veya posta ile ilgililere ulaştırılan eğitim" açık önerme,İçerisinde değişken bulunan ve bu değişkenin alacağı değerle doğruluğu veya yanlışlığı kesinleşen önerme açık pazar,"Her devletin malını serbestçe satabileceği, gümrük işlemleri yapılmayan şehir veya ülke" açık pembe,Pembenin bir veya birkaç ton açığı açık poliçe,Eksik bilgileri sonradan tamamlanmak üzere düzenlenen poliçe açık rejim,Parlamenter rejim açık saçık,"Yüz kızartıcı, edepsiz, müstehcen, cinsel çağrışım yüklü (söz, anlatım)" açık saçık konuşmak,cinsel konularla ilgili sözler söylemek açık sarı,Sarının bir veya birkaç ton açığı açık sayım,"Bir seçim sonunda verilen oyların açık olarak sayılması, aleni tadat" açık seçik,"Çok açık, çok belirgin" açık senet,Açık bono açık sözlü,"Her şeyi olduğu gibi söyleyen, sözünü esirgemeyen" açık sözlülük,Açık sözlü olma durumu açık şehir,"Düşman saldırısına karşı savunma önlemleri alınmamış, içinde herhangi bir askerî hedef bulunmayan ve bu durumu önceden ilan edilmiş olan şehir" açıktan para almak,"bir iş veya mal için, kararlaştırılmış ücret veya değer dışında para almak" açıktan (para) kazanmak,emek ve sermaye olmadan para kazanmak açıktan geçmek,gemi kıyıdan veya diğer taşıtlardan uzak olarak seyretmek açıktan,Bir yerin uzağından açıktan almak,açıktan geçmek açıktan açığa,"Belirgin olarak, göz göre göre, ulu orta" açıktan tayin,Açıktan atama açık taşıt,"Üstü örtülmemiş araba, otomobil vb" açık teşekkür,Herhangi birine basın yoluyla edilen teşekkür açık tohumlular,"Tohumları kozalak pulları üzerinde açık olarak bulunan çiçekli bitkilerin ayrıldığı iki büyük daldan biri, çıplak tohumlular" açık tribün,Açık havadaki spor karşılaşmalarında seyircilerin oturduğu ve üstü kapalı olmayan bölüm açık yara,Kapanmamış yara açık yeşil,Yeşilin bir veya birkaç ton açığı açık yürekli,"Düşündüğünü olduğu gibi söyleyen, içi temiz, gizli yönü olmayan (kimse), samimi, açık kalpli" açık yüreklilik,"Açık yürekli olma durumu, samimiyet, açık kalplilik" açık zaman,Tutkalın yüzeye sürülmesi ile malzemelerin sıkıştırılması arasında geçen süre açılama,Güç bir sahnenin çeşitli açılardan çekiminin yapılması açılım,Açılma işi açılış,Açılma işi açılış konuşması,"Herhangi bir kurum, kuruluş, mağaza vb.nin açılması sırasında yapılan konuşma" açılış töreni,Bir açılışı kutlamak için yapılan toplantı açılma,Açılmak işi açılmak,Açma işine konu olmak "açılan solar, ağlayan güler","`hiçbir durum olduğu gibi kalmaz, gün gelir tersine döner` anlamında kullanılan bir söz" açılıp saçılmak,kadın açık saçık giyinmeye başlamak açım,"Açma, açılış, küşat" açımlama,"Açımlamak işi, teşrih, şerh" açımlamak,"Bir sorunu veya konuyu ele alıp en ince noktasına kadar gözden geçirerek anlatmak, şerh etmek, teşrih etmek" açımlanma,Açımlanmak işi açımlanmak,Açımlama işine konu olmak açındırma,Açındırmak işi açındırmak,Açınmasını sağlamak açınım,"Açınma işi, inkişaf" açınma,Açınmak işi açınmak,Gelişmek açınsama,"Açınsamak işi, istikşaf" açınsamak,"Bir yerin özelliklerini ortaya çıkarmak için araştırma ve inceleme yapmak, istikşaf etmek" açıortay,"Bir açıyı, ölçüleri birbirine eşit olan iki açısal bölgeye ayıran doğru parçası" açıortay düzlemi,İki düzlemli bir açıyı iki komşu ve eşit açıya bölen düzlem açıölçer,İletki açı ölçüm,Açı ölçmede söz konusu olan yöntem ve teknik açısal,"Açı ile ilgili, zaviyevi" açısal bölge,Açı ile iç bölgesinin birleşiminden oluşan düzlem parçası açısal çap,"Ay, Güneş vb. gök cisminin çapını gözlemciden gören açı" açısal hız,Hareket eden bir cismi duran bir noktaya birleştiren doğru parçasının birim zamanda taradığı açı açısal ivme,Açısal hızın birim zamanda değişen niceliği açısal sapma,Belli bir açı düzeyinde gerçekleşen sapma açısal uzaklık,İki cismi gözlemciye birleştiren doğrular arasındaki açı açısal yol,Hareket eden cismin birim zamanda gözlemciye göre aldığı yol açış,Açma işi açış konuşması,"Bir töreni, bir toplantıyı başlatmak için yapılan konuşma" açıt,"Bir duvarda kapı, pencere, kemerleme vb. bölümler için bırakılmış açıklık" açkı,"Bir cismin yüzeyi üzerinde sert bir madde veya bir araç sürterek onu düzleştirip parlatma, perdah" açkıcı,"Açkı yapan kimse, perdahçı" açkılama,Açkılamak işi açkılamak,Açkı ile parlatmak açkılanma,Açkılanmak işi açkılanmak,"Açkı yapılmak, perdahlanmak" açkılatma,Açkılatmak işi açkılatmak,"Açkı işi yaptırmak, perdahlatmak" açkılı,"Açkı yapılmış, perdahlanmış, perdahlı" açkısız,"Açkı yapılmamış, perdahlanmamış, perdahsız" açlıktan ölmeyecek kadar,çok az açlıktan ölmek,"dayanılmaz derecede acıkmak, çok acıkmak" açlıktan imanı gevremek,çok acıkmak açlıktan nefesi kokmak,yoksulluk içinde bulunmak açlığını bastırmak (veya gidermek veya öldürmek),açlık duygusunu yatıştırmak açlık ile tokluğun arası yarım yufka,"`yoksul olan buna üzülmemelidir, küçücük bir şey bile en büyük ihtiyacı gidermeye yeter` anlamında kullanılan bir söz" açlık çekmek,yoksulluk içinde bulunmak açlık,Aç olma durumu açlıktan gözü (veya gözleri) dönmek (veya kararmak),çok acıkmak açlık grevi,Kendisine veya başkalarına yapılan bir haksızlığı protesto için bir kimsenin aç durarak gösterdiği tepki açma,Açmak işi açmacı,Açma yapan veya satan kimse açmak,Bir şeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek "aç gözünü, açarlar gözünü","`yaptığın işlerde uyanık davranmazsan çok kötü durumlarla karşılaşır, gözünü dört açmak zorunda kalırsın` anlamında kullanılan bir söz" "açma sırrını dostuna, o da söyler dostuna","sırrını açma dostuna, o da söyler dostuna" "açtı ağzını, yumdu gözünü",`öfkelenerek veya kızarak ağır sözler söyledi` anlamında kullanılan bir söz açmalık,Kiri çıkarmak veya eşyayı iyice temizlemek için kullanılan her türlü madde açmaza getirmek (veya düşürmek),"düzen, hile yapmak, bir kimseyi oyuna getirmek, zor duruma sokmak" açmaza düşmek,içinden çıkılması güç durumda kalmak açmaz,Satranç oyununda şahı koruyan taşlardan birinin yerinden oynatılamaması durumu açmaz halatı,"Gemilerin limana bağlanması ve sahilden esecek rüzgârla rıhtımdan uzaklaşmaması için baş, kıç çizgisine dikey olarak bağlanan kısa halat" açmazlık,Açmaz olma durumu açtırma,Açtırmak işi açtırmak,Açma işini yaptırmak açtırma ağzımı,`kötü bir söz söylememe fırsat verme` anlamında kullanılan bir söz "açtırma kutuyu, söyletme kötüyü",`kendin hakkındaki kötü düşüncelerimi veya bildiklerimi bana söyletme` anlamında kullanılan bir söz adı kötüye çıkmak,ünü kötü olarak yayılmak adı olmak,"gereksiz, yersiz ünü olmak" adı (bile) olmamak,değeri olmamak adı var,"beklenilen, istenilen özelliklere sahip olmayan" adını ağzına almamak,"dargınlık, kırgınlık, kızgınlık vb. sebeple bir kimseden söz etmemek" adını anmak,"birinden, bir şeyden söz etmek" adını ...-ye çıkarmak,bir kişinin sahip olmadığı niteliklerle tanınmasına yol açmak adını çıkarmak,kişi hakkında kötü bir niyetle asılsız söylentiler yaymak adı karışmak,kötü bir işle birinin ilgisi bulunduğu söylenilmek adını koymak,karşılığını veya fiyatını kararlaştırmak adını kirletmek (veya lekelemek),birinin adının kötüye çıkmasına yol açmak adını taşımak,birinin adıyla anılmak adını vermek,birinin adını söylemek adını bağışlamak,kendi adını başka bir kimseye söylemek adı kalmak,"bir kimse veya bir şey öldükten, ortadan çekildikten sonra dillerde yalnız adı dolaşmak" adını ağzına abdestle almak,bir kişiyi anarken çok saygılı davranmak adı gibi bilmek,çok iyi bilmek ad almak,kendisine ad verilmek ad çekmek,"iki veya daha çok aday arasında bir sıralama, bir ayırma yapılacağı zaman her birinde bir tek ad yazılı kâğıtları bir araya getirip karıştırdıktan sonra birini çekerek veya özel bir bilgisayar yazılımıyla adları belirlemek" ad koymak,adlandırmak ad takmak,adlandırmak ad vermek,adlandırmak ad yapmak,"bir alanda ün kazanmak, ün almak" adı batası (veya batasıca),`yok olası` anlamında kullanılan bir ilenme sözü ad,"Bir kimseyi, bir şeyi anlatmaya, tanımlamaya, açıklamaya, bildirmeye yarayan söz, isim, nam" adı bile okunmamak,birine veya bir şeye hiç önem verilmemek adı batmak,"sevilmeyen bir şey veya kimse unutulmak, adı anılmaz olmak, artık sözü edilmemek" adı geçmek,"anılmak, söz konusu olmak, ismi geçmek" adı duyulmak,"tanınmak, ünlenmek" adı kaldırılmak,"anılmaz olmak, silinip gitmek" "adı çıkmış dokuza, inmez sekize",`birinin bir kere adı çıktıktan sonra onun hakkındaki yaygın inanç artık kolay kolay düzelemez` anlamında kullanılan bir söz adı deliye çıkmak,deli olmadığı hâlde deli olarak tanınmak adı çıkmak,kötü bir ün kazanmak ad,Sayma ada,"Deniz veya göl suları ile çevrilmiş küçük kara parçası, cezire" ada gibi,pek büyük (gemi) ada balığı,Amber balığı adabımuaşeret,Görgü kuralları ada çayı,"Ballıbabagillerden, yurdumuzda çok yetişen tüylü ve beyazımtırak yaprakları olan güzel kokulu bir bitki, dağ çayı (Salvia officinalis)" adak adamak,bir dileğin gerçekleşmesi amacıyla kurban kesip yoksullara dağıtmak veya kutsal olduğuna inanılan bir güce niyette bulunmak adak,"Adanılan şey, nezir" adaklama,Adaklamak işi adaklamak,Küçük çocuk yürümeye başlamak adaklanmak,Nişanlanmak adaklı,"Adağı olan, adak adamış olan" adaklık,Adak adanan yer adaksız,"Adağı olmayan, adak adamamış olan" adale,Kas adaleli,Kaslı adalesiz,Kassız adalet,"Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması, türe" adalet dağıtmak,kanunların saydığı hakları sahiplerine vermek adalete teslim etmek,"sanığı, adalet işleriyle uğraşan kuruluşa götürmek" adalete teslim olmak,"sanık, adalet işleriyle uğraşan kuruluşa gidip hakkında gerekli işlemin yapılmasını istemek" adaletine sığınmak,"birinden anlayış, hoşgörü, yakınlık beklemek" adalet kapısı,Hak ve hukukun aranacağı yer adaletli,Adil adalet mahkemesi,Adliye mahkemesi adalet örgütü,Adliye teşkilatı adalet sarayı,Mahkemelerin bulunduğu büyük yapı adaletsiz,Adalete aykırı düşen (şey) adaletsizlik,Adalete aykırı olma durumu adalı,Ada halkından olan (kimse) adama benzemek (veya dönmek),"giyim kuşamıyla, davranışlarıyla insana yakışır bir biçim almak" adam sanmak,karşısındakine olduğundan fazla değer verme yanlışına düşmek adam sen de!,bir işin önemsenmediğini anlatmak için söylenen bir söz adam sırasına geçmek (veya girmek),daha önce toplumda önemli bir yeri veya özel bir değeri yokken artık kendisine önem ve değer verilmek adam yerine (veya hesabına) koymak,"adamdan saymak, varlığını kabul etmek" adam olmak,"gelişmek, büyümek" adamına göre,kişiler arasında ayrıcalık gözeterek adamın iyisi işbaşında (veya alışverişte) belli olur,`bir kişinin iyi ve becerikli olduğu yaptığı işlerden anlaşılır` anlamında kullanılan bir söz "adamın kötüsü olmaz, meğer züğürt ola",`toplum içinde herkesin bir değeri vardır ancak züğürtlere değer verilmez` anlamında kullanılan bir söz "adamın yere bakanından, suyun yavaş akanından kork",`duygu ve düşüncelerini açığa vurmayan sessiz insan yavaş akan derin su gibi tehlikelidir` anlamında kullanılan bir söz adamı,bir işi en iyi yapan adamın adı çıkacağına canı çıksın,insanın adı çıkacağına canı çıksın adamdan saymak,"bir kimseye gereğinden fazla değer vermek, saygı duymak" adam olana çok bile,"layık olmadığı, hak etmediği hâlde kişinin beklentisi daha fazla olduğu durumlarda kullanılan bir söz" adam değilim,"`herhangi bir durumun gerçekleşmemesi durumunda, kendisinin insan sayılamayacağı` anlamında kullanılan bir söz" adam olacak çocuk bokundan belli olur,`bir kimsenin yeni başladığı işte usta olup olamayacağı ilk davranışlarından anlaşılır` anlamında kullanılan bir söz adam,İnsan adam almamak,son derece kalabalık olmak adam adama gerek olur,`insanların birbirlerine her zaman gereksinimleri olur` anlamında kullanılan bir söz "adam adama yük değil, can gövdeye mülk değil",`konuğumuzdan veya yanımıza bir iş için gelen kimseden yüksünmemeliyiz çünkü onlar yanımızda sürekli olarak kalmazlar` anlamında kullanılan bir söz "adam adamdan korkmaz, utanır","`insanları ahlaklı davranmaya iten korku değil, küçük görülme duygusudur` anlamında kullanılan bir söz" adam adamı bir kez aldatır,"`bir kimse başka bir kimseyi ancak bir kez aldatabilir, diğeri bir daha aldatmasına izin vermez` anlamında kullanılan bir söz" adam olana bir söz yeter,`anlayışlı olan kimse için bir şeyin bir kez söylenmesi yeterli olur` anlamında kullanılan bir söz adam etmek,"eğitmek, yetiştirmek, topluma yararlı duruma getirmek" adam kullanmak,birini çalıştırmasını bilmek adam içine karışmak,"bir topluluğa girmek, kendisine değer verilir olmak" adam beğenmemek,herkesi değersiz görmek adam gibi,"terbiyeli, akıllı uslu" adam içine çıkmak,"topluluğa karışmak, insanların bulunduğu yerlere gitmek, eşe dosta gitmek" adama,Adamak işi adamak,"Bir dileğin gerçekleşmesi amacıyla kutsal olduğuna inanılan bir güce niyette bulunmak, nezretmek" "ada bana, adayım sana",`sen bir kimse için fedakârlıkta bulunursan o da senin için fedakârlıkta bulunur` anlamında kullanılan bir söz adamakla mal tükenmez,yardım sözle değil gerçekten fedakârlık yapılarak gerçekleştirilir "adamak kolay, ödemek zordur",`söz vermek kolaydır ancak o sözü yerine getirmek zordur` anlamında kullanılan bir söz adamakıllı,"Gereğinden çok, iyice, bir güzel, bir temiz" adam boyu,Yaklaşık bir adam boyunda olan adamca,"İnsana yaraşır bir biçimde, adamcasına" adamcağız,Kendisine sevgi veya acıma duyulan erkek adamcasına,Adamca adamcık,Kendisine acınılan kimse adamcıl,"İnsandan ürkmeyen, insana alışmış olan, insana sokulan, sıcakkanlı, munis" adamcıllık,Adamcıl olma durumu adamkökü,Adamotu adamlık,İnsanlık adamlık sende kalsın,`karşı taraf iyilik bilmese de sen yine iyilik et` anlamında kullanılan bir söz adamotu,"Patlıcangillerden, geniş yapraklı, mavi çiçekli, meyveleri sarı, çok yıllık bir bitki, kankurutan, adamkökü (Mandragora autumnalis)" adam sarrafı,"İnsanların karakterini çabuk anlayacak duruma gelmiş kimse, insan sarrafı" adamsız,Adam olmadan adamsızlık,Adamsız olma durumu Adana kebabı,Elde kıyılarak oluşturulan kıymaya bolca acı biber katıldıktan sonra hazırlanan köftenin şişlere dizilerek kömür ateşinde pişirilmesiyle yapılan bir yemek türü adanma,Adanmak işi adanmak,Adama işine konu olmak adap,Töre adap erkân,Yol yordam adaptasyon,Uyarlama adapte olunmak,uyarlanmak adapte olmak,uymak adapte etmek,uyarlamak adapte,Uyarlanmış adaptör,Bir aletin çapları birbirinden farklı olan parçalarından birini ötekine geçirebilmek için yararlanılan bağlayıcı ada soğanı,"Zambakgillerden, soğanından ilaç olarak yararlanılan birtakım maddeler elde edilen çok yıllık bir bitki (Urginea maritima)" adaş,Adları aynı olanlardan her biri adaşlık,"Adaş olma, aynı adı taşıma durumu" ada tavşanı,"Evcil cinsleri de olan, tavşana yakın bir kemirici memeli, yaban tavşanı (Oryctolagus cuniculus)" ada tepe,"Genellikle tropikal bölgelerde görülen ve çevresindeki alçak alanlar üzerinde dik yamaçlarla bir ada gibi yükselen, aşınımdan dolayı ortaya çıkmış tepe" adatma,Adatmak işi adatmak,Adama işini yaptırmak adavet,Düşmanlık aday göstermek,"bir iş veya bir görev için birini aday olarak belirlemek, namzet göstermek" aday,"Bir görev, bir iş için kendini ileri süren veya başkaları tarafından ileri sürülen kimse" aday olmak,herhangi bir işe alınmak veya seçilmek için istekli olmak aday adayı,"Herhangi bir işi yapmak, bir görevi yüklenmek için adaylık aşamasını kazanmak amacıyla başvuran kimse" adayavrusu,İki veya üç çifte kürekli küçük balıkçı teknesi adaylık,"Aday olma durumu, namzetlik" adaylığını koymak,bir iş veya göreve seçilmek için kendini ileri sürmek adcı,"Adcılık öğretisine bağlı (kimse), isimci" adcılık,"Kavramların gerçek varlıklar olduğunu kabul eden, kavram gerçekliğine karşıt olarak tümel kavramların yalnızca nesnelerin adları olduğunu ileri süren görüş, isimcilik, nominalizm" ad cümlesi,"Yüklemi ad soyundan olan veya ek fiille kurulan cümle, isim cümlesi" ad çekimi,"Adlara çekim eklerinin getirilmesi, isim çekimi" ad çekme,Kura ad çekmeye girmek,kuraya tabi olmak addan türeme eylem,"Ad kökünden fiil yapım ekiyle yapılmış fiil gövdesi, isimden türeme fiil" addedilmek,Sayılmak addetmek,Saymak addolunmak,Sayılmak ad durumu,"Başka bir kelime ile ilgi kurmak için adın yalın biçimde veya ek alarak girdiği durum, isim durumu, isim hâli" adedî,Sayıca Âdem,"Dinî inanışlara göre dünya üzerindeki ilk insan, Âdem Baba" adem,Yokluk âdembaba,"Parasız, aç, en kötü durumdaki mahkûm" âdembaba gibi,"parasız pulsuz, perişan, zavallı" âdembabaya dönmek,malını mülkünü kaybetmek Âdemci,Âdemcilik yanlısı olan Âdemcilik,XX. yüzyılın başında simgeciliğe karşı bir tepki olarak Rusya'da ortaya çıkan bir edebiyat akımı âdemelması,Gırtlak çıkıntısı âdem evladı,İnsan ademimerkeziyet,Yerinden yönetim ademimerkeziyetçi,Yerinden yönetimci ademimerkeziyetçilik,Yerinden yönetimcilik âdemiyet,İnsanlık âdemoğlu,İnsan adenit,Ak kan bezi yangısı adese,Mercek âdet olmak,öteden beri yapılır olmak âdet yerini bulsun diye,"`gerekli görüldüğü için değil, yalnız alışılmış olduğu için` anlamında kullanılan bir söz" âdet edinmek,bir şeyi alışkanlık ve huy durumuna getirmek âdet görmek,kadın aybaşı olmak âdet,Görenek âdet olduğu üzere,alışıldığı gibi adet,Sayı âdeta,"Hemen hemen, sanki" adetçe,Sayıca adedimürettep,Tam sayı adezyon kuvveti,Yan yana duran veya sürtünen iki cismin molekülleri arasındaki çekiş kuvveti ad gövdesi,"Ad ve fiil köklerinden yapım ekleriyle türetilen ve ad olarak kullanılan gövde, isim gövdesi" adıl,Zamir adımlarını sıklaştırmak,"daha küçük ve çabuk adımlar atarak hızlı yürümek, ivmek, acele etmek" adımlarını seyrekleştirmek,hızlı yürürken yavaşlamak adımlarını açmak,yürürken hızlanmak adım (veya adımını) atmak,yürümek için ayağını öne doğru uzatıp basmak adımını attırmamak,rahat davranmasını engellemek amacıyla sürekli olarak denetim altında bulundurmak adım,Yürümek için yapılan ayak atışlarının her biri adımını geri atmak,başladığı bir işten geri dönmek adım (veya adımını) atmamak,"gitmemek, uğramamak" adım adım,Yavaş yavaş adım adım izlemek,zaman içinde aşama aşama izlemek adım adım gezmek,her tarafı dolaşıp görmek adımbaşı,"Birbirine yakın yerlerde, sık aralıklarla" adımlama,Adımlamak işi adımlamak,Adımla ölçmek adımlık,Adım uzunluğunda olan adi,"Değersiz, kötü, sıradan, hiçbir özelliği olmayan" adi adım,"Adımda uygunluk, beraberlik gerektirmeyen ve grup olarak yapılan bir yürüyüş türü" adi defter,"Bir işletmenin veya ticarethanenin yaptığı işlemlerinin, muhasebe kayıtlarının geçirildiği ticari defter" adi kesir,Bayağı kesir adil,"Adaletle iş gören, adaletten, doğruluktan ayrılmayan, hakkı yerine getiren, adaletli" adilane,Hakça adileşme,Adileşmek durumu adileşmek,"Adi bir duruma girmek, bayağılaşmak" adileştirme,Adileştirmek işi adileştirmek,Adileşmesine yol açmak adilik,"Bayağılık, düşüklük, aşağılık" adi suçlu,Basit suçları işleyen kimse adisyon,Hesap ad kökü,"Bir adın eklerine bölünemeyen anlamlı en küçük parçası, isim kökü" adlandırılma,"Adlandırılmak işi, isimlendirilme" adlandırılmak,"Adlandırma işi yapılmak, isimlendirilmek" adlandırma,"Adlandırmak işi, isimlendirme" adlandırmak,"Çağırmak veya anmak için bir canlıya, bir yere, bir şeye ad vermek, ad koymak, ad takmak, ad vermek, isimlendirmek, isim koymak, isim takmak, isim vermek, tesmiye etmek" adlanma,"Adlanmak durumu, isimlenme" adlanmak,"Kendisine ad verilmek, isimlenmek" adlaşma,"Adlaşmak durumu, isimleşme" adlaşmak,"Ad durumuna gelmek, isimleşmek" adlaştırma,"Adlaştırmak işi, isimleştirme" adlaştırmak,"Ad durumuna getirmek, isimleştirmek" adlı,"... adını taşıyan, isimli" adlı sanlı,Ünlü adli,Adaletle ilgili adli makam,"Adalet işlerinin görüldüğü ve sonuca bağlandığı yer, adli merci" adli merci,Adli makam adli sicil,Bir kimsenin mahkûmiyetinin olup olmadığının anlaşılması için konulmuş olan kayıt yöntemi adli tabip,Adli tıpta görevli doktor adli tatil,"Kanunda belirlenen durumların dışında, hiçbir adli işlemin yapılmadığı süre" adli tıp,Mahkemelerin gerçeği ortaya çıkarmasına yardım eden tıp kolu adliye,Hukuk ve adalet işlerini gören devlet kuruluşları adliye mahkemesi,"Anayasa Mahkemesi, genel mahkemeler, askerî, idari mahkemeler dışında kalan ve denetim mahkemesi olan Yargıtay ile hüküm mahkemeleri, adalet mahkemesi" adliye teşkilatı,"Yargı organları ve bu organların birbirleriyle olan ilişkilerini, derecelerini, görev ve yetkilerini düzenleyen ve yürüten sistemin bütünü, adalet örgütü" adli yıl,Mahkemelerin bir yıl içindeki çalışma süresi adli zabıta,Bir suç sonrası sanığı ve suç delillerini adli yetkililere sunan kolluk kuvveti adrenalin,"Hekimlikte damarları daraltma, bronşları açma, kanamaları kesme vb. amaçlarla kullanılan, kan şekerinin yükselmesine yol açan böbrek üstü bezlerinin salgısı" adres göstermek,birini hedef göstermek adres,"Bir kimsenin oturduğu yer, bulunak" adres bırakmak (veya vermek),"arandığında bulunabileceği, oturduğu yeri bildirmek" adres defteri,"Adreslerin kaydedildiği defter, adres rehberi" adres kartı,Üzerinde iletişim bilgilerinin yer aldığı kart adres kitabı,Genellikle belli bir iş veya meslekte olanların iş ve ev adreslerini toplu olarak gösteren kitap adres makinesi,Posta gönderilerinin üzerine adres bilgilerini basan alet adres rehberi,Adres defteri adsız,"Adı olmayan, isimsiz" adsız parmak,Yüzük parmağı ad tamlaması,"İki veya daha çok ad soyundan kelime ile kurulmuş olan tamlama, isim tamlaması" aerobik solunum,Hücrede yalnız moleküler oksijenin kullanıldığı bir solunum şekli aerodinamik,Hareket hâlinde olan bir cisim üzerinde havanın yarattığı etkiyi inceleyen bilim affınıza sığınarak,`hoşgörünüze güvenerek` anlamında kullanılan bir nezaket sözü affını dilemek (veya istemek),bir iş veya görevi yerine getiremeyeceğini nezaketle bildirmek affa uğramak,bağışlanmak af çıkarmak,bir suçun bağışlanması için Türkiye Büyük Millet Meclisinden kanun çıkarmak af,"Bir suçu, bir kusuru veya bir hatayı bağışlama" af dilemek,işlenen hata veya suç için bağışlanmayı istemek af buyurun!,"`affedersiniz, affınızı rica ederim` anlamında kullanılan bir söz" afacan,Zeki ve yaramaz (çocuk) afacanlaşma,Afacanlaşmak durumu afacanlaşmak,"Yaramazlaşmak, yaramaz, ele avuca sığmaz duruma gelmek" afacanlık,"Afacan olma durumu, yaramazlık" afak,Ufuklar afaki,"Gereksiz, önemsiz (söz)" afakilik,Nesnellik afallama,Afallamak durumu afallamak,Şaşkınlıktan sersemleşmek afallaşma,Afallaşmak durumu afallaşmak,"Şaşkınlık içinde kalmak, şaşırıp bir şey yapamaz olmak" afallaştırma,Afallaştırmak işi afallaştırmak,"Şaşkınlık içinde bırakmak, birini şaşırıp bir şey yapamaz duruma sokmak" afallatma,Afallatmak işi afallatmak,Şaşkınlığa düşürerek sersemleştirmek afat,Afetler afazi,Söz yitimi aferin almak,değerli görülüp beğenilmek aferin,"Övme, takdir, beğenme vb. duyguları belirtmek için söylenen söz, bravo" aferist,Dalavereci afet,Çeşitli doğa olaylarının sebep olduğu yıkım afetzede,"Afete uğramış, afet görmüş kimse" affedilme,Bağışlanma affedilmek,Bağışlanmak affetme,Bağışlama affetmek,Bağışlamak affedersin (veya affedersiniz),özür dilemek için söylenen bir söz affetmişsin,"`hiç de öyle değil, yanılıyorsun` anlamında kullanılan bir söz" affettirme,Affettirmek işi affettirmek,Bağışlanmasını sağlamak affeyleme,Affeylemek işi affeylemek,Affetmek affolunma,Affolunmak işi affolunmak,Bağışlanmak Afganlı,343 Afgan afi,"Gösteriş, çalım, caka" afi kesmek (veya satmak veya yapmak),birine karşı gösteriş yapmak afif,İffetli (erkek) afife,İffetli (kadın) afili,"Gösterişli, çalımlı" afis,Gümüş balığının küçüğü afiş yutmak,yalana dolana kanmak afişte kalmak,oyun ilgi görerek günlerce oynanmak afiş,"Bir şeyi duyurmak veya tanıtmak için hazırlanan, kalabalığın görebileceği yere asılmış, genellikle resimli duvar ilanı, ası" afişçi,Afiş yapan veya asan kimse afişçilik,Afişçinin yaptığı iş afişe,"`Açığa vurmak, belirtmek; duyurmak, dile düşürmek, reklam etmek; açıklamak` anlamlarındaki afişe etmek, `bir kimse bilinmeyen bir yönüyle tanınmak` anlamındaki afişe olmak birleşik fiillerinde geçen bir söz" afiyet,"Hasta olmama durumu, sağlık, esenlik" afiyet bulmak,"iyileşmek, sağlığını kazanmak" afiyet (veya afiyet şeker) olsun,`ağız tadıyla yiyin'` anlamında söylenen bir iyi dilek sözü afiyet üzere olmak,"sağlıklı, rahat yaşıyor olmak" afoni,Ses yitimi aforizma,Özdeyiş aforoz,Hristiyanlıkta kilise tarafından verilen cemaatten kovma cezası aforoz etmek,Hristiyanlıkta kilise tarafından cemaatten kovmak aforozlamak,"Aforoz etmek, kovmak" aforozlu,"Aforoz edilmiş, kovulmuş, uzaklaştırılmış" afralı tafralı,Çalımlı afra tafra,Çalım afra tafra yapmak,"kendini üstün göstermek, böbürlenmek" Afrika çekirgesi,"Değişik boyda ve renkte olan, genellikle kuzey Afrika'da ekilmemiş arazilerde rastlanan zararsız bir çekirge (Locusta migratona)" Afrika domuzu,"Çift parmaklılardan, kalın derili, Afrika'da yaşayan ve yaban domuzuna benzeyen bir hayvan (Phacochoerus aethiopicus)" Afrikalı,Afrika kökenli olan veya Afrika'da yaşayan kimse Afrikalılık,Afrikalı olma durumu Afrika menekşesi,"İki çeneklilerden, tüylü yapraklı, mor, pembe, beyaz renkli çiçekleri olan, evlerde saksıda yetiştirilen, çok yıllık bir süs bitkisi (Saintpaulia ionantha)" afsun,Büyü afsuncu,Büyücü afsunculuk,Büyücülük afsunlamak,Büyülemek afsunlanmak,Büyülenmek afsunlu,Büyülü Afşar,"Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri, Avşar" aft,"Ağız içinde görülen zemini beyaz, ağrılı küçük yara" aftos,Gönül eğlendiren kimse afur tafur,Çalım afura tafura gelmemek,çalım satmaktan hoşlanmamak afyonunu patlatmak,kendi keyfine dalmış olan birini öfkelendirmek afyonu patlamak,"ayılmak, kendine gelmek" afyonu başına vurmak,"aşırı davranışlarda bulunacak kadar öfkelenmek, ne yaptığını bilememek" afyon çekmek,keyif için afyon yutmak afyon,"Olgunlaşmamış haşhaş kapsüllerine yapılan çiziklerden sızan, güçlü bir zehir olmakla birlikte içinde morfin, kodein vb. uyuşturucular bulunan madde" afyon yutmak,uyuşturucu olarak afyon kullanmak afyonkeş,"Keyif için afyon yutan veya çeken, afyon tiryakisi olan kimse" afyonkeşlik,Afyonkeş olma durumu afyonlamak,"Afyon vererek uyuşturmak, uyutmak" afyonlanmak,Afyonlama işi yapılmak afyonlu,İçinde afyon bulunan afyon ruhu,Yatıştırıcı olarak kullanılan afyon tentürü Ag,Gümüş elementinin simgesi agâh,"Bilen, bilgili" agâh olmak,bilgilenmek agami,Borazan kuşu aganta,Yısa veya laçka edilmekte olan bir halatın ve zincirin kısa bir süre elde tutulup bırakılmaması için verilen emir agaragar,"Deniz yosunlarından çıkarılan, beslenme endüstrisinde, hekimlikte ve bakteriyolojide kullanılan bir jelatin türü, jeloz" agel,"Arap erkeklerinin kefiyelerinin üzerine bağladıkları, yünden örülmüş kalın çember bağ" aglütinasyon,Kümeleşim aglütinin,Serumda meydana gelen ve pıhtılaşmaya sebep olan antikor agnosi,Tanısızlık agnostik,Bilinemezci agnostisizm,Bilinemezcilik agnozi,Tanısızlık agora,"Yunan klasik devrinde, sitenin yönetim, politika ve ticaret işlerini konuşmak için halkın toplandığı alan, halk meydanı" agorafobi,Alan korkusu agraf,Kopça agrafi,Yazma yitimi agrandisman,Büyültme agrandisör,Büyülteç agreman,Uygunluk agu,Süt çocuklarının neşelendikleri zaman çıkardıkları ses agucuk,Süt çocuğunu sevmek için söylenen bir söz agulama,Agulamak işi agulamak,Bebek `agu` diye ses çıkarmak aguş,Kucak ağ,"İplik, sicim, tel vb. ince şeylerden kafes biçiminde yapılmış örgü" ağ atmak (veya bırakmak),balık avlamak için denize ağ salmak ağ çekmek,yakalanan balıkları toplamak için ağı sudan çıkarmak ağına düşürmek,tuzağına düşürmek ağ,"Pantolon veya külotun apış arasına gelen yeri, apışlık" "ağanın gözü, yiğidin sözü","çalışanlarını gereği gibi yöneten ve çalıştıran kişi iyi bir yöneticidir, sözünün eri olan kimse de yiğittir" ağa,"Geniş toprakları olan, sözü geçen, varlıklı kimse" "ağa borç eder, uşak harç","`ağa para sıkıntısı içinde olup borç etse de uşak, bunu anlamaz ve bol harcamayı sürdürür` anlamında kullanılan bir söz" ağanın alnı terlemezse ırgadın burnu kanamaz,`işveren işçisi ile birlikte çalışmazsa işçi işe var gücüyle sarılmaz` anlamında kullanılan bir söz ağanın gözü ata tımardır,`iş sahipleri denetimlerini sürekli yaparlarsa işler yolunda gider` anlamında kullanılan bir söz ağanın gözü öküzü semiz eder,"`ana babalar çocuklarına, mal sahipleri de mallarına iyi bakarlarsa iyi sonuçlar alınır` anlamında kullanılan bir söz" "ağanın malı çıkar, uşağın canı","`bir afeti önlemek için patron malını, işçi de canını feda eder` anlamında kullanılan bir söz" ağanın eli tutulmaz,zengin olarak düşünülen kişiden anılmaya değer bir bağış beklenildiğini belirten bir söz ağababa,"Dede, ata" ağabey,"Büyük erkek kardeş, ağa, aka, ede, efe" ağabeylik etmek (veya yapmak),"birini ağabey gibi korumak, gözetmek" ağabeylik,Ağabey olma durumu ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur,`çocuklar ana ve babalarından öğrendiklerini yapmaya özenirler` anlamında kullanılan bir söz ağacın kurdu içinde olur,`bir topluluğu çökertecek olan şey yine kendi içinden çıkar` anlamında kullanılan bir söz "ağacı kurt, insanı dert yer",`kurt ağacı nasıl içten içe kemirirse dert de insanı içten içe yer bitirir` anlamında kullanılan bir söz "ağaca dayanma kurur, adama (veya insana) dayanma ölür","`insan yapacağı işte başkalarına değil, kendine güvenmelidir` anlamında kullanılan bir söz" ağaca çıksa pabucu yerde kalmaz,`davranışlarına engel olacak hiçbir takıntısı yok` anlamında kullanılan bir söz ağaçtan maşa olmaz,"`yeteneksiz, beceriksiz kimse önemli işlerde kullanılamaz` anlamında kullanılan bir söz" "ağaca balta vurmuşlar ""sapı bedenimden"" demiş",`insana en yakını bile kötülük edebilir` anlamında kullanılan bir söz ağaç ne kadar uzasa göğe ermez,`insan ne kadar yükselirse yükselsin bir yerde durur` anlamında kullanılan bir söz ağaç olmak,bir yerde ayakta durarak çokça beklemek ağaç meyvesi olunca başını aşağı salar,"`yararlı eserler veren, bilgi ve erdemle donanmış kimse alçak gönüllü olur` anlamında kullanılan bir söz" ağaç kökünden yıkılır,"`bir düzen, ayrıntıların değişmesiyle değil temelinin bozulmasıyla yıkılır` anlamında kullanılan bir söz" ağaç,"Meyve verebilen, gövdesi odun veya kereste olmaya elverişli bulunan ve uzun yıllar yaşayabilen bitki" ağaç yaşken eğilir,`insanlar küçük yaşta kolay eğitilir` anlamında kullanılan bir söz ağaç arısı,"Düzgün kanatlı, kuyruğunda yumurtlama hortumu olan, 3-4 santimetre boyunda ağaç zararlısı" ağaç balı,"Erik, kayısı vb. ağaçlardan sızan zamk, kedi balı" ağaç biti,"Yarım kanatlılardan, bitkiler üzerinde yaşayan, sıçrayıcı bir tür böcek (Psylla)" ağaççık,Taflan gibi dalları dibinden başlayarak çatallanan küçük ağaç ağaççılık,Ağaç yetiştirme işi ağaç çileği,Ahududu ağaçdelen,Yuva yapmak için ağaçları oyan böcek ağaç ebegümeci,"Ebegümecigillerden, boyu yüksek bir ot (Lavatere)" ağaçkakan,"Serçegillerden, gagasıyla ağaçları oyabilen ve ağaç kurtlarını yiyerek beslenen, uzun gagalı kuş (Picus)" ağaç kaplama,Kapalı mekânları yalıtmak ve güzelleştirmek amacıyla ağaç ürünlerinden yararlanılarak yapılan kaplama ağaç kavunu,"Turunçgillerden, Akdeniz ülkelerinde yetişen, taç yaprakları mavimsi pembe, küçük bir ağaç (Citrus medica)" ağaçkesen,"Zar kanatlılardan, kurtçukları en çok gül fidanları üzerinde yaşayarak yapraklara zarar veren, kara renkli bir böcek (Hylotoma)" ağaç kurbağası,"Kurbağagillerden, boyu 3-5 santimetre olan, sırtı yaprak yeşili, ağaçlara tırmanan bir tür kurbağa (Hyla arborea)" ağaç kurdu,Ağaçları kemirerek beslenen sinek kurtçuğu ağaçküpesi,Hatmi ağaçlamak,Ağaçlandırmak ağaçlandırılmak,Ağaçlı duruma getirilmek ağaçlandırma,Ağaçlandırmak işi ağaçlandırmak,Bir yeri ağaçlı duruma getirmek ağaçlanmak,Ağaçlı duruma gelmek ağaçlaşma,Ağaçlaşmak durumu ağaçlaşmak,Ağaç durumuna gelmek ağaçlı,Ağacı olan ağaçlık,Ağacı bol olan yer ağaçlıklı,Ağacı bol olan (yer) ağaç mantarı,Ağaçta biten bazitli mantar (Collybia velutipes) ağaç nemi,"Ağaçta bulunan su miktarının, aynı ağacın mutlak kuru ağırlığına oranı" ağaç oyma,Oyma baskı sanatlarından düz bir baskı tekniği ağaç sakızı,Reçine ağaç sansarı,"Sansargillerden, sırtı koyu esmer, karnı daha açık, iyi tırmanan, postu değerli bir tür memeli, zerdeva (Martes martes)" ağaçsı,"Ağacı andıran, ağaca benzeyen, ağaç gibi, ağacımsı" ağaçsız,Ağacı olmayan ağa kapısı,Yeniçeri ağasının dairesi ağalanmak,Ağa tavrı takınarak çalım yapmak ağalık,Ağa olma durumu ağarma,Ağarmak işi ağarmak,Beyazlaşmak "ağaran baş, ağlayan göz gizlenmez",`belirtileri meydanda olan yaşlılık ve izleri ortada duran üzüntü ne yapılsa gizlenemez` anlamında kullanılan bir söz ağartı,"Uzaktan ancak seçilebilen, belli belirsiz bir aklık" ağartılma,Ağartılmak işi ağartılmak,"Temizlenmek, beyazlatılmak" ağartma,Ağartmak işi ağartmak,"Ak duruma getirmek, beyazlatmak" ağa yamağı,Yeniçeri ağasına bağlı emir çavuşu ağbenek,"Ağ görünüşünde olan, arpa yapraklarına yerleşerek oldukça önemli zararlara yol açan, açık veya koyu kahverengi asklı mantar" ağbeneklilik,Arpada görülen mantar hastalığı (Pyrenophora) ağcı,Ağ ile balık tutarak geçinen kimse ağcık,Palmiyelerde çiçeklerin dibinin çevresindeki telli kın ağcılık,Ağcının yaptığı iş ağda,Kaynatılarak çok koyu ve yapışkan bir macun durumuna getirilen pekmez veya limonlu şeker eriyiği ağda yapmak,"vücuttaki fazla tüyleri ağda ile almak, temizlemek" ağdacı,"Şeker, tatlı ve helva yapımında ağda hazırlayan işçi" ağdalanmak,"Ağda durumuna gelmek, ağdalaşmaya başlamak" ağdalaşma,Ağdalaşmak durumu ağdalaşmak,"Ağda durumuna gelmek, ağdalanmak" ağdalaştırma,Ağdalaştırmak işi ağdalaştırmak,Ağda durumuna getirmek ağdalı,Ağdalanmış ağdalık,Pekmez yapılan üzüm ağdırmak,Ağmasına sebep olmak ağı gibi,"acı veren, çok etkileyen" ağı,Zehir ağı ağacı,Zakkum ağı çiçeği,Zakkum ağılda oğlak doğsa ovada otu biter,`Tanrı her yarattığının rızkını verir` anlamında kullanılan bir söz ağıl,"Evcil küçükbaş hayvanların barındığı çit veya duvarla çevrili yer, arkaç" ağılama,Zehirleme ağılamak,Zehirlemek ağılandırma,Ağılandırmak işi ağılandırmak,Ağılı duruma getirmek ağılanmak,Zehirlenmek ağılaşma,Ağılaşmak durumu ağılaşmak,Ağılı duruma gelmek ağılı,"İçinde ağı bulunan, zehirli" ağılı böcek,Karafatma ağıllanma,Ağıllanmak işi ağıllanmak,Toplanıp bir arada durmak ağım,Ayağın üstündeki tümsek yer ağımlı,Ağımı olan (ayak) ağınma,Ağınmak işi ağınmak,Hayvan yere yatıp yuvarlanmak ağı otu,Baldıran ağırına gitmek,onuruna dokunmak veya gücüne gitmek ağırdan almak,"bir işi gereken süre içinde bitirmemek, geciktirmek" ağır yongayı yel kaldırmaz,"`ağırbaşlı kimseye şöyle böyle olaylar etki edemez, zarar veremez` anlamında kullanılan bir söz" ağır taş yerinden oynamaz,"`ağırbaşlı insan kimsenin oyuncağı olmaz, onu yıpratmaya kimsenin gücü yetmez` anlamında kullanılan bir söz" ağır söylemek,"acı, dokunaklı sözler söylemek" ağır oturmak,ağırbaşlı olmak ağır otur ki bey (veya molla) desinler,`ağırbaşlı ol ki büyüğümüz diye sana saygı göstersinler` anlamında kullanılan bir söz "ağır ol, batman gel",`ağırbaşlı ol ki el üstünde tutulasın` anlamında kullanılan bir söz ağır ol!,"`ciddi, ağırbaşlı, soğukkanlı, sabırlı ol!` anlamında kullanılan bir söz" ağır kazan geç kaynar,`kalın kafalı insan bir konuyu zor anlar` anlamında kullanılan bir söz ağır işitmek (veya duymak),"kulakları iyi işitmemek, az işitmek" ağır git ki yol alasın,"`bir işte başarılı olmak isteyen kimse, ağır ağır ama güvenilir adımlarla yürümelidir` anlamında kullanılan bir söz" ağır gelmek,"gücüne gitmek, onuruna dokunmak" ağır çekmek,tartıda ağır gelmek ağır kaçmak,"gücendirici olmak, uygun düşmemek" ağır durmak,"ciddi, ağırbaşlı, oturaklı, soğukkanlı hareket etmek" ağır basmak,taşıdığı özellikler üstün gelmek ağır basmak,ağırlık olarak fazla gelmek "ağır basar, yeğni kalkar","`ağırbaşlı olan, herkesten saygı görür, ağırbaşlı olmayana ise kimse değer vermez` anlamında kullanılan bir söz" ağır,"Tartıda çok çeken, hafif karşıtı" ağır ağır,Yavaş yavaş ağır araç,Ağır vasıta ağırayak,Doğurması yakın (kadın) ağırbaşlı,"Davranışları ölçülü, olgun (kimse), vakur, ciddi, hoppa karşıtı" ağırbaşlılık,"Ağırbaşlı olma durumu, vakar, ciddilik, ciddiyet, vakurluk" ağırca,Oldukça ağır ağırcanlı,"Çok yavaş iş yapan, çevik olmayan" ağırcanlılık,"Hareketlerin yavaş olması, tembelce davranış biçimi" ağır ceza,Beş yıldan yukarı olan hapis cezaları ağırelli,Eli ağır ağır ezgi,"Çok ağır, yavaş yavaş" ağır hapis cezası,Yirmi yıl veya ömür boyu hapis cezası ağır hastalık,İyileşmesi güç olan hastalık ağır hidrojen,Döteryum ağır iş,Fazla güç ve emek isteyen yıpratıcı her türlü iş ağırkanlı,Ağırcanlı ağır kayıp,"Savaş, deprem, sel vb. doğal afetlerde can ve mal açısından uğranılan büyük kayıp" ağır kayba uğramak,maddi ve manevi büyük zarar görmek ağır küre,"Yer yuvarlağının, yoğunluğu ve katılığı çok olan bölümü, barisfer" ağırlama,"Ağırlamak işi, ikram, izaz" ağırlamak,"Konuğa saygı göstererek onun her türlü rahatını, gereksinimini sağlamak, ikram etmek, izaz etmek" ağırlanmak,Ağırlama işine konu olmak ağırlaşma,Ağırlaşmak durumu ağırlaşmak,Ağır duruma gelmek ağırlaştırmak,Bir şeyin ağırlaşmasına yol açmak ağırlatmak,Ağırlama işini yaptırmak ağırlığınca altın etmek (veya değmek),çok değerli olmak ağırlık,Ağır olma durumu ağırlık basmak (veya çökmek),gevşeklik ve uyku gelmek ağırlık olmak,sıkıntı vermek ağırlığı olmak,etkisi büyük olmak ağırlığını (ortaya) koymak,kimliğini ve kişiliğini kabul ettirmek ağırlıklı,Ağırlığı olan ağırlık merkezi,Bir cismin bütün noktalarına ayrı ayrı etki yapan yer çekimi kuvvetlerinden oluşmuş tek kuvvet durumundaki bileşkenin uygulama noktası ağır para cezası,Bazı suçlara karşılık yasalarca belirlenmiş yüksek para cezası ağırsama,Ağırsamak işi ağırsamak,Birine karşı soğuk davranarak sıkıntı verdiğini anlatmak ağır sanayi,Üretim araçları yapan sanayi ağır sıklet,"Bazı spor dallarında yarışmacıların ağırlığı ile sınırlandırılan kategori, başağırlık, ağır" ağır söz,"Kişinin onuruna dokunan, dayanılması güç söz" ağır su,"Bazı nükleer reaktör tiplerinde nötron yavaşlatıcısı olarak kullanılan, içinde hidrojen atomları yerine döteryum izotopları bulunması sonucu oluşan su" ağırşak,"Yün veya iplik eğrilen iği ağırlaştırmak için alt ucuna geçirilen yarım küre biçiminde, ortası delik ağaç veya kemik parça" ağırşaklanmak,Ergenlik döneminde çıbanda veya memede ağırşak biçiminde bir tümsek oluşmak ağır top,"Güçlü, ünlü, tanınmış kimse" ağır uyku,Derin uyku ağır vasıta,"Motoru ağır yük veya birden fazla römork taşımak amacıyla güçlendirilmiş kamyon, tır vb., ağır araç" ağır vasıta ehliyeti,Ağır vasıta sürücülerine verilen aracı kullanma belgesi ağır yağ,Kalın yağ ağış,Ağma işi ağıt,"Ölenin iyi niteliklerini, ölümünden duyulan acıyı dile getiren söz veya ezgi" ağıt yakmak (veya düzmek veya tutturmak),"ölen bir kimsenin iyiliklerini, arkada bıraktıklarının acılarını veya büyük felaketlerin acılı etkilerini söz veya ezgi ile dile getirmek" ağıtçı,"Ölüye ağıt söylemek için tutulan kimse, ağlayıcı, sagucu, mersiyehan" ağıtçılık,"Ağıtçının yaptığı iş, ağlayıcılık, saguculuk, mersiyehanlık" ağıtlama,Ölmüşleri anmak için düzenlenen törende okunan övgü ağzından düşmemek (veya düşürmemek),"her zaman sözünü etmek, söylemek" ağzından girip burnundan çıkmak,"türlü yollara başvurarak birini bir şeye razı etmek, kandırmak" ağzından hayır çıkmazsa bari şer söyleme,"`lehte konuşmuyorsun, hiç olmazsa aleyhte de konuşma` anlamında kullanılan bir söz" ağzından kapmak,"birinin bildiği şeyleri, ustalıklı konuşmalarla ona sezdirmeden öğrenmek" ağzından lakırtı (veya laf) almak (veya çekmek),karşısındakini konuşturarak birtakım şeyleri öğrenmek ağzından lokmasını almak,birinin hakkı olan şeyi ondan almak ağzından söz (veya laf veya lakırtı) eksik etmemek,o sözü sürekli söylemek ağzını bırakıp kıçıyla (veya bir tarafıyla) gülmek,alay ederek karşısındakine gülmek ağzını açacağına gözünü aç,"dikkatsiz kişileri uyarmak için `dikkatli ol, uyanık ol!` anlamında kullanılan bir söz" ağzını açıp gözünü yummak,"öfke ile, sonunu düşünmeden ağzına gelen bütün ağır sözleri söylemek" ağzını aramak (veya yoklamak),konuşturarak düşüncesini öğrenmeye çalışmak ağzını bağlamak,"bir kimseyi herhangi bir sebeple söz söyleyemez duruma getirmek, susmak zorunda bırakmak" ağzını bıçak açmamak,üzüntüden söz söyleyemeyecek durumda olmak ağzından dökülmek,"açıkça söylemekten çekindiği şey, konuşmasından belli olmak" ağzından yel alsın!,ağzını hayra aç! ağzından (söz veya lakırtı) dirhemle çıkmak,çok az veya zorla konuşmak ağzından bal damlamak (veya akmak),çok tatlı konuşmak ağzından çıkmak,"bir sözü istemeden, farkına varmadan söylemek, söylemiş bulunmak" ağzından burnundan getirmek,"huzurunu bozmak, sıkıntıya sokmak" ağzından baklayı çıkarmak,baklayı ağzından çıkarmak ağzından,birisinden dinleyerek ağzında yaş kalmamak,bir düşüncesini bir kimseye birçok kez söylemiş olmak ağzında gevelemek,açıkça söylememek ağzında çalkalanmak,üzerinde çok konuşulmak ağzından çıt çıkmamak,hiçbir şey söylememek ağzında büyümek,sevmediğinden veya içi almadığından bir yiyeceği yutamamak ağzına yüzüne bulaştırmak,"bir işi kötü yapmak, becerememek" ağzına yakışmamak,"söylemesi ayıp kaçmak, uygun düşmemek, yakışık almamak" "ağzına vur, lokmasını al",`yumuşak huylu kimseye her istenilen kolaylıkla yaptırılabilir` anlamında kullanılan bir söz ağzına volta almak,bir palanganın işlemesine engel olmak için palanganın ucundan çıkan halatı geçici olarak makaranın arasından geçirip sıkıştırmak ağzına verilmesini beklemek (veya istemek),çalışmayıp işlerinin başkaları tarafından yapılmasını beklemek ağzından çıkanı (veya çıkan sözü) kulağı duymamak (veya işitmemek),sözlerini tartmadan söylemek ağzında bakla ıslanmamak,sır saklamamak ağzını bozmak,"kaba sözler söylemek, küfretmek" ağız yapmak,"birini kandırmak, yanıltmak amacıyla duygularını, düşüncelerini olduğundan başka türlü gösterecek bir biçimde konuşmak" ağzını burnunu dağıtmak (veya kırmak veya parçalamak),aşırı bir biçimde döverek perişan duruma getirmek ağzına tükürmek,hakaret ederek uyarmak ağzının kâhyası olmak,"birinin alışkanlıklarına, davranışlarına, düzenine karışmak" ağzının kaşığı (veya kalıbı veya lokması) olmamak,"bir şey, bir kimsenin uğraşabileceği konulardan olmamak" ağzının kokusunu çekmek,"birinin her türlü isteğine, kaprisine boyun eğmek" ağzının mührü ile,oruçlu olarak ağzının payını (veya ölçüsünü) almak,verilen karşılıkla bir kimseye söylediğine veya yaptığına pişman olmak ağzının içi yangın yerine dönmek,"ağzının tadı bozulmak, tat alma duyusunu yitirmek" ağzının payını (veya ölçüsünü veya kayarını) vermek,verilen karşılıkla bir kimseyi söylediğine veya yaptığına pişman etmek ağzının perhizi yok,`ağzına geleni söyler` anlamında kullanılan bir söz ağzının tadını bilmek,güzel yemeklerden anlamak ağzının suyu akmak,"çok beğenip istemek, imrenmek" ağzıyla içmesini bilmek,"sözünü, sohbetini karşıdaki kişiyi incitmeyecek bir biçimde ayarlamak" ağzıyla kuş tutsa...,"`ne yapsa, ne kadar çaba ve ustalık gösterse` anlamında kullanılan bir söz" ağzından kaçırmak,istemediği hâlde boş bulunup söyleyivermek ağzından inci saçmak,birbirinden güzel sözler söylemek ağzını burnunu çarşamba pazarına (veya çanağına) çevirmek,aşırı bir biçimde döverek perişan duruma getirmek ağzının içine girmek,"çok yanaşmak, iyice sokulmak" ağzının içine bakmak,ne söyleyeceğini beklemek ağzını dilini bağlamak,birini konuşamaz duruma getirmek ağzını havaya (veya poyraza) açmak,umduğunu elde edememek ağzını hayra aç!,kötü ihtimaller söz konusu edildiğinde `Tanrı korusun` anlamında kullanılan bir söz ağzını kapamak (veya kilitlemek),"susmak, bir şey söylemek istememek" ağzını kapamak,kendisine çıkar sağlaması için bir kimseyi susturmak ağzını kiraya vermek,kendini de ilgilendiren bir konuda düşüncesini söylememek ağzının içine baktırmak,sözlerini seve seve ve dikkatle dinletmek ağzını koklamak,niyetini ve durumunu öğrenmek istemek ağzını mühürlemek,"konuşmamak, susmak" ağzını öpeyim (veya seveyim),sevindirici bir söz söyleyene `ne güzel söyledin` anlamında kullanılan bir söz ağzını sıkı (veya pek) tutmak,sır vermemek ağzını tıkamak,"sözünü kesmek, susturmak" ağzını toplamak,söylemekte olduğu kötü söz veya küfürleri kesmek ağzını tutmak,boşboğazlık etmemek ağzını kullanmak (veya satmak),birinin söylediklerinin aynısını söylemek ağzına tıkmak,"susturmak, konuşmasına engel olmak" ağzına düşmek,dile düşmek ağzına takılmak,bir sözü konuşması sırasında bilinçsiz bir biçimde sürekli söylemek ağzı kilitlenmek,konuşamaz duruma gelmek ağzına sakız olmak,dedikodusuna konu olmak "ağzı eğri, gözü şaşı ensesinden belli olur","`bir insanda bulunan eksiklikler, onun tutum ve davranışlarından belli olur` anlamında kullanılan bir söz" ağzı dolu dolu konuşmak,heyecanlı söz söylemek ağzı dili tutulmak,konuşamamak ağzı dili bağlanmak,herhangi bir sebeple konuşamaz olmak ağzı çirişçi çanağına dönmek,ağzı kuruyup acılaşmak ağzı çirişçi çanağı,"ağzı acı ve kurumuş, zehir gibi olan" ağzı burnu yerinde,"oldukça güzel, yakışıklı" "ağza tat, boğaza feryat",`miktarı çok az olan yiyecek` anlamında kullanılan bir söz ağza (veya ağızlara) düşmek,dedikodu konusu olmak ağza almamak,"anmamak, sözünü etmemek" ağza alınmaz (veya alınmayacak),"söylenmesi ayıp, çirkin (söz, küfür)" "ağızdan burun yakın, kardeşten karın yakın",`insanın kendi yararı her şeyden önemlidir` anlamında kullanılan bir söz ağızda sakız gibi çiğnemek,bir söz veya düşünceyi sık sık tekrarlayıp durmak ağızda dağılmak,"genellikle hamur işi, iyi pişmiş ve lezzetli olmak" "ağız yer, yüz utanır","`armağan alan, armağanı verenin isteğini yerine getirmemeye çekinir ve mutlaka yapmaya çalışır` anlamında kullanılan bir söz" ağzına taş almak,söze karışmayıp susmak ağız tamburası çalmak,"sözle avutmaya, oyalamaya çalışmak" ağız satmak,yüksekten atarak kendini övmek ağız kullanmak,"duruma, ortama göre söz söylemek" ağız etmek,yaranmak için kibar konuşmaya çalışmak ağız eğmemek,birine minnet etmemek ağzı köpürmek,çok öfkelenmek ağız dil vermemek,"konuşmamak, susmak" ağız (veya ağzını) büzmek,dudak büzmek ağız burun birbirine karışmak,dayak sonucunda yüz yara bere içinde kalmak ağız aramak (veya yoklamak),öğrenmek istenilen şeyi söyletecek yolda dil kullanmak ağız açtırmamak,"çok konuşarak başkalarının söz söylemesine, konuşmasına engel olmak" ağız (veya ağzını) açmak,konuşmaya başlamak ağız,"Yüzde, avurtlarla iki çene arasında bulunan, ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye yarayan ve besinlerin sindirilmeye başlandığı organ" ağız değiştirmek,önce söylediğini başka türlü anlatmak ağzı kulaklarına varmak,çok sevinmek ağzına sağlık,bir sözü yerinde söyleyen kişilere söylenen bir beğenme sözü ağzı kurusun,felaket dileğinde bulunanlara karşı kullanılan bir ilenme sözü ağzına layık,bir yiyeceğin çok lezzetli ve tatlı olduğunu söylemek için kullanılan bir söz ağzına ... koymamak,bir şey yememek veya içmemek ağzına kira istemek,söylemesi beklenen şeyi söylemekte nazlı davranmak ağzına kilit takmak (veya vurmak),susmak ağzına kadar,boş yeri kalmayacak bir biçimde ağzına gem vurmak,"susturmak, söyletmemek" ağzına geleni söylemek,nezaket dışına çıkarak ağır ve kırıcı sözler söylemek ağzına geldiği gibi,önünü sonunu düşünmeden ağzına etmek,haddini bildirmek ağız yaymak,açık ve dürüst konuşmaktan kaçınmak ağzına burnuna bulaştırmak,"bir işi beceremeyip berbat etmek, bozmak" ağzına sürmemek,herhangi bir yiyeceği veya içeceği hiç yememek veya içmemek ağzı (veya ağzı dili) kurumak,susuz kalmak ağzına bir parmak bal çalmak,"birini tatlı sözlerle veya çeşitli hediyelerle bir süre için kandırmak, oyalamak" ağzına bir lokma koymamak,hiçbir şey yememek "ağzına bir zeytin verir, altına (veya ardına) tulum tutar",`yaptığı küçük iyiliklere karşılık büyük çıkar bekler` anlamında kullanılan bir söz ağzına biber sürerim (veya çalarım),ayıp bir sözün söylenmemesi gerektiğini belirtmek için söylenen ihtar sözü ağzı laf (veya lakırtı) yapmak,kolay konuşma yeteneği olmak ağzı olan konuşuyor,"`konuyla ilgisi olmayan, bilir bilmez herkesin söyleyecek sözü var` anlamında kullanılan bir söz" ağzına bir kemik atmak,birini küçük bir çıkarla susturmak ağzı sulanmak,imrenmek ağzı süt kokmak,çok genç ve toy olmak ağzı teneke kaplı,"çok sıcak veya çok acı şeyleri kolaylıkla içebilen, yiyebilen (kimse)" ağzı torba değil ki büzesin,`başkalarının söyleyeceklerine engel olamazsınız` anlamında kullanılan bir söz ağzı oynamak,bir şeyler yemek ağzı varmamak,"söylemeye, açıklamaya gönlü elvermemek" ağzı yanmak,büyük zarar görmek ağzına almak,"yemek, içmek" ağzına atmak,yemek için ağzına koymak ağzına bakakalmak,sözlerine hayran olmak ağzına baktırmak,kendini zevkle dinletmek ağzı var dili yok,"`pek sessiz, kendi hâlinde` anlamında kullanılan bir söz" ağzına sıçmak,birini çok kötü duruma sokmak ağız,Yeni doğurmuş memelilerin ilk sütü ağız alışkanlığı,Bir sözü sık sık kullanma durumu ağız birliği,"Bir konuda anlaşarak aynı biçimde konuşma, söz birliği" ağız birliği etmek,bir konuda anlaşarak aynı biçimde konuşmak ağız dalaşı,Tartışma ağızdan,Sözlü olarak ağızdan ağıza,Sözlü bir biçimde ağızdan ağıza dolaşmak (veya geçmek),bir söz herkes arasında söylenilmek ağızdan dolma,Namlusu ağzından doldurulan (top veya tüfek) ağız değişikliği,Yenilen veya yenilecek yemeğin çeşidinde yapılan değiştirme ağız dolusu,Ağzın alabileceği kadar ağız kalabalığı,Birbirini tutmayan gereksiz sözler ağız kalabalığına getirmek,birini gereksiz sözlerle şaşırtmak ağız kavafı,Geveze ağız kavgası,Tartışma ağız kokusu,Ağız yolunda ve sindirim organlarında çeşitli rahatsızlıklardan dolayı oluşan koku ağzının kokusunu çekmek,bir kimsenin çekilmez davranışlarına katlanmak ağızlama,Ağızlamak işi ağızlamak,Bir boğazın veya bir limanın ağzını ortalamak ağızlaşma,Ağızlaşmak işi ağızlaşmak,İki kan damarı birbiri içine açılmak ağızlı,Ağzı herhangi bir biçimde olan ağızlık,"Bir ucuna sigara takılan, öbür ucundan nefes çekilen çubuk biçimindeki araç" ağızlıkçı,Ağızlık yapan veya satan kimse ağız nişanı,Yalnız sözle yapılan nişan ağızotu,Topları ateşlemek için falyaya konulan ve barutun patlamasına sebep olan madde ağızsıl,Ağızla ilgili ağızsıl ünlü,Ağız ünlüsü ağızsız,Ağzı olmayan ağız şakası,"Sözle yapılan şaka, dil şakası" ağzının tadı bozulmak (veya kaçmak),"bir kimsenin kurulu düzeni, dirliği bozulmak" ağzının tadını kaçırmak,"neşesini, keyfini bozmak" ağız tadı,"Ailede veya toplumda dirlik düzenlik, iyi geçinme, rahatlık, kemaliafiyet" ağız tatsızlığı,"Bir topluluk içindeki geçimsizlik, anlaşmazlık, huzursuzluk" ağız tüfeği,"Çocuklar arasında şakalaşmak amacıyla kullanılan, içindeki çekirdek, kâğıt parçası, leblebi vb. şeyler hızla üflenerek atılan, boru biçiminde bir oyuncak türü" ağız tütünü,Keyif için ağızda çiğnenen bir tütün türü ağız ünlüsü,"Boğumlanma yeri ağız olan ve ciğerlerden gelen havanın geniz yoluna kaymadan ağız boşluğundan geçmesi ile oluşan ünlü, ağızsıl ünlü" ağ iğnesi,"Tahtadan veya plastikten yapılan, ağ örmekte kullanılan, iğ biçiminde alet" ağ ipliği,"Keten, kenevir, naylon vb. maddelerden ağ yapımında kullanılan iplik" ağ kayığı,Balık ağlarını taşıyan kayık ağ kepçe,"Ağdan örülerek yapılan ve balıkçılıkta kullanılan, uzun saplı sepet" ağ kurdu,"Elma, erik vb. yemiş ağaçlarına zarar veren bir kurt" ağ kurşunu,Balık ağlarını suda tutmaya yarayan zeytin çekirdeği biçiminde delikli kurşun madde ağlama,Ağlamak işi "ağlarsa anam ağlar, gayrısı yalan ağlar","`insanın sıkıntısını yürekten paylaşan yalnızca annesidir, diğerlerinin üzülmesi yüzeyseldir` anlamında kullanılan bir söz" ağlayıp da gözden mi olayım?,`meseleyi büyütüp sıkıntıya girmek gereksiz` anlamında kullanılan bir söz ağlayıp sızlamak,çok ağlamak ağlayanın malı gülene hayretmez,"`birinden haksız olarak alınan mal, alana yarar sağlamaz` anlamında kullanılan bir söz" "ağlama ölü için, ağla deli için",`yakınlarından biri ölenin acısı zamanla küllenir ancak bir yakını deli olanın acısı hiçbir zaman dinmez` anlamında kullanılan bir söz ağlamayan çocuğa meme vermezler,`hakkını aramasını bilmeyen kimsenin işi görülmez` anlamında kullanılan bir söz ağlamakla yâr ele girmez,"`kişi çok sevdiği şeye yalnızca özlemini çekmekle kavuşamaz, onu elde etmenin yollarını bulmalıdır` anlamında kullanılan bir söz" ağlamak para etmez,`üzülmenin yararı olmaz` anlamında kullanılan bir söz ağlamak,"Üzüntü, acı, sevinç, pişmanlık vb.nin etkisiyle gözyaşı dökmek" "ağlar gözden, sahte sözden kendini sakın",`kendini acındıranlardan kork` anlamında kullanılan bir söz ağlamaklı,"Ağlar gibi olan, üzüntülü, ağlak, ağlamalı, ağlamsı" ağlamaklı olmak,"neredeyse ağlayacak duruma gelmek, ağlamalı olmak" ağlamalı,Ağlamaklı ağlamalı olmak,ağlamaklı olmak ağlamsı,Ağlamaklı ağlanma,Ağlanmak işi ağlanmak,Ağlama işi yapılmak ağlantı,Hafif hafif ağlama ağlaşma,Ağlaşmak işi ağlaşmak,Birlikte ağlamak ağlatı,Trajedi ağlatma,Ağlatmak işi ağlatan gülmez,"`başkalarına zulmeden kimsenin kötülüğü yerde kalmaz, kendisine döner, o da ağlar` anlamında kullanılan bir söz" ağlatmak,Ağlamasına yol açmak ağlayıcı,Ağıtçı ağlayış,Ağlama işi ağlı,Ağı bulunan ağma,Ağmak işi ağmak,"Sarkmak, aşağıya inmek" ağ mantarlar,İnsan ve hayvanlarda hastalığa yol açan ve birçok türü içine alan ilkel bitkiler topluluğu ağnam,Sayım vergisi ağnama,Ağnamak işi ağnamak,"Hayvan, yere yatıp yuvarlanmak" ağnamcı,Sayım vergisi toplayan kimse ağraz,Garazlar ağrı,Vücudun herhangi bir yerinde duyulan şiddetli acı ağrısı tutmak,gebe kadının doğum sancıları başlamak "ağrılarda göz ağrısı, her kişinin öz ağrısı",`herkesi en çok ilgilendiren şey kendi derdidir` anlamında kullanılan bir söz ağrı kesici,"Ağrı duyusunu ortadan kaldıran veya azaltan (ilaç vb.), analjezik" ağrı kesimi,Ağrı yitimi ağrılı,"Ağrıyan, ağrısı olan" ağrıma,Ağrımak işi ağrıma asalakları,"Omurgalılardan, alyuvar asalağı olarak yaşayan türlü biçimlerdeki sporlular topluluğu" ağrımak,Vücudun bir yeri ağrılı durumda olmak ağrısız,Ağrısı olmayan ağrısız baş mezarda olur,"`herkesin bir sıkıntısı vardır, bu sıkıntılar ancak ölümle biter` anlamında kullanılan bir söz" ağrısız başına kaşbastı bağlamak,`kendine gereksiz yere iş çıkarmak` anlamında kullanılan bir söz ağrı sızı,"Rahatsızlık veren acı, sancı" ağrıtma,Ağrıtmak işi ağrıtmak,Ağrımasına yol açmak ağsı,"Ağ görünüşünde olan, ağ gibi örülmüş olan" ağ tabaka,"Göz yuvarlarının iç yüzeyinde görme sinirinin yayılmasıyla oluşan, ışığa duyarlı, ağımsı bölüm, retina" ağ tonoz,"Gotik mimaride kullanılan, ağ biçiminde parçalı tonoz" ağustos,Yılın sekizinci ayı ağustosta beyni kaynayanın zemheride kazanı kaynar,`yazın çalışan kışın rahat eder` anlamında kullanılan bir söz ağustosta gölge kovan zemheride karnın ovar,"`elinde fırsat varken geleceğini sağlamaya gayret göstermeyip eğlenceye, keyfe dalan kimse sonunda aç kalır ve perişan olur` anlamında kullanılan bir söz" "ağustosun yarısı yaz, yarısı kıştır","`ağustos ayının ortalarında yaz sıcakları azalır, serinlik başlar` anlamında kullanılan bir söz" ağustos böceği,"Eş kanatlılardan, erkeği yazın karnının altındaki özel bir organdan kesik ve sürekli ses çıkaran bir böcek, orak böceği (Cicada plebeja)" ağustos böcekleri,Genç sürgünlerden öz su emerek tarım ve orman bitkilerine zarar veren birçok türün bulunduğu eş kanatlılar familyası ağyar,"Başkaları, yabancılar, eller" ağ yatak,Hamak ağzı açık ayran delisi (veya budalası),yeni gördüğü her şeye şaşkınlıkla bakan ağzı açık (veya bir karış açık) kalmak,"çok şaşırmak, şaşakalmak" ağzı açık,"Şaşkın, alık, bön (kimse)" ağzı bir,Söz birliği etmiş ağzı bozuk,Küfürbaz ağzı gevşek,"Sır saklamayan, sır tutmayan (kimse)" ağzı kalabalık,"Birbirini tutmayan sözler söyleyen, yerli yersiz konuşan, boşboğaz (kimse)" ağzı kara,"Kara haber vermekten hoşlanan, şom ağızlı" ağzı kenetli,"Sır tutan, sır saklayan" ağzı kilitli,Sır saklayan ağzı pek,Ağzı sıkı ağzı pis,Sövmeyi huy edinmiş olan (kimse) ağzı sıkı,"Sır saklayan, ağzı pek, ketum" ahını yerde koymamak,öcünü almak ahını almak,ah almak ahı yerde kalmamak,yaptığı ilenme er geç etkisini göstermek ahı tutmak,birinin ilenmeleri gerçekleşmek ahı çıkmak,"yaptığı ilenme, etkisini göstermek" ah etmek,acı ile içini çekmek ah çekmek,derin bir keder veya özlemle içten gelerek ah demek ah alan onmaz,`kötülük ettiği için beddua alan iflah olmaz` anlamında kullanılan bir söz ah almak,birinin ilenmesini üstüne çekmek ah,"İlenme, beddua" ah yerde kalmaz,`kötülük cezasız kalmaz` anlamında kullanılan bir söz aha,İşte ahacık,İşte ahali,"Aralarında aynı yerde bulunmaktan başka hiçbir ortak özellik bulunmayan kişilerden oluşan topluluk, halk" ahar,Hattatların kâğıt cilalamak için kullandıkları nişasta ve yumurta akından yapılan özel bir karışım aharlama,Aharlamak işi aharlamak,Ahar sürmek aharlı,Üzerine ahar sürülmüş olan ahbap olmak,"arkadaş olmak, dostluk kurmak, yakınlık kurmak" ahbap,"Kendisiyle yakın ilişki kurulup sevilen, sayılan kimse" ahbap çıkmak,önceden tanışmış olmak ahbap kusuruna bakan ahbapsız kalır,`dostların ufak tefek kusurlarına bakmamak gerekir` anlamında kullanılan bir söz ahbapça,"Dostça, içten, teklifsizce" ahbaplık,"Ahbap olma durumu, ünsiyet" ahbaplık etmek,"arkadaşlık etmek, arkadaşça konuşmak" ahcar,Taşlar ahçı,343 aşçı ahdetme,Ahdetmek işi ahdetmek,Bir şeyi yapmak için kendi kendine söz vermek ahdî,"Antlaşmaya göre olan, antlaşma gereği olan" Ahd-i Atik,Tevrat Ahd-i Cedit,İncil ahenk,Uyum ahenk almak,uyumlu duruma gelmek ahenk kurmak,"uyuşma sağlamak, anlaşma sağlamak" ahenk sağlamak,"düzene sokmak, birliği sağlamak" ahenk vermek,"düzeni, uyumu sağlamak" ahenk yapmak,çalgılı eğlence düzenlemek ahengi bozulmak,"dirliği, düzeni bozulmak" ahenk kaidesi,Ünlü uyumu ahenkleştirme,Ahenkleştirmek işi ahenkleştirmek,Ahenk sağlamak ahenkli,"Uyumlu, düzenli" ahenklilik,"Ahenkli olma durumu, uyumluluk" ahenksiz,"Uyumsuz, düzensiz" ahenksizlik,"Uyumsuzluk, düzensizlik" ahenk tahtası,Telli çalgılarda üzerine tellerin gerilmiş olduğu kapak tahtası ahenktar,Ahenkli aheste,"Yavaş, ağır" aheste aheste,Yavaş yavaş aheste beste,Yavaş yavaş ahfat,Erkek torunlar ahır,"Evcil büyükbaş hayvanların barındığı kapalı yer, hayvan damı" ahıra çekmek,"bir sürüyü ahıra kapamak, bir hayvanı ahıra bağlamak" ahıra çevirmek,"bir yeri pis, bakımsız, dağınık, harap, gürültülü duruma getirmek" ahırlama,Ahırlamak işi ahırlamak,Hayvan ahırda uzun süre kalıp hamlaşmak Ahi,Ahilik ocağından olan kimse ahi,Cömert Ahilik,"Kökleri eski Türk törelerine dayanan ve Anadolu'da yüksek bir gelişim gösteren esnaf, zanaatçı, çiftçi vb. bütün çalışma kollarını içine alan ocak" ahilik,Cömertlik ahir,"Son, sonraki" ahiren,"Son zamanlarda, son günlerde, yakınlarda" ahir vakit,İnsan ömrünün son yılları ahir zaman,Son zaman ahit,"Kendi kendine söz vererek bir işi üzerine alma, ant" ahde vefa,"devletlerin, katıldıkları uluslararası antlaşmalara devletler hukukuna göre uyma zorunluluğunda olduklarını belirten kural" ahde vefa etmek,sözünde durmak ahitleşme,Antlaşma ahitleşmek,Antlaşmak ahitname,Antlaşma belgesi ahiz,Alma ahize,Telefonda seslerin duyulduğu ve iletildiği parça ahkâm yürütmek,bir sözden kendi anlayışına göre sonuçlar çıkarmak ahkâm çıkarmak,kendi düşüncelerine dayanarak birtakım yargılara varmak ahkâm,Hükümler ahkâm kesmek,çekinmeden kesin yargılarda bulunmak ahlaf,"Bizden sonrakiler, eslaf karşıtı" ahlak,"Bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları, aktöre, sağtöre" ahlak bilimi,Töre bilimi ahlakça,"Ahlak anlayışına göre, ahlak değerleri bakımından, ahlaken" ahlakçı,Ahlak konularını inceleyen filozof veya bu konularla uğraşan kimse ahlakçılık,"Ahlakı bir araç değil, bir amaç sayan öğreti, törelcilik, aktörecilik, moralizm" ahlak dışı,Töre dışı ahlak dışıcılık,Töre dışıcılık ahlaken,Ahlakça ahlakiyat,Töre bilimi ahlaki,"Ahlaka uygun, ahlakla ilgili, aktöresel, sağtöresel" ahlaki vazife,"Kanunun zorlaması olmaksızın, doğru bilindiği için yapılması gereken işler" ahlaklı,"Ahlak kurallarına bağlı, bunlara uygun davranan (kimse)" ahlaklılık,Bir insanın veya bir insan grubunun iyi ve kötü açısından davranış biçimi ve ahlaki düşünüşü ahlaksız,Ahlak kurallarına uymayan ahlaksızca,"Ahlaksız bir biçimde veya tarzda, ahlaksızcasına" ahlaksızlık,Ahlaksız olma durumu ahlaksızlık etmek,ahlaksızca davranmak ahlak yasası,"Ahlak işlerini belirleyen, uyulması ahlak açısından gerekli olan genel ve geçer kural" ahlak zabıtası,"Büyükşehir halkının sosyal ve sağlık durumunu koruyan, şehir düzeni için çalışan teşkilat" ahlama,Ahlamak işi ahlamak,"İç çekmek, ah etmek, ah çeker gibi ses çıkarmak" ahlat,"Gülgillerden, kendi kendine yetişen, üzerine armut aşılanan ağaç, yaban armudu, dağ armudu (Pirus piraster)" ahlatın iyisini (dağda) ayılar yer,armudun iyisini ayılar yer ahlat,"Bir karışım içindeki parçalar, ögeler" ahlatıerbaa,"İnsanın kişiliğini oluşturduğuna inanılan bedendeki balgam, kan, safra ve sevda ögeleri" "ahmağa yüz, abdala söz vermeye gelmez","`ahmağa gereğinden çok ilgi gösterir, abdala gereğinden çok söz hakkı verirseniz sizi çok uğraştırır` anlamında kullanılan bir söz" ahmak yerine koymak,"bir kimseye aptalmış, anlamazmış gibi davranmak" ahmak,"Aklını gereği gibi kullanamayan, bön, budala, aptal" ahmak gelin yengeyi halayığı sanır,`ahmak kimse kendisini koruyup gözeten kişiye hizmetine verilmiş biri gözüyle bakar ve saygısız davranışlarıyla onun gönlünü kırarak hizmetinden yoksun kalır` anlamında kullanılan bir söz ahmak misafir ev sahibini ağırlar,`başkalarının görev ve yetkilerine karışmak ahmaklıktır` anlamında kullanılan bir söz ahmakça,Biraz ahmak ahmakıslatan,"Yavaş yavaş ve ince ince yağan yağmur, çisenti" ahmaklaşma,Aptallaşma ahmaklaşmak,Aptallaşmak ahmaklaştırma,Aptallaştırma ahmaklaştırmak,Aptallaştırmak ahmaklık,"Zekâsı az gelişmiş olma durumu, budalalık, anlayışsızlık, akılsızlık" ahraz,Dilsiz (kimse) ahiretini yapmak (veya zenginleştirmek),hayır işleri yaparak sevap kazanmak ahirette on parmağı yakasında olmak,kendisine karşı sorumlu olan kimseden ahirette hesap sormak ahiret,"Dinî inanışa göre, insanın öldükten sonra dirilip sonsuza dek kalacağı ve Tanrı'ya hesap vereceği yer, öbür dünya, öteki dünya" ahireti boylamak,ölmek ahiret adamı,Dünya işlerinden el çekip sürekli ibadetle uğraşan kimse ahret kardeşi,Kan bağı olmaksızın birbirlerini manevi olarak kardeş sayan kimselerden her biri ahretlik,Ahret kardeşi olan kadınlardan her biri ahiret suali,Zor soru ahiret yolculuğu,Ölüm ahşa,Bağır ahşap,"Ağaçtan, tahtadan yapılmış" ahtapot,"Kafadan bacaklılardan, dokunaçlı bir tür mürekkep balığı (Octopus)" ahtapot gibi,"sırnaşık, yapışkan (kimse)" ahu gibi,"çok güzel, çekici" ahu,Ceylan ahududu,"Gülgillerden, böğürtleni andıran, çalı görünümünde, dikenli bir bitki (Rubus idaeus)" ahu gözlü,Gözleri çok güzel olan (kadın) ahu parçası,"Çok güzel, çekici (kadın)" ahval,"Durumlar, hâller, vaziyetler" ahzetme,Ahzetmek işi ahzetmek,"Almak, kabul etmek" ahzüita,Alışveriş ahzükabz,Kendine mal etme aidat,"Dernek, kuruluş, kulüp üyelerinin belli sürelerde, belli miktarlarda ödedikleri para, ödenti" aidiyet,İlişkinlik aile,"Evlilik ve kan bağına dayanan, karı, koca, çocuklar, kardeşler arasındaki ilişkilerin oluşturduğu toplum içindeki en küçük birlik" aile adı,Soyadı aile bahçesi,"Ailece gidilen, çay vb. şeyler içip zaman geçirilen yer" aile bütçesi,Belirlenmiş bir süre için çalışanın hayat seviyesinde meydana gelen değişmeleri belirlemek amacıyla yapılan istatistik çalışması ailece,"Bütün aile ile, ailecek" ailecek,Ailece aile dostu,Ailece tanışılan ve yakın ilişki içinde olunan ahbap aile gazinosu,Sadece evlilerin girebildiği ve birlikte eğlendikleri yer aile hayatı,"Aile düzeni içerisinde sürdürülen hayat, aile olarak yaşama" aile hukuku,Aileyi oluşturan kişilerin karşılıklı hak ve görevlerini düzenleyen hukuk dalı ailelik,"Aile ile ilgili, aileye özgü olan" aile meclisi,Aile bireylerinin ortak görüşlerini belirleyen ve yerine getiren heyet aile ocağı,"Aile bireylerinin karşılıklı dayanışma, sevgi ve saygı içinde birlikte yaşayıp büyüdüğü ortam" aile planlaması,Ailenin geçim koşullarını göz önüne alarak çocuk sahibi olmayı düzenlemesi aile reisi,Kanunlara göre aile yükümlülüğünü taşıyan kimse aile saadeti,"Genellikle karı, koca bazen de büyükler ve çocuklar arasındaki uyum, anlaşma, sevgi ve hoşgörü" ailesiz,Ailesi olmayan ailevi,Aileye dayalı ait,"İlgilendiren, ilişkin, ilişik, ilgili" ait olmak,birinin olmak ajan,Casus ajanda,"Gerekli notların unutulmaması için yazıldığı takvimli defter, andaç" ajanlık,Casusluk ajans,"Haber toplama, yayma ve üyelerine dağıtma işiyle uğraşan kuruluş" ajitasyon,Körükleme ajur,"Delikli örgü, gözenek" ajurlu,"Her yanı ajur biçiminde işlenmiş bulunan, gözenekli" akla karayı seçmek,"bir işi başarıncaya değin çok sıkıntı çekmek, güçlüklerle karşılaşmak" akım derken bokum demek,sözünü yerli yerince söyleyememek akı karası geçitte belli olur,`bir iddiadaki doğruluk ancak deney veya sınav sonucunda belli olur` anlamında kullanılan bir söz akı ak karası kara,"beyaz tenli, kara gözlü, kara saçlı" ak sakaldan yok sakala gelmek,çok yaşlanıp iyice kuvvetten düşmek ak koyun kara koyun geçit başında belli olur,`kimin ne olduğu deney veya sınav sonunda anlaşılır` anlamında kullanılan bir söz ak köpeğin pamuk pazarına zararı vardır,"`kötü şey, görünüşte iyi şeye benziyorsa iyi şeyin değeri azalır` anlamında kullanılan bir söz" ak koyunu gören içi dolu yağ sanır,`bir şeyin dış görünüşüne bakarak içinin de öyle olduğunu sananlar yanılırlar` anlamında kullanılan bir söz "ak gün ağartır, kara gün karartır","`mutlu bir yaşayış kişiyi dinç kılar, mutsuz bir yaşam ise yıpratır` anlamında kullanılan bir söz" ak don kara don geçitte belli olur,akı karası geçitte belli olur ak dediğine kara demek,inatçılık ederek karşısındaki ile anlaşmaya yanaşmamak ak akçe kara gün içindir,"`çalışarak kazandığımız para, dar zamanımızda bizi sıkıntıdan kurtarır` anlamında kullanılan bir söz" ak,"Kar, süt vb.nin rengi, beyaz, kara ve siyah karşıtı" ak koyunun kara kuzusu da olur,`iyi bir ailenin çocuğu kötü de olabilir` anlamında kullanılan bir söz aka,Ağabey akabe,"Tehlikeli, sarp ve zor geçit" akabinde,"Arkasından, hemen arkadan, ardından, hemen ardından" akaç,"Bir yerde birikip kalan sıvıları, bir işlem sonunda geriye kalan artıkları, gereksiz nesneleri dışarıya akıtmak için kullanılan boru vb. araç" akaçlama,"Akaçlamak işi, tefcir, drenaj" akaçlamak,Bir yerde birikmiş suları akıtmak akaçlatma,Akaçlatmak işi akaçlatmak,Akaçlama işini yaptırmak akademi,Yüksekokul akademici,Kurallara bağlı resim ve heykel çalışması yapan kişi veya sanatçı akademicilik,Akademici olma durumu akademik,Akademi ile ilgili olan akademisyen,"Öğretim elemanı, öğretim üyesi" ak ağa,Haremlerde hizmet gören hadım ağalarının beyaz ırktan olanı akağaç,"Gürgengillerin, kerestesinden yararlanılan beyaz kabuklu bir türü (Zelkova carpinifolia)" akait,Bir dinin öğrenilmesi gereken inançlarının ve tapınma kurallarının tümü akaju,Maun akak,Yatak akala,Amerikan tohumundan yurdumuzda üretilen bir tür pamuk akamber,"Özellikle amber balığının bağırsaklarından çıkarılan, kül renginde, yapışkan, bükülgen ve misk gibi kokusu olan bir taş" akamet,"Kısırlık, verimsizlik" akamete uğramak,"başarısız olmak, sonuçsuz kalmak" akan yıldız,"Güneş sistemi içinde hareket ederken Dünya atmosferinin üst katmanlarına girip sürtünme sonucu ateş külçesi durumuna dönüşen küçük nesne, ağma, şahap" akar,"Kiraya verilerek gelir getiren ev, dükkân, tarla, bağ vb. mülk, akaret" akar edinmek,kira geliri getirecek bir mal sahibi olmak akar amber,"Asya ve Amerika'da yetişen, odunu ceviz ağacınınkine benzeyen, güzel kokulu öz suyu olan büyük bir ağaç (Liquidambar orientalis)" akarca,Küçük akarsu akaret,Akar akarlar,"Gövdeleri halkasız, başları göğüsle birleşik, ağız yapıları ısırıcı, sokucu veya emici örümceğimsiler takımı" akarsu çukurunu kendi kazır,"`bir şeyi yapma isteği ve gücü bulunan kimse, uygun bir çalışma yönü ve alanı bulur` anlamında kullanılan bir söz" akarsu gibi,"aralıksız, kesintisiz" akarsu pislik tutmaz,`bir insan ne kadar çok çalışırsa o kadar kötü düşünceden ve kötülük yapmaktan uzak olur` anlamında kullanılan bir söz "akarsuya inanma, eloğluna dayanma","`akışı ne kadar yavaş olursa olsun akarsuya girmek tehlikelidir, eloğluna güvenmek de doğru değildir, insanı zarara sokabilir` anlamında kullanılan bir söz" akarsu,"Yeryüzünde, yer altında belirli bir yatak içinde, eğim boyunca sürekli veya zaman zaman akan su" akaryakıt,"Benzin, gaz yağı, mazot vb. sıvı yakıt" akaryakıt istasyonu,"Benzin, gaz, motorin vb. sıvı yakıtların satıldığı yer" akasma,"Düğün çiçeğigillerden, beyaz çiçek veren, bahçelerde süs çiçeği olarak yetiştirilen, sarmaşık özelliği gösteren bir bitki, yaban asması, orman sarmaşığı, meryemana asması (Clematis vitalba)" akasya,"Baklagillerden, sıcak iklimlerde birçok türü yetişen ve tanen, zamk, boya vb. maddelerin yapımında kullanılan bir ağaç (Acacia)" akbaba,"Akbabagillerden, başı ve boynu çıplak olan, dağlık yerlerde yaşayan, leşle beslenen, çok yüksekten uçarak keskin gözleriyle çok uzakları görebilen, iri ve yırtıcı bir kuş, kerkes (Vultur monachus)" akbabagiller,"Gündüz yırtıcıları alt takımının, kanatları geniş ve büyük olan, iyi uçan büyük kuşları içine alan bir familyası" akbakla,Kuru fasulye akbalık,"Sazangillerden, eti kılçıklı, yumurtası ile tarama yapılan bir balık (Leuciscus)" akbalıkçıl,"Leyleksilerden, bataklık, ırmak ve göl kıyılarında yaşayan, oldukça büyük, ak renkli bir tür kuş (Egretta alba)" akbasma,Katarakt akbaş,"Yazın kutup bölgelerinde yaşayan, kışın ılık kıyılara göçen, kısa ve ince gagalı, siyah bacaklı bir tür yabani kuş, deniz kazı (Bemicla)" ak benek,"Gözün saydam tabakasında bir yara veya çıban sonucunda oluşmuş, görmeyi derece derece azaltan beyaz benek" akbuğday,"Kurak iklime dayanıklı, beyaz kabuklu, ekmeklik buğday" akburçak,Mürdümük akciğer,"Göğüs kafesinin içinde yer alan, sağlı sollu iki parçadan oluşan solunum organı" akciğer göbeği,"Akciğerin, iç yan yüzünün hemen arkasında bronş, sinir ve damarların girip çıktığı yer" akciğer kesecikleri,Akciğerde gaz alışverişinin gerçekleştiği yapılar akciğerliler,Karından bacaklı yumuşakçaların tek ciğerle soluk alan bir takımı akciğer lopçuğu,Birçok akciğer keseciğinin birleşerek oluşturduğu parça akciğer peteği,"Akciğerlerde solunumda gaz alışverişini sağlayan, hava borucuklarının sonunu oluşturan kesecik" akciğer zarı,"Göğüs boşluğunun içini ve bu boşluğun içinde bulunan akciğerin dışını kaplayan ince zar, plevra" akça,Oldukça beyaz akça,Akçe akçaağaç,"Akçaağaçgillerden, süs ağacı olarak da dikilen, tahtası hafif ve sağlam bir ağaç, isfendan (Acer)" akçaağaçgiller,"İki çeneklilerden, örneği akçaağaç olan bir bitki familyası" akça armudu,"İnce kabuklu, sarı, etli ve sulu bir tür armut" akçakavak,Akkavak akçeli,"Paraya bağlı, parayla ilgili, mali" akça pakça,Beyaz tenli (kadın) akça yel,"Güneydoğudan esen yel, keşişleme" akçe,Küçük gümüş para akçıl,"Rengi atmış, ağarmış" akçıllanma,Akçıllanmak durumu akçıllanmak,"Akçıl duruma gelmek, rengi atmak veya atmış gibi olmak" akçıllaşma,Akçıllaşmak durumu akçıllaşmak,Akçıl duruma gelmiş olmak akçıllık,Akçıl olma durumu akçöpleme,"Zambakgillerden, yapraklarının uzun, geniş olması, çiçeklerinin güzelliği dolayısıyla bahçe çiçekleri arasına giren zehirli bir bitki cinsi (Veratrum album)" akdarı,Darı akdedilme,Akdedilmek durumu akdedilmek,Akdetme işi yapılmak ak demir,Dövme demir Akdeniz humması,Malta humması Akdeniz mavisi,Parlak ve canlı mavi akdetme,Akdetmek işi akdetmek,Sözleşme yapmak akdiken,Alıç akdoğan,"Kartalgillerden bir tür doğan, aksungur" akdut,Beyaz renkte olan dut akemi,İki elemanlı mermer yapıştırıcısı ak gözlü,Gözlerinin rengi açık olan ve nazarının hemen değdiğine inanılan (kimse) akgünlük,Tütsü olarak yakılan bir ağaç sakızı türü akhardal,Hekimlikte iç sürdürücü olarak kullanılan hardal türlerinden biri (Sinapis alba) akı,"Herhangi bir kuvvet alanında, belli bir düzlemin belli bir bölümünden geçtiği varsayılan güç çizgileri, seyelan" akıbet,"Bir iş veya durumun sonu, sonuç" akıbetine uğramak,birinin içinde bulunduğu kötü duruma benzer bir duruma düşmek akıcı,Akma özelliği olan akıcılık,Akıcı olma durumu akıcılık ölçeği,Bir sıvının belli sıcaklıktaki akıcılığını ölçmekte kullanılan alet akıcı ünsüz,"Ciğerlerden gelen havanın, ağız boşluğundaki yarı kapalı bir engele çarpmasıyla oluşan bol sesli ünsüz (r, l, ğ, y)" aklı ermek,anlayabilmek akıl,"Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us" aklına yelken etmek,düşüncesizce davranmak veya aklına geleni hemen yapmak aklına yatmak,doğru olduğunu kabul etmek aklına uymak,"başka birinin düşüncesine göre iş yapmak, davranmak" aklına tüküreyim,yapılan bir işin veya söylenen sözün beğenilmediğini belirtmek için kullanılan bir söz aklına turp sıkayım,aklına şaşayım aklına takmak,"sürekli olarak bir şeyi düşünmek, bir düşünceye saplanıp kalmak" aklına şaşayım (veya şaşarım),akıllıca olmayan bir davranış karşısında `bu akıllıca bir davranış değil` anlamında kullanılan bir söz aklına sığmamak,"anlayamamak, kavrayamamak" aklına sığdırmak,"bir şeyin olabileceğine inanmak, aklı almak" aklına mukayyet olmak,aklını başına toplamak aklına koymak,"bir kimse birine, bir şey telkin etmek" aklında kalmak,hatırlamak aklına koymak,bir şeyi yapmaya kesin olarak karar vermek aklına getirmek,hatırlatmak aklına gelmek,"hatırlamak, anımsamak" aklına geleni yapmak,her istediğini önünü sonunu düşünmeden yapmak aklına geleni söylemek,rastgele konuşmak "aklına geleni işleme, her ağacı taşlama","`sonunu düşünmeksizin aklına eseni yapan, herkese sataşan kimse bu davranışının büyük zararlarını görür` anlamında kullanılan bir söz" aklına esmek,daha önce düşünmemiş olduğu şeyi birden yapmaya karar vermek aklına düşmek,hatırlamak aklına bir şey gelmesin,"`şüphelenme, aklına kötü bir şey getirme` anlamında kullanılan bir söz" aklına bir şey gelmek,hatırlamak aklın yolu birdir,`iyi düşünüldüğünde ayrı ayrı kimselerce varılacak sonuç hep aynıdır` anlamında kullanılan bir söz aklın süzgecinden geçirmek,"etraflıca düşünmek, çok iyi muhakeme etmek" aklına getirmek,hatırlamak aklında olsun (veya kalsın!),`unutma!` anlamında kullanılan bir söz aklında tutmak,bellemek aklından çıkarmamak,"sürekli hatırlamak, unutmamak" aklı durmak,"düşünemez bir duruma gelmek, şaşırmak" aklınla bin yaşa,herhangi bir sorun karşısında hemen çözüm üreten kişiye bu özelliğinin beğenildiğini belirtmek için kullanılan bir söz aklının ucundan bile geçirmemek,hiçbir şekilde düşünmemek aklının terazisi bozulmak,akıllıca olmayan davranışlarda bulunacak bir duruma düşmek aklının köşesinden geçmemek,hiçbir zaman düşünmemek aklının bir köşesine yazmak,ileride hatırlamak üzere belleğine almak aklının ayarını bozmak,"doğru düşünemez, davranamaz duruma gelmek" aklını yormak,"hatırlamaya çalışmak, zihnini zorlamak" aklını takmak,aklına takmak aklını şaşırmak,"yerinde olmayan bir iş yapmak, yersiz düşünmek" aklını peynir ekmekle yemek,akılsızca ve düşüncesizce davranışta bulunmak aklını oynatmak,çıldırmak aklını kullanmak,iyice düşünüp taşınarak hareket etmek aklını karıştırmak,"birini ne yapacağını bilemez duruma getirmek, şaşırtmak, bocalatmak" aklını kaçırmak,delirmek aklını devşirmek,aklı başına gelmek aklını çalmak,ilgisini aşırı derecede çekmek aklını (bir şeyle) bozmak,bir şey üzerine çok düşerek hep onunla uğraşıp durmak aklını başka yere vermek,konuşulan konudan başka bir şey düşünür olmak aklını başından almak,"bir şey birini düşünemeyecek bir duruma getirmek, çok şaşırtmak" aklını başına almak (veya toplamak veya devşirmek),akılsızca davranışlarda bulunmaktan kendini kurtarmak aklından zoru olmak,akla sığmayacak işler yapmak aklından geçmek,düşünmek aklından geçirmek,"bir şeyi yapmayı düşünmek, tasarlamak" aklından çıkmak,unutmak aklıma gelen başıma geldi,`olmasından korktuğum şey oldu` anlamında kullanılan bir söz aklı zıvanadan çıkmak,"delirmek, aklını oynatmak" aklını çelmek,"niyetinden, kararından caydırmak" aklı takılmak,zihni bir şeyle sürekli olarak uğraşmak akıl yürütmek,herhangi bir konuda fikir vermek akıl yaşta değil baştadır,"`akıllı olmanın yaşla ilgisi yoktur, bazı küçükler büyüklerden daha akıllı olabilir` anlamında kullanılan bir söz" akıl vermek,akıl öğretmek "akıl var, izan (veya mantık veya yakın) var",`herhangi bir şey bilgiye ve mantığa dayalı olarak yapılmalıdır` anlamında kullanılan bir söz akıl terelelli (olmak),"pek delişmen, kendisinden ciddi bir düşünce, davranış beklenmeyen kimseler için kullanılan bir söz" akıl sır ermemek,"bir işin niteliğini, gizli yönlerini anlayamamak" akıl para ile satılmaz,`delice iş yapan zenginler bulunduğu gibi akıllıca iş yapan fakirler de vardır` anlamında kullanılan bir söz akıl öğretmek,"birine nasıl davranacağını göstermek, yol göstermek, akıl vermek" akıl kişiye sermayedir,`bir kimsenin giriştiği işlerde en büyük yardımcısı aklıdır` anlamında kullanılan bir söz akıl işi değil,"`akla uygun değil, doğru değil` anlamında kullanılan bir söz" akıl için yol (veya tarik) birdir,`doğruyu bulmak için aklın izleyeceği bir tek yol vardır` anlamında kullanılan bir söz akıl havsala almamak,akla mantığa sığmamak akıl etmek,herhangi bir önlem veya çareyi zamanında düşünmek akıl ermek,"anlamak, çözmek" akıl erdirmek,"ne olduğunu anlamak, sırrını çözmek" akıl erdirememek (veya ermemek),"ne olduğunu anlayamamak, sırrını çözememek" akıl durdurmak,"bir şey çok şaşırtıcı olmak, insanı şaşırtmak" akıl danışmak,bir konuda birinin görüşünü sormak akıl bırakmamak,kafa karıştırmak akıl almamak,"inanılacak gibi olmamak, akla uygun gelmemek" akıl alır gibi değil,"`akla uygun değil, doğru değil` anlamında kullanılan bir söz" akıl almak,"danışmak, görüş almak" "akıl akıl, gel çengele takıl",bir sorunun nasıl çözümleneceğini düşünememe durumunda söylenen bir söz aklı yatmak,"anlamaya başlamak, olacağına inanmak" akıl akıldan üstündür,"`bir kimsenin aklına gelmeyen bir çare, başka birinin aklına gelebilir` anlamında kullanılan bir söz" akılda kalmak,"akılda yer etmek, unutulmamak" akılda tutmak,unutmamak aklı dağılmak,"düşünceyi belli bir konu, sorun üzerinde toplayamamak" akıldan çıkmak,unutulmak aklı kesmek,"anlamak, idrak etmek" aklı karışmak,"ne yapacağını bilememek, şaşırmak, bocalamak" aklı kalmak,beğendiği bir şeyi düşünmekten kendini alamamak aklı gitmek,"şaşırmak, korkmak" aklı fikri bir şeyde olmak,düşüncesini bir konuda yoğunlaştırmak aklı kesmemek,"anlayamamak, idrak edememek" aklı bokuna karışmak,korkudan şaşırıp ne yapacağını bilememek aklı bir yerde olmak,bir iş yaparken başka bir şey düşünmek aklı bir (veya beş) karış yukarıda (veya havada) olmak,değişik sebeplerden dolayı dengeli düşünemez durumda olmak aklı başka yerde olmak,başka şeyler düşünmek aklı başından gitmek,çok sevinçten veya çok korkudan ne yapacağını şaşırmak aklı başına gelmek,davranışlarının yanlışlığını sezerek doğru yolu bulmak aklı çıkmak,sonucun kötü olacağını düşünerek korkuya kapılmak aklı almamak,"biri bir şeyi anlayamamak, kavrayamamak" aklı başa yaş getirir,"`deneyim, yıllar içerisinde elde edilir` anlamında kullanılan bir söz" "akılları pazara çıkarmışlar, herkes yine kendi akılını almış (veya akıllar gelin olmuş, herkes kendininkini beğenmiş)",`insan kendi aklını başkasınınkinden üstün görür` anlamında kullanılan bir söz akla (veya akıllara) durgunluk (veya şaşkınlık) vermek,hayranlık uyandırmak akla fenalık vermek,"çok şaşırtmak, çıldırtmak, zıvanadan çıkarmak" akla gelmek,hatırlamak akıldan çıkarmak,düşünmemek akla gelmeyen başa gelir,"`insan ummadığı, düşünmediği şeylerle karşılaşabilir` anlamında kullanılan bir söz" akla hayale gelmemek,inanılmamak akla sığar gibi,"aklın kabul edebileceği bir biçimde, makul" aklı sonradan gelmek,verdiği kararın yanlış olduğunu anlayıp vazgeçmek akla sığmamak,"inanılacak gibi olmamak, akla uygun gelmemek" akla gelmemek,hatırlanamamak akılcı,"Akılcılıktan yana olan, usçu, rasyonalist (kimse)" akılcılık,"Akla dayanan, doğruluğun ölçütünü duyularda değil, düşünmede ve tümdengelimli çıkarmalarda bulan öğretilerin genel adı, usçuluk, akliye, rasyonalizm, deneycilik karşıtı" akıl defteri,"Hatırlanıp yapılması gereken şeylerin yazıldığı küçük defter, not defteri, ajanda" akıl dışı,"Akla, gerçeğe, uygun olmayan" akıl dışıcılık,Us dışıcılık akıl dişi,"Yirmi yaş sıralarında altlı üstlü ve sağlı sollu, damakların en gerisinde çıkan azı dişi, yirmilik diş, yirmi yaş dişi" akıl doktoru,Psikiyatr akıl hastanesi,Akıl hastalarının tedavi edildiği hastane akıl hastası,Akıl hastalığına tutulmuş kişi akıl hocası,Birine yol gösterip akıl öğreten kimse akıl kethüdası,Akıl hocası akıl kumkuması,Çokbilmiş kimse akıl kutusu,"Çok akıllı, zeki kimse" akıllandırma,Akıllandırmak işi akıllandırmak,"Aklını kullanmasını sağlamak, aklını başına getirmek" akıllanma,Akıllanmak durumu akıllanmak,Karşılaşılan olayların sonuçlarından yararlanarak davranmak akıllı,"Gerçeği iyi gören ve ona göre davranan, akil" akıllım,(akı'llım) düşüncesiz birine düşüncesizliğini dolaylı bir biçimde anlatmak için kullanılan bir söz akıllı düşününceye kadar deli çocuğunu (veya oğlunu) everir,`kendilerini akıllı sananlar çok kez akılsız diye tanınanlardan daha az başarı gösterir` anlamında kullanılan bir söz akıllı geçinmek,kendini çok akıllı sanmak akıllı köprü arayıncaya dek deli suyu geçer,`atak kişi tehlikeyi göze alarak işe girişir ve çabuk sonuç alır` anlamında kullanılan bir söz akıllı olmak,gerçeklere uygun davranmak akıllıca,"Akla yakın, doğru, makul" akıllılık,"Akıllı olma durumu, uyanıklık" akıllılık etmek,yerinde ve uygun davranmak akıllı uslu,Dengeli olan akılsal,"Düşünceyi ve gerçeği somut değerlerle birbirine bağlayan, hakikati içine alan" akılsallaştırma,Akılsallaştırmak işi akılsız başın cezasını (veya zahmetini) ayaklar çeker,`bir işte düşüncesizce davranan kişi her türlü olumsuz sonuca katlanır` anlamında kullanılan bir söz akılsız,"Aklı, gerçeği görüp ona göre davranmayan, anlayışı kıt" akılsız iti (veya köpeği) yol kocatır,`bir işte düşüncesizce davranan kişi her türlü olumsuz sonuca katlanır` anlamında kullanılan bir söz akılsızlık etmek,düşüncesiz ve yersiz davranmak akılsızlık,Akılsız olma durumu akıl zayıflığı,Deliliğe kadar varmayan akıl bozukluğu akım,Akma işi akımcı,Belli bir akıma bağlı kişi akımölçer,"Bir elektrik akımının şiddetini ölçmeye yarayan aygıt, amperölçer, ampermetre" akım ölçümü,Bir akarsuda veya kanalda bir saniyede akan suyun hacmini ölçme akımtoplar,Akümülatör akın,Kalabalık bir şeyin arkası kesilmeyen bir geliş durumunda olması akın etmek,"düşman ülkesine saldırmak, baskın yapmak" akın,Kazak ve Kırgız Türklerinin saz şairlerine verdiği ad akın akın,Arkası kesilmeyen kalabalık öbekler durumunda akıncı,Düşman ülkesine akın yapan savaşçı akıncılık,Akıncı olma durumu akıncılık etmek,"düşman ülkesindeki karşı güçleri yıldırmak, tedirgin etmek" akındırık,"Reçine, çam sakızı, akma" akınkayası,"Kaya balığıgiller familyasından derin ve uzaklarda yaşayan ince, uzun bir tür balık" akıntıya kapılmak,"bir akıntının etki alanına girmek, akıntı ile birlikte sürüklenmek" akıntıya (veya akıntıya karşı) kürek çekmek,olmayacak bir iş uğrunda boşuna çabalamak akıntı,Akma işi akıntı bilimi,Deniz akıntılarını inceleme konusu edinen bilim dalı akıntı çağanozu,Akıntıya kapılmış yengeç akıntılı,Akıntısı olan akıntıölçer,Bir akarsuyun veya kanalın akıntı hızını ve düzeyini ölçmeye yarayan alet akış,Akma işi akışkan,"Akış özellikleri gözlenebilen (sıvı veya gaz), seyyal" akışkanlaşma,Akışkanlaşmak durumu akışkanlaşmak,Akışkan duruma gelmek akışkanlaştırma,Akışkanlaştırmak işi akışkanlaştırmak,Akışkan duruma getirmek akışkanlık,Akışkan olma durumu akışma,Akışmak işi akışmalı,Akışma özelliği olan akışmaz,"Dış etkenlerin tesiriyle akışmazlığı değişmeyen, durağan" akışmazlık,Akışmaz veya durağan maddenin durumu akıtma,"Akıtmak işi, isale" akıtmak,"Akmasını sağlamak, akmasına yol açmak, dökmek" akıtmalı,Alnında akıtması olan (hayvan) akide,İnanç akideyi bozmak (veya akidesi bozulmak),doğru bilinen bir inanış veya gidişten ayrılmak akide,"Şekerin kaynatılarak katılaşması yolu ile yapılan, renkli ve kokulu, ağızda güç eriyen şeker, akide şekeri" akidesi bozuk,İnancı bozulmuş olan (kimse) akide şekeri,Akide (II) akik,"Kalseduan kuvarsının bir türü olan, yüzük taşı, mühür vb. yapmakta kullanılan, türlü renklerde, yarı saydam, parlak ve değerli bir taş" akil,Akıllı akilane,Akıllıca akil baliğ,Ergen akil baliğ olmak,ergenleşmek akim,"Kısır, verimsiz, döl veremeyen" akim kalmak,"sonuca ulaşamamak, başarı sağlayamamak" akis,"Işık veya ses dalgalarının yansıtıcı bir yüzeye çarparak geri dönmesi, yansıma, yankı" akis uyandırmak,"bir konu üzerinde düşünülmesine, tartışılmasına yol açmak, ilgi veya tepki yaratmak" âkit,Bağıtçı akit,Sözleşme akit vaadi,Ön sözleşme ak kan,Lenf ak kan bezi yangısı,"Lenf düğümleri iltihabı, adenit" akkarınca,"Düz kanatlılardan, sıcak veya ılıman ülkelerde yaşayan, bitkilere çok zarar veren bir böcek cinsi, termit, divik (Termes)" akkarıncalar,"Ağız parçaları iyi gelişmiş, iri başlı, ısırıcı böcekler topluluğu, termitler" akkavak,"Söğütgillerden, yapraklarının altı beyaz olan bir tür kavak, akçakavak, Hollanda kavağı (Populus alba)" akkefal,Sazangillerden bir cins tatlı su balığı (Alburnus) akkelebek,"Hemen bütün meyve ağaçları için tomurcuk düşmanı sayılan, iri ak kanatları kalın, kara damarlı bir kelebek (Aporia crataegi)" akkor,Işık saçacak beyazlığa varıncaya kadar ısıtılmış olan akkorluk,Akkor olma durumu akkuş,Atmaca akkuyruk,Tadını artırmak için çay harmanına katılan beyaz bir tür çay aklama,"Aklamak işi, ibra" aklama belgesi,"Alacak verecek kalmadığını gösteren belge, ibraname" aklamak,"Suçsuz veya borçsuz olduğu yargısına vararak birini temize çıkarmak, tebriye etmek, ibra etmek" aklan,"Sularını bir denize veya göle gönderen bölge, maile" aklanma,Aklanmak işi aklanmak,"Ak olmak, temizlenmek" aklaşma,Aklaşmak durumu aklaşmak,"Ak duruma gelmek, ağarmak, beyazlaşmak" aklaştırma,Aklaştırmak işi aklaştırmak,"Aklaşmasını sağlamak, beyazlaştırmak" aklen,"Akıl gereğince, akıl yönünden" aklevrek,Tatlısu levreği aklı,"Beyazı bulunan, beyaz renkli" aklıevvel,Akıllı geçinen aklık,Ak olma durumu aklı karalı,Akı ve karası olan aklınca,"Sandığına göre, düşünüşüne göre, umduğuna göre, aklı sıra" aklıselim,Sağduyu akli,"Akılla ilgili, akla dayanan, akılsal" akliyat,Akıl yolu ile kazanılan bilgiler akliye,Akıl hastalıkları ile ilgili hekimlik kolu akliyeci,Akıl hastalıkları uzmanı akma,Akmak işi ak madde,"Demet durumundaki sinir liflerinden oluşan beynin iç, omuriliğin dış tabakası" akma hançer,Ortası oluklu hançer akmasa da damlar,`çok değilse bile az çok bir gelir veya kazanç sağlar` anlamında kullanılan bir söz akarına bırakmak,"işin sonucunu sabırla beklemek, doğal gelişmeyi beklemek" akıp gitmek,çabuk geçmek "akara kokara bakma, çuvala girene bak","`iyi, kötü deme; mal ve para biriktir` anlamında kullanılan bir söz" akan sular durmak,"itiraz edememek, söyleyecek sözü kalmamak" akacak kan damarda durmaz,"`kişi, alın yazısında olanla kesinlikle karşılaşır` anlamında kullanılan bir söz" akmak,Sıvı maddeler veya çok ince taneli katı maddeler bir yerden başka bir yere doğru gitmek akarı kokarı olmamak,"bilinen herhangi bir eksiği, kusuru bulunmamak" akmantar,"Tadı güzel ve besleyici bir tür mantar, keçi mantarı (Agaricus campestris)" akmaz,"Durgun su, gölet" akonitin,Boğan otundan çıkarılan ve hekimlikte kullanılan zehirli bir madde akont,"Bir borca karşılık, hesabı daha sonra görülmek üzere yapılan kısmi ödeme" akordiyon,"Üstündeki düğmelere veya tuşlara basarak metal dilcikleri titretme yolu ile çalınan körüklü, elde taşınabilir bir çalgı, akordeon, armonika" akordeoncu,Akordiyoncu akordeon,Akordiyon akordiyoncu,"Akordiyon çalan kimse, akordeoncu" akordu bozuk,Akortsuz akort etmek,çalgıların seslerini ayarlamak akort,"Bir çalgıda doğru ses vermesi için yapılan ayar, düzen" akortçu,"Piyano, org vb. müzik aletlerini ayarlamayı meslek edinmiş kimse" akortlama,Akortlamak işi akortlanma,Akortlanmak işi akortlanmak,Akortlama işi yapılmak akortlatma,Akortlatmak işi akortlatmak,Akortlama işini yaptırmak akortlu,"Akordu olan, akort edilmiş" akortsuz,"Akordu olmayan, akort edilmemiş, akordu bozuk" akortsuzlaştırmak,Ses düzensizliği veya ayarsızlığı meydana getirmek akortsuzluk,Ses düzensizliği veya ayarsızlığı ak pak,"Bembeyaz, temiz, parlak" akpas,"Lahana, turp, şalgam, karnabahar vb. bitkilerin kök dışındaki bütün bölgelerine yerleşebilen, özellikle semizotugillerde karşılaşılan yosunumsu mantar (Albugo candida)" akraba olmak,evlilik yoluyla yakınlık kurmak akraba,Kan bağıyla birbirine bağlı olan kimseler akraba çıkmak,konuştuktan sonra akraba olduklarını anlamak akraba diller,Aynı ana dilden gelen diller akrabalık,Akraba olma durumu akran,"Yaş, meslek, toplumsal durum vb. bakımından birbirine eşit olanlardan her biri, boydaş, böğür, taydaş, öğür" akranlık,Akran olma durumu akreditif,Güven yazısı Akrep,Zodyak üzerinde Terazi ile Yay arasında yer alan takımyıldızın adı akrep,Saatin iki ibresinden küçüğü akrepler,"Örümceğimsilerin, örneği akrep olan takımı" akrobasi,Cambazlık akrobat,Cambaz akrobatlık,Cambazlık akromatik,"Beyaz ışığı çözümlemeden geçiren, renksemez" akromatik iğ iplik,Mitozun ilk evresi sonunda bütün hücrelerde beliren ve hücre boyalarıyla boyanamayan iğ biçimindeki oluşum akromatin,"Hücre çekirdeği içindeki ince iplikçiklerden yapılmış, kromatin ile boyanmamış kromozomları oluşturan bölüm" akromatopsi,Renk körlüğü akromegali,"Genel gelişme bittikten sonra el, çene, burun vb. vücudun sivri kısımlarındaki kemiklerin kalınlaşması, büyümesi veya uzaması" akropol,"Eski Yunan şehirlerinde, en önemli yapıların ve tapınakların bulunduğu iç kale" akrostiş,"Her dizenin ilk harfi yukarıdan aşağıya doğru okunduğunda ortaya bir söz çıkacak bir biçimde düzenlenmiş manzume, muvaşşah, tevşih" aks,Dingil aksak,"Aksayan, hafifçe topallayan" aksak eşekle yüksek dağa çıkılmaz,`eksik aletle sağlıklı iş yapılmaz` anlamında kullanılan bir söz aksakal,Köyün veya mahallenin ihtiyar heyetinde olan kimse aksaklık,Aksak olma durumu aksam,Kısımlar aksama,Aksamak işi aksamak,Hafifçe topallamak aksan,Bir ülkenin insanlarına veya bir çevreye özgü söyleyiş özelliği aksanı bozuk,Bir dildeki kelimeleri doğru söyleyemeyen (kimse) aksata,Alışveriş aksatma,Aksatmak işi aksatmak,Bir işi gereği gibi yürütmemek akse,"Hastalık nöbeti, kriz" aksedir,"Kaplaması mobilyacılıkta kullanılan, açık kahverengi öz odunlu olan bir ağaç (Thuya occidentalist)" akselerograf,İvmeyazar akselerometre,İvmeölçer akseptans,Yabancı ülkelerde okuyacak öğrenciler için gönderilen kabul belgesi aksesuar,"Bir aletin, bir makinenin işlevine katılmayan ancak kendine özgü ayrı bir yararı bulunan alet, araç veya nesne" aksesuarcı,Aksesuar satan kimse aksetme,Aksetmek işi aksetmek,"Ses bir yere çarpıp geri dönmek, yankılanmak, yankı vermek" aksettirme,Aksettirmek işi aksettirmek,Sesi yankılamak aksırık,"Herhangi bir sebeple burun zarının gıcıklanması sonucu solunum kaslarının birdenbire kasılmasıyla ağız ve burundan hızlı, gürültülü soluk boşalması olayı, aksırma, hapşırma, hapşırık" aksırıklı,"Aksırığa tutulmuş, sık sık aksıran, hapşırıklı" aksırıklı tıksırıklı,Hastalıklı olan aksırış,Aksırma işi aksırma,"Aksırmak işi, hapşırma" aksırmak,"Burun zarlarının gıcıklanması ile solunum kaslarının birdenbire kasılması üzerine, ağız ve burundan hızlı, gürültülü soluk boşaltmak, hapşırmak" aksırtma,"Aksırtmak işi., hapşırtma" aksırtmak,"Birinin aksırmasına sebep olmak, hapşırtmak" aksi şeytan,"işler yolunda gitmediği zaman `ne kadar ilgisiz, münasebetsiz` anlamında kullanılan bir söz" aksi tesadüf,`şanssızlığa bak` anlamında kullanılan bir söz aksi gibi,"istenmediği hâlde, aksilik olarak" aksi,"Ters, zıt, karşıt, olumsuz, menfi" aksi aksi,Ters ve kızgın olarak aksilenme,Aksilenmek işi aksilenmek,"Aksileşmek, huysuzlanmak" aksileşme,Aksileşmek işi aksileşmek,"Huysuzlanmak, huysuzluk etmek, ters davranmak, inatçılık etmek" aksiliği üstünde (olmak),olumsuz davranış içerisinde (olmak) aksiliği tutmak,"güçlük çıkarmak, inadında direnmek" aksilik etmek,"güçlük çıkarmak, uyuşmaya yanaşmamak" aksilik çıkmak,engel ortaya çıkmak aksilik,"Terslik, zıtlık, karşıtlık" aksine,Tersine aksiseda,Yankı aksiyom,Belit aksiyon,"Bir kuvvetin, maddi bir etkenin, bir düşüncenin ortaya çıkması" aksoğan,Ada soğanı akson,Sinir uyarmalarını sinir hücresinin gövdesinden diğer sinir hücrelerine taşıyan uzantı aksona,Vurgun hastalığına karşı uygulanan emniyet durakları aksöğüt,"Söğütgillerden, kabukları eczacılıkta kullanılan bir tür söğüt (Salix alba)" aksu,Katarakt aksungur,Akdoğan aksülamel,"Tepki, reaksiyon" ak sülümen,"Cıva ile klorun birleşimi olan, çok zehirli, beyaz bir toz, süblime, sülümen" "akşam ise yat, sabah ise git","`geceler uyku, gündüzler iş zamanıdır` anlamında kullanılan bir söz" akşamın işini sabaha (veya yarına) bırakma,`bugün yapılması gereken bir işi ertesi güne bırakma` anlamında kullanılan bir söz akşamın hayrından sabahın şerri iyidir,"`işinizi akşamüzeri veya gece yapmayın, sabaha bırakın çünkü gece iş yapmanın kötü yönleri daha çoktur` anlamında kullanılan bir söz" akşamı zor etmek,bir türlü akşam olmamak akşamı bulmak (veya etmek),"akşamlamak, günü bitirmek" akşamlar (veya akşamışerifler) hayrolsun!,`iyi akşamlar` anlamında akşam vakti kullanılan bir selamlama sözü "akşama karşı gitme, tana karşı yatma",`yolculuğa gece değil sabah erken çıkılmalıdır` anlamında kullanılan bir söz akşama kalmak,"iş gecikmek, bitmemek" akşama kadar,bütün gün boyunca akşam ahıra sabah çayıra,hayatta yiyip içip yatmaktan başka kaygısı olmayanlar için söylenen bir söz akşam,"Güneşin batmasına yakın zamandan gecenin başlamasına kadar olan vakit, akşam vakti, akşamleyin" akşamı akşam etmek,akşamın olmasını sabırsızlıkla beklemek akşama doğru,Gündüzün akşama yakın bir zamanında akşama sabaha,"Neredeyse, pek yakında, kısa bir süre içinde" akşam azadı,"Ders çıkışı, ders paydosu" akşamcı,Akşamları içki içme alışkanlığında olan kimse akşamcılık,Akşamcı olma durumu akşamcılık etmek,akşamcılar içki içmek amacıyla bir araya gelmek akşamdan akşama,Her akşam üst üste akşam ezanı,Akşam namazının vaktinin geldiğini bildirmek için okunan ezan akşam gazetesi,"Baskısı öğleden sonra, özellikle akşama doğru yapılan gazete" akşam güneşi,Etkisi azalmış gün ışığı akşam karanlığı,Alaca karanlık akşamki,"Akşam olan, akşam yapılan" akşamlama,Akşamlamak işi akşamlamak,"Bütün günü bir yerde veya bir işte geçirerek akşama erişmek, akşamı bulmak" akşamları,Her akşam akşamlatma,Akşamlatmak işi akşamlatmak,"Akşamı yaptırmak, akşamı buldurmak veya ettirmek" akşamleyin,Akşam akşamlık,Akşama özgü olan akşamlık sabahlık,"Nerede ise, kaçınılmaz sonuç pek yakında" akşamlı sabahlı,Her akşam ve her sabah akşam namazı,Akşam vakti kılınan namaz akşam pazarı,"Pazarlarda, işportalarda akşama doğru tezgâhta kalmış malların ucuz fiyatla satılışı" akşam piyasası,Akşamüzerleri belli bir yerde yapılan gezinti akşam saati,Akşamleyin gecesefası,Akşamsefası akşam simidi,"İkindiüzeri çıkarılan taze, susamlı simit" akşamüstü,"Güneşin battığı sıralarda, akşama doğru, akşam yaklaşırken, akşamüzeri" akşamüzeri,Akşamüstü akşam yeli,Akşamları esen serin rüzgâr Akşam Yıldızı,Çoban Yıldızı akşın,"Doğuştan boya maddesi bulunmadığı için kıllarında ve gözlerinde, bazen de derisinde ak olan (hayvan veya insan), çapar (I), albinos" akşınlık,"Akşın olma durumu, albinizm" aktar,Baharat veya güzel kokular satan kimse veya dükkân aktarıcı,Dam kiremitlerini aktarıp kırıkları yenileyen kimse aktarılma,Aktarılmak işi aktarılmak,Aktarma işine konu olmak aktarım,"Aktarma işi, nakil" aktariye,Aktarın sattığı şeyler aktarlık,Aktarın yaptığı iş aktarma,Aktarmak işi aktarma yapmak,bir taşıttan ötekine geçmek aktarmacı,Aktarma işini yapan kimse aktarmacılık,Aktarmacının yaptığı iş aktarmak,"Bir şeyi bir yerden, bir kaptan başka bir yere veya kaba geçirmek" aktarmalı,Aktarma gerektiren aktarmasız,Aktarma gerektirmeyen aktartma,Aktartmak işi aktartmak,Aktarma işini yaptırtmak aktavşan,Bir cins iri çöl sıçanı (Jaculus) aktif,"Etkin, canlı, hareketli, çalışkan, faal" aktif rol oynamak,bir işte etkili olmak aktif fiil,Etken aktifleşme,Aktifleşmek durumu aktifleşmek,"Canlı, hareketli, etkili olmak, aktif duruma gelmek" aktifleştirme,Aktifleştirmek işi aktifleştirmek,"Aktifleşmesini sağlamak, aktif duruma getirmek" aktiflik,Etkinlik aktif metot,"Öğrencilerin, kişisel çalışmalarını ve iş yapma yeteneklerini geliştirmeyi sağlayan bilimsel yöntem" aktif taşıma,Bir maddenin hücre zarından hücre içine veya dışına enerji harcanarak taşınması aktinit,"Aktinyum, toryum, protaktinyum, tulyum, plütonyum, amerikyum, küriyum ve berkelyum radyoaktif elementlerinin ortak adı" aktinoloji,Güneş ışınlarının hem insan hem de bütün canlılar üzerinde etkisini inceleyen bilim dalı aktinyum,"Atom numarası 89, atom ağırlığı 227 olan radyoaktif bir element (simgesi Ac)" aktinyumlu,Özünde aktinyum bulunduran aktivite,Etkinlik aktivizm,Etkincilik aktör,Erkek oyuncu aktöre,Ahlak aktörlük,"Aktörün görevi, aktörün yaptığı iş" aktris,Kadın oyuncu aktüalite,Güncellik aktüalitesini kaybetmek,güncelliğini yitirmek aktüalizm,Edimselcilik aktüel,Güncel akur,"Azgın, şiddetli" akustik,Yankı bilimi akut,İveğen akuzatif,Belirtme durumu akü,Akümülatör aküsü bitmek,taşıtlarda depolanan enerji bitmek akümülatör,"Elektrik enerjisini kimyasal enerji olarak depolayan, istenildiğinde bunu elektrik enerjisi olarak veren cihaz, akımtoplar, akü" akupunktur,Vücudun belirli noktalarına genellikle altın iğne batırılarak yapılan tedavi akvam,Kavimler akvarel,Sulu boya resim akvaryum,Tatlı veya tuzlu su hayvanlarının ve su bitkilerinin yapay bir ortamda beslendiği ve yetiştirildiği cam su kabı akvaryumcu,"Akvaryum işiyle uğraşan kimse, akvarist" akvaryumculuk,Akvaryumcunun yaptığı iş akya balığı,"Uskumrugillerden, ufak pullu, 10-60 kilogram gelebilen bir balık, akbalık (Lichia amia)" ak yazılı,"Bahtlı, şanslı" ak yel,"Güneyden esen rüzgâr, lodos" ak yem,"İzmarit, istavrit, uskumru vb. balıkların beyaz etinden yapılan ve oltada kullanılan yem" Ak Yıldız,Çoban Yıldızı akyuvar,"Kan, lenf vb. vücut sıvılarında bulunan çekirdekli, yuvarlak hücre, lökosit" akzambak,"Zambakgillerden, süs bitkisi olarak yetiştirilen, çiçeği diş ve yüz şişlerinin tedavisinde kullanılan bir bitki (Lilium candidum)" Al,Alüminyum elementinin simgesi al,"Aldatma, düzen, tuzak, hile" "al ile aslan tutulur, güç ile sıçan tutulmaz",`bir kimse zekâsını kullanarak kendisinden güçlü olan yaratığı yenebilir ancak gücünü kullanarak kendisinden daha güçsüz ama zeki olan bir yaratığın üstesinden gelemez` anlamında kullanılan bir söz al elmaya taş atan çok olur,`değerli kimselere sataşan çok olur` anlamında kullanılan bir söz al,"Kanın rengi, kızıl, kırmızı" al gömlek gizlenemez,kanlı gömlek gizlenemez al giymedim ki alınayım,`bu işle hiçbir ilgim olmadığı için söylenen sözleri kendi üzerime almadım` anlamında kullanılan bir söz "alı alına, moru moruna","sağlıklı, kanlı canlı" al kiraz üstüne kar yağmış,"düşünülmeyen, beklenilmeyen şeylerin de olabileceğini anlatan bir söz" "alı al, moru mor",telaş veya yorgunluktan yüzü kıpkırmızı kesilmiş (olarak) al kanlara boyanmak,yaralanmak âlâ,"İyi, pekiyi, daniska" ala,"Karışık renkli, çok renkli, alaca" ala keçi her vakit püsküllü oğlak doğurmaz,`değerli bir şeyden her zaman istenilen verim alınmaz` anlamında kullanılan bir söz ala ala hey,Toplu olarak yapılan işlerde bağrışarak söylenen bir söz alabacak,"Ayağında sekil olan (at, eşek vb.)" alabalık,"Alabalıkgillerden, soğuk ve duru sularda yaşayan, eti turuncu ve lezzetli bir tatlı su balığı, ala (Trutta faris)" alabalıkgiller,"Omurgalı hayvanlardan, kemikli balıkların bir familyası" alabandayı yemek,adamakıllı azarlanmak alabanda etmek,"dümeni sağa veya sola, sonuna kadar çevirmek" alabanda,"Deniz teknelerinin iç yanları, borda karşıtı" alabanda vermek,"azarlamak, paylamak, haşlamak" alabanda ateş,Geminin bir yanında bulunan toplarla derhâl ateş edilmesi komutu iskele alabanda,Dümeni sol yana doğru sonuna kadar çevirme komutu sancak alabanda,Dümeni sağ yana doğru sonuna kadar çevirme komutu alabaş,"Turpgillerden, şalgama benzeyen bir bitki" alabildiğine,"Sınırsız, uçsuz bucaksız bir biçimde" alabora,Geminin yan yatması alabora olmak,"tekne, sandal vb. deniz araçları devrilip ters dönmek" alabros,Fırça gibi dik kesilmiş (erkek saçı) alaca,"Birkaç rengin karışımından oluşan renk, ala" alaca düşmek,meyve olgunlaşmaya başlamak alaca aş,Aşure alacabalıkçıl,"Balıkçılgiller familyasından, uzunluğu 50 santimetre, kül rengi, sazlıklarda yaşayan bir tür kuş (Ardeola ralloides)" alaca bulaca,Alacalı bulacalı "alacağına şahin, vereceğine karga (veya kuzgun)","alacağını isterken ısrar eden, borcunu öderken de güçlük çıkaran kimse" alacak,"Bir hesap gereğince daha alınmamış olan para, mal vb. şey, matlup, verecek karşıtı" alacak verecekle ödenmez,`bir yerden alacağınız parayla başka bir yere olan borcunuzu kapatamazsınız` anlamında kullanılan bir söz alacağı olmak,birinden alınacak parası olmak alacağı olsun!,`günün birinde ondan öcümü alırım` anlamında kullanılan bir tehdit sözü alacağım olsun da alakargada olsun,`borçlu olmaktansa alacaklı olmak iyi bir şeydir` anlamında kullanılan bir söz alacağına saymak (veya tutmak),bir şeyi borca karşı almak alaca karanlık,"Güneş doğmadan önceki veya battıktan hemen sonraki aydınlık, yarı karanlık, akşam karanlığı" alacakarga,Saksağan alacaklı,"Birinden alacağı olan (kimse), borçlu ve verecekli karşıtı" alacaklı çıkmak,alacağı vereceğinden çok olmak alacaklı olmak,birinden alacağı bir şey bulunmak alacalama,Alacalamak işi alacalamak,"Renk renk, benek benek boyamak" alacalandırma,Alacalandırmak işi alacalandırmak,Alaca duruma getirmek alacalanma,Alacalanmak işi alacalanmak,Alaca bir duruma gelmek alacalı,Alaca alacalı bulacalı,"Karışık ve çiğ renkli, alaca bulaca" alacalık,Alaca olma durumu alacamenekşe,Hercai menekşe alacasansar,Benekli bir tür sansar alaçam,Rengi kızıla yakın bir tür çam (Picea excelsa) alaçık,"Üzeri dal ve hasırla örtülmüş kulübe, çardak" alafranga,"Frenklerin töre, âdet ve hayatına uygun, Frenklerle ilgili, Batılıca, alaturka karşıtı" alafrangacı,Alafrangayı benimseyen kimse alafrangacılık,Alafrangacı olma durumu alafrangalaşma,Alafrangalaşmak durumu alafrangalaşmak,"Alafranga olmak, alafranga davranmak" alafrangalaştırma,Alafrangalaştırmak işi alafrangalaştırmak,Alafrangalaşmasına sebep olmak alafrangalık,Alafranga olma durumu alafranga müzik,Batı tarzında ve ölçülerinde yapılmış müzik alafranga saat,Bir günü 24 saat sayarak başlangıcını 00.01 olarak kabul eden saat sistemi alafranga tuvalet,Üzerine oturularak kullanılan kapaklı tuvalet alagarson,Kısa kesilmiş saç alageyik,"Geyikgillerden, Güney Avrupa ve Kuzey Afrika'da yaşayan, yazın postunda ak benekler oluşan, erkeklerinin boynuzları uca doğru kürek biçiminde genişleyen bir cins geyik, sığın (Dama dama)" ala gün,Yazın güneş bulut arkasında kaldığında oluşan gölgeli durum alaimisema,Gökkuşağı alaka,İlgi alaka (veya alakasını) çekmek (veya toplamak veya uyandırmak),ilgi çekmek alaka duymak,ilgi duymak alakayı (veya alakasını) kesmek,"ilgisi kalmamak, ayrılmak" alakadar etmek,ilgilendirmek alakadar olmak,ilgilenmek alakadar,İlgili alakalandırma,İlgilendirme alakalandırmak,İlgilendirmek alakalanma,"Alakalanmak işi, ilgilenme" alakalanmak,İlgilenmek alakalı,İlgili alakarga,"Kargagillerden, iri gövdeli, ötücü, tüyleri alacalı bir tür kuş, kestane kargası (Garrulus glandarius)" alakart,"Seçmeli yemek, tabildot karşıtı" alakasız,İlgisiz alakasızlık,İlgisizlik alakok,Rafadan yumurta alalama,"Alalamak işi, kamuflaj" alalamak,Gizlemek alamana,"Balık avlamakta veya yük taşımakta kullanılan, tek veya iki direkli ve açık güverteli, büyük kayık, alamanata" alamet,"Belirti, işaret, iz, nişan" alametifarika,"Ayırıcı nitelik, ayırıcı özellik" alametifarikalı,Alametifarikası olan alaminüt,"Acele, çabuk" alaminüt yemek,Kolayca hazırlanıp tüketilebilen yemek alan,"Düz, açık ve geniş yer, meydan, saha" alan hızı,"Hareket eden bir cismi, duran bir noktaya birleştiren doğru parçasının birim zamanda taradığı alan" alan korkusu,"Bazı kişilerin park, sokak, köprü vb. açık alanlarda çaresiz kalabileceklerini düşünerek duydukları ürkeklik hastalığı, meydan korkusu, agorafobi" alan talan olmak,"darmadağınık bir duruma getirilmek, altüst olmak" alan talan etmek,"darmadağınık bir duruma getirmek, altüst etmek" alan talan,"Karmakarışık, allak bullak, darmadağınık" alan topu,Tenis alarga,"Açık deniz, engin" alargadan seyretmek,uzaktan bakmak alarga durmak,deniz aracı kıyıdan veya başka bir deniz aracından uzakta beklemek alarga etmek,"açık denize çıkmak, engine açılmak" alarga gitmek,uzak durmak alargada durmak (veya tutmak),uzakta durmak alarma geçmek,"beliren tehlikeye karşı direnebilecek, dayanabilecek duruma gelmek" alarm,"Bir uyarıyı, bir tehlikeyi bildirmek için verilen işaret" ala sulu,Yeni olgunlaşmaya başlamış (yemiş) alaşım,"Bir metalin belli oranlarda bir veya birkaç metalle ergimesiyle oluşan yeni metal, halita" alaşımlama,Alaşımlamak işi alaşımlamak,"Metale, alaşım elementlerini eriterek katmak" alatav,"Az tavlı, yarı yaş yarı kuru olan (toprak)" alaten,Cüzzamlı alaturka,"Eski Türk gelenek, görenek, töre ve hayatına uygun, Doğuluca, alafranga karşıtı" alaturkacı,Alaturka yanlısı kimse alaturkacılık,Alaturkacı olma durumu alaturkalaşma,Alaturkalaşmak durumu alaturkalaşmak,Alaturka olmak alaturkalaştırma,Alaturkalaştırmak işi alaturkalaştırmak,Alaturkalaşmasını sağlamak alaturkalık,Alaturka olma durumu alaturka müzik,Geleneksel Türk müziği alaturka saat,"Güneşin batışında 12'yi gösterecek bir biçimde ayarlanmış saat, ezani saat" alaturka tuvalet,Çömelerek kullanılan tuvalet alavere,Bir şeyin elden ele geçmesi alavereci,Vurguncu alavere tulumbası,Emme basma tulumba alay,Herhangi bir törende veya gösteride yer alan topluluk alaya çıkmak,askerî bir okulda başarı gösteremeyerek kıtaya gönderilmek alay etmek,"bir kimsenin, bir şeyin, bir durumun, gülünç, kusurlu, eksik vb. yönlerini küçümseyerek eğlence konusu yapmak" alaya vurmak,ciddiyken sonradan alay ediyormuş gibi bir havaya girmek alaya bozmak,alay niteliği vermek alay,"Bir kimsenin, bir şeyin, bir durumun, gülünç, kusurlu, eksik vb. yönlerini küçümseyerek eğlence konusu yapma" alay gibi gelmek,inanılacak gibi olmamak alay geçmek,alay etmek alaya almak,"alay etmek, eğlenmek" alay alay,"Pek çok, çok sayıda" alay beyi,"Albay rütbesinde jandarma alay komutanı, çeribaşı" alaybozan,Bir tür fitilli tüfek alaycı,"Alay etme huyu olan (kimse), müstehzi" alaycılık,"Alaycı olma durumu, müstehzilik" alayiş,"Gösteriş, göz kamaştırma" alayişli,Gösterişli alaylı,"Erlikten yetişmiş, askerî okullarda okumadan başarı gösterip rütbe alan ve yükselen subay" alaylı,"Alay edici, küçümseyici, müstehzi" alaysı,"Alayı andıran, alaya benzeyen, alay gibi, alayımsı" alaz,"Alev, yalaz" alaza,"Dökülen tohumlarla ertesi yıl kendiliğinden çıkan tahıl, soğan vb" alaz alaz,Alev alev alazlama,Alazlamak işi alazlamak,"Bir şeyin yüzünü alevden geçirmek, aleve tutmak" alazlanma,Alazlanmak işi alazlanmak,Alazlama işine konu olmak albasma,Albastı albastı,"Doğum sırasında temizliğe dikkat edilmemesi yüzünden lohusanın tutulduğu ateşli hastalık, lohusa humması, albasma" albatr,Kaymak taşı albatros,"Fırtına kuşugillerden, 1 metre uzunluğunda, Atlantik Okyanusu'nda yaşayan iri bir tür kuş (Diomedea exulans)" albay,"Rütbesi yarbay ile tuğgeneral arasında bulunan ve asıl görevi alay komutanlığı olan üstsubay, miralay" albaylık,"Albay olma durumu, miralaylık" albeni vermek,"çekiciliğini artırmak, ilgi toplamak, hoş ve güzel göstermek" albenisi olmak,çekiciliği bulunmak albeni,Çekicilik albenili,Alımlı albinos,Akşın albüm,"Fotoğraf, pul vb.ni dizip saklamaya yarayan bir defter türü" albümin,"Bitkilerin, hayvanların doku ve sıvılarında bulunan, birleşimi karbon, oksijen, azot, hidrojen ve kükürt olan, suda eriyen, beyaza yakın renkte, yapışkan özellikte bir protein" albümin işeme,"Birçok hastalıkta, özellikle böbrek hastalıklarında idrarda albümin bulunması durumu, aktutma" albüminli,İçinde albümin bulunan alçacık dağları ben yarattım demek,"çok kurumlu olmak, kendini çok beğenmek" alçacık,Çok alçak alçacık eşeğe herkes biner,`güçsüz ve koruyucusuz bir kimseyi buyruk alına almak ve ezmek kolaydır` anlamında kullanılan bir söz alçaktan uçmak,atılan palavra düzeyi az olmak "alçak yerde yatma sel alır, yüksek yerde yatma yel alır","`insan kendi durumuna göre bir yaşam tarzı benimsemeli, arkadaşlarını da ona göre seçmelidir` anlamında kullanılan bir söz" alçak yerde tepecik kendisini dağ sanır,`bilgili kimselerin bulunmadığı yerde cahil kişi bilgiçlik taslar` anlamında kullanılan bir söz alçak yer yiğidi hor gösterir,"`basit bir çevrede yaşayan, önemsiz bir görevde çalışan değerli kişi, gereken ilgiyi göremez` anlamında kullanılan bir söz" "alçak uçan yüce konar, yüce konan alçak uçar","`alçak gönüllü olan toplum içinde saygı görür ve yücelir, kendisini herkesten üstün gören sevilmez ve toplum içinde iyi bir yer edinemez` anlamında kullanılan bir söz" alçak,"Yerden uzaklığı az olan, yüksek karşıtı" alçak basınç,"Barometrede 760 milimetre altında bulunan, kötü havayı işaret eden hava durumu" alçakça,Oldukça alçak alçak gerilim,Düşük voltajlı elektrik hattı alçak gönüllü,"Kendi değerini olduğundan aşağı gösteren, başkalarını küçük görmeyen, büyüklenmeyen (kimse), engin gönüllü, mütevazı, tevazulu" alçak gönüllülük,"Alçak gönüllü olma durumu, tevazu, mahviyet, mütevazılık" alçak kabartma,"Heykel sanatında, yüzeyindeki çıkıntısı az olan kabartma" alt kavuşum,"Dünya, gezegen Güneş dizilişinde gezegenin konumu" alçaklaşma,Alçaklaşmak durumu alçaklaşmak,Alçak duruma gelmek alçaklaştırma,Alçaklaştırmak işi alçaklaştırmak,Alçaklaşmasına sebep olmak alçaklık,"Alçak olma durumu, denaet, pespayelik" alçak ses,Hafif çıkarılan ses alçalış,Alçalma işi alçalma,"Alçalmak işi, inme" alçalmak,"Alçak duruma gelmek, yüksekten aşağı doğru inmek" alçaltı,Yüksekliği az olan alan alçaltma,Alçaltmak işi alçaltmak,Alçak duruma getirmek alçarak,Az alçak alçı,"Alçı taşının pişirilip toz durumuna getirilmesinden elde edilerek yapılarda, sanatta, mimarlıkta ve dişçilikte kullanılan madde" alçıya almak (veya koymak),kırılan bir kemiği gereği gibi kaynaması için alçıya batırılmış sargı ile sarmak alçıcı,Alçı taşını çıkaran kimse alçı kalıp,Bir şeyin üzerine alçı dökülerek alınan kalıp alçılama,Alçılamak işi alçılamak,Alçı ile sıvamak alçılanma,Alçılanmak işi alçılanmak,Alçılama işine konu olmak alçılatma,Alçılatmak işi alçılatmak,"Alçı ile kapattırmak, sıvatmak" alçılı,İçinde alçı bulunan alçıpan,Alçı levha alçı taşı,"Toprak içinde katman olarak bulunan ve pişirilip toz durumuna getirilerek alçı yapmaya yarayan hidratlı kalsiyum sülfat, jips" aldanç,Çabuk ve kolay aldatılan (kimse) aldangıç,"Üzeri ot veya kumla örtülmüş çukur, tuzak" aldanış,Aldanma durumu aldanma,Aldanmak işi aldanmak,"Görünüşe bakarak yanlış bir yargıya varmak, yanılmak" aldatılma,Aldatılmak işi aldatılmak,Aldatma işine konu olmak aldatış,Aldatma işi aldatma,"Aldatmak işi, desise, al, hıyanet" aldatmaca,"Aldatmaya dayanan davranış, aldatıcı oyun, dubara" aldatmak,Beklenmedik bir davranışla yanıltmak aldehit,Alkolleri oksitlendirme veya asitleri indirgeme yolu ile elde edilen uçucu bir sıvı aldırış,Aldırma işi aldırış etmemek,"ilgi göstermemek, ilgilenmemek, ilgisiz kalmak" aldırışsız,"Aldırmaz, umursamayan" aldırma,Aldırmak işi aldırmak,Alma işini yaptırmak aldırmaz,İlgisiz aldırmazlık,İlgisizlik aldırtma,Aldırtmak işi aldırtmak,Alma işini başkasına yaptırmak alegori,"Bir görüntü, bir yaşantı veya bir davranışın daha iyi kavranmasını sağlamak için göz önünde canlandırıp dile getirme, yerine koyma" alegorik,"Alegori ile ilgili, yerinel" aleksi,Okuma yitimi alelacayip,"Çok acayip, bambaşka" alelacele,Çabucak alelade,"Her zaman görülen, olağan" aleladelik,Alelade olma durumu alelhesap,Hesaba sayarak alelhusus,"Hele, özellikle" alelıtlak,Genel olarak alelumum,"Genel olarak, genellikle" alelusul,"Yol yordam gereğince, kurala uygun bir biçimde" âlem,Evren "âleme verir talkını (veya telkini), kendi yutar salkımı","ele verir talkını (veya telkini), kendi yutar salkımı" âlemi var mı?,"`yakışık alır mı, uygun olur mu?` anlamında kullanılan bir söz" âlemin ağzı torba değil ki büzesin,elin ağzı torba değil ki büzesin âlem yapmak,sazlı sözlü eğlenmek alem,Bayrak alem olmak,simge olmak alemci,"Camilerin kubbelerine, minarelerine alem yapan veya takan kimse" alemdar,Bayrağı veya sancağı taşıyan kimse âlemşümul,Evrensel alenen,Açıkça alengirli,"Acayip, tuhaf" aleni,"Açık, ortada, meydanda, herkesin içinde yapılan" alenileşme,Alenileşmek durumu alenileşmek,Herkesçe bilinir duruma gelmek aleniyet,Açıklık alerji,"Birtakım yiyecek, ilaç, toz, koku vb.ne hastalık derecesinde gösterilen aşırı tepki" alerjik,Alerji ile ilgili olan alessabah,Sabah erkenden alesta,"Harekete hazır, tetikte" alesta beklemek,hazır durumda beklemek alesta durmak,alesta beklemek alesta tutmak,hemen kullanılabilecek durumda bulundurmak alet,Bir el işini veya mekanik bir işi gerçekleştirmek için özel olarak yapılmış nesne alet etmek,bir kimseyi hoş olmayan bir işte aracı olarak kullanmak "alet işler, el övünür",`bir kimse ne kadar usta olursa olsun gerekli araçları olmadan kusursuz iş yapamaz` anlamında kullanılan bir söz alet olmak,"bilerek veya bilmeyerek kötü bir işe aracılık etmek, vasıta olmak" alet edevat,Bir el işini veya mekanik bir işi gerçekleştirmek için kullanılan araçlar aletli,Aleti olan veya aletle yapılan aletli jimnastik,"Birtakım aletler kullanılarak yapılan jimnastik, araçlı jimnastik" alev gibi parlamak,"canlı, ışıl ışıl olmak" alev bacayı (veya saçağı) sarmak,ateş bacayı sarmak alev almak,"tutuşmak, yanmaya başlamak" alev,"Yanan maddelerin veya gazların türlü biçimlerdeki ışıklı uzantısı, yalım, yalaz, alaz, şule" alev alev,"Vücut ısısı herhangi bir sebeple artmış bir biçimde ve bu sebeple tende kızarıklık oluşarak, alaz alaz" Alevi,Hz. Ali'ye bağlı olan kimse Alevilik,Alevi olma durumu alev kırmızısı,"Parlak kırmızı renk, alev rengi" alev lambası,"Gaz veya benzinle çalışan, ucundan bir alev püskürterek yanan metalleri lehimlemede kullanılan bir araç, pürmüz lambası" alevlendirme,Alevlendirmek işi alevlendirmek,"Alevlenmesini sağlamak, tutuşturmak" alevlenme,Alevlenmek işi alevlenmek,Yanmaya başlamak alevli,"Alevi olan, alevlenmiş" alev makinesi,Düşman üzerine alevli sıvılar püskürten taşınabilir alet aleyh,"Bir şeyin veya bir kimsenin karşısında olma, leh karşıtı" aleyhe dönmek,"karşı durum almak, karşı duruma geçmek" aleyhinde olmak,birine karşı olumsuz duygu ve davranış içinde bulunmak aleyhine dönmek,destek vermekten vazgeçip karşı duruma geçmek aleyhinde (veya aleyhine) söylemek (veya bulunmak),"çekiştirmek, yermek" aleyhe dönmek,destek vermekten vazgeçip karşı duruma geçmek aleyhine olmak,"bir iş, birinin zararına olmak, onun için iyi olmamak" aleyhte olmak,karşı durum almak aleyhtar,"Karşı olan, karşıtçı" aleyhtarlık,"Bir işe, harekete veya düşünceye karşı olma, karşıtçılık" aleykümselam,"`Esenlik, selamet sizin de üzerinize olsun` anlamında kullanılan bir söz" alfa,Yunan alfabesinin birinci harfi alfa,"Kuzey Afrika'da ve İspanya'da yetişen ve kâğıt, ip, halı yapımında kullanılan bir bitki (Stipa tenacissima)" alfabe,"Bir dilin seslerini gösteren, belirli bir sıraya göre dizilmiş belli sayıda harfin bütünü, abece, yazı" alfabe dışı,Bir milletin alfabesinde bulunmayan alfabe sırası,"Harflerin alfabedeki belirli düzene göre dizilişi, abece sırası, alfabetik sıralama" alfabetik,"Alfabe sırasına göre dizilmiş, abecesel" alfabetik katalog,Eserleri yazarların soy adlarına veya adlarına göre sıraya sokan katalog alfabetik sıralama,Alfabe sırası alfa ışınları,Radyoaktif maddelerin yaydıkları üç ışından biri alfaterapi,Alfa ışınları kullanılarak yapılan tedavi alfenit,"İçinde bakır, çinko, nikel bulunan ve çatal bıçak takımı yapımında kullanılan gümüşlü bir alaşım" alg,Su yosunu algarina,Ağır bir şeyi denizden çıkarma veya denize indirme işinde kullanılan büyük vinçli deniz teknesi algı,"Kazanç, alacak" algı,Haşhaş sütünü toplamakta kullanılan kaşık algı,"Bir şeye dikkati yönelterek o şeyin bilincine varma, idrak" algı bıçağı,Haşhaş kozasını çizmeye yarayan alet algılama,"Algılamak işi, kavrama, idrak, idrak etme" algılamak,"Bir olayı veya bir nesnenin varlığını duyu organlarıyla kavramak, idrak etmek" algılanma,Algılanmak işi algılanmak,"Algılama işine konu olmak, idrak edilmek" algılatma,Algılatmak işi algılatmak,"Algılama işini birine yaptırmak, idrak ettirmek" algılayıcı,Algı yetisi olan (kimse) algın,"Cılız, zayıf, hastalıklı" algler,Su yosunları algoritma,"Orta Çağda ondalık sayı sistemine göre, son zamanlarda ise iyi tanımlanmış kuralların ve işlemlerin adım adım uygulanmasıyla bir sorunun giderilmesi veya sonuca en hızlı biçimde ulaşılması işlemi, Harezmi yolu" alıcı kılığına girmek,müşteri gibi davranmak alıcı bulmak,müşteri bulmak alıcı,"Satın almak isteyen kimse, müşteri" alıcı gözüyle bakmak,inceden inceye gözden geçirmek alıcı çıkmak,müşteri olmak alıcı kuşun ömrü az olur,"`başkalarına saldırmayı alışkanlık edinen kimsenin düşmanı çok olur, bu düşmanlar onun canına kıyarlar` anlamında kullanılan bir söz" alıcı kuş,Avcı kuş alıç,"Hünnapgillerden, kırlarda kendiliğinden yetişen, hekimlikte ve boyacılıkta kullanılan, sert odunlu bir ağaç, gövem eriği, geyik dikeni, akdiken (Crataegus monogyna)" alık,"Sersem olan, budala, ebleh" alıklaşma,Alıklaşmak durumu alıklaşmak,"Alık duruma gelmek, bir şey karşısında aptallaşıp şaşırmak, şaşkınlaşmak, aptallaşmak" alıklaştırma,Alıklaştırmak işi alıklaştırmak,Alık duruma getirmek alıklık,"Alık olma durumu, belahet" alıkonulma,"Alıkonulmak işi, mevkufiyet" alıkonulmak,Alıkoyma işine konu olmak alıkoyma,"Alıkoymak işi, tavik" alıkoymak,Bir süre için bir yerde tutmak alık salık,Aptal alım,Alma işi alımcı,Tahsildar alım çalım,"Gösteriş, çekici hareket" alımlı,"Alımı olan, çekici, cazibeli, albenili, cazip, cazibedar, kişmiri" alımlı çalımlı,"Gösterişli, güzel" alımlılık,"Alımlı olma durumu, çekicilik" alım satım,Alışveriş alım satım bürosu,"Alışveriş işlerinin yapıldığı veya düzenlendiği şube, yer, alım satım ofisi" alım satım ofisi,Alım satım bürosu alnının akıyla,"ayıplanacak bir duruma düşmeden, şerefiyle başarı göstermiş olarak" alnını karışlamak,küçümseyerek meydan okumak alnından öpmek,"beğenmek, takdir etmek" alnında yazılmış olmak,"bir olayın, kişinin başına gelmesini Allah yazmış olmak" alnının kara yazısı,"kötü kaderi, kötü talihi" alnı açık yüzü ak,çekinecek hiçbir durumu veya ayıbı olmayan alna yazılan başa gelir,"`kişi, kaderi ne ise onu görür` anlamında kullanılan bir söz" alın damarı çatlamış,ar damarı çatlamış alın,"Yüzün, kaşlarla saçlar arasındaki bölümü" alnına kara sürmek,bir kimsenin haksız yere kötü tanınmasına yol açmak alın çatı,"İki kaşın arası, alnın ortası" alındı,"Para vb. bir şeyin teslim alındığını gösteren belge, makbuz" alındılı,"Postaya ek ücret ödenerek alındı karşılığında verilen ve alıcısına ulaştırılması üstlenilmiş olan (mektup, paket vb.), taahhütlü" alıngan,"Çabuk gücenen, kırılan" alınganlık,Alıngan olma durumu alınlık,Kadınların alınlarına taktıkları altın veya gümüşten süs eşyası alınma,Alınmak işi alınmak,Alma işi yapılmak alın (veya alnının) teri ile kazanmak,"hak ederek, çalışarak, emek vererek kazanmak" alın teri,Emek alın teri dökmek,"çok emek vermek, zahmetli bir iş görmek" alıntı,"Bir yazıya başka bir yazarın yazısından alınmış parça, aktarma, iktibas" alıntılama,Alıntılamak işi alıntılamak,"Bir yazıya başka bir yazarın yazısından cümle veya cümleler almak, alıntı yapmak, aktarmak, iktibas etmek" alın yazısı,Yazgı alın yazısı değişmez,`kişi ne yaparsa yapsın kaderini değiştiremez` anlamında kullanılan bir söz alırlık,"Duygusal uyarımları alabilme yeteneği, idrak kabiliyeti" alış,Alma işi alış fiyatı,Bir mal için alım karşılığı ödenen para ve üretim gereçleri fiyatı alışık,Herhangi bir duruma alışmış olan alışık olmak,alışkın olmak alışıklık,Alışık olma durumu alışılma,Alışılmak işi alışılmak,Bir şeye alışmış duruma gelinmek alışılmamış,"Nadir, bilinmeyen, az rastlanan" alışılmış,"Her zamanki, mutat" alışkan,Alışkın alışkanlıktan (veya alışkanlığından) kopamamak,"belli bir huydan vazgeçememek, alışıklığı bırakamamak" alışkanlık,"Bir şeye alışmış olma durumu, alışkınlık, alışmışlık, alışkı, itiyat, huy, meleke, ünsiyet, yordam" alışkanlık hâline getirmek,bir şeyi sürekli yapar olmak alışkanlığında olmak,"iyice alışık bulunmak, huy hâline getirmek" alışkanlık edinmek,"bir şeyi sürekli yapar olmak, itiyat edinmek" alışkı,Alışkanlık alışkı edinmek,alışkanlık durumuna getirmek alışkın,"Bir şeye veya bir şey yapmaya alışmış olan, alışkan, alışmış" alışkın olmak,"iyice alışmış olmak, yabancılık çekmemek" alışkınlık,Alışkanlık alışma,"Alışmak işi, istinas, ülfet" alışmak,Bir işi tekrarlayarak kolaylıkla yapabilmek alıştırma,Alıştırmak işi alıştırmak,Alışmasına yol açmak alışveriş yapmak,alım satım işini gerçekleştirmek alışverişi kesmek,biriyle ilgisi kalmamak alışverişe çıkmak,alım satım işi için çarşıya gitmek alışveriş,"Satın alma ve satma işi, alım satım, iş, muamele, ahzüita, aksata, pazar" Ali,"`Çok zorba` anlamında Ali kıran baş kesen, `bir kimse birinden aldığını ötekine, ötekinden aldığını bir başkasına vererek işini yürütmek` anlamında Ali'nin külahını Veli'ye, Veli'nin külahını Ali'ye giydirmek deyimlerinde geçen bir söz" ali,"Yüce, yüksek" alicenap,Cömert alicenaplık,Alicenap olma durumu alifatik,Açık zincirli olan (organik madde) alil,"Hastalıklı, sakat" âlim,Bilgin "âlim unutmuş, kalem unutmamış",`insan ne kadar bilgili olursa olsun her şeyi aklında tutamayacağı için unutulmaması istenilen şey mutlaka yazılmalıdır` anlamında kullanılan bir söz alim,Bilen alimallah,Söylenen bir sözün doğruluğuna inandırmak için `en iyisini Allah bilir` anlamında kullanılan bir söz âlimane,Âlime yakışan âlimlik,Bilginlik alinazik,"Közlenmiş patlıcan, sarımsaklı yoğurt ve kıyma ile yapılan bir yemek türü" aliterasyon,Şiir ve nesirde uyum sağlamak için söz başlarında ve ortalarında aynı ünsüzün veya aynı hecelerin tekrarlanması alivre,Önceden satış aliyyülâlâ,"En güzel, en iyi, mükemmel" alizarin,Kök boyası alize,Tropikal bölgelerdeki denizlerde bütün yıl süresince düzenli esen rüzgâr alkali,Alkali metallerin hidroksitleriyle amonyum hidroksitin genel adı alkalik,"İçinde alkali bulunan, kalevi, antiasit" alkali metaller,"Oksitlenmelerini sodyum, lityum, potasyum, rubidyum, sezyum elementlerinin sağladığı metaller" alkalimetre,Alkaliölçer alkaloit,Özellikleri ile alkalileri andıran organik madde alkaliölçer,"Alkalilerin saflık derecesini belirtmeye yarayan cihaz, alkalimetre" alkan,"Doymuş alifatik hidrokarbonların genel adı, parafin" alkarısı,"Lohusalara musallat olarak onları boğduğuna inanılan görüntü, çarşamba karısı" alkarna,"İstiridye, midye, tarak vb. kabuklu hayvanları avlamak için deniz dibini taramakta kullanılan, ağız kısmı demirden bir ağ" alkım,Gökkuşağı alkış,"Bir şeyin beğenildiğini, onaylandığını anlatmak için el çırpma, alkışlama, kargış karşıtı" alkış almak,çok beğenilmek alkış kopmak,birdenbire güçlü bir biçimde el çırpılmak alkış toplamak,çok alkışlanmak alkış tufanı kopmak,sürekli ve coşkun alkış başlamak alkış tutmak,"topluca el çırparak yüksek sesle `yaşa, var ol` vb. sözler söyleyerek birini alkışlamak" alkış ağası,Padişahı alkışlamakla görevli kimse alkışçı,Alkışlayan kimse alkışçılık,Alkışçı olma durumu alkışlama,Alkışlamak işi alkışlamak,"Bir şeyin beğenildiğini, onaylandığını anlatmak için el çırpmak" alkışlanma,Alkışlanmak işi alkışlanmak,Alkışlama işine konu olmak alkil,Alkol kökü alkol,"Bira, şarap vb. sıvıların veya pancar, patates nişastasının şekere dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan glikoz çözeltilerin mayalaşmış özlerinin damıtılmasıyla elde edilen, kokulu, uçucu, yanıcı, renksiz sıvı, ispirto, etanol, etil alkol" alkol duvarını aşmak,çok sarhoş olmak alkolik,Alkollü içkilere hastalık derecesinde düşkün olan (kimse) alkolizm,Alkollü içkilere hastalık derecesinde düşkün olma durumu alkollü,Alkolden yapılmış alkolölçer,"Sıvılardaki alkol oranını ölçmeye yarayan cihaz, alkolmetre" Allah'ın gazabı,çok sıkıntı veren şey Allah müstahakını versin,"`Allah, neye layıksa onu versin` anlamında kullanılan bir söz" Allah vermesin,bir şeyin olmaması dileğini anlatan bir söz "Allah verirse el getirir, sel getirir, yel getirir",`Tanrı bir kimseyi zengin etmek isterse ona hiç umulmadık yerden mal ve para gelir` anlamında kullanılan bir söz "Allah verince kimin oğlu, kimin kızı demez","`Tanrı dilerse hiç tanınmayan, yoksul bir aile çocuğunu da üne, zenginliğe kavuşturur` anlamında kullanılan bir söz" Allah vere de,"`inşallah, dileriz ki` anlamında kullanılan iyi dilek sözü" Allah (veya Allah'ı) var,`doğrusunu söylemek gerekirse` anlamında kullanılan bir söz Allah utandırmasın,bir işe girişenlere söylenen başarı dileği Allah tekrarına erdirsin,`tekrar bugünleri görün` anlamında kullanılan bir söz Allah tamamına erdirsin (veya eriştirsin),evliliğin mutlu bir biçimde sürdürülmesi için söylenen iyi dilek sözü Allah taksiratını affetsin,ölüden söz ederken `Tanrı günahlarını bağışlasın` anlamında kullanılan bir söz Allah sonunu hayır etsin,bir işin sonucu için kaygı duyulduğunda söylenen iyi dilek sözü Allah son gürlüğü versin,"`Tanrı, yaşlılıkta sıkıntı göstermesin` anlamında kullanılan bir söz" Allah sevdiğine dert verir,"`Tanrı, derdin kendisinden geldiğine inanarak yakınmayanları ödüllendireceği için sevdiğine dert verir` anlamında kullanılan bir söz" Allah seni (veya sizi) inandırsın,"`doğru söylüyorum, Tanrı tanıktır` anlamında kullanılan bir söz" Allah senden razı olsun,"yapılan bir iyilik karşısında `Tanrı seninle olsun, iyiliğini senden esirgemesin` anlamında teşekkür olarak kullanılan bir söz" Allah selamet versin,"yola çıkanlara `Tanrı kazadan, beladan korusun` anlamında söylenen bir esenleme sözü" Allah sağ gözü (veya eli) sol göze (veya ele) muhtaç etmesin,"`Tanrı kimseyi kimseye, en yakınlarına bile muhtaç etmesin` anlamında kullanılan bir söz" Allah sabırlı kulunu sever,`Tanrı sabırlı kulunu sevdiği için sabırlı olmaya daha çok dikkat etmeliyiz` anlamında kullanılan bir söz Allah rızası için,dilencilerin para isterken söyledikleri yalvarma sözü Allah rahmet eylesin,ölüleri hayırla anmak için söylenen bir söz Allah rahatlık versin,genellikle yatmaya gidilirken söylenen bir iyi dilek sözü Allah övmüş de yaratmış,çok güzel olanlar için söylenen bir söz Allah ömürler versin,"`Allah, ömrünü uzatsın` anlamında kullanılan bir söz" Allah ne verdiyse,`yiyecek olarak evde ne varsa` anlamında kullanılan bir söz Allah versin,iyi bir şey ele geçirenlere memnunluk bildirmek için söylenen bir söz Allah yarattı dememek,"kıyasıya dövmek, çok hırpalamak" Allah yazdı ise bozsun,gerçekleşmesi istenmeyen bir olay veya durum için kullanılan bir söz Allah yürü ya kulum demiş,az zamanda çok para kazananlar veya işinde çok ilerleyenler için söylenen bir söz Allah'tan korkmaz,"can yakıcı, insafsız, acımasız" Allah'tan kork!,"`yapma, utan, yazıktır!` anlamında kullanılan bir söz" Allah'tan,iyi ki Allah'ını seversen,olması ve gerçekleşmesi çok istenilen bir durum karşısında kullanılan yalvarma sözü Allah'ından bulsun,"`ben kendisine bir şey yapmayacağım, yaptığı kötülüğün cezasını Tanrı versin` anlamında kullanılan bir söz" Allah'ın kulu,"insan, kimse, kişi" Allah'ın işine bak,"bir işin, bir olayın beklenmedik, şaşılacak bir durum alması karşısında kullanılan bir söz" Allah'ın hikmeti,"beklenmeyen, sebebi anlaşılmayan veya şaşılan şeyler için kullanılan bir söz" Allah'ın günü,hemen hemen her gün Allah'ın evi,"cami, mescit" Allah'ın emri,kader Allah mübarek etsin,`kutlu olsun` anlamında kullanılan bir söz Allah'ın cezası,"pek yaramaz, şirret" Allah'ın bildiği kuldan saklanmaz,"`kişi işlediği suçtan dolayı önce Tanrı'ya karşı sorumludur ve bu suçu da Tanrı bilir, bu nedenle onu kuldan saklamak gerekmez` anlamında kullanılan bir söz" Allah'ın belası,"sıkıntı veren, kötü olan" Allah'ın adamı,"garip, saf, zavallı (kimse)" Allah'a yalvar,"kendi kusuru yüzünden güç bir duruma düşüp yakınan kimseye `ben sana yardım edemem, benden bir şey umma` anlamında söylenen bir söz" Allah'a (bin) şükür,gerçekleşen güzel bir durum için Allah'a teşekkür etmek için kullanılan bir söz Allah'a ısmarladık,ayrılanın kalan veya kalanlara söylediği bir iyi dilek sözü Allah'a emanet ol (veya olun),ayrılanın kalana söylediği bir esenleme sözü Allah'a emanet,`Tanrı esirgesin` anlamında birini överken söylenen bir söz Allah'a bir can borcu var,`Allah'a vereceği canından başka hiç kimseye bir borcu yok` anlamında kullanılan bir söz Allah zihin açıklığı versin,birinin başarılı olması için söylenen iyi dilek sözü Allah ziyade etsin,`Tanrı artırsın` anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü Allah'ın binasını yıkmak,kendini veya başkasını öldürmek Allah'tan umut kesilmez,genellikle ağır hastalar için söylenilen `iyileşebilir` anlamında kullanılan bir söz Allah manda şifalığı versin,çok veya ağır yemek yiyenler için söylenen bir söz Allah kulunu kısmeti ile yaratır,"`bu dünyada herkesin dar veya geniş, bir geçim yolu vardır` anlamında kullanılan bir söz" Allah dokuzda verdiğini sekizde almaz,`alın yazısı ne ise o olur` anlamında kullanılan bir söz Allah dirlik düzenlik versin,`Tanrı aile huzuru versin` anlamında kullanılan bir söz Allah derim,yapılan bir iş için sorulan `ne dersin?` sorusuna karşı `söyleyecek başka söz bulamıyorum` anlamında kullanılan bir söz Allah dağına göre kar verir,`Tanrı herkese dayanabileceği ölçüde sıkıntı verir` anlamında kullanılan bir söz Allah cezasını vermesin (veya versin),"yarı şaka, yarı şaşma yollu bazen de öfke ile söylenen ilenme sözü" Allah canını alsın,birinin kötü bir duruma düşmesi istenildiğinde söylenen ilenme sözü Allah büyüktür,"günün birinde hakkını alacağına, kendine yapılan haksızlıkların düzeleceğine inanmak gerektiğini anlatan bir söz" Allah bir yastıkta kocatsın,yeni evlenenlere `birlikte yaşlanın` anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü Allah bir dediğinden başka sözüne inanılmaz,birinin çok yalancı olduğunu anlatmak için söylenen bir söz Allah bilir ama kul da sezer,`bir işin nasıl bir sonuç vereceğini ancak Tanrı bilir ama insan da kafasını kullanarak aşağı yukarı bir tahminde bulunur` anlamında kullanılan bir söz Allah bilir,`belli değil` anlamında kullanılan bir söz Allah beterinden saklasın (veya esirgesin),`Tanrı daha kötü duruma düşürmesin` anlamında kullanılan bir söz Allah (binbir) bereket versin,bir kazanç karşısında durumundan hoşnut olmayı belirten bir söz Allah belasını versin,birinin kötü bir duruma düşmesi istenildiğinde söylenen ilenme sözü "Allah bana, ben de sana","`şimdi sana borcumu ödeyecek param yok, kazanırsam öderim` anlamında kullanılan bir söz" "Allah bal mumu yakana bal mumu, yağ mumu yakana yağ mumu verir","`Tanrı bol harcayana bol, az harcayana az verir` anlamında kullanılan bir söz" Allah bahtından güldürsün,evlenecek kıza mutluluk dilemek için söylenen bir söz Allah bağışlasın,`Tanrı çocuğun sağlıkla büyümesini sağlasın` anlamında kullanılan bir söz Allah artırsın,`Tanrı daha fazlasını versin` anlamında kullanılan bir söz Allah aratmasın,yakınılacak bir durumda `Tanrı daha kötüsünü göstermesin` anlamında kullanılan bir söz Allah Allah!,şaşma veya can sıkıntısı anlatan bir ünlem Allah akıl fikir (veya akıllar) versin,akılsızca bir davranışta bulunanlar için kullanılan bir söz Allah acısını unutturmasın,`Tanrı bu acıyı unutturacak daha büyük bir acı göstermesin` anlamında kullanılan bir söz Allah dört gözden ayırmasın,"`Tanrı, çocuğu yetim veya öksüz bırakmasın` anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü" Allah düşmanıma vermesin,anlatılan bir kötülüğün büyüklüğü belirtilmek istendiğinde söylenen bir söz Allah ecir sabır versin,başsağlığı için söylenen bir söz Allah eksik etmesin,`Tanrı yokluğunu göstermesin` anlamında kullanılan bir söz Allah kulundan geçmez,`Tanrı dar zamanlarında kulunun imdadına yetişir` anlamında kullanılan bir söz Allah korusun (veya saklasın),"`Tanrı tehlikeye, kötü duruma düşürmesin` anlamında kullanılan bir söz" Allah kısmet ederse,`Tanrı izin verirse` anlamında kullanılan bir söz Allah kerim,"`Tanrı büyüktür, Tanrı'ya güvenmeli` anlamında kullanılan bir söz" Allah kazadan beladan saklasın,Tanrı'nın insanı türlü kötülüklerden koruması dileğiyle söylenen iyi dilek sözü Allah kavuştursun,"birinin yakını, bulunduğu yerden ayrıldığında kalanlara kavuşma dileğinde bulunmak için söylenen bir söz" "Allah kardeşi kardeş yaratmış, kesesini ayrı yaratmış",`geçim konusunda kimse kimseye yük olmamalıdır` anlamında kullanılan bir söz Allah kahretsin,`Tanrı cezasını versin` anlamında kullanılan bir ilenme sözü Allah iyiliğini (veya layığını) versin,hoşa gitmeyen bir davranış karşısında hoşgörü ile söylenen bir söz Allah (seni) inandırsın,inanılması pek kolay olmayan bir şey anlatılırken yemin yerine söylenen bir söz Allah iki iyilikten birini versin,"`ağır hasta, ya ölsün kurtulsun ya iyi olsun` anlamında kullanılan bir söz" Allah kuru iftiradan saklasın,bir suçlama karşısında onun iftira olduğu anlatılmak istendiğinde kullanılan bir söz Allah için,"gerçekten, doğrusu" Allah herkesin gönlüne göre versin,`Allah herkese içinden geçirdiği iyiliğe veya kötülüğü göre karşılık versin` anlamında kullanılan bir söz Allah hayırlı etsin,genellikle bir olay başlangıcında `Tanrı uğurlu etsin` anlamında kullanılan bir söz Allah Halil İbrahim bereketi versin,"`Tanrı çok versin, bereket versin` anlamında kullanılan bir söz" Allah hakkı için,ant içmek veya ant vermek için kullanılan bir söz Allah gümüş kapıyı kaparsa altın kapıyı açar,"`işi bozulan kişi umutsuzluğa düşmemeli, Tanrı'nın onu daha iyi bir işe kavuşturacağına inanmalıdır` anlamında kullanılan bir söz" Allah göstermesin,`Tanrı kötü bir durumla karşı karşıya bırakmasın` anlamında kullanılan bir söz Allah gecinden versin,`uzun yıllar yaşayasın`' anlamında kullanılan iyi dilek sözü Allah etmesin,olması istenilmeyen bir durumdan veya bir olaydan söz edilirken söylenen bir söz Allah esirgesin (veya saklasın),`Tanrı korusun! Tanrı kötü durumla karşılaştırmasın!` anlamında kullanılan bir söz Allah emeklerini eline vermesin,`Tanrı emeklerini boşa çıkarmasın` anlamında kullanılan bir söz Allah eksikliğini göstermesin,"pek gerekli olan bir şeyin kusuru anlatılırken, öyle de olsa onun varlığına şükredildiğini anlatan bir söz" Allah hoşnut olsun,"bir kimsenin, kendisine iyiliği dokunan biri için kullandığı bir iyi dilek sözü" Allah!,bir şey karşısında hayranlık veya yakarma bildiren bir söz Allah,"Kâinatta var olan her şeyi yaratan, koruyan, tek ve yüce varlık, Tanrı" allahlık,Kendisinden hiçbir işte yararlık umulmayan saf ve zararsız (kimse) allahlık Ali Bey,"hiçbir şeyle ilgilenmeyen, olaylardan habersiz olan" allahsız,"Acımasız, insafsız, vicdansız" Allahsızlık,Tanrısızlık Allahualem,`Tanrı en iyisini bilir` anlamında kullanılan bir söz Allahutaala,"Yüce Tanrı, ulu Allah" Allah vergisi,Tanrı vergisi Allah yapısı,İnsanlar tarafından yapılmamış olan allak bullak olmak,"çok karışık duruma gelmek, altı üstüne gelmek, karmakarışık olmak, düzeni bozulmak" allak bullak etmek,karmakarışık bir duruma getirmek allak bullak,"Altüst, karmakarışık" allama,Allamak işi allamak pullamak,"süslemek, donatmak" allamak,Kırmızı duruma getirmek allame,"Çok ve derin bilgisi olan, çok bilgili" allame kesilmek,allamelik taslamak allamelik,Allame olma durumu allamelik taslamak,bilgisiz olduğu hâlde her şeyi bilir görünmek allanma,Allanmak işi allanmak,Allama işi yapılmak allanıp pullanmak,çok süslenmek allaşma,Allaşmak durumu allaşmak,Al duruma gelmek allem,"`Bir işi istediği duruma getirmek için her türlü kurnazca çareye başvurmak` anlamıyla allem etmek, kallem etmek sözünde geçer" allı,Üzerinde al renk bulunan allık,Al olma durumu allı pullu,Göz alıcı renkler ve şeylerle süslenmiş alma,"Almak işi, ahiz, derç, ittihaz, kabız" almaç,"Bir elektrik akımını alıp başka bir kuvvete çeviren cihaz, alıcı, reseptör" alıp vereceği olmamak,bir kimseyle hiçbir ilgisi olmamak almadığın hayvanın kuyruğunu tutma,"`almayacağın bir şeye alacakmışsın gibi yakın ilgi gösterme, işinde çalıştırmayacağın kimseye çalıştıracakmışsın gibi umut verme` anlamında kullanılan bir söz" almadan vermek Allah'a mahsus,`insan yaptığı herhangi bir şey için mutlaka karşılık bekler` anlamında kullanılan bir söz "alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste","`kimseye eziyet edip ahını alma, sonra yaptığın kötülüklerin cezasını ömür boyu çekersin` anlamında kullanılan bir söz" alıp vermek,kalp çarpıntısı geçirmek alıp yürümek,"az zamanda çok ilerlemek, yayılmak, çoğalmak, artmak" alıp sattığı olmamak,hiç ilgisi bulunmamak almak,"Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak" alıp satmaz görünmek,ilgisiz görünmek veya davranmak alıp götürmek,"yakalayıp götürmek, derdest etmek" alıp başını gitmek,başını alıp gitmek aldığı abdest ürküttüğü kurbağaya değmemek,"sağladığı yarar, verdiği zararı karşılamamak" aldı sazı eline,hiç kimseyi konuşturmadan konuşan kimseler için kullanılan bir söz aldı,`söylemeye başladı` anlamında kullanılan bir söz al takke ver külah,"uzun bir çekişmeden sonra, çekişe çekişe" al sana bir ... daha,yeni bir aksilik olduğunda bezginlik bildirmek için `işte` anlamında kullanılan bir söz alıp verememek,"anlaşamamak, çekememek, geçinememek" "al kaşağıyı gir ahıra, yarası olan gocunur (veya gocunsun)",`bir yolsuzluğun suçluları aranırken o işte kusuru olan kişi telaşlanır` anlamında kullanılan bir söz al gülüm ver gülüm,çıkar ilişkilerinde bazı sıkıntıları karşılıklı olarak görmezden gelme "al birini, vur ötekine (veya birine)","hiçbiri işe yaramaz, hepsi bir ayarda" al benden de o kadar,"`ben de aynı düşüncedeyim, aynı durumdayım` anlamında kullanılan bir söz" al aşağı vur yukarı,çekişe çekişe pazarlık yapılırken söylenen bir söz alaşağı etmek,"yetkilerini elinden alıp birini yerinden uzaklaştırmak, atmak, kovmak" al (veya alın) ...,işte "al malın iyisini, çekme kaygısını","`malın iyisini alan, onu tasasız kullanır` anlamında kullanılan bir söz" almamazlık,343 almazlık Alman,Cermen soyundan olan halk almanak,Yıllık Almanca,"Hint-Avrupa dillerinin Cermence kolundan, Almanya, Avusturya ile İsviçre'nin bir bölümünde kullanılan dil" Almancı,Almanya yanlısı olan kimse Almancılık,Almancı olma durumu Alman gümüşü,"Çinko, bakır ve nikelden yapılan, gümüşü andırır bir alaşım, yeni gümüş, mayşor, alpaka (II)" Almanlaşma,Almanlaşmak durumu Almanlaşmak,Alman yaşayış tarzını benimsemek Almanlaştırma,Almanlaştırmak işi Almanlaştırmak,Almanlara özgü yaşayış tarzı kazandırmak Alman papatyası,Orta Avrupa'da yetişen bir tür papatya (Anthemis nobilis) Alman usulü,Toplu olarak gidilen bir yerde herkesin kendi masrafını kendi ödemesi veya masrafa herkesin eşit olarak katılması yöntemi almaş,"İki veya daha çok şeyin sıra ile değiştirilerek kullanılması veya kendiliğinden değişerek çalışması, keşikleme, münavebe" almaşık,"İki veya daha çok şeyin sıralanmasında karşılıklı değil, aralıklı olarak sağda ve solda yerleşmiş olan" almaşıklık,Dönüşümlü ve düzenli sıralanma almaşık yapraklar,"Sapın iki yanında karşılıklı değil de aralıklı olarak bir sağda, bir solda bitmiş yapraklar" almaşlı,Almaş niteliği olan alnaç,Cephe alo,Telefon konuşmasına başlarken kullanılan bir seslenme sözü alogami,Tozlaşma alotropi,"Karbon, fosfor vb. maddelerin fiziksel bakımdan ayrı özellikler gösterebilmesi durumu" alp,"Yiğit, kahraman" alpaka,"Çift parmaklılar takımının devegiller sınıfından, Güney Amerika'da yaşayan, uzun tüylü, memeli bir hayvan (Lama glama pacos)" alpaks,Kolayca bükülebilen alüminyum ve silisyum karışımı alperen,Derviş alpinist,Dağcı alpinizm,Dağcılık alplık,Alp olma durumu alpyıldızı,Dağların çok yüksek yamaçlarında yetişen bir çiçek (Paradisia liliastrum) alşimi,"Elementleri altına çevirmek isteyen bir iş alanı, simya" alşimist,"Alşimi ile uğraşan kimse, simyacı" altını kısmak,ocağın alevini azaltmak altını üstüne getirmek,bir şey bulmak için aramadık yer bırakmamak altta kalanın canı çıksın,"`herkes başının çaresine baksın, gücü yetmeyen ne olursa olsun` anlamında kullanılan bir söz" altta kalmak,herhangi bir iyiliğin karşılığını ödeyememek altta yok üstte yok,"yoksul, fakir" alt olmak,yenilmek altını kapatmak,ocağın alevini kapatmak alt perdeden konuşmak,hafif sesle yavaş konuşmak alttan güreşmek,gizli gizli yenme yollarını kollamak alt değirmen güçlü akar,`kaynakları eski ve bol olan kuruluşlar sağlam ve verimli olur` anlamında kullanılan bir söz alt etmek,"üstünlük sağlamak, yenmek" alttan almak,"sert konuşan bir kimseye yumuşak bir dil kullanmak, aşağıdan almak" altını ıslatmak,altına etmek altından girip üstünden çıkmak,"malı, parayı düşüncesizce harcayıp tüketmek" altını çizmek,"bir sözün önemini belirtmek, üzerine dikkati çekmek, vurgulamak" altı alay üstü kalay,"içi, dışı gibi özenilmiş olmayan şeyler için söylenen bir söz" "altı kaval, üstü şişhane (veya şeşhane)","giysilerini birbirine uygun düşüremeyen, yakıştıramayanlar için söylenen bir söz" altı yaş olmak,"işe birtakım oyunlar karışmak, böyle bir işe girişmekte sakıncalar bulunduğu anlaşılmak" altını değiştirmek,bebeğin çiş veya dışkı ile kirlenen bezini yenilemek altına etmek (veya kaçırmak),"yatağına veya donuna işemek, salıvermek" altı tutmak,pişirilirken yiyecek hafifçe yanmak altına imza koymak,konuyu veya anlaşmayı kabul ettiğini belirtmek altında kalmak,ezilmek altında kalmamak,"karşılığını vermek, gördüğü iyilik veya kötülüğü karşılıksız bırakmamak" altından çapanoğlu çıkmak,"bir işin gizli kalmış kötü ve aksak yanıyla, kuşkulu bir durumuyla karşılaşmak" altından kalkamamak,"bir işi başaramamak, becerememek, üstesinden gelememek" altına imza atmak,destek vermek amacıyla aynı düşüncede olduğunu göstermek alt,"Bir şeyin yere bakan yanı, zir, üst karşıtı" alt alta,Birbirinin altında olarak alt alta üst üste,birbirleriyle itişir kakışır durumda alt bölüm,"Sınıflandırmada ana bölümlerin ayrıldığı parçalardan her biri, ayrım" alt cins,Bir cins içinden ayrılan ikinci derecedeki cins alt çenesi oynamak,rüşvet alıp yemek alt çene,"İnsan ve hayvanlarda yiyecekleri çiğnemeye yarayan, oynayabilen çene" alt deri,"Üst derinin altında bulunan ikinci tabaka, hipoderm" alt diş,Alt çene üzerinde sıralanmış dişlerin her biri alt dudak,Dudaklardan altta bulunanı alternatif,Seçenek alternatör,Dalgalı akım üreteci altes,Prens ve prenseslere verilen şeref unvanı alt familya,Bir familyanın içinden ayrılan ikinci derecede bir familya alt geçit,"Trafik akışını kesmemek için bir yolun altından geçirilen geçit, battıçıktı, batçık" alt güverte,Gemilerde güvertelerden altta bulunanı alt hava yuvarı,Dünyamızı kuşatan atmosferin 10 kilometre kalınlığında olan alt katmanı altı okka etmek,birini kollarından ve bacaklarından tutup yukarı kaldırarak sallamak veya götürmek "altı olur, yedi olur, hep Allah'ın dediği olur","`önceden ne kadar hesap yapılırsa yapılsın, sonunda Tanrı'nın dilediği olur` anlamında kullanılan bir söz" altıdan yemek,hastanelerde perhizi olmayan hastalara verilen tam yemek altı,Beşten sonra gelen sayının adı altı karış beberuhi,kısa boylu kimse altıgen,"Altı kenarlı çokgen, müseddes" altık,"Konusu ile yüklemi aynı olan, biri tümel olumlu, biri tikel olumlu; biri tümel olumsuz, biri tikel olumsuz iki önerme arasındaki bağlantı durumu: `Kimi insanlar fânidir` önermesi `Bütün insanlar fânidir` önermesinin altığı olur" Altıkardeş,"Kuzey Kutbu yönünde, Büyükayı'nın karşısında bulunan takımyıldız, Zatülkürsi" altılı,"Altı parçadan oluşan, kendinde herhangi bir şeyden altı tane bulunan" altılık,"Altısı bir arada, altı taneden oluşmuş" altın adını bakır etmek,kötü işler yaparak temiz ve parlak ününü karartmak altın anahtar her kapıyı açar,`para olduğunda her güçlük yenilebilir` anlamında kullanılan bir söz altın,"Atom sayısı 79, atom ağırlığı 196,9 olan, 1064 °C'de eriyen, kolay işlenen, yüksek değerli, paslanmaz element, zer (simgesi Au)" altın eşik gümüş eşiğe muhtaç olur,"`hiç kimse zenginliğine güvenmemelidir, gün gelir yoksullaşır ve fakir kimseye muhtaç olur` anlamında kullanılan bir söz" altın gibi,altına benzeyen altın kesmek,çok para kazanır olmak altın leğene kan kusmak,varlık içinde hastalık veya sıkıntı çekerek yaşamak altın pas tutmaz,"`şerefli, temiz insana hiç kimse leke süremez` anlamında kullanılan bir söz" altın top gibi,güzel ve tombul (çocuk) altın tutsa toprak olur (veya altına yapışsa elinde bakır kesilir),giriştiği işlerde büyük talihsizliklere uğrayan kimsenin durumunu anlatan bir söz "altın yerde paslanmaz, taş yağmurdan ıslanmaz","`değerli kişi veya nesneler, ne türlü uygunsuz koşullar içinde bulunurlarsa bulunsunlar değerlerini ve niteliklerini yitirmezler` anlamında kullanılan bir söz" altın yere düşmekle pul olmaz,"`üstün nitelikli kişinin değeri, bulunduğu yerden uzaklaştırılmasıyla azalmaz` anlamında kullanılan bir söz" altın yumurtlayan tavuk,"mesleği, sanatı, parası olan, gelirli kimse" altının kıymetini sarraf bilir,"`bir kimsenin, bir şeyin değerini ancak o konuda uzmanlığı olanlar bilir` anlamında kullanılan bir söz" "altın adı pul oldu, kız adı dul oldu",`uygunsuz davranışları yüzünden temiz tanınan kişiliği lekelendi` anlamında kullanılan bir söz altın eli bıçak kesmez,`varlıklı veya değerli kişilerin elini kimse bükemez` anlamında kullanılan bir söz "altın ateşte, insan mihnette belli olur","`altına benzeyen maddenin altın olup olmadığı ateşe dayanıklılık derecesi ile anlaşıldığı gibi bir kişinin değeri de sıkıntılara katlanma, zorlukları yenme ve benliğini koruma gücü ile ölçülür` anlamında kullanılan bir söz" altın varak,Varak altınbaş,"Genellikle Ege bölgesinde yetişen, yuvarlak, kalınca kabuklu güzel bir tür kavun" altınbeşik,"Bir eliyle kendi bileklerini kavrayan iki kişinin, öteki eliyle karşılıklı olarak birbirlerinin bileklerini tutmaları" altın bilezik,"Kola takılan ve pek çok türü olan, altından yapılmış süs eşyası" altıncı,"Altı sayısının sıra sıfatı, sırada beşinciden sonra gelen" altıncı duyu,Önsezi altıncı his,Önsezi altın çağ,"Bir şey veya bir kimse için en verimli, en başarılı dönem" altın kaplama,Altın suyuna batırılarak ince bir altın tabaka ile kaplanmış (metal) altın keseği,Yerden temiz külçe durumunda çıkan altın altın kökü,"Güney Amerika'da yetişen, kusturucu niteliği olan bir kök, ipeka (Cephaelis ipeca cuanha)" altın küpü,İçinde altın saklanan küp vb altınlaşma,Altınlaşmak durumu altınlaşmak,Altın durumu veya görünümü almak altınoluk,İşlemeli kadın şalvarı altın sarısı,"Altının rengi, altuni, altın rengi" altın suyu,"Bir kısım konsantre nitrik asit ile üç veya dört kısım konsantre hidroklorik asitten oluşmuş, özellikle platin, altın vb. metalleri çözmekte kullanılan bir karışım" altıntop,Greyfurt altın yağmurcun,Yağmur kuşu altın yıl,Eşlerin evliliklerinin ellinci yılı altıparmak,Bir tür iri palamut balığı altıpatlar,"Fişek koymaya yarayan bölümü silindir biçiminde ve namlu gerisinde olan, tek parçadan oluşmuş, altı tane fişek alan tabanca, revolver" altışar,Altı sayısının üleştirme sayı sıfatı altı yol,Altı yolun birleştiği yer altız,Altısı bir arada doğan (çocuk) altimetre,Yükseklikölçer alt karşıt,"Konusu ile yüklemi aynı olan, biri tikel olumlu, öbürü tikel olumsuz, karşı karşıya konmuş iki önermeden her biri: `Bazı insanlar bilgindirler` ile `Bazı insanlar bilgin değildirler` gibi" alt kat,Bir yapının veya aracın katlarından altta olanı alt kurul,"Belli bir konuyu ele almak amacıyla bir kurul içinden birkaç kişi seçilerek oluşturulan kurul, encümen, komisyon, komite" altlama,Altlamak işi altlamak,"Özel diye alınan bir şeye, genel bir kavramın altında yer vermek" altlı,Altı olan altlık,"Tabak, bardak vb. nesnelerin altına konulan şey" altlı üstlü,Alt ve üst katta olmak üzere altmış,Elli dokuzdan sonra gelen sayının adı altmışaltıya bağlamak,geçici bir çözümle durumu kurtarmış görünmek altmışaltı,Altmış altı sayı almakla kazanılan bir tür iskambil oyunu altmışar,Altmış sıfatının üleştirme sayı sıfatı altmışdörtlük,Bir notanın altmış dörtte biri değerinde olan nota altmışıncı,"Altmış sıfatının sıra bildiren biçimi, sırada elli dokuzuncudan sonra gelen" altmışlık,İçinde altmış tane bulunan alto,Viyola alt sınıf,Bir sınıf içinden ayrılan ikinci derecedeki sınıf alt şube,Bir şube içinde kurulan ikinci derecedeki şube alt tabaka,Tabakalardan altta bulunanı alt takım,Bir takım içinde oluşturulan ikinci derecedeki takım alt tür,Bir tür içinde ayrılan ikinci derecedeki tür altuni,Altın sarısı altüst,Çok karışık ve dağınık altüst etmek,alt yüzünü üst yüzüne getirmek altüst olmak,çok karışık duruma gelmek altüst böreği,"Önce bir yüzü, sonra öbür yüzü kızartılarak pişirilen börek" altyapı,"Bir yerleşim yeri veya bir yapı için gerekli olan yol, kanalizasyon, su, elektrik vb. tesisatın tümü" alt yazı,"Gazete, dergi, televizyon programı vb. yayınlarda çıkan resim ve fotoğrafları açıklayan yazı" alt yazılı,"Gösterime girdiği ülkenin diline çevrilmiş alt yazısı bulunan (film, görüntü)" alüfte,"İffetsiz, oynak, cilveli (kadın)" alüftelik,Alüfte olma durumu alümin,"Suda çözünmeyen, 2050 °C'de eriyen, beyaz bir toz olan alüminyum oksit (Al2O3)" alüminyum,"Atom numarası 13, atom ağırlığı 26,98 olan, 660 °C'de eriyen, gümüş parlaklığında, beyaz, hafif bir element (simgesi Al)" alüminyum taşı,Korindon alüvyon,"Akarsuların taşıyıp yığdıkları balçık, kil vb. çok ince taneli şeylerin kum ve çakılla karışmasıyla oluşan yığın, lığ" alveol,Torba biçiminde küçük boşluk veya genişlemiş kısım alyans,Nişan yüzüğü alyon kesilmek,zenginlik taslamak alyon,Çok zengin (kimse) alyuvar,"Kana al rengini veren, çekirdeksiz, yuvarlak, küçük hücre, eritrosit" Am,Amerikyum elementinin simgesi am,Dişilik organı âmâ,Görme engelli aması var,`herkesin bilmediği sakıncası veya kusurları var` anlamında kullanılan bir söz ama,"Çelişkili ve tutarsız iki cümleyi birbirine bağlamaya yarayan bir söz, amma, lakin, velakin" ama ne,`ne hoş` anlamında kullanılan bir söz aması maması yok!,hiçbir özrün geçerli olamayacağını anlatan bir söz amaç gütmek,bir amacı gerçekleştirmeye çalışmak amaç edinmek,kendine bir şeyi amaç olarak kabul etmek amaç,"Ulaşmak istenilen sonuç, maksat, meram" amaç dışı,Ulaşmak istenilen sonuç dışında olan amaçlama,"Amaçlamak işi, istihdaf" amaçlamak,"Bir amaca ulaşmayı istemek, istihdaf etmek" amaçlanma,Amaçlanmak işi amaçlanmak,Amaçlama işine konu olmak amaçlı,"Amacı olan, gayeli" amaçlılık,Amaçlı olma durumu amaçsız,"Amacı olmayan, gayesiz" amaçsızlık,Amaçsız olma durumu amade,Hazır amal,"İşler, işlemler" âmâlık,Görme engellilik amalierbaa,Matematikte dört işlem aman vermek,"canını bağışlamak, öldürmemek" amana gelmek,önce direnirken zor karşısında boyun eğmek aman vermemek,"rahat bırakmamak, göz açtırmamak" aman dilemek,önce direnirken zor karşısında boyun eğip canının bağışlanmasını dilemek aman derim!,"`sakın ha, böyle bir iş yapayım deme` anlamında kullanılan bir söz" aman diyene kılıç kalkmaz,`mertliğinize güvenip size teslim olan düşmanın canına kıyılmamalıdır` anlamında kullanılan bir söz aman bulmak,kurtulmak aman Allah (veya Allah'ım),"şaşma, beğenme veya beğenmeme, korku vb. duyguları belirtmek için kullanılan bir söz" aman dedirtmek (veya amana getirmek),"karşı koyan birini boyun eğmek zorunda bırakmak, zor durumda bırakmak" aman,Yardım istenildiğini anlatan bir söz amanın,Korkma ve şaşma sözü amanname,İslam devletlerinde düşmana güvenlik içinde olduğunu bildirmek üzere verilen belge amansız,"Aman vermez, acımasız, cana kıyıcı, hoşgörüsüz, gaddar, zalim, biaman" amansızca,"Öldürücü bir durumda, acımasız olarak, amansızcasına" amansız hastalık,Kanser aman zaman,"Fırsat, çıkar yol" aman zaman bilmemek,fırsat vermemek aman zaman dedirtmemek,aman vermemek amatör,"Bir işi para kazanmak için değil, yalnız zevki için yapan, hevesli, meraklı (kimse), özengen, profesyonel karşıtı" amatörlük,"Amatör olma durumu, özengenlik" amazon,Savaşa katılan kadınlara eski çağların Amazonlarına benzetilerek verilen san ambalaj yapmak,"eşyayı mukavva, kâğıt, tahta, plastik vb. malzemeyle sarmak, kaplamak" ambalaj,"Eşyayı sarmaya yarayan mukavva, kâğıt, tahta, plastik vb. malzeme" ambalajcı,Ambalaj yapan kimse ambalajcılık,Ambalajcının yaptığı iş ambalajlama,Ambalajlamak işi ambalajlamak,Ambalaj yapmak ambale,"`Birini düşünemez duruma getirmek, çok yormak, fazla gaz vererek otomobili çalışamaz duruma getirmek` anlamlarındaki ambale etmek ve `çok yorulup iş göremez, düşünemez duruma gelmek` anlamındaki ambale olmak birleşik fiillerinde geçen bir söz" ambar,Genellikle tahıl saklanan yer ambarcı,"Ambara bakan görevli, ambar memuru" ambarcılık,Ambarcının yaptığı iş ambargo,"Bir malın serbest sürümünü engellemek için konulan yasak, engelleyim" ambargo koymak,bir malın serbest sürümünü engellemek ambargoyu kaldırmak,ambargo ile ilgili yasaklamayı kaldırmak ambarlama,"Ambarlama işi, depolama" ambarlamak,Depolamak amber,"Amber balığından çıkarılan güzel kokulu, kül renginde bir madde" amber ağacı,"Baklagillerden, akasya cinsi kışın yaprağını döken boylu bir çalı veya birkaç metre boylanabilen dikenli küçük bir ağaç (Acacia farneciana)" amber balığı,"Balinagillerden, boyu 25 metreye kadar çıkabilen, başı büyük, dişli, çok yırtıcı bir balık, ada balığı (Catodon macrocephalus)" amberbaris,Sarıçalı amberbu,"Hindistan'da, İran'da yetişen, piştiğinde güzel bir koku veren, iri ve uzun taneli bir pirinç türü" amber çiçeği,"Amber ağacının toparlak, fındık büyüklüğünde, altın sarısı renginde güzel kokulu çiçeği" amblem,Belirtke emboli,Damar tıkanıklığı emboli atmak,"Pıhtı, hava, yağ vb nesnelerin oluştuğu yerden ayrılarak kan dolaşımında damarı tıkaması" ambulans,Cankurtaran "amcamla dayım, hepsinden aldım payım",`yakınlarından beklediği ilgi ve yardımı görmeyen bir kimse artık onlardan yeni bir istekte bulunamaz` anlamında kullanılan bir söz amca,"Babanın erkek kardeşi, baba yarısı, emmi" amcalık etmek,birine amca gibi yakınlık göstermek amcalık,Amca olma durumu amcazade,Amcanın oğlu amel,"Yapılan iş, edim, fiil" amele,Gündelikle çalışan işçi amelelik,Amele olma durumu amele taburu,Amelelerden oluşan topluluk amelî,Uygulamalı ameliyata girmek,ameliyat işlemlerini gerçekleştirmek ameliyat olmak,hastaya ameliyat işlemleri yapılmak ameliyat (veya ... ameliyatı) geçirmek,ameliyat edilmiş olmak ameliyata almak,gerekli hazırlıkların yapılmasından sonra hastayı ameliyat etmek ameliyat,"Hasta üzerinde tedavi amacıyla uygulanan kesme ve dikme işlemi, cerrahi müdahale, operasyon" ameliyat etmek,"operatör, hastaya kesme ve dikme yoluyla müdahale etmek" ameliyathane,Hastanelerde hastaların ameliyat edildiği özel bölüm ameliyatlı,Ameliyat edilmiş ameliyat masası,Üzerinde ameliyat yapılan özel donanımlı masa ameliye,Uygulama amenajman,Düzenleyim amenna,"`Öyledir, doğru, diyecek yok, inandık` anlamlarında bir onaylama sözü" Amerikan armudu,"Defnegillerden, Amerika'da yetişen bir ağaç (Persea americana)" Amerikan bademi,"Aselbent, zamk vb. maddeler veren bir sıcak iklim ağacı (Styrax americana)" Amerikan elması,"Antep fıstığıgillerden, Amerika'da yetişen bir ağaç, bilader ağacı (Anacardium occidentale)" Amerikalı,Amerika Birleşik Devletleri halkından olan kimse Amerikalılaşma,Amerikalılaşmak durumu Amerikalılaşmak,Amerikalıların yaşayış tarzını benimsemek Amerikan,Amerikalılara özgü olan Amerikan bezi,"Pamuktan düz dokuma, kaput bezi" Amerikan bar,"Lokanta, otel veya evlerde içki içmek için ayrılmış köşe, bar (II)" Amerikanca,"Amerika Birleşik Devletleri'nde kullanılan İngilizce, Amerikan İngilizcesi" Amerikanist,Amerikan tarihi ve kültürü ile uğraşan bilimci Amerikan salatası,Rus salatası Amerikanvari,"Amerikalıya yakışan bir biçimde, Amerikalı gibi" Amerika tavşanı,"Kemiricilerden, arka ayakları çok uzun, memeli, küçük bir kürk hayvanı (Eriomys chincilla)" Amerikan üzümü,Şekerciboyası amerikyum,"Atom numarası 95, yapay olarak elde edilen aktinitlerden bir element (simgesi Am)" ametal,Metal olmayan element ametist,"Süs taşı olarak kullanılan, mor renkte bir kuvars türü" amfi,Amfiteatr amfibi,İki yaşamlılar amfibi harekât,Kara ve deniz araçlarıyla yapılan manevra amfibol,"Piroksenlere yakın siyah, esmer, yeşil renkli bir silikat grubu" amfibyumlar,Kurbağa ve semenderleri içine alan iki yaşamlı omurgalılar sınıfı amfiteatr,"Dinleyicilerin oturduğu, sıraları arkaya doğru basamaklı olarak yükselen salon, amfi" amfizem,Doku ve organlarda sıra dışı hava toplanması amfora,"İki kulplu, dibi sivri, dar boyunlu, karnı geniş testi" amigo,Çoğunlukla spor yarışmalarında seyircileri coşturan kimse amigoluk,Amigonun yaptığı iş amil,"Etken, etmen, sebep, faktör" amilaz,Nişastayı parçalayarak şekere çeviren bir enzim âmin,"`Öyle olsun, Allah kabul etsin` anlamlarında, duaların arasında ve sonunda kullanılan bir söz" amin,"Amonyaktaki hidrojen yerine, tek değerli hidrokarbonlu köklerin geçmesiyle oluşan ürünlerin genel adı" amino asit,"Bir amino grubu ile bir karboksil grubu taşıyan, proteinlerin temel taşı olan organik bileşik" amip,"Amipler takımından, vücudunun biçim değiştirmesiyle oluşan geçici kollar veya ayaklar üzerinde sürünerek yer değiştiren, tatlı ve tuzlu sularda yaşayan bir hücreli canlı (Amoeba)" amipler,Bir hücreli hayvanların kök bacaklılar sınıfına giren bir takımı amipli,İçinde amip bulunan amir,"Bir işte emir verme yetkisi bulunan kimse, mir" amiral,Rütbesi general ile aynı olan deniz subayı amirallik,Amiral olma durumu amirane,Amirce amirce,"Amire yakışır bir biçimde, amir gibi, amirane" amiriita,İta amiri amirlik,Amir olma durumu amit,Amonyağın hidrojeni yerine bir asit kökünün geçmesiyle oluşan birleşiklerin sınıf adı amitoz,"Amip, akyuvar ve bazı bakterilerde hücre bölünmesi yoluyla olan çoğalma" amiyane tabirle (veya tabiriyle),"halk ağzı ile, halk deyişiyle" amiyane,"Kibarca olmayan, bayağı" amma da yaptın ha!,söylenen bir söze pek inanılmadığını ve şaşıldığını anlatan bir söz amma,Ama amma velakin,Bununla birlikte amme,Kamu amme davası,Kamu davası amme efkârı,Kamuoyu amme hukuku,Kamu hukuku amme idaresi,Kamu yönetimi amme menfaati,Kamu yararı amnezi,Bellek yitimi amniyon,Döl kesesi amniyon sıvısı,"Döl kesesini dolduran ve cenini içinde bulunduran sıvı, çağnak" amonyak,"Azot ve hidrojen birleşimi olan, keskin kokulu bir gaz (NH3)" amonyum,Amonyaklı tuzlarda maden rolü oynayan bir birleşim kökü (NH4) amonyum karbonat,"Hamur kabartmada maya olarak kullanılan karbonik asidin amonyum tuzu, nişadır kaymağı" amonyum sülfat,Sanayide sentez yolu ile elde edilen amonyum nötr sülfat amoralizm,Töre dışıcılık amorf,Biçimsiz amorti,Birden ödenerek faizinin işlemesine son verilen tahvil amorti etmek,bir girişime yatırılan parayı zamanla kazanç olarak geri getirmek amortisman,Yıpranma payı amortisör,"Motorlu araçlarda sarsıntı, sallantı vb. hareketleri en aza indiren, yayların gereksiz hareketlerini gidermeye yarayan düzen" amper,Elektrik akımında şiddet birimi ampermetre,Akımölçer amperölçer,Akımölçer ampersaat,Bir amper şiddetinde akım geçiren bir iletkenden bir saat içinde geçen elektrik miktarı ampir,"Fransa'da ortaya çıkıp daha sonra Avrupa'ya yayılmış olan yapı, mobilya, giyim vb.ne ait bir üslup" ampirik,Görgül ampirist,Deneyci ampirizm,Deneycilik amplifikatör,Yükselteç ampul,"İçinde, elektrik akımı ile akkor durumuna gelerek ışık verebilen bir iletkeni bulunan, havası boşaltılmış cam şişe" ampütasyon,"Kol, bacak, kulak gibi organların tedavi amacıyla kısmen veya tamamen kesilip çıkartılması" amudi,Dikey amudufıkari,Bel kemiği amuda kalkmak,iki eli üstüne dayanarak bacaklarını havada dikey tutmak amut,Dik durma amyant,Kolayca bükülen ve ateşe dayanan liflerden oluşmuş bir ak asbest türü an,"Zamanın bölünemeyecek kadar kısa olan parçası, lahza, dakika" an meselesi,"olması her an mümkün, sürekli gerçekleşebilecek durumda" anı anına uymamak,dakikası dakikasına uymamak an,İki tarla arasındaki sınır an,Zihin anam avradım olsun,birini kesin olarak inandırmak için söylenen çok kaba bir ant sözü anam!,"sese verilen tona göre şaşma, beğenme, acı, üzüntü vb. duygular anlatan söz" anadan doğmuşa dönmek (veya anadan yeni doğmuş gibi olmak),"dertsiz, tasasız bir duruma gelmek" "ana kızına taht kurar, kız bahtı kocadan arar (veya ana kızına taht kurmuş, baht kuramamış)","`kocası iyi olmayan bir kadın, kendi ne kadar zengin olursa olsun, mutlu olamaz` anlamında kullanılan bir söz" ana avrat küfretmek (veya düz veya dümdüz gitmek),"sövmek, küfretmek" "ana gibi yâr olmaz, Bağdat gibi diyar olmaz",`insanlar içinde bize ana kadar candan bağlı dost yoktur` anlamında kullanılan bir söz "ana bir, baba ayrı","anaları bir, babaları ayrı olan (kardeşler)" ana,Anne "ana ile kız, helva ile koz","`ana ile kız, koz helvasının içindeki cevizle helva gibidirler, birbirlerinden kesinlikle ayrılmazlar` anlamında kullanılan bir söz" anamın öleceğini bilseydim kulağı dolu darıya satardım,`insan en değerli malının karşılıksız olarak elinden gideceğini bilse onu yok denecek kadar az bir paraya satar` anlamında kullanılan bir söz anamın (veya anasının) ak sütü gibi (helal olsun),`anamın sütü bana nasıl helal ise bu da sana öyle helal olsun` anlamında kullanılan bir söz "anan yahşi, baban yahşi","birini, bir işe razı etmek için onu övmek amacıyla söylenen bir söz" anasının oğlu,her yönüyle annesine benzeyen erkek çocuğu ananın bahtı kızına,`bir anne nasıl bir evlilik hayatı geçirirse kızının evlilik hayatı da kendisininkine benzer` anlamında kullanılan bir söz ananın bastığı yavru incinmez,`annenin acı sözü çocuğuna ağır gelmez` anlamında kullanılan bir söz anası ağlamak,"çok sıkıntı çekmek, eziyet çekmek, bitkin duruma gelmek" "anası turp (veya sarımsak), babası şalgam (veya soğan)",ne olduğu belirsiz kimselerin çocuğu anası yerinde,anne gibi kabul edilen (kadın) anasına avradına sövmek,birinin anasını ve karısını amaçlayarak çirkin söz söylemek "anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al","`bir kızın karakterini öğrenmek isteyenler, anasının durumunu göz önüne alırlarsa aldanmamış olurlar` anlamında kullanılan bir söz" anasından doğduğuna bin pişman,"çok tembel, üşengeç" anasından doğduğuna pişman etmek,"çok eziyet etmek, çok üzmek, bezdirmek" "anan güzel idi hani yeri, baban zengin idi hani evi?","`hiçbir duruma güvenilmez, bizim olan şeyler elimizde sürekli olarak kalmazlar` anlamında kullanılan bir söz" anasından doğduğuna pişman olmak,"çok eziyet görmek, çok üzülmek, bezdirilmek" anasından emdiği sütü burnundan getirmek,birine bir iş yaptırırken çok sıkıntı çektirmek anasını ağlatmak,"bir kimseye çok eziyet etmek, çok sıkıntı çektirmek" anasını bellemek,en büyük kötülüğü yapmak anasını eşek kovalasın!,"sözü edilen kimse veya iş için bıkkınlık, dikkate almama ve umursamama anlatan bir söz" anasını sat! (veya satayım!),"`önem verme (vermem), aldırma (aldırmam), umursama (umursamam)!` anlamında kullanılan bir söz" anasının gözü,"çok kurnaz, çok açıkgöz, dalavereci, hinoğluhin" anasının ipini satmış (veya pazara çıkarmış),"ipsiz, kendisinden her türlü soysuzluk beklenebilen (kimse)" anasının kızı,her yönüyle annesine benzeyen kız çocuğu anasının körpe kuzusu,pek küçük kucak çocuğu anasının nikâhını istemek,bir şeye değerinden çok para istemek anasından emdiği süt burnundan (fitil fitil) gelmek,bir işi yaparken çok sıkıntı çekmek anam babam,içtenlik bildiren bir söz ana arı,Arı beyi ana baba,Ana ile babanın oluşturduğu birlik ana baba eline bakmak,ana ve babanın verdiği para ile geçinmek ana baba yavrusu,nazlı büyütülmüş çocuk ana baba bir,aynı anne ve babadan olan ana baba günü,Kargaşa içindeki kalabalık ana bilim dalı,Üniversitelerde bölümlerin alt bilim veya uzmanlık dalları anabolizma,Özümleme anaca,Ana olarak ana cadde,Şehirde ara sokakların açıldığı geniş yol anacık,Annelere sevgiyle yaklaşıldığını belirten bir söz anacıl,Anasına düşkün (çocuk) anaç,"Şefkatli, anne gibi davranan" ana çizgi,Belli bir kurala göre yürütülerek bir biçimin oluşmasına yarayan çizgi anaçlaşma,Anaçlaşmak durumu anaçlaşmak,Anaç duruma gelmek anaçlık,Anaç olma durumu ana defter,Büyük defter ana deniz,Okyanus ana dil,Kendisinden başka diller veya lehçeler türemiş olan dil ana dili,Çocuğun ailesinden ve içinde yaşadığı topluluktan edindiği dil ana direk,"Gemilerde, ekleme direklerde dipteki temel parça" ana doğrusu,Dönen silindirin yan yüzünü oluşturan dikdörtgenin bir kenarı Anadolu,"Ön Asya'nın bir parçası olarak Türkiye'nin Asya kıtasında bulunan toprağı, Küçük Asya, Rum" Anadolulu,Anadolu halkından olan kimse anadut,"Ekin ve ot demetlerini arabaya yüklemeye veya harmanı aktarmaya yarayan uzun saplı, üç dişli, ahşap araç" ana duvar,"Bir yapının, dört bir yanını çevreleyen kalın dış duvar" ana düşünce,Ana fikir anaerki,Soyda temel olarak anayı alan ve ailede çocukları ana soyuna mal eden ilkel bir toplum düzeni anaerkil,"Anaerki temeline dayanan, maderşahi, matriarkal" anaerkillik,"Kadının üstünlüğüne dayalı toplumsal örgütlenme düzeni, maderşahilik" anaerobik,"Oksijensiz yerde yaşayabilen, yetişebilen" ana fikir,"Bir yazının temeli olan asıl düşünce, ana düşünce" anafora kaptırmak,başkasının emeksiz ve karşılıksız olarak yararlanmasına sebep olmak anafor,Girdap anaforcu,Yolsuzlukla kazanç peşinde olan kimse anaforculuk,Anaforcu olma durumu anaforlama,Anaforlamak işi anaforlamak,Yolsuzluk yaparak kazanç elde etmek anaforlu,"Akıntılı, cereyanlı" anagram,Bir kelimedeki harflerin yerleri değiştirilerek elde edilen kelime anahtarı beline takmak,evde yönetimi ele almak anahtar vermek,tuluat tiyatrosunda komiğe nükte yapma kolaylığı vermek anahtar uydurmak,bir kilidi açmak için kendi anahtarından başka bir anahtar kullanmak anahtar,"Kilidi açıp kapamak için kullanılan araç, açar, açkı, miftah, dil" anahtar ağızlığı,"Mobilya kapaklarının ve çekmecelerin yüzlerine açılan anahtar deliklerinin üzerine çivilenen paslanmaz çelik veya dökümden yapılmış ortası anahtara uygun, delikli metal veya plastik gereç" anahtarcı,"Anahtar yapan, satan veya onaran kimse, açkıcı" anahtarcılık,Anahtarcının yaptığı iş anahtar kelime,"Bir yazıda konuyu en açık bir biçimde yansıtan kelime veya kelime grubu, anahtar sözcük" anahtarlık,"Anahtarların kaybolmasını önlemek ve kolayca kullanılmasını sağlamak için takıldığı maden, deri vb.nden yapılan halka veya kılıf" anahtar taşı,"Kemerlerin en üstündeki taş, kilit taşı" ana kadın,Bir ailede veya bir toplulukta en çok saygı gösterilen kadın ana kapı,"Bir yapının süslü, büyük ön kapısı, portal" ana kara,Kıta ana kent,"Bir ülkenin veya bir bölgenin, çevresindeki yerleşim yerlerine ekonomik ve toplumsal yönlerden hâkim olan ve genellikle ülkenin başka ülkelerle olan her türlü ilişkisinin sağlandığı en önemli kenti, metropol, ana şehir" ana kitap,Bir bilim alanında yazılmış temel kitap anakonda,"Boğagillerden, tropikal Güney Amerika'da yaşayan, 8-10 metre uzunluğunda, avını sararak ve sıkarak öldüren bir tür yılan (Eunectes murinus)" ana kraliçe,Kralın annesi anakronik,"Çağı geçmiş, çağa uymaz, eskimiş" anakronizm,Tarih yanılgısı ana kubbe,Camilerde ayaklar veya ana duvar üzerindeki kasnağa oturtulmuş kubbe ana kucağı,"Bebeği yatırmak veya uyutmak için kullanılan, kendiliğinden sallanan bir tür araç" ana kuzusu,Pek küçük kucak çocuğu analaştırma,Analaştırmak işi analaştırmak,Annedeki özellikleri kazandırmak "analı kuzu, kınalı kuzu",her işi yolunda giden analı,Anası olan analık,Anne olma durumu analık etmek,analık görevini yapmak analık fenalık,`üvey ana fenalık simgesidir` anlamında kullanılan bir söz analıkızlı,Yuvalama analist,Çözümleyici analitik,Çözümlemeli analiz,Çözümleme analiz etmek,çözümlemek analizci,Analizle uğraşan veya analiz yapan kimse analizör,Çözümler analjezi,Ağrı yitimi analjezik,Ağrı kesici analoji,"Benzeşim, benzeşme" analojik,"Analoji ile ilgili, benzeşmeye dayanan" anamal,Sermaye anamal birikimi,Anamalcının elde ettiği artık değerin büyük bölümünü anamalına ekleyerek onu büyütmesi anamalcı,"Üretim araçlarını özel mülkiyetinde bulunduran kimse, anamal sahibi, sermayedar, sermayeci, kapitalist" anamalcılık,"Anamala dayanan ve kâr amacı güden üretim düzeni, sermayecilik, kapitalizm" ana mektebi,Anaokulu ana motif,Laytmotif ana muhalefet,İktidarın dışında mecliste sayıca en üstün olan parti ananas,"Ananasgillerden, sıcak ülkelerde yetişen bir ağaç (Ananas sativus)" ananasgiller,"Bir çeneklilerden, sıcak ülkelerde yetişen ve örneği ananas olan bitki familyası" anane,Gelenek ananeci,Gelenekçi ananecilik,Gelenekçilik ananesiz,Geleneğe sahip bulunmayan ananevi,"Geleneğe dayanan, geleneksel" anaokulu,"Öğrenim çağına henüz gelmemiş 2-6 yaş arasındaki çocukları okul düzenine hazırlayan eğitim kuruluşu, ana mektebi" ana ortaklık,"Birçok ortaklığın pay senetlerini elinde bulundurarak onları denetimi altında tutan yatırım ortaklığı, holding" anapara,İşletilen paranın faiz katılmamış bütünü anarşi,Kargaşa anarşik,Kargaşalı anarşist,Kargaşacı anarşistleşme,Anarşistleşmek durumu anarşistleşmek,Anarşist özelliği taşımak anarşistlik,Kargaşacılık anarşizm,Kargaşacılık anartri,Dil tutukluğu ana saat,"Gözlemevinde bulunan, saatler içinde en doğru olan ve öbür saatlerin ayarlanmasında kullanılan saat" ana sanlı,Annesinin soyadını alan ana sav,İleri sürülerek savunulan düşüncelerin en belli başlı olanı anasıl,"Kökten, asıl olarak, esaslı bir biçimde" ana sınıfı,Genellikle beş yaşını bitirmiş çocukları ilköğretime hazırlayan sınıf anasır,Ögeler anasız,Anası olmayan anasızlık,Anasız olma durumu anason,"Maydanozgillerden, kokulu tohumu hamur işlerinde ve rakı yapımında kullanılan bir bitki (Pimpinella anisum)" ana sözleşme,Taraflar arası düzenlenen ilk ve temel sözleşme ana şehir,Ana kent anatomi,"İnsan, hayvan ve bitkilerin yapısını ve organlarının birbiriyle olan ilgilerini inceleyen bilim, teşrih" anatomici,Anatomi uzmanı anatomik,Anatomi ile ilgili anatomist,Anatomiyle uğraşan bilim adamı ana toplardamar,Oksijeni az olan kanı kalbin sağ kulakçığına boşaltan iki büyük toplardamardan her biri anavaşya,"Göçücü balıkların Akdeniz'den Karadeniz'e çıkması, katavaşya karşıtı" ana vatan,Ana yurt ana yapı,"Bir yapı bütünü içinde yükseklik ve biçim bakımından göze çarpan, önemli bölüm" ana yarısı,Teyze anayasa,"Bir devletin yönetim biçimini belirten, yasama, yürütme, yargılama güçlerinin nasıl kullanılacağını gösteren, yurttaşların kamu haklarını bildiren temel yasa, kanunuesasi" anayasacı,"Anayasayı savunan, anayasadan yana olan (kimse)" anayasal,Anayasa ile ilgili ana yol,"Çevredeki yolların kendisine açıldığı geniş yol, cadde, ana hat" ana yön,"Kuzey, güney, doğu ve batı yönlerinden her biri" ana yurt,"İlk yurt edinilen yer, ana vatan" ana yüreği,"Annelik duygusu, ana sevecenliği" anbean,Her an anca,O kadar "anca beraber, kanca beraber",`iki veya daha çok kişi yaptıkları iş kötü de gitse birbirlerinden ayrılmamalıdırlar` anlamında kullanılan bir söz ancak,"`Yalnızca` anlamında, sınırlama bildiren bir söz, bir" ançüez,Hamsi ezmesi andaç,Ajanda andaval,Andavallı andavallı,"Ahmak, aptal, beceriksiz, şaşkın, bön, görgüsüz (kimse), andaval" andezit,Ankara taşı andık,Sırtlan andırış,"İki şey arasında bazı noktalardaki uygunluk, benzerlik durumu, temsil" andırışma,Andırışmak işi andırma,Andırmak durumu andırmak,"Benzer yanları bulunmak, çağrıştırmak" andız,Yaprakları dikenli olan bir tür ardıç andız otu,"Birleşikgillerden, nemli yerlerde yetişen, sarı çiçekli, acı ve kokulu bir ot (İnula)" andropoz,"Erkeklerde, er bezlerinin salgıladıkları hormon miktarının giderek eksilmesi sonucu cinsel gücün azalması, yaş dönümü" anekdot,Hikâyecik anele,Gemilerde türlü işlerde kullanılan bir tür demir halka anemi,Kansızlık anemik,Kansız anemometre,Yelölçer anemon,Dağ lalesi aneroit,Cıva yerine maden bir kutu kullanmak temeline dayanan kadranlı barometre anestezi,"Canlı vücudunun tümünde veya bir bölgesinde ağrı, ısı, ışık ve dokunma gibi tüm duyuların ortadan kaldırılması, duyu yitimi" anestezist,Anestezi uzmanı anesteziyoloji,Anestezi bilimi anevrizma,Bir atardamarın bir bölgesinde oluşan gevşemeye bağlı ur biçimindeki genişleme angaje,"`Bağlamak` anlamındaki angaje etmek, `bağlanmak` anlamındaki angaje olmak birleşik fiillerinde geçen bir söz" angajman,Bağlantı angajmanlı,Bağlantılı angajmansız,Bağlantısız angajmansızlık,Bağlantısızlık angaryaya koşmak,birini zorunlu olmadığı hâlde bir işte çalışmaya zorlamak angarya,"Bir kimseye veya bir topluluğa zorla, ücret vermeden yaptırılan iş, yüklenti" angarya (veya angaryasını) çekmek,"bir işi isteksizce, hatır için yapmak zorunluluğunda olmak" angaryacı,Başkasına ücretsiz iş yaptıran kimse angıç,"Harman zamanı fazla sap yüklemek için öküz ve at arabalarının iki tarafına takılan parmaklık, kanat" angın,"Ünlü, meşhur" Anglikan,İngiliz kilisesine bağlı olan kimse Anglikanizm,İngiliz kilisesinin tuttuğu inanç yolu Anglofil,İngiliz dostu Anglosakson,V. ve VI. yüzyılda Büyük Britanya'yı ele geçiren Cermen ırkından oymaklar Angolalı,Angola halkından veya bu halkın soyundan olan kimse angström,Metrenin on milyarda biri değerine eşit olan ışık dalgalarını ölçme birimi angudi,Angut kuşunun rengi angut,"Ördekgillerden, tüyleri kiremit renginde, evcilleştirilebilen bir yaban kuşu (Casarca ferruginea)" anha minha,"Aşağı yukarı, yaklaşık olarak" anhidrit,"Genellikle kaya tuzu ve alçı taşıyla birlikte bulunan doğal, susuz kalsiyum sülfat" anı,"Geçmişte yaşanmış çeşitli olaylardan belleğin sakladığı her türlü iz, hatıra" anık,Hazır anıklama,Hazırlama anıklamak,Hazırlamak anıklaşma,Anıklaşmak işi anıklaşmak,Hazır durumda olmak anıklık,Uyanıklık anılaşmak,Anı niteliği kazanmak anılma,Anılmak işi anılmak,"Anma işine konu olmak, hatırlanmak" anımsama,"Anımsamak işi, hatırlama" anımsamak,"Bilinip unutulan bir şeyi akla getirmek, hatırlamak" anımsanma,"Anımsanmak işi, hatırlanma" anımsanmak,"Anımsama durumuna konu olmak, hatırlanmak" anımsatma,"Anımsatmak işi, hatırlatma" anımsatmak,"Birisinin unuttuğu bir şeyi aklına getirmek, hatırlatmak" anırış,Anırma işi anırma,Anırmak işi anırmak,Eşek bağırmak anırtı,Eşeğin anırırken çıkardığı sesin adı anırtmak,Anırmasını sağlamak anıştırma,"Anıştırmak işi, ima" anıştırmak,"Bir şeyi açıkça söylemeyip üstü kapalı anlatmak, dolaylı anlatmak, ima etmek, ihsas etmek" anıt,"Önemli bir olayın veya büyük bir kişinin gelecek kuşaklarca tarih boyunca anılması için yapılan, göze çarpacak büyüklükte, sembol niteliğinde yapı, abide" Anıtkabir,Atatürk'ün mezarının bulunduğu anıtsal yapı anıtlaşma,"Anıtlaşmak durumu, abideleşme" anıtlaşmak,"Anıt durumuna gelmek, anıt değeri kazanmak" anıtlaştırılma,Anıtlaştırılmak durumu anıtlaştırılmak,Anıt durumuna getirilmek anıtlaştırma,"Anıtlaştırmak durumu, abideleştirme" anıtlaştırmak,"Anıt durumuna getirmek, abideleştirmek" anıt mezar,"Tarihî değeri olan kişilerin mezarı olarak yapılan anıt değerindeki yapı, mozole" anıtsal,"Anıt niteliğinde olan, anıta benzeyen, abidevi" anıtsı,"Anıtı andıran, anıta benzeyen, anıt gibi, anıtımsı, abidemsi" anız,Ekin biçildikten sonra tarlada kalan köklü sap anız biçmek,anızı ve tarla kenarındaki otları biçmek anız bozmak,anızı altüst etmek için toprağı yüzden sürmek anızlık,Anızı sürülmemiş tarla ani,Ansızın yapılan anide,Ansızın aniden,Ansızın anif,"Sert, kaba" anilin,Benzenden türeyen bir amin anilin boyalar,"Taş kömürü eterinden elde edilen, fotoğrafçılıkta, basım işlerinde, boya sanayisinde kullanılan organik boya cevheri" animasyon,Canlandırma animizm,Canlıcılık anjin,"Boğaz mukozasının şişmesi, boğak, hunnak" anjiyo,Damar görüntüleme anjiyo olmak,damar görüntüleme işlemi yaptırmak anjiyografi,Damar görüntüleme anjiyoloji,Kan ve ak kan damarlarını inceleyen bilim dalı Anka,"Masallarda adı geçen ve gerçekte var olmayan büyük bir kuş, Simurg, Zümrüdüanka" Ankara keçisi,Tiftik keçisi Ankara kedisi,Ankara yöresinde yetişen uzun tüylü kedi ırkı ankastre,"Bir oyuğa, yuvaya yerleştirilmiş (tesisat)" ankesörlü telefon,Kutulu telefon anket,Sormaca anket yapmak,bir konuda araştırma yapmak anketçi,"Anket yapan kimse, anketör" anketçilik,"Anketçinin yaptığı iş, anketörlük" anketör,Anketçi ankiloz,"Oynar eklemlerde oynaklığın kalmamasıyla eklemin işlemez duruma gelmesi, eklem kaynaşması" anlak,Zekâ anlaklı,Zeki anlam vermek,"kendince bir yargıya varmak, yorumlamak" anlam,"Bir kelimeden, bir sözden, bir davranış veya olgudan anlaşılan şey, bunların hatırlattığı düşünce veya nesne, mana, meal, fehva, deme, mazmun, medlul, valör" anlam çıkarmak,bir cümleden veya metinden yeni ve değişik bir anlam yakalamak anlamına gelmek,bir anlam bildirmek anlama,"Anlamak işi, anlamaklık, kavrama, derk, fehim, intikal, tefehhüm, vukuf" anlamak,"Bir şeyin ne demek olduğunu, neye işaret ettiğini kavramak" anladımsa arap olayım,`hiçbir şey anlamadım` anlamında kullanılan bir söz anlarsın ya!,açıklanmaması gereken bir olayı dolaylı yoldan anlatmak için kullanılan bir söz anlayalım!,"`pay isteyelim` veya `mal, para veya konumdan yararlanalım` anlamında kullanılan bir söz" anlayıp dinlemek,bir olayı iyice anlamak "anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az",`anlayışlı kimseleri en küçük bir söz bile etkiler oysa anlayışsız kimselere ne söylense yararsızdır` anlamında kullanılan bir söz anlamamazlık,343 anlamazlık anlam aykırılığı,"Karşıt anlamlı kelimelerin, sözlerin bir araya gelmesi" anlamazlıktan gelmek (veya anlamazlığa vurmak),bir şeyi anladığı hâlde anlamamış gibi davranmak anlamazlık,"Bir şeyi anlamamış, kavrayamamış gibi davranma" anlam bayağılaşması,Anlam kötüleşmesi anlam bilimi,"Dili anlam açısından inceleyen bilim dalı, semantik" anlam bilimsel,"Anlam bilimi ile ilgili, semantik" anlam daralması,"Geniş kavramları olan bir kelimenin, bu kavramlar içinden tek bir anlam bildirmesi durumu, genel bir anlamdan özel bir anlama geçiş" anlamdaş,Eş anlamlı anlamdaşlık,Eş anlamlılık anlam değişmesi,"Anlamın daralması, genişlemesi, kayması veya bayağılaşması" anlam genişlemesi,Dar bir anlamda kullanılan bazı kelimelerdeki anlamın ilgili kavramlara yayılması anlam iyileşmesi,Kötü ve olumsuz anlamı olan bir kelimenin zamanla iyi anlam kazanması anlam kayması,Yeni bir anlam vermek üzere kelimelerin gerçek anlamlarından kayarak kalıplaşmaları anlam kötüleşmesi,"Anlamı iyi ve olumlu olan bir kelimenin zamanla kötü veya kötüye doğru giden bir anlam kazanması, anlam bayağılaşması" anlamlandırma,Anlamlandırmak işi anlamlandırmak,Anlamını açıklamak anlamlı,"Anlamı olan, manalı" anlamlılık,"Anlamlı olma durumu, manidarlık" anlamsal,"Anlamla ilgili, semantik" anlamsız,"Anlamı olmayan, önemli bir şey anlatmayan, manasız, beyhude, boş, içsiz, yersiz, gıcırı bükme, ipsiz sapsız" anlamsızlaşma,Anlamsızlaşmak durumu anlamsızlaşmak,Anlamsız duruma gelmek anlamsızlaştırma,Anlamsızlaştırmak durumu anlamsızlaştırmak,Anlamsız duruma getirmek anlamsızlık,"Anlamsız olma durumu, manasızlık" anlaşık,"Aralarında anlaşma bulunan taraflardan, kimselerden biri" anlaşılma,Anlaşılmak işi anlaşıldı Vehbi'nin kerrakesi,"`işin içyüzü, gerçeği öğrenildi` anlamında kullanılan bir söz" anlaşılmak,Anlama işine konu olmak anlaşılmaz,"Anlaşılması güç olan, bir anlam verilemeyen, karışık, muğlak, tuhaf" anlaşma,Anlaşmak durumu anlaşmaya varmak,bir konuda birisiyle anlaşmak anlaşma yapılmak,anlaşma belgesi düzenlenip imzalanmak anlaşmak,"Düşünce, duygu, amaç bakımından birleşmek, antant kalmak" anlaşmalı,Anlaşmaya dayanan anlaşmazlık çıkmak,bir konuda uyuşmazlık söz konusu olmak anlaşmazlığa düşmek,"anlaşamamak, uyuşamamak" anlaşmazlık,"İki veya daha çok tarafın düşünce ve amaçları arasında ayrılık, uyuşmazlık, ihtilaf, ikilik, maraza, sürtüşme" anlaştırma,Anlaştırmak işi anlaştırmak,"Anlaşmayı, uzlaşmayı, uyuşmayı sağlamak" anlatı,Ayrıntılarıyla anlatma anlatılma,Anlatılmak işi anlatılmak,Anlatma işine konu olmak anlatım,Anlatma işi anlatım bilimi,"Üslup yöntemlerini ve türlerini inceleyen edebî araştırma ve dil bilimi dalı, stilistik" anlatımcı,Yalnızca hikâye etmeye ağırlık veren eser anlatımcılık,Dışa vurumculuk anlatımlı,Düşünce ve duyguyu güçlü ve canlı bir biçimde anlatan anlatım tonu,Anlatımda mantık ve düşünce özelliğine göre oluşan ton anlatış,Anlatma işi anlatma,"Anlatmak işi, ifham, ilam, tefhim" anlatmak,"Bilgi vermek, izah etmek" anlata anlata bitirememek,beğenilen bir şeyden çok söz etmek anlattırma,Anlattırmak işi anlattırmak,"Bir konu üzerinde bilgisini ölçmek, açıklama yaptırmak" anlayış,"Anlama işi, telakki" anlayış göstermek,istenilen veya söylenilen bir şeyi hoşgörüyle karşılamak anlayışlı,"Anlayışı olan, ferasetli, izanlı, zeki" anlayışlılık,Anlayışlı olma durumu anlayışsız,"Anlayışı kıt olan, kafasız, kavrayışsız, vurdumduymaz, kalın kafalı, izansız, ferasetsiz, gabi" anlayışsızlık,"Anlayış kıtlığı, kafasızlık, kalın kafalılık, vurdumduymazlık, izansızlık, gabilik" anlık,"Kısa süren, bir an içinde olan, enstantane" anlıkçılık,"Duyu ve irade karşısında anlığın üstünlüğünü ileri süren öğreti, zihniye, entelektüalizm" anlı şanlı,"Güzel, gösterişli, ünlü" anma,"Anmak işi, yâd" anmak,"Birini veya bir şeyi akla getirerek sözünü etmek veya onu düşünmek, zikretmek, hatırlamak" anmalık,"Anılmak üzere verilen nesne, hatıra, yadigâr, bergüzar" anma töreni,Bir kişiyi veya bir olayı hatırlamak için yapılan tören anne,"Çocuğu olan kadın, ana, valide, kocakarı, mader, nene, aba" anne olmak,"kadın, çocuk sahibi olmak" anneanne,Annenin annesi annelik,"Anne olma niteliği veya durumu, analık" annelik etmek,annelik görevini yapmak anofel,Sıtma mikrobunu aşılayan bir tür sivrisinek (Anopheles maculipennis) anomali,Sapaklık anonim,Adı sanı bilinmeyen anonim ortaklık,"Sermayesi paylara bölünmüş olan ve her ortağın sorumluluğu sermayedeki payıyla sınırlı bulunan ortaklık, anonim şirket" anonim şirket,Anonim ortaklık anons,Sesli duyuru anons etmek,"bir durumu, bir haberi sözle veya yazıyla halka bildirmek" anonsör,Sunucu anorak,"Başlıklı, su geçirmeyen spor ceket" anorganik,İnorganik anormal,"Genel olana, alışılmışa ve kurala aykırı olan, normal olmayan, düzgüsüz" anormalleşme,Anormalleşmek durumu anormalleşmek,Anormal duruma gelmek anormallik,Anormal olma durumu anot,Artı uç ensefal,Beyin ensefalit,Beyin yangısı ansız,"Anlayışsız, akılsız" ansızın,"Hatıra gelmeyen bir sırada, ani, anide, aniden, ansız, apansız, apansızın, birden, birdenbire, dangadak, defaten, durup dururken, fücceten, gürpedek, larp, larpadak, patadak, pattadak, rappadak, şakkadak, şapadanak, şappadak, şırakkadak, bedaheten, fücceten, nagehan, vehleten" ansiklopedi,"Belli bir yönteme göre düzenlenen, bilim, sanat ve uğraş dallarının tüm bilgilerini ayrıntılı olarak bir arada bulunduran, genellikle birkaç ciltten oluşan kitap, bilgilik" ansiklopedici,"Değişik alanlardaki bilgileri sistemli bir yöntemle bir araya getiren veya toplayan kimse, ansiklopedist" ansiklopedicilik,Ansiklopedicinin yaptığı iş ansiklopedik,Ansiklopedi ile ilgili ansiklopedik sözlük,"Alfabetik sıraya göre kelimelerin karşılıklarını geniş bir biçimde veren, özel adları da içine alan sözlük türü" andını bozmak,"andına uymamak, andına aykırı davranmak" ant vermek,"Allah aşkına, çocuklarının başı için vb. sözlerle karşısındakini bir şeye zorlamak" ant verdirmek,ant içmesini sağlamak ant içmek,"bir şeyi yapmaya veya yapmamaya söz vermek, yemin etmek" ant,"Tanrı'yı veya kutsal bilinen bir kişiyi, bir şeyi tanık göstererek bir olayı doğrulama, yemin, kasem" ant olsun,bir işin yapılmasına veya yapılmamasına niyet edildiğinde söylenilen söz antagonizma,Tezat antant,"Anlaşma, uyuşma, uzlaşma, mutabakat" antant kalmak,"anlaşmak, uzlaşmak" antarktik,"Güney Kutbu ile ilgili, Güney Kutbu yakınında olan" Antarktika,Güney Kutbu'ndaki kara bölgesi anten,Boşlukta yayılan elektromanyetik dalgaları toplayarak bu dalgaların transmisyon hatları içerisinde yayılmasını sağlayan cihaz antenli,Anteni olan antenli balık,"Göğüs yüzgeçleri saplı, iskeleti kemikleşmiş, sırt yüzgeçleri uzamış kemikli bir tür balık" anten yükselteci,Anten ile alıcı arasında yer alarak elektromanyetik dalgaların genliğini yükselten araç Antep fıstığı,"Antep fıstığıgillerin örnek bitkisi, yurdumuzda Gaziantep ve Siirt bölgelerinde yetişen, 10 metre boya erişebilen, kışın yaprak döken bir ağaççık, Şam fıstığı (Pistacia vera)" Antep fıstığıgiller,"Ayrı taç yapraklılardan, tipik örneği Antep fıstığı ağacı olan bir familya" Antep işi,"Gaziantep yöresine özgü, iplikleri çekilmiş ve kafes şeklini almış kumaş üzerine aynı renk iplikle verevine sarılarak yapılan bir tür el işlemesi" enterit,İnce bağırsak yangısı enterograf,Bağırsak kasılmalarını ölçmeye yarayan alet enterosel,İnce bağırsak fıtığı antet,Başlık antetli,Başlıklı antetsiz,Başlıksız antialerjik,Alerjilerin önlenmesinde veya tedavisinde kullanılan ilaç antiasit,Alkalik antibiyotik,"Bitkilerde, özellikle küf mantarlarında bulunan veya sentezle elde edilen, birçok mikroba karşı kullanılan, penisilin, streptomisin vb. maddelerin ortak adı" antibiyotik tedavisi,Antibiyotiğin gelişmeyi durdurucu veya öldürücü etkisinden yararlanılarak yapılan tedavi antidemokratik,Demokrasiye aykırı olan antidot,Panzehir antiemperyalist,Emperyalizme karşı olan antiemperyalizm,"Emperyalizme karşı tutum, davranış veya öğreti" antifriz,Dondurmaz antihijyenik,Sağlık kurallarına aykırı olan antijen,Vücuda girişi kendisine karşı antikor oluşmasına sebep olan protein yapısında madde antik,"İlk Çağdaki uygarlıklarla, özellikle eski Yunan ve Roma uygarlıkları ile ilgili olan, antika" antika,Tarihsel bir döneme ait olan antikasını bilmek,en iyisini bilmek antikacı,"Antika eşya, eser satan veya toplayan kimse" antikacılık,Antikacının yaptığı iş antikalık,Tuhaflık antikapitalist,Kapitalist rejime karşı olan (kimse) antikapitalizm,Kapitalizme karşı olma antikatot,"Basıncı azaltılmış bir elektrik boşalma tüpünde, katot ışınlarını durdurmak için tüp içerisinde katot karşısına yerleştirilen genellikle metal yaprak" Antik Çağ,Eski Yunan ve Roma uygarlıklarının gelişip yayıldığı çağ antikite,Eskilik antikomünist,Komünizme karşı olan antikomünizm,Komünizm karşıtlığı antikor,Vücuda giren antijenlere karşı oluşan bağışıklık proteini antilop,"Antiloplardan, sıcak ülkelerde yaşayan, çok hızlı koşan, boynuzlu bir hayvan (Anthilopus)" antiloplar,Geviş getiren memeli hayvanların bir familyası antimon,"Atom numarası 51, atom ağırlığı 121,76 olan, 630 °C'de eriyen, haddede veya çekiç altında işlenemeyen, çoğunlukla basım harfleri alaşımında kullanılan, mavimtırak beyaz renkte bir element (simgesi Sb)" antinomi,Çatışkı antipati duymak,kanı kaynamamak antipati,"Sevimsizlik, soğukluk, iticilik" antipatik,"Sevimsiz, itici, soğuk" antipatik bulmak,"sevimsiz bulmak, kanı kaynamamak" antipatik olmak,"sevimsiz, istenmeyen olmak" antipropaganda,Karşı propaganda antisemit,Yahudilik karşıtı olan antisemitist,Antisemitizm yanlısı antisemitizm,Yahudilere karşı düşmanca duygular besleyen ve Yahudilere karşı ayırt edici önlemler alınmasını isteyen görüş antisepsi,"El, yüz veya vücuttaki hastalık yapan mikroorganizmaları kimyasal maddelerle etkisiz hâle getirme veya yok etme işlemi" antiseptik,Antisepsi yapmak için kullanılan (madde) antisiklon,Yüksek basınçlı atmosfer kütlesi antitez,Karşı sav antitoksik,Antitoksin antitoksin,"İçine giren toksinleri zararsız duruma getirmek için vücudun çıkardığı madde, antitoksik" ant kardeşi,Kan kardeşi antlaşma,"İki veya daha çok devletin saldırmazlık, savaşta iş birliği vb. konularda kararlaştırdıkları ilkelere uygun davranmayı kabul etmeleri durumu, ahit, muahede, ahitleşme, pakt" antlaşmak,"Antlaşma yapmak, ahitleşmek" antlı,Ant içmiş antoloji,Seçki antrakt,Ara antrasit,"Güçlükle tutuşan, koku, duman çıkarmadan büyük bir ısı vererek yanan bir taş kömürü türü" antre,Giriş antrenman,Alıştırma antrenman yapmak,"spor amacıyla çalışmak, alıştırma yapmak" antrenmanlı,İdmanlı antrenmansız,"Antrenmanı olmayan, idmansız" antrenör,Çalıştırıcı antrenörlük,Çalıştırıcılık antrepo,"Gümrüklere gelen ticari eşyanın konulduğu, korunduğu yer" antrepocu,Antrepo işleten kimse antrepoculuk,Antrepocunun yaptığı iş antrikot,"Sığırın iki kürek kemiği arasından ve pirzolalık yerinden çıkartılan, kemiğinden sıyrılmış et dilimi" antrok,"Triyas devri katmanlarında bulunan, derisi dikenlilerden, deniz lalelerinin saplarını oluşturan kalsiyum karbonat birleşimli fosil" antropoit,İnsansı antropoitler,İnsansılar antropolog,"İnsan bilimi uzmanı, insan bilimci" antropoloji,"İnsanın kökenini, evrimini, biyolojik özelliklerini, toplumsal ve kültürel yönlerini inceleyen bilim, insan bilimi" antropolojik,"İnsan bilimiyle ilgili, insan bilimsel" antropomorfizm,İnsan biçimcilik antroposantrizm,İnsanmerkezcilik antrparantez,"Söz arasında, sırası gelmişken" anut,İnatçı anüri,İdrar oluşturamama biçiminde ağır bir böbrek rahatsızlığı belirtisi anüs,"Sindirim sisteminin sonunda bulunan ve dışkının atılmasına yarayan çıkış deliği, makat, şerç, büzük, göt, sofra" anüs yüzgeci,Balıklarda anüs bölgesinde tek olarak bulunan yüzgeç anyon,"Negatif elektrikle yüklü iyon, eksin" anzarot,Sıcak ülkelerde yetişen bodur bir ağaç (Sarcocolla) aort,Ana atardamar apacı,Çok acı apaçık,"Çok açık, çok belirgin" apaçıklık,Apaçık olma durumu apak,Bembeyaz apalak,"Tombul, gürbüz, iri (bebek veya küçük çocuk)" apandis,Kör bağırsağın ince bir parmak gibi olan son bölümü apandisit,Apandisin iltihaplanması apansız,Ansızın apansızın,Ansızın aparey,"Çeşitli parçalardan meydana gelen alet, cihaz" aparkat,Boksta bükük kolla aşağıdan yukarıya doğru çeneye atılan yumruk aparmak,Alıp götürmek apartman,Birkaç katlı ve her katında bir veya birkaç daire bulunan yapı apar topar,Telaş ve acele ile apart otel,"Konaklayanların yeme içme gereksinimlerini kendilerinin karşılayabilmesi için odalarında veya katlarında her türlü gerecin bulunduğu otel, otelgarni" apaş,Hayta apatit,"Doğada bulunan, içinde flor veya klor olan doğal kalsiyum fosfat" apaydın,Çok aydınlık apaydınlık,Apaydın olma durumu apayrı,"Büsbütün ayrı, bambaşka" apaz,Avuç apaz,Çok az apazlama,"Apazlamak işi, avuçlama" apazlamak,Avuçlamak apel,Anonim ortaklıklarda sermaye artırımı için yapılan ödeme çağrısı aperitif,Ön içki apış,Butların iç tarafı apışak,"Bacaklarını açarak yürüyen, ayrık bacaklı" apış arası,İki bacağın arasında kalan yer apışık,"Yorgun, güçsüz" apışlık,Ağ apışma,Apışmak işi apışmak,Hayvan yorgunluktan bacaklarını birbirinden ayırarak çöküvermek apışıp kalmak,ne yapacağını bilemez duruma gelmek apıştırma,Apıştırmak işi apıştırmak,Hayvanı çok yorarak yürüyecek güç bırakmamak apiko,"Geminin, zinciri toplayıp demirini kaldırmaya hazır olması" aplik,"Duvar şamdanı, duvar lambası" aplikasyon,Uygulama aplike,Düz veya desenli bir kumaştan kesilmiş motiflerin bir başka kumaşa işlenmiş durumu apokaliptik,"Anlaşılmaz, kapalı, karanlık (söz veya yazı)" apokrif,Doğruluğuna güvenilmez söz veya yazı apolet,"Subaylarda rütbeyi göstermek için üniformaların omuzlarına takılan işaretli parça, omuzluk" apoletleri sökülmek,bir suç sebebiyle rütbesi indirilmek veya askerlikten atılmak aport,Avın veya kendisine gösterilen şeyin üzerine atılıp getirmesi için köpeğe verilen buyruk sözü aportta beklemek,köpek avını kovalamak üzere hazırda beklemek aposteriori,Sonsal apoşi,"Çember biçiminde, telden yapılma, torbaya benzeyen büyük gözlü ağ" apotr,"Yardımcı, koruyucu, havari" apraksi,Beceri yitimi apre,"Kumaş veya derinin cilalanması, perdahlanması" apreci,Apre yapan kimse apreleme,Aprelemek işi aprelemek,"Kumaş veya deriyi cilalamak, perdahlamak" apreli,"Apresi yapılmış, perdahlanmış veya cilalanmış" apresiz,"Apresi yapılmamış, perdahlanmamış veya cilalanmamış" apriori,Önsel apse,Çıban apse yapmak,bir doku içinde iltihap oluşmak apseleşme,Apseleşmek durumu apseleşmek,"Yara irin bağlamak, apse yapmak" apsent,Pelinle kokulandırılmış sert bir içki apsis,"Yönlü bir eksen üzerinde bir noktanın, başlangıç noktasına olan uzaklığının cebirsel değeri" aptal,"Zekâsı pek gelişmemiş, zekâ yoksunu, alık, ahmak, alık salık" aptal yerine koymak,"hiçbir şeyden anlamaz, bilmez sanmak" aptal olmak,aptal durumda bulunmak aptal aptal,"Aptal gibi, aptalca, aval aval" aptalca,"Biraz aptal, alık salık" aptalcasına,Aptalca aptallaşma,"Aptallaşmak durumu, ahmaklaşma" aptallaşmak,"Zekâsını işletemez olmak, alıklaşmak, ahmaklaşmak" aptallaştırma,"Aptallaştırmak durumu, ahmaklaştırma" aptallaştırmak,"Aptallaşmasına sebep olmak, aptal duruma getirmek, ahmaklaştırmak" aptallığa vurmak,"bir şeyi bilmez, anlamaz gibi görünmek" aptallık,Aptal olma durumu aptallık etmek,aptalca davranmak veya aptalca iş görmek apteriks,Kivi (I) apukurya,Et kesimi apul apul,Tombul çocuklar bacaklarını açarak (salına salına yürümek) Ar,Argon elementinin simgesi ar,100 m² değerinde yüzey ölçü birimi ar,"Utanma, utanç duyma" ar dünyası değil kâr dünyası,`kişi para kazanmak için namusuna dokunmadıktan sonra şu veya bu işi yapmaktan utanmamalıdır` anlamında kullanılan bir söz ar etmek,utanmak ar namus tertemiz,utanması olmayan ar ve hayâ perdesi yırtılmak,"utanmamak, utanç duymamak" "ar yılı değil, kâr yılı",birinin sıkılmayı bir yana bırakarak yalnız çıkarına baktığı anlatılırken söylenen bir söz arına dokunmak,utanç duymak ar damarı çatlamış,"utanç duyulacak şeyleri sıkılmadan yapan, utanmaz" araları limoni olmak,aralarında hafif bir kırgınlık olmak arası (veya araları) açılmak (veya açık olmak veya bozulmak),"arkadaşlıkları sarsılmak, arkadaşlık bağları kopmak, birbirine darılmak" arasını (veya aralarını) bulmak,"araları bozulmuş iki kişiyi uzlaştırmak, barıştırmak" arasını (veya aralarını) açmak (veya bozmak),"iki kişi arasındaki dostluğu, ilişkiyi bozmak" aralarından su sızmamak,"aralarında çok yakın, sıkı fıkı arkadaşlık bulunmak" aralarından kara kedi geçmek,"birbirinden soğumak, aralarına soğukluk girmek" araları şekerrenk (veya serin) olmak,iki kişi arasında dostluk ilişkileri bozuk olmak aralarına kara kedi girmek,"iki dost birbirine gücenmek, iki dostun arasına soğukluk girmek" araya vermek,yararsız bir işe harcamak aralarındaki buzları eritmek,"kırgınlığı, küslüğü ortadan kaldırmak" arayı yapmak,arasını bulmak arası geçmeden,"vakit geçmeden, sıcağı sıcağına" arası hoş (veya iyi) olmamak,o şeyden hoşlanmamak arası hoş (veya iyi) olmamak,"o kimseyle aralarında gerginlik, geçimsizlik olmak" arası olmamak,geçinememek arası soğumak,aradan zaman geçerek önemini yitirmek arayı soğutmak,"eski yakınlık, dostluk kalmamak" araya almak,bir çevreye kabul etmek araya girmek,iki kişinin arasındaki bir işe karışmak araya gitmek,"harcanmak, karışıklığa kurban olmak" araya kaynayıp gitmek,göz ardı edilmek araya koymak,bir işte sözü geçer bir kimsenin aracılığına başvurmak araya (veya aralarına) soğukluk girmek,arada kırgınlık oluşmak arayı açmak,aradaki uzaklık artmak aralarında dağlar kadar fark olmak,"aralarında her yönden büyük ayrılıklar bulunmak, benzer nitelikler çok az olmak" arasına (veya aralarına) karışmak,büyüyüp yetişmek aradan kaldırmak,iş yapma imkânını yok etmek aradan sıyrılmak,kötü bir işten kendini kurtarmak ara,"İki şeyi birbirinden ayıran uzaklık, aralık, boşluk, mesafe" ara vermek,"yeniden başlamak için bir işi bir süre bırakmak, durmak" arada çıkarmak,başka işler arasında bir işi de yapıvermek ara vermeden,"sürekli, durmadan" arada kaynamak,karışık bir durumda gereken ilgiyi görmemek aradan çekilmek,ara bulucu olmaktan vazgeçmek aradan çıkarmak,birçok işten birini yapıp bitirivermek aradan çıkmak,yapılması gereken öteki işlerle uğraşılabilmesi için bir iş önce bitirilmek arada kalmak,iki tarafı uzlaştırmak üzere araya girme dolayısıyla güç duruma düşmek araba devrilince yol gösteren çok olur,`iş işten geçtikten sonra verilen öğüdün değeri yoktur` anlamında kullanılan bir söz arabasını düze çıkarmak,karşılaştığı güçlükleri yenip işini kolay yürür duruma getirmek arabanın ön tekerleği nereden geçerse art tekerleği de oradan geçer,`kıdem ve yaş bakımından büyük olanların yaptıkları her zaman örnek alınır` anlamında kullanılan bir söz arabanın tekerine taş koymak,güçlük çıkarmak araba kullanmak,arabayı sürmek araba,"Tekerlekli, motorlu veya motorsuz her türlü kara taşıtı" araba ile tavşan avlanmaz,`her işte başarıya ulaşabilmek için kullanılması gereken özel yöntemler vardır` anlamında kullanılan bir söz araba araba,Arabalar dolusu arabacı,Arabayı süren kimse arabacılık,Arabacının yaptığı iş araba falakası,"Çift atlı arabalarda, okun dibinde ve iki yanında bulunan, uçlarına koşum kayışları bağlanan ağaç bölüm" arabalı,Arabası olan arabalık,Garaj arabalı vapur,"Kara yolu ve demir yolu araçları ile yolcuları bir kıyıdan öbür kıyıya geçirmeye yarayan gemi, arabalı, araba vapuru, feribot" araba mezarlığı,Kullanılmaz duruma gelmiş veya eski arabaların bırakıldığı yer araban,Klasik Türk müziğinde bir makam arabankürdi,Klasik Türk müziğinde az kullanılmış birleşik bir makam arabaşı,"Hindi veya tavuk etiyle hazırlanan, pişmiş ve dondurulmuş hamur ile birlikte yenen çorba" ara başlık,Esas bölümün alt başlıklarından her biri araba vapuru,Arabalı vapur arabesk,"Arap müziğini andıran, genellikle karamsarlığı konu edinen bir müzik türü" arabeskçi,Arabesk müzik sanatçısı arabeskleşme,Arabesk durumuna gelme arabeskleşmek,Arabesk özelliği kazanmak Arabi,Arapça Arabist,Arap dili ve edebiyatıyla uğraşan kimse Arabistan defnesi,"Dulaptal otugillerden, Asya ve Afrika'nın sıcak bölgelerinde yetişen, kabukları hekimlikte kullanılan bir ağaççık (Daphne gnidium)" ara bono,Arada ödenen olağan dışı bono arabozan,"İki kişinin arasındaki dostluğu veya geçimi bozan (kimse), ara bozucu, ordubozan, fesatçı, fitçi, nifakçı, münafık, müfsit, müzevir" arabozanlık,"Arabozanın işi, ara bozuculuk, ordubozanlık, fesatlık, fesatçılık, fitçilik, nifakçılık, münafıklık, müzevirlik, müfsitlik" ara bozucu,Arabozan ara bozuculuk,Arabozanlık ara bulma,Anlaşmazlık durumunda bulunan kimseleri uzlaştırma işi ara bulucu,"Bir anlaşmazlıkta tarafları uzlaştıran kimse, aracı, uzlaştırıcı" ara buluculuk,Uzlaştırıcılık ara buluculuk etmek,ara bulmada yardımcı olmak aracı,Ara bulucu aracı koymak,"bir kimseyi, uzlaşma sağlamak için görevlendirmek" aracılığıyla,"-le bağlantı kurularak, -nın yardımıyla, vasıtasıyla, eliyle, yoluyla, marifetiyle, tarafından" aracılık etmek,"bir işin çözümünde araya girerek yardım etmek, tavassut etmek" aracılık,"Aracının yaptığı iş, tavassut" ara cümle,"Birleşik veya yalın cümlelerde anlamı biraz daha açıklamak, gereksinim duyulan bir anlamı eklemek veya anlatıma zenginlik katmak için araya giren iki virgül veya iki kısa çizgi içinde verilen cümle, ara tümce" araç,Bir iş yapmakta veya sonuçlandırmakta gücünden yararlanılan nesne araççılık,"Düşünme biçimlerinin, kuramların, mantık ve ahlak biçimlerinin yalnızca hayatın değişik şartlarına uyma araçları olduğunu savunan dünya görüşü, enstrümantalizm" araçlı,"Araçla yapılan veya olan, vasıtalı" araçlı jimnastik,Aletli jimnastik araçsız,"Doğrudan doğruya yapılan veya olan, vasıtasız, bilavasıta" araçsızlık,Araçsız olma durumu ara deniz,"Okyanuslardan dar ve az derin boğazlarla ayrılan, karaların arasına sokulmuş deniz" Araf,İslam inancına göre cennet ile cehennem arasında bir yer Arafat'ta soyulmuş hacıya dönmek,"her şeyini kaybedip çırılçıplak kalmak, çaresiz kalmak" Arafat,Hacıların Kurban Bayramı'nın arife günü toplandıkları Mekke'nin doğusundaki tepe aragonit,"Beyaz, yeşil, mavimsi gri renkte billurlaşmış bir kalsiyum karbonat türü" arak,Ter araka,İri taneli bezelye ara kapı,İki yapı veya oda arasında geçişi kolaylaştırmak için açılan kapı ara kararı,Bir davanın bakılmasını kolaylaştırmak için yargıdan önce önlem niteliğinde verilen karar ara kazanç,Malı bütünüyle devretmeden arada elde edilen kazanç arakçı,"Araklayan, çalan (kimse)" arakçılık,Hırsızlık ara kesit,"Çizgilerin, yüzeylerin, katı cisimlerin birbirlerine rastladıkları ve kesiştikleri yer" arakiye,"Dervişlerin giydikleri, tiftikten yapılmış ince külah" araklama,"Araklamak işi, çalma, aşırma" araklamak,"Çalmak, aşırmak" ara konakçı,"Asalağın, gelişme evreleri sırasında beslenip barındığı konakçılardan her biri" aralama,Aralamak işi aralamak,"İki şey arasında açıklık oluşturmak, az açmak" aralanma,Aralanmak işi aralanmak,"Biraz açılmak, aralık olmak" aralatma,Aralatmak işi aralatmak,"Aralık duruma getirtmek, biraz açtırmak" aralık,Ara aralık vermek,yeniden başlamak üzere bir işi kısa süre bırakmak aralıklı,"Birbirine bitişik olmayan, aralarında açıklık bulunan, aralı, fasılalı" aralık oyunu,"İki perde arasında yapılan koro, bale, monolog vb. eğlendirici oyun" aralıksız,"Birbirine bitişik olan, aralarında açıklık bulunmayan, kesintisiz" aralıkta,"Öbür şeyler arasında, bu arada" arama yapmak,"yakalamak veya suç belgelerini elde etmek için bir kimsenin evinde, iş yerinde, üzerinde veya eşyasında araştırma yapmak" arama,"Aramak işi, taharri" arama emri,Yapılacak arama işlemi için yetkili organdan alınan buyruk aramakla bulunmaz,`çok değerli ancak rastlantı ile ele geçer` anlamında kullanılan bir söz "arayan Mevla'sını da bulur, belasını da","`iyiyi amaçlayanlar iyiye, kötüyü amaçlayanlar ise kötüye ulaşırlar` anlamında kullanılan bir söz" arayıp (veya aramak) taramak,"dikkatle aramak, çok aramak" aramak,Birini veya bir şeyi bulmaya çalışmak arayıp da bulamamak,beklenmedik iyi bir durumla karşılaşmak arayıp sormak,biri hakkında haber sormak arama kararı,Arama yapılabilmesi için hâkim tarafından verilmiş karar ara mal,Üretilecek malı elde etmek için üretim sırasında kullanılan yarı işlenmiş mal arama tarama,"Polisin kuşkulu gördüğü kimseler üzerinde bıçak, silah, esrar vb. yasak şeyler araması" ara nağme,"Şarkı, türkü, köçekçe vb. küçük güfteli bestelerde, güftenin iki kıtası arasına veya başına, sonuna da gelebilen, sözsüz çalınan parça" aranılma,Aranılmak durumu aranılmak,Arama işine konu olmak aranje,`Düzenlenmek` anlamında aranje etmek birleşik fiilinde geçen bir söz aranjman,Düzenleme aranjör,Düzenleyici aranma,Aranmak işi aranmak,Arama işine konu olmak aranıp taranmak,dikkatlice bir şey aramak arantı,Aranılan çözüm Arap,Orta Doğu ile Kuzey Afrika'nın büyük bir bölümünde yaşayan yaşayan halktan veya bu halkın soyundan olan kimse Arap'ın yalellisi gibi,"usanç verecek biçimde sürüp giden (iş, konuşma vb.)" Arap uyandı (veya Arap'ın gözü açıldı),geçen bir olaydan ders alındığını anlatan bir söz Arapça,"Sami dilleri ailesine giren ve Arap ülkelerinde kullanılan dil, Arabi" Arapçalaştırma,"Arapçalaştırmak işi, Arabizasyon" Arapçalaştırmak,Arapçaya çevirmek Araplaşma,Araplaşmak durumu Araplaşmak,"Arap olmak, Araplığı benimsemek" Araplaştırma,Araplaştırmak durumu Araplaştırmak,Arap kimliğini kazandırmak Araplık,Arap olma durumu Arap rakamları,Bugün kullandığımız sayıları gösteren rakamlar arap sabunu,"Potasla yapılan, yumuşak, esmer bir sabun" arapsaçına dönmek,işler çok karışıp çözümlenmesi güç bir duruma gelmek arapsaçı gibi,karmakarışık arapsaçı,"Küçük, yuvarlak ve çok sık yeşil yaprakları olan, uzadıkça aşağı doğru sarkan bir tür süs bitkisi" Arap tavşanı,"Kemirgenlerden, Kuzey Afrika ve Arabistan'da yaşayan, tahıllarla beslenen, boyu 20, kuyruğu ise 22 santimetre kadar olan bir tür memeli (Jaculus jaculus)" Arap zamkı,"Akasyadan elde edilen bir zamk, zamkıarabi" ararot,"Sıcak iklimlerde yetişen maranta adlı kamıştan ve başka bitkilerin kökünden çıkarılan, çocuk maması yapmaya yarayan un" ararot kamışı,Maranta Arasat,"Müslüman inanışına göre, kıyamet günü bütün ölülerin dirilip toplanacakları yer" ara seçim,Genel seçimler dışında yapılan ara dönem seçimleri ara sıcak,Soğuk ve sıcak yemek servisi arasında ikram edilen hafif sıcak yiyecek ara sınav,"Üniversitelerde yarıyıl içinde yapılan sınav, vize, vize sınavı" ara sıra,"Seyrek olarak, arada bir, arada sırada, bazen, bazı bazı, kimi vakit, kimi zaman, zaman zaman, anbean, gâh, gâhi, kâh" arasız,"Sürekli olarak, arkası kesilmeden, ara vermeden, müstemirren, vira" ara sokak,Ana yola açılan ikinci derecedeki yol ara söz,"Doğrudan doğruya konuşulan veya yazılan konuyu ilgilendirmeyen dolaylı söz, istitrat" arasta,Çarşılarda veya alışveriş bölgelerinde aynı işi yapan esnafın bir arada bulunduğu bölüm araşit,Yer fıstığı araştırı,Araştırma araştırıcı,Araştırmacı araştırıcılık,Araştırmacılık araştırılma,Araştırılmak işi araştırılmak,"Araştırma yapılmak, gözden geçirilmek" araştırma,"Araştırmak işi, araştırı, istikşaf, taharri, tetkik" araştırmacı,"Araştırma yapan, inceleyen kimse, araştırıcı, araştırman, mütetebbi" araştırmacılık,"Araştırmacı olma durumu, araştırıcılık" araştırma filmi,Herhangi bir bilimsel araştırmada alıcının salt bir kayıt aracı olarak kullanılmasıyla elde edilen film araştırma görevlisi,"Yükseköğretim kurumlarında yapılan araştırma, inceleme ve deneylerde yardımcı olan ve yetkili organlarca verilen görevleri yapan öğretim yardımcısı, asistan" araştırmak,Birini veya bir şeyi bulmak için bir yeri gözden geçirmek araştırman,Araştırmacı aratma,Aratmak işi aratmak,Arama işini bir başkasına yaptırmak aratmamak,"yerini doldurabilmek, yokluğunu sezdirmemek" ara tümce,Ara cümle arayıcı,Bir şeyi aramayı iş edinen kimse arayıcı fişeği,Bir tür donanma fişeği arayış,Arama işi ara yön,"Dört ana yönden ikisi arasında olan yönlerden her biri, asyön" âraz,Belirtiler arazbar,Türk müziğinde bir birleşik makam arazbarbuselik,Türk müziğinde bir birleşik makam arazi,"Yeryüzü parçası, yerey, toprak" arazi açmak,"fundalık, koruluk, sazlık yerleri temizleyerek tarıma elverişli duruma getirmek" arazi olmak,sıvışmak araziye uymak,"ortama, çevreye uymak" arbalet,"Kundaklı, tetikli yay" arbede,"Çatışma, patırtı" arbitraj,Ara kazanç arboretum,Ağaç parkı arda,İşaret olarak yere dikilen çubuk ardak,İçten çürümeye yüz tutmuş ağaç ardaklanma,Ardaklanmak durumu ardaklanmak,Ağaçlarda mantarların sebep olduğu çürümeye uğramak art arda,Arka arkaya ardı ardına,"Ara vermeden, aralıksız olarak, sürekli bir biçimde" ardıç,"Servigillerden, güzel kokulu yapraklarını kışın da dökmeyen, yuvarlak kara yemişleri ilaç olarak kullanılan bir ağaççık (Juniperus)" "ardıcın közü olmaz, yalancının sözü olmaz","`ardıç ağacının ateşi çabuk geçer, kül olur; yalancının sözü de böyledir, ona da güvenilmez` anlamında kullanılan bir söz" ardıç kuşu,"Karatavukgillerden, Avrupa ve Asya ormanlarında yaşayan, sırtı kahverengi, karnı ak, kuyruğu kara bir tür kuş (Turdus pilaris)" ardıç otu,Ardıç ağacının küçük bitkisi ardıç rakısı,Cin ardıl,"Birinin ardından gelip onun yerine geçen kimse, arda, halef, öncel karşıtı" ardıl görüntü,Ardışık görüntü ardılma,Ardılmak işi ardılmak,Birisinin sırtına asılmak ardın ardın,"Geri geri, ardı sıra" ardınca,"Hemen arkasından, hemen ardından, arkası sıra, ardı sıra, peşinden, peşi sıra, takiben" ardı sıra,Ardınca ardışık,"Birbiri ardından gelen, mütevali" ardışık görüntü,"Bir duyunun kaybolmasından sonra da devam eden görüntü, ardıl görüntü" ardışıklık,Ardışık olma durumu ardışık olgular,Bir hastalıktan sonra görülebilen fakat hastalığın kesin sonucu olmayan olgular ardışık sayılar,"Bir, iki, üç gibi birbiri ardınca gelen sayılar" ardiye,"Evlerde kullanılmayan, saklanması gereken eşyaların konulduğu bölüm" ardiyeci,Ardiye işleten kimse arduvaz,Kayağan taş arefe,343 arife arena,"Boğa güreşi, yarış, oyun vb. gösteriler yapılan alan" areometre,Sıvıölçer argaç,Atkı argaçlama,Atkılama argaçlamak,Atkılamak argali,Yaban koyunu argın,Bitkin argınlık,"Argın olma durumu, kudretsizlik, mecalsizlik" argıt,"Geçit, boğaz, dağ boğazı, derbent" argo,Her yerde ve her zaman kullanılmayan veya kullanılmaması gereken çoklukla eğitimsiz kişilerin söylediği söz veya deyim argolaşma,Argolaşmak durumu argolaşmak,Karşılıklı argo konuşmak argon,"Atom numarası 18, atom ağırlığı 39,9 olan, havada % 1 oranında bulunan, rengi, kokusu ve tadı olmayan bir element (simgesi Ar)" argonot,"Kafadan bacaklılardan, salyangoz kabuğu biçiminde kabuğu olan ve ahtapota benzeyen bir hayvan (Argonauta argo)" argüman,Kanıt arı,Temiz arı bal alacak çiçeği bilir,`işini bilen kimse nereye başvuracağını bilir` anlamında kullanılan bir söz arı bey olan kovana üşer,"`halk, kendisine önderlik edecek kişinin çevresinde toplanır` anlamında kullanılan bir söz" arı gibi eri olanın dağ kadar yeri olur,"`çalışkan kişileri olan aile ve toplumlar, her yerde bol kazanç elde ederler` anlamında kullanılan bir söz" arı gibi,çok çalışkan arı gibi sokmak,"iğnelemek, acı söz söylemek" arı kızdıranı sokar,"`kişi, sonunda öleceğini de bilse kendisini sinirlendirene saldırır` anlamında kullanılan bir söz" "arı söğüdü, akıllı öğüdü sever",`herkes işine yarayan şeyi benimser` anlamında kullanılan bir söz arının yuvasına kazık (veya çöp) dürtmek,tehlikeli kişiyi kışkırtmak arı,"Zar kanatlılardan, bal ve bal mumu yapan, iğnesiyle sokan böcek (Apis mellifica)" arı beyi,"Her kovanda bir tane bulunan, üreme yeteneği olan arı, ana arı, ana kraliçe" arı biti,"Kör, kanatsız, kızılca renkli küçük sinek (Braula caeca)" arıcı,Bal almak için arı yetiştiren kimse arıcılık,Arıcının yaptığı iş arı dalağı,Bal peteği arık,Ark arık çekmek,"tıkanan, bozulan arkları temizleyip açmak" arık,"Zayıf, cılız, kuru, sıska" arık ata kuyruğu da yüktür,"`güçsüz kişi, kimseye yardım edecek durumda değildir` anlamında kullanılan bir söz" arık etten yağlı tirit olmaz,"`değersiz kişiden yararlı iş, verimsiz tarladan bol ürün beklenmez` anlamında kullanılan bir söz" arık öküze bıçak çalınmaz,`güçsüz kimseyi ezmek yiğitlik değildir` anlamında kullanılan bir söz arıkçı,Su yolu yapan kimse arı kil,"Porselen yapmakta kullanılan bir tür ak ve gevrek kil, kaolin" arıklama,Arıklamak işi arıklamak,Arık (II) duruma gelmek arıklaşma,Arıklaşmak işi arıklaşmak,Arık (II) olmak arıklatma,Arıklatmak işi arıklatmak,Arık (II) duruma getirmek arıklık,"Zayıflık, sıskalık" Arıkovanı,Yengeç takımyıldızı yöresinde bir yıldız kümesi arı kovanı,Arıların içinde bal yaptıkları çeşitli maddelerden yapılmış yuva arı kovanı gibi işlemek,bir yerin gireni çıkanı çok olmak arı kuşu,"Arı kuşugillerden, Güney Avrupa, Kuzey Afrika, Orta Asya'da az ağaçlıklı, açık yerlerde yaşayan, sırtı sarı, karnı mavimsi yeşil bir kuş (Merops apiaster)" arı kuşugiller,Omurgalı hayvanlardan kuşlar sınıfına giren bir familya arılama,"Arılamak işi, tenzih" arılamak,"Bir şeyde herhangi bir ayıp veya kusur bulunmadığını bildirmek, tenzih etmek" arılanma,Arılaşma arılanmak,Arılaşmak arılar,"Tek tek veya bir topluluk düzeni içinde yaşayan, vücutları, özellikle karınları ve arka ayakları kıllarla örtülü zar kanatlılar familyası" arılaşma,"Arılaşmak durumu, arılanma, özleşme" arılaşmak,"Arı duruma gelmek, arılanmak, saflaşmak, özleşmek" arılaştırma,"Arılaştırmak işi, özleştirme" arılaştırmak,"Arı duruma getirmek, özleştirmek" arılık,"Temizlik, saffet, sililik" arılık,"Kovanların konulduğu yer, kovanlık" arındırma,Arındırmak işi arındırmak,Arınmasını sağlamak arınma,"Arınmak işi, temizlenme" arınmak,Temizlenmek arı sili,Tertemiz arı sütü,"Genç işçi arının başındaki bezlerden salgıladığı, azotu çok madde" arış,Kolun dirsekten parmaklara kadar olan bölümü arış,Çözgü arıtıcı,Arıtma özelliği olan (şey) arıtıcılık,Arıtıcı olma durumu arıtım,"Petrol, yağ vb. maddeleri arıtma işi, rafinaj" arıtımevi,"Şeker, petrol vb. maddelerin arıtıldığı yer, tasfiyehane, rafineri" arıtma,Arıtmak işi arıtmak,Temizlemek arız olmak,"bulaşmak, ilişmek" arız,Sonradan ortaya çıkan arıza,"Aksama, aksaklık, bozulma" arıza yapmak,"bozulmak, işlemez duruma gelmek" arızalanma,"Arızalanmak işi, bozulma" arızalanmak,"Arıza yapmak, aksaklık göstermek, bozulmak" arızalı,"Aksayan, işlemeyen, bozulmuş (araç vb.)" arızasız,"Aksamayan, bozulmadan işleyen" arızi,"Sonradan olan, dıştan gelen" Ari,İran'dan geçerek Kuzey Hindistan'a yerleşen halk veya bu halktan olan kimse ari,Çıplak Ari dil,Hint-Avrupa dil ailesinin Hint-İran grubu arif,Çok anlayışlı ve sezgili (kimse) arif olan anlar (veya anlasın),herkesin anlayacağı kadar açık söylenmeyen bir sözün gerçek anlamını kavrayanlar için söylenen bir söz arifane,Arif olana yakışacak bir biçimde arifeyi gösterip bayramı göstermemek,bir işi sonuna kadar başarılı götürüp sonunda olumlu sonuca ulaşamamak arife,"Belirli bir günün, olayın bir önceki günü veya ona yakın günler, ön gün" arife günü yalan söyleyenin bayram günü yüzü kara çıkar,`bir sözün yalan olduğu çabuk anlaşılır ve söyleyen toplum içinde utanılacak bir duruma düşer` anlamında kullanılan bir söz arife günü,Dinî bayramlardan önceki gün Aristocu,Aristotelesçi Aristoculuk,Aristotelesçilik aristokrasi,Soylu erki aristokrat,Soylu erki yanlısı aristokratik,Soylu erki ile ilgili aristokratlık,Aristokrat olma durumu Aristotelesçi,"Aristotelesçilik yanlısı olan, Aristocu, gezimci, peripatetist" Aristotelesçilik,"Yunan filozoflarından derslerini öğrencileriyle birlikte gezinerek veren Aristoteles'in felsefesi, gezimcilik, Aristoculuk, peripatetizm" aritmetik,"Matematiğin, konusu sayılar, bunların özellikleri ve işlemler olan kolu, hesap" aritmetik dizi,"Ardışık terimleri arasındaki ayrım değişmeyen dizi: 1,3,5,7,9... dizisi aritmetik bir dizi olup ortak çarpan denilen değişmez oranı 2 sayısıdır" aritmetik işlem,Aritmetik yoluyla yapılan çözüm aritmetik orta,"Bir diziyi oluşturan sayıların toplamının, dizinin terim sayısına bölünmesiyle elde edilen sayı" aritmetiksel,Aritmetik ile ilgili aritmi,Kalp atışlarındaki düzensizlik ve eşitsizlik aritmik,"Ritimli olmayan, düzensiz" ariya,"Sancağı, yelkeni veya sereni direkten aşağı alma" ariyet,Ödünçleme ariyeten,"Eğreti olarak, ödünç olarak" ariza,Yüksek bir makama sunulan mektup veya dilekçe ariz amik,"Enine boyuna, her yönü ile" arjantin,Büyük bira bardağı Arjantinli,Arjantin halkından veya bu halkın soyundan olan kimse ark,"İçinden su akıtmak için toprak kazılarak yapılan açık oluk, arık, dren, karık" arkasında yumurta küfesi yok ya! (veya olmamak),sırtında yumurta küfesi yok ya! arkasından atlı kovalamak,bir işi gereksiz bir telaş içinde yapmak arkasından atmak (veya konuşmak),dedikodusunu yapmak arkasından koşmak,"iş yaptırmak için birinin arzusunu kollamak, görüşme fırsatı aramak" arkasından sürüklemek,arkasından gelmesini sağlamak arkasından teneke çalmak,tenekeye sopa vb. ile vurarak giden bir kişiye hakaret etmek arkasında dolaşmak (veya gezmek),bir işi yaptırmak için ilgili veya yetkili bir kimsenin uğradığı yerlere giderek görüşme fırsatı aramak arkaya bırakmak (veya koymak),"sonraya, başka zamana bırakmak, ertelemek" arkasını (birine) vermek,birinin koruyuculuğuna güvenmek arkasını almak,bir işi tamamlamak arkasını bırakmak,peşini bırakmak arkasını dayamak,birinin koruyuculuğuna güvenmek arkasını getirememek,başladığı bir işi sürdürüp sona erdirememek arkasını sağlama almak,bir işe başlarken çok güçlü bir destek bulmuş olmak arkasını sıvamak,"birini övmek, iltifat etmek" arkasını (bir şeye) vermek,dönmek arkaya kalmak,"geride kalmak, sonraya kalmak, geriden gelmek" arkasına düşmek (veya takılmak),bir işi sona erdirmek için sıkı çalışmak arkasından zil takıp oynamak,birinin bir yerden ayrılmasına veya bir işte başarısızlığa uğramasına çok sevinmek arkasına almak,"sırtına yüklemek, taşımak" arkasına (bile) bakmadan gitmek (veya kaçmak),arkada kalanlarla ilgilenmeden bir yerden hızlıca ayrılmak arka,"Bir şeyin temel tutulan yüzünün tam ters yanı, ön karşıtı" arka arkaya vermek,"birbirini korumak için birleşmek, destek olmak, dayanışmak" arka bulmak,"bir koruyucu, kayırıcı bulmak" arka çevirmek,sırt çevirmek arka çıkmak,"bir kimseyi başkalarına karşı korumak, kayırmak" arka kapıdan çıkmak,okuldan başarısızlık nedeniyle ayrılmak arka olmak,maddi veya manevi yönden destek olmak arka vermek,desteklemek arkada kalmak,"geriden gelmek, geride kalmak" arkada bırakmak,bir şeyden epey uzaklaşmış bulunmak arkada bırakmak,birinden daha ileri gitmek arkası olmamak,kayıracak kimsesi olmamak arkası kesilmek,"tükenmek, son bulmak" arkası gelmek,"devamlı olmak, süreklilik göstermek" arkası yere gelmemek,sırtı yere gelmemek arkadan vurmak,bir kimse kendisine güvenen ve inanan birine gizlice kötülük etmek arkadan söylemek,"kendisi bulunmadığı bir yerde bir kimseyi çekiştirmek, dedikodusunu yapmak" arkada kalanlar (veya arkadakiler),"bir kimsenin, öldüğünde veya bir yere gittiğinde geride bıraktığı yakınları" arkası alınmak,"sona erdirilmek, bitirilmek, bir yerde durdurulmak" arka arka,Geri geri arka arkaya,"Birbirinin arkasından, peş peşe, art arda" arka ayak,Hayvanlarda vücudun gerisinde bulunan ayaklardan her biri arkaç,Ağıl arkadan arkaya,"Gizli gizli, el altından, gizlice, belli etmeden" arkadaş,"Birbirlerine karşı sevgi ve anlayış gösteren kimselerden her biri, bacanak, eş, yâren, yoldaş" "arkadaş değil, arka taşı",`sözüm ona arkadaş ama çok zarar veriyor` anlamında kullanılan bir söz arkadaş olmak,bir kimseyle yakın ilişki kurmak "arkadaşını söyle, kim olduğunu söyleyeyim",`kişi kendisine uygun kimselerle arkadaşlık kuracağı için arkadaşını tanıdığımızda o kişinin de kimliğini öğrenmiş oluruz` anlamında kullanılan bir söz arkadaşça,Arkadaş olarak arkadaşlık etmek,bir işte birlikte bulunmak arkadaşlık,"Arkadaş olma durumu, arkadaşa yakışır davranış, omuzdaşlık, ünsiyet" arkaik,Güzel sanatlarda klasik çağ öncesinden kalan arkaizm,"Kullanıldığı çağdan daha eski bir çağa ait biçimin, yapının özelliği" arkalama,"Arkalamak işi, müzaheret" arkalamak,"Arkasına almak, yüklenmek" arkalanma,Arkalanmak durumu arkalanmak,"Kendisine yardım edilmek, destek olunmak" arkalı,Arkası olan arkalıç,Arkalık arkalık,Sırt dayamaya yarayan yer arkalıklı,"Arkalığı, sırt dayayacak yeri olan" arkalıksız,"Arkalığı, sırt dayayacak yeri olmayan" arka müziği,Bir oyunda hareket ve sözlerin yanı sıra etkiyi artırmak için hafifçe çalınan müzik arka planda,Geride arka (veya geri) planda kalmak,gözden düşmek arkası pek,Güçlü birine veya sağlam bir şeye güvenen (kimse) arkası sıra,"Ardından, peşinden" arkasız,Arkası olmayan arka sokak,Ana yola açılan ikinci derecedeki sokak arka teker,Araçların arka düzeninde yer alan tekerlek arkaüstü,Arkası yere gelecek bir biçimde arka yüz,Bir şeyin arkada kalan yüzü arkebüz,"XV. yüzyılda Fransa'da kullanılmaya başlanan, taşınabilir ateşli silah" arkeen,Kambriyumlardan önce oluşan en eski yer katı arkegon,"Eğrelti otlarında, bütün kara yosunlarında, bazı su yosunlarında ve açık tohumlularda görülen dişilik organı" arkeolog,Kazı bilimci arkeoloji,Kazı bilimi arkeolojik,Kazı bilimsel arkeopteriks,Hem kuş hem sürüngen özellikleri gösteren bir hayvan fosili arkıt,Köy evlerinde kapıların arkasına konulan kalın kuşak arkoz,"Birleşiminde feldspat bulunan, kum taşı türünden bir tortul kayaç" arktik,"Kuzey Kutbu'yla ilgili, Kuzey Kutbu yakınında olan" arlanma,Utanma arlanmak,Utanmak arlanmaz,"Utanmaz, sıkılmaz" arlı,"Namuslu, utangaç, sıkılgan" "arlı arından, huylu huyundan vazgeçmez",`herkes kendi karakterine göre davranışta bulunur` anlamında kullanılan bir söz arma,"Bir devletin, bir hanedanın veya bir şehrin simgesi olarak kabul edilmiş resim, harf veya şekil, ongun (II)" arma donatmak,armayı yerli yerine koymak arma soymak,"hareketli olan armayı, limanda kışlamak, yağmur ve kardan korumak amacıyla bir süre için sökmek" arma uçurmak (veya budatmak),armayı rüzgâra kaptırmak armada,Donanma armador,"Geminin direk, seren, yelken, ip vb. donanımını düzenleyen usta" armadura,Gemide direklere takılı halatları bağlamak için küpeştenin iç tarafında bulunan delikli ve çubuklu levha armağan,"Birini sevindirmek, mutlu etmek, onurlandırmak, kutlamak için veya anı olarak verilen şey, hediye, dürü" armağan etmek,"bir şeyi birini sevindirmek, mutlu etmek, onurlandırmak, kutlamak için vermek, hediye etmek" armalı,Arma bulunan armatör,Ticaret gemisi sahibi armatörlük,Armatör olma durumu armatür,Bir aletin ana bölümünü oluşturan kısım armoni,"İki veya daha çok sesin aynı anda kulağa hoş gelecek bir biçimdeki uyumu, harmoni" armonik,Armoni ile ilgili olan armonika,"Yan yana sıralanmış deliklerden her biri üflendiğinde ayrı notada sesler çıkaran küçük ağız çalgısı, mızıka, armonik" armoni orkestrası,Yalnız üflemeli çalgılardan oluşan orkestra armonize,Tamamlayıcı sesler eklenmiş (müzik parçası) armonyum,Harmonyum armudi,Armut biçiminde olan armudiye,Nazarlık olarak takılan armut biçimindeki altın armut,"Gülgillerden, çiçekleri beyaz, Türkiye'nin her yerinde yetişen bir ağaç (Pirus communis)" armut dalının dibine düşer,`bir kimse önce yakınlarına yararlı olur` anlamında kullanılan bir söz armut gibi,"çok anlayışsız, bön" armut piş ağzıma düş!,bir işe emek harcamaksızın onun kendiliğinden olmasını bekleyenlerin durumunu anlatan bir söz "armudu soy ye, elmayı say ye",`armut kabuğu soyularak elma da aşırı gidilmeden sayıyla yenilmelidir` anlamında kullanılan bir söz armudun iyisini (dağda) ayılar yer,kendilerine yakışmayan güzel bir şeyi eline geçirenler için kullanılan bir söz "armudun önü, kirazın sonu","`armut ilk çıktığında, kiraz da biteceği zaman yenilmeli` anlamında kullanılan bir söz" "armudun sapı var, üzümün (veya kirazın) çöpü var demek","her şeye kusur bulmak, hiçbir şeyi beğenmemek" armut kabağı,"Ürünü, armut biçiminde olan bir süs kabağı" armut kurusu,Daha sonraki mevsimlerde yenmek üzere kurutulmuş armut armut top,"Boksörün çalışmalarında kullandığı içi havalı, dışı deri, armut biçiminde top" armuz,Gemilerde güverte ve borda kaplama tahtalarının yan yana gelmeleri sonucu aralarında oluşturdukları çizgi Arnavut,Arnavutluk ve çevresinde yaşayan bir halk arnavutbacası,Çatı penceresi Arnavut biberi,Acı kırmızıbiber arnavutciğeri,Tavada kızartılarak yapılan ciğer yemeği Arnavutça,"Hint-Avrupa dilleri ailesine giren, Arnavutların kullandığı dil" Arnavut kaldırımı,Yollarda irili ufaklı taşlarla gelişigüzel yapılan kaldırım Arnavutlaşma,Arnavutlaşmak durumu Arnavutlaşmak,Arnavut dilini ve kültürünü benimsemek Arnavutlaştırma,Arnavutlaştırmak işi Arnavutlaştırmak,Arnavut kimliğini kazandırmak arnika,Öküzgözü (I) aroma,Hoş koku aromatik,Aromalı arazöz,Yolları ve yol kenarlarındaki yeşillikleri sulamakta kullanılan araç arp,"Dik tutularak parmakla çalınan, üç köşeli, telli çalgı" arpası çok gelmek,"coşmak, azmak, kudurmak" "arpa ektim, darı çıktı",ters sonuç veren işler için söylenen bir söz arpa eken buğday biçmez,`kötü davranışın karşılığı iyi olmaz` anlamında kullanılan bir söz "arpa samanıyla, kömür dumanıyla",`yararlanılan nesneleri eksiklikleriyle birlikte kabullenmek gerekir` anlamında kullanılan bir söz arpa unundan kadayıf olmaz,`kötü gereçle iyi şey yapılamaz` anlamında kullanılan bir söz "arpa verilmeyen at, kamçı zoruyla yürümez","`bir kişinin verimli olarak iş görmesi, onun geçiminin sağlanmasına bağlıdır` anlamında kullanılan bir söz" arpa,Buğdaygillerden bir bitki (Hordeum vulgare) arpacı,Arpa alan ve satan kimse arpacıya borç eden ahırını tez satar,`bir iş borçla sağlıklı bir biçimde yürütülemez` anlamında kullanılan bir söz arpacık,"Göz kapağının kenarında çıkan küçük çıban, it dirseği" arpacık soğanı,Tohumdan yetiştirilen ve tohumluk olarak kullanılan küçük soğan arpacılık,Arpacının yaptığı iş arpa güvesi,Tahıllara dadanan bir tür güve arpağan,Yabani arpa arpalama,Atların ayaklarında görülen ve rahat yürümelerini önleyen bir hastalık arpalık yapmak,bir kaynaktan sürekli olarak çıkar sağlamak arpalık,"Arpa ekilen yer, arpa tarlası" arpa suyu,Bira arpa şehriye,Arpa biçiminde dökülmüş şehriye arpçı,Arp çalan kimse arpej,Bir akort oluşturan seslerin birbiri arkasından çalınması arsa,Üzerine yapı yapılmak için ayrılmış yer arsenik,"Atom numarası 33, atom ağırlığı 74,91, yoğunluğu 5,7 olan, atmosfer basıncı altında 450 °C'de süblimleşen, maden filizlerinde çok yaygın bulunan, metal görünümünde basit element, sıçanotu, zırnık (simgesi As)" arsıulusal,Uluslararası arsız,"Utanması, sıkılması olmayan, yılışık, yüzsüz (kimse)" "arsızın yüzüne tükürmüşler, ""yağmur yağıyor"" demiş","`arsız ne kadar ağır hakaret görse de aldırmaz, pişkinliğe vurur` anlamında kullanılan bir söz" arsız arsız,"Utanmaz bir biçimde, yılışarak, sırnaşarak" arsızca,"Arsız gibi, arsıza yakışan bir biçimde, arsızcasına" arsızlanma,Arsızlanmak işi arsızlanmak,Arsızlık etmek arsızlaşma,Arsızlaşmak durumu arsızlaşmak,Arsız duruma gelmek arsızlık,"Arsız olanın durumu veya arsıza yakışacak davranış, yılışıklık, sırnaşıklık" arsızlık etmek,"utanmadan, sıkılmadan, yüzsüzce davranmak" arslan,Aslan "arslanın adı çıkmış, çakallar baş keser",`haksızlık veya kötülük yapacağı düşünülen kişi yerine bu konuda adı ön plana çıkan kişiler asıl haksızlığı ve kötülüğü yaparlar` anlamında kullanılan bir söz arslanlı,Arslanı olan arş,İslam inanışına göre göğün en yüksek katı arş,`Yürü` komutu arşe,"Tren, troleybüs, tramvay vb. elektrikle işleyen taşıtlarda telden elektrik akımı almaya yarayan, yukarıya doğru uzanmış demir yay" arketip,Kök örnek arşıâlâ,Göğün dokuzuncu katı arşın,Yaklaşık 68 santimetreye eşit olan uzunluk ölçüsü arşınlama,Arşınlamak işi arşınlamak,Arşınla ölçmek arşınlık,"Arşın ölçüsünde, arşın kadar" arşidük,Avusturya'da imparator ailesi prenslerine verilen unvan arşidüşes,Arşidükün karısı veya kızı arşiv,Belgelik arşivci,Belgelikçi arşivcilik,Belgelikçilik arşivleme,Arşivlemek işi arşivlemek,"Arşive kaldırmak, arşivde saklamak" ardını kesmek,"arkası gelmemek, önlemek, son vermek, durdurmak" ardından gitmek,peşine takılmak ardını bırakmamak,peşini bırakmamak ardını almak (veya getirmek),"bitirmek, tamamlamak" ardından sapan taşı yetişmez,bir kimsenin çok hızlı gittiğini anlatmak için kullanılan bir söz ardından atlı kovalamak,arkasından atlı kovalamak art eteğinde namaz kılmak,çok temiz huylu olmak ardına kadar açık,"sonuna kadar açık (kapı, pencere)" ardına (veya arkasına) düşmek,"arkasından gitmek, peşini bırakmamak" ardı kesilmemek,"arkası gelmemek, tükenmemek" ardı arası (veya arkası) kesilmemek (veya gelmemek),aralıksız olarak gelmek art,"Arka, geri" "ardında yüz köpek havlamayan kurt, kurt sayılmaz",`önemli kimseleri çekemeyip onlara dil uzatanlar çok olur` anlamında kullanılan bir söz artağan,"Alışılandan veya beklenilenden artık verimi olan, bereketli" artağanlık,"Alışılandan veya beklenilenden artık ürün verme durumu, bereket" artakalma,Artakalmak işi artakalmak,"Artmak, geriye kalmak, fazla bulunmak" art avurt,Avurdun arka bölümü art avurt ünsüzü,"Dil ucunun dişlere dokunması ve ciğerlerden gelen havanın daha geriden avurtlara çarpması ile oluşan kalın l ünsüzü: dal, bal, al vb" art bölge,İç bölge artçı,Geçmiş bir sanat veya edebiyat çığırını sürdüren sanatçı veya hareket artçılık,Artçının yaptığı iş art damak,Damağın arka bölümü art damak ünsüzü,"Ciğerlerden gelen havanın dil sırtı yardımıyla art damağın çeşitli noktalarında bazen patlayarak, bazen de sızarak oluşturduğu ünsüz: kara, gayrı, yağmur kelimelerindeki k, g, ğ ünsüzleri gibi" art düşünce,"Bir düşüncenin arkasında gizli tutulan asıl düşünce, art niyet" arter,Atardamar arterit,Atardamar bozukluğu artezyen,Burgu ile delinerek açılan ve suyu yükseğe fışkırtan kuyu artezyen kuyusu,Artezyen artı,"Toplama işleminde + işaretinin adı, zait" artık,"İçildikten, yenildikten veya kullanıldıktan sonra geriye kalan" artık değer,"İşçinin, iş gücünün karşılığı olarak ödenen değerin üzerinde ürettiği ve işverenin, karşılığını ödemeksizin sahip olduğu ek değer" artık emek,"İşçinin, ek süre içinde harcadığı ve sonucunda artık değer yarattığı, karşılığı ödenmeyen emek" artık gün,Artık yıllarda şubat ayına eklenen yirmi dokuzuncu gün artıklama,Artıklamak işi artıklamak,Yemekte artık bırakmak artık yıl,"Dört yılda bir gelen 366 günlük yıl, seneikebise" artım,Artış artımlı,"Pişince şiştiği için miktarı artmış gibi görünen, artağan" artın,Katyon artırılma,Artırılmak işi artırılmak,"Artırma işine konu olmak, çoğaltılmak, tezyit edilmek" artırım,"Bir şeyi idareli harcayarak onun bir bölümünü artırma işi, tasarruf" artırma,Artırmak işi artırmak,"Artmasını sağlamak, çoğaltmak" artı sayı,"Kendisinden önce + işareti bulunan, sıfırdan büyük sayı, pozitif sayı" artış,"Artma işi, artım" artı uç,"Elektrikli çözümlemede, sıvıya batırılıp akımın geçmesini sağlayan iletken uçlardan artı yüklü olanı, anot" artist gibi,"boylu boslu, güzel ve alımlı, yakışıklı (kimse)" artist,"Güzel sanatlardan birini meslek edinen kimse, sanatçı, sanatkâr" artistçe,Artiste benzer bir biçimde artistik,Güzel sanatların gerektirdiği niteliğe uygun artistlik,Artistin işi artma,Artmak işi artmak,Büyük heybe artmak,Çoğalmak art niyet,Art düşünce art oda,Gözün iris tabakası ile merceği arasındaki boşluk artrit,Eklem romatizması artroz,"Genellikle şekil bozucu, iltihapsız, süreğen eklem hastalığı" art teker,İtici gücü sağlayarak bisikleti yürüten teker art zamanlı,"Evrim açısından ele alınan süre içinde birbirini izleyen, diyakronik" art zamanlı dil bilimi,Dil olaylarını değişik zaman ve evrim açısından ele alan dil bilimi art zamanlılık,"Değişik zaman ve evrim açısından incelenen dil olaylarının özelliği, diyakroni" aruz,Aruz vezni arya,"Operalarda solistlerden birinin orkestra eşliğinde söylediği, genellikle kendi içinde bütünlüğü olan parça" Aryanizm,IV. yüzyılda Arius adlı bir papazın kurduğu ve Hristiyan inanışının tersine olarak İsa'nın tanrılığını inkâr eden mezhep arz,Sunma arz etmek,sunmak arz,"En, genişlik" arz,"Yer, yeryüzü" arzani,Enine olan arz dairesi,Enlem dairesi arz derecesi,Enlem arziyat,Yer bilimi arz odası,Yüksek mevkide olan insanların halkla görüştüğü oda arz talep kanunu,Piyasalarda sunu ve istem dengesini düzenli tutma sistemi arzu etmek,yürekten istemek arzu duymak,birine veya bir şeye karşı istek duymak arzusu kalmak,"isteği yerine gelmemek, hevesini alamamak" arzu,"İstek, dilek" arzuhâl,Dilekçe arzuhâl gibi (veya kadar),çok uzun (mektup) arzuhâlci,"Para karşılığında dilekçe, mektup vb. yazan kimse" arzuhâlcilik,Arzuhâlcinin yaptığı iş arzulama,Arzulamak durumu arzulamak,"İstek duymak, özlemek, istemek" arzulu,"İstekli, hevesli" arz talep,"Üreticinin piyasaya mal çıkarması ve tüketicinin piyasadan mal çekmesi olayları, sunu ve istem" As,Arsenik elementinin simgesi as,Kakım as,"İskambil, domino vb. oyunlarda bir işaretini taşıyan kâğıt veya taş, birli, bey" asa,"Bazı ülkelerde, hükümdarların, mareşallerin, din adamlarının güç sembolü olarak törenlerde taşıdıkları bir tür ağaç veya metalden değnek" asabi,Sinirli asabileşme,Asabileşmek işi asabileşmek,"Kızmak, öfkelenmek, sinirlilik belirtileri göstermek, sinirlenmek" asabilik,Sinirlilik asabiye,Sinir bilimi asabiyeci,Sinir hastalıkları uzmanı asabiyet,Sinirlilik asal,"Esasla ilgili, asıl ve temel olanla ilgili, esasi" asalak,"Bir canlıda sürekli veya geçici yaşayarak ona zarar veren başka canlı, parazit" asalak bilimi,"Asalakların yapısını, yaşayışını, konakçıyla ilişkisini ve yaptığı hastalıklarla bu hastalıklara karşı girişilecek savaşı konu alan bilim dalı, parazitoloji" asalaklaşma,Asalaklaşmak durumu asalaklaşmak,Asalak duruma gelmek asalaklık,"Asalak olma durumu, parazitlik" asalet,Soyluluk asaleten,"Bir görevde temelli olarak, asıl olarak, vekâleten karşıtı" asal gazlar,"Atomlarının dış elektron halkaları tamamıyla veya geçici olarak elektrona doymuş olan helyum, neon, argon, kripton, ksenon gazları, soy gazlar" asal sayı,"Kendisinden ve 1'den başka böleni olmayan, 1'den büyük sayı: 2, 3, 5 vb" asamble,Kurul asansör,"İnsanları, yükleri bir yapının bir katından ötekine veya yüksek yerlere çıkarıp indiren, elektrikle işleyen araç" asansör boşluğu,Binalarda asansörün işlemesi için bırakılan boşluk asansörcü,Asansörün bakım ve onarımını yapan kimse asabına dokunmak,sinirine dokunmak asap,Sinir asar,Eserler asarıatika,"Eski yapılar, eski eserler" asayiş,"Bir yerin düzen ve güvenlik içinde bulunması durumu, düzenlilik, güvenlik" asayiş berkemal,güvenliğin yerinde olduğunu anlatan bir söz asbaşkan,İkinci başkan asbest,"Tremolitin bozulmasından oluşan, lifli, kırılmadan bükülebilen ve ateşte niteliği değişmeyen bir mineral, taş pamuğu, kaya lifi" asbest yünü,Asbestin işlenerek yün biçimine sokulmuşu aselbent,Hekimlikte ve koku yapımında kullanılan aselbent ağacından gövdesi çizilerek elde edilen bir reçine türü asenkron,"Uyumsuz, senkron, eş zaman karşıtı" asepsi,Özellikle tıpta kullanılan araç gereçlerdeki hastalık etkeni mini canlıların sayısını kimyasal veya fiziksel yollarla hastalığa sebep olamayacak düzeye düşürme aseptik,Her türlü mikroptan arınmış ases,Osmanlı Devleti'nde Yeniçeri Ocağının kaldırılmasından önceki güvenlik görevlisi asesbaşı,"Yeniçeri Ocağındaki askerî görevinin yanı sıra, başkentin düzenini korumakla da yükümlü olan yirmi sekizinci ortanın çorbacıbaşısı" asetat,"Asetik asidin tuzu veya esteri, saydam" asetatlı,Birleşimine asetat karıştırılmış asetik,"Sirkeyle ilgili, sirkeyle aynı özellikleri taşıyan" asetik asit,"Sirkeye tadını ve özelliklerinden birçoğunu veren asit, sirke ruhu" asetilen,"Renksiz, sarımsak kokulu, güçlü ve beyaz bir ışık vererek yanan hidrokarbonlu bir gaz" aseton,"Birçok organik maddeyi eritmekte kullanılan uçucu, kolayca alev alır, eter kokusunda bir sıvı" asfalt,Siyah renkte şekilsiz bir cins bitüm asfaltit,Petrolün ayrışması ile oluşan ve çoklukta tortul kayaçların gözeneklerinde bulunan doğal bitüm asfaltlama,Asfaltlamak işi asfaltlamak,Asfaltla kaplamak asfaltlanma,Asfaltlanmak işi asfaltlanmak,"Asfalt dökülmek, asfaltla kaplanmak" asgari müşterek,"Herkes tarafından kabul edilen nokta, üzerinde anlaşmaya varılan husus, uyuşulan konu, ortak payda" asgari,"En az, en aşağı, en düşük, en alt, minimal, minimum" asgari ücret,"İşçilere bir çalışma günü karşılığı olarak ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım, kültür vb. gereksinimlerini günün fiyatları üzerinden en az düzeyde karşılamaya yetecek ücret" ashap,Sahipler asık,Somurtkan asık suratlı,"Hoşnutsuzluğunu, kızgınlığını yüzüne sert bir anlam vererek belirten, öfkeli görünüşlü yüzü olan, asık surat, eğri çehre, eğri çehreli, askın surat" aslına bakarsan,"`doğruyu, gerçeği ararsan` anlamında kullanılan bir söz" "asıl azmaz, bal kokmaz","`bir kimse veya nesne, ne denli biçim değiştirirse değiştirsin aslını yitirmez, soyluluğunu korur` anlamında kullanılan bir söz" asıl,"Bir şeyin kendisi, örnek, kopya karşıtı" aslı çıkmak,"gerçek olduğu anlaşılmak, gerçek olduğu ortaya çıkmak" asılanma,"Asılanmak işi, intifa" asılanmak,"Bir şeyden yarar sağlamak, intifa etmek" asılı,"Asılmış olan, asma, asık, muallak" asıllı,"Bir kökene dayanan, kökenli" asılma,Asılmak işi asılmak,Asma işi yapılmak veya asma işine konu olmak asılmışadam,"Salepgillerden, çiçekleri asılmış bir insana benzeyen ve köklerinden salep çıkarılan bir bitki" asıl nüsha,"Bir yazma eserin veya belgenin özgün biçimi, asli nüsha" asıl sayılar,"Sıra veya üleştirme eki almamış yalın sayılar, temel sayılar" asılsız,"Doğru olmayan, temelsiz, köksüz, dayanaksız, yalan (haber)" asıltı,"Çözünemeyen madde parçacıklarının dibe çökmeden bir sıvı ortamda kalmış durumu, süspansiyon" asım,Asma işi asım takım,Takı asıntı,"Bir işi hemen yapmayıp bekleterek geri bırakma, tehir, tavik" asıntı olmak,"sırnaşmak, tebelleş olmak" asır,Yüzyıl asırlarca,Yüzyıllarca asırlık,Yüzyıllık asi,Başkaldırıcı aside,"Un, et ve bamya ile yapılan bir Arap yemeği" asidimetre,Asitölçer asil,Soylu asileşme,Asileşmek işi asileşmek,"Karşı gelmek, başkaldırmak, isyan etmek" asilik,Başkaldırıcılık asilik etmek,"karşı gelmek, başkaldırmak" asillik,"Asil olma durumu, asalet" asilzade,Soylu asilzadelik,Soyluluk asimetri,Bakışımsızlık asimetrik,Bakışımsız asimilasyon,Özümleme asimile,"`Benzeşmek, kendine uydurmak` anlamındaki asimile etmek birleşik fiilinde kullanılan bir söz" asimptot,Sonuşmaz asistan,Yardımcı asistanlık,"Asistan, araştırma görevlisi olma durumu" asit,"Turnusolün mavi rengini kırmızıya çevirmek özelliğinde olan ve birleşimindeki hidrojenin yerine maden alarak tuz oluşturan hidrojenli birleşik, hamız" asit alkol,Aynı anda asit ve alkol gruplarını içeren bileşikler asit borik,Borik asit asit fenik,Fenol asitölçer,"Bir asidin özelliğini, konsantrasyon derecesini ölçmeye yarayan cihaz, asidimetre" ask,Asklı mantarlara özgü üreme organı askarit,Bağırsak solucanı askat,Herhangi bir ölçü biriminin bölündüğü eşit parçalardan her biri asker,Orduda görev yapan erden generale kadar herkes asker çıkarmak,bir devlet belli kanunlara bağlı olarak asker toplamak asker etmek (veya eylemek),askere yollamak asker gibi,"disiplinli, düzgün" askere alınmak,askerlik ödevini yapmak için er eğitim merkezine gönderilmek askere çağrılmak,askerliğini yapmak için askerlik şubesince istenmek askere gitmek,askerlik ödevini yapmak için orduya katılmak asker olmak,askerlik ödevine başlamak askerce,Asker gibi askerci,Asker yanlısı olan kimse askercilik,Askerci olma durumu askerî,"Askerlikle ilgili, askere özgü" askerî ambargo,Bir ülkeyi cezalandırmak amacıyla askerî alanda yaptırım uygulama askerî ataşe,Bir ulusun yabancı ülkelerdeki elçiliklerinde görevli askerî uzman askerî inzibat,"Askerî birlikler arasında düzeni, disiplini, kanunları yürütmekle görevli sınıf ve bu sınıftan olan asker" askerî kaput,Askerlerin giydiği kalın kumaştan üstlük askerîleşme,Askerîleşmek işi askerîleşmek,"Bir yer askerlikle ilişkili duruma gelmek, askerlik niteliği kazanmak" askerîleştirme,Askerîleştirmek işi askerîleştirmek,Asker yönetimine geçirmek askerî rüştiye,Askerî ortaokul askeriye,Askerlik asker kaçağı,Askerlik ödevini yapmamak için asker ocağından ayrılan veya oraya gitmekten kaçan kimse askerlik,"Asker olma durumu, askerlik hizmeti, bayrakaltı, askeriye" askerlik (veya askerliğini) yapmak,kanunlara göre yurttaşların yükümlü oldukları ordu hizmetinde bulunmak askerlik dairesi,Yurttaşları askere alma işiyle görevli olan askerlik şubelerinin bağlı bulundukları bölge dairesi askerlik hizmeti,Askerlik askerlik yoklaması,İlk kez askere gideceklerin nüfus kayıtlarının belirlenmesi ve askere çağrılması asker ocağına vermek,askere göndermek asker ocağı,"Askerlik ödevinin yapıldığı kışla, ordugâh, tahkimli bölge, gemi, tersane vb. hizmet yerleri" asker tayını,Erlere verilen azık askıya çıkmak,ipek böceği koza sarmak üzere dallara çıkmak askıya çıkarmak,evlenecek kimselerin durumunu nüfus kayıtlarının bulunduğu yerde askı yoluyla ilan etmek askıda bırakmak,sonuca vardırmamak askıda kalmak,bir iş bir engel dolayısıyla sonuca varamamak askı olmak,askıntı olmak askı,Üzerine herhangi bir şey asmaya yarar nesne askıya almak,altı boşalıp desteği kalmayan yapıyı dikmelerle boşlukta tutarak yıkılmaktan kurtarmak askılı,Askısı olan askılık,Avcıların sırtlarına taktıkları askı takımı askıntı,Başkalarının sırtından geçinen (kimse) askıntı olmak,başkalarının sırtından geçinmek asklı,Sporları ask denen torbalar içinde oluşan (mantar) askospor,Asklı mantarların sporu asla,"Hiçbir zaman, hiçbir şekilde, katiyen" Aslan,Zodyak üzerinde Yengeç ile Başak arasında yer alan takımyıldızın adı aslan gibi,"boylu boslu, güçlü ve yakışıklı" aslan kesilmek,aslan gibi güçlü ve cesur duruma gelmek aslan kocayınca sıçan deliği gözetir,"`güçlü olduğunda ağır ve büyük işler yapan, büyük kazançlar elde eden kimse, güçten düşünce pek küçük işlerle uğraşır, azla yetinir` anlamında kullanılan bir söz" aslan kükrerse atın ayağı kösteklenir,"`güçlü kimsenin korkutucu sözleri, güçsüzü kıpırdayamayacak duruma getirir` anlamında kullanılan bir söz" "aslan postunda, gönül dostunda","`canlı, cansız her şeyin bir yakışığı vardır, insan onları bu durumda görmek ister` anlamında kullanılan bir söz" aslan yatağından belli olur,"`bir kimsenin oturduğu yerin durumu, onun kişiliğini belli eder` anlamında kullanılan bir söz" aslanım!,"gençler, delikanlılar için kullanılan bir seslenme sözü" aslanın ağzında olmak,elde edilmesi çok güç olmak aslan,"Kedigillerden, Afrika'da ve Asya'da yaşayan, erkekleri yeleli, yırtıcı, uzunluğu 160, kuyruğu 70 santimetre ve ucu püsküllü, çok koyu sarı renkli güçlü bir tür memeli, arslan" aslanağzı,"Sıracagillerden, türlü renkte, güzel, kokusuz çiçekleri olan bir bitki, danaburnu" aslanca,Aslan gibi aslangiller,Kedi cinsinden olan bütün etoburları içine alan hayvan familyası aslankulağı,Bir sap üzerinde dizili sarı veya kırmızı çiçekli otsu bir bitki aslankuyruğu,"Ballıbabagillerden, eskiden hekimlikte terletici olarak kullanılan bir bitki, yer pırasası (Leonurus)" aslanlık,"Yiğitlik, cesaretlilik" aslan payı,Hak edilenden daha çok alınan pay aslanpençesi,"Gülgillerden, sarı, beyaz çiçekli bir yabani bitki (Alchemilla)" aslansütü,Rakı aslan yürekli,"Çok yiğit, hiçbir şeyden korkmayan" aslen,Kök veya soy bakımından aslık,Kısır olan (kadın veya dişi hayvan) aslı nesli,Soyu sopu asli,Birincil asli düşünce,Ana fikir asli maaş,"Devlet dairelerinde çalışan memurlara verilen aylığın, yükselmeye temel olan her aşaması" asli nüsha,Asıl nüsha asliye,"Temel, esas" asma,Asmak işi asma,"Asmagillerden, dalları çardak üzerine yayılan üzüm vb. bitkiler" asma bahçe,Ayak ve kemerler üzerine kurulan teraslardan yapılmış bahçe asma bıyığı,"Asma dallarının çevresine tutunmasına yarayan yeşil uzantılar, sülük" asma biti,"Eş kanatlılardan, asmalara zarar veren, sarımsı renkte bir böcek, filoksera (Phylloxera vestatrix)" asmagiller,"İki çeneklilerden, belli başlı türü asma olan bitki familyası" asmak,Bir şeyi aşağıya sarkacak bir biçimde bir yere iliştirip sarkıtmak asıp kesmek,işbaşında bulunan bir kimse yasayı çiğneyerek sert davranmak "astığı astık, kestiği kestik","acımasız, çok sert veya istediği gibi davranan kimse" asma kabağı,"Kabakgillerden, sürüngen veya sarılgan, mevsimlik bir tür kabak (Lageneria vulgaris)" asma kat,"Yapılarda genellikle tabanla birinci kat arasına yapılan, basık tavanlı, altı boş kat" asma kilit,Kilitlenecek şeyin üstündeki halkalara geçirilip kapatılacak bir biçimde yapılmış kilit asma köprü,"İki başındaki ayaklardan başka dayanağı olmayan, tahta veya kalın iplerle yapılan, çoğunlukla uzun, esnekliğe sahip köprü" asmalı,Asması olan asmalık,Asma için ayrılmış (yer veya toprak) asma merdiven,Yukarı ucundan bir yere asılarak kullanılan ip merdiven asma yaprağı,Zeytinyağlı ve etli sarma yapmakta kullanılan üzüm yaprağı asmolen,"Pişmiş toprak, cüruf ve çimento karışımından yapılmış, ses geçirmez, delikli briket türü" asonans,Aynı aksanı veren ünlüyü ondan sonra veya önce gelen ünsüzü dikkate almadan her dizenin sonunda tekrarlama biçiminde yapılan uyak asorti,"Birbirine uygun, birbirini tutar renk ve biçimde olan (giysi)" asosyal,Sosyal olmayan asparagas,Şişirme haber aspidistra,"Zambakgillerden, genellikle saksıda yetiştirilen, yaprakları doğrudan doğruya topraktan çıkan bir süs bitkisi" aspiratör,"Havadaki duman, is, koku vb. yabancı maddeleri emerek dışarı atan aygıt, emmeç" aspirin,"Ağrı kesici, ateş düşürücü, kan sulandırıcı ve yangı giderici olarak kullanılan hap" aspur,Yalancı safran asrısaadet,"Hz. Muhammed'in yaşadığı zaman, saadet asrı, devrisaadet" asri,Çağdaş asrileşme,Çağdaşlaşma asrileşmek,Çağdaşlaşmak asrilik,Çağdaşlık assolist,"Bir müzik programında genellikle en son sahneye çıkan, alanında çok ünlü olan sanatçı" ast,Alt astar,"Giyecek, perde, çanta, ayakkabı vb. şeylerde, kumaşın veya derinin iç tarafına geçirilen ince kat" astarı yüzünden pahalı olmak (veya pahalıya gelmek),"bir işin ayrıntılarına harcanılan para veya emek, elde edilen sonucun değerini aşmak" astar sürmek (veya vurmak veya çekmek),astar boyası ile boyamak astar bol olmayınca yüze gelmez,"`bir iş yapmak için gerekli olan şeyler, ölçü biraz geniş tutularak hazırlanmalıdır` anlamında kullanılan bir söz" astar boyası,"Boyacılıkta asıl boyadan önce sürülen, kiri kapatmak ve sürülecek boyanın dayanıklılığını artırmak için kullanılan boya" astar kaplama,Kontratablalarda körağacın biçim değiştirmesini önlemek amacıyla iki yüzüne yapıştırılan kaplama katı astarlama,Astarlamak işi astarlamak,Astar geçirmek astarlanma,Astarlanmak işi astarlanmak,Astar geçirilmek astarlatma,Astarlatmak işi astarlatmak,Astar yaptırmak veya geçirtmek astarlı,"Astar geçirilmiş, astarlanmış" astarlık,Astar olmaya elverişli (kumaş vb.) astarlı zarf,İç yüzüne ince bir kâğıt geçirilmiş zarf astarya,Bir gemiye yükleme veya boşaltma için tanınan süre astasım,Öncüllerinden biri önceki tasımın vargısı durumunda olan bir ek tasım astat,"Atom numarası 85 olan, bizmutun alfa ışınlarıyla bombardımanı sonucu elde edilen yapay element, astatin (simgesi At)" astatin,Astat asteğmen,Orduda en küçük rütbeli subay asteğmenlik,Asteğmen olma durumu astım,Bronşların daralmasından ileri gelen nefes darlığı astımlı,"Astımı olan, astım hastalığına tutulmuş olan" astırma,Astırmak işi astırmak,Asma işini yaptırmak astigmat,"Net görmeyen, astigmatizme tutulmuş (göz)" astigmatizm,Gözün saydam tabakasında meridyenlerin eşitsizliği yüzünden net görememe durumu astragan,Karakul kuzusunun kıvırcık ve parlak postu astrofizik,Yıldız fiziği astrolog,Yıldız falcısı astroloji,Yıldız falcılığı astronom,Gök bilimci astronomi,Gök bilimi astronomik,Gök bilimsel astronomik fiyat,Çok yüksek fiyat astronomik rakam,İnsana şaşkınlık verecek derecede büyük rakam astronot,Uzay adamı astronotluk,Uzay adamı olma durumu astropikal,Tropikal bölgelere yakın fakat daha yüksek bir enlemde olan astsubay,"Silahlı Kuvvetler Yasası'na göre astsubay meslek yüksekokullarında yetişerek Silahlı Kuvvetlere katılan astsubay çavuştan astsubay kıdemli başçavuşa kadar rütbesi olan asker, gedikli" astsubay başçavuş,"Astsubaylığın beşinci rütbesi, başçavuş" astsubay çavuş,Astsubaylığın ilk rütbesi astsubay kıdemli başçavuş,Astsubaylığın altıncı ve son rütbesi astsubay kıdemli çavuş,Astsubaylığın ikinci rütbesi astsubay kıdemli üstçavuş,Astsubaylığın dördüncü rütbesi astsubaylık,Astsubay olma durumu astsubay üstçavuş,Astsubaylığın üçüncü rütbesi asude,"Rahat, sakin" asudelik,"Sakinlik, rahatlık" asuman,Gök Asurca,Sami dilleri ailesine giren ve milattan önceki dönemlerde Ön Asya'da kullanılmış olan ölü bir dil Asyalı,Asya'da yaşayan kimse asyön,Ara yön aş,Yemek aş taşınca kepçeye paha olmaz,`sıkışık zamanlarda önemsiz şeylerin değeri çoktur` anlamında kullanılan bir söz "aş tuz ile, tuz oran ile",`bir şeyin hoşa gitmesi onun birtakım nitelikler taşımasına ve bu niteliklerin de gerektiği oranda bulunmasına bağlıdır` anlamında kullanılan bir söz "aşı pişiren yağ olur, gelinin yüzü ağ olur","`güzel şey, iyi gereç kullanılarak meydana gelir, bundan da iş yapana övünme payı çıkar` anlamında kullanılan bir söz" "aşını, eşini, işini bil","`sağlık ve mutluluk içinde yaşamak isteyen kişi, yiyeceğine dikkat etmeli, arkadaşını iyi seçmeli ve bir iş sahibi olmalıdır` anlamında kullanılan bir söz" aşağıdan almak,alttan almak aşağı (...) yukarı,"bir kimsenin adının dilden düşürülmediğini, onun pek gözde olduğunu anlatan bir söz" "aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık",iki karşıt ve aynı derecede sakıncalı durum karşısında karar verme zorluğunu anlatan bir söz aşağı kalmamak,herhangi bir nitelik bakımından geri olmamak aşağı (veya aşağısı) kurtarmaz,`bundan daha ucuza olmaz` anlamında kullanılan bir söz aşağı görmek,"küçük görmek, beğenmemek, hor görmek" aşağı düşmek,"düzeyi, miktarı, niteliği azalmak" aşağı çekmek,değerini düşürmek aşağı almak,"devirmek, yıkmak" aşağı,"Bir şeyin alt bölümü, zir, yukarı karşıtı" aşağı kalır yeri (veya yanı) yok,"nitelikleri bakımından başkalarıyla karşılaştırıldığında eksiği olmayan, denk olan" aşağı bitkiler,"Su yosunları, mantarlar, kara yosunları vb. su dışında fazla boy atmayan damarsız bitkiler" aşağılama,"Aşağılamak durumu, istihkar, tenzil" aşağılamak,Değerinden düşük göstermek aşağılanma,"Aşağılanmak durumu, tezellül" aşağılanmak,Aşağılık duruma düşürülmek aşağılaşma,"Aşağılaşmak durumu, mezellet" aşağılaşmak,Aşağılık duruma düşmek aşağılatma,Aşağılatmak işi aşağılatmak,"Aşağılama işine uğratmak, tenzil etmek" aşağılık,"Aşağı olma durumu, adilik" aşağılık duygusu,"Kişinin gerçeklere uyan veya uymayan sebeplerle, kendini yetersiz, yeteneksiz ve güçsüz görme duygusu, aşağılık hissi, aşağılık kompleksi" aşağılık kompleksi,Aşağılık duygusu aşağılı yukarılı,Aşağısı ve yukarısı olan aşağı mahalle,Yüksek bir yerleşim bölgesine göre alçakta kalan yerleşim bölgesi aşağısama,Aşağısamak durumu aşağısamak,"Bir kimseyi veya bir şeyi aşağılık ve değersiz göstermek, hafife almak, hafifsemek, tezyif etmek" aşağı yukarı,Bir baştan bir başa aşağı yukarı yürümek,bir baştan bir başa yürümek aşama,"Önem veya değer bakımından gitgide yükselen bir sıra basamakların her biri, rütbe, mertebe, paye" aşamalı,"Aşaması olan, kademeli" aşama sırası,"Önem ve değer bakımından gitgide yükselen basamaklar dizisi, hiyerarşi" aşar,Türkiye’de 1925 yılına kadar tarımsal ürünün onda biri oranında aynî olarak alınan vergi aşari,Ondalık aşçı,Yemek pişirmeyi meslek edinen kimse aşçı baltası,Kemikli et kesmeye yarar küçük balta aşçıbaşı,Birlikte çalışan birkaç aşçının başı aşçıbaşılık,"Aşçıbaşı olma durumu, aşçıbaşının görevi" aşçılık,Aşçının yaptığı iş aşçılık etmek,yemek pişirmek aş damı,"Bazı bölgelerde yemek pişirilen yer, mutfak" aşerat,Onluklar aşerme,Aşermek durumu aşevi,Lokanta aşhane,Aşevi aşı,"Birtakım hastalıklara karşı bağışıklık sağlamak için vücuda verilen, o hastalığın mikrobuyla hazırlanmış eriyik" aşı vurmak (veya yapmak),bağışıklık veya tedavi amacıyla vücuda aşı vermek aşı olmak (veya vurulmak veya yapılmak),bağışıklık veya tedavi amacıyla vücuda aşı verilmek aşı boyalı,Aşı boyası renginde boyanmış aşı boyası,"İçine karışan demir hidroksit miktarına göre pas sarısı, kızıl veya koyu esmer renk almış gevrek kil" aşıcı,Aşı yapan kimse aşıcılık,Aşıcının yaptığı iş âşık,"Bir kimseye veya bir şeye karşı aşırı sevgi ve bağlılık duyan, vurgun, tutkun kimse" âşığın gözü kördür,"`kendisini aşka kaptıran kimse, sevgilisinin kusurlarını görmediği gibi çevresinde olup bitenlerle de ilgilenmez` anlamında kullanılan bir söz" âşığa Bağdat uzak değil,"`bir şeyi elde etmek için aşırı istekli olan kimseye, bu uğurda katlanacağı fedakârlıklar güç gelmez` anlamında kullanılan bir söz" âşığa Bağdat sorulmaz,"bir şeye çok istekli olan kimsenin, o şeyi elde etmedeki zorlukları hiçe saydığını anlatan bir söz" âşığı kesilmek,tutku durumuna getirmek âşık etmek,"birinin kendisine bağlanmasını, kendisini sevmesini sağlamak" "âşık, âlemi kör, dört yanını duvar sanır","`aşktan gözü kararmış kimse, hoş karşılanmayacak aşırı davranışlarda bulunur` anlamında kullanılan bir söz" âşık olmak,"sevmek, tutulmak" aşık,Aşık kemiği aşık atmak,"yarış etmek, yarışmak" aşık daima bey oturmaz,"`işi çoğunlukla iyi giden bir kimse, talihinin her zaman ona yâr olamayacağını bilmelidir` anlamında kullanılan bir söz" aşığı cuk oturmak,işi çok olumlu bir biçim almak aşık atmak (veya oynamak),aşık kemiğiyle oyun oynamak aşı kâğıdı,Aşı olanlara verilen resmî belge âşıkane,Âşığa yaraşır bir biçimde olan aşık kemiği,Çift tırnaklı hayvanların ön dizlerinde bulunan bir eklem kemiği âşıklık,Âşık olanın durumu âşıktaş,Birbirleriyle sevişen erkek ve kadından her biri âşıktaşlık etmek,oynaşmak âşıktaşlık,"Birbirini karşılıklı sevme, muaşaka" aşılama,"Aşılamak işi, telkih" aşılamak,"Vücutta bağışıklık yaratmak veya yerleşmiş bir hastalığa karşı koyabilmek için hazırlanmış bir aşıyı vücuda vermek, aşı yapmak" aşılanma,Aşılanmak işi aşılanmak,Aşılama işine konu olmak aşılatma,Aşılatmak işi aşılatmak,Aşılama işini yaptırmak aşılı,Herhangi bir hastalığa karşı aşılanmış olan (kimse) aşılma,Aşılmak durumu aşılmak,Aşma işine konu olmak aşım,Aşma işi aşındırma,Aşındırmak işi aşındırmak,Aşınmasına yol açmak aşınım,Aşınma işi aşınma,Aşınmak işi aşınmak,Birbirine sürtünerek incelmek aşıntı,Aşınmış yer aşir,Bir dinî tören sırasında veya cemaatle namaz kılınıp dua edildikten sonra okunan Kur'an ayetleri aşıramento,"Çalma, aşırma" aşırı,"Alışılan veya dayanılabilen dereceden çok daha fazla, taşkın" aşırı gitmek,"ölçüyü kaçırmak, usandırmak" aşırı bellem,Belleme yetisinin olağanüstü bir durumda gelişmiş olması aşırı besi,Olağanüstü nicelikte yemek yeme veya yedirme aşırıcılık,Aşırıcı olma durumu aşırı doyma,"Belli sıcaklıktaki bir sıvı içinde, eriyebildiği kadar eriyen bir maddenin, sıcaklığın düşmesine karşın bir sınıra kadar erimiş olarak kalması durumu" aşırı duyu,Herhangi bir duyu organıyla ve özellikle dokunma duyusuyla sağlanan her tür uyarana karşı olağan dışı bir duyarlık gösterme durumu aşırı erime,Erime noktasından daha aşağı bir sıcaklık derecesine düşmesine rağmen birtakım şartlar altında bir sıvının katılaşmaması durumu aşırılık,Aşırı olma durumu aşırılma,Aşırılmak işi aşırılmak,Aşırma işine konu olmak aşırıntı,Aşırılmış olan şey aşırı taşırı,"Çok aşırı, fazla miktarda" aşırı uç,Politika alanında sağ veya sol görüşlerin en ateşli ve yıkıcı kanadı aşırma,Aşırmak işi aşırmacılık,Aşırmacı olma durumu aşırmak,Yüksek veya geçilmesi güç bir yerin üstünden diğer yanına geçirmek aşırma kayış,Bir çarkı döndürmek için kasnaktan kasnağa geçirilen kuşak biçimindeki kayış çember aşırmasyon,343 aşırma aşırtı,Aşırma aşırtma,Aşırtmak işi aşırtmak,Aşırma işini yaptırmak aşısız,Herhangi bir hastalığa karşı aşılanmamış olan (kimse) aşıt,"Siper, kuytu yer" aşı taşı,Taş durumundaki aşı boyası aşikâr,"Açık, apaçık, belli, meydanda" aşikâr etmek,"belli etmek, ortaya çıkarmak, belirginleştirmek" aşikâr olmak,"belli olmak, ortaya çıkmak, belirginleşmek" aşikâre,"Açıkça, belli ederek, saklamadan" aşina,"Bildik, tanıdık" aşina olmak,"tanımak, bilmek" aşinalık göstermek,"ilgilenmek, tanıdığını belli etmek" aşinalık,"Birbirini bilme, tanıma, tanışıklık" aşiret,"Dil ve kültür yönünden büyük bir türdeşlik gösteren, birçok boydan oluşan, yapısındaki aileler arasında toplum, ekonomi, din, kan veya evlilik bağları bulunan göçebe veya yerleşik nitelikteki topluluk, oymak" aşiyan,Kuş yuvası aşk,"Aşırı sevgi ve bağlılık duygusu, sevi, sevda, amor (II)" aşk olmayınca meşk olmaz,`güçlü bir istek olmayınca hiçbir şey elde edilemez` anlamında kullanılan bir söz aşk olsun,"beğenilmeyecek bir davranış, bir tutum karşısında kınama, sitem bildiren söz" aşk yapmak,sevişmek aşka düşmek,âşık olmak aşka gelmek,"bir şeyi yapmak için büyük bir istek duymak, coşmak, coşkunluk göstermek" "aşk ağlatır, dert söyletir","`âşığın yüreği yaralıdır ve daima ağlar, bir derdi olan da herkese derdini anlatır` anlamında kullanılan bir söz" aşkın,"Belli bir süreyi aşmış, ötesine geçmiş" aşkıncılık,Birey ve evrenseli birleştirmeye çalışan ahlaki nitelikli Amerikan felsefesi aşlık,Aş yapmak için hazırlanan ve saklanan şeyler aşma,Aşmak işi aşmak,"Yüksek, uzak veya geçilmesi güç bir yerin öte yanına geçmek" aşna fişne,Gizli dost aş ocağı,Yemeğin pişirilip yoksullara dağıtıldığı yer aşoz,"Ahşap gemilerin omurgalarının uzunluğunca ve iki yanında borda kaplamalarının en dar yüzünü yerleştirmek için açılan keskin, sivri köşeli yuva" aştırma,Aştırmak işi aştırmak,Aşma işini yaptırmak aşure,"Buğday, nohut vb. tanelerle kuru yemişlerin bir arada şekerle kaynatılmasıyla yapılan bir tatlı türü, alaca aş" aşure yemeye giden kaşığını taşır,`bir işten yararlanmak isteyen gerekli araçları hazırlamalıdır` anlamında kullanılan bir söz aşure ayı,Muharrem aşure günü,Aşurenin pişirildiği muharrem ayının onuncu günü aşurelik,Aşure yapmada kullanılan aşüfte,"Oynak, açık saçık kadın, kokot" aşüftelik,Aşüfte olma durumu At,Astatin elementinin simgesi "at yedi günde, it yediği günde","`değerli kişilikler zamanla gelişir, kısa sürede beliren kişilikler gerçek değer taşımayanlardır` anlamında kullanılan bir söz" atına bakan ardına bakmaz,"`görevini eksiksiz yapan, aracını iyi kullanan kimse, kendisini kötü duruma düşmekten kurtarmış olur` anlamında kullanılan bir söz" "ata et, ite ot vermek",bir işi ters yapmak "ata eyer gerek, eyere er gerek",`bir işletmeyi önce donatıp sonra da iyi bir yöneticiye teslim ederseniz istediğiniz verimi alırsınız` anlamında kullanılan bir söz atı alan Üsküdar'ı geçti,fırsatın kaçırılıp artık yapılacak bir şeyin kalmadığını anlatan bir söz "atı atasıyla, katırı anasıyla","`soylu kişiden korkulmaz, soysuz kişiden korkulur` anlamında kullanılan bir söz" "atım tepmez, itim kapmaz deme",`size çok bağlı olan kimseler bile zaman gelir sizi incitebilirler` anlamında kullanılan bir söz atın bahtsızı arabaya düşer,"`değerli ama talihsiz kimseler, kişiliklerine uygun olmayan ağır ve aşağılık işlerde kullanılırlar` anlamında kullanılan bir söz" "atın dorusu, yiğidin delisi","`atın doru renkli olanı, kişinin ise gözünü budaktan esirgemeyeni makbuldür` anlamında kullanılan bir söz" atın ölümü arpadan olsun,`çok sevilen bir şey yapılırken veya sevilen bir yiyecek yenilirken sonuç kötü de olsa zor veya kötü şeylere katlanılır` anlamında kullanılan bir söz "atın ürkeği, yiğidin korkağı",`at da kişi de hep tehlike içinde imişler gibi uyanık olmalıdırlar` anlamında kullanılan bir söz "ata dost gibi bakmalı, düşman gibi binmeli",`çalışanınızı iyi beslerseniz onun gücü artar ve daha verimli işler yapar` anlamında kullanılan bir söz "atın varken yol tanı, ağan varken el tanı","`elde imkân varken gezip dolaşmak, dost edinmek gerekir` anlamında kullanılan bir söz" at ile avrat yiğidin bahtına,"`kişinin satın aldığı attan ve evlendiği kadından memnun kalıp kalmayacağı önceden kestirilemez, her ikisi de talihine kalmıştır` anlamında kullanılan bir söz" atla arpayı dövüştürmek (veya dalaştırmak),"fesat karıştırmak, arabozanlık etmek" atla deve değil,değerce fazla olmayan atlar nallanırken kurbağalar ayak uzatmaz,`küçükler büyüklerin yanında hadlerini bilmelidir` anlamında kullanılan bir söz atlarını itlerini nallamak,hızlı hareket etmek "atlar tepişir, arada eşekler ezilir",`büyüklerin çatışmasından küçükler zarar görür` anlamında kullanılan bir söz "atta, avratta uğur vardır",`insana atı ve evlendiği kadın uğur getirir` anlamında kullanılan bir söz "attan düşene yorgan döşek, eşekten düşene kazma kürek","`soylu kimse yüzünden başımıza gelen felaketi çabuk atlatırız, soysuz kimse yüzünden başımıza gelen felaketi kolay kolay atlatamayız` anlamında kullanılan bir söz" attan inip eşeğe binmek,bulunduğu önemli görevden daha aşağı bir göreve alınmak atını sağlam kazığa bağlamak,eşeğini sağlam kazığa bağlamak "ata binersen Allah'ı, attan inersen atı unutma","`ata bindiğin zaman hayvanı hırpalama, attan indiğin zaman da onun yemini, suyunu, tımarını unutma` anlamında kullanılan bir söz" "ata da soy gerek, ite de",`bütün yaratıkların soylusu üstün niteliktedir` anlamında kullanılan bir söz at koşturacak kadar,"pek geniş, çok geniş" at at oluncaya kadar sahibi mat olur,"`bir çocuğu, bir işçiyi yetiştiren her bakımdan çok yorulur, yıpranır` anlamında kullanılan bir söz" at beslenirken kız istenirken,"`at bakımlı olduğunda satılmalı, kız da güzelliği geçmeden evlendirilmelidir` anlamında kullanılan bir söz" "at binenin, kılıç kuşananın","`her şey, onu gereği gibi kullanmasını bilene yakışır` anlamında kullanılan bir söz" at binicisine göre kişner,`insanlar başlarında bulunan kişinin etkisi altında kalarak onun tutumuna göre davranırlar` anlamında kullanılan bir söz "at bulunur meydan bulunmaz, meydan bulunur at bulunmaz",`bir işi başarabilmek için gerekli olan koşullar her zaman eksiksiz olarak ele geçmez` anlamında kullanılan bir söz at çalındıktan sonra ahırın kapısını kapamak,iş işten geçtikten sonra önlem almaya kalkışmak at gibi,vücudu iri yarı olan (kadın) at izi it izine karışmak,iyiyi kötüden ayıramayacak kadar bir karışıklık ortaya çıkmak "ata binen nalını, mıhını arar","`kişi, kullanacağı şeyin ayrıntılarına dikkat etmelidir` anlamında kullanılan bir söz" "at, adımına göre değil adamına göre yürür",`atın yürüyüşü binicisinin yönetimine bağlı olduğu gibi bir işin gidişi de iş başındakinin bilgisine ve çabasına bağlıdır` anlamında kullanılan bir söz at,"Atgillerden, binme, yük çekme, taşıma vb. hizmetlerde kullanılan, tek tırnaklı hayvan, beygir, düldül" at nalı kadar,"pek büyük (nişan, madalya, elmas, plaka vb. şeyler)" "at olur, meydan olmaz (veya bulunmaz), meydan olur (veya bulunur), at olmaz (veya bulunmaz)",`gerekli şartlar her zaman bir arada bulunmaz` anlamında kullanılan bir söz at oynatmak,atla hüner göstermek "at ölür, itlere bayram olur","`değerli kimselerden birinin ölümü veya görevden ayrılması, kimi zaman aşağılık kimselerin işine yarar` anlamında kullanılan bir söz" "at ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır","`yaşarken iyi işler yapmalı, iyi bir ad bırakılmaya çalışılmalıdır` anlamında kullanılan bir söz" at pazarında eşek osurtmuyoruz!,söyleneni dinlemeyene uyarı amacıyla söylenen bir söz "at var, meydan yok",`yapacak güç var ancak kullanma imkânı yok` anlamında kullanılan bir söz at yiğidin yoldaşıdır,`bir insanın atı daima onun yanındadır ve zor anlarında ona yardım eder` anlamında kullanılan bir söz ata arpa yiğide pilav,"`canlıların güçleri, gelişmelerine yarayan şeylerle artar` anlamında kullanılan bir söz" at koşturmak,"çok geniş, alabildiğine rahat hareket edilebilecek yer ve ortam yaratmak veya bulmak" ata dostu oğla mirastır,"`baba dostları, babamızdan bize kalan miras gibidirler, bizi kollarlar ve bize her türlü yardımı yaparlar` anlamında kullanılan bir söz" "ata malı mal olmaz, kendin kazanmak gerek","`babadan kalan mal kalıcı değildir, çabuk biter; kişinin gerçek malı, kendi çalışmasıyla elde ettiği maldır` anlamında kullanılan bir söz" "atalar çıkarayım der tahta, döner dolaşır gelir bahta","`ana baba, çocuğuna mutlu bir yaşam sağlamaya çalışır ancak kaderde yazılı olan gerçekleşir` anlamında kullanılan bir söz" atalar sözünü tutmayanı yabana atarlar,`büyüklerinin sözünü tutmayıp onların gösterdikleri yoldan gitmeyenler toplum içinde ziyan olup giderler` anlamında kullanılan bir söz atadan babadan görmek,"gelenek olarak eskiden beri bilmek, yapmak, uygulamak" ata,Baba atasını tanımayan Allah'ını tanımaz,"`babaya itaat etmeyen kimse, ana ve babaya itaat etmeyi buyuran Tanrı'yı da tanımıyor demektir` anlamında kullanılan bir söz" atabey,"Eski Türk devletlerinde, özellikle Selçuklularda şehzadelerin eğitimi veya bağımsız olarak bir eyaletin yönetimi ile görevli vezir" atacılık,"Uzaklarda bulunan ve birçok kuşaktan beri görünmeyen birtakım özelliklerin yeni bir kuşakta birden ortaya çıkması, ataya çekme, atavizm" ataerki,Soyda temel olarak babayı alan ve ailede çocukları baba soyuna mal eden topluluk düzeni ataerkil,"Soyda, temel olarak babayı alan ve ailede çocukları baba soyuna mal eden (topluluk), pederşahi, patriarkal" atak,"Düşüncesizce her işe atılan, cüretkâr" atak,Atılım atak yapmak,"akın yapmak, atılım yapmak" ataklık,"Atak olanın durumu veya atak bir biçimde yapılan iş, davranış, cüret" atalet,Tembellik atalık,"Ataya yakışır davranış, babalık" atama,"Atamak işi, tayin, nasıp" atamak,"Birini bir göreve getirmek, tayin etmek" ataman,Rus Kazakların başbuğuna verilen unvan atanma,"Atanmak işi, tayin edilme" atanmak,"Bir göreve getirilmek, tayin edilmek" ataraksiya,"Hiçbir heyecan veya zihin etkisiyle uyarılmayan ruh dinginliği, acıya olduğu kadar kıvanca karşı da ilgisizlik" atardamar,"Kalbin sağ karıncığından akciğerlere, sol karıncığından vücudun diğer bölümlerine kan taşıyan damar, şiryan, arter" atari,Bilgisayarlarda basit programlarla düzenlenmiş bir oyun türü atmık kanalı,Spermayı idrar yoluna salan iki kanal atasözü,"Uzun deneme ve gözlemlere dayanılarak söylenmiş ve halka mal olmuş, öğüt verici nitelikte söz, deme, mesel, sav, darbımesel" ataş,Tutturgaç ataşe,"Bir elçiliğe bağlı uzman, elçilik uzmanı" ataşelik,Ataşe olma durumu Atatürkçü,"Atatürkçülük yanlısı, Kemalist" Atatürkçülük,"Atatürk'ün düşünce ve uygulamalarından kaynaklanan, Türk Devleti'nin bağımsızlık ve bütünlüğünü, millî egemenliğini, kişi özgürlüğünü, çağdaş olmayı amaçlayan, akla, bilime ve gerçeğe dayanan, evrensel ağırlıklı, geleceğe yönelik, birbiri ile uyumlu amaçlar, uygulamalar ve ilkeler bütünü, Kemalistlik, Kemalizm" atavik,Atacılıkla ilgili atavizm,Atacılık atbalığı,Su aygırı at cambazı,At alıp satan kimse atçı,At yetiştiricisi atçılık,Atçının yaptığı iş at donu,At kılının rengi ate,Tanrıtanımaz antefleksiyon,Bir organın özellikle döl yatağının öne doğru bükülmesi ateh,Bunama ateh getirmek,bunamak ateist,Tanrıtanımaz ateizm,Tanrıtanımazlık aterina,Gümüş balığı ateşle oynamak,pek tehlikeli bir işle uğraşmak ateş saçmak,"çok kızmak, çok öfkelenmek" ateşler içinde yanmak,hasta çok ateşli bir durumda olmak ateş yağdırmak,ateşli silahlarla aralıksız mermi atmak ateşe tutmak,az ısıtmak ateşe vermek,ateş içine sokmak ateşe vurmak,bir yemeği pişmek üzere ocağa koymak ateş püskürmek,çok öfkeli olmak ateşe vursa duman vermez,pek cimri olanlar için söylenen bir söz ateşi çıkmak (veya yükselmek),hasta vücut ısısı olağandan çok artmak ateşi düşmek,hastanın ateşi geçmek veya azalmak ateşi uyandırmak,sönmek üzere olan ateşi canlandırmak ateşine yanmak,bir kimse yüzünden zarara uğramak ateşini almak,yüksek vücut ısısını düşürmek ateşle barut bir yerde durmaz,`kızla erkeğin baş başa yalnız kalmaları kötü sonuçlar doğurabilir` anlamında kullanılan bir söz ateşi başına vurmak,"çok öfkelenmek, sinirlenmek, coşmak" ateş olsa cirmi kadar yer yakar,hasmın pek önemsenmediğini anlatan bir söz ateş vermek,tutuşturmak ateş kesmek,ateşli silahlarla yapılan atışa son vermek ateş olmayan yerden duman çıkmaz,küçük de olsa birtakım belirtilerin önemli olaylara işaret olduğunu anlatan bir söz ateş,"Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık, od, nâr" ateş!,ateş etmek için verilen komut ateş açmak,ateşli silahla mermi atmaya başlamak ateş almak,"yanmak, tutuşmak" ateş almaya mı geldin?,uğradığı yerden hemen gitmeye kalkan kimseye sitem olarak söylenen bir söz ateş bacayı (veya saçağı) sarmak,"bir olay, önüne geçilemez, tehlikeli bir durum almak" ateş basmak,"kızarmak, sıkılıp başına kan yürümek" ateş demekle ağız yanmaz,"`kişi, zararlı bir eylemin sözünü etmekle kendisini zarara sokmuş olmaz` anlamında kullanılan bir söz" ateş düştüğü yeri yakar,`bir acıyı onu çekenden başkası tam anlayamaz veya aynı ölçüde üzülemez` anlamında kullanılan bir söz ateş etmek,ateşli silahlarla mermi atmak ateş gibi,çok sıcak ateş gibi kesilmek,beklenmedik bir olay karşısında öfke sonucu kanı beynine sıçramak ateş gibi yanmak,ateşi yükselmek ateş kesilmek,"çok kızgın davranışlarda bulunmak, ateş püskürmek" ateş çıkmak,yangın çıkmak ateş balığı,Sardalya ateşbaz,Ateşle hüner gösteren oyuncu ateş böceği,"Kın kanatlılardan, karanlıkta ışıldama özelliği olan böcek, yıldız böceği, yıldız kurdu (Lampyris noctiluca)" ateş böcekleri,"Kın kanatlılardan, örneği ateş böceği olan böcekler takımı" ateşçi,"Fabrika, vapur, lokomotif vb. ateşle işleyen yerlerde ocaklara kömür atıp ateşin sürekli yanmasını sağlayan kimse, kazancı, ocakçı." ateş çiçeği,"Ballıbabagillerden, ateş kırmızısı renginde çiçekler açan bir süs bitkisi (Salvia splendens)" ateşçilik,Ateşçinin yaptığı iş ateş gecesi,"Hristiyanlarda 24 Haziran'a rastlayan Yahya Yortusu'nun, meydanlarda ateş yakılıp bu ateşin üstünden atlanarak ve çevresinde oynanarak kutlanan bir önceki gecesi" ateş gemisi,"Eski çağlarda düşman gemilerini yakmak için özel bir biçimde yapılmış, içi yakıcı maddelerle dolu gemi" ateş hattı,Savaşta en ilerideki birliklerin ellerindeki silahlarla ateş açabilecekleri hat ateşin,"Ateşli, coşkun" ateş kayığı,Ateş balığı avlamak için kullanılan ve içinde ateş yakılan kayık ateşkes,"Savaşan iki kuvvetin karşılıklı olarak savaşı durdurması, bırakışma, mütareke" ateş kırmızısı,Yanan ateşin rengi ateşleme,Ateşlemek işi ateşlemek,"Tutuşturmak, yakmak" ateşlendirme,Ateşlendirmek işi ateşlendirmek,"Coşturmak, kışkırtmak, şiddetlendirmek" ateşlenme,Ateşlenmek işi ateşlenmek,Ateşleme işine konu olmak ateşletme,Ateşletmek işi ateşletmek,Ateşleme işini yaptırmak ateşleyici,Ateşleme niteliği olan (şey) ateşli,Ateşi olan ateşli ateşli,Yoğun ve heyecanlı bir biçimde ateşlik,Ateş yakılan veya konulan yer ateşlilik,Ateşli olma durumu ateşli silah,"Patlayıcı madde aracı ile mermi atan top, tüfek vb. silah" ateş pahası,Çok pahalı ateş parçası,"Çok canlı, hareketli, becerikli, çalışkan" ateşperest,Ateşe tapan ateş tuğlası,"Ocak, soba vb. yerlerde kullanılan, ateşe dayanıklı tuğla" atfen,"Mal ederek, yükleyerek" atfetme,"Atfetmek işi, isnat" atfetmek,"Bir işi veya bir sözü bir kimseye mal etmek, yüklemek, isnat etmek" atgiller,"Atları, eşekleri ve zebraları içine alan, tek parmaklı memeliler familyası" at gözlüğü,"Atların koşum takımında, göz hizasında bulunan korumalık" at gözlüğüyle bakmak,"çevresinde olup bitenleri iyi algılayamamak, değerlendirememek" atıcı,"İyi nişan alan, attığını vuran (kimse)" atıcılık,Atıcı olma durumu atıf,"Yöneltme, çevirme" atıf yapmak (veya atıfta bulunmak),göndermek atıfet,"İyilik, bağış, kayra, lütuf, ihsan, inayet" atık,"Hastane, ev, fabrika vb. yerlerde kullanılmış, artık işlenemez veya çevre için zarar oluşturan her türlü madde" atık su,"Evlerde, iş yerlerinde kullanımdan dolayı kirlenen ve bina dışına sevk edilen pis su" atıl,Tembel atılgan,"Çekinip korkmadan kendini tehlike veya güçlüklere atan, acar" atılganlık,"Atılgan olma durumu, cesaret" atılım,Atılma işi atılımcı,"Durumunu geliştirme gücü gösteren, atılım yapan, hamleci" atılış,Atılma işi atılma,Atılmak işi atılmak,Atma işine konu olmak atılan ok geri dönmez,`iyi düşünmeden yaptığımız işlerden pişman olarak geri dönmek isteriz ama artık iş işten geçmiştir` anlamında kullanılan bir söz atım,Atma işi atımcı,Hallaç atımcılık,Hallaçlık bir atımlık,Silahı doldurmaya yetecek veya en az bir kez atış yapabilecek miktarda olan atış,Atma işi atışma,Atışmak işi atışmak,Tartışmak atıştırma,Atıştırmak işi atıştırmak,Acele olarak yemek veya içmek atıştırmalık,Çerez atıştırma yeri,Müzik dinlenilen ve ayaküstü yemek yenilen eğlence yeri atış yeri,"Ateşli silahlarla atış alıştırmaları yapılan yer, poligon" ati,Gelecek atik,"Çabuk davranan, çevik" atik,"Eski, eski zamanla ilgili" atiklik,"Çabukluk, çeviklik" atik tetik,Çevik at kestanesi,"At kestanesigillerden, 15-30 metre yüksekliğinde, geniş yapraklı, çiçekleri kokulu bir ağaç, Hint kestanesi (Aesculus hippocastanum)" at kestanesigiller,"İki çeneklilerden, örneği at kestanesi olan bir bitki familyası" atkı,"Soğuğa karşı omuzlara, başa, sırta veya boyna alınan örtü, bürgü" atkı iplik,Dokumacılıkta mekikle enine atılan iplik kumaşın en ipliği atkılama,"Atkılamak işi, argaçlama" atkılamak,"Dokuma tezgâhlarında mekikle atkı atmak, argaçlamak" atkılı,Atkısı olan atkuyruğu,"Atkuyruğugillerden, kök sapı ömürlü olan, genellikle nemli yerlerde yetişen ve ilaç olarak kullanılan bir bitki, zemberek otu (Equisetum arvense)" atkuyruğugiller,"Eğrelti otugillerden, örneği atkuyruğu olan bir bitki familyası" atlama,Atlamak işi atlama beygiri,"Yüksekliği değişik ölçülere ayarlanabilen ve atlamalar için kullanılan beden eğitimi aracı, beygir" atladı geçti Genç Osman!,bir işin bittiğini veya tehlikenin atlatıldığını anlatan bir söz atlamak,Bir engeli sıçrayarak veya fırlayarak aşmak atlama tahtası,Atletizm yarışmalarında tek adım veya üç adım atlamada kullanılan sıçrama tahtası atlama taşı,"Suyu geçerken üzerine basıp atlamak için konulan büyük taş, atlangıç" atlama taşı yapmak,daha iyi bir yere geçmek için bir durumu veya bir kimseyi araç olarak kullanmak atlambaç,Çocukların atlama oyunu atlangıç,Atlama taşı atlanılma,Atlanılmak işi atlanılmak,Atlanmak atlanma,Atlanmak işi atlanmak,Ata binmek atlanmak,Atlama işi yapılmak atlas,"Yüzü parlak, sık dokunmuş bir ipekli kumaş türü, saten" atlas,"Dünyanın, bir ülkenin, bir bölgenin fiziksel ve siyasal coğrafyası ile ekonomi, tarih vb. konularda toplu bilgi vermek için bir araya getirilmiş coğrafya haritaları derlemesi" atlas çiçeği,"Uzun ve sarkık yapraklı, parlak kırmızı çiçekler açan kaktüs" atlas çiçeğigiller,Kaktüsgiller atlas kemiği,Boyun omurlarının üstten birincisi atlatılma,Atlatılmak işi atlatılmak,Atlatma işi yapılmak veya bu işe konu olmak atlatma,Atlatmak işi atlatmak,Atlama işini yaptırmak atlet,"Kolsuz, askılı fanila" atlet fanilası,"Atletlerin giydiği formaya benzer kolsuz, askılı fanila" atletik,"Vücudu gelişmiş, biçimli, atlet gibi" atletizm,"Beden gücünü, çevikliği, yetenekleri geliştirmeye yarayan koşu, atlama, ağırlık kaldırma, atma vb. tek başına yapılan bireysel sporların genel adı" atlı,Atı olan atlıya saat olmaz,"`elinde bol imkânlar olan kimse, uzun bir süre içinde yapılabilecek işi çok kısa bir zamanda yapabilir` anlamında kullanılan bir söz" atlıkarınca,"Yere dikilmiş bir eksen çevresinde döndürülen askılara takılı oyuncak at, uçak vb.nden oluşan bir eğlence aracı" atlı karınca,İri bir tür karınca (Ponera grandis) atlı spor,At üzerinde yapılan bütün sporların genel adı atma,Atmak işi atmaca,"Kartalgillerden, ava alıştırılabilen küçük bir yırtıcı kuş, akkuş (Accipiter nisus)" "atma Recep, din kardeşiyiz","`söylediklerin hep yalan, hep abartma ancak biz bunun farkındayız` anlamında kullanılan bir söz" atıyorum,`varsayımlı örnek veriyorum` anlamında kullanılan bir söz "atsan atılmaz, satsan satılmaz",işe yaramadığı veya sıkıntı verdiği hâlde vazgeçilemeyen şeyler ve kimseler için söylenen bir söz atmak,Bir cismi bir yöne doğru fırlatmak attığı tırnak kadar olamamak,"bir kimse, sözü edilenden daha değersiz olmak" atıp (veya atmak) tutmak,bir kimse veya bir şey için kötü konuşmak attığı tırnağa değmemek,tırnağına değmemek atmasyon,343 uydurma at meydanı,Atların pazarlandığı yer atmık,Meni atmosfer,"Yeri veya herhangi bir gök cismini saran gaz tabakası, gaz yuvarı" atmosfer basıncı,Atmosferin etrafını sardığı nesnelere her yönden uyguladığı basınç atmosferik,"Atmosferle ilgili, cevvi" atol,Mercan adası atom,"Birkaç türü birleştiğinde çeşitli molekülleri, bir tek türü ise bir kimyasal ögeyi oluşturan parçacık" atom ağırlığı,Herhangi bir atomun 16 sayısı ile gösterilen oksijen atomuna göre ağırlığı atomal,"Atomlarla ilgili olan, atomik" atom bombası,Atom çekirdeklerinin parçalanması sonucu enerji oluşması temeline dayanan bomba atomcu,Atomla uğraşan kimse atomculuk,"Evrenin, bölünmez parçaların kümelenmesinden oluştuğunu ileri süren öğreti" atom çağı,Atom enerjisinin insanlığın hizmetine girdiği çağ atom çekirdeği,"Atomun çekim kuvvetinin etkisiyle, çevresinde elektronlar dolaşan, proton ve nötronlardan oluşan pozitif elektron yüklü merkez bölümü, çekirdek" atom enerjisi,Atom çekirdeklerinin parçalanmasından veya hafif atomların kaynaşmasından oluşan büyük enerji atomik,Atomal atom numarası,Atom sayısı atom reaktörü,Nükleer parçalanma sonucu oluşan enerjiyi kontrol etmekte kullanılan düzen atom santrali,Atomdan yararlanarak enerji elde eden fabrika atom sayısı,"Bir atom çekirdeğinin içerisinde bulunan protonların sayısı, atom numarası" atonal,"Yeni bir bestecilik çığırına göre, ton ve makam temeline bağlı kalmadan oluşturulan (beste)" atölye,"Zanaatçıların veya resim, heykel sanatlarıyla uğraşanların çalıştığı yer, işlik" atölye resmi,Bir işin ayrıntılarını gösteren ve atölyede yapım sırasında kullanılan 1/1 ölçüdeki teknik resim atraksiyon,Eğlendiri atropin,Güzelavrat otundan çıkarılıp hekimlikte kullanılan zehirli bir madde at sineği,"Çift kanatlılardan, uzunluğu 8 milimetre kadar olan, kanatları büyük ve küt, at, sığır ve domuzların bacak ve kuyruk aralarında yaşayan, eklem bacaklı bir tür sinek (Hippobosca equina)" attırma,Attırmak işi attırmak,Atma işini yaptırmak Au,Altın elementinin simgesi aut,Dış auta atmak,topu sahadan dışarıya atmak auta çıkmak,top sahadan dışarı çıkmak "av avlanmış, tav tavlanmış","`olan olmuş, iş işten geçmiş, artık yapacak bir şey yok` anlamında kullanılan bir söz" ava giden avlanır,"`çıkarını başkalarına zarar vermekte arayan kimse, o zarara kendisi uğrar` anlamında kullanılan bir söz" "ava gelmez kuş olmaz, başa gelmez iş olmaz","`kuşlar avlanmaktan kurtulamazlar, insanlar da hatıra, hayale gelmeyen çeşit çeşit felaketle karşılaşırlar` anlamında kullanılan bir söz" ava çıkmak,avlanmak için gitmek av,"Karada, denizde, gölde veya akarsularda evcil olmayan hayvanları vurma veya yakalama işi, şikâr" "av avlayanın, kemer bağlayanın","`bir şey, onu elde etmenin yolunu bilenin; bir şeyden yararlanma, onu kullanmasını becerebilenin hakkıdır` anlamında kullanılan bir söz" "av vuranın değil, alanın","`bir şeyden, sahibi değil de başkası yararlanıyorsa asıl sahip yararlanan kişidir` anlamında kullanılan bir söz" avadancı,Osmanlı sarayında bir sınıf hademe avadanlık,"Bir işi yapmak, bir aracı onarmak için kullanılan alet takımı" aval,"Ticari senetlerde, ödemeden sorumlu olanların ödememesi durumunda üçüncü bir kişinin alacaklılara senet bedelini ödeyeceğine ilişkin verdiği güvence" aval,Saflığı sersemlik derecesine varan (kimse) aval aval,"Aptal bir biçimde, aptal aptal" avam,"Alt tabaka, havas karşıtı" avanak,"Kolaylıkla kandırılabilen veya aldatılabilen, aptal, bön" avanakça,"Avanak gibi, avanağa yakışır bir biçimde" avanaklık,"Avanak olma durumu, avanakça davranış" avanaklık etmek,"aptallık etmek, avanak gibi davranmak" avangart,Öncü avans,Öndelik avans almak,öndelik almak avans çekmek,öndelik çekmek avans vermek,öndelik vermek avantadan,"Bedavadan, beleşten" avantacı,"Çıkarcı, beleşçi, bedavacı" avantacılık,Avantacı olma durumu avantaj,Üstünlük avantajlı,Yararlı avantajsız,Yararsız avantür,Macera avantüriye,"Serüvene atılan, maceracı (erkek)" avara,Üzerinde döndüğü ve kendisini taşıyan milden bağımsız olarak çalışan mekanizma avara etmek,gemi yanaştığı kıyıdan veya başka bir gemiden uzaklaşmak avaraya almak,o bölümün çalışmasını durdurmak Avarca,Avarların kullandığı dil avare dolaşmak,"işsiz güçsüz, başıboş, aylak dolaşmak" avare olmak,işsiz güçsüz dolaşmak avare etmek,bir kimseyi işinden alıkoymak avare,"İşsiz, işsiz güçsüz, başıboş, aylak" avareleşme,Avareleşmek durumu avareleşmek,Aylaklık etmek avarelik,"İşsizlik, başıboşluk, aylaklık" avarız,"Kazalar, belalar" avarya,Bir deniz yolculuğunda geminin veya yükünün gördüğü zarar avaz,"Yüksek ses, nara, avaze" avazı çıktığı kadar,çok yüksek sesle avcı,Avı kendine iş edinen kimse avcı ne kadar hile bilse ayı o kadar yol bilir,`bir kişi başkasını alt etmek için çeşit çeşit ustalık kullanır ama karşısındaki de yenilmemek için türlü önlemler alır` anlamında kullanılan bir söz avcı eri,Piyade mangasındaki er avcı hattı,Savaşta düşmana doğru dağılarak ön safta ilerleyen asker topluluğu avcılık etmek,avlanma ile uğraşmak avcılık,Avcının yaptığı iş avcı otu,"Düğün çiçeğigillerden, kokusuz, parlak zehirli bir bitki (Adonis)" avcı uçağı,Düşman uçaklarını düşürmek için kullanılan uçak avdet,"Dönüş, geri gelme" avdet etmek,"dönmek, geri gelmek" avdetî,İslam dinine dönen (genellikle Musevi) avane,Yardakçı averaj,Ortalama avisto,Ödenmesi gereken poliçelere yazılan ve `görüldüğünde` anlamına gelen bir terim avize,"Tavana asılan, şamdanlı, lambalı, cam veya metal süslü aydınlatma aracı" avize ağacı,"Zambakgillerden, Amerika'dan dünyanın her yanına yayılmış olan, avize biçiminde sarkık, iri ve beyaz çiçekli bir süs ağacı (Yucca glosiosa)" av köpeği avdan kalmaz,"`hazıra konmayı alışkanlık yapmış kimse, her zaman bu yolu izler` anlamında kullanılan bir söz" av köpeği,"Tazı, kopoy, zağar vb. ava yardımcılık etmeye alıştırılmış köpek" av kuşu,Avlanması yasaklanmayan ve eti için avlanan kuş avlak,"Avı çok olan yer, av yeri" avlama,Avlamak işi avlamak,Bir avı diri veya ölü olarak ele geçirmek avlanma,Avlanmak işi avlanmak,Avlama işine konu olmak avlatma,Avlatmak işi avlatmak,Avlanma işini yaptırmak avlu,"Bir yapının veya yapı grubunun ortasında kalan üstü açık, duvarla çevrili alan, hayat (II), hanay, sahn" avokado,Amerikan armudu (Persea americana) "avrat var ev yapar, avrat var ev yıkar","`öyle kadınlar vardır ki bir aileye düzen verir, mutluluk getirir; öyle kadınlar da vardır ki ailenin düzenini, mutluluğunu bozarlar` anlamında kullanılan bir söz" "avradı eri saklar, peyniri deri","`her şey, durumuna uygun yöntemlerle saklanır` anlamında kullanılan bir söz" avrat,Kadın "avrat malı, kapı mandalı","`bir erkek, karısının malından yararlanmayı düşünmemelidir` anlamında kullanılan bir söz" avrat tuz dedi mi ciğeri cız der,"karısı herhangi bir şey isteyince, ihtiyaçları karşılayamayan kocanın içi sıkıntıyla dolar" "avrat var, arpa unundan aş yapar; avrat var, buğday unundan keş yapar","`iş bilen kadın, elverişsiz gereçle güzel şeyler meydana getirir, iş bilmeyen kadın ise en iyi gereci kullansa bile bir şey yapamaz` anlamında kullanılan bir söz" avrat pazarı,Cariyelerin satıldığı pazar avret,Edep yeri Avrupai,"Avrupalılara özgü, Avrupalılara benzer, Avrupalılar gibi" Avrupa kayını,Avrupa'da yetişen bir tür kayın Avrupalı,"Avrupa'da yaşayan, Avrupa halkından olan kimse" Avrupalılaşma,Avrupalılaşmak durumu Avrupalılaşmak,"Avrupalıların düşünce, davranış ve yaşantılarını benimsemek" Avrupalılık,"Çağdaş olma, düşünce ve davranışta Batı ölçülerinde bulunma" Avşar,Afşar avucuna saymak,peşin olarak ödemek avucu (veya avuçları) kaşınmak,avucundaki kaşıntıyı bir yerden para geleceğine yormak avuç (veya avucunu) açmak,"dilenmek, para istemek" avucunun içi gibi bilmek,"bir yeri, bir şeyi çok iyi ve ayrıntılı olarak bilmek" avucunu yalamak,umduğunu ele geçirememek avucunun içine almak,bir kimseyi baskı ve etkisi altına almak avuç,"Elin parmak uçlarıyla bilek arasındaki iç bölümü, apaz, hapaz, koşam" avucunun içinde tutmak,ona istediğini yaptıracak güçte olmak avuç avuç,"Bol bol, pek çok" avuç dolusu,Pek çok avuç içi,Elin parmak dipleri ile bilek arasındaki iç bölümü avuç içi kadar,"pek küçük, dar (yer)" avuçlama,"Avuçlamak işi, apazlama, hapazlama" avuçlamak,"Avuçla kavramak, avuçla almak, apazlamak, hapazlamak" avukat,"Hak ve yasa işlerinde isteyenlere yol göstermeyi, mahkemelerde, devlet dairelerinde başkalarının hakkını aramayı, korumayı meslek edinen ve bunun için yasanın gerektirdiği şartları taşıyan kimse" avukat tutmak,adli işlemleri gereğince yerine getirmek için bir avukata vekâletname verip onu yetkili kılmak avukatlık,Avukat mesleği avunç,"Avuntu, teselli" avundurma,Avundurmak işi avundurmak,Oyalanmasını sağlamak avunma,"Avunmak işi, teselli" avunmak,"Bir şeyle uğraşarak acısını unutmak, sıkıntılardan uzaklaşmak, teselli bulmak, müteselli olmak" avuntu,"İnsanı avutan şey, oyalanacak şey, avunç, avunma" avurdu avurduna geçmek,çok zayıflamak avurt (veya avurtlarını) şişirmek,yanağın iç tarafındaki boşluğu su veya havayla doldurup şişkin duruma getirmek avurt,Yanağın ağız boşluğu hizasına gelen bölümü avurtları çökmek (veya birbirine geçmek),çok zayıfladığı yüzünden belli olmak avurt satmak (veya avurt zavurt etmek),beceremeyeceği şeyleri becerebilecekmiş gibi konuşmak avurtlama,Avurtlamak işi avurtlamak,"Büyüklenmek, çalım satmak" avurtlu,"Çalım satan, yüksekten atan" avurt ünsüzü,"Dil ucunun ön damağa veya art damağa çarpmasından oluşan ve dilin yanlarından akan ses: Dil, bel, el, dal, bal, al kelimelerindeki l ünsüzü gibi" Avustralya karatavuğu,"Serçegillerden, erkeğinin kuyruğu lir biçiminde ve çok süslü bir Avustralya kuşu (Maenura superba)" Avustralyalı,Avustralya halkından veya bu halkın soyundan olan kimse Avusturyalı,Avusturya halkından veya bu halkın soyundan olan kimse avutma,"Avutmak işi, teselli" avutmak,"Bir kimsenin acısını veya sıkıntısını yatıştırmak, teselli etmek" avutulma,Avutulmak işi avutulmak,Avutma işine konu olmak "ayı gördüm, yıldıza itibarım (veya minnetim) yok",`bir şeyin en iyisine alıştıktan sonra ondan aşağı olanlar beni ilgilendirmez` anlamında kullanılan bir söz ayı görmeden bayram etme,`bir iş gerçekleşmeden ona oldu gözüyle bakmamalı` anlamında kullanılan bir söz "ay var yılı besler, yıl var ayı beslemez","`öyle zaman olur ki bir aylık kazanç insanı bir yıl geçindirir, öyle zaman da olur ki bir yıllık kazanç bir ay geçindirmeye yetmez` anlamında kullanılan bir söz" ay,Art arda gelen iki yeni ay arasında geçen süre ay gibi,ay parçası "ay aydın, hesap belli","`anlaşılmayacak bir şey yok, hesap ortada, açık.` anlamında kullanılan bir söz" "ay ayakta çoban yatakta, ay yatakta çoban ayakta","`çobanların akşam erken yatması, sabahleyin erken kalkması gerekir` anlamında kullanılan bir söz" ay harmanlanmak,ayın çevresinde ayla oluşmak ay,"Birdenbire duyulan acı, ağrı, şaşırma, ürkme veya sevinç anlatan bir söz" aya,"Elin parmak dipleriyle bilek arasındaki iç bölümü, avuç içi" ayağı yerden kesilmek,ayağı yere değmez olmak ayağı (veya ayakları) dolaşmak,yürürken telaştan ayakları birbirine takılmak ayağı düşmek,yolu düşmek ayağı düze basmak,güçlükleri yenerek ilerisinden korkmayacak bir duruma girmek ayağı gitmemek,gitmek istememek ayağı ile gelmek,kendi isteğiyle gelmek ayağına getirmek,"sıra, saygı gözetmeksizin birinin yanına gelmesini sağlamak" ayağı (veya ayakları) suya ermek,bir gerçeği anlayarak aklı başına gelmek ayağına çağırmak,yanına gelmesini istemek ayağına bağ olmak,birinin bulunduğu yerden ayrılmasına veya yaptığı işi sürdürmesine engel olmak ayağına bağ vurmak,önüne bir engel çıkarmak ayağı almak,halay oyunlarında ayağı tempoya uydurmak ayağına çelme takmak,biri yürürken ayakları arasına ayak uzatıp düşürmek ayağına dolanmak (veya dolaşmak),başkasına yapmayı tasarladığı kötülük kendi başına gelmek ayağına düşmek,çok yalvarmak ayağına geçirmek,bir şeyi aceleyle giymek ayağına gelmek,alçak gönüllülük göstererek birinin yanına gelmek ayağı yürüten baştır,`halkın düzen içinde çalışmasını baştakiler sağlar` anlamında kullanılan bir söz ayağı alışmak,bir yere sürekli gitmek ayak vermek,âşık atışmalarında dinleyicilerden biri uyak belirtmek ayağa kaldırmak,telaş ve heyecana düşürmek ayak,Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü ayak açmak (veya vermek),"âşıklar arasındaki tartışmalarda veya sıralı söyleyişlerde söze başlamak amacıyla kelime, kelimeler takımı, dize, beyit ile konuyu belirtmek" "ayak almadık taş olmaz, başa gelmedik iş olmaz","`insan, yaşamı boyunca çeşitli engellerle ve güçlüklerle karşılaşır` anlamında kullanılan bir söz" ayak almak,"ayak, çalınan çalgıya uymak" ayak atmak,girmek ayak atmamak,"bir yere hiç gitmemek, uğramamak" ayak ayak üstüne atmak,otururken bir bacağını ötekinin üstüne almak ayak basmak,"bir yere varmak, ulaşmak" ayağa kalkmak,"ayakları üzerinde durmak, dikilmek" ayak basmamak,bir yere hiç uğramamak ayak diremek,"bir düşünceyi, bir davranışı sonuna kadar sürdürmek, kendi tutumundan şaşmamak" ayak sürümek,verilen bir işi ağırdan almak ayak tutmak,mâni yarışmalarında karşısındakine uyması gereken uyağı vermek ayak uydurmak,yürüyüşte adım atışını başkalarınınkine uydurmak ayak üstünde olmak,"dinç olmak, canlı olmak" ayak yapmak,"birini aldatmak, kandırmak için dalavere çevirmek" ayağa düşmek,ilgisiz ve yetkisiz kimseler karışmak ayağa fırlamak,hızla ayağa kalkmak ayak değiştirmek,talim yürüyüşünde kısa bir adım atmak yolu ile adımlarını başkalarınınkine uydurmak ayağına gitmek,alçak gönüllülük ederek veya saygı göstererek birinin yanına varmak ayak çekmek,"kandırmaya çalışmak, avutmak" ayağına (veya ayaklarına) kapanmak,alçalırcasına yalvarmak ayağının (veya ayaklar) altında,yüksek bir yerden geniş bir alanı görür durumda ayağının (veya ayaklarının) altını öpeyim,`yalvarırım` anlamında kullanılan bir söz ayağının bağını çözmek,karısını boşamak ayağının bastığı yerde ot bitmez,"`uğradığı yere bereketsizlik, uğursuzluk getirir` anlamında kullanılan bir söz" ayağının pabucu olamamak,değerce ondan çok aşağı olmak ayağının pabucunu başına giymek,dengi olmayan bir kimseyle evlenmek ayağının tozu ile,"yoldan gelir gelmez, henüz dinlenmeden" ayağının tozunu silmeden,ayağının tozu ile ayağının altına karpuz kabuğu koymak,bir yolunu bulup bir kimseyi düzenle işinden uzaklaştırmak ayağının türabı olmak,bir kimse başka bir kimseye kul gibi bağlanıp onun her emrini yerine getirmek "ayaklar baş, başlar ayak olmak",değersiz kimseler başa geçip değerli kimseler ise en geride bırakılmak ayakları geri geri gitmek,"bir yere gönülsüz, istemeye istemeye gitmek" ayakları üstünde durmak,başkasının yardımına ihtiyaç duymadan güçlü bir biçimde sorunları çözebilecek durumda olmak ayakları yere değmemek,çok sevinmek ayaklarına (veya ayağına) kara su (veya sular) inmek,"çok yorulmak, güçsüz, dermansız kalmak" ayaklarını yerden kesmek,bir taşıta binerek yürümekten kurtulmak ayaklarının (veya ayağının) ucuna basmak,"çok yavaş, sessiz, gürültü yapmamaya özen göstererek yürümek" ayağına ip takmak,bir kimseyi çekiştirmek ayaklar altına almak,"önem verilmesi gereken şeyleri hiçe saymak, çiğnemek" ayağının altına almak,tekme ile dövmek ayağını giymek,ayakkabısını giymek ayağını vurmak,ayakkabı ayağını yara etmek ayağına kira istemek,"gelmeye nazlanmak, üşenmek" ayağına sağlık,`gelmen çok memnun etti` anlamında kullanılan bir söz "ayağına sıcak su mu, soğuk su mu dökelim?","seyrek gelen bir konuğa yarı sitem, yarı sevinçle söylenen söz" ayağına sıkmak,ayağına ateş ederek tehdit amacıyla gözdağı vermek ayağına üşenmemek,"hamarat olmak, ayak işlerini bıkmadan, yorulmadan yapmak" "ayağında donu yok, fesleğen ister (veya takar) başına",`yoksulluğuna bakmayarak süs ve gösteriş yapmak ister` anlamında kullanılan bir söz ayağını alamamak,ağrı veya uyuşma dolayısıyla ayağını oynatamamak ayağını (veya ayaklarını) altına almak,tek bacağını (veya bacaklarını) kıvırıp üzerine oturmak ayağını yorganına göre uzat,`giderini mutlaka gelirine uydurmalısın` anlamında kullanılan bir söz ayağını bağlamak,engel olmak ayağını denk almak,başkalarının kendisine yapma ihtimali bulunan kötülüklere karşı uyanık davranmak ayağını denk basmak,dikkatli ve uyanık davranmak ayağını kaydırmak,bir yolunu bulup birini işinden veya görevinden uzaklaştırmak ayağını kesmek,"bir yere gitmez olmak, uğramamak" ayağını (veya ayaklarını) öpeyim,`yalvarırım` anlamında kullanılan bir söz "ayağını sıcak tut, başını serin; gönlünü ferah tut, düşünme derin","`hastalıktan korunmak istiyorsak ayağımızı sıcak, başımızı serin tutmalı, olur olmaz şeyleri sıkıntı konusu yapmamalı, geniş yürekli olmalıyız` anlamında kullanılan bir söz" ayağını (veya ayaklarını) sürümek,verilen bir işi ağırdan almak ayağını tek almak,bir işte iyi düşünüp dikkatli davranmak ayağını çekmek,"sık sık gittiği bir yere artık uğramaz olmak, ilgiyi kesmek" ayakaltında dolaşmak,bir işe yaramadığı hâlde herkesin işine engel olacak bir biçimde ortalıkta dolaşmak ayakaltı,Gelip geçenlerin çok olduğu yer ayakaltına almak,"hakir görmek, gözden çıkarmak" ayakaltında bırakmak,"ezilmesine, yok olmasına göz yummak, korumamak" ayak bağı,Bir yere gidilmesine veya bir işin yapılmasına engel olan şey ayak bağı olmak,bir yere gidilmesine veya bir işin yapılmasına engel olmak ayakbastı,"Bir yere dışarıdan gelen insan ve eşyadan alınan vergi, toprakbastı" ayak bileği,Baldır kemikleriyle tarak kemikleri arasında bulunan ve yedi kemikten oluşan ayağın arka bölümü ayakçak,"Merdiven, merdiven basamağı" ayakçı,Ayak işlerinde kullanılan kimse ayakçın,Dokuma tezgâhlarında atkı ipliklerini hareket ettirmek için ayakla basılan tahta ayaklık ayak divanı,"Olağanüstü durumlarda o anda bulunulan yerde padişahın katılmasıyla bir konuyu görüşmek ve karara bağlamak için yapılan toplantı, ayakta toplanan meclis" ayak işi,Birtakım getir götür işleri ayak izi,Herhangi bir zemin üzerinde ayağın bıraktığı iz ayakkabı,"Genellikle sokakta giyilen ve altı kösele, lastik vb. dayanıklı maddelerden yapılan giyecek, başmak, pabuç" ayakkabı vurmak,"ayakkabı ayağı zedelemek, ayağı rahatsız etmek" ayakkabılarını çevirmek,konuk ayakkabılarını gidiş yönüne doğru düzgün bir biçimde sıralamak ayakkabıcı,"Ayakkabı yapan veya satan kimse, başmakçı, pabuççu" ayakkabıcılık,"Ayakkabıcının yaptığı iş, pabuççuluk" ayakkabılık,"Ayakkabı konulan yer, ayakkabı dolabı, pabuçluk" ayak keseri,Ayakta durarak ağaç yontmaya elverişli uzun saplı keser ayak kirası,Ayak teri ayaklama,Ayaklamak işi ayaklamak,Ayakla ölçmek ayaklandırma,Ayaklandırmak işi ayaklandırmak,Ayaklanmasına yol açmak ayaklanma,Ayaklanmak işi ayaklanmak,Çocuk yürümeye başlamak ayaklı,Ayağı olan ayaklı canavar,"Çok hareketli, yaramaz, cin gibi çocuk" ayaklık,"Bir makinede, bir araçta ayak yardımıyla dönmeyi veya hareketi sağlayan düzen, pedal" ayaklı koşma,Halk şiirinde müstezat tarzında söylenen deyiş ayaklı kütüphane,"Pek çok konuda bilgisi olan, çok şey okumuş ve öğrenmiş olan, sorulan her soruya cevap verebilen kimse, ayaklı ansiklopedi" ayaklı mâni,Cinaslı ayaklarla söylenen bir mâni türü ayak oyunu,Hile ayak oyununa gelmek,kandırılmak ayak satıcısı,Gezgin satıcı ayaksız,Ayağı olmayan ayaksızlar,Omurgalı hayvanlarda amfibyumlar sınıfının en ilkel yapılı türlerini içine alan bir takım ayakta tutmak,o şeyin sürekliliğini sağlamak ayakta uyumak,"aşırı dalgın, şaşkın veya yorgun olmak" ayakta,Ayağa kalkmış durumda ayakta kalmak,oturacak yer bulamamak ayakta tutmak,oturtmak gerekirken oturtmamak ayaktakımı,"Görgüsüzlükleri veya bilgisizlikleri dolayısıyla toplum içinde aşağı durumda olan kişiler, lümpen, parya" ayak tarağı,Tarak ayaktaş,Omuzdaş ayak tedavisi,Ayakta oluşan bir hastalığın veya rahatsızlığın tedavisi ayak teri,Ayak parmakları arasından çıkan pis kokulu salgı ayak topu,Futbol ayakucu,Yeryüzünde bir noktada çekülün gösterdiği doğrultunun Dünya merkezine doğru olan yönü ayak ucu,Yatılan bir yerin ayak uzatılan yeri ayaküstü,"Oturmadan, ayakta durarak" ayaküzeri,Ayaküstü ayakyolu,Tuvalet ayal,"Karı, eş" âyan,İleri gelenler ayan olmak,"belli olmak, bilinir olmak" ayan,"Belli, açık" ayan beyan,"Besbelli, apaçık, açık seçik bir biçimde" ayandon,18 Ocak'ta başlayan bir fırtına ayar almak,ayar yapılabilmek ayar,Bir aygıtın gereken işi yapabilmesi durumu ayar vermek,ayarlamak ayar etmek,"bir aygıtın çalışmasını düzeltmek, düzenli işler duruma getirmek" ayarcı,Esnafın kullandığı ölçü aletlerini denetleyen görevli ayarı bozuk,Belli bir ayarı olmayan ayarlama,"Ayarlamak işi, kalibraj" ayarlamak,"Bir ölçünün doğruluğunu belli bir örneğe göre düzeltmek, doğrulamak" ayarlanma,Ayarlanmak işi ayarlanmak,"Ayar edilmek, birbirine uygun duruma getirilmek" ayarlatma,Ayarlatmak işi ayarlatmak,Ayar ettirmek ayarlı,"Ayarlanmış, doğru çalışması sağlanmış, düzeltilmiş (saat, makine vb.)" ayarlı pense,"Vida, cıvata ve musluk aksamını sıkıştırmak amacıyla kullanılan, ağız açıklığı ayarlanabilen özel alet" ayarsız,"Ayarı yapılmamış, ayarı bozuk, düzensiz" ayarsızlık,Ayarsız olma durumu ayartı,Baştan çıkarma ayartılma,Ayartılmak işi ayartılmak,Ayartma işine konu olmak ayartma,Ayartmak işi ayartmak,"Baştan çıkarmak, doğru yoldan saptırmak" ayaza çekmek,kışın kuru soğuk artmak ayaz vurmak,sebze ve meyveler donmak ayazda kalmak,soğukta kalmak ayaz kesmek,uzun süre soğukta kalıp üşümek ayaz paşa kol geziyor,`dışarıda çok soğuk var` anlamında kullanılan bir söz ayaz,"Duru, sakin havada çıkan kuru soğuk" ayazlama,Ayazlamak işi ayazlamak,Hava ayaza çevirmek ayazlandırılma,Ayazlandırılmak işi ayazlandırılmak,Ayazlanması sağlanmak ayazlandırılmış rakı,İnanışa göre sıtma tedavisinde kullanılmak üzere rakının açılarak açık havada bekletilmiş biçimi ayazlandırmak,Ayazlanmasını sağlamak ayazlanma,Ayazlanmak işi ayazlanmak,Ayazda bırakılıp soğumak ayazlatma,Ayazlatmak işi ayazlatmak,Soğukta bekletmek ayazlık,Teras ayazma,Rumların kutsal saydıkları kaynak veya pınar ay balığı,"Ay balığıgillerden, Akdeniz'de yaşayan, yaklaşık 3 metre boyunda, görünüşü balık başına benzeyen, kuyruk yüzgeci hilal biçiminde olan bir tür balık, kamer balığı (Mola mola)" ay balığıgiller,Kemikli balıklar takımının çengel çeneliler alt takımına giren bir familya ay balta,"Ağzı yarım daire biçiminde olan balta, teber" aybeay,"Aydan aya, her ay düzenli bir biçimde" ayça,Hilal ay çekirdeği,Ayçiçeğinin tohumu ayçiçeği,"Birleşikgillerden, sarı renkli çiçeği çok iri olan, yurdumuzda çok yetiştirilen bir bitki, günçiçeği, günebakan, gündöndü, günâşık (Helianthus annuus)" ayçiçeği yağı,"Ayçiçeğinden çıkarılan yağ, çiçek yağı" ay çöreği,"İçine tarçın, ceviz konularak ay biçiminde yapılmış çörek, kruvasan" aydedeye misafir olmak,"gece açıkta yatmak, geceyi açıkta geçirmek" aydede,Çocuk dilinde ay aydemir,Yüzü yay biçiminde bir keser türü aydın,"Işık alan, ışıklı, aydınlık" aydınger,"Parlak yüzeyli, saydam, mimarlıkta çizim için kullanılan özel bir kâğıt" aydınlanma,Aydınlanmak işi veya durumu aydınlanmak,Aydınlık olmak aydınlatılma,Aydınlatılmak işi aydınlatılmak,Aydınlatma işine konu olmak aydınlatma,"Aydınlatmak işi, ışıklandırma" aydınlatmak,"Karanlığı giderip görünür duruma getirmek, ışıklandırmak" aydınlık,"Bir yeri aydınlatan güç, ışık" aydınlıkölçer,"Birim zamanda bir yüzeyin birim alanına düşen ışık enerjisini ölçmekte kullanılan aygıt, lüksmetre" ay dönümü,Ay başı ayet,Kur'an surelerini oluşturan kısımlardan her biri ayevi,Ayla aygın baygın,Bitkin aygır,Damızlık erkek at aygır gibi,"iri yarı, cüsseli, güçlü (kimse)" aygır deposu,Aygırların bakıldığı büyük ahır aygıt,"Birçok parçadan yapılmış alet, cihaz" ay gün takvimi,Güneş'in görünen hareketlerine göre düzenlenmiş olan takvim ay gün yılı,Hem Ay evreleri değişimi hem de Güneş'in gökyüzündeki görünen hareketi göz önüne alınarak düzenlenmiş olan takvim yılı ayıyı vurmadan postunu satmak,henüz ele geçmemiş bir şey üzerinde hesap yapmak "ayıyı fırına atmışlar, yavrusunu ayağının altına almış","`duygusuz insanlar, kendilerini kurtarmak için gerekiyorsa çocuklarını bile tehlikeye atmaktan çekinmezler` anlamında kullanılan bir söz" ayıya kaval çalmak,anlayışsız bir kimseye bir şey anlatmaya çalışmak ayı sevdiği yavrusunu hırpalar,"`hırpalamak her zaman kötülük yapmak için olmaz, sevgiden kaynaklanan hırpalamalar da vardır` anlamında kullanılan bir söz" ayı yavrusu ile oynuyor,"iri ve yetişkin birinin ufak tefek birine, bir çocuğa el şakası yapması veya gücünü onda denemesi karşısında söylenen bir söz" "ayının kırk türküsü var, kırkı da ahlat üstüne",bir kimsenin hep aynı şeyi veya hikâyeyi anlatması karşısında söylenen bir söz ayı gibi,iri yarı ayı,"Memelilerin etobur takımından, beş parmaklı, tabanlarına basarak yürüyen, yurdumuzda boz türü bulunan, iri gövdeli hayvan, kocaoğlan (Ursus arctos)" ayıbacağı,"Çift yan yelkenlerden birini sağdan, birini soldan kullanma biçimi" ayı balığı,Fok ayıboğan,"İri yarı, kaba ve anlayışsız (kimse)" ayıcı,Ayı oynatmayı iş edinen kimse ayıcılık,"Ayıcının yaptığı iş, mesleği" ayıgiller,"Memeli etoburlardan, ayıları içine alan bir familya" ayı gülü,İki çenekliler sınıfının düğün çiçeğigiller familyasından bir tür şakayık (Peconia corollina) ayık,Sarhoşluğu veya baygınlığı geçmiş olan ayıklama,Ayıklamak işi ayıklamak,"Bir şeyin içinden, işe yaramayan, gereksiz veya istenmeyen taneleri ayırıp çıkarmak, temizlemek" ayıkla pirincin taşını!,bir işin pek karışık ve içinden çıkılmaz durumda olduğunu anlatmak için kullanılan bir söz ayıklanma,Ayıklanmak işi ayıklanmak,Ayıklama işine konu olmak ayıklatma,Ayıklatmak işi ayıklatmak,Ayıklama işini yaptırmak ayıklık,Ayık olma durumu ayıkmak,"Ayılmak, kendine gelmek, uyanmak, aklı başına gelmek" ayıkulağı,Bir tür çuha çiçeği (Primula auricula) ayılık etmek,kaba davranmak ayılık,"Kabalık, kaba davranış" ayılma,Ayılmak işi ayılmak,"Sarhoşluk, baygınlık vb. bir durumdan kurtulmak, kendine gelmek" ayılıp bayılmak,birini kendinden geçercesine sevmek ayıltı,Mahmurluk ayıltma,Ayıltmak işi ayıltmak,Ayılmasını sağlamak ayın,Arap alfabesinin on sekizinci harfinin adı ayınları çatlatmak,ayın harfinin Arapçaya özgü sesini gırtlakta boğumlamaya çalışmak ayınga,Kaçak tütün ayıngacı,Tütün kaçakçısı olan kimse ayıngacılık,Ayıngacının yaptığı iş ayın on dördü,Dolunay ayın on dördü gibi,yüzü çok güzel (kadın veya kız) ayıbını yüzüne vurmak,birinin kusurunu yüzüne söylemek ayıp kaçmak,uygun düşmemek ayıptır söylemesi,`bunu söylemek size karşı saygısızlık olacak ancak söylemek zorundayım` anlamında özür dilemek için kullanılan bir söz ayıp,"Toplumun ahlak kurallarına aykırı olan, utanılacak durum veya davranış" ayıp etmek,yakışıksız bir biçimde davranmak ayıplama,Kınama ayıplamak,Kınamak ayıplanma,Ayıplanmak işi ayıplanmak,Ayıplama işine konu olmak ayıplı,"Ayıbı, kusuru olan" ayıpsız dost isteyen dostsuz kalır,"`her şeyin en güzelini ve kusursuzunu arayanın, kimi zaman eli boş kalır` anlamında kullanılan bir söz" ayıpsız,"Ayıbı, kusuru olmayan" ayıraç,"Maddeleri kimyasal birleşime veya ayrışıma uğratarak niteliklerini belirlemede kullanılan bileşikler, belirteç, miyar, reaktif" ayıran,Işığı yalın ögelerine ayırma özelliği olan ayırıcı,Ayırma özelliği veya gücü olan ayırma,Ayırmak işi ayırmaç,"Bir şeyi benzerlerinden ayırt etmeye yarayan durum veya öge, farika" ayırmak,Bölmek ayırtı,"Aynı cinsten olan şeyler arasındaki ince fark, çalar, nüans" ayırtma,Ayırtmak işi ayırtmak,Ayırma işini yaptırmak ayırtman,"Sınavlarda, soruların hazırlanmasından notların verilmesine kadar bütün değerlendirme çalışmalarına katılan görevli, mümeyyiz" ayırtmanlık,"Ayırtmanın görevi, mümeyyizlik" ay ışığı,Ay'ın yeryüzüne verdiği ışık ay ışığında ceviz silkilmez,"`yeterli olmayan koşullarda yapılan işlerden, beklenilen verim alınamaz` anlamında kullanılan bir söz" ayıt,"Mine çiçeğigillerden, Akdeniz çevresinde yetişen, mavi, beyaz veya menekşe renginde çiçekler açan, 1-2 metre boyunda bir ağaççık, hayıt (Vitex agnus-castus)" ayı üzümü,"Fundagillerden, küçük taneli yemişler veren, tüylü bir bitki (Arbutus uva ursi)" ayı yürüyüşü,Kol ve bacakları açıp gererek yürüme ayin,"Dinî tören, ritüel" ayinicem,Cem ayini ay karanlığı,Bulutlar arkasında kalan ayın yansıttığı hafif ışık aykırı,"Alışılmışa, doğru olarak kabul edilmişe uygun olmayan, karşıt, ters, mugayir, muhalif" aykırı düşmek,"uygun gelmemek, ters gelmek, ters düşmek" aykırı olmak,"ters olmak, zıt olmak" aykırı doğrular,Aynı düzlemde bulunmayan doğrular aykırı katmanlaşma,Katmanları düzenli bir biçimde olmayan katmanlaşma aykırılama,Aykırılamak işi aykırılamak,Kestirmeden gitmek aykırılaşma,"Aykırılaşmak durumu, marjinalleşme" aykırılaşmak,"Aykırı duruma gelmek, marjinalleşmek" aykırılık,"Aykırı olma durumu, mugayeret, muhaliflik, muhalefet, tehalüf" ayla,Hale aylak olmak,"boşta olmak, yapacak bir işi olmamak, boş oturmak" aylak,"İşsiz, boş gezen, avare (kimse)" aylak adam işidir,`işsiz güçsüz adama uygun bir iştir` anlamında kullanılan bir söz aylakçı,Temelli işi olmayan işçi aylakçılık,Aylakçı olma durumu aylaklık,"Aylak olma durumu, işsizlik, avarelik" aylaklık etmek,"boş durmak, boş oturmak, işsiz güçsüz dolaşmak, çalışmamak" aylama,Aylamak işi aylamak,Beklemek aylandız,Kokar ağaç aylanma,Aylanmak işi aylanmak,Bir yerin çevresinde dolanmak aylı,Üzerinde ay biçimi bulunan aylık vermek,"aylık olarak üstlenilen parayı ödemek, maaş vermek" aylığa geçmek,"çalışması karşılığı olarak her ay belirli bir para alınacak bir işe başlamak, maaşa geçmek" aylık bağlamak,"emekli olan veya başka sebeplerle çalışmayanlara her ay için belirli bir parayı ödemeyi üstlenmek, maaş bağlamak" aylık almak,bir aylık çalışma karşılığında para almak aylık,"Birine, görevi karşılığı olarak veya geçimi için her ay ödenen para, maaş" aylıkçı,Aylıkla çalışan kimse aylıklı,"Aylık alan (kimse), maaşlı" ayma,Aymak işi aymak,"Kendine gelmek, aklı başına gelmek, ayılmak" aymaz,"Çevresinde olup bitenlerin farkına varmayan, sezmeyen (kimse), gözü bağlı, gafil, bilgisiz" aymazlık,"Çevresinde olup bitenlerin farkına varamama durumu, aymaza yakışacak durum, gafillik, gaflet, dalgı" ay modülü,"Gözlem araçlarını içinde taşıyan, ay araştırmaları için kullanılan ve ay yüzüne yumuşak iniş yapan araç, ay örümceği" ayn,Göz ayna,"Işığı yansıtan, varlıkların görüntüsünü veren, cilalı ve sırlı cam, gözgü, mirat" ayna gibi,dümdüz ve parlak aynabakar,"Büyük, yumurtamsı, kırmızımsı mavi renkli bir tür erik" aynacı,Ayna yapan veya satan kimse aynacılık,Aynacının yaptığı iş aynalı,Aynası olan aynalık,"Geminin ve bağlı bulunduğu limanın adı yazılan, düz veya az yuvarlak kıç bölüm" aynalık tahtası,Sandalların kıç taraflarında oturanın sırtını dayamasına yarayan tahta aynalı sazan,Üzerinde az sayıda büyük pullar bulunan bir tür sazan aynasız,Aynası olmayan aynasızlık,Aynasız olma durumu ayna taşı,"Yapı, anıt, çeşme vb. yerlere konan yazılı veya yazısız süslü taş levha" ayna tırnağı,Aynayı duvara tutturmak için kullanılan nikel veya kromla kaplanmış metal parçası aynaz,Bataklık aynaz,Köy oyunlarını yöneten kimse aynen,"Olduğu gibi, hiçbir değişiklik olmadan, aynıyla" aynı yolun yolcusu (olmak),kötü sonları birbirine benzer olan aynı yastıkta kocamak,bir yastıkta kocamak aynı telden çalmak,aynı şeyi söylemek aynı potada erimek,benzer konuları ve sorunları birlikte düşünmek veya değerlendirmek aynı kapıya çıkmak,"sonuç bakımından fark etmemek, aynı sonuca varmak" aynı kafada olmak,aynı düşünceleri paylaşmak aynı fotoğraf karesinde yer almak,aynı karede yer almak aynı ağzı kullanmak,"aynı şeyi söylemek, aynı düşünceyi ileri sürmek" aynı,Benzer aynı karede yer almak (veya bulunmak),kameranın çektiği görüntü içinde birlikte bulunmak aynılık,"Aynı olma durumu, özdeşlik, ayniyet" aynısefa,"Birleşikgillerden, çiçekleri sarı renkli bir kır bitkisi (Calendula arvensis)" aynıyla,Aynen aynıyla vaki,"tamı tamına olan, olduğu gibi gerçekleşen" aynı zamanda,"Hem de, bununla birlikte" ayni,Gözle ilgili ayni,"Para olarak değil, madde olarak verilen" ayni hak,Taşınır veya taşınmaz üzerinde doğrudan doğruya egemenlik yetkisi veren ve herkese karşı ileri sürülebilen haklar ayniyat,Özdek ayniyet,Aynılık ayol,Genellikle kadınların kullandığı bir seslenme sözü ay örümceği,Ay modülü ayraç,"Cümle içinde geçen bir sözü, metin dışı tutmak için o sözün başına ve sonuna getirilen yay veya köşeli biçimde işaret, parantez" ayraç açmak,"söz veya yazı içine, asıl konu ile ilgisi az olan bir bölüm sıkıştırmak" "ayranı yok içmeye, atla (veya tahtırevanla) gider sıçmaya",yoksulluğuna bakmadan gösteriş yapmaya kalkanların gülünçlüğünü anlatmak için kullanılan bir söz ayranı kabarmak,"öfkelenmek, coşmak" "ayranım budur, yarısı sudur",bir iş yarım yamalak yapıldığında özür dilemek için söylenen bir söz ayran,Süt veya yoğurt yayıkta çalkalanarak yağı alındıktan sonra kalan sulu bölüm ayran budalası,"Aptal, budala, sersem, ayran ağızlı" ayrancı,Ayran yapan veya satan kimse ayrancılık,Ayrancının yaptığı iş ayran delisi,"Bön, safdil" ayran gönüllü,Çabuk âşık olan ayranlaşma,Ayranlaşmak durumu ayranlaşmak,Ayran durumuna gelmek ayrı,"Başka, başka türlü" ayrı baş çekmek,topluluktan ayrılıp kendi başına iş yapmak ayrı düşmek,birbirinden uzakta kalmak ayrı eve çıkmak,ailenin büyükleriyle birlikte oturan çekirdek aile başka eve taşınmak ayrı seçi yapmak,birkaç şey arasında fark gözetmek ayrı tutmak,farklı davranmak ayrı ayrı,"Birbirinden ayrı olan, değişik" ayrı basım,Genellikle bir dergide yayımlanmış bilimsel bir yazının ayrı bir broşür olarak basımı ayrıca,"Ayrı olarak, başkaca, antrparantez" ayrıcalı,Ayrık ayrıcalık tanımak (veya göstermek),birine özel hak vermek ayrıcalık,"Başkalarından ayrı ve üstün tutulma durumu, imtiyaz" ayrıcalık gözetmek,ayrıcalık tanımak ayrıcalıklı,"Ayrıcalığı olan, ayrıcalık tanınan, imtiyazlı" ayrıcalıksız,"Ayrıcalığı olmayan, ayrıcalık tanınmayan, imtiyazsız" ayrıcasız,"Ayrı tutulmadan, istisnasız bir biçimde" ayrı cinsten,Farklı grupta olan ayrıç,"Yol kavşağı, iki yolun ayrıldığı yer" ayrı çanak yapraklılar,Çanak yaprakları birbirine bitişmiş olmayan bitkiler ayrık,Ayrılmış ayrık kümeler,Ortak elemanları olmayan kümeler ayrıklı,"Ayrı tutulmuş, benzerlerine uymayan, kural dışı olan, istisnai" ayrıklık,"Ayrıklı olma durumu, ayrı tutma, ayrı tutulma" ayrık otu,"Buğdaygillerden, kökü hekimlikte idrar söktürücü olarak kullanılan yabani bir bitki (Agropyrum repens)" ayrıksı,"Alışılagelmiş töre ve davranışlara aykırı olan, eksantrik" ayrıksı ay,Ay'ın yörüngesindeki enberi noktasından art arda iki geçişi arasındaki süre ayrıksılık,Ayrıksı olma durumu ayrıksı yıl,Yerin kendi yörüngesindeki günberi noktasından art arda iki geçişi arasındaki süre ayrıksız,"İstisnasız, bilaistisna" ayrılanma,Ayrılanmak durumu ayrılanmak,Ayrı duruma gelmek ayrılaşma,"Ayrılaşmak durumu, teferrüt" ayrılaşmak,"Benzerleri arasında ayrı bir yeri ve önemi olmak, teferrüt etmek" ayrılı,"Ayrılmış olan, ayrı duran, munfasıl" ayrılık,Ayrı olma durumu ayrılış,Ayrılma işi ayrılışma,Ayrılışmak işi ayrılışmak,Birbirinden ayrılmak ayrılma,Ayrılmak işi ayrılmak,Ayırma işine konu olmak ayrılmazlık,"Özelliklerin, kendilerini taşıyan nesnelerle, ilineklerin tözle bağlantısı, kalıcılık karşıtı" ayrım,"Ayırma işi, tefrik" ayrım yapmak,"eşit davranmamak, fark gözetmek" ayrımında olmak,farkında olmak ayrımlama,"Senaryonun hazırlanmasında geliştirim ile çevrim senaryosu arasında yer alan, senaryonun sahne ve ayrımlarının belirlendiği, başlıca karakterlerin ayrıntılarıyla çizildiği, konuşmaların son biçimini aldığı aşama" ayrımlaşma,"Ayrımlaşmak işi, farklılaşma" ayrımlaşmak,"Ayrımlı duruma gelmek, farklılaşmak" ayrımlı,"Ayrımı olan, aralarında ayrım bulunan, değişik, farklı" ayrımlılık,"Ayrımlı olma durumu, farklılık" ayrımsama,Ayrımsamak durumu ayrımsamak,"Bir şeyi anlamak, bir şeyi görmek, fark etmek" ayrımsız,"Ayrımlı olmayan, aynı, farksız" ayrımsızlık,"Ayrımsız olma durumu, farksızlık" ayrıntı,"Bir bütünün önemce ikinci derecede olan ögelerinden her biri, teferruat, tafsilat, detay" ayrıntıda boğulmak,gereksiz ayrıntılarla ilgilenmek zorunda kalmak ayrıntıya inmek,bir konuyu en küçük noktasına kadar inceleyip araştırmak ayrıntılı,"Ayrıntısı olan, teferruatlı, tafsilatlı, detaylı, mufassal, ince, uzun" ayrışık,Ayrışmış olan ayrışıklık,Ayrışık olma durumu ayrışım,Ayrışma işi ayrışma,Ayrışmak işi ayrışmak,"Birbirinden ayrılmak, birliği bozulmak" ayrıştırma,Ayrıştırmak işi ayrıştırmak,Bütünün bozulmasına sebep olmak ayrıt,İki düzlemin ara kesiti ayrı taç yapraklılar,Taç yaprakları birbirine bitişik olmayıp yan yana yer almış bulunan bitkiler aysar,Ayın etkisiyle huyunun değiştiği sanılan (kimse) aysberg,Buz dağı aysfilt,Buzla aysız,"Ay ışığı olmayan (gökyüzü, gece)" ayşekadın,"Kılçıksız, lezzetli bir taze fasulye türü" ay takvimi,"Ay'ın gökyüzündeki görünen hareketine ve evrelerine göre düzenlenen takvim, kamerî takvim" aytışma,Aytışmak işi aytışmak,"Atışmak, tartışmak, münakaşa etmek" Ay tutulması,"Güneş, Dünya, Ay dizilişinde ayın uygun koşullarda dünya gölgesine girmesi sonucu kararması, husuf" ayva,"Gülgillerden, çiçekleri iri, beyaz veya pembe, yapraklarının altı tüylü, orta yükseklikte bir ağaç (Cydonia vulgaris)" ayvayı yemek,"kötü duruma düşmek, işi bozulmak" ayvadana,"Yüksekliği 15-70 santimetre, sık tüylü, soluk sarı çiçekli, çok yıllık ve otsu bir bitki (Achillea nobilis)" ayva hoşafı,"Kurutulmuş ayva, şeker ve suyun kaynatılması ile yapılan hoşaf" ayva kompostosu,"Yaş ayva, şeker ve suyun kaynatılması ile yapılan komposto" ayvalık,Ayva ağaçlarının çok bulunduğu yer ayva marmeladı,Ayva ve şekerden yapılan ezme eyvan,"Teras, sundurma, ayvan" ayva reçeli,Ayva ve şekerden yapılan kokulu reçel ayva tüyü,"Vücuttaki ince, sarı tüyler" ayvaz,"Koca, erkek, eş" "ayvaz, kasap hep bir hesap","`ha öyle ha böyle, ikisi de bir` anlamında kullanılan bir söz" ayvazlık,Ayvazın görevi ayyar,Dolandırıcı ayyar tilki art ayağından tutulur,`işini hile ile yürüten kimse sonunda yakayı ele verir` anlamında kullanılan bir söz ayyarlık,Dolandırıcılık ayyaş,"İçkiye düşkün, içkici, içici, keş(II), küplü, bekri" ayyaşlık,"Ayyaş olma durumu, bekrilik" ay yıldız,Türk bayrağındaki ayça ve beş ışınlı yıldızdan oluşmuş simge ay yılı,"Ay'ın Dünya çevresinde on iki kez dolanmasıyla geçen 354 gün 8 saatlik süre, kamerî yıl" ayyuk,Göğün en yüksek yeri ayyuka çıkmak,ses yükselmek Az,Azot elementinin simgesi azı çoğa saymak (veya tutmak),verilen küçük bir armağanı çok beğenmek "aza sormuşlar: ""nereye?"", ""çoğun yanına"" demiş",küçük kazançların bile hep varlıklı kimselere düştüğü inancını belirten bir söz aza kanaat etmeyen çoğu hiç bulamaz,`büyük şeyleri elde edebilmek için önce küçük şeylerle yetinmek gerekir` anlamında kullanılan bir söz aza çoğa bakmamak,olanla yetinmek "az yiyen çok uyur, çok yiyen güç uyur","`kişi iyi uyuyabilmek için pek az da yememeli, pek çok da` anlamında kullanılan bir söz" az tamah çok ziyan getirir,`hırslı ve pinti insan her zaman zararlı çıkar` anlamında kullanılan bir söz "az söyle, çok dinle",`kişinin gereksiz konuşmaktansa az konuşması ve konuşulanları dinlemesi daha iyidir` anlamında kullanılan bir söz "az olsun, uz olsun","`yaptığınız iş, edindiğiniz şey az olabilir ancak temiz ve iyi olmalıdır` anlamında kullanılan bir söz" "az kaz, uz kaz, boyunca kaz",`sana yapılmasını istemediğin bir kötülüğün daha ağırını başkasına yapma` anlamında kullanılan bir söz "az veren candan, çok veren maldan","`varlıklı olmayan kimsenin yardım veya armağan olarak az şey vermesi büyük fedakârlıktır, varlıklı kimsenin vereceği armağan ve yardımlar fedakârlık sayılmaz` anlamında kullanılan bir söz" az günün adamı olmamak,"çok yaşamış, çok görmüş bulunmak" az görmek,umduğundan eksik bulmak az gelmek,yetmemek az kaldı (veya kalsın),bir işin gerçekleşmesi söz konusuyken gerçekleşmemesi durumunda kullanılan bir söz az değil,birinin herhangi bir karakter bakımından göründüğü gibi olmadığını anlatmak için söylenen bir söz az buz olmamak,bir şey azımsanacak kadar olmamak az bulmak,"yeterli görmemek, az saymak, azımsamak" az ateş çok odunu yakar,"`az sayıda kötü insan, çok sayıda iyi insanın başını belaya sokabilir` anlamında kullanılan bir söz" az,"Nicelik, nitelik, güç, süre, sayı bakımından eksik, çok karşıtı" aza,Üye azade,"Başıboş, erkin, serbest" azadelik,"Azade olma durumu, serbestlik" azalma,"Azalmak işi, eksilme, tenakus" azalmak,Az denecek bir miktara inmek azaltma,Azaltmak işi azaltmak,Az denecek bir miktara indirmek azamet,"Ululuk, büyüklük" azamet satmak,"büyüklük taslamak, çalım satmak, böbürlenmek" azametli,"Ulu, çok büyük" azami,"En çok, en üst, en büyük, en yüksek (derece, nicelik), maksimum, maksimal" azap çekmek,"eziyet çekmek, üzüntü içinde olmak" azap duymak,"acı çekmek, üzülmek" azap vermek,"acı çektirmek, üzmek" azap,"Büyük sıkıntı, eziyet, ezinç" azap,Anadolu'nun birçok bölgesinde çiftlik uşağı azar,Paylama azar işitmek,azarlanmak azar azar,Yavaş yavaş azarlama,"Azarlamak işi, paylama" azarlamak,"Kırıcı ve sert söz söylemek, paylamak, tekdir etmek" azarlanma,"Azarlanmak işi, paylanma" azarlanmak,"Paylanmak, kötü sözle karşılaşmak" azarlatma,Azarlatmak işi azarlatmak,Azarlama işini yaptırmak veya azarlanmasına yol açmak azat,Serbest bırakma azat etmek (veya eylemek),"serbest bırakmak, salıvermek" azat olmak,özgür kalmak azatlı,Azat edilmiş cariye veya köle azatlık,"Azat olma durumu, serbestlik" azatsız,Azat edilemez az az,Yavaş yavaş az buçuk,"Bir parça, biraz" azca,Oldukça az az çok,Bir parça azdırılma,Azdırılmak işi azdırılmak,Azmasına yol açılmak azdırma,Azdırmak işi azdırmak,Azmasına sebep olmak Azerbaycanlı,Azerbaycan halkından veya bu halkın soyundan olan kimse Azeri,Azerbaycan Türkü Azerice,Azerbaycan dili azgın,"Azmış olan, azılı, kudurgan" azgınlaşma,Azgınlaşmak durumu azgınlaşmak,Azgın duruma gelmek azgınlık,"Azgın olma durumu, kudurganlık" azı,"Köpek dişlerinden sonra içeriye doğru, alt ve üst çenenin iki yanında beşer tane bulunan ve yiyecekleri öğütmeye yarayan dişlerin ortak adı, azı dişi, öğütücü diş" azıcık,Biraz azıcık aşım ağrısız başım,`derdim olmasın da başka bir şey istemem` anlamında kullanılan bir söz azı dişi,Azı azık,"Gereken yiyecek ve içecek şeyler, nevale" azıklı,Azığı olan azıklık,Azık olarak ayrılan veya hazırlanan yiyecekler azılı,"Gözü bir şeyden yılmayan, azgın" azımsama,Azımsamak durumu azımsamak,"Bir şeyin umulduğundan az olduğu yargısına varmak, az görmek, az bulmak" azınlık,"Bir toplulukta kendine özgü nitelikler bakımından ayrı ve ötekilerden sayıca az olanlar, azlık, ekalliyet, çoğunluk karşıtı" azınlıkta kalmak,"bir toplulukta belli bir sorun üzerine oy verenler, karşı düşünceye oy verenlerden daha az olmak" azınlık hükûmeti,Mecliste çoğunluğu olmayan bir partinin tek başına kurduğu hükûmet azışma,Azışmak işi azışmak,"Gittikçe kızışmak, şiddetlenmek" azıştırma,Azıştırmak işi azıştırmak,Azışmasına yol açmak azıtma,Azıtmak işi azıtmak,Azgın duruma getirmek azil,Görevden alma azim,Bir işteki engelleri yenme kararlılığı azimet etmek,"gitmek, yola çıkmak" azimet,Gidiş azimkârane,"Kararlılıkla, kararlı olarak" azimli,Azmi olan aziz,"Ermiş, eren" azize,Ermiş kadın azizlik,Aziz olma durumu azizlik etmek,muziplik etmek azledilme,Azledilmek işi azledilmek,Görevden alınmak azletme,Azletmek işi azletmek,"Bir kişiyi görevinden almak, uzaklaştırmak" azlık,Az olma durumu azlolunmak,"Görevinden alınmak, görevinden çıkarılmak" azlolunma,Azlolunmak işi azma,Azmak işi azmak,"Küçük su birikintisi, gölcük" azmak,Taşkınlıkta ileri gitmek azan kurda kızan köpek,`belalı kişinin hakkından kötü kişi gelir` anlamında kullanılan bir söz azmış kudurmuştan beterdir,`coşkun ve heyecana kapılmış kimseyi zapt etmek zordur` anlamında kullanılan bir söz azman,Aşırı gelişmiş ... azmanı,"...'nın çok gelişmişi, iri yapılısı" azmankaya,Kaya balığının bir türü azmanlaşma,Azmanlaşmak işi azmanlaşmak,"İrileşmek, kocaman duruma gelmek" azmetme,Azmetmek işi azmetmek,Bir işteki engelleri yenmeye karar vermiş olmak azmettirme,Azmettirmek işi azmettirmek,Bir suçu veya herhangi bir işi kesinlikle yapmasına karar verdirmek aznavur,"İri yarı, kırıcı, sinirli, asık suratlı, sert kimse" aznavur gibi,zalimce davranan aznif,Bir domino oyunu türü azoik,En eski jeolojik sistem azot,"Atom numarası 7, atom ağırlığı 14,008 olan, havada beşte dört oranında bulunan, rengi, kokusu, tadı olmayan element, nitrojen (simgesi N)" azotlama,Azotlamak işi azotlamak,Azotla karıştırmak veya birleştirmek azotlu,İçinde azot bulunan azotometre,Azotölçer Azrail,"Tanrı buyruğu ile insanların canını almakla görevlendirilen melek, alıcı, can alıcı" "Azrail gelince oğul, uşak sormaz","`Azrail büyük küçük demez, eceli gelenin canını alır` anlamında kullanılan bir söz" Azrail'e bir can borcu olmak (veya kalmak),nasıl olsa öleceğini kabul etmek Azrail'in elinden kurtulmak,ölümden kurtulmak Azrail'le burun buruna gelmek,ölümle karşı karşıya gelmek azvay,Sarısabır B,Bor elementinin simgesi Ba,Baryum elementinin simgesi babanın sanatı oğla mirastır,`bir evlat babasının sanatını onun ölümünden sonra sürdürür` anlamında kullanılan bir söz babasına rahmet okutmak,"biri, kötü bir kimseden daha kötü çıkmak" "babasından mal kalan, merteği içinden bitmiş sanır","`miras yoluyla mal edinen kimse, onun için ne denli çabalar gösterilip sıkıntı çekildiğini bilemez` anlamında kullanılan bir söz" babasının kızı,her yönüyle babasına benzeyen kız çocuğu babasının hayrına,hiçbir çıkar gözetmeksizin babasının oğlu,her yönüyle babasına benzeyen erkek çocuğu babana rahmet,"yapılan bir iş, bir davranış karşısında `Allah senden razı olsun.` anlamında kullanılan bir söz" babasının (veya babalarının) çiftliği,bir malı veya kuruluşu yalnızca kendi çıkarlarına araç yapanlar için kullanılan bir söz "babamın adı Hıdır, elimden gelen budur",`gücüm ancak bu kadarını yapmaya yeter` anlamında kullanılan bir söz "baba oğluna bir bağ bağışlamış, oğul babaya bir salkım üzüm vermemiş",`babalar çocukları için büyük fedakârlıklara katlanırlar ancak çocuklar babaları için fedakârlıkta bulunmazlar` anlamında kullanılan bir söz babam!,"sese verilen tona göre şaşma, beğenme, acı, üzüntü vb. duygular anlatan söz" "baba vergisi görümlük, koca vergisi doyumluk","`bir babanın kızı için harcadığı para, hazırladığı çeyiz göstermelik olmaktan ileri gidemez, kızın yaşam boyu süren giderlerini kocası üzerine almıştır` anlamında kullanılan bir söz" baba olmak,"erkek, çocuk sahibi olmak" babam sağ olsun,"bir çocuğun babasına, yaptığı yardımlardan dolayı takdir amacıyla söylediği bir söz" "baba malı tez tükenir, evlat gerek kazana","`kendini bilen, yaşama sorumluluğu duyan akıllı evladın gerçek malı, kendisinin kazandığı maldır` anlamında kullanılan bir söz" "baba koruk (veya erik) yer, oğlunun dişi kamaşır",`babanın yaptığı kötü işin sıkıntısını çocuğu çeker` anlamında kullanılan bir söz "baba değil, tırabzan babası","çocuklarına karşı babalık görevlerini yerine getirmeyen, onlara hayrı olmayan baba" baba,"Çocuğu olan erkek, peder" baba adam,"Yaşlı, ağırbaşlı, iyi yürekli, olgun adam" babaanne,Babanın annesi baba ocağı,"Babadan, dededen kalma mülk veya bir kimsenin içinde doğup büyüdüğü, yaşadığı ev, toprak, yurt, babaevi, baba bucağı, baba yurdu" babaca,"Baba gibi, babaya yakışır" babacan,"Olgun, hoşgörülü, iyi kalpli, güvenilir (erkek)" babacanca,"Sevecen, cana yakın" babacanlaşma,Babacanlaşmak durumu babacanlaşmak,Babacan duruma gelmek babacanlık,"Babacan olma durumu, cana yakınlık" babacık,Babalara sevgiyle yaklaşıldığını belirten bir söz babacıl,"Babasını çok seven, babasına çok düşkün olan" babacılık,"Devletin türlü sınıflar üzerinde babalık ederek bu sınıflar arasında denge kurmaya çalışması işlemi, paternalizm" babaç,Erkek kümes hayvanlarının en iri ve yaşlı olanı babaçko,"Güçlü, gösterişli, iri yarı (kadın)" babaevi,Baba ocağı babafingo,Yelkenli gemilerde direklerin ve gabyanın üstünde bulunan en yüksek bölüm baba hindi,İri ve iyi beslenmiş erkek hindi Babai,Babailik tarikatından olan kimse Babailik,XIII. yüzyılda Baba İshak'ın kurduğu tarikat babaköş,"Ayaksız olduğu için yılan sanılan, solucanla beslenen bir tür kertenkele (Anguis fragilis)" babalanma,Babalanmak işi babalanmak,"Babaları tutmak, öfkelenmek" babalı,Babası olan babalı,Zaman zaman sinir nöbeti geçiren babalık fırın has işler,babasının parası ile geçinenlere sitem olarak kullanılan bir söz babalık,Baba olma durumu babalık etmek,baba gibi davranmak baba mirası,Babadan kalan değerli mal veya dost baba nasihati,Büyüklerin deneyimine dayanarak gençlere verdikleri öğüt babasız,Yetim babasız oğlan doğurmak,"bir işte aşırı zorluk, büyük güçlük çekilmesine rağmen başarılı olmak" baba tatlısı,Şambaba baba yadigârı,"Babadan kalan, baba döneminde yapılmış, babanın hatırasını taşıyan" babayani,Gösterişi ve özentisi olmayan babayanilik,Babayani olma durumu babayiğit,Yürekli kimse babayiğitlik,"Babayiğit olma durumu, babayiğitçe davranış" baba yurdu,Baba ocağı Babıali,"Osmanlı Devleti'nde İstanbul'da sadaret (Başbakanlık), dâhiliye ve hariciye nezaretleri (İçişleri ve Dışişleri bakanlıkları) ile Şûrayıdevlet (Danıştay) dairelerinin bulunduğu yapı" Babi,Babilik yanlısı Babilik,"XIX. yüzyılda, İran'da Ali Muhammed Bab'ın kurduğu dinî öğreti" baca,Dumanı ocaktan çekip havaya vermeye yarayan yol baca eğri de olsa duman doğru çıkar,"`yaradılıştan iyi ve doğru olan kimse, ne denli elverişsiz ortam içinde bulunursa bulunsun niteliğini yitirmez` anlamında kullanılan bir söz" bacası tütmek,ailenin yaşamı sürüp gitmek bacası tütmez olmak,aile dağılmak veya işi bozulmak bacabaşı,Ocağın üstündeki raf bacak bacak üstüne atmak,bir bacağını ötekinin üstüne koyarak oturmak bacak,Vücudun kasıktan tabana kadar olan bölümü bacak kadar,ufacık bacakları kopmak,çok yorulmak bacakları tutmaz olmak,yürüyemeyecek duruma gelmek bacaklarını uzatmak,"hiçbir şey yapmadan, hiçbir şeyle ilgilenmeden oturmak, tembel tembel zaman öldürmek" bacağına geçirmek,bir şeyi aceleyle giymek "bacak kadar boyu var, türlü türlü huyu var","`yaşı küçük ancak herkesten farklı alışkanlıklar, huylar edinmiş` anlamında kullanılan bir söz" bacakkalemi,Kaval kemiği bacakkıran,Nemli bölgelerde yetişen yeşilimsi sarı çiçekli bir bitki (Narthecium) bacaklı,Bacağı olan bacaklık,Özellikle hokey oyuncularının dizlerine taktıkları deriden yapılmış koruyucu bacaklı yazı,İri ve okunaklı yazı bacaksız,Bacağı olmayan baca kulağı,Ocağın iki yanında taştan yapılmış ufak raf bacanak,Eşleri kardeş olan erkeklerin birbirine göre durumu bacanaklık,Bacanak olma durumu baca tomruğu,Bacanın damdan yukarı bölümü bacı,Kız kardeş baç,Osmanlı Devleti'nde gümrük vergisi baççı,Baç alan kimse baççılık,Baççının yaptığı iş bad,Rüzgâr badana,Duvarları boyamak için kullanılan sulandırılmış kireç veya boya badana etmek (veya vurmak),"badanalamak, badana yapmak" badanacı,Geçimini badana yapmakla kazanan kimse badanacılık,Badanacının yaptığı iş badanalama,Badanalamak işi badanalamak,Duvarları boyamak için sulandırılmış kireç veya plastik boya sürmek badanalanma,Badanalanmak işi badanalanmak,Badana yapılmak badanalatma,Badanalatmak işi badanalatmak,Badanalama işini yaptırmak badanalı,Badana edilmiş olan badanasız,Badana edilmemiş badas,"Harman kaldırıldıktan sonra yerde kalan toprak, çöp ve samanla karışık tahıl taneleri, harman döküntüsü" badat,"Birleşikgillerden, şekeri çok, bir tür yer elması" bade,"Şarap, içki" badehu,Ondan sonra badeli âşık,Düşünde bir pirin elinden aşk badesi içerek saz çalıp söyleyen halk şairi badem,Badem ağacı badem gibi,taze ve gevrek (salatalık) badem olmak,"sonu kötü olmak, kötü bitmek" badema,"Bundan sonra, bundan böyle" badem ağacı,"Gülgillerden, 6-8 metre yükseklikte, ilkbaharda beyaz ve pembe renkli çiçekler açan bir tür ağaç, badem (Amygdalus communis ve Prunus amygdalus)" badem bıyık,"Üst dudağın her iki yanında yer alan, badem içi biçimindeki bıyık" bademci,Badem satan kimse bademcik,"Ağız boşluğunun sonunda, iki yana yerleşmiş, badem biçiminde," badem ezmesi,Ezilmiş bademle yapılan şekerleme badem gözlü,Gözleri badem içi biçiminde iri olan (kimse) badem içi,Bademin dış kabuğu alındıktan sonra kalan içi badem kürk,Tilki postunun yalnız bacak kesiminden yapılan kürk bademli,İçinde badem bulunan (yiyecek) bademlik,"Badem ağaçları çok olan yer, badem bahçesi" badem parmak,Başparmak badem şekeri,İnce bir şeker tabakasıyla kaplanmış iç badem badem tırnak,Badem biçiminde uzunca tırnak badem yağı,"Bademden çıkarılan ve deri, kösele vb.ni yumuşatmak için kullanılan yağ" baderna,"Halatın aşınabilecek yerine sarılan bez, halat sargısı" badıç,"Bakla, fasulye, bezelye vb. taze sebzelerde, içinde tohumların sıralanmış bulunduğu kabuk, baklamsı meyve" badısaba,Sabah yeli badi badi yürümek (veya gitmek veya koşmak),"ördek gibi iki yana sallanarak yürümek (gitmek, koşmak)" badi,Ördek badik,Ördek badikleme,Badiklemek işi badiklemek,Ördek gibi iki yana sallana sallana yürümek badikleşme,Badikleşmek durumu badikleşmek,Ördek gibi sağa sol yalpa vurarak yürüme eğilimi göstermek badire,Birdenbire ortaya çıkan tehlikeli durum badiye,Çöl badminton,343 tüytop badya,"Ağzı geniş, yayvan, büyükçe su kabı" bagaj,Yolcu yükü bagaj kapağı,Otomobil bagajlarını kapatmaya veya kilitlemeye yarayan bölüm bagaj kilidi,Bagaj kapağını kilitlemeye yarayan alet baget,"Bateri çalmaya yarayan ince, kısa çubuk" bagetli,Bageti olan bağ,"Bir şeyi başka bir şeye veya birçok şeyi topluca birbirine tutturmak için kullanılan ip, sicim, şerit, tel vb. düğümlenebilir nesne" bağ,Üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu toprak parçası "bağ babadan, zeytin dededen kalmalı","`bağ, bir kuşak geçecek kadar yaşlandıktan sonra bol ürün verir, zeytinin bol ürün verebilmesi için en azından iki kuşaklık bir zaman geçmelidir` anlamında kullanılan bir söz" "bağ bayırda, tarla çayırda","`her şey kendisi için en elverişli ortamda gelişir, verimli duruma gelir` anlamında kullanılan bir söz" bağ bozmak,bağın üzümlerini toplamak bağ budamak,bağdaki üzüm kütüklerini budamak "bağa bak, üzüm olsun, yemeye yüzün olsun","`kişi, karşılık beklediği işten istediğini alabilmek için gereken harcamaları yapmalıdır` anlamında kullanılan bir söz" bağı ağlayanın yüzü güler,`bir işe gereken özen gösterildiğinde olumlu sonuçlar alınır` anlamında kullanılan bir söz bağa,Kaplumbağa bağan,Düşük bağ bahçe,"Bahçe, bostan vb. taşınmaz mal" bağ bıçağı,"Bağ ve bahçelerde yetişen meyve fidanlarını, bitki ve özellikle üzüm kütüklerini budamaya yarayan kesici alet" bağboğan,Küsküt bağ bozumu,Bağda ürünün toplanması bağcı,Bağ yetiştirip ürününü satan kimse bağcık,Bağlama işinde kullanılan şerit biçiminde bağ bağcıklı,"Bağı olan, bağı bulunan" bağcıksız,"Bağı olmayan, bağsız" bağcılık,Bağcının yaptığı iş bağ çubuğu,Asma fidesi bağdadi,Ağaç direkler üzerine çakılmış çıtalara sıva vurularak yapılan (duvar veya tavan) bağdalama,Bağdalamak işi bağdalamak,"Düşürmek için ayağını birinin ayaklarına takmak, çelme atmak" bağdama,Bağdamak işi bağdamak,Birkaç şeyi birbirine geçirerek bağlamak bağdaş,"Sağ ayağı sol uyluğun, sol ayağı sağ uyluğun altına alarak oturma biçimi" bağdaş kurmak,"sağ ayağı sol uyluğun, sol ayağı sağ uyluğun altına alarak oturmak" bağdaşık,"Birbirlerine benzer karakterlere veya yapıya sahip parça veya birimlerden oluşan (bütün veya topluluk), mütecanis, homojen" bağdaşıklaşma,Bağdaşıklaşmak durumu bağdaşıklaşmak,"Aynı özelliği göstermek, homojen duruma gelmek" bağdaşıklaştırma,Bağdaşıklaştırmak işi bağdaşıklaştırmak,"Bağdaşık duruma getirmek, homojenleştirmek" bağdaşıklık,"Bağdaşık olma durumu, mütecanislik, homojenlik" bağdaşılma,Bağdaşılmak işi bağdaşılmak,Bağdaşma işine konu olmak bağdaşım,"Tutarlık, tutarlılık, insicam" bağdaşma,"Bağdaşmak işi, imtizaç" bağdaşmak,"Anlaşmak, uzlaşmak, uymak, imtizaç etmek" bağdaşmaz,"Uyuşmaz, tutarsız" bağdaşmazlık,Uyuşmazlık bağdaştırma,Bağdaştırmak işi bağdaştırmacı,Bağdaştırmacılık yanlısı olan bağdaştırmacılık,Farklı kökenlere sahip değişik kültür özelliklerini birleştirme veya kaynaştırma işi bağdaştırmak,Bağdaşmasını sağlamak bağ doku,"Hücre sayısı az, hücre arası maddesi çok ve genellikle diğer dokuları birbirine bağlayarak destek görevi yapan doku" bağ-fiil,Zarf-fiil bağı,Büyü bağıcı,Büyücü bağıl,Görece bağırdak,"Beşikteki çocuğun düşmemesi için beşiğe sarılıp bağlanan, kumaştan yapılmış enli bağ, bağıldak" bağıl değer,"Bir aritmetik sayısının, önüne + ve - işaretleri yazıldıktan sonraki değeri" bağıllık,"Görece olma durumu, izafiyet, rölativite" bağıl nem,"Bir metreküp hava içinde bulunan su buharı ağırlığının, aynı şartlardaki havanın doymuş su buharının ağırlığına oranı" bağım,Bir şeyin veya bir kimsenin gücü ve etkisi altında bulunma durumu bağımlama,Bağımlamak işi bağımlamak,"Bir şeyi bağım altına sokmak, etkisi altında tutmak" bağımlaşma,Bağımlaşmak işi bağımlaşmak,Bir şeye veya bir kimseye tamamen bağımlı olmak bağımlı,"Başka bir şeyin istemine, gücüne veya yardımına bağlı olan, özgürlüğü, özerkliği olmayan, tabi" bağımlılık,"Bağımlı olma durumu, tabiiyet" bağımlı sıralı cümle,"Anlam bakımından birbirine bağlı olan ve özneleri, tümleçleri veya yüklemleri ortak olan cümle" bağımsız,"Davranışlarını, tutumunu, girişimlerini herhangi bir gücün etkisinde kalmadan düzenleyebilen, özgür, hür" bağımsızlaşma,Bağımsızlaşmak işi bağımsızlaşmak,Bağımsız duruma gelmek bağımsızlaştırma,Bağımsızlaştırmak işi bağımsızlaştırmak,Bağımsız duruma getirmek bağımsızlık,"Bağımsız olma durumu, istiklal" bağımsız milletvekili,"Herhangi bir partinin adayı olmadan seçilen veya herhangi bir partiye bağlı olmayan milletvekili, bağımsız" bağımsız sıralı cümle,"Anlam bakımından birbirine bağlı olduğu hâlde özneleri, tümleçleri, yüklemleri ayrı olan cümle" bağın,İksa bağın vurmak,çökmemesi için kazı duvarlarını bağınlarla desteklemek bağıntı,Bir nesneyi başka bir nesne ile uyarlı kılan bağ bağıntıcı,Göreci bağıntıcılık,Görecelik bağıntılı,Göreceli bağıntılılık,Görelilik bağır,Göğüs bağrına basmak,kucaklamak bağrını ezmek,"üzülmek, dertlenmek" bağrı yanmak,"üzüntü çekmek, çok acı duymak" bağrına taş basmak,sesini çıkarmaksızın her türlü acıya katlanmak bağrını delmek,"çok dokunmak, içine işlemek" bağıldak,Bağırdak bağırgan,"Bağırıp çağıran, tepkisini hemen ve sert bir biçimde dışa vuran" bağırma,Bağırmak işi bağırmak,İnsan yüksek ve gür ses çıkarmak bağırıp çağırmak,öfkeyle bağırmak bağırsak,"Sindirim organının mideden anüse kadar olan, ince bağırsak ve kalın bağırsaktan oluşan bölümü" bağırsakları bozulmak,ishal olmak bağırsaklarını deşerim,"`canına kıyarım, öldürürüm` anlamında korkutmak, gözdağı vermek için kullanılan bir söz" bağırsak askısı,İnce bağırsağı karnın arka bölümüne bağlayan ve karın zarının bir bölümünden oluşan askı bağırsak iltihabı,Sindirim organında oluşan iltihaplı durum ve buna bağlı hastalık bağırsak ingini,Çoğunlukla sürgün ve karın ağrısı ile beliren bağırsak iltihabı bağırsak kazıntısı,Kalın bağırsak hastalıklarında çıkarılan sümüksü madde bağırsak kurdu,Omurgalıların ve de özellikle insanların bağırsağında yaşayan asalak solucan bağırsak otu,Farekulağı bağırsak solucanı,"Ortalama 25 santimetre boyunda, insanların, özellikle çocukların bağırsaklarında asalak olarak yaşayan yuvarlak solucan, askarit" bağırtı,Bağırırken çıkarılan sesin adı bağırtkan,Çok bağırıp çağıran (kimse) bağırtlak,"Orta büyüklükte, eti sevilen bir cins göçebe ördek, bozkır tavuğu (Querquedula)" bağırtma,Bağırtmak işi bağırtmak,Bağırmasına yol açmak bağır yeleği,"Zırh altına giyilen, köseleden yapılmış yelek" bağış,"Bağışlanan şey, yardım, hibe, teberru" bağış yapmak,yardım etmek bağışçı,Bağış yapan kimse bağışık,"Herhangi bir ödevin veya yükümlülüğün dışında kalan, muaf" bağışıklık,Bazı mikroplara karşı aşı veya doğal yolla kazanılmış direnç durumu bağışıklık kazanmak,bazı mikroplara karşı aşı veya doğal yolla dirençli duruma gelmek bağışıklık bilimi,"Bağışıklık olaylarının ortaya çıkma şartlarını, gelişimini, alınabilecek önlemleri ve yapılabilecek tedaviyi inceleyen tıp dalı, immünoloji" bağışlama,"Bağışlamak işi, mağfiret, gufran" bağışlamamak,"karşısındakinin yanlışından, kusurundan doğacak fırsatları kaçırmamak, acımadan değerlendirmek" bağışlamak,"Bir mal veya hakkı karşılık beklemeden birine vermek, teberru etmek" bağışlanma,"Bağışlanmak işi, affedilme, affolma" bağışlanmak,"Bağışlama işine konu olmak, affa uğramak, affedilmek, affolunmak" bağışlatma,Bağışlatmak işi bağışlatmak,Bağışlama işini yaptırmak bağıt,Sözleşme bağıtçı,"Bir işi karşılıklı olarak kararlaştırıp üstlerine alan taraflardan her biri, sözleşme yapan, âkit" bağıtlanma,Bağıtlanmak işi bağıtlanmak,Sözleşme ile sonuçlanmak bağıtlaşma,Bağıtlaşmak işi bağıtlaşmak,Aralarında sözleşme yapmak bağıtlı,Sözleşme ile bağlanmış olan bağkesen,Makaslı böcek bağlaç,"Eş görevli kelimeleri veya önermeleri birbirine bağlayan kelime türü, rabıt, rabıt edatı: Ve, ya, veya, ya da birer bağlaçtır" bağlaç öbeği,Bağlaç grubu bağlaçlı,Bağlacı olan bağlaçlı tamlama,"Adları, sıfatları arasına bağlaç alan ad veya sıfat tamlaması" bağlaç grubu,"Bağlaçla veya bağlaçsız birbirine bağlanmış olan, aynı nitelikte iki veya daha çok kelimeden oluşan öbek, bağlaç öbeği" bağlam,Deste bağlama,Bağlamak işi bağlamacı,Bağlama yapan veya satan kimse bağlamacılık,Bağlamacının yaptığı iş bağlamak,Bir şeyi bir yere veya bir şeye tutturmak bağlamalık,Bağlamaya yarayan bağlama zarf-fiili,Bağlaç olan ve görevinde kullanılarak kendinden sonraki çekimli fiile veya fiilimsiye zaman ve kişi bakımlarından uyan -ıp ekini almış fiil: Gelip gitti (Geldi ve gitti) Gülüp geçti (Güldü ve geçti) gibi bağlamsal,Bağlam ile ilgili bağlamsal anlam,Bir sözün kullanılan veya amaçlanan bağlama göre anlam kazanması bağlanak,Bağlantı bağlanım,Bağlanma işi bağlanış,Bağlanma işi veya durumu bağlanma,Bağlanmak işi veya durumu bağlanıp kalmak,"tutulmak, sevdalanmak" bağlanmak,Bağlama işine konu olmak bağlantı kurmak,irtibat sağlamak bağlantı yapmak,ilişki kurmak bağlantı,"İki veya daha çok şeyin birbiriyle bağlı bulunması, ilişki, irtibat, bağlanak" bağlantı borusu,Katlardaki atık suları toplayıp kolona ileten boru bağlantılı,"Aralarında bağlantı bulunan, irtibatlı, rabıtalı, bağlantılı" bağlantısız,"Aralarında bağlantı bulunmayan, irtibatsız, rabıtasız, angajmansız" bağlantısızlık,"Bağlantısız olma durumu, irtibatsızlık, angajmansızlık" bağlantısızlık politikası,Bağlantısızlık siyaseti bağlantısızlık siyaseti,"Askerî, siyasi yönden hiçbir bloka girmeme siyaseti, bağlantısızlık politikası" bağlantısız ülkeler,"Bağlantısızlık siyaseti izleyen ülkeler, bloksuz ülkeler" bağlantı ünlüsü,Bağlayıcı ünlü bağlantı ünsüzü,Bağlayıcı ünsüz bağlaşık,"Aralarında anlaşma veya sözleşme sağlanmış olan (kimse veya topluluk), müttefik" bağlaşıklık,Bağlaşık olma durumu bağlaşım,Eşleme bağlaşımlı,Aralarında karşılıklı destek ve bağımlılık bulunan bağlaşma,"Bağlaşmak işi, ittifak" bağlaşmak,"Bir şey yapmak için birbirine antlaşma veya sözleşme ile bağlanmak, ittifak etmek" bağlatma,Bağlatmak işi bağlatmak,Bağlama işini yaptırmak bağlayıcı,Bağlama niteliği olan bağlayıcı ünlü,"Ünsüzle biten kelime kök ve gövdelerine ünsüz ile başlayan ek getirildiğinde kök ile eki birbirine bağlayan ünlü, bağlantı ünlüsü: al-ı-r, aç-ı-l-mak, gec-i-k-mek vb" bağlayıcı ünsüz,"Ünlü ile biten kelime kök ve gövdelerine ünlü ile başlayan bir ek eklendiğinde araya giren `y` ünsüzü, koruyucu ünsüz, koruma ünsüzü, bağlantı ünsüzü: okul-da-y-ım, eski-y-ince vb" bağlı,Bir bağ ile tutturulmuş olan bağlı kalmak,"uymak, tabi olmak" bağlı olmak,tabi bulunmak bağlık,"Bağ yeri, üzüm bağları çok olan yer" bağlık bahçelik,"Bağı, bahçesi çok olan" bağlı kredi,Kredi açan ülkeden mal veya hizmet satın alınması şartı ile sağlanan kredi bağlılaşık,"Biri ötekine bağlı olarak var olan, biri olmadan öteki düşünülemeyen iki şeyin bu ilişki yönünden durumu" bağlılaşma,Bağlılaşmak işi bağlılaşmak,İki şey arasında karşılıklı bağıntı olmak veya bağlılık kurmak bağlılık,"Bağlı olma durumu, merbutiyet" bağlı su,Ağaçta hücre zarının emdiği ve taşıdığı su bağnaz,"Bir düşünceye, bir inanışa aşırı ölçüde bağlanıp ondan başka bir düşünce ve inanışı kabul etmeyen, mutaassıp, fanatik" bağnazlaşma,Bağnazlaşmak durumu bağnazlaşmak,Bağnaz duruma gelmek bağnazlık,"Bir kimseye veya bir şeye aşırı düşkünlük ve tutkuyla bağlılık, bağnazca davranış, taassup, mutaassıplık, fanatiklik, fanatizm" bağrıkara,Bir tür iskete kuşu (Saxicola torquata) bağrış,Bağırma işi bağrış çağrış,"Gürültü, şamata" bağrışma,"Bağrışmak işi, birlikte bağırma" bağrışmak,Birlikte veya karşılıklı bağırmak bağrıştırma,Bağrıştırmak işi bağrıştırmak,"Bağırmasına yol açmak, hep birden bağırtmak" bağrı yanık,"Çok dert, acı, sıkıntı çekmiş, bağrı kara" bağrı yufka,Yufka yürekli bağsız,Bağı bulunmayan bahadır,"Savaşlarda gücü ve yılmazlığıyla üstünlük kazanan veya yiğitlik gösteren kimse, batur" bahadırlık,"Bahadır olma özelliği, durumu, baturluk" Bahai,Bahailik yanlısı kimse Bahailik,XIX. yüzyılda Babilik'ten doğup İran'dan başka Avrupa ve Amerika'da da yayılmış olan bir din bahane,Bir şeyin gerçek sebebi gizlenerek ileri sürülen uydurma sebep bahane aramak,bir işi yapmamak için sebep aramak bahane bulmak,bir işi yapmak veya yapmamak için sözde sebep göstermek bahane etmek,herhangi bir şeyi sebep olarak ileri sürmek bahaneli,Bahanesi olan bahanesiz,Bahanesi olmayan bahar,İlkbahar baharı başına vurmak,gençliğin verdiği coşkuyla gereksiz veya aşırı davranışta bulunmak bahar,Baharat baharat,"Yiyecek ve içeceklere hoş koku ve tat vermek için kullanılan tarçın, karanfil, zencefil, karabiber vb. maddeler, bahar (II)" baharatçı,"Baharat alım satımıyla uğraşan kimse, baharcı" baharatçılık,"Baharatçının yaptığı iş, baharcılık" baharatlandırmak,"Baharat ile süslemek, lezzetlendirmek, baharat ekmek" baharatlı,"İçinde karabiber, karanfil, tarçın vb. maddeler bulunan, baharlı" baharatsız,Baharatı olmayan bahar bayramı,Genellikle mayıs ayının ilk günlerinde kutlanan bayram baharcı,Baharatçı bahar dönemi,Yılın kıştan sonra gelen ilk ayları bahariye,"Divan edebiyatında, bahar tasviri ile başlayan kaside" baharlı,Baharatlı bahar nezlesi,Saman nezlesi ilkbahar noktası,İlkbaharda gündüz gece eşitliği anında Güneş'in gök Ekvator'u çemberi üzerinde bulunduğu nokta bahçe,"Sebze, meyve, çiçek veya ağaç yetiştirilen yer" bahçeci,"Çiçek, ağaç ve sebze yetiştirme işiyle uğraşan kimse" bahçecilik,Bahçecinin yaptığı iş bahçe domatesi,Tarla ve bahçelerde yapay gübre kullanmadan doğal olarak yetiştirilen bir tür domates bahçe kekiği,Bahçelerde özel yöntemlerle yetiştirilen kekik bahçeli,Bahçesi olan bahçelik,"Bağları, bahçeleri olan yer" bahçe makası,Çeşitli ot ve bitkileri düzgün kesmek ve budamak amacıyla yapılan bir makas türü bahçe nanesi,Bahçelerde yetiştirilen bir tür nane bahçesiz,Bahçesi olmayan bahçıvan,Bir bahçenin düzenlenmesi ve bakımıyla görevli kimse bahçıvanlı,Bahçıvanı bulunan bahçıvanlık,Bahçıvanın yaptığı iş bahir,Deniz bahis,"Üzerinde konuşulan şey, konu" bahis açmak,belli bir konuda konuşmaya başlamak bahse girmek (veya tutuşmak),görüşünde veya iddiasında haklı çıkacak tarafa bir şey verilmesini kabul eden sözlü anlaşma yapmak bahsi kapamak,bir konu üzerindeki konuşmayı kesmek bahsi kaybetmek,"ileri sürülen, savunulan görüşün yanlış olduğu ortaya çıkmak" bahsi kazanmak,"ileri sürülen, savunulan görüşün doğru olduğu belli olmak" bahsi tazelemek,konuşmayı aynı konu üzerine getirmek bahsi geçmek,bir konu üzerinde konuşulmuş olmak bahisçi,Müşterek bahisçi bahis konusu,Söz konusu bahis konusu olmak,söz konusu olmak bahname,"İçinde cinsel konularla ilgili açık saçık yazıların, resimlerin bulunduğu eser" bahri,Denizle ilgili bahriye,Bir devletin deniz güçlerinin ve kuruluşlarının bütünü bahriye çiftetellisi,Hareketli bir halk oyunu ve ezgisi bahriyeli,Deniz Kuvvetlerine bağlı asker bahsetme,Bahsetmek işi bahsetmek,"Bir konu üzerinde söz söylemek, konuşmak" bahşetme,Bahşetmek işi bahşetmek,"Karşılıksız olarak vermek, bağışlamak, sunmak" bahşiş atın dişine (veya yaşına) bakılmaz,`para verilmeden sağlanan bir şeyin ufak tefek kusurları hoş görülmelidir` anlamında kullanılan bir söz bahşiş,"Yapılan bir hizmete ödenen ücretten ayrı olarak fazladan verilen para, kahve parası" bahtına küsmek,talihsizliğinden yakınmak bahtı kapanmak,"talihsizliğe uğramak, istenen sonuca ulaşmamak" bahtı bağlı olmak,talihi kapalı olmak bahtı açılmak,talihi dönüp uygun duruma veya arzulanan sonuca gelmek "baht olmayınca başta, ne kuruda biter ne yaşta",`kişi talihsiz olursa giriştiği hiçbir işten olumlu sonuç alamaz` anlamında kullanılan bir söz baht,"Gelecekteki olayları kaçınılmaz bir biçimde belirleyen ilahi iradenin insan ve toplum için çizdiği yaşayış biçimi, kader, talih" bahtı açık,Talihli (kimse) bahtı açık olmak,"herhangi bir konuda şansı yaver gitmek, talih yüzüne gülmek" bahtı kara,"Mutsuz, talihsiz (kimse)" bahtı kara olmak,"sürekli olarak talihi yaver gitmemek, mutsuz olmak" bahtiyar olmak,"mutlu olmak, sevinmek" bahtiyar,Mutlu bahtiyarlık,Mutluluk bahtlı,"Bahtı iyi olan, mutlu, talihli, kara bahtlı karşıtı" bahtsız,"Bahtı kötü olan, mutsuz, talihsiz, kadersiz, kötü talihli, bibaht" bahtsız olmak,"bahtı kötü, mutsuz, talihsiz olmak" "bahtsızın bağına yağmur, ya taş yağar ya dolu","`talihsizin işleri ters gider, bağına yağmur yerine taş veya dolu yağar` anlamında kullanılan bir söz" bahtsızlık,"Bahtsız olma durumu, mutsuzluk" bahusus,Özellikle bakaç,Dürbün bakakalma,Bakakalmak işi bakakalmak,Şaşkınlığa uğrayıp ne yapacağını bilmez durumda kalmak bakalit,Formaldehit ile bir fenolün yoğunlaşması sonucu elde edilen yapay reçine bakalitli,Bakalit kaplamalı bakalorya,Üniversitelere girebilmek için lise öğreniminden sonra verilen olgunluk sınavı bakam,"Baklagillerden, odunundan kırmızı boya çıkarılan bir ağaç (Haematoxylon campechianum)" bakan,"Hükûmet işlerinden birini yönetmek için, genellikle milletvekilleri arasından, başbakan tarafından seçilerek cumhurbaşkanınca onaylandıktan sonra işbaşına getirilen yetkili, vekil, icra vekili, nazır" bakanak,"Geviş getiren hayvanların ayaklarının arkasındaki körelmiş tırnak, kemik çıkıntısı" Bakanlar Kurulu,"Devletin görevlerini yerine getirmesini sağlayan, başbakan ve bakanlardan oluşan yetkili organ, hükûmet, kabine" bakanlık,"Bakan olma durumu, vekillik, nezaret, vekâlet, nazırlık" bakara,İskambil kâğıdı ile oynanan bir kumar bakar kör,Gözleri sağlam göründüğü hâlde göremeyen bakaya,Askerlik çağına girenlerden son yoklamalarını yaptırarak askerlik kararı aldırdıkları hâlde çağrıldıklarında gelmeyen veya gelip de kıtalarına gitmeden toplandıkları yerlerden ayrılanlar bakı,"Özellikle dağlık yörelerde bir yamacın güneş ışınlarına, güneye veya kuzeye karşı konumunu belirleyen, bunun sonucu olarak da doğal şartlarını tespit eden durumu" bakıcı,Bakma işiyle görevlendirilen kimse bakıcılık,"Bakıcının yaptığı iş, falcılık" bakılma,Bakılmak işi bakılmak,Bakma işine konu olmak veya bakma işi yapılmak bakım,Bakma işi bakım yapmak,araç ve gereçlerin düzenli çalışması için onarımını yapmak bakımcı,Bakım işini yapan kimse bakımevi,"Bakıma gereksinimi olan kimselerin bakıldıkları, barındıkları kuruluş" bakımından,"Bakış veya görüş açısı yönünden, değerlendirme açısından" bakımlı,"İyi bakılmış, üzerinde iyi çalışılmış" bakımlık,Filmin kartpostal büyüklüğünde cam bir perde üzerinde görünmesini sağlayan cihaz bakımlılık,Bakımlı olma durumu bakımsız,"Özen gösterilmemiş, bakılmamış" bakımsızlık,"Bakımsız olma, terk edilme, yüzüstü bırakılma durumu" bakım yurdu,Düşkünlerevi bakıncak,Nişangâh bakındı,"`Bak hele, olacak şey mi?` anlamlarında şaşma bildiren bir söz" bakınma,Bakınmak işi bakınmak,"Çevreye göz gezdirmek, araştırmak" bakır çalmak,bakır kapta oluşan bakır tuzları nedeniyle yemek zehirli duruma gelmek bakır,"Atom numarası 29, yoğunluğu 8,95 olan, 1084 °C'ye doğru eriyen, doğada serbest veya birleşik olarak bulunan, ısı ve elektriği iyi ileten, kolay dövülür ve işlenir olduğundan eski çağlardan beri türlü işlerde kullanılan, kızıl renkli element (simgesi Cu)" bakır alaşımı,% 1'in üzerinde çözünmüş elementlerin oluşturduğu bakır alaşımlarının genel adı bakırcı,Bakır işleyen veya bakır kap kacak satan kimse bakırcılık,Bakırcının yaptığı iş bakır çalığı,Yeşile çalan mavi renk bakır kaplama,Demir vb. madenlerin yüzeyinde bakır katman oluşturma işlemi bakırlaşma,Bakırlaşmak durumu bakırlaşmak,"Bakır rengini almak, rengi bakırın rengine benzemek" bakırlı,Bakır içeren (maddeler) bakır pası,Bakır üzerinde nemli havalarda oluşan bakır hidrokarbonat bakır rengi,Kızıla yakın kahverengi bakır sülfat,Göz taşı bakır taşı,Malakit bakır tuzu,Göz taşı bakış,Bakma işi bakış atmak,kısa bir süre bakıp geçmek bakış açısı,"Bir olay, konu veya düşünce incelenirken izlenen belirli yön, görüş açısı, açılım, perspektif" bakışım,"İki veya daha çok şey arasında konum, biçim ve belirli bir eksene göre ölçü uygunluğu, simetri" bakışımlı,"Bakışımı olan, simetrili, simetrik" bakışımsız,"Aralarında bakışım bulunmayan (iki şey) veya iki yanı arasında bakışım olmayan (bir şey), simetrisiz, asimetrik" bakışımsızlık,"Bakışımsız olma durumu, simetrisizlik, asimetri" bakışma,Bakışmak işi bakışmak,İki veya daha çok kimse birbirine bakmak baki,Sürekli baki kalmak,"sürekli, kalımlı olmak" bakir,Cinsel ilişkide bulunmamış (erkek) bakire,"Cinsel ilişkide bulunmamış (dişi), kızoğlan, kızoğlankız, erden" bakirelik,"Bakire olma durumu, erdenlik" bakirlik,Kızlık bakiye,"Artık, artan, kalan, geri kalan şey" bakkal,"Yiyecek, içecek vb. maddeleri perakende olarak satan kimse" bakkala bırakma!,bir işi `bakalım` diyerek savsaklamak isteyenlere söylenen bir söz bakkal çakkal,Bakkal için kullanılan küçümseme sözü bakkal defteri,"Karışık, düzensiz yazılarla dolu defter" bakkaliye,Bakkalda satılan ürünler bakkal kâğıdı,Kalın ve kaba kâğıt bakkallık,Bakkalın işi bakla,"Baklagillerden, yurdumuzun her yerinde yetiştirilen, yeşil kabuklu ve taneli bir bitki (Vicia faba)" bakla dökmek (veya atmak),bakla ile fala bakmak bakla kadar,çok iri (böcek) baklayı ağzından çıkarmak,açık söylemekten kaçındığı bir sorunu sonunda açıklamak baklaçiçeği,Bakla çiçeği rengi bakla falı,Bakla taneleri ile bakılan bir fal türü baklagiller,"Bakla, fasulye, akasya, keçiboynuzu vb. badıçlı pek çok sebze ve ağacı içine alan, iki çenekli ayrı taç yapraklılardan büyük bir bitki familyası" bakla kırı,"Beyazı çoğalmış, beyazlamaya yüz tutmuş (saç vb.)" baklalı,Baklası olan baklalık,Bakla tarlası baklamsı meyve,Badıç baklan,Anguda benzeyen kırmızı renkli bir tür yaban kazı (Otis tarda) baklava açmak,baklava yapmak için gerekli olan ince yufkaları hazırlamak baklava,"Çok ince yufkadan yapılarak arasına kaymak, fıstık, ceviz, badem vb. konulup pişirilen ve üzerine şeker şerbeti dökülen bir tatlı türü" baklavacı,Baklava yapan veya satan kimse baklavacılık,Baklava yapma veya satma işi baklava dilimi,Eşkenar dörtgen biçimi baklavalı,İçinde baklava biçiminde desen bulunan baklavalık,Baklava yapımında kullanılan veya baklava yapmaya elverişli olan bakliyat,Baklagillerden elde edilen ürün bakma,Bakmak işi baktıkça alır,`güzelliği birdenbire göze çarpmaz` anlamında kullanılan bir söz bakmakla usta olunsa köpekler kasap olurdu,`yapmadan yalnızca nasıl yapıldığına bakarak hiçbir şey öğrenilemez` anlamında kullanılan bir söz bakma sen,`aldırış etme` anlamında kullanılan bir söz bakılsa,"işin gerçeği, aslında" bakarsın,`belli olmaz` anlamında kullanılan bir söz "bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur","`bakılıp onarılan şeylerden yararlanılır, bakımsız bırakılanlardan bir yarar elde edilemez` anlamında kullanılan bir söz" bak hele!,şaşma bildiren bir söz "bakan yemez, kapan yer","`bir şey yalnızca bakmakla elde edilemez, onu ele geçirmek için davranmak gerekir` anlamında kullanılan bir söz" bakan göze bağ olmaz,`göz önünde olan her şeye herkes bakabilir` anlamında kullanılan bir söz bakalım (veya bakayım),"içinde yer aldığı cümlenin güvensizlik, kuşku, merak, uyarma vb. anlamlarını pekiştiren bir söz" "baktın kar havası, eve gel kör olası",`tehlikeli bir durum belirmeye başlayınca ondan uzaklaşmanın çaresine bakılmalıdır` anlamında kullanılan bir söz bak!,işte bakmak,Bakışı bir şey üzerine çevirmek bakar mısınız?,tanımadığı bir kimseye kendisiyle ilgilenmesi için söylenen bir söz bak bak!,şaşma bildiren bir söz baksana! (veya baksanıza!),bir seslenme sözü bakraç,Çoğunlukla bakırdan yapılan küçük kova bakteri,"Toprakta, suda, canlılarda bulunan, çürüme, mayalanma veya hastalıklara yol açan, küresel, silindirimsi, kıvrık biçimli olan, bölünerek çoğalan, klorofilsiz, tek hücreli canlı" bakteridi,Şarbon hücresi gibi hareketsiz bakteri bakterigiller,Bakteri türlerini içine alan familya bakterisit,Bakterikıran bakteriyel,Bakterilerle ilgili bakteriyolog,Bakteriyoloji alanında çalışan kimse bakteriyoloji,"Bakterilerin ve genellikle mikropların biçimlerini, niteliklerini inceleyen bilim" bakteriyolojik,Bakteri bilimi ile ilgili bakteriyoskopi,Bakterilerin mikroskopla incelenmesi işlemi baktırma,Baktırmak işi baktırmak,"Bakmasına yol açmak, bakmasını sağlamak" balı olan bal yemez mi?,"`bir kimsenin elinde başkasına verilecek veya satılacak bir şey bulunması, ondan kendisinin de yararlanmasına engel değildir` anlamında kullanılan bir söz" balın âlâsı oğlun tazesinden,`ne varsa küçük çocukta vardır` anlamında kullanılan bir söz "balı parmağı uzun yemez, kısmetlisi yer","`güzel bir şey, onu isteyen ve elde edecek gibi görünenin değil kısmeti olanın eline geçer` anlamında kullanılan bir söz" bal olan yerde sinek de olur,"`güzel şeylerin çevresinde, ondan yararlanmak isteyen asalaklar dolaşır` anlamında kullanılan bir söz" "balı dibinden, yağı yüzünden",`herkesin veya her şeyin kendisine özgü bir özelliği vardır` anlamında kullanılan bir söz bal ile kaymak yenir ama her keseye göre değil,"`güzel yemeyi, güzel giymeyi, güzel eşya kullanmayı herkes ister ama bunları ancak parası bol olanlar yapabilir` anlamında kullanılan bir söz" bal tutan parmağını yalar,`imkânları geniş bir işin başında bulunan kimse bunlardan az da olsa yararlanır` anlamında kullanılan bir söz bal gibi,pek tatlı bal dök de yala,bir yerin çok temiz olduğunu anlatan bir söz bal bal demekle ağız tatlanmaz,`sözde kalan dilek ve tasarıların iş bitirmede hiçbir etkisi olmaz` anlamında kullanılan bir söz bal alacak çiçeği bilmek (veya bulmak),"çıkar sağlanabilecek yeri veya şeyi bilmek, bulmak" bal,"Bal arılarının bitki ve çiçeklerden topladıkları bal özünden yapıp kovanlarındaki petek gözlerine doldurdukları, rengi beyazdan esmere kadar değişen tatlı, koyu, sıvı madde" bal sağmak,kovandan bal ürünü almak bala,"Yavru, çocuk" balaban,"İri, büyük" balaban kuşu,"Bataklıklarda yaşayan, balıkçıla benzer, eti yağlı ve ağır, iri bir kuş (Botaurus)" balabanlaşma,Balabanlaşmak durumu balabanlaşmak,"Balaban duruma gelmek, irileşmek" balabanlık,Balaban olma durumu balalayka,"Üç köşeli, üç teli olan Rus çalgısı" balama,Orta oyununda Rum tipi balans,Denge balans ayarı,"Otomobilin sarsılmasını önlemek için, tekerleklere gereği kadar balans pensi denen kurşun parçası takarak denge sağlama işi" balans pensi,Arabaların tekerleklerindeki dengeli dönmeyi sağlamak için jant ile lastik kenarına sıkıştırılan kurşun parçası balar,Pedavra bal arısı,"Zar kanatlılardan, bal yapan bir tür eklem bacaklı (Apis mellifica)" balast,"Demir yollarında traverslerin altına, şoselerde düzeltilmiş toprak üzerine döşenen taş kırıkları" balast direnç,"Gerilimin büyük değişimlerinde, devredeki akımı sabit tutmak için konulan direnç" balast gemi,Ambarlarında yük bulunmayan gemi balat,"Orta Çağ'da, üç bentten oluşan bir Batı şiiri türü" balata,"Soğuk ve sıcakta büyük bir sürtünme katsayısına sahip olan, suya ve yağa dayanıklı, yavaş aşınan madde" balayı,Evlilik hayatının ilk ayı veya ilk günleri balbal,Eski Türklerde kişinin anılması için mezarının veya bazı kurganların etrafına dikilen taş balcı kızı daha tatlı,`güzel mal satan kimselerden alınan şeyler daha çok hoşa gider` anlamında kullanılan bir söz "balcının var bal tası, oduncunun var baltası",`her işin kendine özgü aracı vardır` anlamında kullanılan bir söz balcı,Arı yetiştirip bal elde eden veya satan kimse balcılık,Balcının yaptığı iş balçak,Kabza balçık,"İçinde çeşitli organik maddeler bulunan, genellikle killi, koyu, yapışkan çamur, mil" balçık hurması,"Sandıklara basılarak kurutulan hurma, balçık inciri" balçık inciri,Balçık hurması balçıklı,Balçığı olan balçiçeği,"Almaşık yapraklı, kırmızı veya kırmızıya çalan sarı renkli çiçekli ağaççık" baldır,"Bacağın dizden ayak bileğine kadar olan bölümü, incik" baldırak,"Don, pantolon vb. giysilerin dizden aşağı olan bölümü" baldıran,"Maydanozgillerden, nemli yerlerde yetişen zehirli bitkilerin ortak adı, ağı otu, baldırgan (Conium maculatum)" baldıranlık,Baldıranın çokça yetiştiği yer baldıranşerbeti,"Acı çekilerek, yüzsuyu dökülerek elde edilen kazanç" baldır bacak,Kadın bacağının açık saçık görülmesi baldırgan,Baldıran baldırı çıplak,"Ayaktakımından, işsiz, serseri (kimse)" baldırıkara,"Nemli yerlerde yetişen birçok eğrelti otu türünün ortak adı, karabaldır" baldır kemiği,Baldırda bulunan iki kemikten ince olanı baldırpatlatan,Güreşte hasmın bir ayağını tutarak diz kapağına kadar büküp üzerine yüklenme oyunu baldırsokan,"Çift kanatlıların sinekgiller familyasından, karasineğe çok benzeyen, kan emen, hastalık bulaştıran, hayvan sağlığı yönünden zararlı bir tür sinek (Stomaxys calcitrans)" baldız,Erkeğe göre eşinin kız kardeşi baldo,İri ve dolgun taneli pilavlık pirinç bal dudaklı,"Tatlı dilli (kimse), bal dudak" bale,"Belli hafif figürlere, adım atışlara, çoğunlukla sahne düzenine ve müziğe dayalı gösteri türü" balerin,Bale yapan bayan sanatçı balerinlik,Balerin olma durumu balet,Bale yapan erkek sanatçı balgam,"Solunum organlarının salgıladığı, ağızdan dışarı atılan sümüksü madde" balgamlı,Balgamı olan balgam taşı,"Damarlı ve yarı saydam bir Kadıköy taşı türü, Hacıbektaş taşı, mühresenk, oniks" balgümeci,Bal peteğini andıran bir dikiş büzgüsü türü balhane,Bal süzme ve paketleme işlemlerinin yapıldığı yer balık,"Omurgalılardan, suda yaşayan, solungaçla nefes alan ve yumurtadan üreyen hayvanların genel adı" balık ağa girdikten sonra aklı başına gelir,"`insan, tedbirsizliği yüzünden bir felakete uğradıktan ve iş işten geçtikten sonra neden şöyle yapmadım, neden böyle yapmadım diye üzülür` anlamında kullanılan bir söz" balık baştan avlanır,`bir şeyi ele geçirebilmek için onu yönetenleri elde etmek gerekir` anlamında kullanılan bir söz balık baştan kokar,bir işte aksaklığın başta olanlardan kaynaklandığını anlatan bir söz balık kavağa çıkınca,`hiçbir zaman` anlamında kullanılan bir söz balığa çıkmak,balık avlamaya gitmek Balık,Zodyak üzerinde Kova ile Koç arasında yer alan takımyıldızın adı balık adam,Dalgıç balık bilimci,Balıklar sınıfını inceleyen bilim adamı balık bilimi,Su ürünleri araştırmalarında özellikle balıklar sınıfını inceleyen bilim balıkçı,Balık tutan veya satan kimse balıkçı düğümü,İşleme başlangıcında yapılan ve sonra kolayca çözülerek yapılan düğüm şekli balıkçı kazağı,"Ço soğuk ve nemli havalarda giyilen, boğazlı ve yünlü kalın kazak" balıkçıl,"Uzun bacaklılardan, boynu ve gagası uzun, su kıyılarında yaşayan, balık yiyerek beslenen büyük bir kuş (Ardea cinerea)" balıkçılgiller,Leyleksiler takımının balıkçıllar alt takımına giren bir familya balıkçılık,Balıkçının yaptığı iş balıkçıllar,"Çoğunlukla uzun bacaklı, uzun gagalı balıkçıl cinsinden kuşlar alt takımı" balıkçın,"Perde ayaklılardan, uzunca gagalı, uzun ve çatal kuyruklu, deniz kıyılarında yaşayan bir kuş cinsi, deniz kırlangıcı (Sterna hirundo)" balıkçı yaka,Kazaklarda boynu saran ve katlanabilen yaka balık çorbası,"Suda pişirilip kılçıkları ayıklanmış, incecik kıyılmış balık ile soğan, yağ, havuç, pul biber, patates ve domatesten hazırlanan bir çorba türü" balık eti,"Omurgalılardan, suda yaşayan hayvanların yumuşak ve açık renkli eti" balıketinde,"Kilosu ortalamanın biraz üstünde olan (kadın), balıketi, dolgun" balıkgözü,"Ayakkabıların bağ geçirilen deliklerine ve kemer deliklerine takılan maden, kemik vb.nden yapılmış halka" balıkgözü objektif,Normal objektiflerden çok daha geniş açıyı alan ve görüntüyü dışbükey ayna görüntüsü biçiminde veren objektif türü balıkhane,"Balıkların toptan satışa çıkarıldığı, soğuk hava deposu olan yer" balık istifi,Çok sıkışık olarak bir yere dolmuş (insanlar) balık kartalı,"Kartallardan, su kıyılarında yaşayan, balıkla beslenen, beyaz, kahverengi çizgili yırtıcı kuş, deniz tavşancılı (Pandion haliaetus)" balıklama,"Suya dalmada, atlamada balık gibi gergin, düz ve baş aşağı bir biçimde" balıklandırma,Balıklandırmak işi balıklandırmak,"Balık ile doldurmak, süslemek" balıklava,"Deniz, göl ve ırmaklarda balık yatağı olan yer" balıklı,Balığı olan balıknefesi,Balinagillerin başından çıkarılan ve kozmetik maddeler ve süslü mumlar yapımında kullanılan bir yağ balık otu,"Cava ve Malabar'da yetişen, zehirli meyvesiyle balıkları sersemleterek avlamaya yarayan bir bitki (Anamirta)" balık pazarı,Avlanan balıkların günlük ve taze olarak satışa sunulduğu yer balıksırtı,Balık iskeleti biçiminde birbirine paralel ve çapraz çizgili kumaş deseni balıksız,Balığı olmayan balık sütü,Yumurtlama sırasında erkek balıkların çıkardığı beyaz madde balık tabağı,Balık koymaya yarayan kap balık tutkalı,"Balık endüstrisi artıklarından üretilen, yavaş kuruyan fakat bağlama gücü yüksek yapıştırıcı" balık unu,Kurutulmuş balıktan özel işlemlerle elde edilen un balık yağı,İri balık ve deniz hayvanlarının sanayide kullanılan yağı balık yemi,"Balık avlamada oltanın ucuna takılan, genellikle yiyecek türü madde" balık yumurtası,"Balıkların genellikle sığ yerlere bıraktıkları, üremelerini sağlayan yumurta" baliğ,Ergen baliğ olmak,ergenleşmek balina,"Balinalardan, yaklaşık uzunluğu 20 metre, ağırlığı 200 ton olan memeli hayvan, kadırga balığı, falyanos (Balaena mistycetus)" balina çubuğu,"Balinanın ağzına aldığı suyu dışarıya süzüp içindeki deniz hayvanlarını tutmasına yarayan ve üst çenesinin iki yanında tarak dişleri gibi sıralanmış, boynuz dokusunda, esnek kemiksi bölümlerin adı" balinalar,"Örnek hayvanı balina olan, kutup denizlerinde yaşayan memeli hayvanlar familyası" balinalı,"Balina takılmış olan, balina geçirilmiş olan (giysi)" balina yağı,İspermeçet balinasının kafa sinüslerinde bulunan yağ balistik,Ateşli silahlarda barut gazının basıncı ile fırlayıp hedefe varıncaya kadar merminin havadaki hareketini inceleyen bilim bal kabağı,"İçi turuncu, iri ve tatlı bir tür kabak (Cucurbita moschata)" balkan,Sarp ve ormanlık sıradağ Balkanlar,"Hırvatistan, Sırbistan, Karadağ, Kosova, Slovenya, Arnavutluk, Makedonya, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Romanya, Yunanistan ve Trakya'yı içine alan bölge" Balkanolog,Balkanoloji uzmanı Balkanoloji,"Balkan uluslarının dili, tarihi ve kültürü ile uğraşan bilim dalı" Balkar,Malkar Balkarca,Malkarca bal kelebeği,Bal kovanlarına çok zarar veren bir böcek (Galleria mellonella) balkı,"Ağrı, sancı" balkıma,Balkımak işi balkımak,"Parlamak, parıldamak" balkır,Parıltı balkon,"Bir yapının genellikle dışarıya doğru çıkmış, çevresi duvar veya parmaklıkla çevrili bölümü" balköpüğü,Açık sarı renk ballandırma,Ballandırmak işi ballandırmak,İmrendirecek bir biçimde övmek ballanma,Ballanmak işi ballanmak,"Bal bulaşmak, bal sürülmek" ballı,İçinde bal bulunan ballıbaba,"Ballıbabagillerden, beyaz çiçekli ve çok yıllık otsu bir bitki, ballık (Lamiumalbum)" ballıbabagiller,"Nane, lavanta çiçeği, kekik vb. kokulu bitkileri içine alan ve iki çenekli bitişik taç yapraklılardan oluşan bir familya" ballı börek olmak,çok iyi anlaşmak ballı börek,"Yufka, ceviz, tereyağı ve şeker ile yapılan bir börek türü" ballıdarı,İncir ballık,Bal konulan kap ballı pasta,Bal ile yapılmış veya içine bal konmuş pasta bal mumu,Arıların peteklerini yapmak için karın halkaları arasından salgıladıkları yumuşak ve sarımsı madde bal mumu gibi erimek,çok zayıflamak bal mumu yapıştırmak,"söz, davranış vb.nin unutulmaması için bir işaret koyup dikkati çekmek" bal mumu macunu,"Mobilyadaki kusurların onarımında kullanılan, toprak boya ile renklendirilmiş bal mumu" balo,Danslı ve özel giysili gece eğlencesi balo vermek,"balo hazırlamak, düzenlemek" balon uçurmak,ilgililerin ne diyeceklerini ve nasıl davranacaklarını anlamak amacıyla aslı olmayan bir haber yaymak balon,"Isıtılmış hava veya havadan daha hafif bir gazla doldurulan, atmosferde uçabilen, küre biçiminde araç" balon yapmak,"bisiklet, araba vb.nde lastiğin yüzeyinde şişlik oluşmak" baloncu,Balon satan kimse baloncuk,Küçük balon balon lastik,Bisikletlerde kullanılan bir lastik türü balonvari,"Balona benzer, balon gibi" balotaj,Adaylardan hiçbirinin gerekli oyu sağlayamaması dolayısıyla seçimin sonuçsuz kalması baloz,"Gemici, işçi vb. kimselerin eğlenmek için gittikleri içkili, danslı yer" bal özlü,Bal özü bulunduran bal özü,"Bazı çiçeklerin içinde bulunan, arıların bal yapmak için emdikleri tatlı sıvı, nektar" bal özü bezi,"Bitkilerin yaprak, yumurtalık ve erkek organlarının dibinde bulunan ve bal özü çıkaran bez" bal özülük,Çiçeklerde bal özünü çıkaran bezlerin bulunduğu organ bal peteği,"Arıların içine bal doldurduğu bal mumu levha, arı dalağı" bal rengi,Kahverengiye çalan sarı renk balsam,"Bazı ağaçlardan elde edilen, parfüm ve ilaç yapımında kullanılan reçine" balsamlı,"Balsam içeren, antiseptik ve besleyici özelliği olan (ilaç, merhem vb.)" balsıra,Yaprakların üzerinde oluşan bir küf türü balta değmemiş (veya girmemiş veya görmemiş),"içinden hiç ağaç kesilmemiş, sık ve gür (orman, koru)" balta olmak,"direnerek bir şey istemek, asılmak, musallat olmak" balta vurmak,"balta ile kesmek, parçalamak" baltadan kurtulmak,kesilmemek baltası kütükten çıkmak,"bir engelden, bir sıkıntıdan kurtulmak" baltayı taşa vurmak,"farkında olmayarak birine dokunacak sözler söylemek, pot kırmak" balta,"Ağacı kesme, yarma, yontma vb. işlerde kullanılan ağaç saplı, demir araç" balta değmedik ağaç olmaz,"`zarar görmeyen, başına felaket gelmeyen kimse yoktur` anlamında kullanılan bir söz" baltabaş,Baş bodoslaması omurga hattına dikey olarak çelik lamadan yapılmış gemi baltacı,Balta yapan veya satan kimse baltacık,Küçük el baltası baltalama,Baltalamak işi baltalamak,Balta ile kesmek baltalayıcı,"Baltalama işini yapan (kimse), sabotajcı" baltalayıcılık,"Baltalayıcı olma durumu, sabotajcılık" baltalı,Baltası olan baltalık,Sık sık kesimi yapılan orman Baltık,Baltık Denizi'ne kıyısı olan ülkeler ve bu ülkelerin halkı Baltık dilleri,Baltık ülkelerinde konuşulan Hint-Avrupa dil grubu baltrap,Atıcılıkta hedef vazifesi gören plakaları havaya fırlatan yaylı alet balya,Çember ve demir tellerle bağlanmış ticaret eşyası balya yapmak,balyalamak balyalama,Balyalamak işi balyalamak,"Balya yapmak, denk yapmak" balyalanma,Balyalanmak işi balyalanmak,Balyalama işi yapılmak balya makinesi,"Değişik tarım veya sanayi ürünlerini ip, çember vb. ile balyalama işini yapan alet" balyemez,"Kara ve deniz savaşlarında kullanılan, orta çapta, uzun menzilli, tunçtan top" balyos,Osmanlı Devleti'nde Frenk ve özellikle Venedik elçilerine verilen ad balyoz,"Taş kırma, kazık çakma, duvar yıkma vb. işlerde kullanılan, çok iri, ağır çekiç, varyos" balyoz gibi,"çok ağır, ezici (kol veya yumruk)" balyozlama,Balyozlamak işi balyozlamak,"Balyozla vurmak, balyozla dövmek" balyozlanma,Balyozlanmak işi balyozlanmak,Balyoz ile dövülmek bambaşka,"Büsbütün başka, apayrı, değişik, farklı" bambaşkalık,Bambaşka olma durumu bambu,"Buğdaygillerden, sıcak ülkelerde yetişen, boyu 25 metre kadar olabilen, mobilya, merdiven, baston vb. birçok eşyanın yapımında kullanılan bir tür kamış, Hint kamışı, hezaren (II) (Bambusa vulgaris)" bambul,"Kurtçuk evresinde ekinlerin kökünü, ergin evrede başakları kemiren, kahverengi, kın kanatlı böcek (Anisoplia austriaca)" bambul otu,Sıcak ve ılıman bölgelerde yetişen otsu veya çalı türü bir bitki (Heliotropium) bam teli,Bazı sazlarda kalın ses veren tel veya kiriş bam teline basmak (veya dokunmak),birinin çok kızacağı şeyi yapmak veya sözü söylemek bamya,"Ebegümecigillerden, sıcak ve ılıman yerlerde yetişen bir bitki (Hibiscus esculentus)" bamyatarlası,Mezarlık ban,Osmanlı Devleti'nde Macaristan ve Hırvatistan'da sancak beylerine ve küçük prenslere verilen unvan bana,Ben zamirinin yönelme durumu eki almış biçimi bana bak!,`beni dinle` anlamında kullanılan bir seslenme ve gözdağı sözü bana da ... demesinler,bir işin kesinlikle yapılacağını belirtmek için söylenen bir söz bana dokunmayan yılan bin yaşasın,"`birçok kimse, kendilerine kötülüğü dokunmayan kişiye ilişmek istemez` anlamında kullanılan bir söz" bana mısın dememek,"hiçbir şey etkili olmamak, hiçbir şeye aldırış etmemek" ban ağacı,"Asya'nın tropik bölgelerinde ve Afrika'nın kuzeyinde yetişen, yaprakları telek damarlı, çiçekleri salkım durumunda, meyvesinden kokusuz bir yağ elde edilen ağaç (Moringa oleifera)" banak,"Ekmek parçası, lokma" banal,"Herkesçe kullanılan, anlaşılan" banallik,Banal olma durumu banjo,"Amerika zencilerinin çaldığı gitar biçiminde, madenî gövdesi olan beş veya daha çok telli bir müzik aleti" bandaj,Sargı ile sarma bandajlama,Bandajlamak işi bandajlamak,Sargı ile sarmak bandajlatma,Bandajlatmak işi bandajlatmak,"Sargı ile sardırmak, bandaj yaptırmak" bandıra,Bir geminin hangi devlete ait olduğunu gösteren bayrak bandıralı,Bandırası olan bandırma,Bandırmak işi bandırmak,Banmak bando,"Türlü üflemeli ve vurgulu çalgılardan oluşan ve genellikle geçit törenlerinde kullanılan mızıkacılar topluluğu veya takımı, mızıka" bandocu,"Bandoda görevi olan kimse, mızıkacı" bandoculuk,Bandocunun yaptığı iş bandrol,Denetim pulu bandrollü,Bandrolü bulunan bangır bangır,"Yüksek sesle, gürültüyle" bangır bangır bağırmak,"yüksek sesle, avazı çıktığı kadar bağırmak" bangırdama,Bangırdamak işi bangırdamak,"Öfkelenerek yüksek sesle bağırıp çağırmak, bangır bangır bağırmak" Bangladeşli,Bangladeş halkından veya bu halkın soyundan olan kimse bani,Kurucu (kimse) bank,Çoğunlukla parklarda ve bahçelerde oturulacak sıra banka,"Faizle para alıp veren, kredi, iskonto, kambiyo işlemleri yapan, kasalarında para, değerli belge, eşya saklayan ve ticaret, sanayi, ekonomi alanlarında çeşitli etkinliklerde bulunan kuruluş" banka gibi,çok zengin (kimse) bankadan çekmek (veya almak),bankadaki hesabından para almak bankaya yatırmak,"bankadaki hesabına para koymak, biriktirmek" bankacı,Bankacılık işlemleri ile uğraşan veya bankada görevli kimse bankacılık,Bankada yapılan işlemlerin tümü banka cüzdanı,"Bankada hesabı olanın yatırdığı ve çektiği paraların kaydedildiği defter, banka defteri, mevduat defteri" banka defteri,Banka cüzdanı bankamatik,Bankaların para işlemlerini günün her saatinde otomatik olarak yapan makine banker,Banka sahibi bankerlik,Banker olma durumu bankerzede,Banker ile olan iş ilişkilerinde zarara uğrayan kimse banket,Şehirler arası yolların iki tarafında yayaların yürümesine ve taşıtların trafiği aksatmadan durabilmesine yarayan çakıl veya toprak yol bankiz,Buzla banknot,Kâğıt para banko,"İş yerlerinde üzerine eşya koymaya elverişli, iş takibi için gelen kişiyle görevli arasına konulmuş tezgâh" banko geçmek,"yarışlarda, toto, loto vb. oyunlarda, bir atın veya sayının kesin olarak tutturulacağını tahmin edip işaretlemek" banko at,Yarışlarda dereceye gireceği kesin olarak tahmin edilen at banko sayı,Şans oyunlarında kazanacağı tahmin edilen sayı banlama,Banlamak işi banlamak,Horoz ötmek banliyö,Yörekent banliyö treni,Şehirle banliyö arasında işleyen tren banma,Banmak işi banmak,"Katı bir şeyi sulu veya tuz, biber vb. toz durumundaki maddelerin içine batırıp çıkarmak, bandırmak" ban otu,"Patlıcangillerden, Asya, Kuzey Afrika ve Avrupa'nın sıcak bölgelerinde yetişen, hekimlikte kullanılan, uyuşturucu ve zehirli, bir veya iki yıllık otsu bir bitki (Hyoscyamus niger)" bant,"Yapılış özelliğine göre sarma, yapıştırma vb. işlerde kullanılan düz, ensiz, yassı bağ, şerit, izole bant" bant çözmek,"manyetik bir bant üzerine alınmış sesleri yazıya aktarmak, deşifre etmek" bant doldurmak,bir banda ses kaydetmek banda almak,"bir sesi, ses cihazı ile bant üzerine kaydetmek" banttan vermek,genellikle radyo ve televizyonda banttan yararlanarak daha önceden alınmış bir sesi veya görüntüyü yayımlamak bantlama,Bantlamak işi bantlamak,"Bantla iki şeyi birbirine tutturmak, bant yapıştırmak" bantlayıcı,Bantlama işini yapan makine bant zımpara,"Çekmeye dayanıklı, uzun kâğıt veya bezden üretilmiş, genellikle zımparalama makinelerinde kullanılan aşındırma gereci" ban yağı,Hint yağı banyo yapmak,343 yıkanmak banyo,"Yapılarda, içinde yıkanılan bölüm" banyo bataryası,Sıcak ve soğuk su ile duş bağlantısının bir arada bulunduğu musluk takımı banyo dolabı,Banyo için gereken malzemelerin içinde bulundurulduğu dolap banyo havlusu,Banyo sonrası bütün vücudu kurulamak için kullanılan havlu banyo kabini,Duş kabini banyo kazanı,Banyoyu ve suyu ısıtmak için yapılan özel kazan veya ısıtma aleti banyo küveti,İçine su doldurulup yıkanmaya elverişli tekne banyolu,İçinde banyo bölümü olan banyo sabunu,Banyo yaparken vücudu yıkamak için kullanılan sabun banyosuz,Banyosu olmayan banyo takımı,"Banyo odalarında ıslak zemine serilen altı plastik, üstü havlu vb. dokuma olan paspas" baobap,"Ebegümecigillerden, sıcak ülkelerde yetişen, çok yüksek olmamakla birlikte, gövdesinin çevresi 20 metreyi aşabilen bir ağaç, baobap ağacı (Adansonia digitata)" bap,Kapı bar tutmak,bar oynamak için hazırlanmak ve oyuna başlamak bar,"Anadolu'nun doğu ve kuzey bölgesinde, en çok Artvin ve Erzurum yörelerinde el ele tutuşularak oynanan, ağır ritimli bir halk oyunu" bar,"Danslı, içkili eğlence yeri" bar,Hava basıncı birimi bar,"Ateşten, mide bozukluğundan, ağızda, dil ve dişlerde meydana gelen acılık, pas" bar bağlamak (veya tutmak),"kir bağlamak, paslanmak" bar,Halter sporunda ağırlığı oluşturan kiloları birbirine bağlayan metal çubuk baraj,"Suyu toplama, sulama ve elektrik üretme amacıyla akarsu üzerine yapılan bent" barajı aşmak,herhangi bir sebeple konulmuş olan koşulu yerine getirip başarı sağlamak baraj yapmak (veya kurmak),"futbol veya hentbolda kaleye yapılan vuruşları önlemek için oyuncular kale önünü kapatacak bir biçimde sıralanmak, duvar yapmak" baraj ateşi,"Bataryanın yoğun yaylım ateşi, bar ateşi" baraj mesafesi,"Serbest atış sırasında, atış noktasından baraja kadar belirlenen nizami ara açıklığı" barak,"Tüylü, kıllı çuha" baraka,"Tahta, çinko vb. hafif şeylerden yapılmış, temelsiz, eğreti yapı" barakacık,Küçük baraka baran,Yağmur barata,Bilim doktorları ile kardinallerin giydikleri dört köşe külah veya başlık baratarya,"Kaptanın, tayfaların, gemi sahibine, armatöre veya sigorta ortaklığına bilerek verdikleri zarar" bar ateşi,Baraj ateşi barba,İhtiyar Rum meyhanecisi barbakan,Kale duvarlarında düşmana ok atmak için açılmış delik barbar,"Uygarlaşmamış (kavim, topluluk)" bar bar,Bağırmak fiili ile kullanılarak bağrışın öfkeli ve yüksek sesle olduğunu anlatan bir söz barbarca,Barbara özgü barbarizm,Bir sözün fonetik veya morfolojik yapısında yapılan büyük yanlışlık barbarlaşma,Barbarlaşmak işi barbarlaşmak,Barbar gibi davranmak barbarlık,Barbar olma durumu barbaşı,Bar oyunlarında sıranın sağ başında yer alan ve oyunun düzenini sağlayan kimse barbata,"Kalelerde mazgal ve mazgal siperlerinin oluşturduğu girintili çıkıntılı dış duvarların üst bölümü, kale korkuluğu" barbekü,"Izgara et pişirmekte kullanılan, genellikle balkonlarda duvar içerisine gömülmüş ocak" barbunya,"Barbunyagillerden, kırmızı pullu, beyaz etli, kemikli bir balık, barbun (Mullus barbahıs)" barbunyagiller,"Dikenli yüzgeçliler alt takımına giren, vücutları iri pullarla kaplı, barbunya ve tekir türleri iyi bilinen bir familya" barbut,Zarla oynanan bir kumar türü barcı,Bar işleten kimse barcılık,Barcının yaptığı iş barça,Orta Çağda kullanılan kürekli ve yelkenli taşıma gemisi barçak,Kılıç kabzasının siperi barda,"Dam ustalarının kullandığı, başının bir ucu çember parçası biçiminde eğri, öbür ucu keskin çekiç" bardacık,Bir tür küçük ve tatlı yaş incir bardacık eriği,Bardak eriği bardaktan boşanırcasına yağmak,yağmur çok şiddetli yağmak bardak,"Su vb. şeyleri içmek için kullanılan, genellikle camdan yapılan kap" bardağı taşıran damla,sabır tüketen aşırı davranış veya durum bardağı taşırmak,sabrını tüketmek bardakaltı,"Bardağın konulduğu yeri kirletmemesi için kullanılan, genellikle örgü, kâğıt veya plastik örtü" bardakçı,"Bardak, çömlek vb. yapan veya satan kimse" bardak eriği,"İri ve tatlı bir tür erik, bardacık eriği" bardan,Çok beyaz bardan,Yük taşımak için kullanılan çanta veya çuval barem,Devlet memurlarının maaşlarının derece ve tutarlarını düzenleyen sistem ve çizelge baret,"Küçük takke, papaz takkesi" barfiks,"Çeşitli beden hareketleri yapmaya elverişli 1-1,5 metre yüksekliğinde, kendi ağırlığınızı yukarı çekmenizi sağlayan, iki ayak üzerine tutturulmuş çubuklu jimnastik aracı" bargâh,"İçine izinle girilen yer, otağ, yüksek divan" bargam,Levreğe benzer bir balık barhana,"Kafile, küçük kervan" bar havası,Bar oyunlarında tek veya toplu olarak söylenen ezgi barı,Çit barınak,"Barınılacak yer, melce" barındırma,Barındırmak işi barındırmak,Barınmasını sağlamak barınma,Barınmak işi barınmak,Doğa etkilerinden korunmak için kapalı bir yere sığınmak barış,Barışma işi barış görüş olmak,her türlü dargınlığı unutarak barışmak barış yapmak,barış antlaşmasını imzalamak barışçı,Barışsever barışçıl,Barışsever barışçılık,Barışseverlik barışık olmak,sevecen ve hoşgörülü davranmak barışık,"Başkası ile barış durumunda bulunan, dargın veya düşman olmayan" barışıklık,Barışık olma durumu barışma,"Barışmak durumu, uzlaşma, anlaşma" barışmak,"İki taraf, aralarındaki dargınlığı kaldırmak, uzlaşmak, anlaşmak" barışsever,"Barışı seven, barışçı, barışçıl, sulhçu, sulhsever, sulhperver" barışseverlik,"Barışsever olma durumu, barışçılık, barışçıllık, sulhçuluk, sulhseverlik, sulhperverlik" barıştırma,Barıştırmak işi barıştırmak,"Barışmalarını sağlamak, ara bulmak" bari,"Hiç olmazsa, hiç değilse, o hâlde, öyleyse" barikat,Bir yolu veya geçidi kapamak için her türlü araçtan yararlanılarak yapılan engel barikat kurmak,engel oluşturmak barikat yapmak,çeşitli araçlarla bir engel oluşturmak barikatlama,Barikatlamak işi barikatlamak,"Barikat ile çevirmek, barikat yapmak" barisfer,Ağır küre barit,"Renksiz veya beyaz, sarı, gri renklerde olabilen, sondaz, dolgu vb. alanlarda kullanılan bir mineral, baritin, baryum sülfat Ba(OH)2" baritin,Barit baritli,İçinde barit bulunduran bariton,Tenor ve bas arasındaki erkek sesi bariyer,Engel bariz,"Açık, göze çarpan, belirgin" barizleşme,Barizleşmek işi barizleşmek,Bariz duruma gelmek barka,Büyük sandal barkarol,Venedik gondolcularının söz ve müziği önceden yazılmadan içlerinden geldiği gibi söyledikleri şarkı barkod,Çizgi im barlam,"İnce pullu, sırtı açık kahverengi, yanları ve karnı beyaz, ortalama 30-40 santimetre boyunda, Marmara ve Ege deniziyle Akdeniz'de bol bulunan bir tür balık (Merluccius merluccius)" barmen,Barda içki hazırlayıp sunan kimse barmenlik,Barmenin yaptığı iş baro,Bir şehir veya bir bölge avukatlarının bağlı oldukları meslek kuruluşu baro başkanı,Baro genel kurulu tarafından en az on beş yıllık kıdemi olan avukatlar arasından seçilen ve baroyu temsil eden baro üyesi barograf,Bir hava taşıtının uçarken izlediği yolun yüksekliklerini çizgi hâlinde göstermeye veya işaretlemeye yarayan alet barok,MS 1600-1750 yılları arasındaki klasik sanatı izleyen resim ve mimarlık üslubu barokçu,Barokçuluk yanlısı olan kimse barokçuluk,Barok sanat ve edebiyat görüş ve ilkelerini benimseyen akım barok müzik,Çalgılar arasında veya çalgılarla sesler arasında karşıtlıklar kuran XVI-XVIII. yüzyıllar arasındaki müzik reformunu oluşturan müzik barometre,Basınçölçer baron,Batı ülkelerinde vikont ile şövalye arasında soyluluk unvanı baronluk,Baron olma durumu baroskop,Havanın içinde bulunduğu cisimlerin ağırlığı üzerine yaptığı hafifletici etkiyi gösteren ve havası boşaltılabilen bir fanus içinde terazisi bulunan fizik cihazı barparalel,Düşey direkler üzerine paralel olarak tutturulmuş iki tahta çubuktan oluşmuş jimnastik aracı barsam,Yüzgeçleri dikenli ve zehirli bir tür çarpan balığı (Trachinus vipera) barsama,"Güzel kokulu yaprakları yemeklere konulan, nane ve yaban kekiğinin ortak adı" barudi,Koyu gri renk barutla oynamak,tehlikeli işlerle uğraşmak barut kokusu gelmek,savaş tehlikesi sezilmek barut gibi,"öfkeli, huysuz, sert, aksi (kimse)" barut kesilmek (veya olmak),çok öfkelenmek barut,"Ateşli silahla bir merminin atılmasına veya herhangi bir aracın fırlatılmasına yarayan, patlayıcı madde" barutçu,Barut yapan veya alıp satan kimse barutçuluk,Barutçunun yaptığı iş barut esmeri,Koyu esmer renkte olan (kimse) barut fıçısı,"Barut koymaya, doldurmaya ve muhafaza etmeye yarayan fıçı" barut fıçısı gibi,"çok kızgın, sinirli (kimse)" barut hakkı,Mermiyi istenilen uzaklığa atabilmek için gerekli barut gazı basıncını sağlamaya yetecek miktarda barut baruthane,Barut yapılan veya saklanan yer barutluk,Barut kabağı barut rengi,Koyu gri renk baryum,"Atom sayısı 56, yoğunluğu 3,78 olan, doğada en çok baryum sülfat ve baryum karbonat olarak bulunan, havada çabuk oksitlenen, gümüş renginde, katı ve basit bir element (simgesi Ba)" baryum karbonat,"Karbondioksidin, barit üzerine etkisiyle elde edilen beyaz bir katı" baryum sülfat,Barit bas,En kalın erkek sesi bas tutmak,ince sesli çalgılara tek perdeden eşlik etmek basak,Merdiven basaklı,Merdiveni olan basaksız,Merdiveni olmayan basamak,"Bir yere çıkarken veya bir yerden inerken basılan ve art arda gelen, birbirine belirli aralıkları olan düz yüzeylerden her biri" basamak yapmak,"bir kişiyi, bir durumu bulunduğu konumdan daha yükseğine erişmek için araç olarak kullanmak" basamak basamak,Yavaş yavaş basamaklı,Basamağı olan basar,Göz basar,Merdivenin ayakla basılan yüzeyi basari,Görme ile ilgili basarna,Bir cismin bir yanını kaldıraçla yükseltme işi basbariton,"Basın çıkamadığı ince tonlara çıkabilen, buna rağmen basın indiği kalın ve tok tonlara inemeyen sesi olan sanatçı" bas bas,`Yüksek sesle bağırmak` anlamına gelen bas bas bağırmak deyiminde kullanılan bir söz basbayağı,"Alışılandan, bilinenden hiçbir farkı olmayan, bilindiği gibi" basen,Vücudun bel ile kalça arasındaki bölümü bası,"Resim klişesi, dökme harf, taş kalıp kullanarak makine yardımı ile kâğıt, bez vb.ne yazı, resim, çıkarma işi, tab, edisyon" basıcı,Bası işi yapan kimse basıcılık,Basıcının yaptığı iş basık,"Basılmış, yassılaşmış" basıklaştırma,Basıklaştırmak işi basıklaştırmak,Basık duruma getirmek basıklık,Basık olma durumu basıla,"Basımcılıkta, provalar için `basınız, basılsın` anlamında kullanılan bir söz" basıla vermek,prova durumundaki bir kitabın veya yazının basıma uygun olduğunu bildirmek basılı,Basılarak yerleştirilmiş basılış,Basılma işi basılma,Basılmak işi basılma dayanımı,Dokusunu basarak ezmeye çalışan dış etkilere ağacın gösterdiği direnç basılmak,Basma işine konu olmak veya basma işi yapılmak basım,Basımcılık basımcı,"Basımevi işleten kimse, matbaacı" basımcılık,"Basımcının yaptığı iş, basım, basmacılık, matbaacılık, tabaat" basımevi,"Basım işi yapılan yer, matbaa" basın,"Gazete, dergi gibi belirli zamanlarda çıkan yazılı yayınların bütünü, matbuat" basın ataşesi,"Resmî veya özel kurum ve kuruluşlarda, yabancı temsilciliklerde basın ile ilgili konuları düzenleyen yetkili ve sorumlu kimse" basın bildirisi,Basın yayın organlarına bilgi vermek amacıyla yetkili kurum veya kişiler tarafından hazırlanmış yazılı açıklama basınç,"Bir yüzey üzerine etkide bulunan gücün yüz ölçümü birimine düşen miktarı, tazyik" basınç yapmak,bir yüzey üzerine güç kullanarak baskı yapmak basınçlama,Basınçlamak işi basınçlamak,"Hava taşıtlarında, insan organizması için yeterli basınç düzeyini sağlamak veya ayarlamak" basınçlı,Basınç yüklenmiş olan basınçlı su,"Basınç yüklenerek fışkırtılma düzeyine getirilmiş su, tazyikli su" basınçölçer,"Hava basıncını ölçerek yer yükseltilerini ve hava değişimlerini tespit etmek için kullanılan alet, barometre" basınç ölçüm,Hava basıncı ölçümlerini inceleyen birim basın dünyası,"Görsel ve yazılı basın organları ile burada görevlilerin tümü, medya camiası" basın kartı,Basın mensubu olan kişilerin taşıdığı kimlik belgesi basın özgürlüğü,Görüş ve düşünceleri basın ve yayın yoluyla açıklayabilme ve yayabilme hakkı basın toplantısı,"Yetkili bir kimsenin, bir veya birden fazla konu üzerinde açıklamada bulunmak için kitle iletişim araçlarında görevli kimselerle yaptığı toplantı" basın yasağı,Basın yayın organlarının bir konu hakkında yayın yapmasını kısıtlayıp engelleme basıölçer,"Buharın veya herhangi bir gazın bulunduğu kabın iç yüzeyine yaptığı basıncı belirleyen alet, manometre" basış,Basma işi basil,Bakterilerin çomak biçiminde ince uzun olan türü basiret,"Gerçekleri yanılmadan görebilme yeteneği, uzağı görüş, seziş, anlayış, kavrayış, sağgörü, vizyon" basireti bağlanmak,"iyi düşünemez, gerçeği göremez bir duruma düşmek" basiretli,"Gerçeği görebilen, uzağı görebilen, basireti olan, sağgörülü" basiretsiz,"Gerçekleri görebilmekten uzak, ileri ve uzak görüşlü olmayan, sağgörüsüz" basiretsizlik,"Gerçekleri, ileriyi ve uzağı görememe, sağgörüsüzlük" basit,"Yapılması veya anlaşılması kolay olan, karışık olmayan, bayağı" basite indirgemek,"basitleştirmek, sade bir biçime döndürmek" basit cisim,Maddesi tek elementten oluşmuş cisim basit cümle,"Tek yargı bildiren cümle, basit tümce" basitçe,"Basit olarak, kolay tarafından" basit faiz,Faizleri üzerine eklenmemiş anaparaya belli bir dönem sonunda verilen faiz basit kelime,Yalın kelime basit kesir,Payı paydasından küçük olan kesir basitleşme,Basitleşmek işi basitleşmek,Basit duruma gelmek basitleştirme,Basitleştirmek işi basitleştirmek,Gereksiz ayrıntılardan arıtarak sade duruma getirmek basitlik,Basit olma durumu basit renk,Prizmadan geçen beyaz ışığın ayrıldığı renklerden her biri Baskça,İspanya'nın Bask bölgesinde kullanılan dil basket,Basketbolda kazanılan sayı basket yapmak,basketbolda sayı kazanmak basketbol,"Beşer kişilik iki takım arasında topu 3 metre yükseklikteki karşılıklı duran ağ geçirilmiş iki sepetten birine sokup sayı kazanmak esasına dayanan bir oyun, basket, sepet topu" basketbolcu,"Basketbol oyuncusu, basketçi" basketbolculuk,"Basketbolcunun yaptığı iş, basketçilik" basketçi,Basketbolcu baskı,Bir eserin basılış biçimi veya durumu baskı altında tutmak,"özgürlüğünü engellemek, kısıtlamak" baskıda kalmak,yağmur yağdıktan sonra toprağın üst kısmı sertleşerek tohumlar fidelenip toprak üstüne çıkamamak baskı yapmak,"bir kimseyi bir işi yapmaya zorlamak, zor kullanmak" baskıdaki altından askıdaki salkım yeğdir,"`kullanılan, işe yarayan değersiz şey, saklanan ve kullanılmayan çok değerli şeyden daha iyidir` anlamında kullanılan bir söz" baskıcı,İşlenecek kumaşlar üzerine kalıplara resim basan kimse baskıcılık,Baskıcının yaptığı iş baskı grubu,"Bir işin yapılmasında, gerçekleştirilmesinde veya tamamlanmasında baskı oluşturan güç" baskı kalıbı,No Data baskılı,Baskısı olan baskılık,Bir masadaki kâğıtların uçmaması için üzerlerine konulan özel biçimdeki ağırlık baskın,Suç işlediği veya suçluların bulunduğu sanılan bir yere ansızın girme baskın basanındır,`düşmanı gafil avlayıp saldıran taraf savaşı kazanır` anlamında kullanılan bir söz baskın çıkmak (veya gelmek),"karşılaştırma konusu olan kimseyi geçmek, ona karşı üstünlüğünü göstermek" baskın vermek,ani ve habersiz girmek baskına uğramak,düşmanın beklenmedik bir saldırısıyla karşılaşmak baskın yapmak,suç işlendiği veya suçluların bulunduğu sanılan bir yere ansızın girmek baskıncı,Baskın yapan kimse baskı resim,"Gravür tekniği ile yapılan resim, kazıma resim" "baskısız tahtayı yel alır, yel almazsa sel alır",`kontrol altında bulundurulmayan veya gereği gibi korunmayan gençler kötü yollara sürüklenebilirler` anlamında kullanılan bir söz baskısız büyümek,serbest bir biçimde yetişmek baskısız,Hak ve özgürlükleri kısıtlanmamış basklarnet,Kalın sesli klarnet baskül,"Ağırlıkları tartmaya yarayan alet, kantar" basma,Basmak işi basmacı,Basma yapan veya satan kimse basmacılık,Basmacının yaptığı iş basmahane,Basma yapılan iş yeri basıp geçmek,önde gideni geçmek basıp gitmek,"birdenbire gitmek, aklına koyduğu şeyi yapmak üzere bulunduğu yerden uzaklaşmak, çekip gitmek" bastığı yerde ot bitmez,"`gittiği yere uğursuzluk götürür, gittiği yerin bereketini kurutur` anlamında kullanılan bir söz" bastığı yere bir daha basmamak,arı gibi çok hareketli olmak bastığı yeri bilmemek,çok sevinmek basmak,Vücudun ağırlığını verecek bir biçimde ayak tabanını bir yere veya bir şeyin üzerine koymak bas! (veya bas git!),"`çekil, yürü, git, defol!` anlamında kullanılan bir söz" basma kalıbı,"Kitap, kumaş vb.nin baskısı için hazırlanan kalıp" basmakalıp,"Özgünlüğü olmayan, değişiklik göstermeyen, bilineni tekrarlayan, harcıâlem, klişe" basmakalıplaşmak,Basmakalıp durumuna gelmek basmalı,Basması olan basmalık,Üzerine basılacak şey basso,En kalın erkek sesi bastana salatası,"Domates, taze soğan, yeşilbiber, maydanoz, nane ve limon suyu kullanılarak yapılan bir salata türü" bastı,Kıyma ile pişirilmiş sebze bastıbacak,Bacakları kısa veya çarpık (kimse) bastık,Pestil bastırak,"Yol yapımında çakıl, kum, cüruf vb. maddeleri ezmeye ve sıkıştırmaya yarayan alet" bastırık,Kapıyı arkadan bastırmak için kullanılan ağaç dayak bastırılma,Bastırılmak işi bastırılmak,Bastırma işine konu olmak bastırım,Ruh dünyasında oluşan tepkimelerin bilinç dışına yansıması bastırma,Bastırmak işi bastırmak,Basma işini yaptırmak bastika,Bir yelken serenine veya herhangi bir ağaca açılan delik baston,"Yürürken dayanmaya yarayan, ağaç veya metalden yapılan araç" baston (veya baston yutmuş) gibi,dimdik duran veya yürüyen (kimse) bastoncu,Baston yapan veya satan kimse bastonculuk,Bastoncunun yaptığı iş baston francala,"İnce, uzun ekmek" bastonlu,Bastonu olan bastonsuz,Bastonu olmayan basur,"Kalın bağırsağın alt bölümünde ve anüste toplardamarların genişlemesiyle oluşan varis, hemoroit" basurlu,"Basuru olan, hemoroitli" basur memesi,Anüste genişleyip meme başı gibi uzamış damar yığını basur otu,"Düğün çiçeğigillerden, nemli ormanlarda biten, köklerinde basur memelerine iyi gelen bir madde bulunan, sarı çiçek açan küçük bir bitki (Ranunculus ficaria)" basübadelmevt,Diriliş basya,"Sapotgillerden, tohumlarından sabunculukta kullanılan bir yağ elde edilen, Asya'da yetişen bir ağaç (Basia)" başından geçmek,daha önce aynı duruma uğramış olmak başından kalkmak,"ilgilendiği veya yaptığı işi bırakıp ayrılmak, ara vermek" başından korkmak,"hayatından kaygı duymak, cezalandırılmaktan korkmak" başından savmak,bir istekte bulunanı sözde bir sebeple uzaklaştırmak "başını acemi berbere teslim eden, pamuğunu cebinden eksik etmez","`iş başına deneyimsiz yönetici getirenler, ondan kaynaklanan sıkıntı ve zararları çekmeye hazır olmalıdırlar` anlamında kullanılan bir söz" başını ağrıtmak,gereksiz sözlerle birini bunaltmak başını bir yere bağlamak,"birini bir işe yerleştirmek, işsizlikten, başıboşluktan kurtarmak" başını ateşlere yakmak,başına büyük bir dert almak başını bağlamak,başına örtü vb. bağlamak başını beklemek,gözetlemek başını belaya sokmak,"birini, kötü sonuçlar verecek bir duruma itmek" başını bir yere sokmak,barınacak bir yer bulmak başından büyük işlere girişmek (veya kalkışmak),gücünün üstünde olan işlere kalkışmak başını alıp gitmek,"izin almadan ve gideceği yeri bildirmeden gitmek, savuşmak" başından atmak,yapılması güç bir işi yapmaktan kendini kurtarmak ...-nın başında gelmek (veya yer almak),önem sıralamasında önde olmak başından almak,"kurtarmak, sorumluluğunu almak" başında torbası eksik,"kaba saba, yontulmamış (kimse)" başında paralansın,yapılan bir iyilik çok söylendiğinde o iyiliğin artık istenmediğini belirten bir söz başında olmak,yöneticisi olmak başında kavak yeli (veya yelleri) esmek,"genç sorumluluk duygusundan uzak, zevk, eğlence peşinde koşmak" başını boş bırakmak,yalnız veya serbest bırakmak başında değirmen çevirmek,gürültü ile tedirgin etmek başında beklemek (veya durmak),yanında durup gözetlemek başına vurmak,"içki, gaz veya sıcak baş ağrısı yapmak" "başına vur, ağzından lokmasını al",uysal ve sessiz kimseler için kullanılan bir söz başına yıkmak,"harap etmek, zor durumda bırakmak" başına sarmak,birine musallat etmek başına taş düşmek (veya yağmak),felakete uğramak başına taç etmek,"çok değer vermek, ilgi göstermek" başından aşağı kaynar sular dökülmek,üzüntülü veya kötü bir olay karşısında birdenbire büyük bir sıkıntı duymak başını çatmak,baş ağrısını önlemek için alnın üstünden arkaya doğru eşarp vb. şeyleri çepeçevre sıkıca bağlamak başını gözünü yarmak,"bir işi kötü yapmak, bir işi istenildiği gibi yapmamak" başını derde sokmak,sıkıntılı bir duruma girmek veya getirilmek başına oturmak,"bir işi yapmaya başlamak, işe koyulmak" başını duman almak,efkârlanmak başını ezmek,bir daha kötülük edemeyecek duruma getirmek başını istemek,birinin öldürülmesini istemek başını kaldırmamak (veya kaldıramamak),bir işi aralıksız sürdürmek başını kaşımaya (veya kaşıyacak) vakti olmamak,arada en ufak başka bir iş yapamayacak kadar sıkışık durumda bulunmak başını koltuğunun altına almak,ölümü göze alarak bir işe girişmek başını kurtarmak,canını korumak başını nâra yakmak,birini ağır bir zarara uğratmak başını döndürmek,mutluluktan yarı sarhoş duruma getirmek başını ortaya koymak,bir işe girişirken ölümü göze almak başını taştan taşa vurmak,çaresiz kalarak çok pişman olmak başını toplamak,"kadın, saçını toplayıp başına bir çekidüzen vermek" başını uçurmak,kellesini uçurmak başını çıkarmak,bitki filizlenmeye başlamak başını vermek,kendini feda etmek başını yemek,güç duruma düşmesine yol açmak başının altında,`yastığının altında` anlamında kullanılan bir söz başının altından çıkmak,birinin hilesiyle yapılmak başının çaresine bakmak,kimseden yardım görmeden kendi işini kendi yapmak başının derdine düşmek,başka bir şeyle ilgilenmeyecek kadar sıkıntılı durumda bulunmak başının etini yemek,"karşısındakini bezdirinceye, bıktırıncaya kadar sürekli konuşmak veya söylenmek" başının gözünün sadakası,"başa gelecek bir belayı savmak veya önlemek için yapılan bağış, özveri" başta (veya başında) bulunmak (veya olmak),bir işin yöneticisi olmak başta taşımak,çok saygı göstermek baştan aşmak,"pek çok olmak, pek çoğalmak" baştan çıkarmak,"kötü yola sürüklemek, doğru yoldan saptırmak" baştan çıkmak,"ahlakı bozulmak, doğru yoldan ayrılıp uygunsuz işlere yönelmek" başını dinlemek,kafasını dinlemek başını dik tutmak,onurunu korumak başını yakmak,güç bir duruma sokmak başına karalar bağlamak,çok kederlenmek baş olan boş olmaz,`bir yerde önder olan kimse taşıdığı değer dolayısıyla o yere gelmiştir` anlamında kullanılan bir söz başına kalmak,istemediği hâlde bir işi yapmak veya bir kimseye bakmak zorunluluğu ile karşılaşmak başı zapt olunmamak,"at, binicisini alıp götürmek" başı yerine gelmek,zihin yorgunluğu geçmiş olmak baştan kara etmek,"batma tehlikesi karşısında, gemi başını karaya vurup oturmak" başı yastık yüzü görmemek,yatağa yatıp uyumuş olmamak başı yastığa düşmek,yorgunluktan veya güçsüzlükten uykuya dalmak başı üstünde yeri olmak,"her zaman iyi karşılanmak, ağırlanmak" başı tutmak,gürültüden veya üzüntüden başı ağrımak başı taşa değmek,kötü bir durum kendisine ders olmak başı sıkıya gelmek,"herhangi bir güçlük karşısında bunalmak, zor durumda kalmak" başı sıkılmak (veya sıkışmak),"herhangi bir güçlük karşısında kalmak, bunalmak" başı sağ olsuna gitmek,başsağlığı dilemeye gitmek başı nâra yanmak,başkası uğruna büyük bir zarara uğramak başı kazan gibi olmak,başında çok ağrı ve uğultulu bir sersemlik olmak başı için,"`çocuğumuzun başı için, annenizin başı için` vb. sözlerde değerli bir kişi ortaya konarak kullanılan ant veya yalvarma sözü" başım gözüm üstüne,belirtilen istekleri içtenlikle yapmayı kabul etmeyi anlatan bir söz başı hoş olmamak,bir şeyden hoşlanmamak başı dönmek,"insana, eşyanın dönmesi, ayağının altından yerin çekilmesi vb. bir duygu gelmek" başı derde girmek,sıkıntılı bir duruma düşmek başı darda kalmak,parasızlıktan dolayı sıkıntıda olmak başı daralmak,"para yönünden sıkıntıya, darlığa düşmek" başı dara düşmek,sıkıntıya girmek başı çatlamak,başı çok ağrımak başı belaya girmek (veya uğramak),"sıkıcı, üzücü bir durumla karşılaşmak" başı belada olmak,"çözülmesi güç, sıkıntılı bir durumda olmak" başı bağlanmak,evlendirilmek başı ağrımak,"sorunu olmak, sıkıntı içinde bulunmak" başa vermek,değiş tokuş yaparken üste bazı şeyler vermek başa güreşmek,"yağlı güreşte, pehlivanlar başpehlivanlık için yarışmak" başa gelmeyince bilinmez,"`başına bir felaket gelmeyen, başkasına gelen felaketin ne denli acı olduğunu gereği gibi anlayamaz` anlamında kullanılan bir söz" başa gelmek,kötü bir durumla karşı karşıya kalmak başı göğe ermek (veya değmek),beklenmeyen bir mutluluğa ermek başımla beraber,"memnunlukla, seve seve" "başın başı, başın da başı var","`toplum içinde hiç kimse başına buyruk değildir, başta bulunan her kişinin üstünde daha büyük bir baş vardır` anlamında kullanılan bir söz" başına balta kesilmek (veya olmak),"sürekli istemek, ısrar etmek, inat etmek" başına kakmak (veya kakınç etmek),yapılan bir iyiliği yüzüne vurarak birini üzmek başına kâhya kesilmek,olur olmaz her işine karışmak başına iş çıkmak,hoşa gitmeyen ve beklenmedik bir iş veya olayla karşılaşmak başına iş çıkarmak,istenilmeyen veya uğraştırıcı bir işe yol açmak başına iş açmak,uğraştırıcı ve üzücü bir işin çıkmasına yol açmak başına güneş geçmek,güneş çarpmak başına (...) gelmek,kötü bir durumla karşı karşıya kalmak başına gelmek,"beklenmedik, şaşırtıcı bir olay veya durumla karşılaşmak" başına gelmek,"bir görevi üstlenmek, yüklenmek" başına gelen başmakçıdır,"`başından bir iş geçmiş olan kimse o işte deneyimli olur, uğradığı zarara bir daha uğramamak için önlem alır` anlamında kullanılan bir söz" başına geçmek,görevi altında bulundurmak başına geçmek,"en üstün yeri almak, önderlik yapmak" başına geçirmek,başına giymek başına gaile açmak,"sıkıntı yaratmak, üzüntü vermek" başına ekşimek,ağır yük olmak başına dolamak,musallat etmek başına dikmek,birini veya bir şeyi korumak için bir kimseyi görevlendirmek başına bela açmak,kötü bir olay dolayısıyla dert sahibi olmak başına bela almak,"bir sorunla karşılaşmak, kötü bir duruma düşmek" başına bela olmak (veya kesilmek),"sıkıntı vermek, tedirgin etmek, musallat olmak" başına bir hâl gelmek,kötü bir duruma uğramak başına dünyanın belasını sarmak,büyük felaket getirmek başına çalmak,"bir şeyi öfkeyle, nefretle geri vermek" başına kan çıkmak,"öfkelenmek, hiddete kapılmak, kontrolünü yitirmek" başına çalsın!,birine verilmek istenilen bir şeyin öfke ve nefretle geri çevrildiğini anlatmak için kullanılan bir söz başına çıkmak,birinden yüz bulup ona karşı pek şımarıkça davranmak başına çorap örmek,"birine, haberi olmadan kötü duruma düşürücü davranışta bulunmak" başına dert açmak,kendini kötü ve zor bir duruma düşürmek başına dert olmak (veya kesilmek),"bir kimse veya olay, sıkıntı vermek" başına devlet (veya talih) kuşu konmak,beklemediği büyük bir nimeti ele geçirmek başına dikilmek,"birinin yanından uzaklaşmamak, onu denetim altında bulundurmak" başına çıkarmak,"şımartmak, çok yüz vermek" baştan kara gitmek,"sonunu düşünmeden, hesapsız bir biçimde yaşamak" başa çıkmak,bir şeye gücü yetmek baş yemek,birinin ölümüne veya yok olmasına sebep olmak baş (veya başı) çekmek,"herhangi bir konuda önde gitmek, önayak olmak" baş çevirtmek,başı arkaya doğru döndürtmek baş dille tartılır,"`kişinin aklı, söylediği sözlerle ölçülür` anlamında kullanılan bir söz" baş döndürmek,"başarıdan, gururdan, sevinçten çok mutlu duruma getirmek, aşırı heyecanlandırmak" baş edebilmek,bir kimseyi yola getirmeye veya bir şeyi yapmaya gücü yetmek baş edememek,gücü yetmemek baş eğmek,saygı göstermek için baş eğerek selamlamak baş eldeyken,"ölmeden, yaşarken, sağken" baş etmek,gücü yetmek baş gelmek,"yenmek, gücü yetmek" baş göstermek,"belirmek, ortaya çıkmak, zuhur etmek, vuku bulmak" baş göz etmek,evlendirmek baş göz olmak,evlenmek "baş kes, yaş kesme","`ağaç kesmek, insan öldürmek kadar büyük bir suçtur` anlamında kullanılan bir söz" baş kesmek,selam vermek için baş eğmek baş kıç olmak,yelkenli yavaşlayıp kendi çevresinde bir tur atmak baş kıç vurmak,"baştan gelen dalgalarla gemi, başı ve kıçı üzerinde inip kalkmak" "baş kırılır (veya yarılır) fes (veya börk) içinde, kol kırılır yen (veya kürk) içinde","`aile içindeki, arkadaşlar arasındaki uyuşmazlıklar yabancılara duyurulmamalıdır` anlamında kullanılan bir söz" baş koşmak,bir işi başarmak için çalışmak baş koymak,bir şey uğruna ölümü göze almak baş nereye giderse ayak da oraya gider,"`küçükler büyüklerin izinde gider, her işte onları örnek tutarlar` anlamında kullanılan bir söz" baş bulmak,kazanç bırakmak başa gelen (dert) çekilir,çaresiz durumlara düşüldüğünde insanın kendini üzüntüye kaptırmayıp bu durumlara katlanmasının olağan ve doğru bulunduğunu anlatan bir söz baş bağlamak,başına bir örtü örtmek baş ağrıtmak,başını ağrıtmak baş yastığı baş derdini bilmez,"`insanın derdi içindedir, en yakını bile onu anlamaz` anlamında kullanılan bir söz" baş yapmak,kuaför saç bakım ve tuvaleti yapmak baş yakmak,kötü duruma düşürmek baş (veya başını) alamamak,çok uğraştıran bir konu yüzünden vakit ve fırsat bulamamak baş üstünde yeri var,`büyük bir saygı ve ilgi ile karşılanır veya ağırlanır` anlamında kullanılan bir söz baş üstünde tutmak,çok iyi ağırlamak baş tutmak,elebaşı olmak baş vermek,çıban olgunlaşmak baş sallamak,karşısındakinin her sözünü uygun bulur görünmek "baş sağlığı, dünya varlığı","`en büyük zenginlik, beden sağlığıdır` anlamında kullanılan bir söz" baş olmak,"küçük bir işte de olsa yönetici olmak, sözü dinlenir bir kimse olmak" baş ol da istersen soğan başı ol,`küçük bir işte de olsa başta olmak önemlidir` anlamında kullanılan bir söz baş,"İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser" "baş ağır gerek, kulak sağır",`kişi ağırbaşlı olmalı ve dedikoduları dinlememelidir` anlamında kullanılan bir söz baş tutamamak,"rüzgâr, fırtına yüzünden, yapılışındaki veya yükselişindeki bir bozukluk sebebiyle gemi dümene uymamak, rotadan çıkmak" başa çıkmak,"güçlükler çıkaran biriyle olan işini, kendi istediği yolda sonuçlandırabilmek" baş,Çıban başa baş,"Eşit durumda, dengeli olarak" başa baş gelmek (veya kalmak),"eşit olmak, denk olmak" başağaç,Boyuna dikey yönden kesilmiş olan ve yıl halkaları çember biçiminde görüntü veren ağaç başağırlık,Ağır sıklet baş ağrısı,"Başın ağrıması, başta oluşan rahatsızlık" Başak,Zodyak üzerinde Aslan ile Terazi arasında bulunan takımyıldızın adı başak toplamak,tarlalarda kalmış başakları veya bağlarda dökülmüş meyveleri toplamak başak bağlamak (veya tutmak),"arpa, buğday, yulaf vb. ekinlerde başak oluşmak" başak,"Arpa, buğday, yulaf vb. ekinlerin tanelerini taşıyan kılçıklı başı" başakçı,Tarlalarda kalmış başakları veya bağlarda dökülmüş meyveleri toplayan kimse başakçık,Çiçeklerde başağı oluşturan çiçek demeti veya topluluğu başaklama,Başaklamak işi başaklamak,"Tarlalarda, bağlarda kalmış döküntüleri toplamak" başaklanma,Başaklanmak işi başaklanmak,"Başak bağlamak, tutmak" başaklı,Başağı olan (ekin) başaktör,Başoyuncu (erkek) başaktörlük,Başoyunculuk başaktris,Başoyuncu (kadın) başaktrislik,Başoyunculuk başaltı,Gemilerde tayfa ve erlerin ön güverte altındaki koğuşları başarı göstermek (veya kazanmak),başarmak başarı,"Başarma işi, muvaffakiyet" başarılı,"Başarı gösteren, muvaffakiyetli" başarılma,Başarılmak işi başarılmak,Başarma işine konu olmak başarım,Elde edilen bir başarı başarısız,"Başarı göstermeyen, muvaffakiyetsiz" başarısız olmak,"başarı sağlayamamak, başarı gösterememek" başarısızlık,"Başarısız olma durumu, muvaffakiyetsizlik" başarısızlığa uğramak,başarısız olmak başarma,Başarmak işi başarmak,"Bir işi istenilen bir biçimde bitirmek, muvaffak olmak" başasistan,En kıdemli asistan başasistanlık,Başasistan olma durumu baş aşağı,İniş baş aşağı düşmek,kişiliğinden kaybederek toplum içindeki durumu sarsılmak baş aşağı etmek,tersine çevirmek baş aşağı gelmek,tepesi üstü düşmek baş aşağı gitmek,"işleri ters gitmek, sürekli zarar etmek" başat,Baskın başat karakter,Bir melezde her zaman ortaya çıkan karakter başatlık,Baskınlık başatlık yasası,Irk karışmasında güçlü öz yapının sonraki soylardan üstün geldiğini kanıtlayan yasa başbakan,"Hükûmetin ve Bakanlar Kurulunun başı, kabinenin başı, başvekil" başbakanlık,"Başbakan olma durumu, başvekâlet" baş başa vermek,iki veya daha çok kimse bir kenara çekilip konuşmak baş başa,"Birlikte, beraberce" baş başa bırakmak,"birinin, bir şeyle veya bir kimseyle yalnız kalmasını sağlamak" baş başa kalmak,biriyle veya bir şeyle yalnız kalmak baş başa olmak,"birlikte bulunmak, beraber yaşamak" başbayi,Bir dağıtım işinde bütün bayilerin bağlı bulunduğu ana bayi baş (veya başının) belası olmak,"sıkıntı, üzüntü, eziyet vermek" baş belası,"Sıkıntı, üzüntü, eziyet veren" baş bezi,Mendil baş bıçağı,Ustura başbuğ,"Eski Türklerde baş, başkan, komutan" başçavuş,Astsubay başçavuş başçavuşluk,Başçavuş olma durumu başçı,İşçi başı başçık,"Çiçeklerin erkek organlarında çiçek tozunu taşıyan torbacık, haşefe" başdanışman,"Genellikle cumhurbaşkanlığı, başbakanlık ve bakanlıklarda görevlendirilen, alanlarında uzmanlaşmış, tanınmış ve ehliyetli kimse, başmüşavir" başdanışmanlık,"Başdanışman olma durumu, başmüşavirlik" başdekorcu,"Dekorcuların başı, dekor hazırlamada en üst sorumlu" başdekorculuk,Başdekorcu olma durumu başdizgici,"Bir basımevindeki dizgicilerin başı, başmürettip, sermürettip" başdizgicilik,"Başdizgici olma durumu, başmürettiplik, sermürettiplik" baş döndürücü,"Şaşkına, serseme çevirici" baş dönmesi,Gözün kararmasıyla düşecek gibi olma durumu başdümenci,Dümencilerin başı baş dümeni,İyi manevra yapmalarını sağlamak amacıyla gemi veya teknelerin başına yerleştirilen dümen başefendi,Devlet dairelerinde kıdemli memur başeksper,Eksperlerin başı başeser,Şaheser başeski,En kıdemli kimse başfiyat,En iyi ürün için belirlenen fiyat başgardiyan,Gardiyanların başı başgarson,Şef garson başgarsonluk,Şef garsonluk başgedikli,En yüksek rütbeli astsubay başhakem,"Yarışmayı veya oyunu yöneten hakemlerin başı, başyargıcı" başhekim,"Bir hastaneyi yönetmekle görevlendirilen hekim, başdoktor, baştabip, sertabip" başhekimlik,"Başhekim olma durumu, başdoktorluk, baştabiplik, sertabiplik" başhemşire,"Sağlık kuruluşlarında hemşirelik hizmetlerinin en üst düzeyde sunulması için hizmetlerin düzenlenmesinden, yürütülmesinden, denetlenmesinden sorumlu yönetici hemşire" başhemşirelik,Başhemşire olma durumu başhostes,Hosteslerin en deneyimlisi başı açık,Başı örtü veya şapka ile örtülmemiş (kimse) başı bağlı,Başını örten (kimse) başıboş,Bir şeye veya kimseye bağlı olmayan başıboş bırakmak,"üstünde hiçbir baskı veya denetim bulundurmamak, kendi havasına bırakmak" başıboş kalmak,"baskı altında bulunmamak, karışanı, görüşeni olmamak" başıboşluk,Başıboş olma durumu başıbozuk,Düzensiz topluluk başıbozukluk,"Düzensiz davranış, düzensizlik, disiplinsizlik" başı devletli,"Talihli, bahtı açık (kimse)" başı dimdik,"Onurlu, gururlu (kimse)" başı dinç,"Kaygısız, tasası olmayan (kimse)" başı dumanlı,Doruğunu sis bürümüş (dağ) başı kabak,Saçı dökülmüş veya dibinden kesilmiş (kimse) başı yumuşak,"Uysal, söz dinler (kimse)" başimam,Birden çok imam bulunan camilerde en kıdemli imam başka işi yok mu?,"`bu işe ne diye karışıyor, bu iş onu ilgilendirmez` anlamında kullanılan bir söz" başka,"Bilinenden ayrı, değişik, farklı, özge" başkaca,Ayrıca başkafiye,Dize başlarında aynı kelime olmamak kaydıyla aynı sesleri veren kelimelerden oluşan uyak başkahraman,"Bir eserde başrolü oynayan kişi, başkişi" başkalaşım,"Bir kütlenin fiziki ve kimyasal özelliklerinin değişmesi, istihale, metamorfizm" başkalaşma,Başkalaşmak işi başkalaşmak,"Başka bir varlığa, niteliğe dönüşmek, değişmek, farklılık kazanmak" başkalaştırma,Başkalaştırmak işi başkalaştırmak,Başka bir duruma getirmek başkaldırma,Başkaldırı başkalık,"Alışılana benzememe, değişik olma durumu, değişiklik" başkan,"Bir topluluğun, bir toplantının veya bir derneğin başında bulunan kimse, reis, reis bey" başkanlık,Başkan olma durumu başkanlık etmek,"bir toplantı veya topluluğu, başkan olarak yönetmek" başkanlık makamı,Başkanın oturduğu veya odasının bulunduğu yer başkanlık sistemi,Devlet yönetiminde tek bir kişinin başkanlığında hükûmet etme ve devleti yönetme esasına bağlı siyasi sistem başkan vekili,Başkanın işini görmesi için yerine bıraktığı veya yetki verdiği kimse başkan yardımcısı,Kurum ve kuruluşlarda başkana yardım eden sorumlu ve yetkili kimse başkarakter,"Oyunun asıl karakteri, asli tipi" başkası,"Diğer bir kişi, herhangi bir kimse, diğeri, ötekisi" başkâtip,"Bir resmî dairede veya kuruluşta çalışan kâtiplerin başı, başyazman" başkâtiplik,"Başkâtip olma durumu, başyazmanlık" başkent,"Bir devletin yönetim merkezi olan şehir, hükûmet merkezi, başşehir" başkentlik,Başkent olma durumu başkesit,Ağacın boyuna dikey yönde kesilmesi sonunda yıl halkalarının çember biçiminde görüntü verdiği yüzey başkilise,"Piskoposluk makamı olan büyük kilise, katedral" başkişi,Başkahraman başkomutan,"Savaşta bir devletin bütün kara, deniz ve hava kuvvetlerini yöneten büyük komutan, başkumandan, serdar" başkomutanlık,"Başkomutan olma durumu, başkumandanlık, serdarlık" başkonakçı,"Asalağın en iyi geliştiği, dolayısıyla en çok yararlandığı ve yaşamaktan hoşlandığı konakçı" başkonsolos,En yüksek derecedeki konsolos başkonsolosluk,Başkonsolos olma durumu başköşe,"Bir yerde en saygın kişinin veya büyüklerin oturması için ayrılan yer, tör" başköşeye kurulmak,saygın kişilere ve büyüklere ayrılan yere oturmak başkumandan,Başkomutan başkumandanlık,Başkomutanlık Başkurt,Rusya'daki Başkurdistan Federe Cumhuriyeti'nde yaşayan Türk halkı veya bu halkın soyundan olan kimse Başkurtça,Başkurt Türkçesi başlahana,"Yaprakları sıkı, yuvarlak başlı lahana (Brassica oleracea)" başlama,Başlamak işi başlamak,Görünmek başlama!,`hoş olmayan bir söz veya davranışı tekrarlama!` anlamında kullanılan bir söz başlama meridyeni,Boylamların hesabında başlangıç olarak kabul edilen meridyen başlama vuruşu,"Futbolda oyuna ilk başlamada veya her golden sonra topu orta yuvarlağın merkezinde yeniden oyuna sokmak için yapılan vuruş, santra" başlangıç tutmak (veya almak),"bir işi, bir dönemin, başladığı nokta veya tarih olarak kabul etmek, belirtmek" başlangıç,"Bir iş, bir dönem, bir hayat vb.nin ilk bölümü" başlangıç noktası,Bir işin veya şeyin başladığı yer başlanılma,Başlanılmak işi başlanılmak,Başlanmak başlanma,Başlanmak işi başlanmak,Başlama işine konu olmak başlatılma,Başlatılmak işi başlatılmak,Başlatma işi yapılmak başlatma,Başlatmak işi başlatmak,Başlamasına yol açmak başlayıcı,"Bir şey öğrenmeye yeni başlayan (kimse), müptedi" başlayış,Başlama işi başlı,Başı olan başlı başına,"Bütün yönleriyle, tamamen" başlıca,"En önemli, başta gelen" başlık vermek,"bazı bölgelerde, evlenirken kızın babasına oğlanevi tarafından para veya mal vermek" başlık,"Genellikle başı korumak için giyilen şapka, serpuş" başlık almak,"bazı bölgelerde, evlenirken kızın babası oğlanevinden para veya mal almak" başlık atmak (veya koymak),bir yazıya başlık olarak ad bulmak başlıkçı,Başlık yapan veya satan kimse başlıklı,Başlığı olan başlıksız,Başlığı olmayan başmabeyinci,Osmanlı sarayında mabeyincilerin başı başmak,Ayakkabı başmakale,Başyazı başmakçı,Ayakkabıcı başmakçılık,"Başmakçının yaptığı iş, ayakkabıcılık" başmaklık,Camide ayakkabı konulan yer başmal,Sermaye başmisafir,En değerli konuk başmuallim,Başöğretmen başmuallimlik,Başöğretmenlik başmubassır,Gözetmenlerin başı olan kimse başmuharrir,Başyazar başmuharrirlik,Başyazarlık başmurakıp,Başdenetçi başmurakıplık,Başdenetçilik başmüdür,En üst düzeydeki müdür başmüdürlük,Başmüdür olma durumu başmüfettiş,Başdenetmen başmüfettişlik,Başdenetmenlik başmühendis,En üst düzeydeki mühendis başmühendislik,Başmühendis olma durumu başmürettip,Başdizgici başmürettiplik,Başdizgicilik başmüsevvit,Yazı müsveddeleri hazırlayan ve adına müsevvit denen memurların başkanı başnokta,Başlangıç noktası başoda,Geleneksel Türk evinde özellikle konukların ağırlandığı büyük ve özenli bir biçimde döşenmiş oda başoyuncu,"Bir filmde veya tiyatro eserinde başrolü canlandıran erkek oyuncu, başaktör" başoyunculuk,"Başoyuncu olma durumu, başaktörlük, başaktrislik" başöğretmen,"İlkokullarda yönetimden sorumlu olan öğretmen, müdür, başmuallim" başöğretmenlik,"Başöğretmen olma durumu, başmuallimlik" başörtü,Başörtüsü başörtülü,Başını başörtüsü ile örtmüş olan (kadın) başörtüsü,"Kadınların saçlarını örtmek için kullandıkları örtü, başörtü, bürgü, eşarp, örtme, leçek" başpapaz,Papazların başı olan din adamı başpapazlık,Başpapaz olma durumu başparmak,"El ve ayakta bulunan en kalın parmak, badem parmak" başpehlivan,Birçok pehlivanı yenerek gücünü kabul ettirmiş pehlivan başpehlivanlık,Başpehlivan olma durumu başpiskopos,Katoliklerde piskoposların başı olan din adamı başpiskoposluk,Başpiskopos olma durumu başrahip,"Manastırlarda en kıdemli ve yönetimden sorumlu rahip, başkeşiş" başrahiplik,"Başrahip olma durumu, başkeşişlik" başrejisör,Başyönetmen başrejisörlük,Başyönetmenlik başrol,Tiyatro veya sinemada en önemli rol başrolü oynamak,"en önemli, en etkili durumda olmak" başsağlığı,Ölen bir kimsenin yakınlarına ilgi ve yakınlık gösterme başsağlığı dilemek,ölen bir kimsenin yakınlarını ziyaret ederek ilgi ve yakınlık belirten sözler söylemek başsağlığında bulunmak,başsağlığı dilemek başsavcı,En üst düzeydeki savcı başsavcılık,Başsavcı olma durumu başsız,Başı olmayan başsız kalmak,"yöneticisi, başkanı bulunmamak" başsız bırakmak,yöneticisiz bırakmak başsızlık,Başı veya başkanı bulunmama durumu başşehir,Başkent baştaban,"Yunan ve Roma mimarlıklarında, sütunların üstüne oturan ve iki sütun arasındaki uzaklığın üstünü örten büyük, uzun taş kirişlerin oluşturduğu bölüm" baştabip,Başhekim baştabiplik,Başhekimlik baş tacı,Çok sevilen kimse baş tacı etmek,"çok sevmek ve saymak, el üstünde tutmak" baştan aşağı,Tamamen baştan başa,"Tamamen, bütünüyle" baştanımaz,"Asi, isyancı, düzen bozucu" baştanımazlık,Baştanımaz olma durumu baştankara,"Ötücü kuşlar takımının baştankaragiller familyasından, Kuzey Afrika, Avrupa ve Asya'da yaşayan, böcek yiyerek tarıma yararlı olan, oldukça kısa, güçlü ve sivri gagalı, çeşitli renklerde olabilen bir tür kuş (Parus major)" baştankaragiller,Omurgalı hayvanların ötücü kuşlar takımından yüz kadar kuş türünü içine alan geniş bir familya baştan savmacı,"Bir işi yapmamak veya savsaklamak için bahane bulan, başından savan veya atan kimse" baştan savmacılık,Baştan savmacı olma durumu baştan sona,"Daima, her zaman" baştarda,Osmanlı donanmasında yer alan kadırga cinsinden bir savaş gemisi türü başteknisyen,En yüksek düzeyde bulunan teknisyen başteknisyenlik,Başteknisyen olma durumu başucu,Yeryüzünde bir noktada çekülün gösterdiği doğrultunun gökyüzüne doğru olan yönü baş ucu,Yatılan bir yerin baş konulan yönü veya yakını baş ucu kitabı,"Sık sık yararlanılan, ana bilgileri veren, değerini yitirmeyen eser" başucu noktası,"Yeryüzündeki bir gözlem noktasından geçen düşey doğrultusunun gökyüzünü deldiği iki noktadan, ufkun üstünde olanı, semtürreis" başucu uzaklığı,Gökyüzünde verilen bir nokta veya yıldızın başucu noktasından açısal uzaklığı başuzman,En yüksek düzeyde bulunan uzman başuzmanlık,Başuzman olma durumu başülke,Sömürge imparatorluklarında sömürgelere egemen olan ülke başüstü,Geminin ön bölümünde çıpanın bulunduğu yer başvekâlet,Başbakanlık başvekil,Başbakan başvekillik,Başbakanlık başvurdurma,Başvurdurmak işi başvurdurmak,"Başvuru işi yaptırmak, müracaat etmesini sağlamak, müracaat ettirmek" başvurma,"Başvurmak işi, müracaat" başvurmak,Bir işin yapılması için bir kimsenin aracılığını istemek başvuru,"Başvurma işi, müracaat" başvurucu,"Bir iş için başvuran kimse, müracaatçı" başvurulma,Başvurulmak durumu başvurulmak,"Başvuru yapılmak, müracaat edilmek" başyapıt,Şaheser başyardımcı,Bir kurum veya kuruluşta görevli amirin yardımcılarından en üst düzeyde olanı başyargıcı,Başhakem baş yastığı,Yatakta başın altına konulan yastık başyaver,"Yaverlerin başı olan kimse, seryaver" başyaverlik,Başyaver olma durumu başyazar,"Bir gazete veya derginin başyazılarını yazan kimse, başmuharrir, sermuharrir" başyazarlık,"Başyazar olma durumu, başmuharrirlik, sermuharrirlik" başyazı,"Gazete ve dergilerde ilk sütuna veya birinci sayfaya konulan önemli yazı, başmakale" başyazman,Başkâtip başyazmanlık,Başkâtiplik başyemek,Ana yemek başyıldız,Çift yıldızlarda kütlesi büyük olan yıldız başyönetmen,"Bir filmde veya tiyatro oyununda en üst düzeyde yönetmenlik yapan kimse, başrejisör" başyönetmenlik,"Başyönetmen olma durumu, başrejisörlük" başyukarı,Bir yer altı kuyusunun üst kısmına geçmeyi sağlayan geçit bat,"Kurşun boruların ağzını açmakta kullanılan, şimşirden yapılmış, ucu sivri bir takoz türü" bata çıka,"Güçlükle, zorlukla" batak,Üzerine basıldığında çöken çamurlaşmış toprak batağa saplanmak,içinden çıkılması güç bir durumda olmak batakçı,Borcunu ödememeyi alışkanlık edinmiş (kimse) batakçıl,"Bataklıkları seven, bataklıklarda yaşayan (bitki, hayvan)" batakçılık,Batakçı olma durumu batakhane,Gidenlerin dolandırıldığı veya kötü bir durumda bırakıldığı yer bataklık,"Çok derin olmayan sularla örtülü batak bölge, aynaz, azmak" bataklık ardıcı,Bataklık ve sık bitki örtülü yerlerde yaşayan küçük ve ötücü kuş (Acrocephahus palustris) bataklık baykuşu,"Baykuşgiller familyasından, sırt tüyleri pas rengi olan, bataklıklarda yaşayan bir tür kuş, İshak kuşu, hak kuşu (Asio flammeus)" bataklık gazı,Metan bataklık keteni,Pamuk otu bataklık kırlangıcı,"Kısa gagalı, uzun kanatlı, uçarken deniz kırlangıcını andıran bir tür kuş (Glareda)" bataklık kuşları,Omurgalı hayvanlardan hem tavuksuları hem yağmur kuşlarını içine alan kuşlar sınıfı bataklık nergisi,Avrupa ve Kuzey Amerika'da güneşli su kıyılarında yetişen çok yıllık bir bitki (Caltha palustris) batar,Zatürre batarya,En küçük topçu birliği batarya ateşi,Bir bataryada bulunan topların hep birden ateş düzenine geçmesi batarya kutusu,Bataryanın bütün olarak taşınmasını sağlayan sandık bataryalı,Batarya ile güçlendirilmiş veya desteklenmiş bateri,"Orkestrada vurmalı çalgı takımı, davul" baterist,"Orkestrada vurmalı çalgı takımını kullanan, davulcu" batı,"Yeryüzündeki başlıca dört yönden güneşin battığı yön, gün batısı, günindi, garp, mağrip, doğu karşıtı" Batı Bloku,Batı Avrupa ülkeleri ile Kuzey Amerika ülkelerinin İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra oluşturduğu blok Batıcı,"Batı kültür ve medeniyetinden yana olan, Garpçı" Batıcılık,"Batıcı olma durumu, Garpçılık" batık,Batmış batıl,İnançlar bakımından gerçek olmayan Batılı,"Batı ülkeleri veya batı bölgesi halkından olan (kimse), Garplı, Mağribî" Batılılaşma,"Batılılaşmak işi, Garplılaşma" Batılılaşmak,"Düşünce, çalışma, görüş ve anlayışta özellikle Avrupa ülkelerinin izledikleri temel ilkeleri benimsemiş olmak, Garplılaşmak" Batılılaştırma,"Batılılaştırmak işi, Garplılaştırma" Batılılaştırmak,"Batılılaşmasını sağlamak, Garplılaştırmak" Batılılık,Batılı olma durumu batıl inanç,"Doğaüstü olaylara, gizli ve akıl dışı güçlere, kehanetlere aşırı derecede bağlı boş inanç, batıl itikat" batıl itikat,Batıl inanç batın,Karın Bâtıni,Bâtıniye mezhebinden olan kimse Bâtıniye,Görünürdeki olayların ardında gizli gerçeklerin bulunduğunu kabul eden tarikatlar batırık,"Köftelik bulgur, dövülmemiş ceviz içi, soğan, domates, nane, maydanoz, tahin ve limon suyu kullanılarak yapılan, taze asma yaprağı veya lahanaya sarılarak yenilen bir salata türü" batırılma,Batırılmak işi batırılmak,Batırma işine konu olmak batırma,Batırmak işi batırmak,"Bir şeyin sıvı veya yumuşak bir maddenin içine gömülmesine yol açmak, batmasını sağlamak" batış,Batma işi Batı Türkçesi,Hazar Denizi'nin batısındaki Türk dünyasında XIII. yüzyıldan beri kullanılan ve Oğuzcaya dayanan Türk dili bati,"Yavaş, ağır" batik,"Kumaş, deri veya kâğıt süslemede kullanılan bir yöntem" batisfer,"Su üstü araçlarına çelik kablo ile bağlanmış, negatif yüzebilirliği bulunan dalış küresi" batiskaf,Deniz diplerinde inceleme yapmak için kullanılan araç batkın,"Borçlarını ödeyemez duruma düşen, iflas etmiş (kimse), müflis" batkınlık,İflas batma,Batmak işi batan geminin malları bunlar,bir malın çok ucuza satıldığını belirten bir söz batmak,Bir sıvının üstündeyken içine gömülmek battı balık yan gider,`işler kötü gittiğine göre artık istenildiği gibi davranılabilir` anlamında kullanılan bir söz batman,"7,692 kilogram olan ağırlık ölçü birimi" batonsale,Tuzlu hamurdan yapılan ince uzun çubuk batsat,"Ara sıra, seyrek olarak, tek tük" battal,En ve boyca alışılmış olandan büyük battal etmek,"kullanılamaz duruma getirmek, bozmak" battal olmak,"kullanılamaz, işe yaramaz duruma gelmek" battaniye,"Yorgan yerine veya yorgan üstünde kullanılan, çoğu yünden dokunmuş kalınca örtü" battaniyeli,Battaniyesi olan batur,Bahadır batyal,Derinliği 200-2000 metre arasında olan deniz bav,"Şahin, köpek vb. hayvanları avcılığa alıştırma işi" bavcı,"Şahin, köpek vb. hayvanları avcılığa alıştıran kimse" bavlı,Ava alıştırılmış hayvan bavlıma,Bavlımak işi bavlımak,Şahin ve köpeği ava alıştırmak bavul,İçine eşya konulan ve genellikle yolculukta kullanılan büyük çanta bavulcu,Bavul yapan veya satan kimse bavullu,Bavulu olan bavul ticareti,Gümrük vergisi ödenmemiş eşyayı bavul veya çantalarla sınırdan geçirerek iç veya dış piyasada değerlendirme işi bay,"Parası, malı çok olan, zengin (kimse)" bay,Erkeklerin ad veya soyadlarının önüne getirilen saygı sözü bayağı,"Aşağılık, pespaye" bayağı kaçmak,"söz, davranış, giyiniş yakışmamak, uygunsuz olmak" bayağı kesir,"Ondalık olmayan kesir, adi kesir" bayağılaşma,"Bayağılaşmak durumu, sıradanlaşma" bayağılaşmak,"Bayağı bir durum almak, bayağı bir duruma girmek, sıradanlaşmak" bayağılaştırma,"Bayağılaştırmak işi, sıradanlaştırma" bayağılaştırmak,"Bayağılaşmasına sebep olmak, sıradanlaştırmak" bayağılık,"Bayağı olma durumu, sıradanlık, aleladelik" bayan,Kadınların ad veya soyadlarının önüne getirilen saygı sözü bayat,Taze olmayan bayatı,Azeri ve Türkmen halk şiirinde mâni türü bayati,Klasik Türk müziğinde uşşak dörtlüsüne buselik beşlisi katılmasıyla yapılmış eski bir makam bayatiaraban,Araban ve bayati makamlarından oluşturulan bir birleşik makam bayatibuselik,Bayati makamının buselik beşlisi veya dörtlüsü ile sona ermesinden oluşan bir birleşik makam bayatlama,Bayatlamak durumu bayatlamak,"Bayat duruma gelmek, tazeliğini yitirmek" bayatlatma,Bayatlatmak işi bayatlatmak,"Bayat duruma getirmek, bayatlamasına sebep olmak" bayatlık,Bayat olma durumu bayatsı,Bayatlamaya başlamış bayatsımak,Bayatlamaya yüz tutmak baygın baygın bakmak,kendinden geçmiş bir biçimde çevreye göz gezdirmek baygın düşmek,çok yorulmak baygın,"Bayılmış, kendinden geçmiş" baygınlaşma,Baygınlaşmak işi baygınlaşmak,Baygın duruma gelmek baygınlık,Baygın olma durumu baygınlık geçirmek,bayılmak baygıntı,Baygınlık bayıla bayıla,"İsteyerek, istekle, çok isteyerek, severek" bayılma,Bayılmak durumu bayılmak,"Baygın duruma girmek, uyur gibi olmak, kendinden geçmek, kendini kaybetmek" bayıltma,Bayıltmak işi bayıltmak,"Bayılmasını sağlamak, bayılmasına yol açmak" bayılttırma,Bayılttırmak işi bayılttırmak,"Bayılmasına yol açmak, bayılmasını sağlamak" bayındır,"Gelişip güzelleşmesi, hayat şartlarının uygun duruma getirilmesi için üzerinde çalışılmış olan, bakımlı, imar edilmiş, mamur (yer), abat" bayındırcı,Bayındır duruma getirici bayındırlaşma,Bayındırlaşmak durumu bayındırlaşmak,Bayındır duruma gelmek bayındırlaştırma,"Bayındırlaştırmak işi, imar etme" bayındırlaştırmak,"Bir yeri bayındır duruma getirmek, imar etmek" bayındırlık,"Bayındır olma durumu, ümran, mamurluk" bayır,"Küçük yokuş, belen, kıran (II), şev" bayır aşağı,"Tepeden düze doğru, düzlüğe yönelerek" bayır kuşu,Çalı bülbülü bayırlaşma,Bayırlaşmak durumu bayırlaşmak,Yer ve yol dikleşmek bayır turpu,İri bir tür turp (Cochlearia armoracia) bayır yukarı,"Tepeye doğru, yokuş başına yönelerek" bayi,"Belirli maddeleri satma izni olan kimse, dükkân veya kuruluş" bayilik,Bir maddeyi sürekli satma işi baykuş gibi,uğursuzluk getirdiğine inanılan (kimse) baykuş,"Başında, kulak yerinde iki sorgucu bulunan, yırtıcı gece kuşlarının genel adı" baykuşun kısmeti ayağına gelir,"`Tanrı hiçbir canlıyı aç bırakmaz, kımıldamadan duran baykuşun rızkını bile önüne koyar` anlamında kullanılan bir söz" baykuşgiller,"Büyüklükleri farklı olan kukumav, puhu vb. yırtıcı kuşları içine alan kuşlar familyası" baylan,"Zarif, çekici" baylanlık,Baylan olma durumu baylanma,Baylanmak işi baylanmak,"Nazlanmak, şımarmak" bayma,Baymak işi baymak,"Yiyecek baygınlık vermek, mideyi bulandırmak, midede ezinti yapmak" baypas,Köprüleme baypas ameliyatı,Akışkan geçişini sağlayan doğal kanallarda... bayrak dikmek,bayraklı bir sopayı bir yere saplamak bayrak çekmek (veya asmak),bayrağı bir direğe veya ipe takmak bayrak açmak,gönüllü asker toplamaya girişmek bayrak gibi,kendini belli edecek bir biçimde bayrağı yarıya indirmek,millî yas ilan etmek için bayrağı direğin yarısına kadar indirmek bayrakları açmak,bağırıp çağırarak hırçınlık etmek bayrak,"Bir milletin, belli bir topluluğun veya bir kuruluşun simgesi olarak kullanılan, renk ve biçimle özelleştirilmiş, genellikle dikdörtgen biçiminde kumaş, sancak" bayrakaltı,Askerlik bayrakçı,Bayrak çeken kimse bayrak direği,"Bayrak asmak için hazırlanmış uzun direk, gönder" bayraklaşma,Bayraklaşmak durumu bayraklaşmak,Bayrak değeri kazanmak bayraklı,"Bayrağı olan, üzerine bayrak çekilmiş bulunan (yer)" bayraklık,Bayrak olmaya uygun kumaş bayrak merasimi,Bayrak töreni bayraktar,Bayrağı taşımakla görevli kimse bayraktarlığını yapmak,"bir akımın, bir görüşün yayılmasında öncü olarak çalışmak" bayraktarlık etmek,"öncülük etmek, yol göstermek" bayraktarlık,Bayraktarın görevi bayrak töreni,"Bayrak karşısındaki saygı duruşu, bayrak merasimi" bayrak yarışı,Atletizmde dört sporcudan oluşan ekibin aralarında paylaştıkları mesafelere başlarken sopayı veya bayrağı düşürmeden elden ele geçirerek yaptıkları koşu bayram,Millî veya dinî bakımdan önemi olan ve kutlanan gün veya günler bayram etmek (veya yapmak),çok sevinmek "bayram değil, seyran değil (eniştem beni niye öptü)","`gösterilen bu ilginin, bu yakınlığın bir sebebi olacak` anlamında kullanılan bir söz" bayram haftasını mangal tahtası anlamak,"sözü, konu ile hiçbir ilgisi olmayacak bir biçimde ters anlamak" bayram koçu gibi,gösterişli görünmek amacıyla aşırı bir biçimde süslenmiş olan bayramda borç ödeyene ramazan ağır gelir,`vadesi yaklaşan bir borcu ödemek zorunda olan kimseye günler çok çabuk geçer` anlamında kullanılan bir söz bayram alayı,Bayram günlerinde padişahların camiye gidiş ve geliş sırasında yapılan tören bayram ayı,Şevval bayram çocuğu,"Bayram dolayısıyla süslenmiş, donatılmış, sevinçli çocuk" bayram günü,"Bayrama rastlayan, bayramın kutlandığı gün" bayram havası,"Neşeli, sevinçli bir ortam" bayram havası esmek,"ortam neşeli, sevinçli bir duruma gelmek" bayram hediyesi,Bayram günlerinde verilen armağan Bayrami,Hacı Bayram Veli'nin tarikatına girmiş olan kimse Bayramilik,Bayrami tarikatı bayramlaşma,Bayramlaşmak işi bayramlaşmak,Birbirinin bayramını kutlamak bayramlık,Bayramlarda verilen armağan bayramlık ad,Başkaları tarafından takılan kötü ad bayram namazı,Dinî bayramların ilk gününde sabah namazından sonra kılınan namaz bayram şekeri,Özellikle dinî bayramlarda konuklara ikram edilen şeker veya çikolata bayram tebriği,Bayramı kutlamak için yazılıp gönderilen kart bayram topu,Dinî bayramların başladığını duyurmak için arife ve bayram günlerinde atılan top bayramüstü,Bayrama yakın zamanlarda bayramüzeri,Bayramüstü bayram yeri,Bayram günlerinde çocuklar için kurulan açık eğlence yeri bayram ziyareti,"Dinî bayram günlerinde, bayramı kutlamak için yapılan kısa ziyaret, bayram tebriği" bayrı,"Çok eski zamanda var olmuş veya eskiden beri var olan, kadim" bayrılık,"Bayrı olma durumu, kıdem" baysal,Huzur ve refah içinde olan baysallık,Baysal olma durumu baysungur,Şahin cinsinden yırtıcı bir kuş baytar,Veteriner hekim baytarlık,Veterinerlik baz,Temel baz almak,esas veya temel olarak almak baza,Mobilyanın uzunluğunca konulan dar ayak bazal,Bazı çok olan (tuz) bazalt,"Koyu renkli, sert bir tür yanardağ kültesi" bazen,"Ara sıra, kimileyin" "bazı dingil döner, bazı teker",`karşılıklı ilişkilerde her iki tarafa da zaman zaman söz söyleme hakkı doğar` anlamında kullanılan bir söz bazı,"Birtakım, kimi" bazı bazı,Ara sıra baziçe,Oyun bazidiyospor,Bazitli mantarların sporları bazik,Baz niteliği gösteren bazik oksitler,"Çoğu oksijen bakımından zayıf olan, su ile birleşince baz etkisi gösteren, asitlerle birleşince tuzları veren oksitler" bazilika,"İçi, ortadaki yüksek, yanlardakiler daha alçak olmak üzere iki sıra sütunla üç salona ayrılmış, dikdörtgen biçiminde büyük kilise" bazit,Bazit mantarların üreme organı bazitli mantarlar,Sporları bazitlerin içinde bulunan mantarlar grubu bazlama,"Sacda pişirilmiş yuvarlak ekmek, bazlamaç" bazlaşma,Bir maddenin baz durumuna gelmesi baz losyon,Cildin esnek ve sağlıklı görünmesini sağlamak ve özellikle yağlı ciltlerin parlak görüntüsünü gidermek için kullanılan bir losyon türü bazuka,"Öz itmeli mermi atan, genellikle zırhlı araçlara karşı yakın savaş sırasında kullanılan hafif silah, roketatar" "b, B","Türk alfabesinin ikinci sırasında yer alan ve Be adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından yumuşak, çift dudak patlayıcısını gösterir" Be,Berilyum elementinin simgesi be,"Türk alfabesinin ikinci harfinin adı, okunuşu" be,"`Ey, hey` anlamlarında bir seslenme sözü" bebe,"Bebek, küçük çocuk" bebe aspirini,Daha düşük dozda aspirin içeren küçük çocuklar için hazırlanmış ilaç bebecik,Bebeklere sevgiyle yaklaşıldığını belirten bir söz bebek,Meme veya kucak çocuğu bebek gibi,çok güzel (kadın) bebek beklemek,kadın gebe durumda bulunmak bebekçe,"Bebek gibi, bebeğe yakışır bir biçimde" bebekleşme,Bebekleşmek işi bebekleşmek,Bebek gibi davranışlarda bulunmak bebeklik,Bebek olma durumu bebeklik etmek,bebeğe yakışır bir biçimde davranmak bebek ölümü,Çeşitli hastalıklardan dolayı 0-2 yaş grubunda bulunan çocukların ölümü Beberuhi,Karagöz oyunundaki kambur cücenin adı becayiş etmek,"değişik yerdeki görevliler, karşılıklı yer değiştirmek" becayiş,Karşılıklı yer değiştirme becelleşme,Cedelleşme becelleşmek,Cedelleşmek beceri,"Elinden iş gelme durumu, ustalık, maharet" becerikli,"Becerisi olan, elinden iş gelen, usta, maharetli, mahir, mahirane" beceriklilik,"Becerikli olma durumu, ustalık, maharetlilik" beceriksiz,"Becerisi olmayan, usta olmayan, maharetsiz" beceriksizlik,"Beceriksiz olma durumu, maharetsizlik" becerme,Becermek işi becermek,"Güç görünen bir iş veya duruma çözüm bulmak, üstesinden gelmek" becet,"Serçegillerden, küçük bir kuş (Passer)" Beç tavuğu,"Tavukgillerden, başı küçük ve çıplak, tüyü mavimtırak kül renginde, tavuk büyüklüğünde, evcil bir hayvan (Numida meleagris)" bedahet,"Besbelli, apaçık olma durumu" bedaheten,Ansızın bedava sirke baldan tatlıdır,`masrafsız ve emeksiz elde edilen şeyler insana hoş gelir` anlamında kullanılan bir söz bedava,"Karşılıksız, parasız" bedavacı,"Her şeyi bedavadan sağlamaya çalışan kimse, beleşçi, abacı, lüpçü" bedavacılık,"Bedavacı olma durumu, beleşçilik, lüpçülük" bedavalaşma,Bedavalaşmak durumu bedavalaşmak,Bedava duruma gelmek bedayi,Estetik yönü ağır basan güzellikler bedbaht etmek,üzmek bedbaht,"Mutsuz, bahtsız, talihsiz" bedbaht olmak,üzülmek bedbahtlık,"Mutsuzluk, bahtsızlık" bedbin,Kötümser bedbin etmek,"üzmek, karamsarlığa sokmak, ümitsizliğe düşürmek" bedbin olmak,"üzülmek, karamsar olmak, ümitsizliğe düşmek" bedbinleşme,Bedbinleşmek işi bedbinleşmek,"Kötümserleşmek, kötümser olmak, karamsar olmak" bedbinleştirme,Bedbinleştirmek işi bedbinleştirmek,"Kötümser, karamsar duruma getirmek" bedbinlik,Kötümserlik beddua,"Birinin kötü duruma düşmesini gönülden isteme, ilenme, ilenç, kargış" beddua sinmek,ilencin tutması yüzünden birinin işi sürekli ters gitmek bedduası tutmak,ilenci yerine gelmek bedduasını almak,kendisine ilenilmek beddua etmek,"ilenmek, intizar etmek" bedel,"Değer, fiyat, kıymet" bedel tutmak,kendi yerine askerlik yapması için birini para ile tutmak bedel vermek,askerlik yapmamak veya kısa süre yapmak için devlete para ödemek bedelci,Bedel ödediği için askerliğini kısa süreli olarak yapan kimse bedelli,"Bedeli olan, bedel ödenilen" bedelli askerlik,Askerlik çağına gelmiş gençlerin belirlenen miktardaki parayı ödeyerek yaptıkları kısa süreli vatani görev bedelsiz,"Bedeli olmayan, bedel ödenilmeyen" bedelsiz ithalat,Yurt dışındaki işçilerin veya geçici görevle yurt dışına giden kamu görevlilerinin dönüşlerinde kendi mesleklerinin icrası veya kişisel kullanımları amacıyla getirdikleri mallar için yapılan düzenleme beden,"Canlı varlıkların maddi bölümü, vücut" bedence,Beden bakımından beden cezası,İnsan vücudu üzerine uygulanan ceza bedenci,Beden eğitimi öğretmeni beden eğitimi,"Vücudu güçlendirmek ve sağlığı korumak amacıyla araçlı veya araçsız hareketler yapma, beden terbiyesi" bedenen,"Bedeniyle, vücuduyla" bedenî,Bedensel bedensel,"Bedenle ilgili, bedenî" beden terbiyesi,Beden eğitimi bedesten,"Kumaş, mücevher vb. değerli eşyaların alınıp satıldığı kapalı çarşı" bedevi,"Çölde, çadırda yaşayan göçebe" bedevilik,Bedevi olma durumu bedhah,"Başkasının kötülüğünü isteyen, kötü yürekli" bedihi,"Besbelli, apaçık" bedii,"Güzellik ölçülerine uyan, gözü gönlü okşayan, beğenilen" bediileşme,Bediileşmek işi bediileşmek,Bedii duruma gelmek bediiyat,"Estetik bilimi, güzel sanatlar" bedik,Kazak Türklerinde bir hastalığın iyileşmesi için yapılan tören bedir,Dolunay bedirik,Temizlenip taranmış ve eğrilmeye hazır duruma getirilmiş yün veya pamuk topağı bedirlenme,Bedirlenmek durumu bedirlenmek,Dolunay biçimini almak bednam,"Kötü ün kazanan, kötülüğü ile dillere düşen" bedük,Çam sakızı begayet,"Son derece, pek çok, aşırı" begonvil,"Akdeniz bölgesinde yaygın olan, beyaz, kırmızı, pembe, turuncu renklerde çiçekleri olan bir bitki" begonya,"Begonyagillerden, dekoratif yaprakları ve renkli çiçekleri olan, pek çok çeşidi bulunan sıcak ülke bitkisi (Begonia)" begonyagiller,"İki çeneklilerden, örneği begonya olan bir bitki familyası" begüm,Hint prenseslerine verilen unvan beğence,Takriz beğendirme,Beğendirmek işi beğendirmek,"Beğenilmesini, hoş görünmesini sağlamak" beğeni,"Güzel veya çirkin yargısını verdiren duygu, zevk" beğenilir,"Beğenme duygusu veren, beğenilen" beğenilme,"Beğenilmek işi veya durumu, popülarite" beğenilmek,İyi ve güzel bulunmak beğenirlik,Beğenirlilik beğeniş,Beğenme işi veya durumu beğenme,Beğenmek işi veya durumu beğenmemek,"kuşku duymak, kuşku ile karşılamak" beğenmeyen kızını (veya küçük kızını) vermesin,"bir durumun beğenilmemesi karşısında, beğenmeyenin umursanmadığını anlatan bir söz" beğenmek,İyi veya güzel bulmak beğenmezlik,Beğenmemezlik behemehâl,"Her hâlde, ne olursa olsun, ne yapıp yapıp, mutlaka" beher,Her bir behey,Çıkışma bildirmek için kullanılan bir söz behime,Dört ayaklı hayvan behimi,"Hayvanca, hayvana yakışır bir biçimde olan (duygu)" behimilik,Behimi olma durumu behişt,Cennet behre,"Pay, nasip, hisse" behresiz,"Payı, nasibi, hissesi olmayan, bibehre" beis yok,"`zararı yok, önemi yok` anlamında kullanılan bir söz" beis,"Engel, uymazlık" beis görmemek,"sakınca, zarar görmemek" bej,Sarıya çalan açık kahverengi bek,"Sert, katı" bek,Savunma oyuncusu bek,Hava gazı lambasının ucu beka,"Kalıcılık, ölmezlik" beka bulmak,"ölmezlik erdemine ulaşmak, ölümsüzleşmek" bekar,Diyezli veya bemollü bir sesin eski durumuna getirilmesini gösteren nota işareti "bekârın yakasını it yer, yakasını bit","`bekâr kimse parasını gereksiz harcar, yaşayışı ise düzensizdir` anlamında kullanılan bir söz" bekâra karı boşaması kolaydır,"`bilgi ve deneyimi olmayan bir kimsenin işi hafife alması, önemsememesi, gereğince değerlendirememesi doğaldır` anlamında kullanılan bir söz" "bekâr gözü, kör gözü","`bekâr erkek, evlenme istek ve heyecanı içinde olduğundan alacağı kızın kusurlarını göremez` anlamında kullanılan bir söz" bekâr,Evlenmemiş kimse bekâr kalmak (veya yaşamak),"evlenmemek, evlenmemiş olmak" bekâret,Kızlık bekârhane,Bekârların kalması için ayrılmış veya düzenlenmiş oda bekârlık sultanlık,`evlenmeden tek başına yaşamak daha iyi` anlamında kullanılan bir söz bekârlık,Bekâr olma durumu bekârlık maskaralık,"`bekâr kimse bakımsızdır, derbeder bir yaşayışı vardır ve herkesin eğlencesi olur` anlamında kullanılan bir söz" bekâr odası,"Bekârların, taşradan gelen işçilerin kaldığı oda" bekas,Çulluk bekçi,Bir şeyi veya bir yeri bekleyip korumakla görevli kimse bekçi kalmak,"koruyucu, gözcü, denetleyici olarak beklemek" bekçilik,Bekçinin yaptığı iş bekinme,Bekinmek işi bekinmek,"İnat etmek, direnmek" bekitme,Bekitmek işi bekitmek,"Kapamak, tıkamak" beklemeye almak,herhangi bir şeyi kısa veya uzun bir süre ertelemek bekleme,Beklemek işi beklemek,"Bir iş oluncaya, biri gelinceye değin bir yerde kalmak, durmak" bekle yârin köşesini!,yakında gerçekleşeceği beklenmeyen umutlar için söylenen bir söz beklemeli,Sınıfta kalıp derslere devam etmeyen (öğrenci) bekleme odası,Bekleme salonu bekleme salonu,"Doktor, avukat vb. ile görüşme öncesinde oturulan yer, bekleme odası" bekleme yeri,Bir kimseyi beklemek için ayrılan bölme beklenilme,Beklenilmek işi beklenilmek,Beklenmek beklenme,Beklenmek durumu beklenmedik,"Beklenmeyen, umulmayan" beklenmek,Bekleme işine konu olmak beklenmezlik,Beklenmeme durumu beklenmezlik fiili,"Bir fiile -acağı / -eceği sıfat-fiil ekiyle tutmak yardımcı fiili getirilerek oluşturulan ve işin istenmeden, beklenmeden olduğunu anlatan birleşik fiil" beklenti,Gerçekleşmesi beklenen şey bekleşme,Bekleşmek işi bekleşmek,Birlikte veya karşılıklı beklemek bekletilme,Bekletilmek işi bekletilmek,Bekletme işine konu olmak veya bekletme işi yapılmak bekletme,Bekletmek işi bekletmek,Bekleme işini birine yaptırmak bekleyiş,Bekleme işi bekri,Ayyaş bekrilik,Ayyaşlık Bektaşi,Hacı Bektaş Veli'nin tarikatına girmiş olan kimse Bektaşi babası,Bektaşi tarikatından olan derviş Bektaşi dedesi,Bektaşi tarikatında üst makamlarda bulunan ve yönetimde sorumluluk taşıyan derviş bektaşikavuğu,"Büyük ve güzel çiçekler veren, ılık iklimlerde yetişen bir kaktüs (Echinocactus)" Bektaşilik,Bektaşi tarikatı Bektaşi sırrı,Gizli tutulan şey Bektaşi üzümü,Taşkırangillerden bir çalı (Ribes grossularia) bel,İşaret bel etmek,"işaret koymak, işaret vermek" belini kırmak,birini bir şeyi yapamaz duruma getirmek belini vermek,"dayanmak, yaslanmak" beli bükülmek,"yaşlılık yüzünden güçsüz kalmak, bir iş yapamayacak duruma düşmek" belini doğrultmak,yeniden durumunu düzeltmek beli açılmak,küçük abdestini tutamaz olmak beli çökmek,kamburlaşmak bel vermek,duvar gibi dik şeyler dışarıya veya tavan gibi yatay şeyler aşağıya doğru kamburlaşmak bel kırmak,"kırıtmak, salınmak" bel bağlamak,"birisinin kendisine yardımcı olacağına inanmak, güvenmek" belden aşağı vurmak,"iş hayatında, insan ilişkilerinde, siyasette kural dışı saldırmak" bel,"İnsan bedeninde göğüsle karın, sırtla kalçalar arasında daralmış bölüm" belini bükmek,çaresizlik içinde bırakmak bel,Meni beli gelmek,cinsel birleşme sırasında salgı boşalmak belinden gelmek,birinin dölü olmak bel,"Toprağı aktarmaya veya işlemeye yarayan, uzun saplı, ayakla basılacak yeri tahta, ucu sivri kürek veya çatal biçiminde bir tarım aracı" bel bellemek,toprağı belle kazmak bel,Ses şiddetiyle ilgili birim belaya çatmak (veya girmek veya uğramak),beklenmedik bir bela ile karşılaşmak belası,"-den dolayı, sebebiyle" belalar mübareği,"istenilmeyen, kaçınılan bir durumun gerçekleştiği bildirilirken söylenen bir söz" bela olmak,"aşırı güçlük, sıkıntı ve zarara sebep olmak" belayı satın almak,göz göre göre belayı üstüne çekmek bela kesilmek,"birisine sıkıntı ve eziyet vermek, musallat olmak" bela okumak,birine ilenmek bela,"İçinden çıkılması güç, sakıncalı durum" bela (veya belasını) aramak,kavga çıkarmak için fırsat kollamak belasını bulmak,hak ettiği cezayı görmek bela çıkarmak,kavga çıkarmak bela getirmek,"kötülüğe, felakete uğratmak" belagat,"İyi konuşma, sözle inandırma yeteneği" belagatli,Belagati olan belagatsiz,Belagati olmayan bel ağrısı,Bel çevresinde oluşan ve duyulan ağrı belahet,Alıklık belalı,"Yoran, üzen, can sıkan" bel bağı,Bel kemeri mel mel,Bel bel belce,İki kaş arası Belçikalı,Belçika halkından veya bu halkın soyundan olan kimse belde,"İlçeden küçük, belediye ile yönetilen yer" beledi,Şehirle ilgili belediye,"İl, ilçe, kasaba, belde vb. yerleşim merkezlerinde temizlik, aydınlatma, su, toplu taşıma ve esnafın denetimi gibi kamu hizmetlerine bakan, başkanı ve üyeleri halk tarafından seçilen, tüzel kişiliği olan örgüt, şehremaneti" belediye başkanı,"Belediye teşkilatını yöneten kimse, belediye reisi" belediyeci,Belediye işleri görevlisi belediyecilik,Belediye işleri belediye çavuşu,Zabıta işlerinde üst görevli belediye encümeni,"Belediye kanununda belirtilmiş görevleri yerine getiren, özel kanunlarla belediye meclisi tarafından verilen görevleri, belediye meclisi toplu bulunmadığı zaman tetkik eden ve karara bağlayan organ" belediyelik,Belediye olma durumu belediyelik olmak,belediye ile ilgili bir işi olmak belediye meclisi,Belediye tüzel kişiliğine tanınan yetkileri kendinde toplayan organ belediye nikâhı,Medeni kanuna göre kıyılan resmî nikâh belediye polisi,Belediye zabıtası belediye reisi,Belediye başkanı belediye sarayı,Belediyeye ait bütün işlerin yapıldığı ve büroların bir arada bulunduğu büyük yapı belediye teşkilatı,"Nüfusu iki binden fazla olan yerleşim yerlerinde hükûmet kararıyla kurulan, belediye başkanı, belediye meclisi, belediye encümeni ve belediye görevlilerinden oluşan kuruluş" belek,"Kundak, çocuk bezi" beleme,Belemek işi belemek,Çocuğu kundaklamak belemir,Mavikantaron belen,Bel belenme,Belenmek işi belenmek,Kundaklanmak belerme,Belermek işi belermek,"Göz, akı iyice belirecek bir biçimde açılmak" belertme,Belertmek işi belertmek,"Gözünü, akı iyice belirecek bir biçimde açmak" beleşe konmak,"bir şeyi emek harcamadan, para vermeden elde etmek" beleş,"Karşılıksız, emeksiz, parasız elde edilen, müft" beleş atın dişine (veya yaşına) bakılmaz,bahşiş atın dişine bakılmaz beleşçi,Bedavacı beleşçilik,Bedavacılık beletme,Beletmek işi beletmek,Kundaklatmak bel evladı,Bir kimsenin öz çocuğu bel fıtığı,Bel omurlarının arasında oluşan fıtık belge,"Bir gerçeğe tanıklık eden yazı, fotoğraf, resim, film vb., vesika, doküman" belge almak,başarısızlık yüzünden öğretim kurumuyla ilişiği kesilmek belgeci,"Belgesel filmler yapan, yöneten sinemacı" belgegeçer,"Yazılı, bilgi ve belgelerin telefon sistemi vasıtasıyla bir yerden bir yere iletilmesini anında sağlayan araç, belgeç, faks" belgeleme,"Belgelemek işi, tevsik" belgelemek,"Bir olgunun doğru olduğunu belge ile göstermek, ortaya çıkarmak, tevsik etmek" belgelendirme,Belgelendirmek işi belgelendirmek,Belge göstererek belirtmek belgelenme,Belgelenmek işi belgelenmek,Belgeleme işine konu olmak belgeli,Belgesi olan (kimse) belgelik,"Belge ve yazıların saklandığı yer, arşiv" belgesel,"Belge niteliği taşıyan, dokümanter" belgeselci,Belgesel film çeken veya bunun üzerinde çalışan kimse belgeselcilik,Belgeselcinin yaptığı iş belgesel film,"Hayattan alınan herhangi bir olguyu, kendi doğal çevresi ve akışı içinde veya gerçeğe en yakın bir biçimde hazırlanmış yapay bir yerde işleyen, belirli bir amacı yansıtan film" belgevşekliği,Cinsel gücü yitirme belgi,"Bir şeyi benzerlerinden ayıran özellik, alamet, nişan" belgileme,Belgilemek işi belgilemek,Belgi ile göstermek belgili,"Belgiye dayanan, belirli olan" belgin,"Tam ve kesin olarak belirlenmiş olan, sarih" belginlik,"Belgin olma durumu, sarahat" belgisiz,Belirsiz belgisizlik,Belirsizlik belgisiz sıfat,Belirsizlik sıfatı belgisiz zamir,Belirsizlik zamiri belgit,Senet beli,Evet beli bükük,Beli bükülmüş beliğ,"Belagati olan, belagatli" belik,Saç örgüsü belikleme,Beliklemek işi beliklemek,Saçları örmek belinleme,Belinlemek işi belinlemek,"Birden uyanarak çevresine korku ile şaşkın şaşkın bakmak, irkilmek" belirgin,"Belirmiş durumda olan, göze çarpan, besbelli, açık, bariz, sarih" belirginleşme,Belirgin duruma gelme belirginleşmek,Belirgin duruma gelmek belirginleştirme,Belirgin duruma getirme belirginleştirmek,Belirgin duruma getirmek belirginlik,Belirgin olma durumu belirleme,"Belirlemek işi, tayin, tespit, teşhis" belirlemek,"Belirli duruma getirmek, belirli kılmak, tayin etmek" belirlenim,Belirli duruma gelme işi belirlenimci,"Belirlenimcilik yanlısı olan, gerekirci, determinist" belirlenimcilik,"Her olayın başka olayların gerekli ve kaçınılmaz bir sonucu olduğunu ileri süren öğreti, gerekircilik, determinizm" belirlenme,Belirlenmek işi belirlenmek,Belirli duruma getirilmek belirlenmezci,"Belirlenmezcilik yanlısı olan, yad gerekirci, indeterminist" belirlenmezcilik,"Nedensellik yasasına bağlı olmayan, bir sebebe bağlanmayan olay ve durumların da bulunduğunu öne süren görüş, yad gerekircilik, indeterminizm" belirleşme,Belirleşmek işi veya durumu belirleşmek,Belirgin duruma girmek belirli,"Açık ve kesin olarak sınırlanmış veya kararlaştırılmış olan, muayyen" belirli belirsiz,"Yarı belirgin durumda, az çok belli olan" belirli geçmiş,"Fiilin belirttiği kavramın, içinde bulunan zamandan önce olup bittiğini kesinlikle bildiren, -dı / -di, -tı / -ti ekiyle kurulan kip, -di'li geçmiş: al-dı, bil-di, saç-tı, seç-ti vb" belirlilik,"Belirli olma durumu, muayyenlik" belirli nesne,"Belirtme durumu ekini almış, geçişli fiil durumunda olan yüklemle ilgili kelime veya kelime grubu" belirme,Belirmek işi belirmek,"Önce belli veya görünür olmayan bir şey ortaya çıkmak, tezahür etmek" belirsiz,"Belirli olmayan, belgisiz, gayrimuayyen, vuzuhsuz" belirsiz geçmiş,"Fiilin belirttiği kavramın, içinde bulunulan zamandan önce olup bittiğini başkasından duyarak veya belirsiz olarak bildiren, -miş ekiyle kurulan kip, -miş'li geçmiş, naklî mazi: ağla-mış, gel-miş gibi" belirsizlik,"Belirsiz olma durumu, belgisizlik, müphemiyet, vuzuhsuzluk" belirteç,Zarf belirten,Tamlayan belirti,"Bir olayın veya durumun anlaşılmasına yardım eden şey, alamet, nişan, nişane" belirtik,"Açık, belli, sarih" belirtilen,Tamlanan belirtili,Belirtisi olan belirtili nesne,"Belirtme durumundaki nesne, sarih meful" belirtili tamlama,"Tamlayanı -in (-nin) takısı, tamlananı üçüncü kişi iyelik eki alan ve belirli bir kavram taşıyan tamlama: Doğan'ın kalemi, çiçeğin kokusu gibi" belirtilme,Belirtilmek işi belirtilmek,Belirtme işine konu olmak belirtisiz,Belirtisi olmayan belirtisiz nesne,Yalın durumdaki nesne belirtisiz tamlama,"Tamlayanı yalın durumda olan, tamlananı genellikle üçüncü kişi iyelik eki alan ve çoğu kez tür kavramı veren ad tamlaması: Ankara kedisi. Tuz Gölü gibi" belirtken,Bir özlü sözle birlikte kullanılan işaret belirtme,"Açık söyleme, belirli kılma, görüş bildirme, tasrih" belirtme durumu,"Yüklemi geçişli bir fiil olan cümlede fiilin doğrudan etkilediği, -ı/ -i, -u/ -ü ekini almış ad, yükleme durumu, yükleme hâli, akuzatif: sokağ-ı (temizlemek), ev-i (ısıtmak), okul-u (sevmek), yüz-ü (yıkamak) vb" belirtme grubu,"Tamlamalardan daha geniş kelime dizisi: Kalın bir kitabın süslü cilt kapağı, bir belirtme grubudur" belirtmek,"Açıklamak, tebarüz ettirmek" belirtme sıfatı,"Bir adı gösterme, soru, sayı veya belirsizlik bakımlarından belirten sıfat: Bu (kapı), birinci (dönem), kaç (öğrenci?), hangi (ev?), üç (çocuk) gibi" belit,"Kendiliğinden apaçık ve bundan dolayı öteki önermelerin ön dayanağı sayılan temel önerme, mütearife, aksiyom" belitken,Belitler sistemi belitleme,Belitlemek işi belitlemek,Belgeye dayanarak ortaya koymak belitlenebilirlik,Belitlenebilen kuram beliye,"Felaket, keder, tasa" bel kemeri,"Elbise üzerinden bele dolayarak bir toka ile tutturulan, deri, kumaş veya metalden yapılan özel bağ, bel bağı" bel kemiği,"Omurganın beli oluşturan bölümü, oma, amudufıkari" belki,"Olabilir ki, muhtemel olarak" belki de,`şu da olabilir` anlamında kullanılan bir söz belkili,"Olasılı, muhtemel" bel kündesi,Güreşte ellerin arkadan gelip hasmın göbeği üzerinde kilitlenmesiyle kündeleme belladonna,Güzelavrat otu bellek,"Yaşananları, öğrenilen konuları, bunların geçmişle ilişkisini bilinçli olarak zihinde saklama gücü, dağarcık, akıl, hafıza, zihin" belleğini yitirmek,bellek kaybına uğramak bellek karışıklığı,Kelimelerin doğru anlamını hatırlayamamak veya ilk olarak görülen bir şeyi önce gördüğünü sanma duygusuna kapılmak biçiminde beliren bir ruh hastalığı bellek kaybı,Bellek yitimi bellek yitimi,"Büyük sarsıntı, humma yüzünden belleğin bozulması veya kaybolması biçiminde beliren ruh hastalığı, bellek kaybı, hafıza kaybı, hafıza yitimi, amnezi" bellem,Bellemek yetisi belleme,Bellemek işi belleme,"At vb. hayvanların sırtına, eyerin altına konulan keçe, meşin veya kalın kumaş parçası, yapık, yuna" bellemek,Öğrenip akılda tutmak bellemek,"Bel denilen araçla toprağı işlemek, aktarmak" bellenmek,"Belleme (I) işine konu olmak, öğrenilmek" bellenmek,Belleme (II) işine konu olmak belleten,Bilim kurumlarının çalışmaları ile ilgili yazı ve haberlerin yayımlandığı dergi belletici,"Çalıştırıcı, öğretici, belletmen, müzakereci" belletme,Belletmek işi belletmek,"Bellemesini sağlamak, öğretmek" belletmen,"Eğitim kurumlarında etütleri denetleyen kimse, belletici" belli,Beli olan belli,"Bilinmedik bir yanı olmayan, malum" belli etmek,"açıklamak, iyice görünür ve anlaşılır bir duruma getirmek" belli olmak,"anlaşılmak, açıklanmak" belli başlı,"Belirli, muayyen" belli belirsiz,Yarı belli bellik,"İşaret, marka" bellilik,"Belli olma durumu, bedahet, muayyeniyet" bellisiz,"Belli olmayan, bilinemeyen" belsoğukluğu,Üreme organlarının akıntılı ve bulaşıcı bir hastalığı belsoğukluğuna uğratmak,bir işe veya bir söze gereksiz yere karışarak onun akışını sektirmek bembeyaz,"Çok beyaz, apak" bembeyaz kesilmek (veya olmak),beklemediği bir durum karşısında beti benzi atmak bemol,Bir sesin yarım ton kalınlaştırılacağını gösteren nota işareti ben,"Çoğu doğuştan, tende bulunan ufak, koyu renkli leke veya kabartı" ben,Olta veya tuzağa konulan yem ben yokum (veya ben bu işte yokum),`ben bu işe karışmam` anlamında kullanılan bir söz "benim oğlum bina okur, döner döner yine okur",`çok çalışmasına karşın belli bir düzeyden öteye gidemiyor` anlamında kınama veya eleştiri için kullanılan bir söz benim diyen,"kendine güvenen, güçlü olduğuna inanan" beni sokmayan yılan bin (yıl) yaşasın,bana dokunmayan yılan bin yaşasın ben şahımı (veya şeyhimi) bu kadar severim,`ben bundan daha çok özveride bulunamam` anlamında kullanılan bir söz ben,Teklik birinci kişiyi gösteren söz benden söylemesi,"`ben üzerime borç saydığım şeyi söyledim, kendimi suçlu saymam` anlamında kullanılan bir söz" benden paso,`benim yapabileceğim ancak bu kadar` anlamında kullanılan bir söz benden günah gitti,benden söylemesi benden,birisi tarafında olan (kimse) "ben hancı, sen yolcu oldukça",`düzen bu biçimde devam ettiği sürece` anlamında kullanılan bir söz benbenci,"Kendini çok öven, hep kendinden söz eden, kibirli, gururlu" benbencilik,Benbenci olma durumu bence,"Bana göre, benim düşüncemce" benci,"Kendini beğenen, kendini her konuda üstün gören, hodpesent, megaloman" bencil,"Yalnız kendini düşünen, kendi çıkarlarını herkesinkinden üstün tutan, hodbin, hodkâm, egoist" bencil olmak,bencilce davranışta bulunmak bencilce,"Bencile yakışır bir biçimde, bencilcesine" bencileyin,Benim gibi bencilik,"Benci olma durumu, hodpesentlik, egoizm" bencilleşme,Bencilleşmek işi bencilleşmek,Bencil duruma gelmek bencillik,"Bencil olma durumu, hodbinlik, hodkâmlık, egoistlik, egoizm, enaniyet" bencillik etmek,bencil davranmak bende,"Kul, köle" bendeniz,alçak gönüllülük göstererek ben yerine ve `köleniz'` anlamında kullanılan bir söz bendeniz cennet kuşu,kendini tanıtırken kullanılan bir deyim bendegân,"Kullar, köleler" bendehane,"Bendenin, kölenin evi" bendezade,Alçak gönüllülük göstererek `benim çocuğum` anlamında kullanılan bir söz bendir,Alaturka müzikte vurmalı çalgı aleti benek,"Herhangi bir şey üzerindeki ufak leke, nokta, puan" beneklenme,Beneklenmek işi beneklenmek,Benek oluşmak benekleşme,Benekleşmek işi benekleşmek,Benek benek durum almak benekli,Ufak lekeleri bulunan benekli köpek balığı,"Kara benekli, küçük boyda bir cins köpek balığı (Scylliorhinus canicula)" bengi,"Sonu olmayan, hep kalacak olan, ölümsüz, ebedî" bengi,Ege ve Güney Marmara bölgesinin halk oyunlarından biri bengileşme,Bengileşmek işi bengileşmek,"Sonsuz yaşama niteliği kazanmak, ölümsüzleşmek, ebedîleşmek" bengilik,"Zamanla ilgisi, başlangıcı ve sonu olmayan varlık" bengi su,Abıhayat beniâdem,"Âdemoğlu, insan" benibeşer,İnsan beniçinci,"Beniçincilik görüşünü benimseyen, benmerkezci, egosantrist" beniçincilik,"Dünyada kişinin benliğini merkez sayan felsefe görüşü, benmerkezcilik, egosantrizm" benildeme,Benildemek işi benildemek,Belinlemek benimseme,"Benimsemek işi, sahip çıkma, tesahup" benimsemek,"Bir şeyi kendine mal etmek, sahip çıkmak, kabullenmek, tesahup etmek" benimsenme,Benimsenmek işi benimsenmek,Benimseme işine konu olmak benimsetme,Benimsetmek işi benimsetmek,Birinin benimsemesini sağlamak benimseyiş,Benimseme işi benzine kan gelmek,"sağlıklı duruma gelmek, canlanmak" benzi uçmak,yüzü sararmak benzinde kan kalmamak,kansızlık sebebiyle yüzü sararmak benzi solmak,"gücünü yitirmek, sağlık sorunu olmak" benzi atmak,"ansızın yüzünün rengi sararmak, solmak" benzi kül gibi olmak,"yüzünden kan çekilmek, yüzü sararmak" benzi kanlanmak,"sağlıklı duruma gelmek, canlanmak" benzi geçmek,benzi solmak benzi sararmak,yüzünün rengi solmak beniz,Yüz benlenme,Benlenmek işi benlenmek,Ben (I) oluşmak benli,Ben (I) bulunan benlik,"Bir kimsenin öz varlığı, kişiliği, onu kendisi yapan şey, kendilik, şahsiyet" benliği yoğurmak,kişiliği oluşturmak benliğinden çıkmak,kendine benzemez olmak benlik çatışması,Benliğin ön plana çıkması ile baş gösteren çatışma benlikçi,"Her konuda hep kendini ileri süren, hep kendinden söz eden" benlikçilik,Benlikçi olma durumu benlik davası,Her şeyi kendi düşüncesine uydurmak ve her şeyde söz sahibi olmak çabası benlik ikileşmesi,Öznenin kişiliğini iki veya daha çok bilinç merkezine bölen ve tek kişide çeşitli kişilikler biçiminde beliren bir ruh hastalığı benlik yitimi,Kişilik duygusunun ve benlik bilincinin yitirilmesi ile beliren ruh hastalığı benmari,Bir kabı kaynar suya oturtmak yolu ile içindekini ısıtma veya eritme yöntemi benmerkezci,Beniçinci benmerkezcilik,Beniçincilik bent,"Bağ, rabıt" bent etmek,kendisine bağlamak bent olmak,"bağlanmak, tutulmak" benzeme,Benzemek işi "benzeye benzeye yaz, benzeye benzeye kış olur","`günler birbirinden çok farklı olmadığı hâlde hava yavaş yavaş ısınarak yaz, aynı biçimde yavaş yavaş soğuyarak kış olur` anlamında kullanılan bir söz" benzemek,"İki kişi veya nesne arasında birbirini andıracak kadar ortak nitelikler bulunmak, andırmak" benzemeklik,Benzer olma durumu benzemez,"İskambil, okey oyunlarında farklı kâğıtların veya taşların bir araya gelmesi" benzen,Maden kömürü katranından çıkarılan C6H6 formülündeki hidrokarbonun bilimsel adı benzer,"Nitelik, görünüş ve yapı bakımından bir başkasına benzeyen veya ona eş olan, benzeri, müşabih, mümasil" benzeri,Aynı benzerlik,Benzer olma durumu benzersiz,"Benzeri olmayan, eşsiz" benzersizlik,Benzersiz olma durumu benzer şekiller,Kenarlarının uzunlukları arasındaki oran değişmemekle birlikte karşılıklı açıları eşit olan şekiller benzeş,"Birbirine benzeyen, aralarında benzerlik bulunan, müşabih, nazir" benzeşen,"Ünlü veya ünsüz benzeşmelerinde, etki altında kalan ünlü veya ünsüz: Sütçü (süt-çü), ekmekten (ekmek-ten), odalardan (oda-lar-dan) kelimelerinde bulunan -çü, -ten, -dan eklerindeki ünsüz veya ünlüler gibi" benzeşik,Benzeşme özelliği gösteren benzeşim,"Bazı ortak yönleri olan iki şey arasındaki benzeşme, analoji" benzeşim oranı,İki geometrik biçimin kenarları arasındaki oran benzeşlik,"Benzeş olma durumu, müşabehet" benzeşme,"Benzeşmek işi, analoji" benzeşmek,"Birbirine benzemek, müşabih olmak" benzeşmezlik,"Bir kelimede bulunan aynı veya benzeri seslerden birinin değişikliğe uğraması, disimilasyon: Kınnap > kırnap, attar > aktar gibi" benzeti,Benzetme benzetici ressam,Büyük sanatçıların üslubunda çalışarak yaptığı işleri orijinal eser diye satan sahteci ressam benzetilme,Benzetilmek işi benzetilmek,Benzetme işine konu olmak benzeti ressamı,"Büyük sanatçıların yaptıklarını, orijinaline bakarak yapan ve benzeti olduğunu belirten ressam" benzetiş,Benzetme işi benzetme,Benzetmek işi benzetmek gibi olmasın,"kötü bir sona uğramış birinden veya bir şeyden söz ederken, ona benzetilen kimse veya şey için kötü bir duygu beslenilmediğini anlatan bir söz" benzetmek,Benzer duruma getirmek benzeyiş,Benzeme işi benzeyişsizlik,Benzeşmeme durumu benzin,"Petrolün damıtılması ile elde edilen, özgül ağırlığı yaklaşık 0,65 olan, renksiz, uçucu, kendine özgü kokusu bulunan bir sıvı" benzinci,Akaryakıt satılan yer benzincilik,Benzincinin yaptığı iş benzin istasyonu,"Araçların benzin, yağ vb. gereksinimlerini karşılayan, yolculara dinlenme ve alışveriş imkânı veren tesis, benzinlik" benzinleme,Benzinlemek işi benzinlemek,Benzin dökerek yakmak benzinli,"Benzinle çalışan (motor, makine vb.)" benzinlik,Benzin istasyonu benzin pompası,Benzinlikte araç depolarına benzin koyma ve verilen benzin tutarını gösterme aracı benzol,Benzin ve tolüen karışımı bir akaryakıt beraat,Aklanma beraat etmek,aklanmak beraatizimmet,Borçsuzluk beraatizimmet asıldır,`tersi kanıtlanmadıkça insanların suçsuz sayılmaları gerekir` anlamında kullanılan bir söz berabere bitmek,oyun veya yarışma aynı sayının alınmasıyla sonuçlanmak berabere kalmak,aynı sayıyı almak beraber,"Birlikte, bir arada" beraberce,"Birlikte, beraber olarak" beraberlik,Birliktelik beraberlik müziği,"Orkestra, koro veya oda müziğinde olduğu gibi birçok sesle oluşturulan müzik" berat,"Bir buluştan, bir haktan yararlanmak için devletçe verilen belge, patent" Berat Gecesi,Hz. Muhammed'e peygamberliğin bildirildiği şaban ayının on beşinci gecesi Berat Kandili,Berat Gecesi kutlanan kandil berbat olmak,kötü duruma gelmek berbat,Kötü berbat etmek (veya eylemek),kötü duruma getirmek berber,"Saç ve sakalın kesilmesi, taranması ve yapılması işiyle uğraşan veya bunu meslek edinen kimse, erkek berberi, perukar" berber berbere benzer ama başın Allah'a emanet,"`kendisini uzman olarak gösteren her kişiye güvenilmemelidir, bu kişi malınızı canınızı tehlikeye sokabilir` anlamında kullanılan bir söz" berber balığı,"Hanigillerden, kuyruğunun çatalı çok uzun olan, Akdeniz'de yaşayan, eti yenilen bir balık (Serranus anthias)" Berberi,Kuzey Afrika'daki Cezayir bölgesinde Berberistan halkından veya bu halkın soyundan olan kimse berber koltuğu,"Berber dükkânında bulunan, hareketli, oynar başlıklı özel koltuk" berberlik,Berberin yaptığı iş berber salonu,Büyük berber dükkânı berceste,"Güzel, latif" berdelacuz,Halk takvimine göre 11-17 Mart arasında görülen kocakarı soğuğu berdevam,"Sürmekte olan, sürüp giden" berduş,"Başıboş, serseri kimse" yara bere,Vurma ve incitme sonucu vücudun herhangi bir yerinde oluşan çürük bere,"Yuvarlak, yassı ve sipersiz başlık" bereket versin,para alan kimsenin söylediği iyi dilek sözü bereket ki (veya bereket versin ki),"`iyi ki, Tanrı'ya şükür ki` anlamında kullanılan bir söz" bereket,"Bolluk, gürlük, ongunluk, feyiz, feyezan" bereketlenme,Bereketlenmek işi bereketlenmek,"Çoğalmak, artmak" bereketli,"Bol, verimli" bereketli ola! (veya olsun!),yemek yemekte olanlara veya ürünlerini toplayanlara söylenen iyi dilek sözü bereketlilik,Bereketli olma durumu bereketsiz,Kendinden beklenen yararlığı sağlayamayan bereketsizlik,Bereketsiz olma durumu bereleme,Berelemek işi berelemek,Bereli duruma getirmek berelenme,Berelenmek işi berelenmek,Bereli duruma gelmek bereli,Beresi olan berenarı,"Şöyle böyle, az çok, biraz, oldukça" bergamodi,Sarımsı pembe renk bergamot,Turunçgillerden bir ağaç (Citrus bergamia) bergüzar,"Anmak için verilen hatıra, armağan, yadigâr" berhane,"Yıkık dökük, kullanışsız ve büyük (ev)" berhava olmak,patlama yolu ile havaya uçmak berhava etmek,havaya uçurmak berhava,"Havaya atılmış, uçurulmuş" berhayat,"Hayatta olan, canlı, yaşayan (kimse)" berhayat olmak,"yaşamak, hayatta olmak" berhudar,Mutlu berhudar ol!,`iyi günler göresin` anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü beri,"Konuşanın önündeki iki uzaklıktan kendisine daha yakın olanı, öte karşıtı" beribenzer,"Sıradan, bayağı, alelade" beriberi,Genellikle Afrika ve Uzak Doğu ülkelerinde B vitamini eksikliğinden ileri gelen bir hastalık beriki,Beride olan beril,"Doğada altıgen billurlar durumunda bulunan, saydam, çoğu yeşil renkli berilyum ve alüminyum silikat" berilyum,"Atom numarası 4, atom ağırlığı 9,013, yoğunluğu 1,84 olan, 2970 °C'de eriyen, zümrüt vb. taşların birleşiminde bulunan, havanın etkisine karşı ince bir oksit tabakasıyla kaplı element (simgesi Be)" berjer,"Arkası kabarık ve yüksek, oturacak yeri geniş koltuk" berk,"Sert, katı" berkelyum,"Atom numarası 97, atom ağırlığı 294 olan yapay element (simgesi Bk)" berkemal,"Mükemmel, pek iyi" berkime,Berkimek işi berkimek,"Sağlamlaşmak, güç kazanmak, pekişmek" berkinme,Berkinmek işi veya durumu berkinmek,Berkimek berkitme,"Sağlamlaştırma, tahkim, takviye" berkitmek,"Sağlamlaştırmak, tahkim etmek, takviye etmek" berklik,Sağlamlık bermuda,Dizlere kadar inen dar ve kısa pantolon bermutat,"Alışılagelen biçimde, her zaman olduğu gibi" berrak,"Aydınlık, açık" berraklaşma,Berraklaşmak işi berraklaşmak,"Berrak duruma gelmek, durulaşmak" berraklaştırma,Berraklaştırmak işi berraklaştırmak,"Berrak duruma getirmek, durulaştırmak" berraklık,"Berrak olma durumu, duruluk" berri,Karasal bertafsil,"Ayrıntılı bir biçimde, uzun uzadıya, açık olarak" bertaraf,"Kaldırılmış, giderilmiş" bertaraf etmek,"ortadan kaldırmak, gidermek" bertaraf olmak,"ortadan kalkmak, yok edilmek" bertik,"Yara, bere" bertilme,Bertilmek işi bertilmek,"İncinmek, burkulmak" bertme,Bertmek işi bertmek,Bertilmek berzah,Kıstak besalet,"Yiğitlik, yararlılık" besbedava,Pek ucuz besbelli,Açık bir biçimde besbeter,"Çok kötü, beş beter" beserek,İki hörgüçlü deve ile boz devenin melezi olan tülü devenin erkeği besi,Yaşatmak ve geliştirmek için gereken besinleri yedirip içirme işi besiye çekmek,hayvanı semirtmek için beslemek besici,"Sığır, davar vb. hayvanları besleyerek semirten, satan kimse" besicilik,Besicinin yaptığı iş besi doku,"Tohumların içinde embriyoyu çevreleyen bölüm, besi dokusu" besi dokulu,Besi dokusu olan besi dokusu,Besi doku besi dokusuz,Besi dokusu olmayan besihane,Besi yapılan yer besi hayvanı,Beslenmek amacıyla alınan hayvan besili,"Semiz, semirtilmiş" besin,"Yenilebilir, beslenmeye elverişli her tür madde, azık, gıda" besinli,"Besini olan, gıdalı" besinsiz,"Besini olmayan, kendisinde besin bulunmayan" besinsizlik,"Besinsiz olma durumu, gıdasızlık" besi örü,Tohum çimlenirken yeni çıkan bitkiyi beslemeye yarayan ve embriyonun çevresine yayılmış bulunan besleyici maddelerin bütünü besi suyu,Bitkilerin damarlarında dolaşan besleyici su beslek,"Besleme, hizmetçi, ahretlik" besleme,Beslemek işi beslemeyi eslemeden alma,`hizmetçiyi iyice sorup soruşturmadan evine alıp çalıştırma` anlamında kullanılan bir söz besleme gibi,giydiğini kendine yakıştıramayan (kız) besleme basın,"Çıkar uğruna, herhangi bir kuruluşun veya iktidardaki güçlerin görüşlerini savunan basın" "besle kargayı, oysun gözünü",nankörlük edenler için söylenen bir söz beslemek,Yiyecek ve içeceğini sağlamak besleme kız,Besleme beslemelik,Besleme beslenen,Sönümsüz beslengi,"Hizmetçi, evlatlık, besleme" beslenilme,Beslenilmek işi beslenilmek,Beslenme işine konu olmak beslenme,Vücut için gerekli besin maddelerini alma beslenme bozukluğu,"Bazı organ ve dokularda veya organizmanın bütününde şekil veya çalışma düzensizliği meydana getiren, bir veya birkaç beslenme görevinin bozulması" beslenme çantası,Anaokulu ve ilköğretim öğrencilerinin beslenme saatindeki yiyeceklerini içinde bulundurdukları çanta beslenme eğitimcisi,Beslenme eğitimi ile uğraşan uzman beslenme eğitimi,"Besin maddelerinin özellikleri, insan vücudunun gelişmesinde yiyeceklerin etkisi ve görevi, yiyecek seçiminde dikkat edilmesi gereken noktalar, iyi beslenmenin sağlık yönünden önemi, ucuz ve dengeli beslenmenin yolları gibi konuları işleyen bilim dalı" beslenmek,Kendini beslemek beslenme odası,"Anaokulu, ilköğretim okulu vb. eğitim kurumlarında yemek yenilen yer" beslenme saati,"Anaokulu, ilköğretim okulu vb. eğitim kurumlarında yemek yeme zamanı" beslenme uzmanı,"Beslenmenin genel özelliklerini kitle çapında ele alan, inceleyen, uygulatan yetkili" besletme,Besletmek işi besletmek,Besleme işini başkasına yaptırmak besleyici,"Besleyen, beslemeye yarayan, besin değeri yüksek, mugaddi" besmele,"`Esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adı ile` anlamına gelen ve bir işe başlarken söylenilen bismillahirrahmanirrahim sözü, bismillah" besmele çekmek,bir işe başlarken `bismillahirrahmanirrahim` sözünü söylemek besmelesiz,Besmele çekmeden beste,Bir müzik eserini oluşturan ezgilerin bütünü beste yapmak (veya bağlamak),bir müzik eseri yaratmak besteci,"Beste yapan kimse, bestekâr, kompozitör, maestro" bestekâr,Besteci besteleme,Bestelemek işi bestelemek,Beste yapmak bestelenme,Bestelemek işi bestelenmek,"Besteleme işine konu olmak, bestesi yapılmak" besteli,"Bestesi olan, bestelenmiş" bestelik,Beste olma durumu bestenigâr,Klasik Türk müziğinde en eski birleşik makamlardan biri bestesiz,Bestesi olmayan bestseller,343 çoksatar beş parmağın hangisini kessen acımaz?,"`insan evlatlarını birbirinden ayırt etmez, hangisine zarar gelse aynı üzüntüyü duyar` anlamında kullanılan bir söz" beş parmağın beşi bir olmaz,`belirli bir insan topluluğu içinde benzerlikler olabileceği gibi farklılıklar da olabilir` anlamında kullanılan bir söz beş,Dörtten sonra gelen sayının adı beş aşağı beş yukarı,"üç aşağı, beş yukarı" beşaret,Muştu beşbıyık,Muşmula beş binlik,Beş bin liralık bütün kâğıt para beş bir,Pencüyek beş dört,"Zarla oynanan oyunlarda atılan zarlardan birinin beş, öbürünün dört benekli yüzünün üste gelmesi" beş duyu,"Dokunma, görme, işitme, koklama, tat alma duyuları" beşer,"İnsanoğlu, insan" beşer şaşar,`insan her zaman yanılabilir` anlamında kullanılan bir söz beşer,Beş sayısının üleştirme sayı sıfatı beşerî,İnsanoğlu ile ilgili beşerî coğrafya,"İnsanların yerleşik bulunduğu yöre ile ilgisini ve o yörenin veya yerin türlü olaylarını inceleyen coğrafya kolu, insan coğrafyası" beşeriyet,İnsanlık beşeriyetçi,İnsancıl beşeriyetçilik,İnsancıllık beşerli,Beşer beşer sıralanmış beşgen,"Beş kenarlı çokgen, muhammes" beşibirlik,"Kadınların süs için takındıkları, beş tam altının bir arada bulunduğu süs eşyası, beşibiryerde, beşibirarada" beşibiryerde,Beşibirlik beşikten mezara kadar,"bütün hayatı boyunca, ölünceye kadar" beşiğini sallamak,"çocukluğundan veya çok eskiden tanımak, büyümesine hizmet etmek" beşik,"Bebekleri yatırmaya ve sallayarak uyutmaya yarayan, tahta veya demirden yapılmış sallanır bir tür küçük karyola" beşikçi,Beşik yapan veya satan kimse beş iki,Pencüdü beşik kertiği,Bebeğin daha beşikteyken anası babası tarafından nişanlandığı kimse beşik kertme,Bebeğin daha beşikteyken bir başka bebekle anası babası tarafından nişanlanması beşiklik etmek,beşiklik görevini yapmak beşiklik,Beşik olmaya uygun beşikörtüsü,"İki yana akıntısı olan çatı, eşeksırtı" beşik salıncak,Bayram yerinde kurulan bir salıncak türü beşinci,"Beş sayısının sıra sıfatı, sırada dördüncüden sonra gelen" beşinci kol,Bir ülkede gizli olarak düşman için çalışan örgüt beşiz,Beşi bir arada doğan (çocuk) beşizli,Beş tanesi bir arada olan beşkardeş,Şamar beşleme,Beşlemek işi beşlemek,Bir işi beş kez yapmak beşli,"Beş parçadan oluşan, kendinde herhangi bir şeyden beş tane bulunan" beşlik,Beşi bir arada olan beşlik simit gibi kurulmak,kendini bir şey sanarak bir yere yayılıp oturmak beşme,"Her çubuğu ayrı ayrı beş renkte olan, yollu bir kumaş türü" beş milyonluk,Beş milyon liralık kâğıt para beş on,"Az sayıda, biraz" beş paralık etmek,"zor durumda bırakmak, dile düşürmek, rezil etmek" beş paralık olmak,"zor durumda kalmak, dile düşmek, rezil olmak" beş paralık,"Değersiz, aşağılık, bayağı, bir paralık" beşparmak,"Derisi dikenlilerden, beş ışınlı yıldız biçiminde bir deniz hayvanı, beşpençe (Uraster)" beşparmak otu,"Gülgillerden, yol kıyılarında ve çayırlarda yetişen, sürgüne karşı kullanılan bir bitki (Potentilla reptans)" beşpençe,Beşparmak beştaş,Beş tane taşla oynanan bir çocuk oyunu türü beş üç,Pencüse beş vakit,"Günün sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı zamanları" beş yüzlü,Beş yüzü olan cisim beş yüzlük,Beş yüz liralık kâğıt para beti bereketi kalmamak (veya kaçmak),"azalmak, kıtlaşmak, çabuk tükenmek" beti benzi atmak (veya solmak veya uçmak veya kül kesilmek veya kireç kesilmek),"herhangi bir sebeple kanı çekilip yüzü solmak, korkmak" bet,"Beniz kelimesi ile birlikte, `yüz rengi` anlamında ikileme oluşturan bir söz" beti benzi kalmamak,yüzü sararıp solmak bed,"Kötü, çirkin, tuhaf" beta,Yunan alfabesinin ikinci harfi beta ışınları,Radyoaktif cisimlerin yaydıkları üç ışından biri betatron,Elektronları hızlandıran elektromanyetik bir araç betelenmek,"Karşı gelmek, dikleşmek, kafa tutmak" beter etmek,daha kötü duruma getirmek beter,"Daha kötü, çok kötü" beterin beteri var,"`çok kötü bir duruma düşen kimse, bundan daha kötü durumların da bulunduğunu düşünerek avunmalıdır` anlamında kullanılan bir söz" beterleşme,Beterleşmek durumu beterleşmek,Beter duruma gelmek beti,Resim ve heykel sanatlarında varlıkların biçimi betik,"Yazılı olan şey, kitap, mektup, tezkere, pusula" betili,"İçinde insan, hayvan ve doğa ögeleri bulunan (resim veya heykel), figüratif" betili sanat,"Doğanın görünen biçimlerini işleyen sanat, figüratif sanat" betim,"Betimleme işi, betimleme" betimleme,"Tasarlama, bir şeyi sözle veya yazıyla anlatma, göz önünde canlandırma, tasvir" betimlemeci,"Betimlemeye ağırlık veren, tasvirci" betimlemek,"Bir nesnenin, kendine özgü niteliklerini tam ve açık bir biçimde söz veya yazı ile anlatmak, tasvir etmek" betimlenme,Betimlenmek işi betimlenmek,Betimleme işi yapılmak betimsel,Tasvirî betimsel dil bilgisi,"Bir dilin belirli çağını inceleyen dil bilgisi, betimlemeli dil bilgisi, tasvirî dil bilgisi" betisiz,"İçinde insan, hayvan ve doğa ögeleri bulunmayan (resim veya heykel), nonfigüratif (sanat)" betisiz sanat,"Beti kullanmayan, nonfigüratif sanat" beton,"Çimentonun su yardımıyla kum, çakıl vb. maddelerle karışması sonucu oluşan sert, dayanıklı, bağlayıcı yapı malzemesi" beton gibi,"çok sağlam, dayanıklı, sert" betonarme,"Yapıda gücü, esnekliği artırmak için metal ve çimentodan yararlanma yöntemi, demirli beton" betoncu,Yapılarda beton dökme işleriyle uğraşan usta veya işçi betoniyer,Betonkarar betonkarar,"Beton yapmak üzere çimento, kum ve suyu karıştıran makine, betoniyer" betonlaşma,Betonlaşmak durumu betonlaşmak,Beton durumuna gelmek bet suratlı,Yüreğinin kötülüğü yüzünden belli olan bevliye,Üroloji bevliyeci,Ürolog bevliyecilik,Üroloğun yaptığı iş bevvap,Kapıcı bey,Erkek adlarından sonra kullanılan saygı sözü bey ardından çomak (veya davul) çalan çok olur,"`güçlü bir kişi ile yüz yüze bulunduklarında ağızlarını açamayanlar, o gittikten sonra aleyhinde atıp tutarlar` anlamında kullanılan bir söz" bey gibi yaşamak,bolluk içinde yaşamak "bey mi yaman, el mi yaman","el mi yaman, bey mi yaman" bey oturmak,"aşık, çukur yüzü yere yumru yüzü üste gelerek durmak" beyler buyruğu yoksula kan ağlatır,"`yöneticiler, uygulanması güç buyruklar vererek halkı sıkıntıya sokarlar` anlamında kullanılan bir söz" beyaban,Çöl beyan etmek,"bildirmek, söylemek, ileri sürmek, anlatmak" beyan,Bildirme beyanat vermek (veya beyanatta bulunmak),demeç vermek beyanat,"Demeç, bildiri" beyanname,"Bir kimsenin resmî bir kuruluşa herhangi bir durumu bildirmek için verdiği çizelge, bildirge" bey armudu,"İri, kokulu ve tatlı bir tür armut" beyaz,"Ak, kara, siyah karşıtı" beyaz sayfa açmak,bir konuda geçmişi unutarak geleceğe umutla bakmak beyaza çekmek,yazıyı temize çekmek "beyazın adı, esmerin tadı",esmerleri övmek için söylenen bir söz beyaz adam,Beyaz ırka mensup olan kişi beyaz baston,Görme engellilerin yürürken kullandıkları madenî çubuk beyaz cam,Televizyon ekranı beyaz dizi,Genellikle aşk konularını basit bir biçimde işleyen romanlardan oluşan dizi beyaz eşya,"Buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi vb. ev aletlerine verilen genel ad" beyaz et,"Tavuk, balık vb. etlere verilen genel ad" beyazımtırak,Beyazımsı beyaz ırk,"Avrupa, Kuzey Amerika, Güney ve Batı Asya ile Kuzey Afrika'da yaşayan ve teninin rengi açık olan insan ırkı" beyaz iş,Beyaz pamuklu veya keten kumaşlar üzerine beyaz veya renkli ipliklerle yapılan sarma iş beyaz kitap,Bir sorunu aydınlatmak ve savunmak için bir kurum veya hükûmetçe yayımlanan kitap beyaz kömür,Akarsulardan elde edilen elektrik gücü beyazlanma,"Beyaz duruma gelme, ağarma" beyazlanmak,"Beyaz duruma gelmek, ağarmak" beyazlaşma,Beyazlaşmak işi beyazlaşmak,Beyaz duruma gelmek beyazlatıcı,Dokunan kumaşların renk tonlarını açan veya beyazlatan ve kumaşlar üzerindeki lekeleri gideren (kimse) beyazlatılmak,"Beyaz duruma getirilmek, ağartılmak" beyazlatma,"Beyazlatmak işi, ağartma" beyazlatmak,"Beyaz duruma getirmek, ağartmak" beyazlı,Beyazı bulunan beyazlık,Beyaz olma durumu beyaz oy,Bir oylamada kabul anlamı taşıyan oy beyaz perde,"Göstericiden çıkan görüntülerin üzerinde yansıdığı, sinema filminin oynatıldığı yüzey" beyaz peynir,"Koyun, keçi, inek veya manda sütünden mayalanarak yapılan, besleyici gücü fazla bir peynir türü" Beyaz Rus,Beyaz Rusya halkından olan kimse beyazsinek,Özellikle pamukların üzerinde üreyerek bitkinin öz suyunu emen ve kurumasına sebep olan bir tür sinek beyaz şarap,Sadece beyaz üzüm şırasından yapılan şarap beyaztilki,Tilkinin kışlık tüyünden yapılan kürk beyaz zehir,"Eroin, kokain vb. sıvı olmayan uyuşturucu madde, beyaz" beybaba,Çocukların babaları için kullandığı saygı sözü beyefendi,Saygı belirtmek için erkek adlarının sonuna getirilen veya bu adların yerine kullanılan san bey erki,Varsıl erki beygir,At beygirci,Beygir besleyen veya kiraya veren kimse beygir gücü,Saniyede 75 kilogrammetrelik iş yapan bir motorun gücü beygirli,Beygiri olan beygirlik,"Beygire ait, beygir için" beygirsiz,Beygiri olmayan beyhude,"Yararsız, anlamsız" beyhudelik,Beyhude olma durumu beynine girmek,"herhangi bir konuda birisini yönlendirmek, ikna etmek" beyninden vurulmuşa dönmek,beklenmedik bir durum karşısında olağanüstü bir üzüntü ve şaşkınlığa uğramak beyninde şimşekler çakmak,"çok üzülmek, sarsılmak" beyni sulanmak,"düzgün düşünemez olmak, bunamak" beyni sıçramak,aklı başından gitmek beyni kaynamak,"aşırı sıcaktan sersemlemek, bunalmak" beynini kemirmek,"rahatsızlık vermek, huzurunu kaçırmak" beyni bulanmak,"sersemlemek, düşünemez olmak" beyni atmak,tepesi atmak beyin yıkamak,"insanı, kendine özgü düşünce ve dünya görüşüne yabancılaştırmak, başka yönde düşünür ve davranır duruma getirmek amacıyla çeşitli yollarla etkilemek" beyin,"Kafatasının içinde beyin zarları ile örtülü, iki yarım küre biçiminde sinir kütlesinden oluşan, duyum ve bilinç merkezlerinin bulunduğu organ, ensefal, dimağ" beynine vurmak,içki etkisiyle ne yaptığını bilemez duruma gelmek beyni karıncalanmak,zihin yorgunluğundan düşünemez olmak beynini dağıtmak,öldürmek beyin cerrahı,"Beyin ve omurilik ameliyatı konusunda uzmanlaşmış cerrah, nöroşirürjiyen" beyin cerrahisi,"Beyin ve omurilik konusunda ameliyat yapabilen bölüm, nöroşirürji" beyincik,"Kafatasının art bölümünde ve beynin altında, hareket dengesi merkezi olan organ" beyin göçü,İleri düzeydeki meslek ve bilim adamları ile uzmanların bir başka gelişmiş ülkede yerleşip çalışmak amacı ile kendi ülkelerinden ayrılması beyin gücü,Bir ülkede ileri düzeyde iyi yetişmiş olan meslek ve bilim adamları ile uzmanların fikir gücü beyin jimnastiği,Zihin jimnastiği beyin kanaması,Beyni besleyen damarlardan bir veya birkaçının hastalık veya darbe sonucu zedelenip kanaması beyin karıncıkları,"İçinde beyin omurilik sıvısı bulunan, kafa içinin, dört boşluğundan her biri" beyinli,"Akıllı, düşünceli" beyin omurilik sıvısı,Örümceksi zarla ince zar arasındaki boşlukta bulunan beyinle omuriliği çepeçevre saran sıvı beyinorağı,Beynin iki lobu arasındaki zar beyinsel,Beyinle ilgili beyinsi,"Beyni andıran, beyne benzeyen, beyin gibi" beyinsiz,"Akılsız, düşüncesiz" beyin takımı,Bir kurum veya kuruluşun yönetiminde etkin rol oynayan kimseler beyin üçgeni,Beynin alt tarafındaki üç kıvrımlı yuvarlak çıkıntı beyin zarı,Beyni saran üç tabakalı zar beyin zarları,No Data beyit,Anlam bakımından birbirine bağlı iki dizeden oluşmuş şiir parçası beyitli,"Beyti bulunan, içinde beyit olan" beylerbeyi,Sancak beylerinin başı beylik,Bey olma durumu beylik çeşmesinden su içme,`resmî işlerde dikkatli olmak gerekir` anlamında kullanılan bir söz beylik fırın has çıkarır,`devlet görevlisi olmak insana birçok kazanç sağlar` anlamında kullanılan bir söz beylikçi,Divani kalemin başı beylik söz,"Herkesin kullandığı, etkisi kalmamış söz" beynamaz,Namaz kılmayan (kimse) beynelmilel,Uluslararası beynelmilelci,Uluslararasıcı beynelmilelcilik,Uluslararasıcılık beyninde,Arasında beyzbol,Dokuzar kişilik iki takım arasında bir top ve sopayla oynanan bir oyun türü beyzbolcu,Beyzbol oynayan ve oynatan kimse beytülmal,Devletin hazinesi beyyine,Bir olayın doğruluğunu ortaya koyabilen yöntem beyzade,Bey oğlu beyzadelik,Soyluluk beyzi,"Yumurta biçiminde, söbe, oval" bezi herkesin arşınına göre vermezler,`genel kurallar kişilerin isteklerine göre bozulmaz` anlamında kullanılan bir söz bezini yıkamak,bebeklerin altına bağlanan bezi temizlemek "bez alırsan Mısır'dan, kız alırsan asilden","`ne alacaksanız cinsini, aslını biliniz, güvenerek alınız` anlamında kullanılan bir söz" bez bağlamak,bebeklere altlarını kirletmesinler diye bez koymak bez,"Pamuk veya keten ipliğinden yapılan dokuma, çaput" bez,İçinden geçen kandan veya öz sudan bazı maddeler ayırarak salgı oluşturan organ bezci,Bez yapan veya alıp satan kimse bezcilik,Bezcinin yaptığı iş bezdirilme,Bezdirilmek işi bezdirilmek,"Bezmesine sebep olmak, bezmesine yol açmak" bezdirme,Bezdirmek işi bezdirmek,"Bıktırmak, usandırmak, bıkkınlık vermek" beze,"Yara veya çıban sebebiyle vücudun herhangi bir yerinde oluşan şişkinlik, gudde" beze,"Hamur topağı, pazı" beze,Yumurta akı ve pudra şekeri ile yapılan bir çeşit pasta türü bezek,"Süs, ziynet" bezekçi,"Duvar ve tavanları boyayıp birtakım resim veya şekillerle süsleyen kimse, nakkaş" bezekleme,Bezeklemek işi bezeklemek,Süslemek bezekli,"Bezeği olan, süslü, süslenmiş" bezeleme,Bezelemek işi bezelemek,Hamur topağı yapmak bezeli,Bezesi olan bezelye,"Baklagillerden, yurdumuzun her yanında yetiştirilen, fasulyeye benzer, tırmanıcı bir bitki (Pisum sativum)" bezeme,Süsleme bezemeci,Bezeme yapan oymacı veya nakkaş bezemecilik,Bezemecinin yaptığı iş bezemek,Süslemek bezemeli,"Süslü, dekoratif" bezen,"Bezek, süs" bezeniş,Bezenme işi bezenme,Bezenmek işi bezenmek,"Bezeme işine konu olmak, süslenmek" bezetme,Bezetmek işi bezetmek,"Bezeme yaptırmak, süsletmek" bezeyici,Bezekleme yapan ressam bezeyiş,Bezeme işi bezgi,"Süs, bezek" bezgin,Yaşama veya iş görme isteğini yitirmiş bezginleşme,Bezginleşmek işi bezginleşmek,Bezgin duruma gelmek bezginlik,"Bezgin olma durumu, usanç, yorgunluk" bezginlik getirmek,"usanmak, bıkmak" bezik,"İki, üç veya dört kişi arasında 96 kâğıtla oynanan bir tür iskambil kâğıdı oyunu" bezilme,Bezilmek işi bezilmek,"Bezme işine konu olmak, bezme durumuna gelinmek" bezir,Keten tohumu bezirgân,Tüccar bezirgânbaşı,Bir çocuk oyunu bezirgânlık,Bezirgânın işi bezirleme,Bezirlemek işi bezirlemek,"Bezir yağı ile yağlamak, bezir yağı sürmek" bezir yağı,"Keten tohumundan çıkarılan ve yağlı boya yapmak için içine renkli maddeler katılan, çabuk kurur bir yağ, bezir" bezleme,Bezlemek işi bezlemek,"Bez, kumaş vb. ile örtmek veya kaplamak" bezm,"İçki meclisi, dost toplantısı" bezme,Bezmek işi bezmek,"Bezgin duruma gelmek, bezginlik getirmek, bıkıp usanmak" bezsi,"Bezi andıran, beze benzeyen, bez gibi, bezimsi" bez tüyler,Bitkilerde salgı çıkaran tüyler bezzaz,"Kumaş alıp satan kimse, manifaturacı" bezzazlık,"Kumaş satma işi, manifaturacılık" bıcı bıcı,Çocuk dilinde yıkanma bıcı bıcı yapmak,yıkanmak bıcıl,Aşık kemiğinin altında bulunan küçük bir kemik bıcır bıcır,Sürekli ve hızlı bir biçimde bıcırgan,Boru biçimindeki maden parçaların içini düzleştirip parlatmakta kullanılan alet bıçak altına yatmak,ameliyat olmak bıçak,Bir sap ve çelik bölümden oluşan kesici araç bıçak atmak,bir hedefe bıçak fırlatmak bıçak kemiğe dayanmak,çekilen sıkıntı artık katlanılamayacak bir duruma gelmek bıçak çekmek,üzerindeki bıçağı birden eline alarak birine saplamaya hazırlanmak "bıçağı kestiren kendi suyu, insanı sevdiren kendi huyu","`bir şeyin, bir kimsenin değeri, kendisinde aranılan özel niteliklerle artar` anlamında kullanılan bir söz" bıçak yemek,bıçaklanmak "bıçak yarası geçer (veya onulur), dil yarası geçmez (veya onulmaz)","hakaret, ağır söz vb. gönül kırıcı davranışların hiçbir zaman unutulmayacağını anlatan bir söz" bıçak vurmak,bıçakla kesmek bıçak suyu kesiyor,`çok körleşmiş` anlamında kullanılan bir söz bıçak bıçağa gelmek,bıçakla birbirine saldıracak kadar zorlu kavga etmek bıçak kınını kesmez,kötüler yararlandıkları kimselere kötülük etmekten çekinirler bıçak gibi saplanmak,"sancı, ağrı birden ve güçlü olarak gelmek" bıçak gibi kesmek,çok keskin olmak bıçak gibi kesilmek,"söz, konuşma, sohbet birden bitmek, duruvermek" bıçak gibi,"ince, keskin" bıçak silmek,bir işi bitirmek bıçakçı,Bıçak vb. kesici araçlar yapan veya satan kimse bıçakçılık,"Bıçakçının yaptığı iş, çakıcılık" bıçaklama,Bıçaklamak işi bıçaklamak,Bıçakla kesmek bıçaklanma,Bıçaklanmak işi bıçaklanmak,Bıçaklama işine konu olmak bıçaklatma,Bıçaklatmak işi bıçaklatmak,"Bıçakla saldırıyı tahrik etmek, bıçakla saldırtmak ve yaralatmak" bıçaklı,Bıçağı olan bıçaklık,Bıçak koyacak yer bıçak sırtı,Bıçağın keskin olmayan ters yanı bıçık,Sel veya dere yatağı bıçılgan,"Azmış, yayılmış yara" bıçkı,"Tahta veya ağaç biçmekte kullanılan, karşılıklı iki sapı olan ve iki kişi tarafından kullanılan büyük testere" bıçkıcı,Bıçkı ile ağaç ve tahta kesen kimse bıçkıevi,"Tomruklardan kalas, kalaslardan daha ince tahtalar kesen, boylarını ve kenarlarını düzgün ve eşit olarak düzelten iş yeri" bıçkıhane,Bıçkıevi bıçkın,"Külhanbeyi, kabadayı" bıçkınlaşma,Bıçkınlaşmak işi bıçkınlaşmak,Kabadayılık taslamak bıçkınlık,Bıçkın olma durumu bıçkı tozu,Doğramacılıkta bıçkıdan çıkan ve çoklukla yakacak olarak kullanılan toz ve talaş bıdık,Kısa ve tıknaz bıkılma,Bıkılmak işi bıkılmak,Usanılmak bıkkıntı,Bıkma duygusu bıkış,Bıkma işi bıkışma,Bıkışmak işi bıkışmak,Karşılıklı olarak birbirinden bıkmak bıkkın,"Çok bıkmış, usanmış, bezmiş" bıkkınlık,Çok bıkmış olma durumu bıkkınlık gelmek,"bıkmak, usanmak, bunalmak" bıkkınlık vermek,bir şeyi sürekli tekrarlayarak karşısındakini usandırmak bıkma,Bıkmak işi bıkmak,"Tekrarlanması, sürüp gitmesi yüzünden bir şeyden doygunluk veya yorgunluk duyarak onu istemez duruma gelmek, usanmak" bıkıp usanmak,çok bezmek bıktırma,Bıktırmak işi bıktırmak,"Bıkmasına yol açmak, bıkkınlık vermek, usandırmak" bıldır,"Geçen yıl, bir yıl önce" bıldırcın,"Tavukgillerden, boz renkli, benekli, yurdumuzda en çok sonbaharda eti için avlanan, etinden ve yumurtasından yararlanılan göçebe kuş (Coturnix)" bıldırcın gibi,"kısa boylu, dolgunca, alımlı (kadın)" bıldırcının beyliği arpa biçimine kadardır,`her kazancın bir sonu vardır` anlamında kullanılan bir söz bılkıma,Bılkımak işi bılkımak,"Bozulmak, yumuşamak, zedelenmek, erimek" bıllık bıllık,"Çok tombul, etli butlu" bıngıl bıngıl,Dolgun ve pelte gibi titrek bıngıldak,Kafatasının kemikleşmeden önce kemiklerin birleşme yerlerinde bulunan kıkırdak bölümü bıngıldama,Bıngıldamak işi bıngıldamak,"Et ve sıvı yumuşaklık veya şişmanlık sebebiyle oynamak, titremek" bırakılma,Bırakılmak işi bırakılmak,"Bırakma işine konu olmak, terk edilmek" bırakım,Bırakma işi bırakış,Bırakma işi bırakışma,Ateşkes bırakışmak,"Savaşma, çarpışma vb. durumları karşılıklı bırakmak, ateşkes yapmak, mütareke yapmak" bırakıt,Miras bırakma,Bırakmak işi bırak Allah'ını seversen,bir kimse veya nesnenin değersizliğini belirtmek için kullanılan bir söz bırak ki,varsay ki bıraktığı (veya bağladığı) yerde (veya çayırda) otlamak,uzun süredir hiçbir ilerleme veya değişim gösterememek bırakmak,Elde bulunan bir şeyi tutmaz olmak bıraktırma,Bıraktırmak işi bıraktırmak,"Bırakmasını sağlamak, bırakmasına yol açmak" bıyığı (veya bıyıkları) terlemek,bıyığı yeni yeni çıkmaya başlamak bıyığını balta kesmez olmak,kimseden korkusu olmamak bıyık altından gülmek,birinin durumuna belli etmemeye çalışarak gülümsemek bıyıkları ele almak,delikanlılık çağına girmek bıyığını silmek,bir işi olmuş bitmiş sayarak onunla uğraşmaktan vazgeçmek bıyık,Üst dudak üzerinde çıkan kıllar bıyık bırakmak,bıyık uzatmak bıyık burmak (veya bükmek),çalım yapmak amacıyla bıyıklarını kıvırmak bıyıklanma,Bıyıklanmak işi bıyıklanmak,"Bıyığı çıkmak, bıyıklı duruma gelmek" bıyıklı,Bıyığı olan bıyıklı balık,"Sazangillerden, büyüklerinin boyu 2 metreyi bulan, eti sevilen bir balık (Barbus fluviatilis)" bıyıksız,"Bıyığı olmayan, bıyığını tıraş etmiş olan" bızbız,Davula sol elle vurulan ince değnek bızdık,Ufak çocuk bızır,"Kadınlık organının üst yanında cinsel zevk duyumu noktası olan bölüm, dılak, klitoris" Bi,Bizmut elementinin simgesi biaman,Amansız biat etmek,"birinin egemenliğini tanımak, kabul etmek" biat,Bir kimsenin egemenliğini tanıma bibaht,Bahtsız bibehre,Behresiz biber gibi,çok acı biber,"Patlıcangillerden, yurdumuzda çok yetişen ve çeşitli türleri bulunan bir bitki (Capsicum annuum)" biber gibi yakmak,"deri, göz vb.ni çok acıtmak" biber gibi yanmak,"deri, göz vb. çok acımak" biberiye,"Ballıbabagillerden, Akdeniz çevresinde çok yetişen, güzel kokulu yapraklarını dökmeyen, çiçekleri soluk mavi renkli, çok yıllık bir bitki (Rosmarinus officinalis)" biberleme,Biberlemek işi biberlemek,"Biber serpmek, biber katmak" biberli,İçine biber katılmış biberlik,Biber konulan küçük kap biberon,Genellikle süt çocuklarına süt ve sulu yiyecekleri içirmekte kullanılan emzikli şişe biber salçası,Kırmızıbiberden yapılmış salça bibersiz,İçine biber katılmamış bibi,Hala bibliyofil,Kitapsever bibliyograf,"Bibliyografya uzmanı, kaynakları bilen uzman" bibliyografi,Kaynakça bibliyografik,Kaynakçayla ilgili bibliyografya,Kaynakça bibliyoman,Kitap düşkünü bibliyomani,Kitap düşkünlüğü bibliyotek,Kitaplık bibliyotekçi,Kütüphaneci biblo gibi,"ufak tefek, zarif (kız)" biblo,"Çeşitli maddelerden yapılan heykel, vazo vb. zarif, küçük süs eşyası" bicik,Meme biçare,Çaresiz biçare olmak,çaresiz kalmak biçarelik,"Biçare olma durumu, zavallılık, çaresizlik" biçem,Üslup biçerbağlar,Ekini hem biçen hem de bağ durumuna getiren makine biçerdöver,"Ekin biçen, döven, taneleri ayıran, samanı deste veya balya durumuna getiren makine" biçilme,Biçilmek işi biçilmek,Biçme işine konu olmak biçim almak,"biçimlenmek, belli bir biçime girmek, şekillenmek" biçim vermek (veya biçime sokmak),bir şeyi biçimlendirmek biçim,"Bir nesnenin dış çizgileri bakımından niteliği, dıştan görünüşü, şekil, eşkâl" biçim,Biçme işi biçim bilimi,Yapı bilimi biçim birimi,"Kelimelere dil bilgisi bakımından biçim veren, çoğu ek durumunda olan öge, morfem" biçimci,Biçime sıkı sıkıya bağlılık yanlısı olan biçimcilik,"Biçimci olma durumu, formalizm" biçimleme,Biçimlemek işi biçimlendirilme,"Biçimlendirilmek işi, şekillendirilme" biçimlendirilmek,"Bir şeye biçim verilmek, şekillendirilmek" biçimlendirme,"Biçimlendirmek işi, şekillendirme" biçimlendirmek,"Bir şeye belirli bir biçim vermek, şekillendirmek" biçimlenme,"Biçimlenmek işi, şekillenme, şekilleşme, formasyon" biçimlenmek,"Bir şey belli bir biçim kazanmak, şekillenmek, şekilleşmek" biçimli,Herhangi bir biçimde olan biçimsel,"Biçime dayanan, biçimle ilgili, şekle ait, şeklî, formel" biçimselleştirme,Biçimselleştirmek işi biçimselleştirmek,Biçimsel duruma getirmek biçimsellik,"Biçime uygun olma durumu, formellik" biçimsiz,"Kendine özgü bir biçimi olmayan, biçimi bozuk, şekilsiz" biçimsizleşme,Biçimsizleşmek işi biçimsizleşmek,"Biçimsiz duruma gelmek, biçimi bozulmak" biçimsizlik,Biçimsiz olma durumu biçiş,Biçme işi biçki,Dikilecek kumaşı belli bir modele ve ölçüye göre kesme işi biçki yapmak,dikilecek kumaşı belli bir modele ve ölçüye göre kesmek biçkici,Kumaşı belli bir modele göre biçen kimse biçki dikiş yurdu,"Halka açık terzilik mesleğini öğretme ve uygulama yeri, biçki yurdu" biçki yurdu,Biçki dikiş yurdu biçme,Biçmek işi biçmek,Belli bir biçim vererek kesmek biçtirme,Biçtirmek işi biçtirmek,Biçme işini yaptırmak bidat,İslam dininde Hz. Muhammed zamanından sonra ortaya çıkan değişik yargılar ve ilkeler bidar,"Uyanık, uyumayan" bidayet,"Başlama, başlangıç" bide,Bedenin belden aşağı bölümlerini yıkamakta kullanılan tuvalet aracı bidon,"İçine çeşitli maddeler konulan, sac, plastik veya çinkodan yapılmış kap" bidoncu,Bidon satan kimse bienal,Yılaşırı biftek,"Izgara veya tavada pişirilen, genellikle dana eti dilimi" bigâne,Yabancı bigâne düşmek,yabancılaşmak bigânelik,Yabancılık bigudi,"Kadınların saçlarını kıvırmak için kullandıkları, metal, sünger veya plastikten, boru biçiminde küçük araç, sarmaç" bigünah,Günahsız bihaber,Habersiz bihakkın,"Hakkıyla, gerçekten" bihuş,"Şaşkın, sersem, aklı başında olmayan, deli" biilaç,"İlaçsız, çaresiz" bijon anahtarı,Araba tekerleklerinin somunlarını sökmek için kullanılan alet bijuteri,Kuyumcunun yaptığı değerli takıların tamamı bikarar,Kararsız bikarbonat,Hidrojen karbonatların genel adı bikes,Kimsesiz bikeslik,Kimsesizlik bikini,"Deniz, göl, havuz vb. yerlere girerken veya güneşlenirken giyilen, iki parçadan oluşan kadın giysisi" bikir,Kızlık bilader ağacı,Amerikan elması bilahare,"Sonra, sonradan, daha sonra, sonraları" bilaistisna,"İstisnasız, ayrıksız, ayrım yapmaksızın" bilakis,"Tersine olarak, tam tersine, tersine, aksine" bilanço,"Bir kuruluşun, bir ticarethanenin belirli bir dönem sonundaki veya belirli bir gündeki taşınır ve taşınmaz varlıkları ile bunları sağlamak için kullanılan öz ve yabancı kaynakları dengeli olarak gösteren çizelge, dengelem" bilar,Katranlı kıldan yapılan ve kalafat işlerinde kullanılan bir macun türü bilardo,"Çuha kaplı bir masa üzerinde, fil dişi toplarla ve isteka ile oynanan bir oyun" bilardocu,Bilardo oynayan veya oynatan kimse bilardoculuk,Bilardocunun yaptığı iş bilavasıta,Araçsız bilcümle,"Bütün, hep" bildik çıkmak,birbirlerini eskiden bildiklerini veya ailece tanıştıklarını anlamak bildik,Tanıdık (kimse veya şey) bildirge,Beyanname bildiri,"Resmî bir makam, kurum veya resmî olmayan bir örgüt, topluluk tarafından herhangi bir durumu ilgililere duyurmak için yazılan yazı, tebliğ, deklarasyon, manifesto" bildirilme,Bildirilmek işi bildirilmek,"Bildirme işine konu olmak, duyurulmak, haber verilmek" bildirim,Bildirme işi bildirim ödencesi,"Süresi belli olmayan sürekli iş sözleşmelerinin daha önce bildirim yapılmaksızın yürürlükten kaldırılması sebebiyle yükümlü olanlarca karşı tarafa verilmesi zorunlu olan ödence, ihbar tazminatı" bildiriş,Bildirme işi bildirişim,İletişim bildirişme,Bildirişmek işi bildirişmek,"Bir duyguyu, bir düşünceyi işaretle veya sesler dizgesiyle bildirerek anlaşmak" bildirme,"Bildirmek işi, beyan, tebliğ" bildirme cümlesi,Yüklemi bildirme kiplerinden biriyle kurulan cümle bildirmek,Herhangi bir şeyi haber vermek bildirme kipi,"Belli zaman kavramı veren belirli geçmiş, belirsiz geçmiş, şimdiki zaman, geniş zaman, gelecek zaman kiplerine verilen genel ad: gel-di, gel-miş, gel-i-yor, gel-ir, gel-ecek gibi" bile,"Da, de, dahi" bile bile,"Bilerek, isteyerek, önceden tasarlayarak, düşünülerek, kasten" bile bile lades,"kötü bir durumu öyle gerektiği için kabullenmiş görünme, bilerek aldanmış görünme" bilecen,"Her şeyi bilen, her şeyden anlayan" bilecenlik,Bilecen olma durumu bileği,Kesici araçları bilemek için kullanılan alet bileği taşı,"Bıçak, çakı, makas vb. kesici araçları bilemekte kullanılan ince taneli sarı şist" bileğinin hakkıyla (veya gücüyle veya kuvvetiyle veya zoruyla),kendi gücü ve kendi çalışması ile bileğinde altın bileziği olmak,kolunda altın bileziği olmak bilek gibi,"gür, kalın (saç veya akarsu)" bilek,"Elle kolun, ayakla bacağın birleştiği bölüm" bileğine güvenmek,gücüne veya hünerine güvenmek bilek damarı,Nabız bilek güreşi,"İki kişinin, dirseklerini bir yere dayayarak birbirlerinin bileğini bükmeye çalışması" bileklik,Oyunlarda bileğin incinmesini önlemek için bileğe takılan meşin sargı bilek saati,"Bileğe takılan küçük saat, kol saati" bileme,Bilemek işi bilemek,"Kesici aletlerin ağzını çark, zımpara, eğe, bileği taşı vb.nde keskinleştirmek, keskin duruma getirmek, kılağılamak, zağlamak" bilenme,Bilenmek işi bilenmek,"Bileme işine konu olmak, keskin duruma getirilmek" bileşen,Bir bileşke oluşturan kuvvetlerin her biri bileşik,"Birleşerek oluşmuş, basit olmayan, mürekkep" bileşik faiz,Belirlenmiş süreye dek birikmiş faizlerin anaparaya eklenmesiyle elde edilen toplam üstünden ödenen faiz bileşikgiller,"Bitişik yapraklı iki çeneklilerden, çiçekleri kömeç durumunda toplu olarak bulunan, bazı cinsleri uçucu yağ veya süt taşıyan bir familya" bileşik kap,Birleşik kap bileşik kaplar,Birleşik kaplar bileşik kesir,Payı paydasına eşit veya payı paydasından büyük olan kesir bileşik önerme,En az iki önermeden oluşan yeni önerme bileşim,Bileşme işi bileşke,"Bir araya gelme, toplaşma, birleşme" bileşme,"Bileşmek işi, terekküp" bileşmek,"İki veya daha çok öge bir araya gelerek yeni bir öge oluşturmak, terekküp etmek" bileştirme,Bileştirmek işi bileştirmek,Bileşmesini sağlamak bilet kesmek,"bileti koparıp alıcıya vermek, bilet satmak" bilet,"Para ile alınan ve konser, sinema, tiyatro vb. eğlence yerlerine girme, ulaşım araçlarına binme veya bir talih oyununa katılma imkânını veren belge" biletini kesmek,ölümüne karar vermek biletçi,Bilet satan görevli biletçilik,Biletçinin yaptığı iş biletli,Bileti olan biletme,Biletmek işi biletmek,Bileme işini yaptırmak biletsiz,Bileti olmayan bileyici,Kesici aletleri bilemeyi iş edinmiş olan (kimse) bileyicilik,Bileyicinin yaptığı iş bilezik,"Genellikle altın, gümüş vb. elementlerden yapılan ve bileğe süs için takılan halka" bilezikli,Bileziği olan bilfarz,Söz gelişi bilfiil,"İş olarak, iş edinerek, gerçekten, eylemli olarak" bilge,"Bilgili, iyi ahlaklı, olgun ve örnek (kimse), hakim" bilgece,Bilgeye yaraşır bilgelik,Bilge olma durumu ve niteliği bilgi edinmek,"bir durumu öğrenmek, bilgi almak" bilgi,"İnsan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütünü, bili, malumat" bilgi tazelemek,"önceden sahip olduğu bilgiyi yenilemek, güncelleştirmek" bilgici,"Sofizmden yana olan (kimse, düşünce vb.), sofist" bilgicilik,"Antik Yunan felsefesinde eleştiri akımı, sofizm" bilgiç,Bilgili (kimse) bilgiçlik,Bilgiç olma durumu bilgiçlik satmak (veya taslamak),"bilmediği hâlde bilir görünmek, bilgin geçinmek" bilgi işlem,"Özellikle bilgisayar vb. makinelerle yapılan işlemlerin düzenli bir biçimde yürütülmesi, veri işlem" bilgi kuramı,"Bilginin temelini, bilim alanında uygulanan yöntemleri, sınır ve güvenilirlik bakımından inceleyip araştıran felsefe dalı, epistemoloji" bilgilendirme,Bilgilendirmek işi bilgilendirmek,"Bir konuda bilgi sahibi olmasını sağlamak, haberdar etmek" bilgilenme,Bilgilenmek işi bilgilenmek,"Bilgi sahibi olmak, öğrenmek" bilgili,"Bilgi sahibi olan, malumatlı, malumattar, malumat sahibi, haberli" bilgilik,Ansiklopedi bilgin,"Bilimsel bir konuda çok bilgisi olan kimse, bilimci, âlim" bilgince,"Bilgine yakışır bir biçimde, bilgin gibi" bilginlik,Bilgin olma durumu bilgisayar,"Çok sayıda aritmetiksel veya mantıksal işlemlerden oluşan bir işi, önceden verilmiş bir programa göre yapıp sonuçlandıran elektronik araç, elektronik beyin" bilgisayarcı,Bilgisayar alım satımcısı bilgisayarcılık,Bilgisayarcının yaptığı iş bilgisayarlaşmak,Bilgisayar düzeniyle donatılmak bilgisiz,"Bilgi sahibi olmayan, bilisiz, malumatsız, cahil" bilgisizlik,"Bilgisiz olma veya bilgi yokluğu durumu, bilisizlik, cahillik, cahiliyet, cehalet" bilgi şöleni,"Belli bir konuda çeşitli konuşmacıların katılımıyla düzenlenen bilimsel toplantı, sempozyum" bilgiyazar,Elektronik sistemle dizgi yapan alet bilhassa,Özellikle bili,Bilgi bili bili,Tavuk vb. kümes hayvanlarını çağırırken çıkarılan ses bililtizam,"Bile bile, bilerek ve isteyerek" bilim,"Evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgi, ilim" bilim adamı,"Bilimsel çalışmalarla uğraşan kimse, bilim kadını, bilim insanı, bilgin, âlim" bilimci,Bilgin bilimcilik,"Bilginin temeli olarak yalnız bilim yöntemine önem verme, ilimcilik" bilim dışı,"Bilime aykırı, bilime uymaz" bilim kadını,Bilim adamı bilim kuramı,"Bilimlerin koydukları düşünsel sorunları inceleyen ve tek tek bilimlerin yöntemlerini, ilkelerini, varsayımlarını araştıran felsefe dalı" bilim kurgu,"Çağdaş bilim verileriyle düş gücünden oluşan (film, roman vb.)" bilim kurgusal,"Bilim kurguya ait, bilim kurguya dayalı" bilimsel,"Bilimle ilgili, bilime dayanan, ilmî" bilimsel deneycilik,"Her bilginin deneyle veya gözlemle doğrulanabileceğini, sınanabileceğini savunan felsefe akımı" bilimsel düşünce,"Bilim temeline dayanan özgür eleştirici, araştırıcı ve bağımsız düşünce" bilimselleştirme,Bilimselleştirmek işi bilimselleştirmek,Bilimin metotlarına uygun duruma getirmek bilimsellik,"Bilimsel olma durumu, ilmîlik" bilimsel toplantı,Uzmanların katılımı ile gündemi bilimsel konulardan oluşan toplantı bilimsiz,"Bilime, bilim yöntemlerine uygun olmayan" bilimsizlik,Bilimsiz olma durumu bilinç,"İnsanın kendisini ve çevresini tanıma yeteneği, şuur" bilincine varmak,"anlamak, kavramak" bilinç akışı,Düşüncelerin arka arkaya birbirini izlemesi bilinçaltı,"Bilinç dışı olmakla birlikte, dilendiğinde kapsamındakilerin bilince çağrılabildiği zihin bölgesi, şuuraltı, tahteşşuur" bilinç dışı,Bilinçsizce yapılan iş ve etkinliklerin bütünü bilinçlendirme,"Bilinçlendirmek işi, şuurlandırma" bilinçlendirmek,"Bilinçli duruma getirmek, şuurlandırmak" bilinçlenme,"Bilinçlenmek işi, şuurlanma" bilinçlenmek,"Bilinçli duruma gelmek, şuurlanmak" bilinçli,"Bilinci olan, şuurlu" bilinçlilik,"Bilinçli olma durumu, şuurluluk" bilinçsiz,"Bilinci olmayan, şuursuz" bilinçsizlik,"Bilinçsiz olma durumu, şuursuzluk" bilindik,Bilinen bilinemez,İnsan aklıyla bilinemeyen şey bilinemezci,Bilginin bağıntılı olduğuna inanan (kimse) bilinemezcilik,Bilginin bağıntılı olduğuna ve bundan dolayı salt olmadığına inanan öğreti bilinen,"Değeri belli olan (nicelik), bilindik, malum" bilinme,Bilinmek işi bilinmedik,Bilinmeyen bilinmek,"Bilme işine konu olmak, anlaşılmak, öğrenilmek" bilinmeyen,"Değeri belli olmayan, bilinmedik (nicelik), bilinmez, meçhul" bilir,"`Anlar, sayar, yapar` anlamları ile adlarla birleşerek birleşik sıfat kuran bir söz" bilirkişi,"Belirli bir konudan iyi anlayan ve bir anlaşmazlığı çözümlemek için kendisine başvurulan kimse, uzman, ehlihibre, ehlivukuf, eksper" bilirkişilik,Bilirkişinin yaptığı iş bilirkişi raporu,Bilirkişi tarafından yapılan inceleme sonunda hazırlanan rapor bilisiz,"Öğrenim görmemiş, cahil" bilisizlik,Bilgisizlik bilistifade,Yararlanarak biliş çıkmak,"tanımak, önceden tanış olmak" biliş,"Canlının, bir nesne veya olayın varlığına ilişkin bilgili ve bilinçli duruma gelmesi, vukuf" bilişim,"İnsanoğlunun teknik, ekonomik ve toplumsal alanlardaki iletişiminde kullandığı ve bilimin dayanağı olan bilginin özellikle elektronik makineler aracılığıyla düzenli ve akla uygun bir biçimde işlenmesi bilimi, enformatik" bilişim ağı,"Teknik, ekonomik ve toplumsal alanlardaki iletişim sistemi" bilişimci,Bilişim alanında uzman kişi bilişim teknolojisi,Bilişimde kullanılan bütün araç ve gereçlerin oluşturduğu sistem bilişme,Bilişmek işi bilişmek,"Birbirini tanımak, muarefesi olmak" billahi,Vallahi billur,Bazı cisimlerin aldıkları geometrik biçim billur gibi,"çok duru, çok temiz (su)" billur cisim,Göz merceği billuri,"Billura benzer, billur gibi" billuriye,Billurdan yapılmış billurlaşma,Billur durumuna gelme billurlaşmak,"Billur durumuna gelmek, billur durumunda yoğunlaşmak, kristalleşmek" billurlaştırma,Billurlaştırmak işi billurlaştırmak,Billur durumuna getirmek billurlu,İçinde billur bulunan billursu,"Billuru andıran, billura benzeyen, billur gibi, billurumsu, kristaloit" bilme,Bilmek işi bilmece,"Bir şeyin adını anmadan niteliklerini üstü kapalı söyleyerek o şeyin ne olduğunu bulmayı dinleyene veya okuyana bırakan oyun, muamma" bilmece çözmek,bilmecenin cevabını bulmak bilmece gibi konuşmak,"açık, anlaşılır bir biçimde konuşmamak" "bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp",`insanın her şeyi bilmemesi kusur değildir ama bilmediği bir işi sorup öğrenmeden yapmaya kalkışması kusurdur` anlamında kullanılan bir söz bilmem hangi (veya kaç veya kim veya nasıl veya ne),önemli veya anlatılması gerekli görülmeyen şeyler için kullanılan bir söz bilir bilmez,"yarım bilgi ile, bilip bilmediğine aldırmadan" bilemedin (veya bilemediniz),"en çok, en fazla" bildiğini yedi mahalle bilmez,"bir kimsenin çok kurnaz, çokbilmiş olduğunu anlatan bir söz" bildiğini yapmak,verilen öğütleri dinlemeyerek tutumunu sürdürmek bilmek,Bir şeyi anlamış veya öğrenmiş bulunmak bildim bileli,"öteden beri, eskiden beri" bildiğinden şaşmamak (veya kalmamak),hiçbir etkiye aldırış etmeyerek doğru bildiği davranışı sürdürmek bildiğini okumak,"herkes ne derse desin bildiği, istediği gibi davranmak" bilmemezlik,343 bilmezlik bilmezleme,"Bilmezlemek işi, teçhil" bilmezlemek,"Bir kimseyi, bir şey bilmez göstermek, teçhil etmek" bilmezlenme,Bilmezlenmek işi bilmezlenmek,"Bilmiyor gibi görünmek, bilmezlikten gelmek, tecahül etmek" bilmezlik,"Bilememe durumu, cehalet" bilmezlikten gelmek,bilmiyor görünmek bilmukabele,Karşılık olarak bilmünasebe,"Sırası gelince, sırası düşünce" bilsat,Bilgileşim bilumum,"Bütün, hep, kamu, ... -in hepsi" bilvasıta,"Birinin aracılığıyla, doğrudan doğruya olmayarak, dolaylı olarak" bilye,"Çocukların oynamak için kullandığı taş, maden, toprak, cam vb.nden yapılmış küçük yuvarlak nesne, misket, cıncık, zıpzıp" bilyeli,Bilyesi olan bilyeli yatak,"Bisiklet, otomobil vb. taşıtların tekerleklerinde sürtünmeyi azaltmak amacıyla içine çelik bilye yerleştirilmiş bölüm" bilyon,Milyar binin yarısı beş yüz (o da bizde yok),çok düşünceli görünen birine `aldırma!` anlamında kullanılan bir söz bin tarakta bezi olmak,birçok işle uğraşmak bini bir paraya,pek çok ve ucuz bini aşmak,"çok fazla olmak, sınırı aşmak" bin yaşa!,memnunluk bildirmek için kullanılan `çok yaşa!` anlamında bir söz bin tasa (veya merak) bir borç ödemez,`borçlu ne denli üzülürse üzülsün borç sıkıntısından kurtulamaz` anlamında kullanılan bir söz bin pişman olmak,çok pişman olmak bin can ile,"çok isteyerek, gönülden" bin nasihatten bir musibet yeğdir,"`yaşanan olaylar, öğütlerden çok daha etkilidir` anlamında kullanılan bir söz" bin kalıba girmek,"birbirine benzeyen birçok iş yapmak, sürekli olarak düşünce değiştirmek" "bin işçi, bir başçı","`her işe, baş olacak bir kimse gerekir` anlamında kullanılan bir söz" "bin dost az, bir düşman çok",`dostun ne denli çok olursa olsun onlardan zarar gelmez ama bir tek düşmanın olsa hep zarar görme tehlikesi içerisinde yaşarsın` anlamında kullanılan bir söz bin dereden su getirmek,"birini kandırmak için birçok sebep ileri sürmek, dil dökmek" bin derde deva,pek çok işe yarayan bin bilsen de bir bilene danış,"`bir insan bir şeyi ne kadar iyi bilirse bilsin, gene de onu kendisinden daha iyi bilen bulunabilir` anlamında kullanılan bir söz" bin ölçüp bir biçmeli,"`yapılacak bir işin bütün yönleri önceden çok iyi düşünülmeli, sonra işe başlanmalıdır` anlamında kullanılan bir söz" bin,Dokuz yüz doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı bina,Yapı bina etmek,"yapmak, kurmak, inşa etmek" binaen,Dayanarak binaenaleyh,"Bundan dolayı, bundan ötürü, bunun için, bunun üzerine" binbaşı,Orduda rütbesi yüzbaşı ile yarbay arasında bulunan ve asıl görevi tabur komutanlığı olan subay binbaşılık,Binbaşı olma durumu binbir zahmetle,büyük zorlukla binbir ayak bir ayak üstüne,`herkesin ayakta olduğu kalabalık` anlamında kullanılan bir söz binbir,"Pek çok, çok sayıda" bindallı,"Çoğunlukla mor kadife üzerine sırma ile kabartma dal, yaprak ve çiçek işlenmiş giysi veya örtü" bindi,Destek bindirilme,Bindirilmek işi bindirilmek,Bindirme işi yapılmak bindirilmiş kuvvetler,Motorlu taşıtlara bindirilmiş asker birlikleri bindirim,Zam bindirimli,Zamlı bindirme,Bindirmek işi bindirmek,"Bir kimseyi bir şeyin üzerine çıkartmak, oturtmak veya içine yerleştirmek, binmesini sağlamak" bindirme kilit,"Gövdesi kutu biçiminde olan, kapak veya kapının arkasına doğrudan vidalanan, basit mekanizmalı kilit" binek,"Binmeye yarayan otomobil, at vb" binek atı,"Sadece binmek, gezmek veya binicilik sporu için yetiştirilen at" binek taşı,At veya arabaya binmek için üstüne çıkılan yüksekçe taş biner,Bin sayısının üleştirme sayı sıfatı bingi,Kemerler üzerine oturtulmuş kubbe ile kemerlerin arasını kapatan üçgen biçimindeki kubbe parçalarından her biri bini,Binme işi binici,Ata binen kimse binicinin sağı solu olmaz,"`uzman kişi, hangi yöntemi uygularsa uygulasın başarılı olur` anlamında kullanılan bir söz" binicilik,Binici olma durumu binilme,Binilmek işi binilmek,Binme işi yapılmak bininci,"Bin sayısının sıra sıfatı, sırada dokuz yüz doksan dokuzuncudan sonra gelen" biniş,Binme işi binişme,Binişmek durumu binişmek,"İki parçadan biri, öbürünün üstünde olmak" binit,Binilecek taşıt veya hayvan binit,"Hamur durumundaki ekmeklerin, fırına atılmadan önce içine konulduğu oyuk gözlü tahta" binkat,"Pek çok, kıyaslanmayacak ölçüde" binlerce,"Pek çok, çok sayıda" binlik,Bin birimden oluşan para binme,Binmek işi bindiği dalı kesmek,"kendisine gerekli ve yararlı olan şeyi farkında olmadan yararsız duruma getirmek, kendi eliyle yok etmek" binmek,Yüksek bir şeyin veya bir hayvanın üstüne çıkıp ayaklarını sallandırarak oturmak binnetice,Sonuçta bin türlü,"Birbirinden çok farklı, çok değişik, bin çeşit" biyaprak,"Yaprakları halka dizilişli, genellikle akvaryumlarda bulundurulan su bitkisi" binyıl,"Bin yılı içine alan zaman dilimi, milenyum" biyokütle,Belirli zamanda sınırları belirli bir biyotopta bulunan canlı organizmaların toplam kütlesi biyomedikal,"Tıpta tanı ve tedavi amacıyla araç ve gereçlerin üretimi, tasarımı ve iletişimi ile ilgilenen mühendislik dalı" biyomekanik,"Biyoloji, fizyoloji ve tıp konularını mekanik kanunlar yöntemiyle irdeleme" biyomikroskop,Kendine özgü bir ışık ile kullanılan çift göz mercekli mikroskop biperva,Pervasız bir yastıkta kocamak,karı koca birlikte uzun bir ömür sürmek bir çöplükte iki horoz ötmez,bir yerde iki kişi baş olmaz bir düşüncedir (veya düşünce) almak,bir konuda kaygılanarak çözüm yolu bulmaya çalışmak bir dudağı yerde bir dudağı gökte,masallardaki dev gibi korkunç ve çirkin bir dönüm güzlük on dönüm yazlığa bedeldir,"`sonbaharda ekilen bir dönümlük yerden, yazın ekilen on dönümlük yerin ürünü kadar ürün alınır` anlamında kullanılan bir söz" bir dostluk kaldı!,mal azaldığında satıcıların kullandığı bir müşteriyi özendirme sözü bir don bir gömlek,yarı çıplak bir dokun bin ah işit (veya dinle) (kâseifağfurdan),`insanları konuşturmak için biraz dertlerini deşmek yeter` anlamında kullanılan bir söz "bir el bir eli yıkar, iki el bir yüzü yıkar",bazı durumlarda yardımcısız iş yapılamayacağını anlatan bir söz bir dikiş kaldı,"nerede ise, az kaldı" bir deri bir kemik (kalmak),çok zayıf (olmak) "bir deli kuyuya bir taş atar, kırk akıllı çıkaramazmış","`bir insan bazen akla ve mantığa sığmayan bir iş yapar; yapılan iş, hiçbir kurala uymadığı için pek çok akıllı insan bunu düzeltmeye çalışır, fakat başaramaz` anlamında kullanılan bir söz" bir dediğini iki etmemek,her istediğini hemen yapmak bir dediği iki olmamak,her istediği yapılmak bir dediği bir dediğini tutmamak,"söyledikleri birbirine uymamak, tutarsız konuşmak" bir de,"ve olana katarak, fazladan" bir dikili ağacı olmamak,hiçbir şeyi olmamak bir dalda durmamak,sık sık iş veya düşünce değiştirmek bir elini bırakıp ötekini öpmek,aşırı saygı göstermek "bir elin nesi var, iki elin sesi var",`başarıya ulaşmak için birlik olmak gerek` anlamında kullanılan bir söz ... bir hâl almak (hâle girmek),... bir duruma gelmek bir günlük beylik beyliktir,"`hoşa giden bir durum, kısa da sürse çekici ve güzeldir` anlamında kullanılan bir söz" bir günden bir güne,hiçbir zaman bir göz ağlarken öbür göz gülmez,"`keder veya sıkıntı varken dostlar, akrabalar eğlenmemelidir` anlamında kullanılan bir söz" bir görüş bir kör biliş,"`bir kez görmekle bir şey iyice anlaşılmaz, öğrenilmez` anlamında kullanılan bir söz" bir gömlek fazla eskitmiş olmak,birinden daha yaşlı ve daha görmüş geçirmiş olmak bir elinin verdiğini öbür elin görmesin,`birine yaptığın iyiliği gizli tut` anlamında kullanılan bir söz bir gömlek aşağı,birinden bir derece daha düşük bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır,`iyilik küçük de olsa unutulmaz` anlamında kullanılan bir söz bir fende kazık kakmak (veya çakmak),bir bilgi veya bilim dalında saplanmış kalmak "bir elmanın yarısı o, yarısı bu",birbirlerine çok benzeyen kimseler için kullanılan bir söz bir elle verdiğini öbür elle almak,"yapar göründüğü bir iyiliği, sağladığı bir çıkarla ödetmek" bir eli yağda bir eli balda (olmak),varlık ve bolluk içinde (olmak) bir elin sesi çıkmaz,`bir davanın bir kişi tarafından savunulması etkili ve yeterli değildir` anlamında kullanılan bir söz bir fit bin büyü yerine geçer,"`bir kimseyi başkasına karşı kışkırtmak için ara bozacak bir söz, bin büyü kadar etkilidir` anlamında kullanılan bir söz" bir çuval inciri berbat etmek,"düzelmekte olan bir durumu yersiz, yanlış davranışlarla bozmak" bir yaşına daha girmek,şimdiye değin görmediği şaşılacak yeni bir şeyle karşılaşmak bir çiçekle bahar (veya yaz) olmaz,"`küçük, güzel bir belirti ile doyurucu sonuca ulaşılmaz` anlamında kullanılan bir söz" "bir anaya bir kız, bir kafaya bir göz",`bir başa bir göz ne kadar gerekli ise bir anneye bir kız da o denli gereklidir` anlamında kullanılan bir söz bir ağızdan çıkıp bin dile yayılır,`ortaya atılan bir söz çok çabuk yayılır` anlamında kullanılan bir söz bir ağaçta gül de biter diken de,"`bir aileden iyi adam da çıkar, kötü adam da` anlamında kullanılan bir söz" bir adama kırk gün ne dersen o olur,"`sürekli telkinlerle bir kişinin bilinç altına birtakım inançlar, duygular yerleştirilebilir` anlamında kullanılan bir söz" "bir abam (postum) var atarım, nerede olsam yatarım","tek başına yaşayan bir kimse, sorumluluğunda başkaları olmadığı için rahat hareket eder" bir,Sayıların ilki bir arpa boyu (gitmek veya yol almak),çok az (gitmek veya yol almak) "bir yemem diyenden kork, bir oturmam diyenden","`oturmayacağını belirten konuk yatıya kalır, yemeyeceğini söyleyen de bir türlü doyurulamaz` anlamında kullanılan bir söz" bir yol tutturmak,"bir davranış, bir tutum biçimi belirlemek" bir yolunu bulmak,"çare bulmak, çözüm üretmek" bire beş katmak,bire bin katmak bire bin katmak,çok abartmak bire ... vermek,"buğday, arpa, nohut, fasulye vb. ürünler için toprak, kullanılan tohumun belli bir katı kadar ürün vermek" biri bilmeyen bini hiç bilmez,"`küçük de olsa bir iyiliğin değerini bilmeyen, daha büyük iyiliklere layık değildir` anlamında kullanılan bir söz" bir yiyip bin şükretmek,kötü durumda olanlara bakarak kendi durumunun değerini bilmek bir aşağı bir yukarı,amaçsız olarak gidip gelmeyi anlatan bir söz bir atımlık barutu olmak (veya kalmak),bir konuda yapabileceği çok az şeyi bulunmak bir ayağı çukurda olmak,yaşayacak çok az zamanı kalmış olmak bir çekirdek geri kalmamak,bütünüyle denk olmak bir çatı altında (olmak veya bulunmak),"aynı yapı, kurum, kuruluş vb. içinde (olmak)" bir bu eksikti,sıkıntılı bir durum varken bir yenisinin çıkması üzerine söylenen bir söz bir boka yaramamak,hiçbir şeye elverişli olmamak bir ... bir (veya bir de),hem ... hem bir biçimine getirmek,çözüm yolu bulmak "bir ben, bir de Allah bilir",`çok sıkıntı içindeyim` anlamında kullanılan bir söz bir baştan (veya uçtan) bir başa (veya uca),bir yerin bir sınırından öbür sınırına kadar bir başka (olmak),"benzersiz, eşsiz (olmak)" bir bardak suda fırtına koparmak,"önemsiz, küçük bir sorunu büyütmek" bir başa bir göz yeter,`azla yetinmek gerekir` anlamında kullanılan bir söz bir baltaya sap olamamak,belli bir iş sahibi olamamak "bir baba dokuz evladı besler, dokuz evlat bir babayı beslemez","`çok çocuğu olan baba, her çocuk babasına bakılmasını ötekinden beklediği için sıkıntıda kalır` anlamında kullanılan bir söz" bir ayak üstünde kırk yalanın belini bükmek,çok kısa sürede pek çok yalan söylemek bir ayak üstünde bin yalan söylemek,çok kısa sürede pek çok yalan söylemek bir hâl olmak,"bir şeyin çok tekrarlanması yüzünden bitkin duruma gelmek, usanmak, bezmek, fenalık gelmek" bir hizaya gelmek,düzgün sıra olmak bir göz gülmek,hem gülüp hem ağlamak bir iğne bir iplik olmak,iğne ipliğe dönmek bir şey (veya şeyler) olmak,"huyu, durumu, tutumu değişmek, yeni huylar edinmek" bir şey anlamamak,yiyeceğin tadına varamamak bir sürçen atın başı kesilmez,`şimdiye kadar sizi memnun etmiş olan kişi bir kez yanlış iş yaptığında kendisine hemen ağır ceza verilmemelidir` anlamında kullanılan bir söz bir sözünü (veya dediğini) iki etmemek,birinin her istediğini hemen yerine getirmek bir söylemek pir söylemek,uzatmadan gereği gibi söylemek bir söyle on dinle,`az konuşup çok dinlemek yararlı olur` anlamında kullanılan bir söz bir şey sanmak,"bir kimseyi, bir şeyi, bir yeri gerçeğinden, olduğundan başka türlü düşünerek hayal kırıklığına uğramak, değerlendirmede yanılmak" bir sıkımlık canı olmak,çok cılız ve güçsüz olmak bir selam bin hatır yapar,"`selam bir ilgi ve sevgi belirtisidir, gönül kazanmakta büyük önemi vardır` anlamında kullanılan bir söz" bir pula satmak,bir kimseyi bir çıkar uğruna harcamak bir içim su (gibi olmak),çok güzel (kadın) "bir o yana, bir bu yana","rastgele, birçok yere, çeşitli yönlere" bir olmak,çabucak olmak bir olmak,"bir araya gelmek, iş birliği yapmak" "bir sıçrarsın çekirge, iki sıçrarsın çekirge, sonunda yakalanırsın çekirge (veya üçüncüsünde avucuma düşersin çekirge)","`birkaç kez saklanabilen bir suç günün birinde ortaya çıkarak yapanı kötü bir duruma düşürür, suçlu cezasız kalmaz` anlamında kullanılan bir söz" bir şey söylemek,konuşmak bir şey yapmak,iyilik veya kötülükte bulunmak bir şeye benzememek,işe yarar durumda olmamak bir yastığa baş koymak,evlilik hayatını mutlu bir biçimde geçirmek bir yakadan baş çıkarmak,bir çatı altında dirlik düzenlik içinde yaşamak bir varmış bir yokmuş,"bir masala başlarken, `eskiden` anlamında söylenen bir tekerleme" bir tutmak (veya görmek),"eşit saymak, eşit görmek" bir tuhaflığı olmak,kendini iyi hissetmemek bir torba kemik,çok zayıf "bir tepe yıkılır, bir dere dolar","`dünyada hiçbir şey kaybolmaz; birinin kaybettiğini başkası kazanır, bir zengin fakirleşirken bir fakir de zenginleşebilir` anlamında kullanılan bir söz" bir tek atmak,bir kadeh içki içmek bir tek,"olumlu cümlelerde, yalnız bir" "bir tat, bin feryat","mutluluktan çok, sıkıntısı olan" bir taşla iki kuş vurmak,bir davranışla birden çok yararlı sonuca ulaşmak bir tarafa bırakmak (veya koymak),"önemsememek, benimsememek, ertelemek" bir tarakta bezi olmamak,"sözü edilen konu ile ilgisi olmamak, bilgisi bulunmamak" bir tanem,çok sevilen kişiye söylenen bir söz "bir şeyler, bir şeyler","daha fazla açıklamamak, kısa kesmek gerektiğinde söylenen bir söz" bir o kadar,"ne kadar varsa o kadar daha, bir katı, bir misli" bir mum al da derdine yan,`başkalarıyla uğraşacağına kendi durumunu düşün` anlamında kullanılan bir söz bir papel (veya pul) etmemek,değeri olmamak "bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır","`herhangi bir olayı, bir işi, bir ödevi küçümsememek, önemle ele almak gerekir` anlamında kullanılan bir söz" bir kıza dünür düşmek,bir kızı evlenmek üzere başkası için istemek bir kenarda durmak,gerektiği zaman kullanmak üzere hazırda tutmak bir kenara atılmak,"unutulmak, terk edilmek, ilgi kesilmek" bir noktaya kadar,belli bir sınıra kadar bir kaşık suda boğmak,bir kimseye çok kızmak veya çok öfkelenmek "bir karıyla bir koca, dırdır eder her gece","`sıkıntı veya yalnızlık yüzünden iki dost bile birbiriyle dalaşır, anlamsız konuşur` anlamında kullanılan bir söz" "bir kızı bin kişi ister, bir kişi alır",`bir şeyi herkes ister ancak onu bir kişi elde edebilir` anlamında kullanılan bir söz bir kapıya çıkmak,aynı sonuca varmak bir iştir oldu,"istenmeyen, kötü bir durum karşısında söylenen bir söz" bir işi başından kesmek,yapılması istenmeyen bir işi baştan engellemek bir işaretine bakmak,bir işi yapmak için hazır beklemek bir iş olmak,"anlaşılmaz, bilinmeyen bir durum olmak" "bir inat, bir murat","`inatçı kişi, her inadında istediği bir şeyi elde eder` anlamında kullanılan bir söz" bir ilke imza atmak,bir konuda hiç kimsenin veya kuruluşun yapmadığı bir işi gerçekleştirmek bir kafada olmak,aynı düşüncede olmak bir kol çengi,şen sözler ve davranışlarla çevresine neşe saçanlar için söylenen bir söz bir kazanda kaynamak,"anlaşmak, uyuşmak, bağdaşmak" bir kolayını bulmak,kolaylıkla yapabilmeyi sağlamak veya yapma yolunu bulmak bir kurşun atımı,kurşunun gidebileceği uzaklık bir kulağından girip öbür kulağından çıkmak,söylenen söze önem vermemek bir kolayını aramak,"bir şeyi yapmak, çözmek için gerekli kolay ve kestirme yöntemi araştırmak" bir köşeye sinmek,"kimsenin görmeyeceği bir yere saklanmak, gizlenmek, sesi çıkmaz olmak" bir köşeye oturmak,"gelin olmak, evlenmek" bir köşeye koymak,"saklamak, biriktirmek" bir yere kadar,belli bir noktaya veya sınıra kadar bir kötünün yedi mahalleye zararı vardır (veya dokunur),"`bir kötünün, yalnızca yakın çevresine değil daha geniş çevrelere de zararı dokunur` anlamında kullanılan bir söz" bir köşeye atmak,gerektiğinde kullanılmak için bir yere koymak bir köşeye atılmak,"terk edilmek, ilgilenilmemek, kendi kaderine terk edilmek" "bir Köroğlu, bir Ayvaz","bir karı kocanın çocuklarının, yakınlarının yanlarında bulunmadığını veya çocukları olmadığını anlatan bir söz" bir köşeye çekilmek,hiçbir işe karışmayarak yaşamak bir koyundan iki post çıkarmak,olması gerekenden daha fazla elde etmek bir korkak bir orduyu bozar,"`bir toplumda korkak kişi, kaygılı, heyecanlı sözleriyle kargaşa çıkarır` anlamında kullanılan bir söz" bir koltuğa iki karpuz sığmaz,`aynı zamanda birden çok işle ilgilenmek başarı için sakıncalıdır` anlamında kullanılan bir söz bira,"Arpa ile şerbetçi otunun mayalandırılmasıyla yapılan bir içki, arpa suyu" bira bardağı,Bira içmek için yapılmış özel bardak biracı,Bira yapıp satan kimse biracılık,Biracının yaptığı iş birader,Erkek kardeş birahane,"Genellikle bira içilen, aynı zamanda çabuk hazırlanan bazı sıcak veya soğuk yemeklerin de yenildiği yer" birahaneci,Birahane işleten kimse bir alay,"Birçok, pek çok" bir âlem,Kendine özgü bir niteliği olan biralık,Bira yapmakta kullanılan bira mayası,Mayalanmış durumdaki biranın yüzünden alınan bir mantar türü bir an,Çok kısa bir süre bir an önce,"Hemen, olabildiği kadar ivedi, bir an evvel, bir gün evvel, bir gün önce, bir ayak önce, bir ayak evvel" bir ara,Kısa bir süre bir araya gelmek,"bir yerde toplanmak, buluşmak" bir araya getirmek,toplamak bir araba,"Odun, kömür vb. bazı şeylerin ölçü birimi" bir arada,"Toplu bir durumda, birlikte, toplu olarak" bir aralık,Bir ara bir avuç,Bir avucu dolduracak kadar bir avuç toprak olmak,ölmek bir avuç altının olacağına bir avuç toprağın olsun,"`altın harcanıp gider, toprak ise sürekli ürün veren, para getiren bir maldır` anlamında kullanılan bir söz" biraz,"Bir parça, azıcık" birazcık,"Pek az, çok az" birazdan,Az sonra bir bakıma,"Başka bir görüşle, başka bir düşünüşle" bir bir,Hepyek bir bir,Birer birer birbirinin gözünü oymak,aralarında aşırı geçimsizlik olmak birbirinin gözünü çıkarmak,kıyasıya dövüşmek birbirinin ağzına tükürmek,"bir sorunda, bir olayda sözleşmiş gibi ağız birliği yapmak" birbirinin ağzına girmek,birbiriyle çok yakın olmak birbirini yemek,"iki veya daha çok kimse birbiriyle uğraşmak, birbirine kötülük etmek" birbirini tutmamak,"birbiriyle ilgisi olmamak, tutarsız olmak" birbiri,Karşılıklı olarak bir diğeri birbirine katmak,"aralarını açmak, aralarını bozmak, olay çıkarmak" birbiri üstüne gelmek,"arka arkaya meydana gelmek, ara vermeden olmak" birbirine girmek,karışmak birbirine düşmek,"araları açılmak, aralarında anlaşmazlık çıkmak" birbiri için yaratılmış olmak,birbiriyle çok iyi anlaşmak birbirini çekememek,kıskanmak bir boydan bir boya,"bir yerin bir ucundan öbür ucuna kadar, baştan başa" bir boy,Aynı boy bir boyda,Boyları eşit birci,Tekçi bircilik,Tekçilik bir çenekliler,"Oğulcuğu bir çenekten oluşmuş, kapalı tohumlulardan bir bitki sınıfı" bir çenetli,Tek parçalı (kapsüllü yemiş) bir çift,İki adet bir çift lakırtı etmek,kısa konuşmak bir çift sözü olmak,söyleyecek bir şeyleri bulunmak birçoğu,Çok sayıda olan kimse veya şey birçok,"Oldukça çok, sayısı belirsiz, bir hayli, müteaddit" bir damla,Çok az bir defa,"İlk önce, hele" bir kerelik,"Bir kereye özgü olarak, bir defacık, bir defalık, bir kerecik" birden,Bir defada birdenbire,Ansızın birdirbir,Oyuncuların birbirinin üstünden atlayarak oynadıkları bir oyun bir dirhem et bin ayıp örter,`biraz kilo almak pek çok kusuru örter` anlamında kullanılan bir söz bir dirhem bal için bir çeki keçiboynuzu çiğnemek,"verimi az, zahmeti çok olan bir işle çok uğraşmak" bir dirhem,"Çok az, birazcık" bir dolu,Birçok bir düziye,"Kesintisiz, sürekli, ardı arkası kesilmeksizin" birebir,Etkisi kesin olan birebir gelmek,etkisini hemen ve kesin olarak göstermek bire bir,"Aynı, tıpkı" bire bir eşleme,"İki kümenin elemanları arasında, bir elemana karşı, bir eleman alınarak yapılan eşleme" birer,Herkese bir birer ikişer,Tek veya birkaçı birlikte olarak bireşim,Parçaların veya ögelerin bir araya getirilip bir bütün olarak birleştirilmesi bireşimli,"Bireşim yolu ile elde edilen, sentetik" bir evcikli,"Mısır, ceviz, fındık vb. erkek ve dişi organları ayrı çiçeklerde ancak aynı kök üzerinde bulunan (bitki)" birey,"Kendine özgü nitelikleri yitirmeden bölünemeyen tek varlık, fert" bireyci,"Kişi haklarını savunan (kimse), individüalist" bireycilik,"Bireylerin yararlarını toplumsal yararlardan daha üstün veya daha önemli sayan öğreti, tutum veya politikaların genel adı, ferdiyetçilik, individüalizm" bireyleşme,Türle ilgili bir örneğin bireyde gerçekleşmesi bireyleştirme,Bireyleştirmek işi bireyleştirmek,"Bireye özgü kılmak, başkalarından ayırmak" bireylik,"Bir kimseyi dış gözlemciler gözünde benzersiz, tek kılan özellikler veya bunların tek biçimi" birey oluş,"Yumurtanın döllenmesinden bireyin yetkin duruma gelmesine kadar geçirdiği gelişim evrelerinin bütünü, ontogenez, soy oluş karşıtı" bireysel,"Bireyle ilgili olan, bireye özgü olan, ferdî" bireyselleştirme,Bireysel duruma getirme bireyselleştirmek,"Bir şeyi ayrı olarak, bireysel olarak göz önüne almak" bireysellik,Birey olma olgusu bireyüstü,Tek bir bireyi aşan bir gözeli,Bir hücreli bir gözeliler,Yapısı tek bir hücreden oluşan hayvanlar veya bitkiler bir güzel,Adamakıllı bir hamlede,Çabucak bir hayli,"Epey, çok, hayli, oldukça" bir hoş,"Tuhaf bir biçimde olan, garip" bir hoş olmak,şaşırmak bir hoş eylemek,hüzünlendirmek bir hücreli,"Yapısı tek bir hücreden oluşan (hayvan veya bitki), bir gözeli, tek hücreli" biri eşikte biri beşikte,küçük çocuğu çok olan kimseler için söylenen bir söz "biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar",`herkesin yararlanabileceği şeyden bazıları yararlanır da başkalarına yararlanma fırsatı vermezlerse büyük kavga çıkar` anlamında kullanılan bir söz biri,Bir tanesi biricik,"Eşi, benzeri, ikincisi olmayan ve çok sevilen, tek, yegâne" bir iki,"Çok az sayıda, birkaç" bir iki demeden (veya demeye kalmadan),"duraksamadan, karşısındakine vakit bırakmadan" bir iki derken,az olmakla birlikte birikim,"Birikme, bir yerde toplanıp yığılma" birikinti,Bir yerde kendi kendine birikmiş olan şey birikinti konisi,"Dağlık bölgelerden, yamaçlardan suların getirdiği kum veya taş parçalarının bir düzlükte oluşturduğu yelpaze biçimindeki yığın" birikiş,Birikme işi birikişme,Birikişmek işi birikişmek,"Bir yere toplanmak, bir araya gelmek" birikme,Birikmek işi birikme havzası,Kar ve yağmur sularının biriktiği bölge birikmek,Toplanıp yığılmak biriktirim,Biriktirme işi biriktirme,Biriktirmek işi biriktirmek,Toplayıp yığmak birileri,Bazı kimseler birim,Bir kümenin her elemanı birimler bölüğü,Birden dokuz yüz doksan dokuza kadar olan sayılar bölüğü birincasıf,"Birleşikgillerden, hekimlikte kullanılan bir bitki" birinci gelmek (veya çıkmak),birçokları arasında en iyi olarak seçilmek birinci olmak,"başta gelmek, önde gelmek" birinci,Bir sayısının sıra sıfatı Birinci Çağ,"En eski fosillerin oluşturduğu jeolojik zaman, paleozoik" birincil,"Sırada, önemde ilk yeri alan" birincil grup,"İçten, samimi, yüz yüze ilişkilere dayanan iki veya daha çok insandan meydana gelen topluluk" birincilik,Birinci olma durumu birinci zar,"Yemişlerin derisi, dış kabuk, meyve dışı" birisi,Herhangi bir kimse birisinden biri,"içlerinden biri, birkaç kişiden herhangi biri" birkaç,"Çok olmayan, az sayıda, az" birkaçı,Az sayıda olan kimse veya şey bir kalem geçmek,"boş vermek, bir an için göz ardı etmek" bir kalem,"Aynı, benzer, tek tür" bir karar,"Aynı durumunu koruyarak, belli durumunu değiştirmeden" bir kararda bir Allah,"`gücü, büyüklüğü eksilmeyip aynı kalan yalnızca Tanrı'dır` anlamında kullanılan bir söz" bir karış,Çok kısa bir karış beberuhi,çok kısa boylu kimse bir karış suratla,asık yüzlü bir biçimde bir kere,Aslında bir kerecik,Bir kerelik bir koşu,Çabucak birleme,"Bir etme, tek duruma getirme" birlemek,"Bir etmek, tek duruma getirmek" birler,Ondalık sayı sistemine göre yazılan bir tam sayıda sağdan sola doğru ilk sayının bulunduğu basamak birleşen,"Birbirini kesen, bir noktada kesişen (doğru, yay)" birleşik,"Bir araya gelmiş, birleşmiş olan, müttehit" birleşik cümle,"Bir veya birkaç yan cümle veya ara cümle ile bir temel cümleden kurulan cümle, birleşik tümce" birleşik fiil,"Ad soyundan bir kelime ile biçim veya anlam bakımından kaynaşıp bütünleşen fiil: kaybolmak, reddetmek, hasta olmak, tedavi etmek gibi" birleşik isim,Birleşik ad birleşik kap,"Alt tarafından birleştirilmiş kaplardan her biri, bileşik kap" birleşik kaplar,"Alt taraflarından değişik boyut ve kesitlerde borularla birleştirilmiş sistem, bileşik kaplar" birleşik kelime,"Yeni bir kavramı karşılamak üzere belirtisiz isim tamlamalarından, sıfat tamlamalarından, isnat gruplarından, birleşik fiillerden, ikilemelerden, kısaltma gruplarından veya kalıplaşmış çekimli fiillerden oluşan kelimeler: yer çekimi, hanımeli, ses bilgisi; beyaz peynir, açıkgöz, toplu iğne; eli açık, sırtı pek; söz etmek, zikretmek, hasta olmak, gelebilmek, yazadurmak, alıvermek; çoluk çocuk, çıtçıt, altüst; başüstüne, günaydın; sağ ol, ateşkes, külbastı gibi" birleşik oturum,İki veya daha çok kurulun bir arada yaptığı oturum birleşik oy pusulası,Seçime katılan partileri simgeleriyle tek bir kâğıt üzerinde ayrı ayrı gösteren oy pusulası birleşik zaman,"Yalın zamanlı ve çekimli bir fiilin -di (i-di), -miş (i-miş,), -se (i-se) gibi ek fiil eklerinden birini alarak bildirdiği zaman: Sevdiydi (sevdi-y-di yine, alma > elma gibi" damaksıllaştırma,Damaksıllaştırmak işi damaksıllaştırmak,Bir fonemin boğumlanma noktasını sert damağa doğru kaydırmak damaksız,Damağı olmayan damak tadı,Yiyeceklerden alınan lezzet dam aktarma,Damın kiremitlerini elden geçirip kırıklarını değiştirme damak ünsüzü,"Dil sırtı yardımı ile ön damakta veya art damakta oluşan ses: g, k, n" damalı,"Üstünde kareler bulunan, kareli" dam altı,"Barınılacak, sığınılacak yer" damarını bulmak,hoşlanabileceği biçimde davranıp uysallığını sağlamak damarına (veya damarlarına) işlemek,"kötü bir huy, vazgeçilmez bir biçimde yerleşmek" damarına çekmek,soyunun özelliklerini taşımak damarına basmak,"birini, duyarlı olduğu bir konuda kızdırmak" damarına girmek,birinin hoşlanacağı şeyler yaparak kendisini ona sevdirmek damarı kurusun!,birinin huysuzluğuna öfkelenildiğinde söylenen bir ilenme sözü damarı (veya damarları) kabarmak,bir huy veya duygu güçlü bir biçimde ortaya çıkmak damarı tutmak,"kötü huyu, aksiliği depreşmek, inatlaşmak" damardan girmek,karşısındaki kişiyi en fazla etkileyebilecek noktadan konuya girmek damar,Canlı varlıklarda kanın veya besleyici sıvıların dolaştığı kanal damarcık,Küçük damar damar damar,Çok damarlı damardaraltan,"Damarların kas tabakasını büzerek kanın dolaşımını çabuklaştıran veya düzenleyen (sinir, madde)" damargenişleten,"Damarların kas tabakasını gevşeterek çapını büyüten (sinir, madde)" damarı bozuk,"Huysuz, sinirli, aksi, geçimsiz (kimse), damarsız" damarlandırma,Damarları yetersiz olan bir organa yeni damarlar eklemeyi amaçlayan ameliyat damarlanma,"Bir organın, bir bölgenin damarlarının belirginleşmesi durumu" damarlanmak,Damarlı duruma gelmek damarlı,Damarı olan damar sertliği, İç katmanında yağ ve çeşitli gözelerin toplanması sonucu atardamarların duvarının kalınlaşması ve esnekliğini kaybetmesi damarsız,Damarı olmayan damar tabaka,Göz küresinin içinde ince kan damarlarından oluşan iç katman damar tıkanıklığı,Çeşitli sebeplerle atardamar veya toplardamarda kan akışının engellenmesi damasko,"Çoğunlukla döşemelik olarak kullanılan, keten ve ipek karışımı bir kumaş türü" damat,"Evlenmekte olan bir erkeğe, evlenme töreni sırasında verilen ad, güveyi" damat girmek,aileye güveyi olarak katılmak dama tahtası,Üzerinde dama oynanan tahta dama taşı,Dama oynanan taş dama taşı gibi oynatmak,birini sık sık bir yerden bir yere göndermek veya atamak damatlık,"Damat olma durumu, güveyilik" damdazlak,Saçı olmayan (kimse) ... damgasını vurmak,biri hakkında kötü bir yargıya varmak damga yemek,biri kötü bir yargıya veya nitelenmeye uğramak damga,"Bir şeyin üzerine bir nişan, bir işaret basmaya yarayan araç" damga vurmak,damgalamak damgacı,Damga vurmakla görevli kimse damgacılık,Damgacının yaptığı iş damga harcı,Kamuya ait mal ve hizmetlere vatandaşın katkı payı olarak ödediği vergi damgalama,Damgalamak işi damgalamak,"Bir şeyin üzerine damga ile işaret yapmak, damga vurmak" damgalanma,Damgalanmak işi damgalanmak,Damgalama işine konu olmak damgalatma,Damgalatmak işi damgalatmak,Damgalama işini yaptırmak damgalayış,Damgalama işi damgalı,"Damgası olan, damgalanmış olan" damga pulu,Resmî işlemlerde belgelere yapıştırılan pul damgasız,"Damgalanmamış, damgası olmayan" damga vergisi,Kişiler veya kuruluşlar arası hukuki işlemlerin geçerliliğini belgeleyen kâğıtlardan alınan vergi damıtıcı,İmbik damıtık,"Damıtma yoluyla, damıtılarak elde edilmiş olan" damıtılma,Damıtılmak işi damıtılmak,Damıtma işi yapılmak veya damıtma işine konu olmak damıtma,"Damıtmak işi, taktir" damıtmak,"Gaz ürünler elde etmek için, bazı katı nesneleri ısı yoluyla temel ögelerine ayrıştırmak, imbikten çekmek, taktir etmek" damızlık,Yalnız dölü alınmak için yetiştirilen yüksek nitelikli (hayvan) dam koruğu,"Dam koruğugillerden, bir veya çok yıllık türleri olan, ılık iklimlerde yetişen otsu bir bitki (Sedum)" dam koruğugiller,İki çeneklilerden örnek bitkisi dam koruğu olan bir bitki familyası damla,"Yuvarlak biçimde, çok küçük miktarda sıvı, katre" damla inmek,felç olmak damlaya uğramak,"yüreğine inmek, felç olmak" damlacık,Küçük damla damla damla,Damlalar biçiminde damla hastalığı,"Organizmadaki ürik asidin atılmayarak vücudun bazı yerlerinde, özellikle ayak başparmağında, topuk ve eklem yerlerinde birikmesinden ileri gelen, ağrı ve şişlerle ortaya çıkan hastalık, nikris, gut" damlalık,"Bir sıvıyı damla damla akıtmak için bir ucuna kauçuktan yapılmış başlık geçirilmiş, öbür ucu sivri, cam veya plastikten araç" damlama,Damlamak işi damlamak,Damla durumunda tane tane düşmek damlaya damlaya göl olur,`azar azar olagelen şeyler birikerek önemli bir niceliğe ulaşacağı için küçümsenmemelidir` anlamında kullanılan bir söz damla sakızı,"İri taneli, parlak ve çok sevilen bir sakız türü" damla taş,"Tıraş edilmeyerek yuvarlak ve cilalı bırakılmış, değerli veya yarı değerli taş" damla taşı,Yapılarda süs ögesi olarak kullanılan damla biçiminde taş damlatılma,Damlatılmak işi damlatılmak,Damlatma işi yapılmak damlatma,Damlatmak işi damlatmak,Damla damla akıtmak damlı,Damı olan damper,"Bir şasinin üzerine takılmış, inip kalkan kasası olan, kendinden hareketli, yükü boşaltan düzen" damperli,Damperi olan dumping,343 düşürüm damsız,Damı olmayan danalar gibi bağırmak (veya böğürmek),"çok kuvvetle bağırmak, haykırmak" dananın kuyruğu kopmak,beklenen veya korkulan sonuç gerçekleşmek dana,"İneğin, sütten kesildikten sonra bir yaşına kadar olan yavrusu" danaayağı,"Yılanyastığıgillerden, yaprakları lekeli bir bitki (Arum)" danaburnu,"Toprak içinde yaşayıp bitkilere, köklerini keserek zarar veren bir böcek, kök kurdu (Gryllotalpa vulgaris)" danacı,Dana çobanı dana derisi,Ölü buzağından elde edilen ve tirşe yapımında kullanılan özel deri danadili,Sayfaların dar olan üst kenarından birleştirilmiş bir cönk türü dana eti,Dananın kesilip parçalanmış eti dana humması,Buzağıyı doğurduktan sonra inekte ortaya çıkan bir hastalık türü danakıran otu,"Salepgillerden, bataklık yerlerde yetişen bir bitki (Epipactis)" Danca,Danimarka dili dan dan,"Kaba, kırıcı bir biçimde" dandini,"(da'ndini) Düzensiz, karışık, darmadağınık" dandini bebek,Yaşına yakışmayacak davranışlarda bulunan kimse dan dun,Karşılıklı atılan silahların sesi dan dun konuşmak (veya etmek),"yerli yersiz, ileri geri konuşmak" dane,Kuş yemi dang,"Başta, kaslarda ve oynaklarda ağrılar yapan, vücutta kızıl lekeler gösteren, ateşli ve salgın bir hastalık" dangadak,Ansızın dangalak,"Akılsız, düşüncesiz kimse" dangalakça,Dangalağa yakışır dangalaklık,Dangalak olma durumu dangıl dungul,"Kaba saba, yersiz ve lüzumsuz bir biçimde" dangırdama,Dangırdamak işi dangırdamak,"Yüksek sesle, bağıra bağıra konuşmak" danış,"Önemli bir konuda birkaç kişinin bir arada konuşması, müşavere" danışık,"Olmayan bir durumu varmış gibi göstermek veya olduğundan başka anlatmak için önceden yapılan anlaşma, muvazaa" danışıklı,"Gerçekte olmadığı hâlde bir anlaşma sonunda öyle gösterilen, muvazaalı" danışıklı dövüş,"Başkalarını aldatmak veya atlatmak için önceden yapılmış gizli anlaşmaya dayanan davranış, şike" danışıklık,"Danışıklı olma durumu, muvazaa" danışılma,Danışılmak işi danışılmak,Danışma işi yapılmak danışma,"Danışmak işi, müşavere, istişare, müzakere, meşveret" danışma bürosu,Bazı kuruluşların işleriyle ilgili olarak sorulacak soruları cevaplamak üzere açılmış büro danışmak,"Bir iş için bilgi veya yol sormak, görüş almak, istişare etmek, müracaat etmek, meşveret etmek" "danışan dağı aşmış, danışmayan düz yolda şaşmış","`bilmediği şeyi bir bilene soran, en zor işlerin bile üstesinden gelir; sormayan ise güçlükler içinde yuvarlanır gider` anlamında kullanılan bir söz" danışma meclisi,1982 Anayasasını hazırlayan ve Kurucu Meclisi oluşturan organlardan biri danışman,"Bilgi ve düşüncesi alınmak için kendisine danışılan görevli kimse, müşavir" danışmanlık,"Danışmanın yaptığı görev, müşavirlik" Danimarka kırmızısı,"Kılları kırmızı, ortalama 600 kilogram ağırlığında, iri yapılı, sert koşullara uyum sağlayan bir sütçü sığır ırkı" Danimarkalı,Danimarka halkından veya bu halkın soyundan olan kimse daniska,Âlâ daniskasını yapmak,bir işi her yolu deneyerek gerçekleştirmek danişment,"Tanzimattan önce, kadıların yanında yetişmek üzere görevlendirilen kimse" dans,"Müzik temposuna uyularak yapılan ve estetik değer taşıyan düzenli vücut hareketleri, raks" dans etmek,müzik temposuna uyarak estetik değer taşıyan vücut hareketleri yapmak dansçı,Dans eden kişi dansimetre,Yoğunlukölçer danslı,Dans edilen dansör,Dans etmeyi meslek edinmiş erkek dansörlük,Dansörün işi veya mesleği dansöz,Dans etmeyi meslek edinmiş kadın dansözlük,Dansözün işi veya mesleği danssız,Dans edilmeyen dantel,"Her türlü iplikle örülen veya bir kumaşın kenarına işlenen türlü biçimde ince ve ağ görünümünde örgü, tentene" dantel ağacı,"Dulaptal otugillerden, Antil Adaları'nda yetişen, sünger gibi kullanılan, kabuk lifleri dantele benzeyen bir ağaç (Lagetta)" dapdar,Çok dar dapdaracık,Çok dar darda kalmak,paraca sıkıntı içine girmek darda bulunmak,bir şeyin sıkıntısını çekmek dara getirmek,aceleye getirmek dara gelmek,aceleye gelmek dara düşmek,para sıkıntısına düşmek dara boğmak,birinin güç durumundan yararlanmak dar kaçmak,istemediği bir çevreden kendini dışarı atmak dar gelmek,sıkıntı ve huzursuzluk vermek dar,"İçine alacağı şeye oranla ölçüleri yetersiz olan, geniş ve bol karşıtı" dar,İdam mahkûmlarını asmak için dikilen direk dara,Kabıyla birlikte tartılan bir nesnenin kabının ağırlığı darasını almak,içine bir şey konulacak kabın ağırlığını tartmak darasını düşmek,kabın ağırlığını hesaba katmamak daraya atmak (veya çıkarmak),değer vermemek daraban,"Kalp vuruşu, kalp atışı" daracık,Çok dar daraç,Dar dar açı,Ölçüsü 90 dereceden küçük olan açı dara dar,"Güçlükle, ancak, son dakikada" darağacı,"İdam cezası alanları asmak için kurulan sehpa, yağlı ip" darağacına çekmek,idam cezası alan bir kimseyi asmak daralış,Daralma işi daralma,Daralmak işi daralmak,"Dar duruma gelmek, küçülmek" daraltı,Dar gibi görünme veya olma daraltıcı,Boruların çaplarını daraltmakta kullanılan bağlantı parçası daraltılma,Daraltılmak işi daraltılmak,Daraltma işi yapılmak daraltma,Daraltmak işi daraltmak,Dar duruma getirmek dar aralık,Borsada hisse senetlerinin alım satım emirlerinin verilmesi sırasında geçen kısa süre darasız,Darası alınmamış daraşlık,"Sıkıntılı ortam, durum, darlık" darbe,"Vuruş, çarpış" darbe almak,kötü bir duruma düşmek darbe vurmak (veya indirmek),iyi olan bir durumu kötüye dönüştürmek darbe (veya darbeyi) yemek,gücü sarsılmak darbeci,"Vuran, çarpan kimse" darbecik,Hafifçe vuruş darbecilik,Darbeci olma durumu darbeleme,Darbelemek işi darbelemek,"Vurmak, çarpmak" darbımesel,"Atasözü, atalar sözü" dar boğaz,Kanyon darbuka,"Toprak veya madenden yapılan, bir yanı açık, vurmalı çalgı" darbukacı,Darbuka çalan kimse darbukacılık,Darbukacının işi veya mesleği darca,"Biraz dar, pek geniş olmayan" dardağan,Palmiye cinsinden bir ağaç (Celtis tournefortii) dar gelirli,"Geliri normal bir geçim sağlamaya yetişmeyen, geçim sıkıntısı çeken (kimse)" dargın,"Darılmış olan, küs, küskün" dargın durmak,küskün durumda olmak dargınlaşma,Dargınlaşmak işi dargınlaşmak,Dargın bir durum almak dargınlık,"Dargın olma durumu, küslük" dar görüşlü,"Yeni ve değişik görüşleri benimsemeyen, anlayış göstermeyen (kimse), kısa görüşlü" dar hat,Dar demir yolu darı,"Buğdaygillerden, kuraklığa dayanıklı bir bitki, akdarı (Panicum miliaceum)" darısı ... başına (veya darısı başına),"bir başarı, bir mutluluk başkası için istendiğinde söylenen bir söz" "darı unundan baklava, incir ağacından oklava olmaz",`kötü gereçle iyi iş görülemez` anlamında kullanılan bir söz darı darına,"Güçlükle ve son anda, güç hâl ile, dar darına" darıdünya,"Dünya, yeryüzü" darıfülfül,"Doğu Hint Adaları'nda yabani olarak yetişen, tırmanıcı, meyveleri 6 santimetre uzunluğunda, 7 milimetre çapında, koni biçiminde, açık esmer renkli, yakıcı ve keskin lezzetli, iştah açıcı bir bitki (Fructus Piperis longi)" darılgan,Çabuk alınıp darılan (kimse) darılganlık,Çabuk alınıp darılma durumu darılma,Darılmak işi darılmaca,`Sakın darılma` anlamında kullanılan darılmaca yok veya darılmaca gücenmece yok deyiminde geçen bir söz darılmak,"Hoşa gitmeyen bir tutum, davranış veya söz dolayısıyla gücenip görüşmez olmak, gücenmek, küsmek, ilgiyi kesmek" darıltma,Darıltmak işi darıltmak,Darılmasına sebep olmak dar kafalı,"Kavrayışı az, anlayışı kıt, yenilikleri benimseyecek yetenekten yoksun (kimse)" darlaşma,Darlaşmak işi darlaşmak,Daralmak darlaştırma,Darlaştırmak işi darlaştırmak,Dar duruma getirmek darlık,Dar olma durumu darmadağın,"Çok dağınık ve karışık, darmadağınık, tarumar" darmadağın etmek,"dağıtmak, karıştırmak" darmadağın olmak,dağınık ve karışık duruma gelmek darmadağınık,Darmadağın darmaduman olmak,karmakarışık bir duruma gelmek darmaduman etmek,karmakarışık bir duruma getirmek darmaduman,Karmakarışık darp,"Vurma, dövme" darphane,Madenî para basılan yer darülaceze,Düşkünlerevi darülbedayi,Güzel sanatlar kuruluşu darüleytam,Yetimlerin barındığı yer darülfünun,Üniversite dar ünlü,"Alt çenenin az açılmasıyla oluşan ünlü: u, ü" darüşşifa,Sağlık yurdu Darvincilik,"Darvin tarafından geliştirilen, canlı türlerinin doğal ayıklanma sonucu, evrim yoluyla basit organizmalardan türediğini ileri süren görüş" dasdaracık,Çok dar dasit,Kuvarslı diyorit birleşiminde olan bir sızıntı kütlesi datif,Yönelme durumu daüssıla,Yurt özlemi dav,"Postu, kaplan postu gibi çizgili bir tür Afrika zebrası (Hippotigris burchelli)" davasını gütmek,sürekli olarak bir konuyu savunmak veya gündemde tutmak dava (veya davayı) yitirmek,dava kaybetmek dava (veya davayı) kazanmak,açılan davada haklı veya suçsuz bulunmak dava (veya davayı) kaybetmek,açılan davada haksız veya suçlu bulunmak dava görmek,açılan davaları incelemek ve sonuca bağlamak davaya bakmak,"açılan davayı incelemek, araştırmak ve sonuçlandırmak" dava,Korunmanın bir hüküm ile sağlanması için yargı organlarına başvurma dava etmek (veya açmak),hukuksal korunmanın bir hüküm ile sağlanması için yargı organlarına başvurmak dava adamı,Bir ülkü uğrunda sürekli çalışan kimse davacın kadı olursa yardımcın Allah olsun,"`seni yargılayacak kişi, senden davacı olan kişi ise elbette kendisini haklı çıkaracak ve sana ağır ceza verecektir` anlamında kullanılan bir söz" davacı olmak,dava etmek davacı,"Dava eden kimse, savlayıcı, müddei" davalaşma,Davalaşmak durumu davalaşmak,Birbiri aleyhinde mahkemeye başvurmak davalı,"Dava edilen (kimse), müddeialeyh" davalık,Davayı gerektiren davar,Koyun ve keçiye verilen ortak ad davar gütmek,"sürüyü otlatmak, korumak ve gerektiğinde süt sağmak" dava vekili,Avukat sayısı beşten az olan yerlerde avukat yetkisini taşıyan meslek adamı davet,"Çağrı, çağırma" davet olunmak,çağrılmak davete icabet etmek,çağrılı olduğu yere gitmek davet etmek,çağırmak davetçi,"Çağrıda bulunan kimse, çağrıcı" davetiye,"Bir toplantıya, bir yere çağırmak üzere düzenlenen davet yazısı, çağrılık" davetkâr,"Çekici, cazibeli (bakış, davranış vb.)" davetli,Çağrılı davetname,Yasal bir iş için gönderilen davetiye davetsiz gelen döşeksiz oturur,`çağrılmadan bir yere giden kimse iyi bir ağırlanma beklememelidir` anlamında kullanılan bir söz davetsiz,Çağrılmayan davlumbaz,Dumanı ve kokuları toplayıp bacaya vermeye yarayan çıkıntı davrandırma,Davrandırmak işi davrandırmak,Birinin davranmasını sağlamak davranış,"Davranma işi, tutum, davranım, muamele, hareket" davranış bilgisi,Görgü kuralları davranışçılık,"Psikolojinin inceleme konusunun davranış olduğuna inanan, bilincin psikolojinin araştırma alanına girdiğini inkâr eden görüş" davranma,Davranmak işi davranma!,`kımıldama!` anlamında kullanılan bir tehdit sözü davranmak,Bir kimseye veya bir şeye karşı belli tavır takınmak davudi,"Kalın, tok ve gür (ses)" "davulu biz çaldık, parsayı başkası topladı","`biz çalıştık, uğraştık, başkası yararlandı` anlamında kullanılan bir söz" davul,"Büyük ve enlice bir kasnağın iki yanına deri geçirilerek yapılan, tokmak ve değnekle çalınan çalgı" davul çalsan işitmez,sağır davul dengi dengine diye çalar,`evlenecek kimselerin birbirlerine denk olması gerekir` anlamında kullanılan bir söz davul gibi,şiş ve gergin davulun sesi uzaktan hoş gelir,`işin içinde olmayanlar o işi kolay veya kârlı sanırlar` anlamında kullanılan bir söz davul çalmak (veya dövmek),davula vurarak ses çıkarmak "davul birinin boynunda, tokmak bir başkasının elinde",`sorumluluk birinde olmasına karşın bir başkasının sözü geçiyor` anlamında kullanılan bir söz davulcu,Davul çalan kimse davulculuk,Davulcunun yaptığı iş davultozu,Gerçekleşmesi imkânsız durum davya,Dişçi kerpeteni dayağa idmanlı olmak,dayak yemeye alışmış olmak dayak yemek,dövülmek dayak atmak,"dövmek, sopa ile dövmek" dayak cennetten çıkmıştır,`dayağın yola getirici bir etkisi vardır` anlamında kullanılan bir söz dayak,"Bir insanı veya bir hayvanı dövme işi, sopa, patak, kötek" dayak arsızı,"Dayaktan korkmaz olmuş, dayak yemeye alışmış (kimse), tokat arsızı" dayak düşkünü,"Dayağa layık olan, dövülmeyi hak eden (kimse)" dayak kaçkını,"Dayak yemeye alışmış, dayaktan korkmayan (kimse)" dayaklama,Dayaklamak işi dayaklamak,Yıkılmaması için bir şeye destek koymak dayaklanma,Dayaklanmak işi dayaklanmak,Dayaklama işi yapılmak dayaklı,Dayak atılan dayaklık,Dayağı hak eden (kimse) dayalı,Dayanmış olan dayalı döşeli,Döşemesi ve eşyası eksiksiz dayama,Dayamak işi dayamak,Yaslamak dayayıp döşemek,"evi, odayı mobilya vb. ile döşemek" dayanak,"Dayanılacak şey, istinatgâh, mesnet" dayanaklı,Dayanağı olan dayanaklık,"Dayanak, destek olma durumu" dayanaklık etmek,"dayanak, destek olmak" dayanak noktası,Yapılarda bir bölümün ağırlığını taşımaya yarayan öge dayanaksız,Dayanağı olmayan dayanç,Sabır dayandırma,Dayandırmak işi dayandırmak,"Dayanmasını sağlamak, istinat ettirmek" dayanıklı,"Dayanabilen, sağlam, güçlü, mukavim, zorlu, stabil" dayanıklılık,"Dayanıklı olma durumu, dayanıklık, metanet" dayanıksız,"Dayanmayan, sağlam olmayan, güçsüz, metanetsiz" dayanıksızlık,"Dayanıksız olma durumu, metanetsizlik" dayanılma,Dayanılmak işi dayanılmak,Dayanma işi yapılmak dayanılmaz,"Karşı konulamaz veya karşı çıkılamaz (kimse veya şey), tahammülfersa" dayanım,"Bir varlığın dış etkilere karşı direnme özelliği, direnç" dayanım ömrü,Dayanma ömrü dayanırlık,"Direnç, mukavemet" dayanış,Dayanma işi dayanışık,"Üyeleri arasında dayanışma bulunan (millet, topluluk, sınıf vb.), mütesanit" dayanışma,"Dayanışmak işi, tesanüt" dayanışmacı,"Dayanışmacılıktan yana olan, solidarist" dayanışmacılık,"Bir topluluğun bütün bireyleri arasında bir dayanışma bulunmasını toplu durumda yaşamanın gereklerinden sayan ve bireycilikle ortaklaşacılık arasında yer alan öğreti, solidarizm" dayanışmak,"Bir topluluğu oluşturan kişiler bir şeyi gerçekleştirmek için duygu, düşünce ve çıkar birliği göstermek, birbirini kollamak, mütesanit olmak" dayanışmalı,Aralarında dayanışma bulunan dayanma,"Dayanmak işi, metanet" dayanmak,"Bir yere yaslanmak, kendini dayamak" dayanma ömrü,"Bir malzemenin kopmasına, kırılmasına ve görevini yapamaz duruma gelmesine kadar göstermiş olduğu direnç, dayanım ömrü" dayantı,Dayanıklık dayatış,Dayatma işi dayatışma,Kendi isteğinde inatlaşma dayatışmak,"Kendi istek ve arzuları doğrultusunda ısrar etmek, inatlaşmak" dayatma,Dayatmak işi dayatmacı,"İstediğini yaptırmada baskı uygulayan, direten, empoze eden" dayatmak,Dayama işini yaptırmak dayattırma,Dayattırmak işi dayattırmak,Dayatma işini yaptırmak dayayış,Dayama işi daye,Dadı dayı,Annenin erkek kardeşi dayılanma,Dayılanmak işi dayılanmak,Güç gösterisinde bulunmak dayılık,Dayı olma durumu dayızade,Dayı oğlu daylak,Dişi deve daz,Dazlak dazlak,"Başında saçı olmayan (kimse, baş), daz" dazlaklaşma,Dazlaklaşmak durumu dazlaklaşmak,"İnsanın tepesindeki saçı dökülmüş olmak, dazlak duruma gelmek" dazlaklık,Dazlak olma durumu dazlama,Dazlamak işi dazlamak,"Güç beğenmek, güç beğenir olmak" "dazlayan daza düşer, kel başlı kıza düşer","`evleneceği kişiyi seçmekte titizlik gösteren kimse çoğu kez istemediği, beğenmediği biriyle karşılaşır` anlamında kullanılan bir söz" "d, D","Türk alfabesinin beşinci sırasında yer alan ve De adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından yumuşak, patlayıcı diş eti ünsüzünü gösterir" de,"Türk alfabesinin beşinci harfinin adı, okunuşu" debagat,Sepicilik debbağ,Sepici debbe,"Kulplu ve ağzı kapaklı bakırdan su kabı, güğüm" debboy,Depo debdebe,Görkem debdebeli,Görkemli debeleniş,Debelenme işi debelenme,Debelenmek işi debelenmek,Bir acının etkisiyle veya bir baskıdan kurtulmak için çırpınmak debi,"Bir akarsuyun herhangi bir kesiminden saniyede geçen suyun hacmi, akım" debil,Bedensel ve zihinsel bakımdan güçsüz debillik,Genellikle vücut yapısı ile ilgili aşırı ve sürekli güçsüzlük debimetre,"Bir borudan akan gaz veya sıvının hacim ve kütle cinsinden debisini kontrol eden, düzenleyen ve ölçen araç" debriyaj,Otomobillerde kavrama yöntemi ile kenetlenmiş iki mili birbirinden ayıran ve çekici mili hareket düzeninde tutarak çekilen milin durmasını ve bu işlem sonunda aracın hareketini sağlayan düzenek debriyaj pedalı,Kavrama pedalı Deccal,Dinî inanışlara göre kıyamete yakın bir zamanda ortaya çıkacak olan yalancı ve kötü yaradılışlı kimse dede,"Torunu olan erkek, büyükbaba, büyükpeder" "dede (veya dedesi) koruk yer, torununun dişi kamaşır",`eskilerin yaptığı yanlış işlerden daha sonrakiler de zarar görür` anlamında kullanılan bir söz dedelik,"Dede olma durumu, büyükbabalık" dediğim dedikçi,"Her isteğini yaptıran, inatçı, iddiacı kimse" dedikodu sermayesi olmak,dedikodusu yapılacak duruma gelmek dedikodu etmek (veya yapmak),birini çekiştirmek dedikodu çıkarmak,birisi hakkında dedikodu ortaya atmak dedikodu,"Başkalarını çekiştirmek ve kınamak üzere yapılan konuşma, kov, gıybet, kılükal" dedikoducu,"Çok dedikodu yapan, kovcu, gıybetçi, dillek" dedikoduculuk,"Dedikoducu olma durumu, kovculuk, gıybetçilik, dilleklik" dedikodu kumkuması,İşi gücü dedikodu olan kimse dedirme,Dedirmek işi dedirmek,Demek zorunda bırakmak dedirtme,Dedirtmek işi dedirtmek,Demek zorunda bıraktırmak dedüksiyon,Tümdengelim def,Savma defaten,Ansızın defa,"Kez, kere, sefer, yol" defalarca,"Pek çok kez, defaatle" defans,Savunma defetme,Defetmek işi defetmek,Kovmak defibratör,Yongaları liflerine ayrıştıran özel alet defile,"Giyecekleri tanıtmak amacıyla mankenlerin yaptıkları gösteri, giyim gösterisi" defin,Ölüyü gömme define,"Toprak altına gömülerek saklanmış para veya değerli şeyler, gömü" defineci,Gömü bulmak umuduyla kazı yapan veya yaptıran kimse definecilik,Definecinin yaptığı iş deflasyon,Para kısıtlaması defleme,Deflemek işi deflemek,Defetmek defne,"Defnegillerden, yaprakları güzel kokulu ve yaz kış yeşil olan bir ağaç, develik (Laurus nobilis)" defnedilme,Defnedilmek işi defnedilmek,Defnetme işi yapılmak defnegiller,"Örnek bitkisi defne olan, iki çeneklilerin ayrı taç yapraklılarından, yaprakları kokulu birçok türü içine alan bir bitki familyası" defnetme,Defnetmek işi defnetmek,"Ölüyü gömmek, toprağa vermek" defne yaprağı,Çeşitli yiyeceklere güzel koku versin diye katılan yaprak defnolunma,Defnolunmak işi defnolunmak,"Ölü gömülmek, toprağa verilmek" defo,"Kusur, özür, bozukluk" defolma,Defolmak işi defolmak,"Savuşmak, çekilip gitmek" defol!,"`savuş git, uzaklaş` anlamında kullanılan bir söz" defolu,"Defosu olan, bozuk, özürlü, kusurlu, ayıplı (kumaş, giysi, mal vb.)" deformasyon,"Biçimi bozulma, biçimsizleşme" deforme,"Biçimi, kalıbı bozulmuş" deforme olmak,"biçimi, kalıbı bozulmak" defosuz,"Defosu olmayan, sağlam" defroster,343 buzçözer defter tutmak,işlem veya hesapları düzenli olarak bir deftere geçirmek defterini dürmek,öldürmek defterinde yazmamak,kitabında yer almamak defterinde olmamak,"sahip bulunmamak, tabiatında bulunmamak" defteri kapamak (veya kapatmak),söz konusu işi artık yapmaz olmak defteri dürülmek,ölmek defter açmak,para yardımı veya gönüllü toplamaya girişmek defter,"Genellikle hafif bir kapak içerisinde, yazı yazmak için bir araya tutturulmuş kâğıt yaprakları" defterden (veya defterinden) silmek,"birinin adını anmaz olmak, dost saymaz olmak" defterci,Defter yapan veya satan kimse deftercilik,Deftercinin yaptığı iş defterdar,Bir ilin para işlerini yöneten en üst düzeydeki görevli defterdarlık,Defterdar olma durumu defter emini,Bir ilin tapu işlerine bakan en üst düzeydeki görevli defterhane,Osmanlı Devleti sınırlarındaki bütün toprak kayıtlarını içine alan ana defterlerin bulunduğu ve bunlara özgü işlerin görüldüğü daire defterihakani,Osmanlı Devleti'nde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü defterikebir,Büyük defter değdiriş,Değdirme işi değdirme,Değdirmek işi değdirmek,"Değmesini sağlamak, değmesine yol açmak" değer,"Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet" değer biçmek,"bir şeyin değerini belirtmek, bir şeye değer koymak" değer vermek,"değerli saymak, önem vermek" değer analizi,Bir ürünün her parçasının veya ekonomik işlemin her basamağının sistemli bir biçimde çözümlenip katma değerinin hesaplanması ve maliyetle ilişkisinin meydana çıkarılması işi değer artırma,Fiyatını yükseltme değerbilir,"Değeri olan şeyleri, kimseleri koruyan veya sayan, iyilikbilir, kadirbilir, kadirşinas (kimse)" değerbilirlik,"Değerbilir olma durumu, iyilikbilirlik, kadirbilirlik, kadirşinaslık" değerbilmez,"Değeri olan şeyleri, kimseleri korumayan veya saymayan, iyilikbilmez kimse, kadirbilmez" değerbilmezlik,"Değerbilmez olma durumu, kadirbilmezlik" değer düşürme,"Fiyatını indirme, değerini aşağıya çekme" değer düşürümü,"Paranın altın veya yabancı bir paraya göre değerinin düşürülmesi, satın alma gücünün azalması, devalüasyon" değer kuramı,Değerlerin önem sıralarını ve bu arada en yüksek değeri araştırarak bir değer ölçüsü bildiren felsefe kuramı değerleme,Değerlemek işi değerlemek,Değer belirtmek değerlendirilme,"Değerlendirilmek işi, kıymetlendirilme" değerlendirilmek,"Değerlendirme işi yapılmak, kıymetlendirilmek" değerlendirme,"Değerlendirmek işi, kıymetlendirme" değerlendirmek,Bir şeyi yerinde ve yararlı bir yolda kullanmak değerlenme,"Değerlenmek işi, kıymetlenme" değerlenmek,"Değer kazanmak, değeri artmak, değer sağlamak, kıymetlenmek" değerli,"Değeri olan veya değeri yüksek olan, kıymetli, kıymettar" değerli kâğıt,Üzerinde herhangi bir değer bulunan ve elinde bulunduranın her an yarar sağlayabileceği para değerlilik,"Değeri olma durumu, kıymetlilik, kıymettarlık" değersiz,"Değeri olmayan veya değeri çok az olan, önemsiz, kıymetsiz, naçiz" değersizlik,"Değersiz olma durumu, değer düşümü, kıymetsizlik" değer yargısı,Bir değerlendirme getiren yargı değgin,"İlişkin, üstüne ait, dair, müteallik" ...-inde değil,bir şeyin söylenen niteliğine önem vermemeyi anlatan bir söz değil mi ki,"madem, mademki" değil,İsim cümlelerini olumsuz yapmak için kullanılan bir söz değim,Liyakat değimli,Liyakatli değimsiz,Liyakatsiz değin,Dek değin,Sincap değini,Değinme değiniş,Değinme işi değinme,"Değinmek işi, temas" değinmek,"Bir konuyu ele alarak ondan kısaca söz etmek, dokunmak, temas etmek" değinti,Temas değirme,Değirmek işi değirmek,"Duyurmak, bildirmek, ulaştırmak" değirmen,İçinde öğütme işi yapılan yer "değirmen iki taştan, muhabbet iki baştan",`karı koca arasında karşılıklı sevgi bulunmalıdır` anlamında kullanılan bir söz değirmenden gelenden poğaça umarlar,"`başka bir yerden gelen kimseden, geldiği yerle ilgili, küçük de olsa bir armağan beklenir` anlamında kullanılan bir söz" değirmene gelen nöbet bekler,`bir şeyden birçok kimse yararlanacaksa herkes geliş sırasıyla işini görmek üzere beklemelidir` anlamında kullanılan bir söz değirmenin suyu nereden geliyor?,`bu işin masrafını karşılayacak para nasıl kazanılıyor?` anlamında kullanılan bir söz değirmenci,Değirmen işleten kimse değirmencilik,Değirmencinin yaptığı iş değirmenlik,Değirmende öğütülmek için ayrılmış (tahıl) değirmen taşı,"Değirmende, dönerek taneleri ezen yuvarlak taş" değirmen taşının altından diri çıkar,`en ağır şartlarda bütün güçlükleri yener` anlamında kullanılan bir söz değirmi,Yuvarlak değirmileme,Değirmilemek işi değirmilemek,Yuvarlak biçime sokmak değirmileşme,Değirmileşmek işi değirmileşmek,Değirmi duruma gelmek değirmilik,"Değirmi olma durumu, yuvarlaklık" değirmi sakal,Değirmi bir biçimde kesilmiş sakal değiş,Değme işi değiş etmek,bir şey verip yerine başka bir şey almak değişen yıldız,Parlaklığı zamana bağlı olarak değişme gösteren yıldız değişici,"Biçimden biçime giren, değişken" değişik,"Değiştirilmiş, muaddel" değişiklik yapmak,değiştirmek değişiklik,Değişik olma durumu değişiklik önergesi,"Bazı kanun maddelerinin amaca daha uygun olması için Türkiye Büyük Millet Meclisine yapılan öneri, değişiklik teklifi" değişiklik teklifi,Değişiklik önergesi değişim,"Bir zaman dilimi içindeki değişikliklerin bütünü, değişme" değişimli,Değişme özelliği gösteren değişimli ünsüzler,"Ünsüz uyumuna bağlı olarak ötümlülük ve ötümsüzlük bakımından birbirinin yerine geçen ünsüzler: p / b, ç / c, t / d, k / g, k / ğ" değişim yönetimi,"Hızla değişen bir ortamda ayakta kalabilmek ve rakiplerin önüne geçebilmek için şirketin kendini yenilemesi, değişim fırsatlarını çözümleyip ortaya çıkan potansiyeli değerlendirmesi ve en uygun stratejinin belirlenip bunun uygulanması için yeniden örgütlenme ve yapılanma işi" değişinim,"Genlerde veya kromozomlarda oluşan hasara bağlı olarak ortaya çıkan ve sonraki kuşağa aktarılabilen kalıcı hücresel değişiklik, mutasyon" değişinimci,"Değişinimcilik yanlısı, mutasyonist" değişinimcilik,"Canlı bir varlıktaki soya çekimin, genlerin bazı özel durumlarının yitirilmesi, yeniden oluşması veya değişmesi yüzünden aniden değişebileceğini ve bu değişmenin, türlerin oluşmasında ana yol olduğunu ileri süren kuram, mutasyonizm" değişiş,Değişme işi değişke,Varyant değişken,"Değişme özelliği gösteren, çok değişen, değişebilir, kararsız, değişici, mütehavvil" değişkenlik,Değişken olma durumu değişkin,"Değişikliğe uğramış, değişik, muaddel" değişkinlik,Değişkin olma durumu değişme,Değişmek işi değişmek,"Başka bir biçim veya duruma girmek, tahavvül etmek" değişmez,"Aynen kalan, değişikliğe uğramayan" değiştirge,"Bir değişiklik yapılması için verilen önerge, tadil teklifi" değiştirgeç,Röle değiştiriliş,Değiştirilme işi değiştirilme,Değiştirilmek işi değiştirilmek,Değiştirme işi yapılmak değiştirim,Değiştirme işi değiştirme,"Değiştirmek işi, tebdil, tahrif" değiştirmek,"Başka bir biçime sokmak, değişikliğe uğratmak" değiştirtme,Değiştirtmek işi değiştirtmek,Değiştirme işini yaptırmak değiş tokuş,Değişim değme,"Değmek işi, temas" değme,"Her, herhangi bir, gelişigüzel, rastgele" değmek,"Aralık kalmayıncaya kadar birbirine yaklaşmak, dokunmak, temas etmek" değme gitsin,"`anlatılması güç, anlatılamaz` anlamında kullanılan bir söz" değme keyfine,söz konusu işten çok hoşlanıldığını anlatmak için kullanılan bir söz değme sarhoşa yıkılana kadar gitsin,"`kendi aklını beğenip başkasını dinlemeyen kimseyi gittiği yanlış yoldan döndürmeye kalkmayın, bırakın cezasını çeksin` anlamında kullanılan bir söz" değmesin yağlı boya!,"genellikle bir şey taşınırken kalabalıktan yol istemek için `açılın, çekilin, yol verin!` anlamında kullanılan bir söz" değmek,Değerinde olmak değnek,"Elde taşınacak incelikte düzgün ağaç, sopa, çomak" değnek gibi,çok zayıf ve ince değnekçi,"Motorlu taşıtların çalıştığı yerlerde yolcuların binişi ve taşıtların sıra düzenini sağlayan kimse, kâhya" değnekçilik,Değnekçinin yaptığı iş değnekleme,Değneklemek işi değneklemek,Değnekle vurmak deh,"Binek veya koşum hayvanlarını yürütmek için söylenen bir söz, dah" deha,"İnsan zekâsının, insan kişiliğinin erişebileceği en yüksek düzey, dâhilik" dehalet,"Sığınma, korunma" dehhaş,"Aşırı korku verici, dehşet saçıcı" dehleme,Dehlemek işi dehlemek,Hayvanı `deh` diyerek yürütmek dehlenme,Dehlenmek işi dehlenmek,Dehleme işi yapılmak dehletmek,"Aşağılamak, hor görmek" dehliz,"Üstü kapalı, dar ve uzun geçit" dehşet saçmak,ortalığa korku vermek dehşet,"Bir tehlike veya korkunç bir şey karşısında duyulan ürküntü, yılgı" dehşete düşürmek,"çok korkutmak, dehşete kapılmasına sebep olmak" dehşete kapılmak (veya düşmek),çok korkmak dehşetlenme,Dehşetlenmek işi dehşetlenmek,Dehşete kapılmak dehşetli,Korku veya ürküntü veren dejenere,Soysuz dejenere etmek,soysuzlaştırmak dejenere olmak,soysuzlaşmak dejenereleşme,Dejenereleşmek işi dejenereleşmek,Soysuzlaşmak dejenerelik,Soysuzluk dek,"Bir işin, bir durumun sona erdiği zaman veya yer, kadar, değin" dek,"Düzen, hile, entrika" deke düşmek,"hileye, oyuna gelmek" dekadan,XIX. yüzyıl sonlarında Fransa'da natüralistlere karşı çıkan sembolizm akımına öncülük etmiş olan sanatçı dekadanlık,Dekadan olma durumu dekagram,On gram ağırlığında bir ölçü birimi dekalitre,On litre hacminde bir ölçü birimi dekametre,10 metre uzunluğunda bir ölçü birimi dekan,Üniversitelerde bir fakültenin yönetiminden sorumlu profesör dekanlık,Dekan olma durumu dekar,1000 m² değerinde yüzey ölçü birimi Dekartçı,Dekart felsefesini benimseyen Dekartçılık,Dekart'ın felsefesi dekaster,10 metreküplük hacim ölçüsü birimi dekatlon,"Uzun atlama, gülle atma, cirit atma, yüksek atlama, disk atma, sırıkla yüksek atlama, 100, 400 ve 1500 metre koşuları ile 110 metre engelli koşusundan oluşan atletizm yarışması" dekatloncu,Dekatlon yarışmalarına katılan atlet deklanşör,Bir devre kesicinin işleyişini etkileyerek açılmasını önleyen düzen deklarasyon,"Bildirme, duyurma, ilan etme" deklare,`Bildirilmek; gümrüklerde vergi konusu olacak eşya vb.ni resmî makama bildirmek` anlamlarındaki deklare etmek birleşik fiilinde geçen bir söz dekolte,Açık giyim dekolte konuşmak,açık saçık konuşmak dekont,Hesap belgesi dekor,"Tiyatro, sinema ve televizyonda sahneye konulan eserin yazıldığı yerin ve geçtiği çağın özelliklerini belirleyen perde, aksesuar vb. ögelerin bütünü" dekorasyon,Dekor yapma işi dekoratif,"Dekor olarak kullanılan, süslemeye yarayan, süsleyici, tezyinî" dekoratör,"Tiyatro, opera vb. dekorlarını tasarlayan sanatçı" dekoratörlük,İç mimarlık dekorcu,Mesleği dekor yapmak olan sanatçı dekorculuk,Dekorcunun yaptığı iş dekore,`Bir yere süsleme amacıyla düzen vermek` anlamındaki dekore etmek birleşik fiilinde geçen bir söz dekovil,"Ray aralığı 60 santimetre veya daha az olan, araçları buhar, hayvan veya insan gücüyle yürütülen küçük demir yolu" dekstrin,Nişastanın bölünmesinden elde edilen zamklı bir madde (C6 H10 O5) dekstroz,Nişasta şekeri delalet,Kılavuzluk delalet etmek,yol göstermek deldirme,Deldirmek işi deldirmek,Delme işini yaptırmak delecek,Delgeç delegasyon,Herhangi bir topluluğu temsil etmekle görevli yetkili kurul delege,"Kendisine yetki verilerek bir yere veya birinin katına gönderilen kimse, elçi, murahhas" delegelik,"Delegenin görevi, murahhaslık" delep delep,"Parlayarak, parıl parıl" delepmek,Parlamak delgeç,"Mukavva, kâğıt, kayış, maden vb.nde delik açmaya yarayan araç, delecek, zımba" delgi,Matkap delgiç,"Ucu sivri demirli, ağaçtan tutacak yeri olan ve tütün dikmeye yarayan araç" "deliye bal tattırmışlar, çarşıda katran bırakmamış","`aklı kıt olan kimse, bir kez hoşuna gitmiş olan şeye benzettiği nesneyi, gerçekten ona benzemese de elde etmeye çalışır` anlamında kullanılan bir söz" deliye her gün bayram,her fırsattan yararlanarak bayrammış gibi davrananlara ve her şeyi eğlenceli yönden alanlara söylenen bir söz "deliye taş atma, başını yarar",`davranışlarında çılgınlık bulunan kimseye dokunma yoksa sana öyle çılgınca saldırır ki yaptığına pişman olursun` anlamında kullanılan bir söz ... delisi (olmak),bir şeye aşırı derecede düşkün (olmak) deliye dönmek,çok sevinmek "deli arlanmaz, soyu arlanır","`densizce, delice iş yapanlar yaptıklarından utanacak durumda değillerdir ama ailesi, yakınları onların davranışlarından üzüntü duyarlar, utanırlar` anlamında kullanılan bir söz" delinin eline değnek vermek,kötülük yapabilecek bir kimsenin davranışlarını kolaylaştırmak deliden al uslu haberi,"`deli, sır saklamasını bilmediği için haberin doğrusu ondan alınır` anlamında kullanılan bir söz" deli saraylı gibi,"acayip biçimde giyinen, takıp takıştıran (kimse)" deli Raziye gibi,delice davranışlarda bulunan (kız veya kadın) deli pösteki sayar gibi,"çok karışık, çok ayrıntılı, sıkıcı bir işle uğraşma" deli,"Aklını yitirmiş olan, akli dengesi bozulmuş olan, mecnun" deli olmak,birini çok sevmek deli kızın çeyizi gibi,bir arada sergilenen ve birbirine yakışmayan (eşya) "deli ile çıkma yola, başına getirir bela","`deli, kendisiyle arkadaşlık edenin başına çeşit çeşit dert açar` anlamında kullanılan bir söz" deli olmak işten değil,"densiz davranışlar, güç durumlar veya duyulan öfke karşısında düşülen çaresizliği anlatan bir söz" deli etmek,çılgına çevirmek deli deliyi görünce çomağını (veya değneğini) saklar (veya gizler),"`saldırgan kimse, kendisi gibi birine saldırmaktan çekinir` anlamında kullanılan bir söz" "deli deliden hoşlanır, imam ölüden","`kişi, kendisine benzeyen veya yarar sağlayacağı kimseden hoşlanır` anlamında kullanılan bir söz" "deli deli akanı, bura bura tıkarlar","`aşırı ve ölçüsüz davrananlara karşı önleyici, sert tedbirler alınır` anlamında kullanılan bir söz" deli dana (veya danalar) gibi dönmek,ne yapacağını bilemeyerek şaşkınca davranmak deli çıkmak,çıldırmak deli bayrağı açmak,âşık olmak deli gibi,"deliye yaraşır davranışta, delicesine" deli alacası,Birbirini tutmayan parlak renklerden oluşan deli bal,"Arıların zehirli çiçeklerden topladıkları bal, acı bal" deli balta,"Acımasız, gaddar, zalim (kimse)" delibaş,Koyunlarda ve danalarda görülen tehlikeli bir hastalık deli bozuk,"Günü gününe, sözü sözüne uymayan, dengesiz (kimse)" deli bozukluk,Deli bozuk olma durumu delice,"Davranışları aşırı, deli gibi olan" delice doğan,Kartallar takımının kartalgiller familyasından bir tür kuş (Falco subbuteo) delicesine,"Aşırı bir biçimde, delice" delici,"Delen, delme işini yapan kimse veya nesne" deli dana hastalığı,"Büyükbaş hayvanlarda görülen, bulaşıcı ve öldürücü bir hastalık" deli divane,"Çılgın, aşırı deli (kimse)" deli divane âşık olmak,aşırı derecede sevmek deli divane olmak,aşırı derecede ilgi göstermek deli dolu,"İlerisini gerisini düşünmeden davranan, rastgele konuşan, patavatsız" deli fişek,Delişmen ve atak (kimse) deli fişeklik,Deli fişek olma durumu deli gömleği,Tehlikeli ve saldırgan delilere giydirilen kolsuz gömlek deli güllabicisi,Güllabi (I) deli ırmak,Akıntısı çok hızlı olan ırmak delik,"Dar, küçük açıklık" "delik büyük, yama küçük",`eldeki imkânlar gerekenden çok az` anlamında kullanılan bir söz delik eğirmek,"hapse girmek, tutuklanmak" deliğe tıkmak,"tutuklamak, hapsetmek" delikanlı,Çocukluk çağından çıkmış genç erkek delikanlılık,Delikanlı olma durumu delik deşik,Her yanı deliklerle dolu delik deşik etmek,"bir canlının vücudunda bir araçla birçok yara, kesik açmak" delik deşik olmak,"bir canlının vücudunda bir araçla birçok yara, kesik oluşmak" delikli boncuk (veya taş) yerde kalmaz,`az çok işe yarayan her şeyin isteklisi bulunur` anlamında kullanılan bir söz delikli,Deliği veya delikleri olan delikliler,Delikli ve sert bir kabukla kaplı bir hücreli hayvanlar takımı deliksiz,Deliği olmayan deliksiz uyku,Derin uyku delil,"İnsanı aradığı gerçeğe ulaştırabilecek iz, emare" delilenme,Delilenmek işi delilenmek,Deli gibi davranmak delilik,"Deli olma durumu, cinnet" deliliğe vurmak,kendini deli gibi göstermek deliliği tutmak,delice davranmak delimsirek,Delice delinme,Delinmek işi delinmek,Delme işi yapılmak deli orman,Çok sık ve gür orman deli otu,"Turpgillerden, bahçelere süs olarak dikilen bir bitki, kuduz otu (Alyssum)" deliriş,Delirme işi delirme,Delirmek işi delirmek,"Deli olmak, aklını yitirmek, çıldırmak" delirtme,Delirtmek işi delirtmek,"Deli etmek, çıldırtmak" deli saçması,"Anlamsız, tutarsız, delice söylenmiş söz" delişmen,Zıpır delişmence,Zıpırca delişmenlik,Zıpırlık delişmenlik etmek,delişmence davranmak delk,"Ovma, ovuşturma" delme,Delmek işi delmek,"Delik açmak, delik duruma getirmek" delta,Yunan alfabesinin dördüncü harfi (Δ) delta kası,Omuz başında bulunan üçgen biçimindeki kas dem,Hazırlanan çayın renk ve koku bakımından istenilen durumu dem çekmek,kuşlar uzun ve güzel ezgiler çıkarmak dem tutmak,bir çalgıya başka bir çalgı veya sesle eşlik etmek dem vurmak,"bir şeyden söz etmek, konu açmak" dem,Kan dem dökmek,kadınlar aybaşında kan yitirmek demagog,Laf cambazı demagogluk,Demagog olma durumu demagoji yapmak,laf cambazlığı yapmak demagoji,Laf cambazlığı demagojik,Laf cambazlığı ile ilgili ... demeye kalmamak,"söylemeye, yapmaya fırsat olmamak" ... demeye getirmek,doğrudan söylemeyip dolayısıyla anlatmak demem o (ki),`benim söylemek istediğim` anlamında kullanılan bir söz deme,Demek işi demeç vermek,"yetkili bir kimse bir konuda yayın organlarına açıklama yapmak, beyanat vermek" demeç,"Yetkili bir kimsenin bir konuda yayın organlarına yaptığı açıklama, beyanat" deyip de geçmemek,önemsemek demek olmak,anlamına geliyor olmak demek ki (veya demek oluyor ki),"şu hâlde, öyle ise" demek istemek,bir şeyi anlatmak istemek demek,bir şey anlamına gelmek demediğini bırakmamak (veya koymamak),"birisi için kırıcı, ağır, ileri geri konuşmak" dediğinden (dışarı) çıkmak,sözünü dinlememek deme!,"(de'me) `gerçek mi?`, `yok canım!` anlamında kullanılan bir şaşma sözü" dediğine gelmek,birinin düşüncesini önce kabul etmezken sonradan doğru bulup kabul etmek dememek,koşullar ne olursa olsun aldırış etmemek diyecek yok,"`eleştirilecek bir yanı yok, söz yok` anlamında kullanılan bir söz" dediği çıkmak,dediği şey gerçekleşmek deme gitsin,"`anlatılması güç, anlatılamaz` anlamında kullanılan bir söz" demek,"Söylemek, söz söylemek" dedi mi,"(dedi'mi) olduğu zaman, olduğunda" der oğlu der,bir şeyin sürekli söylendiğini anlatan bir söz demet,"Bağlanarak oluşturulmuş deste, bağlam" demetçi,Demet yapan kimse demetçik,Küçük demet demetleme,Demetlemek işi demetlemek,"Demet yapmak, demet durumunda ayırıp bağlamak" demetlenme,Demetlenmek işi demetlenmek,Demet yapılmak demetletiş,Demetletme işi demetletme,Demetletmek işi demetletmek,Demet yaptırmak demetleyiş,Demetleme işi demetli,Demet biçiminde olan demevi,"Kanlı, kanı çok (kimse)" demin,"Az önce, demincek, deminden" demincek,Demin deminden beri,Demin deminki,Biraz önceki demir,"Atom numarası 26, atom ağırlığı 55,847, yoğunluğu 7,8 olan, 1510 °C'de eriyen, mavimtırak esmer renkte, özellikle çelik, döküm ve alaşımlar durumunda sanayide kullanılmaya en elverişli element (simgesi Fe)" "demir ıslanmaz, deli uslanmaz","`her nesnenin, her kişinin değiştirilemeyen bir özelliği vardır` anlamında kullanılan bir söz" demir atmak,gemi çıpasını denize salmak "demir nemden, insan gamdan çürür",`nem demiri nasıl paslandırıp çürütürse gam da insanı öylece yıpratır` anlamında kullanılan bir söz demir üzerinde,demirini almış ve kalkmaya hazır (gemi) demir tavında dövülür,`her iş zamanında ve uygun durumda yapılır` anlamında kullanılan bir söz demir taramak,gemi rüzgâr veya akıntı yüzünden çıpasını sürümek demir gibi,çok sağlam demir almak,"gemi yola çıkmak için çıpasını denizden çekmek, gitmeye hazırlanmak" demire vurmak,demir zincirle bağlamak demir ağacı,"İki çeneklilerden, ana yurdu Avustralya olan bir veya iki evcikli bir ağaç (Casuarina)" demirbaştan düşmek,"demirbaş listesinden çıkarmak, kaydını silmek" demirbaş,"Bir yerde kullanılan, bir yere kayıtlı olan, bir görevliden öbürüne teslim edilen dayanıklı eşya" demir bilek,Güçlü kuvvetli (kimse) demir boku,Cüruf demirci,"Demir satan, demir eşya yapan veya onaran kimse" demircilik,Demircinin yaptığı iş demirci mengenesi,Kızgın demiri tutmak için kullanılan kıskaç demir dikeni,"Toprak üzerinde yatık olarak bulunan, boynuz biçiminde dikenli çiçekleri küçük ve açık sarı renkli bir tür bitki (Tribulus terrestris)" demir hat,Demir yolu demirhindi,"Baklagillerden, odunu oldukça sert olan, sıcak iklimlerde yetişen bir ağaç (Tamarindus indica)" demirî,Gri demirkapan,Mıknatıs demir kapı,Irmaklarda gemilerin geçmesine engel olan kayalık yer Demirkazık,Kutup Yıldızı demir kırı,"Siyah, beyaz karışık griye yakın renkte at donu" demirleme,Demirlemek işi demirlemek,"Kapı ve pencerenin kol demirini takmak, kapatmak" demirleşme,Demirleşmek işi demirleşmek,Demir durumuna gelmek demirli,İçinde metal veya karışım durumunda demir bulunan demirli beton,Betonarme demir pası,Demirde oluşan pas Demirperde,"İkinci Dünya Savaşı sonrası soğuk savaş döneminde, batılı ülkelerin kendilerini Doğu Bloku ülkelerinden ayıran sınıra ve bu ülkelere taktıkları ad" demir resmi,Geminin bir limanda demirlemek için ödediği vergi demirsizlik,No Data demir yeri,Limanlarda gemilerin demir atmasına ayrılmış yer demir yolcu,Demir yolu görevlisi demir yolculuk,Demir yolcunun yaptığı iş demir yolu,"Lokomotif, vagon vb. demir tekerlekli taşıtların üzerinde hareket ettiği, paralel iki ray döşenerek yapılan bir yol türü, tren yolu, demir hat" demir yumruk,Güçlü kuvvetli (kimse) demiurgos,"Eflatun felsefesinde evreni yaratan, yaratıcı Tanrı" demkeş,"Dem çeken, güzel ses çıkaran (güvercin)" demleme,Demlemek işi demlemek,Çayı kaynar suyun içine attıktan sonra renk ve koku vermesi için bir süre bekletmek demlendirme,Demlendirmek işi demlendirmek,Demlemek demlenme,Demlenmek işi demlenmek,Demleme işi yapılmak demli,"Çok demlenmiş, koyu (çay)" demlik,İçerisinde çay demlenen emzikli kap demode,Modası geçmiş olan demode olmak,"modası geçmek, gözden düşmek, değerini yitirmek" demograf,Nüfus bilimci demografi,Nüfus bilimi demografik,Nüfus bilimsel demokrasi,"Halkın egemenliği temeline dayanan yönetim biçimi, el erki, demokratlık" demokrat,Demokrasi yanlısı demokratik,Demokrasiye uygun demokratikleşme,Demokratikleşmek işi demokratikleşmek,Demokrasiye uygun biçime girmek demokratikleştirme,Demokratikleştirmek işi demokratikleştirmek,Demokrasiye uygun biçime getirmek demokratlaşma,Demokratlaşmak işi demokratlaşmak,"Demokrasi ilkelerini uygulamak, demokrasiye uygun yapıyı kurmak" demokratlık,Demokrat olma durumu demonstrasyon,Tanıtım gösterisi denaet,Alçaklık denden,"Bir çizelgede alt alta gelen aynı söz veya söz gruplarının tekrar yazılmasını önleyerek kolaylık sağlamak amacıyla kullanılan noktalama işaretinin adı (""), denden işareti" denden işareti,Denden denek,Üzerinde deney yapılan canlı veya şey denek taşı,Mihenk taşı deneme,"Denemek işi, sınama" denemeci,Deneme yazarı denemecilik,Denemecinin yaptığı iş denemek,"Değerini anlamak, gerekli niteliği taşıyıp taşımadığını bulmak için bir insanı, bir nesneyi veya bir düşünceyi sınamak, tecrübe etmek" deneme tahtasına çevirmek,"bir şey üzerinde bilgisizce tedavi, onarım vb. işler yapmak" deneme tahtası,"Üzerinde bilgisizce tedavi, onarım vb. işler yapılan kimse veya şey" deneme yayını,"Radyo, televizyon vb. haberleşme araçlarının başlangıçta işe alışmak ve daha verimli olmak üzere yaptıkları kısa süreli yayın" denenme,Denenmek işi denenmek,Deneme işine konu olmak denet,"Denetleme işi, teftiş" denetçi,"Denetlemeyle görevli kimse, murakıp, kontrolör" denetçilik,"Denetçinin yaptığı iş, murakıplık, kontrolörlük" denetici,Bir işlemin istenilen ölçülerde yürütülmesini denetim altına alan cihaz denetilme,Denetilmek işi denetilmek,Denetleme işine konu olmak denetim,Denetleme denetimci,Denetim işini yapan kimse denetim kurulu,Denetleme kurulu denetimli,Denetlenmiş olan denetimsiz,Denetlenmiş olmayan denetleme,Denetlemek işi denetleme yapmak,kontrol etmek denetlemek,"Bir işin doğru ve usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığını incelemek, murakabe etmek, teftiş etmek, kontrol etmek" denetleme kurulu,"Devlet kuruluşlarında denetim işini yapmakla görevli üyelerin oluşturduğu kurul, denetim kurulu, teftiş heyeti, teftiş kurulu" denetlenme,Denetlenmek işi denetlenmek,Denetleme işine konu olmak deney,"Bilimsel bir gerçeği göstermek, bir yasayı doğrulamak, bir varsayımı kanıtlamak amacıyla yapılan işlem, tecrübe" deneyci,"Deneycilik yanlısı olan, görgücü, ampirist" deneycilik,"Bilginin gözlem, deneme veya duyular ile elde edilebileceğini ileri süren geleneksel öğreti, görgücülük, ampirizm, akılcılık karşıtı" deneyim,"Bir kimsenin belli bir sürede veya hayat boyu edindiği bilgilerin tamamı, tecrübe, eksperyans" deneyim kazanmak,deneyimli duruma gelmek deneyimci,Deneyimi ön plana çıkaran kimse deneyimcilik,Deneyimci olma durumu deneyimli,"Deneyim kazanmış olan, tecrübeli, anaç" deneyimsiz,"Deneyimi olmayan, tecrübesiz" deneyimsizlik,"Deneyimsiz olma durumu, tecrübesizlik" deneyiş,Deneme işi deney kabı,İçinde kimya deneyleri yapılan özel kap deneyleme,Deneylemek işi deneylemek,Deney yapmak deneyli,Deneye başvurulan deneysel,"Deneye başvurularak yapılan, deneyle olan, deneyle ilgili, tecrübi, ampirik" deneyselcilik,"Gerçek bilginin ancak deney yoluyla elde edilebileceğini, bilgilerimizin varsayıma dayanan bir nitelik taşıdığını, gerçeğin insan yaşantısının bir ürünü olarak düşünülmesi gerektiğini, değerler ile ahlaklılığın mutlak değil, toplumsal olduğunu ileri süren öğreti, eksperimantalizm" deneysellik,Deneyle ilgili olma durumu deneysiz,Deneye başvurulmayan deney tüpü,Çoğunlukla kimyasal deneylerde kullanılan bir ucu kapalı cam boru deneyüstü,"Deneyle kazanılması imkânsız, akılla ilgili olan bilgi, transandantal" deneyüstücülük,"İnsan bilgisinin niteliğini ve ilkelerini akıl yoluyla çözmek amacıyla deney alanının ötesine gitmeye çalışan anlayış, mütealiye, transandantalizm" denge,"Bir nesnenin veya bir insanın devrilmeden durma hâli, muvazene, balans" dengeyi sağlamak,"iki kişi, durum veya olay arasında orta yolu bulmak, uyum sağlamak" dengesi bozulmak,dik durumdan düşecek duruma gelmek dengesini kaybetmek,dik durumdayken kontrolünü kaybederek düşmek dengeci,Denge ögesini ön planda tutan dengecilik,Dengeci olma durumu denge kalası,"Aletli jimnastik dalında kullanılan, 1,20 metre yüksekliğinde, 5 metre uzunluğunda, 10 santimetre yürüme yüzeyi olan, piramit biçiminde, iki ayak üzerinde duran, düzgün kalastan yapılmış denge aracı" dengeleme,Dengelemek işi dengelemek,Dengeli duruma getirmek dengelenme,Dengelenmek işi dengelenmek,Dengesi sağlanmak dengeleyici,"Denge sağlayan, dengeleme özelliği olan kimse veya şey" dengeli,"Dengesi olan, muvazeneli, stabil" dengeli kılmak,dengeli duruma getirmek dengeli beslenme,Sağlık için gerekli olan besinleri belirli ölçülerde ve düzenli olarak alma dengelik,Denge sağlayan alet dengesiz,"Dengesi olmayan, muvazenesiz" dengesizleştirme,Dengesizleştirmek işi dengesizleştirmek,Dengesiz duruma getirmek dengesizlik,Bir şeyde denge bulunmaması durumu dengeşik,Dümen sisteminde yelpazenin itme merkezinin yakınına konulan ek dümen denge taşı,Omurgalıların özellikle de memelilerin iç kulak keseciğinde bulunan kalsiyum tuzu deni,"Alçak, kötü, kişiliksiz (kimse)" denilme,Denilmek işi denilmek,Ad verilmek denize çıkmak,gezi veya av için kıyıdan ayrılmak denize açılmak,kıyıdan çok uzaklaşmak denizden (veya denizi) geçip çayda boğulmak,bir işte büyük güçlükleri yendikten sonra önemsiz bir sebeple başarısızlığa uğramak denizden çıkmış balığa dönmek,sudan çıkmış balığa dönmek denizdeki balığın pazarlığı olmaz,"`henüz elde olmayan bir nesnenin alımı, satımı üzerinde konuşulmaz` anlamında kullanılan bir söz" denizdeki balığın karada komisyonculuğunu yapmak,"gerçekte bulunmayan bir konu üzerinde varmış gibi savunuculuğunu yapmak, hayalî konularda gereksiz söz söylemek" "denizde kum, onda para","`parası çok kimse, zengin` anlamında kullanılan bir söz" "deniz dalgasız olmaz, kapı halkasız","`her nesnenin kendisine özgü nitelikleri, kendisinden ayrılmayan özellikleri vardır` anlamında kullanılan bir söz" deniz kenarında dalga eksik olmaz,"`içinde çeşitli olayların geçmesi doğal olan bir ortamda zaman zaman sert çatışmaların, fırtınaların çıkması da olasıdır` anlamında kullanılan bir söz" deniz durmak (veya düşmek),denizdeki fırtına geçmek denize düşen yılana sarılır,`güç bir duruma düşenlerin bundan kurtulmak için her türlü çareye başvurmaları olağandır` anlamında kullanılan bir söz "deniz dalgasız olmaz, gönül sevdasız olmaz",`her denizde az çok dalga bulunduğu gibi her gönülde de bir sevda vardır` anlamında kullanılan bir söz deniz çıkmak,denizde fırtına olmak deniz bindirmek,denizde birden fırtına çıkmak deniz,"Yer kabuğunun çukur bölümlerini kaplayan, birbiriyle bağlantılı, tuzlu su kütlesi" deniz tutmak,deniz taşıtlarında sallantıdan etkilenmek denize indirmek,genellikle yeni yapılan bir aracı kızaklar yardımıyla karadan suya salıvermek deniz akıntısı,Deniz suyunun bazı etkilerle belirli bir yönde yer değiştirmesi deniz alası,Kemikli balıklar takımının alabalıkgiller familyasından denizlerde yaşayan bir tür alabalık (Salmo trutta marina) denizaltı,"Deniz yüzeyinin altında ve üstünde yol alabilen savaş veya araştırma gemisi, tahtelbahir" deniz altı,Deniz altında bulunan denizaltıcı,Denizaltılarda görevli kimse denizaltıcılık,Denizaltıcının yaptığı iş denizanası,"Sölenterlerden, yassı bir diske benzeyen, saydam, serbestçe yüzebilen deniz hayvanı, medüz" denizaslanı,Amerika'nın kuzeybatı kıyılarında yaşayan ve sık renk değiştiren etçil bir tür memeli denizaşırı,Denizlerin ötesinde bulunan deniz ataşesi,"Büyükelçiliklerde görev yapan, deniz kuvvetlerine bağlı askerî üst düzey görevlisi" denizatı,"Başı at başına benzeyen, suda dik duran, kuyruk yüzgeci olmayan, 10-15 santimetre boyunda bir deniz hayvanı (Hippocampus hippocampus)" denizaygırı,Denizlerde yaşayan bir tür vahşi hayvan denizayısı,"Boyu 1,5-2 metre olan, uzun ve yumuşak tüylü postu beğenilen, bitkiyle beslenen bir deniz memelisi (Arctocephalus ursinus)" deniz aynası,Denizin dibini açık ve seçik görebilmek için özel olarak yapılmış cam alet deniz basması,Çöken bir kara parçasına deniz sularının dolması deniz bilimci,Deniz bilimi ile uğraşan kimse deniz bilimi,"Okyanus ve denizlerin fiziksel, kimyasal ve biyolojik özellikleri üzerine deneysel araştırmalar yapan bilim kolu, ana deniz bilimi, oşinografi" deniz buzu,Kutuplara yakın yerlerde soğuk havanın etkisiyle denizlerin üstünde oluşan buz denizçakısı,Süline denizci,Denizle ilgili işlerde çalışan kimse denizcilik,Denizcinin yaptığı iş deniz çulluğu,Kıyı bölgelerinde yaşayan bir tür çulluk deniz depremi,Merkezi denizin dibinde odaklaşan bir tür yer sarsıntısı deniz feneri,"Kıyıların tehlikeli yerlerinde, bazı kaya ve adacıkların üzerinde geceleri deniz taşıtlarına yol gösteren, tepesinde güçlü bir ışık kaynağı olan fener" denizgergedanı,"Balinagillerden, 8-10 metre boyunda, erkeğinin üst çenesinde iki uzun diş bulunan bir deniz memelisi (Monodon monoceros)" denizgülü,Mercanlar sınıfından dokunaçları kısa bir tür hayvan (Actinia) denizgüzeli,Sarıağız deniz hamamı,Kumsal deniz haritası,Denizlerin oluşum ve konumlarını değişik renk ve çizgilerle gösteren harita denizhıyarı,"Denizhıyarlarından, boyu santimetre kadar olabilen, yuvarlak ve yumuşak vücutlu, derisi dikenli bir hayvan (Holothurion)" denizhıyarları,"Örnek hayvanı denizhıyarı olan derisi dikenliler sınıfı, holotüritler (Holothurion)" deniz hukuku,"Devletler hukukunda denizin türlü bölümlerinin durumunu düzenleyen ve devletlerin bu bölümler üzerindeki yetkilerini belirten antlaşma, gelenek vb. niteliğindeki kuralların bütünü" denizısırganları,"Salgıladıkları sıvılarla insan derisinde ısırgan etkisi uyandıran, iri medüzleri içine alan sölenterler sınıfı" denizibiği,Deniz rezenesi deniziğnesi,"Yuvarlak somaklı, vücudu ince ve uzun bir deniz balığı (Syngnathus acus)" deniz iklimi,"Denizlerde, adalarda, yüksek enlemlerde görülen ve sıcaklık oynamaları az olan iklim" denizineği,"Amerika ve Afrika'nın tropikal kıyı sularında yaşayan, 2-3 metre boyunda deniz memelisi (Hydrodamalis gigas)" denizkadayıfı,Esmer su yosunlarından bir deniz bitkisi (Alaria esculenta) deniz kaplumbağaları,"Denizde yaşayan, ayakları yüzgeç biçimindeki kaplumbağalar" deniz kaplumbağası,Denizlerde yaşayan ve ayaklarını yüzgeç gibi kullanan bir deniz hayvanı deniz kazı,Akbaş denizkedisi,"Tüm başlılar takımından, vücudu ince uzun, büyük başlı, derin ve büyük denizlerde yaşayan bir balık, denizmaymunu (Chimaera monstrosa)" denizkestanesi,"Hareket edebilen dikenlerle örtülü, yuvarlak kalker kabuklu, derisi dikenlilerden bir yumuşakça (Echinus esculentus)" deniz kırlangıcı,Balıkçın denizkızı,"Solunumunu hem akciğer hem de solungaçlarıyla yapan, arka üyeleri olmayan, otçul amfibyumlar sınıfından bir hayvan" denizkozalağı,"Konik biçimli kabuğunda bir yarık bulunan, karından bacaklı yumuşakça (Conus)" denizköpüğü,Lüle taşı deniz kulağı,"Açık denizden bir kum setiyle ayrılan veya kıyı dilinin gelişmesiyle göl biçimini alan sığ koy veya körfez, lagün" deniz kuvvetleri,Bir ülkeyi denizden gelecek saldırılara karşı korumak için oluşturulan askerî kuruluşlar denizlaleleri,"Vücutları bir sapla deniz dibine bağlı veya serbest olabilen, beş veya daha fazla kollu, toplu durumda yaşayan derisi dikenlilerden bir sınıf" denizlik,Kayıklarda bordayı aşan dalgaların içeriye girmesine engel olan eğik tahta deniz marulu,"Sığ sularda bulunan, ince levhaya benzeyen yaprakları olan yeşil su yosunu (Ulva lactuca)" deniz mavisi,Deniz renginde koyuca mavi denizmaymunu,Denizkedisi deniz menekşesi,Bir tür çan çiçeği deniz mili,1852 metrelik bir uzunluk ölçüsü birimi deniz motoru,Deniz yollarında yolcu taşımaya yarayan pervaneli ve patenli motorlu gemi deniz ördeği,Fırtına kuşu denizörümceği,Bir tür büyük yengeç (Maja squinado) denizpalamudu,"Kıyı kayalarının üzerinde yapışık olarak yaşayan, beyaz kalkerli plakalarla çevrili, koni biçiminde, küçük, kabuklu bir böcek (Balanus)" denizpelidi,Bir tür deniz böceği denizpırasası,Denizlerde yetişen bir tür yosun deniz piyadesi,Çıkarma harekâtında kıyıya ulaşacak tarzda eğitilen deniz kuvvetlerine özgü sınıf deniz rezenesi,"Maydanozgillerden, deniz kumsallarında bol olarak yetişen, güzel kokulu bir bitki, denizibiği (Crithmum maritimum)" deniz sarmaşığı,"Çok yıllık, sürünücü, beyaz sütlü ve otsu bir bitki (Convolvulus soldanella)" deniz seviyesi,Kara ile denizin birleştiği ve yüksekliğin sıfır olarak kabul edildiği nokta deniz suyu,Bileşiminde değişik tuzlar ve gazlar bulunan su denizşakayığı,"Kayalıklara yapışık olarak yaşayan, dokunaçları çok ve uzun, güzel renkli bir tür polip (Anemonia actinia)" denizşakayıkları,Denizşakayığını içine alan sölenterler alt sınıfı deniztarağı,İki çenetli kabuklu bir tür yumuşakça (Pecten) deniz tavşancılı,Balık kartalı deniztavşanı,"Ağız dokunaçları geniş ve etli, uzun, çıplak vücutlu deniz yumuşakçası (Cyclopterus lumpus)" deniztilkisi,Saban balığı deniz tutması,Dalgaların etkisiyle sallantıların insanda yarattığı baş dönmesi ve kusma biçiminde kendini gösteren rahatsızlık deniz uçağı,Su üzerinden havalanabilecek ve uçuştan sonra yine su üzerine inebilecek biçimde düzenlenmiş hava taşıtı deniz üssü,Stratejik bölgelerde deniz kuvvetlerinin harekâtları yönettiği ve birimlerini konuşlandırdığı askerî merkez denizüzümü,"Yüksekliği 1-2 metre olan, dik dallı, dalları yeşil renkli, yaprakları pulsu ve kın biçiminde dalları sarmış, çalı görünüşünde, meyvesi bezelye büyüklüğünde, kırmızı ve nadiren sarı renkli, çok yıllık bir bitki (Ephedromajor)" deniz yeli,İmbat deniz yılanı,"Yılanlar takımından, çok zehirli, kürek biçiminde yassı kuyruklu, Hint ve Pasifik okyanuslarında yaşayan bir hayvan (Hydrophis)" denizyıldızı,"Denizyıldızlarından, yıldız biçiminde beş kolu olan, kayalıklar üzerinde yaşayan, derisi dikenli bir hayvan (Aster)" denizyıldızları,Örnek hayvanı denizyıldızı olan derisi dikenliler sınıfı deniz yolu,Deniz taşıtlarının izlemek zorunda oldukları yol deniz yolu ile,vapur vb. taşıtlar ile deniz yolu ulaşımı,Liman ve iskeleler arasında deniz taşıtlarıyla yapılan taşıma işi deniz yosunu,Denizlerde biten ve genellikle kıyılarda ve kayalıklarda yoğun olarak görülen bir tür bitki denk düşmek,uygun vakit ve fırsat olmak denk gelmek,"uygun düşmek, uygun gelmek" denk getirmek,"uygun zamanını ve durumunu bulmak, rastlatmak" dengi dengine,uygun olanıyla dengine getirmek,punduna getirmek dengiyle karşılamak,kendisine yapılan bir işin karşılığını aynı değerde iş yaparak vermek denk,Ağırlık bakımından eşit olan denkçi,Denk işleri ile uğraşan veya denk yapan kimse denkçilik,Denkçinin yaptığı iş denk küme,"Bire bir eşlenebilen, eleman sayıları eşit küme" denklem,"İçinde yer alan bazı niceliklere ancak uygun bir değer verildiği zaman sağlanabilen eşitlik, muadele" denkleme,Denklemek işi denklemek,Denk duruma getirmek denklemler sistemi,İki veya daha çok denklemden oluşan ve hepsinin birlikte ortak çözümü istenen takım denklenmek,Denk yapılmak denkleşme,Denkleşmek durumu denkleşmek,"Birbirine denk olmak, denk duruma gelmek" denkleştirme,Denkleştirmek işi denkleştirmek,Birbirine denk duruma getirmek denklik,"Denk olma durumu, eşitlik, müsavat, akreditasyon" denktaş,"Denk, eşit" denli,`Kadar` anlamında üstünlük derecesini belirten bir söz denli,"Ağırbaşlı, sözleri ve davranışları ölçülü olan (kimse)" denlilik,Denli olma durumu denme,Denmek işi denmek,Ad verilmek densiz,Yakışıksız ve saygısızca davranan (kimse) densizlenme,Densizlenmek durumu densizlenmek,Densizlik etmek densizleşme,Densizleşmek işi densizleşmek,Yakışıksız ve saygısızca davranır duruma gelmek densizlik,"Densiz olma durumu, densizce davranış" densizlik etmek,yakışıksız ve saygısızca davranmak denşirme,Denşirmek işi denşirmek,"Bir şeyin yapısını veya niteliğini bozmak, tağyir etmek" deontoloji,Ödev bilimi depar,Çıkış depara geçmek,koşuya veya yarışa hızla başlamak depara kalkmak,koşu veya yarış içinde hızını birdenbire artırmak departman,Bölüm depderin,Çok derin deplasman,Dış saha deplasmana gitmek (veya çıkmak),dış sahaya gitmek depo,"Korunmak, saklanmak veya gerektiğinde kullanılmak için bir şeyin konulduğu yer, ardiye" depo etmek,"yığmak, biriktirmek" depocu,Depoya bakan kimse depoculuk,Depocunun yaptığı iş depolama,Depolamak işi depolamak,"Saklamak veya korumak amacıyla ambara koymak, depo etmek, biriktirmek, ambarlamak" depolanma,Depolanmak işi depolanmak,Depolama işi yapılmak depozit,Güvence akçesi depozito,Güvence akçesi deprem,"Yer kabuğunun derin katmanlarının kırılıp yer değiştirmesi veya yanardağların püskürme durumuna geçmesi yüzünden oluşan sarsıntı, yer sarsıntısı, hareket, zelzele" deprem bilimci,"Deprem bilimiyle uğraşan kimse, sismolog" deprem bilimi,"Depremleri, yer sarsıntılarını inceleyen bilim, sismoloji" deprem bölgesi,"Depremlerin sık sık oluştuğu, gevşek ve kırık yer altı kuşağı" depremçizer,Depremyazar deprem kuşağı,Depremlerin oluştuğu belli bir düzlemde yer alan bölgeler deprem merkezi,Depremin oluştuğu odak nokta ve yayıldığı yer depremyazar,"Depremlerin yerini, süresini, şiddetini tespit eden çok duyarlı cihaz, sismograf" depremzede,Depremde zarar görmüş kimse deprenme,Deprenmek işi deprenmek,"Kımıldamak, hareket etmek, sarsılmak" depresyon,Bunalım depreşme,Depreşmek durumu depreşmek,Nüks etmek depreştirme,Depreştirmek işi depreştirmek,Depreşmesine sebep olmak derakap,Hemen arkasından derbeder,Yaşayışı ve davranışı düzensiz (kimse) derbederlik,Derbeder olma durumu derbent,Geçit derç,"Alma, toplama" derdest,"Yakalama, tutma, ele geçirme" derdest etmek,yakalamak dere,Genellikle yazın kuruyan küçük akarsu "derede tarla sel için, tepede harman yel için",`elden çıkarmak istemediğimiz şeyleri tehlikeye açık durumlardan uzak tutmalıyız` anlamında kullanılan bir söz dereyi geçerken at değiştirilmez,`bir yöntemden başka bir yönteme geçiş tehlikeli bir durum veya zamanda yapılmamalıdır` anlamında kullanılan bir söz dereyi görmeden paçaları sıvamak,gerektiğinden çok önce veya henüz ortada hiçbir şey yokken hazırlanmaya kalkışmak derebeyi,"Topraklarını derebeylik düzenine göre yöneten kimse, kont" derebeylik,Derebeyi olma durumu derece almak,başarı göstererek ödül kazanmak derece,"Bir süreç içindeki durumlardan her biri, basamak, aşama, rütbe, mertebe" dereceye girmek,"yarışma, sınav vb.nde üst sıralarda yer almak" derece derece,"Farklı farklı, değişik" dereceleme,Derecelemek işi derecelemek,Derecelere ayırmak derecelendirilme,Derecelendirilmek işi derecelendirilmek,Derecelendirme işi yapılmak derecelendirme,Derecelendirmek işi derecelendirmek,Dereceleme işini yaptırmak dereceli,Derecesi olan derecesiz,Derecesi olmayan derecik,Küçük dere derekeye düşmek,küçülmek dereke,Aşağı derece dereotu,"Maydanozgillerden, ince yapraklı, bazı yemeklere konulan güzel kokulu bir bitki (Anethum)" dere tepe,İnişli çıkışlı dere tepe düz gitmek,engelleri aşarak gitmek dereden tepeden konuşmak,ilgisiz konulardan söz etmek dergâh,Tekke dergi,"Siyaset, edebiyat, teknik, ekonomi vb. konuları inceleyen ve belirli aralıklarla çıkan süreli yayın, bülten, mecmua" dergicilik,Dergicinin yaptığı iş derhâl,Çabucak deri,"İnsan ve hayvan vücudunu kaplayan tüy, kıl veya pulla kaplı tabaka, cilt, ten" derisine sığmamak,çok kibirli olmak derisini yüzmek,"derisini soymak, sıyırmak" derisi kemiklerine yapışmak,çok zayıflamak deri,"Toplantı, düğün" deri altı,Derinin altında bulunan derici,Belirli bir amaçla kullanmak için hayvan derisini işleyen kimse dericilik,Dericinin yaptığı iş derili,Derisi olan derilme,Derilmek işi derilmek,Derme işine konu olmak derine inmek,bir konu üzerinde çok ve ayrıntılı araştırma yapmak derin,Dibi yüzeyinden veya ağzından uzak olan derince,Biraz derin derinden derine,Uzaklardan derin derin,Uzun uzun derin derin düşünmek,çok fazla düşünmek derin dondurucu,"Bozulabilecek yiyecekleri niteliklerini bozmadan çok düşük ısılarda dondurarak uzun süre saklamak için kullanılan buzdolabı, donduraç, dipfriz" derinlemesine,"Ayrıntılı olarak, derinliğine" derinleşme,Derinleşmek durumu derinleşmek,Derin duruma gelmek derinleştirme,"Derinleştirmek durumu, tamik" derinleştirmek,Derin duruma getirmek derinletme,Derinletmek işi derinletmek,Derin duruma getirmek derinliğine,Derinlemesine derinlik,"Bir şeyin dip tarafının yüzeye, ağza olan uzaklığı" derinlik kayaçları,"Yer kabuğunun derinlerinde, büyük kütleler biçiminde katılaşmış magma kayaçları" derinlikölçer,"Okyanusun derinliğini ölçmeye yarayan alet, batimetre" derinlik ölçümü,"Okyanus derinliğinin veya yüksekliğinin özel bir aletle belirlenmesi işlemi, batimetri" derin soğutma,Bir tür soğutma tekniği derin soğutucu,Çok yüksek soğutucu özelliği olan bir buzdolabı türü derinti,Toplantı derin uykuya dalmak,derin bir biçimde uyumak derin uyku,"Uyanılması güç uyku, ağır uyku, deliksiz uyku, taş uykusu" derisi dikenliler,"Beşli bakışımlı denizkestaneleri, denizhıyarları, denizyıldızları, deniz yılanları ve denizlalelerini içine alan deniz hayvanları dalı" derişik,"Derişmiş olan, mütemerkiz, mütekâsif, konsantre, seyreltik karşıtı" derişiklik,Derişik olma durumu derişme,Derişmek işi derişmek,"Bir nokta dolayında toplanmak, temerküz etmek" derivasyon,Irmak vb.nin yatağını değiştirme derk etmek,"anlamak, kavramak" derk,"Anlama, kavrama" derken,Dendiği hâlde derkenar etmek,bir kitabın sayfalarının veya yazının kenarına not düşmek derkenar,"Sayfa kenarına kaydedilen yazı, çıkma" derlem,Koleksiyon derlemci,Koleksiyoncu derlemcilik,Koleksiyonculuk derleme,"Derlemek işi, tedvin" derleyip toplamak (veya toparlamak),"dağınık olan şeyleri bir araya getirip düzenlemek, düzene sokmak" derlemek,"Seçme yaparak toplamak, bir araya getirmek, tedvin etmek" derlenme,Derlenmek işi derlenmek,"Derleme işi yapılmak, toplanmak, düzene girmek" derleyici,"Derleme yapan kimse, derlemeci" derleyicilik,"Derleyicinin yaptığı iş, derlemecilik" derli toplu,"Düzenli, dağınık olmayan, düzen verilmiş" dermanı kesilmek,yorgunluktan güçsüzleşmek derman,"Güç, takat, mecal" dermansız,Bitkin dermansızlaşma,Bitkinleşme dermansızlaşmak,Bitkinleşmek dermansızlık,Bitkinlik dermatit,Deride görülen her çeşit iltihaplı hastalık dermatolog,Cildiyeci dermatoloji,Cildiye derme,Dermek işi derme çatma,"Gelişigüzel toplanmış, aralarında uygunluk bulunmayan" dermek,"Bir araya getirmek, derlemek, toplamak, devşirmek" dermeyan etmek,"bir düşünce ileri sürmek, ortaya koymak" dermeyan,"Ortada, ortaya konmuş" dernek,"Toplantı, düğün" dernek kurmak,dernek oluşturmak dernekçi,Dernek üyesi olan kimse dernekçilik,Dernekçi olma durumu dernekleşme,Dernekleşmek işi dernekleşmek,Dernek kurmak derneşik,"Derli toplu, düzenli" derpiş,"Öngörme, göz önünde tutma, aklından geçirme" derpiş etmek,"öngörmek, göz önünde tutmak, aklından geçirmek" derrace,Bisiklet ders,Öğretmenin öğrenciye belirli bir sürede verdiği bilgi ders almak,bir konu üzerinde bir öğrenci yetkili bir kimseden bilgi edinmek ders (veya dersi) asmak,"dersten kaçmak, derse gitmemek" ders yapmak,sınıfta belli bir programa bağlı olarak herhangi bir konuyu işlemek ders görmek,bir konu üzerinde bir öğrenci yetkili bir kimseden bilgi edinmek ders olmak,"kötü bir olay bir daha yapmamak üzere örnek olmak, ibret olmak" ders vermek,"öğretmek, yetiştirmek" ders çalışmak,belli bir konuyu öğrenmek üzere kaynakları kullanarak çalışmak ders dışı,Ders saati ve konusu dışında olan dershane,Derslik dershaneci,Dershane işleten kimse dershanecilik,Dershanecinin yaptığı iş dersiam,Osmanlılar döneminde müderrislerin camilerde verdikleri ders ders içi,Ders saati ve konusu içinde olan dersiz topsuz,"Düzensiz, karmakarışık" derslik,"Öğrencilerin, bir öğretmenin gözetimi altında, anlatma, araştırma, küme çalışması vb. yollarla ve türlü eğitim araç ve gereçlerinden de yararlanarak ders yaptıkları yer, sınıf, dershane" derdine düşmek,yapılması gereken bir şeyi gerçekleştirmenin yollarını aramak derdine yanmak,kendi durumuna üzülmek derdini çekmek,üzüntüsüne katlanmak derdini deşmek (veya depreştirmek),derdini hatırlatıp yeniden üzülmesine yol açmak derdini dökmek,"derdini, sıkıntılarını ayrıntılı olarak anlatmak, dile getirmek" derdini Marko Paşa'ya anlat,`yakınmanı dinleyecek kimse yok` anlamında kullanılan bir söz derdini söylemeyen (veya anlatmayan) derman bulamaz,`insan sıkıntısını başkasına açıklayarak giderebilir` anlamında kullanılan bir söz "derdin yoksa söylen, borcun yoksa evlen","`derdi olmayan kimse önemsiz şeyleri kendisine dert edinerek söylenir, borcu olmayan kimse de evlenirken birçok şey satın almak zorunda kaldığı için borçlanır` anlamında kullanılan bir söz" derdine deva bulmak,"sıkıntıyı çözümlemek, atlatmak, çaresizliği yenmek" dert,Üzüntü "dert ağlatır, aşk söyletir","`derdi olan acı çeker, ağlar; âşık olan kimse de içindeki duyguları dışa vurup ferahlamak için durmadan söylenir` anlamında kullanılan bir söz" dert anlatmak,derdini dökmek "dert, çekene göredir","`bir derdin ağırlığı, hafifliği ona uğrayan kimsenin etkilenme derecesiyle ölçülür` anlamında kullanılan bir söz" dert değil,"`önemsemeye, üzülmeye değmez` anlamında kullanılan bir söz" dert eğirmek,içinden çıkılması güç bir sorunla uğraşmak zorunda kalmak dert etmek (veya edinmek),bir sorunu veya durumu üzüntü konusu yapmak dert gider amma yeri boş kalmaz,`insan bir dertten kurtulduğunda onun yerine başka bir dert geleceğini iyi bilmelidir` anlamında kullanılan bir söz dert yanmak,derdini sızlanarak anlatmak derde (veya derdine) derman olmak,"soruna çözüm bulmak, sıkıntıyı geçirmeye çare göstermek" derde düçar olmak,kötü bir duruma düşmek derde (veya dertlere) düşmek,sorunla karşılaşmak derdi başından aşkın (olmak),birçok sorunu bulunan derdi veren devasını da verir,"`her sıkıntının, üzüntünün bir çaresi vardır` anlamında kullanılan bir söz" derdi günü,"çok ilgilenilen, üzerinde çok düşünülen, çok önem verilen şey" dert küpü,"Sorunları, sıkıntıları çok olan kimse" dertlenme,Dertlenmek işi dertlenmek,"Üzüntüye kapılmak, dertli duruma gelmek, kaygılanmak" dertleşme,Dertleşmek işi dertleşmek,Rahatlamak ve çözüm bulmak amacıyla dertlerini karşılıklı anlatmak dertli,Derdi olan dertlilik,Dertli olma durumu dertop,"`Getirilmek, büzülmek` anlamındaki dertop edilmek, `bir araya getirmek, toparlamak` anlamındaki dertop etmek ve `bir araya gelmek, toplu hâlde olmak` anlamındaki dertop olmak birleşik fiillerinde geçer" dert ortağı,Aynı derdin sıkıntısı içinde bulunanlardan her biri dert sahibi,"Üzüntüsü, sorunu olan" dertsiz,Derdi olmayan dertsiz baş terkide gerek,`insan ancak öldükten sonra dertten kurtulabilir` anlamında kullanılan bir söz dertsiz kul olmaz,"`derdi olmayan kimse yoktur, herkesin az çok bir derdi vardır` anlamında kullanılan bir söz" dertsiz başını derde sokmak,bir derdi yokken gereksiz yere üzüntü veren bir işe girişmek dertsizlik,"Dertsiz olma durumu, gailesizlik" deruhte etmek,üstlenmek deruhte,"Üzerine alma, üstlenme" derun,"İç, içeri, öz" deruni,"İçle ilgili, içten" derviş,"Bir tarikata girmiş, onun kurallarına ve törelerine bağlı kimse, alperen" dervişin fikri ne ise zikri de odur,"`insan, önem verip düşündüğü şeyi konuşmaktan kendisini alamaz` anlamında kullanılan bir söz" dervişane,Dervişçe dervişçe,"Dervişe yakışır bir biçimde, dervişane" dervişlik,Derviş olma durumu derya gibi,çok bilgili derya,Deniz deryadil,"Her şeyi hoş gören, çok sabırlı" derz,Duvar taşlarının veya tuğlalarının harçla doldurulup üzerinden mala çekilerek düzeltilen aralığı desen,"Tahta, çini, kumaş, kâğıt vb. yüzeylerin üzerine yapılan çizim" desenci,Desen ile uğraşan kimse desencilik,Desencinin yaptığı iş desenleme,Desenlemek işi desenlemek,Desen yaparak çizmek desenli,Üzerinde desen bulunan desenli kaplama,Ağacın yıl halkalarının kaplama yüzeyinde güzel görünüşlü çizgiler oluşturmasıyla elde edilen bir kaplama türü desensiz,Üzerinde desen bulunmayan desibel,Ses şiddetini gösteren birimin onda biri desigram,Bir gramın onda biri ağırlığında bir ölçü birimi desikatör,Kurutma kabı desilitre,Bir litrenin onda biri hacminde bir ölçü birimi desimetre,Bir metrenin onda biri uzunluğunda bir ölçü birimi desinatör,Mesleği desen yapmak olan kimse desinatörlük,Desinatörün yaptığı iş desise,"Aldatma, oyun, düzen, hile, entrika" desister,Bir sterin onda biri deskriptif,Tasvirî despot,Bir ülkeyi zora ve baskıya dayanarak yöneten kimse despotça,Despota yakışır despotik,Despotça despotizm,"Despotluk, istibdat" despotluk,"Despot olma durumu, istibdat, despotizm" despotluk etmek,despotça davranmak dessas,Düzenci destan yazmak,"olağanüstü kahramanlık, yararlık veya başarı göstermek" destan,"Tarih öncesi tanrı, tanrıça, yarı tanrı ve kahramanlarla ilgili olağanüstü olayları konu alan şiir, epope" destan düzmek,kahramanlık hikâyesi veya herhangi bir olayı anlatan şiir yazmak destan gibi,uzun yazılmış (mektup) destancı,Destan yazan veya anlatan kimse destani,Destansı destanlaşma,Destanlaşmak durumu destanlaşmak,Olağanüstü kahramanlık ve başarı göstermek destanlı,"Destanı olan, içinde destan bulunan" destanlık,Destan olabilecek nitelikte olan destansal,"Destanla ilgili, destana özgü" destansı,"Destan niteliğinde olan, destana benzeyen, destan gibi, destanımsı, destani, epik" destansız,"Destanı olmayan, içinde destan bulunmayan" destar,Sarık destari,Sarıkla ilgili destarlı,"Sarığı olan, sarıklı" deste,"Cinsleri aynı veya birbirine yakın olan şeylerin bir arada bağlanmışı, demet, bağlam" desteci,Desteleyici destek,"Bir şeyin yıkılmaması için konulan eğik veya düz dayak, payanda" destek görmek,yardım edilmek destek olmak,"güç sağlamak, yardımcı olmak" destek doku,"Vücutta destek görevi gören bağ, kıkırdak ve kemik dokularına verilen ortak ad" destekleme,Desteklemek işi destekleme alımı,Bir ürünün değerini belli bir düzeyden aşağı düşürmemek için devletçe yapılan satın alma işi desteklemek,Destek koymak desteklenme,Desteklenmek işi desteklenmek,Destekleme işine konu olmak destekleşme,Destekleşmek işi destekleşmek,Birbirlerini desteklemek destekleyiş,Destekleme işi destekli,Desteği olan destekli bütçe,Dayanağı olan bütçe desteksiz,"Desteği olmayan, desteklenmemiş" desteksiz atmak,"abartılı konuşmak, yalan söylemek" desteleme,Destelemek işi destelemek,"Deste durumuna getirmek, deste yapmak" destelenme,Destelenmek işi destelenmek,Desteleme işi yapılmak desteleyici,"Biçilmiş ekini deste yapan işçi, desteci" desteleyicilik,"Desteleyicinin yaptığı iş, destecilik" destroyer,Muhrip destur,"İzin, müsaade" destur vermek,izin vermek destur almak,izin almak destursuz,İzinsiz destursuz atmak,"kolay yalan söyleyebilmek, palavra atmak" destursuz bağa gireni sopa ile kovarlar,`bir yere izinsiz girmek veya bir işe izinsiz el atmak kötü karşılanır` anlamında kullanılan bir söz desturun,İğrenç veya ayıp bir söz söylemek zorunda kalındığında `affedersiniz` anlamında kullanılan bir söz deşarj,Boşalma deşarj olmak,"akü, pil gücünü yitirmek" deşeleme,Deşelemek işi deşelemek,"Güçlü bir biçimde deşmek, karıştırmak" deşifre,"Çözülmüş, açıklanmış" deşifre etmek,"bir şifreyi veya güç bir yazıyı çözmek, okuyup anlamak" deşifre olmak,gizli durum açığa çıkmak deşik,Deşilmiş olan deşilme,Deşilmek işi deşilmek,Deşme işi yapılmak deşme,Deşmek işi deşmek,"Oymak, delmek, yara açmak, içini açmak, karıştırmak, kazmak" detant,Yumuşama detay,Ayrıntı detaylandırmak,Ayrıntılandırmak dedektif,"Suç sayılan bir işi veya bu işi yapanı ortaya çıkarmakla görevli kimse, hafiye, polis hafiyesi" dedektiflik,Dedektif olma durumu dedektör,"Gaz, mayın, radyoaktif mineral, manyetik dalga vb.ni bulmaya, tanımaya yarayan cihaz, algılayıcı" deterjan,"Petrol türevlerinden elde edilen, temizleme özelliği bulunan, toz, sıvı veya krem durumunda olabilen kimyasal madde, arıtıcı" deterjancı,Deterjan üreticisi deterjancılık,Deterjancının yaptığı iş determinant,Birkaç bilinmeyenli birinci dereceden eşitlik sistemlerini çözmede kullanılan yardımcı cebirsel anlatım determinasyon,Belirlenim determinist,Belirlenimci determinizm,Belirlenimcilik detone olmak,bir sazı yanlış çalmak veya söylemek detone,Kusurlu dev adımlarla ilerlemek,"çok çabuk ilerlemek, üst üste başarılar göstermek" dev,"Korkunç, çok iri ve olağanüstü güçlü masal yaratığı" dev gibi,iri ve korkunç deva,"İlaç, çare" devaimisk,Güzel kokulu bir helva türü devalüasyon,Değer düşürümü devam ettirmek,başlanmış bir işi sürdürmek devam etmek,başlanmış bir iş sürmek devam,"Sürme, sürüp gitme, kesilmeme, bitmeme" devamlı,"Sürekli, bitmeyen, kesintiye uğramayan" devamlılık,"Devamlı olma durumu, süreklilik" devamsız,"Devam etmeyen, süreksiz" devamsızlık,"Devam etmeme durumu, süreksizlik" dev anası,Masallarda geçen dişi dev devasa,"Dev gibi, çok büyük" devasız,"İyileştirilemeyen, ilacı bulunamayan" dev aynası,Nesneleri olduğundan çok büyük gösteren ayna devce,Dev gibi deveyi yardan uçuran bir tutam ottur,`gözü doymayan hırslı insanlar küçük bir çıkar için bütün varlığını tehlikeye atar` anlamında kullanılan bir söz deveyi havuduyla yutmak,eline geçen ve hakkı olmayan şeyleri kendi menfaati için kullanmak deveyi düze çıkarmak,güçlükleri giderip işleri yoluna koymak deveye hendek atlatmak,"birine yapılması çok zor, hemen hemen imkânsız olan işleri yaptırabilmek" deveye burç gerek olursa boynunu uzatır,`kişi kendisine gerek olan şeyi elde etmek için yorgunluğa katlanmalıdır` anlamında kullanılan bir söz deveye bindikten sonra çalı ardına gizlenilmez,`herkesin gözü önündeki bir olayı şöyle böyle yorumlarla gizlemeye çalışmak boşunadır` anlamında kullanılan bir söz devenin derisi eşeğe yük olur,`zengin ne kadar fakir düşse de yoksula göre yine varlıklıdır` anlamında kullanılan bir söz deveden büyük fil var,"`herhangi bir konuda söz sahibi olanlardan daha büyük, daha yetkili biri mutlaka vardır` anlamında kullanılan bir söz" deve yapmak (veya etmek),başkasının malını kendine mal etmek deve nalbanda bakar gibi,"hiç görmediği, bilmediği bir şeye bakar gibi" deve Kâbe'ye gitmekle hacı olmaz,"`gerekli niteliklerden yoksun olan kişi, biçimsel işler yapmakla kişiliğine değer kazandıramaz` anlamında kullanılan bir söz" deve gibi,uzun boylu "deve, deve yerine çöker","`yitirilen değerli kimsenin, elden çıkan değerli şeyin yeri boş kalmaz` anlamında kullanılan bir söz" deve büyüktür amma beşini bir eşek yeder,"`insan görünüşte büyük olmakla akıl büyük olmaz, bir akıllı birçok az akıllıyı arkasından sürükler` anlamında kullanılan bir söz" deve boynuz ararken kulaktan olmuş,"`elindekiyle yetinmeyip daha çoğunu arayan, elindekinden de olur` anlamında kullanılan bir söz" "deve bir akçeye, deve bin akçeye",`çok ucuza alınmayan bir şey gerekli olduğunda çok pahalıya alınabilir` anlamında kullanılan bir söz deve,"Geviş getiren memelilerden, boynu uzun, sırtında bir veya iki hörgücü olan, yük taşımakta kullanılan hayvan (Camelus)" deve yerine deve çöker,`değerli bir kimseden boşalacak yeri ancak o değerde olan başka bir kimse doldurabilir` anlamında kullanılan bir söz deve olmak,para veya yiyecek kaybolmak deveboynu,S veya U biçiminde boru deveci,"Deve sahibi, deve kiralayan kimse" deveci ile görüşen kapısını yüksek açmalı,`yüksek makam sahibi kimselerle ilgisi olanlar durumlarının gerektirdiği özveriyi göze almalıdırlar` anlamında kullanılan bir söz devecilik,Devecinin yaptığı iş deve dikeni,"Birleşikgillerden, yol ve tarla kenarlarında yetişen, 30-100 santimetre yüksekliğinde, 1-2 yıllık ve otsu bir bitki, meryemana dikeni, peygamber dikeni, sütlü kengel (Silyum marianum)" deve dişi gibi,iri görünüşlü deve dişi,"İri taneli (nar, mısır vb.)" deve döşlü,Karnı içeriye çekik (at) deveelması,Çakırdiken deve kini,Bitip tükenmek bilmeyen kin deve kolu,Çöl nitelikli bölgelerde taşıma işlerinde kullanılmak için develerden kurulmuş askerî ulaştırma birlikleri deve kuşu,Kısa kanatları uçmaya elverişli olmayan fakat uzun bacaklarıyla çok hızlı koşabilen iri bir kuş (Struthio camelus) "deve kuşu gibi (yüke gelince kuş, uçmaya gelince deve)",uygun şartlarda terslik çıkaran deve kuşu gibi başını kuma sokmak (veya gömmek),"bir tehlike, bir olay karşısında yararlı olmayacağı apaçık ortada olan kaçamak bir yola sapmak" deve kuşuluk,Deve kuşu gibi olma veya davranma işi deve kuşuluk etmek,deve kuşu gibi başını kuma sokup gerçeklerden uzak duracağını sanmak develik,"Özellikle Güneydoğu Anadolu'daki evlerin alt katında bulunan, develerin korunduğu veya bağlandığı bölüm" developman,"Fotoğrafçılıkta kullanılan, kimyevi bir tür banyo maddesi" deveran,"Dolaşım, dönme" deveranıdem,Kan dolaşımı devetabanı,"Birleşikgillerden, geniş yapraklı bir süs bitkisi (Phlodentron)" deve tımarı,"Özensiz, üstünkörü yapılan" deve tüyü,"Deveden elde edilen yün, kıl" deve yükü,Bir devenin taşıyabileceği yük miktarı devim,Devinim devim bilimi,Dinamik devimli,Devimi olan devimsel,"Devinim durumunda olan, hareki" devimselcilik,"Beliren ve gelişen şeylerin kendiliklerinden etkin olduklarını, gelişmelerini sağlayan gücün dışarıdan gelmeyip kendileriyle özdeş bulunduğunu ileri süren öğreti, gürecilik, dinamizm, mekanikçilik karşıtı" devimsellik,Devimsel olma durumu devimsiz,Devimi olmayan devindirme,Devindirmek işi devindirmek,Devinmesine yol açmak devin duyumu,"Devinmekten ve özellikle kasların kasılmasından canlının edindiği duyum, kinestezi" devingen,Hareketli devingenlik,Hareketlilik devinim,"Devinme işi, hareket" devinme,Devinmek işi devinmek,"Vücudu oynatmak veya kıpırdatmak, kımıldanmak, hareket etmek" devinme olayı,"Yerin dönme ekseninin tutulum düzleminin normali çevresinde bir koni çizecek biçimde çok yavaş olarak dönmesi, presesyon" devir açmak,tarihte özellik taşıyan yeni bir çağ başlatmak devir,Kendine özgü bir özellik taşıyan zaman parçası devir,"Dönme, dönüş" devirli,"Eşit zaman aralıkları ile ardışık olarak tekrarlanan (hareket), devrî" devirme,Devirmek işi devirmek,"Ayakta veya dik duran bir şeyi düşürmek, yatay duruma getirmek" devitken,"Herhangi bir hareketi sağlayan, muharrik" devitme,Devitmek işi devitmek,Hareket durumuna getirmek dev köpek balığıgiller,Omurgalı hayvanlardan balıklar sınıfının köpek balıkları takımının bir alt familyası devleşmek,"Çok büyümek, irileşmek" devleştirme,Devleştirmek işi devleştirmek,"Dev duruma getirmek, aşırı ölçüde geliştirmek" "devlet oğul, mal tahıl, mülk değirmen","`en büyük mutluluk ve zenginlik, çocuk sahibi olmak; en gerekli mal, tahıl; en değerli mülk, değirmendir` anlamında kullanılan bir söz" devlet adama ayağıyla gelmez,"`zenginlik ve talih kişiyi kendiliğinden gelip bulmaz, çalışıp çabalamakla elde edilir` anlamında kullanılan bir söz" devlet,Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık devlet adamı,Devlet yönetiminde söz sahibi kişi devlet baba,"`Koruyucu, kollayıcı` anlamında devleti anlatan bir söz" devlet bankası,"Bazı ülkelerde devletten aldığı sermaye ile kurulan, yönetimde devletin atadığı kişiler bulunan, devletin izniyle para bastırıp piyasaya sürme hakkı bulunan banka" devlet başkanı,Yönetim şekline göre devletin en üst yöneticisi devletçi,Devletçilik yanlısı devletçilik,"Bir milletin yönetimle ve ekonomiyle ilgili işlevlerinin devletçe birleşik bir yönetim altında bütünleştirilmesi siyaseti ve öğretisi, erkincilik karşıtı" devlet düşkünü,Bolluk ve mutluluk içindeyken sonradan fakir düşmüş (kimse) devlethane,Nezaket gereği olarak `ev` anlamında kullanılan bir söz devlet kapısı,Devletin kurum ve kuruluşları devlet kuşu,"Beklenmedik bir iyilik, iyi talih, talih kuşu" devletler arası,Birden çok devleti kapsayan veya birçok devletle ilgili olan devletleştirilme,Kamulaştırılma devletleştirilmek,Kamulaştırılmak devletleştirme,Kamulaştırma devletleştirmek,Kamulaştırmak devletli,Mutluluk ve refah içinde olan (kimse) devoniyen,Birinci Çağın dördüncü dönemi ve bu dönemde oluşmuş yer tabakaları devralma,Devralmak işi devralmak,"Bir şeyi devir yoluyla almak, teslim almak" devran,Dünya devreye girmek,"ilgilenmek, karışmak, araya girmek" devreye sokmak,"işin içine girdirmek, karıştırmak" devre,Belirlenmiş zaman dilimi devreye alınmak,işin içine girmesi sağlanmak devre,"Ters, yanlış bir biçimde" devredilebilirlik,Bir hakkın karşılıklı veya karşılıksız olarak başkasına geçirilebilme durumu devredilme,"Devredilmek işi, devrolma" devredilmek,"Devretme işi yapılmak, devrolmak" devredilmezlik,İnsan haklarının niteliklerinden birini belirtmek için kullanılan terim devre mülk,Özellikle tatil beldelerinde sadece belli dönemlerde kullanılmak üzere satın alınan ve değişik kişilerce de kullanılabilen müstakil ev veya daire devren,"Devir (II) yoluyla, devrederek" devretme,Devretmek işi devretmek,"Dönmek, dolaşmak" devrî,Devirli devriâlem,Dünyayı dolaşma devridaim,Tam ve sürekli dönüş veya dolaşım devrihindi,Türk müziğinde bir küçük usul devrik,Katlanıp kendi üzerine bükülmüş devrik cümle,"Yüklemi sonda olmayan cümle, devrik tümce" devrikebir,Türk müziğinde bir büyük usul devriklik,Devrik olma durumu devriliş,Devrilme işi devrilme,Devrilmek işi devrilmek,Devirme işi yapılmak devrim,"Belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli değişiklik" devrimci,"Belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli değişiklik yapan kimse" devrimcilik,"Belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli değişiklik yapma" devrirevan,Türk müziğinde bir büyük usul devrisaadet,Asrısaadet devrisi,"Bir sonraki, ertesi (gün, hafta, ay, yıl)" devriye,Karakol devriye gezmek,karakol gezmek devrolunma,Devrolunma işi devrolunmak,Devredilmek devşirilme,Devşirilmek işi devşirilmek,Devşirme işi yapılmak devşirim,Devşirme işi devşirimli,Düzenli olarak derlenmiş devşirimsiz,Düzenli olarak derlenmemiş devşirme,Devşirmek işi devşirmek,"Bir araya getirmek, derlemek, toplamak" deyi,"Dil, söz, işaret, mimik vb. anlatım araçlarının bütünü, logos" deyim,"Genellikle gerçek anlamından az çok ayrı, kendine özgü bir anlam taşıyan kalıplaşmış söz öbeği, tabir" deyimleşme,Deyimleşmek işi deyimleşmek,Deyim özelliği kazanmak deyimleştirme,Deyimleştirmek işi deyimleştirmek,"Deyim durumuna getirmek, deyim özelliği kazandırmak" deyiş,"Deme, söyleme işi" deyyus,Karısının veya kendisine çok yakın bir kadının iffetsizliğine göz yuman (kimse) dezavantaj,Avantajlı olmama durumu dezenfektan,Mikrop kırma özelliği olan (madde) dezenfeksiyon,"Cansız yüzeylerdeki hastalık yapma özelliği olan bakteri, virüs, parazit gibi mikroorganizmaların kimyasal maddeler kullanılarak sayıca, türce azaltılması veya yok edilmesi işlemi" dezenfekte,Mikroplardan temizlenmiş dezenfekte etmek,"mikroplardan temizlemek, mikropsuzlaştırmak" dıbır dıbır,Hafif ve düzenli bir biçimde ses çıkararak dıbır dıbır yürümek,hafif ve düzenli biçimde ses çıkararak yürümek dığan,Yağ tavası dığdığı,Konuşurken `r` leri `ğ` gibi söyleyen (kimse) dığdık,Akrabalığın uzak olduğunu anlatan dığdığının dığdığı deyiminde geçen bir söz dılak,Bızır dımbırdatma,Dımbırdatma işi dımbırdatmak,"Saz, cura, tambur vb. çalgılar çalmak" dımdızlak,Çırçıplak dımdızlak ortada kalmak,"elindeki her şeyi, imkânlarını yitirmek" dımdızlak ortalıkta bırakmak,"her türlü varlıktan, olanaktan mahrum kılmak, yokluğa mecbur etmek" dımışki,Bir tür üzüm dıramudana,Bir rüzgâr türü dırdır,Bezginlik verecek biçimde söylenen söz dırdırcı,"Bezdirici söz etme alışkanlığı olan, geveze, yerli yersiz konuşan (kimse)" dırdırlanma,Dırdırlanmak işi dırdırlanmak,Dırdır etmek dırıltı çıkarmak (veya etmek),çekişmeye yol açmak dırıltı,"Bezdirici bir biçimde söylenme, dırdır" dırlanma,Dırlanmak işi dırlanmak,"Herkesi tedirgin edecek, bezdirecek biçimde söylenmek" dırlaşma,Dırlaşmak işi dırlaşmak,"Kavga etmek, ağız kavgası etmek, dilleşmek" dışına çıkmak,tanınan hak ve yetkileri aşmak dışında bırakmak,hariç tutmak dışında,"-den başka, sayılmazsa" dışında kalmak,"karışmamak, ilgilenmemek" "dışı eli yakar, içi beni yakar",`görünüşe aldanmamalı` anlamında kullanılan bir söz dış,"Herhangi bir cisim veya alanın sınırları içinde bulunmayan yer, hariç, iç karşıtı" "dışı kalaylı, içi alaylı","`dışı süslü, güzel görünüşlü ancak içi berbat` anlamında kullanılan bir söz" dışa vurmak,belli etmek dış açı,İki doğruyu kesen bir doğrunun bu doğruların dışında kalacak biçimde yaptığı açı dışa dönük,Dışla ilişkisi olan dışa dönüklük,Dışa dönük olma durumu dış âlem,İnsanın kendi çevresi dışındaki dünya dış alım,İthalat dış alımcı,İthalatçı dış alımcılık,İthalatçılık dışarı çıkmak,kapalı bir yerden dışarı gitmek dışarı vurmak,"belli etmek, açıklamak" dışarı,"Dış çevre, dış yer, hariç, içeri karşıtı" dışarı atmak,kovmak dışarılı,"Taşralı, dışarlıklı" dışarlık,Taşra dışarlıklı,Taşralı dış asalak,Konakçının üzerinde yaşayan ve çoğunlukla kan emen asalak dışa vurum,"Ruhsal olayların belli işaret veya tasvirlerle yansıtılması, insan ruhunun algılanabilecek biçimde kendini dışa yansıtması, ifade, dış vurum" dışa vurumcu,"Eserlerinde hikâye etmeye, tahkiyeye ağırlık veren yazar, dış vurumcu, anlatımcı, ekspresyonist" dışa vurumculuk,"Olayların, varlıkların gerçekten olduğu gibi değil de sanatçının iç dünyasına göre anlatılması anlayışına dayanan sanat akımı, dış vurumculuk, anlatımcılık, ekspresyonizm" dış başkalaşım,"Magmanın sokulmasıyla, komşu kayaçların uğradığı başkalaşma, egzomorfizm" dışbeslenen,"Besinini organik maddelerden sağlayan, heterotrof" dış beslenme,"Besinini organik maddelerden sağlama, heterotrofi" dış borç,Devletin veya çeşitli kuruluşların dış ülkelerden kredi yoluyla sağladığı borç dışbükey,"Yüzeyi tümsek, çıkık ve şişkin olan, tümsekli, muhaddep, konveks" dışbükeylik,"Dışa doğru çukur, şişkin veya kabarık olma durumu" dış çevre,Canlının dışında olan ve kendisinin de bilinçli veya bilinçsiz olarak tepkide bulunduğu uyaranların hepsi dış çizgiler durumu,Ayrı ayrı birliklerin çevreden merkeze ulaşan yollarla düşman üzerinde birleşmesi dış çokgen,Kenarları bir dairenin çember çizgisi üzerine gelen çokgen dış deri,"Sinir sistemini ve duygu organlarını oluşturan, oğulcuğun dış yüzünü örten tabaka, ektoderm" dış dünya,Ülke dışı dış evlilik,"Evlenecek kimsenin eşini kendi boy veya soyunun dışından seçmesi kuralına dayalı evlilik biçimi, dışarıdan evlenme, egzogami" dış gebelik,Döllenmiş bir yumurtanın döl yatağı dışında oluşması ve gelişmesi dış gezegen,Yörüngesi yer yörüngesinin dışında kalan gezegen dış gezi,Ülke sınırları dışına yapılan gezi dış güçler,Ekonomi ve politika açısından güçlü devletler dış hatlar,Yurt dışı ulaşımını sağlayan yol dışık,Cüruf dışınlı,"Bir şeyin, bir düşüncenin aslında ve gerçeğinde olmayıp onun dışında kalan, öze bağlı olmayıp arızi olan, öz dışı, özünlü karşıtı" dış işleri,"Bir devletin başka devletlerle ilgili işleri, hariciye" dışkı,"Sindirim sonunda anüs yoluyla dışarıya atılan besin artığı, kaka, bok, büyük abdest, kazurat" dışkılama,Dışkılamak işi dışkılık,"Bazı omurgalılarda, özellikle keseliler, sürüngenler ve kuşlarda, bağırsak ile sidik ve üreme kanallarının açıldığı yer" dışkısever,Dışkılarda yaşayan hayvanlar dış kredi,Ekonomik durumu iyi olan ülkelerden sağlanabilecek kredi dış kulak,"Kulağın, kulak kepçesi ve dış kulak yolundan oluşan bölümü" dış kutsal,"Kutsallıkla ilgisi bulunmayan, kutsallığa ne uygun ne de karşıt olan" dışlama,Dışlamak işi dışlamak,"Bir kimse veya bir toplum, bir kimse, bir durum, bir düşünce vb.ni yok saymak, ilgilenmemek" dışlanma,Dışlanmak işi dışlanmak,"Dışarıda tutulmak, bir yere veya topluluğa alınmamak" dış lastik,Bazı kara taşıtlarında iç lastiği koruyan kalın lastik dışlaştırma,Dışlaştırmak işi dışlaştırmak,Dışa vurmak dış merkezli,"Dış merkezlikle ilgili olan, eksantrik" dış merkezlik,"Bir elips ve hiperbolde, odaklar arasındaki uzaklığın büyük eksen uzunluğu ile olan oranı" dış odun,"Kabukla olgun ağaç bölümleri arasında bulunan, tam olgunlaşmadığı için marangozlukta kullanılması sakıncalı olan odun bölümü" dış pazar,Bir ülkenin mal satabildiği yabancı ülke dış pazarlama,"Başka ülkelere birtakım ürünleri satma, bu yolla ticaret yapma" dış piyasa,Başka ülkelerde oluşan ve var olan alışverişe dayalı ticaret imkânı dış plazma,Bir hücre içerisindeki sitoplazmanın farklılaşmış dış katı dış politika,Bir devletin sınırları ötesindeki devletlere uyguladığı siyaset dışrak,"Herkesin öğrenmesinde sakınca görülmeyen, gizli kapalı olmayan (her türlü bilgi, öğreti), içrek karşıtı" dışsal,"Dışla ilgili, dışa ilişkin, haricî" dış satım,İhracat dış satımcı,İhracatçı dış satımcılık,İhracatçılık dıştan,Aslında olmayıp sonradan ve dışarının etkisiyle ortaya çıkan (düşünceler) dış ters açı,"İki paralel doğruyu kesen üçüncü bir doğrunun iki yanında, paralellerin dışında altlı üstlü oluşan dört açıdan her biri" dış ticaret,"Bir devletin yabancı devletlerle yaptığı alışveriş, ithalat ve ihracatın tamamı" dış vurum,Dışa vurum dış vurumcu,Dışa vurumcu dış yarıçap,Düzgün bir çokgenin köşelerinden geçen dairelerin yarı çapı dış yüz,Bir şeyin dışarıdan görünüşü dış zar,"Aynı irilikte olmayan, kütin durumuna gelmiş çiçek tozu tanecikleri" dızdık,Akrabalığın uzak olduğunu anlatan dızdığının dızdığı deyiminde kullanılır dızdızcı,Basit makinelerle fazla özenilmeden kâğıtlara renkli olarak basılan paraları piyasaya süren kimse dızdızcılık,Dızdızcının yaptığı iş dızlama,Dızlamak işi dızlamak,"Dolandırmak, çarpmak, soymak" dızman,"İri yapılı, uzun boylu, şişman" -di'li geçmiş,343 belirli geçmiş dialkol,Glikol diaspora,Herhangi bir ulusun veya inanç mensuplarının ana yurtları dışında azınlık olarak yaşadıkları yer diba,Altın ve gümüş işlemeli bir tür ipek kumaş dibace,"Başlangıç, giriş, ön söz" dibek,Taştan veya ağaçtan yapılmış büyük havan dibek gibi,bütün ağırlığıyla dibek kafalı,"Anlayışsız, kaba, budala (kimse)" didaktik,Öğretici didar,"Yüz, çehre" dide,Göz dideban,Gümrük kolcusu didik didik etmek,didiklemek didik didik,Didiklenmiş biçimde didik didik aramak,ayrıntılı bir biçimde aramak didik didik olmak,didiklenmek didikleme,Didiklemek işi didiklemek,"Çekiştirerek veya ısırarak parçalamak, gagalamak" didikleniş,Didiklenme işi didiklenme,Didiklenmek işi didiklenmek,Didikleme işi yapılmak didiniş,Didinme işi didinme,Didinmek işi didinmek,Çok güçlük çekerek sürekli çalışmak didinti,"Güçlük içinde ve sürekli olarak çalışıp çabalama, didişme" didişim,"Konuşma ve tartışmayı bir araç değil, bir amaç sayan felsefe yöntemi, eristik" didişken,Didişmekten hoşlanan didişme,Didişmek işi didişip durmak,sürekli olarak birbirini hırpalamak didişmek,El veya sözle birbirini hırpalamak didon,"Halkın İstanbul'daki yabancılara, özellikle Fransızlara verdiği ad, didona" didona,Didon didona sakallı,Didon sakallı difana,Üç katlı bir balık ağı difenbahya,Yapraklarının güzelliği nedeniyle sera ve salonlarda yetiştirilen bir süs bitkisi diferansiyel,Dönemeçlerde otomobilin iki arka tekerleğinin ayrı hızla dönmesini sağlayan bir dişli aygıt diferansiyel denklem,İçinde bir değişkenin bilinmeyen bir fonksiyonu ve bu fonksiyonun değişkene göre çeşitli basamaklardan türevleri bulunan denklem diferansiyel hesap,Değişkenlerin sonsuz küçük farklarındaki artma değerlerini bulmaya yarayan hesap difraksiyon,Kırınım difteri,Kuşpalazı difterili,Difteriye yakalanmış olan diftong,İkiz ünlü diftonglaşma,Diftong durumuna gelme işi diftonglaşmak,Diftong durumuna gelmek difüzyon,Geçişme diğer,"Başka, özge, öteki, öbür" diğeri,"Ötekisi, başkası" diğerkâm,"Özgeci, özgecil" diğerkâmlık,Özgecilik dijital,Sayısal dik,"Yatay bir düzleme göre yer çekimi doğrultusunda bulunan, eğik olmayan" dik dik bakmak,"çok sert bir biçimde, sert sert, öfkeli öfkeli bakmak" dik açı,"Birbirini kesen iki doğrunun oluşturduğu açılar eşit olduklarında, bu açıların her biri" dik âlâsı,Genellikle hoş karşılanmayan bir durumun aşırılığını anlatan bir söz dikbaşlı,"İnatçı, bildiğinden dönmeyen, büyüklerinin sözünü dinlemeyen, boyun eğmeyen (kimse), dikkafalı" dik biçme,Ekseni tabanına dikey olan biçme dikçe,"Dik olarak, diklemesine" dikdörtgen,"Açıları dik olan paralel kenar, mustatil" dikdörtgensel bölge,Dikdörtgenin sınırladığı düzlemsel bölge dikeç,Bağ çubuğu dikmek için delik açmaya yarayan demir dikel,Meni dikelme,Dikelmek işi dikelmek,"Dik duruma gelmek, dikleşmek" diken,"Bazı bitkilerin dal, yaprak, meyve kabuğu vb. bölümlerinde ve bazı hayvanların derisinde bulunan sert, ucu sivri ve batıcı çıkıntılardan her biri" diken battığı yerden çıkar,`zarar hangi yönden geldiyse ancak o yönden giderilir` anlamında kullanılan bir söz diken üstünde oturmak (veya olmak),bir yerde tedirginlik duymak dikence,Dikenli balıkgillerden bir tür küçük tatlı su balığı (Gasterostsus pungitius) dikencik,Küçük diken dikencikli,Ucu sivri olan diken diken,Dikeni bol diken diken olmak,"dik duruma gelmek, dikleşmek" diken dutu,Böğürtlen dikenleşme,Dikenleşmek işi dikenleşmek,"Diken durumu almak, diken gibi olmak" dikenli,Dikenli olan dikenli balık,"Dikenli balıkgillerden, tatlı sularda yaşayan, göğüs veya karın yüzgeçleri dikenlerden oluşmuş küçük bir balık (G. aculeatus)" dikenli balıkgiller,Balıklar sınıfının kemikli balıklar takımına giren bir familya dikenlice,Biraz dikenli dikenlik,Dikenli bitkileri çok olan yer dikenli meyan,"Yüksekliği 1-2 metre olan, beyazımsı mor çiçekli, tüysü yapraklı çok yıllık bir bitki, acı meyan (Glycyrrhiza echinata)" dikenli salyangoz,"Karından bacaklılar sınıfından, ılık ve tropik denizlerde yaşayan, kabuğu üzerinde birçok dikeni olan bir yumuşakça, iskerlet (Murex)" dikenli tel,"Üzerinde yer yer diken gibi sivri çıkıntıları olan ve bir yeri korumak, geçişi güçleştirmek için kullanılan tel" dikensi,"Dikene benzer, dikeni andıran, diken gibi, dikenimsi" dikensi çıkıntı,"Omurların, sırt boyunca alt alta duran kemik çıkıntıları" dikensiz,Dikeni olmayan dikensiz gül olmaz,`iyi veya güzel olan her şeyin az çok sıkıntı veren bir yanı da bulunur` anlamında kullanılan bir söz dikey,"Başka bir doğru ile kesiştiğinde onunla birlikte dik açı oluşturan (doğru çizgi), amudi" dikgen,Birbiriyle veya kesim noktasındaki teğetleriyle dik açı yapacak biçimde kesişen dikici,"Tarımla uğraşan kimse, çiftçi" dikicilik,Dikicinin yaptığı iş dikili,Dikilmiş olan dikiliş,Dikilme işi dikili taş,"Önemli bir olayın durumu veya bir zaferin anısı için dikilmiş tek parça yüksek taş, obelisk" dikilme,Dikilmek işi dikilip durmak,bir yerde kısa bir süre ayak üstünde durmak dikilip kalmak,bir yerde kısa bir süre ayakta beklemek dikilmek,Dikme işi yapılmak dikilmek,Dikme işi yapılmak dikim,Dikme işi dikimevi,Giysi ve çamaşır dikilen iş yeri dikimhane,Dikimevi dikine,"Dikey olarak, diklemesine" dikine gitmek,kimsenin sözünü dinlemeyerek kendi bildiğini yapmak dikine tıraş,"Karşısındakini sinirlendirecek biçimde söylenilen yalan, aşırı palavra" dikiş atmak,yarılan veya yırtılan deriyi dikişle bir araya getirip tutturmak dikişini almak,dikilmiş yaranın ipliklerini kesip çıkarmak dikiş,Dikme işi dikiş tutturamamak,bir işte veya bir yerde herhangi bir sebeple uzun süre kalamamak dikişçi,Terzi dikişçilik,Terzilik dikiş iğnesi,Dikiş dikmek için özel olarak yapılmış iğne dikişli,"Dikişi olan, dikiş yapılmış" dikiş makinesi,"Dikiş dikme işlerinde kullanılan, kol veya elektrik gücüyle çalıştırılan alet" dikiş okuması,Çingene kavgalarının en uzun ve en ağza alınmaz tekerlemesine verilen ad dikiş payı,Kumaş biçerken kumaşın kenarından dikiş yerine kadar bırakılan bölüm dikişsiz,Dikişi olmayan dikit,"Mağaralarda tavandan damlayan kireçli suların katılaşmasıyla tabandan yukarıya doğru oluşan kalker birikintisi, stalagmit" dikize almak,gözetlemek dikiz,Gözetleme dikiz etmek (veya geçmek),gözetlemek dikiz aynası,Taşıtlara veya yol dönemeçlerine arka tarafı görebilmek için konulan ayna dikizci,Gözetleyici dikizcilik,Gözetleyicilik dikizleme,Gözetleme dikizlemek,Gözetlemek dikizlik,Gözetleme deliği dikkafalı,Dikbaşlı dikkatini toplamak,duygu ve düşünceyi bir konu veya yapılan iş üzerinde yoğunlaştırmak dikkatini çekmemek,birinin ilgisini uyandırmamak dikkatini çekmek,uyarmak dikkati calip olmak,dikkati çeken kimse veya şey olmak dikkate şayan,değerli dikkate almak,"göz önünde bulundurmak, hesaba katmak, gereğini düşünmek" dikkat etmek,"duygularla düşünceyi bir şey üzerinde toplamak, uyanık davranmak" dikkat (veya dikkati) çekmek,ilgi toplamak dikkat çekmek,`dikkat` komutunu yüksek sesle söylemek dikkat,"Duygularla düşünceyi bir şey üzerinde toplama, uyanıklık" dikkat kesilmek,bütün dikkatini bir şey üzerinde toplamak dikkatli,"Dikkat eden, özen gösteren (kimse)" dikkatli olmak,"dikkat etmek, dikkat göstermek" dikkatsiz,"İşinde dikkatli davranmayan, dalgın, savruk, özensiz" dikkatsizlik etmek,dalgınlık etmek dikkatsizlik,"Dikkatsiz olma durumu, dalgınlık, savrukluk, özensizlik" dikkat toplaşımı,"Dikkatin sürekli olarak bir nesne veya konunun belirli bir yönü üzerinde toplanması, konsantrasyon" dikkuyruk,Bir tür ördek (Oxyura leucocephala) diklemesine,"Dik olarak, dikçe" diklenme,Diklenmek işi diklenmek,"Birine karşı ters bir davranışta bulunmak, karşı gelmek, kafa tutmak" dikleşme,Dikleşmek işi veya durumu dikleşmek,Dik duruma gelmek dikleştirme,Dikleştirmek işi veya durumu dikleştirmek,Dik duruma getirmek diklik,Dik olma durumu dikme,Dikmek işi dikmek,Bir cismi dik olarak durdurmak dikmek,"Biçilmiş veya yırtılmış kumaş, deri, yara vb.ni iğneye geçirilmiş iplikle tutturmak" dikmelik,Fidanlık dikmen,Koni biçiminde tepe dik rüzgâr,Geminin yoluna karşı esen yel dikse,"Ağaçsız yerlerde, kuş yakalamak için üstüne ökse yerleştirilen ağaç" dik silindir,Ekseni tabanına dikey olan silindir diksiyon,"Seslerin, sözlerin, vurguların, anlam ve heyecan duraklarını kurallarına uygun olarak söyleme biçimi" dikta,Hiçbir şart olmaksızın körü körüne uyulması gereken buyruk diktacı,Yönetimde dikta yanlısı olan diktacılık,Diktacı olma durumu diktafon,Bir tür ses alma cihazı diktatör,Bütün siyasi yetkileri kendinde toplamış bulunan kimse diktatörce,Diktatöre yakışır diktatörlük,Diktatör olma durumu diktatörlük etmek,"diktatörce davranmak, zorbalık etmek" dikte,"Bir başkasına o anda söyleyerek yazdırma, yazdırım" dikte etmek,yazdırmak için söylemek diktirme,Diktirmek işi diktirmek,Dikme işini yaptırmak diktirtme,Diktirtmek işi diktirtmek,Diktirmesini sağlamak dik üçgen,"Kenarlarından ikisi birbirine dikey, bir açısı doksan derece olan üçgen" dik yamuk,Kenarlarından biri tabanlarına dik olan yamuk "dilim seni dilim dilim dileyim, başıma geleni senden bileyim",`kişinin başına ne gelirse dilini tutmamasından gelir` anlamında kullanılan bir söz diline sağlık,ağzına sağlık diline kira istemek,ağzına kira istemek diline sağlam olmak,saklanacak konuları açığa vurmamak diline pelesenk etmek,diline dolamak diline düşmek,yermek veya alay etmek amacıyla birinin kötü veya yanlış davranışını sürekli söylemek dilinden anlamak,bir canlının çıkardığı seslerden veya onun davranışlarından ne anlatmak istediğini anlamak diline biber sürerim,ağzına biber sürerim dilinden kurtulamamak,"sürekli olarak bir kimsenin sitem, eleştiri ve sataşmalarına uğramak" dilinden (veya dilden) düşürmemek,"sürekli olarak aynı kişiden veya şeyden söz etmek, sık sık anmak" diline virt etmek,diline dolamak dilinde tüy bitmek,"tekrar tekrar söylemekten usanmak, bıkmak" dilin kemiği yok,`insan doğru veya yanlış her şeyi söyleyebilir` anlamında kullanılan bir söz diline (veya dile) dolamak (veya takmak),aynı şeyi durmadan ve her yerde tekrarlamak dilini bağlamak,"bir kimseyi herhangi bir sebeple söz söyleyemez duruma getirmek, susmak zorunda bırakmak" dilini tutmak,sonunu düşünmeden gelişigüzel konuşmaktan sakınmak dilini eşek arısı soksun,hoşa gitmeyen bir şey konuşan kimseye söylenen bir ilenme sözü dillere destan olmak,herkes tarafından konuşulur olmak dillerde dolaşmak (veya gezmek),her yerde sözü edilmek diliyle tutulmak (veya yakalanmak),"suçunu, kendi konuşması ile açığa vurmak" diliyle sokmak,bir kimseye ağır ve kırıcı sözler söylemek dilinin ucuyla,"içten, yürekten olmayarak, laf olsun diye" dilinin ucunda,bir söz hatırlanacak gibi olup da hatırlanamadığında söylenen bir söz dilini değdirmemek,hiç yememek veya içmemek dilinin ucuna gelmek,söyleyecek duruma gelmek dilinin altındaki baklayı çıkarmak,söyleyemediği şeyi artık söylemek dilinin altında bir şey olmak,birinin açıkça söylemediği sözler olmak dilini yutmak,"sevinç, korku, heyecan vb. sebeplerle konuşamaz olmak" dilini tutamamak,sonunu düşünmeden gelişigüzel konuşmak dilini kesmek (veya kesip oturmak),susmak dilini kedi (veya fare) mi yedi?,`neden konuşmuyorsun?` anlamında kullanılan bir söz dilinin cezasını (veya belasını) çekmek (veya bulmak),"ölçüsüz, düşüncesiz konuşma yüzünden zarar görmek" dili yanmak,"üzüntü ve eziyet çekmek, zarara uğramak" dili çözülmek,konuşamayan veya susan kişi konuşmaya başlamak dili uzamak,haddini bilmeden konuşmak dili açılmak,herhangi bir sebeple konuşmayan kimse konuşmaya başlamak dile vermek,"gizli tutulması gereken bir şeyi açığa vurmak, duyurmak, yaymak" dile getirmek,konuşturmak dile gelmek,dile düşmek dile gelen ele gelir,"`insanlar yapacakları işler hakkında önce konuşurlar, sonra da o işi gerçekleştirirler` anlamında kullanılan bir söz" dile (veya dillere) düşmek,hakkında dedikodu yapılmak dili ağırlaşmak,"hastalık sebebiyle güçlükle söz söyleyebilmek, güçlükle konuşmak" dilden gelen elden gelse her fukara padişah olur,"`kişi her söylediğini yapamaz, her dilediğini elde edemez` anlamında kullanılan bir söz" dil uzatmak,bir kimse veya bir şey için kötü söylemek dil (veya diller) dökmek,"kandırmak, inandırmak veya yararlanmak için tatlı sözler söylemek" dil çıkarmak,"alay etmek, eğlenmek" dili varmamak,bir sözü söylemeye gönlü razı olmamak dil ağız vermemek,ağız dil vermemek dil,"Ağız boşluğunda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya yarayan etli, uzun, hareketli organ, tat alma organı" dilden düşmez olmak,herkes tarafından sürekli tekrar edilir olmak dili alışmak,çok kullandığı bir söze alışmak dil bir karış,saygısızca karşılık verenler için kullanılan bir söz dili bir karış dışarı çıkmak (veya sarkmak),"koşmaktan, yürümekten dolayı çok yorulmak" dili tutulmak,"sevinç, korku, şaşkınlık vb. sebeplerle birdenbire söz söyleyemez olmak" dili sürçmek,konuşma sırasında kelimeleri yanlış söylemek dili pabuç kadar,saygısızca ve gönül kırıcı bir biçimde konuşan dili olsa da söylese (veya anlatsa),`cansız nesneler konuşabilseler bazı olaylara tanıklık da edebilirler` anlamında kullanılan bir söz dili kılıçtan keskin olmak,kırıcı ve ağır konuşmak dili ensesinden çekilsin!,bıktıracak kadar çok konuşan veya kötü sözler söyleyenler için kullanılan bir ilenme sözü dili kurusun!,`söz söyleyemez olsun!` anlamında kullanılan bir ilenme sözü dili durmak,"susmak, dedikodu etmemek" dili dönmemek,"bir sözü doğru, düzgün söylemeyi becerememek" dili (veya dilinin) döndüğü kadar,"söyleyebildiği kadar, anlatma gücünün elverdiği ölçüde" dili dolaşmak,"korku, heyecan, hastalık, utangaçlık, sarhoşluk gibi sebeplerle şaşırarak söyleyeceğini karıştırmak" dili damağına yapışmak (veya dili damağı kurumak),çok susamak dili boğazına akmak,"konuşamaz olmak, sesi soluğu çıkmamak" dili durmamak,sürekli konuşmak dili bir karış olmak,"fazla konuşmak, her söze karşılık vermek" dil,"Gönül, yürek" dil akrabalığı,Bir ana dilden türeyen diller arasındaki yakınlık ilişkisi dil altı bezleri,Dilin altında bulunan tükürük bezleri dil atlası,"Dilleri, lehçeleri veya dil olaylarını yayılış bölgelerine göre gösteren atlas" dilatometre,Genleşmeölçer dilaver,"Yiğit, delikanlı" dil balığı,"Kemikli balıklar takımından, pullu, santimetre büyüklüğünde, yassı bir balık (Solea vulgaris)" dilbasar,"Hekimlerin boğazı görebilmek için dili bastırdıkları araç, abeslang" dilbaz,"Güzel söz söyleyen, konuşmasıyla ikna eden" dilber,"Alımlı, güzel kadın" dilberdudağı,Dudak biçiminde hazırlanan bir hamur tatlısı dil bilgisi,"Bir dilin ses, biçim ve cümle yapısını inceleyip kurallarını tespit eden bilim, gramer" dil bilimci,"Dil bilimiyle uğraşan kimse, dilci, lengüist, filolog" dil bilimi,"Dillerin yapısını, gelişmesini, dünyada yayılmasını ve aralarındaki ilişkileri ses, biçim, anlam ve cümle bilgisi bakımından genel veya karşılaştırmalı olarak inceleyen bilim, lisaniyat, lengüistik, filoloji" dil bilimsel,"Dil bilimiyle ilgili, filolojik" dil birliği,Lehçe ve ağız farklarını gidererek aynı dili kullanan toplumlar arasında ortak bir yazı dilinde ve alfabede birleşilmiş olma durumu dil cambazı,"Düşüncelerini çok iyi anlatan, güzel konuşan kimse" dilci,Dil bilimci dilcik,"Buğdaygillerde, yaprak ayası ile yaprak kınının birbirinden ayrıldığı yerde bulunan sivri uçlu, küçük, saydam çıkıntı" dilcilik,Dilcinin yaptığı iş dil coğrafyası,Yeryüzünde dillerin yayıldığı alanları inceleyen bilim dalı dil dalaşı,Tartışma dil dalaşı etmek,tartışmak dildaş,Aynı dili konuşanlardan her biri dil ebesi,Laf ebesi dilek,"Bir kimsenin dilediği şey, istek, talep, temenni, rica, murat" dilekçe,"Bir dileği bildirmek için resmî makamlara sunulan, imzalı ve adresli, pullu veya pulsuz yazı, istida, arzuhâl" dilek kipi,Türkçede -se eki ile kurulan ve dileme kavramı veren kip dileme,Dilemek işi dilediği gibi,"kendi düşünce, görüş ve isteğine göre" dilemek,"Birinden bir şeyin yapılmasını istemek, rica etmek, arzu etmek" dilemma,İkilem dilenci,Geçimini dilenerek sağlayan kimse dilenciye hıyar vermişler de eğri diye beğenmemiş,`hem gereksinim duyduğu konuda yardım istiyor hem de yapılan yardımı küçümsüyor` anlamında kullanılan bir söz "dilenciye borçlu olma, ya düğünde ister ya bayramda","`çıkarından başka bir şey düşünmeyen kimse ile ilişki kurma, seni nerede rahatsız edeceği belli olmaz` anlamında kullanılan bir söz" dilencinin torbası dolmaz,`şundan bundan yardım dileyerek geçinmeye çalışanların istekleri bitmez` anlamında kullanılan bir söz dilenci bir olsa şekerle beslenir,`yardım bekleyen bir tane olsa umduğundan aşırı şeyler verilerek sevindirilir ancak bunların sayısı çok olduğundan hepsine aynı cömertlik gösterilemez` anlamında kullanılan bir söz dilenci çanağı,"Dilencilerin sadakalarını topladığı küçük, çukur kap" dilencilik etmek,dilenmek dilencilik,Dilencinin yaptığı iş dilenci vapuru,Bütün iskelelere uğrayarak sefer yapan vapur dilendirme,Dilendirmek işi dilendirmek,Dilenecek duruma getirmek dileniş,Dilenme işi dilenme,Dilenmek işi dilenmek,Sadaka istemek dil felsefesi,"Dilin özü, kökeni, anlamı, yapısı üzerine araştırmalar yapan felsefe dalı" dili bozuk,Bir dili doğru ve düzgün konuşamayan (kimse) dilim,"Bir bütünden kesilmiş veya ayrılmış ince, yassı parça" dilim dilim etmek,dilimlemek dilim dilim,Parça parça dilimleme,Dilimlemek işi dilimlemek,"Dilimlere ayırmak, dilim dilim etmek" dilimleniş,Dilimlenme işi dilimlenme,Dilimlenmek işi dilimlenmek,Dilimlere bölünmek veya ayrılmak dilimleyiş,Dilimleme işi dilinim,Dilinme dilinme,Dilinmek işi dilinmek,Dilme işi yapılmak diliş,Dilme işi dili tutuk,"Serbestçe, kolaylıkla konuşamayan (kimse)" dili uzun,"İncitici sözler söyleyen, küstah, saygısız (kimse)" dili zifir,Gönül kırıcı sözler söyleyen (kimse) dil kavgası,Tartışma dil laboratuvarı,"Yabancı dil öğretiminde, kayıtlı dil malzemesiyle ders yapılan yer" dillek,Dedikoducu dillendirme,Dillendirmek işi dillendirmek,Biri hakkında dedikodu yapılmasına sebep olmak dillenme,Dillenmek işi dillenmek,Çocuk konuşmaya başlamak dilleşme,Dilleşmek işi dilleşmek,Karşılıklı tatlı tatlı söyleşmek dilli,Dili olan dilli düdük,"Söğüt, kavak vb. ağaçların ince dallarından veya kamıştan yapılan bir düdük türü" dilmaç,Çevirmen dilmaçlık,Çevirmenlik dilme,Dilmek işi dilmek,Bir bütünü ince ve yassı parçalara ayırarak kesmek dil oğlanı,Tanzimattan önce yabancı elçilerin devlet erkânı ile görüşmelerinde Türkçe çevirmenlik yapmak üzere yetiştirilen kimse dil öğrenimi,Bir dili öğrenme işi dil öğretimi,Bir dili öğretme işi dil pelesengi,Söz arasında yerli yersiz söylenen ve tekrarlanan söz dil peyniri,"Koyun sütünden yapılan, yağlı, lezzetli, tuzsuz peynir" dilsel,Dille ilgili dilsever,"Ana dilini öne çıkaran, dil bilinci olan (kimse)" dilsiz,"Konuşma engelli, konuşamayan, ahraz, lâl(I)" dilsizin dilinden anası anlar,"`başkalarının kolay kolay anlayamadıkları şeyi, her gün onunla uğraşan kimse çok kolay anlar` anlamında kullanılan bir söz" dilsizlik,Dilsiz olma durumu dil sürçmesi,"Ağızdan yanlış söz çıkma, sürçülisan" dil şakası,Ağız şakası dil tutukluğu,"Dilin iyi çalışmamasından ileri gelen söyleme güçlüğü, anartri" dilüviyum,Bugünkü ırmakların Dördüncü Çağdan kalma en eski alüvyonları dil yarası,Acı sözün yarattığı kırgınlık dimağ,Beyin dimdik ayakta durmak,"karşılaşılan her zorluğa rağmen yıkılmamak, sorunların üstesinden gelebilmek" dimdik,"Çok dik, mum direk" dimdik durmak,tam dik durumda olmak dimi,Sıkı dokunmuş bir tür pamuklu kumaş dimmer,Reosta dimnit,Erken olgunlaşan ince kabuklu bir tür siyah üzüm dimyat,Seyrek ve yuvarlak taneli bir tür üzüm dinim hakkı için (veya aşkına),`dinimi tanık tutarım` anlamında kullanılan bir ant sözü dini bir uğruna,Müslümanlık için dini imanı para,tek düşüncesi para olan kimseler için kullanılan bir söz dinine yandığım,"öfke, kızgınlık vb. duyguları belirtmek için kullanılan bir ilenme sözü" dinden imandan olmak,dinî inancını yitirmek dini gibi bilmek,çok iyi bilmek dinime küfreden (veya söven veya dahleden) bari Müslüman olsa,başkalarını eleştirirken kendisi de aynı yanlışı yapan kimse için kullanılan bir söz din,"Tanrı'ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum, diyanet" dinden imandan çıkmak,"kendini kontrol edemeyecek kadar çok öfkelenmek, çok sinirlenmek" din,C.G.S. sisteminde 1 gramlık bir kütlenin hızını saniyede 1 santimetre artıran güç birimi: Bir nevton 105 din'e eşittir din,Bir şeyin en yüksek ve sivri noktası din,İlmek din adamı,Mesleği dinle ilgili işler olan görevli dinamik,"Canlı, etkin, hareketli" dinamik analiz,Çözümleme konusu yapılan veya modele dâhil edilen değişkenlerin zaman içindeki değişmelerinin de dikkate alındığı yöntem dinamikleşme,Dinamikleşmek durumu dinamikleşmek,Dinamik duruma gelmek dinamit,Nitrogliserin ile yapılan patlayıcı bir madde dinamitçi,"Dinamit üreten, satan veya patlatılma işinde çalışan kimse" dinamitçilik,Dinamitçinin yaptığı iş dinamitleme,Dinamitlemek işi dinamitlemek,Dinamitle havaya uçurmak dinamitlenme,Dinamitlenmek işi dinamitlenmek,Dinamitle havaya uçurulmak dinamit lokumu,"Kauçuk ve jelatin kıvamında olan, nitrogliserin içeren bir dinamit türü" dinamizm,Davranışları canlı ve hareketli olan canlının özelliği dinamo,Üreteç dinamometre,Kuvvetölçer dinar,"Bahreyn, Cezayir, Irak, Karadağ, Kuveyt, Libya, Sırbistan, Tunus ve Ürdün kullanılan para birimi" din birliği,Aynı din etrafında oluşturulan inanç gücü dince,"Dinî bakımdan, dine göre" dincelmek,Dinçleşmek dinci,Dinî görüşleri her alana yaymak isteyen kimse dincilik,Dincinin olma durumu dinç,"Gücü ve sağlık durumu yerinde, canlı, zinde, tendürüst, tüvana" dinçlenmek,Dinç bir durum ve görünüm kazanmak dinçleşme,Dinçleşmek işi dinçleşmek,Dinç duruma gelmek dinçlik,"Dinç olma durumu, zindelik, mecal" dindar,"Din inancı güçlü, din kurallarına bağlı (kimse), mütedeyyin" dindarlık,"Dindar olma durumu, mütedeyyinlik" dindaş olmak,aynı dinden olmak dindaş,Aynı dinden olan kimse din dışı,"Dinle ilişiği olmayan, ladinî" dindirme,Dindirmek işi dindirmek,Dinmesini sağlamak din doruğu,Dağın en yüksek yeri dine,Konaklama yeri dinek,Dinlenmek için durulan yer dinelme,Dinelmek işi dinelmek,Ayakta durmak dinen,Din bakımından dineri,İskambil kâğıtlarındaki işaretlerden karo din erki,Teokrasi din felsefesi,Dinin ilkelerinin özünü ve anlamını temellendirmeyi amaçlayan felsefe dalı dingi,Bir çifte kürekli küçük patalya dingil,"Tekerleklerin merkezinden geçen ve taşıtın altına enlemesine yerleştirilmiş mil, eksen, aks" dingildek,"Tabanı üzerinde hareketsiz duramayıp sallanan, oynak" dingildeklik,"Dingildek olma durumu, dengesizlik" dingildeme,Dingildemek işi dingildemek,"Sallanmak, oynamak" dingilli,Dingili olan dingin,"Sakin, durgun" dingincilik,"Tam bir gönül rahatlığı, tutkusuzluk içinde bütün arzulardan sıyrılmış olarak direnç göstermeden kendini Tanrı ibadetine vermeyi ve tanrısal ruh dinginliği kazanmayı amaçlayan dünya görüşü, sekincilik" dinginleşme,Dinginleşmek durumu dinginleşmek,Dingin duruma gelmek dinginleştirme,Dinginleştirmek işi dinginleştirmek,Dingin duruma gelmesini sağlamak dinginlik,"Dingin olma durumu, durgunluk, sükûnet" dinî,"Dinle ilgili, din üzerine, dinsel" dini bütün,"Dinine çok bağlı, inancı sağlam olan, dinin buyruklarını eksiksiz yerine getiren" diniş,Dinme işi dink,Pirinci kabuğundan ayırmak veya bulgur dövmek için kullanılan dibek dinleme,Dinlemek işi dinlemek,İşitmek için kulak vermek dinleme salonu,"Müzik, tiyatro eserlerini dinletmek, radyo televizyon yayınları yapmak veya ses kaydetmek amacıyla akustiği sağlanmış salon, oditoryum" dinlence,Tatil dinlendirme,Dinlendirmek işi dinlendirmek,Dinlenmesini sağlamak dinlenme,"Dinlenmek (I) işi, istirahat" dinlenmek,"Güç kazanmak için çalışmaya ara vermek, yorgunluğunu gidermek, soluklanmak, istirahat etmek" dinlenme salonu,"İstirahat etmek, dinlenmek için ayrılmış salon" dinleti,"Sanat eserlerini bir topluluğa çalma veya söyleme, konser" dinletme,Dinletmek işi dinletmek,"Dinlemesini sağlamak, söz geçirmek" dinleyici,Söylenen veya çalınan bir şeyi dinleyen kimse dinleyicilik,Dinleyici olma durumu dinleyiş,Dinleme işi dinme,Dinmek işi dinmek,"Sona ermek, bitmek, durmak" dinozor,"Dinozorlar takımından, boyu 20 metre kadar olabilen, ilk çağlarda yaşamış, günümüze fosilleri kalmış bir sürüngen" dinozorlar,"Omurgalı hayvanlardan sürüngenler sınıfına giren, soyu tükenmiş bir takım" dinozorlaşma,Dinozorlaşmak işi dinozorlaşmak,Dinozor gibi davranmak dinsel,Dinî dinsiz,Dinî inancı olmayan dinsizin hakkından imansız gelir,"`acımasız olan kişiyi, kendisinden daha acımasız biri yola getirir` anlamında kullanılan bir söz" dinsizlik,Dinsiz olma durumu dibini tutmak,yemek pişerken tencerenin dibine yapışmak dibini kurcalamak (veya karıştırmak),"koz olarak kullanabilecek bir şeyler bulmak için araştırmak, sorup öğrenmek" dibini bulmak,içindekini tüketmek dibini boylamak,batmak dibine kadar,en ince ve gizli noktasına kadar dibi görünmeyen sudan geçme,`bir işe girişirken her yönünü iyice araştır` anlamında kullanılan bir söz dibi kırmızı mumla (veya bal mumuyla) mı çağırdım,"`üzerinde önemle durmuyorum, önemsiz buluyorum` anlamında kullanılan bir söz" dibi görünmek,içindeki şey bitmiş olmak dibe vurmak,en kötü duruma düşmek dip,Oyuk veya çukur bir şeyin en alt bölümü dibine darı ekmek,"bir şeyi sonuna kadar tüketmek, bitirmek" dip ağı,Palamut vb. balıkları avlamak için denizin dibine atılan ağ dip balıkçılığı,Dipte yaşayan su ürünlerinin avlanılma işi dipçik,"Tüfek vb. silahların namlu gerisinde bulunan, atış sırasında silahın omza dayanmasını veya tabancanın elle kavranmasını sağlayan taban bölümü" dipçikleme,Dipçiklemek işi dipçiklemek,Dipçikle vurmak dipçiklenme,Dipçiklenmek işi dipçiklenmek,Dipçikle vurulmak dipdam,Hapishane dipdinç,"Çok sağlıklı, çok canlı" dipdiri,"Çok diri, çok canlı" dip doruk,"Baştan aşağı, dipten tepeye kadar" dipfriz,Derin dondurucu dip koçanı,"Hesap çıkarmaya, gerektiğinde koparılan parça ile karşılaştırma yapmaya yarayan ve yaprakları deftere bağlı olan bölüm" diplarya,Pisi balığının küçüğü dipleme,Diplemek işi diplemek,Bitkiyi kökünden sökmek dipli,Dibi olan diploit,İki kromozom takımı taşıyan hücre veya organizma diplomalı,Diploması olan diplomasız,Diploması olmayan diplomasi,Uluslararası ilişkileri düzenleyen antlaşmalar bütünü diplomat,Dış politikayla uğraşan ve ülkesini temsil etmekle görevlendirilen kimse diplomatça,Diplomata yakışan diplomatik dil,Diplomasi alanında kullanılan dil diplomatlık,Diplomat olma durumu dipnot düşmek,"eklemek, açıklama yapmak" dipnot,"Metin içinde geçen herhangi bir bilgi ile ilgili olarak sayfa altına, çalışmanın sonuna konulan açıklama veya kaynak bilgisi, haşiye" dipsiz,Dibi olmayan "dipsiz kile, boş ambar","para, mal tutmayanın durumunu veya bir iş için boş yere uğraşıldığını anlatan bir söz" dirayet,İnce şeyleri kavrayış dirayetli,Dirayeti olan dirayetsiz,Dirayeti olmayan dirayetsizlik,Dirayetsiz olma durumu direk,Ağaçtan veya demirden yapılan uzun ve kalın destek direk gibi,"sağlam, iri yapılı" direkçi,Alamana kayıklarında direğe çıkarak gözcülük yapan kimse direkli,Direği olan direklik,Direk yapmaya elverişli (ağaç) direksiyon,"Taşıta istenilen yönü vermeye ve taşıtı belirli bir doğrultuda götürmeye yarayan düzenek, yönelteç" direksiyon kırmak,aracı istenilen yöne çevirebilmek için direksiyonu o yöne hızla döndürmek direksiyon sallamak,motorlu taşıt kullanmak direksiyona geçmek,aracı kullanmak üzere sürücü yerine oturmak direkt,Aracısız direktif,Yönerge direktif almak,"talimat almak, emredilmek" direktif vermek,"talimat vermek, emretmek, buyurmak" direktör,Yönetmen direktörlük,"Yönetmenlik, müdürlük" direme,Diremek işi diremek,"Bir şeyi dikine koymak, dayamak, durdurmak" diren,Dirgen direnç,"Dayanma, karşı koyma gücü, mukavemet" dirençli,Direnci olan dirençsiz,Direnci olmayan direngen,İnatçı direngenlik,İnatçılık direnim,"Direnme işi, inat, taannüt" direniş,Direnme işi direnişçi,"Karşı koyan, dayanan kimse" direnleme,Direnlemek işi direnlemek,Dirgenle yaymak direnme,Direnmek işi direnmek,"Herhangi bir düşüncede, bir istekte veya bir durumda ayak diremek, inat etmek, ısrar etmek, taannüt etmek" direşken,Sebatlı direşme,Sebat direşmek,Sebat etmek diretme,"Diretmek işi, inat" diretmek,"Direnmek, ayak diremek, inat etmek, ısrar etmek" direy,"Belli bir bölgede yaşayan hayvanların tümü, fauna" dirgen,"Genellikle harmanda sapları yaymaya yarayan demirden, çatallı bir tarım aracı, diren" dirgenleme,Dirgenlemek işi dirgenlemek,Dirgenle yaymak dirhemle söylemek (veya konuşmak),çok az ve zorla konuşmak dirhem,"Okkanın dört yüzde birine eşit olan, 3,207 gramlık eski bir ağırlık ölçüsü" dirhem dirhem,"Azar azar, çok az ölçüde" diri,"Yaşamakta olan, yaşayan, canlı, ölü karşıtı" diri kalmak,"dinç, sağlıklı görünmek" dirice,Biraz diri diri diri,"Canlı canlı, taptaze" diriğ etmek,esirgemek diriğ,Esirgeme diriksel,"Diri ile, canlı ile ilgili, canlılar üzerinde olan, diril" diriksel ısı,Diril ısı diril,Diriksel diril,Şilte yüzü veya gömlek yapmaya yarar pamuklu bir kumaş dirileşme,Dirileşmek işi dirileşmek,"Bitkin, pörsümüş veya solmuşken yeniden diri duruma gelmek" diril ısı,"Hayvanların vücut ısısı, diriksel ısı" dirilik,Diri olma durumu diriliş,"Dirilme işi, canlanma" dirilme,Dirilmek işi dirilmek,Güçlenip canlanmak diriltme,"Dirilmesini sağlama, canlandırma" diriltmek,Dirilmesini sağlamak dirim,"Hayat, yaşam" dirim bilimci,Biyolog dirim bilimi,Biyoloji dirim bilimsel,Biyolojik dirim konisi,Gelişme durumundaki fidan veya yaprakların sürgen dokulu ucu dirim kurgu,Canlılar dünyasını özellikle beynin çalışmasını taklit eden elektronik aletlerden yararlanmayı konu edinen bilim dalı dirimli,Hayatı olan (canlı) dirimlik,"Hayat, yaşam, sağlık" dirimsel,"Hayatla ilgili veya hayata bağlı olan, dirimlik, hayati" dirimselcilik,"Hayat olaylarını fiziksel, kimyasal güçlerle değil de özel bir yaşama ilkesi, yaşam gücü ile açıklayan öğreti" dirim suyu,Abıhayat diri örtü,"Ormanlık bölgelerde ağaçların altında yeşeren çalı, çırpı veya odunsu bitkiler" dirlik,"Yaşayış, hayat, sağlık, varlık, geçim" dirlik yüzü görmemek,rahata kavuşamamak dirlik düzenlik,Aile üyeleri veya bir arada çalışan kimseler arasında iyi geçinme durumu dirliksiz,Dirliği olmayan dirliksizlik,Geçimsizlik dirsek,Kol ile ön kol arasındaki eklemin arka yanı dirsek çevirmek,daha önce iş birliği yaptığı kişiyi uzaklaştıracak davranışlarda bulunmak dirsek çürütmek,okumak için çok emek sarf etmek dirsek kemiği,Ön kolun iskeletini oluşturan iki uzun kemikten iç yanda olanı dirsekleme,Dirseklemek işi dirseklemek,"Dirsekle vurmak, dirsekle itmek" dirseklenme,Dirseklenmek işi dirseklenmek,"Dirsek biçiminde kıvrılmak, dirsek oluşturmak" dirseklik,"Koltuk, kanepe vb.nde dirsekleri dayamaya elverişli bölüm" dirsek teması,"Bir amaç uğruna dayanışma içinde bulunma, ilişki içerisine girme" disimilasyon,Benzeşmezlik disiplin,"Bir topluluğun, yasalarına ve düzenle ilgili yazılı veya yazısız kurallarına titizlik ve özenle uyması durumu, sıkı düzen, düzence, düzen bağı, zapturapt" disipline girmek,disiplinli bir biçimde yaşamaya başlamak disiplin cezası,Disiplin suçlarından birini işleyen kimseye davranışlarının ağırlık derecesine göre verilen ceza disipline,"`Sıkı düzen ve denetim altına alınmak, zapturapt altına alınmak, denetim altında tutulmak` anlamlarında disipline edilmek, `sıkı düzen ve denetim altına almak, zapturapt altına almak` anlamlarında disipline etmek, `kendi kendine veya dış etkilerle düzen ve denetim altına girmek` anlamında disipline olmak birleşik fiillerinde geçen bir söz" disiplin kurulu,Disiplin kurallarına aykırı davranan kimselerin suçlarını tespit ederek uygun cezaları vermekle görevli kurul disiplinli,Disiplini olan disiplinsiz,Disiplini olmayan disiplinsizlik,Disiplinsiz olma durumu disiplin suçu,Eğitim ve iş hayatında bir kimsenin disiplin yönetmeliğine aykırı davranışı disk,"Disk atmada kullanılan, erkekler için 2, kadınlar için 1 kilogram ağırlığında, genellikle metal bir çember ile çevrelenmiş tahta ağırşak" diskalifiye,Yarış dışı bırakılmış diskalifiye etmek,yarış dışı bırakmak diskalifiye olmak,yarış dışı bırakılmak disk atma,Atletizmde disk fırlatma yarışması diskçi,Disk atan kimse diskçilik,Diskçi olma durumu disket,Bilgisayardaki işlemlerin kaydedildiği manyetik araç diskjokey,Radyo ve diskoteklerde müzik yayınlarını plak veya ses bantları aracılığıyla yöneten kimse disko,Diskotek diskotek,"Plak, ses bandı koleksiyonu" diskur,"Söylev, nutuk" diskur geçmek (veya çekmek),nutuk verir gibi konuşmak disk zımpara,Mermer ve metal maddeleri kesmeye veya temizleyip parlatmaya yarayan alet dispanser,Sağlık ocağı dispeç,"Bir ortak avaryada deniz kazasından sonra gemi, yük ve navlunla ilgili kimselerin uğradıkları zararların ve bunlar tarafından yapılan masrafların nasıl, kimler tarafından ve ne oranda karşılanacağını belirlemek için yapılan işlem" dispeççi,Dispeç işiyle uğraşan uzman dispersiyon eriyik,Çok ince katı taneciklerin su vb. sıvılarda erimeden dağılması durumu disponibilite,Bankalarda mevcut nakit ve derhâl paraya çevrilebilecek kıymet disprosyum,"Atom numarası 66, atom ağırlığı 162,5, yoğunluğu 8,54 olan, 1500 °C'de eriyen, açık yeşil renkte çözeltiler veren, az bulunan bir element (simgesi Dy)" distribütör,Dağıtıcı distribütörlük,"Distribütörün yaptığı iş, dağıtıcılık" dişten tırnaktan artırmak,dişinden tırnağından artırmak dişleri dökülmek,"yaşlanmak, ihtiyarlamak" dişinin kovuğuna bile gitmemek,yiyecek çok az gelmek dişine vurmak,"ısırmak, dişlemek" dişini tırnağına takmak,"çok büyük güçlüklere, sıkıntılara katlanmak" dişini sökmek,kötülük edemeyecek duruma getirmek dişini sıkmak,"darlığa, sıkıntıya dayanmak, katlanmak" dişine kestirmek,birini alt edeceğine veya dövebileceğine inanmak dişine göre,"gücünün yeteceği, altından kalkabileceği bir durumda" diş geçirmek,zorla veya inatla istediğini yaptırmak dişe dokunur (olmak),"işe yarar, belirtilmeye değer, önemli (olmak)" dişinden tırnağından artırmak,yiyecek giderlerini kısarak para biriktirmek diş çıkarmak,"çene kemikleri içinde bulunan diş, diş etini deldikten sonra ağız boşluğuna doğru sivrilmek" diş açmak,madenî boruları birbirine birleştirebilmek amacıyla özel aletle sarmal yiv ve set oluşturmak diş bilemek,"kötülük yapmak için fırsat beklemek, hıncını gösterir bir durum almak" diş,"Çene kemiklerinin üstüne dizili, ısırıp koparmaya ve çiğnemeye yarayan sert, beyaz organlardan her biri" diş gıcırdatmak,öfkesini davranışlarıyla göstermek dişe dokunmak,"işe yarar olmak, önemli olmak, yerinde ve anlamlı olmak" diş geçirememek,gücü yetmemek diş göstermek,"güçlü olduğunu, saldırıya geçebileceğini durumuyla belli etmek, tehdit etmek" diş ağrısı,Diş bölgesinde oluşan hastalıktan meydana gelen ağrı diş bademi,"Kabuğu ince olduğu için dişle kırılabilen bir badem türü, sakız bademi" dişbudak,"Zeytingillerden, kerestesi sert ve değerli bir ağaç, demircik (Fraxinus excelsior)" diş buğdayı,Çocuk ilk dişini çıkardığında kaynatılıp üzerine toz şeker ile dövülmüş ceviz vb. ekilerek yakınlara dağıtılan buğday dişçi,Diş hekimi dişçik,Çok küçük diş dişçilik,Diş hekimliği diş-damak ünsüzü,Diş eti-damak ünsüzü diş diş,Çıkıntıları olan diş-dudak ünsüzü,Diş eti-dudak ünsüzü dişeği,Taşları yontmak için kullanılan dişli bir tür çekiç dişeğileme,Dişeğilemek işi dişeğilemek,"Dişeği ile değirmen taşı üzerinde diş yapmak, değirmen taşının dişlerini bilemek" dişeme,Dişemek işi dişemek,Diş çıkarmak diş eti,Diş köklerini kaplayan kalın kırmızımtırak et diş eti-damak ünsüzü,"Dil ucunun, üst diş etleriyle ön damağa dokunmasından oluşan ünsüz, diş-damak ünsüzü: c, ç, z, s, n, j, ş" diş eti-dudak ünsüzü,"Alt dudağın üst dişlere dokunmasıyla oluşan dudak ünsüzü, diş-dudak ünsüzü: f, v" diş eti ünsüzü,"Dil ucunun diş etine dokunmasından oluşan ünsüz: j, ş" diş fırçası,Dişleri temizlemede kullanılan bir fırça türü diş hekimi,"Diş, ağız bakımıyla ve hastalıklarıyla uğraşan hekim, dişçi, diş doktoru, diş tabibi" diş hekimliği,"Diş, ağız bakımıyla ve hastalıklarıyla uğraşan tıp dalı, dişçilik, diş tababeti" dişi,Yumurta oluşturan veya yavru doğuran (birey) dişi bakır,Kolay işlenebilen bakır dişi demir,Yumuşak bir demir türü dişi klişe,Yazısı oyma olan klişe dişil,"Bazı dillerde dişi cinsten sayılan (kelime), müennes" dişileşme,Dişileşmek durumu dişileşmek,Dişiye özgü davranışta bulunmak dişileştirme,Dişileştirmek işi dişileştirmek,Dişi duruma getirmek dişilik,Dişi cinsten olma durumu dişilleştirme,Dişilleştirmek işi dişilleştirmek,Bazı dillerde bir kelimeyi dişil duruma sokmak dişillik,"Bazı dillerde kelimelerin dişil olma durumu, müenneslik" dişindirik,İpe ilmik atarak hayvanın ağzına takılan gem dişi organ,"Çiçeklerde yumurtalığı içine alan, döllenme sonucu meyve ve tohumları oluşturan organ" dişisel,Şuh diş kirası,"Sarayda, zengin konaklarında iftardan sonra konuklara verilen armağan veya para" dişlek,Dişleri dışarıya doğru çıkık olan (kimse) dişleme,Dişlemek işi dişlemek,Bir şeyin bir parçasını ısırmak veya koparmak dişlenme,Dişlenmek işi dişlenmek,"Dişleme işine konu olmak, dişle ısırılmak" dişletme,Dişletmek işi dişletmek,Dişleme işini yaptırmak dişli,Dişleri olan dişli tırnaklı,"saldırıcı olan, sözünü geçiren" dişlik,Boks vb. oyunlarda oyuncuların dişlerini ve dudaklarını korumak için dişlerine yerleştirdikleri kauçuk koruyucu diş macunu,Dişleri temizlemede kullanılan macun diş otu,"Diş otugillerden, kurak ve çorak yerlerde yetişen, çok yıllık ve otsu bir bitki, Mısır anasonu, kurşun otu (Plumbago europea)" diş otugiller,"Bitişik taç yapraklı iki çeneklilerden, örneği diş otu olan ve genellikle sıcak ve kurak yerlerde yetişen bitkilerden oluşan familya" diş özü,"Dişlerin, katılgan doku, damar ve sinirlerden oluşmuş iç bölümü" dişsiz,Dişi olmayan dişsizlik,Dişsiz olma durumu diş tababeti,Diş hekimliği diş tabibi,Diş hekimi diş tacı,Dişlerin diş etlerinin dışında kalan bölümü diş taşı,"Diş köklerinde oluşan kireçsi taş tabaka, kefeki, tartar" diş ünsüzü,"Dil ucunun üst diş etlerine dokunmasıyla oluşan ünsüz: d, t, c, ç" ditilmek,Ditme işi yapılmak ditiramp,Eski Yunanların Dionysos şerefine okudukları tören şarkısı ditme,Ditmek işi ditmek,"Yün, pamuk vb.ni tellere ayırarak kabartmak" dival,"Altı mukavva ile beslenmiş, üstü sırmalı işleme" divan,Yüksek düzeydeki devlet adamlarının kurduğu büyük meclis divan durmak,el pençe divan durmak divançe,Küçük divan divaneye dönmek,çok üzülmek divane olmak,deli divane olmak divane,"Deli, kaçık, budala" divanesi olmak,bir şeye çok düşkün olmak divan edebiyatı,"XIII-XIX. yüzyıllar arasında dil, konu, işleniş bakımından Arap, Fars etkisi altında gelişmiş Türk edebiyatı" divaneleşme,Divaneleşmek işi divaneleşmek,Divane duruma gelmek divanelik,"Kaçıklık, delilik" divanhane,Geniş sofa divanıharp,Askerî mahkeme Divanıhümayun,Padişah divanı divani,"Divan kaleminden çıkan ferman, berat vb. belgelerde kullanılmış olan yazı" divani kırması,Divani yazının basitleştirilmiş bir türü divan kalemi,Sadrazam buyruklarının ve fermanlarının yazıldığı yer divan sazı,Meydan sazı divik,Akkarınca divit,Hokkadaki mürekkebe batırılarak yazı yazmaya yarayan ve değişik uçları olan bir kalem türü divitin,"Bir yüzü havlı, pamuklu veya yünlü kumaş" divlek,Kalın kabuklu olgun kavun diyabaz,Feldspatlardan bir plajiyoklaz ile ojitten oluşmuş yeşil renkli bir kütle diyabet,Şeker hastalığı diyabet bilimi,"Şeker hastalığını inceleyen bilim dalı, diyabetoloji" diyabetik,Şeker hastalığı ile ilgili diyabetolog,Diyabet uzmanı diyabetoloji,Diyabet bilimi diyabet uzmanı,"Şeker hastalığı alanında uzmanlaşmış hekim, diyabetolog" diyafram,Göğüs ve karın boşluklarını birbirinden ayıran ince ve geniş kas diyagonal,Eğri bir biçimde dokunmuş kumaş diyagram,Herhangi bir olayın değişimini gösteren grafik diyaklaz,Çatlak diyakoz,Hristiyanlıkta papazın yardımcısı olan din adamı diyakroni,Art zamanlılık diyakronik,Art zamanlı diyalaj,"Piroksen cinsinden, doğal kalsiyum, magnezyum ve demir silikatı" diyalekt,Lehçe diyalektik,"Gerçekliği ve onun çelişmelerini incelemeye yarayan ve bu çelişmeleri aşmayı sağlayan yolları aramayı öngören akıl yürütme yöntemi, eytişim" diyalektikçi,Diyalektik yöntemini uygulayan kişi diyalektolog,Diyalektoloji uzmanı diyalektoloji,Lehçe bilimi diyalel,"Bir önermeyi başka bir önerme ile tanıtlamak yoluyla yapılan sofizm, üstü örtülü bir tür kısır döngü" diyaliz,Vücut sıvılarındaki istenmeyen maddelerin yarı geçirgen zar aracılığıyla vücuttan uzaklaştırılması temeline dayanan bir çözümleme veya arıtma yöntemi diyalize girmek,diyaliz makinesine bağlanmak diyalog,Karşılıklı konuşma diyalog kurmak,anlaşma ve uyum sağlayacak yolda karşılıklı konuşmak diyanet,Din kurallarına tam bağlı olma durumu diyanet işleri,Dinle ilgili işler diyapazon,"Titreştirildiğinde ana seslerden birini veren, U biçiminde, küçük bir çelik araç" diyapozitif,Saydam diyar,Ülke diyarıgurbet,"İş, eğitim vb. sebeplerle göç edilen yabancı yer" diyastaz,"Nişastayı dekstrin ve glikoz durumuna getiren, tükürükte ve pankreasın salgısında bulunan bir enzim" diyastol,Sistolden sonra kulakçıkların veya karıncıkların genişlemesi diyatome,"Silisli sert kabukları olan ve fosilleri, kalın yer katmanları oluşturan bir algler familyası" diyet,"İslam hukukuna göre, öldürme ve yaralamalarda suçlunun ödemek zorunda olduğu para veya mal, kan pahası, kan parası, kefaret" diyet,"Sağlığı korumak veya düzeltmek amacıyla uygulanan beslenme düzeni, perhiz, rejim" diyetetik,"Kötü beslenmenin yol açtığı hastalıkları, yiyeceklerin besin değerlerini inceleyen sağlık bilgisi dalı" diyetisyen,Diyet uzmanı diyez,Bir sesin yarım ton inceltileceğini gösteren nota işareti diyoptri,Optik sistemlerin yakınsaklık birimi diyorit,"Özellikle plajiyoklazdan oluşan, saydam, üstü tanecikli derinlik kayacı" dizini (veya dizlerini) dövmek,pişmanlık duymak dizlerine kara su inmek,beklemekten veya yorgunluktan güçsüz kalmak dizlerine kapanmak,çok yalvarmak dizleri kesilmek (veya tutmamak),"dizlerinde derman, güç kalmamak" dizlerinin bağı çözülmek,korkudan ayakta duramayacak duruma gelmek dizi (veya dizinin) dibinden ayrılmamak,"yanından hiç gitmemek, ayrılmamak" dize gelmek,"baş eğmek, boyun eğmek" diz çökmek,dizlerini yere koyarak oturmak diz,"Kaval, baldır ve uyluk kemiğinin birleştiği yer" dize getirmek,kendisine karşı geleni yenerek buyruğuna uyacak duruma getirmek diz ağırşağı,Diz kapağı kemiği dizanteri,"Ağrılı ve kanlı ishalle beliren, bağırsakta yaralara yol açan bulaşıcı, salgın hastalık, kanlı ishal" dizanterili,Dizanteriye yakalanmış olan (kimse) dizayn,Tasarım dizayncı,Tasarımcı diz bağı,Dizde çorabın tutturulduğu bağ diz boyu,Dize kadar olan dizdar,"Kale bekçisi, kale muhafızı" dizdirme,Dizdirmek işi dizdirmek,Dizme işini yaptırmak diz dize,Dizleri birbirine değecek biçimde birbirine yakın olarak dize,"Şiirin satırlarından her biri, mısra" dizel,Sıkıştırılmış hava içine püskürtülen yakıtla çalışan motor dizeleme,Dizelemek işi dizelemek,Dize durumuna getirmek dizeleştirme,Dizeleştirmek işi dizeleştirmek,Dize durumuna getirmek dizem,"Bir dizede, bir notada vurgu, uzunluk veya ses özelliklerinin, durakların düzenli bir biçimde tekrarlanmasından doğan ses uygunluğu, tartım, ritim" dizemli,"Düzenli aralıklarla tekrarlanan, tartımlı, ritimli, ritmik" dizemsiz,"Dizemi olmayan, tartımsız, ritimsiz" dizge,"Bir bütün oluşturacak biçimde birbirine bağlı ögelerin bütünü, manzume, sistem" dizgeli,Sistemli dizgesel,"Dizge ile ilgili, sistemli, sistematik" dizgesiz,"Dizgesi olmayan, dizgeye bağlı olmayan, sistemsiz" dizgi,"Basım için harfleri, kelimeleri, satırları, sayfalar oluşturacak biçimde düzenleme, tertip" dizgici,"Basımevinde dizgi işiyle uğraşan kimse, mürettip" dizgicilik,"Dizgicinin yaptığı iş, mürettiplik" dizginleri koparmak,her türlü bağ ve baskıdan kurtulmak dizginleri ele vermek,başkasının yönetimini kabullenmek dizginleri gevşetmek,birinin üzerindeki baskıyı azaltmak dizginleri salıvermek,başıboş bırakmak dizginleri (veya dizginlerini) ele almak,işi kendisi yönetmeye başlayarak dizgin boşaltmak,atı hızlı bir biçimde sürmek dizginini çekmek,birinin aşırı davranışlarına engel olmak dizgine gelmek,"düzelmek, belli bir disipline ve sisteme girmek" dizgin vurmak,ata dizgin bağlamak dizgin,Gemin uçlarına bağlanarak hayvanı yöneltmeye yarayan kayış dizginini kesmek,üzerindeki baskıyı artırmak dizginleme,Dizginlemek işi dizginlemek,Ata dizgin takmak veya atı yürütmek için dizginini oynatmak dizginlenme,Dizginlenmek işi dizginlenmek,Dizginleme işi yapılmak veya dizginleme işine konu olmak dizginsiz,Dizgini olmayan dizgi yeri,"Dizgi işlerinin yapıldığı yer, mürettiphane" dizi,"Bir iplik veya tel üzerine dizilmiş inci, boncuk vb.nin oluşturduğu bütün, sıra" dizici,Dizgici dizi dizi,Peş peşe dizilmiş dizi film,"Bölümler hâlinde yayımlanan ve çoklukla aralarında konu bütünlüğü olan film, dizi, televizyon dizisi" dizilemek,Dizi durumunda sıralamak dizili,"Dizilmiş olan, sıralanmış, mürettep" diziliş,Dizilme işi dizilme,Dizilmek işi dizilmek,"Dizi durumuna getirilmek, dizme işi yapılmak" dizim,"Dizilme işi, dizme" dizim dizim,"Peş peşe dizilmiş, düzüm düzüm" dizin,"Bir kitabın veya derginin kişi, konu, yer adı vb. bakımından içindekileri yer numarasıyla belirten ve eserin arkasında yer alan alfabetik liste, endeks, indeks, fihrist" diziş,Dizme işi diz kapağı,Dizin diz kapağı kemiği ile kaplı bölümü diz kapağı kemiği,"Dizin önünde bulunan, kapak biçiminde oynar kemik, diz ağırşağı" dizleme,Dizlemek işi dizlemek,Dize kadar batmak dizlik,Korumak amacıyla dize geçirilen şey dizme,Dizmek işi dizmek,"Bazı nesneleri iplik, tel vb.ne geçirmek" dizmen,"Basımevinde dizgici, mürettip" dizüstü,Bilgisayarın her türlü donanımı ile küçültülerek taşınabilir duruma getirilmiş biçimi dizyem,Sıcaklıkölçerde santigradın onda biri do,Gam (II) dizisinde `si` ile `re` arasındaki ses do anahtarı,Portedeki notaların ince do aralığında olacağını gösteren işaret dobra dobra,"`Sakınmadan, çekinmeden konuşmak` anlamındaki dobra dobra konuşmak deyiminde geçen bir söz" doçent,Üniversitelerde profesörden önceki basamakta bulunan öğretim üyesi doçentlik,Doçent olma durumu dogma,"Belli bir konuda ileri sürülen bir görüşün sorgulanamaz, tartışılamaz gerçek olarak kabul edilmesi" dogmacı,"Dogmacılık yanlısı olan, inakçı" dogmacılık,"Öne sürülen öğreti ve ilkeleri eleştirmeden doğru olarak benimseyen ve benimsediği varsayımlardan katı bir yöntemle önermeler türeten anlayış, dogmatizm" dogmalaştırma,Dogmalaştırmak işi dogmalaştırmak,Bir inancı dogma durumuna getirmek dogmatik,"Deney bilgisini, deneye dayanan kanıtları hiçe sayarak kanılarını inanç öğretilerinden çıkaran (düşünce biçimi), inaksal" dogmatik felsefe,Eleştirmeciliğin ve kuşkuculuğun tersine olarak her türlü inkâr ve kuşkunun üstünde tutulan birtakım ilkeleri benimseyen felsefe dogmatizm,Dogmacılık doğa,"Kendi kuralları çerçevesinde sürekli gelişen, değişen canlı ve cansız varlıkların hepsi, tabiat, natür" doğa bilgisi,Tabiat bilgisi doğa bilimci,"Tabiatın çeşitli özellikleri üzerinde çalışan, araştırma yapan, tabiatçı" doğa bilimleri,"Konusu tabiat, tabiat olayları ve kanunları olan fizik, kimya, gök bilimi, biyoloji vb. bilimler, tabiat bilimleri" doğacı,"Doğacılık yanlısı olan, natürist" doğacılık,"Toplumsal kuruşların ve yaşayış biçiminin doğaya dönük olmasını amaç edinen öğreti, natürizm" doğaç,"Sözü birdenbire, düşünmeden, içine doğduğu gibi söyleme, irtical" doğaçlama yapmak,doğaçlamak doğaçlama,"Doğaçlamak işi, emprovizasyon" doğaçlamak,"Birdenbire ve içine doğduğu gibi söylemek, irticalen dile getirmek" doğaçlama tiyatro,"Önceden yazılmış metne dayanmayan, taslağı önceden kararlaştırılmış olan halk tiyatrosu, tuluat tiyatrosu" doğaçtan,Doğaçlama doğa dışı,"Doğaya aykırı, tabiata aykırı, gayritabii" doğal,"Doğada olan, doğada bulunan" doğal olarak,"elbette, beklenildiği gibi, işin gereği olarak" doğal ayıklanma,"Darvinciliğe göre doğada ve toplumda canlı türlerin arasındaki var olma savaşını en güçlülerin, çevreye en iyi uyabilenlerin kazandıklarını, güçsüzlerin, çevreye uyamayanların ise ortadan kalktıklarını savunan öğreti" doğalcı,"Doğalcılık yanlısı olan, natüralist" doğalcılık,"Gerçeğin doğaya uygun biçimde yansıtılmasını amaçlayan sanat akımı, natüralizm" doğal coğrafya,Fiziki coğrafya doğal gaz,"Yer kabuğunun içinde bulunan, yakıt olarak önem sıralamasında ham petrolden sonra ikinci sırayı alan ve petrolün bir cinsi olan yanıcı gaz" doğallaşma,Doğallaşmak işi doğallaşmak,"Doğal duruma gelmek, tabiileşmek" doğallaştırma,Doğallaştırmak işi doğallaştırmak,"Doğal duruma getirmek, tabiileştirmek" doğallık,"Doğal olma durumu, tabiilik, natürellik" doğal sayı,"0, 1, 2, 3, ... sayılarından her biri" doğan,"Kartalgillerden, sırtı kül rengi ve enine çizgili, küçük kuş, fare vb. ile beslenen ve alıştırılarak kuş avında kullanılan yırtıcı bir kuş (Falco peregrinus)" doğancı,Avcı doğan yetiştiren veya doğanla avlanan kimse doğancılık,Doğancının yaptığı iş doğaötesi,"Duyularımızla algılayamadığımız varlıkların sebeplerini ve temellerini araştıran felsefe, fizikötesi, metafizik" doğasever,Doğanın kirlenmesine ve tahrip edilmesine karşı çıkan (kimse) doğaüstü,"Doğa yasalarına uymayan, doğa yasalarıyla açıklanamayan, tabiatüstü" doğaüstücülük,"Doğa yasalarıyla açıklanamayan olayların ve gerçeklerin varlığına inanmak gerektiğini ileri süren öğreti, tabiatüstücülük, sürnatüralizm" doğa yasası,Doğa olaylarının bağlı olduğu yasa doğdurma,Doğdurmak işi doğdurmak,Doğuncaya kadar beklemek doğma,Doğmak işi doğma büyüme,Doğduğundan beri doğmaca,Doğaçlama doğmadık çocuğa don biçilmez,"`ele geçeceği, ortaya çıkacağı daha belli olmayan şey için önceden hazırlık yapmak doğru değildir` anlamında kullanılan bir söz" doğduğuna pişman olmak,anasından doğduğuna pişman olmak doğduğuna pişman etmek,anasından doğduğuna pişman etmek "doğan anası olma, doğuran anası ol","`bir çocuk, annesinin değerini ancak kendisi de çocuk sahibi olduktan sonra anlar` anlamında kullanılan bir söz" doğmak,Dünyaya gelmek doğduğuna bin pişman,anasından doğduğuna bin pişman doğram,Doğrama sonucu ortaya çıkan parça doğrama,Doğramak işi doğramacı,Ahşap doğrama yapan kimse doğramacılık,Doğramacının yaptığı iş doğramak,Keserek parçalamak veya elle küçük parçalara ayırmak doğranma,Doğranmak işi doğranmak,"Kesilmek, parça parça edilmek" doğratma,Doğratmak işi doğratmak,Doğrama işini yaptırmak doğrayış,Doğrama işi doğru söz yemin istemez,`sözün doğruluğunda kuşku yoksa yemine gerek yoktur` anlamında kullanılan bir söz doğru çıkmak,gerçek olduğu anlaşılmak doğrunun yardımcısı Allah'tır,`işlerinde doğruluktan ayrılmayan kişiye Tanrı her zaman yardım eder` anlamında kullanılan bir söz doğru söz acıdır,"`eksikleri, yanlışları, yolsuzlukları bütün çıplaklığıyla ortaya koyan ve eleştiren söz, bu işi yapanlara acı gelir` anlamında kullanılan bir söz" doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar,doğru olmakla birlikte başkalarının işine gelmeyen sözleri söyleyenlerin sevilmediğini anlatan bir söz doğru bulmak,"uygun görmek, onamak" doğru durmak,dik durmak doğru oturmak,uslu oturmak doğru bildiği yoldan ayrılmamak (veya şaşmamak),her ne olursa olsun inandığı ilkelere bağlı kalmak doğru doğru dosdoğru,`en doğrusu şudur ki` anlamında kullanılan bir söz doğru,"Bir ucundan öbür ucuna kadar yönü değişmeyen, eğri ve çarpık karşıtı" doğru açı,180 derecelik açı doğru akım,İletken bir devre üzerinde yön değiştirmeyen sürekli elektrik akımı doğruca,Doğruya yakın doğrucu,"Her şeyin doğrusunu söylemeyi huy edinmiş olan, harbici" doğruculuk,"Doğrucu olma durumu, harbicilik" doğrudan,Aracısız doğrudan doğruya,"Dolaysız, araçsız, aracısız, araya başka bir şey girmeden, resen" doğru dürüst,"Kusursuz, yanlışsız" doğrulama,"Doğrulamak işi, teyit, tasdik, konfirmasyon" doğrulamak,"Bir şeyin doğru olduğunu ortaya koymak, desteklemek, gerçeklemek, teyit etmek, tasdik etmek" doğrulanma,Doğrulanmak işi doğrulanmak,Doğrulama işine konu olmak veya doğrulama işi yapılmak doğrulma,Doğrulmak işi doğrulmak,"Eğik veya eğri bir şey, düz bir duruma gelmek" doğrultma,Doğrultmak işi doğrultmaç,"İki yönlü bir dalgalı akımı, bir yönlü doğru akıma çevirmeye yarayan aygıt, redresör" doğrultmak,"Doğrulmasını sağlamak, doğru duruma getirmek" doğrultman,Bir nokta veya bir çizginin hareketine yön vererek bu hareketi yöneten şey doğrultu,"Yön, istikamet" doğrulu,"Bir doğru boyunca olan, müstakim" doğruluk,"Doğru ve dürüst olma durumu, doğru olana yakışır davranış, dürüstlük, adalet" doğrulum,Yönelim doğru parçası,Doğru üzerinde iki nokta ile sınırlanmış parça doğrusal,Bir doğru ile ilgili olan doğrusu,"Gerçeği söylemek gerekirse, gerçek şu ki" doğru yol,"Her türlü kötülükten uzak olan tutum, hak yolu" doğu,"Güneşin doğduğu ana yön, gün doğusu, şark, maşrık, batı karşıtı" Doğu bilimci,"Doğu bilimi uzmanı, Şarkiyatçı, müsteşrik, oryantalist" Doğu bilimi,"Avrupa'ya göre doğuda yer alan ulusların dillerini, tarihlerini, kültür ve törelerini inceleyen bilim, Şarkiyat, oryantalizm" Doğu Bloku,"Doğu Avrupa ülkelerinin İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra oluşturduğu, 1990'lı yıllarda dağılan siyasi blok" doğu kayını,Doğu bölgelerinde yetişen bir tür kayın ağacı Doğulu,"Doğu ülkelerinden olan (kimse), Şarklı" Doğululaşma,Doğululaşmak işi Doğululuk,"Doğulu olma durumu, Şarklılık" doğum,"Doğma işi, tevellüt, veladet" doğum yapmak,doğurmak doğumevi,Doğum yapılan sağlık kuruluşu doğum günü,Bir kimsenin doğduğu gün doğumhane,Doğumevi doğum ilmühaberi,Çocuk doğunca resmî görevliler tarafından hazırlanan belge doğum kontrolü,Doğumların sınırlandırılması veya istemeyerek gebe kalmanın önlenmesi için uygulanan yöntemlerin bütünü doğumlu,"Belirli bir yılda doğmuş, tevellütlü" doğum odası,İçinde doğum yapılan hastane odası doğum oranı,Bir ülkedeki doğumların sayısal durumu doğumsal,"Doğumdan, soydan gelen" doğum sancısı,Doğum yaparken duyulan sancı doğum tarihi,Bir kimsenin doğduğu tarih doğum yeri,Bir kimsenin doğduğu yer doğu noktası,Güneş diski merkezinin 21 Mart'ta ve 23 Eylül'de ufukta doğduğu nokta doğuranlar,Hayvanların yavru doğurma yoluyla üreyen sınıfı doğurgan,Çok doğuran doğurganlaşma,Doğurganlaşmak işi doğurganlaşmak,Doğurgan duruma gelmek doğurganlaştırma,Doğurganlaştırmak işi doğurganlaştırmak,Doğurgan duruma getirmek doğurganlık,"Çok doğurma durumu, doğurgan olma durumu" doğurgu,Ortaya çıkan sonuç doğurma,Doğurmak işi doğurmak,"Yavru dünyaya getirmek, doğum yapmak" doğurtma,Doğurtmak işi doğurtmak,"Doğurmasını sağlamak, doğurmasına yardım etmek" doğurucu,"Yeni düşünceleri ortaya koyan (kimse), üretken, yaratıcı" doğuruş,Doğurma işi doğuş,Doğma işi doğuştan,Yaradılıştan doğuştancılık,"Herhangi bir canlı türünün yapısal ve görevsel gelişiminde yaşantı, öğrenme vb. edinilmiş faktörlere değil, kalıtımla ilgili olanlara ağırlık ve öncelik veren görüş, fıtriye, nativizm" dok,"Gemilerin yükünün boşaltıldığı veya onarıldığı, üstü örtülü havuz" doksan,Seksen dokuzdan sonra gelen sayının adı doksan kapının ipini çekmek,"içinde bulunduğu sorunu çözmek için kapı kapı dolaşmak, birçok yere uğramak" doksanar,Doksan sıfatının üleştirme sayı sıfatı doksanıncı,"Doksanın sıra sıfatı, sırada seksen dokuzuncudan sonra gelen" doksanlık,İçinde doksan tane bulunan doktor,Hekim doktor doktor gezmek (veya dolaşmak),tedavide çabuk ve kesin sonuç almak ümidiyle birçok doktora başvurmak doktora görünmek,muayene olmak doktora,"Bir fakülte veya yüksekokulu bitirdikten sonra o bilim dalında sınav ve bilimsel bir eserle erişilen derece, basamak" doktora yapmak,yüksek lisans öğretiminden sonra üst düzeyde öğretim yapmak doktoralı,Doktorası olan doktorasız,Doktorası olmayan doktorluk,"Hekim olma durumu, hekimlik, tabiplik" doktrin,Öğreti doku,"Bir vücudun veya bir organın yapı ögelerinden birini oluşturan hücreler bütünü, nesiç" doku bilimci,"Doku bilimiyle uğraşan kimse, histolog" doku bilimi,"Canlılardaki dokuların oluşum, evrim ve birleşimini inceleyen bilim dalı, histoloji" doku bozukluğu,"Yara, darbe, iltihap, ur vb. sebeplerle bir organda ortaya çıkan bozukluk, yıpranma, lezyon" dokuma,"Dokumak işi, tekstil" dokumacı,"Kumaş dokuyan veya dokuma ticareti yapan kimse, dokuyucu" dokumacılık,"Dokumacının yaptığı iş, dokuyuculuk, tekstil" dokumahane,Dokuma tezgâhlarının bulunduğu ve çalıştığı yer dokumak,"Tezgâhta ipliği, çözgü ve atkı durumunda kullanarak kumaş yapmak" dokumalı,Dokuması olan dokuma tezgâhı,Dokuma işinin yapıldığı makine veya araç dokunaç,"Birçok omurgasız hayvanın başında bulunan, dokunmaya, tutmaya yarayan hareketli uzantı" dokunaklı,"Etkili, insanın içine işleyen, müessir, patetik" dokunaklılık,Dokunaklı olma durumu dokunca,"Kötülüğe yol açan, sağlığı bozan şey" dokunca görmek,"zarara uğramak, harap olmak" dokuncalı,Zararlı dokuncasız,Zararsız dokundurma,Dokundurmak işi dokundurmak,Dokunmasını sağlamak dokunma,"Dokunmak (I) işi, temas" dokunma,Dokunmak (II) işi dokunmabana,Kanser dokunma duyusu,"Deri üzerine yapılan değme, vurma, bastırma, çekme vb. etkileri alan duyu" dokunmak,"Nesnelerin sıcaklık, soğukluk, sertlik, yumuşaklık vb. niteliklerini derinin altındaki sinir uçları aracılığıyla duymak, değmek, el sürmek, temas etmek" dokunmak,Dokuma işi yapılmak dokunmatik,343 dokunmalı dokunsal,Dokunum ile ilgili olan dokunulma,Dokunulmak işi dokunulmak,Dokunma işine konu olmak dokunulmaz,"İlişilmez, el sürülmez, taarruzdan korunmuş" dokunulmazlık,"Dokunulmaz, ilişilmez, karışılmaz olma durumu, masuniyet" dokunulmazlığını kaldırmak,"anayasa veya uluslararası gelenekler gereğince, kişiye tanınan ilişilmez olma durumunu ortadan kaldırmak" dokunum,"Çevremizdeki nesnelerin sıcaklık, soğukluk, sertlik, yumuşaklık vb. niteliklerini derimiz aracılığıyla bildiren duyarlık yeteneği, lamise" dokunuş,"Dokunma (I) işi, temas" dokunuş,Dokunma (II) işi dokurcuk,Desenli veya yollu dokunmuş yün kumaş dokurcun,Ot veya ekin yığını dokutma,Dokutmak işi dokutmak,Dokuma işini yaptırmak dokuyucu,Dokumacı dokuyuş,Dokuma işi dokuz,Sekizden sonra gelen sayının adı dokuz at bir kazığa bağlanmaz,"`bir işin başına, tanınmış, o işten anlayan birçok kimse birden getirilmemelidir, bunlar anlaşamaz ve birbirlerine düşerler` anlamında kullanılan bir söz" dokuz ayın çarşambası bir araya gelmek,birçok iş birden ortaya çıkıp sıkışık bir durum yaratmak dokuz doğurmak,"merakla, heyecan içinde, sabırsızlıkla beklemek" dokuz körün bir değneği,"birçok kimsenin tek yardımcısı, tek dayanağı" dokuz köyden kovulmuş,geçimsizliği veya başka davranışları yüzünden birçok yerden atılmış dokuz yorgan eskitmek (veya paralamak),çok uzun yaşamak dokuzaltmışbeşlik,"Namlusu 9,65 milimetre çapında olan bir tabanca türü" dokuzar,Dokuz sayısının üleştirme sayı sıfatı dokuz babalı,"Babası belli olmayan, birçok erkekle düşüp kalkan bir anadan doğan" dokuz canlı,Kolay kolay ölmeyen dokuzgen,Dokuz kenarı olan çokgen dokuzlu,"Dokuz parçadan oluşan, kendinde herhangi bir şeyden dokuz tane bulunan" dokuztaş,"Dokuz taşla oynanan ve taşların yerleri ile yürütme yolları çizgilerle gösterilen oyun, dokurcun" dokuzuncu,"Dokuz sayısının sıra sıfatı, sırada sekizinciden sonra gelen" doküman,Belge dokümantasyon,Belgeleme dokümanter,Belgesel dolak,Tozluk yerine bacaklara ayak bileğinden dize kadar dolanan ensiz ve uzun kumaş parçası dolaksız,"Dolağı olmayan, büzgüsü bulunmayan" dolam,Dolama işinin her defası dolama,Dolamak işi dolamak,"İplik, şerit, tel vb. nesneleri bir şeyin üzerine döndürerek sarmak" dolama otu,"Dolama otugillerden, çiçekleri küçük, yeşil veya beyaz bir bitki (Paronychia serpilifolia)" dolama otugiller,"İki çeneklilerden, örnek bitkisi dolama otu olan ve içine kasık otunu da alan karanfilgillerin alt familyası" dolambaç,"Dolanarak giden, dönerek uzanan yolun kıvrıntısı" dolambaçlı,Dolambacı olan dolambaçsız,Dolambacı olmayan dolamık,"Bir tür ağ, bir tür avcı tuzağı" dolandırıcı,"Birini aldatarak mal veya parasını alan kimse, ayyar, tokatçı" dolandırıcılık,"Dolandırıcı olma durumu, ayyarlık" dolandırılış,Dolandırılma işi dolandırılma,Dolandırılmak işi dolandırılmak,Dolandırma işine konu olmak dolandırış,Dolandırma işi dolandırma,Dolandırmak işi dolandırmak,Dolanma işini yaptırmak dolanım,"Tedavül, sirkülasyon, dolaşım" dolanış,Dolanma işi dolanlı iflas,Hileli iflas dolanma,Dolanmak işi dolanmak,Bir şeyin çevresine sarılmak dolanıp durmak,sürekli olarak aynı yerde gezinmek dolan taşı,"Mineralleri gözle görülebilen, benekli ve yeşilimtırak renkli gabro ile bazalt arası püskürük kütle" dolantı,"Gezip dolaşılan yer, alan" dolap,"Genellikle tahtadan yapılmış, bölme veya çekmelerine eşya konulan kapaklı mobilya" dolap çevirmek (veya döndürmek),hile ve dalavere ile iş yapmak dolaba girmek (veya gelmek),"aldatılmak, oyuna gelmek" dolabı bozulmak,kurduğu iş düzeni bozulmak dolap beygiri gibi dönüp durmak (veya dolaşmak),dar bir çevrede hep aynı işi yapmak dolap beygiri,"Kuyudan su çekip bahçe ve bostanları sulamaya yarayan çarklı düzeni döndüren at, eşek veya katır" dolapçı,Dolap yapan veya satan kimse dolar,"Amerika Birleşik Devletleri, Kanada vb. devletlerin para birimi" dolaşık,"Karışık (saç, ip vb.)" dolaşıklık,Dolaşık olma durumu dolaşıksız,Dolaşık olmayan dolaşılma,Dolaşılmak işi dolaşılmak,Dolaşma işi yapılmak dolaşım,Dolaşma işi dolaşma,Dolaşmak işi dolaşmak,"Gezmek, gezinmek" dolaştırılma,Dolaştırılmak işi dolaştırılmak,Dolaştırma işine konu olmak dolaştırma,Dolaştırmak işi dolaştırmak,Dolaşma işini yaptırmak dolay,"Bir yeri saran başka yerlerin bütünü, civar" dolayı,"Çevrede, etrafta bulunan" dolayı dolayı,Dönerek dolayısıyla,"Dolaylı olarak, doğrudan ilgili olmayarak" dolay kutupsal,Kutup yakınında olan dolaylama,Tek kelimeyle belirtilebilecek bir kavramı güçlü ve etkin bir anlatım için birden fazla kelimeyle anlatma: Atatürk yerine büyük kurtarıcı veya Ankara yerine Türkiye'nin kalbi demek gibi dolaylı anlatmak,"anıştırmak, ima etmek" dolaylı,"Doğrudan doğruya olmayan, dolayısıyla olan, vasıtalı, bilvasıta, endirekt" dolaylı özne,Sözde özne dolaylı tümleç,"Fiilin anlamını bütünleyen ve yönelme, kalma, çıkma durumlarından birinde bulunan veya edat alan tümleç" dolaylı vergi,"Yükümlüsü önceden bilinmeyen, malı satın alanı yükümlendiren, tüketiciden alınan vergi" dolaysız,"Doğrudan doğruya olan, vasıtasız, bilavasıta" dolaysız vergi,Yükümlüsü önceden bilinenden doğrudan doğruya alınan vergi doldurma,Doldurmak işi doldurmak,"Dolmasını sağlamak, dolu duruma getirmek" doldurtma,Doldurtmak işi doldurtmak,Doldurma işini yaptırmak doldurulma,Doldurulmak işi doldurulmak,Dolu bir duruma getirilmek dolduruş,Doldurma işi dolduruşa gelmek (veya kapılmak),"olumsuz yönde yönlendirilmek, kışkırtılmak" dolduruşa getirmek,"birini çeşitli yollarla pohpohlayarak yönlendirmek, kışkırtmak, gaza getirmek" dolgu,"Bir oyuğun, bir kovuğun içine doldurulan madde" dolgu yapmak,doldurmak dolgulu,"İçinde dolgu maddesi olan, doldurulmuş" dolgun,Dolarak biçimi yuvarlaklaşmış dolgunca,Biraz şişman dolgunlaşma,Dolgunlaşmak işi dolgunlaşmak,Dolgun duruma gelmek dolgunluk,Dolgun olma durumu dolikosefal,Uzun kafalı dolma,Dolmak işi dolma yutmak,kanıp aldanmak dolma biber,"Dolma yapmaya uygun bir tür büyük biber, dolmalık biber" dolmak,Dolu duruma gelmek dolup taşmak,"gereğinden çok olmak, gereğinden çok kaplamak" dolma kalem,İçine mürekkep doldurularak kullanılan yazı kalemi dolmalık,Dolma yapmaya yarar dolma otu,"Dolma otugillerden, çiçekleri küçük, yeşil veya beyaz bir bitki (Paronychia serpilifolia)" dolma otugiller,"İki çeneklilerden, örnek bitkisi dolma otu olan ve içine kasık otunu da alan karanfilgillerin alt familyası" dolmen,"İkisi dikili, üçüncüsü de bunların üzerine kapak gibi yatırılmış üç büyük taştan oluşturulmuş Taş Devri mezarı" dolmuş,"Boş yeri kalmamış, meşbu" dolmuş yapmak,dolmuşla yolcu taşımak dolmuşa gelmek (veya binmek),dolduruşa gelmek dolmuşçu,Dolmuş işleten kimse dolmuşçuluk,Dolmuşçunun yaptığı iş dolmuş durağı,Dolmuşların yolcu indirip bindirdiği yer dolmuş uçak,Belirli merkezler arasında belli bir tarifeye bağlı olmaksızın sefer yapan ucuz tarifeli uçak dolomit,Kalsiyum ve magnezyumlu karbonat birleşiminde bir mineral dolu,"Havada su buğusunun birden yoğunlaşıp katılaşmasından oluşan, türlü irilikte, yuvarlak veya düzensiz biçimli buz parçaları durumunda yere hızla düşen bir yağış türü" dolu,"İçi boş olmayan, dolmuş, meşbu, pür, boş karşıtı" "doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı",içinden çıkılmayan güç bir durum karşısında söylenen bir söz doludizgin,"Son hızla, çok hızlı bir biçimde" doludizgin gitmek,son hızla koşmak dolukma,Dolukmak işi dolukmak,"Göz yaşarmak, ağlayacak duruma gelmek" doluluk,Dolu olma durumu dolum,Doldurma işi dolunay,"Ay'ın tam bir daire olarak dolgun, parlak görüldüğü evre, ayın on dördü, bedir" dolu serpme,Zımpara üretiminde tanecikler arasında belirli boşluklar kalmayacak biçimde düzenlenen tane yapıştırma işlemi dolusu,Dolduracak kadar doluş,Dolma işi doluşma,Doluşmak işi doluşmak,"Bir yerde toplanmak, bir araya gelmek" domalan,"Asklı mantarlardan, toprak içinde yumru biçiminde yetişen, yenilebilen bir bitki, yer mantarı, keme, karakeme (Tuber melanosporum)" domalış,Domalma işi domalma,Domalmak işi domalmak,"Dizler bükük, baş ileride, çömelmiş bir durum almak" domaltma,Domaltmak işi domaltmak,Domalmasını sağlamak domates,"Patlıcangillerden, yaprakları tüylü, çiçekleri salkım durumunda, vitamince zengin bir bitki (Lycopersion esculentum)" domates çorbası,Ana maddesi domates suyu olan çorba domates salçası,Yemeklere tat ve lezzet vermek için domatesten yapılan salça dombay,"Manda, su sığırı" domdom kurşunu,"Baş tarafı haç biçimi çentilmiş, çarptığı yerde tehlikeli yaralar açan bir tür tüfek kurşunu, domdom" domestik,"İç, ülke içi" dominant,Baskın domino,Üzerleri noktalarla işaretli dikdörtgen biçiminde yirmi sekiz taşla masa üzerinde oynanan bir oyun dominyon,İngiliz Uluslar Topluluğu'na üye olmalarının ve İngiliz Krallığı'na bağlı bulunmalarının yanı sıra kendi kendilerini yöneten ülkelere verilen genel ad domur,Kabarcık domur domur,Boncuk gibi iri taneler durumunda domuzun kuyruğunu kes yine domuz,"`yaradılıştan kötü olan kişinin şu, bu yönünü düzeltseniz de mayasındaki bozukluğu gideremezsiniz` anlamında kullanılan bir söz" domuzdan toklu çıkmaz (veya doğmaz),`kötü huylu kimsenin çocuğu melek huylu olmaz` anlamında kullanılan bir söz domuzdan (bir) kıl çekmek (veya koparmak),sevilmeyen veya eli sıkı olan birinden bir şey alabilmek domuz,"Çift parmaklılardan, eti, yağı, derisi veya kılı için beslenen, evcil hayvan (Susacrofa domestica)" domuz gibi,kötü huylu ve hain domuz gibi tıkınmak (veya yemek),oburcasına çok yemek domuz arabası,"Ağır yükleri yakın yerlere taşımak için kullanılan, ufak tekerlekli, üstü düz, alçak araba" domuzayağı,Tüfek namlusundan sıkıyı çıkarmaya yarar çengelli çubuk domuz ayrık otu,"Buğdaygillerden, tarıma zararlı bir bitki (Cynodon dactylon)" domuz balığı,Yunusgillerden bir tür memeli (Phocaena communis) domuzdamı,"Maden kuyularında, çökme tehlikesi olan yerlerde her yanı direklerle örülen boşluk" domuz dikeni,"Yaprakları sapsız ve dikenli, çiçekleri etli, otsu bir bitki" domuzgiller,"Çift parmaklılar takımının, geviş getirmeyenler alt takımına giren bir familya" domuzlan,Kın kanatlılardan bir böcek (Brachynus crepitans) domuzlaşma,Domuzlaşmak işi domuzlaşmak,"Hainlik etmek, aksilik etmek" domuzluk,"Hainlik, haincesine inatçılık" domuzluk etmek,"hainlik etmek, haince davranmak" domuz otu,Kumsallarda ve kayalıklarda yetişen sarı çiçekli ot domuztırnağı,"Palanganın takılması için kullanılan, bir yanı çatal biçiminde çift tırnaklı, öbür yanı halkalı demir kanca" domuz yağı,Domuzdan çıkarılan yağ donuna etmek (veya kaçırmak veya doldurmak veya yapmak),küçük veya büyük abdestini donuna etmek don,Giysi don,Hava sıcaklığının sıfırdan aşağı düşmesiyle suların buz tutması don çözülmek,hava ısınarak buzlar erimeye başlamak don kesmek,"bitki soğuktan bozulmak, donmak" don tutmak,"buz tutmak, donmak" dona çekmek,"hava, suları donduracak derecede soğumak" don çekmek,donmak donakalma,Donakalmak durumu donakalmak,"Şaşırıp bir süre ne yapacağını, ne diyeceğini bilememek" donam,"Bir evin kapı, pencere, tavan, döşeme vb. bölümleri" donama,Süsleme donamak,"Süslemek, tezyin etmek" donanım,"Bir gemi direğine, bir yelkene veya başka bir parçaya bağlı bulunan halat ve makara vb. manevra araçları" donanım kilidi,Bilgisayarda bazı programların izinsiz kullanılmasını engelleyen kilit donanma,Donanmak işi donanmak,"Giyinip kuşanmak, süslenmek" donatı,Teçhizat donatılma,Donatılmak işi donatılmak,Donatma işine konu olmak veya donatma işi yapılmak donatım,"Donatma, teçhiz" donatımcı,Bir film veya tiyatro eseri için gerekli sahne donatımı işini yöneten kimse donatış,Donatma işi donatma,"Donatmak işi, teçhiz" donatmak,Birinin giyimini sağlamak donattırma,Donattırmak işi donattırmak,Donatma işini yaptırmak donduraç,Derin dondurucu dondurma,Dondurmak işi dondurmacı,Dondurma yapan veya satan kimse dondurmacılık,Dondurmacının yaptığı iş dondurmak,Donmasını sağlamak dondurulma,Dondurulmak işi dondurulmak,Dondurma işine konu olmak veya dondurma işi yapılmak dondurulmuş,Soğutucu aracılığıyla buzlu duruma getirilmiş done,Veri don gömlek,Üzerinde sadece iç çamaşırı var denilecek kadar soyunmuş durumda don gömlek kalmak,her şeyini kaybetmek donkişotluk,Gereği yokken kahramanlık göstermeye kalkışma durumu donlu,Donu olan donma,Donmak işi donma derecesi,Bir maddenin akışkan durumdan katı duruma geçtiği derece donmak,"Sıvı, soğuğun etkisiyle katı duruma gelmek, buz tutmak" donup kalmak,donakalmak donma noktası,Eriyik durumda bulunan bir metalin kendi özelliğine bağlı olarak donmaya başladığı andaki ısı derecesi donmuş sebze,Daha sonra kullanılmak üzere bir kap içinde dondurulmuş taze sebze donra,"Saç kepeği, kaş konağı" donsuz,Don giymemiş olan donsuzun gönlünden dokuz top bez geçer,`bir şeyden yoksun olan kişinin gönlünden hep o şeyden bol bol edinmek geçer` anlamında kullanılan bir söz donuk,"Parlak olmayan, mat (II)" donuk donuk,Canlılığı olmayarak donuklaşma,Donuklaşmak durumu donuklaşmak,Donuk duruma gelmek donuklaştırma,Donuklaştırmak işi donuklaştırmak,Donuk duruma getirmek donukluk,Donuk olma durumu don yağı gibi,"konuşmayan, hareketsiz (kimse)" don yağının tortusu gibi kalmak (veya oturmak),çevresindekilerle iletişim kurmadan ilgisiz ve donuk kalmak don yağı,Normal sıcaklıkta katı durumda bulunan ve içyağlarının eritilmesiyle elde edilen hayvansal yağ dopdolu,Büsbütün dolu doping,Bir spor yarışması sırasında vücuda ek enerji sağlamak için kullanılan uyarıcı ilaç doping yapmak,bazı bedensel özellikleri değiştiren veya artıran bir uyarıcı maddeyi çok az miktarda almak dopingleme,Doping yapma dopinglemek,Doping yapmak doru,"Gövdesi kızıl, ayakları ve yelesi koyu renkli olan, yağız (at)" doruk,"Dağ, ağaç vb. yüksek şeylerin tepesi, en yüksek yeri, zirve, şahika" doruk çizgisi,"Yüksek dağlarda, doruk uçlarını birbirine bağlayan ve bitişik iki aklanı ayıran sınır" doruklama,Doruklamak işi doruklamak,Bir kabı tepeleme doldurmak doruk toplantısı,"Devlet katındaki en yetkili kişilerin bir araya gelerek yaptıkları görüşme, zirve toplantısı" dorum,Deve yavrusu dosdoğru,Çok doğru dost sözü acıdır,"`dost olan kimsenin söylediği söz, acı da olsa insanın iyiliği içindir` anlamında kullanılan bir söz" dost tutmak,erkek veya kadın evlilik dışı ilişki kurmak dosta düşmana karşı,ele güne karşı dostun attığı taş baş yarmaz,`dostun acı sözü veya sert davranışı insana ağır gelmez` anlamında kullanılan bir söz "dost ile ye, iç alışveriş etme",`alışverişte iki taraf da kendi çıkarını düşündüğünden iki dost arasındaki alışveriş dostluğu bozabilir` anlamında kullanılan bir söz dostlar başına,bir şeyi dostları için de dilemek amacıyla kullanılan bir iyi dilek sözü dostlar başından ırak,sözü edilen kötü bir durumla yakınların karşılaşmaması için söylenen iyi dilek sözü "dostlar şehit, biz gazi",tehlikeli işleri başkalarına bırakıp kendileri sonuçtan yararlanmak için bir kenara çekilenlerin bencilliğini anlatan bir söz dostlar alışverişte görsün (diye),"`gösteriş olsun, iş görüyor densin (diye)` anlamında kullanılan bir söz" dost olmak,"yakınlık kurmak, ahbap olmak" dost dostun eyerlenmiş atıdır,"`gerçek dost, arkadaşının sıkışık zamanında yardımına koşmaya hazır durumdadır` anlamında kullanılan bir söz" dost edinmek (veya kazanmak),bir kişiyi dost olarak kabul etmek dost dostun ayıbını yüzüne söyler,"`gerçek dost uyarmak, kusurun düzeltilmesini sağlamak amacıyla ayıbı yüze karşı söyler` anlamında kullanılan bir söz" "dost bin ise azdır, düşman bir ise çoktur","`dostlarını olabildiğince çoğalt, düşmanlarını olabildiğince azalt` anlamında kullanılan bir söz" "dost başa, düşman ayağa bakar",`iyi bir görüntü verebilmek için her zaman temiz giyinip kuşanmak gereklidir` anlamında kullanılan bir söz "dost ağlatır, düşman güldürür","`dost olan kimsenin söylediği söz, acı da olsa insanın iyiliği içindir.` anlamında kullanılan bir söz" dost acı söyler,"`yakınlarımız, eksikliklerimizi çekinmeden söylerler` anlamında kullanılan bir söz" dost,"Sevilen, güvenilen, yakın arkadaş, gönüldaş, iyi anlaşılan kimse, düşman karşıtı" dost kara günde belli olur,"`gerçek dost üzüntülü, sıkıntılı günlerde insanı yalnız bırakmaz` anlamında kullanılan bir söz" dostane,Dostça dostça,"Dosta yakışır, dost gibi" dost düşman,Herkes dost kazığı,Dost bilinen kimseden gelen zarar veya kötülük dostlaşma,Dostlaşmak durumu dostlaşmak,"Dost durumuna gelmek, dost olmak" dostluk kurmak,"yakınlık, ahbaplık kurmak" "dostluk kantarla, alışveriş (veya hesap) miskalle",`iş ilişkilerine dostluk karıştırılmamalıdır` anlamında kullanılan bir söz "dostluk okkayla, alışveriş dirhemle","`dostluğun değeri ölçülemez, alışverişse ölçülü yapılmalı` anlamında kullanılan bir söz" "dostluk başka, alışveriş başka","`iki kişi arasındaki dostluk, alışverişte birinin ötekine özverili davranmasını gerektirmez` anlamında kullanılan bir söz" dostluk,Dost olma durumu dostluk etmek,"yakınlık kurmak, dost gibi candan davranmak" dostsuz,Dostu olmayan dosya açmak (veya hazırlamak),"bir kimse, konu veya işle ilgili yeni bir dosya düzenlemek" dosyası dürülmek,defteri dürülmek dosya,"Aynı konu, aynı kimse, aynı işle ilgili belgeler bütünü" dosyası kabarmak (veya kabarık olmak),yaptığı yanlış işleri çoğalmak dosyalama,Dosyalamak işi dosyalamak,"Yazıları, belgeleri dosyaya koymak" dosyalanma,Dosyalanmak işi dosyalanmak,Dosyalama işi yapılmak veya dosyalama işine konu olmak doyasıya,Doyuncaya kadar yiyerek doygu,"Yaşamayı sağlayacak besin, rızık" doygun,"Her türlü gereksinimini gidermiş, tatmin olmuş, müstağni" doygunlaşmak,"İyice doymak, doygun bir duruma gelmek" doygunluk,"Doygun olma durumu, gönül tokluğu, istiğna, tatmin" doyma,Doymak işi doymaz,Açgözlü doymazlık,Açgözlülük doymuş,Bir şey yiyerek tok duruma gelmiş doyulma,Doyulmak durumu doyulmak,Doymak işi yapılmak doyum,"Eldekinden hoşnut olma durumu, doyma işi, yetinme, kanma, kanaat" doyum olmamak,bir şeyden bıkılmamak doyuma ulaşmak,istek ve gereksinimlerinin en üst düzeyini elde etmek doyumevi,"Gösterişsiz, küçük lokanta" doyumlu,"Doymuş, doyumu olan" doyumluk,Doyulacak miktarda olan doyumsuz,Tatmin olmayan doyumsuzluk,Doymama durumu doyunma,Doyunmak işi doyunmak,"Yeteri kadar yemiş olmak, doymak" doyuran,Bir sıvının içinde eriyerek onu doyma durumuna getiren (madde) doyuran buhar,Kendi sıvısı ile doyma durumunda olan buhar doyurma,Doyurmak işi doyurmak,Açlığını gidermek doyurucu,"Doyurma özelliği bulunan, tatminkâr" doyurucu bulmak,yeterli görmek doyurucu gelmek,yeterli olmak doyurulma,Doyurulmak işi doyurulmak,Doyurma işine konu olmak doyuruş,Doyurma işi doyuş,Doyma işi doz,"Bir ilacın bir defada veya bir günde alınması gereken miktarı, dozaj" dozu kaçmak,dozunu kaçırmak dozunu ayarlamak,"ilacın ölçüsünü aşmamak, gerektiği kadar vermek" dozunu kaçırmak,ilaçta ölçüyü tutturamamak dozaj,Doz dozer,"Tırtıllı veya lastik tekerlekli yol yapım makinesi, yoldüzler" döke saça,Bir şeyi yararsız biçimde harcayarak dökme,Dökmek işi dökme su ile değirmen dönmez,taşıma su ile değirmen dönmez dökmeci,Dökümcü dökmecilik,Dökümcülük dökme demir,"İçinde % 2'den % 6'ya kadar karbon bulunan bir demir karbon alaşımı, font (I), pik (I)" döküp saçmak,bir şeyi yararsız biçimde harcamak dökmek,Sıvı veya tane durumunda olan şeyleri bulundukları kaptan başka bir yere boşaltmak döktürme,Döktürmek işi döktürmek,Dökme işini yaptırmak dökük,Dökülmüş döküklük,Dökük olma durumu dökülgen,Dökülme özelliği olan dökülme,Dökülmek işi dökülmek,Dökme işi yapılmak veya dökme işine konu olmak dökülüp saçılmak,"soyunmak, çok açılmak" dökülüş,Dökülme işi döküm,Kalıba dökme işi ve bunun yapılış yöntemi döküm (veya dökümünü) almak,ayrıntılı hesap listesini toplu olarak göstermek döküm çıkarmak,bütün hesap işlemlerini bir listeye yazmak dökümcü,"Döküm işleri yapan kimse, dökmeci" dökümcülük,"Dökümcünün yaptığı iş, dökmecilik" dökümevi,"Fabrikalarda döküm yapılan yer, dökümhane" dökümhane,Dökümevi dökümleme,Dökümlemek işi dökümlemek,Bir işin dökümünü yapmak dökümlü,Niteliğinden ötürü kolayca istenilen biçim verilebilen (kumaş) dökünme,Dökünmek işi dökünmek,Kendi üstüne dökmek döküntü,"Dökülmüş, saçılmış şeyler" döküntülü,Döküntüsü olan döküntüsüz,Döküntüsü olmayan döl,"Canlıların üremesi sonucu ortaya çıkan yeni birey veya bireylerin bütünü, zürriyet, nesil" döl almak,cins bir hayvandan yararlanarak iyi cins yavru almak döl vermek,"yavru vermek, üremek" döl ayı,Hayvanların yavruladıkları ay döl döş,"Çocuklar ve torunlar, soy sop" döl döş sahibi olmak,çocuk ve torunları bulunmak dölek,"Ağırbaşlı, uslu, ağır davranışlı" döl eşi,"Memelilerde ana ile dölüt arasında kan alıp verme işini sağlayan organ, son, eş, meşime, etene, plasenta" dölleme,"Döllemek işi, ilkah" döllemek,"Erkek gamet bir yumurtacıktaki dişi gametle kaynaşmayı sağlayarak yumurtacığı tam bir hücre durumuna getirmek, ilkah etmek" dölleniş,Döllenme işi döllenme,"Erkek gametle dişi gametin kaynaşmasıyla yumurtacığın oğulcuk durumuna gelmesi, aşılanma, ilkah" döllenmek,Dölleme işine konu olmak döllenmesiz,Döllenmemiş olan döllenmesiz üreme,"Döllenmemiş yumurtanın gelişmesiyle oluşan üreme biçimi, partenogenez" döllü döşlü,Çocuk ve torun sahibi olan dölüt,"Oğulcuğun gelişimini büyük ölçüde tamamladığı, bütün organ taslaklarının oluştuğu üçüncü aydan doğuma kadarki durumu, cenin, fetüs" döl yatağı,"Memelilerde dölün ana karnındayken içinde bulunduğu organ, ana rahmi, rahim, karın, meşime, uterus" döl yolu,"Döl yatağının ağzından dışarıya doğru uzanan yol, vajina" dömifinal,Yarı final dömivole,"Futbolda topun yere vurup sektiği anda, ayakla yapılan vuruş" dönbaba,Turnagagası döndürme,"Döndürmek işi, irca, tahvil" döndürmek,Dönmesini sağlamak döndürülme,Döndürülmek işi döndürülmek,Döndürme işine konu olmak döndürüş,Döndürme işi döneç,"Dalgalı akımlı elektrik motor veya dinamolarında hareketli bölüm, rotor" dönek,"İnanç ve düşüncesini değiştiren, sözüne güvenilmeyen, caygın, kaypak (kimse), kahpe" dönekçe,Dönek gibi döneklik,Dönek olma durumu dönel,Kendi ekseni çevresinde dönerek oluşmuş döneleme,Dönelemek işi dönelemek,"Dolaşmak, dolaşıp durmak" dönelme,Dönelmek işi dönelmek,En yüksek noktaya çıktıktan sonra alçalmaya başlamak dönem,"Belli özellikleri olan zaman parçası, periyot" dönemeç,"Bir yolun yön değiştirdiği yer, viraj" dönence,"Yerküre üzerinde, güneş ışınlarının yılda iki kez dik açı ile geldiği, sıcak kuşağın kuzey ve güney sınırlarını oluşturan ve Ekvator'un 23° 27' kuzey ve güneyinden geçtiği varsayılan iki çemberden her biri, tropika" dönencel,Dönence ile ilgili dönencel ay,Ay'ın ilkbahar noktasından geçen saat dairesinden art arda iki geçişi arasındaki 27 gün 1 saat 43 dakikalık süre dönenceli,Nöbetleşe dönencel yıl,Güneş'in ilkbahar noktasından art arda iki geçişi arasındaki 365 gün 5 saat 48 dakika 46 saniyelik süre dönenme,Dönenmek işi dönenmek,Olduğu yerde veya bir şeyin çevresinde dönmek döner,"Dönmekte olan, dönen, dönecek biçimde düzenlenen" döner ayna,"Arkalı önlü ayna, iki tarafı da aynalı cam" dönerci,Döner yapıp satan kimse dönercilik,Dönercinin yaptığı iş döner kapı,"Üç veya dört kanatlı, düşey ekseni çevresinde dönerek geçiş sağlayan kapı" döner kavşak,"Yol ortalarına inşa edilmiş, aksi yöne veya sola dönüşleri sağlayan ada" döner kebap,Döner döner kule,Kendi ekseni etrafında yavaşça dönen kule döner sahne,"Bir oyunun sergilenmesi sırasında kolayca dönüp seyircilerin önüne geçebilecek, kullanıma hazır sahne" döner sermaye,"Kamu maliyesi alanında belirli ve sürekli bir amacın elde edilmesi için genel veya katma bütçeden bir miktar paranın, azaltılmamak şartı ile kuruluşa veya bu kuruluşla ilgili işletmelere verilmesi, mütedavil sermaye" döngel,Muşmula döngel orucu,Sürekli olarak aç kalma döngü,Herhangi bir olayın birden fazla tekrarlanması dönme,Dönmek işi dönme dolap,"Eğlence alanlarında, bir eksen çevresinde yukarıdan aşağı dönen ve oturma yerleri olan eğlence aracı" dönme ekseni,Dönen bir cismin her noktasının çizdiği çemberlerin merkezlerinden geçen doğru dönmek,Kendi ekseni üzerinde veya başka bir şeyin dolayında hareket etmek döne dolaşa,uzun süre gezerek dönüp dolaşmak,uzun süre gezmek dönüp geriye bakmak,"eskiyi hatırlamak, geçmişi gözden geçirmek" dönmeli,Bir tür halı motifi dönük,"Dönmüş, çevrilmiş (kimse)" dönülme,Dönülmek işi dönülmek,Dönme işi yapılmak dönüm,Dönme işi dönümlük,Dönüm ölçüsünde olan dönüm noktası,Bir olayın yeni bir duruma geçme zamanı dönüş,Dönme işi dönüşü olmayan yola girmek,"asla bırakılmayacak, vazgeçilmeyecek bir durumda olmak" dönüşlü,Dönüşü olan dönüşlü çatı,"Çoğu kez -n-, bazen de -l- veya -ş- ekleriyle kurulan, fiildeki kavramın özneye döndüğünü bildiren çatı: Sevinmek (sev-in-mek), yorulmak (yor-ul-mak) gibi" dönüşlü fiil,"Eylemin özneye dönüşmesini sağlamak için çoğu kez -n- bazen de -l- veya -ş- çatı ekleriyle kurulan fiil, mutavaat fiili: iyileşmek (iyi-leş-mek)" dönüşlülük,Dönüşlü olma durumu dönüşlü zamir,Kişi kavramını pekiştiren `kendi` sözü dönüşme,"Dönüşmek işi, tahavvül" dönüşmek,"Bir biçimden, bir durumdan başka bir biçime veya duruma geçmek, tahavvül etmek" dönüşsüz,Dönüşü olmayan dönüştürme,"Dönüştürmek işi, tahvil" dönüştürmek,"Dönüşmesini sağlamak, tahvil etmek" dönüştürücü,"Aynı frekansta fakat yoğunluğu, gerilimi genellikle farklı olan bir veya birçok değişik akım dizgesini, değişik bir akım dizgesine dönüştüren elektromanyetik indükleçli duruk araç, trafo, transformatör" dönüştürülme,Dönüştürülmek işi dönüştürülmek,Dönüştürme işine uğramak dönüştürüm,"Dönüştürme işi, tahvil" dönüşüm,"Olduğundan başka bir biçime girme, başka bir durum alma, şekil değiştirme, tahavvül, inkılap, transformasyon" dönüşümcü,"Dönüşümcülük yanlısı, transformist" dönüşümcülük,"Yaşayan türlerin yalın biçimlerden karmaşık biçimlere doğru evrimle gelişerek ortaya çıktığını öne süren öğreti, transformizm" dönüşümlü,"Değişen, sıra ile olan" döpiyes,Etek ceketten oluşan iki parçalı kadın giysisi dörder,Dört sayısının üleştirme sayı sıfatı dördül,Kare dördün,"Ay vb. gök cisimlerine ait daire biçimindeki görünümlerinin yarısının aydınlık olduğu evre, yarım ay, terbi" dördüncü,"Dört sayısının sıra sıfatı, sırada üçüncüden sonra gelen" Dördüncü Çağ,Yeryüzünün yaklaşık iki veya üç milyon yıllık çağı dördüz,Dördü bir arada doğan (çocuk) dördüzleme,"Eski Yunan tiyatrosunda üçü trajedi, sonuncusu yerme dramı olan dört sahne eserinden oluşan bölüm" dördüz yumrucuklar,Beyinle beyincik arasında bulunan dört kabartının adı dört dönmek,telaş içinde çare aramak dört,Dört sayısının adı dört yanı deniz kesilmek,çaresiz ve umutsuz kalmak "dört üstü, murat üstü",işi her zaman yolunda olanlar için söylenen bir söz dört bir taraf (veya yan),"her yan, bütün çevre" dört göz bir evlat için,`anne ve babanın bütün emek ve didinmesi evlat içindir` anlamında kullanılan bir söz dört elle sarılmak (veya yapışmak),bir işe büyük bir özen ve önem vererek girişmek dört duvar arasında kalmak,"evde, kapalı bir yerde kalmak zorunda olmak" dört gözle beklemek (veya bakmak),çok isteyerek veya özleyerek beklemek dört ayak,Dört ayaklı hayvan dört ayak üstüne düşmek,tehlikeli bir durumdan zarar görmeden kurtulmak dört ayaklılar,Sürüngenleri ve memelileri içine alan bir sınıf dört bir,Ciharıyek dört bucak,"Her taraf, her yer" dörtcihar,Zarla oynanan oyunlarda atılan zarların ikisinin de dört benekli olan yanlarının üste gelmesi dörtçifte,Kürek yarışlarında sancak ve iskelesinde dörder küreği olan tekne dört dörtlük,"Tam, kusursuz, mükemmel" dörtgen,"Dört kenarlı çokgen, dörtkenar" dört göz,Gözlüklü kimse dört işlem,"Toplama, çıkarma, çarpma ve bölmeden oluşan, matematiğin dört temel işlemi" dört kaşlı,Bıyığı yeni terleyen (delikanlı) dörtkenar,Dörtgen dört köşe,Kare biçiminde olan dörtleme,Dörtlemek işi dörtlemek,Bir şeyin sayısını dörde çıkarmak dörtlü,"Dört parçadan oluşan, kendinde herhangi bir şeyden dört tane bulunan" dörtlük,Birbirine dik iki çap boyunca dörde bölünmüş dairenin her bir dilimi dörtnal,Atın en hızlı koşma biçimi dörtnala kalkmak,dörtnal koşmak dörtnala,"At, dörtnal koşarak" dörtnala kaldırmak,dörtnal koşturmaya başlamak dörttek,Kürek yarışlarında sancak ve iskelesinde ikişer tek küreği olan tekne dört yol,Dört yönden gelen yolların birleştiği yer dört yol ağzı,Dört yönden gelen yolların birleştiği kavşak dört yüzlü,"Dört yüzü olan, çok yüzlü" döş,"Göğüs, bağır" döşek,Yatak döşeğe düşmek,yatağa düşmek döşekli,Döşeği olan döşeli,"Döşenmiş olan, mefruş" döşem,Tesisat döşemci,Tesisatçı döşemcilik,Tesisatçılık döşeme,Döşemek işi döşemeci,Döşeme yapan kimse döşemeci çivisi,"Özellikle mobilya döşemeciliğinde kullanılan büyük başlı, gövdesi kare kesitli, sivri uçlu ve siyah renkli çivi" döşemecilik,Döşemecinin yaptığı iş döşemek,"Bir tabanı, tahta, karo, mermer vb. yapı gereçleriyle kaplamak" döşemeli,Döşemesi olan döşemelik,Yapılarda tabana döşemek için kullanılan (gereç) döşemesiz,Döşemesi olmayan döşeniş,Döşenme işi döşenme,Döşenmek işi döşenmek,Döşeme işi yapılmak döşetilme,Döşetilmek işi döşetilmek,Döşetme işi yaptırılmak döşetme,Döşetmek işi döşetmek,Döşeme işini yaptırmak döşeyici,Tesisatçı döşeyiş,Döşeme işi döşgömü,Hayvanın ön iki bacağı ile göbek arasındaki etten yapılan pastırma döteryum,"Çekirdeğinde bir proton ve bir nötron bulunduran hidrojen atomunun bir izotopu, ağır hidrojen (simgesi D)" dövdürme,Dövdürmek işi dövdürmek,Dövme işini yaptırmak dövdürtme,Dövdürtmek işi dövdürtmek,Dövdürme işini yaptırmak dövdürtülme,Dövdürtülmek işi dövdürtülmek,Birine dövdürülmek dövdürülme,Dövdürülmek işi dövdürülmek,Dövme işi yaptırılmak döveç,Ağaçtan yapılmış havan döviz,"Ülkeler arası ödemelerde kullanılabilecek para, çek, poliçe vb. her türlü ödeme aracı" döviz kaçırmak,yurt dışına izinsiz döviz çıkarmak dövizzede,Bankalara dövizle borçlanıp borcunu ödeyemeyerek edindiği malı yok pahasına elinden çıkarmak zorunda kalan kimse dövme yapmak,vücuda dövme işlemek dövme,Dövmek işi dövmeci,Kullanılmadan önce dövülmesi gereken maden filizlerini veya diğer maddeleri döven işçi dövmecilik,Dövmecinin yaptığı iş dövmek,"Tokat, yumruk, tekme vurarak canını acıtmak" dövmelik,"Mısır ve buğday dövmeye yarayan, yarma buğday yapan bir araç" dövülgen,Dövülerek levha durumuna geçebilen (maden) dövülgenlik,Madenin dövülgen olma niteliği dövülme,Dövülmek işi dövülmek,Dövme işine konu olmak dövülüş,Dövülme işi dövünme,Dövünmek işi dövünmek,"Aşırı üzüntü, çaresizlik, pişmanlık duyarak çırpınmak, kendi kendini dövmek" dövünüş,Dövünme işi dövüş,Dövme işi dövüşçü,Dövüşmeyi seven kimse dövüşken,İyi dövüşen veya dövüşmeyi seven dövüşkenlik,Dövüşken olma durumu dövüşme,Dövüşmek işi dövüşmek,"Karşılıklı birbirini dövmek, vuruşmak" dövüştürme,Dövüştürmek işi dövüştürmek,Dövüşmelerini sağlamak dragoman,Çevirmen dragon,Ejderha drahmi,Yunanistan'ın para birimi drahoma,Hristiyan ve Musevilerde gelinin damada verdiği para veya mal draje,"Üstü şekerli, renkli ve parlak bir madde ile kaplanmış hap" dram,"Sahnede oynanmak için yazılmış oyun, drama" drama,Dram dramatik,Sahne oyununa özgü olan dramatikleşmek,Dramatik bir durum almak dramatize,"Radyo, televizyon veya sahne oyunu biçimine getirilen (edebî eser)" dramatize etmek,"bir edebî eseri radyo, televizyon veya sahne oyunu biçimine getirmek" dramaturg,"Tiyatro için oyun seçmek, oyunları irdelemek, sahnelenmesi işine yardım etmek, oyuncu seçmede, malzemelerin hazırlanmasında danışmanlık yapmak gibi görevleri bulunan kimse" dren,Ark drenaj,"Toprakta bitkilerin yetişmesine zararlı olan fazla suların akıtılması, akaçlama" dretnot,XX. yüzyılın başlarında kullanılan bir zırhlı tipi drezin,Demir yollarında yol kontrol ve bakımı için kullanılan küçük araba dribbling,343 top sürme drog,"Hayvan ve bitkilerden kurutularak veya özel metotlarla toplanarak elde edilen, eczacılık ve kısmen sanayide kullanılan ham veya yarı ham madde" drosera,"Droseragillerden, topuz biçimindeki yapraklarının üst yüzeyi, böcekleri yakalayan yapışkan tüyler ile örtülü otsu bir bitki (Drosera rotundifolia)" droseragiller,"İki çeneklilerden, örnek bitkisi drosera olan bitki familyası" dua etmek,Tanrı'ya yalvarmak dua,Yakarış dua (veya duasını) almak,iyi yapılan bir işle birinin hoşnutluğunu kazanmak duası tutmak,duası gerçekleşmek duacı,Tanrı'ya yalvaran kimse duahan,Dua okuyucu duayen,Aksakal duba,Yük taşımak veya köprü kurmak için kullanılan altı düz bir tür deniz aracı duba gibi,çok şişman dubar,"Kefalgillerden, 30-40 santimetre uzunluğunda, eti lezzetli bir tür balık (Mugil cephalus)" dubara,"Oyunda, atılan zarlardan ikisinin de iki benekli yüzünün üste gelmesi" dubaracı,"Dubarayla iş gören kimse, düzenci" dubaracılık,"Dubaracının yaptığı iş, hilekârlık" dublaj,Seslendirme dublajcı,Seslendirici duble,Belirli miktarın veya büyüklüğün iki katı duble etmek,astar geçirmek dubleks,İki katlı (ev) dubleks daire,Bir apartmanda kendi iç merdiveni ile birbirine bağlanan iki ayrı kattan oluşan tek daire dublör,Benzer dublörlük,"Dublör olma durumu, dublörün yaptığı iş" düçar,"Uğramış, yakalanmış, tutulmuş" düçar olmak,"uğramak, yakalanmak, tutulmak" dudağının ucuna gelmek,hemen söyleyecek durumda olmak dudak sarkıtmak,somurtmak dudak payı bırakmak,"bardak, fincan vb. kapları, ağzına kadar doldurmayıp dudağın yanaşabileceği kadar boş bir yer bırakmak" dudağını (veya dudaklarını) ısırmak,yakışıksız bir durum karşısında şaşmak dudak dudağa gelmek (veya kalmak),öpüşmek dudak ısırmak,hayran kalmak dudak,"Ağzın, dişleri örten ve dışarıya doğru az veya çok kıvrılan üst ve alt kenarlarından her biri" dudak ucuyla söylemek,"belli belirsiz anlatmak, isteksizce söylemek" dudak (veya dudağını) büzmek,ağlayacak gibi olmak dudak (veya dudağını) bükmek,"bir şeyi beğenmediğini, küçümsediğini belli etmek, umursamamak, pek aldırış etmemek" dudak benzeşmesi,Dudak ünsüzlerinin veya yuvarlak ünlülerin düz ünlüleri etkileyip yuvarlaklaştırması dudak boyası,"Dudakları boyamak için kullanılan kokulu, renkli madde, ruj" dudak çukuru,Üst dudağın ortasındaki oluk dudak eşlemesi,"Sözlendirmede, perdedeki görüntüde yer alan dudak hareketlerine uygun ses çıkarma" dudak kalemi,Rujun daha kalıcı olmasını sağlayan ve dudak çizgilerini belirlemeye yarayan kalem dudaksıl,Boğumlanma noktası dudaklarda bulunan (ses) dudaksıllaşma,"Bazı kelimelerde çeşitli sebeplerle düz ünlülerin yuvarlaklaşması veya ünsüzlerin dudak ünsüzlerine dönmesi: divar > duvar, konşı > komşu gibi" dudak tiryakisi,İçtiği sigaranın dumanını içine çekmeksizin dışarı üfleyen tiryaki dudak ünsüzü,Ağız boşluğundan gelen havanın dudaklara çarpıp patlamasıyla veya dudakların aralığından sızmasıyla oluşan ünsüz dudak yarığı,Tavşan dudağı dudu,"Kadınlara verilen bir unvan, hanım" dudu dilli,"Çok konuşan, tatlı dilli (kadın)" duhul,"Girme, giriş" duhuliye,Giriş ücreti duhuliye kartı,"Giriş belgesi, girimlik" duka,Dük unvanının eskiden kullanılan biçimi dukalık,Bir dukanın yönetiminde bulunan ülke dul,Eşi ölmüş veya eşinden boşanmış kadın veya erkek dul kalmak,kadın veya erkeğin eşi ölmek dulaptal otu,"Dulaptal otugillerin örnek bitkisi olan, Kuzeydoğu Anadolu dağlarında yetişen, çiçekleri güzel kokan, çalı görünüşünde, çok yıllık bir bitki (Daphne mezereum)" dulaptal otugiller,"Örnek bitkisi dulaptal otu olan, taçsız iki çeneklilerden bir familya" dulavrat otu,"Birleşikgillerden, hekimlikte kullanılan bir bitki (Arctium tomentosum)" dulda tutmak,"örtünmek, koruyacak biçimde sarınmak" dulda,"Yağmur, güneş ve rüzgârın etkileyemediği gizli, kuytu yer, siper" duldalama,Duldalamak işi duldalamak,"Korumak, siper altına almak" duldalanma,Duldalanmak işi duldalanmak,"Korumak, siper altına girmek" duldalı,Duldası olan duldasız,Duldası olmayan dulluk,Dul olma durumu duluk,Yüz Duma,Rus parlamentosunun alt kanadı dumağı,Nezle dumana boğmak,duman içinde bırakmak dumanı tepesinden çıkmak,çok öfkelenmek dumanı doğru çıksın,`iyi ve güzel olmasa bile yönteme uygun olsun` anlamında kullanılan bir söz duman olmak,"işi, durumu berbat olmak" duman vermek,çok duman çıkarmak duman altı olmak,"esrar, sigara vb. içilen bir yerin havasından etkilenmek" duman altı etmek,"bulunulan yerin havasını esrar, sigara vb. dumanıyla doldurmak" duman almak,"sis kaplamak, sis bürümek" duman,Bir maddenin yanması ile çıkan ve içinde katı zerrelerle buğu bulunan değişik renklerde gaz duman attırmak,"kötü duruma düşürmek, geride bırakmak, birini yıldırmak" duman etmek,"dağıtmak, bozmak, yok etmek" dumanlama,Dumanlamak işi dumanlamak,Dumanlı duruma getirmek dumanlanma,Dumanlanmak durumu dumanlanmak,Dumanlı duruma gelmek dumanlı,"Dumanı olan, duman çıkaran" duman rengi,"Koyu kül rengi, füme" "dumansız baca olmaz, kahırsız koca olmaz",`dumanı olmayan baca olamayacağı gibi karısına sıkıntı vermeyen koca da olmaz` anlamında kullanılan bir söz dumansız,"Dumanı olmayan, duman çıkarmayan" domdom,Domdom kurşunu dumur,Körelme dumura uğramak,körelmek dun,"Alçak, aşağı, aşağılık" düet,İki ses veya iki müzik dupduru,Çok duru duraç,Kaide durağan,"Yerini değiştirmeyen, yerli, hareketsiz, sabit" durağan elektrik,Kimyasal olarak enerjinin depo edildiği akümülatörün ürettiği elektrik durağanlaşma,Durağanlaşmak durumu durağanlaşmak,Durağan duruma gelmek durağanlık,Durağan olma durumu durak,"Tren, tramvay, otobüs, minibüs vb. genel taşıtların durmak zorunda olduğu veya durabileceği yer" duraklama,Duraklamak işi duraklamak,Hareket durumundayken kısa bir süre için durmak veya arada bir durmak duraklatma,Duraklatmak işi duraklatmak,Bir şeyin duraklamasını sağlamak duraklayış,Duraklama işi duraklı,Durağı olan duraklı dalga,"Bütün noktaları aynı anda, zıt ve aynı fazlı titreşimler yapan dalga, kararlı dalga" duraklık,Durak olma durumu duraksama,"Duraksamak işi, tereddüt" duraksamak,"Ne yapmak veya ne demek gerektiğini kestiremeyerek duraklamak, tereddüt etmek" duraksamalı,"Duraksayan, tereddütlü" duraksamasız,"Duraksaması olmayan, tereddütsüz" duraksayış,Duraksama işi duraksız,"Otobüs mola vermeden, duraklarda durmadan (gitmek)" dural,Hep aynı durumda ve değişmeden kalan duralama,Duralamak işi duralamak,Duraklamak duralayış,Duralama işi durallık,Dural olma durumu durdurma,Durdurmak işi durdurmak,Durmasını sağlamak durdurtma,Durdurtmak işi durdurtmak,"Durmasını sağlamak, durmasına yol açmak" durdurulma,Durdurulmak işi durdurulmak,Durdurma işi yapılmak durduruş,Durdurma işi durgu,Sekte durgun,Sakin durgunlaşma,Durgunlaşmak durumu durgunlaşmak,Durgun bir duruma gelmek durgunlaştırma,Durgunlaştırmak işi durgunlaştırmak,Durgun duruma getirmek durgunluk,Durgun olma durumu durgunluk çökmek,"sessiz, sakin duruma girmek" durgun şişkinlik,"Ekonomideki durgunluk ve enflasyonun aynı anda yaşanması, stagflasyon" durma,Durmak işi durmadan,"Ara vermeden, kesintisiz, sürekli" durmak,Hareketsiz durumda olmak dur! (veya durun!),`biraz zaman geçsin` anlamıyla cümlelerin başına gelen bir söz dur durak (veya dur dinlen veya dur otur) yok,durup dinlenmeden sürekli çalışmayı anlatan bir söz "durdu durdu, turnayı gözünden vurdu",`uzun süre bekledi ancak sonunda isteğini elde etti` anlamında kullanılan bir söz durduğu yerde (veya durduk yerde),hiçbir emek harcamadan duromer plastik,Sıkı ağ yapılı moleküllerden oluşan sert ve katı plastik türü duru,"Bulanıklığı olmayan, temiz, berrak" duruk,"Hareketi olmayan, belirli bir süre değişmeyen, statik, dinamik karşıtı" durukluk,Duruk olma durumu duruksun,Kararsız durulama,Durulamak işi durulamak,Yıkanmış şeyleri duru sudan geçirmek durulanma,Durulanmak işi durulanmak,Yıkanmış şeyler duru sudan geçirilmek durulaşma,Durulaşmak durumu durulaşmak,Duru bir duruma gelmek durulma,Durulmak durumu durulmak,Duru duruma gelmek durulmak,Durma işi yapılmak durultma,Durultmak işi durultmak,Duru duruma getirmek duruluk,Duru olma durumu ... durumunda olmak (veya bulunmak),zorunluluğunda olmak ... durumuna düşmek,şartları kötüleşmek durumu düzelmek,maddi durumu iyileşmek durumu bozulmak,maddi durumu kötüleşmek durumdan vazife çıkarmak,içinde bulunulan şartları değerlendirerek sorumluluk yüklenmek durum,"Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon" durum almak,belli bir duruş biçimine geçmek durumdan ders çıkarmak,içinde bulunulan şartları değerlendirerek yanlış adım atmamak durum eki,"Adın bir adla veya fiille ilgisini kuran ek, hâl eki" durum ortacı,Sıfat-fiil durum ulacı,Zarf-fiil durup durup,Durarak duruş,Durma işi duruşma,"Davacı ile davalının yargıç karşısında hazır bulundukları yargılama evresi, murafaa" duş,Temizlik veya tedavi amacıyla suyu yüksekten üzerine doğru püskürtme yoluyla yıkanma duşak,Hayvanın iki ayağını iple bağlayarak yapılan köstek duşaklama,Duşaklamak işi duşaklamak,"Hayvanın iki ayağını duşakla bağlamak, kösteklemek" duş kabini,"Duş veya banyo küvetinin etrafına takılan, suyun dışarıya sıçramasını önleyen, buharın içeride kalmasını sağlayan, alüminyum veya plastikten yapılmış çerçevelerine cam, mika vb. plastik malzeme yerleştirilmiş, ön panelleri bir ray üzerinde hareket edebilen bir kabin türü, banyo kabini" duş teknesi,"Duş yapmak amacıyla banyonun bir köşesine yerleştirilmiş, derinliği fazla olmayan tekne" dut gibi olmak,çok sarhoş olmak dut yemiş bülbüle dönmek,"neşe ve konuşkanlığını yitirmek, susmak" dut,"Dutgillerden, kuzey yarım kürenin genellikle ılıman bölgelerinde yetişen, yapraklarıyla ipek böceği beslenen ağaç (Morus)" dutçuluk,Dutçunun yaptığı iş dutgiller,"Dut, incir vb. cinsleri içine alan iki çeneklilerden bir bitki familyası" dut kurusu ile yâr sevilmez,"`ancak büyük fedakârlıklarla elde edilebilecek güzel bir şey, fedakârlık yapılmadan elde edilemez` anlamında kullanılan bir söz" dut kurusu,Dutun kurutulması ile elde edilen kuru yemiş dutluk,"Dut ağaçlarının çok olduğu yer, dut bahçesi" dut pekmezi,Dutun ezilmesi ve şırasının kaynatılması sonunda elde edilen bir pekmez türü duvak,"Gelinin başını, bazen de yüzünü örten dantel veya tülden örtü" duvağına doymamak,yeni gelinken ölmek veya kocasından ayrılmak duvakçı,Duvak yapan veya satan kimse duvakçılık,Duvakçının yaptığı iş duvak düşkünü,Evlenmeye çok istekli olan duvaklama,Duvaklamak işi duvaklamak,Başını ve yüzünü duvakla örtmek duvaklanma,Duvak örtünme duvaklanmak,Duvak örtünmek duvaklı,Başı ve yüzü duvakla örtülü duvaksız,Duvağı olmayan duvar,"Bir yapının yanlarını dışa karşı koruyan, iç bölümlerini birbirinden ayıran, taş, tuğla vb. gereçlerden yapılan veya örülen dikey düzlem, örek" duvar çekmek,duvar örmek duvar gibi,sağır duvar yapmak,baraj yapmak duvar ayağı,"Yapılarda süs ögesinin dışında görevi olmayan, duvara yapışık, üzerinde yukarıdan aşağıya yivler bulunan yarım ayak" duvarcı,Duvar ören nitelikli işçi duvarcılık,Duvarcının yaptığı iş duvar dayağı,Yıkılmaması için duvara eğik olarak konulan destek ağaç duvar dişi,"İleride eklenecek duvarın iyice tutunması için duvarın bir yerinde bırakılan tuğla çıkıntıları, ekleme dişi" duvar gazetesi,"Duvara asılan, çoğunlukla elle, yazı makinesi veya bilgisayar ile yazılan okul veya dernek gazetesi" duvar halısı,"Duvara asmak üzere dokunmuş, üzerinde genellikle resim işlenmiş olan ince halı" duvar kâğıdı,Duvarları süsleyip güzelleştirmek için yüzeylerine yapıştırılan düz veya desenli kâğıt duvar pası,İki oyuncunun rakip oyuncuya topu kaptırmadan birbirlerine atmaları ve alan kazanmaları duvar resmi,"Duvar yüzeyi üzerinde mum boyası, sulu boya, yağlı boya, mozaik, kazıma vb. tekniklerle yapılan resim" duvar saati,Duvara asılı saat duvar sarmaşığı,"Yaprak dökmeyen, gövde yaprakları saplı, üst yüzü koyu, alt yüzü açık yeşil renkli, sert ve derimsi, küçük çiçekli, meyvesi bezelye tanesi büyüklüğünde etli, sarı veya morumsu siyah renkli bir bitki (Hedera helix)" duvarsedefi,Dalak otu duvar takvimi,"Duvara asılan, günlük veya aylık durumu ayrı kâğıtlarla gösteren takvim" duy,Elektrik ampulünün takıldığı bakır veya pirinçten yivli yer duyar,Duygulu duyarga,"Önceden belirlenmiş ışığı veya nesneyi algılayıp gerekli hareketi başlatan aygıt, sensör" duyargalılar,"Bir çift duyargası bulunan, böceklerle çok ayaklıları içine alan eklem bacaklılar topluluğu" duyar kat,"Film tabanı üzerinde yer alan, ışığa karşı duyarlığı olan gümüş bromürlü ecza tabakası" duyarlı,"Dış etkenlere karşı duyarlığı olan, duygun, hassas" duyarlık,Duyarlılık duyarlıklı,"Duyarlığı olan, hassasiyetli" duyarlılık,"Duyarlı olma durumu, duygunluk, duyarlık, hassaslık" duyarsız,Duyarlı olmayan duyarsızlaşma,Duyarsızlaşmak durumu duyarsızlaşmak,Duyarlı olma yeteneği kalmamak duyarsızlaştırma,Duyarsızlaştırmak işi duyarsızlaştırmak,"Duyarlılığını ortadan kaldırmak, duyarsız duruma getirmek" duyarsızlık,Duyarsız olma durumu duygan,Aşırı duygulu duygu,"Duyularla algılama, his" ... duygusu uyandırmak,bir duygu oluşturmak duygu uyanmak,bir duygu oluşmak duyguca,Duygu bakımından duygudaş,Bir konuda duyguları diğer bir kişiyle aynı olan kimse duygudaşlık,"Aynı duyguları paylaşma, empati" duygulandırma,Duygulandırmak işi duygulandırmak,"Duygulanmasını sağlamak, duygulanmasına sebep olmak" duygulanım,"Etkilenme, duygulanma" duygulanış,Duygulanma durumu duygulanma,"Duygulanmak durumu, tahassüs" duygulanmak,"Bir olay, bir görünüm karşısında birdenbire güçlü duyguların etkisinde kalmak" duygulu,"Duygusu, duyarlığı çok olan, kolay duygulanan, içli, duyar, hassas" duygululuk,Tepkilerin öncelikle duygulara dayanması durumu duygun,Duyarlı duygunluk,Duyarlılık duygusal,"Duygularla ilgili, duygulara dayanan, hissî" duygusal düşünme,"Bilgiye dayalı düşünmenin karşısında, duygusal boyutu ön planda olan düşünme" duygusallık,Duygusal olma durumu duygusuz,"Duygusu, duyarlığı olmayan, hissiz" duygusuzluk,"Duygusuz olma durumu, hissizlik" duyma,Duymak işi duymak,"Bilgi almak, öğrenmek, haber almak" duymamazlık,343 duymazlık duymazlık,Duymamış gibi davranma durumu duymazlıktan gelmek,ilgilenmek istemediği için duymamış gibi davranmak duy priz,İçerisinde aydınlatmak amacıyla kullanılan duyun yanı sıra elektrik akımı almaya yarayan bir düzeneği de bulunduran alet duysal,Duyuyla alınan duyu,"İnsanların ve hayvanların, dış dünyanın uyaranlarını görme, işitme, koklama, dokunma ve tatma organlarıyla algılama yeteneği, duyum" duyulma,Duyulmak durumu duyulmak,Duyma işine konu olmak duyulur duyulmaz,haber öğrenilir öğrenilmez duyulmamış,"O güne kadar karşılaşılmamış, şaşılası" duyum almak,"bir konu hakkında haber almak, bilgi edinmek" duyum,Duyu duyumculuk,"Her bilginin temelinde duyumların bulunduğu ileri sürülen öğretilerin genel adı, sansüalizm" duyum eşiği,"Bir uyarımın, duyulabileceği en aşağı derecesi" duyum ikiliği,"Bir duyunun başka nitelikte bir duyum uyandırması, bir sesin aynı zamanda bir renk duygusu vermesi, sinestezi" duyumlu,Duyumu olan duyumölçer,Derinin duyarlığını ölçmeye yarayan alet duyumsal,Duyu organları ile ilgili duyumsama,Duyumsamak durumu duyumsamak,Duyular aracılığıyla bir şeyi algılamak duyumsamazlık,"Duygusuzluk az ve yavaş tepki gösteren, bunun sonucu duygulandırıcı sebeplere karşı ilgisiz kalan insanın niteliği" duyumsatma,Duyumsatmak işi duyumsatmak,Duyumsamasına sebep olmak duyumsuz,Duyumu olmayan duyumsuzluk,Duyumsuz olma durumu duyu yitimi,Anestezi duyurma,Duyurmak işi duyurmak,Duymasını sağlamak duyuru,"Herhangi bir olguyu, bir işi, bir durumu duyurmak için yayımlanan yazılı veya sözlü haber, ilan" duyuruda bulunmak,duyurmak duyurulma,Duyurulmak işi duyurulmak,Duyulmasını sağlamak duyurum,"Duyurma işi, sirküler" duyuru tahtası,Duyurumluk duyusal,Duyu ile ilgili duyuş,Duyma işi duyuüstü,Duyularla verilmeyen düalist,İkici düalizm,İkicilik Dübbüasgar,Küçükayı Dübbüekber,Büyükayı dübel,Vidanın daha sağlam yerleşmesi için duvarlarda açılan deliğe önceden çakılan plastik yuva dübeş,Zarla oynanan oyunlarda atılan zarlardan ikisinin de beş benekli yüzünün üste gelmesi düden,Kireçli bölgelerde kirecin erimesi veya yer altındaki karstlı bir çukur tavanın çökmesiyle oluşan doğal kuyu düdük,İçinden hava veya buhar geçirildiğinde keskin ses çıkaran ve işaret vermek için kullanılan araç düdük gibi,"çok dar, daracık (giysi)" düdük gibi kalmak,yapayalnız kalmak düdükçü,Düdük yapan veya satan kimse düdükleme,Düdüklemek işi düdüklemek,"Aldatmak, kandırmak" düdüklü,Düdüğü olan düdüklü tencere,"Buhar basıncından yararlanarak yemeği çabuk ve sağlıklı olarak pişiren bir tür metal tencere, düdüklü" düdük makarnası,İçi delik makarna düello,"İki kişi arasında, tanıklar önünde yapılan silahlı vuruşma" düellocu,Düello yapan kimse dügâh,Türk müziğinde bir birleşik makam düğme,"Giyecek, yorgan vb.nin bazı yerlerine ilikleyici veya süs olarak dikilen kemik, metal, sedef gibi sert maddelerden yapılmış küçük tutturma aracı" düğmeci,"Düğme, fermuar, boncuk vb. yapan veya satan kimse" düğmecilik,Düğmecinin yaptığı iş düğmek,Düğüm yapmak düğmeleme,Düğmelemek işi düğmelemek,"Bir şeyin düğmesini iliğine geçirmek, iliklemek" düğmelenme,Düğmelenmek durumu düğmelenmek,"Düğmeleme işine konu olmak veya düğmeleme işi yapılmak, iliklenmek" düğmeli,Düğmesi olan düğmesiz,Düğmesi olmayan düğü,Elendikten sonra geriye kalan en ince bulgur düğüm,"İplik, ip, halat vb. bükülebilir şeyleri kıvırıp kendi üzerine veya birbirine dolayarak yapılan boğum" düğüm atmak,düğümlemek düğüm üstüne düğüm vurmak (atmak),parasını pintilik ederek saklamak düğümü (veya düğümünü) çözmek,anlaşılmaz bir şeyi anlaşılır duruma getirmek düğüm vurmak,düğümlemek düğümleme,Düğümlemek işi düğümlemek,Düğüm yapmak düğümlenme,Düğümlenmek durumu düğümlenmek,Düğümle bağlanmak düğümlü,Düğümlenmiş olan düğüm noktası,"Bir şeyin sonuçlanması için çözülmesi, açıklığa kavuşturulması gereken güç yanı" düğümsüz,Düğümü olmayan düğün bayram etmek,"çok sevinmek, neşelenmek" düğün,"Evlenme veya sünnet dolayısıyla yapılan tören, eğlence, cemiyet" düğününde kalburla (veya elekle) su taşımak,bir yardımına karşılık olarak bekâr bir kimseye çok büyük bir yardımda bulunma sözü vermek düğün aşıyla dost ağırlanmaz,"`ağırlamanın değeri, özel olarak hazırlanmasında, bir fedakârlık yapılmasındadır` anlamında kullanılan bir söz" "düğün değil bayram değil, eniştem beni niye öptü","gösterilen yakınlığın, iltifatın gizli bir nedeni olduğu düşünüldüğünde söylenen bir söz" "düğün olur iki kişiye, kaygısı düşer deli komşuya","`akılsız kişi, başkalarının eğlence programlarında bir aksama olmasın diye çabalar` anlamında kullanılan bir söz" düğün alayı,Düğüne katılanların çalgı eşliğinde hep birlikte yürümesiyle oluşan topluluk düğüncü,"Düğün sahibi, toycu" düğüncübaşı,Düğünü yöneten kimse düğün çiçeği,"Düğün çiçeğigillerin örnek bitkisi, turnaayağı, sütlüce (Ranunculus)" düğün çiçeğigiller,"İki çeneklilerden, bazı türleri süs bitkisi olarak kullanılan bir familya" düğün çorbası,"Et, un, yoğurt katılarak özellikle düğünlerde yapılan ve üzerine kızgın yağ dökülen bir çorba türü" düğün dernek,Evlenme dolayısıyla yapılan kutlama töreni ve eğlence "düğün dernek, hep bir örnek",olayların veya yapılan işlerin hep birbirine benzediğini anlatan bir söz düğünevi,Düğün yapan aile düğünevi gibi,sevinçli ve telaşlı bir kalabalık bulunan (yer) düğün hamamı,Düğünden bir gün önce gelin ve yakınlarının hamama giderek eğlenmeleri düğün pilavı,Düğünlerde özel olarak pişirilen pilav düğün pilavıyla dost ağırlamak,başkasının kesesinden veya elinden ikramda bulunmak düğün salonu,Kiralanarak içinde eğlence ve toplantı yapılan salon düğünsüz,"Düğün olmadan, düğün yapmadan" düğürcük,İnce bulgur dük,Avrupa ülkelerinde prensten sonra gelen en yüksek soyluluk unvanı dükkân,"Esnafın perakende satış yaptığı, küçük zanaat sahiplerinin çalıştıkları yer" dükkâncı,Dükkân işleten kimse düklük,Dük olma durumu düldül,Mekanik olarak çalışan oyuncak çocuk arabası dülger,Yapıların kaba ağaç işlerini yapan kimse dülger balığı,"Kemikli balıklar takımından, başı büyük, ağzı geniş, vücudu yassı ve söbe, üstü dikenli pullarla kaplı bir balık, peygamber balığı (Zeus faber)" dülgerlik,Dülgerin işi dümbelek,"Ağzına deri gerilmiş, çanak biçiminde, darbukaya benzer bir tür çalgı, dümbüldek" dümbelekçi,Dümbelek çalan veya satan kimse dümdar,Artçı dümdüz,Çok düz dümenini elinde tutmak,"yönetmek, istediği yöne doğru götürmek" dümenini bozmak,hileli işe engel olmak dümenine bakmak,şartlar ne olursa olsun çıkarını gözetmek dümeni kırmak,"çekip gitmek, kaçmak, uzaklaşmak" dümen,"Hava ve deniz taşıtlarında, taşıta istenilen yönü vermeye ve belirli bir doğrultuda götürmeye yarayan hareketli parça" dümen yapmak,"dalavere, hile ile birini kandırmak, aldatmaya çalışmak" dümen tutmak,teknenin gideceği yolu gözleyerek dümeni yönetmek dümen kullanmak,bir işi kurnazca yönetmek dümen kırmak,yön değiştirmek dümen çevirmek,"hileye, düzene başvurmak" dümeni elinde tutmak,yönlendirici durumda olmak dümen bedeni,Dümen boğazını oluşturmak için boydan boya konulan parça dümen boğazı,"Dümenin, dümen yelpazesinden yukarı kalan bölümü" dümenci,Gemilerde dümeni kullanan kimse dümencilik,Dümencinin yaptığı iş dümenevi,Dümen boğazının geçmesi için kıç bodoslamasının üst ucuna ve teknenin kümbet olan bölümüne açılmış oval delik dümeni eğri,Yan yan yürüyen (kimse) dümen neferi,Gemilerde dümeni kullanan kimse dümensiz,Dümeni olmayan dümen suyunda gitmek,"birine bağımlı olmak, her şeyde ona uyarak davranmak" dümen suyu,Gemi giderken arkasında bıraktığı köpüklü iz dümtek,Klasik Türk müziğinde tempo dümtek tutmak,tempo tutmak dün,Bugünden bir önceki gün "dün bir, bugün iki",`herhangi bir şeye başladığından beri çok az zaman geçtiği hâlde` anlamında kullanılan bir söz "dün cin olmuş, bugün adam çarpıyor",`işinde ustalaşmadan hile yollarına başvuruyor` anlamında kullanılan bir söz dün öleni dün gömerler,"`bir üzüntü sürdürülmemeli, unutulmaya çalışılmalıdır` anlamında kullanılan bir söz" dünden,Bir önceki günden dünden hazır (veya razı) olmak,kendisine yapılan bir öneriyi seve seve ve hemen kabul etmek dünit,Temel maddesi olivin olan iri taneli kayaç dünkü,Bugünden bir önceki günle ilgili dünkü çocuk,"Deneyimi az, toy, acemi kimse" dünür gezmek,evlenecek erkek için kız aramaya çıkmak dünür gitmek,evlenecek kimse için kız istemeye gitmek dünür,Eşlerin baba ve analarının birbirlerine göre durumu dünür düşmek,bir kızı evlenmek üzere başkası için istemek dünürcü,"Kız istemeye giden kimse, görücü" dünürcülük,Dünürcü olma durumu dünürcülüğe gitmek,kız istemeye gitmek dünürlük,Dünür olma durumu dünyaya getirmek,doğurmak dünyaya gelmek,"insan, doğmak" dünyasından geçmek,her şeye karşı ilgisiz duruma gelmek dünyanın sonu değil,"`her şey daha bitmedi, umut var` anlamında bir söz" dünyanın ucu uzundur,"insanın yaşadıkça türlü durumlarla, çeşitli olaylarla karşılaşabileceğini anlatan bir söz" dünyanın sonu,"bütün olanakların sona erdiği, her şeyin bittiği an" dünyaya gözlerini kapamak (veya yummak),ölmek dünyanın öbür ucu,çok uzak yer dünyanın tadını çıkarmak,"bütün zevklerden yararlanmak, mutlu ve rahat yaşamak" dünyaya kazık çakmak (veya kakmak),"çok uzun ömürlü olmak, çok yaşamak" dünyayı ben yarattım demek (veya havasında olmak),"aşırı mağrur olmak, büyüklenmek" dünyalara değişmemek,her şeyden daha fazla sevmek dünyayı anlamak,"dünyada neler olduğunu öğrenmek, deneyimi artmak" dünyanın kaç bucak (veya köşe) olduğunu göstermek (veya anlamak),"dünyada ne gibi güçlükler olduğunu bildirmek (veya anlamak), insanın başına neler gelebileceğini öğretmek veya öğrenmek" dünyayı görmemek,bir konuya veya bir işe aşırı odaklanıp çevre ile ilgilenmemek dünyayı haram etmek,bir yeri yaşanılmaz duruma getirmek dünyayı sel bassa ördeğe vız gelir,"`birçok kimse için felakete yol açan bir olay, bazı insanları ilgilendirmez` anlamında kullanılan bir söz" dünyayı tozpembe görmek,üzücü durumlara bile iyimser gözle bakmak dünyayı tutmak,"çok yayılmak, her yere dağılmak" dünyayı zindan (veya zehir) etmek (veya dünyayı başına dar etmek),bir kimseyi çok sıkıntılı bir duruma sokmak dünyaya yuf borusu öttürmek,ölmek dünyanın ... sı,pek çok dünya durdukça durasın!,"`çok yaşa, Tanrı sana sonsuz bir ömür versin!` anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü" dünyadan haberi olmamak,çevresinde olup bitenleri bilmemek dünya,"Üzerinde yaşadığımız toprak ve denizler, yeryüzü" dünya başına dar olmak (veya gelmek),"çok sıkılmak, büyük bir çaresizlik içinde kalmak" dünya başına yıkılmak,"çok sıkılmak, umutlarını yitirmek" dünya bir araya gelse,`dünyadaki bütün insanlar engel olmaya kalksa bile` anlamında kullanılan bir söz "dünya bir, işi bin",`bu dünyada insanın hatır ve hayaline gelmeyen türlü türlü durumlar ortaya çıkar` anlamında kullanılan bir söz dünyanın dört bucağı,"dünyanın her yanı, her yönü" dünya gözü ile görmek,ölmeden önce görmek dünya gözüne zindan olmak (veya görünmek veya kesilmek),büyük bir karamsarlık ve umutsuzluk içinde olmak dünya kadar,pek çok dünya kelamı etmek,konuşmak dünya (veya dünyalar) birinin olmak,çok sevinmek "dünya ölümlü, gün akşamlı","`hiçbir durum sürekli değildir, her iyi durumun bir sonu vardır` anlamında kullanılan bir söz" dünya malı dünyada kalır,"`insan öldüğü zaman malını öbür dünyaya götüremez, bu nedenle gerek kendisi için gerekse hayırlı işler için para harcamaktan kaçınmamalıdır` anlamında kullanılan bir söz" dünyadan geçmek (veya el çekmek),bir kenara çekilip toplum yaşamına karışmamak dünyadan el etek (veya elini eteğini) çekmek,"bir kenara çekilip çevresiyle ilgisini kesmek, toplumun yaşayışına karışmamak, dünya işleriyle ilgilenmez olmak" dünyada tasasız baş bostan korkuluğunda bulunur,`bu dünyada tasasız olan insan yoktur` anlamında kullanılan bir söz dünya ahret kardeşim (veya bacım) (olsun),bir kişiye kardeşlik duygusundan başka bir gözle bakılmadığını anlatan bir söz dünya yıkılsa umurunda değil,"`hiçbir şeyle ilgilenmez, sorumsuz, kaygısız` anlamında kullanılan bir söz" dünya varmış,sıkıntılı bir durumdan kurtulan kimsenin söylediği söz "dünya tükenir, yalan tükenmez","`dünyada çok sayıda yalancı vardır, bunları huylarından vazgeçirmek de imkânsızdır` anlamında kullanılan bir söz" dünya Süleyman'a bile kalmamış,"`insan ne kadar zengin olursa olsun bu dünyadan göçüp gidecektir, bu nedenle dünyaya bel bağlamamalıdır` anlamında kullanılan bir söz" dünya yüzü görmemek,kapalı bir yerde sürekli kalmak dünya âlem,"Herkes, bütün insanlar" dünyada,"Hiçbir zaman, hiçbir biçimde" dünya görüşü,"Evrenin ve hayatın anlamını, amacını, değerini, insan varlığını ve davranışlarını bütünüyle kavramaya çalışan genel düşünce" dünya güzeli,Çok güzel (kimse) dünya kelamı,Tanrı sözünden başka söz dünyalı,Dünyaya ait olan dünyalık,"Mal, mülk, servet, para" dünyalığı doğrultmak,yaşamı süresince yetecek parayı kazanmak dünya malı,"Varlık, servet" dünya nimeti,"İnsanların dünyada yiyeceği, içeceği, kullanacağı imkânların tümü" dünya penceresi,Göz dünyevi,"Dünya ile ilgili, dünya işlerine ilişkin, uhrevi karşıtı" düpedüz,"Çok düz ve doğru bir biçimde, dümdüz olarak" dürbün,"Uzaktaki cisimlerin görüntülerini büyütmeye veya yaklaştırmaya yarayan, objektif ve oküler adlı iki mercekten oluşan optik alet, bakaç" dürbünün tersiyle bakmak,"bir şeyi küçümsemek, olduğundan çok daha az önemli görmek" dürbünlü,Dürbünü olan dürme,Dürmek işi dürmece,"Bağlarda, tomurcuk, yaprak ve salkım yiyerek yaşayan, sarımsı gece kelebeği (Sparganothis pilleriana)" dürmek,Bir şeyi kıvırıp silindir biçiminde kendi üzerine sarmak dürtme,Dürtmek işi dürtmek,Ucu sivri bir şeyle veya elle hafifçe itmek dürtü,Bedensel veya ruhsal dengenin değişmesi sonucu ortaya çıkan ve canlıyı türlü tepkilere sürükleyebilen içten gelen gerilim dürtükleme,"Dürtüklemek, işi" dürtüklemek,Üst üste birkaç kez dürtmek dürtülme,Dürtülmek işi dürtülmek,Dürtme işine konu olmak veya dürtme işi yapılmak dürtüş,Dürtme işi dürtüşleme,Dürtüşlemek işi dürtüşlemek,Birkaç kez dürtmek dürtüşme,Dürtüşmek işi dürtüşmek,Birbirini dürtmek dürtüştürme,Dürtüştürmek işi dürtüştürmek,Kısa aralıklarla sık sık dürtmek dürü,Dürülmüş şey dürü,Bel denilen tarım aracı dürülme,Dürülmek işi dürülmek,Dürme işine konu olmak veya dürme işi yapılmak dürülü,"Dürülmüş, kıvrılmış" dürülüş,Dürülme işi dürüm,"Dürme işi, silindir biçiminde kıvırma" dürüm dürüm,Sövgü sözü olarak kullanılan dürzü sözcüğünün anlamını pekiştiren bir söz dürümleme,Dürümlemek işi dürümlemek,"Dürüm biçiminde sarmak, kıvırmak" dürüst,"Sözünde ve davranışlarında doğruluktan ayrılmayan, doğru (kimse)" dürüstlük,Doğruluk dürüst oyun,Kurallara ve karşılıklı hoşgörüye bağlı kalınarak oynanan oyun dürüşt,"Sert, gücendirici, kırıcı" Dürzi,"Suriye'nin Havran bölgesinde, Lübnan'ın bazı bölgelerinde ve buralara yakın bölgelerde yaşayan ve kendilerine özgü mezhepleri olan bir topluluk" dürzü,Ağır hakaret ve küfür sözü düse,"Oyunda, atılan zarlardan ikisinin de üç benekli olan yanlarının üste gelmesi" düstur,Genel kural düstur edinmek,ilke veya kural olarak kabul etmek düş görmek,rüya görmek düş uykudan sonra olur,`bir işin temeli gerçekleşmedikçe ayrıntılarına sıra gelmez` anlamında kullanılan bir söz düş,"Uyurken zihinde beliren olayların, düşüncelerin bütünü, rüya" düşçü,Düşleyen düşçülük,Düşçü olma durumu düşe kalka,Güçlükle düşes,Dükün karısı düşeslik,Düşes olma durumu düşeş,"Zarla oynanan oyunlarda, atılan zarlardan ikisinin de altı benekli olan yanlarının üste gelmesi" düşeş atmak,tavlada zarlar altı altı gelmek düşey,"Yer çekimi doğrultusunda olan, şakuli" düşeyazma,Düşeyazmak işi düşey çember,Bir yerin düşeyini sınırlayan çember düşey düzlem,İz düşümü düzlemi düşeylik,Düşey olma durumu düş kırıklığına uğramak,beklediği sonucu alamamak düş kırıklığı,"Çok istenilen veya çok umulan bir şey gerçekleşmediğinde duyulan üzüntü, burukluk" düş kırıklığı yaratmak,beklentileri karşılayamamaktan dolayı burukluğa yol açmak düşkü,Uğraşı düşkün,"Bir şeye kendini aşırı vermiş olan, çok bağlı, âşıklı, tutkun" düşkün olmak,"çok önem, değer vermek" ... düşkünü (olmak),bir şeye aşırı derecede düşkün (olmak) düşkünlerevi,"Çalışma gücünden yoksun, kazancı olmayan yoksul kimselerin barındırıldığı toplumsal bir yardım kuruluşu, bakım yurdu, darülaceze" düşkünler yurdu,Düşkünlerevi düşkünleşme,Düşkünleşmek durumu düşkünleşmek,Düşkün duruma gelmek düşkünlük,"Düşkün olma durumu, iptila" düşleme,Düşlemek işi düşlemek,"Bir şeyi, bir kimseyi, bir durumu istenilen biçimde tasarlamak, zihinde canlandırmak" düşman,"Birinin kötülüğünü isteyen, ondan nefret eden, ona zarar vermeye çalışan kimse, yağı, hasım, antagonist, dost karşıtı" düşman başına,durumun kötü olduğunu göstermek için kullanılan bir söz düşman çatlatmak,iyi durum ve başarılarla düşmanı kıskandırmak veya kızdırmak düşman düşmana gazel (veya Yasin) okumaz,`düşmandan ancak kötülük beklenir` anlamında kullanılan bir söz düşman (veya düşmanı) kesilmek,"düşman olmak, düşman gibi görmek" düşman olmak,kin beslemeye başlamak düşmanı denize dökmek,düşmanı denize kadar sürüp yok etmek düşmanın karınca ise de hor bakma,"`düşmanın ne kadar güçsüz olursa olsun dikkat et, uyanık ol` anlamında kullanılan bir söz" düşman ağzı,Düşmanın uydurduğu söz düşmanca,"Düşman gibi, düşmana yakışır" düşmanlaşma,Düşmanlaşmak işi düşmanlaşmak,Düşman durumuna girmek düşmanlık,"Düşmanca duygu veya davranış, yağılık, hasımlık, adavet, muhasamat, husumet, antagonizm" düşme,Düşmek işi düşmek,"Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek" düşenin dostu olmaz,`varlıklı kişi yoksullaşınca çevresindeki dostlarından kimse kalmaz` anlamında kullanılan bir söz düşmez kalkmaz bir Allah,`insanların talihsizliklere uğraması olağandır` anlamında kullanılan bir söz düşüp kalkmak,erkek kadınla veya kadın erkekle yasa ve töre dışı yakın ilişki kurmak düşsel,"Düş ile ilgili, hayalî" düşsüz,Düşü olmayan düşük,"Yaşayabilecek duruma gelmeden doğan yavru, ceninisakıt, bağan, sakıt" düşük yapmak,çocuk düşürmek düşük tutmak,az olarak belirlemek düşüklük,Düşük olma durumu düşün,"Duyularla değil, zihinsel olarak tasarlanan, biçim verilen, canlandırılan nesne veya olay" düşünceye varmak,"bir görüşe veya karara varmak, bir inanca ulaşmak" düşünceye dalmak,derin derin düşünmek düşüncesini açmak,görüşünü bildirmek düşünce,"Uzay ve zamanın ötesinde, öznenin dışında, kendiliğinden var olan, duyularla değil, yalnızca ruhen algılanabilen asıl gerçeklik, mütalaa, fikir, ide, idea" düşüncesini okumak,bir kimsenin ne düşündüğünü anlamak düşünce alışverişi,"Karşılıklı görüş bildirme, fikir teatisi" düşüncel,"Gerçekte olmayıp yalnızca düşüncede, tasarım içinde var olan" düşünceli,Düşüncesi olan düşüncelilik,Düşünceli olma durumu düşüncellik,Düşüncel olma niteliği düşüncesiz,Düşüncesi olmayan düşüncesizlik etmek,düşüncesizce davranmak düşüncesizlik,Düşüncesizce davranma durumu düşündeş,Oydaş düşündürme,Düşündürmek işi düşündürmek,"Düşünmesine sebep olmak, düşünmesine yol açmak" düşündürmelik,Düşündürmeye yol açan şey düşündürtme,Düşündürtmek işi düşündürtmek,Düşündürmesine sebep olmak düşündürücü,"Düşünmeye sebep olan, düşünmeye yol açan" düşünme,"Düşünmek işi, tefekkür" düşünmek,"Aklından geçirmek, göz önüne getirmek" düşünüp (veya düşünmek) taşınmak,"konuyu bütün yönleriyle inceleyip ona göre davranmak, iyice düşünmek" "düşün düşün, boktur işin",kötü bir durumdan çıkar yol bulunamadığı zaman söylenen bir söz düşünme yasaları,Doğru olması gereken bir düşünmenin belli şartlar altında nasıl gerçekleştiğini gösteren kurallar düşünsel,"Düşünce ile ilgili, düşünce sonucu ortaya çıkan, düşünceye dayanan, fikrî" düşüntülü,Kurgusal düşünücü,Düşünür düşünücülük,Düşünücü olma durumu düşünülme,Düşünülmek işi düşünülmek,Düşünme işine konu olmak düşünüm,"Düşün, fikir, ide" düşünür,"Genel sorunlar üzerine yeni ve kendine özgü düşünceleri olan kimse, düşünücü, mütefekkir" düşünürlük,Düşünür olma durumu düşünüş,"Düşünme işi, tefekkür" düşürme,Düşürmek işi düşürmek,"Düşmesine yol açmak, düşmesine sebep olmak" düşürtme,Düşürtmek işi düşürtmek,Düşürmesini sağlamak düşürülme,Düşürülmek işi düşürülmek,Düşürme işine konu olmak veya düşürme işi yapılmak düşürüm,Düşürme işi düşürüş,Düşürme işi düşüş,Düşme işi düşüt,Düşük düttürü,Dar ve kısa giysi düve,Boğaya gelmemiş 1-2 yaşında dişi sığır düvel,Devletler düven,"Harmanda ekinlerin sapı ve tanelerini ayırmak için kullanılan, önüne koşulan hayvanlarla çekilen, alt yüzünde keskin çakmak taşları dikine çakılı bulunan, kızak biçiminde araç" düven sürmek (veya dövmek),düvenle ekinlerin tanelerini başaklarından çıkarmak düvenci,Harman zamanı düven sürmek için tutulan çocuk düven dişi,Düvenin altına dikine çakılan keskin taş düver,"Yapılarda kullanılan kalın ağaç, direk, mertek" düvesime,Düvesimek durumu düvesimek,"Boğa, dişi istemek" düyek,Türk müziğinde bir usul düyun,Borçlar düz,"Yatay durumda olan, eğik ve dik olmayan" düz duvara tırmanmak,"çocuk, çok yaramazlık yapmak" düze inmek,eşkıyalıktan vazgeçmek düz,Düz rakı düzayak,"İçinde merdiven veya inilip çıkılacak bölüm bulunmayan (ev, yol)" ofset,"Kalıp izlerini önce kauçuğa, kauçuktan da kâğıda geçirmeye yarayan çift kopyalı baskı yöntemi" düzce,Oldukça düz düze,Doz düzeç,"Bir yüzeyin eğiklik derecesini anlamaya yarayan araç, tesviye aleti" düzeçleme,"Aynı düzeye getirme, yüzey ayrımlarını ölçme, tesviye" düzelme,Düzelmek durumu düzelmek,"Düz duruma gelmek, düzleşmek" düzelti,"Düzeltme işi, tashih" düzeltici,"Basılmak üzere dizilmekte olan bir eserin provalarını düzeltme ile görevli kimse, düzeltmen, musahhih" düzeltici jimnastik,Yaşama ve çalışma şartlarının etkisiyle oluşan vücut bozukluklarını ve aksaklıklarını önlemek veya gidermek için uygulanan özel beden eğitimi türü düzelticilik,"Düzelticinin yaptığı iş, musahhihlik" düzeltilme,Düzeltilmek işi düzeltilmek,Düzeltme işine konu olmak veya düzeltme işi yapılmak düzeltim,Düzeltme işi düzeltme,"Düzeltmek işi, tashih" düzeltme işareti,"Yazılışları aynı okunuşları ve anlamları farklı Doğu kökenli sözleri birbirinden ayırt etmek ve bunlardaki g, k ünsüzlerini ince okutmak için kullanılan işaret (^), şapka işareti, inceltme işareti, uzatma işareti, şapka: âdet, âlem, âşık; kâğıt, tezgâh vb" düzeltmek,Düzgün duruma getirmek düzeltmen,Düzeltici düzem,Dozaj düzeme,Düzemek işi düzemek,"Herhangi bir karışımı istenilen orana göre hazırlamak, karışımın dozunu belirlemek" düzen vermek (veya düzene koymak veya düzene sokmak),"düzenlemek, dağınıklıktan kurtarmak" düzen,"Belli yöntem, ilke veya yasalara göre kurulmuş olan durum, uyum, nizam, sistem" düzen kurmak,işler duruma getirmek düzen açıklaması,"Bir tiyatro eserinin metninde dekor, giysi vb. ile oyuncuların görünüşleri, davranışları üzerine yapılan açıklama" düzen bağı,Disiplin düzenbaz,"Hile yoluyla aldatan, hile yapan" düzenbazlık,Düzenbaz olma durumu düzence,Disiplin düzenci,"Düzen, hile yapan, hileci, oyunbaz, düzenbaz, entrikacı, dessas" düzencilik,Düzenci olma durumu düzenek,Mekanizma düzenleme,"Düzenlemek işi, tertip, organizasyon" düzenlemeci,Düzenleme yapan kimse düzenlemek,"Düzenli, düzgün duruma getirmek, düzen vermek, tanzim etmek" düzenlenme,Düzenlenmek işi düzenlenmek,"Düzenli, düzgün duruma getirilmek" düzenleşik,Düzenleri birbirine uygun düzenleşim,Aynı sıradaki nesne veya kavramların birbirinin yanında oluşu düzenleyici,"Herhangi bir işi, kuruluşu gerçekleştirip düzenli sonuç alınmasını üstlenen kimse, organizatör, aranjör" düzenli,"Düzeni olan, yerli yerinde, kararlı, tertipli, muntazam" düzenlilik,"Düzenli olma durumu, sistemlilik" düzenli ordu,En küçük biriminden en büyük birliğine kadar her türlü donanıma sahip askerî güç düzensiz,"Düzeni olmayan veya düzeni bozuk, karışık, tertipsiz, intizamsız, gayrimuntazam, aritmik" düzensizlik,"Düzensiz olma durumu, tertipsizlik, intizamsızlık, nizamsızlık" düzen teker,"Makinelerde, hareketin hızını düzgün tutmaya, çalışmayı düzenlemeye yarayan büyük çaplı çark, volan" düzey,"Bir yüzeyin veya bir noktanın yüksekliğindeki yatay sınır, seviye" düzeyli,"Düzeyi, değeri olan, seviyeli" düzeysiz,"Düzeyi, değeri düşük, bayağı olan, seviyesiz" düzeysizlik,"Düzeyi, değeri düşük, bayağı olma durumu, seviyesizlik" norm,"Yargılama ve değerlendirmenin kendisine göre yapıldığı ölçüt, uyulması gereken kural, düzgü" düzgülü,"Düzgüye uygun, normal" düzgün,"Doğru ve pürüzsüz, muntazam" düzgüncü,Düzgün yapan veya satan kimse düzgünlü,Yüzüne düzgün sürmüş olan düzgünlük,Düzgün olma durumu düzgüsel,"Kurallarla, yasalarla ilgili olan, kural, yasa koyan, normatif" düzgüsüz,"Düzgüye uymayan, düzgüsü olmayan, anormal, normatif" düziko,Düz rakı düzine,Aynı cinsten on iki parçanın oluşturduğu takım düz kanatlılar,"Uzunluğuna katlanan alt kanatları, az çok sert olan üsttekiler tarafından örtülen, dört kanatlı böcekler takımı" düzlem,"Üzerinde girinti ve çıkıntı olmayan, düz, yassı" düzleme,"Düzlemek işi, tesviye" düzlemek,"Düz duruma getirmek, tesviye etmek" düzlem geometri,"Bir düzlem içinde kalan, iki boyutlu olan şekli inceleyen geometri" düzlem küre,Yer yuvarlağı üzerindeki biçimleri bütünüyle bir düzlem üzerinde göstermek amacıyla çeşitli haritacılık yöntemlerine başvurularak hazırlanmış harita düzlemsel,Düzlem niteliğinde olan düzlenme,Düzlenmek durumu düzlenmek,Düz duruma getirilmek düzleşme,Düzleşmek durumu düzleşmek,Düz duruma gelmek düzletme,Düzeltmek işi düzletmek,Düz duruma getirmek düzlük,Düz olma durumu düzme,Düzmek işi düzmece,"Gerçek olmayan, düzme, sahte" düzmeci,Sahtekâr düzmecilik,Sahtekârlık düzmek,Bir gereksinimi karşılamak amacıyla birçok şeyi birbirini tamamlayacak biçimde bir araya getirmek düz rakı,"İçinde anason, sakız vb. kokulu maddeler olmayan üzüm rakısı, düz (II), düziko" düztaban,Doğal ayak kemerinin kaybolması ile oluşan yapısal bozukluk düztabanlık,Düztaban olma durumu düz tümleç,Yalın durumda bulunan tümleç düzülme,Düzülmek işi düzülmek,Düzme işine konu olmak veya düzme işi yapılmak düzüm düzüm,Dizim dizim düz ünlü,"Dudakların gerilip düzleşmesiyle oluşan ünlü: a, e, ı, i" düzyazı,"Şiir olmayan söz ve yazı, nesir, mensur, inşa" Dy,Disprosyum elementinin simgesi e mi!,`olur mu!` anlamında kullanılan bir tembih veya istek sözü e,(e:) Başına getirildiği cümledeki kavrama göre çeşitli tonlar alarak birtakım duygular anlatan bir söz "e, E","Türk alfabesinin altıncı sırasında yer alan ve E adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından ince ünlülerin düz ve geniş olanını gösterir" ebabil,"Sağanlardan, kentler ve açık alanlarda yaşayan, kırlangıca göre kanatları daha uzun ve kavisli bir tür kuş, dağ kırlangıcı (Apus apus)" ebat,Boyut ebcet,Arap alfabesinin her harfi bir rakamı karşılayan ve anlamsız sekiz kelimeden oluşan değişik bir düzeni ebcet hesabı,Ebcet düzeninden yararlanarak bir kelimeyi rakama çevirme ebe,Doğum işini yaptıran kadın ebe olmak,oyun içinde ebelik yapmak ebebulguru,Bulgur iriliğinde yağan kar ebedî,"Sonsuz, ölümsüz, bengi" ebedîleşme,Ebedîleşmek durumu ebedîleşmek,"Ebedî duruma gelmek, sonsuzlaşmak, ölümsüzleşmek" ebedîleştirme,Ebedîleştirmek işi ebedîleştirmek,"Ebedî duruma getirmek, sonsuzlaştırmak, ölümsüzleştirmek" ebedîlik,"Ebedî olma durumu, sonsuzluk" ebediyen,"Sonsuz olarak, sonsuzluğa kadar" ebediyete intikal etmek,ölmek ebediyet,Sonsuzluk ebegümeci,"Ebegümecigillerden, mor renkli çiçekleri ilaç, yaprakları sebze olarak kullanılan, kendiliğinden yetişen çok yıllık bir bitki (Malva siylvestris)" ebegümecigiller,"Ayrı taç yapraklı iki çeneklilerden, örnek bitkisi ebegümeci olan bir bitki familyası" ebekuşağı,Gökkuşağı ebeleme,Ebelemek işi ebelemek,Oyunda ebe yapmak ebeleyiş,Ebeleme işi ebeli,Ebesi olan ebelik,Ebe olma durumu ebemkuşağı,Gökkuşağı ebesiz,Ebesi olmayan ebet,"Sonu olmayan gelecek zaman, sonsuzluk" ebeveyn,Anne ve baba ebleh,"Akılsız, budala, alık" eblehleşme,Eblehleşmek durumu eblehleşmek,Ebleh durumuna gelmek eblehlik,"Ebleh olma durumu, eblehleşme" ebonit,Yüz kısım kauçuğun otuz iki kısım kükürtle işlenmesinden elde edilen plastik madde ebru,"Kâğıt süslemeciliğinde kitre, kola vb. yapıştırıcılarla yoğunlaştırılmış su üzerine, neft yağı ile sulandırılmış yağlı boya damlatılarak yapılan ve kâğıda geçirilen süs" ebrucu,Renkleri karıştırarak süs kâğıtları üzerine ebru yapan sanatçı ebruculuk,Ebrucunun yaptığı iş ebrulama,Ebrulamak işi ebrulamak,Ebru yaparak boyamak ebruli,Üzerinde değişik renkler bulunan ebrulu,"Üzerine ebru yapılmış (kâğıt, kumaş)" Ebucehil karpuzu,"Kabakgillerden, elma büyüklüğündeki meyvesi çok acı ve iç sürdürücü, ishal yapıcı bir bitki, acı elma, acı karpuz, acı kavun (Citrullus colocynthis)" ebülyoskop,Cisimlerin kaynama sıcaklığını tespit etmeye yarayan cihaz ecdat,"Geçmişteki büyükler, atalar" ece,Kraliçe ecel,"Hayatın sonu, ölüm zamanı" ecel aman verirse,"`ömür yeterse, ölmezsem` anlamında kullanılan bir söz" "ecel geldi cihana, baş ağrısı bahane",`herkesin ölümü için bir sebep vardır` anlamında kullanılan bir söz ecele çare bulunmaz,"`ölüm dışında, çaresiz gibi görünen her güç işin bir çıkar yolu vardır` anlamında kullanılan bir söz" eceli gelen (veya yaklaşan) köpek cami (veya mescit) duvarına (veya avlusuna) siyer (veya işer),`birinin başına kötü bir şey gelmesi kaçınılmaz olduğunda olmadık davranışlarda bulunabilir` anlamında kullanılan bir söz eceli gelmek,ölümü veya yok olması kaçınılmaz duruma gelmek eceline susamak,ölmek istermiş gibi tehlikeli işlere girişmek eceliyle ölmek,olağan sayılan herhangi bir biçimde ölmek ecel beşiği,Çok tehlikeli taşıt veya geçit ecel teri,"`Çok korkmak, çok sıkılmak, bunalım geçirmek, ölüm duygusuna kapılmak` anlamlarındaki ecel teri (veya terleri) dökmek (veya akmak) sözünde geçer" ecinni,Cin ecinniler top oynuyor,"`bomboş, kimse yok, ıssız ve sessiz` anlamında kullanılan bir söz" ecir,Sevap ecir sabır dilemek,başsağlığı dilemek eciş bücüş,"Hiçbir yeri düzgün olmayan, çirkin bir biçim almış bulunan, çarpık çurpuk, eğri büğrü" ecnebi,Yabancı ecnebilik,Yabancı olma durumu ecza,"Canlılardaki rahatsızlıkların bozuklukların ve çeşitli hastalıkların tanısı, önlenmesi veya tedavisi için yararlanılan doğal veya sentez yoluyla hazırlanmış madde" eczacı,Eczacılık fakültesinden mezun olarak eczacılık mesleğini yapmaya hak kazanmış kimse eczacılık,Eczacının yaptığı iş ecza çantası,"İçerisinde ilk yardım için gerekli ilaç ve sağlık malzemesi bulunan çanta, ilk yardım çantası" ecza dolabı,"Evde veya iş yerlerinde, içerisinde ilk yardım için gerekli ilaç ve sağlık malzemelerinin bulundurulduğu dolap" eczane,İlaçların hazırlandığı veya hazır ilaçların satıldığı yer ecza kutusu,"Evlerde, otomobillerde ilaçların konulduğu kutu" eczalı,"Kimyasal madde ile kaplanmış, karıştırılmış, işlem görmüş" eczalı pamuk,Steril duruma getirilmiş pamuk eçhel,"Çok cahil, çok bilgisiz" eda,"Davranış, tavır" eda,"Verme, ödeme, yerine getirme" eda etmek,borcunu ödemek edalı,Herhangi bir biçim ve görünüşlü olan edat,"Tek başına anlamı olmayan, sonuna geldiği sözle cümledeki diğer kelimeler arasında ilişki kuran kelime türü, ilgeç: Ev gibi huzur köşesi olmaz. Çocuk sabaha karşı uyudu" edatlı,Edat bulunduran edatlı tümleç,Edat tümleci edat tümleci,"Adın edatla oluşturduğu genellikle zarf tümleci görevinde kullanılan kelime grubu, edat grubu, edatlı tümleç, ilgeçli tümleç" ede,Ağabey edebî,"Edebiyatla ilgili, edebiyata ilişkin, yazınsal" edebî eser,"Edebiyat türlerinden biriyle kaleme alınmış, sanat değeri taşıyan eserlerin her biri" edebikelam,Örtmece edebî sanat,"Edebiyatta anlatımı zenginleştirmek, renklendirmek ve daha çarpıcı bir duruma getirmek için temelde benzetme esasına dayalı söz ve manaya bağlı anlatım inceliği ve özelliği" edebiyat,"Olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil aracılığıyla sözlü veya yazılı olarak biçimlendirilmesi sanatı, yazın (II), gökçe yazın" edebiyat yapmak,bir konu üzerinde gereksiz yere süslü sözler söylemek edebiyat bilimi,"Edebiyatı bütün yönleriyle araştıran, inceleyen, irdeleyen ve tahlil eden bilim dalı, yazın bilimi" edebiyatça,"Edebiyata uygun, edebiyata benzer" edebiyatçı,"Edebiyatla uğraşan kimse, yazıncı, yazın eri" edebiyatçılık,"Edebiyatçının yaptığı iş, yazıncılık" edebiyatsever,Edebiyata tutkun edebiyat tarihi,"Bütün edebî hareketleri ve dönemleri, yazarları, şairleri, dil ve üslup özelliklerini açıklayan bilim dalı veya kitap, yazın tarihi" edeptir söylemesi,"`affedersiniz, söylemesi ayıptır ama` anlamında kullanılan bir söz" edebini takınmak,edepli davranmaya başlamak edep yahu,"kötü davranışlarda bulunanlara `utan, edebini takın` anlamında kullanılan bir söz" edep etmek,"utanmak, sıkılmak" edep,Toplum töresine uygun davranma edebi edepsizden öğren,"`edepsizin yaptığı işlerin yapılmaması gereken işler olduğunu düşünmekle doğru yolu bulmuş, böylece edebi edepsizden öğrenmiş olursun` anlamında kullanılan bir söz" edepleniş,Edeplenme işi edeplenme,Edeplenmek işi edeplenmek,"Uslanmak, ince ve terbiyeli olmak" edepli,"Uslu, ince, iyi ahlaklı, terbiyeli, müeddep" edepli edepli,"Uslu olarak, uslu uslu" edepsiz,"Utanılacak işleri sıkılmadan yapan, utanmaz, sıkılmaz, terbiyesiz (kimse)" edepsizce,Terbiyesiz edepsizleşme,Edepsizleşmek işi edepsizleşmek,Terbiyesizleşmek edepsizlik,"Utanmazlık, sıkılmazlık, terbiyesizlik, şirretlik" edep yeri,"İnsanlarda üreme organlarının bulunduğu yer, ut yeri" eder,"Fiyat, paha, değer" edevat,"Bir iş için gerekli olan malzemelerin, parçaların tümü" Edi,"Birbiriyle iyi anlaşan iki yaşlının baş başa kalışını anlatan Edi ile Büdü, Şakire Dudu deyiminde geçen bir söz" edi,İş yapma edibane,"Terbiyeli, nazik" edik,Yumuşak ve renkli sahtiyandan yapılmış yarım konçlu lapçın edilgen,"Yapılan işten etkilenen, pasif, etken karşıtı" edilgen çatı,"Türkçede ünsüz ile biten fiillere -(i)l eki, son sesi -l olan veya ünlü ile biten fiillere -(i)n- eki getirilerek kurulan, sözde özne ile kullanılan fiil çatısı" edilgen fiil,"Türkçede ünsüz ile biten fiillere -(i)l eki, son sesi -l olan veya ünlü ile biten fiillere -(i)n- eki getirilerek kurulan, gerçek öznesi belli olmayan, sözde özne ile kullanılan fiil, edilgen, meçhul: yaz-ıl-mak, oku-n-mak, tanı-n-mak vb" edilgenleşme,Edilgenleşmek durumu edilgenleşmek,Edilgen duruma gelmek edilgenleştirme,Edilgenleştirmek işi edilgenleştirmek,Edilgen duruma getirmek edilgenlik,Edilgen olma durumu edilgenlik eki,Fiillerin gerçek öznesini gizleyen yapım eki edilgi,"Dışarıdan gelip bir şeyde belli bir değişiklik yapan iş veya bu işin sonucu, infial" edilgin,"Hareketi ve etkisi olmayan, pasif" edilginlik,Edilgin olma durumu edilme,Edilmek işi edilmek,"Etme işine konu olmak, yapılmak" edim,"Yapılmış, gerçekleşmiş iş, amel, fiil" edimli,Edimi olan edimsel,"Edim niteliğinde olan, gerçek olarak var olan, fiilî, aktüel, gizli ve tasarımlı karşıtı" edinç,"Edinilen şey veya şeyler, müktesebat" edinilme,Edinilmek işi edinilmek,Edinme işi yapılmak edinim,"Kazanma, iktisap" edinme,"Edinmek işi, kazanma, iktisap" edinmek,"Kendini bir şeye sahip kılmak, kendine sağlamak, elde etmek, iktisap etmek" edinti,"Edinilen, kazanılan şey" edip,"Edebiyatla uğraşan, edebî eser veren kimse, yazar" edisyon,Bası editör,Yayımcı editörlük,Yayımcılık edna,"Çok aşağı, en alt düzeyde" edvar,"Çağlar, devirler" edvar musikisi,Alaturka klasik müzik efe,"Yiğit, özellikle Batı Anadolu köy yiğidi, zeybek" efece,Efe gibi efekt,"Radyo ve televizyon yayınlarında, tiyatro oyunlarında veya film seslendirmelerinde, hareketleri izlemesi gereken seslerin doğal kaynakların dışında, optik, mekanik, kimyasal yöntemlerle gerçekleştirilmesi" efektif,Bankacılıkta nakit para efelek,Labada efeleniş,Efelenme işi efelenme,Efelenmek işi efelenmek,"Diklenmek, kafa tutmak" efeleşme,Efeleşmek işi efeleşmek,Efe durumuna gelmek efelik,Efe olma durumu efelik etmek,kabadayılık etmek efemine,Kadınsı efendi,Günümüzde bey unvanından farklı olarak özel adlardan sonra kullanılan ikinci derecede bir unvan efendi gibi yaşamak,"sıkıntısız, varlık içinde yaşamak" efendiden bir adam,"terbiyeli, kibar ve ağırbaşlı kimse" "efendim nerede, ben nerede?","`ben ne diyorum, siz ne diyorsunuz` anlamında kullanılan bir söz" efendime söyleyeyim,söz söylerken gerekli kelimeyi bulamayan bir kimsenin kullandığı bir söz efendibaba,"Bazı ailelerde çocukların babaları, gelinlerin kayınpederleri için kullandıkları saygı sözü" efendice,Efendi gibi efendi efendi,Uslu uslu efendilik,"Efendiye yakışır özellik, efendice davranış" efendim,Bir sesleniş karşısında `buradayım` anlamında kullanılan bir söz efil efil esmek,"yazın rüzgâr yavaş yavaş, serin serin esmek" efil efil etmek,rüzgârda dalgalanmak efil efil,"Hafif, kesintili ve yavaş bir biçimde (rüzgâr esmek, kar yağmak, saç dalgalanmak)" efkâr,"Düşünceler, fikirler" efkâr basmak,"tasalanmak, kaygılanmak" efkâr dağıtmak,"sıkıntıyı gidermek, üzüntüden uzaklaşmak" efkâr etmek,efkârlanmak efkârı dağılmak,"sıkıntı ve üzüntüden kurtulmak, rahatlamak, huzur bulmak" efkârıumumiye,Kamuoyu efkârlanış,Efkârlanma işi efkârlanma,Efkârlanmak işi efkârlanmak,"Tasalanmak, kaygılanmak, üzülmek" efkârlı,"Tasalanmış, tasalı, kaygılı" eflake ser çekmek,çok yüksek olmak eflak,Gökler eflatun,Açık mor renk eflatuni,Eflatun rengi efor,"Çaba, güç (II)" efrat,"Bireyler, fertler" "efradını cami, ağyarını mâni","`ne eksik ne fazla, eksiği artığı olmayan` anlamında kullanılan bir söz" efriz,Friz efsane,"Eski çağlardan beri söylenegelen, olağanüstü varlıkları, olayları konu edinen hayalî hikâye, söylence" efsane olmak,efsane gibi anlatılmak veya anılmak efsaneleşme,Efsaneleşmek işi efsaneleşmek,Efsane durumuna gelmek efsaneleştirilme,Efsaneleştirilmek işi efsaneleştirilmek,Efsane niteliği kazandırılmak efsaneleştirme,Efsaneleştirmek işi efsaneleştirmek,Efsane durumuna getirmek efsaneli,Efsanesi olan efsanevi,"Efsanelerde geçen, kendisi için efsaneler düzülen veya efsaneyi andırır nitelikte olan (kimse, hayvan, yer), menkıbevi" efsun,Büyü efsunkâr,Büyülü efsunlama,Büyüleme efsunlamak,Büyülemek eften püften,"Baştan savma yapılmış, dayanıksız, derme çatma, çürük, değersiz" ege,Veli egemen,"Yönetimini hiçbir kısıtlama veya denetime bağlı olmaksızın sürdüren, bağımlı olmayan, hükümran, hâkim" egemenlik,Egemen olma durumu eglog,"Kısa kır manzumesi, çoban türküsü" ego,Ben (III) egoist,Bencil egoistlik,Bencillik egoizm,Bencillik egosantrik,Beniçincilik yanlısı egosantrizm,Beniçincilik egotizm,Benlikçilik egzama,Mayasıl egzamalı,Egzaması olan egzersiz,Alıştırma egzersiz yapmak,alıştırma yapmak egzistansiyalist,Varoluşçu egzistansiyalizm,Varoluşçuluk egzogami,Dış evlilik egzomorfizm,Dış başkalaşım egzotik,Yabancıl egzotik çorba,"Ana malzemesi deniz kırlangıcı, kaplumbağa vb. deniz ürünleri olan bir çorba türü" egzotizm,Yabancıllık egzoz,İçten yanmalı motorlarda yanan akaryakıtın gazı egzozcu,"Egzozu yapan, satan veya onaran kimse" egzoz gazı,Egzozdan atılan gaz eğdiriş,Eğdirme işi eğdirme,Eğdirmek işi eğdirmek,"Eğik duruma getirmek, getirtmek" eğe,"Göğüs kafesini oluşturan, arkadan omurgaya, önden de göğüs kemiğine eklenen uzun, yassı ve eğri kemiklerden her biri, kaburga" eğe,"Maden, tahta vb.nin pürüzlerini düzeltmek için kullanılan, üzeri pürtüklü, sert, ensiz, çelik araç" eğeleme,Eğelemek işi eğelemek,"Eğe ile düzleştirmek, aşındırmak" eğer,"Şart anlamını güçlendirmek için şartlı cümlelerin başına getirilen kelime, şayet" eğiç,Yemiş koparırken dalları çekmeye veya kovandan bal almaya yarayan araç eğik,"Eğilmiş olan, dik veya düz olmayan" eğik biçme,Ekseni tabanına dikey olmayan biçme eğik çizgi,Düz olmayan çizgi eğik düzlem,"Bir cismi yükseğe çıkarmak için gerekli gücü ayarlamada kullanılan eğik, düz yüzey" eğiklik,"Eğik olma durumu, eğim, yamukluk, meyil" eğik silindir,Ekseni tabanına dikey olmayan silindir eğilim,"Bir şeyi sevmeye, istemeye veya yapmaya içten yönelme, meyil, temayül" eğilimli,"Eğilimi olan, istekli, meyyal, mail, tandanslı" eğiliş,Eğilme işi eğilme,Eğilmek işi eğilmek,Bir yana doğru eğik duruma gelmek eğilen baş kesilmez,`kusurunu anlayıp özür dileyen kişi bağışlanmalıdır` anlamında kullanılan bir söz eğilip bükülmek,"bir kimsenin karşısında sıkıntı, utanç vb. duygularını açığa vuracak hareketlerde bulunmak" eğim,Eğilmiş olma durumu eğimli,Eğimi olan eğimölçer,"Bir yüzey, düzlem, yol veya cihazın yatay düzleme oranla eğimini ölçen araç, klinometre" eğimsiz,Eğimi olmayan eğin,"Arka, sırt" eğinik,"Eğilmiş olan, eğik" eğinme,Eğinmek durumu eğinmek,Gönül vermek eğinti,Eğelenen bir şeyden dökülen ince toz eğir,Arıların çıkardığı bir salgı türü eğir otu,"Dere ve durgun su kenarlarında yetişen, 50-125 santimetre yüksekliğinde, çok yıllık ve otsu bir bitki, eğir kökü (Acorus calamus)" eğirme,Eğirmek işi eğirmek,"Yün, pamuk vb.ni iğ ile büküp iplik durumuna getirmek" eğirmen,"İplik eğirmeye yarar araç, kirmen" eğir mumu,Kışın arıların kovan deliklerine sıvadıkları madde eğirtme,Eğirtmek işi eğirtmek,Eğirme işi yaptırmak eğiş,Eğme işi eğitici,"Eğitimi sağlayan, eğitmeye elverişli veya eğiten değerleri bulunan" eğiticilik,Eğitici olma durumu eğitilme,Eğitilmek işi eğitilmek,Eğitme işine konu olmak eğitim,"Çocukların ve gençlerin toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine okul içinde veya dışında, doğrudan veya dolaylı yardım etme, terbiye" eğitim almak,belli bir bilim dalı veya sanat kolunda yetişmek eğitim vermek,belli bir bilim dalı veya sanat kolunda yetiştirmek eğitim bilimi,"Öğretim ve eğitimi kurallara bağlayan bilim kolu, eğitim, pedagoji" eğitimci,"Eğitim işiyle uğraşan kimse, terbiyeci" eğitimcilik,"Eğitimci olma durumu, terbiyecilik" eğitim dönemi,Herhangi bir konuda bilgi ve becerileri geliştirmek için ayrılan süre eğitim enstitüsü,Orta dereceli okullara öğretmen yetiştirmek için kurulmuş yüksekokul eğitimli,"Eğitim görmüş, eğitilmiş" eğitim programı,Eğitimi düzenleyen ve yönlendiren sistem eğitimsel,"Eğitimle ilgili, eğitsel, terbiyevi, pedagojik" eğitimsiz,"Eğitim görmemiş, eğitilmemiş" eğitme,"Eğitmek işi, terbiye etme, oryantasyon" eğitmek,"Birinin akla uygun, fiziksel ve moral gelişmesi üzerine etki yaparak çeşitli davranış yatkınlıkları, bilgi ve görgü aşılayarak önceden tespit edilmiş amaçlara göre onun belirli bir yönde gelişmesini sağlamak, terbiye etmek" eğitmen,Eğitim işiyle uğraşan kimse eğitmenlik,Eğitmenin işi eğitsel,"Eğitimsel, terbiyevi" eğitsellik,Eğitsel olma durumu eğlek,Sürünün yazın öğle sıcağında dinlendiği gölgelik eğleme,Eğlemek işi eğlemek,Durdurmak eğlence,"Eğlenme işi, sefahat" eğlenceli,"Eğlendiren, hoşa giden" eğlencelik,"Şekerleme, badem, fıstık, kabak çekirdeği vb. şeyler" eğlencesiz,Eğlencesi olmayan eğlendiri,"Gazino, bar vb. yerlerde müşterileri oyalamak, eğlendirmek amacıyla yapılan ilgi çekici gösteri, atraksiyon" eğlendiriş,Eğlendirme işi eğlendirme,Eğlendirmek işi eğlendirmek,"Eğlenmesini sağlamak, eğlenmesine yol açmak" eğlenilme,Eğlenilmek işi eğlenilmek,Eğlenme işi yapılmak eğleniş,Eğlenme işi eğlenme,Eğlenmek işi eğlenmek,"Neşeli, hoşça vakit geçirmek" eğlenti,Neşeli ve hoşça vakit geçirilen toplantı eğleşme,"Eğleşmek, oyalanmak işi, tevakkuf" eğleşmek,"Oyalanmak, eğlenmek, tevakkuf etmek" eğme,Eğmek işi eğmeç,Kavis eğmeçli,"Eğmeci olan, kavisli, mukavves" eğmek,Düz olan bir şeyi eğik duruma getirmek eğrelti,Eğrelti otu eğrelti otu,"Eğrelti otugillerden, kumlu yerlerde yetişen, 150 santimetre kadar yükselebilen, tıpta bağırsak kurtlarını düşürmek için kullanılan çok yıllık ve otsu bir bitki, aşkmerdiveni, eğrelti, fujer (Driopteris filix-mas)" eğrelti otugiller,"Damarlı çiçeksizlerden, örneği eğrelti otu olan bir bitki topluluğu" eğretiye almak,bir yapının alt bölümünü onarmak için üstünü destekler üzerinde durdurmak eğreti vermek,ödünç vermek eğreti kuyruk tez kopar,`temeli olmayan işlere güvenilmez` anlamında kullanılan bir söz eğreti ata binen tez iner,emanet ata binen tez iner eğreti almak,ödünç almak eğreti,"Belirli bir süre sonra kaldırılacak olan, geçici, muvakkat" eğreti oturmak,bir yerde çok kısa süre kalacakmış gibi oturmak eğretileme,Eğretilemek işi eğretilik,Eğreti olma durumu eğrez,Eğirdir Gölü'nde yaşayan bir balık eğri,"Doğru veya düz olmayan, bir noktasında yön değiştiren, çarpık, münhani, doğru karşıtı" eğri (veya eğri gözle) bakmak,kötü düşünce ile bakmak eğri gemi doğru sefer,`kullanılan araç yetersiz ancak yapılan iş isteğe uygun` anlamında kullanılan bir söz eğri oturup doğru konuşalım,`birisine karşı tutumumuz ne olursa olsun doğruyu söylemeliyiz` anlamında kullanılan bir söz eğrisi doğrusuna gelmek,"olmayacak gibi görünen bir iş, bir girişim, rastlantı sonucu olumlu bitmek" eğriye eğri doğruya doğru,`gerçek neyse aynen belirtilmelidir` anlamında kullanılan bir söz eğri büğrü,"Yer yer eğrilmiş ve bükülmüş olan, çarpık çurpuk" eğrice,Az eğri olan eğrice,Sığır sineği eğrice,Buttan yapılan pastırma eğri çehre,Asık suratlı eğrili,Eğrisi olan eğrilik,Eğri olma durumu eğriliş,Eğrilme işi eğrilme,Eğrilmek işi eğrilmek,Eğri duruma gelmek eğriltme,"Eğriltmek işi, eğritmek" eğriltmek,"Eğri duruma getirmek, eğritmek" eğrim,"Eğri, dalgalı" eğri söz,Kötü söz eğritme,Eğriltme eğritmek,Eğriltmek eğri yüz,Asık surat eğsi,"Ucu yanmış odun, köseği" eh,"`Olur, peki veya fena değil` anlamlarında kullanılan bir söz" ehem,Çok önemli ehemmiyet,Önem ehemmiyet vermek,önem vermek ehemmiyetli,Önemli ehemmiyetsiz,Önemsiz ehil,"Bir işte yetkili olan, bir işi yapan, erbap" ehil olmak,"ustalaşmak, uzman olmak" ehlî,Evcil ehlibeyit,"Hz. Muhammed'in kızı, damadı ve torunlarından oluşan ailesi" ehlidil,Gönül eri ehlihibre,Bilirkişi ehlikeyif,"Rahatına düşkün kimse, keyif sahibi" ehlîleşme,Evcilleşme ehlîleşmek,Evcilleşmek ehlîleştirilme,Evcilleştirilme ehlîleştirilmek,Evcilleştirilmek ehlîleştirme,Evcilleştirme ehlîleştirmek,Evcilleştirmek ehlisalip,XI. ve XII. yüzyıllarda Batılı Hristiyanlarca kutsal yerleri Müslümanların elinden almayı amaçlayan seferlere katılan kimse ehlisünnet,Sünnet ehli ehlivukuf,Bilirkişi ehliyet,Sürücü belgesi ehliyetli,Yeterli ehliyetname,"Ehliyet, yeterlik belgesi" ehliyetsiz,Yetersiz ehliyetsizlik,Ehliyetsiz olma durumu ehlizevk,Zevk ehli ehram,Piramit ehven,"Zararı az, en zararsız" ehven kurtulmak,ucuz kurtulmak ehvenişer,Kötü olanların içinde iyisi ehveniyet,Ehvenlik ejderha,"Türlü biçimlerde tasarlanan korkunç bir masal canavarı, ejder, dragon" ejderha gibi,ejder gibi ejder gibi,iri yapılı ve korkunç görünüşlü ejder,Ejderha ejektör,Fışkırtıcı ek,Bir şeyin eksiğini tamamlamak için ona katılan parça ekini belli etmemek,"eksik, bozuk, yanlış, kusurlu bir işi sağlam ve doğru gibi göstermek" ek bent olmak,şaşırıp ne diyeceğini bilememek ekâbir,"Büyükler, devlet büyükleri, ileri gelenler" ekalliyet,Azınlık ek bileziği,"İki boruyu birbirine eklemekte kullanılan bağlantı parçası, manşon" ek bütçe,Yıllık bütçeye sonradan eklenen bütçe eke,"Büyük, yetişkin, yaşlı, kart" ekecek,Tohum ekenek,Mezra ek eylem,Ek fiil ek fiil,"Ad, sıfat, zamir vb. ad soyundan kelimelerin yüklem görevinde kullanılmasını sağlayan yardımcı fiil, ek eylem" ek görev,Bir görevlinin asıl işiyle birlikte veya asıl işi dışında yürüttüğü ikinci görev ekici,"Herhangi bir tarım ürününü üreten, tarımla uğraşan çiftçi" ekili,"Ekilmiş olan, mezru" ekilme,Ekilmek işi ekilmek,Ekme işi yapılmak ekim,Ekme işi ekin,Tahılın tarlaya atıldığı andan harman oluncaya kadar aldığı durum ekin biti,Buğday biti ekinci,Tahıl yetiştirip satan kimse ekincilik,Ekincinin yaptığı iş ekin iti,Başını dik tutup herkese yüksekten bakan kimse ekin kargası,"Tüyleri parlak, kara ve erguvani parıltılı bir tür karga (Corvus frugilefus)" ekinlik,Ekin ekilmiş yer ekinokok,Etoburların gelişmiş dönemlerinde bağırsaklarında yaşayan bir tür tenya ekinoks,Gün tün eşitliği ekinti,Ekilen şey ekip,Takım ekipman,Takım ek kök,Sapın yanlarından çıkan ince kök eklektik,Seçmeci eklektizm,Seçmecilik eklem,"Vücut kemiklerinin uç uca veya kenar kenara gelip birleştiği yer, mafsal" eklem bacaklılar,"Birbirine eklenmiş halkalardan oluşan, böcekler, örümcekler, kabuklular, çok ayaklılar vb. bölümlere ayrılan hayvan sınıfı, eklemliler" ekleme,Eklemek işi ekleme dişi,Duvar dişi eklemek,"Bir şeyi ekle tamamlamak, ulamak, ilave etmek" eklemeli,Bitişken eklemleme,Eklemlemek işi eklemlemek,Eklemle birleştirmek eklemlenme,Eklemlenmek işi eklemlenmek,Eklemle birleşmek eklemli,Eklemi olan eklemliler,Eklem bacaklılar eklemsiz,Eklemi olmayan eklemsizler,"Kolsu ayaklılardan, kavkı çenetleri arasında eklem olmayan bir sınıf" eklenme,Eklenmek işi eklenmek,Ekleme işi yapılmak eklenti,"Bir şeye eklenmiş olan, ek durumunda bulunan parça" eklentiler,"Herhangi bir yapıya göre ayrı bir işlevi bulunan bölümler veya yapılar, müştemilat" ekler,İçi krema ile doldurulmuş bir pasta türü ekleşme,Ekleşmek işi ekleşmek,Ek durumuna gelmek ekleştirme,Ekleştirmek işi ekleştirmek,Tokat atmak ekletme,Ekletmek işi ekletmek,Ekleme işini yaptırmak ekli,Eklenmiş olan ekli püklü,"Ekli, yamalı ve düzensiz" ekme,Ekmek işi ekmediği yerden biter,umulmayan ve istenilmeyen yerde karşılaşılan kimseler için kullanılan bir söz ekip biçmek,tarım yapmak ekmeden biçilmez,`emek vermeden beklenen bir sonuca erişilmez` anlamında kullanılan bir söz "ek tohumun hasını, çekme yiyecek yasını","`bir girişimden iyi sonuç almak isteyen, o işin temelini sağlam kurmalıdır` anlamında kullanılan bir söz" ekmek,Bir bitkiyi üretmek için toprağa tohum atmak veya gömmek "eken biçer, konan göçer","`her davranış doğal sonucuna varır; emek verip ekin eken ürün alır, gezerken bir yerde konaklayan oradan kalkarak başka bir yere gider` anlamında kullanılan bir söz" ekmeğini çıkarmak,çalıştığı işten geçimini karşılayacak kadar kazanç sağlamak ekmekten kaşık olur ama her yoğurdun hakkına değil,`iyi nitelikli işler kullanılan araç elverişsiz de olsa kolaylıkla yürütülebilir ama her iş elverişsiz araçla yürütülemez` anlamında kullanılan bir söz ekmekle oynayanın ekmeğiyle oynanır,"`insanların kazançlarına, rızıklarına engel olanlara bir gün aynı şeyler yapılır` anlamında kullanılan bir söz" ekmeğiyle oynamak,geçim kaynağını tehlikeye düşürmek ekmeğini yemek,birisinin işinde çalışarak kendi geçimini sağlamak ekmeğini taştan çıkarmak,geçimini sağlamakta çok becerikli olmak ekmeğini kazanmak,geçimini sağlamak ekmeğini kana doğramak,büyük bir sıkıntı ve üzüntüye katlanmak ekmeğini eline almak,geçimini sağlayacak parayı kazanmak ekmeğine yağ sürmek,istemediği hâlde birinin işine yarayacak biçimde davranmak ekmek öpmek,ekmeği öperek yemin etmek ekmeğinden olmak,geçimini sağlayan işinden zorunlu olarak ayrılmak ekmeğinden etmek,"işinden çıkarmak, işinden atmak" "ekmeğin büyüğü, hamurun çoğundan olur","`verimin çok olması, kullanılan malzemenin bol olmasına bağlıdır` anlamında kullanılan bir söz" "ekmeği ekmekçiye ver, bir ekmek de üste ver","`verilecek ücret ne kadar çok olursa olsun, her iş uzmanına yaptırılmalıdır` anlamında kullanılan bir söz" ekmek elden su gölden,`kendisi çalışmayıp başkasının kazancıyla geçinme durumu` anlamında kullanılan bir söz ekmek çarpsın!,karşısındakini inandırmak için edilen yemin ekmek aslanın ağzında,`geçim sağlayacak bir iş bulmak ve para kazanmak kolay değildir` anlamında kullanılan bir söz ekmek,"Tahıl unundan yapılmış hamurun fırında, sacda veya tandırda pişirilmesiyle yapılan yiyecek, nan, nanıaziz" ekmeğine göz koymak (veya dikmek),birinin geçimini sağlayan işi elinden almaya çalışmak ekmek istemez su istemez,`hiçbir masrafı yoktur` anlamında bir söz ekmek ağacı,"Dutgillerden, sıcak ülkelerde yetişen, bol meyve veren, yaprakları beş veya yedi parçalı, çiçekleri küçük bir ağaç (Artocarpus incisa)" ekmek ayvası,Gevrek ve sulu bir tür ayva ekmekçi,Ekmek yapan veya satan kimse ekmekçilik,Ekmekçinin yaptığı iş ekmek dolması,"Soğan, maydanoz ve baharat karışımının içi boşaltılmış somun ekmeğe doldurulup pişirilmesi yoluyla hazırlanan bir yemek türü" ekmek düşmanı,Bir ailede geçimin sağlanmasına katılmayan kimse ekmek kadayıfı,"Yuvarlak küçük pide biçiminde yapılıp kurutulduktan sonra yumurtaya bulanıp yağda kızartılan bir tür kadayıfa, ateş üzerinde koyu şeker şerbeti çektirilerek hazırlanan tatlı" ekmek kapısı,Geçim sağlayan iş yeri ekmek kavgası,Geçim sağlamak için çalışıp uğraşma ekmek kaygısı,Geçim sağlama çabası ekmek küfü,"Ekmek, peynir vb. besinler üzerinde doğal olarak gelişen asklı mantar (Penicillium crustaceum)" ekmeklik,İçine ekmek konulan kap ekmek mayası,Ekmek yapımında hamurun mayalanmasını sağlayan madde ekmek parası,Geçimi sağlayan para veya kazanç ekmeksiz,Ekmeği olmayan ekmek tahtası,Ekmeklik hamurun fırına sürülmek üzere hazırlandığı ve üzerine konulduğu uzun tahta ekmek tatlısı,Ekmekten yapılan bir tatlı türü ekmek ufağı,"Ekmek kesilirken veya bölünürken dökülen parçacıklar, ekmek kırıntısı" ekol,"Bir bilim ve sanat kolunda ayrı nitelik ve özellikleri bulunan yöntem veya akım, okul" ekol kurmak,bir ekol oluşturmak ekolali,Yankılı konuşma ekoloji,Canlıların hem kendi aralarındaki hem de çevreleriyle olan ilişkilerini tek tek veya birlikte inceleyen bilim dalı ekolojik,Ekolojiyle ilgili olan ekolojik ortam,"Canlılar arasındaki bağlantıların, ilişkilerin kurulduğu yer, çevre" ekolojist,Ekolojizmi savunan kimse ekonometri,Ekonomik olayların açıklanmasında çok sayıda değişkeni göz önüne alarak ve karşılıklı bağıntılar kurarak teorik çalışmaların deneylerle doğrulanmasını sağlayan matematiksel yöntem ekonomi yapmak,tutumlu davranmak ekonomi,"İnsanların yaşayabilmek için üretme, ürettiklerini bölüşme biçimlerinin ve bu faaliyetlerden doğan ilişkilerin bütünü, iktisat" ekonomi coğrafyası,"Ekonomik olayların yeryüzünde, bir ülkede veya bir bölgede dağılışını inceleyen coğrafya kolu" ekonomik,"Ekonomi ile ilgili olan, iktisadi" ekonomik davranmak,tutumlu davranmak ekonomik ambargo,Cezalandırmak amacıyla bir ülkeye ekonomik alanda yaptırım uygulama ekonomi politik,"Toplumsal üretim ilişkilerinin gelişmesine bağlı olarak bu gelişmenin farklı evrelerinde mal ve hizmetlerin üretim, dağıtım ve değişim koşullarını etkileyen yasaları saptayan ve irdeleyen bir tür iktisat bilimi" ekonomist,"Ekonomi uzmanı, iktisatçı" ekonomizm,Her şeyin ekonomik sebeplerle belirlendiği ve işçi sınıfı mücadelesinin yalnızca ekonomik bir mücadele olduğunu ileri süren düşünce akımı ekopraksi,Yansıca ekose,Çeşitli renk ve büyüklükteki karelerden oluşan (desen veya kumaş) ek oylum,Camilerde yarım kubbelerin iki veya üç yanında küçük yarım kubbelerle yapılan oylum eklemleri ek ödenek,Aylık ücretlere ek olarak verilen prim veya ikramiye ekran,"Üzerine bir cismin ışık yoluyla görüntüsü düşürülen, saydam olmayan düz yüzey, görüntülük" eksantrik,Dış merkezli eksantrik mili,Makine parçalarının çalışmasını yöneten bir tür yuvarlak mil ekselans,"Bakanlık ve elçilikten başlayarak cumhurbaşkanlığına kadar yükselen, yüksek makam sahibi yabancılara verilen şeref unvanı" eksen,"Bir cismi iki eşit parçaya bölen çizgi, mihver" eksen oyuncu,Oyun kurucu eksen ülke,"Bir topluluğu, bir paktı kurucu veya yönlendirici ülke" ekser,Büyük çivi ekseri,Genellikle ekseriya,Genellikle ekseriyet,"Çoğunluk, çokluk" ekseriyetle,Genellikle eksi,"Çıkarma işleminde - işaretinin adı, nakıs" eksibe,Kumul eksik olsun,`gereği yok` anlamında kullanılan bir söz eksik olmasın,"`sağ olsun, var olsun` anlamında kullanılan bir söz" eksik olmamak,her vakit ve her fırsatta bulunmak eksik olma!,"`var ol, sağ ol!` anlamında kullanılan bir söz" eksik doğmak,vaktinden önce veya organları gelişmeden doğmak eksik etmemek,her zaman bulundurmak eksik,"Bir bölümü olmayan, noksan, natamam" eksik gelmek,"yetişmemek, yetmemek" eksik çıkmak,tartı veya ölçü tam olmamak eksik artık,Elde ne varsa eksik etek,Kadın eksik gedik,Gereksinim duyulan ufak tefek şeyler eksik gedik kapamak,ufak tefek gereksinimleri karşılamak eksiklenme,Eksiklenmek durumu eksiklenmek,Eksiklik duymak eksikli,"Kendisine bir şey gerekli olan, muhtaç" eksiklik,"Eksik olma durumu, eksik olan miktar, noksan, nakisa, fıkdan" eksiksiz,"Eksiği olmayan, tam, tamam" eksilen,Çıkarma işleminde kendisinden çıkarma yapılan sayı eksiliş,Eksilme işi eksilme,"Eksilmek işi, azalma, tenakus" eksilmek,"Azalmak, az duruma gelmek" eksiltilme,Eksiltilme işi eksiltilmek,Eksiltme işine veya durumuna konu olmak eksiltme,Eksiltmek işi eksiltmeye çıkarmak,"bir işi, istekliler arasında en ucuz fiyat verene bırakmak için ihaleye çıkarmak" eksiltmek,"Eksik duruma getirmek, sayısını azaltmak" eksin,Anyon eksi sayı,"Sıfırdan küçük sayı, negatif sayı" eksi uç,"Elektrikle yapılan ayrıştırmada sıvıya batırılıp akımın geçmesini sağlayan metal uçlardan eksi yüklü olanı, katot" ekskavatör,Kazaratar eksper,Bilirkişi eksperimantalizm,Deneyselcilik eksperlik,"Bilirkişinin görevi, uzmanlık" ekspertiz,Bilirkişi tarafından yapılan inceleme ekspoze,"`Sergilemek, gözler önüne sürmek` anlamındaki ekspoze etmek birleşik fiilinde geçen bir söz" ekspozisyon,Sergileme ekspres,"Yalnız belirli duraklarda duran tren, otobüs veya gemi" ekspres yol,"Taşıtların hızlarını kesmeden gidebileceği genişlikte, gidiş ve geliş yönleri bölünmüş yol" ekspresyonist,Dışa vurumcu ekspresyonizm,Dışa vurumculuk ekstra,"En iyi, üstün nitelikli" ekstrafor,"Giysilerin etek, kol, yaka parçalarına, perdelerin ucuna geçirilen seyrek dokunmuş keten şerit" ekstrasistol,Yürekte normal dışı bir odaktan kaynaklanan ve beklenen zamandan önce ortaya çıkan atma ekstrem,Aşırı ekşi,Sirke veya limon tadında olan ekşi yemedim ki karnım ağrısın,çiğ yemedim ki karnım ağrısın ekşi kiraz,Vişne ekşikulak,Kuzukulağı ekşili,İçinde ekşisi bulunan ekşili çorba,"Nohut, dövme, kırmızı mercimek, patlıcan, sumak ekşisi, sarımsak, yağ ve baharat kullanılarak hazırlanan bir çorba türü" ekşilik,Ekşi olma durumu ekşime,Ekşimek işi ekşimek,Ekşi duruma gelmek ekşimik,Çökelek ekşimsi,"Tadı ekşiyi andıran, ekşimtırak" ekşimtırak,Ekşimsi ekşi surat,"Küskünlük veya hoşnutsuzluk anlatan yüz, ekşi yüz" ekşitilme,Ekşitilmek işi ekşitilmek,Ekşitme işi yapılmak ekşitme,Ekşitmek işi ekşitmek,Ekşimesine yol açmak ekşi yonca,"Ekşi yoncagillerden, çok yıllık otsu bitki (Oxalis acetosella)" ekşi yoncagiller,İki çeneklilerden yapraklarında kuzukulağı asidi bulunan bir bitki familyası ekşi yüz,Ekşi surat ek tahsisat,Ek ödenek ekti,Her yiyeceği canı çeken ektilik,Ekti olma durumu ekti püktü,Bir eve dadanan asalak kimse ektirme,Ektirmek işi ektirmek,Ekme işini yaptırmak ektoderm,Dış deri Ekvator,"Yer yuvarlağının eksenine dik olarak geçtiği ve yer yuvarını iki eşit parçaya böldüğü varsayılan en büyük çember, eşlek, istiva hattı" Ekvatoral,"Ekvator'la ilgili, eşleksel" ekzotermik,Isıveren elinden almak,bir şeyden mahrum etmek elinden,"yüzünden, -den dolayı" elinde ... var,"yapar, bilir, bulundurur" elinde olmak,"bakımı, gözetimi altında olmak" ... elinden çıkmak,biri tarafından yapıldığı belli olmak elinde patlamak,bir şey satılamayıp sahibinde kalmak elinde olmak,isteyince o işi yapabilmek elinde tutmak,"kendi tekelinde bulundurmak, başkalarına kaptırmamak" elinden (bir şey) düşmemek,bir şeyle sürekli ilgilenmek elinden geleni ardına (veya arkasına) koymamak,yapabileceği bütün kötülükleri yapmak elinden bir iş (veya şey) gelmemek,çaresizlikten veya yeteneksizlikten bir iş yapamamak elinden bir kaza (veya sakatlık) çıkmak,istemeyerek birini yaralamak veya öldürmek elinden geleni yapmak,gücünün yettiği kadarını yapmak elinden gelmek,yapabilmek elinden hiçbir şey kurtulmamak,her şeyi becerebilmek elinden iş çıkmamak,çabuk iş görememek elinden iyi iş gelmek,"becerikli, hünerli olmak" elinden kan çıkmak,cinayet işlemek elinden (bir şeyi) düşürmemek,sürekli onunla ilgilenmek elinde kalmak,"birinin bakımında, yönetiminde olmak" eli genişlemek,bolca paraya kavuşmak elinde bulunmak (veya olmak),o şeye sahip bulunmak eli eline değmemek,herhangi bir yakınlaşma olmamak eli ermek,"yapabilmek, ulaşabilmek" eli ermez gücü yetmez,"çaresiz, zavallı" elinden kurtulmak,birinden kaçmayı başarmak eli gitmek,"bir şeyi kavramak, tutmak istemek" eli harama uzanmak,dinî bakımdan yasaklanmış bir işe yönelmek eli işe yatmak,"becerikli, eli yatkın, uz olmak" eli kalem tutmak,yazı yazmayı bilmek eli kırılmak,"eli, işe yatkın bir duruma gelmek" elinde büyümek,"büyütülmek, bakılmak" eli kırılsın!,"`eli tutmaz olsun, eli bir iş göremez olsun!` anlamında kullanılan bir ilenme sözü" eli kolu (eli ayağı) bağlı kalmak (veya olmak),bir engel dolayısıyla hiçbir iş yapamaz duruma gelmek eli kurusun!,"`eli tutmaz olsun, eli bir iş göremez olsun!` anlamında kullanılan bir ilenme sözü" eli olmak,"karışmış olmak, gizli bir ilgisi bulunmak" eli para görmek,eline para geçmek eli silah tutmak,silah kullanabilmek eli varmamak (veya gitmemek),bir işi yapmaya gönlü razı olmamak eli yatmak,eli alışmak "elimi sallasam ellisi, başımı sallasam tellisi","elini sallasa ellisi, başını sallasa tellisi" elinde avucunda nesi varsa,`maddi olarak sahip olduğu her şey` anlamında kullanılan bir söz eli kolu bağlı durmak,bir şey yapmadan beklemek elinden tutmak,yardım etmek elini ayağını öpeyim,`çok yalvarırım` anlamında kullanılan bir söz eline ayağına kapanmak (veya sarılmak veya düşmek),birine çok yalvarmak elini oynatmak,parayı esirgememek elini sallasa ellisi (başını sallasa tellisi),birinin karşı cinsten birçok insanı kolaylıkla elde edebileceğini anlatan bir söz elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak,hiçbir iş yapmamak elini sürmemek,eliyle dokunmamak elini taşın altına koymak (veya sokmak),bir konuda sorumluluk üstlenmek elini veren kolunu alamaz,"`yüzsüz kişiler karşılarındakilerden daima bir şeyler isterler, onlardan kurtulmak kolay olmaz` anlamında kullanılan bir söz" elini vicdanına koymak,"doğru, yansız, hakça davranmak" elinin altında (olmak),her zaman kolayca alınıp yararlanılabilecek yerde ve yakınlıkta (olmak) elinin hamuruyla erkek işine karışmak,"kadınlar, beceremeyeceği işleri yapmaya kalkışmak" elini kulağına atmak,"ezan okumak, gazel veya türkü söylemek için elini kulak kepçesinin arkasına koymak" elinin tersiyle çarpmak,ayanın arkasıyla şiddetle tokat atmak "elinle ver, ayağınla ara",ödünç aldığı şeyi geri vermeyi geciktiren veya vermeyenler için söylenen bir söz eliyle koymuş gibi,"aramadan, kolayca" elle tutulacak tarafı (veya yanı) kalmamak,sağlam bir yanı kalmamak elle tutulur,çok açık ve belli elle tutulur gözle görülür (veya dille anlatılır),"çok belirgin, çok açık" elle tutulur tarafı olmamak,hiçbir değerli veya savunulabilir yanı olmamak eller yukarı!,`ellerini kaldırarak teslim ol` anlamında kullanılan bir söz ellerde gezmek,elden ele dolaşmak ellerim yanıma gelsin,`Allah canımı alsın ki doğru söylüyorum` anlamında kullanılan bir söz elinin tersiyle itmek,"reddetmek, kabul etmemek" eline almak,bir işin veya yerin yönetimini üstlenmek elini kolunu sallaya sallaya gezmek,ortada görünmemesi gereken kimse pervasızca dolaşmak elini kolunu bağlamak,bir şey yapamayacak duruma getirmek eline ayağına üşenmemek,"her türlü ayak hizmetini yüksünmeden yapmak, hamarat olmak" eline bakmak,bir kimsenin yardımıyla geçinmek eline doğmak,"yaşlı bir kimse, birini, çocukluğundan beri çok yakından tanımak" eline düşmek,"egemenliği, buyruğu altına girmek" eline erkek eli değmemiş olmak,"kız, namuslu olmak" eline eteğine doğru,"her türlü kötülükten uzak olan, dürüst" eline eteğine sarılmak,çok yalvarmak eline fırsat geçmek,imkân bulmak eline geçmek,"kazanmak, edinmek, elde etmek" elini kolunu sallaya sallaya gelmek,gelirken hiçbir armağan getirmemek eline kalmak,"ondan başka yardım edeni olmamak, yalnız ona muhtaç olmak" eline su dökemez,`değerce ondan çok geride` anlamında kullanılan bir söz eline tutuşturmak,karşısındakinin isteyip istemediğini düşünmeksizin verivermek eline yüzüne bulaştırmak,"bir işi gerektiği gibi yapamamak, başarısız olmak, becerememek" elini arı kovanına sokmak,elini taşın altına koymak elini ayağını (veya eteğini) kesmek (veya çekmek),uğramaz olmak eli ekmek tutmak,geçimini kendi emeğiyle sağlayacak duruma gelmek elini belli etmek (veya göstermek),"kâğıt, okey vb. oyunlarda elindeki kâğıdı veya taşı, oynayanlara belli edecek biçimde sözle, işaretle açıklayıp oynamak" elini çabuk tutmak,gerekli önlemi zamanında almak elini kana bulamak (veya bulaştırmak),öldürmek eline (veya elinize veya ellerinize) sağlık,el emeği ile güzel bir şey yapana söylenen iyi dilek sözü eli dursa ayağı durmaz,"kıpırdak, hareketli (kimse)" ele almak,bir şey üzerinde çalışmaya başlamak eli cebine (veya cüzdanına veya kesesine) gitmemek (veya varmamak),çok cimri olmak el etek öpmek,bir işi yaptırmak için çok yalvarmak el etek tutmak,"tarikata girmek, derviş olmak" el etmek,bir kimseyi el işaretiyle çağırmak el kadar,"çok küçük, küçücük" el kaldırmak,oy verdiğini veya söz istediğini elini kaldırarak belirtmek el katmak,"bir işe karışmak, müdahale etmek" el koymak,"bir yolsuzluğu ortaya çıkarmak, incelemek, vaziyet etmek" el ovuşturmak,birinin karşısında ezilip büzülmek el öpenlerin çok olsun!,eli öpülen kimsenin söylediği iyi dilek sözü el öpmek,"yaşlı veya saygı gösterilmesi gereken kimselerin sağ elinin üstünü önce dudağa, sonra alna götürmek" el öpmekle ağız aşınmaz,"`çok önemli bir iş için bir kimseye ricada bulunmak hatta yalvarmak gerekirse, yapılır` anlamında kullanılan bir söz" el pençe,el pençe divan el pençe divan,aşırı saygı göstererek el pençe divan durmak,saygı gösterilen kimse karşısında el kavuşturmuş bir biçimde el sıkmak,selamlaşmak için birinin elini tutmak el sıkışmak,pazarlıkta anlaşmak el sürmemek,"dokunmamak, değmemek" el tazelemek,bir işte yorulan kimse yerine başka birini getirmek "el terazi, göz mizan","`değerlerini, niteliklerini yaklaşık olarak tahmin edebilen` anlamında kullanılan bir söz" "el ermez, güç yetmez",bir iş karşısındaki güçsüzlüğü anlatmak için kullanılan bir söz "el el ile, değirmen yel ile",bir değirmenin çalışabilmesi için rüzgâr ne kadar zorunlu ise insanların başarıya ulaşabilmeleri için birbirlerine yardımcı olmaları o kadar gereklidir "el eli yıkar, iki el yüzü","`bir kişi başka bir kişiye yardım ederse o da bu iyiliğin altında kalmaz, güçlenmiş olarak yardımlara koşar` anlamında kullanılan bir söz" el elden üstündür (ta arşa kadar),"`bir kimse, kendisinden üstün bir başkasının da olabileceğini bilmelidir` anlamında kullanılan bir söz" el,"Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü" el açmak,dilenmek el almak,"tarikatlarda bir mürit, mürşidinden, başkalarına yol gösterme iznini almak" el atmak,"birisinin işine karışmak, müdahale etmek" el ayak çekilmek,"ortalıkta hiç kimse kalmamak, ıssızlaşıp sessizleşmek" el ayak (veya etek) çekmek,"uzaklaşmak, kaybolmak" el bağlamak,saygı için ellerini göbeğinin üstüne kavuşturup durmak el basmak,kutsal bir şey üzerine el koyarak yemin etmek el bebek gül bebek,"nazlı, şımarık bir biçimde" el tutmak,"bir iş uzun süre uğraştırmak, vakit kaybettirmek" el bende!,`tekrarlanan oyunda başlama sırası veya hakkı bende` anlamında kullanılan bir söz el çektirmek,görevinden uzaklaştırmak el çırpmak,"alkışlamak, tempo tutmak" el değiştirmek,bir şeyin kullanımı veya mülkiyeti bir kimseden başka bir kimseye geçmek el değmemek,"kullanılmamak, dokunulmamak" el dokunulmamak,"daha önce kullanılmamak, el değmemiş olmak" "el el üstünde olur, ev ev üstünde olmaz","`her şey birbirinin üstüne konulamaz, birbiriyle birleştirilemez` anlamında kullanılan bir söz" el el üstünde oturmak,herhangi bir iş yapmadan boş oturmak el elde baş başta,elde bulunan her şeyin tükendiğini anlatan bir söz "el elden kalmaz, dil dilden kalmaz","`bir kişi başkasına vurursa o da ona vurur, başkasına kötü söz söylerse diğeri de kendisine kötü söz söyler` anlamında kullanılan bir söz" el çekmek,vazgeçmek el (veya elini) uzatmak,birinden bir hakkı almaya kalkışmak el üstünde tutmak,bir kimseye çok saygı ve sevgi göstermek "el vergisi, gönül sevgisi","`bize bir şey verene, armağan edene karşı gönlümüzde sevgi uyanır` anlamında kullanılan bir söz" ele alınır,"oldukça iyi, işe yarar" elleri (veya ellerin) dert görmesin,`ellerine sağlık` anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü ele avuca sığmamak,"söz dinlememek, baskı altına alınmamak, zapt edilememek" ele bakmak,"avuç içindeki çizgilere bakıp kişinin geleceğini okumak, el falına bakmak" ele geçirmek,yakalamak ele geçmek,yakalanmak ele gelmek,tutulabilmek ele vermek,"suçlu bir kimseyi haber verip yakalatmak, ihbar etmek" eli alışmak,"bir işte uzluk, ustalık kazanmak" elden ne gelir?,çaresiz bir durumda yapılacak bir şey olmadığını anlatan bir söz eli altında olmak,"bir şey buyruğunda olmak, istediği anda o şeyden yararlanabilmek" eli ayağı (olmak),"birinin yardımcısı (olmak), her işine yarar (olmak)" eli ayağı buz kesilmek (veya tutmamak),"güçsüz, dermansız kalmak" eli ayağı (veya ayağına) dolaşmak,"şaşırmak, telaşlanmak" eli ayağı titremek,"korku, sinir vb. sebeplerle heyecanlanmak" eli ayağı tutmak,beden gücü yerinde olmak eli aza varmamak,bir şeyi çok alma veya verme alışkanlığında olmak eli boş çıkmak,"umduğunu alamamak, başarısızlığa uğramak" eli boş dönmek (veya çevrilmek veya geri gelmek),umduğunu alamadan dönmek eli boş gelmek,armağansız gelmek eli (veya elleri) armut devşirmek,birisini bir iş yaparken öbürü boş durmak eli değmek,bir şey yapmaya vakit ve fırsat bulmak elden kaçmak,sahip olamamak elden gitmek,"bir şeyi yitirmek, o şeyden yoksun kalmak" el vermek,yardım etmek el vurmamak,bir işi yapmaya yanaşmamak ve başlamamak el (veya elini) yakmak,"ateşten yeni çıkmak, taze olmak" "el yarası onulur, dil yarası onulmaz",`silahla açılan el yarası çabukça iyi olur ama kötü sözle açılan gönül yarası kolay kolay kapanmaz` anlamında kullanılan bir söz el yıkamak,ilgisini kesmek elde avuçta (bir şey) kalmamak,mal ve parasını harcayıp bitirmiş olmak elde etmek,bir şeye sahip olmak elde kalmak,geride kalmak elde (veya elinde) olmamak,iradesi dışında gerçekleşmek elden kaçırmak,elde edilebilecek bir şeyden türlü sebeplerle yararlanamamak elde tutmak,"sahibi olsun olmasın, bir malı mülkiyeti altında bulundurmak, zilyet olmak" elden ağza yaşamak,günlük kazancı ancak gereksinimlerini karşılayacak kadar olmak elden ayaktan düşmek (veya kesilmek),"yaşlılık sebebiyle veya sağlığı büsbütün bozularak güçsüz, çalışamaz duruma gelmek" elden bırakmamak (veya düşürmemek),"bir şeyle sürekli ilgilenmek, elden düşürmemek" elden çıkarmak,"bir şeyin sahipliğini başkasına geçirmek, satmak" elden çıkmak,"malı olmaktan çıkmak, malı satılmak" elden geçirmek,eksiklik veya bozukluklarını gidermek veya denetlemek için incelemek elden gel!,ver! elden geldiği kadar,"yapılabildiği, olabildiği kadar" elden gelmemek,"yapamamak, dayanamamak" "eldeki yara, yarasıza duvar deliği",`bir kimsenin acı ve sıkıntısı başkasına dert gibi görünmez` anlamında kullanılan bir söz ele alınmaz,"çok kötü, berbat" elde avuçta (ne varsa),"sahip olunan mal, para vb. her şey" el,"Ülke, yurt, il" elde bulunan beyde bulunmaz,`beylerde olmayan öyle şeyler vardır ki halkta bulunur` anlamında kullanılan bir söz el mi yaman bey mi yaman? el yaman!,"`baştaki ne kadar güçlü görünürse görünsün, asıl güç halktadır` anlamında kullanılan bir söz" ela,Gözde sarıya çalan kestane rengi el adamı,Yabancı kimse el âlem,"Herkes, yabancılar" el âlemin ağzı torba değil ki büzesin,`başkalarının söyleyeceklerine engel olamazsınız` anlamında kullanılan bir söz el alışkanlığı,"Bir iş veya hareketin birçok kez yapılması ile kazanılan özellik, ustalık, maharet" elaman,Bezginlik ve sızlanma anlatan bir söz elaman çekmek,bezginlik gösterip yakınmak elaman demek,çok bezmek elan,"Şimdi, şu anda, hâlâ, henüz, daha" el arabası,"Elle sürülen taş, toprak vb. taşımaya yarayan, tek tekerlekli ve iki kollu, küçük araba" elastik,Esnek elastiki,Esnek elastikiyet,Esneklik el ayası,"Elin, bilekle parmaklar arasındaki iç bölümü" elbet,Elbette elbette,"Her hâlde, şüphesiz, kuşkusuz, elbet" el bezi,Kurulama ve temizleme işlerinde kullanılan bez el birliği,"Bir iş yapmak için birleşme, beraberlik, dayanışma" el birliği etmek,"birlikte davranmak, dayanışmak" elbise,Giysi elbise dolabı,"İçindeki askılara giysi asılan, genellikle tahtadan yapılan ve özel bölmeleri olan mobilya" elbiseli,Giysili elbiselik,Giysilik elbisesiz,Giysisiz el bombası,Elde taşınabilen ve pimi çekilerek ateşlenen küçük tip bomba elci,Bazı yörelerde mevsimlik tarım işçisi toplayıp işçi ile işveren arasında aracılık yapan kimse el çabukluğu,Bir işi çabuklukla yapabilme ustalığı el çantası,"İçine özel eşya konulan, günlük işlerde veya kısa gezilerde kullanılan çanta" elçek,"Gelinin elinin içine kına yakılmasından sonra giydiği, kumaştan yapılmış bir eldiven türü" elçi,"Bir devleti başka bir devlet katında temsil eden kimse, sefir" elçiye zeval olmaz,"`bir kimseden başka bir kimseye herhangi bir haber ulaştıran, bu aracılığından dolayı sorumlu tutulmaz` anlamında kullanılan bir söz" elçilik,Elçi olma durumu elçilik etmek (veya yapmak),elçilik görevinde bulunmak elçilik uzmanı,"Elçiliğin belli bir kolunda görevli uzman, ataşe" elçim,Bir defada ele alınabilecek kadar az olan nesne elde,Çarpma ve toplama işlemlerinde bir sonraki sıranın rakamlarına katılacak olan sayı elde bir,Kesinlikle gerçekleşecek şey eldeci,Zilyet el değirmeni,"El gücüyle çalıştırılan ve kahve, baharat vb.ni öğütmeye yarayan bir tür küçük değirmen" eldeli,Toplama veya çarpmalarda bir sonraki basamağa aktarılan (sayı) elden düşme,İkinci el elden ele,Bir kişiden ötekine elden ele geçmek,çok sahip değiştirmek elden ele dolaşmak (veya gezmek),"iyi nitelikleri dolayısıyla çok ilgi görmek, çok beğenilmek" eldesiz,Toplamı ve çarpımı dokuzdan büyük olmayan eldiven,"Dış etkilerden korumak için ele giyilen kumaş, deri veya kauçuktan yapılan el giysisi" eldivenli,Eldiven giymiş olan eldivensiz,Eldiven giymemiş olan el duşu,Yıkanırken elde tutup su püskürtmeye yarayan araç elebaşı,"Kötü, olumsuz iş veya hareketlerde önder olan kimse, sergerde" elebaşılık,"Elebaşı olma durumu, sergerdelik" eleğimsağma,Gökkuşağı eleji,"İçli, acıklı yakarışları, yakınmaları ve melankolik duyguları anlatan şiir" elekten geçirmek,elemek elek,"Taneli veya un gibi toz durumunda olan şeyleri yabancı maddelerden ayıklamak veya incesini kabasından ayırmak için kullanılan, tahta bir kasnak ve tek tarafa gerilmiş, gözenekli tel, kıl, bez vb.nden oluşan araç" elekçi,Elek yapan veya satan kimse elekçilik,Elekçinin yaptığı iş eleklik,Keçi kılından veya at yelesinden yapılmış iplikle dokunan ve sanayide bazı sıvıları süzmekte kullanılan özel dokuma türü elektrifikasyon,"Elektrik enerjisini endüstri, ulaşım ve gündelik hayata uygulama, elektriklendirme" elektrik vermek,bir yeri elektrikle donatmak elektriği kesmek,elektrik enerjisinin akışına engel olmak elektriği yakmak,bir yeri aydınlatmak için elektrik enerjisini açıp kullanmak elektrik,"Maddenin elektron, pozitron, proton vb. parçacıklarının hareketleriyle ortaya çıkan enerji türü" elektrik almak,"etkilenmek, etkisi altında kalmak" elektrik anahtarı,"Elektrik gücünden ışık, ısı, hareket olarak yararlanırken akımın kesilmesi veya açılması için kullanılan araç" elektrik çarpması,Canlının akım geçen tele dokunması sonunda şiddetle sarsılması elektrikçi,Elektrik işleri yapan usta elektrikçilik,Elektrikçinin yaptığı iş elektrik dinamosu,Güçlü bir elektromıknatısın kutupları arasında dönen sarımlar biçiminde düzenlenmiş bir iletkenden oluşan ve iletkenin döndürülmesiyle mekanik enerjiyi elektrik enerjisine dönüştüren araç elektrik direği,Elektrik enerji hatlarını taşıyan ağaç veya metal direk elektrik düğmesi,Elektrik akımını açıp kesmeye yarayan düğme elektrik fabrikası,Elektrik enerjisi üreten ve bu enerjiyi nakil hatlarıyla dağıtan büyük iş yeri elektrik feneri,"Pille çalışan fener, el feneri" elektrik fırını,Elektrik enerjisi ile çalışan mutfak aleti elektrik fincanı,"Elektrik tellerinin sarıldığı, akım geçirmeyen porselen" elektrik kaynağı,Elektrik enerjisi kullanılarak yapılan kaynak işlemi elektrikleme,Elektriklemek işi elektriklemek,"Üzerinde elektrik gücü bulunmayan bir iletkene, elektrikli başka bir iletkeni yaklaştırmak veya değdirmek yoluyla elektrik gücü vermek" elektriklendirme,Elektriklendirmek işi elektriklendirmek,Bir yere elektrik sağlamak elektriklenme,Elektriklenmek işi elektriklenmek,Elektrik enerjisiyle yüklü duruma gelmek elektrikli,"Elektriği olan, elektrik enerjisiyle yüklü olan, elektrikle işleyen" elektrikli basaç,"Kapı, pencere ve elektrikli araçlarda kullanılan sistem açıcı" elektrikli daktilo,Elektrik enerjisi ile çalışan yazı makinesi elektrikli ısıtıcı,Elektrik enerjisinin oluşturduğu ısıyı çevreye yayan araç elektrikli sandalye,Bazı ülkelerde ölüm cezasının uygulanmasında kullanılan araç elektrikli tren,Elektrik enerjisi ile çalışan tren elektrik ocağı,Elektrik enerjisi ile çalışan ve ısıtma ve pişirme aracı olarak kullanılan alet elektrik saati,Elektrik sayacı elektrik santrali,Daha az donanımlı küçük elektrik fabrikası elektrik sayacı,"Kullanılan elektrik enerjisinin miktarını gösteren araç, elektrik saati" elektriksiz,"Elektriği olmayan, elektrik enerjisiyle yüklü olmayan, elektrikle çalışmayan" elektrik süpürgesi,Elektrikli süpürge elektrik teli,Elektrik akımını kolayca iletebilen ve özellikle bakırdan yapılan tel elektrik üreteci,Jeneratör elektrik yayı,Birbirine değmeyen iki kömür çubuk arasında elektrik akımı sırasında oluşan yay biçimindeki ışık elektrik zili,Elektrikli zil elektro,Elektrokardiyografi elektroensefalografi,"Beyinde oluşan elektriksel etkinliğin kafa derisine konan elektrotlarla çizge hâlinde kaydedilmesi yöntemi, beyin çizgesi yöntemi" elektroensefalogram,"Beyinde oluşan elektriksel etkinliğin kafa derisine konan elektrotlarla kaydedilmesi ile oluşturulan çizge, beyin çizgesi" elektrobiyoloji,Canlılarda görülen elektrik olaylarını inceleyen bilim elektrodinamik,Elektrik akımlarının dinamik hareketini konu edinen fizik dalı elektrodinamometre,Elektrik akımının şiddetini ölçen cihaz elektrodiyaliz,Birtakım koloitlerin ortamdaki öteki parçacıklara oranla gözenekli zarlardan daha kolay geçmesi özelliğine dayanan kimyasal arıtma yönteminin elektrik enerjisiyle hızlandırılmış türü elektrofil,"Bir atom veya iyondan elektron alabilen, onunla elektron paylaşabilen madde" elektrofon,Fonograf kayıtlarını okumak ve elektrik akımının aracılığıyla yükselterek sese çevirmek için gerekli araçları içinde toplayan cihaz elektrogitar,Elektrikten yararlanılarak sesi yükseltilen gitar elektrojen,Elektrik üreten (sistem) elektrokardiyograf,"Kalpte oluşan elektriksel etkinliği kaydeden cihaz, kardiyograf" elektrokardiyografi,"Kalpte oluşan elektriksel etkinliğin göğüs duvarının, kolların ve bacakların belli noktalarına konan elektrotlarla çizge hâlinde kaydedilmesi yöntemi, kalp çizgesi yöntemi, elektro, kardiyografi" elektrokardiyogram,"Kalpte oluşan elektriksel etkinliğin göğüs duvarının, kolların ve bacakların belli noktalarına konan elektrotlarla oluşturulan çizge, kalp çizgesi, kardiyogram" elektrokimya,Elektrik akımının etkisiyle ortaya çıkan kimyasal değişmeleri ve kimya işlemlerinde oluşan enerji elektrik üretiminde kullanmayı araştıran bilim dalı elektrolit,Elektroliz işlemiyle çözülen madde elektroliz,Bir elektrik akımının etkisiyle ortaya çıkan kimyasal ayrışma elektromanyetik,Elektromanyetizması bulunan veya bununla ilgisi olan elektromanyetik dalgalar,"Boşlukta yayılabilen, manyetik veya elektrik alanlarından oluşan, yüklü parçacıkların hızlanmasıyla meydana gelen enerji dalgaları" elektromanyetik güç,Manyetik alan içindeki elektrik akışını etkileyen güç elektromanyetizma,Elektriklenme ile mıknatıslanmanın karşılıklı olarak etkilenmelerinden ortaya çıkan olayların bütünü elektrometalürji,Metalürji ürünlerinin elde edilmesinde ve arıtılmasında termik elektriğin ısı ve elektroliz özelliklerinin kullanılması elektrometre,Elektrikte kullanılan türlü ölçü cihazları elektromıknatıs,"İçinde manyetik akıyı toplayıp arttırıcı bir yumuşak demir bulunan, bobin veya bobinlere doğru akım geçirilerek elde edilen mıknatıs" elektromobil,Elektrik enerjisiyle işleyen otomobil elektromotor,Elektrik enerjisini mekanik enerjiye çeviren cihaz elektron,"Bütün atomlarda bulunan negatif yüke sahip temel parçacık, pozitron karşıtı" elektron akışı,Serbest elektronların yer değiştirmesi elektron demeti,Aynı enerji kaynağından çıkan ve birbirine yakın yörüngede yayılan elektronlar elektronegatif,Elektrolizde artı kutupta toplanma niteliği olan (cisimler) elektron gazı,"Boş veya gaz dolu bir ortamda, bir iletkenin içinde dolaşan serbest elektronların tümü" elektronik,Serbest elektronların etkisiyle oluşan olayları inceleyen bilim dalı elektronik beyin,Bilgisayar elektronik çalgılar,Elektrikten yararlanarak ses gücü yükseltilen çalgılar elektronikçi,Elektronik işi ile uğraşan kimse elektronik müzik,Elektronik çalgı ve cihazlarla yaratılan müzik elektronik saat,Elektrik enerjisi ile çalışan saat elektron lambası,Gaz geçirmeyen bir tüp içindeki boşlukta veya bir gazlı ortamda elektron akımı oluşturan elektronik araç elektron mikroskobu,Normal ışık yerine bir elektron demeti ile çalışan ve bir milyon kez net büyütebilen özel mikroskop elektropozitif,Elektrolizde eksi kutupta toplanma niteliği olan (cisimler) elektroradyoloji,Hastalıkların tanı ve tedavi edilmesinde elektrik ışınlarının uygulanmasını öngören tıp dalı elektrosaz,Elektrikten yararlanılarak sesi yükseltilen saz elektroskop,Bir cismin elektriklenmesini ve bu elektriklenmenin derecesini gösteren araç elektrostatik,Elektriklenmiş cisimler üzerinde elektriği denge durumunda inceleyen fizik dalı elektrostatik serpme,Zımpara taneciklerinin kâğıt veya beze yapıştırılırken yüksek gerilimli bir elektrostatik alandan yararlanılarak düzenli dağılımını sağlayan yöntem elektroşok,"Ruh hastalıklarında, beyinden, kalp atışındaki düzensizliklerde göğüs duvarından çok kısa süreli yüksek elektrik akımı geçirerek hastayı iyileştirme yöntemi" elektrot,"Bir elektrolitin içine daldırılan, artısına anot, eksisine katot denilen iki iletken çubuktan her biri" elektroteknik,"Elektrik tekniğine ait, elektrik tekniği ile ilgili" el ele,Birbirinin elini tutarak el ele vermek,el tutuşmak elem,"Acı, üzüntü, dert, keder" eleman,Öge eleman sayısı,Bir kümedeki varlıkların sayısı eleme,"Elemek işi, eliminasyon" el emeği,Elde yapılan iş el emeği göz nuru,"yapımı uzun zaman alan ve çok emek isteyen iş, el işi göz nuru" elemek,"Elek yardımıyla ayıklamak veya incesini kabasından ayırmak, elekten geçirmek" element,Kimyasal yöntemlerle ayrıştırılamayan veya bileşim yoluyla elde edilemeyen madde eleme sınavı,Herhangi bir eğitim kurumuna başvuran istekliler arasından belli düzeyde başarı gösterenleri seçmek için düzenlenen sınav elemge,Çile durumundaki ipliği yumak yapmak veya masuraya sarmak için kullanılan ve bir eksen üzerinde dönen araç elemli,"Üzüntülü, kederli" elemsiz,"Elemi, üzüntüsü, kederi olmayan" elenme,Elenmek işi elenmek,Eleme işine konu olmak veya eleme işi yapılmak elenti,"Arpa, buğday vb.nin kalburdan geçirilmiş bölümü" el erimi,"Çok uzakta olmayan, elin ulaşabileceği uzaklık" el erki,Demokrasi eleştirel,"Eleştiri niteliği taşıyan, eleştiriyel, eleştirisel, tenkidî" eleştiri,"Bir insanı, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek amacıyla inceleme işi, tenkit" eleştirici,Bir işi bütün incelikleriyle değerlendiren eleştiricilik,"İnsan bilgisinin sınırı üzerine felsefe bilinci ve bu bilincin uyanık tutulması, eleştirimcilik, kritisizm" eleştirilme,Eleştirilmek işi eleştirilmek,Eleştirme işi yapılmak eleştirim,Eleştirme işi eleştirimci,Eleştirmen eleştirimcilik,Eleştiricilik eleştirme,"Eleştirmek işi, tenkit" eleştirmeci,Eleştirmen eleştirmecilik,Eleştirmenlik eleştirmek,"Bir düşünceyi, bir eseri, bir yargıyı inceleyerek doğruluk veya yanlışlığını ortaya çıkarmak ve gerçek değerini belirtmek, tenkit etmek" eleştirmeli,"Eleştirme ile ilgili, eleştirme üzerine olan, eleştirel, tenkidî" eleştirmen,"Eleştiri yapan kimse, eleştirmeci, eleştirimci, tenkitçi, münekkit" eleştirmenlik,"Eleştirmenin işi, eleştirmecilik, tenkitçilik, münekkitlik" elezer,Sadist elezerlik,"Sadistlik, sadizm" el falı,Avuç içindeki çizgilere göre bakılan fal el feneri,Elektrik feneri el freni,"Duran bir taşıtı, bulunduğu yerde sabitleştirmek veya hareket imkânını engellemek için kullanılan ve elle yönetilen fren" el frenini çekmek,çalışması durdurulmuş bir motorlu aracın hareketini önlemek için el frenini uygun konuma getirmek elgin,"Yabancı, gurbette yaşayan, garip" elhak,"Gerçekten, hiç şüphesiz, doğrusu" elhamdülillah,`Allah'a şükür` anlamında kullanılan bir söz elhasıl,Kısacası el havlusu,"El ve yüzü yıkadıktan sonra kurulamak için kullanılan havlu, küçük havlu" eli açık,Cömert eli ağır,"Yavaş iş gören, ağırelli" eli bayraklı,"Şirret, edepsiz, kavgacı (kimse)" eli boş,"İşi olmayan, boş gezen (kimse)" eliböğründe,Ahşap yapılarda çıkmaların altına eğik ve aralıklı olarak konulan ahşap destek eli çabuk,"Çabuk iş gören, hamarat (kimse)" elif,Arap alfabesinin ilk harfinin adı elifi mertek sanmak,çok cahil olmak "elifin hecesi var, gündüzün gecesi var","`kolay ve düzgün başlayan bir iş hep öyle sürüp gitmez, güçlüklerle ve aksaklıklarla da karşılaşılabilinir` anlamında kullanılan bir söz" elifba,Arap alfabesi elifî,Bantlarla süslenmiş eli geniş,Geçimi iyi olan (kimse) eli hafif,"Acıtmadan, tedirgin etmeden iş gören (cerrah, diş hekimi, berber vb.)" elik,Dağ keçisi elim,Acıklı eline çabuk,Çabuk iş gören (kimse) elips,Bütün noktalarının belirli iki ayrı noktaya olan uzaklıklarının toplamı birbirine denk olan kapalı eğri elipsoidal,"Elipsoitle ilgili, elipsoit biçiminde olan" elipsoit,Elipse benzeyen eliptik,"Elips ile ilgili, elips biçiminde olan" eli selek,"Eli açık, cömert (kimse)" eli sıkı,Cimri eli sopalı,"Şirret, edepsiz, kavgacı (kimse)" el işçiliği,Eşyanın makine kullanmadan yapılan bölümlerine harcanmış işçi emeği el işi,"Makine kullanmadan yapılan örgü, dikiş vb. el ürünü" el işi göz nuru,el emeği göz nuru el işi kâğıdı,Kesip yapıştırma işlerinde kullanılan bir yüzü parlak renkli kâğıt elit,Seçkin eli uz,"Usta, belli bir işte becerikli, mahir (kimse)" eli uzun,"Fırsat buldukça öteberi aşıran, hırsız (kimse)" eli yatkın,Elle yapılan işlerde becerikli (kimse) eli yordamlı,"Eli işe yakışır, yatkın (kimse)" el kantarı,Kantar el kapısına düşmek,yabancıya muhtaç olmak el kapısı,Geçimi sağlamak için çalışılan yer el keseri,Marangozluk işlerinde kullanılan küçük keser el kılavuzu,Herhangi bir konuda basit konuları ve bilgileri içeren kitapçık elkızı,Gelin el kiri,"Kolayca vazgeçilir, atılır şey" el kitabı,"Herkesin kolaylıkla yararlanması için herhangi bir konuda, pratik amaçlarla hazırlanan kitap, manuel" elleme,Ellemek işi ellemek,Elle dokunmak ellenme,Ellenmek işi ellenmek,Bir şeye elle dokunulmak ellenmiş dillenmiş,iffetsizliği yayılmış (kadın) elleşme,Elleşmek işi elleşmek,Elle dokunmak elli,Kırk dokuzdan sonra gelen sayının adı elli,Eli olan ellik,Eldiven ellilik,İçinde elli tane bulunan ellinci,"Ellinin sıra sıfatı, sırada kırk dokuzuncudan sonra gelen" ellişer,Elli sıfatının üleştirme sayı sıfatı "elmayı çayıra, armudu bayıra","`elma fidanını düz ve sulak yere, armut fidanını bayıra, su tutmayan yere dikmelidir` anlamında kullanılan bir söz" "elmanın dibi göl, armudun dibi yol","`dıştan birbirine benzeyen her şeye aynı işlem uygulanamaz, her biri özelliğine göre ayrı bir davranış ister` anlamında kullanılan bir söz" elma da alma da demesini biliriz,`şartlara göre uygun davranırız` anlamında kullanılan bir söz elma,"Gülgillerden, çiçekleri pembe veya beyaz bir ağaç (Pirus malus)" elma gibi,kırmızı (yanak) elmabaş,Tepeli dalgıç elmacı,Elma yetiştiren veya satan kimse elmacık,Elmacık kemiği elmacık kemiği,"Yüzün yanakla göz arasında bulunan, az çok çıkıntılı bölümü" elma çayı,Elmadan yapılan çay elmalık,Elma bahçesi elmas,"Yerin derinliklerinde bulunan, billurlaşmış arı karbon" elmas gibi,"çok iyi, çok değerli" elma sirkesi,Elma suyundan elde edilen sirke elmasiye,Dondurulmuş meyve suyundan yapılan bir pelte türü elmaslı,Elmas takmış olan elmastıraş,"(elma'stıraş) Üzeri elmas gibi yontulmuş (iyi tür cam, billur)" elma suyu,Elmadan çıkarılan meyve suyu elma şarabı,Elma şırasının mayalanmasıyla elde edilen şarap elma şekeri,Boya katılmış şeker pekmezine batırılarak şekerlenen ve çubuğa takılarak satılan elma elma şurubu,Elmanın şekerle kaynatılmasından elde edilen bir içecek türü eloğlu,"El, yabancı" el oltası,İzmarit balığı için kullanılan olta elöpen,Kertenkele el sabunu,El yıkamak için kullanılan sabun el sanatları,El tezgâhlarında bir yardımcı araç kullanarak yapılan işlerin hepsi el sözlüğü,Elde ve cepte taşınabilen küçük sözlük el şakası,Elle yapılan şaka el tası,"El, yüz yıkanırken su dökünmek veya içinde sabunlu su hazırlanıp el temizlemekte kullanılan tas" el telsizi,Elde taşınabilen telsiz elti,Kadına göre kocasının erkek kardeşlerinin eşlerinden her biri "elti eltiden kaçar, görümceler bayrak açar","`eltiler birbirlerinden uzak dururlar, görümceler gelinlerle kavga ederler` anlamında kullanılan bir söz" "elti eltiye eş olmaz, arpa unundan aş olmaz",`arpa unundan yemek yapılamadığı gibi eltilerin de iyi geçinmeleri beklenemez` anlamında kullanılan bir söz eltilik,Elti olma durumu el topu,"Yedi veya on birer kişilik iki takım arasında yalnızca elle oynanan, topu karşı takımın kalesine atmaya dayanan oyun, hentbol" el ulağı,"Yardımcı, yamak" el ulaklığı,Yamaklık el uzluğu,"Ustalık, el alışkanlığı, maharet" elvan,Renkler elvan elvan,Çeşit çeşit elveda,Bir daha kavuşulmayacağı düşünülen bir şeyden ayrılırken kullanılan bir söz elverişli,"Uygun, müsait" elverişlilik,Elverişli olma durumu elverişsiz,"Uygun olmayan, uygun gelmeyen" elverişsizlik,Elverişsiz olma durumu elverme,Elvermek durumu elvermek,"Yetmek, yetecek kadar olmak" elverir ki,yeter ki elyaf,Genellikle iplik durumuna getirilebilir lifli madde el yatkınlığı,İşe alışmış olma durumu el yazısı,Kalemle yazılan yazı el yazması,Basım tekniğinin gelişmediği dönemlerde elle yazılmış kitap el yordamıyla,"Görmeden, elle yoklayarak" elzem,"Çok gerekli, vazgeçilmez" eme seme yaramamak,"işe yaradığı kabul edilmemek, makbule geçmemek, takdir edilmemek" eme yaramak,"işe yaramak, yararlı olmak" em,"İlaç, merhem" emanet,"Birine geçici olarak bırakılan ve teslim alınan kişice korunması gereken eşya, kimse vb., inam, vedia" emanet ata binen tez iner,`ödünç alınmış araçlarla girişilen işler çok kez yürütülemez` anlamında kullanılan bir söz emanet eşeğin yuları gevşek olur,`bir kimseye emanet edilen şeyin o kimse tarafından iyi korunmadığı her zaman görülen olaylardandır` anlamında kullanılan bir söz emanet hayvanın (veya eşeğin) kuskunu (veya paldımı) yokuşta kopar,"`eğreti olarak kullanılmak üzere verilen şey uydurma olur, hiç umulmadık bir anda bozulur` anlamında kullanılan bir söz" emanet bırakmak (veya etmek veya vermek),bir şeyi veya bir kimseyi birine veya bir yere bir süreliğine bırakmak emanete hıyanet olmaz,`emanet olarak bırakılan şey titizlikle korunmalıdır` anlamında kullanılan bir söz emanetçi,Ücret karşılığı eşyayı koruyan kimse emanetçilik,Emanetçinin yaptığı iş emanet dolabı,Emanetçinin aldığı para veya eşyayı sakladığı mobilya emaneten,Emanet olarak emare,"Belirti, iz, ipucu" emarecik,"Küçük iz, ufak belirti" emaret,Beylik emay,"Bazı maddeleri korumak, belirli bir parlaklık kazandırmak veya boyamak için kullanılan, saydam veya donuk cama benzeyen cila" emaye,Üzeri emayla kaplanmış olan emaylama,Emaylamak işi emaylamak,Emayla kaplamak embriyolog,Embriyoloji uzmanı embriyoloji,Dölüt durumuna gelinceye kadar oğulcuğun geçirdiği gelişim evrelerini inceleyen biyoloji kolu embriyo,Oğulcuk emcek,Meme emcik,Meme emdirme,"Emmesini sağlama, emdirme işi" emdirmek,Emmesini sağlamak emdirtme,Emdirtmek işi emdirtmek,Emdirmesini sağlamak emeç,"Su ve kara yosunlarının, kökü andıran tutunma organı" emeği geçmek,bir şeyin ortaya çıkması için çalışmış olmak emek çekmek,bir işte çok çalışarak yorulmak emek harcamak,çaba göstermek emek olmadan yemek olmaz,"`yaşayabilmek, harcayabilmek için çalışıp kazanmak gerekir` anlamında kullanılan bir söz" emek,"Bir işin yapılması için harcanan beden ve kafa gücü, mesai, zahmet" emek vermek,bir şeyin meydana gelmesi için özenli bir biçimde ve çok çalışmak emekçi,Geçimini yaptığı işlerle sağlayan kimse emekçilik,Emekçi olma durumu emekleme,Emeklemek işi emekleme çağı,"Bir şeyde henüz olgunluk, deneyim kazanılmamış dönem" emekleme dönemi,Emekleme çağı emeklemek,Dizler ve eller üzerinde yürümek emekli,"Emek harcanarak elde edilen, zor, zahmetli" emekli olmak,"belirli bir süre çalıştıktan sonra kanun ile sağlanan haklardan yararlanarak görevinden ayrılmak, tekaüt olmak" emekliye ayırmak (veya çıkarmak veya çıkartmak),kanuna göre aylık bağlayarak bir görevliyi görevinden ayırmak emekliye ayrılmak (veya çıkmak),"emekli olmak, tekaüde sevk olunmak" emekliye sevk etmek,emekliye ayırmak emekli aylığı,"Emekli olduktan sonra ödenen aylık, emekli maaşı, tekaüt maaşı" emekli ikramiyesi,"Emekli olma sırasında verilen toplu para, tekaüt ikramiyesi" emeklilik,"Emekli olma durumu, tekaütlük" emeklilik çağı,Emekli olma zamanı emekli maaşı,Emekli aylığı emeksiz,"Emek harcanmadan elde edilen, kolay, zahmetsiz" emeksiz evlat,Üvey evlat emektar,Bir görevde uzun süre kalıp o işe emeği geçmiş olan (kimse) emektarlık,Emektar olma durumu emel,Gerçekleştirilmesi zamana bağlı istek emel beslemek,"isteği, arzuyu sürekli düşünmek veya güçlendirmek" emeline alet etmek,birini veya bir şeyi kendi istekleri doğrultusunda kullanmak emen,"Bağ çubuğu, ağaç veya sebze dikmek için açılan çukur" emici kıllar,"Bitkilerin köklerinde bulunan ve topraktaki besin maddelerini emip beslenmelerine yarayan tek hücreli uzantılar, emici tüyler" emici tüyler,Emici kıllar emik,"Emmekten çürüyen yer, emme izi" emilme,Emilmek işi emilmek,Emme işine konu olmak emin olmak,"inanmak, güvenmek" emin,Güvenli emir altına almak,denetimi altına almak emir vermek,"buyurmak, buyruk vermek" emrine girmek,bir kimsenin buyruğu altında bulunmayı kabul etmek emrine vermek,"görevlendirmek, atamak" emir,"Buyruk, komut, talimat, ferman" emir almak,talimat almak emîr,"Araplarda ve bazı Müslüman ülkelerde bir kavim, şehir veya ülkenin başı" emirber,Emir eri emirberlik,"Emirber olma durumu, emirberin işi" emircik,Yalıçapkını emir cümlesi,Yüklemi emir kavramı veren cümle emir eri,"Teğmen ve yukarısı üst düzey subayların hizmetinde bulunan er, hizmet eri, emirber" emir kipi,Fiilin yapılmasını dileyen veya emreden isteme kipi emir kulu,"Bir işi, aldığı buyruk gereğince yapmak yükümlülüğünde olan kimse, buyruk kulu" emîrlik,Beylik emirname,Yazılı buyruk emir subayı,"Devlet ve hükûmet başkanlarıyla komutanların yanında bulunan ve onların buyruklarını yazmakla, gereğinde yerine ulaştırmakla görevli subay, yaver" emisyon,Çıkarma emiş,Emme işi emişme,Emişmek işi emişmek,Karşılıklı olarak emmek emiştirme,Emiştirmek işi emiştirmek,Emişmelerini sağlamak emlak,"Ev, arsa, bahçe vb. taşınamayan mal ve mülklerin ortak adı, taşınmazlar, gayrimenkul" emlak bürosu,"Emlak alım satımı, kiralanması ile uğraşan iş yeri, emlakçı" emlakçı,Emlak alıp satma işiyle geçinen kimse emlakçılık,Emlakçının yaptığı iş emlak vergisi,"Her yıl belediyelere ödenen ev, dükkân, arsa vb. mülklerin vergisi" emleme,Emlemek işi emlemek,"İlaç sürmek, ilaç vermek" emlik,Emme döneminde olan çocuk emme,Emmek işi emme basma tulumba,"Hem çeken hem de ileten tulumba, alavere tulumbası" emmeç,Aspiratör emdiği (helal) süt haram olmak,herhangi bir isteğinin yapılmamasından sonra ilenmek emdiği sütü burnundan getirmek,birisine çok sıkıntı çektirmek emmek,"Dudak, dil ve soluk yardımıyla bir şeyi içine çekmek, somurmak" emmi,Amca "emmim dayım kesem, elimi soksam yesem","`bir kimsenin rahatça harcayabileceği para, başkalarının verdiği değil kendisinin kazandığı paradır` anlamında kullanılan bir söz" emmi oğlu,Amca oğlu emniyet,Güvenlik emniyet altına almak,korumak emniyet etmek,güvenmek emniyet vermek,güven vermek emniyet amiri,İlçenin genel güvenliğinden kaymakama karşı sorumlu olan görevli emniyet durağı,Su altına dalan kişilerin vurgun yememesi için su yüzüne çıkış mesafesinde sağlık yönünden güvenli bölge emniyet düğmesi,"Patlayıcı ve yanıcı aletlerin güvenle kullanılmasına yardımcı olan, kullanıldığı zaman açık, kullanılmadığında da kapalı tutulan düğme" emniyet kemeri,"Uçak, otomobil vb.nde güvenlik için bele takılan kemer" emniyet kilidi,"Kapı, kasa vb.nde güvenliği sağlayan kilit" emniyetli,"İnanılır, güvenilir" emniyet pimi,Ateşli silahlarda güvenli kullanımı sağlayan pim emniyetsiz,"İnanılmaz, güvenilmez" emniyetsizlik,Güvensizlik emniyet supabı,Makinelerde güvenli kullanımı sağlayan alet emperyalist,"Emperyalizm yanlısı olan, yayılmacı, yayılımcı" emperyalizm,"Bir milletin sömürü temeline dayanarak başka bir milleti siyasi ve ekonomik egemenliği altına alıp yayılması veya yayılmayı istemesi, yayılmacılık, yayılımcılık, emperyalistlik" empoze,`Dayatmak` anlamındaki empoze etmek birleşik fiilinde geçen bir söz empresyonist,İzlenimci empresyonizm,İzlenimcilik emprezaryo,Bir sanatçının çalışma programlarını ve anlaşmalarını belli bir yüzde karşılığında düzenleyen kimse emprime,Değişik renkte boya kullanılarak kumaş üzerine desen ve zemin basma işlemi emraz,Hastalıklar emre muharrer senet,Bono emretme,Emretmek işi emretti patrik efendi,birinin yersiz bir buyruğuna karşı kullanılan bir söz emretmek,"Buyurmak, emir vermek" emreyleme,Emreylemek işi emreylemek,"Buyurmak, emretmek" emrihak,Ölüm emrihak vaki olmak,ölmek emrivaki,Oldubitti emrivaki yapmak,oldubittiye getirmek emsal,"Benzer, eş, denk" emsal olmak,örnek olmak emsal oluşturmak,örnek oluşturmak emsal vermek,örnek vermek emsalsiz,"Eşsiz, eşi benzeri olmayan, bir benzeri daha bulunmayan" emsalsizlik,Emsalsiz olma durumu emtia,Mal emval,"Mallar, para ile alınan şeyler" emzik,Süt çocuklarını oyalamak için ağızlarına verilen kauçuk meme emzik borusu,Doğrudan doğruya sobaya takılan dirsek boru emzikli,Emziği olan emziksiz,Emziği olmayan emzirilme,Emzirilmek işi emzirilmek,Çocuğa meme verilmek emziriş,Emzirme işi emzirme,Emzirmek işi emzirmek,"Kadın veya dişi hayvan, memesindeki sütü yavruya vermek" emzirtme,Emzirtmek işi emzirtmek,Emzirme işini yaptırmak en,"Bir yüzeyde boy sayılan iki kenar arasındaki uzaklık, genişlik, boy, uzunluk karşıtı" en,"Hayvanlara veya eşyaya vurulan damga, işaret" en kötü günümüz böyle olsun,"mutlu, neşeli ve varlıklı olunduğunda söylenen bir söz" en,Başına geldiği sıfatların üstün derecede olduğunu gösteren kelime enam,Yaratılmış bütün canlılar enayi,"Fazla bön, avanak, et kafalı, budala" enayice,"Enayiye yakışır bir biçimde, enayicesine" enayicesine,Enayice enayi dümbeleği,Çok enayi enayileşme,Enayileşmek durumu enayileşmek,Enayi durumuna düşmek enayiliğine doyma!,iyi niyetle yaptığı bir davranış sonunda zarar gören kimseye söylenen bir söz enayilik etmek,enayi gibi davranmak enayilik,Enayi olma durumu enberi,"Bir gök cisminin yörüngesi boyunca, etrafında dolandığı merkezî cisme en yakın olduğu nokta" enbiya,"Nebiler, kendilerine kitap indirilmemiş peygamberler" encam,"Son, işin sonu" encümen,Alt kurul endam,"Vücut, beden, boy bos" endam aynası,İnsanı boyunca gösteren ayna endamlı,"Boylu, boyu bosu yerinde" endamsız,"Boyu bosu yerinde olmayan, kısa, çelimsiz" endaze,65 santimetrelik uzunluk ölçüsü endazeyi kaçırmak,"fazla abartmak, ölçüyü kaçırmak" endazeyi şaşırmak,"ne yapacağına bir türlü karar verememek, telaşlanmak" endazeleme,Endazelemek işi endazelemek,Endaze ile ölçmek endazesiz,Ölçüsüz endeks,Dizin endeksleme,Endekslemek işi endekslemek,Endekse bağlamak endekslenme,Endekslenmek işi endekslenmek,Endekse bağlanmak endeksli,Endekse bağlanmış endemik,"Sadece bir bölgede yetişen veya yaşayan (bitki, hayvan)" ender,"Çok az, çok seyrek" enderun,Saraylarda harem ve hazine dairelerinin bulunduğu yer enderunlu,Enderunda eğitim görmüş olan endirekt,Dolaylı endişeye düşmek,"tasaya kapılmak, kaygılanmak" endişe,"Tasa, kaygı" endişe etmek,"tasalanmak, kaygılanmak" endişelenme,Endişelenmek işi endişelenmek,"Tasalanmak, kaygılanmak" endişeli,"Endişesi olan, kaygılı, tasalı" endişesiz,Endişesi olmayan endişesizlik,Endişesiz olma durumu endoderm,İç deri endogami,İç evlilik endokrin,İç salgı endokrinoloji,İç salgı bilimi Endonezyalı,Endonezya halkından veya bu halkın soyundan olan kimse endoskop,"İnsan vücudunun herhangi bir boşluğunu, muayeneyi kolaylaştırmak için aydınlatıp görünür duruma getiren alet, içgöreç" endoskopi,"İnsan vücudunda, organ veya kovuk içlerinin endoskopla muayenesi, iç görüm" endotermik,Isıalan endüksiyon,Tümevarım endüstri,Sanayi endüstrileşme,"Endüstrileşmek işi, sanayileşme" endüstrileşmek,Sanayileşmek endüstriyalizm,Sanayicilik endüstriyel,Sınai enek,"Enenmiş, burulmuş, erkekliği giderilmiş" eneme,Enemek işi enemek,İğdiş etmek enenme,Enenmek işi enenmek,"Eneme işi yapılmak, erkekliği giderilmek" enerji,"Maddede var olan ve ısı, ışık biçiminde ortaya çıkan güç, erke" enerjik,Enerji ile ilgili enerjiklik,Enerjik olma durumu enez,"Hantal, vurdumduymaz" enfarktüs,Bir organı besleyen bir atardamarın tıkanması sonucu gelişen doku ölümü enfeksiyon,"Organizmada hastalığa yol açan mikrop, virüs, parazit vb. etkenlerin genel veya yerel gelişmesi, yayılması" enfes,"Çok güzel, en güzel" enfiye,"Kurutulmuş tütünden yapılan ve burna çekilen keyif verici, aksırtıcı toz, burun otu" enfiye çekmek,keyiflenmek amacıyla çürütülmüş tütünden yapılan tozu burna nefes yoluyla almak enflasyon,Para şişkinliği enflüanza,Grip enformasyon,"Danışma, tanıtma" enfraruj,Kızılötesi enfrastrüktür,Altyapı enfüsi,Öznel engebe,"Deprem, rüzgâr, sel vb. iç ve dış etmenlerin etkisiyle oluşan yayla, ova, koyak, çukur, dağ vb. biçimlerin bütünü, yer biçimleri, yüzey şekilleri, engebelik, arıza, avarız" engebeli,"Engebesi olan, engebesi çok olan, arızalı" engebelik,Engebe engebesiz,"Engebesi olmayan, arızasız" engel,"Bir şeyin gerçekleşmesini önleyen sebep, mâni, mahzur, müşkül, pürüz, mânia, handikap, ket" engel çıkarmak,bir işin yapılmasını zorlaştırmak engel olmak,"önlemek, geciktirmek" engel tanımamak,her türlü zorluğa karşın başarılı olmak engel balığı,Uskumru cinsinden küçük balık engelleme,Engellemek işi engellemek,Bir şeyin gerçekleşmesini veya yapılmasını önlemek engellenme,Engellenmek işi engellenmek,Engel olunmak engelleyiş,Engelleme işi engelli,"Engeli olan, mânialı" engelli koşu,"Belirli aralıklarla konmuş, değişik yükseklikteki on çitli engelin üzerinden aşılarak sürdürülen koşu" engel sınavı,Yönetmeliklerde belirtilen özürleri nedeniyle herhangi bir sınava zamanında giremeyen öğrenciler için açılan sınav engelsiz,"Engeli olmayan, mâniasız" engerek,"Engerekgillerden, başı üç köşeli, rengi siyah veya siyaha yakın, taşlık ve güneşli yerlerde yaşayan zehirli bir yılan (Vipera aspis)" engerekgiller,Örneği engerek olan zehirli yılanlar familyası engerek otu,"Hodangillerden, türleri süs bitkisi olarak yetiştirilen, yaprakları sert tüylü bir ot (Echium vulgare)" engin,"Ucu bucağı görünmeyecek kadar geniş, çok geniş, vâsi" engin,Değer ve fiyatı düşük olan engin dallardan murt yememek,"yükseklerden uçmak, burnu büyük olmak" enginar,"Birleşikgillerden çok yıllık, dikenli bitki (Cynara scolymus)" enginleşme,Enginleşmek durumu enginleşmek,Engin bir durum almak enginlik,Engin olma durumu engizisyon,"Orta Çağda, Katoliklerde katı din inançlarına karşı gelenleri cezalandırmak için kurulan kilise mahkemelerinin adı" enik,"Kedi, köpek vb. çok memeli hayvanların yavrusu" enikleme,Eniklemek işi eniklemek,"Kedi, köpek vb. doğurmak" enikonu,"İyiden iyiye, iyice, oldukça" enine boyuna,"Gösterişli, iri yarı" enir,Bir tür yaban mersini enişte,Bir kimsenin kız kardeşinin veya kadın hısımlarından birinin kocası enjeksiyon,"Vücutta damar, doku, kanal veya boşluk içine enjektör aracılığıyla sıvı veya ilaç verme, zerk etme" enjeksiyoncu,Enjeksiyon yapan kimse enjektör,"Silindir ve pistondan oluşan ve ucuna iğne takılabilen, sıvı maddeleri vermek veya çekmek için kullanılan tıbbi araç, şırınga" enkaz,"Yıkıntı, döküntü, çöküntü" enlem,"Yer yuvarlağı üzerinde herhangi bir noktadan geçen paralel ile Ekvator arasındaki yay parçasının açısal değeri, arz derecesi" enlem dairesi,"Aynı enlemdeki noktaların oluşturduğu Ekvator'a paralel daire, arz dairesi" enlemesine,Eni boyuna göre daha fazla olarak enli,"Eni büyük olan, geniş" enlice,Eni biraz geniş enlilik,Enli olma durumu enöte,"Bir gök cisminin yörüngesi boyunca, etrafında dolandığı merkezî cisme en uzak olduğu nokta" ense,Boynun arkası ense kulak yerinde olmak,iri yarı olmak ense yapmak,hiçbir iş yapmadan yan gelip yatmak ensesinde boza pişirmek,"ısıtmak, kızgın duruma getirmek" ensesine binmek,birine bir işi yaptırmak için sürekli baskı altında bulundurmak ensesine yapışmak,yakalayıp sıkıştırmak enseyi karartmak,"ümitsizliğe kapılmak, karamsarlığa düşmek" ense çukuru,Ensede boyun hizasında bulunan çukurluk ense kökü,Ensenin gövde ile birleştiği yer enseleme,Enselemek işi enselemek,Kaçan veya saklanan birini yakalamak enselenme,Enselenmek işi enselenmek,"Yakalanmak, ele geçirilmek" ensesi kalın,"Güçlü, istediğini yapabilen, sözü geçer (kimse)" ensiz,"Eni küçük olan, dar" ensizlik,Ensiz olma durumu enstantane,Işıklama süresi saniyenin 1/25'i veya daha kısa olan hızlı bir hareketi çekme yöntemi enstantane fotoğraf,Enstantane enstitü,Bir üniversiteye bağlı veya bağımsız bir kuruluş olarak genellikle araştırma yapan ve bazı durumlarda öğretime de yer veren eğitim kurumu enstrüman,Çalgı enstrümantal,"Çalgısal, sözsüz" enstrümantalizm,Araççılık enstrümantal müzik,Yalnız çalgılar için hazırlanmış müzik insülin,"Pankreas tarafından salgılanan, kan şekeri düzeyini ayarlayan, birçok hücre için büyüme faktörü olarak görev yapan, protein yapılı bir hormon" entari,Genellikle tek parçalı kadın giyeceği entarilik,Entari yapılmaya uygun (kumaş) entegrasyon,Bütünleşme entegre,Bütünleşmiş entegre olmak,bütünleşmek entel,Entelektüel olmaya özenen ancak bunun için gerekli olan niteliği kazanmamış (kimse) entel takılmak,"bir süre entel gibi yaşamaya, onların yaptıklarını yapmaya çalışmak" entelekt,Anlık entelektüalizm,Anlıkçılık entelektüel,Aydın entelektüellik,Entelektüel olma entelekya,"Aristo'ya göre, her varlığın erişmeye yöneldiği olgunluk durumu" enteresan,"İlgi çekici, ilginç" enteresanlık,"Enteresan olma durumu, ilginçlik" enternasyonal,Uluslararası enternasyonalci,Uluslararasıcı enternasyonalcilik,Uluslararasıcılık enternasyonalizm,Uluslararasıcılık enterne,`Gözaltına almak` anlamındaki enterne etmek birleşik fiilinde geçen bir söz entertip,Basımcılıkta harfleri satır olarak dizen ve döken dizgi makinesi entimem,"Bir veya birden çok öncülü, önceden bilindiği varsayılarak kaldırılmış olan tasımsal çıkarım" entipüften,Değeri olmayan entomoloji,Böcek bilimi entomolojist,Böcek bilimci entrika çevirmek,"entrika ile amacına ermeye çalışmak, dolap çevirmek" entrika,"Bir işi sağlamak veya bozmak için girişilen gizli çalışma, oyun, dolap, düzen, dalavere, desise, hile, dek (II)" entrikaya kurban gitmek,"hileli, dalavereli bir iş sonunda zarara uğramak" entrikacı,Düzenci entrikacılık,Entrikacı olma durumu enva,"Türler, çeşitler" envaiçeşit,Envaitürlü envaiçeşitli,Envaitürlü envaitürlü,"Çok değişik türleri olan, çeşitli çeşitli, türlü türlü, envaiçeşit, envaiçeşitli" envanter,"Bir ticaret kuruluşunun para, mal ve diğer varlıklarıyla genel olarak borçlu ve alacaklı durumlarını, nicelikleri ve değerleriyle ayrıntılı olarak gösterme" envestisman,Yatırım enzim,"Bir kimyasal tepkimeyi gerçekleştiren ve onu hızlandıran, çoğunlukla protein yapısında olan organik madde" eosen,"Üçüncü Çağın, memelilerin oluştuğu dönemi" epe,Delici kılıç epey,"Az denmeyecek kadar, oldukça, hayli, epeyi, epeyce, epeyice" epeyce,Epey epeyi,Epey epidemi,Salgın epidemiyoloji,Salgın hastalıkları inceleyen hekimlik dalı epiderm,Üst deri epifit,Üst bitken epigenez,Sıralı oluş epigrafi,Yazıt bilimi epigram,Her türlü konuda yapılmış kısa manzume epik,Destansı epikerem,Önertilerinin biri veya her ikisi kanıtıyla birlikte ileri sürülen tasım Epikurosçu,Epikürcü Epikurosçuluk,Epikürcülük Epikürcü,"Epikuros'un kurduğu felsefe akımını benimseyen, Epikürcülük yanlısı olan, Epikurosçu" Epikürcülük,"Hazlara ve mutluluğa yönelik bir hayatın hedef edinilmesini ileri süren öğreti, Epikurosçuluk" epilog,Son söz epistemoloji,Bilgi kuramı epitel,"Tek veya çok hücreden oluşan, vücudun bütün dış ve iç yüzeylerini kaplayan doku, epitelyum" epitelyum,Epitel epizot,Bir romandaki veya hikâyedeki olay epope,Destan eprime,Eprimek işi eprimek,"Bozulmak, ekşiyip çürümek" epsilon,Yunan alfabesinin beşinci harfi (e) Er,Erbiyum elementinin simgesi "erine göre bağla başını, tencerene göre kaynat aşını",`davranışlarını içinde bulunduğun koşullara uydur` anlamında kullanılan bir söz erim er olsun da yerim çalı dibi olsun,"`kadının kocasının fakir olması önemli değildir, yeter ki aile sorumluluklarını yerine getirsin` anlamında kullanılan bir söz" ere gitmek (veya varmak),kadın veya kız evlenmek ere vermek,kızı evlendirmek er olan ekmeğini taştan çıkarır,`azimli kimse geçim yolunu bulmak için en güç işlerle bile uğraşmaktan yılmaz` anlamında kullanılan bir söz "er kocar, gönül kocamaz","`kişi ihtiyarlar ama gönlü taze kalır, sevgisi eksilmez` anlamında kullanılan bir söz" er,Erkek er oyunu üçe kadar,`birinci ve ikinci denemede başarılamayan iş için son kez üçüncü deneme yapılmalıdır` anlamında kullanılan bir söz er lokması er kursağında kalmaz,"`insan, gördüğü iyiliği karşılıksız bırakmaz` anlamında kullanılan bir söz" er,Erken eradikasyon,Yok etme erat,"Er, onbaşı ve çavuşlara verilen genel ad" erbain,Rumi takvimde 22 Aralık'tan 31 Ocak gününe kadar süren kırk günlük kış dönemi erbap,"Bir işten anlayan, bir işi iyi yapan kimse" erbaş,İhtiyaçları devletçe karşılanan onbaşı ve çavuş rütbesindeki asker erbaşlık,Erbaş olma durumu er bezi,"Erkeklik hormonunu oluşturan erkek cinsiyet bezi, yumurta, husye, haya, testis" erbin,"Erbiyum oksit (Er2O3) veya erbiyum hidroksit, Er(OH)2" erbiyum,"Atom numarası 68, atom ağırlığı 167,2 olan, tabiatta çok az bulunan, uygulama alanı olmayan bir element (simgesi Er)" erce,"Er gibi, ere yakışır bir biçimde" ercecik,Erkenden erdem,"Ahlakın övdüğü iyi olma, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk vb. niteliklerin genel adı, fazilet" erdemli,"Erdemi olan, faziletli, faziletkâr" erdemlilik,"Erdemli olma durumu, faziletlilik" erdemsiz,"Erdemi olmayan, faziletsiz" erdemsizlik,"Erdemsiz olma durumu, faziletsizlik" erden,Bakire erdenlik,Kızlık erdirme,Erdirmek işi erdirmek,"Ermesini sağlamak, ermesine yol açmak" erdişi,"Hem erkek hem dişi gametleri bulunan (birey), erselik, hünsa, hermafrodit" erdişilik,"Erdişi olma durumu, erseliklik" erek,"Gerçekleştirmek için tasarlanan ve erişmek istenilen şey, amaç, gaye, maksat, hedef" erek bilimi,"Evreni ereklerle araçlar arasında bir ilişkiler dizgesi olarak gören öğreti, teleoloji" erekçilik,"Her şeyin bir erekle belirlendiğini, bir ereğe yöneldiğini, her şeyin bir ereklik yasasına göre olup bittiğini benimseyen görüş, finalizm" ereklilik,Bir erekle belirlenmiş olma veya bir ereğe yönelmiş olma durumu ereksel,Erek niteliğinde olan ereksel neden,Temelde bulunan erek veya varılmak istenen ereğe götüren sebep eren,Ermiş erenlerin sağı solu (belli) olmaz,ne zaman ne yapacağı belli olmayan kimseler için kullanılan söz Erendiz,Jüpiter erg,"CGS sisteminde, uygulama noktasını, kuvvet yönünde 1 santimetre hareket ettiren 1 dinlik kuvvetin yaptığı işe eşit olan iş birimi: Bir kilogrammetre 981 x 105 erge eşittir" erg,Büyük Sahra'da kumullarla örtülü bölge erganun,Org er geç,"Erken veya geç, her ne vakit olsa, sonunda, önünde sonunda" ergene karı boşamak kolay,`bir işin içinde olmayanlar o işteki güçlükleri küçümserler` anlamında kullanılan bir söz ergen,"Döl verebilecek duruma gelmiş olan, erin, yeni yetme, akil baliğ, baliğ" "ergen gözüyle kız alma, gece gözüyle bez alma","`insan hiçbir şeyi incelemeden, gözü kapalı biçimde almamalıdır` anlamında kullanılan bir söz" ergen olmak,evlenecek çağa girmek ergene,Maden yeri ergenleşme,"Ergenleşmek durumu, büluğ" ergenleşmek,"Döl verebilecek erişkin duruma gelmiş olmak, erinleşmek, akil baliğ olmak, büluğa ermek" ergenlik,"Cinsel organların fizyolojik gelişmesiyle başlayan, büluğa ermişlikle yetişkinlik arasındaki dönem, yeni yetmelik, ergenlik çağı" ergi,"İyi bir şeye erişme durumu, mazhariyet" ergilik,Ergi durumu ergime,"Ergimek işi, zeveban" ergime ısısı,Bir katının sıvı durumuna geçmesi için verilmesi gereken ısı ergimek,"Sıcaklığı artırılmak yoluyla bir cisim katı durumdan sıvı duruma geçmek, zeveban etmek" ergime noktası,Bir katının sıvı duruma geçmeye başladığı ve tamamen sıvılaştığı durum arasındaki sıcaklık derecesi veya aralığı ergime yasası,Ergime kurallarının değişmez oluşumu ergimiş maden,Sıvı duruma gelmiş maden ergin,"Olmuş, yetişmiş, kemale ermiş" erginleme,Erginlemek işi erginlemek,Birini bir konu üzerinde aydınlatıp onu gerekli temel bilgi ve becerilerle donatarak ergin ve yetişmiş kılmak erginlenme,Erginlenmek işi erginlenmek,Ergin duruma gelmek erginleşme,Erginleşmek işi erginleşmek,"Ergin bir duruma gelmek, reşit olmak" erginlik,"Ergin olma durumu, kemal, rüşt, reşitlik" ergitme,Ergitmek işi ergitmek,"Ergimesini sağlamak, ergimesine yol açmak" ergonomi,İş bilimi erguvan,"Baklagillerden, eflatunla kırmızı arası renkte çiçek açan, güzel bir süs ağacı, deliboynuz (Cercis siliquastrum)" erguvangiller,Almaşık yapraklı ağaç familyası erguvani,Erguvan rengi ergürmek,"Ulaştırmak, eriştirmek" erigen,Çabuk eriyip dağılan erik,"Gülgillerden, beyaz çiçekli bir ağaç (Prunus domestica)" erika,Süpürge otu erik hoşafı,"Kurutulmuş erik, şeker ve suyun kaynatılması ile yapılan hoşaf" erik kompostosu,"Yaş erik, şeker ve suyun kaynatılması ile yapılan komposto" eriklik,Erik yetiştirilen bahçe erik marmeladı,Şeker karıştırılarak pişirilmiş erik ezmesi erik pestili,Eriğin kaynatılması ve yufka biçiminde kurutulması ile hazırlanan pestil erik rakısı,Erik suyunun damıtılmasıyla elde edilen bir rakı türü erik reçeli,Eriğin şeker ile kaynatılması sonucu yapılan reçeli eril,"Bazı dillerde erkek cinsten sayılan (kelime), müzekker" erillik,"Eril olma durumu, müzekkerlik" erim,"Bir şeyin erebileceği uzaklık, menzil" erim,Muştu erime,Erimek işi erimek,Katı cisim sıvı içine karışarak sıvı durumuna geçmek eriyip bitmek,üzüntü ve sıkıntıdan çok zayıflamak eriyip gitmek,yok olmak erim erim,"`Zayıflamak, güçsüz bir duruma gelmek` anlamlarındaki erim erim erimek sözünde geçer" erin,Ergen erincek,"Tembel, üşenen" erinç,"Hiçbir eksiği, üzüntüsü ve acısı olmama durumu, dirlik, rahat, huzur" erinçli,"Erinci olan, huzurlu, rahat" erinçsiz,"Erinci olmayan, tasalı, huzursuz, rahatsız" erinlik,"Erin olma durumu, büluğ" erinme,Erinmek işi erinenin oğlu kızı olmamış,"`bir şeyi elde etmek için çalışmalı, tembel tembel oturmamalıdır` anlamında kullanılan bir söz" erinmek,Üşenmek erirlik,Eriyebilme niteliği veya derecesi eristik,Didişim eriş,Erme işi erişilme,Erişilmek işi erişilmek,"Erişme işi yapılmak, ulaşılmak, yetişilmek" erişim,Erişme işi erişkin,"Beden gelişimi tamamlanmış olan, kâhil" erişkinlik,"Erişkin olma durumu, olgunluk, kâhillik" erişme,Erişmek işi erişmek,"Varılması zamana, emeğe bağlı olan veya uzakta bulunan bir amaca varmak, ulaşmak" erişte,İnce ince kesilip kurutulan hamur eriştirme,Eriştirmek işi eriştirmek,Erişmesini sağlamak eriten,İçinde katı bir madde eriyebilen veya katı bir maddeyi eritebilen (sıvı) eritici,"Bir başka maddeyi eriten, çözündüren cisim" eritilme,Eritilmek işi eritilmek,Eritme işi yapılmak eritiş,Eritme işi eritme,Eritmek işi eritmek,"Erimesini sağlamak, erimesine yol açmak" eritme peynir,Sert peynirlerin eritilip bazen baharat katılmasıyla elde edilen bir peynir türü eritrosit,Alyuvar eriyik,"İçindeki katı madde erimiş bulunan sıvı, mahlul, solüsyon" eriyiş,Erime işi erk,"Bir işi yapabilme gücü, kudret, iktidar" erkân,"Bir topluluğun ileri gelenleri, büyükler, üstler" erkân göstermek,yolunu yordamını öğretmek erkânıharbiyeiumumiye,Genelkurmay erkânıharp,Kurmay erkânıharplik,Erkânıharp olma durumu erkân kürkü,Padişahın vezirlerine giydirdiği kürk erke,Enerji erkeç,"İğdiş edilmiş, üç yaşından büyük erkek keçi" erkeçsakalı,Keçisakalı erkek,"Yetişkin adam, bay, er kişi" erkek arslan arslan da dişi arslan arslan değil mi?,`güçlülük ve yüreklilik yalnızca erkeklerde değil kadınlarda da vardır` anlamında kullanılan bir söz erkek gibi,"erkeğe yakışır, erkeğe benzer" erkek koyun kasap dükkânına yaraşır,"`miskin erkek, yaşamaya layık değildir` anlamında kullanılan bir söz" erkek olmak,kadınken cinsiyet değiştirmek "erkek sel, kadın göl","`erkek, parayı bilinçsizce harcama eğiliminde olsa bile kadın buna meydan vermemeli, tutumlu olmalıdır` anlamında kullanılan bir söz" erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer,"`kendini bir erkeğe beğendirmek isteyen kadın, ona güzel yemekler hazırlamalıdır` anlamında kullanılan bir söz" erkek anahtar,Dişi yuvaya giren anahtar erkek bakır,"Kolay ısınıp geç soğuyan, sert bir bakır türü" erkekçe,"Erkek gibi, erkeğe yakışır bir biçimde, yiğitçe, mertçe" erkekçil,Erkeğe düşkün erkek demir,Bir tür sert demir erkek erkeğe,Yalnız erkekler arasında erkek fiş,Prize sokulan bacaklı elektrik fişi erkeklenme,Erkeklenmek işi erkeklenmek,Kabadayılık gösterisinde bulunmak erkekler hamamı,İçinde sadece erkeklerin yıkandığı veya erkeklere ayrılmış hamam erkekleşme,Erkekleşmek işi erkekleşmek,Çocukluk çağından çıkıp erkeklik çağına girmek erkekli,Erkeği olan erkekliği kesilmek,erkek fizyolojik görevini yerine getirememek erkeklik,Erkek olma durumu erkekliğe sığmamak,"mertliğe, yiğitliğe yakışmamak" erkeklik taslamak,"kendini erkek gibi göstermek, erkekçe davranışta bulunmak, kabadayıca davranmak" erkeklik sende kalsın!,"`karşısındakinin yakışıksız davranışına uyup da tatsızlık çıkarma, efendice davran!` anlamında kullanılan bir söz" erkeklik öldü mü?,"`haksızlığa karşı koymak, mertlik göstermek gerekiyor` anlamında kullanılan bir söz" erkekliğine yedirememek,"mertliğe, yiğitliğe yakıştıramamak" erkekli kadınlı,Kadın erkek hep bir arada yapılan erkeklik organı,"Erkeğin çiftleşme organı, kamış, sik, zeker, penis, fallus" erkek organ,"Bitkilerde taç yaprakların çevrelediği, döllenmeyi sağlayan tek veya birçoğu bir arada bulunan organ" erkeksi,"Erkeği andıran, erkeğe benzeyen, erkek gibi, erkeğimsi, maskulen" erkeksilik,Erkeksi olma durumu erkeksiz,Erkeği bulunmayan erkek terzisi,Erkek elbisesi diken terzi erken,"Vaktinden önce, alışılan zamandan önce, er, geç karşıtı" "erken kalkan yol alır, er evlenen döl alır",`yapacakları işlere erken başlayanlar kazançlı çıkarlar` anlamında kullanılan bir söz "erken kalktım işime, şeker kattım aşıma",`işine sabahleyin erken başlayan kimse başarı elde eder` anlamında kullanılan bir söz erken bunama,Yaşlanmaya bağlı olmaksızın beyin hücrelerinde yozlaşma sonucu ortaya çıkan ilerleyici bellek zayıflığı erkence,Oldukça erken erkenci,Erken davranan (kimse) erkenden,"Erken olarak, çok erken, ercecik" erkete,Gözetleme erketeci,Gözetleyici erketecilik etmek,gözetlemek erketecilik,Gözetleyicilik erketelik yapmak,gözetlemek erketelik,Gözetleyicilik erkin,"Hiçbir şarta bağlı olmayan, istediği gibi davranabilen, serbest" erkinci,Liberal erkincilik,"Bireyin özgürlüğünü ve ekonomik güçler arasında hür yarışmayı savunan, bireyler, sınıflar ve uluslararasındaki ekonomik ilişkilere devletin karışmamasını isteyen öğreti, liberalizm, devletçilik, toplumculuk karşıtı" erkinlik,"Erkin olma durumu, serbestlik" erkli,"Bir şeyi yapmaya, başarmaya gücü yeten, nüfuzlu, muktedir, kadir" erklilik,"Erkli olma durumu, muktedirlik, nüfuzluluk" erksizlik,Başsızlık erlik,"Erkeklik, yiğitlik" erme,Ermek işi ermek,Erişmek "erdiğine erer, ermediğine taş atar",`amacına ulaşamadığında her türlü kötülüğü yapar` anlamında kullanılan bir söz Ermeni,Ermenistan'da ve dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan halk veya bu halktan olan kimse Ermeni gelini gibi kırıtmak,ağır veya yavaş hareket etmek Ermenice,"Hint-Avrupa dil ailesinden, Ermenilerin kullandığı dil, Ermeni dili" er meydanı,Güreş meydanı ermin,Kakım ermiş,"Dinî inançlara göre kendisinde olağanüstü manevi güç bulunan kişi, eren, evliya, veli" ermişlik,"Ermiş olma durumu, evliyalık, velilik" eroin,Morfinden kimyasal yolla elde edilen uyuşturucu bir madde eroinci,"Eroin bağımlısı kimse, eroinman" eroincilik,Eroinci olma durumu eroinman,Eroinci eroinmanlık,Eroinman olma durumu eros,Ruhsal çözümleme açısından cinsel eğilimler ve bundan doğan isteklerin tümü erosal,Erotik erosçu,"Roman, hikâye, heykel, resim vb. sanat eserlerinde aşk konusuna ve cinsel ilişkilere geniş yer veren sanatçı" erosçuluk,Erotizm erotik,"Cinsel duyumlar veya onlara bağlı olan duyumların uyandırdığı duygu ve coşkularla ilgili olan, kösnül, şehvani, şehevi, erosal" erotizm,"Cinsel duygu ve isteklerine çok düşkün olma durumu, kösnüllük, erosçuluk, şehvaniyet" erozyon,"Yer kabuğunu oluşturan kayaçların, başta akarsular olmak üzere türlü dış etmenlerle yıpratılıp yerinden koparılarak eritilmeleri veya bir yerden başka bir yere taşınması olayı, aşınma, aşınım, itikâl" erozyona uğramak,aşınmak erselik,Erdişi erseliklik,Erdişilik erseme,Ersemek durumu ersemek,Erkek istemek ersiz,Kocasız ersizlik,Kocasızlık er suyu,Meni erteleme,"Ertelemek işi, tehir, tecil, talik" ertelemek,"Sonraya bırakmak, tehir etmek, tecil etmek, talik etmek" erteleniş,Ertelenme işi ertelenme,Ertelenmek işi ertelenmek,Daha sonraki bir zamana bırakılmak erteleyiş,Erteleme işi ertesi,"Bir günün, haftanın, ayın, mevsimin, yılın ardından gelen (gün, hafta, ay, mevsim, yıl), ferdası" ervah,Ruhlar ervahına yuf olsun!,"`yazıklar olsun, Allah kahretsin!` anlamında kullanılan bir ilenme sözü" erzak,Uzun süre saklanabilen yiyeceklerin genel adı es geçmek,"üzerinde durmamak, boş vermek, önemsememek" es,Notada duraklama zamanı ve bunu gösteren işaretin adı esame,"Adlar, isimler" esamesi okunmamak,"kendisine değer verilmemek, adı anılmamak" esans,"Bitkilerden türlü yollarla çıkarılan veya kimyasal yöntemlerle yapılan, kokulu ve uçucu sıvı" esaret,"Kölelik, tutsaklık, esirlik" esarette kalmak,uzun süre esir olarak bulunmak esas,"Bir şeyin özünü oluşturan ana öge, temel" esasa bağlamak,belirli bir kurala dayandırmak esası olmamak,"gerçek olmamak, yalan olmak" esasına bakarsan,aslına bakarsan esas duruş,"Dimdik, kımıldamaksızın durma, esas vaziyet" esasen,"Başından, temelinden, kökeninden" esasi,Asal esaslandırma,Esaslandırmak işi esaslandırmak,"Esaslı duruma getirmek, sağlamlaştırmak" esaslanma,Esaslanmak işi esaslanmak,"Temeli sağlamlaşmak, temelleşmek" esaslı,"Köklü, geniş ölçüde etkili, güzel, doğru" esassız,"Sağlam bir temele dayanmayan, köksüz, asılsız" esas vaziyet,Esas duruş esas vaziyete geçmek,hazır ol durumunu almak esatir,"Tarih öncesi tanrılarının efsaneli serüvenlerini anlatan ve bir topluluğun duygularını, anlayışını ve özlemlerini göstermesi bakımından değeri olan hikâyeler, mitoloji" esatirî,"Esatirle ilgili, esatire ait" esbabımucibe,Gerekçe esbak,"Eski, geçmiş, önceki" esbap,"Sebepler, nedenler" esef,"Üzüntü, kaygı, tasa" esef olunmak,üzüntü duyulmak esef etmek,üzülmek eseflenme,Eseflenmek işi eseflenmek,Üzülmek esefli,"Üzüntülü, tasalı, kaygılı" eselemek beselemek,"Kandırmak için her türlü yola başvurmak, allem etmek kallem etmek" eseme,Mantık esen,"Ruhsal ve bedensel olarak sağlıklı, sıhhatli, salim" esen kalmak,"ruhsal ve bedensel olarak sağlıklı, sıhhatli olmak" esenleme,"Esenlemek işi, selam" esenlemek,Selamlamak esenleşme,"Esenleşmek işi, selamlaşma" esenleşmek,Selamlaşmak esenlik,"Esen olma durumu, sağlık, afiyet, sıhhat, selamet, hastalık karşıtı" esenlikli,Esenliği olan eser,"Emek sonucu ortaya konan ürün, yapıt" eser kalmamak,"hiçbir belirti, iz olmamak" esericedit kâğıdı,Esericedit eserme,Esermek işi esermek,"Bakmak, beslemek, yetiştirmek" esermek besermek,emek vererek ortaya çıkarmak esham,"Paylar, hisseler" esik,Çukur yer esim,Yelin esişi esin,"Etkilenme, çağrışım veya içe doğmayla akla gelen yaratıcı duygu, düşünce, ilham" esindirme,Esindirmek işi esindirmek,"Birinde esin uyandırmak, ilham etmek" esinleme,Esinlemek işi esinlemek,"Birine esin duymasını sağlamak, ilham vermek" esinlenme,Esinlenmek işi esinlenmek,"Bir şeyden ilham almak, içine doğmak, mülhem olmak" esinti,"Belli belirsiz hissedilen hafif yel, nefha" esintili,Esintisi olan esintisiz,Esintisi olmayan esir olmak,tutsak olmak esir etmek,tutsak durumuna getirmek esir yatmak,"savaşta düşman eline düşüp uzun süre tutsak kalmak, esarette kalmak" esir almak,tutsak etmek esir,Tutsak esir düşmek,tutsak olmak esir,"Atomlar arasındaki boşluğu ve bütün evreni doldurduğu varsayılan, ağırlığı olmayan, ısı ve ışığı ileten töz" esirci,Köle ve cariye alan ve satan kimse esircilik,Esircinin yaptığı iş esire,Dişi tutsak esirgeme,"Esirgemek işi, koruma, himaye, vikaye" esirgemek,"Korumak, himaye etmek, vikaye etmek" esirgememek,"feda etmekten çekinmemek, diriğ etmemek" esirgemezlik,Özveride bulunma esirgenme,Esirgenmek işi esirgenmek,Esirgeme işi yapılmak esirgeyici,"Koruyan, koruyucu" esirgeyiş,Esirgeme işi esirlik,"Esir olma durumu, tutsaklık, kölelik" esirme,Esirmek işi esirmek,Sarhoş olmak eskatologya,"İnsanın ve dünyanın sonunu, öbür dünyayı anlatmaya çalışan tanrı bilimi kolu" eski ağza yeni taam,turfanda bir şey yenilirken söylenen söz eskisi kadar (veya gibi),"eskiden olduğu gibi, eskiden olduğu biçimde" eski kulağı kesiklerden olmak,"görmüş geçirmiş, çok deneyimli olmak" eski köye yeni âdet getirmek,"alışılmamış, yadırganan bir yeniliği yapmaya kalkışmak" eski hayratı da berbat etmek,bir işi daha iyi bir duruma sokmaya çalışırken büsbütün bozmak eski hamam eski tas,"`hiçbir şeyi değişmemiş, eski durumunda kalmış` anlamında kullanılan bir söz" eskisini aratmamak,"yenisi eskisinin yerini doldurabilmek, yokluğunu sezdirmemek" eski düşman dost olmaz,"`birçok nedenin birbirini izlemesiyle sürüp gelmiş olan eski düşmanlık, dostluğa dönüştürülemez` anlamında kullanılan bir söz" "eski dost düşman olmaz, yenisinden vefa gelmez","`aralarında ufak tefek dargınlıklar olsa bile eski dostlar birbirlerine düşman olmazlar, yeni kazanılan dostlarla arada henüz sıkı bir bağ oluşmadığı için bu durum söz konusu değildir` anlamında kullanılan bir söz" eski defterleri kapatmak,eski olayları yeniden ele almamak eski defterleri yoklamak (veya karıştırmak),bir yarar umarak veya başka bir amaçla eski olayları yeniden ele almak eski çamlar bardak oldu,"`devir değişti, eski tutumların değeri kalmadı` anlamında kullanılan bir söz" eski kimliğine bürünmek,önceki düşüncelerine dönmek eskiye rağbet (veya itibar) olsaydı bitpazarına nur yağardı,`her şeyin yenisi sevilir` anlamında kullanılan bir söz eskisi olmayanın yenisi (veya acarı) olmaz,`yeni bir şey edinildiğinde eskisi hemen elden çıkarılmamalıdır` anlamında kullanılan bir söz eski,"Çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan, yeni karşıtı" eskice,"Biraz eski, çok yeni olmayan" eskici,Her türlü eski eşya alım satımıyla uğraşan kimse eskicilik,Eskicinin yaptığı iş Eski Çağ,Eski zamanlarda başlayıp yazının bulunuşuna kadar geçen süre eskiden,"Geçmiş zamanlarda, geçmiş çağlarda, geçmişte, mukaddema" Eski Dünya,"Avrupa, Asya ve Afrika'ya topluca verilen ad" eski eserler,"Eski toplulukların bilim, edebiyat, din ve güzel sanatına ilişkin her türlü ürünü veya kalıntısı, asarıatika" eski kafalı,Günün düşünce ve yaşayışına ayak uyduramayan (kimse) eski kafalılık,Eski kafalı olma durumu eski kurt,Mesleğinde uzmanlaşmış olan (kimse) eskileşme,Eskileşmek işi eskileşmek,Eskimek eskilik,"Eski olma durumu, antikite" eskime,Eskimek işi eskimek,"Eski duruma gelmek, köhnemek" Eskimo,Kuzey Kutbu'nda yaşayan toplulukların adı Eskimoca,Eskimo dili eski püskü,"Çok eski, iyice eski" Eskişehir taşı,Lüle taşı eskitilme,Eskitilmek işi eskitilmek,"Eskitme işi yapılmak, eski duruma getirilmek" eskitme,Eskitmek işi eskitmek,"Çok kullanarak eskimiş duruma getirmek, yıpratmak" eski toprak,Yaşlandığı hâlde dinç olan kimse eski tüfek,Herhangi bir işte eski ve deneyimli olan kimse eski yazı,"Türklerin İslamiyeti kabulünden sonra kullanmaya başladığı ve 1928 yılında Latin alfabesine dayalı yeni Türk harflerinin kabulüne kadar geçen dönemde benimsenmiş olan, Arap alfabesine dayalı yazı sistemi" eskiz,"Mimari eserler ve resim için çizimlerle yapılan ön çalışma, taslak" eskort,Koruma aracı eskrim,"Dürtücü kılıç, kesici kılıç ve delici kılıç adı verilen silahlarla yapılan spor, kılıç oyunu" eskrimci,"Eskrim yapan kimse, kılıç oyuncusu" eslaf,"Bizden öncekiler, geçmişler, ahlaf karşıtı" eslek,"Başkasının buyruk ve dileklerini yerine getiren, söz tutan, yumuşak başlı, itaatli, muti" esleme,Eslemek işi eslemek,"Önem vermek, aldırış etmek" esmayı üstüne sıçratmak,davranışlarıyla belayı üstüne çekmek esma,"Adlar, isimler" esmayıhüsna,"Allah'ın adları, esmayışerife" esmayışerife,Esmayıhüsna esme,Esmek işi esmek,"Hava bir yönden bir yöne akmak, rüzgâr olmak" esip gürlemek,"sinirli bir biçimde kızmak, bağırmak" esmer,Siyaha çalan buğday rengi "esmere al bağla, karşısına geç ağla",`esmer insana kırmızı renkli giysi yakışmaz` anlamında kullanılan bir söz esmer amber,Amber balığının bağırsaklarından çıkarılan amber esmerce,"Esmere yakın, biraz esmer olan" esmer küf,"Esmer küfler familyasının asalak hayata uyabilen örnek türü, özellikle arılarda öldürücü gelişmeler doğuran ilkel mantar (Mucor mucedo)" esmer küfler,Asalak yaşayışa uymuş türleri de bulunan yosunumsu mantarlar familyası esmerleşme,Esmerleşmek işi esmerleşmek,Esmer duruma gelmek esmerleştirme,Esmerleştirmek işi esmerleştirmek,Esmer duruma getirmek esmerlik,Esmer olma durumu esmer su yosunları,"Şeritleri bölmeli, renkleri esmer su yosunları" esna,"Bir işin yapıldığı an, sıra" esnaf,Küçük sermaye ve zanaat sahibi; artizan esnaf ağzı,Satıcıların müşteri çekmek için çarşı ve pazarda kullandıkları dil esnaflık,Esnaf olma durumu esnaf loncası,Herhangi bir meslek dalında esnafların kurduğu dernek esnasında,"Sırasında, olduğu anda" esnek,"Bir dış gücün etkisi altında uzama, kısalma, eğrilme vb. biçim değişikliklerine uğradıktan sonra, etkinin kalkmasıyla eski biçimini alabilme özelliğinde olan, elastik, elastiki" esnekleşme,Esnekleşmek durumu esnekleşmek,Esnek bir durum almak esnekleştirme,Esnekleştirmek işi esnekleştirmek,Esnek duruma getirmek esneklik,"Esnek olma durumu, elastikiyet" esneme,Esnemek işi esnemek,"Uykulu, sıkıntılı veya yorgunluk duyulan bir anda ağzı genişçe açarak soluk alıp vermek" esnetme,Esnetmek işi esnetmek,Esnemesine sebep olmak esneyiş,Esneme işi espas,Basımcılıkta bir kelimenin harflerini ayırmak için kullanılan harflerden daha kısa ve küçük metal çubuk espaslı,Espası olan Esperanto,"Polonyalı doktor L. Zamenhof tarafından bütün milletlerce kullanılmak için 1887'de hazırlanmış, dil bilgisi on altı kurala dayanan bir yapma dil" Esperantocu,Esperanto yanlısı esperi,Ava alıştırılamayan bir tür doğan espressivo,"Duygulu, içten" esprisi kalmamak,ilgi çekici olmaktan çıkmak espri,İnce söz espri yapmak,"nükteli, şakalı söz söylemek" espri patlatmak,"konuşma sırasında, beklenilmedik anda, ortama uygun hoş, nükteli veya ilginç söz söylemek" esprili,Esprisi olan espritüel,"Yerinde ve zamanında, güzel ve hoş karşılanan, ince anlamlı, düşündürücü söz söyleyen, nükte yapan (kimse)" esrar,"Gizler, sırlar" esrara dalmak,sırlara gömülmek esrar çekmek,esrar içmek esrar,"Hint kenevirinden çıkarılan ve kullanılacak miktara göre uyarıcı, sarhoş edici veya uyuşturucu etkileri olan bir madde" esrarcı,"Esrar yapan, satan veya esrar çeken kimse" esrarcılık,Esrarcının yaptığı iş esrarengiz,Gizemli esrarengizlik,Gizemlilik esrarkeş,"Esrar kullanmayı alışkanlık durumuna getiren kimse, keş(II)" esrarkeşlik,Esrarkeş olma durumu esrar kumkuması,Kim olduğu ve neler yaptığı bilinmeyen kimse esrarlı,"Gizli yönleri bulunan, ne olduğu anlaşılamayan, akıl erdirilemeyen, esrarengiz" esrarlı,İçinde esrar bulunan esrar otu,Hint keneviri esrar perdesi,Bir şeyin anlaşılmasını güçleştiren engel esrar tekkesi,Toplu ve gizli olarak esrar içilen yer esre,"Arap harfli metinlerde bir ünsüzün ı, i seslerinden biriyle okunacağını gösteren işaret, kesre" esrik,Sarhoş esrik devenin çulu eğri gerek,"`kişi, durumuna uygun davranmalıdır` anlamında kullanılan bir söz" esriklik,Sarhoş olma durumu esrime,Sarhoş olma işi esrimek,"Herhangi bir sebeple kendinden geçmek, gaşyolmak" esritme,Esritmek işi esritmek,"Sarhoş olmasına yol açmak, sarhoş etmek" essah,"Doğru, gerçek" estağfurullah,İncelik ve alçak gönüllülük göstermek üzere teşekkür edilen veya övülen bir kimsenin söylediği bir söz estamp,Oyma baskı estampaj,"Metal, tahta vb. üzerine resim basma, çoğaltma yöntemi" estek köstek,Falan filan estek köstek etmek,"oyalamak, yersiz bahaneler bulmak, işten kaçınmak" ester,Organik asitlerle alkollerin aralarından bir su molekülü ayrılması sonucunda verdikleri madde esterleşme,Oksijenli asitlerle alkollerin birleşerek ester oluşturması estet,"Sanatsal ürünler arasında güzeli en üstün, en yüce değer sayan kişi" estetik,"Sanatsal yaratının genel yasalarıyla sanatta ve hayatta güzelliğin kuramsal bilimi, güzel duyu, bedii, bediiyat" estetikçi,Estetikle uğraşan kimse estetikçilik,"Gerçeklik ve yarar kaygılarından sıyrılarak bir sanat veya felsefe konusunu salt güzelliği için sevme kuramı, güzel duyuculuk, estetizm" estetizm,Estetikçilik estirilme,Estirilmek işi estirilmek,Estirme işi yapılmak estirme,Estirmek işi estirmek,Esmesini sağlamak estomp,"Kara kalem resimde çizgiyi veya pastel boyasını yaymak için kullanılan, kendi üzerine sarılmış kâğıt veya deri" esvap,Giysi eş,"Birbirinin aynı olan veya birbirine çok benzeyen iki şeyden her biri, benzeri" eşi benzeri (veya manendi veya menendi) olmamak (veya bulunmamak veya yok),benzeri olmamak eş tutmak,talimde veya oyunda ikişer olmak için arkadaş seçmek eş adlı,Sesteş eş adlılık,Sesteşlik eş anlam,Sözler arasında anlam birliği olması durumu eş anlamlı,"Anlamları aynı veya birbirine çok yakın olan (kelimeler), anlamdaş, müradif, müteradif, sinonim" eş anlamlılık,"Eş anlamlı olma durumu, anlamdaşlık" eşantiyon,"Bir malın niteliğini belirtmek, özelliklerini göstermek amacıyla parasız verilen veya gönderilen mal" eşarp,Başörtüsü eş bacaklılar,"Denizlerde, karalarda ve tatlı sularda, başka hayvanların asalağı, asalakların ara konakçısı veya özgür olarak yaşayan kabuklular takımı" eş basınç,"Hava basınçları eşit olan yeryüzü noktalarını birleştirdiği varsayılan eğri, izobar, izobar eğrisi" eş basınçlı,Basıncı hep aynı kalan eş başkan,"Bir kurul, toplantı veya kongrenin başkanlığını yapanlardan her biri" eş biçim,"Başka bir şeyin biçim veya yapı bakımından aynısı olan şey, izomorf" eş biçimli,"Biçim, yapı bakımından birbirinin benzeri veya aynısı olan, izomorfik" eş biçimlilik,"Benzer yapıda olan maddeler arasındaki billurlaşma benzerliği, izomorfizm" eş cinsel,"Duygusal veya cinsel olarak kendi cinsine ilgi duyan kimse, homoseksüel" eş cinsellik,"Kendi cinsinden kimselerle cinsel ilişkide bulunma durumu, homoseksüellik" eş değer,"Değer yönünden birbirine eşit olan, muadil" eş değerli,Değerleri eşit olan eş değerlik,"Eş değer olma durumu, muadelet" eş deprem,Çeşitli yerlerde aynı hızla duyulmuş olan deprem eş dost,Tanıdıklar "eşeği düğüne çağırmışlar, ""ya su lazımdır ya odun"" demiş",bir işi yapmamak için bahane bulmayı anlatan bir söz eşeği sahibinin dediği yere bağla da varsın kurt yesin,"`sana emanet edilen bir işi sahibinin isteğine uygun olarak yap, kötü bir sonuç ortaya çıkarsa sen sorumlu olmazsın` anlamında kullanılan bir söz" eşeği yoldan çıkaran sıpanın oynaması,"`çocuklarının düzensiz davranışı, anne babayı rahatsız eder` anlamında kullanılan bir söz" eşeğini sağlam kazığa bağlamak,işini güven altına almak eşeğin kuyruğu gibi,"her zaman aynı durumda kalan, hiç değişikliğe uğramayan" "eşeğin kuyruğunu kalabalıkta kesme; kimi uzun der, kimi kısa",`kimseyi ilgilendirmeyen işleri kendi kendine karar verip yapmalısın` anlamında kullanılan bir söz eşeğin ölümü köpeğe ziyafettir (veya düğündür),`bir kişinin uğradığı zarar kimi zaman bir başkası için çıkar kaynağı olur` anlamında kullanılan bir söz eşeği dama çıkaran yine kendi indirir,"`yanlış yapan kimse, yanlışı yine kendisi düzeltir` anlamında kullanılan bir söz" eşekten düşmüşe (veya düşmüş karpuza) dönmek,"çok şaşırmak, donup kalmak" eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek (veya koymak),bir şeyi birinin aklına getirmek eşeğe gücü yetmeyip semerini dövmek,güçlü birine kızıp da ondan alamadığı hıncını çevresindekilerden çıkarmak eşek kuyruğu gibi ne uzar ne kısalır,"durumunda, çalışmasında hiçbir gelişme görülmeyen kimseler için kullanılan bir söz" eşeğe altın semer vursalar yine eşektir,"`insanlık değerinden yoksun kişi, kılık kıyafetle, makam ve mevkiyle değer kazanmaz` anlamında kullanılan bir söz" eşek sudan gelinceye kadar dövmek,adamakıllı dövmek eşek kulağı kesilmekle küheylan olmaz,`aslında niteliksiz olan bir şeye ne yapılsa değişmez` anlamında kullanılan bir söz "eşek hoşaftan ne anlar (suyunu içer, tanesini bırakır)","`bilgisiz, görgüsüz kimse ince, güzel şeylerin zevkine varamaz, değerini ölçemez` anlamında kullanılan bir söz" eşek kadar,"büyük, iri, aşırı derecede gelişmiş" eşek gibi,"kaba, düşüncesiz" eşek eşeği ödünç kaşır,"`çıkarcı, başkasına yardım ederken ileride onun da kendisine yardım edeceğini düşünür` anlamında kullanılan bir söz" eşek derisi gibi,derisi çok kalın eşek çamura çökerse sahibinden gayretlisi olmaz,"`bir kimsenin işi bozulduğunda, durumunu düzeltmek için en büyük çabayı kendisinin göstermesi gerekir` anlamında kullanılan bir söz" eşek bile bir düştüğü yere bir daha düşmez,"`aptal kişi bile başına gelen felaketten ders alır, o felakete yol açan şeylerden kendisini korur` anlamında kullanılan bir söz" "eşek at olmaz, ciğer et olmaz","`soysuz kişi soylu olmaz, bayağı şey üstün nitelik kazanmaz` anlamında kullanılan bir söz" eşek,"Atgillerden, uzun kulaklı binek ve hizmet hayvanı, merkep, karakaçan, uzun kulaklı (Equus asinus)" "eşeğe cilve yap demişler, çifte atmış","`kaba ve ahmak kişinin hoşa gitsin diye söylediği sözler ve yaptığı işler, kaba ve incitici olur` anlamında kullanılan bir söz" eşek kocamakla tavla başı olmaz,`anlayışsız kişi ne kadar yaşlanırsa yaşlansın baş olacak bir olgunluğa ulaşamaz` anlamında kullanılan bir söz eşek arısı,"Zar kanatlılar takımından, zehirli iğnesi olan bir tür iri yaban arısı (Vespa crabro)" eşekbaşı,"Yetkisi önemsenmeyen, gücünü gerektiği gibi göstermeyen kimse" eşek cenneti,Öbür dünya eşekçe,Kaba eşekçi,"Eşeklerle yük taşıyan veya insan gezdiren kimse, merkepçi" eşekçilik,"Eşekçinin yaptığı iş, merkepçilik" eşek davası,Bir dik üçgende hipotenüsün karesinin dik kenarların kareleri toplamına eşit olduğunu kanıtlayan teorem eşek dikeni,Kenger eşek hıyarı,İt hıyarı eşek inadı,"Söylediğinden veya yaptığından dönmeme, çok direnme" eşek kafalı,"Kalın kafalı, anlayışsız, kavrayışsız (kimse)" eşekkulağı,Karakafes eşekleşme,Eşekleşmek işi eşekleşmek,Çok anlayışsız ve kaba davranışlarda bulunmak eşeklik etmek,"anlayışsızlık etmek, kaba davranmak" eşeklik,Anlayışsızlık ve kaba davranış eşek marulu,Yabani marul eşek maydanozu,Maydanozgillerden iki yıllık otsu bir bitki (Anthriscus silvestris) eşek otu,Evliya otu eş eksenli,Eksen ölçüleri eşit olan (motor) eşek sıpası,Sövgü bildiren bir söz eşeksırtı,Beşikörtüsü eşek şakası,Başka birine yapılan ağır şaka eşelek,"Elma, armut, ayva vb. meyvelerin yenmeyen iç bölümü" eşeleme,Eşelemek işi eşelemek,"Toprak, kül gibi toz durumunda bulunan şeyleri hafifçe kazıp karıştırmak" eşelenme,Eşelenmek işi eşelenmek,Eşeleme işi yapılmak eşelmobil,Üretilen mal değerlerinin iniş çıkışına göre tespit edilen ücret ödeme düzeni eşey,Cinsiyet eşeyli,"Erkek veya dişi eşeyden birine sahip olan, diğer eşey olmadan üreyemeyen cinsliği olan" eşeylilik,Eşeyli canlının durumu eşeyli üreme,İki bireyin bir araya gelmesini gerekli kılan ve gametlerin birbirleriyle döllenmesini sağlayan üreme biçimi eşeysel,Cinsel eşeysiz,"Eşeyi olmayan, cinsliksiz" eşeysiz üreme,"Eşey hücreleri oluşturmaksızın, bölünme yoluyla çoğalma" eş güdüm,"Belli bir amaca ulaşmak için türlü işler arasında bağlantı, ilişki, düzen ve uyum sağlama, koordinasyon" eş güdümcü,"Türlü işler arasında düzen ve uyum sağlayan kimse, koordinatör" eş güdümlü,"Aralarında eş güdüm bulunan, koordine" eşhas,"Kişiler, şahıslar" eşiğine yüz sürmek,bir dilekte bulunmak için bir kişiye yalvarmaya gitmek eşiğini aşındırmak,işini yaptırmak için bir yere çok gidip gelmek eşik,Kapı boşluğunun alt yanında bulunan alçak basamak eşik (veya eşiğini) atlamak,herhangi bir konuyu doyasıya yaşayarak belli bir olgunluğa ulaşmak eşilme,Eşilmek işi eşilmek,Eşme işine konu olmak eşinme,Eşinmek işi eşinmek,"Hayvan, ayağıyla yeri kazmak" eşit,"Yapı, değer, boyut, nicelik ve nitelik bakımından birbirinden ne artık ne eksik olmayan (iki veya daha çok şey), müsavi" eşit çenetli,İki çenedi birbirine eşit olan (yumuşakça) eşitçi,Eşitçilik yanlısı olan eşitçilik,"İnsanların özellikle hukuk, siyaset ve ekonomi bakımlarından eşitliğini isteyen öğretilerin genel adı, müsavatçılık" eşitleme,Eşitlemek işi eşitlemek,Eşit duruma getirmek eşitlenme,Eşitlenmek işi eşitlenmek,Birbiriyle eşit duruma gelmek eşitleşme,Eşitleşmek işi eşitleşmek,Eşit duruma gelmek eşitleştirme,Eşitleştirmek işi eşitleştirmek,Eşit duruma getirmek eşitlik,"İki veya daha çok şeyin eşit olması durumu, denklik, müsavilik, müsavat, muadelet" eşitlik derecesi,"Kavramların `gibi, kadar` edatları ile karşılaştırılıp eşit ölçüde gösterilmesi" eşitlik eki,"Kelimeye `gibi, göre` anlamları katan -ce / -ce, -ça / -çe ekleri" eşitsiz,Eşit olmayan eşitsizlik,"İki veya daha çok şeyin eşit olmaması durumu, müsavatsızlık" eşkâl,Dıştan görünüş eş kanatlı,"Kabuklu bitler, yaprak bitleri ve ağustos böcekleri gibi bitki sağlığı yönünden çok önemli familyaları içine alan, zarsı kanatları bir boyda, hortumlu böcekler takımının bir alt takımı" eşkenar,Kenarları eşit olan eşkenar dörtgen,"Dört kenarı da birbirine eşit olan dörtgen, main" eşkenar üçgen,Üç kenarı da birbirine eşit olan üçgen eşkıya gibi,"yüzü, bakışları ve kılığı korkunç olan" eşkıya,"Dağda, kırda yol kesen hırsızlar, haydutlar" eşkıyalık,Eşkıya olma durumu eşkıyalık etmek,eşkıyaya yaraşır biçimde davranmak eşkin,Atın dörtnal ile tırıs arasındaki hızlı yürüyüşü eşkinci,Savaşa giden eyalet askeri eşkinli,Hızlı ve düzenli giden (at) eşkinsiz,Hızlı ve düzenli gitmeyen (at) eş koşma,"Tanrı'nın birden çok olduğuna inanma, Tanrı'ya ortak koşma, şirk" eşlek,Ekvator eşleksel,Ekvatoral eşlem,Kopya eşleme,"Eşlemek işi, bağlaşım" eşlemek,Benzer iki şeyi bir araya getirmek eşlemeli,Eşlemesi yapılmış (film) eşlemesiz,Görüntü ve ses kuşakları veya ses kuşakları arasında eşleme bulunmayan (film) eşlenik,"Herhangi bir biçimde birbiriyle oranlı bulunan (nokta, çizgi, sayı)" eşlenme,Eşlenmek işi eşlenmek,Eşleme işine konu olmak eşleşme,Eşleşmek işi eşleşmek,"Birbiriyle eş olmak, eş tutmak" eşleştirme,Eşleştirmek işi eşleştirmek,Eşleşmesini sağlamak eşli,Eşi olan eşlik,Eş olma durumu eşlik etmek,"bir solist, bir çalgı veya orkestra ile birlikte müzik icra etmek, refakat etmek" eşme,Eşmek işi eşmek,Toprağı veya toprak gibi yumuşak bir şeyi biraz kazmak eşmek,At hızlı gitmek eş merkezli,Merkezleri aynı olan (iki veya daha çok şekil) eşofman,"Genellikle spor çalışmalarında giyilen, pamuklu veya sentetik kumaştan, iki parçalı giysi" eş ölçüm,"Noktalar arasındaki uzaklığı olduğu gibi koruyan noktasal dönüşüm, izometri" eşraf,"Bir yerin zenginleri, sözü geçenler, ileri gelenler" eşraflık,Eşraf olma durumu eşref,"Çok onurlu, çok şerefli" eşref saati,Bir işin olumlu yola girmesi için en uygun zaman eş sesli,Sesteş eş seslilik,Sesteşlik eş sıcak,"Sıcaklığı eşit olan (yeryüzü noktası), izoterm" eş sıcak eğrisi,"Sıcaklığın yeryüzünde veya bir bölgedeki dağılışını göstermek amacıyla düzenlenen haritalarda, eşit sıcaklıktaki yerleri birleştiren iç içe eğrilerden her biri, izoterm eğrisi" eşsiz,Eşi benzeri olmayan veya eşi benzeri görülmemiş olan eşsizlik,Eşsiz olma durumu eştirme,Eştirmek işi eştirmek,Eşmesini sağlamak eştirmek,"Atı hızlı sürmek, koşturmak" eşya,"Türlü amaçlarla kullanılan, insan yapısı, taşınabilir cansız nesneler" eşyalı,Eşyası olan eş yapı,Bol yağmur yağan orman bölgelerinde büyüyen ağaçların gövdelerindeki bölümler arasında belirli yapısal özellik farklarının bulunmaması durumu eş yapım,İki tarafın ortak olarak oluşturduğu yapım eş yükselti,"Yükseklikleri birbirine eşit olan yerler, izohips" eş yükselti eğrisi,"Eş yükselti noktaları arasında çizilen çizgilerin oluşturduğu eğri, izohips eğrisi" eş zaman,"Aynı zaman içinde hareket eden, senkron, asenkron karşıtı" eş zamanlı,"Başlamalarıyla bitmeleri arasında geçen zaman eşit olan (olaylar), senkronik" eş zamanlı dil bilimi,"Bir dilin zaman içindeki değişme ve gelişmesi sırasında, belirli bir dönemde ortaya çıkan olgularını inceleyen dil bilimi" eş zamanlılık,"Belli bir evrede görülen dil bilimi olgularının, olaylarının özelliği, eş anlılık, senkroni, senkronizm" etten önce çömleğe düşmek,bir işte bilgisiz veya yetkisiz olmasına rağmen herkesten önce ortaya atılmak eti ne budu ne?,`yaşı küçük` anlamında kullanılan bir söz etle tırnak gibi,"birbirlerine candan bağlı, sıkı ilişkili" etle tırnak arasına girilmez,`aile anlaşmazlıklarında bir yanı tutmak doğru değildir` anlamında kullanılan bir söz etinden et koparmak (veya kesmek),çok acı vermek "eti senin, kemiği benim","çocuk velilerinin öğretmen, usta vb.ne çocuğun eğitiminde kendisine tam yetki verdiğini anlatmak için söylenen bir söz" eti kemiğine yapışmak,çok zayıflamak etten duvar örmek,korumak amacıyla çevresinde kalabalık insan birikmek eti budu yerinde (veya etine dolgun),"şişmanca, tombul" et,"İnsanlarda, hayvanlarda deri ile kemik arasındaki kas ve yağdan oluşan tabaka" "et kanlı gerek, yiğit canlı","`kebap çok pişirilmemeli, genç de hareketli ve canlı olmalıdır` anlamında kullanılan bir söz" et bağlamak,şişmanlamak et tırnak olmak,sıkı aile bağı kurmak eti kemiği,"esası, ana özelliği, asıl ağırlığı" et ne kadar arık olsa üstüne ekmek yaraşır,"`bilgili ve görgülü kişi, iş başında ve zengin olmasa da bilgisiz ve görgüsüz kişilerin üstünde yer alır` anlamında kullanılan bir söz" ete kemiğe dönüştürmek (veya büründürmek),canlandırmak et tırnaktan ayrılmaz,`yakın hısımlar arasındaki bağ kolay kolay kopmaz` anlamında kullanılan bir söz et tutmak,et bağlamak "et kokarsa tuzlanır, ya tuz kokarsa ne yapılır?",`bozulan şeyi düzeltecek etken vardır ancak bu etken bozulmuşsa artık düzeltmeden umudu kesmek gerekir` anlamında kullanılan bir söz etajer,"Raflı, taşınabilir, küçük dolap" etalon,Ağırlık ve uzunluk ölçüleri için kabul edilmiş yasal ölçü modeli etamin,"Pamuk, keten veya ipekten, seyrek dokunmuş delikli bir kumaş türü" etanol,Alkol etap,Aşama et beni,Deri dokusunun anormal büyüyüp yağlanmasıyla oluşan kabarcık etçi,Kasap etçik,Küçük et parçası etçil,Etobur etçiller,Etoburlar eteği düşük,Pasaklı veya düşkün (kadın) eteğini tutmak,yardım istemek eteklerini indirmek,üzerine düşen görevi yerine getirmek etekleri zil (veya ıslık veya çalpara) çalmak,çok sevinmek etekleri uzamak,"yanlışları düzeltmek, ayıbını kapatmak" etekleri tutuşmak,çok telaşlanmak eteğiyle mum söndürmek,"uygun olmayan biçimde iş yapmak, sakar olmak, üstünkörü davranmak" eteğini toplamak,"birinin derli toplu olmasını sağlamak, birini düzenli yaşatmak" eteğine yapışmak (veya sığınmak),birinin koruyuculuğu altına girmek eteklerini toplamak,"düzenli, temiz veya namuslu olmak" eteğine düşmek (veya sarılmak),yalvarıp yakarmak eteğinden el çekmek,etliye sütlüye karışmamak etek,"Bedenin belden aşağısına giyilen, değişik biçimlerde, genellikle kadın giysisi, eteklik" etek açmak,"kadın, cinsel arzusunu belirtmek" eteğini çekmek,günah sayılan işlerden uzak durmak etek öpmek,"yaltaklanmak, dalkavukluk etmek" etek silkmek,el etek çekmek etek takmak (veya giymek),"erkek ar, namus, erdem vb. özellikleri bulunmayan duruma düşmek" eteğini başına atmak (veya sarmak),"birini azarlamak, onur kırıcı sözlerle suçlamak" eteği ayağına dolaşmak,eli ayağı dolaşmak eteği kirlenmek,kadının namusuna dokunulmak eteğinde namaz kılınmak,içi dışı çok temiz kişi olmak eteğindeki taşı dökmek,bütün bildiklerini açıklamak eteğinden ayrılmamak,peşini bırakmamak eteğe varmak,yardım istemeye gitmek etek bezi,Kundak çocuklarının belden aşağısına sarılan bez etek dolusu,"Pek çok, bol bol, alabildiğince fazla" etek kiri,Yolsuz ilişki etekleme,Eteklemek işi eteklemek,Birinin eteğini saygı göstermek amacıyla öpmek veya öper gibi yapmak etekleyiş,Etekleme işi eteklik,Etek eten,Etene etene,Döl eşi etenelenme,Oğulcuk veya eklentileriyle ana arasında kimyasal değiş tokuşu sağlamak amacıyla ilgi kurma etenelenmek,Oğulcuk veya eklentileriyle ana arasında ilgi kurmak eteneli,Etenesi olan eteneliler,Etenesi bulunan memeliler alt sınıfı etenesiz,Etenesi olmayan etenesizler,Etenesi bulunmayan basit yapılı memeli hayvanlar eter,Oksijenli asitlerin alkollerle birleşmesinden oluşan sıvılar eterleme,Eterlemek işi eterlemek,Eter buharı koklatarak anestezi yapmak eterleşme,Eterleşmek işi eterleşmek,Bir alkol veya bir asit eter durumuna dönüşmek eterleştirme,Eterleştirmek işi eterleştirmek,Eter durumuna getirmek etibba,"Doktorlar, hekimler" Eti,Hitit etik,Töre bilimi etiket,"Bir malın tür, miktar, fiyat vb. nitelikleri veya kitap, defter vb. şeylerin kime ait olduğunu belirtmek için üzerlerine konulan küçük kâğıt" etiketçi,Etiket yapıştıran kimse etiketçilik,Etiketçinin yaptığı iş etiketleme,Etiketlemek işi etiketlemek,Satışa çıkarılan mal üzerine etiket koymak etiketlenme,Etiketlenmek işi etiketlenmek,Satışa çıkarılan mal üzerine etiket konulmak etiketli,Etiketi olan etiketlik,Etiket yapmaya yarayan kap etiketsiz,Etiketi olmayan etil,Organik birleşiklerin birleşimine giren karbon ve hidrojen atomları grubu etil alkol,Alkol etilen,"Yanıcı, renksiz, az kokulu, 0,97 yoğunluğunda karbon ve hidrojen birleşimi" etimolog,Köken bilimci etimoloji,Köken bilimi etimolojik,Köken bilimsel etine dolgun,"Şişman sayılmayan, balıketinde" etiyoloji,Neden bilimi Etiyopyalı,"Etiyopya halkından veya bu halkın soyundan olan kimse, Habeş, Habeşî" et kafalı,"Anlayışsız, kaba" etken,"Etki eden şey, faktör" etken fiil,Etken etkenlik,Etken olma durumu et kesimi,"Hristiyanların büyük perhize girmek üzere bulundukları günler, et kırımı, apukurya" et kırımı,Et kesimi etki,"Bir kimse veya nesnenin başka bir kişi veya şey üzerindeki gücü, tesir" etki bırakmak,kuvvetli bir biçimde etkilemek etkisini göstermek,"etkisini ortaya koymak, belli etmek" etki etmek,etkilemek etkileme,"Etkilemek işi, tesir" etkilemek,"Etkiye uğratmak, tesir etmek" etkilenme,Etkilenmek işi etkilenmek,"Etkiye uğramak, müteessir olmak" etkileşim,Birbirini karşılıklı olarak etkileme işi etkileşme,Etkileşmek işi etkileşmek,Karşılıklı olarak birbirini etkilemek etkileyici,"Etkileyebilecek özellikte olan, karizmatik" etkili olmak,"etkisi duyulmak, etkisini göstermek, tesirli olmak" etkili,"Etkisi olan, kuvvetli, tesirli, müessir, patetik" etkililik,"Etkili olma durumu, tesirlilik, müessiriyet" etkime,"Etkimek işi, tesir" etkimek,"Etkide bulunmak, tesir etmek" etkin,"Hareketli, işleyen, çalışan, faal, aktif, dinamik" etkinci,"Toplumsal veya politik değişim meydana getirmek, belirli sorunlara dikkat çekmek için özel amaçlı etkinlik gerçekleştiren kimse, aktivist" etkincilik,"Toplumsal veya politik değişim meydana getirmek, belirli sorunlara dikkat çekmek için özel amaçlı etkinlik gerçekleştirme, aktivizm" etkinleşme,Etkinleşmek durumu etkinleşmek,Etkin özellik kazanmak etkinleştirme,"Etkinleştirmek durumu, aktivasyon" etkinleştirmek,Etkin duruma getirmek etkinlik,"Etkin olma durumu, müessiriyet" etkin okul,"Eğitim etkinliklerinin planlanması, uygulanması ve değerlendirilmesi konularında öğrencilere geniş çapta katılma imkânı sağlayan okul" etkin öğretim,"Ele alınan bir sorunun çözümünde, geleneksel öğretim yöntemlerinden yararlanmak yerine, ilgili birkaç bilgi alanında araştırma, deneme ve inceleme yapmaya önem veren öğretim" etkisiz hâle getirmek,etkisizleştirmek etkisiz,"Etkisi olmayan, kuvvetsiz, tesirsiz, nötr" etkisizleşme,Etkisizleşmek işi etkisizleşmek,Etkisiz duruma gelmek etkisizleştirme,"Etkisizleştirmek işi, pasifikasyon" etkisizleştirmek,"Etkisiz, etki yapamaz duruma getirmek" etkisizlik,"Etkisiz olma durumu, tesirsizlik" etlenme,Etlenmek işi etlenmek,"Şişmanlamak, semirmek" etliye sütlüye karışmamak,"toplum içindeki çeşitli hareketlerden uzak durmak, hiçbir şeyle ilgilenmemek, tartışmalı konulardan kaçınmak" etli,İçinde et bulunan etli bitki,"Kurak ortamda yaşayan ve dokuları içinde bol su depo eden, yaprakları ve sapları kalın bitki" etli butlu,Oldukça şişman etli canlı,"Dolgun vücutlu, sağlıklı, güçlü" etli ekmek,Etli pide etlik,"Kış için etinden kıyma, kavurma, pastırma ve sucuk yapılan semiz hayvan" etli meyve,Ortası etli ve sulu olan yemiş etli pide,Genellikle kıyma ve sebze ile hazırlanan iç malzemesinin ince açılmış hamur üzerine yayılarak fırında pişirilmesi ile yapılan pide et lokması,Kemiksiz ve yağsız kuşbaşı etten yapılan bir tür yemek etme,Etmek işi etme bulma dünyası,`kötülük eden kötülük bulur` anlamında kullanılan bir söz ettiğini bulmak (veya çekmek),yaptığı kötü davranışın karşılığını görmek ettiğini yanına bırakmamak,yapılan kötü davranışa karşılık vermek ettiği yanına (kâr) kalmak,"yaptığı kötülük karşılıksız kalmak, cezasını görememek" ettiğiyle kalmak,"yapmak istediği kötülüğü başarıya ulaştıramayan kimse, başarısızlığın üzüntüsü ve utancı içinde kalmak" etmediğini bırakmamak (veya komamak),elinden gelen her türlü kötülüğü yapmak etme eyleme,bir davranış karşısında `yapma` anlamında kullanılan bir söz etme (veya etme yahu),"şaşılacak durumlarda `öyle mi, doğru mu, gerçek mi?` gibi anlamlar bildiren bir söz" "eden bulur, inleyen ölür",`nasıl davranırsan öyle karşılık görürsün` anlamında kullanılan bir söz etmek,Bir işi yapmak edememek,"yapamamak, yapmadan duramamak" "ettiği hayır, ürküttüğü kurbağaya değmemek","yol açtığı zarar, yaptığı iyilikten büyük olmak" etmen,"Birlikte veya ayrı ayrı etkisini gösteren ve belli bir sonuca götüren güçlerden, şartlardan, ögelerden her biri, amil, faktör" etnik,"Kavimle ilgili, budunsal, kavmî" etnograf,"Etnografya uzmanı, budun betimci" etnografya,"Kavimleri karşılaştırarak inceleyen, kültür oluşumlarını araştıran bilim, budun betimi, kavmiyat" etnolog,Irk bilimci etnoloji,Irk bilimi etnolojik,Irk bilimsel etobur,"Dişleri et yiyecek biçimde gelişmiş, omurgalı, memeli (hayvan), etçil, karnivor" etoburlar,"Dişleri et yiyecek biçimde gelişmiş omurgalı memeli hayvanlardan bir takım, etçiller" etokrasi,Yalnızca ahlak üzerine kurulu yönetim biçimi etol,"Genellikle kürkten, gösterişli kumaşlardan veya yün örgüden yapılmış omuz atkısı" etraf,"Yanlar, taraflar" etrafında dört (veya pervane gibi) dönmek (veya pervane olmak),isteğini elde etmek için birinin yanından ayrılmayıp gönlünü etmeye çalışmak etrafı boş bulmak,kendisini engelleyecek kimse olmamak etrafını almak (veya sarmak),"çevresinde toplanmak, ortaya almak, kuşatmak" etraflı,"Ayrıntılı, eksiksiz, kapsayıcı" etraflıca,"Derinlemesine, ayrıntılı olarak, etraflı" et sığırı,Eti için beslenen sığır et sineği,Kül rengi et sineği etsiz,Eti olmayan et suyu,İçinde et kaynatılmış su et şeftalisi,Eti çekirdeğinden ayrılmayan bir tür şeftali (Prunus persica duracina) et tavuğu,Eti için beslenen tavuk ettirgen,İşi başkasına yaptıran veya yapılmasına yol açan ettirgen çatı,"Geçişsiz fiilleri geçişli fiile dönüştüren, geçişli fiillerde hareketin başkalarına yaptırıldığını gösteren fiiller oluşturan -er-, -ir-, -tir-, -t- eklerinden birinin veya ikisinin üst üste getirilmesi ile kurulan fiil çatısı: içirmek (iç-ir-), söylettirmek (söyle-t-tir-), güldürtmek (gül-dür-t-) gibi" ettirgen fiil,"Geçişli veya geçişsiz fiil kök veya gövdelerine -er-, -ir-, -tir-, -t- eklerinden birinin veya ikisinin üst üste getirilmesiyle kurulan ve taşıdığı kavram bir nesneye aktarılabilen çatılı fiil, faktitif: İlacı zorla içirdik. Bu işi başkasına yaptırtmak gerekir. cümlelerinde olduğu gibi" ettirgenlik,Ettirgen olma durumu ettirme,Ettirmek işi ettirmek,Etme işini yaptırmak et toprak,"Yumuşak, kırmızı ve özlü toprak" etüt etmek,"incelemek, araştırmak" etüt,"Herhangi bir konuda yapılan inceleme, araştırma" etüv,"Yiyecekleri, nesneleri yüksek ısıyla sterilize ve dezenfekte etmekte kullanılan kapalı araç" etyaran,"Genellikle parmaklarda olan, derinlere kadar işleyen dolama, kurlağan" etyemez,"Genellikle et ve et türevlerini yemeyen kimse, vejetaryen" etyemezlik,"Etyemez olma durumu, vejetaryenlik" Eu,Evropiyum elementinin simgesi ev bozmak,karı koca ayrılmak ev,Yalnız bir ailenin oturabileceği biçimde yapılmış yapı "ev alma, komşu al","`komşuluk ilişkileri, iyi komşuya sahip olma çok çok önemlidir` anlamında kullanılan bir söz" evlere şenlik,"beğenilmeyen, olumsuz karşılanan bir durum, bir davranış karşısında söylenen bir söz" ev açmak,"ayrı bir eve yerleşmek, ayrı bir eve geçmek" eve çıkmak,aileden ayrılıp ayrı bir evde oturmak evlerden ırak (veya uzak),ölüm veya kötü bir durumdan söz edilirken dinleyenlerin aynı durumla karşılaşmamalarını dilemek için söylenen bir söz evi ev eden avrat,`bir evin dirlik ve düzenini kadın sağlar` anlamında kullanılan bir söz evde kalmak,kızın evlenme çağı geçmiş olmak ev tutmak,ev kiralamak ev işletmek,genelev sahibi olmak ev ev dolaşmak (veya gezmek),her eve uğrayarak dolaşmak evdeki pazar (veya hesap) çarşıya uymaz,"`önceden tasarlanan bir iş umulduğu gibi sonuçlanmaz, düşünüldüğü gibi olmaz` anlamında kullanılan bir söz" ev adamı,Evine bağlı erkek ev altı,"Eski evlerde ambar, ahır olarak kullanılan zemin katı" evaze,Etek ucuna doğru genişleyen (giysi) ev bark,"Ev, mülk" ev bark yıkmak,karı kocayı birbirinden ayırmak evcara,Klasik Türk müziğinde bir makam evce,Evcek evcek,Bütün ev halkı birlikte evci,"Tatil günlerini evinde geçiren yatılı öğrenci, er vb" evci çıkmak,"tatil günlerinde okul, kışla vb.nden eve gelmek" evcik,"Küçük, sevimli ev" evcil,"Eve ve insana alışmış, kendisinden yararlanılabilen (hayvan), ehlî, yabani karşıtı" evcil hayvan,"Evde bakılabilen, insana alışmış olan, evcilleştirilmiş hayvan" evcilik,Genellikle kız çocuklarının ev işlerini örnek alarak oynadıkları oyun evcilleşme,"Evcilleşmek işi, ehlîleşme" evcilleşmek,"Evcil bir duruma gelmek, ehlîleşmek" evcilleştirilme,Evcilleştirmek işi evcilleştirilmek,"Evcil duruma getirilmek, ehlîleştirilmek" evcilleştirme,"Evcilleştirmek işi, ehlîleştirme" evcilleştirmek,"Evcil bir duruma getirmek, ehlîleştirmek" evcillik,Evcil olma durumu evcimen,"Evine, ailesine çok bağlı (kimse)" evç,En yüce yer evdeci,Çiftliklerde işçilere yemek hazırlayan aşçı evdemonizm,Mutçuluk evdeş,Aynı evde oturanlardan her biri ev ekmeği,Evde kullanılan fırınlarda veya tandırlarda mayalı hamurdan yapılan ekmek ev ekonomisi,"Evin bakımı, geçimi ve yaşayışı ile ilgili bilim dalı" everme,Evermek işi evermek,Evlendirmek ev eşyası,"Evde kullanılan değişik nitelikli eşyaların bütünü, barhana" evet,"`Öyledir` anlamında kullanılan bir doğrulama veya onaylama sözü, olur, oldu, peki, tamam, ya, beli, ha, he" evet efendimci,Kendine özgü bir düşüncesi olmadığından veya hoş görünmek için karşısındakinin her sözüne `evet efendim` diyen kimse evetleme,Evetlemek işi evetlemek,"Evet demek, onaylamak" evgin,Acil ev halkı,Bir evde yaşayanların hepsi evham,Kuruntular evhamlanma,Evhamlanmak işi evhamlanmak,"Kuruntu duymak, kuruntuya kapılmak" evhamlı,Kuruntulu evhamsız,Kuruntusuz eviç,Klasik Türk müziğinde bir tür birleşik makam evin,"Bir şeyin içindeki öz, lüp" evin bağlamak,"ürün tanelenmek, tane bağlamak, olgunlaşmak" evinlenme,Evinlenmek işi evinlenmek,"Buğday, arpa vb. olgunlaşmak" evinli,Özlü ve dolgun (tohum) evinsiz,"Boş, kof" evire çevire,"İyice, istediği gibi, adamakıllı" evirgen,"İşini bilen, ölçülü ve hesaplı iş gören" evirme,Evirtim evirmek,"Döndürmek, çevirmek" evirip çevirmek,"iyice, istediği gibi, adamakıllı gözden geçirmek" evirtik,Evirtime uğramış evirtim,"Evirtme işi, akis" evirtmek,Sakkarozu glikoz ve levüloza çevirmek evi sırtında,Yeri yurdu olmadan herhangi bir yerde yaşayan ev işi,Ev içinde gündelik olarak yapılan her türlü iş eviye,Mutfakta musluk altında bulaşık yıkamaya yarayan tekne eviye sifonu,Mutfaklarda bulaşık yıkamaya yarayan teknenin altına konan ve pis suları ana atık su kanalına aktaran araç evkaf,Vakıflar evla,"Daha iyi, yeğ" evladiyelik,Uzun yıllar eskimeden kalacak kadar dayanıklı (eşya) evladüiyal,"Çoluk çocuk, ev halkı" evlat,"Bir kimsenin oğlu veya kızı, çocuk" evlat edinmek,yasayla belirtilmiş şartlar içinde bir kimseyi evlat olarak nüfusuna geçirmek evladı ben doğurdum ama gönlünü ben doğurmadım,`bir kimse evladına emredip birçok şey yaptırır ancak onun gönlüne hükmedemez` anlamında kullanılan bir söz evladın var mı derdin var,"`çocuklarının sıkıntıları, hastalıkları ana baba için sürekli derttir` anlamında kullanılan bir söz" evlatlık,Evlat olma durumu evlek,"Tarlanın, tohum ekmek için saban iziyle bölünen bölümlerinden her biri" evlekleme,Evleklemek işi evleklemek,Sürülecek tarlayı eşit bölümlere ayırmak evlendirilme,Evlendirilmek işi evlendirilmek,Evlenmesi sağlanmak evlendirme,Evlendirmek işi evlendirmek,Evlenmesini sağlamak evleniş,Evlenme işi evlenme,"Evlenmek işi, izdivaç" evlenmek,"Erkekle kadın, aile kurmak için yasaya uygun olarak birleşmek, izdivaç etmek" evlenenle ev alana Allah yardım eder,"`evlenene ve ev yapana herkesin kolaylık göstermesi, onlara Allah'ın yardımının dolaylı olarak ulaşıyor olması demektir` anlamında kullanılan bir söz" evlenmek barklanmak,evlenerek bir aile kurmak "evli evine, köylü köyüne","`artık dağılalım, herkes evine, işine gitsin` anlamında kullanılan bir söz" "evlinin bir evi var, kiracının bin evi var","`evi olan yalnızca kendi evinde oturur, evi olmayan ise beğendiği evde oturur` anlamında kullanılan bir söz" evli,Evlenmiş olan (kadın veya erkek) evli barklı,"Evlenmiş, çocukları olan (kimse)" evlik,Hanelik evlilik,Evli olma durumu evlilik birliği,Karı ve kocadan oluşan topluluk evlilik dışı,"Yasal olmayan, yasaya uygun olmayan, gayrimeşru" evliya,Ermiş evliya gibi,uysal (kimse) evliyalık,Ermişlik evliya otu,"Baklagillerden, hayvanlara yedirilmek için ekilen bir bitki, eşek otu (Onobrychis)" evolüsyon,Gelişme evrak,Resmî kurumlarda işlem gören belgeler evrak çantası,"İçinde belge veya dosya bulunan ve taşınabilen, kösele, deri, kumaş vb. yapılan özel kap" evrak dolabı,"Dosyaları, diğer yazı ve belgeleri saklamakta kullanılan dolap" evrat,Müslümanlarca belirli zamanlarda okunması âdet olan dualar ve Kur'an ayetleri evrat çekmek,okunması âdet olan duaları ve Kur'an ayetlerini sürekli tekrarlamak evre,"Bir olayda birbiri ardınca görülen, bir işte birbiri ardınca beliren, gelişen değişik durumların her biri, aşama, merhale, mertebe, safha" evren,"Gök varlıklarının bütünü, kâinat, cihan, âlem, kozmos" evren bilimi,Uzay bilimi evren bilimsel,Uzay bilimsel evren doğumu,"Evrenin oluşumu, kökeni, doğuşu ve yaradılışı ile ilgili kuram, kozmogoni" evren pulu,Mika evrensel,Evrenle ilgili evrenselleşme,Evrenselleşmek işi evrenselleşmek,Evrensel duruma gelmek evrenselleştirme,Evrenselleştirmek işi evrenselleştirmek,Evrensel duruma getirmek evrensellik,"Evrensel olma durumu, âlemşümullük, cihanşümullük" evrik,"Başka bir önermeye, teoreme veya probleme göre terimleri ters durumda olan (önerme, teorem veya problem)" evrilir,Konu ile yüklemin birbirinin yerine geçmesiyle doğruluğu bozulmayan (önerme): `Her insan güler` evrilir bir önerme sayılır çünkü `her gülen insandır` yargısı yanlış olmaz evrim,"Zaman içinde birdenbire olmayan, kesintisiz, niteliksel ve niceliksel gelişme süreci" evrimci,Evrimcilik yanlısı olan kimse evrimcilik,Evrimi temel alan doğa bilimi ve felsefe öğretisi evrişik,"Evirme yoluyla elde edilen (önerme): `Her insan güler` önermesinin evrişiği, `her gülen insandır` biçiminde olur" evropiyum,"Atom numarası 63, atom ağırlığı 122 olan, yalnız tuzları ve bir tek oksidi bulunan, parlak gri renkte bir element (simgesi Eu)" evsaf,"Nitelikler, vasıflar" ev sahibi,"Evi veya konutu yasalara göre tasarrufu altında bulunduran, evin sahibi olan kimse" evsel atık,"Evde kullanımdan düşmüş, eskimiş, yıpranmış veya çöp durumuna gelmiş maddeler" evseme,Evsemek durumu evsemek,"Evini, yurdunu özlemek" evsin,"Avlanırken avcıların hayvanlardan gizlendiği yer, öneze" ev sineği,"Böcekler sınıfının, çift kanatlılar takımından, kül renkli, dizanteri ve tifo mikropları taşıyan bir tür eklem bacaklı (Musca domestica)" evsiz,Evi olmayan evsiz barksız,Başını sokacak yeri olmayan evvel,Önce "evvel zaman içinde, kalbur saman içinde",`çok zaman önce` anlamında bir tekerleme evvela,"Önce, ilk önce, ilkin" "evvela can, sonra canan","`insanlar bencildir, önce kendilerini, sonra yakınlarını düşünürler` anlamında kullanılan bir söz" evvelce,"Önceden, eskiden" evvelden,"Önceden, eskiden, evvelce" evvelemirde,"Öncelikle, ilk önce, her şeyden önce" evveli,Önceki evveliyat,"Bir işin önceki evreleri, öncesi, önceleri" evvelki,"Önce olan, önceki" evvelsi,Evvelki ev yemeği,Evde yapılan yemek ey,Kendisine söz söylenilen kimse veya kimselerin dikkati çekilmek istendiğinde adın başına getirilen ve uzatılabilen bir seslenme sözü eyalet,Çoğunlukla valilerce yönetilen ve yönetim bakımından bir tür bağımsızlığı olan yönetim bölgesi eyer boşaltmak,cirit oyununda hedef olmaktan kurtulmak için eyer üzerinde sağa sola eğilmek eyer kapatmak (veya kapamak),eyeri atın sırtına koyup bağlamak eyer vurmak,eyeri hayvanın sırtına koyup bağlamak eyere de gelir semere de,"`her işe yarar, her türlü işi görebilir` anlamında kullanılan bir söz" eyeri boş kalmak,atın binicisi ölmek eyer,"Binek hayvanlarının sırtına konulan, oturmaya yarayan nesne" eyerci,Eyer yapıp satan kimse eyercilik,Eyercinin yaptığı iş eyer kaltağı,Eyerin tahtadan yapılan kafes biçimindeki bölümü eyer kaşı,Eyerlerin ön ve arka taraflarındaki çıkıntılı bölüm eyerleme,Eyerlemek işi eyerlemek,"At üzerine eyeri koyup bağlamak, eyer vurmak" eyerlenme,Eyerlenmek işi eyerlenmek,Eyer vurulmak eyerli,"Eyer vurulmuş, sırtına eyer konulmuş (hayvan)" eyersiz,"Eyer vurulmamış, sırtına eyer konulmamış (hayvan)" eyitmek,Demek eyleme geçmek,tasarlanan bir işi uygulamaya başlamak eylem,"Eyleme işi, fiil, hareket, aksiyon" eylem koymak,eylemde bulunmak eylemde bulunmak,toplu hâlde hareket etmek eylemci,Düşüncesini eylemleri ile gerçekleştirmeye çalışan kimse eylemcilik,Eylemci olma durumu eyleme,Eylemek işi eylemek,Bir kişiden veya bir şeyden yoksun bırakmak eylemli,"Eylem durumunda olan, amelî, fiilî" eylemlik,Mastar (I) eylemsi,Fiilimsi eylemsiz,Eylemi olmayan eylemsizlik,Eylemsiz olma durumu eylemsizlik ilkesi,Bir kuvvet etki etmediği hâlde cismin durması veya düzgün doğrusal bir hareket yapması ilkesi eylül,Yılın dokuzuncu ayı eytam,Yetimler eytişim,Diyalektik eytişimsel,Eytişimle ilgili eyvah,"Beklenmedik, kötü, hoşa gitmeyen bir haber veya olay karşısında duyulan acınma, üzülme sözü" eyvallah etmemek,"birinden yardım istememek, gönül borcu olmamak, boyun eğmemek" eyvallahı olmamak,"kimseye gönül borcu, minneti olmamak" eyvallah,`Allah'a ısmarladık` anlamlarında kullanılan bir seslenme sözü eyvallah demek,hoş görerek kabul etmek veya edilmek ayvan,Eyvan eyyam,Günler eyyam görmek (veya sürmek),"iyi günler geçirmek, mutlu zamanlar yaşamak" eyyam ola!,`havanın iyi olmasını dilerim` anlamında kullanılan bir söz eyyam ağası,"Her durum ve zamanda fırsat kollayarak büyüklere yaranan kimse, eyyam efendisi, eyyam reisi" eyyamcı,"Gününü dilediğince geçiren, gününü gün eden kimse" eyyamcılık,Eyyamcı olma durumu eyyam efendisi,Eyyam ağası eza,"Üzme, sıkıntı verme, üzgü" eza cefa,Baskı ve zulüm ezan,Müslümanlıkta namaz vaktini bildirmek için müezzinin yüksek sesle yaptığı çağrı ezancı,Müezzin ezani,Ezanla ilgili ezani saat,Güneşin batışında 12'yi gösterecek biçimde ayarlanan saat ezansız,Ezan okunmayan (yer) ezan vakti,"Ezan okunma zamanı, ezan saati" ezber,Bir metni veya bir sözü eksiksiz tekrarlayabilecek biçimde akılda tutma ezber bozmak,birinin sahip olduğu düşüncenin yanlış olduğunu göstermek ezber etmek,ezberleyerek akılda tutmak ezberinde olmak,aklında tutmuş olmak ezber okumak,bir metni veya sözü herhangi bir yere bakmadan bellekte kalan biçimiyle söylemek ezberci,Dersini veya herhangi bir konuyu anlamadan kelime kelime belleğinde tutan kimse ezbercilik,Ezberci olma durumu ezberden,"Ezberleyerek, ezberlemiş olarak" ezberden okumak,daha önceden belleğine aldığı için herhangi bir yere bakmadan söylemek ezberden yapmak,bir yere bakmadan bellekte kalan biçimiyle yapmak ezbere,"Ezberleyerek, bir yerden okumayarak, bir yere bakmayarak" ezbere almak,dikkat etmeden satın almak ezbere bilmek,bir yerin her yanını iyice bilmek ezbere iş görmek,incelemeden gelişigüzel yapmak ezbere yapmak,ezberden yapmak ezbere konuşmak,"bilmeden, aslını arayıp sormadan konuşmak" ezbere anlatmak,"okunan bir şeyi olduğu gibi, bozmadan anlatmak" ezberleme,Ezberlemek işi ezberlemek,"Bir şeyi olduğu gibi akılda tutmak, ezber etmek, hıfzetmek" ezberlenme,Ezberlenmek işi ezberlenmek,Ezberleme işi yapılmak ezberletme,Ezberletmek işi ezberletmek,Ezberlemesini sağlamak ezberleyiş,Ezberleme işi ezcümle,"Kısaca, özet olarak, özetle" ezdirme,Ezdirmek işi ezdirmek,Ezme işini yaptırmak ezdirtme,Ezdirtmek işi ezdirtmek,Ezdirme işini yaptırmak ezel,"Başlangıcı belli olmayan zaman, öncesizlik" ezel ebet,Ezelden ebede kadar ezelî,Öncesiz ezgi,"Belli bir kurallara göre düzenlenmiş, kulağa hoş gelen ses dizisi, haz, nağme, melodi" ezgilenme,Ezgilenmek durumu ezgilenmek,Ezgi özelliğini kazanmak ezgili,"Ezgisi olan, melodik" ezgin,Paraca durumu bozuk olan (kimse) ezgince,Ezgin bir biçimde olan ezginlik,Ezgin olma durumu ezici,Ezme işini yapan (kimse veya şey) ezik,"Çarpma, dövülme vb. sebeplerle vücutta oluşan bere" ezik büzük,"Ezilmiş ve büzülmüş, eğri büğrü" eziklik,Ezik olma durumu eziklik duymak,kendini mahcup hissetmek ezile büzüle,"Utangaçlıkla, sıkılganlıkla" ezilgen,Kolayca ezilip toz durumuna gelen eziliş,Ezilme işi ezilme,Ezilmek işi ezilmek,Ezme işine konu olmak ezilip büzülmek,güç bir duruma düşüp davranışlarıyla utandığını belli etmek ezilmeden yenilmek,başa baş bir karşılaşma çıkararak az farkla yenilmek ezilmiş,Ezik duruma gelmiş ezilmişlik,"Ezilmiş olma durumu, mazlumluk" ezimevi,Tohumların ezilip yağ çıkarıldığı yer ezinç,"Organik veya ruhsal büyük sıkıntı, azap" ezinti,Açlık etkisiyle midede duyulan tedirginlik eziyet vermek,zahmet çektirmek eziyet çekmek,zahmet ve sıkıntıya uğramak eziyet etmek,"zahmet ve sıkıntı vermek, canını yakmak" eziyet,Zulüm eziyetli,Eziyet çekerek yapılan eziyetsiz,"Eziyet çekmeden yapılan, sıkıntısız, üzgüsüz" ezkaza,Kazara ezme,Ezmek işi ezip büzmek,ezip parçalayarak tamamen değiştirerek kullanılmaz veya anlaşılmaz duruma getirmek ezmek,"Üstüne basarak veya bir şey arasına sıkıştırarak yassılaştırmak, biçimini değiştirmek" ez de suyunu iç,"değersiz, yararsız şeyler için kullanılan bir söz" ezogelin çorbası,"Et veya tavuk suyuna kırmızı mercimek, yağ, nane, karabiber, kırmızıbiber karıştırılarak pişirilen ve Anadolu'da yaygın olan bir çorba türü" F,Flor elementinin simgesi "f, F","Türk alfabesinin yedinci sırasında yer alan ve Fe adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından sert, sürtünücü diş dudak ünsüzünü gösterir" fa,Müzikal ses dizilerinde mi ile sol arasındaki ses faal,"Çok çalışan, çalışkan, canlı, hareketli, aktif" faaliyet,"Canlılık, hareket" faaliyet göstermek,çalışmak faaliyete geçmek,"çalışmaya başlamak, çalışır duruma geçmek, işlemeye başlamak" faaliyette bulunmak,çalışma içine girmek faaliyetten alıkoymak,"çalışması durdurulmak, çalışmadan alıkonulmak" fa anahtarı,Bas seslerin porte üzerinde gösterilmesine ve adlandırılmasına olanak sağlayan işaret fabl,"Kahramanları çoklukla hayvanlardan seçilen, sonunda ders verme amacı güden, genellikle manzum hikâye, öykünce" fabrika,"İşlenmemiş veya yarı işlenmiş maddelerin makine, araç vb. ile işlenerek tüketime hazır duruma getirildiği sanayi kuruluşu, üretimevi" fabrikacı,"Fabrika sahibi veya fabrika işleten kimse, fabrikatör" fabrikasyon,Fabrikada yapılarak tüketime hazır duruma getirilen (madde) fabrikatör,Fabrikacı fabrikatörlük,Fabrikacılık facia,"Çok üzüntü veren, acıklı olay, afet" facialaşma,Facialaşmak durumu facialaşmak,Facia durumuna gelmek facialı,"Facia içeren, facia gibi karşılanan" faça,İskambil destesinin en altındaki kâğıt faça etmek,serenleri başa veya geriye doğru çevirerek yelkenleri sarmak façasını almak (veya al aşağı etmek),"birini mahcup etmek, bozmak" façası olmak,"havalı, gösterişli olmak" façeta,Elmasın yontulmuş yüzlerinden her biri façetalı,Üzerinde façetaları bulunan façuna etmek,sürtünme veya hava olaylarından korumak amacıyla halatı ince iple sarmak façuna,Halatın örselenecek yerine tel veya sicimle yapılan sargı façunalık,Façuna yapmakta kullanılan tel veya sicim fagosit,Yutar hücre fagositoz,Hücre yutarlığı fagot,"Tahtadan parçaları uç uca takılı, uzun bir boru biçiminde, perdeli bir üflemeli çalgı" fağfur,Çin imparatorlarına verilen unvan fağfuri,Fağfurdan yapılmış fahiş,"Ölçüyü aşan, aşırı, çok fazla" fahişe,"Yasak cinsel ilişkiye girmeyi alışkanlık edinmiş kadın; orospu, kötü kadın, mal, paçoz" fahişelik,"Fahişe olma durumu; orospuluk, paçozluk" fahrenhayt,"Erimekte olan buzun sıcaklığını 32 °C, kaynar suyun buhar sıcaklığını 212 °C'de gösterebilecek biçimde derecelenmiş bulunan bir termometre türü" fahri,Onursal fahriye,Divan edebiyatında şairlerin kendi özelliklerinden övünerek söz ettikleri manzume veya manzumenin bir bölümü fahte,"Klasik Türk müziğinde genellikle ilahi, beste ve özellikle peşrev formlarında kullanılan, yirmi zamanlı ve on iki vuruşlu bir büyük usul" fahur,"Çok övünen, çok böbürlenen" faik,"Üstün, yüksek" faikiyet,Üstünlük fail,"Eden, yapan, işleyen" faili meçhul,Kimin yaptığı belli olmayan veya bilinmeyen failimuhtar,Yaptıklarından sorumlu olacak durumda ve yaşta olan (kimse) fair play,343 dürüst oyun faize yatırmak (veya vermek),parasını faizle çoğaltmak için bankaya para yatırmak faiz,"İşletmek için bir yere ödünç verilen paraya karşılık alınan kâr, getiri, ürem, nema" faizci,Tefeci faizcilik,Tefecilik faiz fiyatı,Faize verilen para karşılığında alınan bir yıllık faiz faizlendirme,Faizlendirmek işi faizlendirmek,"Parayı faize verip işletmek, çoğaltmak, nemalandırmak" faizli,"Faizi olan, faizle işlem gören (para)" faizsiz,Faizi olmayan (para) faka basmak,"aldatılmak, tuzağa düşmek" fak,"Tuzak, kapan" fakat,"Ancak, ama, lakin" fakfon,"Bakır, nikel ve çinkodan oluşan gümüş görünümünde bir alaşım" Fak Fuk Fonu,"Yardımlaşmak amacıyla Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu adıyla 1990'lı yıllarda kurulan, halk arasında bu kısaltmayla tanınan fakir fukara fonu" fakr,"Yoksulluk, fukaralık" fakih,Fıkıh bilgini fakir,"Geçimini güçlükle sağlayan, yoksul, fukara, zengin karşıtı" fakir düşmek,yoksullaşmak fakir tavuğu tek tek yumurtlar,"`destekçisi olmayan, dayanağı olmayan kimsenin işleri yavaş yürür` anlamında kullanılan bir söz" fakirane,"Fakir gibi, fakire uygun düşen" fakirce,Yoksul fakir fukara,"Yoksullar, geçimini sağlamakta güçlük çekenler" fakirhane,Düşkünler yurdu fakirizm,"Hint felsefesinde insan vücudu bütün kötülüklerin kaynağı sayıldığından, bedene eziyeti ruhun kurtuluşu ve mutluluğu için gerekli gören çilekeşlik" fakirleşme,Yoksullaşma fakirleşmek,Yoksullaşmak fakirleştirme,Yoksullaştırma fakirleştirmek,Yoksullaştırmak fakirlik,Yoksulluk "fakirlik ayıp değil, tembellik ayıp","`yoksulluk utanılacak bir şey değildir, çalışmamak en büyük ayıptır` anlamında kullanılan bir söz" faks,Belgegeçer faksimile,Tıpkıbasım fakslama,Belgegeçerleme işi fakslamak,"Belgegeçerlemek, belgeçlemek" faktitif,Ettirgen fiil faktör,Etmen fakül,Benek fakülte,"Bir üniversitenin, öğrenim alanı veya uzmanlık konusu bakımından ayrılmış kollarından her biri" fakülteli,Fakülte öğrencisi olan (kimse) fala bakmak,fal açmak fal,"Geleceği öğrenmek, şans ve kısmeti anlamak amacıyla oyun kâğıdı, kahve telvesi, el ayası vb.ne bakarak anlam çıkarma, bakı" fal açmak (veya bakmak),"bakla, su, iskambil vb.ne bakarak gelecekte olacak şeyleri anlamaya çalışmak" falaka,"Ceza olarak ayak tabanlarına vurmakta kullanılan, ayakları uygun bir durumda sıkıştırıp tutan, kalınca bir sopa ile bunun iki ucuna bağlı bir ipi olan cezalandırma aracı" falakaya çekmek (veya yatırmak veya vurmak veya yıkmak),falakaya bağlayarak dövmek falakacı,"Sadrazamın, İstanbul kadısının, yeniçeri ağasının veya sekbanbaşının denetlemeler sırasında yanında bulunan ve suçluyu falakaya yatıran görevli" falakalı,Falakası olan falan,"Söylenmesi istenmeyen veya gerekli görülmeyen bir özel adın yerini tutan kelime, filan" falanca,Falan falan festekiz,Falan filan falan feşmekân,Falan filan falan fıstık,Falan filan falan filan,"Önem verilmeyen, hafifsenen kimse, şey, filan falan, falan festekiz, falan feşmekân" falanıncı,"Söylenmesi gerekli görülmeyen sıra sayısı yerine kullanılan bir söz, filanıncı" falanj,"Eski Yunanlarda, özellikle Makedonya yayalarının çekirdeğini oluşturan mızraklı alay" falanjist,İspanya'da falanj üyesi falcı,Fala bakmayı kendine geçim yolu yapan kimse falcılık,"Falcının yaptığı iş, bakıcılık" falçata,Eğri kunduracı bıçağı falez,Yalı yar falname,Fala bakmanın inceliklerini ve yorumlama özelliklerini anlatan kitap falso yapmak,yanlış davranışta bulunmak falso vermek,bozulmaya yüz tutmak falso,Yanlış davranış falso çıkmak,bozuk olmak falsolu,"Yanlış, hatalı, kusurlu" falsosuz,"Hatasız, kusursuz" fal taşı,Falcıların fala bakmak için kullandıkları değişik biçim ve renklerdeki taş fal taşı gibi,"iri, büyük" falya,Topları ateşlemek için ağızotunun konulduğu delik falyanos,Bir tür iri yunus familya,Aile fan,"Havalandırma aracı, pervane, pervane kanadı, vantilatör" fanatik,Bağnaz fanatizm,Bağnazlık fanfan,Konuşması çok iyi anlaşılmayan (kimse) fanfar,Bakır üflemeli çalgılardan oluşan orkestra fanfin,`Anlaşılmayan bir dille konuşmak` anlamında kullanılan fanfin etmek sözünde geçer fangri,Bit tür mercan balığı fâni,"Ölümlü, gelip geçici, kalımsız" fani,İnsan gözünün algıladığı ışık şiddeti fâni dünya,"Ölümlü, kalımsız dünya" fanila,"Genellikle ince pamuk ipliğinden dokunmuş, ten üzerine giyilen iç çamaşırı" fânilik,Fâni olma durumu fanta,"Mavimsi yeşil renkli bir tür baştankara, dağ isketesi" fantasma,Gerçekte olmadığı hâlde var gibi görünen hayal fantastik,Hayalî fantazya,"Arap atlılarının bayramlarda yaptıkları gösteri, atlı gösteri" fantezi,"Sonsuz, sınırsız hayal, fantazya" fantezist,"Fantezi meraklısı, fanteziye düşkün kimse" fanti,"İskambil oyunlarında oğlan, bacak veya vale adlarıyla bilinen kâğıt" fantom,Hayalet fanus,"Süslü, ayaklı fener" fanuslu,Fanusu olan fanya,Bir balık ağına eklenen iri gözlü ikinci ağ fanyol,"Bariton veya tenor ses veren, bakırdan yapılmış çalgı" far,"Taşıtların ön bölümünde bulunan, kısa ve uzun mesafeyi aydınlatmaya yarayan ışık düzeneği" far,"Kadınların süs için göz kapaklarına sürdükleri çeşitli renkte boya, düzgün" farad,Elektrik sığa birimi faraş,Toplanan süprüntüleri alıp atmak için kullanılan teneke veya plastikten yapılmış kısa saplı bir kürek türü faraş gibi (veya kadar),normalinden fazla açılan (ağız) faraza,"Diyelim ki, sayalım ki, tutalım ki, varsayalım ki" farazi,Varsayımsal faraziye,Varsayım farba,Fırfır farbala,Fırfır fareler cirit atmak (veya oynamak),"bir yerde hiç insan bulunmamak, o yer çok ıssız olmak" fare çıktığı deliği bilir,"`bir kabahate, suça veya gizli işe kalkışan kişi, yakalanacağını anladığında nereye sığınacağını bilir` anlamında kullanılan bir söz" "fare deliğe sığmamış, bir de kuyruğuna (veya kıçına) kabak bağlamış",`yapamayacağı kadar ağır bir işi varken başka bir iş daha yüklenmiş` anlamında kullanılan bir söz fare düşse başı yarılır,bir yerin boş ve yoksulluk içinde bulunduğunu anlatan bir söz fare,"Sıçangillerden, küçük vücutlu, kemirgen, memeli hayvan (Mus)" fare deliği,Evlerde farenin yaşadığı küçük yer fare deliği bin altın,"`herkesin kaçıp saklanacak bir yer aradığı durumlarda, saklanılacak bir yer bulmak çok güçtür ve o yer çok değerlidir` anlamında kullanılan bir söz" farekulağı,"Çuha çiçeğigillerden, tohumu kuş yemi olarak kullanılan bitkilerin cins adı, bağırsak otu, sıçankulağı (Anagallis)" farekuyruğu,"Tahta işlemeciliğinde veya ahşap doğramada, kilit yeri açmakta kullanılan ince, dar testere" farenjit,Yutak iltihabı fare otu,"Sütleğengillerden, mavi çiçekli, tohumları fare zehri olarak kullanılan bir bitki" farfara,Çok konuşan farfaracı,"Gürültücü, şamatacı kimse" farfaracılık,Farfaracı olma durumu farfaralık,Farfara olma durumu farıma,Farımak işi farımak,"Güçsüz düşmek, yorulmak" fariğ olmak,"vazgeçmek, çekilmek, el çekmek" fariğ,"Vazgeçmiş, çekilmiş" farika,Ayırmaç faril,Balık ağlarının alt ve üst yanlarına geçirilen keçi kılından yapılmış ip Farisi,Farsça fariza,Tanrı buyruğu farkında olmak,"görülmesi veya bilinmesi gereken şeylerden haberi bulunmak, kavranması gereken bir şeye dikkat etmek" farkına varmak,"gözüne çarpmak, fark etmek, anlamak" fark yapmak,üstünlük sağlamak fark olunmak,seçilip ayırt edilmek fark etmek,"görmek, seçmek" fark etmez,"`önemi yok, etkisi olmaz, değişmez` anlamında kullanılan bir söz" fark gözetmek,ayrı tutmak fark,"Bir kimse veya nesnenin bir başkasıyla karıştırılmamasını sağlayan ayrılık, benzer şeyleri birbirinden ayıran özellik, başkalık, ayrım, nüans" fark atmak,"ileri gitmek, çok üstün gelmek" farklı,"Farkı olan, aralarında fark bulunan, değişik, ayrımlı" farklıca,Biraz farklı farklılaşma,"Farklılaşmak işi, ayrımlaşma" farklılaşmak,"Farklı duruma gelmek, ayrımlaşmak" farklılaştırma,Farklılaştırmak işi farklılaştırmak,Farklı duruma getirmek farklılık,"Farklı olma durumu, ayrımlılık, başkalık" farksız,Farkı olmayan farksızlaşma,Farksızlaşmak işi farksızlaşmak,Farksız duruma gelmek farksızlık,"Farksız olma durumu, ayrımsızlık" farmakodinami,İlaçların organizma üzerindeki etkisini inceleyen ilaç bilimi dalı farmakodinamik,Farmakodinami ile ilgili farmakognozi,İlaçların doğada bulundukları durumda incelenmesi farmakolog,"İlaç bilimi ile uğraşan, ilaç bilimi uzmanı" farmakoloji,İlaç bilimi farmason,Mason farmasonluk,Masonluk Fars,İran'ın güneybatısında yaşayan halk veya bu halkın soyundan olan kimse fars,Güldürü Farsça,"İran devletinin resmî dili, Acemce" farta furta,Fart furt fartası furtası olmamak,patavatsızca konuşmak farta furta etmek,fart furt etmek fart furt,"Anlamsız, boş söz, farta furta" fart furt etmek,"anlamsız, boş sözlerle böbürlenmek, farta furta etmek" farz etmek,varsaymak farz,"Müslümanlıkta, özür olmadıkça yapılması zorunlu, yapılmaması günah sayılan ibadet" farz olmak,yapılması kaçınılmaz olmak farz olunmak,varsayılmak farzımuhal,"Olmayacak, gerçekleşmeyecek bir şeyi olacakmış, gerçekleşecekmiş gibi düşünerek, sayarak" fasa fiso,"Değer ve önemi olmayan, boş (şey veya söz)" fasarya,"Boş, anlamsız (söz)" faset,Baskı işlerinde harf ve satırları formada tutmak ve sıkmak için kullanılan kama fasıl,"Bölüm, kısım, devre" fasıla,"Aralık, ara, kesinti" fasıla vermek,"ara vermek, kesmek" fasılalı,"Aralı, aralıklı" fasılasız,Kesintisiz fasıl heyeti,Gerekli sazlarla tam olarak bir fasıl yapabilecek durumdaki alaturka saz topluluğu fasih,Açık ve düzgün (anlatış) fasikül,"Büyük eserlerin ayrı ayrı bölümler hâlinde yayımlanan parçalarından her biri, cüz" fasile,Familya fasit,"Kötü, bozuk" fasit olmak,"namaz, oruç, abdest vb. bozulmak" fasit daire,Kısır döngü faska,"Kundak çocuklarının beline, zıbının üzerinden sarılan geniş sargı" fasla fasla,Yer yer fasletme,Fasletmek işi fasletmek,"Ayırmak, bölmek" Faslı,Fas halkından veya bu halkın soyundan olan kimse fason,Kesim fasone,"Çözgü veya atkının kumaş yüzeyi üzerinde, kendiliğinden bir desen oluşturduğu her tür kumaş" fassal,Karalamacı fassallık,Karalamacılık fasulye sırığı gibi,"zayıf, sıska ve çok uzun boylu" fasulye,"Fasulyegillerden, barbunya, çalı, ayşekadın, horoz vb. türleri bulunan bitki (Phaseolus vulgaris)" fasulye gibi kendini nimetten saymak,"kendine çok değer vermek, kendini bir şey sanmak" fasulyegiller,"Kapalı tohumlu, iki çenekli, ayrı taç yapraklı çiçekli bitkiler familyası" fasulye pilakisi,Kuru fasulyenin pişirilmesi ile yapılan pilaki fasulye piyazı,Haşlanmış kuru fasulye ile katı yumurta ve kuru soğan karışımı piyaz faş,"`Gizli olanı açığa vurmak, duyurmak, ortaya dökmek, dile vermek` anlamlarındaki faş etmek, `belli olmak, açıklanmak, ortaya çıkmak` anlamlarındaki faş olmak birleşik fiillerinde geçen bir söz" faşır faşır,Bol ve çok bir biçimde (akarak) faşing,Almanlarda Hristiyanlık inancına göre belli günlerde düzenlenen şenlik ve eğlenceler faşist,"Faşizm yanlısı olan kimse, görüş vb" faşistleşme,Faşistleşmek durumu faşistleşmek,Faşist duruma gelmek faşistleştirme,Faşistleştirmek işi faşistleştirmek,Faşistleşmesini sağlamak faşistlik,Faşizm faşizan,Faşist eğilimli faşizm,"İtalya'da 1922-1943 yılları arasında etkinliğini sürdüren, meslek kuruluşlarına dayanan, devlet sınırlarını genişletmeyi amaçlayan, yetkinin, tek partinin elinde toplandığı düzen" fatalist,Yazgıcı fatalite,"Alın yazısı, yazgı, kader" fatalizm,Yazgıcılık fatih,"Zafer kazanan, fetheden (kimse)" Fatiha okumak,o şeyden umudunu kesmek Fatiha,Kur'an'ın ilk suresi fatihane,"Fatih gibi, fatihe benzercesine" fatura kesmek,satılan bir şey için fatura düzenlemek fatura,"Satılan bir malın cinsini, miktarını ve fiyatını bildirmek için satıcının alıcıya verdiği hesap pusulası" fatura etmek,faturalamak faturasını (birine) çıkarmak (veya ödetmek),sorumluluğu birine yüklemek faturalama,Faturalamak işi faturalamak,Bir malın faturasını düzenlemek faturalı,Faturası olan faturalı yaşam,Yapılan alışverişte fatura alma alışkanlığı faturasız,Faturası olmayan faul,Karşılaşmalarda rakip oyuncuya yapılan kural dışı hareket faullü,"Faulü olan, faul yapmış olan" faulsüz,"Faulü olmayan, faul yapmayan" fauna,Direy fava,Bakla tanelerinin kabuğu soyulduktan sonra yapılan zeytinyağlı yemek favori,"Herhangi bir iş veya yarışmada üstünlük sağlayacağına inanılan (kimse, taraf, takım vb.)" fay,"Kayaç kütlelerinin bir kırılma düzlemi boyunca yerlerinden kayması, kırık (III)" fayans,"Duvarları kaplayıp süslemek için kullanılan, bir yüzü sırlı ve türlü desenlerle bezenmiş, pişmiş balçıktan levha" fayansçı,Fayans döşeyen veya satan kimse fayansçılık,Fayansçının yaptığı iş fayda,Yarar fayda etmemek,"etkisi olmamak, işe yaramamak, yararlı olmamak" fayda vermemek,yararlı olmamak faydası dokunmak,yararı dokunmak faydası olmak,yararı olmak faydasını görmek,yarar sağlamak faydacı,Yararcı faydacılık,Yararcılık faydalanma,Yararlanma faydalanmak,Yararlanmak faydalı,Yararlı faydalı olmak,yararlı olmak faydasız,Yararsız faydasız baş mezara yaraşır,"`yaşayan kimse bir işe yaramalıdır, bir işe yaramayan kimsenin ölüden farkı yoktur` anlamında kullanılan bir söz" fayrap,"Bir istim kazanının, istim oluşturacak biçimdeki yanar durumu" fayrap etmek,ocağın ateşini harlandırmak fayton,"Tek körüklü, dört tekerlekli, genellikle çift atlı binek arabası, payton" faytoncu,Fayton süren kimse faytonculuk,Faytoncunun yaptığı iş faz,Elektrik geriliminde evre fazıl,"Faziletli, erdemli (kimse)" fazilet,Erdem faziletkâr,Erdemli faziletli,Erdemli faziletsiz,Erdemsiz faziletsizlik,Erdemsizlik faz kalemi,"Priz, dağıtma tabloları vb. yerlerde gerilim bulunup bulunmadığını anlamaya yarayan araç" fazla,"Gereğinden, alışılmıştan çok, aşırı olan, ziyade" fazla gelmek (veya kaçmak),"çekilmeyecek, bıktıracak, tedirgin edecek bir durum almak" fazla kaçırmak,"alışılmış olan ölçüden çok içmek, yemek veya konuşmak" fazla mal göz çıkarmaz,`ne kadar ve ne türden mal olursa olsun malın fazlası elden çıkarılmamalıdır çünkü mutlaka bir gün gelir lazım olur` anlamında kullanılan bir söz fazla olmak,"dayanma gücünü aşacak davranışlarda bulunmak, çok olmak" fazlaca,"Gereğinden biraz daha çok olarak, bir hayli, çokça" fazlalaşma,Çoğalma fazlalaşmak,Çoğalmak fazlalık,"Çokluk, gereğinden artık olma durumu" fazlalık etmek,"birinin varlığı, bulunduğu yerde gereksiz olmak" Fe,Demir elementinin simgesi fe,"Türk alfabesinin yedinci harfinin adı, okunuşu" fecaat,"Çok acıklı, yürekler acısı durum" feci,"Acıklı, çok acıklı, yürekler acısı, trajik" fecir,Tan fecrikâzip,"Tan yerinde gün doğmadan beliren, sonradan kaybolan geçici aydınlık, yalancı tan, geçici tan" fecrisadık,"Tan yerinde gün doğuncaya kadar süren kesiksiz aydınlık, gerçek tan" feda olsun!,"`varsın gitsin, uğrunda yok olsun!` anlamında kullanılan bir söz" feda olmak,uğrunda yok olmak feda,"Bir amaç uğrunda bir değer veya varlıktan vazgeçme, uğruna verme" feda etmek,"kıymak, gözden çıkarmak" fedai,"Bir ülkü uğruna tehlikeli işlere girişerek canını esirgemeyen kimse, serdengeçti" fedaice,"Fedai gibi, fedaiye yakışır bir biçimde" fedailik,"Fedaice davranış, serdengeçtilik" fedakâr,Özverili fedakârca,Özverili fedakârlık,Özveri fedakârlık etmek,özverili davranmak fedakârlık yapmak (veya göstermek),özverisini ortaya koymak fedakârlığa katlanmak,"bir amaca, bir emele ulaşmak için birçok sıkıntıya, üzüntüye, güçlüğe dayanmaya çalışmak" federal,Federasyon durumunda birleşmiş olan federalist,Federalizme bağlı olan kimse federalizm,Birçok devletin özel yasalara ve bağımsızlığa sahip olarak tek bir devlet durumunda birleşmeleri yöntemi federalleşme,Federalleşmek durumu federalleşmek,Federal duruma gelmek federasyon,Savunma ve dış politika alanında dayanışma amacıyla birden fazla devletin bir birlik devleti içinde birleşmesi federatif,Federalizme bağlı veya uygun olan federe,Bir federasyona bağlı olan fehamet,"Büyüklük, ululuk" fehametli,"Büyüklük, ululuk gösteren (kimse)" fehva,Anlam fehvasınca,"Uyarınca, sözü gereğince" fek,"Bozma, feshetme, kesme, ayırma, koparma" fekül,Patates gibi bazı bitkilerin yumrularında bulunan nişasta fel,Görüngü felah,"Kurtuluş, selamet, onma" felah bulmak,"kurtulmak, onmak" felaket,"Büyük zarar, üzüntü ve sıkıntılara yol açan olay veya durum, yıkım, bela" felaketli,Felaket getiren felaketzede,Felakete uğramış (kimse) felç gelmek,inme inmek felç etmek,"işlemez duruma getirmek, aksatmak" felce uğratmak,felç etmek felç olmak,inme inmek felç,İnme felç inmek,inme inmek felce uğramak,"bir iş yarım kalmak, yürümez duruma gelmek, tam olarak durmak" felçli,"İnmeli, felç olmuş, mefluç" feldmareşal,"Alman, Avusturya, İngiliz, Rus ve İsveç askerî hiyerarşisinde en yüksek rütbe" feldspat,"Potasyumlu, sodyumlu ve kalsiyumlu olmak üzere üçe ayrılan en önemli silikatlı mineral grubu" felek,"Gök, gökyüzü, sema" "felek, kimine kavun yedirir kimine kelek","`bu dünyada kimi insanlar mutluluk içinde yaşarlar, kimileri de talihsizdirler` anlamında kullanılan bir söz" felek yâr olursa,"`bir terslik çıkmazsa, şartlar uygun giderse` anlamında kullanılan bir söz" feleğe küsmek,"talihten yakınmak, şanstan ümidini kesmek" feleği şaşmak,feleğini şaşırmak feleğin çemberinden geçmek,"hayatta acı tatlı günler görmüş geçirmiş olmak, olgunlaşmış, deneyim kazanmış olmak" feleğin sillesini yemek (veya sillesine uğramak),büyük bir yıkıma uğramak feleğini şaşırmak,"ummadığı bir durumda kalmak, şaşkınlık içine düşmek" felekten bir gün (veya gece) çalmak,güzel bir gün veya gece geçirmek felekten kâm almak,"güzel vakit geçirmek, istediği gibi eğlenmek" felekiyat,Gök bilimi Felemenk,"Bugünkü Hollanda, Belçika ve Kuzeydoğu Fransa'ya eskiden verilen ad" Felemenkçe,Felemenk dili Felemenkli,Felemenk halkından veya bu halkın soyundan olan kimse felfelek,Bir tür küçük kelebek felfelek sokmak,birini kuşkuya düşürmek felfelleme,Felfellemek işi felfellemek,Eski canlılığını yitirmek feliks,"Palmiye yaprağına benzeyen, park ve bahçelerde süs için kullanılan iri gövdeli bir bitki (Phoenix canariersis)" fellah,Çiftçi fellek fellek,Fellik fellik fellik fellik,"Telaşlı bir biçimde, heyecan içinde, koşarak, koşuşturarak, fellek fellek" felsefe,Varlığın ve bilginin bilimsel olarak araştırılması felsefe yapmak,olayların sebep ve sonuçları üzerine kendince soyut birtakım düşünceler ileri sürmek felsefeci,Felsefe incelemeleri yapan kimse felsefi,"Felsefe ile ilgili, felsefeye ilişkin" feminist,Feminizm yanlısı kimse veya görüş feminizm,"Toplumda kadının haklarını çoğaltma, erkeğinkiler düzeyine çıkarma, eşitlik sağlama amacını güden düşünce akımı, kadın hareketi" fennini almak (veya kapmak),"bir işin inceliklerini, püf noktalarını kavrayıp o alanda usta olduğunu göstermeye başlamak" fen,"Fizik, kimya, matematik ve biyolojiye verilen ortak ad" fena değil (veya sayılmaz),oldukça iyi fena etmek,kötü davranmak fena gözle bakmak,kötü niyetini anlatır biçimde bakmak fena olmak,"hasta gibi olmak, fenalaşmak" fena yapmak,kötü duruma düşürmek fenasına gitmek,"üzülmek, gücenmek, kırılmak, sinirlenmek" fenaya çekmek,söylenen bir sözü kötü tarafından anlamak fenaya sarmak,iş veya durum kötüye gitmek fena,"İyi nitelikte olmayan, kötü" fena,Ölümlülük fena bulmak,"ölmek, yok olmak" fenafillah,Allah'ın varlığı içinde yok olma fena hâlde,"Aşırı ölçüde, son derece, pek çok, adamakıllı" fena kalpli,Kötü kalpli fenalaşma,Fenalaşmak işi fenalaşmak,Kötü bir duruma girmek fenalaştırma,Fenalaştırmak işi fenalaştırmak,"Fenalaşmasına sebep olmak, fena duruma getirmek" fenalık,"Kötülük, şer" fenalık etmek,"kötülük etmek, kötülükte bulunmak" fenalık geçirmek (veya gelmek veya çökmek),kendini bilmeyecek veya bayılacak bir duruma gelmek fen bilimi,"Fenle ilgili konuları araştıran, inceleyen bilim dalı" fenci,Fenle uğraşan kimse fener,"Saydam bir maddeden yapılmış veya böyle bir madde ile donatılmış, içinde ışık kaynağı bulunan aydınlatma aracı" fener çekmek,elinde fenerle önden gitmek feneri nerede söndürdün,geç kalanlara takılmak için söylenen bir söz fener alayı,"Bayram gecelerinde kalabalık halk topluluklarının, ellerinde fener veya meşalelerle şehri dolaşarak yaptıkları gösteri" fener balığı,"Fener balığıgillerden, vücudunda pek çok ışık verme organı bulunan, tropik denizlerde yaşayan bir balık (Lophius piscatorius)" fener balığıgiller,"Kemikli balıklar takımının, vücutları basık, derileri çıplak, ağızları çok büyük olan, derin denizlerde yaşayan balıklar familyası" fenerci,Fener yapan veya satan kimse fenercilik,Fenercinin yaptığı iş fenerli,Feneri olan fenerli burgu,Ahşap bölümleri delmeye yarayan matkap fenersiz,Feneri olmayan fenersiz yakalanmak,beklenmedik bir zamanda istenmeyen bir durumla karşılaşmak fenik,Alman markının yüzde biri Finike portakalı,Fenike ve yöresinde yetiştirilen sulu ve kokulu bir tür portakal fenlenme,Fenlenmek işi fenlenmek,Yaşına göre bilmemesi gereken şeyleri öğrenmiş olmak fennî,Fenle ilgili fenol,"Boyacılıkla, plastik maddelerin ve bazı ilaçların yapımında kullanılan, çoğunlukla maden kömürünün katranından çıkarılan benzinin oksijenli türevi, asit fenik" fenomen,Olay fenomenal,"Şaşılacak, olağanüstü" fenomenizm,Görüngücülük fenomenoloji,Görüngü bilimi fent,"Düzen, hile" fent çevirmek,"düzen, hile yapmak" feodal,Derebeylikle ilgili feodalite,Derebeylik feodalizm,Derebeylik sistemi feodallik,"Derebeylik, derebeyi olma durumu" fer,"Parlaklık, aydınlık" ferace,"Kadınların sokakta giydikleri, mantoya benzer, arkası bol, yakasız, çoğu kez eteklere kadar uzayan üst giysisi" feraceli,Ferace giymiş olan feracelik,Ferace yapmaya elverişli (kumaş) feragat,Hakkından kendi isteğiyle vazgeçme feragat etmek (veya göstermek),"hakkından vazgeçmek, el çekmek" feragatli,"Vazgeçebilen, özveride bulunabilen, özveri gösterebilen" ferağ,"Bir işten vazgeçme, çekilme, el çekme, terk etme" ferah,"Bol, geniş" ferah tutmak,"iç rahatlığını, huzurunu korumak" ferah,"Kalp, gönül, iç vb.nin sıkıntısız, tasasız olma durumu" ferih fahur,Ferah fahur ferih fahur yaşamak,"bağımsız, bağlantısız bir biçimde yaşamak" ferah ferah,"Bol bol, geniş geniş" ferahfeza,"Klasik Türk müziğinde, yegâh perdesinde karar kılan makamlardan biri" ferahi,"Bolluk, genişlik" ferahlama,Ferahlamak işi veya durumu ferahlamak,"Genişlemek, açılmak" ferahlandırma,Ferahlandırmak işi veya durumu ferahlandırmak,Ferahlamasını sağlamak ferahlanma,Ferahlanmak işi veya durumu ferahlanmak,"Rahatlamak, üzüntü veya sıkıntısı kalmamak, açılmak, genişlemek" ferahlatma,Ferahlatmak işi ferahlatmak,"Ferah duruma getirmek, rahatlatmak" ferahlık,"Ferah olma durumu, genişlik, gönül açıklığı" ferahlık duymak,"içinin açıklığını, rahatlığını hissetmek" ferahlık vermek,"iç açmak, rahatlık hissettirmek" ferahnak,Klasik Türk müziğinde bir birleşik makam ferahnakaşiran,Klasik Türk müziğinde bir makam ferahnüma,Klasik Türk müziğinde bir makam feraset,"Anlayış, seziş, sezgi" ferasetli,Anlayışlı ferasetsiz,Anlayışsız ferç,"Dişi canlılarda üreme organının dış bölümü, vulva" ferda,Yarın ferden ferda,Tek tek ferdî,"Bireysel, kişisel, fertle ilgili, şahsi" ferdiyet,Bireysellik ferdiyetçi,Bireyci ferdiyetçilik,Bireycilik ferhane,"Birden çok mağazası bulunan eski hanların tipinde, avlulu geniş bina, büyük han veya kervansaray" ferî,"Ayrıntılarla ilgili, ayrıntı niteliğinde olan" feribot,Arabalı vapur ferih,"Çok sevinçli, neşeli" ferah fahur,Bolluk içinde ferik,Tümgeneral feriklik,Tümgenerallik veya korgenerallik feriştah,"En iyi, en üstün" feriştahı gelse,"`en güçlüsü, en yetkilisi, en üstünü olsa` anlamında kullanılan bir söz" ferli,"Parlak (göz, ışık)" ferma,Av köpeğinin gizlendiği yerden avı gözetlemesi ferman,"Buyruk, emir" ferman çıkarmak,padişah tarafından herhangi bir konuda emir verilmek ferman dinlememek,"yasa, kural, yol yöntem tanımamak" ferman sizin,`siz nasıl isterseniz öyle olsun` anlamında kullanılan bir söz fermanlı,Hükûmete karşı gelmek suçuyla aranan ve cezalandırılması için hakkında ferman çıkan (kimse) fermanlı deli,Deli olduğu herkesçe bilinen kişi fermantasyon,Mayalanma fermejüp,Çıtçıt fermene,"Türlü nakışlarla işlemeli, önü kavuşmayan, yeleğe benzeyen bir giysi" fermeneci,Fermene yapan veya satan kimse fermeneli,Fermenesi olan ferment,Maya (I) fermiyum,Aynştaynyumla aynı zamanda bulunan ve atom sayısı 100 olan yapay element (simgesi Fm) fermuar,"Giysi, çanta vb. yerlerde kullanılan, karşılıklı dişler ve bunların üzerinde yürüyen kapatıcıdan oluşan düzenek, cırcır, carcur" fernez,Sünger toplamak için kullanılan makineli dalma aracı fersah,Yaklaşık 5 kilometrelik bir uzaklık ölçüsü fersah fersah,Kat kat fersahlık,Arası herhangi bir fersah olan fersiz,"Donuk, cansız (göz, ışık, yüz)" fersizleşme,Fersizleşmek durumu fersizleşmek,"Fersiz duruma gelmek, donuklaşmak" fersizlik,Fersiz olma durumu fersude,"Eskimiş, yıpranmış, aşınmış" fert,Birey fertik,"`Kaç, uzaklaş; tamam, bitti` anlamlarında kullanılan bir seslenme sözü" fertik çekmek (veya fertiği kırmak),kaçmak feryadı basmak,"çığlık koparmak, yüksek sesle haykırmaya başlamak" feryat koparmak,"yüksek sesle bağırmak, haykırmak" feryat,"Haykırış, çığlık" feryat etmek,yüksek sesle haykırmak feryat figan,"Haykırarak, ağlayarak" ferz çıkmak,"satrançta piyon, karşıdaki en son kareye kadar sürülüp vezir olmak" ferz,Satranç oyununda vezir ferz çıkarmak,acemi bir oyuncuya karşı vezirsiz oynamak fesini havaya atmak,sevinmek fes,"Şapka yerine kullanılan, kırmızı, kalın çuhadan yapılmış, tepesinde püskülü olan, silindir biçiminde başlık" fesahat,"Kurallı, etkileyici, heyecan verici, inandırıcı, sanatlı söz söyleme" fesat,Bozukluk fesat çıkarmak (veya fesada vermek),"ara bozmak, ortalığı karıştırmaya çalışmak, insanları birbirine düşürecek işler yapmak" fesat karıştırmak,hile yapmak fesatçı,Arabozan fesatçılık,Arabozanlık fesat kumkuması,"Fesat kaynağı, ortaklığı karıştırmayı huy edinmiş, kötülük peşinde koşan kimse" fesatlık,Arabozanlık feshedilme,Feshedilmek işi feshedilmek,"Kapatılmak, dağıtılmak, faaliyetten men edilmek" feshetme,Feshetmek işi feshetmek,"Verilmiş bir yargıyı kaldırmak, bozmak" fesih,"Verilmiş bir yargıyı kaldırma, bozma" fesleğen,"Ballıbabagillerden, Akdeniz ülkelerinde yetişen, yaprakları güzel kokulu, beyaz veya pembe çiçekli, bir yıllık ve otsu bir süs bitkisi, reyhan (Ocimum basilicum)" fes rengi,Koyu kırmızı renk fast food,343 hazır yemek festival,"Dönemi, yapıldığı çevre, katılanların sayısı veya niteliği programla belirtilen ve özel önemi olan sanat gösterisi" fesüphanallah,Süphanallah fetha,Üstün (II) fethetme,Fethetmek işi fethetmek,"Bir yeri veya ülkeyi savaşarak almak, ülke açmak" fetih,Bir şehir veya ülkeyi savaşarak alma fetihname,"Bir yerin alındığını müjdelemek için hükümdarların yabancı devlet adamları, şehzadeler, valiler vb.ne yazdıkları resmî mektup" fetiş,Put fetişist,Fetişizmi uygulayan kimse veya görüş fetişizm,"İlkel toplumlarda doğaüstü bir güç ve etkisi olduğuna inanılan canlı veya cansız nesnelere tapınma, tapıncakçılık, putperestlik" fetret,İki peygamber arasında peygambersiz geçen süre fettan,"Fitneci, karıştırıcı" fettanca,Fettan gibi fettane,"Cilveli, gönül alıcı (kadın)" fettanlaşma,Fettanlaşmak işi fettanlaşmak,Fettan bir duruma gelmek fettanlık,Fettan olma durumu fetüs,Dölüt fetva çıkarmak,belli bir konuda dinî hukuk kurallarına göre izin almak fetva vermek,herhangi bir işlemin veya eylemin din kurallarına uygun olup olmadığı konusunda konuyla ilgili bilim adamlarınca açıklama yapılmak fetva,"İslam hukuku ile ilgili bir sorunun dinî hukuk kurallarına göre çözümünü açıklayan, şeyhülislam veya müftü tarafından verilebilen belge" fetvacı,Fetva veren kimse fetvahane,Müftünün makamı fetvayişerife,Şeyhülislam fetvası fetvayişerife çıkarmak,şeyhülislam fetvası ilan etmek fevç,İnsan kalabalığı fevç fevç,Akın akın feveran,"Fışkırma, kaynama" feveran etmek,"birdenbire öfkelenmek, köpürmek, parlamak" fevk,Üst fevkalade,"Alışılmış olandan ayrı, olağanüstü, beklenmedik, görülmedik, işitilmedik" fevkalade hâl,Olağanüstü hâl fevkaladelik,Olağanüstülük fevkalbeşer,İnsanüstü fevkani,"Üstte, üstteki" fevri,"Birdenbire, düşünmeden yapan" fevrilik,Fevri olma durumu fevt,"Elden çıkma, yitme" fevt etmek,"yitirmek, elden kaçırmak" fevt olmak,yitmek fevvare,Fıskiye feyezan,"Taşma, taşkın, seylap" feyiz,"Verimlilik, gürlük, ongunluk, bereket" feyizlenme,Feyizlenmek işi feyizlenmek,"Feyzalıp aydınlanmak, faydalanmak" feyizli,"Çok ürün veren, verimli" feylesof,Filozof feylesofça,Filozofa yakışan feylesofluk,Filozofluk feyyaz,"Çok verimli, gür" feyzalmak,"Etkilenmek, olgunlaşmak, ders almak" feza,Gök fezleke,"Özet, hülasa" fıçı,"Bir araya getirilerek çemberlerle tutturulmuş ensiz tahtalardan yapılan, yuvarlak, karnı şişkin ve altı üstü düz kap" fıçı gibi,kısa boylu ve çok şişman fıçı balığı,Fıçıya istif edilmiş balık tuzlaması fıçıcı,Fıçı yapan veya satan kimse fıçıcılık,Fıçının yaptığı iş fıçılama,"Fıçıya koyma, fıçıya doldurma" fıçılamak,Fıçıya koymak fıkdan,Yokluk fıkıh,"Bir şeyi, gereği gibi, iyice anlayıp bilme" fıkırdak,"Cilveli, oynak (kadın, kız)" fıkırdaklık,Fıkırdak olma durumu fıkırdama,Fıkırdamak işi fıkırdamak,Fıkır fıkır kaynamak fıkırdaşma,Fıkırdaşmak işi fıkırdaşmak,Oynakça davranışlarda bulunmak fıkırdatma,Fıkırdatmak işi fıkırdatmak,Fıkır fıkır kaynatmak fıkırdayış,Fıkırdama işi fıkır fıkır,"Cilveli, oynak" fıkır fıkır kaynamak,bir şeyden bir yerde çok bulunmak fıkırtı,Hafif kaynamayı anlatan yansıma sesinin adı fıkra,"Kısa ve özlü anlatımı olan, nükteli, güldürücü hikâyecik" fıkracı,Fıkra anlatan kimse fıkracılık,Köşe yazarlığı fıkrama,"Fıkramak işi, fışlama" fıkramak,"Herhangi bir yiyecek ekşimek, fışlamak" fıldır,"Çabuk, hızlı, telaşlı" fındık kabuğunu doldurmaz,"önemsiz, değersiz" fındık kırmak,çapkınlık yapmak fındık,"Kayıngillerden, kuzey yarım kürenin ılık yerlerinde ve yurdumuzun genellikle Doğu Karadeniz bölgesinde yetişen, boyu 6-7 metre, yaygın tepeli bir ağaççık (Corylus avellana)" fındık altını,"Osmanlı Devleti'nde kenar süsleri fındığa benzediğinden bu adla anılan altın sikke, fındıki" fındık ateşi,"Nargilede tütünün üstüne ortalamasına konulan yuvarlak, küçük, yanar kömürler" fındık biti,"Kın kanatlılardan, fındık kurdu denilen kurtçukları dolayısıyla fındık ürününün en büyük düşmanı olan, uzun gagalı böcek (Balaninus nucum)" fındıkçı,Fındık yetiştiren veya satan kimse fındıkçılık,Fındıkçının yaptığı iş fındık faresi,"Kemiricilerden, karnı beyazımsı, sırtı boz renkli, fındıklıklarda çok zarara yol açan bir tür memeli, fındık sıçanı (Muscardinus avellanarius)" fındıki,Fındıkkabuğu fındıkkabuğu,"Fındığın kabuğunun rengini andıran bir tür kahverengi, fındık rengi" fındıkkıran,Fındık ve buna benzer kabuklu yemişlerin kabuğunu kırmaya yarayan araç fındık kurdu,"Fındık bitinin fındık içinde gelişerek onun dökülmesine, değerini yitirmesine yol açan kurtçuğu" fındık kurdu gibi,"ufak tefek, tombulca, sevimli" fındıklık,"Fındık ağaçları dikilmiş yer, fındık korusu" fındık sıçanı,Fındık faresi fındık yağı,Fındıktan elde edilen yağ fındık yuvası,"Tombul ellerin dış yüzünde, parmak diplerinde görülen çukurluklar" fır,Fırıl fırıl fır dönmek,bir kimseye yaranmak veya yardım etmek için üstün çaba harcamak fırça yemek,paylanmak fırça gibi,"dik, sık ve sert (saç, sakal)" fırça,"Bir şeyin tozunu, kirini gidermekte veya bir şeye boya, cila sürmekte kullanılan, bir araya getirilerek bağlanmış kıl vb.nden yapılan araç" fırça çekmek (veya atmak),paylamak fırçacı,Fırça yapıp satan kimse fırçacılık,Fırçacının yaptığı iş fırçalama,Fırçalamak işi fırçalamak,Temizlemek veya parlatmak için fırça ile sürtmek fırçalanma,Fırçalanmak işi fırçalanmak,"Fırça ile ovulmak, düzgünleştirilip parlatmak veya temizlenmek" fırçalatma,Fırçalatmak işi fırçalatmak,Fırçalama işini yaptırmak fırçalayış,Fırçalama işi fırçalı,Fırçası olan fırçalık,Resim yapmada kullanılan fırçaların konulduğu süzgeçli kap fırdolayı,Çepeçevre fırdöndü,Biri döndüğünde ötekinin de dönmesini engellemek için uç uca getirilerek serbest bir eksenle bağlanmış çift halka fırfır,"Giysi, perde vb.nin kenarlarına dikilen kırmalı veya büzgülü süs, farba, farbala" fır fır,Fırıl fırıl fırfırlı,Fırfırı olan fırıldak çevirmek (veya döndürmek),isteğini elde etmek için hileli yollara başvurmak fırıldak,"Rüzgârla dönen, çember biçiminde çocuk oyuncağı" fırıldak gibi,"düşüncesini sürekli değiştiren, sözünden dönen (kimse)" fırıldakçı,Fırıldak yapan veya satan kimse fırıldakçılık,Fırıldakçının yaptığı iş fırıldak çiçeği,Çarkıfelek fırıldanma,Fırıldanmak işi fırıldanmak,Fırıl fırıl dönmek fırıldatma,Fırıldatmak işi fırıldatmak,Fırıl fırıl çevirmek fırıl fırıl,Sürekli ve hızlı bir biçimde fırın gibi,çok sıcak (yer) ... fırın ekmek yemesi lazım,"`bir duruma erişmek için pek çok emek vermesi, çalışması gerekir` anlamında kullanılan bir söz" fırın,"İçinde genellikle odun yanan, her yanda aynı derecede ısı oluşturarak ekmek, pasta vb. pişirmeye yarayan, tavanı tonoz biçiminde, önünde tek açıklık bulunan ocak" fırıncı,Fırın işleten kimse fırıncılık,Fırıncının yaptığı iş fırında makarna,Haşlanmış makarnaların arasına özellikle kaşar peyniri konularak üzerine süt dökülüp fırında pişirilen makarna yemeği fırın kebabı,"Büyük tencerelere yerleştirilerek fırında pişirilen et yemeği, et kebabı" fırınlama,Fırınlamak işi fırınlamak,Fırında pişirmek fırınlanma,Fırınlanmak işi fırınlanmak,Fırına konulmak veya fırında kurutulmak fırınlatma,Fırınlatmak işi fırınlatmak,Fırınlama işini yaptırmak fırınlı,Fırınlanmış fırınlık,Fırında pişirilmeye hazır (yemek) fırka,İnsan topluluğu fırkacı,Parti üyesi fırkacılık,Particilik fırkata,"10-15 çift kürekli, hızlı, eski bir savaş gemisi" fırlak,"Dışarı doğru fırlamış, çıkmış, çıkık" fırlama,Fırlamak işi fırlamak,"Hızla, birdenbire bulunduğu yerden çıkmak, ayrılmak" fırlatılma,Fırlatılmak işi fırlatılmak,Fırlatma işi yapılmak fırlatış,Fırlatma işi fırlatma,Fırlatma işi fırlatmak,"Hızla atmak, bulunduğu yerden dışarı atmak" fırlayış,Fırlama işi fırsatı ganimet bilmek,çıkan fırsattan en iyi biçimde yararlanmak fırsatı kaçırmak,elverişli durumdan yararlanamamak fırsat bulmak,"uygun, elverişli zaman bulmak" fırsattan istifade etmek,ele geçirilen imkân veya durumdan en iyi biçimde yararlanmak fırsat vermek,"bir işi yapmak için uygun, elverişli şartı sağlamak" fırsatını düşürmek,kolayını bulmak fırsat her vakit ele geçmez,`fırsat insanın eline çok seyrek geçtiği için çıkan fırsat iyi değerlendirilmelidir` anlamında kullanılan bir söz fırsat bu fırsat,`yararlanılacak en uygun zaman` anlamında kullanılan bir söz fırsat kollamak (veya gözlemek),yapmak istediği iş için uygun bir zaman veya bir durum beklemek fırsat düşmek (veya çıkmak),bir imkâna kavuşmak fırsat sakal altından geçer,`fırsatı yakalayabilmek için uygun zamanı kollamak gerekir` anlamında kullanılan bir söz fırsat bilmek,bir şeyden belli bir amaçla hemen yararlanmak fırsat beklemek (veya aramak),"en uygun şartı, durumu veya zamanı kollamak" fırsat,"Herhangi bir şey için en uygun zaman, uygun durum veya şart, vesile, okazyon" fırsatçı,"Fırsatları iyi değerlendiren, fırsat kollayan kimse" fırsatçılık,Fırsatçı olma durumu fırsat düşkünü,Kötülük yapmak için fırsat kollayan (kimse) fırsat yoksulu,Eline fırsat geçmeyen (kimse) fırt,Bir solukta veya bir yudumda içilebilecek miktar fırt fırt,"Sürekli olarak, ikide bir" fırtına,"Rüzgâr çizelgesinde hızı 34-40 deniz mili olan ve kuvveti 8 ile gösterilen, yağmur ve kasırga getiren çok güçlü rüzgâr" fırtına atlatmak,güç durumdan kurtulmak fırtına çıkmak,sert rüzgâr esmeye başlamak fırtına gibi,"hızla, birdenbire" fırtına kopmak (veya patlamak),şiddetli fırtına çıkmak fırtına kuşu,"Perde ayaklılardan, kıvrık gagalı, açık denizlerde yaşayan bir kuş, deniz ördeği (Thalassidroma pelagica)" fırtına kuşugiller,Omurgalı hayvanlardan kuşlar sınıfına giren bir familya fırtınalı,Çok rüzgârlı fıttırma,Fıttırmak durumu fıttırmak,"Aklını kaçırmak, delirmek, aklını yitirmek, çıldırmak" fısfıs,"Koku, ilaç vb. sıvıları püskürtmek için kullanılan araç" fıs fıs,Yavaş ses çıkararak (konuşmak) fısfıslama,Fısfıslamak işi fısfıslamak,"Koku, ilaç vb. sıvıları püskürtmek" fısfıslanma,Fısfıslanmak işi fısfıslanmak,"Koku, ilaç vb. sıvılar püskürtülmek" fısıldama,Fısıldamak işi fısıldamak,"Başkalarının duyamayacağı kadar alçak sesle konuşmak, fıslamak" fısıldanma,Fısıldanmak işi fısıldanmak,Fısıltı hâlinde söylenmek fısıldaşma,Fısıldaşmak işi fısıldaşmak,Birbirine fısıldamak fısıl fısıl,"Fısıltı hâlinde, fısıldayarak, alçak sesle" fısıltı,"Fısıldarken çıkan, güçlükle duyulan sesin adı" fısıltı gazetesi,Toplumu ilgilendiren bir konu ile ilgili dedikodu fısır fısır,Fısır sesi çıkararak fısırtı,Fısıltı fıskiye,"Suyu yukarıya doğru, türlü biçimlerde fışkırtan ağızlık, fışkırık" fıslama,Fıslamak işi fıslamak,Fısıldamak fıslanma,Fıslanmak işi fıslanmak,Fıslama işi yapılmak fıstık,"Antep fıstığı, çam fıstığı veya yer fıstığı denilen yemişlerin genel adı" fıstık gibi,"dolgun, besili ve canlı" fıstık çamı,"Çamgillerden, genellikle Ege, Akdeniz bölgelerinde yetişen, 20-25 metre boyunda, kozalakları kestane renginde, yumurtamsı veya yuvarlak olan, tohumları yuvarlak olan bir çam türü (Pinus pinea)" fıstıkçı,Fıstık yetiştiren veya satan kimse fıstıkçılık,Fıstıkçının yaptığı iş fıstık ezmesi,Fıstıkla yapılan bir şekerleme fıstıki,Fıstık rengi fıstıki makamla,"ağır ağır, yavaş yavaş" fıstıklamak,Kışkırtmak amacıyla araya nifak sokmak fıstıklık,"Fıstık ağaçları dikilmiş yer, fıstık bahçesi" fış fış,Fışır fışır fışıldama,Fışır fışır ses çıkarma fışıldamak,Fışır fışır ses çıkarmak fışıltı,Fışırdama sırasında çıkan sesin adı fışırdama,Fışırdamak işi fışırdamak,Fışır fışır ses çıkartmak fışırdatma,Fışırdatmak işi fışırdatmak,Fışır fışır ses çıkartmak fışır fışır,Fışır sesi çıkararak fışırtı,Fışırdama sırasında çıkan sesin adı fışkı,Atgillerin taze dışkısı fışkılama,Fışkılamak işi fışkılamak,Toprağı fışkı ile gübrelemek fışkılık,Fışkının biriktirildiği yer fışkın,Bir ağacın dibinden süren ince dal fışkırdak,Sıvıları fışkırtmaya yarayan araç fışkırık,Fıskiye fışkırış,Fışkırma işi fışkırma,Fışkırmak işi fışkırmak,Gaz veya sıvılar bir yerden basınç etkisiyle yukarıya doğru birdenbire ve hızla çıkmak fışkırtı,Fışkıran bir şeyin çıkardığı sesin adı fışkırtıcı,"Belli hızla hareket eden bir akışkan yardımıyla, başka bir akışkanın boşalmasını sağlayan alet, ejektör" fışkırtılma,Fışkırtılmak işi fışkırtılmak,Fışkırması sağlanmak fışkırtma,Fışkırtmak işi fışkırtmak,Fışkırmasını sağlamak fışlama,Fıkrama fışlamak,Fıkramak fıtık,"İç organlardan bir parçanın, genellikle bağırsak bölümünün karın çeperlerini geçip deri altında ur gibi bir şişkinlik yapması, kavlıç, yarımlık" fıtık etmek,"sıkıntı vermek, üzmek" fıtık olmak,"büyük sıkıntı duymak, kahrolmak, çaresiz kalmak" fıtıklı,Fıtığı olan fıtrat,"Yaradılış, hilkat" fıtraten,Yaradılıştan fıtri,Doğuştan fıtriye,Doğuştancılık fiber,Sıkıştırılmış bitki tellerinden yapılmış mukavva veya tahta fiberglas,"Plastik maddelerden, özellikle polyesterden parçalar yapımında kullanılan sağlamlaştırma maddesi" fibrin,Kanda pıhtılaşma sonucu oluşan bir protein fibrinojen,Pıhtılaşma sırasında fibrine dönüşen bir kan proteini fidan,Yeni yetişen ağaç veya ağaççık fidan gibi,ince ve uzun (boy) fidan biti,Yaprak biti fidan boylu,"İnce, uzun ve biçimli (kimse)" fidancık,Küçük fidan fidanlık,"Fidan yetiştirilen yer, dikmelik" fide,Tohumdan yetiştirilip başka yerlere dikilmek için hazırlanan sebze veya körpe çiçek fideci,Fide yetiştirip satan kimse fidecilik,Fidecinin yaptığı iş fideizm,İnancılık fideleme,Fidelemek işi fidelemek,Fidan dikmek fidelik,Fide yetiştirilen yer fidye,"Tutsak edilen veya rehin alınan bir kimsenin serbest bırakılması için istenen para, kurtulmalık, fidyeinecat" fidyeinecat,Fidye fifre,"Yanlamasına çalınan, altı tane deliği olan, tahtadan bir flüt türü" figan,"Bağırarak ağlama, inleme" figan etmek,"bağırarak ağlamak, inlemek" figür,Resim ve heykel sanatlarında varlıkların biçimi figüran,"Genellikle tiyatro ve sinemada, konuşması olmayan veya konuşması çok az olan rollere çıkan kimse" figüranlık,Figüranın yaptığı iş figüratif,Betili figüratif sanat,"İçinde insan, hayvan ve doğa ögeleri yer alan sanat, betili sanat" figürlü,Figürü olan fiğ,"Baklagillerden, hayvan yemi olarak yetiştirilen bir bitki (Vicia sativa)" fihrist,İçindekiler fihristleme,Fihristlemek işi fihristlemek,Fihriste geçirmek fiil,"İş, davranış" fiile koymak,eyleme geçirmek fiil cümlesi,Bildirme veya isteme kiplerinden biriyle kurulan ve olumsuzu -ma/ -me eki ile yapılan cümle fiil çekimi,"Fiil, ad kök veya gövdelerine zaman kavramı ile birlikte kişi kavramı da veren eklerin getirilmesi, fiil tasrifi" fiilen,Gerçekten fiil gövdesi,Kökü bir başka yapım eki almış fiil fiilî,"Eylemli, edimsel, gerçekten yapılan (iş)" fiili bozuk,Ahlakça düşük (kimse) fiilî hizmet,"Memur, işçi vb. çalışanların bağlı oldukları sosyal güvenlik kurumunda tam kesenek vermek suretiyle geçirdikleri süre" fiilî hizmet zammı,Yıpranma payı fiilimsi,"Fiilden türetilen, olumsuzu yapılabilen mastar, sıfat-fiil, zarf-fiil vb. türleri bulunan ad, eylemsi" fiiliyat,"İş olarak yapılanlar, edim, edimler, işler, gerçekleştirilen işler" fiil kökü,Fiil soyundan bir kelimenin bölünmeyen anlamlı kısmı fiil tabanı,Fiil kök ve gövdelerinin çekim eki almamış hâli fikrini çelmek,"kandırmak, düşüncesini değiştirtmek, ikna etmek" fikrini almak,fikir almak fikir yürütmek,bir konu üzerine düşüncesini söylemek fikir yormak,bir konuda çok düşünmek fikir danışmak,bilgi edinmek için bir yetkiliden bilgi almak fikir edinmek,kanaat sahibi olmak fikir almak,birinin düşüncesinden yararlanmak fikir,Düşünce fikir vermek,düşüncesini bildirmek fikir adamı,Herhangi bir düşünce alanındaki görüşlerine değer verilen kimse fikir hürriyeti,Düşünce özgürlüğü fikir işçisi,Bilim ve fikir alanında çalışan kimse fikirli,"Herhangi bir konu üzerinde düşüncesi olan, akıllı, düşünceli" fikirsiz,"Herhangi bir konu üzerinde düşünemeyen, görüşü olmayan, düşüncesiz" fikirsizlik,"Fikirsiz olma durumu, düşüncesizlik" fikir yazısı,Düşünce yönü ağır basan yazı veya makale fikren,"Düşünce yoluyla, düşünerek, zihnen" fikrî,Düşünsel fikrisabit,Saplantı fikriyat,Düşünceler fiks menü,Tek liste fikstür,Yarışma veya karşılaşmaların zamanını ve sırasını belirleyen çizelge fiktif,İtibari fil gibi,çok yemek yiyen (kimse) fil,"Filgillerin hortumlular takımından, Afrika ve Asya'nın sıcak bölgelerinde yaşayan, çok iri, kalın derili hayvan (Elephas)" filaman,Elektrik ampullerinden akım geçtiğinde akkor duruma gelen ince iletken tel filan,Falan filan falan,Falan filan filantrop,"İnsansever, insanların iyiliği için çalışan (kimse)" filariz,Keten dövmeye yarayan tokmak filarizleme,Filarizlemek işi filarizlemek,Keteni döverek tel durumuna getirmek filarmoni,Güçlü müzik sevgisi filarmonik,Müzikseverlerin kurduğu dernek filbahri,"Düğün çiçeğigillerden, ilkbaharda beyaz ve güzel kokulu çiçekler açan, park ve bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilen ağaççık (Philadelphus)" fildekoz,İskoçya ipliği fildişi gibi,"donuk, beyaz (ten)" fildişi,Fil dişinin kırık beyaz rengi fil dişi,Filin kendini korumakta veya karşısındakine saldırmakta kullandığı hortumunun iki yanında bulunan uzun ve eğri dişi fil dişi karası,Fil dişi külünden yapılan kara boya fildişi rengi,Fildişi file,"Yün, pamuk vb. ipliklerden düğümlerle oluşmuş ağ" fil elması,"Turunçgillerden, Hindistan'da yetişen bir ağaç (Feronia elephantum)" filenk,Ağır cisimleri bir yerden bir yere kaydırmak ve özellikle deniz teknelerini karaya çekmek için bunların altına sürülen yuvarlak ağaç filet,Derinliği her yerinde aynı olan sığ su alanı fileto,"Kasaplık hayvanların sırtında, dikensi çıkıntı boyunca iki yandaki et" fil faresi,"Memeliler sınıfından, burun bölümü hortum gibi uzun olan, uzun kuyruklu, kanguru gibi sıçrayabilen bir hayvan (Macroscelides proboscideus)" filgiller,Memeliler sınıfının hortumlular takımının bir familyası filhakika,"Gerçekten, doğrusu, hakikaten" fil hastalığı,Çoğunlukla bacakların şişip fil ayağı biçimini almasıyla beliren bir hastalık filigran,Suyolu filigranlı,Filigranı olan filika,Cankurtaran sandalı filikacı,Filikalara bakmakla görevli kimse filinta,"Namlusu kısa, kurşun atan bir tür küçük tüfek" filinta gibi,"genç, ince uzun boylu, çevik, yakışıklı (kimse)" Filipinli,Filipin adaları halkından veya bu halkın soyundan olan kimse filiskin,"Yerden 2-3 karış yükseklikte, çok yıllık ve otsu bir bitki (Mentha pulegium)" Filistinli,Filistin halkından veya bu halkın soyundan olan kimse filiz vermek,sürgün çıkmaya başlamak filiz,"Tohumdan veya tomurcuktan çıkan körpe ve küçük dal, sürgün, ışkın, eşkin (II), cımbar, çıvgın, şıvgın" filiz gibi,ince ve güzel vücutlu filiz,"Ocaktan çıkarılan işlenmemiş, başka maddelerle karışık hâlde bulunan, ham maden birleşiği" filizcik,Küçük sürgün filizî,Filiz rengi filizkıran,Mayıs ayında ağaçların filizlendiği mevsimde esen bir fırtına filizleme,Filizlemek işi filizlemek,Bitkilerin gereğinden çok olan filizlerini kırmak filizlenme,Filizlenmek işi filizlenmek,Bitki filiz vermek filizli,Filizi olan filkulağı,"Yılan yastığıgillerden, ana yurdu tropikal Amerika olan, kökü yumrulu bir süs bitkisi (Caladium)" film oynatmak,bir filmi sinemada göstermek film çekmek,bir sinema kamerasıyla görüntüleri tespit etmek veya bir hareket ve görünüşün sıralı resmini çekmek film çevirmek,beyaz perdede oynatılacak bir eseri filme almak veya bu eserin çekilişi sırasında rol yapmak film,"Fotoğrafçılıkta, radyografide ve sinemacılıkta resim çekmek için kullanılan, selülozdan, saydam, bükülebilir şerit" film oynamak,"bir film, sinemada gösterilmekte olmak" filmci,Sinemacı filmcilik,Sinemacılık filmleştirmek,Film durumuna getirmek film müziği,Filmin görüntülerine eşlik etmek amacıyla özel olarak bestelenmiş veya hazırlanmış müzik film yıldızı,"Sinema dünyasında çok ünlü olan oyuncu, star" filo,Bir arada ve bir komuta altında bulunan savaş gemilerinin veya uçaklarının bütünü filogenez,Soy oluş filoksera,Asma biti filolog,Dil bilimci filoloji,Dili ve yazılı belgeleri dil ve tarih açısından inceleme filolojik,Dil bilimsel filotilla,Torpidolardan oluşan filo filoz,Balıkçıların ağları su yüzünde tutmak için kullandıkları kabak veya mantardan yapılmış ağ şamandırası filozof,"Felsefe ile uğraşan ve felsefenin gelişmesine katkıda bulunan kimse, felsefeci, feylesof" filozofça,Filozofa yakışan filozofik,"Felsefe ile ilgili, felsefeye dayanan" filozoflaşma,Filozoflaşmak durumu filozoflaşmak,Filozof özelliği kazanmak filozofluk,Filozof olma durumu filtre,"Süzgeç, süzek" filtreli,Filtre takılmış olan filtresiz,Filtre takılmamış olan filum,"Canlıların bölümlenmesinde, dalların bir araya gelmesiyle oluşan birlik" filvaki,"Gerçekte, gerçekten, her ne kadar, vakıa" fil yürüyüşü,Ellerin ve ayakların gergin bir biçimde birbirine çok yakın basarak yapılan bir yürüyüş biçimi Fin,Finlandiyalı final,Bir işin sonu finale kalmak,şampiyonu belirleyecek son yarışmaya katılma hakkını kazanmak finalist,Şampiyonu belirleyecek son yarışmaya kalan sporcu veya takım finalizm,Erekçilik finanse,"`Akçalanmak` anlamındaki finanse edilmek, `akçalamak` anlamındaki finanse etmek birleşik fiillerinde geçen bir söz" finansman,"Bir girişime işleyebilmesi, gelişebilmesi için gereken para ve krediyi sağlama işi" fincan,"Çay, kahve vb. sıcak şeyler içmekte kullanılan, genellikle kulplu, porselen veya camdan yapılmış küçük kap" fincan gibi,iri ve patlak (göz) fincan böreği,Tepsiye serildikten sonra fincan ağzı biçiminde bir kalıpla yuvarlaklar kesilerek yapılan bir börek türü fincancı katırlarını ürkütmek,zararı dokunabilecek bir kimsenin hoşuna gitmeyen bir davranışta bulunmak fincancı,Porselen veya cam eşya satan kimse fincan fincan,"Fincanı andırarak, fincan biçiminde" fincanlık,Miktarı herhangi bir fincan kadar olan fincan oyunu,Fincanların altına yüzük saklayarak oynanan bir oyun Fince,Fin dili fingirdek,"Aşırı derecede oynak ve kırıtkan, cilveli (kadın)" fingirdeme,Fingirdemek işi fingirdemek,"Dikkati çekecek kadar kırıtkan, oynak davranmak" fingirdeşme,Fingirdeşmek işi fingirdeşmek,Karşılıklı fingirdemek fingir fingir,"Oynak, cilveli" Fin hamamı,Çok sıcak yerden ve sudan çok soğuk yere ve suya girmeyi sağlayarak vücudu uyaran bir hamam türü finiş,Bitme fink,`Hiçbir şeye aldırmadan gönlünce gezip eğlenmek` anlamına gelen fink atmak sözünde geçer fino,Bir tür çok tüylü küçük köpek Fin-Ugor,Ural dillerinden bir dil öbeği firak,Ayrılık firaklı,"Üzüntülü, dokunaklı, içe işleyen" firar,"Kaçma, kurtulma" firar etmek,kaçmak firari,"Kaçak, kaçkın, kaçmış olan (kimse)" firavun,Eski Mısır hükümdarlarına verilen unvan firavun faresi,"Etçillerden, Afrika'da, özellikle Mısır'da yaygın, kedi büyüklüğünde bir hayvan, kuyruksüren (Herpestes ichneumon)" firavun inciri,Frenk inciri firavunlaşma,Firavunlaşmak işi firavunlaşmak,"Kötü, acımasız bir insan olmak" firavunluk,Firavun olma durumu fire,Ağırlık yitimi fire vermek,"eksilmek, azalmak" firez,Ekin firfiri,Parlak kızıl renk firik,Olgunlaşmak üzere olan tahıl firkat,Ayrılık fırkateyn,"Üç direkli, bir tür yelkenli savaş gemisi" firkete,Kadınların saçlarını tutturmak için kullandıkları U biçimindeki naylon veya telden saç tokası firketeleme,Firketelemek işi firketelemek,Firkete ile tutturmak firma,Tüzel kişiliği olsun olmasın bir ekonomik etkinlik birimi firuze,"Küpe ve yüzük taşı gibi süslemede kullanılan, mavi renkli, saydam olmayan hidratlı doğal alüminyum ve fosfattan oluşan değerli bir mineral" fisebilillah,Hiçbir karşılık beklemeden fiske fiske kabarmak (veya olmak),kabarcıklar oluşmak fiske kondurmamak (veya dokundurmamak),"bir kimse veya nesneyi en küçük bir tehlikeden bile korumak, titizlikle savunmak" fiske,Parmak uçlarıyla yapılan hafif vuruş fiskeleme,Fiskelemek işi fiskelemek,Fiske vurmak fiskos,Başkalarının duyamayacağı biçimde gizli ve alçak sesle konuşma fiskos etmek,"başkalarının bulunduğu yerde birkaç kişi gizlice, alçak sesle konuşmak" fistan,Tek parça kadın giysisi fistanlı,Fistan giymiş fistanlık,Fistan yapmaya elverişli fistansız,Fistan giymemiş fisto,Elde veya makinede işlenmiş süslü şerit fistolu,Üzerine fisto dikilmiş olan fistül,Akarca fişini çekmek,birine zarar vermek fişini tutmak,bir kimsenin davranışlarını fiş üzerinde belirlemek fiş,Prizden elektrik akımı almaya yarayan araç fiş açmak,"bir işle ilgili konuda gereken bilgileri fiş üzerine yazmaya başlamak, fişlemek" fişe,"Bazı mobilya kilitlerinin içinde bulunan, birbirinin benzeri fakat farklı ölçüdeki uçları yaylı kilit elemanı" fişek,"Tüfek, tabanca vb. hafif ateşli silahlara, atılmak için sürülen ve içinde barut bulunan bir kovan ile bu kovanın ucuna yerleştirilmiş mermiden oluşan cephane" fişek atmak,ortalığı karıştıracak bir söz söylemek fişek gibi,hızla fişek salıvermek,ara bozacak söz söylemek fişekçi,Fişek yapan veya satan kimse fişekhane,Fişek yapılan yer fişekli,İçinde fişek bulunan fişeklik,"Üzerine tüfek, tabanca fişekleri geçirilip bele asılan veya omuzdan bele doğru çapraz geçirilen kemer, kargılık" fişeklikli,Fişekliği olan fişka,Çipo tırnağını kaldırıp asmak için geminin kenarında bulunan sabit veya hareketli demir askı fişleme,Fişlemek işi fişlemek,Fiş üzerine yazmak fişlenme,Fişlenmek işi fişlenmek,Fişleme işi yapılmak fişli,Fişe yazılmış olan fişlik,Fiş koymaya yarar yer veya kutu fit,Birini başkasına karşı kışkırtma fit vermek (veya sokmak),"birini başkasına karşı kışkırtmak, arayı açmak" fit,Ödeşme fit olmak,"ödeşmek, razı olmak" fit,"30,5 santimetrelik İngiliz uzunluk ölçüsü birimi" fitçi,Arabozan fitçilik,Arabozanlık fitil,"Lambada, kandilde ve mumda yağın, çakmakta benzinin yanmasını sağlayan, türlü biçimlerde bükülmüş veya dokunmuş pamuktan yapılan genellikle yağ çekici madde" fitil gibi,çok sarhoş fitil olmak,çok kızmak fitil vermek,"kızdırmak, azdırmak, kışkırtmak" fitili almak,"birdenbire telaşlanmak, kaygılanmak, öfkelenmek" fitilci,Fitil yapan veya satan kimse fitilleme,Fitillemek işi fitillemek,"Fişek, dinamit vb. patlayıcı maddelerin fitilini ateşlemek" fitillenme,Fitillenmek işi fitillenmek,Fitil takılmak fitilli,Fitili olan veya fitille ateşlenen fitilsiz,Fitili olmayan fitleme,Fitlemek işi fitlemek,"Birini, başkasına karşı kışkırtmak, fitnelemek" fitlenme,Fitlenmek işi fitlenmek,Biri başkasına karşı kışkırtılmak fitne,"Karışıklık, kargaşa" fitne fesat çıkarmak,ara bozucu söz söylemek fitne sokmak,"ara bozmak, insanları birbirine katmak" fitneci,"Fitne çıkaran, karıştırıcı, ara bozucu, fitne fücur, fitne kumkuması" fitnecilik,Fitneci olma durumu fitne fücur,Fitne çıkaran (kimse) fitne kumkuması,Fitneci fitneleme,Fitnelemek işi fitnelemek,"Çekiştirmek, yermek, gammazlamak, kovlamak" fitnelik,"Karıştırma, çekiştirme, ara bozma" fitopatoloji,Bitki hastalıklarını inceleyen bilim dalı fitre,"Ramazan ayı içinde verilen, miktarı belirli sadaka, fıtır sadakası" fiyaka,"Gösteriş, çalım, afi, caka" fiyaka satmak (veya sökmek),"gösteriş yapmak, caka yapmak, çalım satmak" fiyakacı,"Gösterişçi, cakacı, fiyaka yapan (kimse)" fiyakalı,"Gösterişli, cakalı, fiyakası olan" fiyasko,Bir girişimde başarısız sonuç fiyasko vermek,bir girişim başarısızlıkla sonuçlanmak fiyat,"Alım veya satımda bir şeyin para karşılığındaki değeri, eder, paha" fiyat ayarlamak,para değerindeki değişiklik ve başka ekonomik şartlar dolayısıyla fiyatları düzenlemek fiyat biçmek,bir değer için ödenecek para karşılığını belirlemek fiyat kırmak,"fiyatı düşürmek, fiyatı indirmek" fiyat vermek,isteyeceği veya ödeyeceği fiyatı bildirmek fiyatları dondurmak,"fiyatların yükselmesini önlemek, fiyatların olduğu gibi kalmasını sağlamak" fiyatlandırma,Fiyatlandırmak işi fiyatlandırmak,"Fiyatını belirlemek, fiyat tespit etmek" fiyatlanma,Fiyatlanmak işi fiyatlanmak,"Bir şeyin fiyatı yükselmek, pahalılaşmak" fiyatlı,Fiyatı olan fiyonk,"Kurdele, şerit, kumaş vb.nin kelebek şeklinde bağlanmış biçimi" fiyonk makarna,Biçimi fiyonga benzeyen makarna fiyort,"Norveç, İskoçya ve Kuzey Amerika kıyılarında buzulların oluşturdukları dik yamaçlı, derin eski buzul koyaklarının aşağı kesimlerinin deniz altında kalmasıyla oluşan körfez" fizibilite,Yapılabilirlik fizik,"Maddenin kimyasal yapısındaki değişiklikler dışında genel veya geçici yasalara bağlı, deneysel olarak araştırılabilen, ölçülebilen, matematiksel olarak tanımlanabilen madde ve enerji olgularıyla uğraşan bilim dalı" fizikçi,Fizik bilgini veya fizikle uğraşan kimse fizik gücü,İnsan veya hayvanın beden yapısı fiziki,Fiziksel fiziki coğrafya,"Yeryüzünün dışında insan ve öteki varlıklar üzerine etki yapan doğal olayların doğuşunu, oluşumunu ve sonuçlarını inceleyen coğrafya bilimi" fiziki harita,"Herhangi bir yerin dağlarını, ovalarını, platolarını, akarsularını, göllerini gösteren harita" fizik kondisyonu,Bir sporcunun fiziksel bakımdan durumu fizikokimya,"Kimyasal olayları fiziksel yöntemlerle çözümleyen, fizik ve kimya konularını kapsayan bilim" fizikötesi,Doğaötesi fiziksel,Fizikle ilgili olan fizik tedavi,"Hastalıkları su, ışık, hava, elektrik vb. fiziksel ve mekanik yöntemlerle tedavi etme, fizyoterapi" fizik yapısı,Bir insanın vücut görünüşü fizyokrat,"XVIII. yüzyılda ortaya çıkan, tarım emeğinin üretici emek olduğunu ve yalnızca bu emeğin değeri yarattığını ileri süren ekonomi görüşünü savunan" fizyokratlık,Fizyokrat olma durumu fizyolog,Fizyolojist fizyoloji,"Canlıların hücre, doku ve organlarının görevlerini ve bu görevlerin nasıl yerine geldiklerini inceleyen bilim dalı" fizyolojik,"Fizyoloji ile ilgili, vücutla ilgili" fizyolojist,"Fizyoloji bilgini, fizyolog" fizyonomi,Yüz çizgilerinin genel durumundan çıkan anlam fizyoterapi,Fizik tedavi fizyoterapist,Fizik tedavi ve rehabilitasyon değerlendirmelerini ve uygulamalarını yapan kimse flama,İşaret olarak veya çeşitli amaçlarla kullanılan küçük bayrak flamacı,Flama kullanarak anlaşmayı sağlayan kimse Flaman,Flandra ülkesi halkından veya bu halkın soyundan olan kimse Flaman atı,Belçika kökenli iri koşum atı Flamanca,"Hint-Avrupa dil ailesinden, Hollanda, Fransa ve Belçika'nın bir bölümünde konuşulan dil" flamangiller,Kuşlar sınıfının leyleksiler takımına bağlı flamanlar alt takımının bir familyası Flaman kuşu,Flamingo flamanlar,"Kuşlar sınıfının, leyleksiler takımının bir alt takımı" flamingo,"Leyleksilerden, tüyleri beyaz, pembe, kanatlarının ucu kara, eti yenir bir kuş, Flaman kuşu (Phoenicopterus ruber)" flandra,"Genellikle ince bezden yapılmış, uçkurluk bölümü dar, kurdele biçiminde bayrak" flandra balığı,Kurdele balığı flanel,Keten ve yünden dokunan kumaş flaş,Fotoğraf çekiminde ışık yeterli olmadığında bir görüntüyü net almak için kullanılan çok kısa süreli ve güçlü parıltı flaş conta,Su motorlarında motor ile su borusu arasına geçirmezliği sağlamak için yerleştirilen yuvarlak lastik veya kauçuk madde flaşör,Dörtlü flavta,Flüt flebit,Toplardamarlarda iç zar yangısı flegmon,Deri altındaki veya organlar arasındaki katılgan dokunun iltihaplanması fleol,Çayır otu (Pheleum pratense) flit,"Sinek, sivrisinek vb. böcekleri öldürmek için püskürtülen ilaç" flitleme,Flitlemek işi flitlemek,Flit vb. kullanarak bir yere ilaç püskürtmek flok,Geminin cıvadrasına çekilen üçgen yelken flora,Bitki örtüsü flori,Altın para florin,"Hollanda para birimi, gulden" floş,"Selülozdan yapılan, parlak, bükümsüz iplik" floş,Poker oyununda aynı renkten ve aynı türden beş kâğıt flöre,Dürtücü kılıç flört,Kadınla erkek arasındaki duygusal ilişki flört etmek,"karşı cinsten biriyle duygusal ilişki kurmak, çıkmak" flurcun,Kocabaş florya,"İspinozgillerden, tüyleri yeşilimsi, ağaçlık ve fundalıklarda yaşayan, güzel ötüşlü bir kuş, yelve (Chloris chloris)" flor,"Atom numarası 9, atom ağırlığı 19, yoğunluğu 1,265 olan, kokusu ozonu andıran, yeşilimtırak sarı renkte, halojenler grubunun ilk elementi olan basit element (simgesi F)" floresan,Florışıl floresan lamba,"Yüzeyi parlak maddelerle kaplı, içi cıva buharı ile dolu cam tüpten oluşan lamba" floresans,Florışı florışı,"Bazı cisimlerin aldıkları ışığı, boyu daha uzun ışık ışınımlarına dönüştürmesi özelliği, floresans" florışıl,"Florışı özelliği gösteren, floresan" florit,"Çeşitli renkleri olan, kalsiyum florür birleşiminde bir mineral" florür,Florun başka bir elementle verdiği ikili birleşik flüt,"Yan tutularak çalınan, orkestrada yer alan bir üflemeli çalgı, flavta" flütçü,Flüt çalan kimse fobi,"Belirli nesneler veya durumlar karşısında duyulan olağan dışı güçlü korku, yılgı" fodla,Çoğunlukla imaretlerde yoksullara verilen kepekli undan yapılmış pideye benzer bir ekmek türü fodlacı,Evlere fodla dağıtan kimse fodlacılık,Fodlacının yaptığı iş fodra,Düz ve dik durması için elbisenin bazı yerlerine kumaşla astar arasına konulan sert ve kolalı bez fodul,"Üstünlük taslayan, kibirlenen" fodulca,Fodul gibi fodulluk,"Üstünlük taslama durumu, fodulca davranış" fok,"Etçiller takımının fokgiller familyasından, 1-2 metre boyunda, postu değerli, memeli deniz hayvanı, ayı balığı (Phoca)" fokgiller,"Soğuk denizlerin kıyılarında yaşayan, etçiller takımının yüzgeç ayaklılar alt takımından bir familya" fokstrot,Dört tempolu bir dans fokurdak,Fokurdama özelliği olan fokurdama,Fokurdamak işi fokurdamak,Fokur fokur ses çıkararak kaynamak fokurdatma,Fokurdatmak işi fokurdatmak,Fokurdamasını sağlamak fokur fokur,Fokurdayarak fokurtu,Sıvıların fokurdama sırasında çıkardığı sesin adı fol,Tavuğun istenilen yere yumurtlaması için o yere konulan yumurta veya yumurtaya benzeyen şey fol yok yumurta yok,bir konu ile ilgili ortada hiçbir belirti olmadığı hâlde varmış gibi bir kuşkuya düşüldüğünde kullanılan bir söz folk,Halk (I) folklor,Halk bilimi folklorcu,Halk bilimci folklorculuk,Folklorcunun işi veya mesleği folklorik,Halk bilimi ile ilgili folklorist,Folklorcu folk müziği,Halk müziği folk sanatçısı,Halk müziği ile uğraşan veya söyleyen sanatçı folluk,Tavukların yumurtlaması için hazırlanmış özel yer fon,"Belirli bir iş için gerektikçe harcanmak üzere ayrılıp işletilen para, kaynak" fonda,Geminin demir attığı yer fonda etmek,demir atmak fondan,"İçinde likör, tatlı veya hoş kokulu maddeler bulunan, ağızda kolayca eriyen bir şekerleme türü" fondip,"Sonuna kadar, bir solukta, bir dikişte" fondip yapmak,"bir solukta, bir dikişte içmek" fondöten,"Cildi pürüzsüz göstermesi, renk vermesi için yüze sürülen yarı sıvı veya boyalı krem, düzgün" fonem,Ses birimi fonetik,Ses bilgisi fonetikçi,"Ses bilgisi ile uğraşan, ses bilgisi uzmanı" fonksiyon,İşlev fonksiyonalizm,İşlevcilik fonksiyonel,İşlevsel fon müziği,Bir sahne eseri oynanırken çalınan müzik fonograf,Gramofon fonografi,"Seslerin gerektikçe tekrarlanmasını sağlamak için bunların titreşimlerini, madde üzerine iz olarak geçirme yöntemi" fonojenik,Sesi radyoya veya fonografa uygun olan (kimse) fonolit,Sesli taş fonolog,Ses bilimci fonoloji,Ses bilimi fonotelgraf,Telefonla iletilen telgraf font,Dökme demir fora,"Yelken açtırma, mayna karşıtı" fora etmek,"açmak, çözmek" fora,Ayakkabı üstüyle pençesi arasına konulan parça forint,Macar para birimi formda olmak,gerekli güç ve yeteneklere sahip olmak form,"Biçim, şekil" formdan düşmek,güç ve yeteneği yitirmek formunu korumak,gerekli güç ve yeteneği bozmadan sürdürmek forma,"Biçim, şekil" forma başlık,Dalgıçların kullandığı yuvarlak metal başlık formaldehit,"Doymuş aldehitlerin ilk üyesi olan, renksiz, keskin ve yakıcı kokulu, mukozaları aşırı tahriş eden, kolayca alevlenen bir gaz" formalık,"Forma yapmak için ayrılmış, forma yapmaya uygun" formalist,Biçimci formalite,Yerine getirilmesi kanunca zorunlu kılınan işlem formaliteci,"Özellikle resmî işlerde yöntemlere, tüzüklere sıkı sıkıya bağlanıp işlerin yürümesini güçleştiren kimse" formalizm,Biçimcilik formasyon,Biçimlenme formel,Biçimsel formen,Ustabaşı formika,Fenol formol reçinesine batırılmış ve yüzeyi yapay reçine ile kaplanmış birkaç kat kâğıttan oluşan ve çoğu marangozlukta kullanılan bir tür madde formik asit,"Karıncalarda ve bazı bitkilerde bulunan asit, karınca asidi" formol,Formaldehitin % 40'lık sulu çözeltisi formül,"Genel bir olguyu, bir kuralı veya ilkeyi açıklayan simgeler takımı" formül bulmak,"bir işi çözümleyecek çıkar yol bulmak, çözüm bulmak" formüler,Formüllerin bir araya toplandığı kitap veya dergi formülleşme,Formülleşmek işi formülleşmek,Formül durumuna gelmek formülleştirme,Formülleştirmek işi formülleştirmek,Formül durumuna getirmek foroz,Bir ağ atılışında çıkarılan balık miktarı foroz kayığı,Dalyandan balık çıkarmak için kullanılan kayık fors,"Devlet başkanının bulunduğu yerlere, amirallerin çalıştıkları kuruluşlara veya gemilere, generallerin garnizonlarına ve bu düzeydeki görevlilerin arabalarına çekilen üç veya dört köşeli bayrak" forsu olmak,"bir konuda saygınlığı, gücü, söz geçirirliği bulunmak" forsunu yitirmek (veya kaybetmek),etkinliğini ve saygınlığını kaybetmek forsa,Gemilerde kürek çeken tutsak veya hükümlü kimse forseps,Tutçek forslu,"Üzerine fors çekilmiş (gemi, otomobil)" forsmajör,Zorlayıcı sebep fort pense,Küçük başlı vidaları sıkmakta kullanılan özel bir alet forum,"Eski Romalılar zamanında, Roma'da ve diğer şehirlerde kamu işlerini konuşmak için halkın toplandığı alan" forvet,İleri uç oyuncusu fos,"Çürük, temelsiz, boş, kof" fos çıkmak,"bir işin sonu gelmemek, boş çıkmak" fosfat,Yapay gübre ve bazı ilaçların yapımında kullanılan fosforik asidin tuzu veya esteri fosfatlama,Fosfatlamak işi fosfatlamak,Ekilen topraklara fosfatlı gübre vermek fosfatlı,İçinde fosfat olan fosfor,"Atom numarası 15, atom ağırlığı 30,97, yoğunluğu 1,83 olan, yarı saydam, bal mumu kıvamında, karanlıkta ışıldayan, sarımsak kokulu, zehirli bir element (simgesi P)" fosforışı,Bazı cisimlerin veya canlı varlıkların normal sıcaklığında hissedilir bir artış olmadan karanlıkta ışık verme özelliği fosforışıl,Fosforışı özelliği olan fosforik asit,"Fosfor, hidrojen ve oksijenden oluşan, suda kolay çözünen, 42 °C'de eriyen, gübre, sabun, deterjan yapımında ve eczacılıkta kullanılan, kristal yapılı, sıvı durumda, renksiz bir asit (H3PO4)" fosforlu,Birleşiminde fosfor olan fosforsuz,Fosfor içermeyen fosgen,Karbonmonoksit ile klordan meydana gelen boğucu bir gaz fosil,"Geçmiş yer bilimi zamanlarına ilişkin hayvanların ve bitkilerin, yer kabuğu kayaçları içindeki kalıntıları veya izleri, müstehase, taşıl" fosilleşme,"Fosilleşmek durumu, taşıllaşma" fosilleşmek,"Fosil durumuna gelmek, taşıllaşmak" fosilli,İçinde fosil bulunan foslama,Foslamak işi foslamak,Fos çıkmak foslatma,Foslatmak işi foslatmak,"Yanlışını veya hilesini ortaya çıkararak birini bozmak, utandırmak" foseptik,Lağım çukuru fosurdama,Fosurdamak işi fosurdamak,Solurken ağızdan ses çıkarmak fosurdatma,Fosurdatmak işi fosurdatmak,"Tütün, sigara vb.ni duman çıkararak içmek" fosur fosur,Dumanını savurarak (sigara vb. içmek) fosurtu,Sigara fosur fosur içilirken çıkarılan ses foşa,Tombul fındık grubunda standart bir tür fındık foşurdama,Foşurdamak işi foşurdamak,Foşur foşur ses çıkarmak foşurdatma,Foşurdatmak işi foşurdatmak,Suyun foşurdamasına yol açmak fota,İçinde şarap yapılan bir tür fıçı foto,Işık fotoakım,Fotoelektrik olayından elde edilen akım fotoelektrik,Işığın etkisiyle elektrik üretme fotofiniş,"Bir yarışta, yarışanların varış anını belirleyen aygıt" fotoğraf,Çeşitli araç ve malzeme kullanarak görüntüyü özel bir yüzey üzerinde sabitleme fotoğraf çekmek,fotoğraf makinesiyle görüntü tespit etmek fotoğrafını almak,fotoğraf makinesiyle görüntüsünü tespit etmek fotoğrafçı,Fotoğraf çeken veya basan kimse fotoğrafçılık,Fotoğrafçının yaptığı iş fotoğrafhane,"Fotoğrafçının çalıştığı, fotoğraf çekilen veya fotoğraf makinesi satılan yer, fotoğrafçı" fotoğraflama,Fotoğraflamak işi fotoğraflamak,"Fotoğrafla tespit etmek, fotoğrafını çekmek, görüntülemek" fotoğraf makinesi,Fotoğraf çekerken görüntüyü duyarlıklı yüzey üzerinde tespit etmeye yarayan cihaz fotojen,"Işık yaratan, doğuran" fotojenik,Işığın bazı cisimler üzerine yaptığı kimyasal etki ile ilgili veya bu etkileri yaratma özelliği taşıyan fotokimya,"Işık etkisiyle oluşan kimyasal tepkimeleri inceleyen bilim, fotoşimi" fotokinezi,"Bazı hayvanları karanlıkta ışık, çok aydınlıkta ise karanlık aramaya iteleyen dürtü" fotokopi,Tıpkıçekim fotokopici,"Fotokopi işlerini yapan, fotokopi çeken kimse" fotokopicilik,Fotokopicinin yaptığı iş fotolitografi,"Taş, maden üzerindeki örneklerin, ışığa duyarlı tabakalar üzerinde fotoğraf veya kopya yoluyla çıkarılmasında kullanılan baskı tekniği" fotomekanik,Fotoğraftan baskı klişesi elde etmek için uygulanan her türlü yöntem fotometre,lşıkölçer fotometri,Işık ölçümü fotomodel,Fotoğraf veya reklam fotoğrafları için modellik eden kimse fotomontaj,Bir konu üzerindeki eksik bölümleri tamamlamak veya daha çok konuyu bir araya toplamak için birkaç fotoğrafın birleştirilmesi fotomorfoz,Canlı varlıkların birey oluş sırasındaki gelişimi üzerinde ışığın yaptığı etki fotoroman,Bir metinle bir dizi fotoğraftan oluşan hikâye veya roman fotosentez,Yeşil bitkilerin ışıkta basit birleşiklerinden karmaşık yapılı organik moleküller üretmesi fotosfer,Işık yuvarı fotoskop,"Merceklerin uyumundaki değişiklikleri, onların yüzeylerindeki yansımalarla gözlemeye yarayan alet" fotoşimi,Fotokimya fototaksi,Işığa göçüm fototaktizm,Işığa göçüm fototek,Fotoğraf belgeliği fototerapi,Işık kullanılarak yapılan tedavi fototropizm,Işığa doğrulum foyasını belli etmek,"göz boyacılığı, suçu, kötü niteliği veya gizli niyeti ortaya çıkmak" foyası meydana (veya ortaya) çıkmak,bir olay dolayısıyla bir kimsenin kötü niteliği ortaya çıkmak foya,Parıltısını artırmak için elmas taşlarının altlarına konan ince metal yaprak fötr,"Şapka, çanta, çiçek ve başka süs eşyası yapmak için kullanılan ince ve yumuşak keçe" Fr,Fransiyum elementinin simgesi fragman,Tanıtma filmi frak,"Resmî törenlerde giyilen uzun etekli, eteğinin arkası beline kadar yırtmaçlı, siyah erkek ceketi veya takımı" fraklı,Frak giymiş olan fraksiyon,"Bir siyasi partinin politikasını parlamentoda, yerel yönetimlerde, çeşitli kuruluşlarda yürütmek için teşkilatlanmış grup, bölüntü, bölüngü" francala,İyi nitelikli undan yapılan ince uzun ekmek francalacı,Francala yapan veya satan kimse francalacılık,Francalacının yaptığı iş francalalık,Francala yapmaya uygun olan (un) frank,"Fransa, İsviçre, Belçika vb. ülkelerin para birimi" franklık,Frank değerinde olan Fransız,Fransa'da yaşayan bir halk ve bu halkın soyundan olan kimse Fransız kalmak,anlatılan bir konuyu anlayamamak Fransızca,"Hint-Avrupa dillerinden, Fransa ve Fransız uygarlığını benimsemiş ülkelerde kullanılan dil" Fransızlaşma,Fransızlaşmak işi Fransızlaşmak,"Fransız olmak, Fransızlığı benimsemek" Fransızlaştırma,Fransızlaştırmak işi Fransızlaştırmak,Fransız kimliğini kazandırmak Fransızlık,Fransız olma durumu fransiyum,"Atom numarası 87, atom ağırlığı 223 olan, aktinyumdan elde edilen radyoaktif element (simgesi Fr)" frapan,"Göz alıcı, göze çarpıcı, alımlı" frekans,Sıklık frekansı tutmamak,bir konuda anlaşamamak fren,"Bir makinenin, herhangi bir taşıtın hızını kesmeye veya onu durdurmaya yarayan mekanizma" fren yapmak,freni kullanarak taşıtın hızını kesmek veya taşıtı durdurmak freni patlamak (veya tutmamak),"fren, görevini yapmamak" frenci,Tren yolu dönemecinde yol boyundaki frenlere kumanda eden görevli frengi,"Genellikle cinsel birleşmelerle bulaşan, tedavi edilmediğinde inme, körlük, delilik vb. sonuçlara kadar varan, döle de geçerek vücutça ve akılca sakat bir soyun yetişmesine yol açan bir hastalık, yenirce, sifilis" frengi,"Gemi güvertelerinde, suların dışarıya akması için bordalara açılan delik" frengili,Frengi hastalığına tutulmuş olan Frenk,"Anglosakson, Cermen veya Latin ırklarının birinden olan kimse" Frenk asması,"Asmagillerden, sonbaharda yaprakları güzel bir renk alan süs sarmaşığı (Ampelopsis)" Frenkçe,Fransızca Frenk çileği,"Kokusuz, kırmızı iri meyve veren bir tür çilek" Frenk gömleği,"Yakası kravat takmaya uygun, çoğu uzun kollu, ceket veya yelek altına giyilen erkek gömleği" Frenk inciri,"Kaktüsgillerden, yaprakları etli ve yayvan dikenli bir bitki, firavun inciri, Hint inciri (Opuntia ficus-indica)" Frenk lahanası,"Ceviz büyüklüğünde bir tür lahana, Brüksel lahanası (Brassica oleracea gemmifera)" Frenkleşme,Frenkleşmek işi Frenkleşmek,"Frenge benzemek, Frenk gibi davranışlarda bulunmak" Frenkleştirmek,Frenklere özgü yaşayış tarzı kazandırmak Frenklik,Frenk gibi davranma Frenk maydanozu,"Maydanozgillerden, salata ve salçalarda kullanılan bodur ve güzel kokulu bir bitki" Frenk menekşesi,"Turpgillerden, çiçekleri güzel kokulu bir tür süs bitkisi (Hesperis)" Frenk üzümü,Taşkırangillerden bir çalı (Fibes nigrum) frenleme,Frenlemek işi frenlemek,"Bir taşıtın, mekanizmanın hareketini fren yardımıyla yavaşlatmak veya durdurmak" frenlenme,Frenlenmek işi frenlenmek,Frenleme işi yapılmak frenleyici,Bazı organların çalışmasını engelleyen fren mesafesi,Hareket durumundaki aracın frene basıldığında durana kadar aldığı yol uzunluğu frenoloji,Kafatasının biçimine bakarak insanın karakterini ve zihinsel yeteneğini inceleme frer,Yabancılara ait okullarda görevli papaz fresk,Yaş duvar sıvası üzerine kireç suyunda eritilmiş madenî boyalarla resim yapma yöntemi freze,"Tornacılıkta, bir deliğin ağzını genişletmeye yarayan çelik alet" frezeci,Teknik resme veya modele uygun her çeşit parçayı freze tezgâhında yapabilen işçi frezeleme,Frezelemek işi frezelemek,Bir parçayı freze tezgâhında işlemek frigo,Dondurulmuş krema frigorifik,"Soğutma özelliği olan, soğutucu" frijider,Buzdolabı frijidite,Kadında cinsel isteksizlik frikik,Serbest vuruş frikik vermek,"göğüs, bacak gibi vücudun belirli bölümlerini, bilerek veya bilmeyerek gereğinden fazla açarak göstermek" frikik yakalamak,"bilerek veya bilmeyerek gereğinden fazla açılmış olan göğüs, bacak gibi vücudun belirli bölümlerini görmek" friksiyon,"Ovma, ovuşturma" frisa,Tütsüleme suretiyle kurutulmuş ringa balığı frişka,Yelkeni dolduramayacak kadar hafif rüzgâr fritöz,Yiyecekleri özellikle patatesi kızartmaya yarayan özel kap friz,"Tavandan inerek sahnenin üst kısmını, sahne boyunca kaplayan kısa, dar perde" frize kaplama,Ağacın yıl halkalarının kaplama yüzeyinde paralel çizgiler hâlinde görülmesiyle elde edilen bir kaplama türü fruktoz,Meyve şekeri fuar,"Belli zamanlarda, belli yerlerde ticari mal sergilemek amacıyla açılan büyük sergi" fuarcı,Fuar düzenleyen kimse fuarcılık,Fuarcının yaptığı iş fuaye,Dinlenmelik fuel-oil,343 yağ yakıt fuhuş,İçinde bulunulan toplumun kurallarına uymayan bir biçimde bir veya birkaç kişiyle para karşılığında cinsel ilişkide bulunma fujer,Eğrelti otu fukara,"Yoksul, fakir" fukaranın tavuğu tek tek yumurtlar,"`talih, fakire hiç gülmez; aynı sermaye zengine daha çok, fakire daha az gelir getirir` anlamında kullanılan bir söz" fukara babası,Yoksullara yardım etmeyi seven (kimse) fukaralık,"Yoksulluk, fakirlik" fukuslar,"Su yosunlarından, gelgitli denizlerin kayalıklara yakın yerlerinde yetişen esmer bir yosun" ful,"Taşkırangillerden, birçok türü bulunan ağaççık ve bunun güzel kokulu beyaz çiçeği (Casmin sambac)" ful,"Poker oyununda eldeki beş kâğıttan üçünün aynı renk veya biçimde, ikisinin başka bir renk veya biçimde olması durumu" fular,"Genellikle boyna bağlanan, bir tür ince ipek kumaş" fule,Adım aralığı full-time,343 tam gün fulya,"Nergisgillerden, soğan köklü bir bitki, zerrin (Narcissus jonquilla)" fulya balığı,"Fulya balığıgillerden, yan kanatları çok geniş, kuyruğu testere gibi dişli bir tür balık (Myliobatis aquila)" fulya balığıgiller,Örnek hayvanı fulya balığı olan omurgalı hayvanlar sınıfı funda,Süpürge otu fundagiller,"Fundalar takımından, bayağı funda veya süpürge çalısı, açelya, yaban mersini, koca yemiş gibi çoğu her zaman yeşil birçok çalı ve ağaççığı içine alan bir bitki familyası" fundalar,Fundagillerle birlikte bunlara benzeyen daha başka familyaları da içinde toplayan bir bitki takımı fundalık,Funda ile kaplı yer fundamentalist,Kökten dinci fundamentalizm,Kökten dincilik funda sıçanı,"Şili ve Peru'da yaşayan, kemiriciler takımından bir tür memeli (Octadon degus)" funda tavuğu,Avustralya'da yaşayan tavuksulardan bir tür kuş (Cathetfurus lathami) funda toprağı,Funda yapraklarının çürümesiyle oluşan ve gübre olarak yararlanılan toprak fünye,Barut vb. patlayıcı maddeleri ateşlemek için kullanılan kapsül furgon,Yolcu katarlarına eklenen yük vagonu furya,Olağandan çok fazla bulunma durumu fut,Ayak futa,"Dar, uzun ve hafif bir yarış kayığı, kik" futbol,"Topu, kafa veya ayak vuruşları ile karşı kaleye sokma kuralına dayanan ve on birer kişilik iki takım arasında oynanan top oyunu, ayak topu" futbolcu,Futbol oynayan kimse fuzuli,"Yersiz, gereksiz" fücceten,Ansızın (ölmek) fücceten gitmek,ansızın ölmek füg,Çok sesli müzikte üretici bir konunun birbirine benzer biçimde yenilenmesinden oluşan bir beste türü fülüs,Bakır para fülsüahmere muhtaç olmak,"çok fakir, düşkün, zavallı olmak" füme,Duman rengi fümerol,"Etkin olmayan dönemlerde, yanardağların ağzından yayılan gaz" Fürs,Eski Fars halkından olan kimse füru,"Dallar, kollar, ayrıntılar" fürumaye,"Sütü bozuk, mayası bozuk, soysuz" füsun,Büyü füsunkâr,Büyülü fütuhat,"Zaferler, fetihler" fütuhatçı,Fütuhat yapan fütur,"Bezginlik, umutsuzluk, usanç" fütur etmemek,"umursamamak, önemsememek" fütur getirmek,"bezginlik getirmek, bezmek" fütursuz,"Çekinmez, umursamaz" fütursuzca,"Önemsemeyerek, aldırmayarak, fütursuzcasına" fütürist,Gelecekçi fütürizm,Gelecekçilik fütüroloji,Gelecek bilimi fütüvvet,"Dinî ve mesleki birlik, esnaf teşkilatı" füze,Bir yanıcı ve bir yakıcı maddenin sürekli olarak yanmasından doğan itiş gücü ile hareket eden düzenek füzeatar,Otomatik olarak füze atan silah füzen,Kömür kalem füzesavar,Saldırı nitelikli füzeleri etkisiz duruma getirmek amacıyla üretilen savunma sistemi füzyometre,Erime ısısını ölçmeye yarayan cihaz füzyon,"Birleşme, kaynaşma" "g, G","Türk alfabesinin sekizinci sırasında yer alan ve Ge adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından ince ünlülerle ön damak, kalın ünlülerle art damak patlayıcı ünsüzlerinin yumuşaklarını gösterir" Ga,Galyum elementinin simgesi gabardin,Sık dokunmuş bir tür ince yünlü veya pamuklu kumaş gabari,"Bazı eşyaya verilmesi gereken boyutları, yan görüşü çizmeye, hazırlamaya veya denetlemeye yarayan örnek" gabavet,"Anlayışsızlık, kalın kafalılık, bönlük" gabi,"Anlayışsız, ahmak, ebleh, kalın kafalı, bön" gabilik,"Anlayışsızlık, ahmaklık, kalın kafalılık, bönlük" gabin,"Alışverişte satın alınan mala ödenen karşılığın, malın değerinden çok fazla olması, alışverişte hile yapma" Gabonlu,Gabon halkından veya bu halkın soyundan olan kimse gabro,"Amfibol, piroksen, olivin vb. renkli minerallerden oluşan bir tür iri taneli kaya" gabya,Ana direklerin üzerine sürülen çubuklar ve ana direklerin üstlerinde bulunan serenler gabyacı,"Yelkenli gemilerde yelken, arma, seren ve bütün bunlara ait her tür işi yapan görevli, gabyar" gabyar,Gabyacı gacırdama,Gacırdamak işi gacırdamak,`Gacır` diye kulak tırmalayıcı ve düzensiz ses çıkarmak gacırdatma,Gacırdatmak işi gacırdatmak,Gacırdamasına sebep olmak gacır gacır,Gacır gucur gacır gucur,"Çirkin ve kulak tırmalayıcı bir ses çıkararak, gacır gacır" gacır gucur etmek,gacır gucur ses çıkarmak gacırtı,Gacırdama sırasında çıkan sesin adı gacı,"Kadın, dost, sevgili, metres" gaddar,"Acıması olmayan, başkalarına haksızlık eden, merhametsiz, katı yürekli, insafsız davranan, kıyıcı (I)" gaddar olmak,"acımasız, haksız, insafsız davranmak" gaddarca,"Gaddara yakışır, gaddara uygun" gaddarlık,"Gaddar olma durumu, kıyıcılık" gaddarlık etmek,"gaddarca, insafsızca davranmak, kıyıcılık etmek" gadir,"Haksızlık etme, zarar verme" gadre uğramak,haksız davranışlarla karşı karşıya gelmek gadirlik,"Kıygı, gadir" gadolinyum,"Atom numarası 64, atom ağırlığı 156,9 olan, yüksek ısıda eriyen, birtakım tuzları bilinen, parlak gri renkte katı element (simgesi Gd)" gadretmek,Haksızlık etmek gadrolma,Gadrolmak işi gadrolmak,Haksızlığa uğramak gadrolunma,Gadrolunmak işi gadrolunmak,Haksızlığa uğratılmak gaf,"Yersiz, beceriksiz, zamansız söz veya davranış, patavatsızlık, pot" gaf yapmak,"bilmeden yersiz bir davranışta bulunmak veya başkasını incitecek söz söylemek, pot kırmak, çam devirmek" gaffar,"Kullarının günahlarını affeden, bağışlayan (Tanrı)" "gafile kelam, nafile kelam",`gaflet uykusunda olan kişiye söz kâr etmez` anlamında kullanılan bir söz gafil avlanmak,"beklenmedik bir sırada yakalanmak, habersiz ve hazırlıksız bir anda bir olayla karşılaşmak, zor duruma düşürülmek" gafil,Aymaz gafil avlamak,"umulmadık, beklenmedik bir zamanda yakalamak, zor duruma düşürmek" gafilane,"Dikkatsizlikle, gaflet içinde bulunan kimseye yakışan bir biçimde" gafillik,Aymazlık gafillik etmek,"çevresindeki gerçekleri görmemek, sezmemek" gaflete düşmek,gaflet içinde kalmak gaflet,Aymazlık gaflet basmak,"dalgın, dikkatsiz bir durumda bulunmak" gaflet etmek,gaflette bulunmak gaflet uykusuna dalmak (veya yatmak),dalgınlıktan ileri gelen uyuşukluk içinde olmak gaflet uykusundan uyandırmak,"bilgisizlikten, idraksizlikten kurtarmak" gaflet uykusu,Dalgınlıktan ileri gelen uyuşukluk gafur,"Çok bağışlayıcı, merhamet eden ve bağışlayan (Tanrı)" gag,343 gülüt gaga,"Genellikle kuşlarda ağzın bir uzantısı durumunda olan, biçim ve büyüklüğü değişik, boynuz yapısında, katı ve çıkıntılı organ" gagasından yakalamak,bir kimseyi karşı koyamayacak duruma getirmek gagaburun,"Baş bodoslaması gagayı andırır biçimde yapılmış ticaret yelkenlisi, gagalı" gaga burun,Burnu uzun ve aşağıya doğru kıvrık olan (kimse) gagalama,Gagalamak işi gagalamak,"Kuş, gagasıyla yemi toplamak" gagalanma,Gagalanmak işi gagalanmak,Gagalama işi yapılmak gagalaşma,Gagalaşmak işi gagalaşmak,Kuşlar birbirini gagalamak gagalı,Gagası olan gagalı memeli,"Tek deliklilerin gagalı memeliler familyasından, vücudu yumuşak tüylerle kaplı, eti yenen, Avustralya ve Tasmanya ırmaklarında yaşayan bir tür memeli, ornitorenk (Ornithorhynchus anatinus)" gagalı memeliler,"Örnek türü gagalı memeli olan, tek delikliler takımının bir familyası" Gagavuz,"Büyük çoğunluğu Moldova'da, az bir kısmı Deliorman, Dobruca, Beserabya ve Ukrayna'da oturan Ortodoks Türk halkı veya bu halktan olan kimse" Gagavuzca,Gagavuz Türkçesi gâh,Ara sıra gâhi,Ara sıra gaile,"Sıkıntı, dert, keder, üzüntü" gaileli,"Başa dert olan, üzüntü veren, gaile çıkaran" gailesiz,Gaile çıkarmayan gailesizlik,"Gailesiz olma durumu, dertsizlik" gaip,Görünmez âlem gaipten haber vermek,"kendisinde manevi güç olduğuna inanılan kimse, gelecekte neler olacağından veya bilinmeyen âlemden haber vermek" gaiplik,Gaip olma durumu gaita,İnsan dışkısı gak,Karganın çıkardığı ses gaklama,Gaklamak işi gaklamak,"Karga, `gak` diye ses çıkarmak" gala,Resmî bir törenden sonra yapılan büyük ve gösterişli şölen galaksi,Gök ada galalit,Arı kazeinden oluşan ve birçok işte kullanılan plastik bir madde galat,Yanlış kelime veya söz galatıhis,Yanılsama galatımeşhur,"Yaygınlaştığı için yanlışlığına önem verilmeden kullanılagelen söz, deyim, terim, yaygın yanlış" gale,"İçerisinde kalıp yapılan üç tarafı kaplı, bir tarafı açık tepsi şeklinde dizgi aleti" galebe,Yengi galebe çalmak,yenmek galenit,İçinde doğal kurşun bulunan sülfür galeri,Bir yapının birçok bölümünü aynı katta birbirine bağlayan içten veya dıştan yapılmış geniş geçit galerici,Galeri işleten kimse galeta,Fırında pişirilerek kurutulmuş yuvarlak ve uzun peksimet galeta unu,Galetadan veya kızarmış ekmek kabuğundan yapılan un galeyan,Kaynama galeyan etmek,kaynamak galeyana gelmek,"coşmak, hiddetlenmek" galeyana getirmek,coşturmak galeyanlı,Galeyana gelmiş olan gali,Alçak ve altı düz gemi galiba,"Görünüşe göre, sanılır ki, anlaşıldığı gibi" galibarda,Mora çalan kırmızı galibiyet,Yengi galip,"Bir yarışma, karşılaşma, çatışma vb. sonunda yenen, üstün gelen, başarı kazanan" galip gelmek,"yenmek(I), üstün gelmek" galiz,Kaba ve çirkin galon,Anglosaksonların kullandığı yaklaşık dört buçuk litrelik bir tür ölçü birimi galoş,"Sağlık kurumları, müzeler vb. yerlerde özel bölümlere girerken ayakkabıya geçirilen ince ve şeffaf kılıf" galsame,Solungaç galvaniz,"`Üzeri değerli madenlerle kaplanacak bir bakır levhanın batırıldığı altın, gümüş veya platin banyosu` anlamına gelen galvaniz banyosu birleşik sözünde geçen bir söz" galvanizci,Madenî parçaların sıcakta daldırma yöntemiyle galvanizlenmesinde kullanılan erimiş çinko banyosunu hazırlamak ve denetlemekle görevli işçi galvanize,Paslanmaktan korumak için erimiş çinkoya batırılarak kaplanmış galvanizleme,Galvanizlemek işi galvanizlemek,Madenî bir parçayı paslanmaktan korumak için galvaniz banyosunda erimiş çinko ile kaplamak galvanizlenme,Galvanizlenmek işi galvanizlenmek,Galvanizleme işi yapılmak galvanizletme,Galvanizletmek işi galvanizletmek,Galvanizle kaplatmak galvanizli,Galvanizlenmiş (madde) galvanizm,Canlı organizmalarda doğru akımın etkisi olayı galvano,Elektroliz yoluyla yapılmış resim klişesi galvanokoter,Elektrikle kızdırılan dağlağı galvanometre,Mıknatıslı iğnede oluşan sapmaları gözlemek yoluyla elektrik akımının şiddetini ölçmeye yarayan cihaz galvanoplasti,"İçinde herhangi bir maden erimiş bulunan bir sıvıya, istenilen eşyayı daldırıp sıvıdan elektrik akımı geçirmek yoluyla o eşyayı bir maden tabakasıyla kaplama işlemi" galvanoskop,Manyetik bir ibre yardımıyla elektrik akımının varlığını veya yönünü gösteren cihaz galvanotip,Galvanoplasti yoluyla hazırlanan ve tipo baskıda kullanılan kabartma klişe galyot,"Başı ve kıçı çok yuvarlak, gulet tipinde, altı düz bir gemi" galyum,"Atom numarası 31, atom ağırlığı 69,72, yoğunluğu 5,9 olan, 29,8 °C'de eriyen, çok seyrek bulunan, alüminyumu andıran bir element (simgesi Ga)" gam yememek,"tasa etmemek, kaygılanmamak, üzülmemek" gam çekmek,"tasalanmak, kaygılanmak, üzülmek" gam,"Tasa, kaygı, üzüntü" gam,Sekiz notanın kalın sesten inceye veya inceden kalına gitmek üzere sıralanmış dizisi gam yapmak,gam biçiminde deneme ve alıştırmayı çalgı veya sesle uygulamak gama,Yunan alfabesinin üçüncü harfi (g) gamaglobülin,"Kan, lenf, safra vb.nde bulunan bir protein türü" gama ışınları,Radyoaktif cisimler tarafından yayılan ve x ışınlarından daha kısa dalgalı olan ışınlar gamalı,"Bazı eski dinlerin ve Nazizmin sembolü olan, uçları Yunancanın gama harfi biçiminde kırılmış (haç)" gamba,İyi toplanmamış halat veya zincirlerde ortaya çıkan dolaşıklık gambot,Topçeker gamet,Erkek veya dişi üreme hücresi gametli,"Gameti olan, gamet oluşturan" gamlanma,Gamlanmak işi gamlanmak,"Tasalanmak, üzüntü duymak, kaygılanmak" gamlı,"Kaygılı, tasalı, sıkıntısı, üzüntüsü olan, mağmum" gamlılık,Gamlı olma durumu gammaz olmasa tilki pazarda gezer,"`yasal olmayan yollardan gizlice çıkar sağlayan kişi, yakayı ele vereceğinden korkmasa bütün bu işleri açıktan yapar` anlamında kullanılan bir söz" gammaz,İspiyoncu gammazlama,İspiyonlama gammazlamak,İspiyonlamak gammazlanma,İspiyonlanma gammazlanmak,İspiyonlanmak gammazlık,İspiyonculuk gamsele,"Kauçuktan yapılmış, su geçirmeyen yağmurluk" gamsız,"Kaygısı, tasası, sıkıntısı, üzüntüsü olmayan" gamsızlık,"Gamsız olma durumu, tasasızlık" gamze,"Bazı insanların çenelerinde, yanaklarında doğal olarak bulunan özellikle güldüklerinde daha iyi görülen küçük çukur" Ganalı,Gana halkından veya bu halkın soyundan olan kimse gang,"Bir maden cevherini, bir değerli taşı saran değersiz madde" gangama teknesi,"Suyun dibini tarayan, sünger avcılığında kullanılan tekne türü" gangliyon,Sinirlerde ve lenf damarlarında yer yer ortaya çıkan yuvarlak şişlik gangster,Yasa dışı işler yapan çete üyesi gangsterlik,Gangster olma durumu gani,"Zengin, varlıklı" gani gani,Bol bol gani gönüllü,"Cömert, eli açık (kimse)" ganimet,Savaşta düşmandan zorla ele geçirilen mal ganyan,At yarışlarında birinciliği kazanan (at) ganyan oynamak,bir at yarışında resmî programda yer alan atın numarasını taşıyan bileti alarak onun birinci gelmesi tahmini üzerine para yatırmak gar,Demir yolu ile yolculuk edenlerin gereksinimlerinin geniş ölçüde karşılandığı büyük tren istasyonu garabet,"Yadırganacak yönü olma, gariplik, tuhaflık" garaip,"Görülmemiş, şaşılacak şeyler, işitilmemiş olaylar" garaj,"Otomobil vb. taşıtların konulduğu üstü örtülü yer, arabalık" garajcı,"Otomobil, otobüs vb. taşıtları belli bir süre barındıran, gereğinde bakım ve onarımlarını yaptıran işletmeci" garami,"Düşünceden çok, canlı duygulara ve aşka dayanan (sanat eseri)" garanti,Güvence garanti altına almak,güvence altına almak garanti etmek,bir şeyle ilgili olarak güvence vermek garanti vermek,güvence altına almak garantileme,Garantilemek işi garantilemek,"Bir işin gerçekleşmesi için gereken önlemleri almak, sağlama bağlamak" garantili,Güvenceli garantisiz,Güvencesiz garantör,"Güvence veren ve bunun gerçekleşmesini gözeten ve denetleyen (kimse, kuruluş veya devlet), güvenceci" garaz,Kin garaz bağlamak,birine karşı kin beslemek garazı olmak,"birine karşı kötülük, kin beslemek" garazkâr,Garazlı garazkârlık,Garazkâr olma durumu garazlı,"Kin güden, garazı olan, garazkâr" garazsız,"Kin beslemeyen, garazı olmayan" garazsız ivazsız,Hiçbir gizli maksat gütmeden Garbi,"Batı ile ilgili, Batı'ya özgü olan" garç gurç,Birbirine sürtünen nesnelerin çıkardığı ses garç gurç etmek,`garç gurç` diye ses çıkarmak gard,"Eskrim, boks vb. oyunlarda korunmak için alınan durum" gardını almak,savunma durumuna geçmek gardenparti,Bir bahçede veya parkta yapılan yemekli şölen gardenya,"Kök boyasıgillerden, sıcak bölgelerde yetişen bir ağaç veya ağaççık cinsi (Gardenia)" gardıfren,Trenlerde vagon frenlerini işleten kimse gardırop,Giysi dolabı gardıropçu,Giydirici gardiyan,"Cezaevlerinde düzeni, tutukluların kurallara uygun biçimde davranmalarını sağlamakla görevli kimse" gardiyanlık,Gardiyan olma durumu gargar,Süzgeçli testi gargara yapmak,bir sıvı ile ağzı veya boğazı çalkalamak gargaraya getirmek,"gürültüye, karışıklığa boğarak bir sözün veya bir işin etkisini azaltmak, dağıtmak, dikkatten kaçırmak" gargara,Su veya ilaçlı sıvı ile ağız veya yutağı başı arkaya atıp solukla da sıvının yutulmasını engelleyerek çalkalama işi gariban,"Kimsesiz, zavallı, garip" garibanlık,Gariban olma durumu garibe,"Şaşılacak şey, yadırganacak şey" garip,"Kimsesiz, zavallı olan" garip bulmak,"yadırgamak, tuhaf ve anlaşılmaz olarak nitelemek" garip kuşun yuvasını Allah yapar,`garip ve kimsesiz kişiye Tanrı yardım eder` anlamında kullanılan bir söz garibe bir selam bin altın değer,"`yabancı yerde tek başına kalan kimseye karşı gösterilecek küçük bir ilgi, en büyük iyilik yerine geçer` anlamında kullanılan bir söz" garibine gitmek,"yadırgamak, şaşırmak" garipleşme,Garipleşmek işi garipleşmek,Garip bir duruma gelmek gariplik,"Garip olma durumu, garabet" gariplik basmak,yalnızlık çökmek garipseme,Garipsemek işi garipsemek,Kendini gurbette veya kimsesiz gibi düşünerek içlenmek gark,"Suya batma, boğulma" gark olmak,"gömülmek, batmak" gark etmek,"batırmak, boğmak" garnitür,"Et veya balık gibi asıl yemeğin yanına eklenen sebze, patates vb. yiyecekler" garnitürlü,Garnitürü olan garnizon,Bir şehri savunan veya yalnız orada bulunan askerî birlikler garoz,Palamut ve toriğin iç organları garp,"Batı, günindi" Garpçı,Batıcı Garpçılık,Batıcılık Garpkâri,Batı örneklerine benzer Garplı,Batılı Garplılaşma,Batılılaşma Garplılaşmak,Batılılaşmak Garplılaştırma,Batılılaştırma Garplılaştırmak,Batılılaştırmak Garplılık,Batılılık garson,"Lokanta, pastane, kahvehane vb. yerlerde müşterilere hizmet eden kimse" garsoniyer,"Bazı erkeklerin, evlilik dışı ilişkiler için kendi konutlarından ayrı olarak tuttukları özel konut" garsonluk,Garson olma durumu gaseyan,İç bulantısı gaseyan etmek,kusmak gasil,Ölü yıkama gasletme,Gasletmek işi gasletmek,Ölüyü yıkamak gasp,Bir malı sahibinin izni ve haberi olmadan zorla alma gassal,Ölü yıkayıcı gastrit,Midedeki yangı gastroenterolog,Sindirim bilimci gastroenteroloji,Sindirim bilimi gastronom,"Damak zevki olan, ağzının tadını bilen, iyi yemekten anlayan kimse" gastronomi,Yemeği iyi yeme merakı gastroskop,"Yemek borusu, mide ve on iki parmak bağırsağının gözle görülmesini sağlayan, hastaya ağız yolu ile uygulanan fiberoptik alet" gastroskopi,Gastroskopla yapılan inceleme gastrula,Yumurta hücresi oğulcuk durumuna gelirken blastulanın bir noktasından çukurlaşarak iç içe geçmiş iki hücre katmanı biçimine girme evresi gaşiy,"Kendinden geçme, bayılma" gaşyolma,Gaşyolmak durumu gaşyolmak,Kendinden geçmek gato,"Pasta, çörek" gauss,Manyetik alanın şiddet birimi gavot,Bir tür eski Fransız halk dansı gâvur olmak,Müslüman olmamak gâvur,Dinsiz kimse gâvurun ekmeğini yiyen gâvurun kılıcını çalar,"`kişi, inançları ayrı da olsa, hoşlanmasa da geçimini sağlayan kimseye hizmet eder` anlamında kullanılan bir söz" gâvur etmek,"boşuna harcamak, yerinde harcamamış olmak, işe yaramaz duruma getirmek" gâvur ölüsü gibi,çok ağır ve hantal gâvur orucu gibi uzamak,"bir iş gereğinden çok sürmek, sürüncemede kalmak" gâvura kızıp oruç yemek (veya bozmak),başkasına kızıp kendisine zararlı olan bir iş yapmak gâvurca,Batılıların konuştuğu yabancı dillerden herhangi biri gâvurcasına,Gâvurca gâvur eziyeti,"Bile bile verilen zahmet, eziyetli iş" gâvur icadı,Batı yapısı teknik eşyaya tutucu çevrelerin verdiği ad gâvur inadı,"Yumuşatılamayan, yok edilemeyen inat" gâvur inadı tutmak,iyiden iyiye inatlaşmaya başlamak gâvurlaşma,Gâvurlaşmak işi gâvurlaşmak,Gâvur olmak gâvurluk etmek,"acımasız, insafsız davranışlarda bulunmak, gaddarlık etmek" gâvurluk,"Gâvur olma durumu, dinsizlik" gayakol,Peygamber ağacı reçinesinden çıkarılan ve hekimlikte kullanılan bir sıvı gaybubet,Göz önünde bulunmama gaybubet etmek,göz önünde bulunmamak gayda,"Kamıştan yapılmış çift düdük ve tulumdan oluşan, tiz sesli, nefesli, İskoçların millî çalgısı" gaydacı,Gayda çalan veya yapıp satan kimse gaye,"Elde edilmesi gereken, ulaşılmak istenen şey, amaç, maksat" gayeli,Amacı olan gayesiz,Amacı olmayan gayet,"Pek, çok, pek çok, aşırı bir biçimde" gayetle,Aşırı derecede gayr,"Başka kimse, başkası" gayret,"Çalışma, çaba, çalışma isteği" gayret dayıya düştü,"`iş, onu başarabilecek olana kaldı` anlamında kullanılan bir söz" gayret etmek,"emekle çalışmak, çabalamak, uğraşmak" gayret göstermek,"çaba harcamak, başarmak için çalışmak" gayrete gelmek,bir işi yapmaya veya bitirmeye özenmek; canlanmak gayretine dokunmak,bir işi yapamayacağını ileri sürenlere kızarak veya kendisinin yapması beklenen işi başkasının yapmasından utanç duyarak başarmaya çalışmak gayret vermek,"isteklendirmek, özendirmek, yüreklendirmek" gayretkeş,Çalışkan gayretkeşlik,Gayretkeş olma durumu gayretlenme,Gayretlenmek işi gayretlenmek,Çalışma isteği duymak veya çalışma isteği artmak gayretli,"Çalışkan, çaba gösteren" gayretlilik,Gayretli olma durumu gayretsiz,"Çalışmayan, çaba göstermeyen" gayretsizlik,Gayretsiz olma durumu gayrı,"Başka, diğer" gayri,Gayrı gayriahlaki,Ahlaka aykırı olan gayriciddi,Ciddi olmayan gayriihtiyari,"İstemeksizin, düşünmeden, elinde olmayarak" gayriinsani,İnsanlık dışı gayriiradi,İstençsiz gayrikabil,Çözümü olmayan gayrikanuni,Yasa dışı gayrimahdut,"Sınırsız, sonsuz, uçsuz olan" gayrimakul,"Akla aykırı, saçma olan" gayrimemnun,Memnun olmayan gayrimenkul,Taşınmaz gayrimeskûn,"Boş, ıssız, şenliksiz olan" gayrimeşru,"Yolsuz, yasaya veya töreye aykırı" gayrisafi millî hasıla,Bir ülkede bir yıl süresince üretilen mal ve hizmetlerin piyasa fiyatlarına göre hesaplanan değeri gayrimuayyen,Belirsiz gayrimuntazam,"Düzensiz, dağınık" gayrimümkün,Olanaksız gayrimüslim,Müslüman olmayan kimse gayrinizami,"Düzenli olmayan, düzensiz" gayrisafi,"Karışık, katışık olan" gayrisafi hasılat,Net olmayan gelir gayrisıhhi,"Sağlıklı olmayan, sağlıksız" gayrişahsi,Kişilik dışı gayritabii,Sıra dışı gayur,"Gayreti olan, gayretli, çok çalışkan" Gayya,Cehennemde bulunduğu varsayılan bir kuyunun veya derenin adı gayya kuyusu,"Karmaşık işlerin döndüğü yer veya çok çapraşık durum, gayya" gayz,"Öfke, hınç" gayzer,Kaynaç gayzerit,Kaynaç taşı gaz,Tül gaza yüklenmek,harekete geçirmek veya hızını artırmak için motorlu taşıtın gaz pedalına çokça basmak gaza getirmek,"birini olmadık bir şey veya hayalî bilgilerle coşturmak, ileri sürmek" gaza gelmek,dolduruşa gelmek gaza basmak (veya dayanmak),harekete geçirmek veya hızını artırmak için motorlu taşıtın gaz pedalına basmak gaz vermek,motorlu taşıtlarda gaz pedalına basmak gaz,"Normal basınç ve sıcaklıkta olduğu gibi kalan, içinde bulunduğu kabın her yanına yayılma ve bu kabın iç yüzeyinin her noktasına basınç yapma özelliğinde olan akışkan madde" gaza,İslam dinini korumak veya yaymak amacıyla Müslüman olmayanlara karşı yapılan kutsal savaş gazal,Ceylan gazaba gelmek,"öfkelenmek, kızmak" gazap,"Öfke, kızgınlık, hiddet" gazaba uğramak,güçlü bir kimsenin hışmına uğramak gazabını yenmek,"öfkesini, şiddetini göstermemek veya bastırmak" gazaplandırma,Gazaplandırmak işi gazaplandırmak,"Öfkelendirmek, kızdırmak" gazaplanma,Gazaplanmak işi gazaplanmak,"Öfkelenmek, kızmak" gazaplı,"Öfkeli, kızgın, hiddetli" gaz bombası,"İçinde, atıldığında canlılara zarar verecek gazlar bulunan bomba" gaz boyaması,"En son işlem olarak gaz yağına sokularak boyaları sabitleştirilmiş olan başlık, başörtüsü" gazeki,Cepken altına giyilen kolsuz bir tür giysi gazel,"Divan edebiyatında 5-10 beyit arasında değişen, ilk beytinin dizeleri birbiriyle, sonraki beyitlerinin ikinci dizeleri birinci beyitle uyaklı, genellikle lirik konularda yazılan nazım biçimi" gazel okumak,gazel söylemek gazel tutturmak,yüksek sesle şarkı veya türkü söylemek gazel,Sonbaharda kuruyup dökülen ağaç yaprağı gazelhan,"Gazel okuyan, gazel söyleyen kimse" gazelhanlık,Gazelhanın yaptığı iş gazeliyat,Bir şairin divanında bulunan gazeller bölümü gazellenme,Gazellenmek işi gazellenmek,Ağaç yapraklarını dökmek gazete,"Politika, ekonomi, kültür ve daha başka konularda haber ve bilgi vermek için yorumlu veya yorumsuz, her gün veya belirli zaman aralıklarıyla çıkarılan yayın" gazeteci,Gazete yayımlayan kimse gazetecilik,Gazetecinin yaptığı iş gazetelik,Gazete koymaya yarar küçük çatkı gazhane,Hava gazı üretilen veya depolanan yer gazışı,Termik etki olmaksızın kendiliğinden görülen ışık gazışıl,"Gazışı ile ilgili, gazışı saçabilen" gazi olmak,"savaştan, ölmeden dönmek" gazi,Müslümanlıkta düşmanla savaşan veya savaş yapmış kimse gaz ibiği,Gaz lambasının gazın yanması için üzerinde fitil bulunan ağzı gaziler helvası,Undan yapılan bir helva türü gazilik,Gazi olma durumu gazino,"Yemek yenilen, gösteri izlenen, müzik dinlenen, bazen oyun sergilenen eğlence yeri" gazinocu,Gazino işleten kimse gazinoculuk,Gazinocunun yaptığı iş gazlama,Gazlamak işi gazlamak,Gaz yağı sürmek gazla!,"`defol, git!` anlamında kullanılan bir söz" gaz lambası,"İçine konan gaz yağını bir fitil yardımıyla yakan, şişeli, türlü biçimlerde lamba, gaz" gazlanma,Gazlanmak işi gazlanmak,Gaz yağı sürülmek gazlaşma,Gazlaşmak işi gazlaşmak,Gaz durumuna girmek gazlaştırma,Gazlaştırmak işi gazlaştırmak,Bir maddeyi gaz durumuna dönüştürmek gazlı,Gazı olan veya gaz bulaşmış olan gazlı bez,"İnce ve seyrek olarak dokunmuş, çeşitli boyut ve biçimlerde hazırlanmış tıbbi malzeme" gaz maskesi,"Zehirli gazlardan korunmak amacıyla özel olarak yapılmış, ağız ve burnu kapatan gereç" gaz ocağı,Gaz yağıyla yanan ocak gazojen,"Sıvı veya katı yakıtı hava, oksijen etkisiyle gazlaştırmaya yarayan araç" gazolin,"Ham petrolün ilk damıtılmasında ayrılan çok uçucu, hafif akaryakıt" gazometre,"Gazların toplanması, belirli basınç altında dağıtılması için kullanılan depo" gazometri,Gaz ölçümü gazoz,"Meyve esansı, şeker ve karbon asidi ile yapılan, basınçlı hava ile şişelere doldurularak hazırlanan içecek" gazozağacı,Çok saçma söz gazozcu,Gazoz yapıp satan kimse gazozculuk,Gazozcunun yaptığı iş gazölçer,"Belirli basınç altında gelen gazın hacmini ölçmeye yarayan araç, gazometre" gaz ölçümü,"Gazların hacim, yoğunluk vb. niteliklerinin ölçülmesi, gazometri" gaz sayacı,"İçinden geçen gazın ne kadar olduğunu ölçen araç, doğal gaz sayacı, hava gazı sayacı" gazsız,İçinde gaz olmayan veya gaz bulaşmamış olan gaz sobası,İçine konan gaz yağının yanmasıyla ısınan soba gaz taşı,Bileme işinde kullanılan bir tür taş gazve,Arap aşiretleri arasında yapılan savaş gaz yağı,Ham petrolün 150-250 °C'ler arasında işlenmesiyle elde edilen renksiz veya sarı renkte akaryakıt gaz yuvarı,Atmosfer Gd,Gadolinyum elementinin simgesi Ge,Germanyum elementinin simgesi ge,"Türk alfabesinin sekizinci harfinin adı, okunuşu" gebe,"Karnında yavru bulunan (kadın veya hayvan), yüklü, hamile, iki canlı, aylı" gebe kalmak,insan veya hayvanın karnında yavru oluşmak gebe olmak,bir şeyin gerçekleşme ihtimali bulunmak gebelik,"Gebe olma durumu, hamilelik" gebelik testi,Bir kadının gebe olup olmadığının belirlenmesi için yapılan işlem geberik,"Ölü, ölmüş" geberme,Gebermek işi gebermek,Sevilmeyen bir kişi ölmek geberip gitmek,istenmedik bir biçimde ve beklenmedik bir zamanda ölmek gebertilme,Gebertilmek işi gebertilmek,"Gebertme işi yapılmak, öldürülmek" gebertme,Gebertmek işi gebertmek,Öldürmek gebeş,"Aptal, sersem" gebeşlik,Gebeş olma durumu gebre,Atı tımar etmekte kullanılan kıldan kese gebre,Gebre otunun yemişi gebreleme,Gebrelemek işi gebrelemek,Hayvanı gebre (I) ile tımar etmek gebrelenme,Gebrelenmek işi gebrelenmek,Gebreleme işine konu olmak gebre otu,"Sürekli yeşil kalan çalı görünümünde bir bitki, kebere, kapari (Capparis)" gebre otugiller,Gebre otu vb. bitkileri kapsayan familya gece,"Genellikle saat 22.00'den itibaren gün ağarıncaya kadar geçen süre, tün, şeb" "gece gözü, kör gözü",geceleyin iyi iş yapılamayacağını anlatan bir söz "gece işi, körler işi",gece yapılan işin verimli olamayacağını anlatan bir söz "gece silahlı, gündüz külahlı",`kimseye sezdirmeden kötü işler yapan kimse` anlamında kullanılan bir söz geceler gebedir,`her sabah yeni olaylarla karşılaşırız` anlamında kullanılan bir söz geceyi (veya gecesini) gündüze (veya gündüzüne) katmak,"aralıksız, gece gündüz çalışmak, büyük çaba göstermek" gece bekçisi,"Geceleyin iş yerlerini veya kuruluşları bekleyen kimse, ases" gececi,Çalışma sırası geceye rastlayan görevli gece gündüz,"Her zaman, ara vermeden, aralıksız" gece gündüz dememek,"vaktin uygun olup olmadığına bakmamak, vakit seçmemek" gece hayatı,Gece eğlenceleri gece işçiliği,Geceleyin yapılan hırsızlık gece kıyafeti,"Genellikle özel gecelerde giyilen, gösterişli, göz alıcı bayan giysisi, tuvalet, abiye" geceki,"Gece olan, gece yapılan" gecekondu gibi,derme çatma yapılan (yapı) gecekondu,"İmar ve yapı kanunlarına aykırı olarak başkalarına veya kamuya ait arazi veya arsalar üzerinde toprak sahibinin bilgisi ve rızası olmaksızın acele yapılmış konut, kondu" gecekonducu,"Gecekonduda oturan kimse, konducu" gecekondulaşma,Gecekondulaşmak işi gecekondulaşmak,Gecekondu sayısı çoğalmak gece kulübü,"Geceleri açık olan, dans etmek, müzik dinlemek ve gösteri izlemek için gidilen eğlence yeri" gece kuşu,Geceleri gezmeyi seven kimse geceleme,Gecelemek işi gecelemek,Geceyi bir yerde geçirmek geceleri,Gece vaktinde geceleyin,Gece geceli gündüzlü,"Hem gece hem gündüz, sürekli, aralıksız, durmaksızın" gecelik,"Yatakta giyilen giysi, gömlek" gece mavisi,Koyu mavi akşamsefası,"İki çeneklilerden, gece açan küçük kokulu çiçekleri olan, otsu bir bitki, gecesefası (Mirabilis jalapa)" gecesefasıgiller,Örnek bitkisi gecesefası olan bir bitki familyası gece uçuşu,Askerî amaçla uçakların geceleyin yaptığı uçuş gece yanığı,Uçuk gibi birdenbire oluşan kabarcıklı deri döküntüsü gece yarısı,Güneşin batması ile doğması arasındaki sürenin ortası gece yatısı,Geceyi bir yerde konuk olarak geçirme gece yayı,Güneşin gök küresinde bir gün boyunca çizdiği çemberin ufuk altında kalan parçası gecikilme,Gecikilmek durumu gecikilmek,Gecikme işi yapılmak gecikme,"Gecikmek işi, teehhür, rötar" gecikmek,"Geç kalmak, herhangi bir işi kararlaştırılan zamandan sonra yapmak" gecikmeli,"Gecikmesi olan, tehirli, rötarlı" gecikmesiz,"Gecikmesi olmayan, rötarsız" geciktirilme,Geciktirilmek işi geciktirilmek,Gecikmesine yol açılmak geciktirim,"İzleyiciye herhangi bir olayın ortaya çıkacağına ilişkin ipuçları vererek onu sürekli bir bekleme, gerginlik, sıkıntı içinde bırakma biçimindeki anlatım" geciktirme,"Geciktirmek işi, tehir" geciktirmek,"Gecikmesine sebep olmak, tehir etmek" geç,Belirli zamandan sonra olan geç kalmak,"vaktinden sonra davranmak, gecikmek" geç olsun da güç olmasın,çeşitli engeller yüzünden gerçekleşemeyen işlerde avunmak için söylenen bir söz geççe,"Biraz geç olarak, geç saatlere yakın" geçe,"Herhangi bir saat başını geçerek, geçerken" geçe,"Karşılıklı iki yandan her biri, yaka" geçek,"Çok geçilen yer, işlek yol" geçeli,Geçesi (II) olan geçen,"Bir önceki (hafta, ay, yaz, kış vb.)" geçende,Geçenlerde geçenek,Koridor geçenlerde,"Yakın bir geçmişte, yakında, geçende" geçer,"Yürürlükte bulunan, geçerliği olan, kullanılan" geçer akçe,"Herkesçe aranan, beğenilen, muteber" geçerleme,"Geçerlemek işi, konfirmasyon" geçerlemek,"Geçerliğini sağlamak, onaylamak, konfirme etmek" geçerletme,Geçerletmek işi geçerletmek,Geçer duruma getirtmek geçerli,"Yürürlükte olan, uygulanan, meri, muteber" geçerlik,"Yürürlükte olma, değerini sürdürme durumu, revaç, valör" geçerlilik,"Geçerli olma durumu, geçerlik" geçersiz,"Yürürlükten çıkarılmış, hükümsüz" geçersizleşme,Geçersiz duruma düşme geçersizleşmek,"Geçersiz duruma düşmek, geçerliğini yitirmek" geçersizleştirmek,Geçersiz duruma getirmek geçersizlik,"Geçersiz olma durumu, hükümsüzlük" geçgeç,Seyredilecek uygun bir program aramak amacıyla televizyon kanallarını tarama geçgeç yapmak,geçgeçlemek geçgeçleme,Geçgeçlemek işi geçgeçlemek,Televizyon kanallarını taramak geçici,Çok sürmeyen geçicilik,Geçici olma durumu geçici madde,"Yasa, tüzük ve yönetmeliklerde belirli bir süre için geçerli olan madde" geçiliş,Geçilme işi geçilme,Geçilmek işi geçilmek,Geçme işi yapılmak geçilmemek,"bol, çok, aşırı olmak" geçimini doğrultmak,geçinmek için yeteri kadar para kazanmak geçim,"Geçinme işi, geçinme araçları, geçinme, maişet" geçim derdi,Geçim sıkıntısı geçim dünyası,Kişinin yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan şeyler bütünü geçim kapısı,Yaşamak için gereken kazancın sağlandığı iş yeri geçimli,Çevresindekilerle iyi geçinen geçimlik,"Yiyecek parası, nafaka" geçimlilik,Geçimli olma durumu geçim sıkıntısı,"Geçinmede çekilen güçlük, geçim derdi, geçim zorluğu" geçimsiz,"Çevresindekilerle iyi geçinemeyen, kavga çıkaran, dirliksiz" geçimsizleşme,Geçimsiz olma geçimsizleşmek,Çevresindekilerle iyi geçinememek geçimsizlik,Geçimsiz olma durumu geçim yolu,Yaşamak için gereken kazancı sağlama aracı veya çaresi geçim zorluğu,Geçim sıkıntısı geçindirme,Geçindirmek işi geçindirmek,Geçinmesini sağlamak geçinilme,Geçinilmek durumu geçinilmek,Geçinme işi yapılmak geçinim,Geçinme işi geçinme,"Geçinmek işi, maişet" geçinmeye gönlü olmamak,herhangi bir konuda isteksizliğini belli etmek geçinme endeksi,Belirli bir sosyal grubun ortalama yaşama düzeyini sürdürebilmesi için yapması gereken giderleri izleyen fiyat endeksi geçinmek,Yaşamak için gerekeni sağlamak geçinip gitmek,çok iyi değilse de şöyle böyle geçinmek geçirgen,"Gaz, sıvı vb.ni içinden kolaylıkla geçiren" geçirgenlik,"Bazı cisimlerin, içlerinden gaz, sıvı, akım vb. geçirme özelliği" geçirilme,Geçirilmek işi geçirilmek,Geçirme işi yapılmak geçirim,Geçirme işi geçirimli,Geçirgen geçirimlilik,Geçirgenlik geçirimsiz,Geçirgenliği olmayan geçirimsizlik,Geçirimsiz olma durumu geçiriş,Geçirme işi geçirme,Geçirmek işi geçirmek,"Geçme işini yaptırmak, geçmesini sağlamak" geçirtilme,Geçirtilmek durumu geçirtilmek,Geçirme işi yapılmak geçirtme,Geçirtmek işi geçirtmek,Geçirme işini yaptırmak geçiş,Geçme işi geçiş hakkı,Geçiş üstünlüğü geçişim,"Geçişme işi, tedahül" geçişli,"Nesne ile kullanılan (fiil), müteaddi: Sevmek (okuma-yı sevmek), görmek (ev-i görmek), kırmak (cam-ı kırmak), dökmek (süt-ü dökmek) gibi" geçişme,Geçişmek işi geçişmek,"Birbirinin içine geçip karışmak, tedahül etmek" geçişsiz,"Nesne ile kullanılmayan (fiil), lazım: Gülmek, ağlamak, düşmek, gitmek, küsmek, barışmak gibi" geçiştirici,"Tedavi edici etkisi olmayan, ağrı ve sızıları geçici olarak azaltan, dindiren (ilaç vb.), palyatif" geçiştirilme,Geçiştirilmek işi geçiştirilmek,Geçiştirme işi yapılmak geçiştirme,Geçiştirmek işi geçiştirmek,"Gereken önemi vermemek, üstünde durmadan başından savmak" geçiş üstünlüğü,"Cankurtaran, itfaiye ve güvenlik araçlarına tanınan yolu öncelikle kullanma hakkı, geçiş önceliği" geçit,"Geçmeye yarayan yer, geçecek yer" geçit vermek,"çay, ırmak, dağ vb.nin geçilecek bir yeri olmak" geçit hakkı,"Bir tarla, bağ bahçe vb. üzerinden ana yola, evine veya tarlasına gidebilmesi için komşu mal sahibine doğan yararlanma hakkı" geçit resmi,Geçit töreni geçit töreni,"Özel günlerde bir topluluğun belli bir yerden düzenli bir biçimde geçmesi, geçit resmi" geçkin,"İhtiyarlamaya yüz tutmuş, yaşlanmış" geçkinlik,Geçkin olma durumu geçme,"Geçmek işi, mürur" geçti Bor'un pazarı (sür eşeğini Niğde'ye),`artık iş işten geçti` anlamında kullanılan bir söz "geçme namert köprüsünden, ko aparsın su seni",`namerde karşı minnet altında kalmaktansa sıkıntıya katlan` anlamında kullanılan bir söz geçtiği yoldan geçmek,"daha önce aynı olayları yaşamış olmak, deneyimli olmak" geç! (veya geç efendim!),"`kulak asma, önem verme!` anlamında kullanılan bir söz" geçmek,Bir yerden başka bir yere gitmek geçiniz,"`bu söylediklerinizi kabul etmiyorum, daha mantıklı sözler söyleyin` anlamında kullanılan bir söz" geçmeli,Geçmesi olan geçmelik,"Bazı yerlerden geçenlerin ödemek zorunda oldukları para, müruriye" geçmez akçe,Tedavülde olmayan para geçmiş ola,`o fırsat bir daha ele geçmez` anlamında kullanılan bir söz geçmiş olsun,"hastalananlara, kaza geçirenlere, beklenmedik büyük bir olumsuz durumdan kurtulanlara veya hapishaneye girenlere söylenen iyi dilek sözü" "geçmişe mazi, yenmişe kuzu derler",`geçmişte kalan olayların üzerinde durulmasında bir yarar yoktur` anlamında kullanılan bir söz geçmişi olmak,"aralarında eskiye dayanan dostluk, arkadaşlık olmak" geçmişini kurcalamak,geçmişini araştırarak kötü amaçlı kullanmak için birisiyle ilgili bilgi edinmek geçmişlerini karıştırmak,birinin ölmüşlerini yermek veya onlara sövmek geçmiş,Geçme işini yapmış geçmişi kandilli,Geçmişi kınalı geçmişi kınalı,"Yaramaz, kötü (kimse), geçmişi kandilli" geçmiş zaman,"Fiilin belirttiği zaman kavramının, içinde bulunulan zamandan önceye ait olması, mazi. Ali geldi, Ahmet bu havada İstanbul 'a gidip gelmiş gibi" geçmiş zaman görünümü,"Belirsiz geçmiş zaman eki almış fiille yardımcı fiilin veya başka bir fiilin birlikte kullanılmasından ortaya çıkan ve olayın tamamlanmış olduğu kavramını veren görünüm: Gelmiş olmak, gitmiş olmak, vermiş bulunmak gibi" geçmiş zaman sıfat-fiili,"Geçmiş zaman kavramı veren ve isim, sıfat gibi kullanılan, -dik veya -miş ekleriyle kurulan sıfat-fiil: Bildiklerinizi anlatın. Tanıdık adam. Geçmişi saygıyla anıyoruz cümlelerindeki bildik, tanıdık, geçmiş birer geçmiş zaman sıfat-fiilidir" geda,Dilenci gedik,"Bir düzey üstündeki yıkık, çatlak veya aralık, rahne" gedik açılmak,giderilmesi çok güç bir eksiklik veya açık ortaya çıkmak gedik açmak,düşman mevzilerindeki zayıf bir noktadan giriş yeri açmak gedik kapamak,küçük bir gereksinimini karşılamak gedik kapmak,bir gelir kaynağı ele geçirmek gedikleri tıkamak,çıkan veya çıkacak olan zorlukları önlemek gedikli,Gediği olan gedilme,Gedilmek durumu gedilmek,"Gedik olmak, gedik açılmak" gedme,Gedmek işi gedmek,"Gedik açmak, çentmek, delmek" geğiriş,Geğirme işi geğirme,Geğirmek işi geğirmek,Midede toplanan gazı ağızdan sesli bir biçimde çıkarmak geğirti,Geğirme sırasında çıkan sesin adı geğrek,Kaburganın alt yanında bulunan boşluklardan her biri geğrek batması,Geğrekte duyulan sancı gehgeh,`Nöbetli bir hastalığa yakalanmak` anlamında kullanılan gehgeh tutmak deyiminde geçen bir söz gelberi,Büyük ocaklardan ateşi dışarı çekmek için kullanılan uzun saplı demir araç gelberi etmek,"aşırmak, çalmak, kendine mal etmek" gele,"Tavla oyununda elinde kırık taşı bulunan oyuncunun attığı, uygun olmayan zar" gelecek vadetmek,iyi şeyler olacağını önceden sezdirmek gelecek,"Daha gelmemiş, yaşanacak zaman, istikbal, ati" gelecek bilimi,"Küresel bir perspektif içinde geleceği öngörmeye çalışan bilim, fütüroloji" gelecekçi,"Gelecekçilik yanlısı olan, fütürist" gelecekçilik,"İtalyan şairi Marinetti'nin 1909 yılında yayımladığı bildiri ile ortaya çıkan, yeni hayatı övme, geleneksel edebî kuralları yıkma amacını güden ve Dadacılık, gerçeküstücülük vb. akımlara öncülük etmiş olan edebiyat çığırı, fütüristlik, fütürizm" gelecek zaman,"Fiilin belirttiği zaman kavramının, içinde bulunulan zamandan sonraya ait olduğunu belirten, -e, -ecek, -esi, -se, -meli ekleriyle kurulan zaman: Gele, gelecek, gelesi, gelse, gelmeli gibi" gelecek zaman görünümü,Gelecek zaman sıfat-fiiliyle yardımcı fiilin birlikte kullanılmasından ortaya çıkan ve niyet kavramı veren görünüm gelecek zaman kipi,"Fiilin belirttiği zaman kavramının, içinde bulunulan zamandan sonraya ait olduğunu sınırlı bir biçimde gösteren, -ecek ekiyle kurulan kip: Geleceğim, geleceksin gibi" gelecek zaman sıfat-fiili,"İsim veya sıfat gibi kullanılan, gelecek zaman kavramı veren, -ecek, -esi ekleriyle kurulan fiilimsi: Akacak kan damarda durmaz. Göresim geldi gibi" geleğen,Ana ırmağa karışan (akarsu) gelembe,Koyun yatağı geleme,"İki yıl sürülmeyen, boş tarla" gelen ağam giden paşam,`yönetim kimde olursa olsun benim için fark etmez` anlamında kullanılan bir söz gelene git denilmez,`kendiliğinden gelen bir konuk geri çevrilmez` anlamında kullanılan bir söz gelen gideni aratır (veya gelen gidene rahmet okutur),`beğenmediğimiz bir kişinin yerine öyle birisi gelir ki eskisini aratır` anlamında kullanılan bir söz gelen,Gelme işini yapan (kimse veya nesne) gelenek,"Bir toplumda, bir toplulukta eskiden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilen, yaptırım gücü olan kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre ve davranışlar, anane, tradisyon" gelenekçi,"Geleneklere bağlı kimse, ananeci" gelenekçilik,"Toplumsal kurumları ve inançları daha çok geçmişten süregeldikleri için benimseyen, saygın tutan, destekleyen, yeni kültür ögelerine daha az değer veren tutum veya öğreti, ananecilik" gelenekleşme,Gelenekleşmek işi gelenekleşmek,"Gelenek durumuna gelmek, gelenek değeri kazanmak" gelenekleştirme,Gelenekleştirmek işi gelenekleştirmek,Bir şeyi gelenek durumuna getirmek gelenekli,"Geleneği olan, geleneklere dayanan" geleneksel,"Geleneğe dayanan, gelenekle ilgili olan, kökleşik, ananevi, tradisyonel" gelenekselleşme,Gelenekselleşmek durumu gelenekselleşmek,Gelenek durumunu almak gelen geçen,Gelen giden gelen giden,"Gelenler, uğrayanlar, ziyaret edenler, gelip geçenler, gelen geçen" geleni,"Tarla faresi, büyük fare" gelgeç,Geçici gelgeççi,"Gelip geçici, sebatkâr olmayan (kimse)" gelgel,Başa takılan elmas veya altın iğne gelgelelim,Ne var ki gelgelli,"Gelgeli olan, alımlı" gelgit,Boşuna gidip gelme "gelin eşikte, oğlan beşikte",`bir eve gelin gelir gelmez bebek hazırlıklarına başlamak gerekir` anlamında kullanılan bir söz gelin etmek,kızı evlendirmek gelin gibi süzülmek,"geline yakışır biçimde edalı, nazlı yürümek" "gelin girmedik ev olur, ölüm girmedik ev olmaz",`her eve gelin girmeyebilir ama ölüm kesinlikle girer` anlamında kullanılan bir söz "gelin altın taht getirmiş, çıkmış kendisi oturmuş",`toplum içine giren bir kimsenin kendi kullanacağı eşyasının değerli olup olmaması başkalarını ilgilendirmez` anlamında kullanılan bir söz gelin gitmek,"bir aileye, bir yere gelin olarak gitmek" gelin,"Evlenmek için hazırlanmış, süslenmiş kız veya yeni evlenmiş kadın" gelin yazmak,gelinin yüzünü değişik süs gereçleriyle bezemek "gelini ata bindirmişler ""ya nasip"" demiş",`kesin sonuç alınmadan hiçbir işe olup bitti gözüyle bakılmaz` anlamında kullanılan bir söz gelin almak,erkeğe bir eş bulmak gelin olmak,"kız, evlenmek" gelin abla,Yenge gelin alayı,Gelini damat evine götürmek için gidenlerin hepsi gelin alıcı,Gelini götürmek için oğlanevinden gelen kimse gelinboğan,Bir tür ahlat gelin böceği,Uğur böceği gelincik,"Yazın kırlarda, özellikle ekin tarlalarında yetişen, kırmızı ve otsu bitki, gün gülü (Papaver rhoeas)" gelincikgiller,"Ayrı taç yapraklı iki çeneklilerden, gelincik, haşhaş, kırlangıç otu vb. bitkileri içine alan familya" gelin çiçeği,Zambakgillerden bir bitki (Fritillaria imperialis) gelinfeneri,Kuş kirazı gelin hamamı,Evlenecek kız için düğünden birkaç gün önce hamamda yapılan tören gelin havası,Gelin alayının kızın evinden ayrılıp oğlanın evine gidinceye kadar davul ve zurnanın çaldığı özel ezgi gelinkuşağı,Gökkuşağı gelin kuşu,Tarla kuşugillerden bir kuş (Otocoris pencillatus) gelinlik,Gelin olma durumu gelinlik etmek,"gelin, kendisinden beklenilen hizmeti yapmak" gelinliği tutmak,gelinlik etmek gelinlik çağı,Genç kızların evlenme dönemi gelinlikçi,Gelinlik diken veya satan kimse gelinme,Gelinmek işi gelinmek,Gelme işi yapılmak gelin otu,Güveyfeneri gelinparmağı,Uzun taneli bir tür üzüm gelin teli,"Gelinlerin başlarına takılan, parlak, uzun, ince gümüş tel" gelip geçici,"Sürekli olmayan, kısa süreli" gelip geçici olmak,"kısa süreli, önemsiz olmak" gelir,"Bir kimseye veya topluluğa belli zamanlarda, belli yerlerden gelen para, varidat" gelir dağılımı,Bir ülkenin toplam gelirinin o ülkenin bireyleri arasındaki dağılımı gelir kaynağı,Para sağlama yeri veya faaliyeti gelir vergisi,"Kişilerin gelirlerinden, bir oran ölçüsünde devlete ödedikleri dolaysız vergi" geliş,Gelme işi gelişigüzel,"Baştan savma, lalettayin" gelişim,Gelişme işi gelişkin,"Gelişmiş olan, mütekâmil" gelişme,"Gelişmek işi, inkişaf, neşvünema, tekâmül, evolüsyon" gelişmek,"Büyüyüp boy atmak, yetişmek, neşvünema bulmak" geliştirilme,Geliştirilmek işi geliştirilmek,Geliştirme işi yapılmak geliştirim,Senaryonun hazırlanmasında özet ile ayrımlama arasında yer alan aşama geliştirme,Geliştirmek işi geliştirmek,"Gelişmesini sağlamak, gelişmesine yol açmak" gelme,Gelmek işi gelip çatmak (veya dayanmak),"vakti gelmek, kaçınılmaz olmak" gelip geçmek,bir yerden geçmek gelmek,"Ulaşmak, varmak" gel de (veya gelsin de),`elinde ise` anlamında kullanılan bir söz gel demesi kolay ama git demesi güçtür,"`bir kimseyi işe almak, bir misafir çağırmak kolaydır ancak bir kimsenin işine son vermek, misafire git demek zordur` anlamında kullanılan bir söz" "geldik yüze, çıktık düze","`kasım ayından sonra gelen yüzüncü günde, 15 Şubat'ta kışın soğuk günleri geride kalır` anlamında kullanılan bir söz" gel keyfim gel,büyük bir memnunluk ve alay anlatan bir söz gel zaman git zaman,`aradan oldukça uzun bir zaman geçtikten sonra` anlamında kullanılan bir söz geleceği varsa göreceği de var,`kötülük yapmaya kalkışacak olursa karşılığını elbette görür` anlamında kullanılan bir söz ...-e gelince,"`sıra gelince, ilgili olarak` anlamlarına gelerek bir konu bittikten sonra sözü başka bir konuya getirmeye yarayan bir söz" gelsin ... (veya gelsin ... gitsin ...),yaşantı veya durumun rahatlığını anlatan bir söz "gel denilen yere gitmeye ar eyleme, gelme denilen yere gidip yerini dar eyleme","`çağrıldığın yere gitmekten çekinme, gelme denilen yere de gitme, orada sana ilgi göstermezler` anlamında kullanılan bir söz" gelmiç,İri balıklarda kılçık durumunda olan kemik gelmiş geçmiş,Bugüne kadar gelmiş olan gem almamak,söz dinlememek gem almayan atın ölümü yakındır,"`söz dinlemeyen hırçın kişi, davranışının büyük zararını görür` anlamında kullanılan bir söz" gem vurmak,hayvanın ağzına gem takmak gemi azıya almak,"at, gemi azıları arasına alıp etkisiz bırakarak süvarisinin yönetiminden çıkmak ve alabildiğine koşmak" gemini kısmak,bir kimsenin üzerindeki baskıyı arttırmak gem,Atı yönlendirmek için ağzına takılan demir araç gem almak,"at, alışıp hizmete elverişli duruma gelmek" gemisini kurtaran kaptan,güç bir duruma düşüldüğünde ne yapıp edip kendisini veya yakın çevresindekileri kurtaranlar için söylenen bir söz gemi,"Su üstünde yüzen, insan ve yük taşımaya yarayan büyük taşıt, sefine" gemi karaya oturmak,"gemi, sığ bir yere saplanıp kalmak" gemileri yakmak,geri dönüşü olmayan kararlar vermek gemi baş vurmak,önden gelen dalgalarla gemi başı kalkıp kalkıp inmek gemi dövünmek,"şiddetli dalgaların etkisiyle gemi bağlı veya demirli olduğu yerde inip kalkmak, sallanmak" gemi gezmek,dış etkiler yüzünden gemi rota çizgisinden ayrılıp sancak veya iskele yönüne ilerlemek gemisi şapa oturmak,"iş, düzelemeyecek kadar bozulmak" gemisini yürütmek,bir işi hiçbir engel tanımadan sürdürmek gemiyi rotasına koymak,gemiyi pusula ile gideceği yönde belli olan rota çizgisi üzerine getirmek gemiyi tutmak,"gemiyi belirli bir yerde bir süre bekletmek, çalışmadan durmak" gemiyi yatırmak,altını temizlemek amacıyla küçük gemileri yan döndürmek gemi adamı,"Bir iş sözleşmesine dayanarak gemide çalışan kaptan, subay, tayfa vb. kimseler" gemi aslanı,Hiçbir işe yaramayan adam gemici,Gemide çalışan veya gemi işleten kimse gemicilik,Gemicinin yaptığı iş gemi enkazı,Batmış veya hasara uğramış gemiden artakalanlar gemi ızgarası,Üstünde gemi yapılan büyük kızak gemi iskeleti,Geminin gövdesinin yapılmasından önceki ana yapısı gemi leşi,Batmış gemi teknesi gemilik,Tersane gemi yatağı,Gemileri korumaya elverişli koy gemleme,Gemlemek işi gemlemek,Hayvanın ağzına gem takmak gemlenme,Gemlenmek işi gemlenmek,Gemleme işi yapılmak veya gemleme işine konu olmak gen,"Üçgen, dörtgen vb. geometri terimlerinde `kenarlı` anlamıyla kullanılan bir söz" gen,Bir süre sürülmeyerek boş bırakılmış (tarla) gen,"İçinde bulunduğu hücre veya organizmaya özel bir etkisi olan, kuşaktan kuşağa ve hücreden hücreye geçen kalıtımsal öge" gencecik,"Çok genç, gepegenç, gepegencecik" gencelme,"Gencelmek durumu, gençlik" gencelmek,Gençleşmek genç,"Yaşı ilerlememiş olan, ihtiyar karşıtı" genç irisi,Yaşına göre çok serpilip büyümüş gençleşme,Gençleşmek işi gençleşmek,Bir kuruluş genç üyelerle yenileşmek gençleştirilme,Gençleştirilmek işi gençleştirilmek,Gençleştirme işi yapılmak gençleştirme,Gençleştirmek işi gençleştirmek,Yeniden gençliğine ve dinçliğine kavuşturmak gençliğin kıymeti ihtiyarlıkta bilinir,`insan gençliğinde yaptığı şeylerin çoğunu yaşlandığında yapamaz ve gençliğin ne denli değerli olduğunu o zaman anlar` anlamında kullanılan bir söz "gençlikte para kazan (veya taş taşı), kocalıkta kur kazan (veya ye aşı)",`kişi gençliğinde çalışıp para biriktirmelidir ki ihtiyarlığında çalışamadığı zaman onunla rahat rahat geçinsin` anlamında kullanılan bir söz gençlik,Genç olma durumu gençten,Genç sayılan (kimse) gene,Yine gene de,"öyle olduğu hâlde, rağmen" genel,"Bir şeye veya bir kimseye özgü olmayıp onun bütün benzerlerini içine alan, umumi" genel af,"Kamu yararına uygunluğu anlaşıldığında belli bir veya birkaç suç çeşidi için yapılan kovuşturmaların durdurulması, verilmiş cezaların kaldırılması veya azaltılması" genel başkan,Bir kurum veya kuruluşun idaresinden bütünüyle sorumlu olan kimse genel başkanlık,Genel başkan olma durumu genel bütçe,Yıllık gelir ve gider kalemlerinin hepsini kapsayan bütçe genel coğrafya,"Yeryüzünün her türlü coğrafya olaylarını ayrı ayrı olarak araştıran, doğuşunu, işleyişini, yayılışını inceleyen coğrafya bilimi" genel dil bilimi,"Dilin yapısını, gelişme ve değişmesini karşılaştırmalı olarak inceleyen bilim dalı" geneleme,Bir düşüncenin başka başka sözlerle yeniden anlatılması genelev,"Genel kadınların erkek kabul ettikleri yer, aşağı mahalle, kırmızıfener, koltuk, kerhane, umumhane" genelge,"Yasa ve yönetmeliklerin uygulanmasında yol göstermek, herhangi bir konuda aydınlatmak, dikkat çekmek üzere ilgililere gönderilen yazı, tamim, sirküler" genel gider,Bir işin yapımı için gerekli olan giderler toplamı genel görünüm,"Bir yerin, bir olayın dıştan görünümü, panorama" genel görünümlü,"Dıştan görünüşlü, panoramik" genel görüşme,Toplumla veya devletin faaliyetleriyle ilgili konuların Türkiye Büyük Millet Meclisi genel kurulunda görüşülmesi genel grev,Grevin bütün işçi kesimince uygulanması genel kadın,Fuhşu meslek edinmiş kadın genelkurmay,"Yurdun savunmasıyla ilgili bütün şart ve olayları göz önünde tutarak barışta ordunun eğitim ve donatımını, savaşta yüksek yönetimini düzenleyen makam, erkânıharbiyeiumumiye" genel kurul,Bir kuruluşta üyelerin tamamının katılımıyla yapılan toplantı genel kütüphane,"Bütün alanlarda yazılmış ve yayımlanmış kitapları, süreli yayınları ve belgeleri bünyesinde toplayan, herkesin yararlanabildiği kütüphane" genelleme,Genellemek işi genellemek,"Varlıklar veya olaylar arasındaki benzerlik bağıntılarını bir düşüncede toplamak, tamim etmek, belirlemek karşıtı" genelleşme,"Genelleşmek işi, taammüm" genelleşmek,"Genel duruma gelmek, genel bir durum almak, taammüm etmek" genelleştirilme,Genelleştirilmek işi genelleştirilmek,Genelleştirme işi yapılmak genelleştirme,Genel duruma getirme genelleştirmek,Genel duruma getirmek genellik,"Genel olma durumu, yaygınlık, umumiyet, umumilik" genellikle,"Genel olarak, büyük bir çoğunlukla, çoğu kez, çoğun, çoğunlukla, çoklukla, ekseri, ekseriya, ekseriyetle, umumiyetle" genelmek,Genişlemek genel müdür,Bir kurum veya kuruluşta yönetimin en üst düzeydeki sorumlusu genel müdürlük,Genel müdür olma durumu genel ölçek,Fazla ayrıntıya girmeden yapılan ölçüm genel sekreter,"Bazı kamu kuruluşlarında, siyasi partilerde veya büyük özel kuruluşlarda yönetim işlerini yürüten görevli, genel yazman, umumi kâtip" genel sekreterlik,Genel sekreter olma durumu genel uygunluk bildirimi,Umum mutabakat beyannamesi genel yazman,Genel sekreter genel yetenek,"Bilim, teknik ve sanata ait herhangi bir alanda kişinin bilgi ve becerisini gösteren birikim" genel zekâ,"Bireyin belli, özel veya bağımsız yeteneklerinden ayrı olarak karşılaştığı genel durumlara uymada gösterdiği yetenek veya güç" general,Kara ve hava kuvvetlerinde albaylıktan sonra gelen ve mareşalliğe kadar olan yüksek rütbeli subaylara verilen genel ad generallik,General olma durumu genetik,Kalıtım bilimi geniş,"Eni çok olan, enli, vâsi" geniş karşılamak,hoşgörü ile değerlendirmek geniş bir nefes almak,"sıkıntılı bir durumdan kurtulmak, ferahlığa kavuşmak" geniş açı,Bir dik açıdan daha büyük olan açı genişçe,Biraz geniş geniş gönüllü,Her olayı hoş karşılayan (kimse) genişleme,Genişlemek işi genişlemek,"Geniş duruma gelmek, büyümek" genişletilme,Genişletilmek işi genişletilmek,Genişletme işi yapılmak genişletme,Genişletmek işi genişletmek,Geniş duruma getirmek genişlik,Geniş olma durumu geniş mezhepli,Mezhebi geniş geniş ufuklu,Görüşü ve bakış açısı geniş olan (kimse) geniş ünlü,Alt çenenin açılmasıyla oluşan ünlü geniş yürekli,"Hemen, çabucak telaş göstermeyen, merak etmeyen, tasasız (kimse)" geniş zaman,"Fiilin her zaman yapıldığını, yapılmakta olduğunu veya yapılacağını belirten, -r, -ir veya -er ekiyle kurulan zaman: Başlar (başla-r), geliriz (gel-ir-iz), severim (sev-er-im) gibi" geniş zaman görünümü,Geniş zaman sıfat-fiiliyle yardımcı fiilin birlikte kullanılmasından doğan görünüm: Gelmez olmak. Görünmez olmak gibi geniş zaman sıfat-fiili,"Fiilin her zaman yapıldığını, yapılmakta olduğunu veya yapılacağını belirten, -ir, -er, -mez ekleriyle kurulan sıfat-fiil: Gelir (varidat), gider (masraf), güler yüz, bitmez iş, dinmez ağrı, görünmez kaza gibi" genitif,Tamlayan durumu geniz,Ağız ve burun boşluğunun arka bölümü genizden konuşmak (veya çıkarmak),burnu tıkalı gibi konuşmak genizsil,"Genizde oluşan (ses), nazal" genizsilleşme,Dudak ünsüzünün geniz ünsüzüne dönmesi. Türkçede ve Türk lehçelerinde b sesinin m sesine dönmesi gibi geniz ünlüsü,"Genizde oluşan ve n sesiyle birlikte kullanılan ünlü: Tanrı, sonra, deniz kelimelerindeki a, o, e ünlüleri gibi" geniz ünsüzü,Genizde oluşan n ünsüzü genleşme,Genleşmek işi genleşmek,Bir cisim birleşimi ve yapısı değişmeden ısı etkisiyle hacimce büyümek genleşme katsayısı,"Isının 1 derece yükselmesi sonucunda herhangi bir cismin uzunluk, yüzey, hacim biriminin artma miktarı" genleşmeölçer,"Isınan sıvıların görünür genleşme katsayılarını belirleyen araç, dilatometre" genleştirme,Genleştirmek işi genleştirmek,"Sıcaklığını yükselterek bir cismin yapısını ve birleşimini bozmadan hacmini, boyunu artırmak" genlik,Genişlik genom,Gametlerde bulunan kromozomlar genosit,Soykırım gensoru,"Türkiye Büyük Millet Meclisinde başbakana veya bakanlardan birine, milletvekilleri tarafından açılan ve sonunda soruşturma yapılması istenebilen soru, istizah" gensoru önergesi,Gensoru teklifinde bulunma genzek,Genizden konuşan genzel,Genizsil geoit,Yerkürenin geometrik olmayan gerçek biçimi geometri,"Nokta, çizgi, açı, yüzey ve cisimlerin birbirleriyle ilişkilerini, ölçümlerini, özelliklerini inceleyen matematik dalı, hendese" geometrik,"Geometriyle ilgili veya geometriye uygun olan, hendesi" geometrik çizim,"Cetvel, pergel vb. ile elde edilen çizgi" geometrik dizi,Ardışık terimleri arasındaki oranı değişmeyen dizi geometrik yer,Aynı özellikleri olan noktaların oluşturdukları çizgi veya yüzey gepegencecik,Gencecik gepegenç,Gencecik gepgenç,Çok genç gerçeğe aykırı,Gerçek dışı gerçeğe aykırılık,Gerçek dışılık gerçeğe uygunluk,Gerçeğe uygun olma durumu gerçek yüzünü göstermek,sakladığı düşüncelerini sonradan ortaya koymak gerçek,"Yalan olmayan, doğru olan şey, hakikat" gerçekçi,"Gerçeği gören ve ona göre davranan veya gerçeğe uygun olarak yapılan, realist" gerçekçilik,"Gerçekçi tutum ve davranış, realizm, realistlik" gerçek dışı,"Gerçeğin dışında olan, gerçek olmayan, gerçeğe aykırı, hilafıhakikat, irrealist" gerçek dışılık,"Gerçek dışı olma durumu, gerçeğe aykırılık" gerçek kişi,Hukuk bakımından birey gerçekleme,"Gerçeklemek işi, teyit" gerçeklemek,"Bir şeyin doğruluğunu herhangi bir şeyle ortaya koymak, doğrulamak, teyit etmek" gerçekleşme,"Gerçekleşmek işi, tahakkuk" gerçekleşmek,"Gerçek olmak, gerçek duruma gelmek, meydana gelmek, tahakkuk etmek" gerçekleştirilme,Gerçekleştirilmek işi gerçekleştirilmek,Gerçek duruma getirilmek gerçekleştirme,"Gerçekleştirmek işi, realizasyon" gerçekleştirmek,"Gerçek duruma getirmek, yapmak, ortaya koymak" gerçekli,"Gerçeklenmiş, gerçek olduğu anlaşılmış, muhakkak" gerçeklik,"Gerçek olan, var olan şeylerin tümü, hakikat, hakikilik, şeniyet, realite, reellik" gerçek mantarlar,"Bağlarda mildiyu hastalığını yapan, emeçleri iyi gelişmiş mantarlar (Peronospora viticola)" gerçek sayı,Bir eksen üzerindeki bir noktanın yerini belirlemeye yarayan sayı gerçekte,"Aslında, tam anlamıyla, hakikatte" gerçekten,"Gerçek olarak, cidden, hakikaten, sahi, sahiden, filhakika, filvaki" gerçeküstü,"Gerçeği aşan, gerçeğin üstündeki gerçek, sürrealite" gerçeküstücü,"Gerçeküstücülükten yana olan, sürrealist" gerçeküstücülük,"Aklın, geleneklerin, alışkanlıkların denetiminden uzak bilinçaltı gerçeklerini yansıtan yani bilinen gerçekle bağını kesip kendince bir gerçek yaratmak amacını güden edebiyat ve sanat akımı, sürrealizm" gerçi,"Her ne kadar ... ise de, vâkıâ" gerdan,Vücudun omuzlarla baş arasında kalan ön bölümü gerdan kırmak,naz ile boynu başla birlikte iki yana oynatarak kırıtmak gerdaniye,Klasik Türk müziğinde ince sol notasını andıran perde ve bir makam adı gerdaniyebuselik,Gerdaniye makamı ile buselik beşlisinden oluşan bir birleşik makam gerdanlık,"Çoğu değerli taş ve madenlerden veya altın paradan yapılmış, boyna takılan takı" gerdek,Gelin ve damadın düğün gecesi baş başa kalmaları ve ilk kez birlikte olmaları gerdeğe girmek,gelinle damat düğün gecesi bir araya gelmek gerdel,"Süt vb. şeyler koymaya, hayvanlara yem vermeye yarayan kova biçiminde tahta veya deriden kap" gerdirilme,Gerdirilmek işi gerdirilmek,Gerdirme işi yapılmak gerdirme,Gerdirmek işi gerdirmek,Germe işini yaptırmak gereç,"Belirli bir işi yapmak için kullanılması gereken maddeler, malzeme, materyal" gereğince,"Gereği gibi, gereğine göre, gerektiği gibi, layıkıyla, mucibince" gereği düşünülmek,bir sorunu sonuçlandırmak için tutulacak yolu kararlaştırmak gerek görmek,yapılmasını istemek gereği gibi,nasıl olması gerekli ise öyle gerek,İcap gerekçe göstermek,gerektirici sebep ve doküman ileri sürmek gerekçe,"Gerektirici sebep, esbabımucibe" gerekçelendirme,Gerekçelendirmek işi gerekçelendirmek,Gerekçeli duruma getirmek gerekçeli,"Gerekçeye dayanan, gerekçesi olan" gerekçesiz,"Gerekçeye dayanmayan, gerekçesi olmayan" gerekirci,Belirlenimci gerekircilik,Belirlenimcilik gerekli,"Yapılması, olması veya bulunması uygun olan, yerinde olan, lüzumlu, vacip, mukteza, zaruri" gerekli görmek,yapılması icap etmek gerekli kılmak,icap ettirmek gereklik,"Gerek olma durumu, lüzum, icap, iktiza" gereklilik kipi,"Fiilin yapılması gerektiğini belirten, -malı / -meli ekiyle kurulan isteme kipi: Gelmeliyim, gelmelisin, gelmeli, gelmeliyiz, gelmelisiniz, gelmeliler gibi" gereklilik,"Gerekli olma durumu, lüzum" gerekme,"Gerekmek işi, iktiza, istilzam" gerekmek,"Bir şeyin yapılabilmesi veya gerçekleşmesi bazı nesne, fiil vb.ne bağlı olmak, gerek olmak, lazım olmak, icap etmek, iktiza etmek" gerekseme,İhtiyaç gereksemek,"Bir şeyi kendisi için gerek saymak, ihtiyaç duymak, muhtaç olmak" gereksinim,"Eksikliği duyulan şey, ihtiyaç" gereksinme,Gereksinmek durumu gereksinme duymak,ihtiyacı olduğunu anlamak gereksinmek,"İhtiyaç duymak, ihtiyacı olmak" gereksiz,"Gereği olmayan, yararsız, lüzumsuz" gereksiz görmek,lüzum görmemek gereksizlik,"Gereksiz olma durumu, lüzumsuzluk" gerektirim,Belirlenim gerektirme,"Gerektirmek işi, istilzam" gerektirmek,"Gerekli kılmak, icap ettirmek, istilzam etmek" gerelti,"Engel, perde" geren,"Kuruyunca çatlayan toprak, verimsiz, tuzlu, killi toprak" gergedan,"Gergedangillerden, sıcak ülkelerde yaşayan, burnunun üstünde bir veya iki boynuzu bulunan, kalın derili, saldırgan bir hayvan (Rhinoceros inducus)" gergedan böceği,"4 santimetreye yakın boyda, erkeklerinde sert bir boynuz bulunan ve kurtçuk evresini, ağaç kökü kemirerek geçiren kın kanatlı böcek (Oryctes nasicornis)" gergedangiller,Tek parmaklılar takımına giren gergedanları içine alan bir familya gergef,"Üzerine kumaş gerilerek nakış işlemeye yarar, çoğu dikdörtgen biçiminde olan çerçeve" gergef işlemek,gergefle nakış işlemek gergi,Perde gergili,Gergisi olan gergin,Gerilmiş durumda olan gergince,Biraz gergin gerginleşme,Gerginleşmek işi gerginleşmek,Gergin duruma gelmek gerginleştirme,Gerginleştirmek işi gerginleştirmek,Gergin duruma getirmek gerginlik,Gergin olma durumu gerginlik yaratmak,gergin duruma getirmek geri basmak,geri geri gitmek geriye yürümek,öncesini kapsamak geriye dönmek,yüzünü arkaya çevirip ters yöne gitmek geriye bırakmak,tehir etmek geri vermek,"bir şeyi aldığı yere veya kimseye vermek, iade etmek" geri saymak,geriye doğru saymak geri komamak,yapmak geri kalmamak,yapmaktan kaçınmamak geri kalmak,arkada kalmak geri göndermek,"geldiği yere göndermek, iade etmek" geri durmak,bir iş yapmaktan kaçınmak geri dönmek,geldiği yere gitmek geri çevirmek,"geri vermek, geldiği yere göndermek, iade etmek" geri çekilmek,karıştığı bir işi sürdürmekten veya sürdürenler arasında bulunmaktan vazgeçmek geri,"Arka, bir şeyin sonra gelen bölümü, art, alt taraf, ileri karşıtı" geri gitmek,kötüleşmek geri almak,verdiğini almak geri,Araba üzerine gerilerek kenarları arabanın korkuluğuna tutturulan ve içine saman veya tahıl doldurulan büyük kıl çuval geriatri,Yaşlılık bilimi gerici,"Toplumda çağdaş değerlere ve yeniliklere önem vermeyen, her yönüyle eskiyi özleyen veya eski düzeni yaşamaya çalışan (kimse veya görüş), ilerici karşıtı, mürteci" gerici,Bir organı germeye yarayan (kas) gericilik,"Gerici (I) olma durumu, irtica" geri hizmet,"Askerlik mesleğinin savaşta veya askerî harekâtta, yol, haberleşme, sağlık, yiyecek, içecek, silah sağlama vb. çok yönlü hizmetleri en akılcı, etkili ve seri bir biçimde plan ve programa bağlayıp uygulayan hizmetler bütünü, ikmal, lojistik" geri kafalı,"Yenilikleri istemeyen, eskiye bağlı (kimse)" geri kalmış,"Az gelişmiş (ülke, toplum)" geri kalmışlık,Az gelişmişlik gerilek,Kendi üstüne geri dönen veya döner görünen gerileme,Gerilemek işi gerilemek,"Geri çekilmek, geriye çekilmek" geriletme,Geriletmek işi geriletmek,Gerilemesine yol açmak gerileyici benzeşme,Kelimelerde sonraki sesin önceki sesi etkilemesi: çarşanba > çarşamba gibi gerileyiş,Gerileme işi gerili,Gerilmiş olan gerilik,Geri olma durumu gerilim,"Gerginlik, tansiyon" gerilimli,Gerilimi olan gerilimölçer,"Buhar, ayrışma, yüzey vb.ne ilişkin gerilimleri ölçen alet, tansiyometre" gerilim ölçümü,"Sıvılardaki yüzey gerilimlerini belirleme işi, tansiyometri" gerilimsiz,Gerilimi olmayan geriliş,Gerilme işi gerilla,"Düzenli bir orduya karşı küçük birlikler hâlinde çatışan, hafif silahlarla donatılmış topluluk" gerillacı,Gerilla savaşı yapan birliğe bağlı olan kimse gerillacılık,Gerillacı olma durumu gerillalaşmak,Gerilla gibi faaliyet göstermek gerilla savaşı,"Düşman kuvvetlerinin eylemlerini engellemek, baltalamak veya geciktirmek amacıyla gerillaların yaptığı savaş" gerilme,Gerilmek işi gerilmek,"Germe işi yapılmak, gergin duruma gelmek, belirli bir uzama ile çekilmek" geriniş,Gerinme işi gerinme,Gerinmek işi gerinmek,Kolları açarak gövdeyi gergin bir duruma sokmak geri plan,Arka plan gerisin geri,"Geldiği yere veya ters yöne doğru, gerisin geriye" gerisin geriye,Gerisin geri geriş,Germe işi geri tepme,Merminin atılışı sırasında namlu içinde gazların geriye doğru sıkıştırmasından ileri gelen hareket geri vites,Vitesteki dişlilerden otomobilin geri gitmesini sağlayan dişli geriz,"Lağım, keriz" gerize taş atmak,edepsiz bir kimseye edepsizliğini göstermeye fırsat vermek geri zekâlı,Zekâ düzeyi gelişmemiş (kimse) Germanist,Cermen dilleri uzmanı Germanistik,Cermen dillerini konu olan bilim dalı Germanofil,Almansever germanyum,"Atom numarası 32, atom ağırlığı 72,6, yoğunluğu 5,46 olan, 937,4 °C'de eriyen, kalay ve silisyumu andıran, az rastlanan bir element (simgesi Ge)" germe,Germek işi germek,Bir şeyin uçlarından veya kenarlarından çekerek gergin duruma getirmek germen,Canlı yaratıklarda gametlere dayanan ve gametlerle taşınan üreme ögelerinin tümü gerundium,343 zarf-fiil gerzek,Geri zekâlı Gerze tavuğu,"Karadeniz bölgesinin genellikle siyah renkli ibikleri boynuz biçiminde çatallı, yerli bir tavuk ırkı" gestalt,Psikolojik olayların bir bütün veya biçim olduğunu savunan görüş gestapo,"Almanya'da Hitler döneminde kurulan gizli, siyasi polis örgütü" getiri,Faiz getirilme,Getirilmek işi getirilmek,Gelmesi sağlanmak getirim,Getirme işi getirimci,"Getirim sağlayan şey, rantiye" getirimli,Getirimi olan getiriş,Getirme işi getirme,Getirmek işi getirmek,Gelmesini sağlamak getirtme,Getirtmek işi getirtmek,Getirme işini yaptırmak getr,Bacağın alt bölümünü ve ayakkabının üstünü örten kumaş veya köseleden yapılmış bir tozluk türü getto,"Avrupa ülkelerinde Yahudilerin gönüllü olarak veya zorlanarak yerleştirildikleri ve her türlü gereksinimini başka yere gitmeden karşılayabildikleri mahalle, Yahudi mahallesi" geveleme,Gevelemek işi gevelemek,Bir şeyi çiğnemeden ağız içinde evirip çevirmek geveleyiş,Geveleme işi geven,"Baklagillerden, çok yıllık, bazı türlerinden kitre denilen zamk çıkarılan, dikenli bir çalı, keven (Astragalus)" gevenlik,Geveni çok olan yer geveze,"Çok konuşan, çenesi düşük, gevşek ağızlı, lafçı, lafazan, zevzek, lakırtı ebesi, ağız kavafı, lakırtı kavafı, çene kavafı, cır cır, çaçaron" gevezelenme,"Gevezelenmek işi, zevzeklenme" gevezelenmek,"Gevezelik etmek, zevzeklenmek" gevezelik,"Geveze olma durumu, zevzeklik, lafazanlık" gevezelik etmek,"saçma sapan konuşmak, zevzeklik etmek" gevher,Cevher geviş,Bazı hayvanların yutmuş olduğu yiyeceği ağzına getirip yeniden çiğnemesi geviş getirmek,yutmuş olduğu yiyeceği midesinden ağzına çıkarıp yeniden çiğnemek geviş getirenler,"Çift parmaklı hayvanların, sindirim organları geviş getirmeye uygun olan alt takımı" geviş getirmeyenler,"Çift parmaklılar takımına giren, mide yapıları basit olan bir alt takım" gevme,Gevmek işi gevmek,"Ağızda katı bir şey çiğnemek, geviş getirmek" gevrecik,Çok gevrek veya incecik gevrek,Kolayca kırılıp ufalanan gevrek gevrek gülmek,kendine güvenip karşısındakini küçümsemek gevrekçi,Gevrek yapan veya satan kimse gevrekçilik,Gevrekçinin yaptığı iş gevreklik,Gevrek olma durumu gevreme,Gevremek işi gevremek,Kolay kırılır duruma gelmek gevretilme,Gevretilmek işi gevretilmek,Gevreme işi yapılmak gevretme,Gevretmek işi gevretmek,Bir şeyin gevremesini sağlamak gevşek,"Sıkı veya gergin olmayan, gevşemiş olan" gevşek ağızlı,"Geveze, boşboğaz (kimse)" gevşeklik,Gevşek olma durumu gevşek vurgu,"Üzerinde vurgu olan bir ünlüden sonra, ünsüzle başlayan bir hecenin gelişiyle zayıflayan vurgu" gevşeme,"Gevşemek işi, relaks" gevşemek,Sertlik ve gerginliği bozulmak gevşetilme,Gevşetilmek işi gevşetilmek,"Bir şeyin gevşemesini sağlamak, bir şeyi gevşek duruma getirmek" gevşetme,Gevşetmek işi gevşetmek,Sertlik ve gerginliğini bozmak gevşeyiş,Gevşeme işi geyik,"Geyikgillerden, erkeklerinin başında uzun ve çatallı boynuzları olan memeli hayvan (Cervus elaphus)" geyik etine girmek,"genç kız, erginlik çağına girmek" geyik yapmak,"boş, yararsız konuşmak" geyik böceği,"Geyik boynuzunu andıran sağlam çeneleriyle, orman ve tarım ağaçlarını kemirerek beslenen, 20-60 milimetre boyunda kın kanatlı böcek (Lucanus cervus)" geyik böcekleri,Geyik böceği vb.ni içine alan kın kanatlılar familyası geyik dikeni,Alıç geyikdili,"Eğrelti otugillerden, Kuzey ve Batı Anadolu'nun kıyı kesimlerinde yetişen, yaprakları uzunca dil biçiminde çok yıllık otsu bir bitki (Scolopendrium officinale)" geyikgiller,"Geviş getirenlerden geyik, alageyik, karaca vb. hayvanları içine alan bir familya" geyik muhabbeti,"Yararsız, uzun uzadıya konuşma" geyik otu,"Sedef otugillerden, bahçelerde süs olarak yetiştirilen güzel kokulu bir bitki (Dictamnus fraxinella)" geyşa,Dansçı ve şarkıcı Japon kadını gez,"Okun, kirişe geçen ucundaki kertik" geze almak,hedefe doğrultmak gez göz arpacık,tüfekle yapılan atışlarda daha iyi nişan almak için kullanılan bir ifade gez,Yer ölçmeye yarar düğümlü ip gezdirilme,Gezdirilmek işi gezdirilmek,Gezdirme işi yapılmak gezdiriş,Gezdirme işi gezdirme,Gezdirmek işi gezdirmek,"Birinin gezmesini sağlamak, dolaştırmak" gezegen,"Güneş çevresinde dolanan, ondan aldıkları ışığı yansıtan gök cisimlerinin ortak adı, seyyare, planet" gezegenler arası,Güneş çevresinde dolanan cisimler arasındaki boşluk gezeğen,Çok gezen (kimse) gezeleme,Gezelemek işi gezelemek,Gezinmek gezenti,"Vaktini gezmekle geçiren, gezmeyi çok seven, gezeğen" gezgin,"Gezmek, tanımak, görmek, dinlenmek amacıyla geziye çıkan (kimse), gezici, gezmen, seyyah" gezginci,"Gezerek iş gören, gezici, seyyar" gezgincilik,Gezginci olma durumu gezginlik,"Gezgin olma durumu, turistlik, seyyahlık" gezi,"Ülkeler veya şehirler arasında yapılan uzun yolculuk, seyahat" geziye çıkmak,uzak yerleri dolaşmak gezi,Pamuk ve ipekle karışık dokunmuş hareli kumaş gezici,Gezgin gezicilik,Gezici olma durumu gezici topluluk,Belli bir yeri olmayıp özel araçlarla dolaşarak oyunlar sergileyen topluluk geziliş,Gezilme işi gezilme,Gezilmek işi gezilmek,"Gezme işi yapılmak, dolaşılmak" gezimcilik,Aristotelesçilik geziniş,Gezinme işi gezinme,"Gezinmek işi, seyran" gezinmek,"Eğlenmek, vakit geçirmek için gezmek, dolaşmak, seyran etmek" gezinti,"Uzak olmayan bir yere yapılan gezi, tenezzüh" gezinti yeri,"Yürüyüş yapmak, dolaşmak ve hava almak amacıyla ayrılmış yol veya bölge, promönat" geziş,Gezme işi gezi yazısı,"Gezilip görülen yerleri, özelliklerini, oralardaki insanların yaşantılarını, geleneklerini anlatan düzyazı" gezleme,Gezlemek işi gezlemek,Bir yeri ölçmek gezlik,Eğri kılıçların ağız bölümü gezme,"Gezmek işi, seyran" gezmek,"Hava alma, hoş vakit geçirme vb. amaçlarla bir yere gitmek, seyran etmek" gezen ayağa taş değer (veya dolar),"`gereksiz yere gezen kişi, kendisine zararı dokunacak şeylerle karşılaşır` anlamında kullanılan bir söz" gezen kurt aç kalmaz,"`geçimini sağlamak için gezip dolaşan, şuraya buraya başvuran kişi aç kalmaz` anlamında kullanılan bir söz" gezip tozmak,eğlenmek amacıyla çokça gezmek gezmen,Gezgin gıcık tutmak,bir süre boğaz gıcıklamasına yakalanmak gıcık etmek,"sinirlendirmek, öfkelendirmek, kızdırmak" gıcık vermek,boğazı yakıp kaşındırarak öksürmeye yol açmak gıcık,"Boğazda duyulup aksırtan, öksürten yakıcı kaşıntı" gıcık almak (veya kapmak veya olmak),bir davranışa veya bir kimseye sürekli sinirlenmek gıcıkça,Gıcık bir biçimde olan gıcıklama,Gıcıklamak işi gıcıklamak,"Gıcık oluşturmak, kaşındırmak" gıcıklanma,Gıcıklanmak işi gıcıklanmak,Gıcık oluşmak gıcıklayış,Gıcıklama işi gıcır,Yeni gıcırdama,Gıcırdamak işi gıcırdamak,Gıcırtı çıkarmak gıcırdatma,Gıcırdatmak işi gıcırdatmak,Gıcırtı çıkarmasına yol açmak gıcırdayış,Gıcırdama işi gıcır gıcır etmek,`gıcırtı` sesi çıkarmak gıcır gıcır,"Tertemiz, yepyeni, pırıl pırıl" gıcırtı,"Sert nesnelerin birbirine sürtünmesi sonucu çıkan sesin adı, gıcır gıcır" gıcırtılı,Gıcırtısı olan gıcırtısız,Gıcırtısı olmayan gıda,Besin gıdaklama,Gıdaklamak işi gıdaklamak,Tavuk kesik kesik bağırmak gıdaklayış,Gıdaklama işi gıdalı,"Besini olan, besinli" gıda rejimi,Gıdaya bağlı rejim gıdasız,"Besini olmayan, yeterli besin alamayan, besinsiz" gıdasızlık,Besinsizlik gıdı gıdı,Çocukları gıdıklarken veya güldürürken söylenen söz gıdık,"Çene altı, gerdan" gıdıklama,Gıdıklamak işi gıdıklamak,Vücudun bazı yerlerine dokunarak ürperme veya gülerek kaçınma ile beliren bir sinir tepkisi uyandırmak gıdıklanma,Gıdıklanmak işi gıdıklanmak,Gıdıklama işi yapılmak gıdıklayış,Gıdıklama işi gıdım,"Küçük bir parça, bir miktar" gıgı,Çocuk dilinde çene altı gık,"`Ses çıkarmasına fırsat vermemek` anlamındaki gık dedirtmemek, `ses çıkarmak, karşı çıkmak, yakınmak` anlamındaki gık demek, `sesini çıkarmamak, karşı çıkmamak, yakınmamak` anlamındaki gık dememek (veya gıkı çıkmamak) deyimlerinde geçen bir söz" gıldır gıldır,Tok ve yüksek bir ses çıkararak gıllıgış,"Kin, gizli ve kötü amaç" gıllıgışlı olmak,"gizli amaçlı, inandırıcılıktan uzak bulunmak" gıllıgışlı,Gizli amaçlı gıllıgışsız,"Gizli amacı olmayan, inandırıcılık ve kandırıcılıktan uzak" gına,"Zenginlik, bolluk" gına gelmek,"usanmak, bıkmak" gına getirmek,"bıkmak, usanmak" gıpta,İmrenme gıpta etmek,imrenmek gır,"Söz, lakırtı" gır atmak,"konuşmak, laf atmak" gır geçmek,"bol bol konuşmak, çene çalmak" gır kaynatmak,birkaç kişi işlerini bırakıp yârenlik etmek gırç gırç,`Gırç` sesi çıkararak gırgır,Mekanik olarak çalışan süpürge gır gır geçmek,alay etmek gır gır,Alay gır gıra almak (veya getirmek),alaya almak gır gırcı,"Boş laf etmeyi seven, alaycı, komik kimse" gırgırlama,Gırgırlamak işi gırgırlamak,Gırgırla süpürmek gırıl gırıl,Sert ve gürültülü ses çıkararak gırla,"Alabildiğine, çokça" gırla gitmek,"uzun sürmek, sürüp gitmek" gırnata,Klarnet gırnatacı,Klarnetçi gırt,Sert veya kalın bir şey kesilirken çıkan ses gırtlağından kesmek,"herhangi bir amaç için yiyeceğinden kısıntı yapmak, boğazından kesmek, tasarruf etmek" gırtlağına sarılmak,"peşini bırakmamak, musallat olmak" gırtlak gırtlağa gelmek,kıyasıya dövüşmek gırtlağına basmak,birine bir şey yaptırmak için dayatmak veya inat etmek gırtlağına kadar,çok fazla gırtlak,"Soluk borusunun üst bölümü, ümük, imik, hançere" gırtlaklama,Gırtlaklamak işi gırtlaklamak,Birinin gırtlağını sıkmak gırtlaklaşma,Gırtlaklaşmak işi gırtlaklaşmak,Birbirinin gırtlağına sarılarak dövüşmek gırtlaklayış,Gırtlaklama işi gırtlaksı,Gırtlakta boğumlanan (ses) gırtlak ünsüzü,Akciğerlerden gelen havanın gırtlaktaki yarı kapalı engellere çarpıp gevşemesi ile oluşan sert ünsüz gıyaben,"Kendi yokken, ortada olmaksızın" gıyabında,"Kendi yokken, arkasından" gıyabi,"Bir kimse bulunmadığı sırada yapılan, verilen" gıyap,"Yokluk, bulunmama, yitiklik" gıyap kararı,Duruşmaya gelmemenin yaptırımı gıybet,Dedikodu gıybet etmek,dedikodu etmek gıybetçi,Dedikoducu gıygıy,Herhangi bir tür yaylı saz gıy gıy,Keman vb. çalgıların çıkardığı ses gıygıycı,Kemancı ... gibi yapmak,... imişçesine davranmak gibi gelmek,"... sanısı vermek, ... sanısı yaratmak" gibi,-e benzer gibi olmak,"bir duruma, bir duyguya yaklaşmak" gibilerden,Benzerinden gibisi,Benzeri gibisine gelmek,"imiş gibi gelmek, sanmak" gibisine getirmek,"sanısı uyandırmak, sanısı vermek" gibisinden,Benzerinden gicişme,Gicişmek işi gicişmek,"Kaşınmak, kaşıntı duymak, gidişmek" gide gide,"Gidip dolaşarak, gezip görerek" gideğen,Göl ayağı gider,"Bir iş için harcanan paranın bütünü, masraf" giderayak,"Gitme anında, gitmek üzereyken" giderek,"Yavaş yavaş, derece derece, gittikçe, tedricî olarak, tedricen" gideren alan,Bir demiri mıknatısladıktan sonra bunun bir noktasından çıkan indükleme akışını sıfıra indirmek için gereken şiddetteki manyetik alan giderilme,Giderilmek işi giderilmek,"Ortadan kaldırılmak, yok edilmek" giderme,Gidermek işi gidermek,"Ortadan kaldırmak, yok etmek" gidertme,Gidertmek işi gidertmek,"Giderilmesine, ortadan kaldırılmasına yol açmak" gidi,Azarlama sözü gidici,"Kısa süre için var olan, kalıcı karşıtı" gidiliş,Gidilme işi gidilme,Gidilmek işi gidilmek,Gitme işi yapılmak gidilmeyen yer senin değildir,"`gidemediğiniz yerinizin, kullanamadığınız malınızın size bir yararı olmaz` anlamında kullanılan bir söz" gidimli,"Bir tasarımdan ötekine geçerek, çıkarımlar yaparak, bir önermeden ötekine mantıksal bir yolla ilerleyip parçalardan bütünlüğü olan bir düşünce kuran (düşünce yolu)" gidiş,Gitme işi gidiş o gidiş,konuşmaya konu olan kimsenin bir daha dönmediğini anlatan bir söz gidiş alayı,Padişahların saray dışı gezilere çıkmaları dolayısıyla düzenlenen tören gidişat,"Olayların durumu, işlerin gelişme biçimi" gidiş dönüş,Gitme ve geri gelme gidiş geliş,Trafik gidişme,Gidişmek işi gidişmek,"Kaşıntı duymak, kaşınmak, gicişmek" gidon,Yönelteç gilaburu,"İki çeneklilerden, Kuzey ve Orta Anadolu'da yetişen, beyaz renkli çiçekler açan, kırmızı renkli meyvesinden meyve suyu elde edilen, 2-4 metre yüksekliğinde bir ağaççık (Viburnum opulus)" gine,"Gene, yine" Gineli,Gine halkından veya bu halkın soyundan olan kimse ginseng,"Çin, Japonya, Kore vb. Uzak Doğu ülkelerinde yetişen, geleneksel tedavilerde kullanılan, kazık köklü, otsu ve çok yıllık bir bitki (Panax ginseng)" güpür,"İplikten veya ipekten olan, geniş ilmeklerden oluşan bir dantel türü" giranbaha,"Pahada ağır, değerli" giray,Kırım hanlarına ve han ailesinden olan prenslere verilen unvan girdap,"Bir engelle karşılaşan su veya hava akıntısının dönerek ve çukurlaşarak yaptığı çevrinti, ters akıntıların oluşturduğu dönme, eğrim, çevri, anafor" girdabına kapılmak,"bir şeyin etkisinde kalmak, o şeyin çekiciliğinden kurtulamamak" girdi,"Bir üretimde yararlanılan para, gereç ve iş gücü, çıktı karşıtı" girdisi çıktısı,"Bilinmeyen karışık yönler, ayrıntılar" giren,"Hafif bulutlu, sisli hava" girenleme,Girenlemek işi girenlemek,"Hava bulutlanmak, serinlemek" girgin,"Herkesle çabucak yakınlık kurarak işini yürütebilen, pısırık karşıtı" girginlik,Girgin olma durumu girift,"Birbirinin içine girip karışmış, girişik, çapraşık" giriftar,"Tutulmuş, yakalanmış" giriftar olmak,"yakalanmak, tutulmak" giriftlik,"Girift olma durumu, girişiklik" giriftzen,Girift çalan kimse giriliş,Girilme işi girilme,Girilmek işi girilmek,Girme işi yapılmak girim,Girme işi girimlik,"Bir yere girmek hakkını gösteren kâğıt, giriş kartı, duhuliye kartı" girinti,Düz bir yüzeyde bulunan içeri girmiş bölüm girintili,Girintisi olan girintili çıkıntılı,Düz veya düzgün olmayıp girinti ve çıkıntıları olan girintisiz,Girintisi olmayan girintisiz çıkıntısız,"Girintisi çıkıntısı olmayan, düzgün, dümdüz" giriş,Girme işi girişik,Girift girişik bezeme,"Kıvrılarak, birbirinin içine geçerek uzayıp giden, yapraklı dalları andıran geometrik görünüşte birtakım biçimlerden oluşmuş bezeme çizgileri, girift tezyinat, arabesk" girişik cümle,"Bir temel cümle ile bir veya birkaç fiilimsiden kurulan cümle, girişik tümce: Koşarak geldi. Öğrenciler sabahleyin koşa koşa okula gidiyorlardı gibi" girişik tamlama,"İçinde tümleç, sıfat tamlaması veya zarf bulunan tamlama: Ali'nin eve gelmesi gibi" girişilme,Girişilmek işi girişilmek,Girişme işi yapılmak girişimde bulunmak,"davranmak, teşebbüs etmek" girişim,"Bir işe girişme, teşebbüs" girişimci,"Üretim için bir işe girişen, kalkışan kimse, müteşebbis" girişimcilik,Girişimci olma durumu girişimölçer,"Işık girişim saçaklarını uzaktan ölçmeye yarayan araç, interferometre" girişim ölçme,"İki veya daha fazla dalga hareketini ölçme işi, interferometri" giriş kapısı,Yapılarda içeri girmek için kullanılan kapı giriş kartı,"Bir kuruluşa, bir toplantıya veya bir spor karşılaşmasına serbestçe girebilme olanağı sağlayan belge" giriş katı,"Toprak düzeyinde olan kat, yer katı, zemin katı" girişken,"Kendi kendine iş, uğraş yaratabilen, bir işe çekinmeden girebilen, başkalarıyla kolayca ilişki kurabilen, girişkin" girişkenlik,"Girişken olma durumu, girişkinlik" girişlik,Girizgâh girişme,"Girişmek işi, teşebbüs" girişmek,Bir işi ele almak giriş ücreti,"Tiyatro, sinema, stadyum vb. yerlere girmek için ödenen ücret, girmelik, duhuliye" Girit kekiği,"Girit Adası'nda yetişen, beyaz tüylü, pembe çiçekli ve çok yıllık bir bitki (Origanum dictamnus)" Giritli,Girit adası halkından olan kimse girizgâh,"Bir başka söze yol açmak için söylenen söz, girişlik" girme,Girmek işi girecek delik aramak,saklanmak istemek girip çıkmak,bir yere kısa süre kalmak üzere uğramak girmek,Dışarıdan içeriye geçmek girmelik,Giriş ücreti gişe,"İstasyon, sinema, banka, mağaza ve bazı giriş kapılarında bilet veya para alıp verilen, çoğu küçük pencere biçiminde olan yer, şalter" gitar,"Genellikle ahşap gövdeli, perdeli, altı teli olan, telleri parmakla çekilerek veya pena ile vurularak çalınan bir telli çalgı" gitarcı,"Gitar çalan kimse, gitarist" gitarcılık,Gitarcının yaptığı iş gitarist,Gitarcı gitgide,"Zaman ilerledikçe, giderek, gittikçe, ileride" gitme,Gitmek işi gitmek,Bir yere doğru yönelmek giden gelse dedem gelirdi,`ölen bir kimse dirilemeyeceği gibi elden çıkan bir şey de bir daha ele geçmez` anlamında kullanılan bir söz gitsin,emir kiplerinden sonra gelerek buyrulan işin yapılmasından sorunun kapanması istendiğini anlatan bir söz "gidip de gelmemek var, gelip de görmemek (veya bulmamak) var","`uzak bir yere giden kişi dönmeyebilir, dönebilse de ayrılırken bıraktığı yakınlarını bulmayabilir` anlamında kullanılan bir söz" gitti de geldi,yaşayabileceğinden umut kesilecek kadar ağır hastalık geçirip de iyi olanlar için söylenen bir söz gitti gider (dahi gider),"söz konusu olan şeyin bir daha gelmeyeceğini, ele geçmeyeceğini anlatan bir söz" gitti,"geçmiş zaman kipindeki fiillerden sonra gelerek istenmeyen bir şeyin yapıldığını, yapılacağını, istenen bir şeyin olmadığını veya olmayacağını anlatan bir söz" gittikçe,"Zaman ilerledikçe, gitgide, giderek" giydirici,"Stüdyolarda oyuncuların giyimine yardım eden kimse, gardıropçu" giydirilme,Giydirilmek işi giydirilmek,Giydirme işi yapılmak giydiriş,Giydirme işi giydirme,Giydirmek işi giydirmek,Giyme işini yaptırmak giydirip kuşatmak,"temiz, yeni giysilerle donatmak" giyecek,Giysi giyiliş,Giyilme işi giyilme,Giyilmek işi giyilmek,Giyme işi yapılmak giyim,Giyme işi giyimevi,"Her türlü giysi satan dükkân veya mağaza, konfeksiyon mağazası" giyim kuşam,Üst baş giyimli,"Giyinmiş, giyinik" giyimli kuşamlı,Temiz ve özenli bir biçimde giyinmiş (kimse) giyinik,Giyinmiş olan giyiniş,Giyinme işi giyinme,Giyinmek işi giyinmek,"Giymek, kuşanmak" giyinip kuşanmak,özenli bir biçimde giyinmek giyiş,Giyme işi giyit,Giysi giyme,Giymek işi giymek,Örtünüp korunmak için bir şeyi vücuduna geçirmek giydiği yakışırken eller bakışırken,"`gençken, güzelken` anlamında kullanılan bir söz" giyotin,Fransa'da ölüm cezasına çarptırılanların başını kesmek için kullanılan araç giysi,"Her türlü giyim eşyası, giyecek, elbise, kıyafet, esvap, libas, urba" giz,Sır giz,Yelken gemilerinde mizana direği denilen kıç direkte eğik duran bayrak sereni gizem,Sır gizemci,"Gizemcilik yanlısı olan, ilahiyat veya gizemsel yaşamla uğraşan, mistik" gizemcilik,"Aklın yetmediği alanlarda ve özellikle Tanrı kavramında, gerçeğe gönül yoluyla veya bir irade zorlayışıyla ulaşılabileceğini kabul eden felsefe ve din öğretisi, mistisizm, mistiklik" gizemli,"Gizem niteliğinde olan veya içinde gizem bulunan, esrarengiz" gizemsel,"Gizemle ilgili, gizeme ilişkin, mistik" gizil,Potansiyel gizil güç,"Henüz yapılmış değil de güç olarak var olan, gerçekleşmeyen ancak gerçekleşebilecek olan, imkân durumunda olan, saklı olan güç, potansiyel" gizleme,Gizlemek işi gizlemek,"Saklamak, görünmeyecek, belli olmayacak bir yere veya bir duruma koymak" gizlenilme,Gizlenilmek işi gizlenilmek,"Gizlenme işi yapılmak, saklanmak" gizleniş,Gizlenme işi gizlenme,Gizlenmek işi gizlenmek,"Kendi kendini gizlemek, saklanmak" gizleyiş,Gizleme işi gizlide gebe kalan aşikârede doğurur,`toplum içinde hiçbir davranış gizli kalmaz` anlamında kullanılan bir söz gizli tutmak,"bir şeyi başkalarına duyurmamak, saklamak" gizli,"Görünmez, belli olmaz bir durumda olan, edimsel karşıtı, mahfi" gizlice,"Kimseye göstermeden, kimseye belli etmeksizin, gizli olarak, zuladan" gizli celse,Gizli duruşma gizli cemiyet,"Gizli örgüt, illegal kurulmuş cemiyet" gizlicilik,"Özellikle ruhlar dünyasıyla ve evrenin bilinmeyen güçleriyle ilgili bilgi dünyasına dayalı çeşitli kuramlar, uygulamalar ve ayinler için kullanılan genel ad, okültizm" gizliden gizliye,"Kimsenin haberi olmadan, kimseye haber vermeden, el altından, kimseye duyurmadan, gizlice" gizli dernek,Belli sayıda kişilerin illegal faaliyetleri sürdürmek amacıyla kurdukları dernek gizli dil,Bazı kişilerin başkalarının anlamadığı ve sadece kendilerinin özel anlamlarını bildiği kelimelerle konuştuğu dil gizli din taşımak,göründüğünden farklı bir din veya inanç sahibi olmak gizli din,"İnanılan kurallarının hiç kimseye açıklanmadığı, sır gibi saklanan din" gizli duruşma,"Adliyede, sadece izinli veya görevli olanların katılabildiği, kamuya kapalı duruşma, gizli celse" gizli kapaklı,"Başkalarına duyurulmayan, kimseye haber verilmeyerek yapılan (iş)" gizlilik,"Gizli olma durumu, mahremiyet" gizli oturum,"Genellikle ilgililerden başkasının katılmasına, dinlemesine izin verilmeyen toplantı" gizli oy,Bir işlemin herhangi bir kurulun oyuna bağlı olması durumunda oy verecek olanların oylarını gizli olarak vermeleri yöntemi gizli sıtma,Kendini belli etmeyen sıtma gizli şeker,Henüz tanısı konulmamış veya yüksek düzeyde seyretmeyen şeker hastalığı gizli yama,Gözle görülemeyecek kadar özenli bir biçimde yapılmış yama gladyatör,Eski Roma'da arenada birbirleriyle veya yırtıcı hayvanlarla dövüşen kimse glase,Yumuşak deri glasnost,Açıklık politikası glasyolog,Buzul bilimci glasyoloji,Buzul bilimi glayöl,Kuzgunkılıcı glikojen,"Karaciğer ve kaslarda bulunan, hidrolizle şeker veren karbonhidrat" glikol,"Çok dayanıklı filmlerin ve bazı sentetik kumaşların yapımında kullanılan, birleşiminde iki alkol grubu bulunan madde, dialkol (CH2 OH-CH2 OH)" glikoz,"Karbon, hidrojen ve oksijenden oluşup özellikle üzüm suyunda bulunan şeker, üzüm şekeri yapısındaki basit şeker (C6H12O6)" glikozit,Birçok bitkide bulunan glikoz birleşiklerinin genel adı glikozüri,"Sıklıkla şeker hastalığında görülen, idrarda glikozun bulunması durumu" gliserin,"Yağlı maddelerden, sabunlaştırma yoluyla çıkarılan, renksiz, tatlı şurup kıvamındaki sıvı (CH2 OH-CHOH-CH2 OH)" global,Küresel globalleşme,Küreselleşme globalleşmek,Küreselleşmek globülin,Kanı oluşturan maddelerden biri olan iri moleküllü protein glokom,Karasu glokoni,"Koyu yeşil renkli, hidratlı doğal demir ve potasyum silikat" glüten,Katı cisimlerin parçalarını birbirine yapıştıran bir tür madde glüten ekmeği,Şeker hastalığı olanlar için yapılan nişastasız ekmek glüten tutkalı,"Hayvanların deri, kemik, sinir vb. artıklarından elde edilen, genellikle sıcak olarak kullanılan bir yapıştırıcı türü" gnays,"Kuvars, mika ve feldspattan birleşmiş kayaç" goblen,Kanaviçe veya telleri sayılabilecek türde kumaş üzerine renkli iplikle yapılan özel bir işleme gocuk,Tek parça hayvan postundan yapılan ceket gocuklu,Üzerinde gocuğu bulunan gocundurma,Gocundurmak işi gocundurmak,Gocunmasına sebep olmak gocunma,Gocunmak işi gocunmak,Bir şeyden alınmak gofret,"Üzeri petek biçiminde, arasında krema bulunan, bisküviye benzer tatlı, hafif bir yiyecek" gol yemek,topun kendi kalesine girmesine engel olamamak gol olmak,top kaleye girmek gol,"Futbol, hentbol, hokey ve buz hokeyi maçlarında topun kaleye sokulmasıyla kazanılan sayı" gol atmak,topun karşı takımın kalesine girmesini sağlamak gol kaçırmak,uygun durumda olmasına rağmen karşı takımın kalesine topu sokamamak golcü,Çok gol atan oyuncu golf,"Çimenlerle kaplı, açık, geniş bir alanda, ufak bir topu özel sopalarla ilerleterek belli bir deliğe sokma amaçlı oynanan oyun" golfçü,Golf oynayan kimse golf pantolon,Paçaları büzgülü bacak bölümü daha geniş pantolon golfstrim,"Atlas Okyanusu'nda, Meksika Körfezi'nden başlayarak Britanya ve İskandinavya kıyılarına kadar ulaşıp Avrupa Rusyası'nın kuzey kıyılarına kadar gelen ve Batı Avrupa'nın deniz iklimini yumuşatan sıcak su akıntısı" gollük,"Gol olmaya elverişli, gol olabilecek" gol toto,Futbol maçlarındaki en çok gollü sonuçları önceden kestirip para ödülü kazanmak temeline dayanan bir oyun gomalak,"Mobilya cilası ve zamk yapımında kullanılan, alkolde eriyen bir tür hayvansal reçine" gonca,"Henüz açılmamış veya açılmak üzere olan çiçek, tomurcuk" gondol,"Genellikle Venedik'te kullanılan, ayakta, kıç tarafta tek kürekle yürütülen, 10 metre uzunluğunda, yassı ve iki başı yukarıya kıvrık kayık" gondolcu,Gondol çalıştıran kimse gonk,"Keçe veya bez kaplı bir tokmakla vurularak uzun süreli ses veren, tepsi biçiminde, madenî bir çalgı" gonokok,Belsoğukluğu mikrobu goril,"Afrika'nın Ekvator bölgesinde ormanlarda yaşayan, iri ve güçlü bir tür maymun (Gorilla gorilla)" goşist,Goşizm yanlısı olan kimse veya tutum goşizm,Solculuğun aşırı biçimi Gotik,Gotça Gotik harfler,İlk basım denemelerinde kullanılmış olan köşeli harfler Gotik sanat,"Temel özelliği sivrilik olan, XII. yüzyıldan sonra Rönesans'a kadar Avrupa'da gelişen sanat ve mimarlık üslubu" Gotlar,Orta Çağda Orta Avrupa'da yaşayan bir ulus goygoycu,Muharrem ayında kapı kapı dolaşarak ve ilahiler okuyarak dilenen kimse goygoyculuk,Goygoycunun yaptığı iş göbeğini kesmek,çocuğun göbeğiyle etene arasındaki damar örgüsünü kesmek göbeğini eritmek,zayıflamak göbeği sokakta kesilmiş,"evde durmayıp hep sokaklarda gezen, sürtük" göbeği düşmek,göbek deliğinin kapanmamasından fıtık oluşmak göbeği çatlamak,birçok güçlüğü yenmek için çok uğraşmak göbeği çıkmak,şişmanlamak göbek bağlamak (veya salıvermek),"şişmanlayarak karnı büyümek, göbeklenmek" göbek atmak,karnını hareket ettirerek oynamak göbek,İnsan ve memeli hayvanlarda göbek bağının düşmesinden sonra karnın ortasında bulunan çukurluk göbeği biriyle bağlı (veya beraber kesilmiş),"her zaman birlikte bulunan, birbirinden ayrılmayan kimseler için kullanılan bir söz" göbek çalkamak (veya çalkalamak),göbeğini sağa sola hareket ettirerek oynamak göbek adı,Yeni doğan çocuğun göbeği kesilirken konulan ad göbek bağı,Yeni doğan çocuğun göbeği kesildikten sonra kan gelmemesi için geri kalan damar örgüsüne bağladıkları bağ göbek dansı,Genellikle göbek ve kalça sallamak veya kıvırmakla yapılan dans göbek havası,"Sanat değeri olmayan, hafif, eğlenmek amacıyla çalınan veya söylenen oyun havaları" göbeklenme,Göbeklenmek işi göbeklenmek,Karnı yağlanıp şişmanlamak göbekli,Karnı yağlanıp şişmanlamış göbek odunu,Ağaç gövdesinin diğer bölümlerine göre farklı özellik gösteren iç odun bölümü göbek otu,"Yaprakları etli, otsu bir bitki (Umbilicus pendulinus)" göbek taşı,"Hamamlarda, terlemek için üzerine uzanılan ve alttan ısıtılan geniş mermer seki" göbel,"Kimsesiz, başıboş çocuk" göbelek,"Rengi siyah beyaz veya bej beyaz olan, kurutulabilen, yenebilen bir tür şapkalı mantar" göbelez,Köpek yavrusu göce,"Tarhana, bulgur yapmak için kullanılan kabuğu soyulmuş ve kırılmış buğday" göcen,Tavşan yavrusu göç yolda düzülür,"`işe başlansın arkası gelir, eksikler zamanla giderilir` anlamında kullanılan bir söz" göç etmek (veya eylemek),"oturduğu yerden başka bir yere gidip yerleşmek, göçmek" göç,"Ekonomik, toplumsal, siyasi sebeplerle bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi, taşınma, hicret, muhaceret" göçebe,"Değişik şartlara bağlı olarak belli bir yöre içinde çadır, hayvan ve öteki araçlarla yer değiştiren, yerleşik olmayan (kimse veya topluluk), göçer, göçkün" göçebeleşme,Göçebeleşmek işi göçebeleşmek,Göçebe durumuna gelmek göçebelik,"Göçebe olma durumu, göçerlik" göçelge,Göçülen yer göçer,Göçebe göçeri,"Sürekli yer değiştiren, göç etmekten hoşlanan" göçerkonar,Konargöçer göçerme,Göçermek işi göçermek,"Bir kimseden diğer kimseye geçirmek, havale etmek, devretmek" göçertme,Göçertmek işi göçertmek,Bir şeyin çökmesine sebep olmak göçkün,Göçecek duruma gelmiş göçme,Göçmek işi göçüp gitmek,ölmek göçmek,"Yerleşmek amacıyla mahalle, köy, şehir veya ülke değiştirmek" göçmen,"Kendi ülkesinden ayrılarak yerleşmek için başka ülkeye giden (kimse, aile veya topluluk), muhacir" göçmenleşme,Göçmenleşmek durumu göçmenleşmek,Göçmen durumuna girmek göçmenleştirme,Göçmenleştirmek işi göçmenleştirmek,Göçmen durumuna getirmek göçmenlik,"Göçmen olma durumu, muhacirlik" göçü,Toprak kayması göçücü,Göçme işini yapan göçük,"Çökmüş, kaymış toprak, çöküntü, yıkıntı" göçüm,"Bazı kimyasal maddelerin veya ışık, ısı, elektrik vb. güçlerin etkisiyle protoplazmanın yanaşma veya uzaklaşma biçiminde olan yer değiştirmesi, taksi" göçürme,Göçürmek işi göçürmek,Göçmesine sebep olmak göçürtme,Göçürtmek işi göçürtmek,Göçmesine sebep olmak göçürücü,Seferde padişah tuğlarının ikisini bir konak ileride taşıyan dört kişiden ikisine verilen unvan göçürülme,Göçürülmek işi göçürülmek,Göçürme işi yapılmak göçüş,Göçme işi göçüşme,"Bir kelime içinde birbirini izleyen iki ünsüzün yer değiştirmesi, ünsüz göçüşmesi, yer değiştirme, metatez: çömlek > çölmek, yalnız > yanlız, kibrit > kirbit vb" göden,"Kalın bağırsağın son bölümü, göden bağırsağı, rektum" göden bağırsağı,Göden gödeş,"Semiz, etli" göğem,Yeşile çalan mor renk göğüs,"Vücudun boyunla karın arasında bulunan ve kalp, akciğer vb. organları içine alan bölümü, sine" göğüs bağır açık,özensiz bir kılıkta göğsünü kabartmak,"bir olay dolayısıyla kıvanç duygusunu ortaya koymak, övünmek" göğsünü gere gere,kendine güvenerek göğsü kabarmak,"övünç duymak, kıvanmak, iftihar etmek" göğsünü yırtmak,"coşkunluğunu ortaya koymak, coşmak, cıvıldamak" göğüs vermek,"eziyete, sıkıntıya katlanmak, tahammül etmek" göğüs (veya göğsünü) germek,"bir güçlüğe karşı koymak, dayanmak" göğsü daralmak (veya tıkanmak),güçlükle nefes almak göğüs geçirmek,üzülerek derinden soluk almak göğüs boşluğu,"Akciğerlerle kalbi içine alan akciğer zarının çevrelediği boşluk, göğüs kovuğu, göğüs çukuru" göğüs cerrahisi,Cerrahinin göğüs içi organlarıyla ilgili dalı göğüs çaprazı,Güreşte karşısındakini koltuk altlarından çapraz yakalama göğüs çukuru,Göğüs boşluğu göğüs darlığı,Solunumu güçleştiren hastalık göğüs eti,Göğüs kısmında bulunan et göğüs göğüse,"Karşı karşıya, yüz yüze" göğüs hastalığı,Göğüs bölgesi ile ilgili hastalık göğüs ingini,Solunum yollarının iltihaplanması göğüs kafesi,"Vücutta omurganın, kaburgaların ve göğüs kemiğiyle bunları saran kasların oluşturduğu kalp ve akciğerleri koruyan boşluk" göğüs kemiği,"Göğsün ön tarafında, üzerine kaburga kıkırdakları ile köprücük kemiklerinin eklendiği yassı kemik, iman tahtası" göğüs kovuğu,Göğüs boşluğu göğüsleme,Göğüslemek işi göğüslemek,Göğsünü dayayarak zorlamak göğüslü,Göğsü olan göğüslüce,Biraz iri göğüslü göğüslük,"Genellikle ilköğretim öğrencilerinin giydiği tek biçimde üstlük, önlük" göğüs sesi,Kafa veya genizden gelmeyen gür ve açık bir biçimde çıkarılan ses göğüs tahtası,Göğüs kemiği göğe merdiven dayamış,çok uzun boylu "göğe direk, denize kapak olmaz",`hem gereksiz hem de gerçekleştirilmesi hayale bile sığmayan şeylerle uğraşılmamalıdır` anlamında kullanılan bir söz gökten zembille mi indi,"`Tanrı'nın özel olarak gönderdiği, saygınlık görmesini istediği bir kişi mi?` anlamında kullanılan bir söz" gökten ne yağdı da yer kabul etmedi,`büyüklerden gelen şeyleri küçükler geri çeviremezler` anlamında kullanılan bir söz göklere uçmak,çok sevinmek göklere çıkmak,pek çok yükselmek göklere çıkarmak,aşırı derecede övmek gök delinmek,birdenbire çok ve hızlı yağmur yağmak gök,"İçinde gök cisimlerinin hareket ettiği sonsuz boşluk, uzay, sema, asuman, feza" gökte ararken yerde bulmak,çok güçlükle ele geçirebileceğini sandığı şeyi veya kimseyi birdenbire bulmak gök ada,"Milyarlarca yıldızdan, yıldız kümelerinden, bulutsu ve gaz bulutlarından oluşmuş, Samanyolu gibi bağımsız uzay adası, galaksi" gök atlası,Yıldızların gök küresi üzerindeki yerlerini gösteren harita gök bilimci,"Gök bilimiyle uğraşan bilgin, astronom" gök bilimi,"Gök cisimlerinin konumlarını, hareketlerini, birbirine olan uzaklıklarının ölçülmesini, bunların fizik ve kimya bakımından yapılarını inceleyen bilim, felekiyat, heyet, astronomi" gök bilimsel,"Gök bilimiyle ilgili, astronomik" gök cismi,"Gökyüzünde bulunan güneş, ay, gezegenler, kuyruklu yıldızlar, bulutsular vb. cisimlere verilen ortak ad" gökçe,"Gök rengi, mavi" gökçek,"Güzel, sevimli (kimse)" gökçe yazın,Edebiyat gökçül,Maviye çalan renk gökdelen,"Yirmi, otuz veya daha çok katlı yapı, göktırmalayan, gök tırmalayıcı" gökdoğan,Kuzey yarım kürede yaşayan bir tür göçmen kuş (Accipitridae) gök ekseni,İki ucu sonsuza uzatılmış olarak düşünülen Dünya'nın dönme ekseni gök eşleği,Gök eksenine yer merkezinde dik olan düzlemin gök küresiyle ara kesiti gökevi,"Gök olaylarını yıldızların, güneş, ay ve gezegenlerin konumlarını, hareketlerini küresel bir kubbenin iç yüzeyinde, çeşitli araçlarla gösteren yapı, yıldızlık, planetaryum" yıldız fiziği,"Yıldızların ışığını inceleyen, fizik yapılarını araştıran bilim kolu, astrofizik" gök gözlü,Gözleri mavi ile açık yeşil arası olan (kimse) gök gürlemesi,"Şimşek çakmasından veya yıldırım düşmesinden önce veya sonra havada duyulan gürültü, gök gürültüsü" gök gürültüsü,Gök gürlemesi gökgüvercin,Genellikle Avrupa ve Yakın Doğu'da bahçelik yerlerde yaşayan bir tür kuş (Columba oenas) gök kandil,Kör kandil gök kır,"Gri, kurşuni renkli at donu" gök kubbe,Gök gök kumu,Gök taşlarında görülen küresel tanecikler gökkuşağı,"Düşmekte olan yağmur damlacıklarında güneş ışınlarının kırılıp yansımasıyla gökyüzünde oluşan yedi renkli, kemer biçimindeki görüntü, alkım, ebekuşağı, ebemkuşağı, eleğimsağma, hacılarkuşağı, meryemanakuşağı, alaimisema" gök kutbu,Gök ekseninin gök küresini deldiği iki noktadan her biri gökkuzgun,"Gökkuzgunumsular takımının gökkuzgungiller familyasından, başı, kanatları mavi, boyun ve karnı yeşil göçücü kuş (Coracias garrulus)" gökkuzgungiller,"En iyi bilinen türü gökkuzgun olan gökkuzgunumsular takımının, gökkuzgunlar alt takımına giren bir familya" gökkuzgunlar,"Kuşlar sınıfının, gökkuzgunumsular takımına giren bir alt takımı" gökkuzgunumsular,"Gökkuzgunlar, ağaçkakanlar, çobanaldatanlar ve sağanları içine alan kuşlar sınıfından bir takım" gök küresi,"İç yüzü gökyüzü olarak kabul edilen, yarı çapı sonsuza uzanmış yer merkezli küre" gökmen,Mavi gözlü (kimse) göksel,"Gökle ilgili, semavi" gök taşı,"Gezegenlerin arasında hareket eden, tümüyle gaz durumuna geçmeden yeryüzüne ulaşan katı cisim, hava taşı, şimşek taşı, uzay taşı, meteor, meteor taşı, meteorit" göktırmalayan,Gökdelen gök tırmalayıcı,Gökdelen Göktürk,"VI-VIII. yüzyıllarda Moğolistan ve Orta Asya'da yaşamış eski bir Türk ulusu ve bu ulustan olan kimse, Köktürk" Göktürkçe,"Göktürk dili, Orhon Türkçesi, Köktürkçe" gök yakut,"Mavi renkli, değerli bir korindon türü, safir" Gökyolu,Samanyolu gökyüzü,Atmosferin gözle görünen bölümü gökyüzünde düğün var deseler kadınlar merdiven kurmaya kalkar,`kadınların düğün ve eğlence için katlanamayacakları fedakârlık yoktur` anlamında kullanılan bir söz gökyüzü mavisi,Açık mavi göl,"Oluşması genellikle tektonik, volkanik vb. olaylara bağlı olan, toprakla çevrili, derin ve geniş, tuzlu veya tuzsuz durgun su örtüsü" göl olmak,"gereksiz olarak bir yerde su toplanmak, göllenmek" göle su gelinceye kadar kurbağanın gözü patlar,"`yapılması geciken iyilikler, bekleyenleri sıkıntı içinde bırakır` anlamında kullanılan bir söz" göl alası,Avrupa ve Anadolu göllerinde yaşayan bir tür alabalık (Salmo lacus tris) göl ayağı,"Bir gölün artarak akan suları, ayak, gideğen" gölcük,Gölet gölcül,"Göllerde, göl kıyılarında yetişen veya yaşayan" gölek,Gölet gölerme,Gölermek işi gölermek,Göl durumuna gelmek gölet,"Birikinti suların sulamak amacıyla genellikle bir set ardında toplandığı küçük göl, gölcük, gölek, büvet, büğet" gölge düşmek,"bir şey üzerine karaltı inmek, üzerine gölge gelmek" gölgesine yatmak,"daha önce elde edilen para, makam, ün vb.ne sığınarak zaman geçirmek veya bundan yararlanmak" gölgesine sığınmak,birinin emri altına girmek gölgede (veya gölgesinde) kalmak,"adı sanı pek duyulmamak, ön plana çıkamamak, daha az ünlü olmak" gölge,Saydam olmayan bir cisim tarafından ışığın engellenmesiyle ışıklı yerde oluşan karanlık gölge gibi,"varlığını belli etmeden, gizlice" gölge düşürmek,bir şeyin değerini veya ününü azaltacak işler yapmak gölgede bırakmak,"ondan daha üstün bir düzeye yükselmek, ondan çok daha başarılı olmak" gölge etmek,ışığa engel olmak gölge balığı,"Alabalıkgillerden, uzunluğu 20-50 santimetre, sırt yüzgeci büyük, tatlı su balığı (Thymallus thymallus)" gölge balığıgiller,Örnek hayvanı gölge balığı olan kemikli balıklar takımı gölgecil,Gölgede yetişen veya gölgeyi seven gölgeleme,Gölgelemek işi gölgelemek,Gölgeli duruma getirmek gölgelendirme,Gölgelendirmek işi gölgelendirmek,"Gölge etmek, gölgeli yapmak" gölgelenme,Gölgelenmek işi gölgelenmek,Gölgeli duruma girmek gölgeleyiş,Gölgeleme işi gölgeli,Gölge altında olan gölgelik,Gölge altında bulunan yer gölgeli resim,Gölge ile hacim etkisinin verildiği resim gölge olay,Bir olaya katılan fakat ona hiçbir etki yapmayan veya başka bir olay tarafından var edilerek ona bağlı kalan olay gölge olaycılık,"Ruh etkinliğinin bilinçli olmadan da var olabileceğini ileri sürerek bilinci, bir gölge olay sayan felsefe öğretisi" gölge oyunu,Geriden ışıkla aydınlatılmış bir perde arkasında hareket ettirilen resimlerin gölgelerinden yararlanılarak oynatılan oyun gölgesiz,Gölgesi olmayan gölge tiyatrosu,"Saydam bir perde üzerinde, arkadan kuvvetli bir ışıkla aydınlatılan oyuncuların gölgeleriyle yaptıkları gösteri" göl kestanesi,Suda yetişen ve meyvesi kestane gibi yenilen bitki (Trapa natans) gölleme,Göllemek işi göllemek,Göl durumuna getirmek göllenme,Göllenmek işi göllenmek,"Su, çukurlarda birikmek, gölcük olmak" gölleşmek,Göl durumuna gelmek göllük,Gölü olan (yer) gölük,"Yük taşıyan ve binilen at, eşek, beygir, katır vb. hayvan" gömgök,Masmavi gömlek değiştirmek,yılan üst derisini değiştirmek gömlek eskitmek,deneyim kazanmış olmak gömleğinden (veya gömlekten) geçirmek,"evlat olarak kabul etmek, evlat edinmek" gömlek,"Vücudun üst kısmına giyilen kollu veya yarım kollu, yakalı giysi" gömlekçi,Gömlek diken veya satan kimse gömlekçilik,Gömlekçinin yaptığı iş gömlekli,Gömleği olan gömleklik,Gömlek yapmaya elverişli (kumaş) gömlekliler,"Vücutları torba biçiminde ve yarı saydam, sert bir gömlekle örtülü, denizlerde yaşayan bir hayvan sınıfı" gömleksiz,Gömleği olmayan gömme,Gömmek işi gömme balkon,"Dış yüzeyden dışarı taşmayan, evin kullanım alanı içinde kalarak yapılmış balkon" gömme banyo,Çini vb. bir madde ile kaplanıp gömülü olarak yerleştirilmiş olan banyo teknesi gömme dolap,"Duvarın içine yerleştirilmiş dolap, yerli dolap" gömmek,Yerin altına koyarak üstünü toprakla örtmek gömme kilit,Gövdesi kapak veya çekmecenin kenarına açılan yuvaya gömülerek takılan kilit gömü,"Toprak altına gömülerek saklanmış para veya değerli şeyler, define" gömük,"Gömülmüş olan, gömülü" gömüldürük,Boyunduruğa geçirilen kısa değnek gömülemek,Para veya değerli şeyleri toprak altına gömerek saklamak gömülme,Gömülmek işi gömülmek,Gömme işi yapılmak veya gömme işine konu olmak gömültü,Avcının avını beklerken içine saklandığı çukur gömülü,"Gömülmüş olan, toprak altında saklanmış olan, metfun" gömülüş,Gömülme işi gömüş,Gömme işi gömüt,Mezar gömütlük,Mezarlık gön,İşlenmiş deri gön yufka yerinden delinir,`her iş en çürük yerinden patlak verir` anlamında kullanılan bir söz göncü,Ham veya işlenmiş deri satan kimse gönç,"Zengin, varlıklı" gönçlük,Gönç olma durumu gönder,Bayrak direği gönderi,"Bir yerden bir yere özellikle posta ile gönderilen paket, telgraf, mektup vb" gönderici,"Posta ile paket, telgraf, mektup vb. gönderen kimse" gönderiliş,Gönderilme işi gönderilme,Gönderilmek işi gönderilmek,Gönderme işi yapılmak veya gönderme işine konu olmak gönderiş,Gönderme işi gönderli,Gönderi olan gönderme,"Göndermek işi, irsal" gönderme yapmak,konuşurken veya yazarken başka kaynak veya olaylarla bağlantı kurmak gönderme belgesi,"Bir yere gönderilen eşyanın listesi, irsaliye" göndermek,"Bir yere doğru yola çıkarmak, yollamak, ulaşmasını, gitmesini sağlamak, irsal etmek" göndertme,Göndertmek işi göndertmek,Gönderme işini yaptırmak gönen,Ekilecek toprağın sulandırılması gönenç,"Bolluk, rahatlık ve varlık içinde iyi yaşama, refah" gönençli,"Gönenci, iyi bir hayatı olan, müreffeh, refahlı" gönendirilmek,Gönenme işi yaptırılmak gönendirme,Gönendirmek işi gönendirmek,Gönenme işi yaptırmak gönenme,Gönenmek işi gönenmek,"Mutlu, mesut olmak, rahat bir hayat sürmek, sevinç duymak, sevinmek, abat olmak" gönlü bol,"Yeterli imkânlardan yoksun olmasına karşın cömert, eli açık davranmak isteyen (kimse)" gönlü gani,"Cömert ve gözü tok, gani gönüllü (kimse)" gönlü kara,Başkalarının kötülüğünü isteyen (kimse) gönlünce,Dileğine uygun olarak gönlü tok,"Zorunlu ihtiyaçları karşılandığında bununla yetinen, fazla mal ve para istemeyen (kimse), müstağni" gönlü zengin,Para ve malını imkânları ölçüsünde esirgemeden veren (kimse) gönlüne dokunmak,"üzülmek, rahatsızlık duymak" gönlünde (veya gönüllerde) taht kurmak,"birisi (veya herkes) tarafından çok sevilir, sayılır olmak" gönlünde kalmak,"çok istediği hâlde ulaşamamak, elde edememek" "gönlün yazı var, kışı var","`insan kimi zaman sevinçli, kimi zaman da üzüntülü olabilir` anlamında kullanılan bir söz" gönlü varmamak,"istek duymamak, istememek, çekinmek" gönlü takılmak,bir şeye karşı ilgi duymak gönlü razı olmamak,istememek gönlü kaymak,sevmeye eğimli olmak gönlü olmak,sevip istemek gönlü kırılmak,"üzülmek, incinmek, yerinmek" gönlünden geçirmek (veya geçmek),bir şeyin olmasını veya bir şey yapmayı istemek gönlü kanmak,"bir işle ilgili kaygısı kalmamak, mutmain olmak, müsterih olmak" gönlü kalmak,isteyip de edinemediği bir şeyi istemekten vazgeçmemek gönlü istemek,"dilemek, kuvvetle içten arzulamak" gönlü olmak,razı olmak gönlünden kopmak,kendiliğinden vermek gönlünü çalmak,kalbini çalmak gönlüne girmek,kalbine girmek gönlünün dümeni bozuk,"isteklerinde, özellikle gönül işlerinde tutarlılık göstermeyen, sık sık istek değiştiren" gönlünü yaralamak,"incitmek, kırmak, üzmek" gönlünü söndürmek,"küstürmek, kırmak, incitmek" gönlünü serin tutmak,"sakin, soğukkanlı olmak, hemen heyecanlanmamak" gönlünü pazara çıkarmak,sevmek için kendine yakışanı seçmeyip rastgele birini sevmek gönlünü karartmak,yaşamaya karşı sevgi ve isteğini azaltmak gönlüne doğmak,"içine doğmak, sezmek, hissetmek" gönlünü kaptırmak,âşık olmak gönlünü etmek (veya yapmak),birini razı ve hoşnut etmek gönlünü eğlemek,"mutlu, neşeli vakit geçirmek" gönlünü düşürmek,"âşık olmak, sevdalanmak" gönlünü çelmek,"kandırmak, yola getirmek, aşkını kazanmak" gönlü ile oynamak,sever görünüp eğlenmek gönlüne göre,"dileğine göre, isteğine uygun olarak" gönlünü hoş etmek,birinin dileğini yerine getirerek onu sevindirmek gönlü düşmek,âşık olmak gönlü çökmek,"yaşama gücü azalmak, ruhsal dengesi bozulmak" gönlü çelinmek,"güzel sözlere aldanmak, kapılmak" gönül,"Sevgi, istek, düşünüş, anma, hatır vb. kalpte oluşan duyguların kaynağı" gönül açmak,"insanın iç sıkıntısını gidermek, iç açmak" gönül akıtmak,"âşık olmak, sevmek" gönül (veya gönlünü) almak,sevindirmek gönül avlamak,"huyunu suyunu yakından bilerek olumlu davranışta bulunmak, tavlamak" gönül (veya gönlünü) avutmak,hoşça vakit geçirmek gönül bağlamak,"severek bağlanmak, içten sevmek, âşık olmak" "gönül bir sırça saraydır, kırılırsa yapılmaz",`kolay kolay onarılamayacağı için bir kimsenin özellikle de dostlarımızın gönlünü kırmamaya özen göstermeliyiz` anlamında kullanılan bir söz gönül bulandırmak,mide bulandırmak gönül çekmek,sevdalı olmak gönül (veya gönlünü) eğlendirmek,geçici bir ilgi ve sevgi göstererek hoşça vakit geçirmek gönül ferman dinlemez,`gönül sevdiğinden asla vazgeçmez` anlamında kullanılan bir söz gönül gezdirmek,seçmek için aklından birçok şey geçirmek gönül kırmak (veya yıkmak),"birini çok üzecek bir davranışta bulunmak, gücendirmek" gönül kimi severse güzel odur,`güzellik anlayışı kişiden kişiye değişir` anlamında kullanılan bir söz gönül indirmek,kendisine yakıştıramadığı bir şeye razı olmak gönülden ırak olmak,"sevilmekten yoksun kalmak, sevilmemek" gönlü çekmek,imrenip istemek gönlü bulanmak,kusacak gibi olmak gönlü akmak,birine karşı güçlü sevgi duymak gönüller bir olunca samanlık seyran olur,`karşılıklı sevgi oluşursa maddi sorunlara aldırılmaz` anlamında kullanılan bir söz gönül kocamaz,`insanlar yaşlansalar da gönüllerindeki sevgi ve istekler tazeliğini yitirmez` anlamında kullanılan bir söz gönülden çıkarmamak,sevilen kimseyi unutmamak gönül yıkmak,"birini çok üzecek bir davranışta bulunmak, gücendirmek, gönül kırmak" gönülden gönüle yol vardır,kalp kalbe karşıdır gönül vermek,"sevmek, âşık olmak" "gönül verme evliye, eve gider unutur","`bir kadın, evli bir erkeğe gönlünü kaptırmamalıdır` anlamında kullanılan bir söz" "gönül var otluğa, gönül var bokluğa (konar)",`iyi ve güzel şeyleri seven yüksek ruhlu insanlar olduğu gibi kötü ve pis şeylerden hoşlanan aşağılık insanlar da vardır` anlamında kullanılan bir söz gönül okşamak,"birini hoş bir söz veya davranışla sevindirmek, iltifat etmek" gönül koymak,"gücenmek, alınmak, darılmak" gönül (veya gönlünü) yakmak,"insanı aşırı derecede etkilemek, sarsmak, kendinden geçmesine yol açmak" gönül avcısı,"Geçici aşklar arkasında koşan kimse, çapkın" gönül bağı,"Sevgi bağı, duygusal ilişki" gönül belası,"Aşkın verdiği sıkıntı, dert" gönül birliği,Duygusal anlaşma gönül birliği etmek,duygusal anlamda tam bir uyum içinde olmak gönül borcu,"Yapılan iyiliğe karşı kendini borçlu sayma, minnet, minnettarlık, şükran" gönül borçlusu,Minnettar gönül çöküşü,"Yaşama gücünün yitmesi, ruhsal dengenin bozulması" gönül darlığı,İç sıkıntısı gönüldaş,"Duyguları aynı olanlardan her biri, candan dost" gönül dilencisi,Sevdiğinden ayrılmamak için onun her davranışına katlanan kimse gönül eğlencesi,İnsanı oyalayıp hoşça vakit geçirten şey veya kimse gönül eri,"Hoşgörüsü geniş, açık yürekli, güvenilir kimse, rint, ehlidil" gönül ferahlığı,"İç rahatlığı, dertsizlik" gönül hoşluğu,Rahat ve huzurlu olma gönüllenme,Gönüllenmek durumu gönüllenmek,"Gücenmek, darılmak, alınmak" gönüllü,Bir işi yapmayı hiçbir yükümlülüğü yokken isteyerek üstlenen gönüllüce,Biraz gönüllü gönüllü gönülsüz,Yarı istekli yarı isteksiz olarak gönüllülük,Gönüllü olma durumu gönül maskarası,Sevda yüzünden gülünç durumlara düşmüş kimse gönül meselesi,"Aşk yüzünden ortaya çıkan sorun, aşk derdi" gönül okşayıcı,Hoşa giden gönül rahatlığı,"İç rahatlığı, iç huzuru, baş dinçliği, huzur" gönül rızası ile,isteyerek gönül rızası,İç rahatlığıyla olur verme gönülsüz,"Gönlü olmadan, isteksiz yapılan" gönülsüz namaz göğe ağmaz,`isteksiz yapılan bir işten hayır gelmez` anlamında kullanılan bir söz "gönülsüz yenen aş, ya karın ağrıtır ya baş",`istenmeyerek yapılan işlerden kötü sonuçlar ortaya çıkar` anlamında kullanılan bir söz gönülsüzce,"İsteksiz bir biçimde, istemeyerek" gönülsüzlük,"Bir işi istemeyerek yapma, isteksizlik" gönül tokluğu,"Doygunluk, istiğna" gönül uğrusu,Gönül almayı bilen kimse gönül yarası,"Bir kimseyi derin üzüntü içinde bırakan acı, dil yarası" gönye,Dik açıları ölçmeye ve çizmeye yarayan dik üçgen biçiminde araç gönyeleme,Gönyelemek işi gönyelemek,Gönye ile ölçmek gördek,Acı balık gördürme,Gördürmek işi gördürmek,Görme işini yaptırmak göre,"Bir şeye uygun olarak, bir şey uyarınca, gereğince" görece,"Bir şeye göre olan, varlığı başka bir şeyin varlığına bağlı olan, kesin olmayıp kişiden kişiye, zamandan zamana, yerden yere değişebilen, bağıl" görececilik,Görecelik göreceli,"Varlığı başka bir şeyin varlığına bağlı bulunan, mutlak olmayan, göreli, bağıntılı, izafi, nispi, rölatif" görecelik,"Bağıntılılık öğretisi, özellikle bilginin bağıntılı olduğunu ileri süren her türlü felsefe öğretisi, görececilik, bağıntıcılık, izafiye, rölativizm" göreli,Göreceli görelik,"Eşyayı, kavramları veya tasarımları birlik, bağlılık, birliktelik vb. durumlarda toplayan görünüş veya nitelik, bağıntı, izafet, rölativite" görelilik,"Var olabilmek veya belirlenebilmek için bağıntı yolu ile başka bir şeye bağlı bulunma durumu, bağıntılılık, izafilik, izafiyet" görenek,"Bir şeyi eskiden beri görüldüğü gibi yapma alışkanlığı, âdet" görenekçi,Göreneklere bağlı kimse görenekçilik,Görenekçi olma durumu görenekli,"Göreneklerine bağlı, göreneği olan" göreneksel,Görenekle ilgili göreneksiz,Göreneği olmayan göreneksizlik,Göreneksiz olma durumu göresime,Göresimek işi göresimek,"Göreceği gelmek, görmek isteği duymak, özlemek" görev,Bir nesne veya bir kimsenin yaptığı iş görev almak,"bir görevde bulunmak, bir görevi üstlenmek" görev bilmek (veya saymak veya addetmek),"görev olarak üzerine almak, sorumluluk üstlenmek" görevden (veya görevinden) almak,"bir görevliyi işinden ayırıp açıkta bırakmak, çıkarmak, azletmek" görevden (veya görevinden) ayrılmak,yapmakta olduğu işi bırakmak görevden (veya görevinden) uzaklaştırmak,"yapmakta olduğu görevi üzerinden almak, el çektirmek" görevcilik,İşlevcilik görevdaş,Birlikte görev yapanlardan her biri görevdaşlık,"Bir görevin yerine getirilmesi için birkaç organın birlikte çalışması durumu, sinerji" görevlendirilme,Görevlendirilmek işi görevlendirilmek,"Görev verilmek, tavzif edilmek" görevlendirme,Görevlendirmek işi görevlendirmek,"Birine bir görev vermek, vazifelendirmek, tavzif etmek" görevlenme,Görevlenmek işi görevlenmek,Görev almak görevli,"Görevi olan, vazifeli" görevlilik,"Görevli olma durumu, memurluk" görevsel,"Göreve ilişkin, görevle ilgili" görevselcilik,İşlevcilik görevsel dil bilimi,Kelimeleri cümle içinde yüklendikleri görev bakımından inceleyen dil bilimi görevsiz,Bir görevi bulunmayan görevsizlik,Görevsiz olma durumu görgü,"Bir toplum içinde var olan ve uyulması gereken saygı ve incelik davranışları, terbiye" görgücülük,Deneycilik görgü fukarası,Görgüsü az veya iyi olmayan (kimse) görgü kuralları,"Bir toplumda veya toplulukta, davranışları denetlemeye yönelik olan kuralların bütünü, davranış bilgisi, adabımuaşeret" görgülenme,Görgülenmek durumu görgülenmek,Görgülü duruma gelmek görgülü,Görgüsü olan "görgülü kuşlar gördüğünü işler, görmedik kuşlar ne görsün ki ne işler?","`iyi eğitim alanlar aldıkları eğitimin gereğini yaparlar, iyi eğitim görmeyenler bir şey yapamazlar` anlamında kullanılan bir söz" görgülüce,Görgülü bir biçimde görgüsüz,Görgüsü olmayan görgüsüzce,Görgüsüz bir biçimde olan görgüsüzlük,Görgüsüz olma durumu görgü tanığı,Bulunduğu yerde gerçekleşen olayı yakından gören kimse görk,"Güzellik, gösteriş" görkem,"Göz alıcı ve gösterişli olma durumu, gösteriş, debdebe, ihtişam, tantana, haşmet, şatafat, şaşaa" görkemli,"Büyüklüğü, görünüşü ve güzelliğiyle görenleri etkileyen, gösterişli, debdebeli, haşmetli, ihtişamlı, muhteşem, şaşaalı, şatafatlı, tantanalı, anıtsal" görklü,"Güzel, gösterişli" görme,"Görmek işi, rüyet" görme açısı,Bir cismin iki ucundan gelen ışınların gözün görme merkezinde meydana getirdiği açı görmece,Görmek koşuluyla görme gözesi,Petek gözü oluşturan çok sayıda hücreden her biri görme hücresi,Görme gözesi ...-meye görsün (veya gör),söz konusu eylemin doğuracağı sonuca kesinlik kazandırmak için kullanılan bir söz görüp gözetmek,"korumak, yardım etmek, mukayyet olmak" görüp göreceği rahmet bu,`görülecek tek şey` anlamında kullanılan bir söz görmezden gelmek,"görmemiş gibi yapmak, farkında değilmişçesine davranmak" görmediğe (veya görmemişe) dönmek,tam bir sağlığa kavuşmak görme!,aşırılık anlatan bir söz gören gözün hakkı vardır,`yiyecek veya imrenilecek bir şeyi görene o şeyden vermek gerekir` anlamında kullanılan bir söz göresi (veya göreceği) gelmek,"görmek isteğini duymak, özlemle görmek istemek, özlemek" "gördün deli, savul geri!",`dengesiz kimselerden uzak durmak gerekir` anlamında kullanılan bir söz gör bak,"`görürsün, göreceksin` anlamında kullanılan bir söz" gör (veya görürsün),"`işin sonucunu anla, anlarsın` anlamında kullanılan bir tehdit sözü" görmek,"Göz yardımıyla bir şeyin varlığını algılamak, seçmek" göreyim seni,senden başarılı sonuçlar bekliyorum görmemezlik,"Görmemiş gibi davranma, görmezlik" görmemiş,"Birdenbire ulaştığı iyi duruma uymayan, görgüsüzce davranan" "görmemiş görmüş, güle güle ölmüş","`görgüsüz kişi, günün birinde ummadığı bir şeyi elde ederse sevincinden ne yapacağını şaşırır` anlamında kullanılan bir söz" "görmemişin oğlu olmuş (çekmiş, çükünü koparmış)",`görgüsüz kimse ummadığı bir şeyi elde ettiğinde ne yapacağını şaşırır` anlamında kullanılan bir söz görmemişlik,Görmemiş olma durumu görmez,Görme engelli görmezlikten gelmek,görmemiş gibi davranmak görmezlik,Görmemezlik görmüşlük,Bir şeyi görmüş olma durumu görmüşlük duygusu,"Kişinin, yeni bir yaşantıyı eskiden de yaşamış olduğu yolundaki duygusu, görmüşlük hissi" görsel,"Görme duyusuyla ilgili olan, görmeye dayanan" görsel-işitsel,"Görme ve işitme duyularıyla ilgili olan, odyovizüel" görsel-işitsel çağrışım,Görme ve işitme duyularına dayalı olarak oluşan çağrışım görsel-işitsel eğitim,Basılı eğitim gereçlerinin yanında genellikle görme ve işitme duyularına yönelik gereçlerden yararlanılarak yapılan eğitim görsel etkileme,Görme yoluyla etkileme yöntemi görsel sanatlar,"Ressamlık, oymacılık, heykelcilik, mimarlık vb. sanatlar, plastik sanatlar" görü,Görme yetisi görücü,Evlenmek isteyen erkek için kız görmeye giden kimse görücü gitmek,evlenecek erkek için kız görmeye gitmek görücüye çıkmak,evlenmesi söz konusu olan kız görücüye görünmek görücülüğe gitmek,evlenmek isteyen erkek için kız görmeye gitmek görücülük,Görücü olma durumu görülme,Görülmek işi görülmek,"Göz yardımıyla bir şey, bir varlık algılanmak, seçilmek" görülmemiş,"O güne kadar karşılaşılmamış, şaşılacak nitelikte olan" görüm,Görme yetisi görümce,Kadına göre kocasının kız kardeşi görümcelik,Görümce olma durumu görümcelik yapmak (veya etmek),"görümce, geline kötü davranmak" görümlük,Yalnız görülmek için konulan nesne görümsetme,Sinema filmlerinden kesilmiş bölüm görüngü,"Duyularla algılanabilen her şey, fenomen, numen karşıtı" görüngü bilimi,"Algılanan görüngeler öğretisi, olay bilimi, fenomenoloji" görüngücülük,"Gerçek olanın yalnızca görüngüler olduğunu öne süren görüş, olaycılık, fenomenizm" görünme,Görünmek işi görünen köy kılavuz istemez,`ne kadar gizlense de gerçekler ortadadır` anlamında kullanılan bir söz görünen köyün (veya dağın) uzağı olmaz,`bir durumun nasıl sonuçlanacağı belli olduktan sonra bu sonuç çok geçmeden gerçekleşir` anlamında kullanılan bir söz görünmek,"Görülür duruma gelmek, görülür olmak, gözükmek" göründü Sivas'ın bağları,`umutla beklenen sonuç ters yönde gelişti` anlamında kullanılan bir söz görünmez olmak,gözden kaybolmak görünmez,"Görünmeyen, beklenmeyen" görünmez kaza,"Umulmadık zamanda, umulmadık biçimde olan kaza" görüntü,"Gerçekte var olmadığı hâlde varmış gibi görünen şey, hayalet" görüntüleme,Görüntülemek işi görüntülemek,"Belirli bir konuyu buna en yakın görüntüler içinde tasarlamak, yaratmak, gerçekleştirmek" görüntüleyici,Görüntülemeyi sağlayan alet görüntülük,Ekran görüntüsel,Görüntüye dayanan görünüm,"Bir şeyin dıştan bakıldığında görünen biçimi, görünme durumu, görünüş, manzara, zevahir, vizyon" görünümlü,Görünümü olan görünür,"Görünen, gözle görülebilen" görünürde,"Dıştan bakınca, görünüşe göre, ortada, meydanda" görünürlerde,"Ortalıkta, meydanda" görünürlük,Görülebilen bir şeyin niteliği görünüş,Görünme işi görünüş almak,şekil almak görünüşe aldanma,`yalnızca dış görünüşe bakarak yargıya varmak insanı yanıltabilir` anlamında kullanılan bir söz görünüşü kurtarmak,"bir işi gereği gibi değil, yapılıyor dedirtmek için üstünkörü yapmak, zevahiri kurtarmak" görünüşte,"Dıştan göründüğüne göre, görünene inanmak gerekirse, görünene bakılırsa, zahiren" görüş,Görme işi görüş bildirmek,bir konuda elde edilen düşünce ve deneyimleri vermek görüş açısı,Bir şeyi görebilme alanı görüş ayrılığı,"Bir görüş veya düşüncede farklı değerlendirmede bulunma, farklı düşünme" görüş birliğine varmak,farklı görüş ve düşüncelerden sonra aynı görüş ve düşünceye ulaşmak görüş birliği sağlamak,aynı görüş ve düşüncede birleşmek görüş birliği içinde olmak,aynı görüş ve düşünceye sahip bulunmak görüş birliği,Aynı görüş ve düşüncede olma görüşme,"Görüşmek işi, mülakat, müzakere" görüşme yapmak,"tartışmak, müzakere etmek" görüşmeci,Görüşme yapan kimse görüşmek,"Buluşup konuşmak, konuşup sohbet etmek" görüş sahibi,Görüş veya düşünce ileri süren (kimse) görüştürme,Görüştürmek işi görüştürmek,Görüşmelerini sağlamak görüştürülme,Görüştürülmek işi görüştürülmek,Görüşmeleri sağlanmak görüşülme,Görüşülmek işi görüşülmek,"Görüşme işi yapılmak, müzakere edilmek" gösteren,Gösterilenle birleşerek göstergeyi oluşturan ses veya sesler bütünü gösterge,"Bir şeyi belirtmeye yarayan şey, belirti, im, işaret" gösterge bilimi,"İletişim amacıyla kullanılan her türlü gösterge dizgesinin yapısını, işleyişini inceleyen bilim, im bilimi, semiyoloji, semiyotik" gösteri,"İlgi, dikkat çekmek için bir topluluk önünde gösterilen beceri veya oyun" gösteri yapmak,topluluk önünde bir beceri veya oyunu sergilemek gösteri adamı,"Şov yapan kimse, gösterici, şovmen" gösterici,"Gösteri yapan kimse, gösteri adamı, nümayişçi" gösterilen,"Göstergenin kavram yönü, gösterenle birleşerek göstergeyi oluşturan içerik" gösteriliş,Gösterilme işi gösterilme,Gösterilmek işi gösterilmek,Görülmesi sağlanmak gösterim,"Görüntülerin gösterici yardımıyla bir yüzeye yansıtılması işi, projeksiyon" gösterime girmek,sinema salonlarında bir film oynamaya başlamak gösteriş yapmak,"başkalarını aldatmak, şaşırtmak, korkutmak veya kendini beğendirmek için yapay davranmak" gösteriş,Gösterme işi gösterişe kaçmak,gösteriş yapmaya başlamak gösterişçi,"Gösteriş yapmasını seven, gösteriş amacı güden kimse" gösterişçilik,Gösterişçi olma durumu gösterişli,Gösterişi olan gösterişlice,"Biraz gösterişli, oldukça gösterişli" gösterişlilik,Gösterişli olma durumu gösterişsiz,"Gösterişi olmayan, mütevazı" gösterişsizlik,"Gösterişsiz olma durumu, sadelik" gösteri yürüyüşü,Bir topluluğun duygularını dile getirmek için ana yollar ve alanlarda yürüyerek yapılan gösteri gösterme,Göstermek işi göstermeci,"Cinsel organlarını göstermeyi, sergilemeyi seven (ruh hastası), ut açıcı, teşhirci" göstermecilik,"Cinsel organlarını gösterme biçiminde görülen ruhsal sapıklık, ut açıcılık, teşhircilik, eksibisyonizm" göstermek,Birini veya bir şeyi işaretle belirtmek göstermelik,Gösterişi olan gösterme parmağı,İşaret parmağı gösterme sıfatı,İşaret sıfatı gösterme zamiri,"Varlıkların yerini, işaret yoluyla belirten zamir, işaret zamiri" gösterme zarfı,"Bir fiilin, bir adın veya bir zarfın anlamını gösterme yoluyla sınırlayan zarf: Ta uzaklara gitti gibi" göstertme,Göstertmek işi göstertmek,Gösterme işini yaptırmak göt,Anüs göt ister,"`yüreklilik, cesaret göstermek gerekir` anlamında kullanılan bir söz" götün götün,Geri geri götürme,Götürmek işi götürmek,"Taşımak, ulaştırmak veya koymak" götürtme,Götürtmek işi götürtmek,Götürülmesini sağlamak götürü,Fiyatı veya ücreti toptan belirlenen (iş vb.) götürü iş,Toptan yapılan iş götürülme,Götürülmek işi götürülmek,Götürme işi yapılmak veya götürme işine konu olmak götürü pazarlık,Bir işin bütünü ile ilgili olarak fiyatı üzerinde anlaşma götürüş,Götürme işi götürü tur,"Fiyatı ulaşım, otel, gezi vb. hizmetlerin tamamını veya büyük bir bölümünü kapsayan tur" gövde,Bir şeyin asıl bölümü gövdeye atmak (veya indirmek),oburca yemek gövde gösterisi,Aynı amaçta birleşenlerin güçlerini göstermek için büyük bir kalabalıkla yaptıkları gösteri gövdelenme,Gövdelenmek işi gövdelenmek,Gövde oluşmak gövdeli,İri yapılı gövdesel,Gövde ile ilgili gövdesiz,Gövdesi olmayan gövek,Cevizin yeşil kabuğu gövel,Yeşil başlı gövem,Sığırlara dadanan zar kanatlı bir tür sinek gövem eriği,Alıç göveri,Sebze göveriş,Göverme işi göverme,Gövermek işi gövermek,Yeşermek göverti,Sebze göymek,Yakmak göynük,"Yanık, yanmış" göynüme,Göynümek durumu göynümek,"Dertlenmek, üzülmek, içlenmek" göyük,"Yanık, yanmış" göz göre göre,"belli ve apaçık olarak, herkesin gözü önünde" göz açamamak,yoğun işler yüzünden bir şeyle ilgilenme imkânı bulamamak gözü (veya gözleri) takılmak,dikkati çeken bir şeyden bakışlarını ayıramamak gözü tanede olan kuşun ayağı tuzaktan kurtulmaz,"`her zaman çıkar peşinde koşan kişi, tehlikelerden uzak kalamaz` anlamında kullanılan bir söz" gözü toprağa bakmak,ölmek üzere olmak gözü tutmak,"güvenmek, beğenmek" gözü uyku tutmamak,uyuyamamak gözü (veya gözleri) üstünde kalmak,kıskançlık sebebiyle herkesin ilgisini çekmek gözü yememek,bir işi yapacak güç ve yeteneği kendinde bulamamak gözü yılmak,"daha önceden denediği için o durumla karşılaşmaktan korkmak, o işe girişmekten çekinmek" gözüm!,gözümün nuru gözüm çıksın (veya kör olsun),bir şeyin doğruluğuna inandırmak için edilen ant gözüm görmesin,"`bana görünmesin, yüzünü görmek istemem` anlamında kullanılan bir söz" gözün aydın!,sevinçli bir olay dolayısıyla kullanılan bir kutlama sözü gözün ... görsün,bir şey övülerek gösterilmek veya anlatılmak istendiğinde söylenen bir söz gözünde,(o kimseye) göre gözünde büyümek,bir şey bir kimseye olduğundan güç veya önemli görünmek gözünde büyütmek,"bir kimseyi, olayı veya şeyi abartmak" gözünde olmamak,herhangi bir üzüntü veya zor durum dolayısıyla o şeye değer verecek durumda bulunmamak gözünde (veya gözlerinde) şimşek (veya şimşekler) çakmak,sert ve şiddetli darbe yüzünden göz önünde yıldızlar oluşmak gözünde tütmek,çok özlemek gözünden kıskanmak,"üzerine titremek, kollayıp gözetmek" gözünden (veya gözlerinden) uyku akmak,çok uykulu olmak gözünden (veya gözlerinden) yaş (veya yaşlar) boşanmak,çok ağlamak gözüne (veya gözlerine) bakmak,gözünün veya gözlerinin içine bakmak gözü su içmemek,güvenmemek gözüne batmak,"tedirgin etmek, rahatsız etmek" gözü sönmek,kör olmak gözü (veya gözleri) (bir şeyde veya bir şeyin üzerinde) olmak,dikkati bir yerde toplanmak gözü (veya gözleri) dönmek,"aşırı bir isteğin, öfkenin etkisiyle ne yaptığını bilmez duruma gelmek" gözü dünyayı görmemek,"hiç kimseye, hiçbir şeye önem, değer vermemek" gözü gibi sakınmak (veya saklamak veya esirgemek),"bir şeye aşırı ilgi göstermek, önemle bakıp korumak" gözü gibi sevmek,pek çok sevmek gözü gitmek,"bir şeyi istemeden görmek, elinde olmayarak bakmak" gözü gönlü açılmak,"neşelenmek, ferahlamak" gözü görmemek,görmez olmak gözü görmez olmak,artık ona değer vermemek gözü göz değil,`iyi insan olmadığı bakışından belli oluyor` anlamında kullanılan bir söz gözü hiçbir şey görmemek,heyecana kapılıp başka hiçbir şeyle uğraşamaz duruma gelmek gözü ısırmak,bir kimseyi tanıyacak gibi olmak gözü ilişmek,birdenbire veya istemeden görmek gözü (veya gözleri) kamaşmak,güçlü bir ışık sebebiyle göz bakamaz olmak gözü kalmak,elde edemediği bir şeye karşı isteği sürmek gözü (veya gözleri) kararmak,"başı dönmek, hafif baygınlık geçirmek" gözü (veya gözleri) kaymak (veya kaçmak),gözünde hafifçe şaşılık bulunmak gözü kesmek,bir işi yapabilme konusunda kendisine veya başkalarına güvenmek gözü kesmemek,bir işi yaparken kendine veya başkalarına güvenmemek gözü kızmak,gözü hiçbir şey görmeyecek ölçüde öfkelenmek gözü korkmak,daha önce geçirdiği kötü bir denemeden sonra birinden veya bir şeyden zarar gelebileceği kanısına varmak gözü kör olsun,bazı zorunlu durumlarda zararı istemeyerek kabullenmeyi anlatan bir söz gözü (veya gözleri) okşamak,göze hoş görünmek gözü olmak,bir şeyi ele geçirmek isteği beslemek gözü olmamak,bir şeye sahip olmayı istememek gözüne çarpmak,"görünür olmak, dikkati çekmek" gözüne diken olmak,gözüne batmak gözüne dizine dursun,nankörlük eden birine `Allah nankörlüğünün cezasını seni kör ve kötürüm ederek versin` anlamında söylenen bir ilenme sözü gözünü (veya gözlerini) kırpmadan,"çekinmeden, korkusuzca" gözünü kin bürümek,intikam alma duygusundan başka bir şeye önem vermemek gözünü korkutmak,yıldırmak gözünü (veya gözlerini) oymak,çok kötülük etmek gözünü sevda (veya aşk) bürümek,"ondan başka hiçbir şeyi düşünmemek, tamamen ona bağlanmak" gözünü sevdiğim,okşamalık olarak kullanılan bir söz gözünü seveyim,birinden bir şey isteneceği zaman kullanılan söz gözünü toprak doyursun,"kendinden olan veya kendisine verilen şey ne kadar çok olursa olsun, bununla yetinmeyenler için söylenen bir ilenme sözü" gözünü üstünden ayırmamak,sürekli denetim altında bulundurmak gözünü yıldırmak,gözünü korkutmak gözünü yummak,gözünü kapamak gözünü yummak,görmezlikten gelmek gözünün bebeği gibi sevmek,çok sevmek gözünün çapağını silmeden,sabahleyin uyanır uyanmaz gözünün içine baka baka,cesaret ve soğukkanlılıkla gözünün (veya gözlerinin) içine bakmak,bir kimsenin üstüne titremek gözünün üstünde kaşın var dememek,birinin her davranışını hoş görmek gözünün yaşına bakmamak,"acımamak, merhamet etmemek" gözünün önüne gelmek,hatırlamak gözünün önünü görmemek,"sisten, pustan dolayı etrafını görememek" ... gözüyle bakmak,yerine koymak gözüyle görmek,bir olaya tanık olmak gözüyle (veya gözleriyle) tartmak,kim ve ne olduğunu anlamak için dikkatle bakmak gözünü karartmak,bir işe atılırken hiçbir şeyden çekinmemek gözünü (veya gözlerini) kapamak,ölmek gözünü (veya gözlerini) kan bürümek,adam öldürecek kadar öfkelenmek gözünü ... hırsı bürümek,bir şeyi aşırı ölçüde istemek gözüne girmek,sevgi ve ilgisini kazanmak gözüne hiçbir şey görünmemek,kendi derdi dolayısıyla hiçbir şeye değer vermemek gözüne ilişmek,"birdenbire, istemeden görmek" gözüne karasu inmek,karasu hastalığı yüzünden gözü görmez olmak gözüne kestirmek,başarabileceğini ummak gözüne sokmak,"bir kimsenin görmediği veya bulamadığı bir şeyi, ona sert bir tavırla göstermek" gözüne uyku girmemek,"uyuyamamak, uykusuz kalmak" gözünü (veya gözlerini) açmak,uyanmak gözünü açmak,"görüşünü değiştiren bilgi vermek, uyarmak" gözünü açmak,kadın ilk cinsel ilişkiyi o erkekle kurmuş olmak gözünü açmak,çevreyi tanımaya başlamak gözü dönesi,`geberesi` anlamında kullanılan bir ilenme sözü gözünü ağartmak,gözlerini belertmek gözünü almak,şiddetli ışık sebebiyle gözü iyi göremez duruma getirmek gözünü ayırmamak,bir şeye sürekli olarak bakmaktan kendini alamamak gözünü bağlamak,"doğruyu bulamaz, düşünemez duruma getirmek" gözünü çıkarmak,"beceriksizce davranmak, zarara uğratmak" gözünü daldan budaktan (veya çöpten) esirgememek (veya sakınmamak),tehlikeli işlere atılmaktan çekinmemek gözünü (veya gözlerini) dikmek,"dikkatle bakmak, gözünü ayırmadan bir yere veya bir kimseye bakmak" gözünü doyurmak,bol bol vermek gözünü dört açmak,aldanmamak için çok uyanık bulunmak gözünü (veya gözlerini) duman bürümek,"hayale dalmak, dalgınlaşmak" gözünü gözüne dikmek,başkasının gözüne sürekli olarak bakmak gözünü hırs bürümek,aşırı hırslanmak gözünü alamamak,"bir şeye, bir yere bakmaktayken hayranlık duyarak gözünü oradan başka bir yere çevirememek" gözü doymak,çok istenen bir şeyin yeterli miktarı elde edildikten sonra daha çoğunu istememek gözü dumanlanmak,öfkeden gözü hiçbir şey görmez duruma gelmek gözü dalmak,gözü bir noktaya dikili olarak dalgın dalgın bakmak göz (veya gözünün) kuyruğuyla bakmak,göz ucuyla bakmak göz süzmek,baygın ve anlamlı bakmak göz (veya gözünün) ucuyla bakmak,"fark ettirmeden gözlemek, belli etmemeye çalışarak başını çevirmeden yandan bakmak" göz ucuyla görmek,fark etmek göz ucuyla süzmek,"iyice tanımak, bilmek veya dikkat çekmek amacıyla hafif kısık gözle incelemek, bakmak" "göz var, izan var",bir şeyin göz ve akıl yoluyla anlaşılacağını anlatan bir söz göz yıldırmak,gözünü korkutmak göz yummak,"görmezlikten gelmek, hoş görmek, bağışlamak" göz yummamak,uyumamak gözden çıkarmak,"bir mal, para, değer yargısı vb. maddi veya manevi varlığın elden çıkarılmasını kabul etmek" gözden (veya gözünden) düşmek,"bir kişi veya şey değerini yitirmek, rağbet görmemek" gözden geçirmek,okumak gözden gönülden çıkarmak,"önem vermemek, ilgisini kesmek" gözden ırak olan gönülden de ırak olur,`ayrı düşenlerin arasındaki sevgi de zamanla azalır` anlamında kullanılan bir söz gözden ırak tutmak,görmek istememek gözden ırak tutulmak,"önem verilmemek, değersiz bulmak" gözden (veya gözünden) kaçırmak,dalgınlıkla görmemek gözden (veya gözünden) kaçmak,"görülmemek, farkına varılmamak" gözden kaybetmek,"görünmemek, ortadan çekilip gitmek" gözden kaybolmak,"ortadan çekilmek veya görünmez olmak, kaybolmak" gözden nihan olmak,gözden kaybolmak gözü değmek,"uğursuzluk, kötülük getirdiğine inanılan kıskanç veya hayran bakışlar dolayısıyla kötü bir duruma düşürmek" gözden uzaklaşmak,"ayrılıp başka yere gitmek, görünmez olmak" göz kulak olmak,"görme, işitme yoluyla bilgi edinmeye çalışmak" göz koymak,bir kimseyi veya bir şeyi ele geçirmeyi istemek göz kırpmamak,uyumamak göz kırpmak,göz kapağını kapayıp açmak göz açıp kapayıncaya kadar,çok kısa bir sürede göz açtırmamak,başka bir iş yapmasına vakit veya imkân vermemek göz alabildiğine,gözün görebileceği en uzak yerlere kadar göz ardı etmek,gereken önemi vermemek göz atmak,"kısa bir süre, fazla dikkat etmeden bakıvermek" gözaydın etmek,"güzel bir olay için kutlamak, iyi dileklerde bulunmak" gözaydına gelmek,"birine kavuştuğu sevindirici bir durum dolayısıyla kutlamaya, iyi dilekte bulunmaya gelmek" gözaydına gitmek,"birine kavuştuğu sevindirici bir durum dolayısıyla kutlamaya, iyi dilekte bulunmaya gitmek" göz boyamak,"kandırmak, yanıltmak, gösterişle aldatmak" göz değmek,"uğursuzluk, kötülük getirdiğine inanılan kıskanç veya hayran bakışlar dolayısıyla kötü bir duruma düşmek" göz dikmek,bir şeyi ele geçirmek isteğine kapılmak gözden uzak tutmak,"önem vermemek, arka plana itmek" göz doldurmak,görünüşü ile umulduğundan çok etkilemek göz etmek,gözle işaret etmek göz gezdirmek,derinlemesine incelemeden okumak göz gördüğünü ister,"`kişi, her zaman gördüğü güzel şeyleri unutamaz, sürekli onları ister` anlamında kullanılan bir söz" göz,"Görme organı, basar" göz görmeyince gönül katlanır,"`yakınımızda bulunmayanların özlemine, acısına daha kolay dayanabiliriz` anlamında kullanılan bir söz" "göz görür, gönül katlanır","`kişi, sevdiği bir kimsenin uzak yere gitmesi durumunda onunla görüşmekten umudunu keser, ayrılığa katlanır` anlamında kullanılan bir söz" göz gözü görmemek,"yoğun sis, duman, toz vb. sebeplerle hiçbir şey görülememek" göz kamaştırmak (veya almak),"kuvvetli ışık veya parlaklık, kısa bir zaman için görüşü bulandırmak" göz kaş süzmek,dikkatle ve hissettirmeden bakışlarla kontrol altında tutmak göz kesilmek,bütün dikkatiyle bakmak göz kırpmadan,"acımadan, merhamet etmeden" göz doyurmak,bir şey görünüşü ile umulduğundan çok etkilemek göze almak,gelebilecek her türlü zararı ve tehlikeyi önceden kabul etmek gözden (veya gözünden) sürmeyi çalmak (veya çekmek),"hırsızlıkta çok becerikli, çok usta olmak" göze çarpmak,dikkati üzerine çekmek gözleri yaşarmak,gözleri sulanmak göze batmak,aşırı derecede görünür olmak gözlerinde şimşek çakmak,aşırı parlamak gözlerinden okumak,düşüncelerini bakışlarından sezmek gözlerine inanamamak,"hiç umulmayan, hiç beklenmeyen bir şeyin görülmesi karşısında şaşırmak" gözlerine mil çekmek,birinin gözlerini kızgın mille kör etmek gözlerini bayıltmak,gözlerini yarı kapamak gözlerini belertmek,"gözlerini, akı çok görünecek biçimde açmak" gözlerini bitirmek,gözlerini aşırı yormak gözlerini devirmek,öfke ile bakmak gözleri velfecri okumak,kurnazlığı gözlerinden belli olmak gözlerini fal taşı gibi açmak,"şaşkınlıkla, hayretle bakmak" gözlerinin içi gülmek,"çok sevindiği yüzünden, gözlerinden belli olmak" gözlerinin içine kadar kızarmak,utancından yüzü çok kızarmak gözü (veya gözleri) açılmak,uyanmak gözü akmak,gözü yaralanıp kör olmak gözü alışmak,önceden iyi göremediği bir şeyi sonradan görür olmak gözü almamak,"bir işi becerebileceğine inanmamak, yadırganmaz olmak" gözü arkada kalmak,bırakılan bir şey veya kimse ile ilgili tedirginliği sürmek gözü bulanmak,bulanık görmeye başlamak gözü büyükte olmak,büyük emeller beslemek gözü çıkasıca,"`kör olsun, görmez olsun` anlamında kullanılan bir ilenme sözü" gözlerini kaçırmak,biriyle göz göze gelmemek için gözlerini başka tarafa çevirmek gözleri takılıp kalmak,bir şeyden gözlerini ayıramamak gözleri yuvalarından (veya evinden) fırlamak (veya uğramak),"korku, öfke ve telaşı gözlerinden belli olmak" gözleri süzülmek,göz kapakları hafifçe kapanmaya başlamak göze diken olmak,göze batmak göze gelmek,birisine nazar değmiş olmak göze girmek,davranış ve yetenekleriyle ilgi ve önem kazanmak göze görünmek,"belli, açık olmak" göze görünmemek,"ortaya çıkmamak, ortalıkta dolaşmamak, saklanmak" göze yasak olmaz,`bir kimseye veya nesneye bakılmasını kimse önleyemez` anlamında kullanılan bir söz "gözle görülür, elle tutulur hâle gelmek","çok açık bir biçimde görülmek, herkes tarafından bilinmek" gözleri şıldır şıldır dönmek,gözleri yaş dolu bir biçimde bakmak gözleri bayılmak,"uyku, istek vb. bir durum gözlerinden belli olmak" gözleri berraklaşmak,bakışları daha canlı ve parlak olmak gözleri buğulanmak (veya bulutlanmak),gözleri yaşararak çevreyi bulanık görmek gözle yemek,bir şeye çok istekle ve dik dik bakmak gözleri çakmak çakmak (olmak),ateşli hastalık veya öfkeden gözleri kızarmış ve parlamış (olmak) gözleri çivilenmek,aynı noktaya sürekli olarak bakmak gözleri parlamak (veya parıldamak),gözlerinde sevinç ve istek belirmek gözleri kapanmak,ölmek gözleri kan çanağına dönmek (veya kanlanmak),"uykusuzluk, yorgunluk, ağlama vb. sebeplerle gözleri çok kızarmak" gözleri ışıklı (olmak),gözleri ışık içinde (olmak) gözleri sulanmak,gözlerine yaş gelmek gözleri fıldır fıldır olmak,telaşlı bir biçimde bakmak gözleri dönmek,aşırı ateşten veya can çekişirken gözlerin renkli bölümü kapakların altında kalarak görünmemek gözleri dolmak (veya dolu dolu olmak),ağlayacak kadar duygulanmak gözleri çukura gitmek (veya kaçmak),aşırı yorgunluktan göz çevresi kararmak veya çökmek gözleri fıldır fıldır etmek,şeytanca ve çapkınca bakmak göz akı,"Göz yuvarının dışını saran, katılgan dokudan oluşmuş, dayanıklı beyaz çeper, sert tabaka" göz alıcı,"Güzelliği ile ilgi çeken, alımlı, göze çarpan" gözaltı,"Birinin, güvenlik kuvvetleri tarafından belli bir yerde belli bir süre alıkonulması, gözetim, nezaret" gözaltına almak,"güvenlik kuvvetleri birini belli bir süre, belli bir yerde tutmak, nezarete almak" gözaltında tutmak,"güvenlik kuvvetleri birini belli bir süre, belli bir yerde tutmak" göz altı kremi,"Göz altı morluklarını, torbalanmalarını gideren bir krem türü" göz aşısı,Dal üzerindeki gözelere yapılabilen ağaç aşısı göz aşinalığı,"Birini zaman zaman görmekten ileri gitmemiş olan tanıma, üstünkörü tanıma" göz bağcı,"Göz bağı yapan kimse, illüzyonist" göz bağcılık,"Göz bağcının yaptığı iş, illüzyonizm" göz bağı,"El çabukluğu ve ustalıkla gerçekte olmayan bir şeyi oluyor gibi gösterme işi, illüzyon" göz bankası,Gerektikçe başkalarına aktarılmak için ölümlerinden hemen sonra gönüllülerin gözündeki saydam tabakanın alınıp saklandığı göz kliniği göz banyosu,Göz hastalıklarının iyileştirilmesi için yapılan banyo göz bebeği,"Gözde irisin ortasında bulunan, ışığın azlığına veya çokluğuna göre büyüyüp küçülen yuvarlak delik, bebek" göz bilimi,"Gözün yapısının, çalışmasının ve hastalıklarının incelendiği hekimlik dalı, oftalmoloji" göz boncuğu,Nazar boncuğu gözcü,Gözlemleme veya gözetleme işini yapan kimse gözcülük etmek,"kollamak, sağı solu kolaçan etmek" gözcülük,Gözcünün yaptığı iş gözdağı,"Sonradan verilecek bir ceza ile korkutma, yıldırma, tehdit" gözdağı vermek,"sonradan verilecek bir ceza ile korkutmak, yıldırmak, tehdit etmek, caydırmaya çalışmak" gözde,"Benzerleri arasında nitelikleri sebebiyle üstün tutulan, beğenilen, önem verilen (kimse veya şey), favori" gözdemiri,"Gemilerin baş tarafında bulunan, her zaman kullanılan büyük çıpa" göz dikeği,Pek çok istenerek üzerine düşülen şey göz dişi,Üst çenedeki köpek dişlerinden her biri göze,Hücre göze bilimi,Hücre bilimi göze göz,Kısasa kısas gözeler arası,"Dokularda gözelerin arasında yer alan, hücreler arası" gözeme,Gözemek işi göz emeği,Gözü çok yoran ince iş gözemek,Kumaştaki deliği örerek kapatmak gözene,"Kovandan bal alırken arılardan korunmak için başa giyilen, ön tarafı telden başlık, gözlük" gözenek,Delikli bir nesnenin deliklerinden her biri gözenekli,Gözeneği olan gözeneklilik,Gözenekli olma durumu gözeneksiz,Gözeneği olmayan gözeneksizlik,Gözeneksiz olma durumu gözer,"Buğday, toprak vb.nin elendiği iri gözlü kalbur" göz erimi,Ufuk göz etçiği,"Gözün iç açısındaki kırmızı çıkıntı, göz memesi" gözetici,Gözetleme yapan kimse gözetilme,Gözetilmek işi gözetilmek,Gözetme işi yapılmak veya gözetme işine konu olmak gözetim,"Gözetme işi, nezaret" gözetim altında tutmak,göz önünden ayırmamak gözetime almak,gözetmek gözetiş,Gözetme işi gözetleme,"Gözetlemek işi, dikiz, dikizleme, erkete" gözetleme deliği,"Kapının dışındakileri görmeye yarayan ve kapı ortasında açılmış mercekli delik, dikizlik" gözetlemek,"Birine veya bir şeye gizlice bakmak, dikizlemek" gözetleniş,"Gözetlenme işi, dikizleniş" gözetlenme,"Gözetlenmek işi, dikizlenme" gözetlenmek,"Gözetleme işi yapılmak, dikizlenmek" gözetletme,"Gözetletmek işi, dikizletme" gözetletmek,"Gözetleme işini birine yaptırmak, dikizletmek" gözetleyiş,"Gözetleme işi, dikizleyiş" gözetme,Gözetmek işi gözetmek,"Korumak, bakmak, özen göstermek, himaye etmek" gözetmen,"Sınavın kurallara uygun bir biçimde yapılmasını sağlayan kimse, gözcü" gözetmenlik,Gözetmenin yaptığı iş gözettirme,Gözettirmek işi gözettirmek,"Gözetme işini yaptırmak, gözetmesini sağlamak" gözevi,Göz yuvası göze yutarlığı,Hücre yutarlığı göze zarı,Hücreyi saran zar göz göze gelmek,her iki tarafın bakışları karşılaşmak göz göze,Birbirine bakar bir biçimde gözgü,Ayna göz hakkı,"Görüldüğünde imrenilebilecek yiyeceklerden, görenlere verilen pay" göz hapsine almak,"bakışlarını üzerinden ayırmamak, gözetlemek, hiçbir davranışını gözden kaçırmamak" göz hapsi,"Bir kimseye bulunduğu, yaşadığı yerden ayrılmaması biçiminde verilen ceza" göz kadehi,"Göz banyosunda kullanılan, göz çukuruna göre şekillenmiş, cam veya seramikten kap" göz kapağı,"Göz yuvarlarının önünde bulunan, birbirine yaklaşarak gözü örten, kenarlarında kirpikler bulunan koruyucu organ" göz kararı,Ölçü veya tartı ile değil gözle oranlanarak belirlenen miktar göz kesesi,Gözlerin hemen altında derinin ve kasların bozulması sonucu oluşan şişkinlik gözleği,Gözetleme yeri gözlem,"Bir nesnenin, olayın veya bir gerçeğin, niteliklerinin bilinmesi amacıyla, dikkatli ve planlı olarak ele alınıp incelenmesi, müşahede" gözlem altına almak,"bir nesneyi, olayı veya bir gerçeği, niteliklerinin bilinmesi amacıyla, dikkatli ve planlı olarak ele alıp incelemek" gözlemci,"Dikkatle, eleştirici bir gözle gözlem yapan kimse, müşahit" gözlemcilik,"Gözlemcinin yaptığı iş, rasatçılık" gözleme,"Gözlemek işi, tarassut" gözleme,"İçine peynir, kıyma, patates vb. konularak yufkadan hazırlanan, sacda veya yağda kızartılan bir hamur işi, dürme" gözlemeci,Gözleme yapan veya satan kimse gözlemecilik,Gözlemecinin yaptığı iş gözlemek,"Bir şeyin olmasını veya bir kimsenin gelmesini beklemek, intizar etmek" gözlemevi,"Gök gözlemleri yapan, gök cisimlerini ve olaylarını inceleyen yer, rasathane, observatuvar" gözlemleme,Gözlemlemek işi gözlemlemek,"Bir nesneyi, olayı veya bir gerçeği, niteliklerinin bilinmesi amacıyla, dikkatli ve planlı olarak ele alınıp incelemek, müşahede etmek" gözlenme,Gözlenmek işi gözlenmek,Gözleme işi yapılmak veya gözleme işine konu olmak gözletme,Gözletmek işi gözletmek,Gözleme işini yaptırmak gözleyiş,Gözleme işi gözlü,Gözü olan gözlüye gizli yoktur,`görmesini bilen kişiden hiçbir şey gizlenemez` anlamında kullanılan bir söz gözlük takmak,gözlük kullanmak gözlük,"Görme bozukluğu olan gözlerin daha iyi görmesine veya gözleri korumaya yarayan, bir çerçeveye yerleştirilmiş çift camdan oluşan araç, lünet" gözlükçü,Gözlük satan veya onaran kimse gözlükçülük,Gözlükçünün yaptığı iş gözlüklü,"Gözlük takmış olan, gözlük kullanan" gözlüklü yılan,Kobra gözlüksüz,"Gözlüğü olmayan, gözlük takmamış olan" göz memesi,Göz etçiği göz merceği,"İrisin arkasında yer alıp ışığı kırma özelliği olan, biçimi ve büyüklüğü mercimeğe benzeyen saydam yapı, billur cisim" göz nuru,Yoğun bir emek sonucu ortaya çıkan iş göz nuru dökmek,fazla emek sarf etmek gözümün nuru,"sevgi anlatan bir seslenme sözü, nuruaynım, nuruçeşmim, nurudidem" göz (veya gözler) önüne sermek,"açıklamak, sergilemek, göstermek, tanıtmak" göz (veya gözünün) önüne serilmek,"görülmek, bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmak" gözünün önüne gelmek,"bir şeyi zihinde canlandırmak, tasarlamak, hatırlamak" göz önüne getirmek,"zihinde canlandırmak, tasarlamak" gözünün önünden geçmek,hatırlamak göz önü,Görülebilen yakın yer gözünün önünden gitmemek,bir türlü unutamamak göz önüne almak,"önceden düşünmek, hesaplamak, dikkate almak" göz pencere,"Çatı katlarında veya kapı üstlerinde yuvarlak veya oval biçimli, genellikle süslü küçük pencere" göz pınarı,"Gözyaşı bezlerinin salgıladığı sıvıyı toplayan, gözün burun tarafındaki bölümü" göz sevdası,Yalnız bakmakla yetinilen aşk gözsüz,Gözü olmayan göz taşı,"Bazı göz, deri, bitki hastalıklarında ve bağcılıkta kullanılan, koyu mavi renkte, zehirli bir tuz, bakır sülfat, bakır tuzu (Cu SO4)" gözü aç,Açgözlü gözü açık,"Uyanık, becerikli (kimse)" gözü açık gitmek,gerçekleşmesini çok istediği bir dileğine erişmeden ölmek gözü açık olmak,"fırsattan yararlanmak, kurnazca davranmak" gözü bağlı olmak,"bağlanmak, tutulmak" gözü bağlı,Aymaz gözü dışarıda,Eşine bağlı olmayıp başkalarıyla da ilişki kuran (kimse) gözü kapalı olmak,"çevresinde olup bitenin farkına varmamak, ilgisiz kalmak" gözü kapalı,Çevresinde olanlardan haberi olmayan (kimse) gözü kara,Korkusuz (kimse) gözü kara çıkmak,korkusuz olduğu anlaşılmak gözü keskin,Çok iyi gören (kimse) gözükme,Gözükmek işi gözükmek,Görünmek gözü pek,Korkusuz gözü pek olmak,"cesur, korkusuz olmak" gözü sulu,Sulu gözlü gözü tok,"Paraya, mala düşkünlük göstermeyen, açgözlülük etmeyen (kimse), gözü gönlü tok" gözyaşına boğulmak,çok ağlamak gözyaşı,"Gözyaşı bezlerinin salgıladığı, bazı etkilerle akan duru sıvı damlacıklarından her biri, yaş (II)" gözyaşı bezeleri,343 gözyaşı bezleri gözyaşı bezleri,"Gözyaşı ve göz kapağında bulunan bezler, gözyaşı bezeleri" göz yoklaması,"Başkalarının dikkati birinin üzerinde olma, göz hapsinde tutulma" göz yuvarı,Kafatasında bir çukur içine yerleşmiş bulunan gözün yuvarlak bölümü göz yuvası,"Göz yuvarlarının içinde bulundukları kemik oyuklardan her biri, gözevi" grado,Bir sıvının içindeki alkol derecesi gradosu düşmek,"itibarı azalmak, derecesi düşmek" grafik,Çizge grafit,"Kurşun kalemi ve bazı araç parçalarının yapımında kullanılan, yumuşak, kolay toz durumuna gelebilen, gri siyah renkli, yapay olarak billurlaşabilen bir tür doğal karbon" grafolog,Yazı uzmanı grafoloji,Yazı bilgisi grafometre,"Planların yapımında, arazi üzerindeki açıları ölçmekte kullanılan araç" gram,Kilogramın binde biri değerindeki ağırlık ölçüsü birimi gramağırlık,Gramkuvvet gramaj,Ekmek ve kâğıt için ağırlık ölçüsü gramatikal,Dil bilgisi kurallarına uygun gramer,Dil bilgisi gramerci,Dil bilgisi uzmanı olan kimse gramkuvvet,"Bir gram kütleye 45° enlemindeki deniz yüzeyinde yerin uyguladığı kuvvet, gramağırlık" gramofon,"Önceden özel bir madde üzerine kaydedilmiş sesleri, istenildiğinde dinleten alet, sesyazar, fonograf" gramsantimetre,"Bir gram ağırlığında bir cismin 1 santimetre yer değiştirmesini sağlayan enerji birimi, kilogrammetrenin yüz binde biri" grandi,Geminin baştan ikinci direği grandük,Büyük bir düklüğün egemenine verilen ad granit,"Kuvars, feldspat, ortoklaz ve mika minerallerinden birleşmiş türlü renkte, billursu, çok sert bir kayaç türü" granit gibi,"güçlü, dayanıklı, sert" granitleşme,İç kuvvetlerin etkisiyle yer yuvarlağı içindeki kayanın granite dönüşmesi granül,Bir maddenin en küçük tanesi granülin,Opalin bir türü granülit,"Kuvars, feldspat, granit, Moskof camı vb. maddelerden birleşmiş billur kayağan taş kütlesi" gravür,"Ağaç, taş veya metal bir levhanın oyularak işlenmesi ve bunun bir yüzeye basılması tekniği" gravürcü,Gravür yapan sanatçı gravürcülük,Gravürcünün yaptığı iş gravyer,"İsviçre'de yapılan bir tür sarı, yağlı peynir" Grek,Yunan uygarlığının MÖ 800 ile MÖ 323 yılları arasındaki antik döneminde yaşamış olan halk Grekçe,"Yunanistan’da, Anadolu’nun ve Doğu Akdeniz’in bazı bölgelerinde MÖ 9. yüzyıldan MS 6. yüzyıla kadar konuşulmuş olan ölü bir dil" grekoromen,"Yüze, boğaza dokunmama, belden aşağısını tutmama, ayaklarla oyun yapmama vb. kuralları olan güreş türü" grena,Nar çiçeği renginde bir süs taşı gres,Makine yağı gres pompası,Makine aksamını gresle yağlamak için kullanılan pompa gres yağı,Makine yağı grev,İş bırakımı grev yapmak,işi bırakmak grevci,İş bırakımcı grev gözcüsü,Grevin seyrini kollayan kimse grev kırıcı,Grevin etkisini azaltma veya tamamıyla yok etme girişiminde bulunan kimse grev kırıcılığı,Grevin etkisini azaltmak veya tamamıyla yok etmek amacıyla greve uğrayan işverenin veya ona yardımcı olan bir başkasının yasalara göre yasaklanmış hareketlerde bulunması grev sözcüsü,Grev süresince grevle ilgili açıklamalarda bulunmakla görevli kimse greyder,Altında bulunan ve değişik açılarda çalışabilen bıçağı ile toprağı kazıyan veya yayan yol makinesi greyderci,"Greyder kullanan, yapan veya satan kimse" greyfurt,"Turunçgillerden, sıcak bölgelerde yetişen bir meyve ağacı, altıntop, kızmemesi (Citrus decumana)" gri,"Kül rengi, boz renk, demir rengi, demirî" gril,Izgara grip,"Yorgunluk, kırıklık, kas ağrıları, ateş vb. belirtileri olan, bulaşıcı, salgın hastalık, paçavra hastalığı, enflüanza" gripli,Grip hastalığına yakalanmış (kimse) grizu,"Normal sıcaklık ve basınçta kömür ocaklarında açığa çıkan ve büyük bölümü saf metandan oluşan, kolayca tutuşabilen gaz" grizumetre,Grizuölçer grizuölçer,"Maden ocaklarında havanın grizu oranını ölçmeye yarayan cihaz, grizumetre" grosa,On iki düzine groston,Bir geminin kullanılan bölümünün ton birimi cinsinden karşılığı grostonluk,Herhangi bir groston ölçüsünde olan grotesk,"Eski Çağ Roma yapılarında bulunan tuhaf, gülünç figürlerden oluşmuş süsleme üslubu" grup,Küme gruplandırma,Gruplandırmak işi gruplandırmak,Gruplara ayırmak gruplanma,Gruplanmak işi gruplanmak,Grup grup olarak bulunmak gruplaşma,Gruplaşmak işi gruplaşmak,"Grup oluşturmak, gruplara ayrılmak" guano,"Özellikle deniz kuşlarının pisliklerinin bir yerde uzun süreden beri birikip yığılmasıyla oluşan, azot ve fosfat bakımından zengin, gübre olarak kullanılan madde" guarani,Paraguay para birimi guaj,"Bir tür zamklı, mat sulu boya" Guatemalalı,Guatemala halkından veya bu halkın soyundan olan kimse guatr,"Boyundaki troit bezinin aşırı büyümesiyle beliren hastalık, guşa, cedre" gudde,Beze gudubet,Yüzüne bakılmayacak kadar sevimsiz ve çirkin gudubetlik,Gudubet olma durumu gufran,Bağışlama gugu çiçeği,Hüsnüyusuf guguk kuşu,"Gugukgillerden, genellikle Avrupa'da yaşayan, dişileri başka kuşların yuvasına yumurtlayarak yavrularının bakım işini onlara gördüren, sırtı gri, karnı kahverengi beyaz çizgili, 35 santimetre boyunda, böcekçil bir kuş (Cuculus canorus)" gugukgiller,Omurgalı hayvanların kuşlar sınıfının bir familyası guguklu,Guguklu saat guguklu saat,Açılan küçük kapıdan veya pencereden bir guguk kuşunun çıkması ve ötmesiyle saat başlarını ve buçukları bildiren saat gulaş,"Etli, salçalı bir Macar yemeği" gulden,Florin gulet,"İki direkli, yelkenli savaş gemisi" gulgule,"Gürültü, şamata" gulu gulu,Hindinin çıkardığı ses gulyabani,"Karanlık ve ıssız yerlerde, insanın gördüğünü sandığı korkunç hayalet" gurbete (veya gurbet ele) düşmek,aile ocağından uzak bir yere gitmek gurbete çıkmak,doğup yaşanılan yerden uzaklaşmak gurbet,"Doğup yaşanılmış olan yerden uzak yer, gurbetlik" gurbet çekmek,doğup yaşadığı yerleri özlemek gurbetçi,"Gurbete çıkan, geçimini gurbette kazanan kimse" gurbetçilik,Gurbetçi olma durumu gurbet eli,Bir kimsenin doğup büyüdüğü yerden başka yer gurbetlik,Gurbet gurbetzede,Gurbete düşmüş kimse gurk,Kuluçka gurk etmek,tavuk kuluçkaya yatmak isterken veya yavrularını çağırırken `gurk gurk` diye ses çıkarmak gurk olmak,kuluçkaya yatmaya hazırlanmak gurka yatmak,tavuk civciv çıkarmak için yumurta üzerine oturmak gurklamak,Kuluçka olmak gurlama,Gurlamak işi gurlamak,Guruldamak gurme,Tatbilir guruldama,Guruldamak işi guruldamak,Sindirim yollarından bir sıvı geçerken `gur gur` diye ses çıkarmak gurultu,Sindirim yollarından bir sıvı geçerken çıkan sese verilen ad gurup,"Ay, güneş, yıldız vb. gök cisimlerinin ufkun altına inmesi" gurup etmek,"güneş, batmak" gurup rengi,Turuncuya çalan kırmızı gururunu ayakaltına almak,"her türlü fedakârlığı göze alıp ödün vermek, ilkelerden vazgeçmek" gururunu okşamak,yüzüne karşı değerlerini belirterek bir kimseyi duygulandırmak gururuna ağır gelmek,"kişiliğine zor gelmek, büyüklüğünün zedelendiğini düşünmek" gurura kapılmak,"büyüklenmek, gururlanmak" gurur gelmek,kurumlanmak gurur duymak,gururlanmak gurur,"Kendini beğenme, büyüklenme, benlik, kibir" gururuna dokunmak,"kişiliği zedelenmek, onuru kırılmak" gururlanma,Gururlanmak işi gururlanmak,"Kendini beğenmek, büyüklenmek, kurumlanmak" gururlu,"Kendi kişiliğine önem veren, onurlu, mağrur" gururluca,Gururlu bir biçimde gusletmek,Gusül abdesti almak gusto,Beğeni gusül,Boy abdesti gusülhane,"Eski evlerde, içinde yıkanılabilir biçimde yapılmış küçük bölme" guşa,Guatr gut,Damla hastalığı guvernör,Devlet bankasını yöneten kimse gübre,"Verimini artırmak için toprağa dökülen her türlü hayvan dışkısı, kimyasal veya bitkisel madde, kemre" gübre böceği,"Kın kanatlılardan, gübre ile beslenen bir böcek cinsi (Onitis)" gübre gazı,"Hayvansal ve bitkisel atıkların oksijensiz ortamda ayrışması sonucu ortaya çıkan gaz karışımı, biyogaz" gübreleme,"Toprağa gübre dökme, gübre karıştırma" gübrelemek,"Verimini artırmak için toprağa gübre dökmek, kemrelemek" gübrelenme,Gübrelenmek işi gübrelenmek,Gübre dökülmüş olmak gübreli,Gübrelenmiş olan gübrelik,"Gübre konulan yer, kemrelik" gübresiz,Gübrelenmemiş olan gücendirme,Gücendirmek işi gücendirmek,"Gücenmesine yol açmak, gönlünü kırmak, incitmek" gücenik,"Gücenmiş, kırılmış, incinmiş, küskün (kimse)" güceniklik,Gücenik olma durumu gücenilme,Gücenilmek işi gücenilmek,"Gücenme işine konu olmak, herhangi bir kimseye gücenmek" güceniş,Gücenme işi gücenme,Gücenmek işi gücenmek,"Birinin beklenilmeyen bir davranışı veya sözü karşısında kırgınlık duymak, kırılmak" gücü,Bez tezgâhında ipliği ayarlayan tezgâh tarağı gücü gücüne,Zorlayarak gücü ipliği,"Dokumada kullanılan sağlam, kalın iplik" gücük,"Kısa, bodur, gelişmemiş, güdük" gücük ay,Şubat gücümseme,Gücümsemek işi gücümsemek,"Bir şeyin yapılmasını güç görmek, bir işi isteksiz yapmak" gücün,Dara dar güç mevkide kalmak,içinden çıkılması zor bir durumda bulunmak güce sarmak,"bir iş güç bir duruma gelmek, güçleşmek" gücüne gitmek,"gönlü kırılmak, onuruna dokunmak" gücüne koşmak,bir sorunun kolay çözümü varken onu güçleştirmek güç gelmek,bir şeyin yapılmasında zorluk ve sıkıntı ile karşılaşmak güç,"Ağır ve yorucu emekle yapılan, çetin, müşkül, kolay karşıtı" gücü yetmek,"eldeki imkânlarla ancak altından kalkabilmek, üstesinden gelebilmek" gücü gücü yetene,haklılığa değil kaba kuvvete veya güce dayanılarak güç,"Fizik, düşünce ve ahlak yönünden bir etki yapabilme veya bir etkiye direnebilme yeteneği, kuvvet, efor" gücü kesilmek,"kuvveti, takati azalmak" güç bela,"Zorlukla, güçlük çekerek" güç birliği,Mevcut maddi ve manevi imkânların bir araya toplanmasıyla ulaşılan dayanışma güç birliği yapmak,"mevcut maddi ve manevi imkânları bir araya toplamak, güçleri birleştirmek" güç kaynağı,Elektrik enerjisini depolayan ve akımın kesilmesi sırasında kullanılmasını sağlayan aygıt güçlendirilme,Güçlendirilmek işi güçlendirilmek,"Güçlü duruma getirilmek, güç kazanması sağlanılmak" güçlendirme,Güçlendirmek işi güçlendirmek,"Güçlü duruma getirmek, güç kazanmasını sağlamak" güçleniş,Güçlenme işi güçlenme,Güçlenmek işi güçlenmek,"Güçlü duruma gelmek, kuvvetlenmek" güçleşme,Güçleşmek işi güçleşmek,"Güç duruma gelmek, zorlaşmak" güçleştirme,Güçleştirmek işi güçleştirmek,Güç duruma getirmek güçlü,"Gücü olan, kudretli, kuvvetli, yavuz" güçlük çekmek,maddi açıdan sıkıntı içinde olmak güçlük çıkarmak,bir şeyin gerçekleşmesini engelleyici sebepler ileri sürmek güçlüğü (veya güçlükleri) yenmek,"bir güçlüğü, zorluğu ortadan kaldırmak" güçlük,Zorluk güçlükle,"Kolay olmayan bir biçimde, öle dirile, zar zor, zor bela" güçlülük,Güçlü olma durumu güçsünme,Güçsünmek durumu güçsünmek,Bir şeyin yapılması zor gelmek güçsüz,"Gücü olmayan, âciz" güçsüz düşmek,gücü yetmemek güçsüzce,Güçsüz bir biçimde güçsüzlük,"Güçsüz olma durumu, güçsüze yakışacak davranış, kuvvetsizlik, aciz, iktidarsızlık" güdek,"Amaçlanan sonuç, güdülen şey" güdeksiz,Bir amaca dayanmayan güdeleme,"Güdelemek işi, motivasyon" güdelemek,"Ardına düşmek, kovalamak, sürmek" güderi,Genellikle geyik veya keçi derisinden yapılmış yumuşak ve mat meşin güderici,Güderi yapan veya satan kimse güdericilik,Güdericinin yaptığı iş güderihane,Güderinin yapıldığı yer güderileme,Güderilemek işi güderilemek,Güderi işlemlerini yapmak güdü,"Bilinçli veya bilinçsiz olarak davranışı doğuran, sürekliliğini sağlayan ve ona yön veren herhangi bir güç, saik" güdücü,Gütme işini yapan kimse güdük kalmak,"büyüyememek, küçük, bodur kalmak" güdük,"Eksik yanı olan, tamamlanmamış, kısa" güdükleşme,Güdükleşmek işi güdükleşmek,Güdük duruma gelmek güdüklük,Güdük olma durumu güdülenmek,"Birey, işinin yönünü, gücünü ve öncelik sırasını belirleyen iç veya dış dürtücünün etkisi ile işe geçmek" güdülme,Güdülmek işi güdülmek,Gütme işi yapılmak güdüm,"Yönetme işi, idare" güdüm bilimi,"Canlılarda ve makinelerde kontrol, iletişim ve işleyişi inceleyen bilim, kibernetik, sibernetik" güdümcü,Güdümcülükten yana olan kimse güdümcülük,"Bir ülkenin ekonomi, tarım vb. işlerinde tutulan güdümlü yol" güdümleme,"Bir görüş, kanı veya inancı benimsetme çabası" güdümlemek,Belli bir amaca veya inanca yönlendirmek güdümlü,"Güdülebilen, yönlendirilebilen, yönetilebilir" güdümlülük,Güdümlü olma durumu güdümlü sanat,Belli bir siyasi ve toplumsal ideoloji doğrultusunda oluşturulan sanat güfte,"Müzik eserlerinin yazılı metni, söz" güfteci,Söz yazarı güğüm,"Yandan kulplu, boynu uzun, genellikle bakırdan su kabı" güherçile,"Tarımda gübre, hekimlikte ilaç olarak kullanılan, barut vb. patlayıcı maddeler yapımına yarayan, beyaz renkte ve ince billurlar durumunda birleşik bir madde, potasyum nitrat (KNO3)" gül,Gülgillerin örnek bitkisi (Rosa) gül gibi,"çok iyi, çok güzel" gül gibi bakmak,geçimini para sıkıntısı olmadan sağlamak gül gibi geçinmek (veya yaşamak),"çok iyi anlaşmak, geçinmek" gül üstüne gül koklamamak,bir sevgili üstüne bir ikincisini sevmemek gülleri yarılmak,çok keyiflenmek gülü seven dikenine katlanır,`insan sevdiği kimse veya sevdiği iş yüzünden gelecek sıkıntılara katlanır` anlamında kullanılan bir söz "gülü tarife ne hacet, ne çiçektir biliriz",birinin uygunsuz özellikleri sayılırken bunların öteden beri bilindiğini anlatmak için söylenen bir söz gülabdan,"Gül suyu serpmek için kullanılan, ağzı emzikli, armut biçiminde küçük kap" gülbahar,Kırmızı boya elde etmede kullanılan iyi cins bir toprak gülbank,Hep bir ağızdan ve makamla yapılan dua veya ant gülbeşeker,Gül çiçeği ve şeker ile yapılan macun kıvamında bir reçel türü gül böceği,Altın böcek gülcü,Gül üreten veya alıp satan kimse gülcülük,Gülcünün yaptığı iş güldeste,Seçki güldür güldür,"Çok gürültü ederek, yüksek ses çıkararak" güldürme,Güldürmek işi güldürmek,Gülmesine sebep olmak güldürü,Güldürme özelliği olan şey güldürücü,"Gülmeyi sağlayan, gülmeye yol açan, komik" gülecen,Sevimli ve cana yakın tavırları olan (kimse) güleç,"Her zaman gülümseyen, mütebessim" güleçlik,Güleç olma durumu güle güle,Gülerek güleğen,"Güler yüzlü, çok gülen (kimse)" güler yüz,"İçten ve yapmacıksız, yumuşak, okşayıcı davranış" güler yüzlü,"Yakınlık gösteren, içten davranan" güler yüzlülük,Güler yüzlü olma durumu gülgiller,"Çilek, armut, elma, badem vb. türleri içine alan, ayrı taç yapraklı iki çeneklilerden, örneği gül olan bir bitki familyası" gülhatmi,"Ebegümecigillerden, yaprakları geniş ve yuvarlak, çiçekleri büyük ve türlü renklerde olan, çok yıllık otsu bir bitki (Althaea rosea)" gülistan,Gül bahçesi gülkurusu,Pembe renkli gülün kurutulduğunda dönüştüğü hafif morumsu renk güllabi,"Akıl hastanelerindeki hademe, güllabici, deli güllabicisi" güllabici,Güllabi (I) güllaç,"Nişastadan yapılan, çok ince kuru yufka" gülle,"Eskiden som taş veya demirden, yuvarlak bir biçimde yapılırken, günümüzde çelikten silindir biçiminde, bir ucu sivri olarak yapılan top mermisi" gülle gibi,çok ağır gülle atma,Tek elle taşınan gülleyi ileriye doğru fırlatma gülleci,Top güllesi yapan kimse güllü,Gülü olan güllük,Gül bahçesi veya gülü çok olan yer güllük gülistanlık,Bolluk ve rahatlık gülme,Gülmek işi gülmece,"Eğlendirme, güldürme ve bir kimsenin davranışına incitmeden takılma amacını güden ince alay, mizah, humor" gülmeceli,"İçinde gülmece nitelikleri bulunan (yazı, karikatür vb.), mizahi" gülmekten kırılmak (veya katılmak veya yarılmak),aşırı derecede gülmek gülüp oynamak (veya söylemek),"neşeli, sevinçli, keyifli, güzel vakit geçirmek" gülüp geçmek,"umursamamak, aldırış etmemek, üzerinde durmamak" "gülme komşuna, gelir başına",`birinin başına gelen kötü bir durum senin de başına gelebilir` anlamında kullanılan bir söz gülerim! (veya güleyim bari!),yersiz görülen bir düşünceye karşı hafifseme olarak söylenen bir söz "güler misin, ağlar mısın!",hem gülünecek hem üzülecek nitelikteki şaşırtıcı olaylar karşısında söylenen bir söz gülmek,"İnsan, hoşuna veya tuhafına giden olaylar, durumlar karşısında, genellikle sesli bir biçimde duygusunu açığa vurmak" gülerken ısırmak,iyilik yapar görünüp kötülük yapmak gül rengi,Gül çiçeğinin rengi gül suyu,Gül yağı yapılırken yan ürün olarak elde edilen kokulu ve renksiz sıvı gülücük,"Gülümseme, tebessüm" gülük,Hindi gülümseme,"Gülümsemek işi, tebessüm" gülümsemek,"Güler gibi olmak, hafifçe gülmek" gülümser,"Hafifçe gülümseyen, sevimli" gülümseyiş,Gülümseme işi gülünç,"Güldürücü, tuhaf, komik" gülünçleşme,"Gülünçleşmek işi, komikleşme" gülünçleşmek,"Gülünç duruma gelmek, komikleşmek" gülünçleştirme,Gülünçleştirmek işi gülünçleştirmek,Gülünç duruma getirmek gülünçlü,"Güldürücü, eğlendirici özellikleri bulunan (oyun, hikâye, söz)" gülünçlük,"Gülünç olma durumu, komiklik" gülünme,Gülünmek işi gülünmek,Gülme işi yapılmak gülüş,Gülme işi gülüşme,Gülüşmek işi gülüşmek,Karşılıklı veya birlikte gülmek gülüşülme,Gülüşülmek işi gülüşülmek,Karşılıklı veya birlikte gülünmek gülüt,"Skeç, revü, eğlence gösterisi vb.ne eklenen beklenmedik gülünç sözler veya durumlar" gülütçü,"Bir skeçte, revüde veya eğlence gösterisinde eklenen sözleri ve durumları hazırlayan kimse" gül yağcı,Gül yağı çıkaran veya satan kimse gül yağcılık,Gül yağcının yaptığı iş gül yağı,Güllerin imbikten çekilmesiyle elde edilen gül suyunun üstünde toplanan kokulu yağ güm,Derinden ve patlayıcı yankılı gürültü güm güm atmak,kalp heyecanla çarpmak güm güm etmek,"derinden yankılı ses olmak, ses çıkmak" güme gitmek,anlaşılmamak güme götürmek,anlaşılmasını engellemek gümbedek,Gümbürdeyerek gümbürdeme,Gümbürdemek işi gümbürdemek,`Gümbür` diye ses çıkarmak gümbürdetme,Gümbürdetmek işi gümbürdetmek,Gümbürdemesine yol açmak gümbürdeyiş,Gümbürdeme işi gümbür gümbür,Büyük bir gürültü ile gümbürtü,"Birdenbire yankılı ve derinden gelen patlama, yıkılma, çarpma sesinin adı" gümbürtülü,`Gümbürtü` sesi çıkaran güme,Avcı kulübesi gümeç,Bal peteğini oluşturan altı köşeli gözeneklerden her biri gümeç balı,Gümeciyle birlikte bulunan süzülmemiş bal gümleme,Gümlemek işi gümleyip gitmek,beklenmedik bir zamanda ansızın ölmek gümlemek,`Güm` diye ses çıkarmak gümletme,Gümletmek işi gümletmek,Güm diye ses çıkmasına neden olmak gümrah,Aşırı derecede büyümüş gümrahlık,"Gümrah olma durumu, bolluk, sıklık, gürlük" gümrük koymak,"engel olmak, kısıtlamak" gümrükten mal kaçırır gibi,yangından mal kaçırır gibi gümrük,Bir ülkeye giren veya bir ülkeden çıkan mal ve eşya üzerinden alınan vergi gümrükçü,Gümrük görevlisi gümrükçülük,Gümrükçünün yaptığı iş gümrükleme,Gümrüklemek işi gümrüklemek,Bir malın gümrükte giriş işlemini yapmak gümrüklendirme,Gümrüklendirmek işi gümrüklendirmek,Bir malın gümrük işlemlerini yaptırmak gümrüklenme,Gümrüklenmek işi gümrüklenmek,Gümrükleme işlemi yapılmak gümrüklü,Gümrük vergisi ödenmesi gerekli olan gümrüksüz,Gümrük vergisi ödenmesi gerekmeyen gümül,Susam ve ekin demeti veya yığını gümüş,"Atom numarası 47, atom ağırlığı 107,88, yoğunluğu 10,5 olan, 960 °C'ye doğru sıvı durumuna geçen, parlak beyaz renkte, kolay işlenir ve tel durumuna gelebilen element (simgesi Ag)" "gümüş sağ olsun, altın gidekosun","`Elde bulunan değersiz bir şey, elde edilmesi güç olan daha değerli bir şeyden üstün tutulmalıdır` anlamında kullanılan bir söz" gümüş balığı,"Gümüş balığıgillerden, gümüş renginde bir deniz balığı, aterina (Atherina presbyter)" gümüş balığıgiller,"Kemikli balıklar takımının, örnek hayvanı gümüş balığı olan bir familyası" gümüşçü,Gümüşü işleyen sanatçı veya gümüşten yapılmış eşya satıcısı gümüşçün,"Püskül kuyruklulardan, eski kitap sayfalarında, döşeme aralıklarında, şekerli maddeler ve tahta kırıntıları yiyerek yaşayan, vücutları küçük pullarla örtülü, kanatsız böcek (Lepisma saccharina)" gümüş göz,"Para canlısı, açgözlü, cimri" gümüş grisi,Gümüş rengine çalan gri gümüşi,Gümüş rengi gümüşleme,Gümüşlemek işi gümüşlemek,Gümüşle kaplamak veya süslemek gümüşlenme,Gümüşlenmek işi gümüşlenmek,Gümüşle kaplanmak gümüşletme,Gümüşletmek işi gümüşletmek,Gümüşle kaplatmak veya süsletmek gümüşlü,"Gümüşü olan, gümüşle kaplanmış veya süslenmiş olan" gümüş rengi,"Gümüş parlaklığında, gümüşü andıran renk, gümüşi" gümüşservi,Ayın suya yansımasıyla oluşan parıltılı görünüm gümüşsü,"Gümüşü andıran, gümüşe benzeyen, gümüş gibi, gümüşümsü" gümüşsüz,Gümüşü olmayan gümüş yağmurcun,Kuzey yarım kürenin en uç noktalarında yaşayan yağmur kuşu (Squatarola squatarola) gün yüzü görmemiş (söz veya küfür),hiç kullanılmamış gün yüzü görmemek,"güneş ışığından uzakta kalmak, ışık görmemek" gün yemek,hapis cezası almak günü dolmak,önceden belirlenmiş bir süreyi tamamlamak gün saymak,herhangi bir iş veya olayın belirlenmiş süresinin sonunu heyecanla beklemek "gün olur yılı besler, yıl olur günü beslemez","`ticarette kazanç, günü gününe uymaz` anlamında kullanılan bir söz" güne göre kürk giyinmek gerek,`kılık kıyafetimizi zamanın koşullarına uydurmalıyız` anlamında kullanılan bir söz gün varken davarını eve götür,`işlerini en uygun zamanda yap` anlamında kullanılan bir söz günlerden bir gün,"herhangi bir gün, önceden belli olmayan bir gün, vaktiyle" gününü doldurmak,bir işin sona ermesi için gereken süreyi tamamlamak günü gününe uymaz,"her zaman aynı durumda bulunmaz, kararsız" günü (veya gününü) kurtarmak,günün ağır koşullarını ve engellerini bir biçimde atlatmak günü yetmek,ölüm zamanı gelmek gün ola harman ola,`bir gün onun da zamanı gelir` anlamında kullanılan bir söz gününü görmek,"kötü bir sonla karşılaşmak, cezaya çarptırılmak" gününü göstermek,tehdit yollu cezalandırmak gününü gün etmek,hiçbir şeyi dert edinmeyip gününü hoş geçirmek gününü (veya günlerini) saymak (veya beklemek),kurtulamayacak hasta son günlerini yaşamak günleri gece olmak,çok kederlenecek bir durum içinde bulunmak gün meselesi,"olması her an mümkün, sürekli gerçekleşebilecek durumda" günleri sayılı olmak,ölümü yakın olmak gün kavuşmak,"güneş batmak, akşam olmak" gün,Güneş gün ağarmak,tan yeri aydınlanmak gün almak,"bir iş görmek için ilgili kişiden bir gün ayırmasını istemek, randevu almak" gün atmak,davayı ileri bir tarihe bırakmak gün batmak,güneş batmak gün bugün,"`içinde bulunduğun günü iyi değerlendir, bugün ne yapabilirsen kazancın odur` anlamında kullanılan bir söz" gün doğmadan kimliği söylenmez,"`bir iş iyice belli olmadan sonucu hakkında yargı yürütülemez, yarın ne gibi durumlar veya olaylar çıkacağını kimse bilmez` anlamında kullanılan bir söz" gün doğmak,sabah olmak gün doğmadan neler doğar,`beklenmedik bir sırada umut verici durumlarla da karşılaşma imkânı vardır` anlamında kullanılan bir söz gün eylemek,gün geçirmek "gün geçer, kin geçmez",`aradan uzun zaman geçse de bir kimsenin başkasına karşı beslediği kin sönmez` anlamında kullanılan bir söz gün geçirmek (veya öldürmek),boş şeylerle vakit geçirmek gün geçmek,güneş çarpmak gün gibi açık,"çok açık, çok belli" gün görmemek,sıkıntı içinde yaşamak gün güne uymaz,"`bir günün işleri, durumları, şartları başka bir gününkine uymaz` anlamında kullanılan bir söz" gün doğmak,isteklerini gerçekleştirmek için iyi bir duruma erişmek veya eline olağanüstü bir fırsat geçmek gün koymak,yapılacak bir iş için gün belirlemek gün tün eşitliği,"Gece ile gündüzün eşit olması, ılım, ekinoks" günahını vermez,çok cimri günahını çekmek,birinin yaptığı veya birine karşı yapılan kötülüğün cezasını görmek günaha sokmak,günah işlemesine yol açmak günahına girmek (veya günahını almak),"birisi için haksız olarak kötü düşünmek, kuşkulanmak" günahı (veya günahı vebali) boynuna,"`ben karışmam, sorumluluk sana veya ona düşer` anlamında kullanılan bir söz" günahı kadar sevmemek,"sevmemek, nefret etmek" günah olmak,yazık olmak günah işlemek,günah sayılan davranışta bulunmak günah çıkarmak,"Hristiyanlar, Tanrı'nın bağışlaması için papaza gidip işlediği günahları anlatmak" günah benden gitti (veya gitsin),"`ben görevimi yaptım, bundan sonrası için sorumluluk kabul etmem` anlamında kullanılan söz" günah,"Dinî bakımdan suç sayılan iş veya davranış, vebal" günaha girmek,dinî bakımdan suç sayılan bir iş yapmak günahkâr,Günahlı günahkârlık,Günahkâr olma durumu günah keçisi,"Gerçek sorumluları korumak amacıyla suç, kabahat vb. olumsuzlukların sebebi olarak gösterilen kişi, kurum, nesne vb" günah keçisi olmak,"gerçek sorumluları korumak amacıyla suç, kabahat vb. olumsuzlukların sebebi olarak gösterilen kişi durumuna gelmek" günahlı,"Günah işlemiş olan, günahı olan, günahkar" günahsız,"Günahı veya suçu olmayan, bigünah, masum" günahsızlık,"Günahsız olma durumu, arılık (I)" günâşık,Ayçiçeği günaşırı,"Bir gün ara ile, iki günde bir" günaydın,`İyi sabahlar` anlamında sabahları söylenen bir selamlama sözü gün balı,Güneşte bal koyuluğuna getirilmiş üzüm şırası gün balığı,"Lapinagillerden, kırmızı renkli, siyah benekli bir balık (Julis turcica)" gün batımı,"Güneşin ufukta kaybolması, gurup" gün batısı,Batı 270°'lik yön günbegün,Günden güne günberi,"Dünya'nın, Güneş'e en yakın bulunduğu nokta" günce,Günlük (I) güncek,Şemsiye güncel,"Günün konusu olan, şimdiki, bugünkü (haber, olay vb.), aktüel" güncelik,"Günce yazılan defter, muhtıra" güncelleme,Güncellemek durumu güncellemek,Güncel duruma getirmek güncelleşme,"Güncelleşmek işi, aktüelleşme" güncelleşmek,"Güncel duruma gelmek, aktüelleşmek" güncelleştirme,"Güncelleştirme işi, aktüelleştirme" güncelleştirmek,"Güncel duruma getirmek, aktüelleştirmek" güncellik,"Güncel olma durumu, aktüalite" güncelliğini korumak,"önemini sürdürmek, yitirmemek" güncelliğini yitirmek,süre aşımına uğrayarak önem ve değerini yitirmek gün çiçeği,Ayçiçeği gündeliğe gitmek,günlük işler yaparak gelir sağlamak gündelik,"Gün hesabıyla veya her gün ödenen para, yevmiye" gündelikçi,"Gündelikle çalışan kimse, yevmiyeci" gündelikçilik,"Gündelikçinin yaptığı iş, yevmiyecilik" gündelikli,"Gündelikle çalışan (kimse), yevmiyeli" gündem,"Toplantılarda görüşülecek konuların bütünü, ruzname" gündeme almak,bir kurul toplantısında görüşülecek konuları bir listeyle belirlemek gündeme getirmek,"bir toplantıda bir konuyu tartışmak, görüşmek için önermek" gündemi değiştirmek,doğal akışı içinde ilerleyen işlerin bir sebepten dolayı yönünü değiştirmek gündem dışı,Toplantı programının dışında (kalan) günden güne,"Gün geçtikçe, gittikçe, gün günden" gündeş,Aynı günde olan gün dikilmesi,"Tam öğle vakti, zeval" gün doğusu,Doğu 90°'lik yön gündöndü,Ayçiçeği gün dönümü,Gecelerin ve gündüzlerin uzamadan kısalmaya veya kısalmadan uzamaya döndükleri gün gün durumu,Güneş'in dik açıklığının en büyük veya en küçük olduğu gün gündüz,Günün sabahtan akşama kadar süren aydınlık bölümü "gündüz külahlı, gece silahlı",gerçekte iyi olmadığı hâlde iyi gibi görünen kimseler için kullanılan bir söz gündüzcü,Gündüz çalışan görevli gündüz feneri,"Zenci, arap" gündüz gözüyle,"Gündüzün, gündüz vakti, gün ışığında, her şeyin açık seçik görüldüğü saatlerde" gündüzleri,Gündüz vakti gündüzlü,"Okula gündüz giden, yatılı olmayan (öğrenci), yatısız, nehari" gündüzlük,Gündüze özgü gündüzsefası,Kahkaha çiçeği gündüzün,Gündüz vaktinde gündüzün mum yakan geceleyin bulamaz,`her şey gerektiği yerde ve zamanda harcanmalıdır` anlamında kullanılan bir söz gündüz yırtıcıları,"Kuşlar sınıfından kartallar takımının, çengel gagalı, sivri ve kıvrık tırnaklı, iyi uçan kuşları içine alan bir alt takımı" günebakan,Ayçiçeği güneç,Çok güneş alan yer güne doğrulum,Yönelim güneğik,Hindiba güneş,Güneş ışınlarının ve ısısının etkilediği ortam güneşin alnında (veya altında),güneşin yakıcı ışınları altında güneşi üzerine doğdurmamak,güneş doğmadan önce yataktan kalkmak güneş girmeyen eve doktor girer,`güneşsiz evde hastalık eksik olmaz` anlamında kullanılan bir söz güneşe karşı işemek,saygı gösterilmesi gereken şeylere saygısızlık göstermek güneş doğmak,sabahleyin güneş ufuktan yükselmek güneş görmek,güneş ışığından yararlanır durumda olmak güneş çavmak,"güneş yayılmak, güneş doğmak" güneş balçıkla sıvanmaz,`herkesin bildiği gerçek inkâr edilemez` anlamında kullanılan bir söz güneş almak (veya görmek),güneş ışınlarıyla aydınlanacak durumda olmak güneş açmak,güneş bulutlardan sıyrılıp görünmek güneş çarpmak,sıcak havada güneş altında çok kalmaktan hasta olmak güneş banyosu,"Vücudun her yanını veya bir bölümünü güneş ışınlarına tutma, güneşlenme" Güneş Dil Teorisi,"Dilin türeyişi, felsefesi, psikolojisi ve sosyolojisi alanında Atatürk döneminde ortaya atılan bir kuram" güneş gözlüğü,Gözü güneşin zararlı ışınlarından korumaya yarayan alet güneş günü,"Güneş'in, Dünya'nın bir noktasındaki meridyen düzleminden arka arkaya iki kez geçmesi arasındaki süre" güneş hayvancıkları,"Kök bacaklılardan, ışın biçimindeki yalancı bacaklarıyla hareket eden bir hücreli hayvanlar takımı, günsüler" güneş kremi,"Güneşlenme sırasında cildin kurumasını, aşırı yanmasını ve çatlamasını önleyen bir tür özel krem" Güneş lekeleri,Güneş yüzeyinde görülen siyah benekler güneşleme,Güneşlemek veya güneşlenmek işi güneşlemek,Güneşlenmek güneşlenme,Güneşlenmek işi güneşlenmek,"Güneş ışınlarından vücudun yararlanmasını sağlamak, güneşlemek" güneşletme,Güneşletmek işi güneşletmek,Bir şeyi güneş ışığının etkisinde bırakmak güneşli,Güneş ışınlarıyla aydınlanmış güneşlik,Güneş ışınlarına engel olan perde veya buna benzer gereç güneş saati,"Bir düzlem ortasına dikilmiş bir çubuğun, bu düzlem üzerine ayrı ayrı zamanlarda düşen gölgesine bakılarak saati gösterecek bölümler çizilmiş araç" güneşsel,"Güneş'e ilişkin, Güneş'le ilgili" Güneş sistemi,"Güneş, gezegenler ve kuyruklu yıldızların oluşturdukları dizge" güneşsiz,"Güneş ışınlarıyla aydınlanmayan, güneş ışınlarını almayan" güneşsizlik,Güneşsiz olma durumu güneş sütü,"Güneşlenme sırasında cildin kurumasını önleyen, koruyucu, beyaz renkli bir tür makyaj malzemesi" Güneş tacı,"Güneş atmosferinin yoğunluğu çok düşük ve çok sıcak en dış katmanı, korona" güneş takvimi,Güneş'in görünürdeki günlük ve yıllık hareketine göre düzenlenen takvim Güneş tekeri,Güneş'in gökyüzündeki iz düşümü olan parlak daire güneştopu,Acem lalesi Güneş tutulması,"Ay'ın, Dünya ile Güneş arasına girmesinden dolayı yeryüzünün bazı bölgelerine ayın gölgesinin düşmesi, gün tutulması" güneş yağı,Güneşlenme sırasında cildin daha çabuk koyulaşması için kullanılan bir tür yağlı sıvı güneş yanığı,Güneşte uzun süre ve korumasız olarak kalma sonucunda deride oluşan rahatsızlık güneş yılı,Güneş'in görünürdeki yıllık hareketine göre tanımlanan yıl güney,"Solunu doğuya, sağını batıya veren kimsenin tam karşısına düşen yön, dört ana yönden biri, cenup, kuzey karşıtı" Güneybalığı,Güney yarım kürede gözlenebilen bir takımyıldızın adı güneybatı,Güneyle batı arasındaki yön güneydoğu,Güneyle doğu arasındaki yön Güneyli,"Güney bölgelerinden olan (kimse veya topluluk), Cenuplu" güney noktası,Güney doğrultusunun ufuk üzerinde göğü deldiği nokta güngörmüş,İyi yaşamış güngörmüşlük,Güngörmüş olma durumu günindi,Gurup zamanı günleme,Günlemek işi günlemek,"Günü belirlemek, tarihlendirmek" günlerce,Pek çok gün boyunca günlü,Tarihli günlük,"O günkü, o günle ilgili" günlük tutmak,"her gün yaşananları, olayları ve anıları bir deftere yazmak" günlük,Tütsü için kullanılan bir tür ağaç sakızı günlük ağacı,"Ülkemizde Muğla ilinde yetişen, 20 metre yüksekliğe erişebilen, çınar görünüşünde bir ağaç, sığla (Liquidambar orientalis)" günlükçü,"Günlük yazarı, günlük tutmuş ve yayımlamış olan kimse" günlük defter,"Bir işletmenin yaptığı işleri günü gününe geçirdiği defter, yevmiye defteri" günlük güneşlik görünmek,"sıkıntısız, sorunsuz, huzur ortamında bulunmak" günlük güneşlik,"Açık ve bol ışıklı, sıcak, yağışsız (yer veya hava)" gün merkezli,"Güneş'in merkezine göre tanımlanan, Güneş'in merkezinden bakıldığı varsayılarak ölçülen (bir yıldızın koordinatları)" gün ortası,Öğle vakti günöte,"Yer yörüngesinin Güneş'e en uzak bulunduğu nokta, evç" günsüler,Güneş hayvancıkları gün tutulması,Güneş tutulması günü,Haset günübirliğine,Günübirlik günübirlik,"Gece kalmadan aynı gün dönmek üzere, günübirliğine" günücü,Kıskanç günücülük,Kıskançlık günü gününe,"Tam vaktinde, her gün, gününde, tam gününde" günüleme,Günülemek işi günülemek,"Kıskanmak, çekememek, haset etmek" günün adamı,O günlerde çok sözü edilen kişi gün yağmuru,Güneş çıkmışken yağan iri damlalı yağmur gün yayı,Güneş'in gök küresinde bir gün boyunca çizdiği çemberin ufuk üstünde kalan parçası gün yeli,Doğu rüzgârı güpegündüz,"Ortalık iyice aydınlıkken, iyice gündüzken, dalgündüz" güpgüzel,Çok güzel gür,Bol ve güçlü olarak çıkan veya fışkıran gürbüz,"Sağlam, güçlü ve iyi gelişmiş" gürbüzleşme,Gürbüzleşmek işi gürbüzleşmek,"Gelişmek, gürbüz duruma gelmek" gürbüzlük,Gürbüz olma durumu Gürcü,Gürcistan halkından veya bu halkın soyundan olan kimse Gürcüce,Gürcülerin kullandığı dil güre,Çiftleşmek isteyen kısrak veya dişi eşek gürecilik,Devimselcilik güreş etmek (veya tutmak),güreşmek güreş,"Belli kurallar içinde, güç kullanarak iki kişinin türlü oyunlarla birbirinin sırtını yere getirmeye çalışması" güreşçi,"Güreş yapan, güreşen kimse, pehlivan" güreşçi köprüsü,Köprü güreşçilik,"Güreşçinin yaptığı iş, pehlivanlık" güreşilme,Güreşilmek işi güreşilmek,Güreş yapılmak güreş mayosu,"Güreşirken, güreşçilerin giydiği özel mayo" güreşme,Güreşmek işi güreşmek,İki kişi türlü oyunlarla birbirinin sırtını yere getirmeye çalışmak güreş minderi,"Kapalı spor salonlarında güreşçilerin üzerinde güreştikleri, üstü yekpare kaplı olan kauçuk minder" güreştirme,Güreştirmek işi güreştirmek,Güreş yaptırmak gürgen,"Gürgengillerden, Karadeniz kıyılarındaki ormanlarda çok yetişen, kerestesi değerli bir ağaç, karagürgen (Carpinus betulus)" gürgengiller,"İki çeneklilerden, gürgen, huş, fındık, kızılağaç vb. kerestelik ağaçları içine alan, çiçek durumları tırtılsı bir familya" gürlek,Çağlayan gürleme,Gürlemek işi gürlemek,Kalın ve gür ses çıkarmak gürleyip gitmek,beklenmedik bir zamanda ansızın ölmek gürleşme,Gürleşmek işi gürleşmek,Gür bir duruma gelmek gürleyiş,Gürleme işi gürlük,Gür olma durumu güruh,"Değersiz, aşağı görülen, küçümsenen topluluk, derinti, sürü" gürüldeme,Gürüldemek işi gürüldemek,Çok hızlı ve gürültülü ses çıkarmak gürül gürül,Akan şeyler bol ve gür ses çıkararak gürültüye vermek,telaş ve karışıklığa yol açmak gürültüye pabuç bırakmamak,patırtıya pabuç bırakmamak gürültüye gitmek,telaş ve karışıklığa rastlayarak değeri anlaşılmayıp unutulmak gürültüye getirmek (veya boğmak),"bir işi, bir düşünceyi telaş ve karışıklık yüzünden ilgi çekmez duruma getirmek" gürültüye gelmek,"bir iş, bir düşünce vb. telaş ve karışıklığa rastlayarak ilgi çekmemek, üzerinde durulmamak" gürültü bastırmak,gürültüden daha güçlü ses çıkarıp onu etkisizleştirmek gürültü çıkarmak (veya etmek veya koparmak veya yapmak),düzensiz ve rahatsız edici sesler çıkarmak gürültü çıkmak,"kavga, tartışma, karışıklık olmak" gürültü istemeyen kazancı dükkânına girmez,"`kafasını dinlemek isteyen kimse, gürültülü patırtılı işlerde görev almaz` anlamında kullanılan bir söz" gürültü,"Aralarında uyum bulunmayan düzensiz seslerin bütünü, patırtı, şamata" gürültücü,"Gürültü yapan veya gürültü çıkaran (kimse), velveleci, kavaracı" gürültülü,Gürültüsü olan gürültülü patırtılı,Çok gürültülü ve karışık gürültü patırtı,"Kavga, gürültü" gürültüsüz,Gürültüsü olmayan gürültüsüzce,Gürültüsüz bir biçimde gürz,Silah olarak kullanılan ağır topuz gütaperka,"Sumatra'da ve çevresindeki adalarda yetişen büyük bir cins ağaçtan elde edilen, kablo yapımında kullanılan, kauçuğa benzer, zamklı bir madde" gütme,Gütmek işi gütmek,Hayvan veya hayvan sürüsünü önüne katıp otlatarak sürmek güttüğüm domuzu bana öğretme,`yıllardır tanıdığım bir kimsenin huylarını da bilirim` anlamında kullanılan bir söz güve,"Kurtçuğu yapağı, yünlü kumaş ve dokuma yiyen pul kanatlılardan bir böcek (Tine pellionella)" güveç,İçinde yemek pişirilen toprak kap güvela,"Açık yeşil, maviye çalan göz rengi" güvelenme,Güvelenmek işi güvelenmek,Her yer güveyle dolmak güveni sarsılmak,güveni kalmamak güven,"Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu, itimat" güven duymak (veya beslemek),"güvenmek, inanmak" güven kazanmak,kendisine inandırmak güven vermek,"güven duygusu uyandırmak, itimat telkin etmek" güveni olmak,"güvenmek, inanmak" güvence,"Bir antlaşmada taraflardan birinin sorumluluğu üzerine alması, inanca, teminat, garanti" güvence altına almak,koruma sorumluluğunu üstlenmek güvence vermek,"bir anlaşmada taraflardan biriyle ilgili olarak sorumluluğu yüklenmek, inanca vermek, teminat vermek, garanti vermek" güvenceye bağlamak,güvence altına almak güvence akçesi,"Herhangi bir sorumluluk yerine getirilmediğinde karşı tarafça el konulacak olan para, depozit, depozito" güvenceli,"Güvencesi olan, güvence sağlayan, garantili" güvencesiz,"Güvencesi olmayan, güvence sağlamayan, garantisiz" güvenç,"Güvenme duygusu, itimat" güven ışığı,"Karanlık odada, çalışabilecek kadar ışık sağlayan, duyar katı etkilemeyen özel yapıda bir lambadan elde edilen ışık" güvenilir,"Güven duygusu veren, güvenilen, itimatlı" güvenilirlik,Güvenilir olma durumu güvenilme,"Güven duyulma, güvenle bakılma" güvenilmek,Kendisine güven duyulmak güvenirlik,Güvenilirlik güveniş,Güvenme işi güvenli,"Güven verici, emniyetli, emin" güvenlik,"Toplum yaşamında yasal düzenin aksamadan yürütülmesi, kişilerin korkusuzca yaşayabilmesi durumu, emniyet" güvenlik borusu,Buharlı tesisatta basıncın belirli bir değerin üstüne çıkmasını önleyen U biçimli boru güvenlik görevlisi,Güvenliği sağlamakla görevli kimse güvenlik vanası,"Buharlı tesisatta basınç belirli bir değerin üstüne çıktığında açılarak tesisatın güvenliğini sağlayan vana, emniyet supabı" güvenme,Güvenmek işi güvenmek,"Güven duymak, güveni olmak, itimat etmek" güvendiği dağlara kar yağmak (veya güvendiği dal elinde kalmak),"yardım ve yarar beklediği kimse, yer veya şeyden iyilik gelmemek" "güvenme dostuna, saman doldurur postuna",`dost sandığın birtakım kimseler sana kolaylıkla kötülük edebilirler` anlamında kullanılan bir söz "güvenme varlığa, düşersin darlığa",`varlıklarına güvenerek ölçüsüz harcamalarda bulunanlar daha sonraları sıkıntıya düşebilirler` anlamında kullanılan bir söz güven mektubu,"Gittiği yerin devlet başkanına sunması için kendi devlet başkanı tarafından bir elçiye verilen belge, itimat mektubu, itimatname" güven oylaması,Göreve yeni başlamış veya görevini sürdüren hükûmetin tutumunu değerlendirmek için mecliste yapılan oylama güvenoyu almak,hükûmetin tutumu milletvekilleri tarafından onaylanmak güvenoyu vermek,hükûmetin tutumu ile ilgili olarak milletvekilleri tarafından olumlu oy kullanılmak güvenoyu,Göreve yeni başlamış veya görevini sürdüren hükûmetin tutumunu değerlendirmek için milletvekillerinin verdiği oy güvensiz,"Başkalarına güvenmeyen, itimatsız" güvensizce,"Güvensiz bir biçimde, güvensiz olarak" güvensizlik,"Güvensiz olma durumu, itimatsızlık" güvensizlik duymak,güvenmemek güvensizlik önergesi,Hükûmetin uygulamalarına karşı gösterilen itimatsızlığı belirten belge güven yazısı,"Belirli bir nicelikteki para için, bir bankanın yükümlülüğü altında, üçüncü bir kişi yararına bir başka bankada veya aracısında açtırılan hesap, akreditif" güvercin,"Güvercingillerden, hızlı ve uzun zaman uçabilen, kısa vücutlu, sık tüylü, evcilleşmiş birçok türü bulunan, yemle beslenen bir tür kuş (Columba)" güvercinboynu,"Yeşil, mavi ve pembe arasında dalgalanır gibi görünen renk" güvercingiller,"Güvercin, kumru vb. kuşları içine alan geniş bir familya" güvercingöğsü,Yeşil ile mavi arasında böcekkabuğuna benzer dalgalı ve değişken renk güvercinler,"Güvercin, kumru vb. kuşları içine alan takım" güvercinlik,Evcil güvercin yetiştirmek için hazırlanmış yer güverte,Gemide ambar ve kamaraların üstü güveyi,Damat güveyi olmadık ama kapı dışında bekledik,`konuyu iyi bilmesek de çok da yabancısı değiliz` anlamında kullanılan bir söz güveyi girmek,"erkek, evlenmek" güveyfeneri,"Patlıcangillerden, kırmızı ve ekşimsi meyvesi idrar söktürücü olarak kullanılan, çok yıllık ve otsu bir bitki, gelin otu (Physalis alkekengi)" güveyi yemeği,Erkekevi tarafından düğün akşamı akraba ve yakınlara verilen yemek güveyilik,Damatlık güvez,Mora çalan kırmızı renk güya,"Sözde, sanki" güz,Sonbahar güz çiğdemi,Acı çiğdem güz dönemi,Güz ayları "güzel bürünür, çirkin görünür","`güzeller nazlı olur, çirkinler ise kendilerini beğendirmeye çalışırlar` anlamında kullanılan bir söz" güzellerin talihi çirkin olur,`güzeller kendilerine yaraşan bir yaşayışı her zaman bulamadıkları için mutsuz olurlar` anlamında kullanılan bir söz güzelim,çok sevilen kimseye sevecenlikle yaklaşıldığında kullanılan bir söz güzeli herkes sever,`bütün insanlar güzellere ve güzel olan şeylere karşı sevgi beslerler` anlamında kullanılan bir söz güzel,"Göze ve kulağa hoş gelen, hayranlık uyandıran, çirkin karşıtı" "güzele kırk günde doyulur, iyi huyluya kırk yılda doyulmaz",`değerli olan yüz güzelliği değil huy güzelliğidir` anlamında kullanılan bir söz güzel hatırı için,"yüzünden, sebebiyle" güzele ne yakışmaz (veya yaraşmaz),`güzel ne giyse yakışır` anlamında kullanılan bir söz güzele bakmak sevaptır,`güzele bakarken Tanrı'nın neler yarattığını düşünür ve büyüklüğünü anlarız` anlamında kullanılan bir söz güzel olmak,güzelleşmek güzelavrat otu,"Patlıcangillerden, atropin denilen zehirli ilacın çıkarıldığı pis kokulu, çok yıllık ve otsu bir bitki, belladonna (Atropa belladonna)" güzelce,"Güzele yakın, güzel gibi" güzel duyu,Estetik güzel duyuculuk,Estetikçilik güzel duyusal,Estetik güzel güzel,"Olağan bir durumda, herhangi bir sıkıntıya uğramadan" güzelhatun çiçeği,Nergis zambağı güzelleme,"Halk edebiyatında konusu aşk olan, lirik bir şiir türü" güzelleşme,Güzelleşmek işi güzelleşmek,Güzel bir durum almak güzelleştirilme,Güzelleştirilmek işi güzelleştirilmek,"Kendisine güzellik verilmek, güzel duruma getirilmek" güzelleştirme,Güzelleştirmek işi güzelleştirmek,"Güzellik vermek, güzellik kazandırmak" güzellik,"Estetik bir zevk, coşku, hoşlanma duygusu uyandıran nitelik, hüsün" "güzellik ondur, dokuzu dondur",`güzelliğin büyük bir kısmı giyimle sağlanır` anlamında kullanılan bir söz güzellik enstitüsü,Kadınların yüz ve vücut bakımlarının yapıldığı yer güzellik kraliçesi,"Vücut ölçülerine, yüz güzelliğine ve gelen kültür düzeyine göre yapılan yarışmalarda birinciliği kazanan kız" güzellikle,Güzel bir biçimde güzellik malzemesi,Makyaj malzemesi güzellik müstahzarları,Makyaj malzemelerinin genel adı güzellik salonu,Kuaför güzellik yarışması,Yalnız yüz ve vücut güzelliğinin ölçü olarak kabul edildiği yarışma güzel sanatlar,"Edebiyat, müzik, resim, heykel, mimarlık, tiyatro vb. insanda coşku ve hayranlık uyandıran sanatlar" güzel yazı sanatı,"Harflere güzel biçimler vererek yazma sanatı, hüsnühat, kaligrafi" güzergâh,"Yolüstü uğranılacak, geçilecek yer" güzey,"Az güneş alan, çok gölgeli kuzey yamaç" güzide,"Seçkin, seçilmiş, seçme" güzlek,Güz yağmuru güzleme,Güzlemek işi güzlemek,Sonbaharı bir yerde geçirmek güzlük,Güzün yapılan güz noktası,"Sonbaharda, gün tün eşitliği anında Güneş'in gök Ekvator'u çizgisi üzerinde bulunduğu nokta" güzün,"Güz mevsiminde, sonbaharda" "ğ, Ğ","Türk alfabesinin dokuzuncu sırasında yer alan bu harf, ses bilimi bakımından, ince ünlülerle ön damak, kalın ünlülerle art damak ünsüzlerinin yumuşağı, küçük dil ünsüzü" H,Hidrojen elementinin simgesi ha,İstek uyandırmak için kullanılan bir söz ha babam (ha),karşısındakinin çabasını artırmak için kullanılan bir söz ha babam de babam,"durmaksızın, sürekli" ha bire,"durmadan, ara vermeden, arka arkaya, sürekli olarak" ha deyince,istenilen anda ha gayret,"kuvvet vermek, cesaretlendirmek, yardım etmek için söylenen bir söz" ha şöyle,yapılan bir işin beğenildiğini anlatan bir söz ha şunu bileydin,"`bunu çoktan anlaman, bilmen gerekirdi` anlamında kullanılan bir söz" hab,Uyku habanera,Çok kıvrak bir Küba dansı habaset,"Kötülük, alçaklık" habbesi kalmadı (veya yok),"`kalmadı, bitti, tükendi` anlamında kullanılan bir söz" habbeyi kubbe yapmak,önemsiz bir şeyi abartmak habbe,"Tahıl tanesi, evin" haber vermek,"bildirmek, haber ulaştırmak" haberin olsun!,birine herhangi bir konuda uyarıda bulunmak için söylenen bir söz haberi olmak,"bilgisi olmak, bilmek" haberden haber vermek,bir kimse veya bir konuda bilgi istemek haber uçurmak,gizlice haber göndermek haber almak,"kendisine bildirilmek, öğrenmek, bilgi edinmek" haber (veya haberi) patlatmak,çok önemli bir haberi ilk kez açıklamak haber göndermek,herhangi bir araçla bildirmek haber geçmek,"teleks, telefon vb. ile bilgi iletmek" haber çıkmamak,biri veya bir şey için beklenen bilgi gelmemek haber atlamak,gazetecilikte bir haberi vaktinde yayımlayamamak haber salmak (veya yollamak),haber göndermek haber,"Bir olay, bir olgu üzerine edinilen bilgi, salık" haber ajansı,Yurt ve dünya olaylarını toplayıp yayımlayan kuruluş haber bülteni,"Radyonun, televizyonun ve çeşitli haber ajanslarının günün iç ve dış olayları konusunda kamuoyunu aydınlatmak amacıyla yayımladıkları kısa metin" haber bürosu,Bağlı bulundukları iletişim organlarına bölgesel ve yerel haberleri iletmekle görevli birim haberci,"Haber getiren kimse, ulak" habercilik,Habercinin yaptığı iş haberdar olmak,"bilgi edinmek, haber almak" haberdar etmek,"haber vermek, bildirmek" haberdar,"Haberli, bilgili" haber kaynağı,Haber değeri olan bilginin alındığı kişi veya yer haber kipi,Bildirme kipi haberleşme,İletişim haberleşmek,"Bir durumu karşılıklı olarak iletmek, karşılıklı olarak haber alıp vermek, iletişmek, muhabere etmek" haberli olmak,"öğrenmiş olmak, haber almış bulunmak" haberli,"Bir olay veya durum üzerine bilgisi olan, haberi olan" haberlik,Haber durumunda olan haber merkezi,Bir yayın organının haberleri derleyip toparlamak ve değerlendirmekle sorumlu ve yükümlü haber birimi habersiz,"Haberi olmayan, haber almamış, hiçbir bilgisi olmayan, bihaber" habersizce,"Haber vermeden, haberi olmadan, habersiz, gizlice" habersizlik,"Habersiz olma durumu, bihaberlik" haber stüdyosu,"Ses düzeni, ses geçirmezlik özelliği ile radyo, televizyon vb. yayın organlarında yalnız haber okunmak için ayrılmış özel bölüm veya oda" Habeş,Etiyopyalı Habeşî,Etiyopyalı habip,Sevgili habis,"Kötü, alçak, soysuz (kimse)" habislik,Habis olma durumu hac,"Genellikle tek tanrılı dinlerde kutsal olarak tanınan yerlerin, o dinden olanlarca yılın belli aylarında ziyaret edilmesi" hacca gitmek,"Müslümanlıkta, hac amacıyla Mekke'ye gitmek" hacamat etmek,hacamat yoluyla kan almak hacamat,"Vücudun herhangi bir yerini hafifçe çizip üzerine boynuz, bardak veya şişe oturtarak kan alma" hacamat baltası,Hacamat için kullanılan kesici küçük araç hacamatçı,Hacamat yapan kimse hacamatlama,Hacamatlamak işi hacamatlamak,Hafifçe yaralamak hacamat şişesi,"Hacamat yapmak için kullanılan, ağzı dibinden dar şişe" haccetme,Haccetmek işi haccetmek,Müslümanlıkta hac zamanında Kâbe'yi ziyaret ve tavaf etmek hacet,"Herhangi bir şey için gerekli olma, ihtiyaç, gereklilik, lüzum" hacet dilemek,istekte bulunmak hacet kalmamak,gereği olmamak hacet yok,"`gerekliği yok, gerekli değil, istemez` anlamında kullanılan bir söz" haceti olmak,tuvalete gitmesi gerekmek hacetini yapmak (veya görmek),küçük veya büyük abdestini yapmak hacet görmek,"gerekli bulmak, gerekli saymak" hacet kapısı,"Dua etmek veya dilekte bulunmak için gidilen türbe, mezar vb., hacet penceresi" hacet penceresi,Hacet kapısı hacet tepesi,Üzerinde yapılan duanın kabul olunacağına inanılan tepe hacet yeri,Tuvalet hacı,Din buyruklarını yerine getirmek için hacca gitmiş Müslüman hacı bekler gibi beklemek,büyük bir sabırsızlıkla beklemek "hacı hacıyı Mekke'de, derviş dervişi tekkede bulur","`hedefleri, amaçları aynı olanların yolları aynı noktada kesişir` anlamında kullanılan bir söz" hacı olmak,hacca gidip haccın gereklerini yapmak hacıağa,"Gereksiz, yersiz para harcayan taşralı zengin" hacıağalık,Hacıağa olma durumu hacıağalık etmek,"gereksiz yere, gösteriş için bol para harcamak" Hacıbektaş taşı,Balgam taşı hacı devesi,Tek hörgüçlü deve hacı fışfış,Arap halkından olanlar için kullanılan alaylı söz hacılarkuşağı,Gökkuşağı Hacılaryolu,Samanyolu hacılık,Hacı olma durumu hacı yağı,Gül yağından çıkarılan ağır bir esans hacıyatmaz,"Yere nasıl bırakılırsa bırakılsın, dibinde bulunan ağırlık sebebiyle dik bir durum alan oyuncak" Hacıyolu,Samanyolu hacim,"Bir cismin uzayda doldurduğu boşluk, oylum, cirim, sıygı" hacimli,"Hacmi olan, oylumlu" hacimlice,"Biraz hacimli, oylumluca" hacimsiz,"Hacmi olmayan, oylumsuz" hacir altına almak,kısıtlamak hacir,Kısıt Hacivat,"Karagöz oyununda kendini halktan üstün görme, bilgiçlik taslama, kitap dili kullanma vb. özentileri olan kimse" haciz,"Bir alacağın ödenmesi için borçlunun parasına, aylığına veya malına icra dairesi tarafından el konulması" haciz koymak,borçlunun malına el koymak hacizli,"Haciz altına alınmış, mahcuz" haczetme,Haczetmek işi haczetmek,"Bir alacağın ödenmesi için borçlunun geçim ve mesleğinde gerekli olan şeyler dışında kalan para, aylık veya malına icra dairesi el koymak" haç,"Hristiyanlığın sembolü sayılan ve birbirini dikey olarak kesen iki çizgiden oluşan biçim, istavroz, put (I), salip" haç çıkarmak,"Hristiyanlar, sağ ellerini alın, karın, iki omuz başı ve göğüs hizasına götürerek haç biçiminde tapınma işaretini yapmak, istavroz çıkarmak" haçı suya atma,Ortodoks Hristiyanların bir din töreni olarak kışın suya haç atmaları haçlamak,Çarmıha germek haçlı,Haçı olan haçvari,Haça benzeyen haddini bilmeyene bildirirler,`çevresindekileri hiçe sayarak yetkili olmadığı konularda yüksekten atanlara sert karşılıklarla gereken dersler verilir` anlamında kullanılan bir söz haddini bildirmek,"sert bir karşılıkla uslandırmak, yola getirmek, cezalandırmak" had,"Sınır, uç" haddini bilmek,kendi değer ve yeteneğinin farkında olmak haddi olmamak,hakkı veya yetkisi olmamak haddini aşmak,"ölçüyü kaçırmak, aşırı gitmek" haddi mi (veya haddine mi düşmüş),`onun bunu yapmaya yetkisi veya yeteneği yoktur` anlamında kullanılan bir söz haddi hesabı yok,"sayılamayacak kadar çok, sınırsız, ölçüsüz" hadde,Madenleri tel durumuna getirmek için kullanılan ve türlü çapta delikleri olan çelik araç haddeden geçirmek,madenleri tel durumuna getirmek için haddeyi kullanmak haddeci,Hadde işiyle uğraşan kimse hadde fabrikası,"Som demire çubuk, köşebent, levha, ray vb. biçimler verilen yapımevi" haddehane,"Büyük yassı levhaların eritildiği, merdanelerden geçirildiği yer" haddeleme,Haddelemek işi haddelemek,Madenleri haddeden geçirerek birtakım işlemler sonucu istenilen biçime getirmek haddizatında,Aslında hademe,Odacı hademeihayrat,"Camilerde gönüllü çalışan, getir götür işlerini yapan kimse" hademelik,Odacılık hadım,Kısırlaştırılmış erkek hadım etmek,kısırlaştırmak hadım ağası,Harem ağası hadımlaştırma,Hadımlaştırmak işi hadımlaştırmak,Eneyerek kısırlaştırmak hadımlık,Hadım olma durumu hadi,Haydi hadi canım sen de,haydi canım sen de hadi oradan,haydi oradan hadi hadi,"`Kısa kes, işi uzatma, bizi aldatamazsın` anlamlarında kullanılan bir söz" hadim,Hizmet eden hadis,Hz. Muhammed'in söz ve davranışları hadisat,"Olaylar, hadiseler" hadise,Olay hadise çıkarmak,olay çıkarmak hadiseli,Olaylı hadisene,Haydisene hadisesiz,Olaysız hadsiz hesapsız,Sayılamayacak derecede çok haf,Hücumcularla savunucular arasında yer alan oyuncu hafakan,"Sıkıntı, çarpıntı, afakan" hafakanlar basmak (veya boğmak),sıkıntıdan bunalmak hafazanallah,Kötü bir durumdan uzak bulunmayı dilemek için `Allah bizi korusun` anlamında kullanılan bir söz hafız,Kur'an'ı bütünüyle ezbere bilen kimse hafıza,Bellek hafızayı yoklamak,hatırlamaya çalışmak hafıza kaybı,Bellek yitimi hafızalı,Hafızası olan hafızali,"Seyrek taneli, kalın kabuklu, etli ve parlak altın sarısı renginde büyük taneli bir tür üzüm" hafızasız,Hafızası olmayan hafızıkütüp,Kitaplık görevlisi hafızlama,Hafızlamak işi hafızlamak,"Çok çalışmak, ezberlemek, ineklemek" hafızlık,Hafız olma durumu hafi,"Gizli, saklı" hafi celse,Gizli oturum hafif gelmek,ağırlığı fazla olmamak hafife almak,"küçümsemek, önemsememek" hafif,"Tartıda ağırlığı az gelen, yeğni, ağır karşıtı" hafif atlatmak,kötü bir durumdan çok az bir zararla kurtulmak hafifçe,"Hafif olarak, hafif bir biçimde, belli belirsiz" hafif hafif,"Yavaş yavaş, ağır ağır" hafif hapis cezası,Ayrı hücreye kapatılmaksızın çektirilen hapis cezası hafifleme,Hafiflemek işi hafiflemek,Herhangi bir sebeple eski ağırlığı azalmak hafifleşme,Hafifleşmek işi hafifleşmek,Hafiflemek hafifleştirme,Hafifleştirmek işi hafifleştirmek,Hafiflemesine yol açmak hafifletici sebep,"Suçun hafiflemesine sebep olan durum veya olay, hafifletici neden" hafifletme,"Hafifletmek işi, tahfif" hafifletmek,"Hafiflemesine yol açmak, hafifleştirmek, tahfif etmek" hafifleyiş,Hafifleme işi hafiflik,Hafif olma durumu hafiflik etmek,yakışıksız bir davranışta bulunmak veya söz söylemek hafifmeşrep,"Davranışları, içinde bulunduğu toplumun ahlak anlayışına uymayan (kadın), hafif yollu" hafif sanayi,Çeşitli tüketim malları üreten sanayi hafifseme,"Hafifsemek işi, yeğniseme, istihfaf" hafifsemek,"Bir kimseyi veya bir şeyi önemsememek, yeğnisemek, istihfaf etmek" hafifseyiş,Hafifseme işi hafif sıklet,"Güreşte 68, boks ve halterde 67,5 kilogram olarak belirlenmiş ağırlık, horoz ağırlık, horoz sıklet" hafiften almak,"önemsiz bulup üzerine düşmemek, yeterince ilgilenmemek" hafiften,"Hafifçe, belli belirsiz, yavaş yavaş" hafif tertip,"Şöyle böyle, biraz, aşırılığa kaçmadan" hafif uyku,"Derin olmayan, kolayca uyanılabilen uyku" hafif yollu,"Davranışları ile içinde bulunduğu toplumun ahlak anlayışına ters düşen (kadın), hafifmeşrep" hafit,Erkek torun hafiye,Dedektif hafiyelik,Hafiye olma durumu hafniyum,"Atom numarası 72, atom ağırlığı 178,6 olan, az rastlanır bir element (simgesi Hf)" hafriyat,"Toprağı kazma, kazı" hafriyatçı,Hafriyat işi ile uğraşan kimse hafriyatçılık,Hafriyatçının yaptığı iş hafta,Birbiri ardınca gelen yedi günlük dönem "hafta sekiz, gün dokuz",`tedirgin edercesine sık sık` anlamında kullanılan bir söz hafta arası,Hafta içi hafta başı,Haftanın ilk günü hafta içi,"Haftanın cumartesi ve pazar dışında kalan günleri, hafta arası" haftalık,Haftada bir ödenen para haftalıkçı,Ücretini haftadan haftaya alan kimse haftalıklı,Ücretini haftadan haftaya alan (kimse) hafta sonu,"Haftanın son günleri, genellikle cumartesi ve pazar" half-time,343 devre arası hah,Olması istenen veya beklenen bir şey olur olmaz duyulan sevinci ve onama duygusunu anlatan bir söz hah şöyle,ha şöyle haham,Yahudi din adamı hahambaşı,Bir ülkedeki Yahudi topluluğunun dinî başkanı hahambaşılık,Hahambaşının görevi hahamhane,Hahamların çalıştığı yer hahamlık,Hahamın unvanı ve görevi hahha,"Alaylı, yapmacıklı gülerken çıkan ses" hahniyum,"Atom numarası 105 olan, kaliforniyum atomlarının, azot çekirdekleriyle bombardımanından elde edilmiş yapay element (simgesi Ha)" hail,Engel haile,Çok acıklı olay hain,Hıyanet eden (kimse) haince,Kötü niyetli hainleşme,Hainleşmek işi hainleşmek,Haince davranır duruma gelmek hainlik,Hain olma durumu hainlik etmek,"birine haince davranmak, kötülük etmek" haiz,"Bir şeyi olan, elinde bulunduran, taşıyan" haiz olmak,"(bir şeyi) elinde bulundurmak, taşımak" haje,Afrika'da yaygın olarak bulunan bir tür kobra (Naja haje) hakkını helal etmek,"hakkını, emeğini bağışlamak" hakkını aramak,hakkı olduğuna inandığı şeyi elde etmeye çalışmak hakkından gelmek,zor bir işi başarı ile sona erdirmek hakkı var,"`doğru düşünüyor, doğru söylüyor, doğru davranıyor` anlamında kullanılan bir söz" hakkı tanımak,izin vermek hakkı ödenmemek,"birinin iyiliklerine, emeklerine karşılık olarak ne yapılsa az olmak" hakkını vermek,gereğini bütün olarak yerine getirmek hakkı olmak,"payı, alacağı, hissesi olmak" hak yerini bulur (veya yerde kalmaz),`haksızlık er geç ortaya çıkar` anlamında kullanılan bir söz hakkı geçmek,birinin payından başkası almış olmak hak,Adalet hak deyince akan sular durur,"`bir anlaşmazlıkta adalet, tarafsızlık, hakkaniyet devreye girdiğinde kimsenin söyleyecek sözü kalmaz` anlamında kullanılan bir söz" hakkı için,kutsal şeyleri anlatan kelimelerden sonra getirilerek ant içmek için söylenen bir söz hak kazanmak,emeğin karşılığını alabilecek duruma gelmek hak vermek,"birinin düşüncesini, davasını, iddiasını doğru bulmak" hak (veya hakkını) yemek,başkalarının hakkını vermemek hak etmek,"bir emek karşılığı hakkı olan şeyi elde etmek, hak kazanmak" hak,"Maden, ağaç, taş üzerine elle yazı veya şekil oyma, kazı" hâk,Toprak hâk ile yeksan etmek,"yapı, şehir vb. için temelinden yıkıp harap etmek, bütünüyle ortadan kalkmak" hâk ile yeksan olmak,"yapı, şehir vb. temelinden yıkılıp harap olmak, bütünüyle ortadan kalkmak" hakan,"Türk, Moğol ve Tatar hanları için `hükümdarlar hükümdarı` anlamında kullanılan bir unvan" hakanlık,Hakan olma durumu hakaret,"Onur kırma, onura dokunma" hakaret etmek,bir şeyi veya bir kimseyi aşağılık ve değersiz gösterecek biçimde davranmak hakaret görmek,"ağır veya küçültücü davranış görmek, aşağılanmak" hakaret saymak,bir sözü veya davranışı hakaret olarak kabul etmek hakaretamiz,"Hakaret içeren, hakaret dolu" Hakas,Rusya'daki Hakas Cumhuriyeti'nde yaşayan Türk halkı ve bu halktan olan kimse Hakasça,Hakas Türkçesi hakça,"Adalete uygun bir biçimde, doğrulukla, adilane" hakçası,"Doğrusu, doğru olanı" Hak dini,Müslümanlık hak ediş,"Bir üretim veya yapım sırasında hak edilmiş durum, para, istihkak" hakem,"Tarafların aralarındaki anlaşmazlığı çözmek için yetkili olarak seçtikleri ve üzerinde anlaştıkları kişi, yargıcı" hakem heyeti,"Bazı ülkelerde yurttaşlardan seçilmiş ve mahkemede yargı görevini yapan geçici kurul, yargıcılar kurulu, jüri" hakem kararı,Sporda özellikle güreş ve boksta sonucun hakem veya hakemler tarafından belirlenmesi hakemlik,"Hakemin görevi, yargıcılık" hakeza,"Bunun gibi, böyle" hâkî,Yeşile çalan toprak rengi hakikat olmak,"gerçek duruma gelmek, gerçekleşmek" hakikat,Gerçek hakikaten,Gerçekten hakikatli,Vefakâr hakikatsiz,Gerçek olmayan hakikatsiz çıkmak,yakınlığı ve bağlılığı sürekli olmamak hakikatsizlik,Vefasızlık hakiki,Gerçek hakim,Bilge hâkim olmak,"buyruğunu yürütmek, egemenliğini sürdürmek" hâkim,"Egemenliğini yürüten, buyruğunu yürüten, sözünü geçiren, egemen" hakimane,Bilgece hâkimane,"Buyururcasına, hükmedercesine" hâkimiyet,Egemenlik hâkimiyetimilliye,"Ulusal egemenlik, millî egemenlik" hâkimlik,Yargıçlık hakir,"Aşağı görülen, değersiz" hakir görmek,"önemsememek, değer vermemek, küçümsemek, küçük görmek, hor görmek" hakkâk,Oymacı hakkaniyet,"Hak ve adalete uygunluk, doğruluk, nasfet" hakketme,Hakketmek işi hakketmek,"Maden, ağaç, taş üzerine elle yazı veya şekil oymak" hakkıhıyar,Seçme hakkı hakkıhuzur,Huzur hakkı hakkında,"İlgili olarak, üzerine" hakkısükût,Sus payı hakkıyla,"Gereği gibi, iyice" hak kuşu,Bataklık baykuşu haklama,Haklamak işi haklamak,"Bozmak, perişan etmek, yenmek" haklaşma,Haklaşmak biçimi veya durumu haklaşmak,"İki taraf birbirine hakkını verip alacak verecekleri kalmamak, ödeşmek" haklı,"Hakka uygun, doğru, yerinde" haklı bulmak,"davasını, iddiasını, düşüncesini, davranışını doğru bulmak, yerinde görmek" haklı çıkmak,"davasının, iddiasının, düşüncesinin veya davranışının doğru olduğu anlaşılmak" haklı olmak,"davası, iddiası, davranışı, düşüncesi adalete uygun olmak" "haklı söz, haksızı Bağdat'tan çevirir","`doğru söz, yanlış yolda çok ilerlemiş kişiyi bile yola getirir` anlamında kullanılan bir söz" haklılık,Haklı olma durumu hakperest,Haksever hakperestlik,Hakseverlik haksever,"Doğru bildiği şeyden ayrılmayan (kimse), hakperest" hakseverlik,"Haksever olma durumu, hakperestlik" haksız,Hak ve adalete uygun olmayan haksız bulmak,"bir iddiayı, düşünceyi, davranışı doğru ve yerinde bulmamak" haksızca,"Hakka, adalete uymayan" haksızlık,Hak ve adalete aykırılık haksızlık etmek,"adalete aykırı davranmak, gadretmek" haksızlığa uğramak,"adalete aykırı bir duruma düşmek, haksızlıkla karşılaşmak" haksız yere,"Haksız olarak, hak etmediği hâlde" hakşinas,Haktanır hakşinaslık,Haktanırlık haktanır,"Herkesin hakkını gözeten (kimse), hakşinas" haktanırlık,"Haktanır olma durumu, hakşinaslık" hak yolu,Doğru yol hal,"Çözme, çözülme" hal,"Sebze, meyve, bakliyat vb.nin satıldığı yer" hal,Tahttan indirme hâlini almak,herhangi bir duruma gelmek hâline köpekler bile güler,çok kötü bir duruma düşenler için kullanılan bir söz ... hâline gelmek,gibi olmak hâli vakti yerinde,"paraca durumu iyi, zengin" hâli tavrı yerinde,"durumu, görünüşü, davranışı düzgün" hâline bakmamak,kendisinin ne durumda olduğunu düşünmeden gücünü aşan işlere kalkışmak hâli harap olmak,"bitkin, perişan olmak, kötü duruma düşmek" hâli kalmamak,"gücü, takati, eski durumu olmamak" hâl,"Bir şeyin içinde bulunduğu şartların veya taşıdığı niteliklerin bütünü, durum, vaziyet" hâl hâlin yoldaşıdır,"`aynı durumdaki kimseler, birbirlerinin hâlini daha iyi anlarlar` anlamında kullanılan bir söz" hâli üzere,olduğu gibi hâlden anlamak (veya bilmek),bir kimsenin içinde bulunduğu güç durumu anlayarak sezip anlayış göstermek hâle yola koymak,"iyi bir düzen vermek, tertiplemek" hâl hatır (veya hâlini hatırını) sormak,"bir kimseye `nasılsınız, ne durumdasınız` anlamında nezaket sorusu yöneltmek" hâli (veya hâlleri) duman olmak,kötü duruma düşmek hala,"Babanın kız kardeşi, bibi" hâlâ,"Şimdiye kadar, o zamana kadar, hâlen, henüz" hâlâ o masal,"`hep aynı söz, aynı düşünce, davranış veya sorun` anlamında kullanılan bir söz" Halaçça,Halaç Türkçesi hala oğlu,"Halanın oğlu veya çocuğu, halazade" halas olmak,kurtulmak halas,Kurtuluş halaskâr,Kurtarıcı halat,"Pamuk, kenevir, Hindistan cevizi gibi bitkisel liflerin veya çelik tellerin sarılmasıyla oluşan kolların bir arada bükülmesiyle elde edilen kalın ip" halat çekme,Bir halatı birer ucundan tutan iki tarafın birbirini çekmesiyle yapılan yarışma halavet,"Sevimlilik, şirinlik, tatlılık" halay,Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde genellikle davul ve zurna eşliğinde toplu olarak oynanan bir halk oyunu halay çekmek (veya tepmek),halay oyunu oynamak halayık,"Kadın köle, cariye" "halayıktan kadın olmaz, gül ağacından odun","`her şey, kendisinden beklenen görevi yapabilecek niteliklere sahip olmalıdır` anlamında kullanılan bir söz" halayıklı,Halayığı olan halayıklık,Halayık olma durumu halaza,Ekinler biçilirken tarlaya dökülen tanelerden ertesi yıl kendiliğinden yetişen ekin halazade,Halanın oğlu hâlbuki,Oysa hal çaresi,Çözüm yolu hâl değişimi,"Bir yıldızın sıcaklığına, basıncına, yoğunluğuna, aydınlatma gücüne veya kütlesine ilişkin değişim" haldır haldır,Hızla ve ses çıkararak hale,"Bazı yıldızların, özellikle ayın çevresinde görülen geniş ve aydınlık teker, ayla, ağıl (II)" halebi,"Genellikle kumaş ölçmekte kullanılan, uzunluğu 50-70 santimetre arasında olan bir ölçü birimi" halebi orada ise arşın burada,bir iddiayı veya sözü abartılmış bularak kanıtını istemek için kullanılan bir söz halef,"Birinin ardından gelip onun makamına geçen kimse, ardıl, selef karşıtı" halef selef,Biri ötekinin makamını alan halef selef olmak,"biri ötekinin makamını almak, yerine geçmek" halel,"Bozma, bozukluk" halel gelmek,"bozulmak, zarara uğramak" halel getirmek,zarar vermek halel vermek,"bozmak, sarsmak" haleldar olmak,"bozulmak, sarsılmak" haleldar etmek,"bozmak, sarsmak" haleldar,"Bozulmuş, bozuk" halelenme,Halelenmek işi halelenmek,"Ay'ın çevresinde ışık halkası oluşmak, ağıllanmak" haleli,Halesi olan hâlen,"Şimdi, şu anda, bugünkü günde" Halep çıbanı,Şark çıbanı hâlet,Durum hâletiruhiye,"Ruhsal durum, ruh durumu" halfa,"Buğdaygillerden, lifleri ip, çuval ve kâğıt yapımında kullanılan bir bitki (Sitipa tenacissima)" halhal,Kadınların ayak bileklerine taktıkları bilezik halı,"Yere veya mobilya üstüne serilmek, duvara gerilmek için, genellikle yünden dokunan, kısa ve sık tüylü, nakışlı, kalın yaygı" halı altına süpürmek,"çözümlenemeyen sorunların görüşülmesini ertelemek, gözden uzak etmek" halıcı,Halı dokuyan veya satan kimse halıcılık,Halı dokuma sanatı veya sanayisi hali,"Boş, ıssız, tenha" haliç,"Koy, körfez" halife,Hz. Muhammed'in vekili olarak Müslümanların imamlığını ve din koruyuculuğunu yapmakla görevli kimse halifelik,Halife olma durumu hâlihazır,"Şimdiki durum, bugünkü durum" Halik,Tanrı halile,Doğu Hindistan'da yetişen bir bitki (Terminalia citrina) halim,Yumuşak huylu (kimse) halim selim,Yumuşak huylu ve doğru (kimse) halis,"Katışık olmayan, katışıksız, saf" halisane,İçtenlikle halis muhlis,"Katışıksız, eksiksiz" halisüddem,"Katışıksız, safkan" halita,Alaşım hâliyle,Olduğu gibi halk,"Aynı ülkede yaşayan, aynı kültür özelliklerine sahip olan, aynı uyruktaki insan topluluğu, folk" halka inmek,halkın anlayışı ve görüşü düzeyinde olmak "halka verir talkını (veya telkini), kendi yutar salkımı","ele verir talkını (veya telkini), kendi yutar salkımı" halk etmek,yaratmak halk,Yaratma halka olmak,bir çember biçiminde dizilmek halka,Çeşitli metallerden veya tahtadan yapılmış çember halkacı,Halka yapan veya satan kimse halk adamı,"İçinden çıktığı halk kesiminin bütün özelliklerini yakından bilen, halk tarafından sevilen kimse" halka dizilişli,Aynı eksen çevresinde dizilmiş halka dönük,Halk için olan halk ağzı,"Aynı dil içinde ses, şekil, söz dizimi ve anlamca farklılıklar gösterebilen, belli yerleşim bölgelerine özgü olan konuşma dili" halkalama,Halkalamak işi halkalamak,Bir şeyi kıvırarak halka biçimine getirmek halkalanış,Halkalanma işi halkalanma,Halkalanmak işi halkalanmak,Halka biçiminde oluşmak halkalayış,Halkalama işi halkalı,Halkası olan halkalı damar,Bitkilerin gelişmesine yarayan halka biçimindeki damar halkalı gözler,Çevresindeki tenin rengi koyu olan gözler halkalılar,Sülüklerle solucanları içine alan sınıf halka oyunları,El ele tutuşup çember biçiminde dizilerek oynanan oyunlar halkavi,Halka biçiminde olan halka yay,Boru anahtarının iyi tutmasını sağlayan ve çevreyle anahtar kolu arasına konulan sarmal yay halk bilgisi,"Halk biliminin, çevreyi oluşturan canlı, cansız doğal nesnelerle ilgili inanç ve uygulamaları konu alan dalı" halk bilimci,"Halk bilimiyle ilgili araştırma, derleme, inceleme yapan kimse, folklorcu" halk bilimi,"Bir ülkede yaşayan halkın kültür ürünlerini, sözlü edebiyatını, geleneklerini, törelerini, inançlarını, mutfağını, müziğini, oyunlarını, halk hekimliğini inceleyerek bunların birbirleriyle ilişkilerini belirten, kaynak, evrim, yayılım, değişim, etkileşim vb. sorunlarını çözmeye, sonuç, kural, kuram ve yasaları bulmaya çalışan bilim dalı, folklor, halkiyat" halk bilimsel,"Halk bilimi ile ilgili, folklorik" halkçı,"Halkın yararı için uğraşan kimse, popülist" halkçılık,"Bireyler arasında hiçbir hak ayrılığı görmeme, topluluk içinde hiçbir ayrıcalık kabul etmeme görüş ve tutumu, popülizm" halk dili,Belli bir bölgede veya çevrede yaşayanlar tarafından kullanılan ortak dil halk edebiyatı,"Adı belli olan veya olmayan kimselerin, halk ozanlarının yarattıkları şiir, destan, hikâye vb. türleri içine alan edebiyat" halkevi,Halkı eğitip millî birliğe ve ülküye yöneltmek amacıyla açılan kuruluş halkiyat,"Halk bilimi, folklor" halk matinesi,Halk günü halk müziği,"Yazılı hiçbir kurala dayanmadan yalnızca işitme yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılan, halkın ortak malı olan geleneksel müzik türü, folk müziği" halk odası,"Küçük yerleşim bölgelerinde toplu görüşme için yapılmış küçük yer, oda" halk okulu,Halk için gerekli olan bilgilerin verildiği okul halk oylaması,"Halkın türlü siyasi ve toplumsal sorunlar karşısında olumlu veya olumsuz görüşünü belirlemek için başvurulan oylama, plebisit, referandum" halkoyu,Büyük bir topluluğun türlü siyasi ve toplumsal sorunlardaki görüşünün alınması ve ona göre uygulamaya girişilmesi için yapılan oylamada halkın bildirdiği olumlu veya olumsuz oy halk ozanı,"Halk içinde yetişen, deyişlerini genellikle sazla söyleyen, sözlü şiir geleneğine bağlı ozan, saz şairi, halk şairi, âşık" halk yardakçılığı,"Halkı kışkırtma işi, tahrikçilik" halk yardakçısı,"Halkı kışkırtan, kötü yola sevk eden kimse" hallaç,"Yünü, pamuğu yay veya tokmak gibi bir araçla kabartma, ditme işini yapan kimse, atımcı" hallaç pamuğu gibi atmak,toplu durumda bulunan kişi veya nesneleri darmadağın etmek hallaçlık,"Hallacın yaptığı iş, atımcılık" hâllenme,Hâllenmek işi hâllenmek,"Yeni bir duruma girmek, değişmek" hâllenip küllenmek,"kendi imkânlarıyla iyi kötü geçinip gitmek, kendi yağıyla kavrulmak" hâlleşme,Hâlleşmek işi hâlleşmek,"Karşılıklı dertlerini anlatmak, dertleşmek" halletme,Halletmek işi halletmek,Güç görünen bir olay veya duruma çözüm yolu bulmak hâllice,Durumu benzerlerine göre biraz daha iyi olan hallihamur,Birbirine karışma hallihamur olmak,birbirine karışmak hallolma,Hallolmak durumu hallolmak,"Çözümlenmek, sonuçlanmak" hallolunma,Hallolunmak durumu hallolunmak,"Çözülmek, sonuca bağlanmak" halojen,"Madenlerle birleştiğinde tuz verebilen flor, klor, brom ve iyot elementleri" hâlsiz,"Bitkin, dermansız, takatsiz" hâlsizce,Biraz hâlsiz olan hâlsizleşme,Hâlsizleşmek durumu hâlsizleşmek,Hâlsiz bir duruma gelmek hâlsizlik,"Hâlsiz olma durumu, bitkinlik, dermansızlık, takatsizlik" halt etmek,"uygunsuz bir söz söylemek, uygunsuz davranmak, uygunsuz bir iş yapmak" halt karıştırmak,halt etmek halt yemek,halt etmek halt,Bir şeyi başka bir şeyle karıştırma halter,Birbirine metal sapla bağlanmış iki gülle veya disklerden yapılmış araç halterci,Halter sporu yapan kimse haltercilik,Haltercinin yaptığı iş haluk,"Temiz huylu, iyi ahlaklı" hâl ulacı,Zarf-fiil halvet olmak,birisi veya birileriyle yalnız görüşmek amacıyla içeriye başkasını veya başkalarını almamak halvet,Issız yerde yalnız kalma halvet gibi,"çok sıcak (yer, oda)" halvethane,Saraylarda girilmesi yasak olan oda Halveti,İbadetlerini ıssız yerlerde yapan bir tarikat ham,"Yenecek kadar olgun olmayan (meyve), olmamış" ham çıkmak,"kavun, karpuz kesildiğinde olgunlaşmamış olduğu anlaşılmak" hamak,"İki ağaç veya direk arasına asılarak kurulan, içine yatılarak sallanılabilen, ağ, bez vb.nden yapılmış yatak, ağ yatak" hamakat,Ahmaklık hamal,Taşıyıcı hamala semeri yük olmaz,`insana kendi işi ağır gelmez` anlamında kullanılan bir söz hamalbaşı,Hamallara başkanlık eden kimse hamal camal,Hamal vb. kimse hamaliye,Taşıma ücreti hamallığını etmek (veya yapmak),bir işin önemsiz fakat ağır ve yorucu yükünü taşımak hamallık,Taşıyıcılık hamal semeri,Arkalık hamal sırığı,Sırık hamallarının kullandığı ağaç hamam gibi,çok sıcak hamama giren terler,"`bir işe girişen, o işin güçlüklerini veya masraflarını göze almalıdır` anlamında kullanılan bir söz" hamamın namusunu kurtarmak,görünüşünü kurtarmaya yönelen birtakım yetersiz çarelere başvurarak kötü bilinen bir yere onur kazandırmaya çalışmak hamam,"Yıkanılacak yer, yunak, ısıdam" hamam anası,Kadınlar hamamında natırları yöneten kadın hamam bohçası,Kadınların hamama giderken çamaşırlarını veya eşyalarını koyduğu bohça hamam böceği,"Hamam böceğigillerden, kirli yerlerde üreyen zararlı bir böcek (Blatta orientalis)" hamam böceğigiller,"Düz kanatlılar takımına giren, örnek hayvanı hamam böceği olan bir familya" hamamcı,Hamam işleten kimse hamamcı olmak,boy abdesti alması gerekmek hamamcılık,Hamamcının yaptığı iş hamam kesesi,"Hamamda kiri çıkarmak için kullanılan kıldan veya kenevirden örülmüş, ele geçirilebilen kese" hamamlık,"Bazı evlerde yıkanmak için ayrılmış, çoğunlukla içi ve yanları çinko kaplı, dolaba benzer yer" hamam otu,Vücuttaki gereksiz kılları almak amacıyla çamur kıvamına getirilip sürülen toz hamam takımı,"Hamamda kullanılan havlu, kese, lif vb. şeyler" hamam tası,Banyo ve hamamlarda çeşmeden veya kurnadan su alıp dökünmeye yarayan yayvan kap hamarat,"Çalışkan, becerikli, elinden iyi iş gelen" hamaratça,"Hamarat bir biçimde, hamarat gibi" hamaratlaşma,Hamaratlaşmak işi hamaratlaşmak,"Hamarat duruma gelmek, hamarat olmak" hamaratlık,Hamarat olma durumu hamaset,"Yiğitlik, kahramanlık, cesaret" hamasi,"Yiğitlerden ve yiğitliklerden söz eden (destan, şiir)" hamaylı,Omuzdan çapraz olarak bele inen bağ ham besi suyu,Kökler tarafından topraktan emilip yapraklara kadar çıkan besi suyu hamburger,İki parça yuvarlak ekmeğin arasına yerleştirilen köfte ile yapılan bir sandviç türü hamburgerci,Hamburger yapan veya satan kimse hamdüsena,Tanrı'ya olan şükran duygularını bildirme Hamel,Koç ham ervah,"Yersiz, yakışıksız söz ve davranışları olan kimse" ham gaz,İşlenmemiş gaz hamhalat,"Kaba saba, görgüsüz" ham hayal,Gerçekleşmeyecek düşünce veya ümit ham hum,"`Belirsiz, önemsiz, boş birtakım sözler söylemek` anlamına gelen ham hum etmek, `düzenle veya el çabukluğu ile yapılan, kimsenin akıl erdiremediği iş` anlamındaki ham hum şorolop deyimlerinde geçen bir söz" hamız,Asit hami,Koruyucu hamil olmak,"üzerinde bulundurmak, taşımak" hamil,"Elinde bulunduran, üzerinde taşıyan" hamile,Gebe hamilelik,Gebelik hamilen,Üzerinde taşıyarak hamilikart,"Tavsiye edildiği üzerinde yazılı olan kartı, pusulayı taşıyan kimse" haminne,Yaşlı ve saygı duyulan kadın hamisiz,"Koruyucusu, kayıranı olmayan" hamiş,"Yazının altına düşülen ek bilgi, çıkma, not" hamiyet,"Bir insanın kendi yurdunu, ulusunu ve ailesini koruma çabası" hamiyetli,"Hamiyeti olan, hamiyet sahibi, hamiyetperver" hamiyetperver,Hamiyetli hamiyetperverlik,Hamiyet sahibi olma hamiyetsiz,Hamiyeti olmayan hamiyetsizlik,Hamiyetsiz olma durumu hamla,Küreklerin bir kez suya daldırılıp çıkarılması hamlacı,Büyük sandal ve kayıklarda kıçtan birinci oturakta kürek çeken kimse hamlaç,Üfleç hamlama,Hamlamak durumu hamlamak,"Uzun süre idman yapmama, hareket etmeme yüzünden gücünü veya çevikliğini yitirmek" hamlaşma,Hamlaşmak durumu hamlaşmak,Ham duruma gelmek hamle,"İleri atılma, atılım, saldırış, savlet" hamle etmek (veya yapmak),"atılmak, saldırmak" hamleci,Atılımcı hamletme,Hamletmek işi hamletmek,"Bir sebebe yüklemek, yormak" hamlık,Ham olma durumu ham madde,Bir ürün elde edilmesinde kullanılan temel bileşenlerin işlenip elde edilmesinden önceki durumu ham payı,Zıvanalı geçmeleri sağlamlaştırmak amacı ile zıvanadan genellikle üçte biri oranında çıkarılan parça hamse,Divan edebiyatında beş mesnevinin bir araya gelmesinden oluşan eser hamsi,"Hamsigillerden, Akdeniz, Karadeniz ve Batı Avrupa kıyılarında avlanan, 10-12 santimetre boyunda, ince uzun bir balık (Engraulis encrasicholus)" hamsi buğulama,Hamsinin fırında pişirilen yemeği hamsi çorbası,Hamsi ile yapılan çorba hamsigiller,"Kemikli balıkların hamsi, ringa, sardalya, tirsi balıklarını içine alan bir familyası" hamsikuşu,"Baharat, un ve yumurtaya bulanarak yapılan hamsi tavası" hamsin,"Erbainden sonra gelen, 31 Ocak'ta başlayan elli günlük kış dönemi" hamule,Yük hamur tutmak,hamur hazırlamak hamur açmak,yoğrulmuş hamuru inceltip yufka durumuna getirmek hamur,Unun su veya başka sıvılarla yoğrulmuş durumu hamur gibi,yorgunluktan eli ayağı tutmayan hamur boya,"Ressamın boya tablası üzerinde, resmine sürmek için hazırladığı hamur kıvamındaki yağlı boya" hamurcu,"Fırında hamur yoğuran işçi, hamurkâr" hamurculuk,"Hamurcunun yaptığı iş, hamurkârlık" hamur çorbası,Hamur ile yapılan çorba hamur işi,Hamurdan yapılan yiyeceklerin genel adı hamurkâr,Hamurcu hamurlama,Hamurlamak işi hamurlamak,Hamur sürmek hamurlanma,Hamurlanmak işi hamurlanmak,Hamura bulanmak hamurlaşma,Hamurlaşmak işi hamurlaşmak,"Hamur kıvamı almak, gevşemek" hamursu,"Hamuru andıran, hamura benzeyen, hamur gibi, hamurumsu" hamursuz,Hamursuz Bayramı dolayısıyla Yahudilerin yapıp yedikleri bir tür mayasız çörek Hamursuz Bayramı,Yahudilerin Mısır'dan çıkışlarını anmak amacıyla her yıl kutladıkları bayram hamur tahtası,"Üzerinde hamur açılan, tekerlek biçiminde ve kısa ayaklı masa, yastağaç" hamur tatlısı,Hamurla yapılan tatlıların genel adı hamur teknesi,İçinde hamur yoğurmaya yarayan özel kap hamut,Araba koşumunda atların boyunlarına geçirilen ağaç veya üstüne meşin geçirilmiş çember han,Doğu ülkelerinde yerli beyler ve Kırım girayları için kullanılan unvan han kapısından teğelti atmak,"defetmek, kovmak" han hamam sahibi (olmak),"malı mülkü çok, varlıklı kimse (olmak)" han,Yol üzerinde veya kasabalarda yolcuların konaklamalarına yarayan yapı han gibi,gereğinden çok geniş olan (yer) hanay,İki ve daha çok katlı ev hancı,Han işleten kimse hancı sarhoş yolcu sarhoş,`kimin ne yaptığı belli değil` anlamında kullanılan bir söz hancılık,Hancının yaptığı iş hançer,"Ucu eğri ve sivri, kamaya benzer, silah olarak kullanılan bir bıçak türü" hançer çiçeği,Latin çiçeği hançere,Gırtlak hançerleme,Hançerlemek işi hançerlemek,Hançerle yaralamak veya öldürmek hançerlenme,Hançerlenmek işi hançerlenmek,Hançerle yaralanmak veya öldürülmek handan,"Şen, neşeli" hande,"Gülme, gülüş" handikap,Engel handiyse,"Yakın zamanda, hemen hemen" hane,"Ev, konut" hanedan,"Hükümdar, devlet büyüğü vb. bir kişiye dayanan soy, büyük aile" hanedanlık,Hanedandan olma durumu Hanefi,İslamiyette dört Sünni mezhepten biri Hanefilik,Hanefi olma durumu hanek,"Söz, konuşma" haneli,Herhangi bir sayıda evi olan hanelik,"Herhangi bir sayıda evi olan, evlik" hanende,Şarkıcı hanendelik,"Hanende olma durumu, şarkıcılık, okuyuculuk" hangar gibi,çok büyük ve geniş (yer) hangar,"Uçak, araba, tarım aracı vb. nesneleri barındırmaya yarar kapalı yer, sundurma" hangi,İki veya daha çok şeyden bir tanesini belirtecek bir cevap istemek için kullanılan soru sıfatı hangi akla hizmet ediyor?,"`ne gibi bir düşünce ile böylesine olmayacak, mantıksız bir iş yapıyor?` anlamında kullanılan bir söz" hangi dağda kurt öldü?,birisinden beklenmeyen bir davranış görüldüğünde şaşma ve sitem bildirmek için kullanılan bir söz hangi gün vardır akşam olmadık,"`sona ermeyecek hiçbir iyi durum, yıldızı sönmeyecek hiçbir ünlü yoktur` anlamında kullanılan bir söz" hangi peygambere kulluk edeceğini şaşırmak,kimin sözünü yerine getireceğini bilemeyerek şaşkınlık içinde kalmak hangi rüzgâr attı?,bir yere uzun süre uğramamışken beklenmedik bir zamanda gelenlere sitem yollu söylenen bir söz "hangi taş pekse (veya katıysa), başını ona vur",`kendi kusurun yüzünden zor bir duruma düştüğünde kendini suçla ve başkalarından yardım isteme` anlamında kullanılan bir söz hangi taşı kaldırsan altından çıkar,`her işten anlar veya anladığı iddiasında bulunur` anlamında kullanılan bir söz hangisi,"`Kim, hangi şey` anlamlarında kullanılan bir söz" hanım,"Kız ve kadınlara verilen unvan, bayan" hanımanne,Kaynana hanım böceği,Uğur böceği hanımefendi,Saygı bildirmek için kadın adlarının sonuna getirilen veya adların yerine kullanılan bir söz hanımefendilik,Hanımefendi olma durumu ve özelliği hanımeli,"Hanımeligillerden, tırmanıcı, korularda, çalılıklarda yetişen bir bitki (Lonicera caprifolium)" hanımeligiller,"İki çeneklilerden, örneği hanımeli olan bir bitki familyası" hanım evladı,"Nazlı büyütülmüş, çıtkırıldım kimse" hanımgöbeği,Bir tür hamur tatlısı hanım hanımcık,Oturaklı davranışları olan (kadın veya kız) hanımlık,Hanım olma durumu hanımparmağı,Parmak biçiminde bir tür hamur tatlısı hanidir,"ne vakittir, epey zamandır, çoktan beri" hani yok mu,dikkati arkadan gelen söze çekmek için söylenen bir söz hani ya,hani hani,"`Nerede, ne oldu, nerede kaldı` anlamlarında kullanılan bir söz" hani,"Hanigillerden, Akdeniz'de yaşayan, alaca kırmızı renkli, beyaz etli, orta büyüklükte bir balık (Serranus cabrilla)" hanigiller,İyi bilinen türleri hani ve yazılı hani olan kemikli balıklar takımı hanlık,Han olma durumu hantal,"Kocaman, iri, kaba" hantallaşma,Hantallaşmak işi hantallaşmak,Hantal bir duruma gelmek hantallık,Hantal olma durumu hant hant,`Bir şeye aşırı istek duymak` anlamındaki hant hant ötmek deyiminde geçen bir söz hanuman,"Ev bark, ocak" hanumanını yıkmak,"ocağını yıkmak, evini barkını dağıtmak" hap,Kolayca yutulabilmesi için toparlak duruma getirilmiş ilaç hapı yutmak,kötü bir duruma düşmek hap,Çocuk dilinde yiyeceği yutma sesi hap etmek,"yemek, yutmak" hapaz,Avuç hapazlamak,Avuçlamak hapçı,Uyuşturucu madde özelliği taşıyan haplara düşkün olan kimse hapçılık,Hapçı olma durumu hapır hupur,"İştahlı ve gürültülü bir biçimde (yemek), hapır hapır" hapis,Bir yere kapatıp salıvermeme hapis giymek,hapis cezasına çarptırılmak hapis kalmak,mahkûm olarak hapiste yatmak hapis yatmak,hükümlü olduğu süreyi hapishanede geçirmek hapislerde çürümek,çok uzun süre hapis yatmak hapishane,Cezaevi hapislik,Hapiste bulunma durumu veya süresi haploit,Olgun bir üreme hücresinde bulunan kromozom takımı haploloji,Orta hece düşmesi hapsedilme,Hapsedilmek işi hapsedilmek,Hapsetme işi yapılmak hapsetme,Hapsetmek işi hapsetmek,Bir suçluyu hapishaneye koymak hapsettirme,Hapsettirmek işi hapsettirmek,Hapsedilmesine yol açmak hapşırık,Aksırık hapşırıklı,Aksırıklı hapşırma,Aksırma hapşırmak,Aksırmak hapşırtma,Aksırtma hapşırtmak,Aksırtmak hapşu,Hapşırırken çıkan ses har,"`Düşüncesizce ve hesapsızca harcamak, bol bol harcayıp tüketmek` anlamlarındaki har vurup harman savurmak deyiminde geçen bir söz" har,"Sıcak, kızgın, yakıcı" harı başına vurmak,çok kızmak harı geçmek,ateşin etkisi azalmak hara,"Atların yetiştirildiği ve bakımlarının yapıldığı, hayvanların rahatça hareket etmelerini sağlayan alanların bulunduğu tesis" hara,Hare harabat,"Yıkıntılar, harabeler, viraneler" harabati,Maddi şeylere değer vermediği için üstüne başına özenmeyen harabatilik,Harabati olma durumu harabe,"Yıkılmış veya yıkılmaya yüz tutmuş yapı, yıkı" harabelik,"Harap olmuş yer, ören" haraç mezat satmak,açık artırma ile satmak haraca kesmek,zorbalıkla para koparmak veya çıkar sağlamak haraç,"Bir yerden, bir kimseden zorbalıkla alınan para" haraç yemek (veya almak),başkasının sırtından geçinmek haraca bağlamak,bir kimseyi veya bir yeri belli zamanlarda kendisine belli miktarda para vermeye zorlamak haraççı,Haraç alan kimse haraççılık,Haraççı olma durumu haraçlı,"Haraca bağlanmış, vergi ödeyen" harakiri,Karnını bıçakla deşme yoluyla kendini öldürme harala gürele,Telaş ile haramın temeli olmaz,"`haram kazanç, bir işe yaramadan telef olur gider` anlamında kullanılan bir söz" harama uçkur çözmek,nikâhsız olarak cinsel ilişkide bulunmak haram yemek,"toplumun gelenek ve göreneklerine veya dinî kurallarına aykırı olarak bir şeyi kendi yararına kullanmak, sahiplenmek" haram olmak,bir şeyden gereği gibi yararlanamamak haram etmek,bir kimseye bir şeyden umduğu yarar ve rahatı tattırmamak haram,"Din kurallarına aykırı olan, dinî bakımdan yasak olan, helal karşıtı" haram olsun!,"`hayrını görme, görmesin!` anlamında kullanılan bir söz" harami,"Hırsız, haydut, eşkıya" haramilik,"Hırsızlık, haydutluk" haram para,Yasa dışı yollardan kazanılan para haramsız,"Haram olmayan, haram karışmamış" haramzade,Piç haranı,Büyük tencere harap etmek,harap duruma getirmek harap olmak,"harap duruma gelmek, haraplaşmak, perişan olmak" harap,"Bayındırlığı kalmamış, yıkılacak duruma gelmiş, yıkkın, viran" harap düşmek,kötü bir durumla karşı karşıya kalmak haraplaşma,Haraplaşmak işi haraplaşmak,"Harap duruma gelmek, viran olmak, perişan olmak" haraplık,"Harap olma durumu, yıkkınlık, harabilik, harabiyet" harar,"Çoğu kıldan dokunmuş, büyük çuval" harar gibi,"içine çok şey alabilen, geniş, büyük (eşya)" hararet,Sıcaklık hararet basmak,çok susamak hararet kesmek (veya söndürmek),susuzluğu gidermek hararet vermek,susatmak hararetlendirme,Hararetlendirmek işi hararetlendirmek,Hararetlenmesine yol açmak hararetlenme,Hararetlenmek işi hararetlenmek,Isısı artmak hararetli,"Isısı, sıcaklığı fazla olan" haraşo,Bir tür yün örgüsü haraza,"Kavga, gürültü, karışıklık" haraza,Sığırın öd kesesinden çıkan taş harbe,Kısa mızrak harbi,"Ateşli silahların içini temizlemekte kullanılan çubuk, harbe" harbi konuşmak,"dosdoğru, gerçeği gizlemeden konuşmak" harbî,Savaşla ilgili harbilik,Ateşli silahlarda harbinin yerleştirildiği yer harbiye,Savaşla ilgili işler harbiyeli,Harp okulu öğrencisi harcama,"Harcamak işi, sarf" harcama yapmak,harcamak harcamak,"Bir iş görmek veya bir şey satın almak için parayı elden çıkarmak, sarf etmek" harcama kalemi,Muhasebe işlemleri içinde en fazla satın alınan maddelerin bütünü harcanma,Harcanmak işi harcanmak,"Harcama işi yapılmak, harcama işine konu olmak" harcayış,Harcama işi harcıâlem,"Herkesin alabileceği, herkesin kullanabileceği, herkesin işine yarayan, her keseye uygun" harcıâlem olmak,"çok tanınmak, yaygın olarak bilinmek" harcırah,Yolluk harç,"Harcanan para, masraf" harcı olmamak,"bir iş, birinin yapabileceği nitelikte olmamak" harçlı,Yapılması için harç ödenen harçlık,Ufak tefek gereksinimler için harcanacak para harçsız,Harcı olmayan hardal,"Turpgillerden, 100-150 santimetre yüksekliğinde, sarı çiçekli, deriyi yakıcı nitelikte olan ve tohumu hekimlikte kullanılan, tadı acı ve bir yıllık bir bitki (Brassica nigra)" hardaliye,İçine hardal katılarak yapılan üzüm şırası hardallı,Hardalı olan hardallık,Hardal yapımında kullanılan malzeme hardal rengi,Kirli sarı renk hardalsı,"Hardala benzeyen, hardalı andıran, hardal gibi, hardalımsı" hardalsız,Hardalı olmayan hare,"Bazı nesne, canlı, göz vb.nde dalgalanır gibi görünen parlak çizgiler, meneviş, dalgır" harekât,"Davranışlar, işler" hareke,Arap alfabesiyle yazılmış metinlerde üstüne ve altına konulduğu ünsüzlerin birer ünlü ile okunmasını sağlayan işaret hareke koymak,harekelemek harekeleme,Harekelemek işi harekelemek,Arap alfabesiyle yazılmış metinlerde ünlü ile okunabilmesi için ünsüzlerin altına veya işaret koymak harekeli,Hareke konulmuş harekesiz,Hareke konulmamış hareket etmek,"yola gitmek, yola çıkmak" harekete geçirmek (veya getirmek),"bir işin yapılmasına sebep olmak, kımıldatmak, canlandırmak" harekete geçmek,"bir işi yapmaya başlamak, bitirmek amacı ile bir işe girişmek" hareket,"Bir cismin durumunun ve yerinin değişmesi, devinim, aksiyon" hareket dairesi,"Demir yollarında hareket işlerini düzenleyen, izleyen daire" hareketlendirme,Hareketlendirmek işi hareketlendirmek,Hareketlenmesine yol açmak hareketlenme,Hareketlenmek işi hareketlenmek,"Hareket kazanmak, harekete geçmek" hareketli,"Hareketi olan, yer değiştirebilen, devingen, müteharrik, mobilize" hareketlilik,"Hareketli olma durumu, devingenlik" hareket noktası,"Bir iş, bir yolculuk vb.nin başladığı yer" hareketsiz,"Hareket etmeyen, yerinden kımıldamayan, durgun, durağan" hareketsizlik,Hareketsiz olma durumu hareki,"Hareket durumunda, devinim durumunda olan, devinimsel" harelenme,Harelenmek işi harelenmek,"Kımıldadıkça üzerinde parlak çizgiler görünmek, dalgalanmak, menevişlenmek" hareli,Haresi olan harem,"Saray ve konaklarda kadınlara ayrılan bölüm, selamlık karşıtı" harem ağası,"Osmanlı saraylarında ve büyük konaklarda haremle selamlık arasında hizmet gören zenci köle, hadım ağası" harem kâhyası,Haremin alışverişine bakan erkek görevli haremlik,"Karılık, eşlik" Harezmi yolu,Algoritma harf,"Dildeki bir sesi gösteren ve alfabeyi oluşturan işaretlerden her biri, kod" harf atmak,tanımadığı bir kadına uygunsuz sözler söyleyerek yaklaşmaya çalışmak harfendaz,Onur kırıcı söz söyleyen harfendazlık,Harfendaz olma durumu harfi harfine,"Tamamen, gerçekte olduğu gibi, harfiyen" harfiyen,Harfi harfine har har,Hırıltılı olarak harharyas,"Harharyasgillerden, boyu 2 metreyi bulan çok tehlikeli bir tür köpek balığı (Carcharhinus lamia)" harharyasgiller,Köpek balıkları takımına giren bir familya har hur,Karışıklık ve anlaşmazlık harılanma,Harılanmak durumu harılanmak,"Hayvan huysuzlanmak, huysuzluk etmek" harıldama,Harıldamak işi harıldamak,Gürültüyle ve sürekli olarak akmak harıl harıl,"Aralıksız olarak, durmaksızın" harıltı,Harıldama sırasında çıkan sesin adı harım,Sebze ve meyve bahçesi harın,"Bir şeyden huylanıp yürümeyen, geri geri giden (hayvan)" haricen,"Dıştan, dışarıdan" haricî,"Dışla ilgili, dıştan olan" hariciye,Devlet yönetiminde dış işleri hariciyeci,Dış siyaset ile uğraşan meslek adamı hariciyecilik,Hariciyecinin yaptığı iş hariciye nazırı,Dış işleri bakanı hariçten gazel okumak (veya atmak),bir konuyu iyice bilmeden görüş ve düşünce ileri sürmek hariç,"Dış, dışarı" hariç olmak,bir işin içinde olmamak harika,Yaradılışın ve imkânların üstünde nitelikleriyle insanda hayranlık uyandıran harikalar yaratmak,hayranlık uyandıracak başarılar kazanmak harikulade,"Eşi görülmemiş, şaşkınlık yaratıcı, olağanüstü" harikuladelik,Olağanüstülük harim,"Girilmesi yabancıya yasak olan, kutsal tutulan, korunulan yer" harir,İpek haris,Açgözlü harita,"Coğrafya, tarih, dil, nüfus vb. konularla ilgili yeryüzünün veya bir parçasının, belli bir orana göre küçültülerek düzlem üzerine çizilen taslağı" haritada olmak,göz önünde bulundurulması gerekmek haritadan silinmek,"bir ülke, başka devletin egemenliği altına girmek" haritacı,"Harita yapan kimse, kartograf" haritacılık,Haritacının yaptığı iş haritalık,Haritaların saklandığı yer harlak,"Harıltı ile akan su, çağlayan" harlama,Harlamak işi harlamak,"Ateş için kuvvetlenmek, harlı bir biçimde yanmak" harlatma,Harlatmak işi harlatmak,"Ateşi kuvvetlendirmek, alevlendirmek" harlı,Kuvvetli bir biçimde "harman yel ile, düğün el ile",`her işin gerçekleşmesi birtakım koşulların bulunmasına bağlıdır` anlamında kullanılan bir söz harman yakarım diyen orağa yetişmemiş,"`başkasına kötülük yapmayı tasarlayan kimse, kötülüğünü yapmaya fırsat bulmadan cezasını görür` anlamında kullanılan bir söz" harman sonu dervişlerindir,`herkesin bol bol yararlandığı şeylerin artakalanından alçak gönüllüler yararlanır` anlamında kullanılan bir söz "harmanda dirgen yiyen sıpa, yılına kadar acısını unutmaz",`uygunsuz davranışlarından dolayı cezalandırılanlar uzun süre aynı davranışı göstermezler` anlamında kullanılan bir söz harman savurmak,tahılı samandan ayırmak için dövülmüşünü rüzgâra karşı savurmak harmanı kaldırmak,harman işini bitirmek harman dövmek keçinin işi değil,`önemli işler herkese yaptırılmaz` anlamında kullanılan bir söz harman,Biçildikten sonra tahıl demetlerinin üzerinden düven geçirilerek tanelerin başaklarından ayrılması işi harman çevirmek,harmanlamak harman etmek (veya yapmak),birçok çeşitten birer parça alıp yeni bir birleşim oluşturmak harman dövmek,ekin tanelerini saptan ayırma işini yapmak harman döven öküzün ağzı bağlanmaz,`çalışanın emeğinin karşılığı verilmelidir` anlamında kullanılan bir söz harmancı,Harman işi ile uğraşan (kimse) harmancılık,Harmancının yaptığı iş harmandalı,Ege bölgesinde oynanan bir tür zeybek oyunu harmani,"Bütün vücudu saran, kolsuz ve bazen kukuletalı bir tür üst giysisi" harmanlama,Harmanlamak işi harmanlamak,Harman etmek harmanlanma,Harmanlanmak işi harmanlanmak,"Tütün, çay, içki vb.nin birkaç çeşidi birbirine katılıp karıştırılmak" harmanlatma,Harmanlatmak işi harmanlatmak,Harman yaptırmak harmanlık,Harman için gerekli eşya harman sonu,"Harmandan sonra kalan, toprakla karışmış tahıl" harman sonu dervişlerin,herhangi bir paylaşmada veya işte sona kalanların kazançlı çıkmaları durumunda söylenen bir söz harman yeri,"Üzerinde harman dövülen, sıkıştırılmış sert toprak alan" harmoni,"Uyum, düzen, ahenk" harmonyum,"Dış görünüşü piyanoya benzeyen, körüğü ayakla işletilen küçük org, armonyum" harnup,Keçiboynuzu harp açmak,savaş açmak harp,Savaş harp akademisi,Türk Silahlı Kuvvetlerine komutan ve kurmay subay yetiştiren okul harp dairesi,Millî Savunma Bakanlığında savaş gereçleri ile uğraşan daire harp malulü,Savaşta sakat kalmış asker harp okulu,"Türk Silahlı Kuvvetlerine subay yetiştiren yüksekokul, harbiye" harp zengini,Savaş sırasında yolsuz kazançlar sağlayarak kısa sürede zengin olan kimse harrangürra,Özensiz bir biçimde hars,Tarla sürme hart,"Birden ve sert bir biçimde (ısırmak, yemek)" harta,"`Sırasız, saygısız davranışlarda bulunmak` anlamındaki hartası hurtası olmamak deyiminde geçen bir söz" hartadak,"Ansızın ve sertçe (ısırmak, kapmak)" hartama,Kiremit yerine kullanılan veya kiremit altına konulan ince tahta hart hurt,Ağız dolusu ısırarak ve ses çıkararak (yemek) hart hurt etmek,korkutmak amacıyla sert ve yüksek sesle konuşmak hartuç,Kartuş has olmak,özgü olmak has,Özgü hasa,Patiska Hasanpaşa köftesi,"Kaşar, maydanoz ve soğan karışımı ile hazırlanarak özel bir sosla fırında pişirilen köfte" hasar,"Herhangi bir olayın yol açtığı kırılma, dökülme, yıkılma gibi zarar" hasara uğramak,"zarar görmek, harap olmak" hasarlı,Hasara uğramış hasat,"Ürün kaldırma, ekin biçme işi" hasatçı,"Ürün kaldırma, toplama, ekin biçme işi ile uğraşan kimse" hasatçılık,Hasatçının yaptığı iş hasbelkader,"Rastlantı sonucu olarak, tesadüfen" hasbetenlillah,"Tanrı için, Tanrı uğruna, Tanrı rızası için, karşılık beklemeksizin" hasbihâl,"Söyleşi, sohbet" hasbihâl etmek,"söyleşmek, karşılıklı konuşmak, sohbet etmek" hasbi,Gönüllü ve karşılıksız yapılan hasbi geçmek,"bir şeye önem vermemek, ilgi göstermemek" hasbilik,"Gönüllü ve karşılıksız iş yapma, gönüllülük" hasebi nesebi,Soyu sopu hasebiyle,Nedeniyle haseki,Osmanlı Devleti'nde bir görevde eskimiş olanlara verilen unvan hasekiküpesi,Düğün çiçeğigillerden bir süs bitkisi (Aquilegia) haseki sultan,Padişahtan çocuğu olan karavaş hasenat,"Yararlı, iyi, güzel işler" hasep,"Kişisel özellik, nitelik" hasep nesep,bütün soy ve hısımlar haset,"Kıskançlık, çekememezlik, günü" haset etmek,kıskanmak hasetçi,Kıskanç hasetlenme,Kıskanma hasetlenmek,Kıskanmak hasetli,Kıskanç hasetlik,Kıskançlık hasıl,"Olan, ortaya çıkan, görünen" hasıl etmek,ortaya çıkarmak hasıl olmak,"ortaya çıkmak, türemek" hasıla,Bir işten elde edilen sonuç hasılat,Ürün hasılatlı,Gelir getiren hasılı,"Sözün kısası, kısacası" hasılıkelam,Kısacası hasım,"Düşman, yağı" hasımca,Hasım gibi davranarak hasımlık,Hasım olma durumu hasır,"Saz, kabuk, yaprak vb. bir bitki maddesiyle örülmüş taban veya tavan örtüsü" hasıraltı,"`Bir işi isteyerek, bilerek ve haksız olarak yürütmemek, örtbas etmek` anlamındaki hasıraltı etmek deyiminde geçen bir söz" hasırcı,Hasır ören veya satan kimse hasırcılık,Hasırcının yaptığı iş hasırlama,Hasırlamak işi hasırlamak,"Hasırla döşemek, üstünü hasırla örtmek" hasırlanma,Hasırlanmak durumu hasırlanmak,"Hasırla döşenmek, üstü hasırla örtülmek" hasırlı,"Hasırı olan, hasırla kaplanmış olan" hasır otu,"Hasır otugillerden, bataklıklarda yetişen düz, ince uzun ve dayanıklı olan yaprakları kıtık yapmaya, hasır ve zembil örmeye yarayan bir saz, su kamışı, kofa, kiliz (Typha)" hasır otugiller,"Su kıyılarında yetişen, örneği hasır otu olan bir bitki familyası" hasis,Cimri hasislik etmek,cimrice davranmak hasislik,Hasis olma durumu hasiyet,Özellik hasiyetli,"Yararlı, etkili (yiyecek ve içecek)" haslet,"İnsanın yaradılışından gelen özellik, huy" haspa,"Kızlara, kadınlara şaka veya alay yollu söylenen bir söz" haspam!,yakıştırılamayan nitelikler taşıyan kadın veya kızlar için kullanılan bir söz hasret,Özlem hasret bırakmak,gerektiği anda bir şeyin yokluğunu hissettirmek hasret çekmek,özlem duymak hasret gitmek,"özlemini çektiği, sevdiği bir yere veya kimseye kavuşamadan ölmek" hasret kalmak,özlemek hasretini çekmek,çok özlemek hasret gidermek,"özleme son vermek, kavuşmak" hasretli,"Hasreti olan, özlemli" hasretlik,"Sevilen bir şey veya kimseden ayrı kalma durumu, ayrılık" hasretme,Hasretmek işi hasretmek,"Bir şeyin bütününü birine, bir şeye ayırmak, vermek" hasrolunma,Hasrolunmak durumu hasrolunmak,"Bir şey bütünüyle birine verilmek, ayrılmak" hassa,Özellik hassa askeri,Hükümdarı korumakla görevli askerî sınıf hassas olmak,duyarlı davranmak hassas,Duyum ve duyguları algılayan hassasiyet,Duyarlık hassaslık,Duyarlılık hassaten,Özellikle hasse,Patiska hasta,"Hastalık, kaza veya yaralanma dolayısıyla fizik veya ruh sağlığı bozulmuş ve tedavi edilmesi gereken kimse, rahatsız" "hasta ol benim için, öleyim senin için",`kişi kendisi için bir fedakârlıkta bulunan kimseye karşı sırası geldiğinde daha büyük fedakârlıkta bulunur` anlamında kullanılan bir söz hasta olmak (veya düşmek),hastalanmak hasta olmayan sağlığın kadrini bilmez,`insanlar sağlığın değerini ancak hastalıkta acı çekip iyileştikten sonra anlarlar` anlamında kullanılan bir söz ... hastası (olmak),bir şeye aşırı derecede düşkün (olmak) hastaya bakmaktan hasta olması yeğdir,"`ağır bir hastaya bakmak o denli güçtür ki, kimi zaman hasta olmak bundan daha kolay görünür` anlamında kullanılan bir söz" hastaya döşek sorulmaz,"`bir kişiye, onsuz yapamayacağı belli olan bir şeyin gerekli olup olmadığı sorulmaz` anlamında kullanılan bir söz" hasta etmek,hasta olmasına yol açmak hasta bakıcı,"Hekimin tedavi ile ilgili buyruklarını yerine getirip hastaya bakan, hemşirelere yardım eden kimse" hasta bakıcılık,Hasta bakıcının yaptığı iş hastane,"Hastalara yatarak veya ayakta tanı, tedavi ve bakım hizmetlerinin hekim, hemşire ve diğer sağlık çalışanları tarafından verildiği sağlık kuruluşu" hastaneye kaldırmak (veya yatırmak),tedavi amacıyla hastaneye götürmek hastanelik,Hastaneye kaldırılacak durumda olan hastanelik etmek,birini aşırı derecede dövmek hastanelik olmak,hastanede tedavi görmeyi gerektirecek kadar hastalanmak hastalandırma,Hastalandırmak işi hastalandırmak,"Hasta etmek, hastalanmasına sebep olmak" hastalanış,Hastalanma işi hastalanma,Hastalanmak işi hastalanmak,"Sağlığı bozulmak, esenliği yerinde olmamak, rahatsızlanmak, hasta olmak" hastalık,"Organizmada birtakım değişikliklerin ortaya çıkmasıyla sağlığın bozulması durumu, rahatsızlık, çor, dert, sayrılık, illet, maraz, maraza, esenlik karşıtı" hastalık almak (veya kapmak veya hastalığa tutulmak),bulaşıcı bir hastalığa yakalanmak "hastalık kantarla girer, miskalle çıkar",`hastalık birden ve çok zorlu gelir ama yavaş yavaş iyileşir` anlamında kullanılan bir söz hastalık sağlık bizim için,"`insan sağ, esen olabildiği gibi hasta da olabilir` anlamında kullanılan bir söz" hastalıklı,"Vücut direnci az olan, çabuk hastalanan, mariz" hastalık tablosu,Hastanın yatağının başında bulunan ve hastalığın seyrini gösteren levha hastel,Daha ziyade gençlerin ve araştırmacıların konaklaması için yapılmış ve belirli kurallara göre yönetilen ucuz tesisler has un,Kepeğinden bütünüyle ayrılmış birinci sınıf un hasut,Kıskanç haşa huzurdan (veya huzurunuzdan),uygunsuz bir şey söylemek zorunda kalındığında bağışlanma dileği anlatan bir söz haşa,Bir durum veya davranışın kesinlikle kabul edilmediğini anlatan bir söz haşa sümme haşa,"`öyle olmasına ihtimal yok, öyle değildir` anlamında kullanılan bir söz" haşerat,Böcekler haşarı,"Çok yaramaz, ele avuca sığmayan (çocuk)" haşarıca,Biraz haşarı haşarılaşma,Haşarılaşmak işi haşarılaşmak,Haşarı davranışlarda bulunmak haşarılık,Haşarı olma durumu haşat,"Darmadağınık, işe yaramaz, bozuk, kötü" haşat etmek,"bozmak, kullanılmaz duruma getirmek" haşat olmak,"bozulmak, kullanılamaz duruma gelmek" haşadı çıkmak,"bozulmak, işe yaramaz duruma gelmek" haşefe,Başçık haşere,Böcek haşhaş,"Gelincikgillerden, kapsüllerinden afyon elde edilen, tohumlarından yağ çıkarılan bir yıllık ve otsu bir kültür bitkisi (Papaver somniferum)" haşhaşhane,Haşhaşın işlendiği yer haşhaş yağı,Haşhaştan çıkarılan ve yiyecek olarak kullanılan yağ haşıl,Dokumacılıkta kullanılan unlu veya çirişli sıvı haşıllama,Haşıllamak işi haşıllamak,Dokumayı unlu veya çirişli sıvıya batırmak haşırdama,Haşırdamak işi haşırdamak,"Kâğıt, kolalı kumaş vb. sert şeyler birbirine sürtünürken kalın ve boğuk ses çıkarmak" haşır haşır,Haşır huşur haşır huşur,"Sert ve kuru şeyler haşırdayarak, haşırtılı ses çıkararak, haşır haşır" haşırtı,Haşırdama sırasında çıkan sesin adı haşırtılı,"Haşırtısı olan, haşırdayan" haşin,"Sert, kırıcı, gönül kırıcı" haşinleşme,Haşinleşmek işi haşinleşmek,"Sertleşmek, gönül kırıcı davranışlarda bulunmak" haşinlik,"Haşin olma durumu, haşin davranış" haşir,"Toplanma, bir araya gelme" haşır neşir etmek,"kaynaştırmak, bir arada bulundurmak" haşır neşir,"Kaynaşma, bir arada olma" haşır neşir olmak,"kaynaşmak, bir arada bulunup uğraşmak" haşiş,Hint kenevirinden çıkarılan esrar haşiv,Doldurma haşiye,Dipnot haşlak,"Kızgın, kaynar, çok sıcak" haşlama,Haşlamak işi haşlamak,Bir şeyi kaynar suya daldırmak haşlamlılar,"Bir hücrelilerden, vücutlarında hareketi sağlayan kirpiğimsi titrek tüyleri veya beslenme işini gören çekmeleri olan, çoğu sularda yaşayan ve sadece mikroskopla görülebilen hayvanlar sınıfı" haşlanış,Haşlanma işi haşlanma,Haşlanmak işi haşlanmak,Haşlama işi yapılmak haşlatma,Haşlatmak işi haşlatmak,Haşlamasını sağlamak haşmet,Görkem haşmetli,Görkemli haşviyat,Sözde ve yazıda gereksiz olan bölümler haşyet,"Korku, korkma" hat çekmek,"telefon, telgraf tellerini döşemek veya direklere germek" hat,Çizgi hata,Yanlış hata etmek (veya eylemek veya işlemek),"yanlışlık yapmak, yanılgıya düşmek" hataya düşmek,yanılmak hatalı,"Hatası olan, yanlışlığı bulunan" hatasız,"Hatası olmayan, yanlışlığı bulunmayan" hatasız kul olmaz,`insan yanılmamak için ne kadar dikkat ederse etsin yine yanılır` anlamında kullanılan bir söz hat bekçisi,"Demir yolunu, telefon ve telgraf hatlarını gözetleyip korumakla görevli kimse" hatıl,"Ağırlığı yatay olarak dağıtmak ve duvarların düşey doğrultudaki çatlamalarını önlemek için yatay olarak boydan boya yerleştirilen ahşap, tuğla veya beton bağlama ögesi" hatıllama,Hatıllamak işi hatıllamak,Duvarı hatılla güçlendirmek hatır eylemek,hatırlamak hatırını sormak,hâl hatır sormak hatırını kırmak,"üzmek, gücendirmek" hatır,"Düşünme, akılda tutma, hafıza, zihin, akıl, yâd" hatırından (veya hatır ve hayalinden) geçmemek,"aklına gelmemek, düşünmemek" hatırından çıkmamak,"sevdiği, saydığı birinin isteğini reddetmeyip gönlünü kırmaktan çekinmek" hatırında tutmak,unutmamak hatırında olmak,unutmamış olmak hatırında kalmak,"unutmamak, hatırlamak" hatırına getirmek,hatırlamasına yol açmak hatırına gelmek,"hatırlamak, aklına gelmek" hatırını hoş etmek,"sevindirmek, memnun etmek" hatırı sayılır,oldukça çok hatırına bir şey gelmesin,"bir düşüncede, sözde veya davranışta kötü bir amaç güdülmediğini anlatan bir söz" hatır gönül bilmek (veya saymak veya tanımak),kişilere karşı gösterilmesi gereken saygı kurallarına uymak hatır gönül yapmak,birini tutum ve davranışlarıyla mutlu etmek hatır gönül yıkmak (veya kırmak),kişilere karşı gösterilmesi gereken saygı kurallarına uymamak hatır için çiğ tavuk yemek,bir kişiyi gücendirmemek için yapılması güç olan şeyleri bile yapmak hatır almak,gönül almak hatır sormak,hâl hatır sormak hatıra (veya hatır ve hayale) gelmemek,"bir şeyin gerçekleşeceği, olacağı hiç düşünülmemek" hatırı için,bir kimsenin gönlü hoş olsun diye hatırı kalmak,"gücenmek, kırılmak" hatır (veya hatırını) saymak,gerekli saygıyı göstermek hatıra,Anı hatıra defteri,Anılık hatırat,Anılar hatır belasına,Birine duyulan sevgi ve saygı dolayısıyla hatır hatır,Hatır hutur hatır hutur,"Değişik biçimlerde ses çıkararak (kesmek, yemek, koparmak, kaşımak vb.), hatır hatır" hatırlama,Anımsama hatırlamak,Anımsamak hatırlanma,Anımsanma hatırlanmak,Anımsanmak hatırlatma,Anımsatma hatırlatmak,Anımsatmak hatırlı,"Hatırı sayılan, etkili, saygın" hatır senedi,"Gerçek bir ticari işleme ve bir alacağa dayanmayan, gerçek duruma uymayan, yalnız herhangi bir kişiye para sağlamak amacıyla düzenlenerek imzalanan senet" hatırsız,"Hatırı sayılmayan, etkisiz, saygın olmayan" hatırşinas,"Saygılı, hatır sayan, hatır kırmayan" hatiften gelmek,gaipten ses gelmek hatif,Sesi işitilen fakat kendisi görülmeyen hatim,Kur'an'ın tamamını okuma hatim indirmek,"Kur'an'ı başından sonuna kadar okuyup bitirmek, hatmetmek" hatim sürmek,"okunan Kur'an'ı, önündeki Kur'an'dan takip etmek" hatime,"Son, sonuç" hatime çekmek,son vermek hatip,Konuşmacı hatiplik,Konuşmacılık hatmetme,Hatmetmek işi hatmetmek,Kur'an'ın tamamını okumak hatmi,"Ebegümecigillerden, bazı cinslerinin kök ve çiçekleri hekimlikte kullanılan, çok yıllık otsu bir süs bitkisi, ağaçküpesi (Althaea officinalis)" hatta,"Bile, hem de" hattat,Çok güzel el yazısı yazan sanatçı hattatlık,Hattatın yaptığı iş hattıhareket,"Tutulan yol, tutulacak yol, davranış, tutum" hatun,Kadın hav,"Kadife, çuha, yün vb.nin yüzeyindeki ince tüy, ülger" havasına uymak,bulunduğu çevre ve ortamı benimsemek havalara uçmak,çok sevinmek havadan nem kapmak,"en küçük bir şeyden alınmak, çok alıngan olmak" havan batsın,`böbürlenmen boşa çıksın` anlamında kullanılan bir söz havanın gözü yaşlı,`nerede ise yağmur yağacak` anlamında kullanılan bir söz havası olmak,bir kimsenin albenisi veya cana yakınlığı olmak havası olmak,"o kimseye benzemek, o kimseyi hatırlatmak" havasını almak,kalorifer peteğinde oluşan havayı boşaltarak sıvı maddenin dolmasını sağlamak havayı koklamak,bir yere göz atmak havasını teneffüs etmek,içinde hissetmek havaya girmek,hazır olmak havaya gitmek,"hiçbir şeye yaramamak, boşa gitmek" havaya pala (veya kılıç) sallamak,"boşuna, gereksiz çaba harcamak" havaya savurmak,gereksiz yere harcamak havaya uçmak,patlama dolayısıyla zarar görmek havayı bozmak,bir topluluğun keyfini kaçırmak havasını bulmak,"keyiflenmek, neşelenmek" havada kalmak,yerden yüksekte bulunmak hava kararmak,güneşin batmasıyla ortalık kararmak hava vermek,"tekerlek vb. cisimleri hava ile şişirmek, şişkinliğini artırmak, hava basmak" hava açmak (veya açılmak),bulutlar dağılmak hava almak,açık havada gezmek hava,"Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı" hava atmak,"herhangi bir üstünlüğünden dolayı şişinmek, caka yapmak" hava basmak,hava vermek hava bozmak,"havada yağmur, kar, dolu veya fırtına başlamak" hava bulanmak,gökyüzü bulutla kaplanıp yağmur yağacak duruma gelmek hava çalmak,"her biri, birbiriyle çelişen, birbirine uymayan davranış ve düşüncede bulunmak" hava almak,içine hava girmek hava değiştirmek,iklimi değişik bir yere gidip bir süre oturmak hava çarpmak,iklim ve rüzgâr olumsuz etkilemek hava patlamak,fırtına çıkmak hava kapanmak,gökyüzü bulutlarla örtülmek hava yapmak,kalorifer peteğinde sıvının yerine hava dolmak hava iyi esmek,ortamla ilgili her türlü şart uygun durumda olmak hava fena esmek,ortamla ilgili her türlü şart kötü durumda olmak hava hoş,`bir şeyin olmasıyla olmaması arasında fark yok` anlamında kullanılan bir söz hava kaçırmak,nesneler içindeki havayı tutamayıp dışarıya vermek hava akımı,Değişik sebeplerle atmosferde havanın yer değiştirmesi havaalanı,"İçerisindeki bina, tesis ve donatımlar dâhil uçakların iniş, kalkış ve yer hareketlerini yaparken kullanabilmeleri amacıyla belirlenmiş, ülke içindeki uçuşların yapıldığı saha" hava atışı,Basketbolda hakemin iki takımdan birer oyuncunun arasında topu havaya atarak oyunu başlatmak için topu havaya atması hava basıncı,Yer yuvarını çevreleyen havanın yeryüzündeki bir alana uyguladığı kuvvet hava bilgisi,Meteoroloji hava birliği,"Hava kuvvetleri içinde yer alan, savunma, ulaştırma, uçak bakımı vb. görevleri olan askerî birlik" hava boşaltma makinesi,Boşaltaç hava boşluğu,Yeryüzündeki engebelerin havada doğurduğu yoğunluk farkları havacı,"Hava kuvvetlerine bağlı subay, astsubay veya er" havacılık,Havacının yaptığı iş havacıva,"Sığırdiligillerden, Akdeniz bölgesinde yetişen ve köklerinden kırmızı boya elde edilen, çok yıllık otsu bir bitki (Alkanna tinctoria)" havadan,"Boş, değersiz" havadar,"Havası bol, temiz olan (yer), yeleken, yeleç" hava değişimi,"Hastaların daha çabuk iyileşmesi, yorgunlukların giderilmesi vb. amaçlarla yapılan çevre değişikliği, hava tebdili, tebdilihava" hava deliği,Bir şeyin içindeki havanın yenilenmesine yarayan delik havadis,İlgi ile karşılanabilecek haber hava durumu,"Meteoroloji ile ilgili olayların bütünü, hava raporu, hava şartları" hava düzenleyicisi,Kapalı yerlerde sıcaklık yönünden istenilen hava şartlarını sağlayan araç hava gazı,"Maden kömüründen çıkarılan, yakılarak ışık veya ısı sağlanan gaz" hava gazı beki,Hava gazı ile çalışan lambanın ucu hava gazı fırını,Hava gazı ile çalışan fırın hava gazı sayacı,Gaz sayacı hava haritası,Hava durumlarının işlendiği özel yeryüzü haritası hava hukuku,Havada ulaşımı düzenlemek için konulmuş hukuk kurallarının bütünü havai,"Hava ile ilgili, havada bulunan" havai fişek,"Gece yapılan törenlerde yakılarak havaya uçurulan, renkli ışıklar saçan fişek" havailik,"Havai olma durumu, uçarılık, hoppalık" havai mavi,"Göğün rengi, açık mavi" hava indirme,Hava kuvvetlerine ait birliklerin hava yoluyla gerçekleştirdiği harekât havaiyat,"Boş, değersiz iş ve sözler" hava kanalı,"Havayı bir yerden başka bir yere iletmekte kullanılan kanal, boru" hava kapağı,Bir kanaldan geçen havanın niceliğini ayarlayan kapak hava kesesi,"Balıkların aşağı ve yukarı inip çıkmalarını sağlayan, hava ile dolup boşalan kese" hava köprüsü,Zorunlu durumlarda iki şehir veya ülke arasında hava yoluyla sağlanan sürekli ulaşım hava kuvvetleri,"Ülkenin havadan savunulmasını sağlamak için uçak, helikopter, balon vb. araçlardan ve bunlarla ilgili yer hizmetlerinden, kuruluşlarından oluşturulan teşkilat" hava küre,Hava yuvarı havalandırıcı,Kapalı bir yerin sürekli ve doğal olarak havalandırılmasını sağlayan alet veya düzen havalandırılma,Havalandırılmak işi havalandırılmak,Havalandırma işi yapılmak havalandırma,Kapalı bir yerin havasını değiştirmek amacıyla dışarıdan temiz hava girişini veya çeşitli araçlarla hava akımını sağlama işlemi havalandırmacı,Havalandırma işini yapan görevli kimse havalandırmak,Kapalı bir yerin pencere ve kapılarını açarak havalanmasını sağlamak havalandırmalı,Havalandırması olan havalanma,Havalanmak işi havalanmak,"Temiz hava alması sağlanmak, havası değiştirilmek" havale,"Bir işi bir başkasının sorumluluğuna bırakma, ısmarlama, devretme" havale etmek,"bir şeyin alınmasını, yapılmasını bir kimseye bırakmak, ısmarlamak, devretmek" havale gelmek,postane veya banka yoluyla para gelmek havale göndermek (veya yollamak),"postane, banka vb. aracılığıyla birine para ödenmesini sağlamak" havaleli,Havalesi olan havalename,Havale havalı,Herhangi bir nitelikte havası olan havalı direksiyon,Hidrolik düzen ile kolayca hareket sağlayabilen motorlu taşıt direksiyonu havalı fren,Hava basıncı ile yönetilen pistonlu fren havali,Yöre (I) havalimanı,Uluslararası veya şehirler arası hava yolu ulaşımı için gerekli teknik ve ticari kuruluşların bütünü hava meydanı,Havalimanı hava musluğu,Radyatörlerde oluşan havanın dışarı atılmasını sağlayan musluk havan,"İçinde bir şey dövüp ufalamaya yarayan, tahta, taş, maden veya plastikten yapılan kap" havan dövücünün hınk deyicisi,`başkasına yardım edecek veya yüreklendirecek gücü olmadığı hâlde öyle görünüp yardakçılık eden kimse` anlamında kullanılan bir söz havanda su dövmek,boşuna uğraşmak havaneli,Havanda bir şeyi dövmeye yarayan tokmak hava raporu,Hava durumu havan topu,"Üstün atış gücüne sahip bir tür kısa namlulu top, havan" hava oyunu,"Bir mal fiyatının yükseleceği umuduyla o maldan, sözde ileride teslim alınmak üzere, bir parti satın almak ve vakti geldiğinde bu malın değerine göre fiyat farkını satıcıdan almak veya ödemek şeklinde girişilen bir oyun türü" hava parası,"Bir yeri kira ile tutabilmek için sahibine veya çoğunlukla içindeki kiracıya açıktan verilen para, peştamallık" havari,Yardımcı havarilik,Havari olma durumu havas,"Nitelikler, özellikler" havas,"Duyumlar, duygular" hava sahası,"Bir devletin yalnız kendisinin kullanma hakkı olduğu, başka devletlerin ancak ilgili devletten izin alarak yararlanabileceği gökyüzü parçası" havasız,"Havası olmayan, hava almayan" havasızlık,Havasız olma durumu hava süzgeci,Otomobillerde motora ve hava kompresörüne giden havayı süzmeye yarayan alet hava şartları,Hava durumu hava tahmini,Çeşitli araç ve aygıtlardan yararlanılarak yapılan incelemeler sonunda bulunulan yerde veya geniş bir bölgede gelecek gün veya günlerdeki havanın nasıl olacağını belirleme hava taşı,Gök taşı hava tebdili,Hava değişimi hava ulaşımı,Hava yolu ulaşımı hava üssü,Askerî havacılıkla ilgili plan ve programları düzenleyen merkez hava yastığı,Taşıtlarda kazanın neden olacağı zararları azaltmaya yönelik hava basınçlı yastık hava yastıklı,Hava yastığı olan hava yolu ile,uçak vb. taşıtlar ile hava yolu,Hava taşıtlarının uçuş sırasında izlemeye zorunlu oldukları yol hava yolu ulaşımı,"Hava taşıtlarıyla yolcu, yük vb. taşıma işi" hava yuvarı,"Yer yuvarını kuşatan çeşitli gaz katmanlarından oluşan örtü, atmosfer" havhav,Çocuk dilinde köpek havi,"İçinde bulunduran, kapsayan" havi olmak,"içinde bulundurmak, içine almak, kapsamak, içermek" havlama,Havlamak işi havlamak,"Köpek bağırmak, ürümek" havlanma,Havlanmak durumu havlanmak,Üzerinde hav oluşmak havlatma,Havlatmak işi havlatmak,Havlamasına sebep olmak havlayış,Havlama işi havlı,Havı olan havlıcan,"Zencefilgillerden, aynı adla anılan kök sapları baharat olarak kullanılan güzel kokulu bir bitki (Galanga officinalis)" havlu,Vücudun çeşitli yerlerinin kurulanmasına yarayan dokuma bez havlu atmak,"çalıştırıcı, sporcusunun karşılaşmayı terk ettiğini bildirmek için ringe havlu fırlatmak" havlucu,Havlu dokuyan veya satan kimse havluculuk,Havlucunun yaptığı iş havluluk,"Havlu asmak için özel olarak yapılmış araç, havlu asacağı" havra,Sinagog havsalası almamak,aklı kabul edememek havsalasına sığmamak,"aklı almamak, kavrayamamak" havsala,Kuşun kursağı havsalası geniş,"Anlama kabiliyeti olan, anlayışlı (kimse)" havuç,"Maydanozgillerden, koni biçimindeki etli kökü için sebze olarak yetiştirilen, iki yıllık otsu bir kültür bitkisi, yeregeçen (Daucus carota)" havuç suyu,Havuç meyvesinin sıkılması ile elde edilen meyve suyu havut,Deve semeri havuz,"Su biriktirme, yüzme, çevreyi güzelleştirme vb. amaçlarla altı ve yanları mermer, beton benzeri şeylerden yapılarak içine su doldurulan, genellikle üstü açık yer" havuzcu,Otelde havuzla ilgili işlere bakan görevli havuzcuk,İdrar borularının böbrekle birleştikleri yerde huni biçimindeki genişlik havuzlama,Havuzlamak işi havuzlamak,Gemiyi onarmak için havuza çekmek havuzlanma,Havuzlanmak işi havuzlanmak,"Gemi, onarılmak için havuza çekilmek" havuzlu,Havuzu olan havuzsuz,Havuzu olmayan havvaanaeli,Küçük beyaz çiçekli bir yıllık bir bitki (Anastatica hierochuntia) havya,"Madenlerle yapılan kaynak işlerinde lehimi eritmek için ateşle veya elektrikle kızdırılarak kullanılan, çoğunlukla çekiç biçiminde ucu bakır alet" havyar kesmek,"çalışmadan vakit geçirmek, vakti boşa harcamak" havyar,Genellikle mersin balığının salamura edilmiş yumurtası havza,"Bölge, mıntıka" hay,"İyi dilek, azarlama, şaşma ve sevinç bildirmede kullanılan bir söz" hay Allah!,şaşkınlık bildiren bir söz hay hayı gitmek vay vayı kalmak,"sağlığını, gençliğini yitirerek yakınır duruma gelmek" haydan gelen huya gider,`kolay ve emeksiz kazanılan şeyler elden kolay çıkar` anlamında kullanılan bir söz haya,Er bezi hayâ,"Utanma duygusu, utanç, utanma, sıkılma" hayalinden geçirmek,"olmasını istemek, düşünmek" hayale kapılmak,hayallerin etkisi altında kalmak hayale dalmak,dış dünyadan uzaklaşarak gerçekleşmesi istenilen şeyleri veya hatıraları düşünmek hayal olmak,gerçekleştirilememek hayal etmek,"bir şeyi zihinde tasarlayıp canlandırmak, hayallemek" hayal gibi,"ince, zarif" hayal,"Zihinde tasarlanan, canlandırılan ve gerçekleşmesi özlenen şey, imge, hülya" hayal kurmak,"gerçekleşmesi istenen, özlenen şeyi düşünmek" hayalat,Hayaller hayalbaz,Karagözcü hayalci,"Bir şeyi gerçekleşmiş gibi kabul edip zihninde tasarlayan kimse, ütopist" hayalcilik,"Hayalci olma durumu, hayalperestlik, hayalperverlik" hayalen,Hayalî olarak hayalet,"Gerçekte var olmadığı hâlde bazen görüldüğü sanılan peri, hortlak vb. görüntüler" hayal gücü,"Zihnin hayal yaratma yetisi, düş gücü, imgelem, muhayyile" hayalhane,Karagöz oynatılan yer hayâlı,"Utangaç, sıkılgan" hayalî,"Gerçekte var olmayan, gerçek olmayan, fantastik, ütopik" hayalî fenere dönmek,çok zayıflamak hayalî fener,Resimli camları olan ve bu resimleri duvara yansıtan fenere benzer araç hayal kırıklığına uğramak,çok istenilen veya umulan bir şeyin gerçekleşmemesinden üzüntü duymak hayal kırıklığı,Çok istenilen veya umulan bir şeyin gerçekleşmeyişinden duyulan üzüntü hayalli,Hayali olan hayal meyal,"Belli belirsiz, açık seçik olmayan" hayal oyunu,Karagöz oyunu hayalperest,Hayalci hayalperestlik,Hayalcilik hayâsız,"Utanması olmayan, sıkılmayan" hayâsızca,Hayâsıza yakışan hayâsızlık,"Utanmazlık, sıkılmazlık" hayatının baharını yaşamak,hayatının en güzel günlerini yaşamak hayatına girmek,yaşamında yer almak hayatından çıkarmak,"ilgisini, ilişkisini tamamen kesmek" hayatını (birine) borçlu olmak,biri tarafından ölümden kurtarılmış olmak hayata küsmek,"bezgin, kötümser olmak, yaşama isteğini yitirmek" hayatını yaşamak,"her türlü baskıdan uzak, dilediğince, gönlünce yaşamak" hayatta olmak,yaşamak hayatının baharında olmak,hayatının en güzel dönemini yaşıyor olmak hayatını kazanmak,geçimini sağlamak hayatı kaymak,"her işi ters gitmek, mahvolmak" hayata gözlerini yummak (veya kapamak),ölmek hayata bağlamak,yaşamayı sevdirmek hayata atılmak,geçim sağlamak üzere çalışmaya başlamak hayat vermek,"canlılık vermek, canlandırmak" hayat memat meselesi (yapmak veya olmak),ölüm kalım meselesi hayat geçirmek,"yaşamak, varlığını sürdürmek" hayata geçirmek,"uygulanır duruma getirmek, canlılık kazandırmak" hayatı cehennem etmek,büyük üzüntü ve sıkıntı vermek hayat,"Canlı, sağ olma durumu" hayat,"Genellikle köy ve kasaba evlerinde, üstü kapalı, bir veya birkaç yanı açık sofa" hayat adamı,"Zamana kolayca uyan, her türlü güçlüğü yenmesini bilen kimse" hayatağacı,Soyağacı hayat arkadaşı,Eş hayat dolu,"Yaşama isteği çok olan, neşeli, canlı, yaşam dolu" hayati,Hayatla ilgili hayatiyet,"Yaşama gücü, canlılık" hayatiyetli,"Yaşama gücüyle dolu, canlı" hayat kavgası,Hayat mücadelesi hayat mücadelesi,"Yaşamak ve geçinmek için harcanan emeklerin bütünü, hayat kavgası, yaşam kavgası" hayat okulu,Yaşanılan çevre ve zamanda karşılaşılan olayların tümü hayat pahalılığı,"Yiyecek, içecek, giyecek vb. geçim maddelerinin pahalı olması" hayat sigortası,"Bir kimsenin, yaşlılık çağında kendisine veya mirasçılarına para ödenmesi şartıyla yaptığı sigorta anlaşması, yaşam güvencesi" hayat standardı,"Bir toplumda bireylerin mal ve hizmetlerden yararlanabilme, gereksinimlerini karşılayabilme düzeyi, yaşam standardı" haybe,"Boş, işe yaramaz, anlamsız iş" haybeye kürek çekmek,boşu boşuna uğraşmak haybeci,"İşsiz güçsüz, bedavadan geçinen kimse" haybeden,"Zahmet çekmeden, bedavadan" hayda,Hayvanları harekete geçirmek için kullanılan söz haydalama,Haydalamak biçimi haydalamak,Hayvanı hızlandırmak için `hayda` diye seslenmek haydalanma,Haydalanmak durumu veya biçimi haydalanmak,"Defedilmek, dehlenmek" haydama,Haydamak işi haydamak,"Çifte koşulan hayvanı sürmek, dehlemek" haydari,"Dervişlerin giydiği kolsuz, kısa, aba, hırka" haydari yaka,"Yelek, hırka vb. giysilerin açık V harfi biçimindeki yakası" haydi,"İsteklendirmek, çabukluk belirtmek için kullanılan bir söz, hadi" haydi canım sen de,"`böyle şey olmaz, sana inanmam` anlamında kullanılan bir söz" haydi oradan,"kovmak, azarlamak için kullanılan bir söz" haydi haydi,"Kolaylıkla, rahatlıkla" haydin,Birden çok kişiyi isteklendirmek ve harekete geçirmek için kullanılan bir seslenme sözü haydindi,"`Çabuk ol, acele et` anlamında kullanılan bir söz" haydisene,"Haydi sözünün buyurma, dilek bildiren pekiştirmeli biçimi, hadisene" haydut,"Silahlı soygun yapan, yol kesen kimse" haydut gibi,"insana korku veren, iri yarı (kimse)" haydutluk,"Haydut olma durumu, şakilik, şekavet" haydutluk etmek,haydut gibi davranmak hayfa,"`Eyvah, yazık, heyhat` anlamlarında kullanılan bir söz" hayhay,"`İsteyerek, seve seve, elbette` anlamlarında onama bildiren bir söz" hayhuy,Boş ve sonuçsuz iş veya çaba hayıf,"Haksızlık, insafsızlık" hayıflanma,Hayıflanmak işi hayıflanmak,"Acınmak, üzülmek, yerinmek, esef etmek" hayırla anmak (veya yâd etmek),ölmüş bir kimsenin ardından iyi konuşmak hayrını gör,yeni alınan bir şey için `güle güle kullan` anlamında kullanılan bir söz hayrı olmamak,"iyiliği dokunmamak, yarar sağlamamak" hayrı dokunmak,yararlı olmak hayra yormak,rüya veya olayı iyi bir durumun belirtisi saymak hayra alamet değil,uğursuz sayılacak bir olay için kullanılan bir söz hayırdır inşallah,anlatılan bir rüyayı iyiye yormak için kullanılan bir söz hayır kalmamak,"işe yarar durumu kalmamak, artık işe yaramaz olmak" hayır yok,`bir şey yararlı değil` anlamında kullanılan bir söz hayır işlemek,"dine ve insanlığa uygun, iyi bir davranışta bulunmak" hayır (veya hayrını) görmemek,bir şey kendisine yararlı olmamak hayır gelmemek,yararlı olmamak "hayır dile komşuna, hayır gele başına","`sen başkaları için iyi şeyler dile ve yap ki başkaları da senin için iyi şeyler dilesin, yapsın` anlamında kullanılan bir söz" hayır beklememek,"iyilik ummamak, yararlı olacağını sanmamak" hayır,"İyilik, karşılık beklenmeden yapılan yardım" hayır dememek,bir şeyi geri çevirmemek hayır,"`Yok, öyle değil, olmaz` anlamlarında onamama, inkâr bildiren bir söz" hayır dua,Bir kimsenin iyiliğini isteyen dua hayır duasını almak,kendisi için iyi dilekte bulunulmak hayır dua etmek,iyi dileklerde bulunmak hayırhah,"İyilik dileyen, iyilik isteyen, iyicil, hayırsever" hayırhahlık,İyilik isteme durumu hayırlaşma,Hayırlaşmak durumu hayırlaşmak,Pazarlıkta anlaştıktan sonra birbirlerine hayır dilemek hayırlısı ile,hayırlı olanı dilemek için söylenen bir söz hayırlı olsun,`güle güle kullan` anlamında kullanılan bir söz hayırlı,"Yararı, hayrı olan" hayırlısı olsun,`en iyisi olsun` anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü hayırperver,Hayırsever hayır sahibi,Hayırsever kimse hayırsever,"Yoksullara, düşkünlere, yardıma muhtaç olanlara iyilik ve yardım etmesini seven, iyiliksever, yardımsever, hayırperver" hayırseverlik,"Hayırsever olma durumu, iyilikseverlik, yardımseverlik, hayırperverlik" hayırsız,"Yararı olmayan, hayrı olmayan" hayırsızlık,Hayırsız olma durumu hayıt,Ayıt hayız,Kadınlarda aybaşı hayızdan nifastan kesilmek,menopoza girmek haykırı,Bağırma haykırış,Haykırma işi haykırışma,Haykırışmak durumu haykırışmak,Karşılıklı haykırmak haykırma,Haykırmak işi haykırmak,"Telaş, şikâyet vb. sebeplerle yüksek sesle bağırmak" haykırtı,"Yüksek sesle acı acı bağırma, haykırma" haykırtma,Haykırtmak biçimi veya durumu haykırtmak,Haykırmasına yol açmak haylamak,At gibi hayvanları sürmek için seslenmek haylaz,"Hoşa gitmeyen davranışlarda bulunan (kimse), hayta" haylazca,"Haylaz gibi, haylaza yakışır bir biçimde" haylazlaşma,Haylazlaşmak durumu haylazlaşmak,Haylaz bir duruma gelmek haylazlık,Haylaz olma durumu haylazlık etmek,haylazca davranışlarda bulunmak hayli,Çok haymana,Hayvanların serbestçe salındığı çayırlık haymana mandası,Haymana öküzü haymana öküzü,"İri yarı ve tembel, işe yaramaz kimse, haymana mandası" haymatlos,Vatansız hayran,"Çok beğenen, hayranlık duyan (kimse)" hayran etmek (veya bırakmak),"hayranlık duygusu uyandırmak, çok beğenilmek" hayran olmak (veya kalmak),çok beğenmek hayranlık,Hayran olma durumu hayranlık duymak,"çok beğenmek, tutkuyla bağlanmak" hayrat,Sevap kazanmak için yapılan iyilik hayretten donakalmak,"çok şaşırmak, inanamamak" hayrette (veya hayretler içinde) kalmak,"şaşakalmak, şaşırmak" hayrette bırakmak,şaşmasına sebep olmak hayret,"Beklenmedik, garip bir şeyin sebep olduğu şaşkınlık, şaşırma" hayret etmek,"şaşmak, şaşırmak, şaşakalmak" hayrete (veya hayretlere) düşmek,"şaşakalmak, şaşırmak" hayrola,"`Ne var, ne oluyor` anlamında kullanılan bir söz" hayrulhalef,"Hayırlı çocuk, hayırlı evlat" haysiyet,"Değer, saygınlık, itibar" haysiyetine dokunmak,onuru incinmek haysiyet divanı,Onur kurulu haysiyetiyle,Nedeniyle haysiyetli,"Değeri, saygınlığı olan" haysiyetsiz,"Değeri, saygınlığı olmayan" haysiyetsizlik,"Haysiyetsiz olma durumu, haysiyetsizce davranış" hayta,Osmanlıların ilk dönemlerinde eyalet askerlerinin uç boylarında görevli sınıflarından biri haytalık,"Hayta olma durumu, serserilik, başıboşluk, külhanbeylik, kabadayılık, apaşlık" haytalık etmek,serserice davranışlarda bulunmak "hayvanın alacası dışında, insanın alacası içinde",`hayvanların işe yarayıp yaramayacakları görünüşlerinden belli olur ancak insanların kötü huylu olup olmadıkları dışarıdan anlaşılamaz ` anlamında kullanılan bir söz "hayvan koklaşa koklaşa, insan konuşa konuşa","insan konuşa konuşa, hayvan koklaşa koklaşa" hayvan,"Duygu ve hareket yeteneği olan, içgüdüleriyle hareket eden canlı yaratık" hayvan gibi,hayvana benzer biçimde hayvanat,Hayvanlar hayvanat bahçesi,"Genellikle her tür hayvanın doğal şartlarda beslendiği, korunduğu, sergilendiği büyük bahçe" hayvan bilimci,"Hayvan bilimi uzmanı, zoolog" hayvan bilimi,"Biyolojinin, hayvanların yapı, görev, davranış ve sınıflandırmaları, yeryüzündeki dağılışlarıyla uğraşan bilim dalı, hayvanat, zooloji" hayvanca,Çok kaba ve hoyrat hayvancağız,"Kendisine şefkat ve acıma duyulan hayvan, hayvancık" hayvancık,Ancak mikroskopla görülebilen çok küçük hayvan hayvancılık,Evcil hayvanlara bakma ve yetiştirme işi hayvani,Hayvansal hayvaniyet,Hayvanlık hayvan kömürü,Kan ve kemik gibi organik maddelerden yapılıp hekimlikte kullanılan kömür hayvanlaşma,"İnsanlık erdemlerini yitirme, kabalaşma" hayvanlaşmak,"İnsanlık erdemlerini yitirmek, kabalaşmak" hayvanlık,"Hayvan olma durumu, hayvaniyet" hayvanlık etmek,hayvanca davranmak hayvansal,"Hayvanla ilgili, hayvani" hazzını çıkarmak,zevkini çıkarmak haz vermek,hoşlanmasını sağlamak haz,"Hoşa giden duygulanma, hoşlanma, zevk" haz almak,"hoşlanmak, keyif almak" haz duymak,hoşlanmak haza,Tam anlamıyla hazakat,Uzluk hazakatli,Hazakat sahibi hazan,Sonbahar hazandide,"Solgun, sararmış, solmuş" Hazar,VI-X. yüzyıllar arasında Hazar Denizi'nin ve Kafkasların kuzeyinde yaşamış bir Türk boyu veya bu boydan olan kimse hazar,Barış Hazarca,Hazar Türkçesi hazari,"Barışla ilgili, seferî karşıtı" hazcı,"Hazcılığı benimseyen ve savunan, hedonist" hazcılık,"Zevki, insan hayatının tek değer ve amacı sayan, haz veren her şeyin iyi olduğunu kabul eden öğreti, hedonizm" hazfetme,Hazfetmek işi hazfetmek,"Gidermek, kaldırmak, çıkarmak, silmek" hazık,"Usta, uz (hekim)" hazım,Sindirim hazımlı,"Yersiz davranışlara, dokunaklı sözlere aldırmayan, içi geniş (kimse)" hazımsız,Yediklerini kolay sindiremeyen hazımsızlık,Sindirim sisteminin iyi çalışmaması durumu hazırdan yemek,çalışıp kazanmaksızın elindekini harcamak hazırda olmak,"yararlanılabilecek bir durumda, el altında olmak" hazıra konmak,başkasının emeğiyle ortaya çıkmış bir şeyden yararlanmak hazıra dağlar dayanmaz,"`sürekli harcama, en büyük birikimleri bile eritir` anlamında kullanılan bir söz" hazır olmak,hazır durumda bulunmak hazır mezarın ölüsü,her hizmeti başkalarından bekleyen tembeller için söylenen bir söz hazır etmek,hemen kullanabilecek duruma getirmek hazır bulunmak (veya olmak),"bir yerde var olmak, kendi bulunmak" hazır,"Bir iş yapmak için gereken her şeyi tamamlamış olan, anık, amade, müheyya" hazır ol!,esas duruşa geçilmesi için verilen komut hazırcevap,"Gerektiğinde çabuk, yerinde cevaplar bulup veren (kimse)" hazırcevaplık,Hazırcevap olma durumu hazırcı,Hazır giysi satılan (yer) hazırcılık,Hazırcı olma durumu hazır çorba,Önceden hazırlanmış ve paket hâlinde satışa sunulmuş çorba hazır değer,Önceden belirlenmiş değer hazır giyim,Standart ölçülere göre seri olarak hazırlanmış ve satışa sunulmuş giyim eşyası hazır kıta,Gerektiği anda kullanılmak ve görevlendirilmek üzere hazır bulundurulan birlik hazırlama,"Hazırlamak işi, anıklama" hazırlamak,"Bir şeyi kullanılacak, yararlanılacak duruma getirmek, kurmak" hazırlanış,Hazırlanma işi hazırlanma,Hazırlanmak işi hazırlanmak,Hazır duruma getirilmek hazırlatma,Hazırlatmak işi hazırlatmak,Hazır duruma getirmek hazırlayış,Hazırlama işi hazırlık,Hazırlanmak için gereken şey veya durumların bütünü hazırlık görmek (veya yapmak),hazır olmak için gereken şeyleri toplamak veya durumları sağlamak hazırlık devresi,Hazırlık dönemi hazırlık dönemi,"Hazırlanmak için geçen süre, hazırlık devresi" hazırlıklı,"Bir şey için önceden hazırlanmış olan, tedarikli" hazırlıklı olmak (veya bulunmak),hazırlanmış olmak hazırlık sınıfı,"Öğrencilere, belli bir öğretim programını izlemek veya belli bir okulda okumak için gerekli temel anlayış, bilgi ve becerileri kazandırmak amacıyla bir okula, bir üniversiteye bağlı olarak açılan öğretim öncesi sınıf" hazırlıksız yakalanmak,ani gelişen bir olayla beklenmedik bir biçimde karşılaşmak hazırlıksız olmak (veya bulunmak),hazırlanmamış olmak hazırlıksız,Bir şey için önceden hazırlanmamış olan hazırlop,"Başkası tarafından hazırlanmış, sağlanmış, emeksiz, külfetsiz" hazır ol duruşu,"Vücudun baş dik, göğüs ileride, omurga ve bacaklar gergin, topuklar bitişik, kollar doğal yerinde, avuçlar uyluklarda olarak ayakta bulunduğu durum" hazır para,"Nakit, elde mevcut para, likit" hazır yiyici,Önceden kazanılmış varlığı harcayan (kimse) hazin,Hüzünlü hazine,"Altın, gümüş, mücevher vb. değerli eşya yığını, büyük servet" hazinedar,"Bir hazineyi bekleyen, yöneten kimse" hazinedarlık,Hazinedarın yaptığı iş haziran,Yılın altıncı ayı haziran böceği,"Mayıs böceklerinden, tarım bitkilerine çok zarar veren kın kanatlı bir böcek (Amphimallus solstitialis)" hazire,Etrafı çitle çevrili ve girilmesi yasak yer hazmetme,Hazmetmek durumu hazmetmek,Sindirmek hazne,Hazine hazret,"Yüce kabul edilen kimselerin adlarının başına saygı, övme, yüceltme amacıyla getirilen unvan" hazretleri,saygı duyulan kişilerin adlarını veya makamlarını gösteren söze başka unvanlarla birlikte getirilen bir söz hazzetme,Hoşlanma hazzetmek,Hoşlanmak He,Helyum elementinin simgesi he,"Türk alfabesinin onuncu harfinin adı, okunuşu" he,Evet he demek,onamak heba,"Hiçbir işe yaramadan yok olma, boşa gitme" heba etmek,"boşuna harcamak, ziyan etmek" heba olmak,"boşa gitmek, ziyan olmak" hebenneka,Zeki ve becerikli olmadığı hâlde kendini öyle sanan kimse heccav,Yergici hece,"Bir solukta çıkarılan ses veya ses birliği, seslem" hececi,Hece ölçüsüyle şiir yazan şair hececilik,Hececi olma durumu heceleme,Hecelemek işi hecelemek,Bir kelimenin hecelerini teker teker söylemek heceletme,Heceletmek işi heceletmek,Hecelemesini sağlamak heceli,Herhangi bir sayıda hecesi olan hecelik,Hece miktarında olan hece ölçüsü,"Belirli sayıdaki hece kümelerine dayanan şiir ölçüsü, parmak hesabı, hece, hece vezni" hece taşı,Mezar taşı hece vezni,Hece ölçüsü hece yutumu,"Kelime içinde benzer hecelerden birinin düşmesi: -turur > -tur, -dur" hecin,"Çift parmaklılar takımının devegiller familyasından, uzunluğu 3, yüksekliği 2 metre kadar olan, sırtında besin depo etmeye yarayan tek hörgücü bulunan, hızlı yürüyen bir tür memeli (Camellus dromedarius)" hedef olmak,hoş olmayan herhangi bir davranışa uğramak hedef gütmek,asıl amaç olarak belirlemek hedef saptırmak,hedefe isabet ettirememek hedef almak,nişan almak hedef,"Nişan alınacak yer, nişangâh" hedef göstermek,birini kötü bir durumda kalması için hedef hâline getirmek hedef kitle,Verilmek istenen mesajın ulaşması hedeflenen grup veya topluluk hedefleme,Hedeflemek işi hedeflemek,Hedef yapmak hedeflenmek,Hedef durumuna gelmek heder olmak,"boşa gitmek, boşuna geçmek" heder,"Karşılığını alamama, boşa gitme, ziyan olma" heder etmek,"boşuna harcamak, ziyan etmek" hedik,"Kaynatılmış buğday, bulgur, mısır vb. şeyler" hediye etmek,armağan etmek hediye,Armağan hediyelik,Armağan olarak verilmek için hazırlanmış şey hedonist,Hazcı hedonizm,Hazcılık hegemonya,Bir devletin başka bir devlet üzerindeki siyasal üstünlüğü ve baskısı hekim,"İnsanlardaki hastalıkları teşhis ve onları ilaçlarla veya bazı araçlarla tedavi eden kimse, doktor, tabip" "hekimden sorma, çekenden sor",`bir sıkıntının acısını ancak onu çeken bilir` anlamında kullanılan bir söz hekimbaşı,"Osmanlı Devleti'nde sarayda hekimlik görevini yürüten en kıdemli, yetkili ve padişahın özel doktoru olan kimse" hekimlik,Hekim olma durumu hektar,Yüz ar (10.000 m²) değerinde yüzey ölçü birimi (ha) hektogram,Yüz gramlık ağırlık ölçü birimi (hg) hektolitre,Yüz litrelik hacim ölçü birimi (hl) hektometre,Yüz metrelik uzunluk ölçü birimi (hm) hela,Tuvalet helak,"Ölme, öldürme, yok etme, yok olma" helak etmek,"öldürmek, ortadan kaldırmak" helak olmak,"yok olmak, ölmek" helal süt emmek,doğruluktan ayrılmamak helal olsun,bir hizmet veya özverinin istenilerek yapıldığını ve takdir edildiğini göstermek için kullanılan bir söz helal etmek,üzerinde hiçbir hak iddia etmeksizin bağışlamak helal olmak,"yapılmasında veya kullanılmasında dinen sakınca bulunmamak, uygun ve yerinde olmak" helal,"Dinin kurallarına aykırı olmayan, dinî bakımdan yasaklanmamış olan, haram karşıtı" helalî,Ham ipekten dokunmuş bürümceğe pamuk ipliği katılarak elde edilen kumaş helalinden,"Helal edilerek, gönül hoşluğu ile" helalleşme,Helalleşmek işi helalleşmek,Alışverişte veya ayrılma sırasında hakkını birbirine bağışlamak helalli,Nikâhlı (eş) helalliğe almak,biriyle evlenmek helallik vermek,helal etmek helallik dilemek,birinden hakkını helal etmesini istemek helallik,Nikâhlı eş helalzade,Nikâhlı bir ana ve babadan doğmuş kimse hele,Özellikle hele bak,şaşkınlık veya dikkati çekmek için söylenen bir söz hele bir,hele hele şükür!,`çok şükür` anlamında kullanılan bir söz hele de,üstelik helecan,"Kalp çarpıntısı, çırpıntı" helecanlanma,Helecanlanmak işi helecanlanmak,Kalp çarpıntısına tutulmak hele hele,Karşısındakini söylemeye isteklendirmek için kullanılan bir söz Helen,Yunan uygarlığının MÖ 323 ile MÖ 146 yılları arasındaki döneminde yaşamış olan halk Helenist,"Helen kültürü, tarihi, dili ve edebiyatı konularında uzman olan kimse" Helenistik,"Büyük İskender'den sonraki Helen sanatı, tarihi, kültürü ile ilgili olan" Helenizm,Helen uygarlığı helezon,"Kıvrımlı, yılankavi biçim" helezoni,Sarmal helezonlaşma,Helezonlaşmak biçimi veya durumu helezonlaşmak,"Sarmal, kıvrımlı biçime gelmek" helezonlu,"Helezonu olan, sarmal" helik,Duvar örülürken büyük taşların arasına konulan ufak taşlar helikoit,Helis biçiminde eğri yüzey helikon,"Çalgı ağızlığı ve pistonu olan, boyundan geçirilerek tutulan, çember biçimli, üflemeli bakır çalgı" helikopter,"Dik iniş ve çıkış yapabildiği için dar yerlerde de kullanılabilen, tepeden pervaneli, uçan taşıt" helis,Bir silindirin ana doğrularını sabit bir açı altında kesen eğri helisel,Sarmal helke,"Bakırdan yapılan bakraç, kova" hellim,Kıbrıs'ta yapılan bir tür beyaz peynir helme dökmek,kaynatılmış taneler koyulaşmak helme,"Fasulye, pirinç, buğday vb. taneler kaynatıldığında nişastanın çökelmesiyle oluşan koyu sıvı" helme gibi,iyice pişmiş helmelenme,Helmelenmek işi helmelenmek,Helme durumuna gelmek helmeli,Helme durumunda olan (yemek) helmintoloji,Kurt bilimi helva,"Şeker, yağ, un veya irmikle yapılan tatlı" helvacı,Helva yapan veya satan kimse helvacı kabağı,"Kabakgillerden, tatlısı yapılan dışı boz, içi sarı renkli iri bir tür kabak, kestane kabağı (Cucurbita maxima)" helvacı kökü,Çöven helvacılık,Helvacının yaptığı iş helvahane,Genellikle helva pişirmekte kullanılan geniş ve az derin tencere helvalaşma,Helvalaşmak durumu helvalaşmak,Helva durumuna gelmek helvalık,Helva yapımı için kullanılan malzeme helyodor,"Altın sarısı renginde, berilden oluşan, kuyumculukta kullanılan bir taş" helyograf,Güneş ışınlarından yararlanan optik telgraf aleti helyoterapi,Güneş ışınlarıyla tedavi helyum,"Atom numarası 2, yoğunluğu 0,13 olan, havada az miktarda bulunan soy gazlardan biri (simgesi He)" hem de nasıl,"pek çok, çok iyi" hem,"Bir kimseyi uyarmak, bir şeyi açıklamak veya anlamı güçlendirmek için `özellikle, zaten, bir de, şurası da var ki` anlamlarında kullanılan bir söz" hem de,"anlamı güçlendirmek, bir veya daha çok ögeye bir başkasının da eklendiğini belirtmek için kullanılan bir söz" hemati,Kanın hemoglobin ile renklenmiş alyuvarı hematit,Kan taşı hematolog,Kan bilimci hematoloji,Kan bilimi hemayar,"Denk, eşit" hemcins,Aynı cinsten olan hemdert,Dert ortağı olan hemen,Çabucak hemencecik,Çabucak hemen hemen,"Nerede ise, az zaman sonra" hemfikir,"Aynı düşüncede, aynı görüşte olan, oydaş" hemhâl,Aynı durumda olan hemhâl olmak,"bütünleşmek, birliktelik özelliği göstermek" hemhudut,Sınırdaş hemodiyaliz,Geçirgen bir zardan süzerek zehirli artıkları ayıklamak ve kanı temizlemek için kullanılan tedavi yöntemi hemofil,"Kanaması dinmeyen, hemofili hastalığına tutulan (kimse)" hemofili,Kanın pıhtılaşmasındaki bir bozukluğa bağlı kanama hastalığı hemoglobin,"Alyuvarların yapısında bulunan, dokulardan karbondioksidi akciğerlere, akciğerlerden oksijeni dokulara taşıyan, demir içeren ve kana kırmızı rengini veren protein" hempa,Omuzdaş hemşehrim!,`arkadaşım!` anlamında kullanılan bir seslenme sözü hemşehri,Memleketli hemşehrilik,Hemşehri olma durumu hemşire,"Doktor tarafından acil durumlar dışında yazılı olarak verilen tedavileri uygulamak, hastanın bakımını düzenlemek, denetlemek ve değerlendirmekle görevli ve yetkili sağlık çalışanı, şvester" hemşirelik,Hemşirenin yaptığı iş hemşirezade,Kız kardeşin çocuğu hemze,"Gırtlakta, ses tellerinin birbirine yapışması sonucu havanın akışını birdenbire engellemesiyle oluşan ve bir kesinti izlenimi veren ünsüz" hemzemin,Aynı düzeyde olan hemzemin geçit,Kara yoluyla aynı düzeyde olan tren yolu geçidi hendek,Geçmeye engel olacak biçimde uzunlamasına kazılmış derin çukur hendese,Geometri hendesi,Geometrik hengâm,"Zaman, vakit" hengâme,"Patırtı, gürültü, kavga" hentbol,El topu hentbolcu,Hentbol oynayan kimse henüz,"Az önce, daha şimdi, yeni" hep,"Hiçbiri dışta tutulmamak veya eksik olmamak üzere, bütün, tüm olarak" hep bir ağız olmak,"söz birliği etmek, anlaşarak bir konuda aynı şeyleri söylemek" hepatit,Sarılık hepatoloji,"Karaciğerin anatomisini, fizyolojisini ve hastalıklarını inceleyen bilim dalı" hep beraber,Birlikte hep birden,"Toplu olarak, cümleten" hepçil,Hem hayvansal hem bitkisel besinlerle beslenen hepsi,"Bütünü, tamamı, tümü, cümlesi" hepten,"Tamamıyla, büsbütün" hepyek,Zarla oynanan oyunlarda zarların tek benekli yönlerinin üste gelmesi her çiçek koklanmaz,`her güzelle ilişki kurmak doğru değildir` anlamında kullanılan bir söz "her boyayı boyadı, bir fıstıki yeşil (mi) kaldı?","yapılması gereken bir şey varken, önemsiz, zorunlu olmayan şeylerle ilgilenildiğinde söylenen bir söz" her boyaya girip çıkmak,çeşitli işlerde kısa süre de olsa çalışmış olmak her,"Önüne geldiği ismin benzerlerini `teker teker hepsi, birer birer hepsi, birer birer tamamı` anlamıyla kapsayacak biçimde genelleştiren söz" her ağaçtan kaşık olmaz,`özelliği olan bir iş için sıradan birisi kullanılamaz` anlamında kullanılan bir söz her ağacın meyvesi olmaz,`dışarıdan verimli gibi görünen herkes verimli olmaz` anlamında kullanılan bir söz her aşın kaşığı olmak,"her şeye karışmak, her şeye burnunu sokmak" her çok azdan olur,`çoğu elde etmek için azları biriktirmek gerekir` anlamında kullanılan bir söz her dağın derdi kendine göre,`herkesin kendi durumuna bağlı olarak sorunları vardır` anlamında kullanılan bir söz her derde deva olmak,birçok şeye çare olmak her ziyan bir öğüttür,"`kişi, uğradığı her zarardan bir ders alır` anlamında kullanılan bir söz" her zaman gemicinin istediği rüzgâr esmez,`olaylar herkesin istediği biçimde meydana gelmez` anlamında kullanılan bir söz "her zaman eşek ölmez, on köfte on paraya olmaz",`istenilen şeyi kolayca elde etme imkânı ortaya çıkınca fırsat kaçırılmamalıdır` anlamında kullanılan bir söz "her yokuşun bir inişi, her inişin bir yokuşu vardır","`hayat boyunca yükselme, düşme vb. durumlar birbirinin ardından gelebilir` anlamında kullanılan bir söz" her yiğidin gönlünde bir aslan yatar,`herkesin kendine göre büyük bir emeli vardır` anlamında kullanılan bir söz her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır,"`herkesin kendine özgü bir çalışma yöntemi, bir iş yapma biçimi vardır` anlamında kullanılan bir söz" her telden çalmak,her çeşit işi yapabilir durumda olmak her taş baş yarmaz,`korkulan her şey tehlikeli değildir` anlamında kullanılan bir söz her tarakta bezi olmak,birçok işi veya ilişkisi olmak her şeyin yokluğu yokluktur,`insana gerekli olan şey küçük ve değersiz de olsa yokluğunda kendini belli eder` anlamında kullanılan bir söz her ne pahasına olursa olsun,ne pahasına olursa olsun "her şeyin vakti var, horoz bile vaktinde öter",`her şey zamanında yapılmalıdır` anlamında kullanılan bir söz her sakaldan bir tel çekseler köseye sakal olur,`herkes biraz fedakârlık etse bir yoksul perişanlıktan kurtulur` anlamında kullanılan bir söz "her şeyin yenisi, dostun eskisi",`dostluk eskidikçe güç ve değer kazanır` anlamında kullanılan bir söz her kuşun eti yenmez,"`herkes zorbalığa boyun eğmez, buna karşı gelecekler de çıkar` anlamında kullanılan bir söz" her düşüş bir öğreniş,`kişi her yanlış davranışının acı sonucundan bir ders almalıdır` anlamında kullanılan bir söz her firavunun bir Musa'sı çıkar,"`insanı, zalimce davranan birinden kurtaracak bir kimse her zaman bulunur` anlamında kullanılan bir söz" her lafın altından kalkmak,genellikle yerme veya hakaret sözlerinin altında kalmayıp cevap verebilmek her gün baklava börek yense bıkılır,`hep aynı şeyle uğraşmak insana bıkkınlık verir` anlamında kullanılan bir söz her horoz kendi çöplüğünde öter,`herkes ancak kendi çevresinde bir değer taşır ve sözünü orada geçirebilir` anlamında kullanılan bir söz her ihtimale karşı,her türlü olasılığı düşünerek her gördüğü sakallıyı babası sanmak,görünüşe aldanmak her işte bir hayır vardır,"`kişi, kötümserliğe kapılmamak için olup biten her işi hayra yormalıdır` anlamında kullanılan bir söz" her kafadan bir ses çıkmak,bir konu üzerinde herkes rastgele konuşmak her kaşığın kısmeti bir olmaz,"`herkesin talihi, kazancı bir değildir` anlamında kullanılan bir söz" her koyun kendi bacağından asılır,"`herkes kendi davranışlarından sorumludur, herkes hatasının cezasını kendisi çeker` anlamında kullanılan bir söz" her işin (veya şeyin) başı sağlık,`insanın yapacağı her şey vücut sağlığına bağlıdır` anlamında kullanılan bir söz "her deliğe elini sokma, ya yılan çıkar ya çıyan",`sonunu düşünmeden sana zararı dokunma olasılığı bulunan davranışlarda bulunma` anlamında kullanılan bir söz her biri,Ayrı ayrı hepsi hercai,"Hiçbir şeyde kararlı olmayan veya konudan konuya geçiveren (kimse), yeltek, gelgeç" hercaice,"Hercai gibi, hercaiye yakışan" hercailik,Hercai olma durumu hercai menekşe,"Menekşegillerden, mor, sarı, beyaz renkte, menekşeye benzer çiçekleri olan yıllık bir bitki, alacamenekşe (Viola tricolor)" hercümerç etmek,"altüst etmek, karıştırmak" hercümerç,"Altüst, karmakarışık, darmadağınık, allak bullak" her daim,"Her zaman, daima" herek,"Asma, fasulye vb. sarılgan bitkilerin tutunması için yanlarına dikilen sırık, ispalya" herekleme,Hereklemek işi hereklemek,"Asma, fasulye vb. sarılgan ve destek isteyen bitkileri hereğe bağlamak veya bu bitkilerin yanına herek dikmek" hergele,Binmeye veya yük taşımaya alıştırılmamış at veya eşek hergeleci,"Yaban atlarına bakan kimse, yabani at çobanı" hergelelik,Hergele olma durumu her gün,"Süreklice, sürekli olarak" herhâlde,Büyük bir ihtimalle herhangi,"Belli olmayan, özellikleri iyice bilinmeyen, rastgele" herhangi bir,"Belli olmayan, rastgele (kimse veya şey)" herhangi biri,"Belli olmayan, rastgele biri" herif,"Güven vermeyen, aşağı görülen, bayağı kimse" herifçioğlu,Kızılan veya beklenmeyen bir işi yapan erkek herk,"Sürüldükten sonra bir yıl dinlendirilen, nadasa bırakılan tarla" herk etmek,tarlayı sürüp dinlenmeye bırakmak herkesin arşınına göre bez vermezler,`genel kurallar herkesin istek ve ihtiyacına göre bozulamaz` anlamında kullanılan bir söz herkesin tenceresi kapalı kaynar,"`bir kimsenin durumu, içinde bulunduğu yaşayış şartları başkalarınca gereği gibi bilinemez` anlamında kullanılan bir söz" herkesin hamuru ekmeğine göredir,"`bir iş için yapılacak hazırlık, gereksinim ölçüsünde olmalıdır` anlamında kullanılan bir söz" herkesin gönlünde bir aslan yatar,her yiğidin gönlünde bir aslan yatar herkesin geçtiği köprüden sen de geç,`herkesin tuttuğu yoldan sen de git` anlamında kullanılan bir söz herkesin ettiği yoluna gelir,`bir kimse başkasına ne yaparsa kendisi de aynı şeyle karşılaşır` anlamında kullanılan bir söz "herkesin bir derdi var, değirmencininki su","`herkesin kendi yaşayışı ile ilgili bir derdi vardır, bir kişinin derdi ötekininkine benzemez` anlamında kullanılan bir söz" herkesin yorulduğu yere han yapılmaz,herkesin arşınına göre bez vermezler herkesin aklı bir olsa koyuna çoban bulunmaz,"`herkes aynı şeyi bilse ve yapabilseydi, geri kalan işleri yapacak kimse bulunamazdı` anlamında kullanılan bir söz" herkes kendi ayıbını bilmez,"`insan kendi kusurunu göremez, bilemez` anlamında kullanılan bir söz" herkes kendi ölüsü için ağlar,"`hiç kimse başkasının acısını içinde duymaz, onun yüreğini sızlatan ancak kendi acısıdır` anlamında kullanılan bir söz" herkes,"İnsanların bütünü, cümle âlem" herkesin ağzı torba değil ki büzesin,`başkalarının söyleyeceklerine engel olamazsınız` anlamında kullanılan bir söz "herkes aklını pazara çıkarmış, yine kendi aklını almış",`insanlar kendi akıllarını başkalarının aklından üstün görürler` anlamında kullanılan bir söz herkes kaşık yapar ama sapını ortaya (veya doğru) getiremez,`herkes bir iş yapar ancak istenildiği kadar güzel ve kusursuz olmaz` anlamında kullanılan bir söz herkes davul çalar ama çomağı makama uyduramaz,`herkes iş yapar ama o işin gerektirdiği ustalığı gösteremez` anlamında kullanılan bir söz herkes evinde ağadır,"`herkesin kendi evinde, kendi çevresinde saygınlığı vardır` anlamında kullanılan bir söz" "herkes gider Mersin'e, biz gideriz tersine","bir işin bilerek ters yapıldığını, yolunda yapılmadığını anlatan bir söz" herkes bildiğini okur,"`başkaları ne söylerse söylesin, herkes kendi düşünüşüne göre iş yapar` anlamında kullanılan bir söz" herkeslik,"Aleladelik, sıradan olma durumu" hertz,Saniyede bir titreşim yapan devirli bir olayın frekansına eşit frekans birimi her yerdelik,Tanrı'nın her yerde ve her zaman bulunduğuna inanan din ve fizikötesi görüş her zaman,"Ara vermeden, sürekli, daima, sık sık" herze,Saçma söz herze yemek,yersiz söz söylemek herzevekil,Kendisini ilgilendirmeyen işlere karışan (kimse) hesabi,Hesapçı hesabı kesmek,alışverişi veya ilgiyi kesmek hesap açmak,gereğinde çekilmek üzere bankaya yatırılan para için işlem yapmak hesabı temizlemek,borcunu ödemek hesabı yok,"sayılamayacak kadar çok, sayısız" hesabına,"yönünden, için, ... adına, yararına" hesabına gelmek,"yararına uygun, elverişli olmak" hesabını almak,bir iş sonunda hakkını almak hesabını bilmek,tutumlu olmak "hesabını bilmeyen kasap, ne satır bırakır ne masat","`hesabını bilmeyen kişi elinde, avucunda bulunan işe yarar şeyleri de ziyan eder` anlamında kullanılan bir söz" hesabını görmek,alacağını verip ilişiğini kesmek hesapta olmamak,daha önce düşünülen şeylerin dışında olmak hesaptan düşmek,"hesaptan, borçtan, alacaktan indirmek, çıkarmak" hesap,Aritmetik hesabı kapamak,alacak verecek bırakmamak hesaba katılmamak,göz önüne alınmamak hesabı kapatmak,"her türlü ilişkiyi bitirmek, sona erdirmek" hesaba gelmez,sayılamayacak kadar çok hesaba dökmek,sayıyla ilgili bir konuyu açıklığa kavuşturmak için kâğıt üzerinde hesaplamak hesaba çekmek,"bir kişiden, bir kuruldan yaptığı işler için açıklama ve savunma istemek" hesaba almamak (veya katmamak),önem vermemek hesaba almak,göz önünde bulundurmak hesap (veya hesabını) vermek,bir işin sorumluluğunu yüklenmek hesaba katmak,"dikkate almak, göz önünde bulundurmak" hesap sormak,"bir konuda açıklama ve savunma istemek, sorumlu tutmak" hesap kesmek,ilişiğini kesmek hesap görmek,alacakla vereceği karşılaştırıp ödeşmek hesap etmek,bir işin kazancıyla giderini karşılaştırarak bir sonuca varmak hesap çıkarmak,alacakla vereceği kâğıt üzerinde karşılaştırmak hesap tutmak,alışverişle ilgili sayıları bir yere yazmak hesap cetveli,"Sayılar arasında birçok işlemin sonucunu kolayca bulmaya yarayan, iç içe yerleştirilmiş ve biri diğerinin üzerinde kayan iki parçadan oluşan cetvel" hesap cüzdanı,Bir bankada hesabı olanların yatırdığı veya çektiği paralarının yazılmasına yarayan defter hesapça,"Hesaba göre, hesaba uygun olarak" hesapçı,"Hesabını iyi bilen, tutumlu, hesabi" hesap günü,Kıyamet hesap işi,Bir tür el işlemesi hesap kitap,"Hesap yaparak, düşünüp taşındıktan sonra" hesap kitap yapmak (veya etmek),ayrıntılarıyla hesap edip düşünmek hesaba kitaba gelmemek,sınırsız olmak hesabını kitabını bilmek,tutumlu olmak "hesap etmek, kitap etmek",bütün ayrıntılarıyla düşünmek hesaplama,Hesaplamak işi hesaplamak,"Hesap işlemini yapmak, hesap etmek" hesaplamak kitaplamak,hesap kitap yapmak hesaplanış,Hesaplanma işi hesaplanma,Hesaplanmak işi hesaplanmak,Hesap edilmek hesaplaşma,Hesaplaşmak işi hesaplaşmak,Birbirindeki alacakla vereceğin hesabını yapmak hesaplatma,Hesaplatmak işi hesaplatmak,Hesap ettirmek hesaplayış,Hesaplama işi hesaplı,"Satın alınabilen, bütçeye uygun, ekonomik" hesaplı hareket etmek,ölçülü davranmak hesaplıca,Hesaplı hesap özeti,"Hesap sahiplerinin hesabına yatan ve söz konusu hesaptan çekilen miktarların dökümünü gösteren cetvel, ekstre" hesapsız,Hesabı tutulmayan hesapsızca,Hesapsız bir biçimde hesapsız kitapsız,Deftere geçirmeden veya belgeye bağlamadan hesapsızlık,Hesapsız olma durumu hesap uzmanı,Vergi yükümlülerinin dosyalarını incelemekle görevli Maliye Bakanlığına bağlı yetkili heterojen,Ayrışık heterotrof,Dışbeslenen heterotrofi,Dış beslenme hevenk,"Bir ipe, bir çubuğa geçirilmiş, dizilmiş veya birbirine bağlanmış yaş meyve ve sebze bağı" heves etmek,"bir şeye karşı istek duymak, eğilimli olmak" hevesi kursağında (veya boğazında veya içinde) kalmak,"istediği, imrendiği şeyi elde edememek" hevesini almak,"istediği, imrendiği şeyi elde ederek ona doymak" hevesini kırmak,"isteklerini, düşüncelerini engellemek" hevesi kalmamak,"şevki kırılmak, isteği kalmamak" heves,"İstek, eğilim, arzu, şevk" hevesine düşmek,kuvvetle istemek heveskâr,Hevesli heveskârlık,Hevesli olma durumu hevesleniş,Heveslenme işi heveslenme,Heveslenmek işi heveslenmek,"İsteklenmek, heves etmek, çok istemek, eğilim duymak" hevesli,"Bir şeye, bir işe istek duyan veya merak sarmış olan, istekli, heveskâr" hevessiz,"Hevesi olmayan, istek duymayan" hey,Seslenmek veya ilgi ve dikkat çekmek için söylenen bir söz hey gidi (hey),çeşitli duyguları pekiştiren veya özlem ve acınma bildiren bir söz heyamola,"Gemicilerin veya işçilerin birlikte bir şey çekerken `haydi çek, gayret` anlamlarında bir ağızdan yüksek sesle ve makamla söyledikleri söz" heyamola ile,bir işin ancak büyük güçlüklere katlanılarak ve birçok kişinin yardımıyla yapılabileceğini anlatan bir söz heybe,"At, eşek vb. binek hayvanlarının eyeri üzerine geçirilen veya omuzda taşınan, içine öteberi koymaya yarayan, kilim veya halıdan yapılmış iki gözlü torba" heybeci,Heybe yapan veya satan kimse heybet,"Korku ve saygı uyandıran görünüş, mehabet" heybetli,Görünüşü korku ve saygı uyandıran heybetlice,Oldukça heybetli heyecana kapılmak,"aşırı derecede heyecan, coşku duymak" heyecana gelmek,"heyecanlanmak, heyecan duymak" heyecana düşürmek,heyecanlandırmak heyecana getirmek,"heyecanlandırmak, heyecanlanmasına sebep olmak" heyecan duymak,heyecanlanmak heyecan,"Sevinç, korku, kızgınlık, üzüntü, kıskançlık, sevgi vb. sebeplerle ortaya çıkan güçlü ve geçici duygu durumu" heyecan vermek,heyecan duymasına sebep olmak heyecanlandırma,Heyecanlandırmak işi heyecanlandırmak,Heyecan duymasına sebep olmak heyecanlanış,Heyecanlanma işi heyecanlanma,Heyecanlanmak işi heyecanlanmak,"Herhangi bir nedenle güçlü, geçici bir duygulanımdan etkilenmek, heyecana gelmek, coşmak" heyecanlı,"Çabuk, kolay heyecanlanan, müteheyyiç" heyecanlılık,Heyecanlı olma durumu heyecansız,"Çabuk, kolay heyecanlanmayan" heyecansızlık,Heyecansız olma durumu heyelan,Toprak kayması heyet,Kurul heyetiyle,"Olduğu gibi, bütünüyle" heyhat,"`Yazık, ne yazık` anlamında kullanılan bir söz" heyheyleri tutmak (veya üstünde olmak),çok sinirlenmek heyheyler geçirmek,büyük heyecanlar geçirmek heyhey,Sinirlilik heykel gibi,"hareketsiz, duygusuz" heykel,"Taş, tunç, bakır, kil, alçı vb. maddelerden yontularak, kalıba dökülerek veya yoğrulup pişirilerek biçimlendirilen eser, yontu, statü" heykelini dikmek,türlü alanlarda üstün başarı gösteren kimselere değerbilirlik göstermek heykelci,"Heykel yapan sanatçı, heykeltıraş, yontucu" heykelci kalemi,"Heykelcilerin taş, kil, alçı vb. gereçleri biçimlendirmek için kullandıkları kesici, düzeltici ve yontucu araç" heykelcilik,"Heykelcinin yaptığı iş, heykeltıraşlık, yontuculuk" heykelleştirmek,Heykel durumuna getirmek heykelli,Heykeli olan heykeltıraş,Heykelci heykeltıraşlık,Heykelcilik heyula,Korkunç hayal heyula gibi,"pek iri, iri yarı" hezaren,Saray çiçeği (Delphinium) hezaren örgü,Bambu kabuklarından soyularak elde edilen liflerle veya sentetik malzemeyle yapılan özel bir örgü hezel,"Şaka, alay, mizah" hezeyan,Saçmalama hezeyan etmek,saçmalamak hezimete uğramak,bozguna veya büyük bir yenilgiye uğramak hezimet,Yenilgi hezliyat,Hezel türünde yazılmış şiirler Hf,Hafniyum elementinin simgesi Hg,Cıva elementinin simgesi "h, H","Türk alfabesinin onuncu sırasında yer alan ve He adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından sert, sızıcı gırtlak ünsüzünü gösterir" hıçkırık,Çok yemek yeme veya sinirsel bir nedenle ve istemsiz olarak diyafram kasının kasılmasıyla hava akciğerlere geçerken boğazdan çıkan ve düzgün aralıklarla tekrarlanan ses hıçkırık (veya hıçkırığı) tutmak,sürekli olarak hıçkırmak hıçkırış,Hıçkırma işi hıçkırma,Hıçkırmak işi hıçkırmak,Boğazdan hıçkırık sesi çıkarmak hıçkırtma,Hıçkırtmak işi hıçkırtmak,Hıçkırmasına sebep olmak hidiv,Osmanlı Devleti'nde Kavalalı Mehmet Ali Paşa'dan sonra Mısır valilerine verilen unvan hidivlik,Hidiv yönetimi veya makamı Hıdırellez,Hızır ve İlyas peygamberlerin her yıl buluştuklarına inanılan 6 Mayıs günü hıfız,Saklama hıfza çalışmak,Kur'an'ı ezberlemeye çalışmak hıfzıssıhha,Sağlıklı yaşamak için alınması gerekli önlemlerin bütünü hık,Hıçkırırken boğazdan çıkan ses hık demiş (anasının veya babasının) burnundan düşmüş,`her durumuyla birine çok benziyor` anlamında kullanılan bir söz hık tutmak,hıçkırık tutmak hık mık,Bahane ileri sürme hık mık etmek,bir işten kaçınmak için bahaneler ileri sürmeye çalışmak hıltan,Top biçimindeki çiçekleri kuruduktan sonra sapları kürdan olarak kullanılan yabani bir bitki hıltar,Davar ve sığırların boyunlarına takılan ip veya kayış hımbıl,"Uyuşuk, tembel" hımbıllaşma,Hımbıllaşmak durumu hımbıllaşmak,Hımbıl gibi davranmak hımbıllık,Hımbıl olma durumu hımhım,Sesleri genizden çıkararak konuşan (kimse) hımhımlık,Hımhım olma durumu hımış,Ağaç çatkıların arasına kerpiç doldurularak yapılmış duvar veya bina hıncahınç,"Ağzına kadar, tıka basa" hınç,"Öç alma duygusu ile dolu öfke, kin, gayz" hınç (veya hıncını) almak,öç (veya öcünü) almak hıncını çıkarmak,öcünü almak hınçlı,"Hıncı olan, öfkeli" hınçsız,"Hıncı olmayan, öfkesiz" hınk,Güç gerektiren bir iş yapılırken çıkarılan ses hınzır,Domuz hınzırca,"Hınzır bir biçimde, kurnazca, hınzırcasına" hınzırlaşma,Hınzırlaşmak işi hınzırlaşmak,Hınzır gibi davranmak hınzırlık,Hınzır olma durumu hınzırlık etmek,"zarar verici, sinirlendirici, ters davranışta bulunmak" hır,"Kavga, dalaş" hır çıkarmak,"kavga, gürültü çıkarmak" hırbo,İri yarı (kimse) hırboluk,Hırbo olma durumu hırçın,Belirli bir sebebi olmadan sinirlenip huysuzluk eden (kimse) hırçınlaşma,Hırçınlaşmak işi hırçınlaşmak,"Hırçınlık etmek, hırçın davranmak" hırçınlık etmek,"huysuzluk, terslik etmek" hırçınlık,Hırçın olma durumu hırdavat,"Kilit, tel, çivi vb. metal eşya" hırdavatçı,"Hırdavat satan kimse, nalbur" hırdavatçılık,"Hırdavatçının yaptığı iş, nalburluk" hırgür,"Geçimsizlik, kavga" hırgür çıkarmak,"kavga etmek, kavga çıkarmak" hırıldama,Hırıldamak işi hırıldamak,Hırıltılı bir ses çıkarmak hırıldaşma,Hırıldaşmak biçimi veya durumu hırıldaşmak,Hırlaşmak hırıldayış,Hırıldama işi hırıl hırıl,Hırıltılı bir ses çıkararak hırıltı,Boğazdan herhangi bir nedenle boğuk çıkan ses hırıltıcı,"Geçimsizlik çıkaran, geçimsiz kimse" hırıltılı,"Hırıltı çıkaran, hırıltısı olan" hızma,"Ayı, boğa vb. hayvanların dudaklarına veya burnuna geçirilen demir halka" hırka,"Genellikle soğuktan korunmak için giyilen, kumaştan, bazen içi pamukla beslenmiş, ceket biçiminde, önden açık, kollu üst giysisi" hırkayı başına çekmek,bir köşeye çekilip çevresiyle ilgisini kesmek hırkalı,Hırkası olan hırkasız,Hırkası olmayan hırlama,Hırlamak işi hırlamak,Hırıltıyla ses çıkarmak hırlaşma,Hırlaşmak işi hırlaşmak,Karşılıklı hırlamak hırlatma,Hırlatmak işi hırlatmak,Hırlamasına sebep olmak hırlayış,Hırlama işi hırlı,"İşinde doğru, uslu, iyi (kimse)" "hırlı mıdır, hırsız mıdır?","bir kimsenin ahlakı, kişiliği hakkında kuşku duyulduğunda kullanılan bir söz" hırpalama,Hırpalamak işi hırpalamak,Örselemek hırpalanış,Hırpalanma işi hırpalanma,Hırpalanmak işi hırpalanmak,Hırpalama işine konu olmak veya hırpalama işi yapılmak hırpalatma,Hırpalatmak işi hırpalatmak,Hırpalanmasına sebep olmak hırpalayış,Hırpalama işi hırpani,"Perişan, derbeder" hırpanilik,Hırpani olma durumu hırs,"Sonu gelmeyen istek, aşırı tutku" hırs basmak,hırslı duruma gelmek hırs bastırmak,aşırı ölçüde açgözlü duruma gelmek hırs bürümek,gözünü hırs bürümek hırsından çatlamak,öfkeyle birlikte aşırı derecede kıskanmak hırsını alamamak,öfkesini yenememek hırsını yenmek,öfkelenmemek için kendini tutmak hırsıza yol göstermek,birine bilmeyerek kötü bir işte yardımcı olmak hırsıza kilit olmaz,`kötü bir iş yapmaya kararlı olan kişiyi önlemek için alınacak tedbirler yararsızdır` anlamında kullanılan bir söz hırsız gibi,"kimseye görünmeden, gizlice" hırsız,"Başkasının malını çalan kimse, uğru" hırsız adım,Ağır ve sessizce yürüme biçimi hırsız anahtarı,Maymuncuk hırsız feneri,Karşısındakini gösterip taşıyanı göstermeyecek biçimde yapılmış önü camlı fener hırsız kelepçe,Ana su borusuna kaçak su alabilmek amacıyla bağlanan boru parçası hırsızlama,"Gizlice alınan, başkasına ait" hırsızlama yapmak,çalmak hırsızlık,"Çalma, arakçılık" hırsızlık etmek (veya yapmak),başkalarının parasını veya malını çalmak hırsız yatağı,Hırsızların gizlendiği yer hırslandırma,Hırslandırmak işi hırslandırmak,"Öfkelendirmek, kızdırmak" hırslanış,Hırslanma işi hırslanma,Hırslanmak işi hırslanmak,"Aşırı istek duymak, tutkuyla davranmak" hırslı,"Açgözlü, muhteris" hırssız,Hırsı olmayan hırt,"Sersem, budala, ahmak" hırtapoz,"Sersem, aptal, şaşkın" hırtapozluk,Hırtapoz olma durumu hırtı pırtı,"Eski püskü veya işe yaramaz, değersiz eşya" hırtlamba,"Perişan, derbeder kılıklı" hırtlamba gibi giyinmek,"perişan, derbeder bir biçimde giyinmek" hırtlambası çıkmak,perişan bir biçimde giyinmiş olmak hırtlık,"Sersemlik, budalalık, ahmaklık" Hırvat,Hırvatistan Cumhuriyeti'nde yaşayan bir halk ve bu halkın soyundan olan kimse Hırvatça,Hırvatların kullandığı Slav dili hısım,Evlilik yoluyla birbirine bağlı olan kimseler hısım akraba,Bütün akrabalar hısımlık,"Hısım olma durumu, karabet" hışıldama,Hışıldamak işi hışıldamak,Hışıltılı ses çıkarmak hışıldatma,Hışıldatmak işi hışıldatmak,Hışıldamasına sebep olmak hışıl hışıl,"`Hışıltı` sesi çıkararak, hışıldayarak" hışıltı,Sert ve sürekli çıkan ses hışıltılı,Hışıltısı olan (ses) hışıltısız,Hışıltısı olmayan (ses) hışım,"Öfke, kızgınlık" hışmına uğramak,birinden zulüm görmek hışımlanma,Hışımlanmak işi hışımlanmak,"Öfkelenmek, kızgın duruma gelmek" hışımlı,"Öfkeli, kızgın, sinirli" hışır,Olmamış meyve hışırı çıkmak,"eşya, çok hırpalanıp örselenmek" hışırdama,Hışırdamak işi hışırdamak,"Kâğıt, kumaş, kuru yaprak vb. nesneler birbirlerine sürtünürken, buruşturulurken `hışır` diye ses çıkarmak" hışırdatma,Hışırdatmak işi hışırdatmak,Hışırtı çıkartmak hışırdayış,Hışırdama işi hışır hışır,Hışırtı çıkararak hışırlık,Hışır olma durumu hışırtı,İnce cisimler hışırdarken çıkan sesin adı hışırtılı,Hışırtısı olan hışırtısız,Hışırtısı olmayan hışlama,Hışlamak biçimi veya işi hışlamak,"Hışıldamak, hışıltı çıkarmak" hıyaban,İki tarafı düzgün ağaçlı yol veya bulvar hıyanet,"Kutsal sayılan şeylere el uzatma, kötülük etme veya karşı davranma, hainlik, ihanet" hıyanetlik,Hıyanet hıyar,"Kabakgillerden, uzun, iri meyveli, sürüngen, bir yıllık otsu bir bitki (Cucumis sativus)" hıyar,Bir şeyi seçmekte veya yapıp yapmamakta özgürlük hıyarağa,Hıyarağası hıyarağalık,Hıyarağa gibi davranma hıyarağası,"Görgüsüz, kaba saba, yontulmamış (kimse), hıyarağa" hıyarcık,Kasık lenf bezlerinin iltihaplanması hıyarlaşma,Hıyarlaşmak durumu hıyarlaşmak,"Kaba saba, budalaca davranışlarda bulunmaya başlamak" hıyarlık,"Kaba saba, budalaca davranma durumu" hıyarlık etmek,hıyarlaşmak hıyarşembe,"Baklagillerden, siyah renkte olan meyvelerinin içinde çekirdeklerden başka hekimlikte kullanılan bir öz bulunan bitki, Hint hıyarı (Cassia fistula)" hızını kaybetmek (veya yitirmek),"etkisini, geçerliliğini yitirmek, hükmü kalmamak" hızını almak,"şiddetini yenmek, yatışmak" hızını alamamak,hızla gidişini yavaşlatamamak hız,"Çabukluk, sürat" hız almak,atlamak için geri çekilip birdenbire fırlamak hız vermek,"hızını artırmak, hızlandırmak" hızar,"Tahta ve kereste biçmeye yarayan, elektrik ve su gücüyle çalışan büyük bıçkı" hızarcı,"Hızar işleten, hızarla kereste biçen kimse" hızarcılık,Hızarcının yaptığı iş Hızır,"`Birinin en sıkışık zamanında, beklemediği biri, yardımına yetişmek` anlamındaki Hızır gibi (imdadına veya yardımına) yetişmek deyiminde geçen bir söz" hızla,Çabucak hızlandırılma,Hızlandırılmak işi hızlandırılmak,"Hız verilmek, hızı artırılmak" hızlandırma,Hızlandırmak işi hızlandırmak,"Hız verilmek, hızı artırılmak" hızlanış,Hızlanma işi hızlanma,Hızlanmak işi hızlanmak,"Hız almak, hızı artmak" hızlı,"Çabuk, seri, süratli" hızlı sağanak tez geçer,`büyük bir hızla başlayan şeyler az sürer` anlamında kullanılan bir söz hızlı yaşamak,eğlenceye aşırı düşkün olarak yaşamak hızlı akın,Hızlı hücum hızlı hızlı,Çabucak hızlı hücum,"Takım sporlarında karşı tarafın toparlanmasına fırsat vermeden, paslaşarak yapılan hücum, hızlı akın" hızlılık,"Hızlı olma durumu, sürat" hızölçer,"Motorlu araçlarda hız ölçüm aygıtı, takograf, takometre, takigraf" hibe etmek,bağışlamak hibe,Bağış hicap duymak (veya etmek),utanmak hicap,"Utanma, utanç, sıkılma" hicaz,Klasik Türk müziğinde dügâh perdesinde karar kılan bir makam hicazkâr,Klasik Türk müziğinde rast perdesinde karar kılan bir makam hiciv,Yergi hicran,"Bir yerden veya bir kimseden ayrılma, ayrılık" hicret,Göç hicret etmek,göç etmek hicri,Tarih başı olarak hicreti kabul eden hicri takvim,Hicreti başlangıç olarak alan takvim hicvetme,Hicvetmek işi hicvetmek,Alay yoluyla yermek hicviye,Yergi hiç yoktan iyidir,`elde bulunanla yetinmek gerekir` anlamında kullanılan bir söz hiçe saymak (veya indirgemek),"önemsememek, önem vermemek" hiç mi hiç,kesinlikle hiç değilse (veya olmazsa),"önemli olmasa bile, başka bir şey olmasa bile" hiç,Olumsuz yargılı cümlelerde fiilin anlamını pekiştiren bir söz hiç de,"kesinlikle, katiyen" hiç değil,"asla, kesinlikle" hiçbir,Bir addan önce getirilerek o adın bildirdiği varlıktan bir tanesinin bile olmadığını anlatan bir söz hiçbiri,"Bir teki, biri bile" hiççi,Nihilist hiççilik,Nihilizm hiçleme,Hiçlemek durumu hiçlemek,"Önem vermemek, yok saymak" hiçleştirme,Hiçleştirmek durumu hiçleştirmek,Kendi benliğinde hiçliği kabul etmek hiçlik,Hiç olma durumu hiçten,"Çok değersiz, önemsiz" hidatit,Birçok memelinin ve insanın karaciğerinde gelişen ekinokok tenyasının larvası hidayete ermek,"Müslüman olmak, İslam dinini kabul etmek" hidayet,"Doğru yol, hak olan Müslümanlık yolu" hiddete kapılmak,"öfkelenmek, kızmak" hiddetten kudurmak,"çok öfkelenmek, aşırı derecede kızmak" hiddet,"Öfke, kızgınlık" hiddet etmek,"öfkelenmek, kızmak" hiddetlendirme,Hiddetlendirmek işi hiddetlendirmek,"Kızdırmak, öfkelendirmek" hiddetleniş,Hiddetlenme işi hiddetlenme,Hiddetlenmek işi hiddetlenmek,"Kızmak, öfkelenmek" hiddetli,"Kızgın, öfkeli, pürhiddet" hidra,"Hidralar takımından, 1 santimetre uzunluğundaki, vücudu torba biçiminde, ağız çevresinde 6-10 dokunacı olan tatlı su hayvanı (Hydra)" hidralar,Örnek hayvanı hidra olan sölenterler bölümü hidrasit,Hidrojen ile bir metalsinin oksijensiz birleşmesinden oluşan asit hidrat,Bir cismin suyla birleşmesiyle veya bazı madenler üzerinde suyun etkisiyle oluşan bileşik hidratlı,İçinde hidrat bulunan hidrobiyoloji,Sularda yaşayan canlıların hayatını inceleyen bilim dalı hidrodinamik,"Sıvıya batırılmış katı cisimler üzerinde, onların hareketiyle ilgili olarak sıvıların gösterdiği direnci ve sıvıların hareketini inceleyen bilim dalı" hidroelektrik,Su gücüyle elde edilen elektrik enerjisi hidroelektrik santral,Su gücüyle çalışan makinelerle elektrik üreten merkez hidrofil,Sucul hidrofobi,Su korkusu hidrofor,Subasar hidrograf,Su bilgisi uzmanı hidrografi,Su bilgisi hidrojen,"Oksijenle birleşerek suyu oluşturan, atom numarası 1, rengi, kokusu ve tadı olmayan bir gaz, müvellidülma (simgesi H)" hidrojen bombası,"Ağır hidrojen atomları çekirdeklerinin kaynaşarak helyum durumuna girmesiyle elde edilen, enerji temeline dayanan bomba" hidrojenleme,Hidrojenlemek işi hidrojenlemek,Hidrojen ile birleştirmek hidrojeoloji,Yer altı sularının araştırılmasını ve elde edilmesini inceleyen yer bilimi kolu hidrokarbon,"Karbon ve hidrojen birleşiği, hidrokarbür" hidrokarbonat,Hidratlı bazik karbonat hidrokarbür,Hidrokarbon hidroklorik asit,"Hidrojen ve klordan oluşan, renksiz, havada beyaz dumanlar saçan, suda kolayca eriyen ve hayvan kemiklerinden jelatin, fosfor elde edilmesinde, çeliğin pasını gidermede kullanılan keskin kokulu bir gaz, tuz ruhu (HCl)" hidroksil,Bir madenle birleştiği zaman hidroksit yapan atom grubu (OH) hidroksit,Bir maden üzerine suyun etkisiyle yani bir hidroksil grubu ile bir madenin kaynaşmasından oluşan birleşik hidrolik,Su ile ilgili hidroliz,Bir molekülün su etkisiyle ikiye ayrılmasını sağlayan tepkime hidrolog,Su bilimci hidroloji,Su bilimi hidrometre,Suölçer hidrosefal,Hidrosefalisi olan hidrosefali,"Beyin omurilik sıvısının çoğalmasıyla, beyin karıncıklarının büyümesine yol açan, bazen de kafatasının büyümesine sebep olan hastalık" hidrosfer,Su yuvarı hidrosiyanik,Siyanojen ile hidrojenin birleşmesinden oluşan asit (HCN) hidroskopi,Yer altındaki suları arayıp bulma işi hidrostatik,Sıvıların dengesiyle ilgili olan hidroterapi,Su tedavisi hidrozol,Sıvı durumundaki koloit hidrür,Bir element veya birleşikle hidrojen birleşimi higrofil,Nemcil higrometre,Nemölçer higrometrik,"Nem ile ilgili, neme ilişkin" higroskop,Nemçeker higroskopik,Nemçeker higrostat,Nemdenetir higrotropizm,Neme yönelim hijyen,Sağlık bilgisi hijyenik,Sağlıklı hikâye,Bir olayın sözlü veya yazılı olarak anlatılması hikâye etmek,"ayrıntılarıyla anlatmak, söylemek" hikâye birleşik zamanı,"Yalın zamanlı bir fiilin geçmişte yapıldığını anlatan, idi > -di ekiyle kurulan kip" hikâyeci,"Hikâye yazan, öykücü" hikâyecilik,"Hikâyecinin yaptığı iş, öykücülük" hikâyeleme,Anlatı hikâyelemek,Anlatmak hikâyeleştirme,Hikâyeleştirmek işi hikâyeleştirmek,Hikâye durumuna getirmek hikem,Hikmetler hikemî,Felsefe ile ilgili hikmetinden sual olunmaz,"`sonucunun sebebi sorulmaz, araştırılmaz` anlamında kullanılan bir söz" hikmet,Bilgelik hikmetli,Hikmeti olan hilat,Kaftan hilaf,"Aykırı, karşıt, ters" hilaf olmasın,`yanılmıyorsam` anlamında kullanılan bir söz hilaf yok,"`yalan değil, yalan yok` anlamında kullanılan bir söz" hilafet,Halifelik hilafetçi,Halifeliğin sürdürülmesinden yana olan kimse hilafetçilik,Hilafetçi olma durumu hilafsız,Abartmaksızın hilal,"Ayın ilk günlerinde aldığı yay biçimi, ayça, yeni ay" hilal gibi,ince ve düzgün (kaş) hilalî,Hilal biçiminde olan hilesi hurdası yok,`yalanı dolanı yok` anlamında kullanılan bir söz hile,"Birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, ayak oyunu, alavere dalavere, desise, entrika" hile ile iş gören mihnet ile can verir,`işlerine hile karıştırıp başkalarını aldatan kişi son nefesini azap içinde verir` anlamında kullanılan bir söz hile yapmak,aldatmak hile hurda bilmemek,aldatma yollarını bilmemek hilebaz,Hileci hileci,"Hile yapan, hile karıştıran, hilebaz, hilekâr, dolmacı" hilecilik,"Hileci olma durumu, hilebazlık, hilekârlık" hileişeriye,Çözümü güç bir hukuki sorunu hukuk kurallarını zedelemeden çözümleme hilekâr,Hileci hilekârlık,"Hilecilik, dolandırıcılık" hileli,"Hilesi olan, içine hile karışmış, hile ile yapılmış" hileli iflas,"Alacaklıları zarara sokmak amacıyla hileli işlemler yaparak gerçekleştirilen iflas yolu, dolanlı iflas" hilesiz,"Hile yapmayan, düzen bilmeyen (kimse)" hilkat,"Yaradılış, fıtrat" hilkaten,Yaradılıştan hilozoizm,Canlı özdekçilik hilye,Hz. Muhammed'in dış görünüşünü ve niteliklerini anlatan manzum ve mensur eser himaye,"Koruma, gözetme, esirgeme, koruyuculuk, gözetim" himaye etmek,"korumak, kayırmak, gözetmek" himaye görmek,"biri tarafından korunmak, kayırılmak, gözetilmek" himayesine almak,"koruyucusu olmak, korumak" himayeci,Korumacı himayecilik,Korumacılık himayesiz,Korumasız himen,Kızlık zarı himmet etmek,"yardım etmek, emek vermek" himmetin var olsun,teşekkür için söylenen bir söz himmet,"Yardım, kayırma" hin,"Kurnaz, cin fikirli kimse" hindi,"Tavukgillerden, XV. yüzyılda evcilleştirilerek Amerika'dan bütün dünyaya yayılan, boyun ve başı çıplak, parlak, yeşil ve esmer tüylü, kümes hayvanlarının en büyüğü, mısırtavuğu (Meleagris gallopavo)" hindi gibi kabarmak,"gururlanmak, kurumlanmak, büyüklük taslamak" hindiba,"Birleşikgillerden, yaprakları haşlanarak salata gibi yenebilen, birkaç yıllık otsu bir bitki, güneğik, karakavuk (Cichorium endivia)" hindici,Hindi yetiştiren ve satan kimse hindigiller,Ana vatanı Amerika olan tavuksu kuşlar takımı Hindistan cevizi,"Palmiyegillerden, tropikal bölgelerde yetişen bir ağaç, narcıl (Cocos nucifera)" Hindolog,Hindoloji bilgini Hindoloji,Hint dilini ve kültürünü konu alan bilim Hindu,Hindistan'ın resmî dili Hinduizm,"Brahmanizm'den daha sonra ortaya çıkan, niteliği bakımından ondan daha katı olan bir din" hinleşme,Hinleşmek durumu hinleşmek,Kurnaz duruma gelmek hinlik,"Hin, kurnaz olma durumu, kurnazlık" hinoğlu,Kurnaz hinoğluhin,"Çok kurnaz, her dönemin şartlarına uyabilen (kimse)" Hint-Avrupa,Hint-Avrupa dil ailesinde yer alan diller Hint armudu,"Mersingillerden, sıcak bölgelerde yetişen, meyvesi yenen, tahtası sert bir ağaç (Psidium)" Hint bademi,Kakao Hint baklası,Hint yağı ağacı Hint bezelyesi,"Baklagillerden, sıcak ülkelerde yetişen, tohumları fasulyeye benzeyen bir bitki" Hint biberi,Kırmızıbiber Hintçe,Hint dili Hint çiçeği,Hindistan'a özgü bir tür çiçek Hint darısı,"Buğdaygillerden, Doğu ülkelerinde ekilen, taneleri yenilen, darıya benzeyen bir bitki (Sorghum vulgare)" Hint domuzu,"Büyük Okyanus Adaları'nda yaşayan, köpek dişleri boynuz gibi yukarı doğru kıvrık, iri yapılı bir tür domuz (Porcus babyrussa)" hinterlant,İç bölge Hint fıstığı,Kürkas Hint fulü,"Beyaz renkli bir tür nilüfer, Mısır fulü (Nelubrium)" Hint gergedanı,Hindistan'da bulunan bir tür gergedan (Rhinoceros unicornis) Hint güreşi,"Karşıt yönde yan yana ve sırtüstü yatan bir çiftin, iç yandaki bacaklarını kenetleyerek birbirlerini çevirme çabası" Hint hıyarı,Hıyarşembe Hint hurması,"Palmiyegillerden, taze filizleri Hindistan'da sebze gibi yenen, meyvesinden reçel yapılan çok sert bir ağaç (Borrassus)" Hint inciri,Frenk inciri Hint ipeği,Hindistan'da üretilen çok kıymetli bir ipek türü Hint irmiği,Sagu Hint kobrası,Kobra Hint kamışı,Bambu Hint keneviri,"Yapraklarından esrar elde edilen bir tür kenevir, esrar otu (Cannabis sativa)" Hint kertenkelesi,İguana Hint kestanesi,At kestanesi Hint kirazı,"Sumak familyasından, sıcak ülkelerde yetişen, zeytin büyüklüğünde, yenilebilen meyvesi olan büyük bir ağaç, mango (Mangifera domestica)" Hint kumaşı,Hindistan'da dokunan ve Batı ülkelerinde ender bulunan ipekli bir kumaş türü Hint,Hindistan halkından veya bu halkın soyundan olan kimse Hint mandası,"Çift parmaklılardan, uzunluğu 2, yüksekliği 1,8 metre civarında, evcilleştirilip çekim işlerinde kullanılan bir tür memeli (Bubalus bubalis)" Hint pamuğu,Hindistan'a özgü bir tür pamuk Hint pirinci,"Buğdaygillerden, Hindistan ve Etiyopya'da yetiştirilen, taneleri pirinç yerine kullanılan bir bitki" Hint safranı,Zerdeçal Hint sarısı,"Mango yaprakları ile beslenmiş ineklerin sidiğinden elde edilen, kehribar sarısına yakın, özellikle yağlı boya resimde kullanılan bir boya" Hint tavuğu,Brahma ırkından gelen bir tür tavuk Hint yağı,"Kene otunun tohumlarından çıkarılan, hekimlikte ve sanayide kullanılan bir yağ, ban yağı" Hint yağı ağacı,"İki çeneklilerden, tropik bölgelerde, 5 metre yüksekliğe ulaşabilen, bir veya çok yıllık, kene görünümündeki tohumlarından zehirli yağ elde edilen bir bitki, kene otu, kene ağacı, Hint baklası (Ricinus communa)" hiperbol,Bir düzlem üzerinde odak adı verilen iki durağan noktadan uzaklıklarının farkı durağan noktaların birleştirilmesiyle elde edilen eğri hiperbolik,"Hiperbol biçiminde olan, hiperbol ile ilgili" hiperboloidal,Hiperboloit biçiminde olan hiperboloit,Hiperbole benzeyen hipermarket,"Çok çeşitli malın satıldığı, büyük alışveriş merkezi" hipermetrop,Cisimlerin görüntüleri ağ tabakanın gerisinde kaldığı için yakını iyi göremeyen (göz) hipertansiyon,"Normalden yüksek olan atardamar basıncı, yüksek kan basıncı" hipnotizma,Hipnoz hipoderm,Alt deri hipodrom,"At yarışları yapılan alan, koşu alanı" hipoglisemi,"Aşırı hâlsizliğe ve terlemeye, hafif baygınlığa yol açan, kan şekeri düzeyinin normalden daha aşağı değerlere düşmesi durumu" hipopotam,Su aygırı hipopotamgiller,Su aygırıgiller hipostaz,"Bazı felsefe ve din kuramlarının dayandığı temellerden her biri, uknum" hipotansiyon,Normalden düşük olan atardamar basıncı hipotenüs,"Bir dik üçgende, dik açının karşısında bulunan kenar" hipotetik,Varsayımsal hipotez,Varsayım hippi,"Toplumsal düzene, tüketime ve şiddete karşı çıkan, derbederce yaşayan, örgütlenmemiş gençler topluluğu" hippilik,Hippi olma durumu hirfet,"Kunduracılık, duvarcılık, demircilik, marangozluk, dokumacılık vb. küçük el sanatları" his,Duygu hissine (veya hislerine) kapılmak,duygusal davranmak hissini vermek,"gibi gelmek, ... izlenimini uyandırmak" hisar,"Bir şehrin veya önemli bir yerin korunması için taştan yapılmış, yüksek duvarlı ve kuleli, çevresinde hendekler bulunan küçük kale, kermen, germen" hisar,Klasik Türk müziğinde bir birleşik makam hisarbuselik,Klasik Türk müziğinde bir birleşik makam hisleniş,Hislenme işi hislenme,Hislenmek işi hislenmek,Duygulanmak hisli,"Duygulu, içli" hisse kapmak,bir olaydan yararlı bir öğüt çıkarmak hisse,Pay hisse almak,zarara uğramak hissedar,"Bir ortaklık veya mal üzerinde payı olan kimse, paydaş" hissedilmek,Hissetme işine konu olmak hisseişayia,Ortak mülkiyette ayrılmamış pay hisseli,"İçinde birkaç kişinin payı olan, paydaşlı, paylı" hisse senedi,"Ortaklık sermayesinin belirli bir parçasını değerlendiren belge, belgit, aksiyon" hisset,Cimrilik hissetme,Hissetmek işi hissetmek,Fiziksel bir uyarıyı duymak hissettirme,Hissettirmek işi hissettirmek,"Hissetmesine sebep olmak, duyurmak, sezdirmek" hissî,Duygusal hissikablelvuku,Önsezi hissiselim,Sağduyu hissiyat,"Duygular, sezişler" hissiz,Duygusuz hissizlik,Duygusuzluk histerezis,Doğa olaylarının gelişmesindeki gecikme histeri,"Duyu bozuklukları, çırpınma, kasılmalar ve bazen inmelerle kendini gösteren bir ruhsal bozukluk, isteri" histerik,"Histeriye tutulmuş olan, isterik" histoloji,Doku bilimi hiş,Hişt hişt,"`Hey, bana bak, sana söylüyorum` anlamında kullanılan bir seslenme sözü, hiş" hit,Liste başı hitabe,Söylev hitaben,"Sözü birine yönelterek, hitap yoluyla" hitabet,Etkili söz söyleme sanatı hitam vermek,bitirmek hitam,"Son, bitim" hitam bulmak,"sona ermek, bitmek" hitan,Sünnet etme hitap,"Sözü birine veya birilerine yöneltme, seslenme" hitap etmek,"seslenmek, ... -e karşı söylemek, söz yöneltmek" Hitit,"MÖ XX-XII. yüzyıllar arasında Anadolu'da, XII-VIII. yüzyıllar arasında Hatay ve Kuzey Suriye'de devletler kurmuş olan eski bir ulus, Eti" Hititçe,Eti dili Hititolog,"Eti dili, kültürü ve kalıntıları ile uğraşan bilim adamı" Hititoloji,Eti dili ve eserlerini konu alan bilim dalı hiyerarşi,Aşama sırası hiyerarşik,Hiyerarşiye özgü hiyeroglif,Resim yazı hizaya getirmek,"birinin davranışlarını düzeltmek, yola getirmek" hiza,Doğru bir çizgi üzerinde bulunma durumu hizaya gelmek,"davranışlarını düzeltmek, yola gelmek" hizalama,Hizalamak işi hizalamak,Hizaya getirmek hizip,"Bölük, kısım" hizipçi,"Hizip oluşturan veya bir hizip içinde yer alan kimse, klikçi" hizipçilik,"Örgütlenmiş bir topluluğun içinde bütünlüğü bozacak biçimde yeni bir topluluk oluşturma, klikçilik" hizipleşme,"Hizipleşmek işi, klikleşme" hizipleşmek,"Hiziplere ayrılmak, klikleşmek" hizmet etmek,"iş görmek, çalışmak" hizmet,Birinin işini görme veya birine yarayan bir işi yapma hizmet görmek,birisinden yardım almak hizmetinde olmak,"birinin yanında çalışmak, işlerini yapmak" hizmete girmek,çalışmaya başlamak hizmeti dokunmak,"görevde bulunmak, iş yapmak" hizmet akdi,İş sözleşmesi hizmetçi,Hizmet gören kimse hizmetçilik,Hizmetçinin yaptığı iş hizmet eri,Emir eri hizmet içi eğitim,"Çalışanlara mesleki bilgi ve becerilerini geliştirmeleri için çalıştıkları süre içinde verilen eğitim, işbaşında eğitim" hizmetkâr,"Ücretle iş gören genellikle erkek işçi, uşak" hizmetkârlık,"Hizmetkârın işi, uşaklık" hizmetli,Odacı Ho,Holmiyum elementinin simgesi hobi,Uğraşı hoca,Müslümanlıkta din görevlisi hocalık,Hoca olma durumu hocalık etmek,öğretmenlik yapmak hodan,"Hodangillerden, çiçekleri hekimlikte kullanılan ve kökü kavrularak yenilen, bir yıllık ve otsu bir bitki (Borago officinalis)" hodangiller,"İki çeneklilerden, üzeri sert dikenlerle kaplı otsu ve ağaçsı bitkiler familyası" hodbehot,"Kendi kendine, kendi kafasıyla, kendiliğinden, kimseye danışmadan" hodbin,Bencil hodbinlik,Bencillik hodkâm,Bencil hodkâmlık,Bencillik hodpesent,Benci hodri,"`Kendine güvenen ortaya çıksın, işte meydan` anlamında hodri meydan deyiminde geçen bir söz" hohlama,Hohlamak işi hohlamak,Ağzını yaklaştırıp soluğunu bir şeyin üzerine hızla vermek hokey,Bir ucu kıvrık sopalarla çayır veya buz üzerinde iki takım arasında oynanılan top oyunu hokka gibi oturmak,"giysi, vücuda iyice uymak" hokka,"Metal, cam veya topraktan yapılmış, içine mürekkep vb. şeyler konulan küçük kap" hokka gibi,"ufak ve düzgün (ağız, burun)" hokkabaz,El çabukluğu ile birtakım şaşırtıcı olaylar yapmayı meslek edinen kimse hokkabazlık,Hokkabazın yaptığı iş hol,Sofa holding,Ana ortaklık holdingleşme,Holding durumuna gelme holdingleşmek,Holding durumuna gelmek holigan,"Özellikle futbolda fanatizmi besleyen, aşırı davranışlarda bulunan ve çevreye zarar vermeye eğilimli taraftar" holiganlık,Holigan olma durumu Hollandaca,Hollanda halkının kullandığı dil Hollandalı,Hollanda halkından veya bu halkın soyundan olan kimse holmiyum,"Atom numarası 67, atom ağırlığı 164,94 olan, oksidi açık sarı renkte, tuzları portakal sarısı renginde, az bulunan bir element (sembolü Ho)" holosen,Dördüncü Çağın en yeni dönemi holotüritler,Denizhıyarları homojen,Bağdaşık homojenlik,Bağdaşıklık homolog,Bir başkasının tam olarak yerini tutan homolog kromozom,Biri anadan diğeri babadan gelen ve aynı gen çiftine sahip kromozom homonim,Sesteş homoseksüel,Eş cinsel homoseksüellik,Eş cinsellik homoteti,Merkez olarak alınan bir noktaya göre birer noktasının geometrik yerleri karşılıklı olarak aynı olan iki nokta grubunun durumu homotetik,Aralarında homoteti durumu bulunan homurdanış,Homurdanma işi homurdanma,Homurdanmak işi homurdanmak,"Öfke, kızgınlık, can sıkıntısıyla anlaşılmaz sesler çıkarmak" homur homur,Homurdanarak homurtu,Homurdanma sırasında çıkan sesin adı homurtulu,Homurtusu olan homurtusuz,Homurtusu olmayan hona,Erkek sığır Honduraslı,Honduras halkından olan kimse hop diye,"birden, hızlıca" hop oturup hop kalkmak,"öfke, heyecan vb. duygular sebebiyle yerinde duramaz olmak, kalkıp kalkıp oturmak" hop,Uyarmak amacıyla kullanılan bir söz hoparlör,Elektrik dalgalarını ses dalgasına çeviren ve gerektikçe sesi yükselten alet hoparlörlü,Hoparlörü olan hoparlörsüz,Hoparlörü olmayan hop hop,Bir davranışı engellemek veya uyarmak amacıyla söylenen bir seslenme sözü hoplama,Hoplamak işi hoplamak,"Sevinçten, korkudan veya oyun için, bulunduğu yerde havaya doğru fırlamak" hoplatılma,Hoplatılmak işi hoplatılmak,Hoplatma işi yapılmak hoplatış,Hoplatma işi hoplatma,Hoplatmak işi hoplatmak,Hoplamasını sağlamak hoplaya zıplaya,Büyük bir sevinç içinde hoplayış,Hoplama işi hoppa,"Yaşına uymayan davranışlarda bulunan, delişmen, serbest, koket, ağırbaşlı karşıtı" hoppaca,Hoppa gibi hoppadak,Hemen hoppala,Bebeklerin içine konup zıplayarak eğlenmelerini sağlayan yaylı araç hoppala bebek,Çocukça davranışları olan kimse hoppalık,Hoppa olma durumu hoppalık etmek,hoppaca davranışlarda bulunmak hopurdatma,Höpürdetme hopurdatmak,Höpürdetmek hor bakmak,"değersiz saymak, değer vermemek" hora geçmek,"beğenilmek, hoşa gitmek, makbule geçmek, kendisine verilen kimsenin işine çok yaramak" hor tutmak,"birine karşı küçümseyici, incitici davranışlarda bulunmak" hor,"Değersiz, önemi olmayan, aşağı" hor görmek,bir kimseye değersiz gözle bakmak hor davranmak,kıymetini bilmemek hor kullanmak,dikkat etmeyerek hoyratça kullanmak hora,Birçok kişi tarafından el ele tutuşarak oyun müziği eşliğinde oynanan bir halk oyunu hora tepmek,hora oynamak horanta,Aile halkı horasan,Kiremit ve tuğla tozlarının kireç ve su ile karıştırılmasından elde edilen bir harç türü horasani,Üst bölümü sarıktan taşacak biçimde yapılmış hoca kavuğu horhor,Gür ve ses çıkararak akan su horlama,Horlamak işi horlamak,"Uyku sırasında soluk alırken boğaz ve burundan gürültülü sesler çıkarmak, horuldamak" horlamak,"Birinin gönlünü incitircesine davranmak, hor görmek" horlanış,Horlanma işi horlanma,Horlanmak işi horlanmak,Hor görülmek horlayış,Horlama işi hormon,"İç salgı bezlerinden kana geçen ve organların işlemesini düzenleyen adrenalin, insülin, tiroksin vb. fizyolojik etkisi olan maddelerin genel adı" hornblent,"Doğal alüminyum, kalsiyum, demir ve magnezyum silikatından oluşmuş, koyu yeşil veya kara renkte parlak bir amfibol türü" horon,Karadeniz bölgesinde kemençe ile oynanan halk oyunu horon vurmak,horon oyununu oynamak horozlar ötmek,sabah olmak horozu çok olan köyde sabah geç olur,`karışanı çok olan işlerden sonuç güç alınır` anlamında kullanılan bir söz horozdan kaçmak,"kadın, erkeklerden uzak durmak, onlardan kaçmak" horoz gibi,kabadayıca davranan (kimse) horoz,"Tavukgillerden, tavuğun erkeği olan kümes hayvanı" "horoz ölür, gözü çöplükte kalır","`yaşanılmış, alışılmış, erişilmiş bir durum veya makam yitirildikten sonra, göz o durum veya makamda kalır` anlamında kullanılan bir söz" "horoz evlenir, tavuk tellenir",gereği yokken başkasının sevincine katılanlar için söylenen bir söz horoz ağırlık,Hafif sıklet horoz akıllı,"Akılsız, horoz kafalı" horozayağı,Tüfekten boş kovanı çıkarmaya yarayan alet horozbina,"Horozbinagillerden, kıyılara yakın alglerin içinde yaşayan, sırt yüzgeci tek parça ve uzun, burun ucu yuvarlak, en büyüğü 5 santimetre kadar olan küçük bir balık (Blennius gattorugine)" horozbinagiller,"Örnek hayvanı horozbina olan, kayalık deniz kıyılarında yaşayan kemikli balıklar familyası" horozcuk otu,"Turpgillerden, eskiden kuduzun ilacı sanılan, güzel kokulu bir dağ bitkisi, yaban teresi (Lepidium campestre)" horoz dövüşü,Özel olarak yetiştirilmiş iki horozun eğlence ve yarışma amacıyla dövüştürülmesi horoz fasulyesi,Bir tür fasulye horozgözü,"Maydanozgillerden, beyaz veya pembe çiçekli bir bitki (Seseli tortuosum)" horozibiği,"Koyu, pembe renk" horozibiği,"Horozibiğigillerden, kırmızı çiçekleri horoz ibiğini andıran bir süs bitkisi (Amaranthus)" horozibiğigiller,"Ispanaklar takımından, örneği horozibiği olan bitki familyası" horoz kafalı,Horoz akıllı horozkarası,Bir tür üzüm horozlanış,Horozlanma işi horozlanma,Horozlanmak işi horozlanmak,"Kabadayı tavrı takınmak, çalım satmak" horozlaşma,Horozlaşmak işi horozlaşmak,"Kabadayılaşmak, kabadayı gibi davranmak" horoz mantarı,Yenilebilen bir cins mantar (Cantherellus cibarius) horoz sıklet,Hafif sıklet horoz şekeri,"Çeşitli renklerde yapılmış, ince tahta çubuğa takılıp satılan horoz biçiminde şeker" horoz vakti,Sabahleyin hortlak,Mezardan çıkarak insanları korkuttuğuna inanılan yaratık hortlama,Hortlamak işi hortlamak,Yanlış bir inanışa göre ölü mezardan çıkmak hortlatma,Hortlatmak işi hortlatmak,Hortlama işi yapılmak hortum,Filde ve bazı böceklerde boru biçiminde uzamış ağız veya burun bölümü hortum gibi,çok uzun (burun) hortum sıkmak,yangına su sıkmak hortumlu,Hortumu olan hortumlu böcekler,"Eş kanatlıları, yarım kanatlıları, tahtakurularını içine alan, kan veya öz su emici birçok asalak türü bulunan böcekler topluluğu (Rhynchota)" hortumlular,"Pek çok türünün nesli tükenmiş olan, günümüzde filleri içine alan memeli hayvanlar alt takımı" horuldama,Horuldamak işi horuldamak,Horlamak (I) horuldayış,Horuldama işi horul horul,`Horlama` sesi çıkararak horultu,Horlama sırasında çıkan sesin adı hostes,"Taşıtlarda, özellikle uçaklarda yolcu ağırlayan bayan" hosteslik,Hostes olma durumu hoş,"Beğenilen, duyguları okşayan, zevk veren" hoş bulduk (veya gördük),`hoş geldiniz` sözüne verilen karşılık hoş geldiniz,gelen kişiye söylenen selamlama sözü hoş görmek (veya karşılamak),"gücenilecek veya karşılık gelinecek bir davranışı hoşgörü ile karşılamak, anlayışla karşılamak, kusur saymamak" hoş tutmak,birine iyi ve sevecenlikle davranmak hoşuna gitmek,beğenmek hoşa gitmek,"beğenilmek, bir kişiden veya bir şeyden hoşlanmak" hoşaf,Bütün veya dilimler hâlindeki kuru meyvenin şekerli suyla kaynatılmasıyla yapılan bir tatlı türü hoşaf gibi,çok yorgun hoşafın yağı kesilmek,"söyleyecek söz, verecek karşılık veya yapacak bir şey bulamayacak bir duruma düşmek" hoşaflık,"Güçsüzlük, dermansızlık" hoşbeş,Hatır sormak amacıyla söylenen ilk sözler hoşbeş etmek,sohbet etmek hoşça kal (veya kalın),ayrılan kimsenin kalanlara söylediği bir iyi dilek sözü hoşça,Hoş bir biçimde olan hoşgörü,"Her şeyi anlayışla karşılayarak olabildiği kadar hoş görme durumu, müsamaha, tolerans" hoşgörücü,Hoşgörülü hoşgörülü,"Hoşgörüsü olan, hoşgörüyle davranan, hoşgörü sahibi, müsamahalı, toleranslı" hoşgörürlük,Hoşgörülülük hoşgörüsüz,"Hoşgörüsü olmayan, hoşgörü ile davranmayan, müsamahasız, toleranssız" hoşgörüsüzlük,"Hoşgörüsüz olma durumu, müsamahasızlık, toleranssızlık" hoşhoş,Çocuk dilinde köpek hoşkuran,"Çiçekleri, dalları ıspanak gibi pişirilen bir yıllık otsu bir bitki, tilkikuyruğu (Amaranthus lividus)" hoşlanış,Hoşlanma işi hoşlanma,Hoşlanmak işi hoşlanmak,"Hoşuna gitmek, hoş bulmak, hazzetmek, sevmek" hoşlaşma,Hoşlaşmak durumu hoşlaşmak,Hoş duruma gelmek hoşlaştırma,Hoşlaştırmak işi hoşlaştırmak,Hoşlaşmasını sağlamak hoşluk,"Hoş olma durumu, letafet" hoşnut olmak (veya kalmak),"memnun olmak, yakınmamak, şikâyetçi olmamak" hoşnut,"Bir davranış, bir durum veya bir kimseden memnun olan, yakınması olmayan" hoşnut etmek,memnun etmek hoşnutluk,Hoşnut olma durumu hoşnutluk duymak,memnun olmak hoşnutluk getirmek,memnun olduğunu göstermek hoşnutsuz,Hoşnut olmayan hoşnutsuzluk,Hoşnut olmama durumu hoşnutsuzluk getirmek,memnuniyetsizlik göstermek hoşsohbet,Güzel ve tatlı konuşan (kimse) hoşt,Köpekleri ürkütüp kaçırmak için çıkarılan ses hoşur,"Değersiz, kaba, bayağı" Hotanto,Güneybatı Afrika'da yaşayan ilkel bir boy hotoz,"Kadınların süs için saçlarının üstüne taktıkları, çeşitli renk ve biçimde yapılmış küçük başlık" hotozlu,Hotozu olan hot zot,`Sert ve kötü davranmak` anlamındaki hot zot etmek deyiminde geçen bir söz hovarda,Zevki için para harcamaktan kaçınmayan (kimse) hovardaca,"Hovarda gibi, hovardaya yaraşır bir biçimde" hovardalaşma,Hovardalaşmak işi hovardalaşmak,Hovarda gibi davranmaya başlamak hovardalık etmek,"çapkınca davranmak, çapkınlık etmek" hovardalık,Hovarda olma durumu hoyrat,"Kaba, kırıcı ve hırpalayıcı" hoyratça,Kaba hoyratlık,Hoyratça davranış hoyratlık etmek,hoyratça davranmak hozan,"Dinlenmeye bırakılmış, birkaç yıl işlenmemiş tarla" hödük,"Görgüsüz, kaba, anlayışı kıt kimse" hödükçe,"Hödük gibi, görgüsüzce" hödükleşme,Hödükleşmek biçimi hödükleşmek,Hödükçe davranmak hödüklük etmek,görgüsüzce ve kaba davranmak hödüklük,Hödük olma durumu höllük,Kundak çocuklarının altına bez yerine konulan toprak höpürdetme,"Höpürdetmek işi, hopurdatma" höpürdetmek,"Bir şey içerken `höpür` diye ses çıkarmak, hopurdatmak" höpürtü,Höpürdetme sırasında çıkan sesin adı hörgüç,"Devenin sırtındaki tümsek, çıkıntı" hörgüçlü,Hörgücü olan (deve) höst,"At, katır, sığır vb. hayvanları, özellikle öküzü durdurmak için kullanılan bir seslenme sözü" höşmerim,"Tuzsuz taze peynir, nişasta, pirinç unu konularak yapılan bir tatlı türü" höt,Korkutmak veya dikkati kendi üzerine çekmek için söylenen bir söz höt demek,"gözdağı vermek, korkutmak" höykürme,Höykürmek işi höykürmek,Heyecanlı veya kızgın bir biçimde bağırarak konuşmak höyük,"Tarih boyunca türlü nedenlerle yıkılan yerleşme bölgelerinde, yıkıntıların üst üste birikmesiyle oluşan ve çoğu kez içinde yapı kalıntılarının gömülü bulunduğu yayvan tepe" Hristiyan,"Hz. İsa'nın dininden olan kimse, İsevi, Nasrani" Hristiyanlaşma,"Hristiyanlaşmak işi, tanassur" Hristiyanlaşmak,"Hristiyan olmak, Hristiyanlığı kabul etmek" Hristiyanlaştırma,Hristiyanlaştırmak işi Hristiyanlaştırmak,"Bir kimse veya topluluğu Hristiyan dinine sokmak, Hristiyan yapmak" Hristiyanlık,"Hristiyan dini, İsevilik, Nasranilik" Hristo teyeli,"Çaprazlama yapılan teyel, kazayağı" hu,"`Neredesin, bana bak` anlamlarında, genellikle kadınlar tarafından kullanılan bir seslenme sözü" hu çekmek (veya demek),"tekkelerde, dervişler ayin sırasında sürekli olarak hu demek" hububat,Tahıl hudayinabit,Kendiliğinden yetişen (bitki) hudut,Sınır hudut boyu,Sınır boyu hudut dışı,"Sınır ötesi, sınır dışı" hudut dışı etmek,"sınır dışı etmek, ülkeden dışarı çıkarmak" hudutlandırma,Hudutlandırmak işi hudutlandırmak,"Sınırlandırmak, sınır çekmek" hudutlu,Sınırlı hudutsuz,Sınırsız huğ,Çubuk veya kamıştan yapılmış bağ ve bahçe kulübesi hukuk,"Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünü, tüze" hukukçu,"Hukuku meslek edinen, hukukla uğraşan kimse" hukukçuluk,Hukukçunun yaptığı iş hukuken,Hukuksal olarak hukuki,Tüzel hukuksal,Tüzel hukuksuzluk,Hukuksuz olma durumu hülasa,"Özet, fezleke" hülasa etmek,özetlemek hülasaten,Kısaca hulul etmek,"girmek, dâhil olmak" hulul,"Gelme, gelip çatma" hulus,Gönül temizliği hulus (veya huluslar) çakmak,"dalkavukluk etmek, yaranmaya çalışmak" huluskâr,"Temiz duygulu, içten" huluskârlık,Huluskâr olma durumu hülya,"Tatlı düş, hayal" hülyaya dalmak,hayal kurmak hülyalaşma,Hülyalaşmak durumu hülyalaşmak,Hülya durumuna gelmek hülyalaştırma,Hülyalaştırmak biçimi hülyalaştırmak,Hülya durumuna getirmek hülyalı,Hayal kuran veya insanı hayal kurmaya sürükleyen humar,İçki veya uyku sersemliği humbara,"Demir veya tunçtan dökülmüş, yuvarlak ve boş olan içine patlayıcı maddeler doldurulup havan topu veya el ile atılan, yuvarlak bir bomba türü, kumbara" humbaracı,"Humbara kullanan asker, kumbaracı" humbarahane,"Humbara yapılan fabrika, kumbarahane" humbara ocağı,Humbara yapan veya savaşta humbara kullanan bölük humma,Ateşli hastalık hummalı,Humması olan humus,Bitkilerin çürümesiyle oluşan koyu renkte organik toprak humus,"İyice ezilmiş nohut, tahin ve baharatla hazırlanan bir yemek" hun,Kan hunhar,"Kana susamış, kan dökücü" hunharca,"Hunhara yakışır bir biçimde, hunharcasına" hunharlık,"Kan dökücülük, zalimlik" huni,Bir sıvıyı ağzı dar bir kaba aktarmak için kullanılan koni biçimindeki araç hunnak,Anjin hunriz,"Kan dökücü, kanlı" hurafe,Dine sonradan girmiş yanlış inanç hurç,Genellikle yelken bezinden veya meşinden yapılmış büyük heybe hurda,Eski maden parçası hurdası çıkmak,"eşya, kullanılmayacak duruma gelmek, eskimek" hurdaya çevirmek,işe yaramaz duruma getirmek hurdacı,Hurda alıp satan kimse hurdacılık,Hurdacının yaptığı iş hurdahaş etmek,"kırıp dökmek, parçalamak" hurdahaş,"Onarılamayacak biçimde kırılıp parçalanmış, paramparça" hurdahaş olmak,"kırıp dökülmek, paramparça olmak" hurdalık,Hurda yığını huri,Cennette yaşadığına inanılan dişi varlık huri gibi,çok güzel (genç kadın) hurma,Hurma ağacı hurma ağacı,"Palmiyegillerin eski çağlardan beri Kuzey Afrika'da kültürü yapılan, gövdesi uzun, yaprakları büyük ve dikenli bir ağaç (Phoenix dactylifera)" hurmalık,Hurma ağacı çok olan yer hurma tatlısı,Hurma biçimi verilerek yapılan bir tür hamur tatlısı hurra,Genellikle Batılı uluslarda hep bir ağızdan `yaşa` anlamlı destek vermek amacıyla kullanılan bir söz huruç,"Çıkma, çıkış" hurufat,Harfler Hurufi,Hurufiliğe mensup olan kimse Hurufilik,Kur'an'ın harflerinden birtakım anlam ve yargılar çıkaran bir mezhep huruşan,Coşkun husuf,Ay tutulması husul,"Olma, oluş, oluşma, meydana gelme" husul bulmak,husule gelmek husule gelmek,"olmak, oluşmak, doğmak, çıkmak, meydana gelmek" husumet,Hasım olma durumu husumet beslemek,"hasım olmak, düşman olmak" husumetkâr,"Düşmanlık besleyen, kin güden (kimse)" husus,"Konu, madde" hususi,Özel hususiyet,Özellik husye,"Er bezi, testis" huş,"Gürgengillerden, kerestelik bir ağaç cinsi (Betula)" huşu,Alçak gönüllülük huşunet,"Sertlik, kabalık, kırıcılık" hutbe,Cuma ve bayram namazlarında minberde okunan dua ve verilen öğüt hutut,Çizgiler huy,"İnsanın yaradılış ve ruh özelliklerinin bütünü, mizaç, tabiat" huy canın altındadır,`doğuştan gelen özellikler değiştirilemez` anlamında kullanılan bir söz huy edinmek,bir davranışı alışkanlık durumuna getirmek huyu batsın (veya batasıca),kötü huylu kişiye `bu kötü huyu yok olsun` anlamında kullanılan bir ilenme sözü huyu huyuna suyu suyuna (uygun),iki kişinin her yönden birbirine uygun olduğunu anlatmak için kullanılan bir söz huyuna suyuna gitmek,"birini kızdırmayacak veya ürkütmeyecek biçimde uysalca davranmak, alışkanlıklarına, isteklerine uygun davranışlarda bulunmak" huyunu suyunu değiştirmek,eskisine göre değişik davranmasına sebep olmak huylandırma,Huylandırmak işi huylandırmak,"Huylanmasına sebep olmak, huylanmasına yol açmak" huylanış,Huylanma işi huylanma,Huylanmak işi huylanmak,"Kuşkulanmak, işkillenmek, pirelenmek, tedirgin olmak" huylu,Herhangi bir huyu olan huylu huyundan vazgeçmez,`bir huy edinmiş olan kişiyi bu huyundan vazgeçirmek imkânsızdır` anlamında kullanılan bir söz huysuz,"Huyu iyi olmayan, kötü huylu" huysuzca,Biraz huysuz huysuzlanış,Huysuzlanma işi huysuzlanma,Huysuzlanmak işi huysuzlanmak,"Huysuzluk etmek, huysuzca davranmak" huysuzlaşma,Huysuzlaşmak işi huysuzlaşmak,Huysuz bir duruma gelmek huysuzluk,Huysuz olma durumu huysuzluk etmek,huysuzca davranışlarda bulunma hüzme,Işık değneği hüzmeli,Işık saçan huzur vermek,"gönül rahatlığı, dirlik vermek, dinlendirmek" huzurunu kaçırmak,"tedirgin, rahatsız etmek" huzur,"Dirlik, baş dinçliği, gönül rahatlığı, rahatlık, erinç" huzur bulmak,ruhsal yönden rahatlamak huzurevi,Yaşlanmış kimselerin bakımlarının yapıldığı ve barındığı kurum huzur hakkı,"Belli bir konuyu görüşmek için toplanan bir kurulun üyelerine ödenen para, hakkıhuzur" huzurlu,"Huzuru olan, rahat" huzursuz,"Huzuru olmayan, tedirgin, rahatsız" huzursuzca,Biraz huzursuz huzursuzluk,Huzursuz olma durumu hüccet,Belgit hücre,"İnce bir zar içindeki protoplazma ve çekirdekten oluşmuş, bir organizmanın yapı ve görev bakımlarından en küçük birimi, göze" hücre bilimi,"Biyolojinin, hücrenin yapısı, görevi, çoğalması ve hayatıyla ilgili dalı, göze bilimi, sitoloji" hücreler arası,"Dokularda hücrelerin arasında yer alan, gözeler arası" hücre yutarlığı,"Vücuda giren mikropların yutar hücreler tarafından yutulup yok edilmesi, göze yutarlığı, fagositoz" hücum,Saldırı hücum etmek,saldırmak hücuma kalkmak,"asker, siperden düşmana doğru fırlamak" hücumbot,"Görevi saldırmak olan, torpidolarla donatılmış, keşif ve karakol görevlerini de yapan, çok hızlı, küçük savaş gemisi" hücumcu,"Hücum eden, saldıran" hücum oyuncusu,İleri uçta oynayan oyuncu hükmen,Hakem kararıyla hükmetme,Hükmetmek işi hükmetmek,Egemenliği altında bulundurmak hükmi,Tüzel hükmi şahsiyet,Tüzel kişilik hükmolunma,Hükmolunmak durumu hükmolunmak,Hüküm verilmek hükûmeti devirmek,zor kullanarak devlet yönetiminde değişiklik yapmak hükûmet sürmek,ülke yönetiminin başında bulunmak hükûmet (veya hükûmeti) kurmak,"başbakan, hükûmet işlerinde görev alacak Bakanlar Kurulunu seçmek" hükûmet etmek,bir ülkenin yönetimini elinde bulundurmak hükûmet,Bakanlar Kurulu hükûmet gibi,"güçlü, her dediğini yaptıran" hükûmet darbesi,Bir ülkenin yönetim düzeninde değişiklik olması için yapılan darbe hükûmet erkânı,"İllerde ve ilçelerde başta vali, kaymakam olmak üzere hükûmet işlerini yürüten kimse veya kimseler" hükûmet kapısı,Devlet dairesi hükûmet konağı,"İl ve ilçelerde, başta vali veya kaymakam olmak üzere, hükûmet görevlilerinin iş gördüğü yapı, paşa kapısı" hükûmet merkezi,Başkent hükmü olmamak,"önemi, geçerliliği, etkisi bulunmamak" hükmünü icra etmek,gerekeni yerine getirmek hükmünde olmak,değerinde olmak hükmü parasına geçmek,para ile dilediğini yapabilme gücünü kazanmak hükmü geçmek (veya hüküm yürütmek),"gücü yetmek, sözü geçmek" hüküm vermek,iyice düşündükten sonra bir karara varmak hüküm yemek,mahkûm olmak hükme varmak,iyice düşündükten sonra karar vermek hüküm sürmek,işbaşında olmak hüküm giymek,mahkemece cezalandırılmak hüküm,Yargı hükümdar,"Padişah, kral, hakan gibi taht sahibi devlet başkanı" hükümdarlık,Hükümdar olma durumu hükümferma,Hüküm süren hükümlü,"Ceza hükmü verilmiş, hüküm giymiş, mahkûm" hükümlülük,"Hükümlü olma durumu, mahkûmluk, mahkûmiyet" hükümran,Egemen hükümranlık,Egemenlik hükümsüz,"Yürürlükten çıkarılmış, yürürlükten kaldırılmış, geçersiz, hükmü kalmamış" hükümsüz kılmak,"yürürlükten kaldırmak, iptal etmek" hükümsüzlük,"Hükümsüz olma durumu, geçersizlik" hülle,"Medeni Kanun'un kabulünden önce, kocasından üç kez boşanan kadının, yine eski kocasıyla evlenebilmesi için yabancı bir erkeğe bir günlüğüne nikâh edilmesi" hülle yapmak,hülleyi gerçekleştirmek hülleci,Hülle yoluyla evlenme işini gerçekleştiren kimse hümanist,İnsancıl hümanistleşme,Hümanistleşmek durumu hümanistleşmek,İnsancıl davranışlar ve düşünceler içinde olmak hümanizm,İnsancıllık hümanizma,İnsancıllık hümayun,"Kutlu, mutlu" hüner,"Beceri isteyen ustalık, beceriklilik" hüner göstermek,beceriklilik ortaya koymak hünerli,Hüneri olan (kimse) hünersiz,Hüneri olmayan (kimse) hüngürdeme,Hüngürdemek işi hüngürdemek,Yüksek sesle ve hıçkırarak ağlamak hüngür hüngür,Yüksek sesle ve hıçkıra hıçkıra hüngürtü,Hüngürdeme sırasında çıkan sesin adı hünkâr,Osmanlılarda yalnız padişahlar için kullanılan bir unvan hünkârbeğendi,Közlenmiş patlıcanın üzerine salçalı et konularak yapılan bir yemek türü hünnap,"Hünnapgillerden, yenilen meyvesi için özellikle Batı ve Güney Anadolu'da yetiştirilen dikenli bir ağaç, çiğde (Zizyphus jujuba)" hünnapgiller,"Ayrı taç yapraklı iki çeneklilerden, örneği hünnap olan ve sıcak ülkelerde yetişen bir bitki familyası" hünsa,Erdişi hür,Özgür hürle,Bir cins burçak hürlük,"Hür, özgür olma durumu" hürmet,Saygı hürmet etmek,"saymak, saygı göstermek" hürmette kusur etmemek,"karşısındaki kişiyi iyi ağırlamak, isteklerini yerine getirmek, saygısızlık etmemek" hürmeten,Saygı göstermek için hürmetkâr,Saygılı hürmetli,Saygılı hürmetsiz,Saygısız hürmetsizlik,Saygısızlık hürriyet,Özgürlük hürriyetçi,"Hürriyeti benimseyen (kimse), hürriyetperver" hürriyetçilik,"Hürriyetçi olma durumu, hürriyetperverlik" hürriyetperver,Hürriyetçi hürriyetsiz,Hürriyetini yitirmiş hürriyetsizlik,Hürriyetsiz olma durumu hür teşebbüs,Özel sektör hürya etmek,bir yerden çıkmak veya bir yere girmek için hep birden atılmak hürya,"Hep birden, cümbür cemaat" hüryemez,Bir tür elma hüseyni,Klasik Türk müziğinde dügâh perdesinde karar kılan bir makam hüsnühâl,İyi hâl hüsnühâl kâğıdı,İyi hâl belgesi hüsnühat,Güzel yazı sanatı hüsnükabul,"İyi karşılama, güler yüz gösterme" hüsnü kabul göstermek,"iyi karşılamak, güler yüz göstermek" hüsnükuruntu,Herhangi bir durumu safça kendinden yana iyiye yorma hüsnüniyet,İyi niyet hüsnütelakki,"İyi karşılama, iyiye yorma" hüsnüyusuf,"Karanfilgillerden, bazı türleri bahçelere süs olarak dikilen bir bitki, gugu çiçeği (Dianthus barbatus)" hüsran,"Beklenilen şeyin elde edilememesi yüzünden duyulan acı, batkı" hüsrana uğramak,"beklenilen sonucun elde edilememesi sebebiyle çok üzülmek, acı çekmek" hüsün,Güzellik Hüt Dağı,"`Çok şişmek, kabarmak` anlamında kullanılan Hüt Dağı gibi şişmek deyiminde geçen bir söz" hüthüt,Çavuş kuşu hüvelbaki,`Baki kalan Allah'tır.` anlamında ve genellikle mezar taşlarına yazılan bir söz hüviyet,Kimlik hüviyet cüzdanı,Kimlik belgesi hüzün,"Gönül üzgünlüğü, gam, keder, sıkıntı" hüzün çökmek,hüzünlenmek hüzün duymak,"hüzünlü duruma gelmek, üzülmek" hüzne kapılmak,hüzünlenmek hüzünlendirme,Hüzünlendirmek işi hüzünlendirmek,Hüzünlü duruma getirmek hüzünleniş,Hüzünlenme işi hüzünlenme,Hüzünlenmek işi hüzünlenmek,"Hüzünlü duruma gelmek, hüzün duymak" hüzünlü,"Gönle üzgünlük veren, iç kapanıklığına yol açan, hazin" hüzünsüz,"Hüznü olmayan, şen (kimse)" hüzünsüzlük,Hüzünsüz olma durumu hüzzam,Klasik Türk müziğinde segâh perdesinde bir makam "ı, I","Türk alfabesinin on birinci sırasında yer alan ve I adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından kalın, düz, dar ünlüyü gösterir" ıcığı cıcığı,"İçi dışı, hepsi" ıcığını cıcığını çıkarmak,"incelenmemiş, elden geçirilmemiş hiçbir yerini bırakmamak, en küçük ayrıntısına kadar incelemek, didik didik etmek" ıcığını cıcığını sormak,"bir kimsenin soyunu sopunu, huyunu suyunu iyice öğrenmek için araştırmak" ığıl,Yavaş akan su ığıl ığıl,"Ağır ağır, yavaş yavaş" ığrıp,"Bir tür balık ağı, ırıp" ığrıp çekmek,balık yakalamak için atılmış ığrıbı yukarı çıkarmak ığrıp çevirmek,yalan dolanla bir şeyden yararlanmak ığrıp kayığı,Beş çifte kürekli balıkçı kayığı ıh,Deveyi çöktürmek için çıkarılan ses ıhlama,Ihlamak işi ıhlamak,Hastalıktan veya yorgunluktan inler gibi `ıh` sesi çıkarmak ıhlamur,"Ihlamurgillerden, kerestesi beğenilen, büyük bir gölge ağacı (Tilia)" ıhlamurgiller,"İki çeneklilerden, örneği ıhlamur ağacı olan bir bitki familyası" ıhma,Ihmak işi ıhmak,Deve çöküp oturmak ıhtırılma,Ihtırılmak işi ıhtırılmak,Deve çöktürülerek oturtulmak ıhtırma,Ihtırmak işi ıhtırmak,Deve çöktürüp oturtmak ıkıl ıkıl,"Boğulur gibi, sıkıntı ile soluyarak" ıkına sıkına,"Büyük güç harcayarak, kendini zorlayarak, ıkına tıkına, ıklaya sıklaya" ıkına tıkına,Ikına sıkına ıkındırma,Ikındırmak işi ıkındırmak,Ikınmasına yol açmak ıkınma,Ikınmak işi ıkınmak,Herhangi bir nedenle soluğunu içinde tutarak kendini zorlamak ıkınıp sıkınmak,bir iş yapabilmek için kendini çok zorlamak ıklama,Iklamak işi ıklamak,Yük altında güçlükle solumak ıklım tıklım,"Alabildiğinden de çok, ağzına kadar, çok kalabalık bir biçimde" ılgama,Ilgamak işi ılgamak,Atı dörtnala sürmek ılgar,Dizginleri koyuverilmiş atın dörtnala koşması ılgar etmek,ılgarlamak ılgarcı,Ilgarla düşman toprağına saldıran kimse ılgarlama,Ilgarlamak işi ılgarlamak,Bir ülkeye ılgarla saldırmak ılgım,Serap ılgım salgım,Belli belirsiz bir biçimde ılgın,"Ilgıngillerden, Akdeniz bölgesinde yetişen bir ağaç veya ağaççık cinsi (Tamarix)" ılgıncar,Kuş kirazı ılgıngiller,"Örnek bitkisi ılgın olan, ayrı taç yapraklı, iki çenekli bitkiler familyası" ılgıt ılgıt,"Yavaş yavaş, hafif hafif (akmak, esmek)" ılıca,Sıcak su çıkan yer ılıcak,Ilıkça ılık,"Soğukla sıcak arası, ne soğuk ne sıcak" ılıkça,"Biraz ılık, ılıcak" ılıklaşma,Ilıklaşmak işi ılıklaşmak,Ilık duruma gelmek ılıklaştırma,Ilıklaştırmak işi ılıklaştırmak,"Ilık duruma getirmek, ılıtmak" ılıklık,Ilık olma durumu ılım,"İstek ve tutkularda ölçülü davranma erdemi, ölçülülük, itidal" ılıma,Ilımak işi ılımak,Ilınmak ılıman,"Sıcaklığı çok yüksek veya çok düşük olmayan (yer, iklim), mutedil" ılımlı,"Düşünce, iş vb.nde aşırıya kaçmayan, ölçülü, mutedil, itidalli" ılımlılık,"Ilımlı olma durumu, mutedillik" ılındırma,Ilındırmak işi ılındırmak,Ilık duruma getirmek ılınma,Ilınmak işi ılınmak,"Ilık duruma gelmek, ılımak" ılıştırma,Ilıştırmak işi ılıştırmak,Sıcak suya soğuk veya soğuğa sıcak su katarak ılık duruma getirmek ılıtma,Ilıtmak işi ılıtmak,Ilık duruma getirmek ıltar,Çoban köpeklerinin boğazına takılan çivili demir ımızganma,Imızganmak işi ımızganmak,"Uyku ile uyanıklık arası bir durumda bulunmak, uyuklamak" ıncalız,Turşusu yapılan bir tür küçük yaban soğanı ıpıl ıpıl,Pırıl pırıl ıpıslak,"Çok ıslak, her yanı ıslak" ıpıssız,"Çok ıssız, ıssız" ır,343 yır ıra,Karakter ırak yerin haberini kervan getirir,`erişemediğimiz şeyle aramızdaki ilişkiyi bir aracı sağlar` anlamında kullanılan bir söz ırak,Uzak ırak,"Klasik Türk müziğinde, aynı adla anılan ve kalın fa diyez notasını andıran perdedeki makamlardan biri" ırakça,"Biraz uzak, uzak gibi" ırakgörür,Teleskop ıraklaşma,Iraklaşmak işi ıraklaşmak,Uzaklaşmak Iraklı,Irak halkından veya bu halkın soyundan olan kimse ıraklık,Uzaklık ıraksak,"Birbirinden gittikçe uzaklaşan (ışınlar, çizgiler)" ıraksak mercek,Üzerine düşen birbirine paralel ışınları yanlara doğru kırarak birbirinden uzaklaştıran mercek ıraksama,"Iraksamak işi, istibat" ıraksamak,"Bir şeyin gerçekleşmesini uzak görmek, olacağına pek inanmamak, istibat etmek" ıraksınma,Iraksınmak durumu ıraksınmak,Uzak bulmak ıralama,Iralamak işi ıralamak,"Belirli bir ıra ile belirtmek, karakterize etmek" ırama,Iramak işi ıramak,"Uzaklaşmak, uzamak, ara açılmak" ırgalama,Irgalamak işi ırgalamak,"Yerinden oynatıp sallamak, sarsmak" ırgalanma,Irgalanmak işi ırgalanmak,"Irgalama işi yapılmak, sarsılmak, sallanmak" ırgama,Irgamak işi ırgamak,"Çabuk olmak, davranmak" ırganma,Irganmak işi ırganmak,"Sallanmak, kıpırdanmak" ırgat,"Tarım işçisi, rençper" ırgat gibi çalışmak,bir işte çok çalışmak ırgat pazarına döndürmek,karışık ve dağınık bir duruma getirmek ırgatbaşı,Irgatlardan sorumlu kimse ırgatlık,"Irgat olma durumu, rençperlik" ırıp,Iğrıp ırk,Kalıtımsal olarak ortak fiziksel ve fizyolojik özelliklere sahip insanlar topluluğu ırk ayrımı,"Bireylerin, toplumsal kümelerin veya toplumların ırk özelliklerinden dolayı eşit olmayan işlemler karşısında bırakılmaları, ayrı tutulmaları, dışlanmaları, sınırlandırılmaları veya üstün tutulmaları" ırk bilimi,"İnsanların ırklara ayrılışını, bunların nereden çıktığını, oluşumunu, yeryüzüne yayılışını, aralarındaki niteliklerini inceleyip karşılaştıran ve sınıflayan bilim, budun bilimi, ırkiyat, etnoloji" ırk birliği,Irk esasına dayalı birlik ırkçı,"Irkçılık yanlısı olan, rasist" ırkçılık,"İnsanların toplumsal özelliklerini biyolojik, ırksal özelliklerine indirgeyerek bir ırkın başka ırklara üstün olduğunu öne süren öğreti, rasizm" ırki,"Irkla ilgili, ırksal" ırkiyat,Etnoloji ırksal,Irki ırktaş,Aynı ırktan olanlardan her biri ırmağı geçerken at değiştirilmez,`tehlikeli bir durum veya zamanda bir yöntemden başka bir yönteme geçilmemelidir` anlamında kullanılan bir söz ırmak kenarına çeşme yapılmaz,`zaten var olan ve herkesin işine yarayıp artan şeyin yanına aynı işi görmek üzere bir de daha zayıfını eklemek boşuna yorulmaktır` anlamında kullanılan bir söz ırmak,"Çoğunlukla denize dökülen, özellikle genişliği ve taşıdığı su niceliği bakımından en büyük akarsu, nehir" ırmaklaşma,Irmaklaşmak işi ırmaklaşmak,"Irmak durumuna gelmek, ırmak gibi akmak" ırmak roman,"Bir olayın, geniş bir zaman diliminde geçtiği çağı, bir toplumun geniş bir görünümünü veren çok uzun roman, nehir roman" ırz,"Bir kimsenin, başkaları tarafından dokunulmaması ve saygı gösterilmesi gereken iffeti" ırzına geçmek,"zor kullanarak bir kimseyi cinsel zevkine alet etmek, tecavüz etmek" ırzını bozmak,ırzına geçmek ırz düşmanı,Cinsel zevki için her türlü yasa ve töreyi çiğnemekten çekinmeyen kimse ırz ehli,"Namuslu, iffetli, temiz (kimse)" ısfahan,Klasik Türk müziğinde dügâh perdesindeki makamlardan biri ısı,"Bir cismin uzamasına, genleşmesine, buharlaşmasına, erimesine, sıcaklığının artmasına yol açan fiziksel enerji" ısıalan,"Oluşumu sırasında ısı alan (birleşme, tepkime), endotermik" ısıcam,İki cam plakanın çevresel olarak metal bir ara çıtası yardımıyla birbirine bağlanması temeline dayanan pencere camı ısıdam,Hamam ısıdenetir,"Bir yer veya nesnenin ısısını kendiliğinden düzenleyen, aynı derecede kalmasını sağlayan cihaz, termostat" ısı kuşak,Sıcak kuşak ısıl,"Isı ile, sıcaklıkla ilgili, termik" ısın,Kalori ısındırma,Isındırmak işi ısındırmak,"Isınmasını sağlamak, sıcaklık kazandırmak" ısınış,Isınma işi ısınma,Isınmak işi ısınma ısısı,"Bir cismin bir gramının sıcaklığını 1 °C yükselten ısı miktarı, öz ısı" ısınmak,Sıcak duruma gelmek ısınma koşusu,"Vücut çalışmalarına başlamadan önce kasları ısıtmak, böylece kas kopmalarını önlemek için yapılan hazırlayıcı hafif koşu" ısıölçer,"Cisimlerin ısınma ısısını ölçmeye yarayan alet, kalorimetre" ısı ölçümü,"Çeşitli olaylar sırasında açığa çıkan, ısı miktarının ölçülmesini konu alan fizik dalı, kalorimetri" ısırgan,"Isırgangillerden, her tarafı sert tüylerle kaplı, tüyleri kırıldığında karınca asidi denilen çok kaşındırıcı bir madde çıkartan bir ot (Urtica)" ısırgan ile taharet olmaz,`kötü kişiden iyilik beklenmez` anlamında kullanılan bir söz ısırgangiller,"İki çeneklilerden, örneği ısırgan otu olan, yapışkan otu, rami vb. birtakım türleri içine alan bitki familyası" ısırgın,İsilik ısırık,Isırılan yerde kalan iz ısırılma,Isırılmak işi ısırılmak,Dişleri arasında sıkılmak veya koparılmak ısırımlık,Bir kezde ısırılacak miktarda olan ısırma,Isırmak işi ısırmak,Dişleri arasına alıp sıkmak ısıracak it (veya köpek) dişini (veya dişlerini) göstermez,"`kötülük edecek kimse önceden haber vermez, belli etmez` anlamında kullanılan bir söz" ısırtma,Isırtmak işi ısırtmak,Isırmasına sebep olmak ısıtıcı,"Bir nesnenin, genellikle bir akışkanın sıcaklığını, kullanmadan önce arttırmaya yarayan alet" ısıtılma,Isıtılmak işi ısıtılmak,Isıtma işi yapılmak ısıtış,Isıtma işi ısıtma,"Isıtma işi, teshin" ısıtmak,Sıcak duruma getirmek ısıtıp ısıtıp önüne koymak,"daha önce geçmiş bir olayı, bir işi, ileri sürülmüş bir düşünceyi sık sık tekrarlamak" ısıveren,"Isı açığa çıkaran, çevresine ısı salan (birleşme, tepkime), ekzotermik" ısıyayar,"Bir akışkanda ısıyı her tarafa eşit olarak yaymaya yarayan alet, konvektör" ısı yayımı,"Hareket eden nesnelerle belli nicelikte ısının taşınması olayı, iletim, konveksiyon" ısı yuvarı,"Sıcaklığın gittikçe yükseldiği 100-300 kilometre yükseklikler arasındaki hava yuvarı katmanı, termosfer" ıska,"Üzerinde durmama, önem vermeme" ıska geçilmek,"gözden kaçırılmak, atlanmak, değeri ve önemi anlaşılmamak" ıska geçmek,hedefe rast getirememek ıskaça,Yelkenli gemilerde direklerin alt uçlarının içine oturtulduğu yuva skala,Genellikle ölçü aletlerinde gösterge çizelgesi skala yapmak,çalgı perdelerine parmak alıştırmak ıskalama,Iskalamak işi ıskalamak,Hedefe denk getirememek ıskarça,Kalabalık liman ıskarmoz,Gemilerin kaburgalarını oluşturan eğri ağaçların adı ıskarmoz,"Vücudu yuvarlak, uzunca, pullu, burnu sivri, küçük palamut boyunda bir balık (Sphyraena sphyraena)" ıskarta,Bazı iskambil oyunlarında kullanılması gerekmediğinden bir yana bırakılan kâğıtlar ıskartaya çıkarmak (veya ayırmak),"değersiz bularak bir yana atmak, işe yaramadığı için ayırıp bir yana koymak" ıskat,"Düşürme, aşağı atma" ıskatçı,Iskat verilen kimse iskonto,İndirim iskonto etmek (veya yapmak),indirim yapmak iskontolu,İndirimli iskontosuz,İndirimsiz ıskota,Büyük yelkenleri yönetmek için kullanılan ip ıskuna,"Brikten küçük, iki direkli bir tür yelkenli gemi" ıslah,"Düzeltme, iyileştirme" ıslah etmek,"iyi bir duruma getirmek, iyileştirmek, düzeltmek" ıslahat,Düzeltme ıslahatçı,Düzeltmeci ıslahatçılık,Düzeltmecilik ıslahevi,"Suç işleyen çocukları ıslah etmek, eğitmek ve topluma kazandırmak amacıyla açılmış kurum, ıslahhane" ıslahhane,Islahevi ıslak,"Suya batırılmış, üzerine su dökülmüş veya yağmurdan ıslanmış olan" ıslak karga,"Çok korkan, çekingen, ürkek (kimse)" ıslaklık,Islak olma durumu ıslak zemin,"İnşaat sektöründe mutfak, banyo, tuvalet vb. suyla teması olan bölümlerin yüzeyi" ıslama,Islamak işi ıslamak,Islatmak ıslanış,Islanma işi ıslanma,Islanmak işi ıslanmak,Islak duruma gelmek ıslanmışın yağmurdan korkusu olmaz,"`daha önce bir zarara uğramış kimse, kendisine aynı zararı verecek şeyden korkmaz` anlamında kullanılan bir söz" ıslatıcı,"Yapıştırmadan önce pulları, zarfları, etiketleri ıslatmaya yarayan araç" ıslatılma,Islatılmak işi ıslatılmak,"Islatma işi yapılmak, ıslak duruma getirilmek" ıslatış,Islatma işi ıslatma,Islatmak işi ıslatmak,Islak duruma getirmek ıslık,Dudakların büzülerek veya parmağın dil üzerine getirilmesiyle çıkarılan ince ve tiz ses ıslık çalmak,`ıslık` sesi çıkarmak ıslıklama,Islıklamak işi ıslıklamak,"Birinin sevilmediğini, istenmediğini veya beğenilmediğini ıslık çalarak belli etmek" ıslıklanış,Islıklanma işi ıslıklanma,Islıklanmak işi ıslıklanmak,Islıklama işi yapılmak veya ıslıklama işine konu olmak ıslıklı,Islık çıkaran ıslıklı ünsüz,"Dilin ön orta bölümünün bir tür oluk biçimini almasıyla oluşan ünsüz: s, z, ş, j" "ısmarlama hac, hac olmaz","`kişi, kendisi yapması gereken bir işi başkasına ısmarlamamalıdır` anlamında kullanılan bir söz" ısmarlama,"Ismarlamak işi, sipariş" ısmarlamak,"Bir şeyin yapılmasını veya getirilmesini, bu işlerle uğraşan birine söylemek, sipariş etmek" ısmarlanma,Ismarlanmak işi ısmarlanmak,Bir şeyin yapılması veya getirilmesi birine söylenmek ısmarlatma,Ismarlatmak işi ısmarlatmak,Ismarlama işini yaptırmak ıspanak,"Ispanakgillerden, yapraklarından sebze olarak yararlanılan bir bitki (Spinacia oleracea)" ıspanakgiller,"İki çeneklilerden, örnek bitkisi ıspanak olan, pazı, pancar vb. başka türleri de içine alan bir familya" ıspanaklar,"Şekerciboyasıgiller, horozibiğigiller, ıspanakgiller familyalarını içine alan iki çenekli bitki takımı" ıspanaklı,İçinde ıspanak bulunan (yiyecek) ıspanaklı börek,"Haşlanan ıspanağın suyu süzüldükten sonra yağ, soğan ve salçayla karıştırılıp hamurun içine konulmasıyla hazırlanan ve pişirilen börek" ıspanaklı yumurta,Haşlanmış ve yağda hafif kavrulmuş ıspanağın içine yumurta kırılması ile hazırlanan yemek ısparmaça,Deniz içinde birkaç zincirin birbirine dolaşması Isparta gülü,Isparta yöresinde yetişen kendine özgü kokusu ve değişik renkleri ile tanınan bir gül türü Isparta halısı,Isparta yöresinde el tezgâhlarında dokunan ve çok tutulan bir halı türü spatula,"Ev işleri, duvarcılık, boyacılık gibi alanlarda kullanılan, bir maddeyi kazımaya, yaymaya yarayan, küçük bir kürek veya ucu keskin olmayan, bükülebilen bir bıçak biçiminde metal, ağaç, kemik vb. maddelerden yapılmış araç" ıspavli,Gemilerde kullanılan bir tür kalın sicim ıspazmoz,"Aşırı titreme, kasılma" ıspazmoza tutulmak,aşırı derecede titremeye başlamak ısrar,"Direnme, ayak direme, üsteleme, üstünde durma" ısrar etmek,"bir konuda, bir düşüncede sürekli direnmek, ayak diremek" ısrarlı olmak,"düşüncesinde, kararında direnmek" ısrarlı,Tekrarlanarak yapılan ıssız,"Kimse bulunmayan veya az kimse bulunan, tenha, yaban" ıssız kalmak,"ıssızlaşmak, tenhalaşmak" ıssız eve it buyruk,"`aklı başında kimselerin sahip çıkmadığı iş, aşağılık kimselerin elinde kalır` anlamında kullanılan bir söz" ıssızlaşma,Issızlaşmak işi ıssızlaşmak,"Issız duruma gelmek, tenhalaşmak" ıssızlık çökmek,"ıssız, tenha duruma gelmek, tenhalaşmak" ıssızlık,"Issız olma durumu, yalnızlık, tenhalık" ıstakoz gibi,çok kırmızı ıstakoz,"Istakozlardan, suda yaşayan, birinci ayak çifti güçlü iki kıskaç durumunda gelişmiş bulunan, beyaz eti için avlanan iri bir böcek (Homarus vulgaris)" ıstakozlar,"On ayaklılar takımına giren, örnek hayvanı ıstakoz olan bir familya" ıstampa,"Ağaç, metal vb. üzerine oyulduktan sonra bir yere basılan biçim" ıstampacı,Istampa yapan veya satan kimse ıstampacılık,Istampacının yaptığı iş ıstar,"Halı, kilim dokunan tezgâh" ıstıfa,Ayıklanma ıstılah,Terim ıstılah paralamak,"ağdalı, hiç kimsenin anlamadığı bir biçimde konuşmak" ızdırap çekmek,"ağrı ve acı içinde kıvranmak, aşırı derecede üzülmek" ızdırap,"Acı, üzüntü, sıkıntı, keder" ızdıraplı,"Izdırap veren, acılı, sıkıntılı" ıztırar,Zorunluluk ıztırari,Zorunlu ışığa doğrulum,"Işık etkisiyle bir bitkinin büyüme hareketi, fototropizm" ışığa göçüm,"Bir hücrelilerde birdenbire aydınlanma sonucu görülen tepkime, fototaktizm, fototaksi" ışığı altında,"`bir durum veya düşüncenin konuyu aydınlatmasından yararlanarak, onu göz önünde tutarak` anlamında kullanılan bir söz" ışık,"Cisimleri görmeyi, renkleri ayırt etmeyi sağlayan fiziksel enerji, erke, ziya, nur, şavk" ışık almak,güneş ışığından yararlanır durumda olmak ışık tutmak,bir yeri ışıkla aydınlatmak ışık akısı,"Birim yüzeyinden, birim zamanda geçen ışık enerjisi" ışıkçı,"Sinema filmlerinin çekiminde veya tiyatro, opera, bale vb. gösteri sanatlarında sahnenin aydınlatılması için gerekli ışık ve elektrik işlemini düzenleyip yapan kimse" ışıkçılık,Işıkçının yaptığı iş ışık ışını,Yayılan ışığın izlediği doğru ışık küre,Işık yuvarı ışıklama,"Çevirim sırasında, aydınlatılmış olan konunun görüntüsünün duyar kat üzerine belirli bir süre düşerek etkilemesi" ışıklandırılma,Işıklandırılmak işi ışıklandırılmak,Işıklandırma işi yapılmak veya ışıklanması sağlanmak ışıklandırma,Aydınlatma ışıklandırmak,Aydınlatmak ışıklanma,Işıklanmak işi ışıklanmak,"Işıklı duruma gelmek, aydınlanmak, ışımak" ışıklı,"Işığı olan, aydınlık, ışıklandırılmış, nurlu, nurani, ziyalı, ziyadar" ışıklılık,"Bir optik cihazda, cisme çıplak gözle veya cihazla bakıldığında ağ tabakadaki birim yüzeyi etkileyen ışık miktarları arasındaki oran" ışıkölçer,"Işık şiddetini veya enerjisini ölçen araç, fotometre" ışık ölçümü,"Fiziğin, ışık miktarının ölçülmesini ve cisimlerin ışığı iletme, yansıtma, dağıtma vb. özelliklerini inceleyen bölümü, fotometri" ışıksız,"Işığı olmayan, ziyasız, karanlık" ışıksızlık,"Işıksız olma durumu, ziyasızlık" ışık yılı,Işığın bir yılda aldığı yol ışık yuvarı,"Güneş'in veya bir yıldızın görülen yüzeyi, ışık küre, fotosfer" ışılama,Işılamak durumu veya biçimi ışılamak,"Işıldamak, parlamak" ışıldak,"Karanlıkta bir hedefi aydınlatmak için kullanılan dar, uzun bir ışın demeti çıkaran ışık kaynağı, projektör" ışıldama,Işıldamak işi ışıldamak,"Titrek, parlak bir ışık saçmak, parıldamak" ışıldatma,Işıldatmak işi ışıldatmak,"Işıldamasını sağlamak, ışıl ışıl parlatmak, parıldatmak" ışıl küf,"Sığır, domuz ve insanlarda ışıl küflüce hastalığına yol açan, ışıl küflerin örnek türü olan asalak mantar (Actinomyces bovis)" ışıl küfler,"Çeşitli türleri, insan ve hayvanlarda asalak yaşayan tallı bitkiler takımı" ışıl küflüce,"Evcil hayvanlarda, özellikle sığırlarda, ışıl küflerden ileri gelen ve insanlara da bulaşabilen ilkel mantar hastalığı" ışıltı,"Hafif ışık, ışıntı, parıltı" ışıltılı,"Işıltısı olan, ışıltı yapan" ışıma,"Işımak işi, ışıklanma, aydınlanma" ışımak,"Işıklanmak, aydınlanmak" ışın,"Bir ışık kaynağından çıkarak her yöne yayılıp giden ışık demeti, şua" ışın bilimci,"Işın bilimi uzmanı, radyolog" ışın bilimi,"Işık, elektrik ve ısı ışınlarının uygulama alanlarını inceleyen bilim dalı, radyoloji" ışın etkin,"Işın etkinliği olan, radyoaktif" ışın etkinlik,"Alfa, beta veya gama ışınlarını yayma özelliği, radyoaktivite" ışınım,"Işın veya tanecik yayımı, ışıma, radyasyon" ışınımölçer,"Bir kaynağın bütün dalga boylarındaki toplam ışınımını ölçen araç, bolometre" ışınlama,Işınlamak işi ışınlamak,"Bilim kurguya göre ışın gücüyle bir varlığı, atomlara ayırarak görünmez duruma getirmek veya atomlarını birleştirerek bir varlığı yeniden oluşturmak" ışınlanma,Işınlanmak işi ışınlanmak,Işınlama işine konu olmak veya ışınlama işi yapılmak ışınlayıcı,Yapısında bir ışıma kaynağı bulunan ve bir maddeyi ışınlamaya yarayan araç ışınlılar,"Bir hücreli hayvanların, kök bacaklılar sınıfına giren, protoplazmalarından, hareket ve duyu organı olarak yalancı ayak salan takım" ışınölçer,"Işınların enerjiye dönüşmesini gösteren araç, radyometre" ışıntı,"Belli bir alana verilen çok güçlü ışık, spot" ışıntı lambası,"Belli bir alana kuvvetli bir ışık vermek üzere kullanılan lamba, spot lambası" ışıtma,Işıtmak işi ışıtmak,"Işık saçmak, ışıklandırmak" ışkı,"Deri, tahta kazımakta kullanılan, iki ucu saplı eğri bıçak" ışkın,"Kayalık yerlerde ve dağlarda yetişen, yenilebilir bir tür ot" ışkırlak,Karagöz'ün başlığı ıştır,"Pancargillerden, 30-70 santimetre yüksekliğinde, yapraklı dalları pişirilerek yenen bir yıllık otsu bitki, yaban pazısı (Chenopodium urbicum)" ıtır,Güzel koku ıtır çiçeği,"Sardunyagillerden, yaprakları güzel kokulu, çiçekleri türlü renklerde bir süs bitkisi, ıtır (Pelargonium radicula)" ıtırlı,"Güzel kokulu, muattar, ıtri" ıtlak,"Salıverme, koyuverme" ıtrah,"Dışarı çıkarma, dışarı atma" ıtrah etmek,irin vb.ni vücuttan dışarı atmak ıtri,"Itırlı, kokulu" ıtriyat,Sürünülecek güzel kokular ıtriyatçı,"Güzel kokular, makyaj malzemesi satan kimse veya yer" ıtriyatçılık,Itriyatçının yaptığı iş ıttıla,Bilgi edinme ıvır zıvır,"Küçük, önemsiz" izbandut,Görünüşü ve davranışı ile korku veren (iri yarı adam) izbandut gibi,"çok iri, cüsseli (erkek)" ızgara,"Metal çubukların, ağaç dallarının aralıklı sıralanmasıyla yapılan parmaklık veya kafes biçiminde araç" ızgaralı,Izgarası olan ızgaralık,Izgara yapmaya elverişli (et) ızgarasız,Izgarası olmayan ızgın,Tohumlarından yağ çıkarılan bir bitki (Eruca cappadocica) ızrar,"Zarar verme, zarara sokma" I,İyot elementinin simgesi "i, İ","Türk alfabesinin on ikinci sırasında yer alan ve İ adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından ince, düz, dar ünlüyü gösterir" iade etmek,"geri vermek, geri çevirmek" iade,Alınmış bir şeyi geri verme iadeli,İadeli taahhütlü iadeli taahhütlü,"Alıcıya imza karşılığı teslim edilen, teslim edilemediği durumlarda göndericiye geri gönderilen (mektup, paket), iadeli" iane,Yardım iare,"Eğreti, ödünç" iaşe,"Yedirip içirme, besleme, bakma" iaşe etmek,"yedirip içirmek, beslemek" iaşe ve ibate,Yedirip içirme ve barındırma ibadet etmek,bir dinin buyruklarını yerine getirmek ibadet,Bir dinin buyruklarını yerine getirme "ibadet de gizli, kabahat de","`yapılan iyilikler göstermelik olmamalı, işlenen suçlar, ayıplar açığa vurulmamalıdır` anlamında kullanılan bir söz" ibadetgâh,Tapınak ibadethane,Tapınak ibadullah,Tanrı'nın kulları ibare,Bir düşünceyi anlatan bir veya birkaç cümlelik söz ibaret,"Oluşan, meydana gelen" ibaret olmak (veya kalmak),"-den oluşmak, meydana gelmek" ibate,Barındırma ibate etmek,barındırmak ibda,"Yaratma, yoktan var etme" ibdai,Özgün ibibik,Çavuş kuşu ibik,"Horoz, hindi vb.nin tepesinde bulunan kırmızı deri uzantısı" ibikli,İbiği olan ibiksi,"İbiği andıran, ibiğe benzeyen, ibik gibi" ibis,"Leyleksilerden, Afrika ve Batı Asya'nın sulak yerlerinde yaşayan bir kuş, Mısır turnası (İbis aethiopica)" ibiş,Orta oyununda çoğu kez aptal uşak rolünü oynayan komedyen ibiş gibi,yüz ve davranışları gülünç olan (kimse) iblağ etmek,"ulaştırmak, eriştirmek" iblağ,"Ulaştırma, eriştirme" iblis,Şeytan iblisane,Şeytanca iblisçe,Şeytana yakışır iblisçilik,İblisçi olma durumu iblisçilik etmek,iblisçe davranmak ibne,"Edilgin eş cinsel erkek, homoseksüel" ibnelik,İbne olma durumu ibnelik etmek,"kazık atmak, aldatmak" ibra etmek,aklamak ibra,"Aklama, temize çıkarma" ibraname,Aklama belgesi İbrani,Eski Yahudilere verilen ad İbranice,Bugün İsrail'de kullanılan Sami dili ibraz,"Ortaya koyma, gösterme, meydana çıkarma" ibraz etmek,"ortaya koymak, göstermek, meydana çıkarmak" ibre,"Ölçü aletleri, saat ve göstergelerde sayı veya işaret göstermeye yarayan hareketli iğne" ibre birinden yana dönmek,herhangi bir konuda birisi avantajlı duruma geçmek ibret,"Kötü bir olaydan alınması gereken ders, uyarıcı sonuç" ibret almak,ders almak ibret olmak,ders olmak ibretamiz,"İbret verici, ibret dolu" ibretiâlem,Başkalarına örnek olan şey ibretlik,Ders alınacak nitelikte olan ibrik,"Su koymaya yarayan kulplu, emzikli kap" ibrikçi,İbrikle su taşıyan kimse ibriktar,"Sarayın leğen, ibrik vb. eşyalarından sorumlu olan görevli" ibrişim,Kalınca bükülmüş ipek iplik ibrişim kurdu,İpek böceği ibzal,"Esirgemeden bol bol verme, yapma veya söyleme" ibzal etmek,"esirgemeden bol bol vermek, yapmak veya söylemek" icabet,"Bir çağrıyı yerine getirme, bir çağrıya gitme" icabet etmek,"çağrı üzerine gitmek, katılmak" icap etmek,gerekmek icabına bakmak,gereğini yerine getirmek icap,"Gerek, gereklik, ister, lüzum" icapçı,Nöbeti hastane yerine evde tutan ve her an hastaneden çağrılmayı bekleyen doktor icapçı olmak,icapçı olarak görevli olmak icar,Kira icara vermek,kiraya vermek icat,Buluş icat çıkarmak,"hoş görülmeyen yeni bir huy, davranış göstermek" icat etmek,ilk kez yeni bir şey yaratmak icatçı,"İcat eden, bulan kimse, kâşif, bulucu" icaz,Az sözle çok şey anlatma icazet vermek,"izin, onay vermek" icazet,İzin icazet almak,"izin, onay almak" icazetname,"İzin belgesi, onay belgesi" icbar etmek,"birine istemediği bir işi zorla yaptırmak, zorlamak, zorunda bırakmak" icbar,"Zorlama, zorunda bırakma" icmal,Gösterge icmal etmek,özetlemek icra,Bir müzik eserini oluşturan notaları sese çevirme icra etmek,yapmak icraya vermek,alacağın borçludan alınabilmesi için icraya başvurmak icraat,"Yapılan işler, çalışmalar, uygulamalar" icraata geçmek,uygulamaya veya çalışmaya başlamak icraatçı,"Uygulayan, çalışan, yapan kimse" icracı,Bir buyruğu yerine getiren kimse icra vekili,Bakan içine çekmek,soluk almak içine daralma gelmek,"sıkıntı basmak, sıkılmak" içine dert olmak,bir şeyi yapamamaktan dolayı üzülmek içine doğmak,"bir işin olacağını veya olduğunu hiçbir belirtiye dayanmadan önceden sezinlemek, malum olmak" içine dokunmak,"dertlendirmek, üzmek" içine çekilmek (veya kapanmak),dış dünyaya karşı ilgi ve ilişkisini kesmek içine fenalık gelmek (veya basmak),"ruhu daralmak, sıkılıp bunalmak" içine hüzün çökmek,"kederlenmeye, hüzünlenmeye başlamak" içine işlemek,"duygulanmak, etkilenmek, dokunmak" içine baygınlıklar çökmek,"sıkıntı, fenalık basmak" içine etmek (veya sıçmak),bozup berbat etmek içine atmak,sıkıntısını kimseye belli etmemek içinden olmak,bir yerin merkezinde yaşamak veya orada doğmuş bulunmak içine ateş atmak,"aşırı acı, sıkıntı veya üzüntü verecek davranışta bulunmak" içine almak,kapsamak içinden yanmak,"çok istemek, sabırsızlık göstermek" içinden geçirmek,bir şeyi yapmayı düşünmek içinden okumak,ses çıkarmadan okumak içinden konuşmak,kimsenin duymayacağı kadar alçak sesle konuşmak içinden kan gitmek,içi kan ağlamak içinden gülmek,sezdirmeden eğlenmek içinden gelmek,bir şeyi yapmak için içten bir istek duymak içinden geçmek,"düşünmek, aklından geçmek" içine ateş düşmek,büyük bir acı ve üzüntünün etkisi altına girmek içine kurt düşmek,kendisine zararı dokunacak bir durum meydana geleceğinden kuşkulanmak içini çürütmek,"ruhunu karartmak, bezdirmek, yıldırmak" içine oturmak,"çok etkilenmek, çok üzülmek" içinden çıkmak,"karışık bir işin güçlüklerini yenebilmek, üstesinden gelmek" içinin yağı erimek,telaş veya kaygı ile üzülmek içinin ateşi küllenmek,sıkıntıdan kurtulmak içini yemek,şüphe içinde kıvranarak çok üzülmek içini yakmak,çok üzülmek içini sızlatmak,üzülmesine sebep olmak içini sıkmak,sıkıntı vermek içini sarmak,"sürekli aynı konuyu düşünmek, hep onunla meşgul olmak" içini okumak,"birinin gizli, saklı düşüncelerini anlamak" içini parçalamak (veya parça parça etmek),"çok üzülmek, aşırı derecede sıkılıp harap olmak" içini kurt yemek (veya kemirmek),sürekli bir kaygı içinde bulunmak içine kuşku çökmek,içten içe şüphesi yoğunlaşmak içini kemirmek,"bir üzüntüden rahatsızlık duymak, tedirgin olmak" içini ısıtmak,"hoş, tatlı ve huzur verici duygular uyandırmak, coşku vermek" içini ezmek,"üzüntüsünü, sıkıntısını duymak" içini dondurmak,"şaşırtmak, ürpertmek" içini çekmek,iç çekmek içini boşaltmak,sıkıntı ve derdini söylemek içini bayıltmak (veya kıymak),"tatlı, ağır gelip artık yiyememek" içini açmak,"derdini anlatmak, içini dökmek" içine tükürmek,bir şeyi bozup berbat etmek içine su serpilmek,ferahlamak içine sokacağı gelmek,birini çok sevmek içine sinmek,isteğince olduğu için huzur ve mutluluk duymak içini karartmak,"bunalıma veya sıkıntıya sokmak, endişeye düşürmek" içinden bir şeyler kopmak,içi ezilmek içini burkmak,üzülmek içinde kaybolmak,göze çarpmamak içi dışına çıkmak,kusmak içi dışı bir (olmak),"düşündüğünü açıkça söyleyen, gizli bir düşüncesi olmayan, ikiyüzlü olmayan" içi dayanmamak,acıklı bir durumu kaldıramamak içi daralmak,"sıkılmak, bunalmak" içi çekmek,istek duymak içi cız etmek,ansızın içi sızlamak içi burkulmak,bir şeye çok üzülmek içinde yüzmek,olumlu veya olumsuz bir durumun aşırı derecesinde bulunmak içi bulanmak,kusacak gibi olmak içi boşalmak,önemi ve anlamı kalmamak "içi beni yakar, dışı eli (veya seni) yakar",`dış görünüşü ile başkalarının hoşuna giden bir şeyin veya durumun gerçekte kötü yönleri olabilir` anlamında kullanılan bir söz içi bayılmak,çok acıkmak içi almamak,midesi kabul etmemek "içi alaylı, dışı kalaylı","`dışı süslü, güzel görünüşlü ancak içi berbat` anlamında kullanılan bir söz" içi açılmak,"güzel bir şey karşısında sıkıntısı dağılmak, ferahlamak" iç tutmak,yemişin içi oluşmak iç gıcıklamak,istek uyandırmak iç geçirmek,derin soluk alarak üzüntüsünü belli etmek iç etmek,eline geçen bir şeyi sahibine bildirmeyerek kendine mal etmek iç çekmek,üzüntüyle derinden soluk almak iç bağlamak,iç tutmak iç açmak,"gönle ferahlık vermek, gönlü ferahlatmak" iç,"Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı" içi erimek,"kaygı duymak, çok üzülmek" içi ezilmek,"üzülmek, yüreği burkulmak" iç (veya içini) dökmek,"derdini anlatmak, iç dünyasındaki duygu ve düşüncelerini bir bir anlatmak" içi geçmek,istemeden kısa bir süre uyuyuvermek içinde duymak,"hissetmek, varlığını algılamak" içi yanmak,çok susamak içi yağ bağlamak,yüreği yağ bağlamak içi vık vık (veya fık fık veya pır pır) etmek,"sabırsızca, tedirgin davranmak" içi titremek,özen göstermek içi sürmek,ishal olmak içi sızlamak,çok üzülmek içi sıkılmak,bunalmak içi rahat etmek,kaygı duyulacak bir konu bulunmadığını öğrenerek ferahlamak içi kazınmak (veya kıyılmak),açlıktan midesinde eziklik duymak içi kararmak,"sıkılmak, bunalmak" içi kapanmak,"sıkılmak, bunalmak" içi paralanmak (veya parçalanmak),birine acıyarak çok üzülmek içi ezim ezim ezilmek,çok üzülmek içi gitmek,içi sürmek içi götürmemek,acıklı bir durum karşısında dayanamamak içi hop etmek,birdenbire heyecanlanmak içi kan ağlamak,çok üzüntü duymak içi içine geçmek,tedirgin olmak içi ısınmak,"hoşlanmak, sevmek" içi içini yemek,istediğini yapamama yüzünden üzülmek içi kabul etmemek,bir şeyden midesi bulanmak içi kağşamak,isteksiz ve gönülsüz olmak içi kalkmak (veya kabarmak),iğrenmek içi içine sığmamak,"telaş, sabırsızlık, coşkunluk göstermekten kendini alamamak" iç ağa,Vezirlerin gözde uşağı iç asalak,Konakçının içinde yaşayan asalak iç bakla,343 bakla içi iç barış,Ailede veya toplumda sağlanmış iç huzur iç başkalaşım,"Püskürük magmaların, soğurdukları kültelerin etkisi altında, birleşimlerinden oluşan başkalaşım" iç bölge,"Bir limanı ithalat ve ihracat etkinlikleri bakımından besleyen, ona çeşitli ulaşım yollarıyla bağlı, dar veya geniş bölge, art bölge, hinterlant" iç bulantısı,Mide bulantısı içbükey,"Yüzeyi düzgün ve pürüzsüz çukur biçiminde olan, obruk, mukaar, konkav" iç cep,"Palto, pardösü, ceket gibi giysilerin iki ön parçasına açılan cep" iç cümle,"Bir cümle içinde tümleç gibi kullanılan başka bir cümle, iç tümce" iç çamaşırı,"Fanila, külot, sütyen gibi tene, içe giyilen giysi" iç çokgen,Bütün köşeleri aynı çember üzerinde olan çokgen iç denge,"Ruhsal durum, psikolojik yapı" iç deniz,"Boğazlarla ana denize bağlı olan deniz, dâhilî deniz" iç deri,"Bitkilerin kök, sap ve yapraklarında kabuğun iç bölümü, endoderm" iç donu,"Pantolon içine giyilen uzun don, dizlik" iç dünya,Bireyin ruhsal yaşamının bütünü içe bakış,Deneğin bilincinde olanları izleyerek ruhsal süreçlerin özellik ve nitelikleri hakkında bilgi vermesi durumu içecek,"İçilen her şey, meşrubat" içe dönük,"Çevresiyle iletişim kurmada güçlük çeken, içine kapalı, sosyal ilişkileri zayıf olan (kimse)" içe dönüklük,İçe dönük olma durumu iç ek,Bazı dillerde kelime kökünün içine giren ek içe kapanık,"Dış dünyaya karşı ilgi ve ilişkisi güçsüz, içine kapanık (kimse), içine kapanık" içe kapanıklık,"İçe kapanık olma durumu, içine kapanıklık" içeriye dalmak,kapalı bir yere hızlıca girmek içeride olmak,"zarar etmiş olmak, borçlanmış olmak" içeri (veya içeriye) atmak (veya almak veya tıkmak),hapsetmek içeriye düşmek,hapse girmek içeriden evlenmek,iç evlilik yapmak içeri girmek,bir iş veya alışverişte zarar etmek içeri,"İç yan, iç bölüm, dışarı karşıtı" içeriden çıkmak,"hapisten kurtulmak, serbest kalmak" içerik,"Bir şeyin içinde bulunanların bütünü, muhteva, mazruf" içerikli,"Herhangi bir niteliği, özelliği içeren, muhtevalı" içerlek,"Yanındakilerden daha içeride, daha geride bulunan" içerleme,İçerlemek işi içerlemek,İçin için öfkelenmek içerleyiş,İçerleme işi içerme,"İçermek işi, tazammun, ihtiva" içermek,"İçine almak, içinde bulundurmak, ihtiva etmek" iç evlilik,"Evlenecek kimsenin eşini, kendi boy veya soyu içinden seçmesi kuralına dayalı evlilik biçimi, içten evlilik, endogami" içe yöneliklik,"Gerçeklerden kaçarak hayalî olaylara bağlılığı geliştirme ve düşünceleri, genellikle dileklerin yönetmesine bırakma durumu, otizm" iç gezegen,"Yörüngesi yer yörüngesinin içinde kalan Merkür, Venüs gezegenleri" iç göbek,Çiçeklerin dişi organında yumurtacık ile kabuğu arasındaki bağ içgüdü,"Bir canlı türünün bütün bireylerinde akıl ve düşünceden bağımsız olarak doğuştan gelen bilinçsiz her türlü hareket ve davranış, insiyak, sevkitabii" içgüdülü,İçgüdüsüsel içgüdüsel,"İçgüdü ile ilgili, içgüdülü, insiyaki" iç güveyisi,"Eşinin ailesinin evinde oturan damat, iç güveyi" iç güveyisi girmek,karısının ailesinin evinde oturmak üzere evlenmek iç güveyisi iç ağrısı,"`iç güveyisi misafir gibidir, evdekiler sürekli olarak onu ağırlamaya çalışır ve bu durumdan da rahatsız olurlar` anlamında kullanılan bir söz" iç güveyisinden hâllice,"`nasılsın` sorusuna `eh işte, fena değil` anlamında verilen karşılık" iç harp,İç savaş iç hastalıkları,Dâhiliye iç hastalıkları uzmanı,"İç hastalıklarıyla ilgilen hekim, dâhiliyeci, dâhiliye mütehassısı" iç hatlar,Yurt içi ulaşımını sağlayan yol içici,İçme işini yapan (kimse) içicilik,İçici olma durumu iç içe girmek (veya geçmek),karmakarışık olmak iç içe,Biri ötekinin içinde veya birine ötekinden geçilen içi dar,"Beklemeye dayanamayan, tez canlı, sabırsız" içi geniş,"Sabırlı, rahat, huzurlu, gamsız, tasasız" içiliş,İçilme işi içilme,İçilmek işi içilmek,İçme işi yapılmak içim,"İçme işi, içiş" içimli,İçimi herhangi bir nitelikte olan içimlik,İçilecek miktarda olan için,"Amacıyla, maksadıyla" içinde olmak,herhangi bir özellik yaradılışında var olmak içinde,"Süresince, zarfında" içindekiler,"Bir kitabın, derginin baş veya sonuna konulan, konu başlıklarını sayfa numaralarıyla gösteren liste, fihrist" için için,"İçinden, açığa vuramayarak, gizli gizli" için için gülmek (veya gülümsemek),"belli etmeden, gizli gizli gülmek" için için kaynamak,"aşırı heyecan, gözü peklik ve hareket içindeyken bunu belli etmemek" için için yanmak,"ateşin yanması sürmek, farkına varılmadan yanmak" içirik,"Yatak doldurmaya yarayan yün, pamuk, kıtık vb. şeyler" içirilme,İçirilmek işi içirilmek,İçmesi sağlanmak içiriş,İçirme işi içirme,İçirmek işi içirmek,"İçmesine yol açmak, içmesini sağlamak" içirtme,İçirtmek işi içirtmek,İçmesine sebep olmak içiş,İçme işi iç işleri,Bir ülkenin kendine özgü işleri içit,İçilecek şey içi tez,Aceleci iç itim,"Vücuda şırınga ile sıvı verme işi, iç itme, zerk" iç itme,"İç itmek işi, iç itim, zerk" iç itmek,"Sıvıyı şırınga vb. ile vücuda vermek, zerk etmek" iç kapak,"Kitabın dış kapaktan sonra gelen, adını ve bazı özelliklerini içeren sayfa" içki,İçinde alkol bulunan içecek içki âlemi,"İçkili yemek eğlentisi, içki sefası" içkici,İçki yapan veya satan kimse içkicilik,İçkicinin yaptığı iş içkili,İçki içmiş olan içki masası,İçki sofrası içkin,"Varlığın içinde bulunan, varlığın yapısına karışmış olan, mündemiç" içkinlik,İçkin olma durumu içki psikozu,Alışkanlık hâlinde ve aşırı derecede içki kullanmanın yarattığı ağır bunalım içki sefası,İçki âlemi içkisiz,İçki içmemiş olan içki sofrası,"İçki içilen sofra, içki masası" iç kulak,"Kulağın işitme sinirlerinin bulunduğu bölümü, dolambaç" iç lastik,"Arabalarda dıştaki koruyucu lastiğin içinde bulunan ve hava ile doldurulan lastik, şambriyel" içlem,"Bir kavramın çağrıştırdığı kapsama giren niteliklerin veya taşıdığı özelliklerin bütünü, tazammun" içlendirme,İçlendirmek işi içlendirmek,İçlenmesine yol açmak içleniş,İçlenme işi içlenme,İçlenmek işi neya durumu içlenmek,"İçli bitkiler tanelenmek, iç tutmak" içler acısı,"Çok acıklı, üzüntü veren" içli,İçi dolu (taneli sebze veya kuru yemiş) içli dışlı,"Senli benli, aşırı teklifsiz, sıkı fıkı, yağlı ballı" içli dışlı tanımak,"yakından, bütün özellikleriyle bilmek" içli dışlı olmak,"karşılıklı olarak candan ve içten davranmak, teklifsiz görüşmek" içli dışlılık,İçli dışlı olma durumu içlik,"İçe giyilen çamaşır, iç gömleği" içli köfte,Yağsız kıyma ile ince bulgur iyice yoğrulup içi oyularak yumurta biçiminde hazırlanan ve içerisine kavrulmuş soğanlı kıyma konduktan sonra haşlanan veya kızartılan bir köfte türü içlilik,"Duygulu olma durumu, duygululuk" içme,İçmek işi içmece,İçme içmek,Bir sıvıyı ağza alıp yutmak içecek suyu olmak,bir yere gitmesi kısmet olmak içtikleri su ayrı gitmemek,"sıkı fıkı dost, arkadaş olmak" iç merkez,Depremin başladığı yer olarak kabul edilen nokta içme suyu,İçilebilecek nitelikte olan su iç mimar,"Bir yapıyı, kullanım ve estetik bakımından ele alıp insanın fiziksel ve ruhsal özelliklerine uygun olarak tasarlayan kimse, dekoratör" iç mimari,İç mimarlık iç mimarlık,"Bir yapıyı, kullanım ve estetik bakımından ele alıp insanın fiziksel ve ruhsal özelliklerine uygun olarak tasarlama, iç mimari, dekoratörlük" iç odun,"Ağaç gövdesinin kendi çevresinde bulunan, sertleşmiş ve odunlaşmış hücrelerden oluşan, genellikle koyu renkli bölümü" iç oğlanı,"Osmanlı Devleti'nde, saraylarda türlü devlet hizmetleri için aday olarak yetiştirilen genç, celep" iç pazar,Ülke içinde yapılan satış iç pilav,"Tavla zarı büyüklüğünde doğranmış kuzu ciğeri, fıstık, pirinç, kuş üzümü, yağ ve baharat kullanılarak pişirilen bir pilav türü" iç plazma,Bir hücreli canlılarda protoplazmanın merkez bölümü iç politika,Bir devletin kendi sınırları içinde kamu işlerinin örgütlenmesine ve yönetime ilişkin uyguladığı siyaset içre,İçinde içrek,"Belirli bir insan topluluğunun dışında kimseye bildirilmeyen, yalnızca sınırlı, dar bir çevreye aktarılan (her türlü bilgi, öğreti), bâtıni, ezoterik, dışrak karşıtı" iç salgı,"Vücuttaki salgı bezlerinin doğrudan doğruya kana karışmak üzere çıkardıkları salgı, endokrin" iç salgı bezi,Salgısı bir boşaltım kanalı yerine doğrudan doğruya kana karışan bez iç salgı bilimi,"İç salgı bezlerinin gelişmelerini, işlevlerini, hastalıklarını inceleyen biyoloji ve tıp dalı, endokrinoloji" iç savaş,"Bir ülke içinde çıkan savaş, iç harp, dâhilî harp" içsel,"İçle ilgili, içe ilişkin, dâhilî" iç ses,Kelimenin ön sesle son sesi arasında kalan ses veya sesler iç ses düşmesi,Kelime içindeki bir ünsüzün kaybolması içsiz,İçi olmayan (taneli sebze veya kuru yemiş) iç su,Denizlerden uzak bölgelerde bulunan göl veya göletler içten,Samimi içten evlilik,İç evlilik içten içe,"Gizli gizli, belli etmeden" içtenlik,"İçten olma durumu, içten davranış, samimilik, samimiyet" içtenlikle,"Her türlü çıkar düşüncesinden uzak olarak, temiz yürekle, içten bir biçimde, açık açık, samimiyetle, halisane" içtenlikli,"İçten, samimi" içtenliksiz,"İçten olmayan, samimiyetsiz" içtenliksizlik,"İçtenliksiz olma durumu, samimiyetsizlik" içten pazarlıklı,"Öfkesini, kinini kimseye sezdirmeyen, iyi görünüp kötülük yapan" içtensiz,"İçten olmayan, samimiyetsiz" içtensizlik,"İçten olmama durumu, samimiyetsizlik" içtepi,Tepi iç ters açı,İki paralel doğruyu kesen üçüncü bir doğrunun iki yanında ve paralellerin içinde altlı üstlü ortaya çıkan dört açıdan her biri içtihat,"Yasada veya örf ve âdet hukukunda uygulanacak kuralın açıkça ve tereddütsüz olarak bulunmadığı konularda, yargıcın veya hukukçunun düşüncelerinden doğan sonuç" içtima etmek,toplanmak içtima,Askerlerin silahlı ve donatılmış olarak toplanmaları içtimai,Toplumsal içtimaiyat,Toplum bilimi içtimaiyatçı,Toplum bilimci içtinap,"Sakınma, çekinme, kaçınma" içtinap etmek,"sakınmak, çekinmek, kaçınmak" iç turizm,Halkın kendi ülkesinde yaptığı gezi iç tümce,İç cümle iç türeme,Kelimenin aslında bulunmayan bir ünlü veya ünsüzün iç seste belirmesi iç tüzük,"Bir kuruluş, meclis, kurum vb.nin iç işlerini düzenleyen tüzük, dâhilî nizamname" içyağı,"Geviş getiren hayvanların karın boşluğunda iç organlarını saran kalın yağ, şahım" iç yarıçap,Düzgün bir çokgenin içine çizilen dairenin yarıçapı içyüz,"Herkesçe bilinmeyen, anlaşılmayan ve görünenden büsbütün başka olan neden veya nitelik, mahiyet, zamir (II), künh" iç zar,Çiçek tozunu saran iki zardan içte olanı idadi,Lise derecesindeki okul idam etmek,verilen ölüm cezası hükmünü yerine getirmek idam,"İnsan öldürme vb. bir suça karşılık verilen ve suçlunun ölümüyle sonuçlanan ceza, idam cezası, ölüm cezası" idam cezası,İdam idame,"Sürdürme, devam ettirme" idame ettirmek,"sürdürmek, devam etmesini sağlamak" idamlık,Ölüm cezası ile cezalandırılmış olan (kimse) idam sehpası,Darağacı idaresini bilmek,"yerine göre harcamak, tutumlu davranmak" idare,"Yönetme, yönetim, çekip çevirme" idare etmek,"yönetmek, çekip çevirmek" idarece,"İdare yönünden, idare tarafından" idareci,Yönetici idarecilik,İdareci olma durumu idarehane,"Gazete, dergi vb. yayım kurumlarında yazı işlerine bakılan yer, yönetim yeri" idare hukuku,"Kamu yönetimi içinde yer alan kuruluşları ve bunların işleyişlerini, kişilerle ilişkilerini ve sorumluluklarını inceleyen, düzenleyen hukuk dalı" idareimaslahat,"Bir işi, gerektiği gibi değil de günün şartlarına göre yapma" idareimaslahat etmek,bir işi günün şartlarına göre yapmak idareimaslahatçı,Bir işi sağlam bir temele oturtmadan o günün şartlarına göre yapan kimse idareimaslahat politikası,"Bir işi, gerektiği gibi değil de günün şartlarına göre yapma tutumu" idare kandili,Az ışık veren küçük gaz lambası idare lambası,İdare kandili idareli,"İdare etmesini bilen, iyi yöneten" idaresiz,"İdare etmesini bilmeyen, gevşek, beceriksiz (kimse)" idaresizlik,"Gevşeklik, beceriksizlik" idareten,"Belli bir süre için, geçici olarak" idari,Yönetimsel iddiaya girmek (veya tutuşmak),karşıt iddialarda bahse girişmek iddia,Sav iddia etmek,"sözünde direnmek, bir iddia ileri sürmek" iddiacı,"Dediğinde, iddiasında haksız da olsa direnen, inatçı (kimse)" iddiacılık,İddiacı olma durumu iddialaşma,İddialaşmak işi iddialaşmak,Karşılıklı iddiaya girmek iddianame,"Savcılığın soruşturma sonunda elde ettiği kanıtları ve iddialarını içinde topladığı, mahkemede okunan yazı, savca" iddiasız,Bir iddiası olmayan iddiasızlık,İddiasız olma durumu idea,Düşünce ideal,Ülkü idealist,Ülkücü idealistlik,İdealist olma durumu idealize,`İdealleştirmek` anlamındaki idealize etmek birleşik fiilinde geçen bir söz idealizm,Ülkücülük idealleştirme,İdealleştirmek işi idealleştirmek,"İdeal duruma getirmek, idealize etmek" idealsiz,İdeali olmayan idefiks,Saplantı identik,Özdeş ideolog,Bir felsefi veya toplumsal öğretiye sistemli biçimde bağlanan kimse ideoloji,"Siyasal veya toplumsal bir öğreti oluşturan, bir hükûmetin, bir partinin, bir grubun davranışlarına yön veren politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dinî, moral, estetik düşünceler bütünü" ideolojik,İdeoloji ile ilgili idil,Kır yaşamı içinde aşk konusunu işleyen kısa şiir idiyopati,Kapan duygu idman yapmak,beden hareketleri yapmak idmana çıkmak,idman yapılacak alana toplu olarak gitmek idman,Alıştırma idmancı,İdman yapan idmanlı,"İdman yaparak çeviklik kazanmış olan (kimse), antrenmanlı" idmansız,"İdman yapmamış olan, idmanı olmayan, çevikliği olmayan, ham, antrenmansız" idrak,"Anlama yeteneği, anlayış, akıl erdirme" idrak etmek,"akıl erdirmek, anlamak, kavramak" idraksiz,"Anlayışsız, ahmak" idraksizlik,"İdraksiz olma durumu, anlayışsızlık" idrar,"Böbreklerde kandan süzülerek idrar yolları aracılığıyla dışarıya atılan sıvı, sidik, küçük abdest, hacet" idrar zoru,"İdrar torbasında biriken idrarı dışarı atmada zorluk çekme, sidik zoru" İdris ağacı,"Gülgillerden, Anadolu'nun kuzey ve doğu kesimlerinde yüksek yerlerde yetişen, boyu 10 metreye ulaşabilen bir tür ağaç, kokulu kiraz, mahlep (Prunus mahaleb)" İdris otu,Bir tür ayrık otu ifa,"Bir işi yapma, yerine getirme" ifa etmek,"yapmak, yerine getirmek" ifadesini almak,sorguya çekmek ifade vermek,"bir olayla ilgili olarak gördüğünü, bildiğini yetkili veya ilgili kimseye söylemek" ifade,Anlatım ifade etmek,anlatmak ifadelendirme,İfadelendirmek işi ifadelendirmek,"Anlamlandırmak, bir şey anlatır duruma getirmek" iffet,"Cinsel konularda ahlak kurallarına bağlılık, sililik" iffetli,"İffetini koruyan, sili, afif, afife" iffetsiz,"İffetini korumayan, silisiz" iffetsizlik,"İffetsiz olma durumu, silisizlik" ifildeme,İfildemek işi ifildemek,Hafifçe titremek iflah olmamak,"onmamak, düzelmemek" iflah etmek,kötü bir durum veya hastalıktan kurtarmak iflahı kesilmek,çaresiz kalmak iflah,"Kötü, güç bir durumdan kurtulma, iyi bir duruma gelme, onma" iflahını kesmek,"gücünü tüketmek, bir daha düzelemeyecek bir duruma getirmek" iflas etmek,"bir kimse veya kuruluş için mahkeme kararıyla anaparasını yitirdiği açıklanmak, batmak" iflas bayrağını çekmek (veya borusunu çalmak),ticarette batmak iflas,"Borçlarını ödeyemediği mahkeme kararı ile tespit ve ilan olunan iş adamının durumu, batkı, batkınlık, müflislik" anlaşmalı iflas,"Batık durumunda alacaklıların, alacaklarını belli bir plana göre almaları için aralarında yaptıkları sözleşme, konkordato" iflas davası,İflas işlerine bakan mahkemelerde açılan dava iflas masası,İflas eden kişi veya kuruluşun alacak ve borçlarını belirlemeye aynı zamanda düzenlemeye yetkili birim ifna,Yok etme ifna etmek,yok etmek ifrağ,Bir şeyi başka bir biçime çevirme ifrata vardırmak,bir şeyin ölçüsünü kaçırmak ifrat,"Herhangi bir konuda çok ileri gitme, ölçüyü aşma, aşırı davranma, taşkınlık, tefrit karşıtı" ifrata kaçmak,"çok ileri gitmek, aşırı davranmak" ifrat derecede,Aşırı ölçüde ifrat tefrit,Olumlu ve olumsuz anlamda en uç noktalar ifrat tefritte kalmak (veya bulunmak),herhangi bir konuda çok ileri gitmek veya geride kalmak ifraz,"Bir arazinin bölünmesi, parsellere ayrılması" ifraz etmek,"bir araziyi bölmek, parsellere ayırmak" ifrazat,"Vücuttan çıkan kan, irin, ter vb. şeyler, salgılar" ifrit,"Doğu masal ve efsanelerinde kötü, korkunç cin" ifrit etmek,"çok kızmasına yol açmak, öfkelendirmek" ifrit kesilmek (veya olmak),"çok öfkelenmek, çok kızmak" ifritleşme,Çirkefleşme ifritleşmek,Çirkefleşmek ifsat,"Düzeni bozma, karışıklık çıkarma" ifşa,"Gizli bir şeyi açığa çıkarma, yayma" ifşa etmek,"gizli bir şeyi ortaya dökmek, açığa vurmak, yaymak, ilan etmek, afişe etmek, reklam etmek" ifşaat,Gizli bir şeyi ortaya çıkarmak için yapılan açıklamalar ifta,Fetva verme iftar,"Oruç açma, oruç bozma" iftar etmek,oruç bozmak iftariye,İftar için hazırlanmış çerez ve yiyecek iftariyelik,Ramazanda iftar açmak için ilk ağızda yenilecek ve içileceklerin tümü iftarlık,Oruç açmak için hazırlanan yiyecek iftar sofrası,Ramazanda oruç açmak için hazırlanmış sofra iftar tabağı,Ramazanda genellikle lokantalarda iftar açmak için bir tabağa dizilen ve yemek öncesi yenilen soğuk yiyecekler iftar topu,İftar zamanını bildirmek amacıyla atılan top iftar vakti,"Ramazanda oruç açma zamanı, iftar, iftar zamanı" iftar yemeği,Ramazanda oruç açmak için hazırlanan yiyecek ve içeceklerin tümü iftihar,Övünme iftihar etmek,"kıvanç duymak, övünmek" iftihara geçmek,"okuldaki başarısı ve iyi davranışları sebebiyle üstün öğrenci seçilmek, övünç çizelgesinde yer almak" iftihar listesi,Övünç çizelgesi iftira etmek,"bir suçu birinin üzerine atmak, kara çalmak, kara sürmek" iftira,"Bir kimseye kasıtlı ve asılsız suç yükleme, kara çalma, bühtan" iftira çalmak,iftira etmek iftira atmak,iftira etmek iftiraya uğramak,kasıtlı ve asılsız suç yüklenmek iftiracı,Karalamacı iftiracılık,Karalamacılık iguana,"İguanagillerden, 1-2 metre boyunda, Amerika'nın tropikal bölgelerinde yaşayan, sırtında dikenli çıkıntılar bulunan, pullu, büyük sürüngen, Hint kertenkelesi (Iguana tuberculara)" iguanagiller,"Sürüngenler sınıfından, örnek hayvanı iguana olan bir familya" iğ,"Pamuk, yün vb.nden iplik eğirmekte kullanılan, ortası şişkin, iki ucu sivri ve çengelli olan, ağaçtan yapılmış araç, eğirmen, kirmen" iğ ağacı,"Ana yurdu Asya'nın dağlık bölgeleri olan, bazı türlerinde yaprakları kışın dökülen, odunu tornacılık ve kaplamacılıkta kullanılan, kömürü ile kara kalem resim yapılan küçük bir ağaç (Euonymus)" iğbirar,"Gücenme, güceniklik, kırgınlık" iğci,"İğ kullanan, yapan veya satan kimse" iğde,"İğdegillerden, kokulu, sarı çiçekleri olan, çalı biçiminde bir ağaç (Elaeagnus)" iğdegiller,"İki çeneklilerden, örneği iğde olan bitki familyası" iğdemir,Marangozlukta ağaç delmek için kullanılan çelik araç iğdiş,Erkeklik bezleri çıkarılarak veya burularak erkeklik görevi yapamayacak duruma getirilmiş (hayvan ve özellikle at) iğdiş etmek,"hayvanlarda erkeklik bezlerini çıkarmak veya körletmek, burmak, enemek" iğfal etmek,"aldatmak, kandırmak, baştan çıkarmak" iğfal,"Bir kadını aldatma, baştan çıkarma" iğ iplik,"Mitoz bölünme sırasında oluşan iğ biçimindeki uzantı, iğ" iğlik,İçinde herhangi bir sayıda iğ bulunan "iğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır","`başkasına zararı dokunacak bir davranışı yapmadan önce iyi düşün, kendi kendini eleştir` anlamında kullanılan bir söz" iğne yutmuş ite (veya maymuna) dönmek,zayıf ve bitkin duruma gelmek iğne yapmak (veya vurmak),iğne ile vücuda sıvı bir ilaç vermek iğne üstünde oturmak,diken üstünde oturmak iğne olmak,iğne ile vücuduna ilaç verilmek iğne yemek,iğne olmak iğne,"Dikiş dikmeye yarayan, ince, ucu sivri, bir ucunda iplik geçecek deliği bulunan çelik araç" iğne ile kuyu kazmak,"yetersiz araçlarla, sürekli ve sabırlı bir biçimde çalışıp çok güç olan veya çok ağır yürüyen bir işi başarmaya çalışmak" iğne atsan yere düşmez,çok kalabalık iğne ipliğe dönmek,çok zayıflamak iğne ardı,"İğneyi, çıkış noktasının gerisinden saplayıp daha ileriden çıkararak yapılan aralıksız dikiş veya nakış türü" iğneci,İğne yapan kimse iğnecik,"Bazı omurgasız hayvanlarda rastlanan silis veya kalkerden oluşmuş, iğne biçiminde küçük çıkıntı" iğnecilik,İğnecinin yaptığı iş iğne deliğinden Hindistan'ı seyretmek,küçük bir olaydan büyük anlamlar çıkarmak iğne deliğine girmek,"kimsenin bulamayacağı bir biçimde gizlenmek, saklanmak" iğne deliğinden geçmek,aşırı derecede zayıflamak iğne deliği gibi,küçücük iğne deliği,İğnenin arkasında iplik geçirilen delik iğnedenlik,İğnelik iğneleme,İğnelemek işi iğnelemek,İğne ile tutturmak iğnelenme,İğnelenmek işi iğnelenmek,İğneleme işi yapılmak veya iğneleme işine konu olmak iğneleyiş,İğneleme işi iğneli,İğnesi olan iğneli fıçı,Çok sıkıntı ve üzüntü veren durum veya şey iğnelik,"Üzerine iğne saplanan küçük yastık, iğnedenlik, iğne yastığı" iğneli söz,"Dokunaklı, kırıcı söz" iğne oyası,İğneyle değişik biçimli veya düğümlü ilmekler oluşturularak ve bunlar birleştirilerek yapılan oya iğne yaprak,"Çam türlerinde görülen, ince uzun, sivri uçlu yaprak" iğne yapraklılar,Kozalaklılar iğne yastığı,İğnelik iğrenç,"İnsanda iğrenme duygusu uyandıran, tiksindiren, müstekreh" iğrençlik,İğrenç olma durumu iğrendirme,İğrendirmek işi iğrendirmek,İğrenmesine yol açmak iğrengen,Her şeyden iğrenme huyu olan iğrengenlik,İğrengen olma durumu iğrenilme,İğrenilmek işi iğrenilmek,İğrenme işi yapılmak iğreniş,İğrenme işi iğrenme,İğrenmek işi iğrenmek,"Bir şeyi tiksindirici bulmak, istikrah etmek" iğrenti,İğrenme iğtinam,"Ganimet yoluyla alma, yağmalama" ihale etmek,bir işi en uygun görülene bırakmak ihale,"İş, mal vb.ni birçok istekli arasından en uygun şartlarla kabul edene verme, eksiltme veya artırma" ihaleye çıkarılmak,eksiltmeye veya artırmaya çıkarılmak iham,Kuruntuya düşürme ihanet,"Hıyanet, hainlik" ihanete uğramak,"aldatılmak, sadakatsizlik görmek" ihanet etmek,"hainlik, kötülük etmek" ihata,Kuşatma ihata etmek,"çevirmek, çevrelemek, kuşatmak, sarmak" ihatalı,Alanı geniş ihbar,"Bildirme, bildirim, haber verme" ihbar etmek,"bildirmek, haber vermek" ihbarcı,"Haber veren, bildiren kimse" ihbarcılık,Muhbirlik ihbariye,"Haber verme kâğıdı, bildirim, ihbarname" ihbarlama,İhbarlamak işi ihbarlamak,İhbar etmek ihbarlı,"Önceden bildirilmiş, haber verilmiş" ihbarname,"Haber verme kâğıdı, bildirim, ihbariye" ihbar tazminatı,Bildirim ödencesi ihdas,"Ortaya çıkarma, meydana getirme" ihdas etmek,"ortaya çıkarmak, meydana getirmek" ihlal,"Bozma, zarar verme" ihlal etmek,"bozmak, zarara uğratmak" ihlas,Temiz sevgi ve yürekten bağlılık ihlaslı,İhlası yerinde ve sağlam olan (kimse) ihmal,"Gereken ilgiyi göstermeme, boşlama, savsaklama, savsama, önem vermeme" ihmal etmek,"savsamak, savsaklamak, boşlamak" ihmal edilmek,gereken ilgiden yoksun bırakılmak ihmalci,İhmalkâr ihmalcilik,İhmalkârlık ihmalkâr,"İşlerine önem vermeyip onları gelişigüzel yapıveren veya daha sonraya bırakan, savsak, ihmalci" ihmalkârlık,"İhmalkâr olma durumu, ihmalcilik" ihracat,"Bir ülkenin ürettiği malları başka bir ülkeye veya ülkelere satması, dış satım" ihracatçı,"İhracat işleriyle uğraşan kimse, dış satımcı, ihraççı" ihracatçılık,"İhracatçının yaptığı iş, dış satımcılık" ihraç,"Çıkarma, dışarıya atma" ihraç etmek,yurt dışına mal veya hizmet satmak ihramdan çıkmak,hac görevini tamamladıktan sonra giyilen ihramı çıkarmak ihram,Hacıların örtündükleri dikişsiz bürgü ihrama girmek,hac görevini yerine getirmek üzere ihram giymek ihraz etmek (veya eylemek),"kazanmak, elde etmek, erişmek" ihraz,"Kazanma, elde etme, erişme" ihsan,"İyilik etme, iyi davranma" ihsan etmek (veya buyurmak),"bağışta bulunmak, bağışlamak" ihsanıhümayun,"Padişah tarafından yeteneği veya başarısı dolayısıyla birine verilen görev, rütbe, ödül" ihsas,"Üstü kapalı anlatma, sezdirme, ima" ihsas etmek,"sezdirmek, ima etmek" ihtarda bulunmak,ihtar etmek ihtar,"Uyarma, dikkat çekme, uyarı" ihtar etmek,"hatırlatmak, uyarmak, dikkatini çekmek" ihtarname çekmek,yasal yollarla yazılı uyarı göndermek ihtarname,"Resmî ihtar yazısı, protesto" ihtida,Başka bir dinden çıkıp Müslüman olma ihtifal,Anma töreni ihtikâr,Vurgunculuk ihtilaç etmek,çırpınmak ihtilaç,Çırpınma ihtilaf,"Ayrılık, anlaşmazlık, aykırılık, uyuşmazlık" ihtilafa düşmek,"anlaşamamak, bozuşmak, uyuşamamak" ihtilal,"Bir ülkenin siyasal, sosyal ve ekonomik yapısını veya yönetim düzenini değiştirmek amacıyla kanunlara uymaksızın cebir ve kuvvet kullanarak yapılan geniş halk hareketi, devrim" ihtilalci,"İhtilal yanlısı ve ihtilal yapan kimse, devrimci" ihtilalcilik,"İhtilalci olma durumu, devrimcilik" ihtilam,Düş azması ihtilas,Aşırma ihtilat etmek,hastalık başka bir hastalığa dönmek ihtilat,Karmaşıklık ihtimal vermemek,"bir şeyin gerçekleşeceğini, olabileceğini hiç düşünmemek" ihtimal ki,"olabilir ki, belki" ihtimal,"Bir şeyin olabilmesi durumu, olabilirlik, olasılık" ihtimalî,"Olabilen, olasılı, belkili" ihtimaliyet hesabı,Olasılık hesabı ihtimaller hesabı,Olasılık hesabı ihtimam,Özen ihtimam etmek (veya göstermek),"özen göstermek, dikkatle davranmak" ihtira,Türetme ihtira beratı,"Bilinen araç, gereçlerle ve yaratıcı güçle yeni bir şey bulana, bulduğu şeyden bir süre yalnız kendisinin yararlanması için devletçe verilen belge" ihtiram,Saygı ihtiram birliği,Tören birliği ihtiram duruşu,Saygı duruşu ihtiram kıtası,Tören birliği ihtiras,"Aşırı, güçlü istek" ihtiraslı,Aşırı istekli ihtiraz,"Çekinme, sakınma" ihtisar,"Sözü kısa kesme, kısaltma" ihtisas,Duygu ihtisas,"Uzmanlık, uzmanlaşma" ihtisas yapmak,"belli bir konuda özel eğitim görmek, uzmanlaşmak, ihtisaslaşmak" ihtisaslaşma,İhtisaslaşmak işi ihtisaslaşmak,Herhangi bir konuda uzmanlaşmak ihtişam,Görkem ihtişamlı,Görkemli ihtiva,"İçine alma, içinde bulundurma, içerme" ihtiva etmek,"içine almak, içinde bulundurmak, içermek, kapsamak" ihtiyaç,Gereksinim ihtiyaç duymak,bir kimseyi veya bir şeyi gerekli saymak ihtiyaca cevap vermek,gereksinimi karşılamak ihtiyacı olmak,"gereksemek, gereksinmek" ihtiyar olmak,yaşlanmak ihtiyar,"Yaşlı, kocamış olan, pir (kimse), genç karşıtı" ihtiyar etmek,"yaşlandırmak, kocaltmak" ihtiyar etmek,"seçmek, ortaya koymak" ihtiyar,Seçme ihtiyarcık,İhtiyarlara sevgiyle yaklaşıldığını belirten bir söz ihtiyar heyeti,"Köy tüzel kişiliğinde, muhtar başkanlığında görev yapan kişilerden oluşan yetkili organ, ihtiyar meclisi" ihtiyari,Seçimlik ihtiyarlama,"İhtiyarlamak işi, yaşlanma" ihtiyarlamak,"Yaşı ilerlemek, yaşlanmak, kocamak" ihtiyarlatma,İhtiyarlatmak işi ihtiyarlatmak,İhtiyarlamasına sebep olmak ihtiyarlayış,İhtiyarlama işi ihtiyarlık,"İhtiyar olma durumu, yaşlılık" ihtiyarlık sigortası,Yaşlılık sigortası ihtiyar meclisi,İhtiyar heyeti ihtiyarsız,"Seçmesiz, irade dışı" ihtiyat,"Herhangi bir konuda ileriyi düşünerek ölçülü davranma, sakınma" ihtiyat kaydı ile,doğruluğu şüpheli görülerek ihtiyat akçesi,Yedek akçe ihtiyaten,"Her duruma, her ihtimale karşı, ilerisini düşünerek" ihtiyati,İlerisi düşünülerek yapılan ihtiyati tedbir,İlerisi düşünülerek alınan önlem ihtiyatkâr,İhtiyatlı ihtiyatkârlık,İhtiyatlı olma durumu ihtiyatlı olmak,herhangi bir konuda ileriyi düşünerek ölçülü davranmak ihtiyatlı davranmak,"uyanık olmak, düşünerek davranmak" ihtiyatlı bulunmak,beklenmedik sonuçlara karşı hazırlıklı olmak ihtiyatlı,"Herhangi bir konuda ileriyi düşünerek ölçülü davranan, önlem alan, sakıngan, ihtiyatkâr" ihtiyatsız,İhtiyatlı davranmayan ihtiyatsızlık,İhtiyatsız olma durumu ihtiyatsızlık etmek,önlem almadan davranmak ihtizaz,"Titreşme, titreşim" ihtizaz etmek,titreşmek ihvan,"Yakın dostlar, arkadaşlar" ihya,"Yeniden canlandırma, diriltme" ihya olmak,daha iyi bir duruma gelmek ihya etmek,canlandırmak ihzar,"Hazırlama, hazır etme" ihzari,"Hazırlık niteliğinde olan, hazırlayıcı" ikame,"Yerine koyma, yerine kullanma" ikame etmek,yerine koymak ikame mal,"Birbirlerinin yerine geçen, konulabilen mal" ikamet etmek,"bir yerde oturmak, eğleşmek" ikamete memur edilmek,sürgün cezası verilmek ikamet,"Bir yerde oturma, eğleşme" ikametgâh,Konut ikametgâh ilmühaberi,Yerleşim belgesi ikametgâh kâğıdı,Yerleşim belgesi ikaz,"Uyarma, uyarı, dikkat çekme, ihtar, tembih" ikaz etmek,"uyarmak, dikkat çekmek" ikbali sönmek,daha önce iyi olan durumu veya işi bozulmak ikbal,"Baht açıklığı veya yüksek bir makama, duruma erişmiş olma durumu" ikbal düşkünlüğü,İkbal düşkünü olma durumu ikbal düşkünü,İyi bir yaşantısı varken gözden düşerek yoksulluğa mecbur kalan (kimse) ikdam,"Gayretle çalışma, sürekli uğraşma" ikebana,Belli kurallara göre yapılan çiçek düzenlemesi iki lakırtıyı bir araya getirmek,"meramını kısaca, düzgün ve açık bir biçimde anlatmak" "iki ölç, bir biç",`bir iş yapılırken ayrıntıları ve sonuçları iyice düşünülmelidir` anlamında kullanılan bir söz iki lafı (veya sözü) bir araya getirememek,düşündüğünü doğru dürüst ifade edememek iki kulak bir dil için,`çok dinleyip az söylemeli` anlamında kullanılan bir söz iki kere iki dört eder,`gerçekliğinden şüphe edilmeyecek kadar açık` anlamında kullanılan bir söz iki lakırtı etmek,iki çift laf etmek iki karpuzu bir koltuğa sığdırmak,aynı anda iki işi veya görevi yapmak iki kaptan bir gemiyi batırır,"`bir işi, iki kişi yürütemez` anlamında kullanılan bir söz" iki gözüm kör olsun,doğru söylendiği kanıtlanmak istendiğinde söylenen yemin sözü iki gözü iki çeşme ağlamak,sürekli veya çok ağlamak iki kat olmak,iki büklüm olmak iki rahmetten (veya iyilikten) biri,"`çok acı çeken ağır hastalar için ya iyileşsin ya ölüp kurtulsun, böyle çekmesin` anlamında kullanılan iyi dilek sözü" "iki kardeş savaşmış, ebleh buna inanmış","`iki kardeş arasındaki anlaşmazlık geçicidir, bu durumu gerçek ve sürekli sanmak saflıktır` anlamında kullanılan bir söz" iki seksen uzanmak,"bir çarpma, vurma sonucu boylu boyunca yere serilmek" iki tımar bir yem yerine geçer,"`atı sık sık tımar etmek, onu yemle beslemek kadar önemlidir` anlamında kullanılan bir söz" iki testi tokuşunca biri elbet kırılır,`kavgaya tutuşan iki kişiden biri elbette yenilir ve zarara uğrar` anlamında kullanılan bir söz iki söz bir pazar,`uzun boylu pazarlık etmeden` anlamında kullanılan bir söz iki ucu boklu değnek,ne yönden bakılırsa bakılsın çözülmesi çok güç iş veya durum iki ucunu bir araya getirememek,"gelirle gideri denkleştirememek, işleri düzene koyamamak" iki yakası bir araya gelmemek,"geçim sıkıntısından bir türlü kurtulamamak, borçtan kurtulamamak" iki yakasını bir araya getirememek,maddi sıkıntıdan kurtulup rahata erememek ikisi bir kapıya çıkmak,"aynı sonuca varmak, aynı sonucu doğurmak" ikisini bir kazana koysalar kaynamazlar,`aralarındaki anlaşmazlık o kadar büyüktür ki onları uzlaştırma çaresi bulunamaz` anlamında kullanılan bir söz iki gözü iki çeşme,sürekli ağlar durumda iki satır laf etmek (veya konuşmak),dostça biraz söyleşmek iki gönül bir olunca samanlık seyran olur,`birbirini sevenler için zenginlik önemli değildir` anlamında kullanılan bir söz iki hırtı bir pırtı,aşırı yoksulluğu anlatan bir söz iki eli yanına gelmek,ölmek iki,Birden sonra gelen sayının adı iki ahbap çavuş,"her yerde hep birlikte görülen, birbirinden ayrılmayan iki arkadaş" iki arada bir derede (kalmak),"sıkışık, zor şartlar altında (kalmak)" iki at bir kazığa bağlanmaz,"`ayrı ayrı düşünceleri ve kişilikleri bulunan iki kişi bir arada yaşayamaz, bir işi birlikte yapamazlar` anlamında kullanılan bir söz" iki arslan bir posta sığmaz,`bir ülkede iki baş egemen olamaz` anlamında kullanılan bir söz iki arada kalmak,birbirine karşıt iki kişi arasında ne yapacağını bilemeyerek şaşırmak iki ateş arasında kalmak,zor bir durumda karar verememek iki ayağını bir pabuca sokmak,birini bir işi hemen yapması için çok sıkıştırmak iki baştan olmak,"bir şey, her iki tarafın aynı şeyi istemesiyle, iyi niyetiyle gerçekleştirilebilmek" iki cambaz bir ipte oynamaz,`kurnazlıkta eşit olan iki kimse birbirlerini aldatamaz` anlamında kullanılan bir söz iki cami arasında kalmış beynamaz,iki yoldan hangisini tutacağını şaşırmış kimse iki çıplak bir hamama yakışır,`iki yoksul kimsenin birbiriyle evlenmesi uygundur` anlamında kullanılan bir söz iki baş bir kazanda kaynamaz,iki at bir kazığa bağlanmaz iki deliye bir uslu koymuşlar,"`birbirleriyle anlaşamayan, kavga eden iki kişinin arasını bulacak bir akıllının olması gerekir` anlamında kullanılan bir söz" iki dinle bir söyle,`çok konuşmak doğru değildir` anlamında kullanılan bir söz iki eli (birinin) yakasında olmak,kıyamette ondan davacı olmak iki emini bir yemin aralar,"`birbirinin doğruluğuna güvenerek birlikte iş yapmakta olan iki kişiden biri, hile yapmadığına arkadaşını inandırmak için yemin ediyorsa artık güven bozulmuş demektir, ayrılmaları gerekir` anlamında kullanılan bir söz" iki eli şakaklarında düşünmek,derin derin düşünmek iki eli (kızıl) kanda olsa,`elindeki iş ne kadar önemli olursa olsun` anlamında kullanılan bir söz iki elim yanıma gelecek,doğru söylendiği kanıtlanmak istendiğinde `öleyim ki doğru söylüyorum` anlamında kullanılan bir söz iki el bir baş için,"`ancak kendi geçimini sağlayabilenler, başkalarına yardım edecek bir durumda değildir` anlamında kullanılan bir söz" iki dirhem bir çekirdek,çok güzel ve özenli giyinmiş iki çift laf (veya lakırtı veya söz) etmek,birkaç söz söylemek iki eli böğründe kalmak,çaresiz kalıp ne yapacağını bilememek iki anlamlı,İki anlama gelen iki anlamlılık,İki anlama gelme durumu iki ayaklı,İki ayağı olan (hayvan veya eşya) iki ayaklılık,İki ayaklı olma özelliği veya durumu iki başlı,İki başı olan iki başlılık,İki başlı olma durumu iki bir,"Zarla oynanan oyunlarda zarlardan birinin bir, öbürünün iki benekli olan yüzünün üste gelmesi" ikibuçukluk,"Kadınların süs için takındıkları, iki buçuk altın lira değerinde olan altın, gremse" iki büklüm olmak,"yorgunluk, hastalık, yaşlılık vb. nedenlerle beli bükülmek, öne doğru eğilmek" iki büklüm,"Beli bükük, öne doğru eğik (kimse)" iki canlı,Gebe iki canlılık,İki canlı olma durumu ikici,"İkicilik felsefesini kabul eden, düalist" iki cihan,İslam inancına göre bu dünya ve ebedî olan öteki dünya ikicilik,"Birbirinden ayrı, birbirinden bağımsız, birbirine geri götürülemeyen, birbirinin yanında veya karşısında bulunan iki ilkenin varlığını kabul eden görüş, düalizm" iki cinslikli,İki eşeyli iki çenekliler,Tohumlarında iki çenek bulunan kapalı tohumlu bitkiler sınıfı iki çenetli,Çatladığında kabuğu iki çenete ayrılan (meyve) iki çenetliler,İki çenetli kabuklular sınıfı ikiçifte,Kürek yarışlarında sancak ve iskelesinde ikişer küreği olan tekne iki dilli,İki ayrı dilde olan iki dillilik,İki dilli olma durumu iki düzlemli,İki düzlemin kesişmesinden oluşan (açı) iki eşeyli,"Erkek ve dişi eşey organları bir arada bulunan, iki cinslikli" iki evcikli,Erkek ve dişi çiçekleri ayrı ayrı bitkilerde bulunan (bitki) iki fazlı,Aralarında devrenin dörtte biri kadar faz farkı olan (aynı frekans ve genlikte iki alternatif akım veya gerilim) iki geçeli,Karşılıklı iki sıra olarak iki kanatlılar,Çift kanatlılar iki katlı,"Üst üste iki katı olan, içinden veya dışından merdiveni olan, dubleks (ev)" ikilemde kalmak,iki şey arasında karar verememek ikileme düşmek,karar verememek ikilem,"İki önermesi bulunan ve her iki önermenin vargısı olan tasım, kıyasımukassem, dilemma" ikileme,İkilemek işi ikile!,"`defol git, kaybol` anlamlarında kullanılan bir söz" ikilemek,Bir şeyin sayısını ikiye çıkarmak ikilenme,İkilenmek işi ikilenmek,İkileme işi yapılmak ikileşme,İkileşmek işi ikileşmek,Sayısı ikiye çıkmak ikiletme,İkiletmek işi ikiletmek,İkilemesine yol açmak ikili oynamak,karşı olan yanlardan hem birini hem öbürünü destekler görünmek ikili,"İki parçadan oluşan, kendinde herhangi bir şeyden iki tane bulunan" ikili çatı,"İki görevde de kullanılabilen çatı: alınmak, toplanmak, sanılmak sözlerinin hem dönüşlü hem de edilgen çatı olarak kullanılması gibi" ikilik,İki değişik kullanımı veya uygulaması olma durumu ikili kök,Hem ad hem de fiil kökü gibi kullanılan kök ikili ünlü,İkiz ünlü ikili yatak,İki kişinin yatabileceği tek parça yatak ikinci,İki sayısının sıra sıfatı ikinci gelmek,bir yarışmada birinciden sonraki dereceyi almak ikinci plana düşmek,"bir kimsenin veya topluluğun gözünde eski önemini, değerini yitirmek" İkinci Çağ,"Yeryüzünün yaklaşık yüz elli milyon yıllık çağı, İkinci Zaman, mezozoik" ikinci ferik,Tümgeneral ikincil,"Sırada önem bakımından ikinci derecede olan, tali, sekunder" ikincil grup,"Birbirleriyle ilişkileri kişisel olmayan, resmî ilişkilere dayanan etkileşmelerle ilişki içine giren, ikiden fazla insanın oluşturduğu topluluk" ikincilik,İkinci olma durumu ikinci yarı,Karşılaşmalarda iki devreden sonuncusu İkinci Zaman,İkinci Çağ ikinci zar,Bitkilerde tohumu örten zarların dıştan ikincisi ikindi,Öğle ile akşam arasındaki zaman dilimi ikindiden sonra dükkân açmak,bir işe başlamakta geç kalmak ikindi ezanı,İkindi namazının vaktinin geldiğini bildirmek için okunan ezan ikindi namazı,İkindi vakti kılınan namaz ikindiüstü,"İkindiye doğru, ikindiüzeri" ikindiüzeri,İkindiüstü ikindi vakti,"İkindi için belirlenen süre, ikindi zamanı" ikindiyin,İkindi vaktinde ikindi zamanı,İkindi vakti iki nokta,Kendisinden sonra örnek verilecek veya açıklama yapılacak cümlenin sonuna konulan noktalama işareti (:) iki paralık olmak,değerini yitirmek iki paralık etmek,değerini düşürmek iki paralık,Çok az iki parmaklı,İki parmağı olan (hayvan) ikircik,"İşkil, şüphe, kuruntu" ikirciklenme,İkirciklenmek işi ikirciklenmek,"İşkillenmek, kuşkulanmak" ikircikli,İşkilli ikirciklik,Tereddüt ikircil,"İki anlama da gelen ve iki türlü yorumlanabilecek nitelikte olan, iki anlamlı" ikircim,İkircik ikircimli,İkircikli ikircimlik,İkirciklik iki şekilli,Birbirinden farklı iki biçimde billurlaşan ikişer,İki sayısının üleştirme sayı sıfatı ikişer olmak,ikişer ikişer sıraya dizilmek ikitek,Kürek yarışlarında sancak ve iskelesinde ayrı ayrı oturaklarda ve sadece birer küreği olan tekne ikitelli,İki teli olan saz iki terimli,Toplama (+) veya çıkarma (-) işaretiyle birbirine bağlanan iki terimden oluşan cebirsel anlatım iki yaşamlılar,"Hem suyun içinde hem de karada yaşayabilen canlılar, amfibi" ikiyüzlü,"Özü sözü bir olmayan, riyakâr, mürai" ikiyüzlülük,"İnandığı, düşündüğü gibi davranmama, özü sözü bir olmama, riya, riyakârlık, mürailik" ikiz,İkisi bir arada doğan (çocuk) ikiz doğurmak,ikiz bebek dünyaya getirmek ikiz anlam,"Bir anlatımın, iki türlü anlam verecek biçimde kurulmuş olması" ikiz anlamlı,İkizli ikizkenar,İki kenarı eşit olan ikizkenar üçgen,Yalnız iki kenarı birbirine eşit olan üçgen ikizkenar yamuk,Paralel olmayan iki kenarı eşit yamuk İkizler,"Zodyak üzerinde Boğa ile Yengeç arasında bulunan takımyıldızın adı, Cevza" ikizleşme,İkiz duruma gelme ikizli,İkizleri olan (ana) ikizlilik,İkizli olma durumu ikiz ünsüz,Çeşitli ses olayları sonunda iki ünsüzün yan yana gelmesi iklim,"Yeryüzünün herhangi bir yerinde hava olaylarına bağlı olarak gerçekleşen etkilerin uzun yılların ortalamasına dayanan durumu, abuhava" iklim bilimci,"İklim bilimi uzmanı, klimatolog" iklim bilimi,"İklimleri inceleyen bilim, klimatoloji" iklimleme,"Yapıların sıcaklık, nem ve temizliğini sağlamaya, gerekli hava akımını gerçekleştirmeye ilişkin işlem" iklimleme cihazı,Klima ikmale kalmak,bütünlemeye kalmak ikmal,"Eksik bir şeyi tamamlama, daha iyi duruma getirme, bütünleme" ikmale bırakmak,bütünlemeye kalmasına sebep olmak ikmal etmek,"bitirmek, tamamlamak" ikmal imtihanı,Bütünleme sınavı ikna,"Bir konuda birinin inanmasını sağlama, inandırma, kandırma" ikna etmek,"inandırmak, kandırmak" ikna olmak,"inanmak, kanmak" ikona,"Ortodokslarda İsa, Meryem veya ermişlerin tahta üzerine mumlu ve yumurtalı boyalarla yapılmış dinî içerikli resimleri" ikonografi,İkonların tanıtılması ve açıklanması ikrah,"Tiksinme, iğrenme" ikrah etmek,"tiksinmek, iğrenmek" ikrah getirmek,"tiksinmeye, iğrenmeye başlamak" ikrahlık,Tiksinti ikramda bulunmak,bir şey ikram etmek ikram görmek,ağırlanmak ikram,Konuğu ağırlama ikram etmek,"konuğu bir şeyle ağırlamak, konuğa bir şey sunmak" ikramcı,"İkramda bulunmayı seven, mükrim" ikramiye,Bir yerde çalışan kimselere genellikle kazançtan dağıtılan veya iyi çalıştıkları için verilen aylık dışı para ikramiyeli,İkramiyesi olan ikrar vermek,söz vermek ikrar,"Saklamayıp doğruca söyleme, açıkça söyleme" ikrar etmek,"açıkça söylemek, kabul etmek" ikraz,Borç veya ödünç verme ikraz etmek,ödünç vermek iksir,"Hayatı ölümsüzleştirme, madenleri altına çevirme vb. olağanüstü etkileri olduğuna inanılan sıvı" iktibas etmek,ödünç almak iktibas,Ödünç alma iktidar,"Bir işi yapabilme gücü, erk, kudret" iktidardan düşmek,devlet yönetiminde yetkiyi başka bir partiye bırakmak zorunda kalmak iktidarsız,"Gücü, yeteneği olmayan, beceriksiz, yetersiz" iktidarsızlaşma,İktidarsızlaşmak durumu iktidarsızlaşmak,İktidarsız duruma gelmek iktidarsızlık,İktidarsız olma durumu iktifa,Yetinme iktifa etmek,yetinmek iktiran,Yaklaşma iktiran etmek,"ulaşmak, erişmek" iktisaden,"Ekonomik olarak, ekonomi bakımından" iktisadi,Ekonomik iktisadiyat,Bir devletin ekonomik durumu iktisap,"Kazanma, edinme, edinim" iktisap etmek,"kazanmak, edinmek" iktisat etmek,"para artırmak, tutumlu davranmak, tasarruf etmek" iktisat,Ekonomi iktisatçı,"Ekonomi alanında uzman olan kimse, ekonomist" iktisatçılık,İksitisatçı olma durumu iktisatlı,Aşırı harcama yapmayan (kimse) iktisatsız,Aşırı harcama yapan (kimse) iktiza,"Gerekli olma, gerekme" iktiza etmek,gerekmek il,"Ülkenin vali yönetimindeki bölümü, vilayet" ila,Belirtilen sayıların da dâhil edildiği aralığı anlatan söz ilaç yapmak (veya hazırlamak),gerekli maddeleri kullanarak reçetede belirtilen dozda ilacı ortaya koymak ilaç için olsun,bir şeyin hiç bulunmadığını anlatmak için kullanılan bir söz ilaç yazmak,reçete yazmak ilaç gibi gelmek,iyileşmeyi veya çözümü kolaylaştırmak ilaç gibi,"işe yarar, her derde deva" ilaç,"Bir hastalığı iyi etmek veya önlemek için türlü yollarla kullanılan madde, em, deva" ilaç için yok,hiç yok ilaçlama,İlaçlamak işi ilaçlamak,İlaç sürmek ilaçlanış,İlaçlanma işi ilaçlanma,İlaçlanmak işi ilaçlanmak,İlaçlama işi yapılmak ilaçlı,İçinde ilaç bulunan ilaçlık,"İlaç yapmak için ayrılmış, ilaç yapmaya yarar" ilaçsız,İlacı olmayan ilaçsızlık,İlaçsız olma durumu ilah,"Bir alanda yaratıcılığı ile hayranlık uyandıran, çok beğenilen, çok tutulan kimse" ilah gibi,çok yakışıklı (erkek) ilahe,Tanrıça ilahi,"`Bu ne hâl, ne tuhaf` gibi şaşma, sitem bildiren bir söz" ilahi,"Tanrı ile ilgili olan, Tanrı'ya özgü olan, tanrısal, lahuti" ilahiyat,Tanrı bilimi ilahiyatçı,Tanrı bilimci ilahlaşma,İlahlaşmak işi ilahlaşmak,"Yücelmek, çok beğenilmek, hayranlık uyandıran bir duruma gelmek" ilahlaştırma,İlahlaştırmak durumu veya biçimi ilahlaştırmak,İlah durumuna veya biçimine getirmek ilam,"Bildirme, anlatma" ilam etmek,bildirmek ilan,Duyuru ilan etmek,bir durumu yayım yoluyla duyurmak ilan vermek,"çeşitli basın yayın organlarıyla bir durumu duyurmak, açıklamak" ilancılık,İlancının yaptığı iş ilanen,Duyuru yoluyla ilanıaşk,Karşı cinse aşkını bildirme işi ilanıaşk etmek,bir erkek bir kadına veya bir kadın bir erkeğe kendisini sevdiğini söylemek ilanihaye,Sonsuza kadar ilan tahtası,Duyurumluk ilarya,Gümüş balığının küçüğü ilave,"Ekleme, ulama" ilave etmek,"eklemek, ulamak" ilaveli,Eki olan ilaveten,"Ek olarak, ek yoluyla, ekleyerek" ilbay,Vali ilca,"Zorlama, zorunda bırakma" ilca etmek,"zorlamak, zorunda bırakmak" ilçe,"Yönetim bakımından yurt bölümlemesinde ilden sonra gelen bölüm, kaymakamlık, kaza" ilçebay,Kaymakam ile,"Kelimenin sonuna geldiğinde birliktelik, beraberlik, araç, neden veya durum anlatan cümleler yapmaya yarayan bir söz" ... ile beraber,-diği anda ilelebet,"Sonsuza değin, sonsuzluğa kadar, sürgit" ilenç,"Beddua, kargış" ileniş,İlenme işi ilenme,İlenmek işi ilenmek,"Birinin kötü bir duruma düşmesi dileğini gönlünden geçirmek veya açıkça söylemek, beddua etmek, lanet etmek" ileri gelmek,"oluşmak, meydana gelmek" ileri,"Herhangi bir şeye göre daha ötede olan yer, geri karşıtı" ileri almak,öne almak ileri atılmak (veya çıkmak),öne doğru çıkmak ileri geçmek,öne geçmek ileri (veya ileriye) gitmek,"söz ve davranışta ölçü dışına çıkmak, gereksiz, aşırı davranışta bulunmak" ileri varmak,ileri gitmek ileri götürmek,bir durum veya davranışta ölçüyü aşmak ileri sürmek,öne doğru yürütmek ilerisine gitmek,bir işin sonuna kadar gitmek ileriyi görmek,uzağı görmek ilerici,"İlerlemeden yana olan, ileri düzeydeki toplumsal ve siyasi gelişmeleri benimsemiş olan (düşünce, kimse vb.), terakkiperver, gerici karşıtı" ilericilik,"İlerici olma durumu, terakkiperverlik" ileride,"Gelecekte, gelecek zamanda" ileri geri konuşmak (veya söz etmek veya laflar etmek),yersiz ve gönül kıracak biçimde konuşmak ilerisini gerisini düşünmemek,sonucun ne olacağını hesaplamamak ileri geri etmemek,"uzun boylu tartışmamak, sorgu sual etmemek" ileri geri,Ayrıntıları düşünülmeyen ilerisini gerisini hesaplamamak,"herhangi bir konuda çok ve ayrıntılı düşünmeden hareket etmek, tedbirsizce, ihtiyatsızca davranmak" ileri görüş,"Daha sonra olabilecekleri düşünme işi, vizyon" ileri görüşlü,İleri görüşü olan (kimse) ileri uç,"Futbolda ileri hat, forvet" ileri uç oyuncusu,"Futbolda görevi karşı tarafa top sürmek ve gol atmak olan ileri uçtaki oyuncu, akıncı, muhacim, forvet" ilerlek,"İlerlemiş, ileriye varmış" ilerleme,İlerlemek işi ilerlemek,"Bulunduğu yerden daha ileriye gitmek, yol almak" ilerletme,İlerletmek işi ilerletmek,"İlerlemesini sağlamak, ilerlemesine yol açmak" ilerleyici benzeşme,Kelimede önceki sesin sonraki sesi etkilemesi ilerleyiş,İlerleme işi ileti,"Yazı veya sözle verilen, gönderilen bilgi, mesaj" iletiliş,İletilme işi iletilme,İletilmek işi iletilmek,İletme işi yapılmak iletim,İletme işi iletiş,İletme işi iletişim,"Duygu, düşünce veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması, bildirişim, haberleşme, komünikasyon" iletişim kurmak,"bilgi, haber vb. alışverişi yapmak" iletişim ağı,İletişim araçlarının birbirleriyle ortak bağlantı kurma veya iş birliği sağlama durumu veya düzeni iletişim araçları,"Toplumda sözlü veya yazılı haber alma imkânını sağlayan teknik araçlar, yayın organı, medya" iletişim merkezi,Bildirişim ve haberleri toplama ve değerlendirme bürosu iletişim ortamı,"Bildirişim, haberleşme veya komünikasyon imkânlarının sağlandığı ortam, medya" iletişme,İletişmek işi iletişmek,Haberleşmek iletken,"Akım, ısı, ses vb.ni geçiren (madde), nâkil, yalıtkan karşıtı" iletken damarlar,Bitkilerde hücrelere besin maddelerini ileten borucuklar iletkenlik,İletken olma durumu iletki,"Bir açıyı ölçmeye ve başka bir yerde aynı açıyı çizmeye yarayan, yarım çember biçimindeki araç, açıölçer, mastara, minkale" iletme,İletmek işi iletmek,"Götürmek, ulaştırmak, nakletmek, geçirmek" ilga,Bir şeyin varlığını ortadan kaldırma ilga etmek,bir şeyin varlığını ortadan kaldırmak ilgeç,Edat ilgeçli,"İlgeci olan, edatlı" ilgeçli tümleç,Edat tümleci ilgi çekmek (veya uyandırmak),"çevresinde ilgiyi, dikkati ve merakı üzerine toplamak, alaka çekmek, alaka toplamak veya alaka uyandırmak" ilgisini kesmek,"bir kimse veya şeyle bütün bağlarını koparmak, ilişkisi kalmamak, alakayı kesmek" ilgisini çekmek,"ilgisini, dikkatini ve merakını üzerinde toplamak, alaka duymak" ilgi odağı olmak,çevrenin yoğun dikkatini üzerinde toplamak ilgi,"İki şey arasında bulunan herhangi bir bağlılık, ilişki, alaka, taalluk, aidiyet" ilgi göstermek,"ilgisini esirgememek, belli etmek" ilgi görmek,ilgi çekmek ilgi duymak,"bir işe, bir olaya, bir kimseye önem vermek, yakınlık duymak" ilgi toplamak,"ilgisini yoğunlaştırmak, belli etmek" ilgi alanı,Bir kişi veya kuruluşun ilgilendiği konular ilgi çekici,"İlgiyi, dikkati üzerinde toplayan" ilgi eki,"Bağlantı kavramı veren -ki eki, aidiyet eki" ilgileme,İlgilemek işi ilgilemek,Teyellemek ilgilendiriş,İlgilendirme işi ilgilendirme,"İlgilendirmek işi, alakalandırma" ilgilendirmek,"İlgisini çekmek, önem vermek" ilgileniş,İlgilenme işi ilgilenme,"İlgilenmek işi, alakalanma" ilgilenmek,"İlgi göstermek, alakalanmak" ilgili,"İlgilenmiş olan, ilgisi bulunan, alakalı, alakadar, müteallik" ilgililik,"İlgili olma durumu, alakadarlık, alakalılık" ilginç,"İlgi uyandıran, ilgi ve dikkat çekici olan, enteresan" ilginçleşme,İlginçleşmek durumu ilginçleşmek,İlginç duruma gelmek ilginçlik,İlginç olma durumu ilgisiz,"İlgisi olmayan veya ilgilenmeyen, kayıtsız, aldırmaz, alakasız, lakayıt, bigâne" ilgisizlik,"İlgisiz olma durumu, aldırmazlık, alakasızlık, kayıtsızlık, lakayıtlık, bigânelik, soğukluk" ilhak etmek,"katmak, bağlamak" ilhak,"Katma, bağlama, ekleme" ilham,Esin ilham almak,esinlenmek ilham etmek (veya vermek),"içe doğmasına sebep olmak, esindirmek" ilham kaynağı,Esinlenmeyi ve içe doğmayı sağlayan şey ilham kaynağı olmak,hayal dünyasını beslemek ilham perisi,Sanatçılara esin verdiği varsayılan kişi ilhan,İmparator ilhanlık,İlhan olma durumu ilik,"Giysi, yorgan çarşafı, yastık kılıfı vb.nin gereken belirli yerlerine düğmenin geçirilebilmesi için iplikle örülerek, parça geçirilerek veya biye ile yapılan küçük yarık" iliklerinde duymak,benliğinde yoğun bir biçimde hissetmek iliğini kurutmak,canından bezdirecek kadar sıkıntı vermek iliğini kemirmek,çok etkilemek iliğine kadar ıslanmak,çok ıslanmak ilik,Kemiklerin iç boşluklarını dolduran ve kan hücrelerinin yapımını sağlayan doku iliğine (veya iliklerine) işlemek (veya geçmek),çok ıslanmak iliği kemiği ısınmak,üşümüşken vücudu iyice ısınmak iliği kemiği donmak,çok üşümek ilik gibi,"çok lezzetli, iyi pişmiş (et)" iliğine (veya iliklerine) kadar,"iyice, en son sınırına dek" ilikçi,İlik açan kimse ilikçilik,İlikçinin yaptığı iş ilikleme,İliklemek işi iliklemek,Bir şeyin düğmesini iliğine geçirmek iliklenme,İliklenmek işi iliklenmek,İlikleme işi yapılmak ilikleyiş,İlikleme işi ilikli,İliği olan iliksiz,İliği olmayan ilminden anlamak,herhangi bir şeyin uzmanı olmak ilim,Bilim ilmini almak,"bir işin özelliklerini, işleyişini en ince ayrıntılarına kadar iyice öğrenmek" ilim adamı,Bilim adamı ilimcilik,Bilimcilik ilinek,"Bir şeye zorunluluk sonucu bağlı olmayan, onun özünde bulunmayan, rastlantı ile olan nitelik, araz" ilineksel,"İlinekle ilgili olan, özle ilgili olmayan" ilinti,"İki şey arasında ilgi, ilişki" ilintileme,İlintilemek işi ilintilemek,Bir şeyle ilgili kılmak ilintili,"İlgisi, ilişkisi, bağı, ilintisi olan" ilistir,Süzgeç ilişik,"İliştirilmiş, eklenmiş, bağlanmış, merbut" ilişiği olmamak,bağlantısı olmamak ilişiği kalmamak,"var olan ilgisi, bağlılığı artık olmamak" ilişiğini kesmek,"hiçbir ilgisi kalmamak, bağlantılarını koparmak" ilişikli,"İlişiği olan, ilişkin" ilişiksiz,İlişiği olmayan ilişilme,İlişilmek işi ilişilmek,İlişme işi yapılmak ilişken,Deniz dibinde batık ve atıkların oluşturduğu tabaka ilişkenli,İlişken özellik bulunduran ilişki,"İki şey arasında karşılıklı ilgi, bağ, münasebet, temas" ilişki kurmak,"bağlantı sağlamak, ilgi sağlamak" ilişkiye girmek,bağlantı kurmak ilişkilendirmek,İlişkili duruma getirmek ilişkili,İlişkisi olan ilişkin,"İlgisi, ilişiği olan, bağlı, ilgili, ait, merbut, müteallik" ilişkisiz,İlişkisi olmayan ilişkisizlik,İlişkisiz olma durumu ilişme,İlişmek işi ilişmek,"Bir şeye hafifçe dokunmak, takılmak" iliştirilme,İliştirilmek işi iliştirilmek,"İliştirme işi yapılmak, eğreti takılmak, hafifçe tutturulmak" iliştirme,İliştirmek işi iliştirmek,İlişmesini sağlamak ilk,"Zaman, sıra, yer ve önem bakımından ötekilerden önce gelen, son karşıtı" ilk vuran okçudur,"`amaca başkalarından önce ulaşan, işinin ehlidir ve kazançlı çıkar` anlamında kullanılan bir söz" ilk adım,Başlangıç ilk ağızda,"Önce, öncelikle, ilk iş olarak, her şeyden önce" ilkah,Dölleme ilkah etmek,döllemek ilkbahar,"Kuzey yarım kürede mart, nisan ve mayıs aylarını içine alan, 21 Mart-22 Haziran arası zaman aralığı, bahar, erken bahar, evvel bahar, ilkyaz" İlk Çağ,"En eski zamanlardan başlayarak Batı Roma İmparatorluğu'nun çöküş yılı olan miladi 476'ya kadar süren çağ, antikite" ilk dördün,"Ay'ın, yeni ay evresinden bir hafta sonra yarım daire biçiminde göründüğü evre" ilke,"Temel düşünce, temel inanç, umde, prensip" ilkeci,İlkelerine bağlı kimse ilkecilik,İlkeci olma durumu ilkel,"İlk durumunda kalmış olan, gelişmesinin başında bulunan, iptidai, primitif" ilkel kalmak,"gelişmemek, ilk durumunda kalmak" ilkelce,İlkel ilkelci,"İlkelcilik yanlısı olan (sanatçı), primitivist" ilkelcilik,"Avrupa sanatının çağımıza kadar geçirdiği gelişmelerden habersiz görünen, ilkel ulusların sağlam, kaba, saf, yalın biçimli sanatını benimseyen görüş, primitivizm" ilk elden,Baştan başlayarak ilkeleşme,İlkeleşmek işi ilkeleşmek,İlke durumuna gelmek ilkelleşme,İlkelleşmek işi ilkelleşmek,İlkel bir durum almak ilkelleştirme,İlkelleştirmek işi ilkelleştirmek,İlkel duruma getirmek ilkellik,"İlkel olma durumu, iptidailik, primitiflik" ilkel memeliler,Bazı sınıflandırmalara göre memeliler sınıfının tek delikliler ile soyu tükenmiş olan bazı ilkel yapılı memelileri içine alan bir alt sınıfı ilkel toplum,"Yazılı kültürü bulunmayan, sanayileşmemiş, şehirleşmemiş tarım toplumu" ilkesel,İlke ile ilgili ilk gösteri,"Sahneye konulan oyunun ilk temsili, prömiyer" ilkgüz,Eylül ilkin,"Başta, başlangıçta, önce, iptida" ilk kânun,Aralık ilkokul,"Zorunlu öğrenim çağındaki kız ve erkek çocuklarının temel eğitim ve öğretimini sağlamak için devletçe açılan veya açılmasına izin verilen dört yıllık okul, ilk mektep, iptidai, iptidai mektep" ilköğrenim,İlköğretim ilköğretim,"Birkaç öğretim basamağından oluşan örgün eğitim sisteminin temel bilgi ve becerileri kazandıran sekiz yıllık ilk basamağı, ilköğrenim, zorunlu öğrenim" ilk önce,"Önce, en önce, en başta" ilk örnek,"Örneklik eden biçim veya nesne, prototip" ilk sezi,Bir konuda edinilen ilk ve yalın bilgi ilkten,İlk önce ilk teşrin,Ekim ilk yardım,"Kaza, hastalık, yangın, deprem vb. tehlikeli ve ani durumlarda hastaya kesin tedavi öncesi, olay yerinde uygulanan ilk ve ivedi işlem, sıhhi imdat" ilk yardım hastanesi,Aniden rahatsızlananlar veya kazada yaralananlara ilk tıbbi müdahalenin yapılabileceği nitelikte donatılan hastane ilk yarı,"Karşılaşmalarda iki devreden ilki, ilk devre" ilkyaz,İlkbahar ille,İlla illaki,İlla illallah,Usanç ve bezginlik anlatan bir söz illallah demek (veya etmek),"usanmak, bıkmak, bezmek" illallah dedirtmek,"bezdirmek, usandırmak" illa,"Ne olursa olsun, hangi şartta olursa olsun, her hâlde, ille, illaki" illegal,Yasa dışı illet,Hastalık illet etmek,sakatlamak illet olmak,"çok sinirlenmek, çok kızmak" illetli,Hastalığı olan ille velakin,Gelgelelim illî,Nedensel illiyet,Nedensellik illüstrasyon,Resimleme illüzyon,Göz bağı illüzyonist,Göz bağcı illüzyonizm,Göz bağcılık ilme,İlmek işi ilmek,"Çözülmesi kolay düğüm, eğreti düğüm, ilmik" ilmek,Hafif bir düğüm yaparak bağlamak iler tutar yeri olmamak (veya kalmamak),"çok dağınık, kötü, bozuk veya berbat bir duruma gelmek" ilmekleme,İlmeklemek işi ilmeklemek,İlmek durumuna getirmek ilmî,Bilimsel ilmiahlak,Töre bilimi ilmihâl,İslam dininin kurallarını öğretmek için yazılmış kitap ilmik,İlmek (I) ilmik atmak,ilmik yapmak ilmikleme,İlmiklemek işi ilmiklemek,Eğreti düğümle bağlamak ilmiklenme,İlmiklenmek işi ilmiklenmek,İlmikle tutturulmak ilmikli,Kolay çözülür biçimde düğümlenmiş ilmiksiz,Kolay çözülemeyen biçimde düğümlenmiş ilmiye,Din işleriyle uğraşan hocalar sınıfı ilmühaber,"Birinin yer, hâl, medeni durum vb.ni gösteren resmî belge" ilsizleşmek,"Yurtsuz, vatansız kalmak" iltibas,Andırışma iltibasa yol açmak,karışıklığa sebep olmak iltica,Sığınma iltica etmek,sığınmak iltica hakkı,Sığınma hakkı iltifat,"Birine güler yüz gösterme, hatırını sorma, tatlı davranma" iltifat etmek,"ilgilenmek, saygı göstermek" iltifatlı,"Yüze gülen, gönül alan" iltihabi,"İltihabı olan, yangılı, iltihaplı" iltihak,Katılma iltihak etmek,katılmak iltihap,Yangı iltihaplanma,Yangılanma iltihaplanmak,Yangılanmak iltihaplı,Yangılı iltihapsız,Yangısız iltimas,"Haksız yere, yasa ve kurallara uymaksızın kayırma, arka çıkma" iltimas etmek (veya geçmek),"kayırmak, korumak" iltiması olmak,"arkası, kayırıcısı olmak" iltimasçı,Kayırıcı iltimasçılık,Kayırıcılık iltimaslı,Arkalı iltisak,"Kavuşma, bitişme, birleşme" iltisaki,Bitişken iltisaki dil,Bitişken dil iltizam,"Kayırma, bir tarafı tutma" iltizam etmek,keseneğe almak iltizamcı,Kesenekçi iltizami,"İsteyerek, bilerek yapılan" ilzam,"Cevap veremez duruma getirme, susturma" ilzam etmek,susturmak im,İşaret ima,"Dolaylı olarak anlatma, üstü kapalı olarak belirtme, işaretleme, anıştırma, ihsas" ima etmek,"dolaylı anlatmak, anıştırmak, ihsas etmek" imaj,İmge imal,Ham maddeyi işleyip mal üretme imal etmek,ham maddeyi işleyerek bir mal üretmek imalat,Ham madde işlenerek yapılan her türlü mal imalatçı,İmalat yapan kimse imalatçılık,İmalatçının yaptığı iş imalathane,"Ham maddeleri işleyerek piyasaya çıkacak duruma getiren iş yeri, yapımevi" imale,"Bir tarafa yatırma, eğme" imale etmek,"eğmek, çevirmek" imale yapmak,kısa heceyi uzun okumak imalı,"Üstü kapalı, örtülü (söz veya davranış)" imamın abdest suyu gibi,soğuk veya sıcak olması gerekirken ılık olan içecekler için kullanılan bir söz imam osurursa cemaat sıçar,"`yöneticilerin kötü bir iş yapmaları, onların buyruğundakilerin daha kötü bir iş yapmalarına yol açar` anlamında kullanılan bir söz" "imam evinden aş, ölü gözünden yaş çıkmaz","`bir şey alınması imkânı olmayan yerden, bir şeyler vermesini beklemek boştur` anlamında kullanılan bir söz" imam,Cemaate namaz kıldıran kimse imambayıldı,"Bütün olarak kızartılmış ve ortası yarılmış patlıcanın içine soğan, sarımsak ve domatesli iç konularak yapılan zeytinyağlı yemek" imame,Tespihlerin baş tarafına geçirilen uzunca parça imamet,İmamlık imamevi,Kadınlara özgü cezaevi imamkayığı,Tabut imamkayığına binmek,ölü tabut içinde veya sal üzerinde mezarlığa götürülmek imamlık,İmam olma durumu imam nikâhı,İslami kurallara göre kıyılan nikâh imam nikâhlı,İmam nikâhı olan imamsuyu,Rakı imana getirmek,Müslümanlığı kabul ettirmek imana gelmek,Müslümanlığı kabul etmek iman getirmek,gönül rızasıyla Müslümanlığı kabul etmek imanım,"(imanım) `kardeş, arkadaş` anlamında kullanılan bir seslenme sözü" imanı gevremek,(imanı) çok yorulmak veya sıkıntı çekmek iman,İnanç imanına kadar,"(imanına) ağzına kadar, son kertesine kadar, tıka basa, alabildiğince" iman etmek,Tanrı'ya inanmak imanı yok,"(imanı) acımasız, insafsız" imaniye,İnancılık imanlı,"İmanı olan, inançlı, mutekit" iman sahibi,"İnanmış, iman etmiş (kimse)" imansız,İnançsız imansız gitmek,Tanrı'ya inanmadan ölmek imansızlık,İnançsızlık imansız peynir,Yağı alınmış peynir iman tahtası,Göğüs kemiği imar,Bayındırlık imar etmek,"bayındır durumuna getirmek, bayındırlaştırmak, geliştirmek" imara açılmak,yapılaşma yasağı olan bir yerin üzerine yapı yapılmasına izin vermek imarethane,"Yoksullara ve öğrencilere yiyecek dağıtmak için kurulmuş hayır kurumu, imaret" imbat,"Yazın, gündüz denizden karaya doğru esen mevsim rüzgârı, deniz yeli" imbikten çekmek,damıtmak imbik,"Damıtmaya yarayan, damıtma işinde kullanılan araç, damıtıcı" im bilimi,Gösterge bilimi imdat,Tehlikede olana yapılan yardım imdat ummak,yardım beklemek imdada (veya imdadına) koşmak (veya yetişmek veya erişmek),çok zor ve tehlikeli bir anda yardım etmek imdat etmek,tehlikede olan birine yardım etmek imdatçı,"İmdada gelen, yardıma koşan kimse" imdi,"Buna göre, şu hâlde, artık" imece,Kırsal topluluklarda köyün zorunlu ve isteğe bağlı işlerinin köylülerce eşit şartlarda emek birliğiyle gerçekleştirilmesi "imece günü bulutlu, görmeyene ne mutlu",`zamanın elverişli olup olmadığına bakmadan yardıma gelenleri bulunan iş sahibine ne mutlu` anlamında kullanılan bir söz imeceye girmek,imece yoluyla yapılacak çalışmaya katılmak imge,"Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey, hayal, hülya" imgeci,"İmgeyi öne alan, imgeye önem veren (kimse, düşünce vb.)" imgelem,"Hayal dünyası, imajinasyon" imgeleme,"İmgelemek işi, tahayyül" imgelemek,"Bir şeyin imgesini zihinde canlandırmak, hayal etmek" imgelenme,İmgelenmek işi imgelenmek,İmgeleme işine konu olmak imgeli,"İmgeye dayanan, imgesi olan" imgesel,İmge ile ilgili imha,"Ortadan kaldırma, yok etme" imha etmek,"ortadan kaldırmak, yok etmek" imha ateşi,"Bir savaşta düşman ordusunu yok etmek amacıyla karadan, havadan ve denizden açılan ateş" imitasyon,Taklit imkânı yok,olma ihtimali bulunmayan imkân,"Yararlanılan uygun şart veya durum, olanak" imkân vermek,bir işin olmasına elverişli ortamı hazırlamak imkânsız,"Olma ihtimali bulunmayan, olanaksız" imkânsızlaşma,İmkânsızlaşmak durumu imkânsızlaşmak,"İmkânsız bir duruma gelmek, olanaksızlaşmak" imkânsızlık,"İmkânsız olma durumu, olanaksızlık" imla,Yazım imla etmek,birine söyleyip yazdırmak imlaya gelmemek,"bir şey veya düşünce düzenlenemeyecek kadar karışık olmak, yönteme uyamayacak bir durumda olmak" imleç,"Fiziksel bir olayı kendiliğinden tespit edip çizen araç, kaydedici" imleme,"İmlemek işi, ima" imlemek,"İm koymak, imle göstermek" immoral,Töretanımaz immoralizm,Töretanımazlık immünoloji,Bağışıklık bilimi imparator,"Bir imparatorluğu yöneten kimse, ilhan" imparatoriçe,İmparator eşi imparatoriçelik,İmparatoriçe olma durumu imparatorluk,"İmparator olma durumu, ilhanlık" imparator otu,"Maydanozgillerden, baharlı ve yakıcı olan kökü hekimlikte kullanılan bir ot (Peucedaum imperatoria)" imrahor,Padişah ahırlarına ve onlarla ilgili gereçlere bakmakla görevli kimse imren,"Görülen bir şeyi veya benzerini edinme isteği, gıpta" imrence,Herkesçe imrenilen şey veya kimse imrendirme,İmrendirmek işi imrendirmek,İmrenmesine yol açmak imrenilme,İmrenilmek işi imrenilmek,İmrenme işi yapılmak imreniş,İmrenme işi imrenme,"İmrenmek işi, imrenti, gıpta" imrenmek,"Beğenilen, hoşlanılan bir şeyi edinme veya bir yiyeceği yeme isteğini duymak" imrenti,İmrenme imsak,Oruca başlama zamanı imsak etmek,bir şeyden el çekerek nefsine hâkim olmak imsakiye,Ramazanda imsak vaktini ve namaz vakitlerini gösteren çizelge imsak vakti,Orucun başlama zamanı imtihana çekmek,bilgisini ölçmek imtihan olmak,bilgisi ölçülmek imtihan etmek,bilgi derecesini ölçmek imtihan,Sınav imtihan vermek,sınanmak imtina,"Kaçınma, sakınma, çekinme" imtina etmek,"bir şeyi yapmaktan kaçınmak, çekinmek" imtisal,"Bir örneğe göre davranma, uyma, benzemeye çalışma" imtisal etmek,"uymak, benzemeye çalışmak" imtisas,"Emme, emerek çekme, soğurma" imtiyaz,"Başkalarına tanınmayan özel, kişisel hak veya şart, ayrıcalık" imtiyazlı,Ayrıcalıklı imtiyazsız,Ayrıcalıksız imtizaç,Karışabilme imtizaç etmek,"bağdaşmak, uyuşmak" imtizaçsız,Uyumsuz imza,Bir kimsenin herhangi bir belgeyi yazdığını veya onayladığını belirtmek için her zaman aynı biçimde kullandığı işaret imza (veya imzasını) atmak,imzalamak imza etmek,imzalamak imza toplamak,"bir dilekçeyi veya öneriyi, destekleyenlere imzalatmak" imza vermek,imza atmak imzayı basmak (veya çakmak),"imzalamak, imza etmek" imza günü,Yazarların eserlerini okurlarına hatıra olarak imzaladıkları gün imza kâğıdı,İş yerlerinde çalışanların giriş ve çıkışlarının denetlenmesi amacı ile üzerine imzalarını attıkları kâğıt imzalama,İmzalamak işi imzalamak,"Bir yazı veya belgeye imzasını yazmak, imza atmak" imzalanış,İmzalanma işi imzalanma,İmzalanmak işi imzalanmak,İmzalama işi yapılmak imzalatma,İmzalatmak işi imzalatmak,İmza attırmak imzalayış,İmzalama işi imzalı,İmza edilmiş imza sahibi,Bir yere imza atan kimse imzasız,İmza edilmemiş imza töreni,Antlaşma veya sözleşmelerde ilgili tarafların belgelere imza atması ve birbirlerini kutlaması In,İndiyum elementinin simgesi "in misin, cin misin","genellikle masallarda `insan mısın, cin misin?` anlamında kullanılan bir söz" in cin top oynamak,hiçbir canlı varlık bulunmamak in cin,hiç kimse in,İnsan in cin yok,hiç kimse yok inadına,Terslik olsun diye inak,Dogma inakçı,Dogmacı inakçılık,Dogmacılık inaksal,Dogmatik inal,Kendisine inanılan kimse inam,"Emanet, vedia" inan,İnanmak işi inan olsun,`bana inanınız` anlamında kullanılan bir söz inanca vermek,güvence vermek inanca,Güvence inancılık,"Temel gerçeklerin akılla kavranamayacağını ancak inan yoluyla elde edilebileceğini savunan öğretilerin genel adı, imaniye, fideizm" inanç,Bir düşünceye gönülden bağlı bulunma inançlı,"İnancı olan, imanlı, itikatlı, mutekit" inançlılık,İnançlı olma durumu inançsız,"İnancı olmayan, inansız, imansız, itikatsız" inançsızlık,"İnançsız olma durumu, inansızlık, imansızlık, itikatsızlık" inandırıcı,"İnandıran, inandırma özelliği olan" inandırıcılık,İnandırıcı olma durumu inandırılma,İnandırılmak işi inandırılmak,İnanması sağlanmak inandırma,İnandırmak işi inandırmak,İnanmasını sağlamak inanılma,İnanılmak işi inanılmak,İnanma işi yapılmak inanılır gibi (veya şey) değil,"çok şaşırılan, hayret edilen veya hayranlık duyulan bir olayla karşılaşıldığında söylenen bir söz" inanılmaz,İnanılması çok güç veya imkânsız olan inanırlık,İnanılabilir bir şeyin niteliği inanış,İnanma işi inanlı,"İnanı olan, bir şeye bütün varlığıyla inanmış bulunan, imanlı, mümin, mutekit" inanma,İnanmak işi inanmak,Bir şeyi doğru olarak benimsemek inanmazlık,İnanmamazlık inansız,İnançsız inansızlık,İnançsızlık inat etmek,"direnmek, diretmek, ayak diremek" inat,"Bir konuda direnme, ayak direme, diretme, direnim" inadı tutmak,çok direnmek inadım inat olmak,"söylediğinden veya yaptığından vazgeçmemek, çok direnmek" inatçı,"Ayak direyen, inat eden, anut, muannit, direngen" inatçılık,"İnatçı olma durumu, direngenlik, inatlık, anutluk, muannitlik" inatlaşma,İnatlaşmak işi inatlaşmak,Karşılıklı inat etmek inayet,"İyilik, kayra, atıfet, ihsan, lütuf" inayet etmek (veya eylemek),"iyilik ve yardım etmek, kayırmak, lütfetmek" inayet ola,"`Allah versin` anlamında, dilencileri savmak için kullanılan bir söz" inayette bulunmak,inayet etmek ince,"Kendi cinsinden olanlara göre dar ve kalınlığı az olan, kalın karşıtı" ince düşünmek,ayrıntılı bir biçimde düşünmek ince eleyip (veya eğirip) sık dokumak,"bir şeyi bütün ayrıntılarıyla araştırmak, gözden veya elden geçirmek" ince ağrı,Verem ince ayrım,"En küçük ayrıntı, çalar, nüans" ince bağırsak,Sindirim borusunun mideden kalın bağırsağa kadar olan yiyeceklerin sindirilmesi görevini yapan bölümü incecik,Çok ince incecikten,Belli belirsiz bir biçimde inceden,İnce yapılı inceden inceye,"Ayrıntılara inerek, önem vererek, titizce" ince donanma,Hafif gemilerden kurulmuş donanma ince gül yağı,"Su buharı dağıtmasıyla elde edilen soluk sarı renkli, gül kokulu bir sıvı" ince hastalık,Verem ince iş,Nakış ince kesim,Kemikleri ince ve zayıf inceleme,"İncelemek işi, tetkik" incelemeci,İnceleme yapan kimse incelemek,"Bir işi veya bir şeyi ele alıp özelliklerini, ayrıntılarını inceden inceye, özenli bir biçimde anlamaya, öğrenmeye çalışmak, tetkik etmek" inceleniş,İncelenme işi incelenme,İncelenmek işi incelenmek,İnceleme işi yapılmak inceletiş,İnceletme işi inceletme,İnceletmek işi inceletmek,"İnceleme işini başkasına yaptırmak, birinin incelemesini sağlamak" inceleyici,"İnceleyen, araştırma yapan kimse, müdekkik" incelik,İnce olma durumu inceliş,İncelme işi incelme,İncelmek işi incelmek,İnce duruma gelmek inceldiği yerden kopmak,sonucu neye varırsa varsın inceltici,"Boyaların ve verniklerin yoğunluğunu azaltmak ve uygulama kolaylığı sağlamak amacıyla kullanılan uçucu sıvı, tiner" inceltiş,İnceltme işi inceltme,İnceltmek işi inceltme işareti,Düzeltme işareti inceltmek,İnce duruma getirmek incerek,"Zayıfa yakın, incecik" ince saz,"Türk müziğinde keman, ney, tambur, kemençe, ut, kanun, daire vb. çalgılardan ve okuyuculardan oluşan, fasıl yapan topluluk" ince ses,"Titreşim sayısı çok olan ses, tiz ses, yüksek ses" ince tutkal,Uygun sıvılarla akıcılığı artırılmış sıvı tutkal ince ünlü,"Dilin ileriye sürülmesiyle ön damakta oluşan ünlü: e, i, ö, ü" ince yağ,Yakıt olarak veya yağlamada kullanılan akışkan nitelikteki mineral yağ ince yapılı,"Narin, nazik, zayıf" ince zar,"Beyni, omuriliği saran zarların en altta olanı" inci (veya inciler) döktürmek,"bir konuda önemli, anlamlı ve güzel söz söylemek" inci,"İstiridye gibi bazı kavkılı deniz hayvanlarının içerisinde oluşan, değerli, küçük, sert, sedef renginde süs tanesi" inci gibi,"küçük, temiz, güzel ve düzgün" inci balığı,"Sazangillerden, pullarından inci yapılan küçük bir balık (Alburnus alburnus)" inci çiçeği,"Zambakgillerden, temren biçimindeki yaprakları arasında, ince bir sap üzerinde küçük çan biçiminde beyaz çiçekler açan bir süs bitkisi, müge (Convallaria majalis)" incik,Baldır incik boncuk,Değersiz ufak tefek süs eşyası incik kemiği,Diz kapağından topuğa kadar olan kemik İncil,"Hz. İsa'ya indirilen kutsal kitap, Ahd-i Cedit" incinme,İncinmek işi incinmek,"Çarpma, sıkışma, burkulma vb. etkenlerle vücudun bir yeri ağrı verir duruma gelmek" incir çekirdeği doldurmamak,çok az veya çok önemsiz olmak incir,"Dutgillerden, asıl yurdu Akdeniz kıyıları olan, yaprakları geniş dilimli bir ağaç (Ficus carica)" incir kuşu,"Kuyruksallayangillerden, en çok incir ve başka yemişlerle beslendiği için zararlı sayılan ve avlanılan küçük bir kuş (Anthus trivialis)" incirlik,"İncir yetiştirilen alan, incir bahçesi" incirsi meyve,"Gerçek bir meyve olmayan, yumurtalıklardan değil çiçeklikten oluşan incire benzer meyve" inci taşı,"Feldspat cinsinden, suyu az ve eridiği zaman inciye benzeyen taneleri olan, grinin tonlarından siyaha kadar değişik renklerde volkanik bir kaya, perlit" incitilme,İncitilmek işine konu olma incitilmek,İncitme işi yapılmak incitiş,İncitme işi incitme,İncitmek işi incitmebeni,Kanser incitmek,İncinmesine yol açmak incizap,"Çekme, çekilme" inç,"Uzunluğu 2,54 santimetre olan İngiliz uzunluk ölçü birimi, parmak, pus" indeks,Dizin indeterminist,Belirlenmezci indeterminizm,Belirlenmezcilik indi,Herkesçe kabul edilebilecek bir temele bağlanamayıp yalnız bir kişinin kendi kanısına dayanan indifa etmek,"yanardağ, püskürmek" indifa,Püskürme indifai,Püsküren (yanardağ) indikatör,Gösterge indinde,Bir kimseye göre indirgeme,"İndirgemek işi, irca, redüksiyon" indirgemek,Daha kolay ve yalın duruma getirmek indirgen,Oksit durumundaki cisimlerin oksijenini alma veya daha düşük bir oksitleme derecesine indirme özelliği olan (madde) indirgenebilir,Daha düşük bir oksitleme derecesine indirilebilen indirgeniş,İndirgenme işi indirgenlik,İndirgen olma durumu indirgenme,İndirgenmek işi indirgenmek,İndirgeme işi yapılmak indirgeyici,"İndirgeme işini yapan, yapabilecek özellikleri taşıyan madde" indirilme,İndirilmek işi indirilmek,İndirme işi yapılmak indirim yapmak,"fiyatta değer düşürümü yapmak, iskonto yapmak" indirim,"Fiyatta yapılan değer düşürümü, tenzilat, iskonto" indirimli,"Fiyatında değer düşürümü yapılmış, tenzilatlı, iskontolu" indirimli satış,Sanayi odalarının onayıyla belirli bir süre için yapılan değer düşürümlü satış indiriş,İndirme işi indirme,İndirmek işi indirmek,"Yüksekten, sarp ve kötü yerden veya yukarıdan aşağıya inmesini sağlamak" indirtme,İndirtmek işi indirtmek,İndirmesini sağlamak indis,Bir harf üzerine konulan işaret individüalist,Bireyci individüalizm,Bireycilik indiyum,"Atom numarası 49, atom ağırlığı 114,8 olan, gümüş parlaklığında, kurşundan daha kolay ezilen yumuşak bir element (simgesi In)" indükleç,İndükleme akımı elde etmeye yarayan araç indükleme,İndüklemek işi indükleme akımı,İndükleme yoluyla elde edilen elektrik akımı indüklemek,"Kapalı bir devreyi, şiddeti her an değişen bir manyetik alanın içine koyarak onun üzerinde bir elektrik akımı oluşturmak" indükleme makinesi,İndüklemeyle oluşan elektrik akımlarını üreten makine ineç,"Tekne, yukaç karşıtı" İnegöl köftesi,İnegöl yöresine özgü bir köfte türü inek,Dişi sığır inekçi,Sütünü ve süt ürünlerini satmak için inek besleyen kimse inekçilik,İnekçinin yaptığı iş inekhane,İneklerin barındığı yer inekleme,İneklemek işi ineklemek,"Çok çalışmak, ezberleyerek öğrenmek" ineklik,İnek ahırı inek yağı,İnek sütünden yapılan katı yağ infak,Nafaka verip bir kimsenin geçimini sağlama infaz,"Bir kararı, bir yargıyı yerine getirme, uygulama, yürütüm" infaz etmek,"yargı kararını yerine getirmek, uygulamak" infial,"Birine içerleme, gücenme, kızgınlık duyma" infial uyandırmak,"kızgınlığa yol açmak, öfke yaratmak" infiale kapılmak,"kızgınlık, öfke duymak" infilak,Güçlü bir biçimde patlama infilak etmek,patlamak infinitezimal,Sonsuz küçük nicelikleri inceleyen (matematik kolu) infirak,Ayrılma infirat,Topluluktan ayrı durma infiratçı,Yalnızcı infiratçılık,Yalnızcılık infisah,Bozulma infisah etmek,bozulmak İngiliz,İngiltere halkından olan kimse İngiliz anahtarı,Somunları gevşetmeye veya sıkıştırmaya yarayan ve çeneleri paralel olarak açılıp kapanan kıskaç İngilizce,"Hint-Avrupa dil ailesinden, İngiltere'de, biraz farklı biçimiyle Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Avustralya ve İngiliz uygarlığını benimsemiş olan ülkelerde kullanılan dil, İngiliz İngilizcesi" İngiliz ipi,İngiliz sicimi İngiliz ipi ile asılmak,İngiliz sicimi ile asılmak İngiliz sicimi,"Çok sağlam, sık bükümlü sicim, İngiliz ipi" İngiliz sicimi ile asılmak,bir işi ustasına yaptırmak İngiliz siyaseti,Bir işi soğukkanlılık ve kurnazlıkla yapma veya yaptırma İngiliz tuzu,İç sürdürücü olarak kullanılan magnezyum sülfatı ingin,Engin (II) inginlik,İngin olma durumu inha,Resmî bir göreve atama veya bir üst aşama için yazılan yazı inha etmek,atamak için öneride bulunmak inhidam,"Çökme, yıkılma" inhilal,"Dağılma, bölünme, parçalanma" inhilal etmek,dağılmak inhimak,"Bir şeye aşırı düşkünlük gösterme, kapılma" inhina,"Eğrilme, bükülme" inhiraf,"Sapma, başka bir tarafa meyletme" inhiraf etmek,sapmak inhisarında olmak,tekelinde olmak inhisara (veya inhisarına) almak,tekeline almak inhisar,Tekel inhisar etmek,"yalnız ... üzerine olmak, yalnız ... için olmak, -den dışarı çıkmamak, bir şeyle sınırlanmak" inhisarcı,Tekelci inhisarcılık,Tekelcilik inhitat,"Son bulma, yıkılıp dağılma" inhitat etmek,"çökmek, gerilemek" ini,Kayın (II) inik,"İnmiş, indirilmiş" inikâs,Yansı inikâs etmek,yansımak inikat,"Toplanma, birleşim" inik deniz,Gelgit sırasında sular çekildiğinde denizin durumu inilme,İnilmek işi inilmek,İnme işi yapılmak inilti,İnleme sırasında çıkan sesin adı iniltili,"İnleme sesiyle yüklü, inlemeli" inim inim,"`Sürekli olarak inlemek, çok sıkıntıda olmak` anlamlarındaki inim inim inlemek ve `birini büyük sıkıntıya sokmak` anlamındaki inim inim inletmek deyimlerinde geçen bir söz" inisiyatif,"Öncecilik, üstünlük" inisiyatifini kullanmak,gerekli kararları öncelikle almak inisiyatifi ele almak (veya geçirmek),karar verme yetkisini kullanmak inisyal,İlk satırın ilk harfinin büyük puntoda ve süslü yazılarla dizilme işlemi iniş,İnme işi iniş aşağı,İnişte aşağıya doğru iniş çıkış,Engebe inişli,"İnişi olan, bayır aşağı" inişli çıkışlı,"Hem inişi hem çıkışı olan (yol), inişli yokuşlu" inişli yokuşlu,İnişli çıkışlı inkârdan gelmek,inkâr etmek inkâr,"Yaptığını, söylediğini, tanık olduğunu saklama, gizleme, yadsıma" inkâr etmek,"yaptığı bir işi, söylediği sözü veya tanık olduğu bir şeyi yapmadığını, bilmediğini, görmediğini söylemek, yaptığını saklamak, yadsımak" inkârcı,İnkâr eden inkârcılık,İnkârcı olma durumu inkıbaz,"Toplanma, büzülme" inkılap,"Toplum düzenini ve yapısını daha iyi duruma getirmek için yapılan köklü değişiklik, iyileştirme, devrim, reform" inkılap etmek,bir durumdan başka bir duruma dönüşmek inkılapçı,İnkılap yanlısı kimse inkılapçılık,İnkılapçı olma durumu inkıraz,"Batma, dağılma, çöküş, yok olma, son bulma" inkıraz gelmek,"çökmek, dağılmak" inkıraz bulmak,"batmak, çökmek, dağılmak, yok olmak, son bulmak" inkıraza uğramak,"batmak, dağılmak, çökmek, yok olmak" inkısam,"Bölünme, taksim edilme" inkıta,"Kesilme, kesinti" inkıtaya uğramak,kesilmek inkıyat etmek,boyun eğmek inkıyat,"Boyun eğme, uyma" inkisar,Kırılma inkisarı tutmak,ilenci gerçekleşmek inkisar etmek (veya inkisarda bulunmak),ilenmek inkisarıhayal,"Beklediğini, umduğunu bulamamaktan doğan düş kırıklığı, hayal kırıklığı" inkişaf,"Gelişme, gelişim" inkişaf etmek,gelişmek inleme,İnlemek işi inlemek,"Acı, üzüntü belirten kesik sesler çıkarmak, inildemek" inletme,İnletmek işi inletmek,İnlemesine yol açmak inleyiş,İnleme işi inme,İnmek işi inme inmek,"vücudun bir yerinde hareket ve hissetme kalmamak, felç gelmek, felç inmek, nüzul inmek" inmek,Yüksekten veya yukarıdan aşağıya doğru gelmek inmeli,"Bir tarafında inme bulunan, mefluç" inorganik,Cansız olan inorganik kimya,"Canlıların dışında, yer kabuğunu oluşturan bütün kimyasal maddeleri inceleyen kimya dalı" insafına kalmış,"bir şeyin bir kimsenin doğruluğuna, adaletine ve isteğine bağlı olduğunu belirten bir söz" insafa gelmek,acımasız ve haksız tutumdan vazgeçmek insaf,"Acımaya, vicdana veya mantığa dayanan adalet" insaf etmek,"acımak, hakkını tanımak" insaflı,İnsafı olan insaflı çıkmak,"anlayışlı, hoşgörülü olduğu belli olmak" insaflılık,İnsaflı olma durumu insafsız,İnsafı olmayan insafsızca,"İnsafsız bir biçimde, insafsızcasına" insafsızlık,"İnsafsız olma durumu, insafsızca davranma" insafsızlık etmek,"acımamak, insafsızca davranmak" insan eti yemek,birini çekiştirmek insan ayağı değmemiş (veya basmamış),"içine insan girmemiş, içinde insan olmayan" insan gibi,insanlara yaraşır biçimde insan eli değmemiş (veya dokunmamış),bakımsız kalmış yer insan gönlünün artığını söyler,`insanlar şaka yaparken içlerinden geçeni yansıtırlar` anlamında kullanılan bir söz insan doğduğu yerde değil doyduğu yerde,`insan doğduğu yeri değil geçimini sağladığı yeri yurt edinir` anlamında kullanılan bir söz "insan konuşa konuşa, hayvan koklaşa koklaşa",`insanlar konuşarak birbirlerini daha iyi anlarlar` anlamında kullanılan bir söz insan kuş misali,uzakça bir yere gidildiğinde söylenen bir söz insanın adı çıkacağına canı çıksın,`insanın haklı veya haksız yere adı bir defalık kötüye çıktı mı ondan sonra yaptıkları hep o gözle değerlendirilir` anlamında kullanılan bir söz "insan ayaktan, at tırnaktan kapar","`birçok hastalık insana ayağını üşütmesi, ata da tırnağı yoluyla gelir` anlamında kullanılan bir söz" insan içine çıkmak,"toplum içine karışmak, başkalarıyla ilişki kurmak" "insan beşer, kuldur şaşar","`kişinin zaman zaman şaşırmasını, yanılmasını hoş görmek gerekir` anlamında kullanılan bir söz" insan yükü (veya eti) ağırdır,`hiç kimse başka bir kimseye yük olmamalıdır` anlamında kullanılan bir söz insanda akıl bırakmamak (veya koymamak),"düşünceleri karmakarışık yapmak, kararsızlığa yol açmak" "insan çeşit çeşit, yer damar damar",`toprağın her kesimi ayrı ayrı nitelikler taşıdığı gibi insanlar da birbirlerinden farklı özelliklere sahiptirler` anlamında kullanılan bir söz "insanın alacası içinde, hayvanın alacası dışında","`hayvanın rengi dışındadır, bellidir ancak insanın ne düşündüğü, ne yapmak istediği kısacası içyüzü belli değildir` anlamında kullanılan bir söz" "insanın eti yenmez, derisi giyilmez, tatlı dilinden başka nesi var?",`insan kendisini ancak tatlı diliyle sevdirebilir` anlamında kullanılan bir söz insan insanın şeytanıdır,"`uygunsuz arkadaş, insanı doğru yoldan saptırır, kötülüğe sürükler` anlamında kullanılan bir söz" insan kendini beğenmese çatlar,"`herkes kendini beğenir; bu, kendi aklını beğenmesinin sonucudur` anlamında kullanılan bir söz" insan kıymetini insan bilir,`bir kimsenin ne kadar değerli olduğunu ancak o kimsenin değerini ölçebilecek nitelikteki insanlar anlar` anlamında kullanılan bir söz insan yedisinde ne ise yetmişinde de odur,"`kişinin çocukluğundaki huyları, özellikleri yaşlılığında da değişmez` anlamında kullanılan bir söz" "insan sözünden, hayvan yularından tutulur",`yularından tutulan hayvan başka yöne sapamadığı gibi insan da söylediği sözün dışına çıkamaz` anlamında kullanılan bir söz insan,"Toplum hâlinde bir kültür çevresinde yaşayan, düşünme ve konuşma yeteneği olan, evreni bütün olarak kavrayabilen, bulguları sonucunda değiştirebilen ve biçimlendirebilen canlı" insan biçimcilik,"İnsanın niteliklerinin başka bir varlığa, özellikle Tanrı'ya aktarılması, antropomorfizm" insan bilimci,Antropolog insan bilimi,Antropoloji insan bilimsel,Antropolojik insanca,"İnsana yakışan, insana özgü olan, insanla ilgili, insani" insancı,İnsancıl insancıl,İnsan seven insancıllık,"Eski Yunan ve Latin kültürünü en yüksek kültür örneği olarak alan ve Orta Çağın skolastik düşünüşüne karşı XIV. yüzyılda doğan felsefe, bilim ve sanat görüşü, insancılık, hümanistlik, hümanizm, hümanizma" insancıllaşma,İnsancıllaşmak işi insancıllaşmak,İnsancıl duruma gelmek insan coğrafyası,Beşerî coğrafya insan evladı,"İyi insan, iyi kimse" insangiller,Yaşayan insanı kapsayan familya insan hâli,İnsanlık hâli insanımsılar,İnsansılar insani,İnsanca insaniçincilik,İnsanmerkezcilik insaniyet namına,`insanlığa yakışır duygulara uyarak` anlamında kullanılan bir söz insaniyet,İnsanlık insaniyetli,"İnsanlığı olan, mürüvvetli" insaniyetsiz,"İnsanlığı olmayan, mürüvvetsiz" insaniyetsizlik,İnsaniyetsiz olma durumu insan kurusu,Çok zayıf (kimse) insanlaşma,İnsanlaşmak durumu insanlaşmak,"İnsanca davranma özelliği kazanmak, insana yaraşır biçimde davranmak" insanlık,"İnsan olma durumu, insaniyet" insanlık etmek,insana yaraşır biçimde davranmak insanlık sende kalsın,adamlık sende kalsın insanlıktan çıkmak,çok zayıflamış olmak insanlık hâli,"Her insanda görülebilen, olağan karşılanması gereken durum, insan hâli" insan müsveddesi,Bir insanda bulunması gerekli niteliklerden yoksun olan (kimse) insanoğlu,"İnsan, âdemoğlu, fâni" insanoğlu çiğ süt emmiş,`insanlardan tam bir doğruluk beklenmez` anlamında kullanılan bir söz insan sarrafı,Adam sarrafı insansı,"İnsana benzeyen, insanı andıran, insanımsı, antropoit" insansılar,"Maymunları ve insangilleri içine alan maymunlar alt takımı, insanımsılar, antropoitler" insanüstü,"İnsan gücünü ve yeteneklerini aşan, fevkalbeşer" insektaryum,"Bilimsel amaçlarla böcek inceleme, saklama, koruma yeri" insicam,"Düzgünlük, tutarlık, bağdaşım" insicamlı,Tutarlı insicamlılık,Tutarlılık insicamsız,Tutarsız insicamsızlık,Tutarsızlık insiraf,Bükün insirafi,Bükünlü insiyak,İçgüdü insiyaki,İçgüdüsel inşa,"Yapı kurma, yapı yapma, kurma" inşa etmek,"kurmak, yapmak" inşaat,"Yapma işi, yapım" inşaatçı,Yapı işlerini yöneten teknik görevli inşaatçılık,İnşaatçının yaptığı iş inşaat çivisi,"Çapı 2-7 milimetre, boyu 4-20 santimetre arasında değişen, başlı ve tepesi tırtıllı çivi" inşallahla maşallahla,`çaba harcamadan` anlamında kullanılan bir söz inşallah,"`Tanrı dilerse, Tanrı nasip ettiyse` anlamlarında dilek anlatan bir söz" inşat etmek,"bir şiiri, bir edebiyat eserini yüksek sesle okumak" inşat,"Şiir okuma, şiir söyleme" inşirah,"İç açılması, gönül açılması, ferahlık" inşirah bulmak,"iç açılmak, ferahlamak" intaç,"Bir işi sonuçlandırma, sona erdirme, bitirme" intaç etmek,"sonuçlandırmak, bitirmek" intak,Konuşturma söyletme intan,Mikrop intani,"Mikropla oluşan, mikroplu" intaniye,Mikropla bulaşan hastalıklar intaniyeci,"Mikroplu hastalıklar doktoru, uzmanı" integral,Parçalardan oluşmuş bütün integral denklemi,Bir değişkenin bilinmeyen fonksiyonunu ve bu fonksiyonun bulunduğu belirli integrali birbirine bağlayan denklem integral hesapları,Sonsuz integrallerin bulunması ve onların uygulanması ile ilgili yöntemleri kullanan matematik dalı integrasyon,Bilinen bir diferansiyelin denklemini çözme işlemi interferometre,Girişimölçer interferometri,Girişim ölçme interferon,Hücrelerin virüslere karşı oluşturdukları özel savunma maddesi interkinez,Çekirdeğin iki bölünme devresi arasındaki dinlenme durumu interkoneksiyon,Birçok elektrik şebekesi arasında bağlantı kurma intiba,İzlenim intibah,"Uyanma, uyanış" intibak,Uyum intibak etmek,"uymak, alışmak" intibaksız,Yaşadığı çevreye veya duruma uymakta güçlük çeken intibaksızlık,İntibaksız olma durumu intifa,"Yararlanma, faydalanma, asılanma" intifa hakkı,"Başkasına ait bir maldan yararlanma, başkasına ait bir malı kullanma hakkı" intiha,"Son, sona erme, sonu gelme" intihabat,Seçimler intihal,Aşırma intihap,Seçme intihap etmek,seçmek intihar,Bir kimsenin toplumsal ve ruhsal nedenlerin etkisi ile kendi hayatına son vermesi intihar etmek,kendini öldürmek intikal,"Bir yerden başka bir yere geçme, geçiş" intikal etmek,yer değiştirmek intikam,Öç intikam almak,öç almak intikamcı,Öç almaya çalışan intisap,Bağlanma intisap etmek,bağlanmak intişar,Yayılma intişar etmek,"yayılmak, dağılmak" intizam,"Düzenli, düzgün olma" intizamlı,"Düzgün, düzenli bir biçimde" intizamsız,"Düzensiz, düzeni olmayan, karışık" intizamsızlık,"Düzensiz olma durumu, düzensizlik, karışıklık" intizar etmek,"beklemek, gözlemek" intizar,"Birinin gelmesini, bir şeyin olmasını bekleme, gözleme" inzal,"İndirme, indirilme" inzibat,Sıkı düzen inzibati,"Sıkı düzeni sağlayıcı, düzene bağlayıcı, insan davranışlarını sınırlayıcı, düzenleyici, baskı altına alıcı" inzibatsız,"Sıkı düzeni olmayan, düzensiz, başıboş" inzimam,"Katılma, ulanma, eklenme" inzimam etmek,"katılmak, eklenmek, ulanmak" inziva,Toplum hayatından kaçıp tek başına yaşama inzivaya çekilmek,toplumdan kaçıp hiçbir şeyle ilgilenmeyerek tek başına yaşamak ipini kırmak,"azmak, ele avuca sığmaz bir durum almak" ipin ucunu kaçırmak,yönetimde veya bir şeyi kullanmada gereken ölçüyü yitirmek ipini koparmak,başıboş kalmak ipini çekmek,birini ölçülü davranmaya zorlamak ipiyle kuyuya inilmez,`kendisine güvenilmez` anlamında kullanılan bir söz ipi koparmak,bağlı bulunduğu kuruluşla veya yakınlığı bulunan kişi ile ilişkisini kesmek ipleri birinin elinde olmak,bir işi el altından yönetmek ipten almak,idamdan kurtarmak ipten kazıktan kurtulmuş,her türlü kötülüğü yapacak yaradılışta olan (kimse) ipten kuşak kuşanmak,yoksul düşmek ipi sapı yok,"birbirini tutmaz, yersiz, anlamsız" iple çekmek,sabırsızlıkla beklemek ipi (birinin) eline geçmek,"yönetimi başkasının eline geçmek, kontrolü başkasının elinde bulunmak" ipi kırmak,savuşup gitmek ipi çözmek,ilgisini kesmek ip inceldiği yerden kopar,"`bir durum, en zayıf yerinden patlak verir` anlamında kullanılan bir söz" ip koptuğu yerden bağlanır,`iki kişi arasındaki kırgınlığın giderilebilmesi için kırgınlık nedeninin ortadan kaldırılması gerekir` anlamında kullanılan bir söz ipe un sermek,geçersiz birtakım nedenler ileri sürerek istenilen işi yapmaktan kaçınmak ipe sapa gelmemek,akla yakın olmamak veya birbirini tutmamak ipe gitmek,ölüme gitmek ipe gelesice,`asılarak öl` anlamında kullanılan bir ilenme sözü ipe dizmek,boncuk vb.ni ipliğe geçirmek ipe çekmek,asarak öldürmek ip takmak,birinin kötülüğü için çalışmak ip atlamak,"ipin iki ucunun tutularak çevrilmesiyle, ipe ayağını ve başını değdirmeden zıplamak" ip,İplik ip cambazı,"İki direk arasında, yüksekte gerilmiş ip üzerinde gösteriler yapan cambaz" ipçi,"İp üreten, yapan veya satan kimse" ipçik,Bitkilerin erkek organlarında başçığı çiçeğe bağlayan ince sap ipçilik,İpçinin yaptığı iş ipek,"İpek böceği kozaları çözülerek çıkarılan ve dokumacılıkta kullanılan çok ince, esnek ve parlak tel" ipek gibi,"çok ince, parlak ve yumuşak" ipeka,Altın kökü ipek ağacı,"Ekvatoral bölgelerde yetişen, kerestesi ipek görünüşünde, sarı parıltılı, değerli bir mobilya ağacı, ipek gülü, gülibrişim (Periploca)" ipek böceği,"Kanatları pullu böcekler sınıfından, ördüğü kozalardan ipek elde edilen, dut yaprağı ile beslenen bir cins kelebeğin tırtılı, ibrişim kurdu (Bombyx mori)" ipek böceği kelebeği,Tırtıllarının ördüğü kozalardan ipek elde edilen kelebeklere verilen genel ad ipek böcekçiliği,İpek ipliği veya ipek böceği yumurtası elde etmek amacıyla ipek böceği yetiştirme ve koza elde etme işi ipekçi,İpek böceği yetiştiren veya ipek satan kimse ipek çiçeği,"Semizotugillerden, güzel çiçek açan bir bitki cinsi (Portulaca grandiflora)" ipekçilik,İpekçinin yaptığı iş ipekhane,"Kozaların, ipek çilesi durumuna getirilmesi için işlendiği yer" ipekli,İpekten yapılmış veya içinde ipek bulunan (kumaş) ipek matı,"Cila veya vernikle ağaç üzerinde oluşturulan, ipeği andıran yarı parlak görünüş" ipham,"Belirsizlik, kapalılık" ipi çürük,Güvenilmez (kimse) ipi kırık,"Serseri, sorumsuz (kimse)" ipileme,İpilemek işi ipilemek,Az ışıkla yanmak ipil ipil,"Parlak bir ışıkla yanarak, bir sönüp bir parlayarak" ipilti,Hafif esinti ipince,"Çok ince, incecik" ipka,"Yerinde, önceki durumunda bırakma" ipka etmek,"yerinde bırakmak, kaldırmamak, değiştirmemek" iplemek,"Saygı göstermek, değer vermek" iplicik,"Sığırların soluk borularına yerleşen ve ara konakçısız bulaşan, en çok 8 santimetre uzunluğunda akciğer kıl kurdu (Dictyocaulus viviparus)" iplik,"Pamuk, keten, yün, ipek, naylon vb. dokuma maddelerinin uzun, ince liflerinden her biri" iplik çekmek,kumaştan iplik çıkarmak ipliği pazara çıkmak,kötü nitelik ve suçları ortaya çıkmak iplikçi,İplik yapan veya satan kimse iplikçilik,Dokuma liflerini iplik durumuna getirmek için yapılan işlemlerin bütünü iplikhane,Ham bitki liflerinin iplik yapıldığı yer iplik iplik,Yol yol iplik kurdu,İpsiler sınıfına bağlı türlerden her biri ipliklenme,İpliklenmek işi ipliklenmek,"Tel tel olmak, lif lif olmak" ipliksi,"İpliği andıran, ipliğe benzeyen, iplik gibi, ipliğimsi" iplik solucanlar,İpsi solucanlar ip merdiven,"İpten örülmüş, çoğunlukla gemilerde kullanılan merdiven, örcin" hipnotize,"Hipnotizma yoluyla uyutulmuş, etki altında kalmış" hipnotize etmek,hipnotizma yoluyla birini uyutmak hipnotize olmak,hipnotizma yoluyla etki altında kalmak hipnoz,"Sözle, bakışla telkinle sağlanan bir tür uyku durumu, hipnotizma" ipotek,Tutu ipotek altında tutmak,tutuda tutmak ipotek etmek,tutuya koymak ipoteği çözmek (veya kaldırmak),tutudan kurtarmak ipotekli,Tutulu ipsi,"İpi andıran, ipe benzeyen, ip gibi" ipsiler,İpsi solucanlar ipsi solucanlar,"Solucanların, çoğu insan ve hayvanlarda asalak olarak yaşayan, ince uzun vücutlu bir sınıfı, ipsiler, iplik solucanlar" ipsiz,İpi olmayan ipsiz sapsız,"Birbirini tutmaz, anlamsız" iptal,"Yararlıktan, kullanıştan kaldırma, silme, bozma" iptal etmek,kullanıştan kaldırmak iptida,Başlangıç iptidai,İlkel iptidailik,İptidai olma durumu iptidai mektep,İlkokul iptidaları,Önceleri iptila,"Düşkünlük, tiryakilik" iptizal,"Bayağılaşma, ayağa düşme" ip torba,Pazardan alınan yiyeceklerin konduğu file ip torbalı,Elinde pazar filesi olan ipucu,"İnsanı aradığı gerçeğe ulaştırabilecek iz, emare" ipucu vermek,"aranılan gerçeğe ulaştırabilecek şeyle ilgili, onu bulmaya yarayan bilgi vermek" Ir,İridyum elementinin simgesi irade,"Bir şeyi yapıp yapmamaya karar verme gücü, istenç" irade beyanı,Bir sonuca yönelmiş irade açıklaması iradeci,İstenççi iradecilik,İstenççilik irade dışı,İstençsiz irade kaybı,İrade yitimi iradeli,İstençli iradesiz,İstençsiz iradesizlik,İstençsizlik irade yitimi,"Karar verme, dikkat, istekli kımıldama vb. zihin veya beden etkinliğine ilişkin işleri yapamamaktan doğan sinir yorgunluğunda görülen bir belirti, irade kaybı, abuli, istenç yitimi" iradımesel,"Bir düşünceyi atasözleri, özdeyiş vb. ile güçlendirme" iradi,İstençli iradiye,İstenççilik İranlı,"İran halkından veya bu halkın soyundan olan kimse, Acem" irap,`Hiçbir değeri ve önemi yok` anlamındaki irapta mahalli yok ve iraptan mahalsiz deyimlerinde geçen bir söz irat,Gelir irat etmek,söylemek irca,"Eski biçimine sokma, çevirme" irca etmek,"eski biçime sokmak, çevirmek, döndürmek" irdeleme,İrdelemek işi irdelemek,"Bir konunun incelenmesi ve eleştirilmesi gereken bütün yönlerini birer birer incelemek, araştırmak, tetkik ve tetebbu etmek, mütalaa etmek" irfan,"Bilme, anlama, sezme" iri,"Olağandan daha hacimli, olağanı aşan büyüklüğü olan, ince karşıtı" iribaş,Kuyruksuz kurbağanın yumurtadan yeni çıkmış kurtçuğu irice,"İriye yakın, biraz iri" iridyum,"Atom numarası 77, atom ağırlığı 193,1, yoğunluğu 22,4 olan ve platin filizlerinde bulunan değerli bir element (simgesi Ir)" iri kıyım,İri kıyılmış iri laf,Abartılı söz irileşme,İrileşmek işi irileşmek,İri bir duruma gelmek irilik,İri olma durumu irili ufaklı,Büyük küçük karışık irin,"Organizmanın herhangi bir yerinde iltihaplanma sonunda ölmüş hücre artıklarından ve bozulmuş akyuvarlardan oluşan, mikroplu veya mikropsuz, genellikle sarımtırak renkte koyuca sıvı, cerahat" irinlenme,"İrinlenmek işi, iltihaplanma, cerahatlenme" irinlenmek,"Yarada irin oluşmak, iltihaplanmak, cerahatlenmek" irinli,"İrin toplamış, cerahatli" irinti,Elek ve kalbur üzerinde kalan iri taneler iris,"Saydam tabaka ile göz merceği arasında bulunan, ince, kasılabilen bir zardan oluşan, gözün renkli bölümü" iri yarı,İri yapılı irkiliş,İrkilme işi irkilme,İrkilmek işi irkilmek,Ürkerek geri çekilir gibi olmak irkiltme,İrkiltmek işi irkiltmek,İrkilmesine sebep olmak irkinti,Su birikintisi irkme,İrkmek işi irkmek,Birikmek İrlandalı,İrlanda halkından olan kimse irmik,"Sert buğdaydan elde edilen, taneleri iri, glütence zengin un" irmik helvası,"İrmik, çam fıstığı, yağ ve şeker karışımıyla hazırlanan bir tatlı türü" ironi,Gülmece irrasyonalizm,Us dışıcılık irrasyonel,Us dışı irrealist,Gerçek dışı irredantizm,Kurtarımcılık irs,Kalıtım irsal,Gönderme irsaliye,"Bir yere gönderilen eşyanın listesi, gönderme belgesi" irsen,Kalıtım yoluyla irsî,Kalıtımsal irsiyet,Kalıtım irşat,"Doğru yolu gösterme, uyarma" irşat etmek,"doğru yolu göstermek, uyarmak" irtibat,Bağlantı irtibat kurmak,bağlantı sağlamak irtica,Gericilik irticai,"Gericilikle ilgili, gerici (davranış, tutum)" irtical,Doğaç irticalen,Doğaçlama irtifa,Yükseklik irtifak,Dayanma irtifak hakkı,"Başkasının arsa, yol, bahçe vb. taşınmaz malından belirli bir yolda yararlanma hakkı" irtihal,Ölüm irtihal etmek,ölmek irtikâp,"Kötü iş yapma, kötülük etme" irtisam,"Resmi çıkma, resmi çizilme" irtişa,"Rüşvet alma, rüşvet yeme" is,Dumanın değdiği yerde bıraktığı kara leke "isin yanına varan is, misin yanına varan mis kokar",`kişi kiminle arkadaşlık ederse ondan kendisine birtakım huylar geçer` anlamında kullanılan bir söz ise tutmak,dumana tutup karartmak isabet almak,"vurulmak, yaralanmak" isabet etmek,"nişan alınan yere değmek, rastlamak" isabet oldu,"`yerinde, tam isteğe uygun` anlamında kullanılan bir söz" isabet,"Hedefe varma, hedefi vurma" isabetli,"Yerine düşmüş, yerinde, uygun" isabetsiz,"Yerinde olmayan, uygun düşmeyen, yersiz" isal,Ulaştırma isale,Akıtma İsevi,Hristiyan İsevilik,Hristiyanlık isfendan,Akçaağaç İshak kuşu,Bataklık baykuşu ishal,"Olağandan daha çok, daha sık ve sulu dışkı çıkarma, sürgün, ötürük, iç sürme, cır cır, amel, linet, kabız karşıtı" ishal olmak,"amel olmak, sürgün olmak, bağırsakları bozulmak" ishalli,İshali olan isilik,"Terlemekten veya sıcaktan vücutta meydana gelen küçük pembe kabartılar, ısırgın" ismini vermek,adını vermek ismini cismini bilmemek,tanımamak ismi var cismi yok,sözü edilen ancak gerçekte var olmayan ismi (bile) olmamak,adı (bile) olmamak ismini cismini almak,"adını, kimliğini belirleyip kaydetmek" ismi gibi bilmek,adı gibi bilmek ismi lazım değil,`adının anılması gerekmiyor` anlamında kullanılan bir söz isim,Ad (I) isim koymak (veya takmak veya koymak),adlandırmak ismini bağışlamak,adını bağışlamak ismi çıkmak,adı çıkmak ismi geçmek,adı geçmek isim yapmak,ad yapmak isimcilik,Adcılık isim cümlesi,Ad cümlesi isim çekimi,Ad çekimi isimden türeme fiil,Addan türeme eylem isimden türeme isim,Addan türeme ad isim durumu,Ad durumu isim gövdesi,Ad gövdesi isim hakkı,"Bir ticarethanenin veya malın adını kullanma karşılığında talep edilen hak, patent hakkı" isim hâli,Ad durumu isim kökü,Ad kökü isimlendirmek,Adlandırmak isimli,Adlı isimsiz,Adsız isim tabanı,Ad tabanı isim tamlaması,Ad tamlaması iskalarya,Çarmıhların halat basamakları iskambil,"Bir yüzünde sayılar veya resimler bulunan, çeşitli oyunlar oynamaya yarayan kart, oyun kâğıdı" iskambil kâğıdı,İskambil iskambil kâğıdı gibi devrilmek,birer birer ve birbiri ardı sıra devrilmek iskân,Yurtlandırma iskân etmek,"ev, yurt kazandırmak" iskâna açmak,"kadastrosunu, planlarını ve altyapısını bitirip bir bölgeyi inşaat yapmaya hazır duruma getirmek" iskandil etmek,deniz derinliğini ölçmek iskandil,Denizin derinliğini ölçme İskandinav,Kuzey Avrupa yarımadalarının bütünü İskandinav dilleri,Germen dillerinin kuzey kolundaki diller İskandinavyalı,"İsveç, Norveç, Danimarka ve Finlandiya'da oturan halk ve bu halkın soyundan olan kimse" iskarpela,"Tahta, metal veya taşı işlemeye yarayan çelik araç" iskarpin,"Ökçeli, konçsuz ayakkabı" iskarto,Yapağı kırıntısı iskele,"Deniz taşıtlarının yanaştığı, çoğu tahta ve betondan yapılmış, denize doğru uzanan yer" iskele almak,gemi merdivenleri kaldırılıp harekete hazırlanmak iskele babası,Yanaşan gemileri bağlamak için rıhtıma konmuş dökme demir veya betondan silindir iskele kelepçesi,İnşaatın dış yüzeyine kurulan iskeleyi birbirine bağlamaya yarayan bağlantı parçaları iskele kuşu,Yalıçapkını iskeleti çıkmak,çok zayıflamak iskelet,"İnsan ve hayvan bedeninin kemik çatısı, teşrih" iskelet gibi,çok zayıf iskelete dönmek,çok zayıflamak iskemle,Arkalıksız sandalye iskerlet,Dikenli salyangoz iskete,"Serçegillerden, gagaları dişli, zararlı böcek ve kurtlarla beslenen, güzel sesli bir kuş (Parus ater)" İskitçe,İskitlerin dili İskitler,MÖ VIII-VII. yüzyıllarda Orta Asya'dan Güney Rusya'ya göç eden bir kavim İskoç,İskoçya halkından olan kimse İskoçça,İskoç dili iskorbüt,"C vitamini eksikliğinden ileri gelen ve dermansızlık, zayıflık, diş etlerinin iltihabı vb. belirtilerle kendini gösteren hastalık" iskorçina,"Birleşikgillerden, lezzetli kökleri sebze olarak kullanılan, Akdeniz bölgesinde çok yetiştirilen bir bitki (Scorzonera)" iskorpit,"İskorpitgillerden, iri başlı, yüzgeçlerinde yakıcı dikenleri bulunan, eti beğenilen bir balık (Scorpaena scrofa)" iskorpitgiller,"Omurgalılardan, örnek hayvanı iskorpit olan, sırt yüzgeçleri zehirli bezlere bağlı güçlü dikenlerle donanmış, bütün denizlerde rastlanan balıklar sınıfı" iskota,"Yelkenleri açmak ve tutmak için alt köşelerine bağlanan halat, zincir ve palangadan oluşan donanım" İslam,Müslümanlık İslamcı,"Müslümanlığın esaslarını sadece dinî hayatta değil, hukuksal, ekonomik ve siyasal düzenlemelerde de geçerli kılmak isteyen" İslamcılık,İslamcı olma durumu İslam gizemciliği,Tasavvuf İslam hukuku,"Din temeline dayanan hukuk, şeriat" İslami,İslam diniyle ilgili olan İslamiyet,Müslümanlık İslamlaşma,İslamlaşmak işi İslamlaşmak,Müslüman olmak İslamlaştırma,İslamlaştırma işi İslamlaştırmak,Birini Müslüman yapmak İslamlık,Müslümanlık İslav,Slav İslavca,Slavca İslavist,Slavist İslavistik,Slavistik isleme,İslemek işi islemek,İse tutup karartmak islenme,İslenmek işi islenmek,İsli duruma gelmek isli,"İsi olan, islenmiş, is bulaşmış" isli küf,"Toprakta ve gübreliklerde çürükçül yaşamakla birlikte kulak, burun, akciğer asalağı olarak da gelişebilen asklı mantar (Aspergillus fumigatus)" islim,"Gücünden yararlanmak için elde edilen buhar, istim" islim arkadan gelsin,"`önce istenilen iş yapılsın, gereken şartlar sonradan yerine getirilsin` anlamında kullanılan bir söz" islim tutmak,gerekli koşulların olgunlaşmasını beklemek İsloven,Sloven ismen,"Adını belirterek, adını söyleyerek, adını vererek" ismet,"Ahlak kurallarına bağlı kalma durumu, sililik" ismetli,"Ahlak kurallarına bağlı, ismet sahibi" ismetsiz,Ahlak kurallarına aykırı davranan isnaden,Dayanarak isnat,"Bir düşünceyi, bir konuyu bir kişi veya sebebe dayandırma, yükleme, atfetme" isnat etmek,dayandırmak isnat grubu,Sıfatların addan sonra gelmesiyle oluşan ve genellikle deyim olarak kullanılan kelime grubu ispalya,Herek ispanya,Boyacılıkta kullanılan tebeşir tozu İspanyol,İspanya halkından veya bu halkın soyundan olan kimse İspanyolca,"Hint-Avrupa dillerinden, İspanya'da, Brezilya dışındaki Latin Amerika'da ve İspanyol uygarlığını benimsemiş ülkelerde kullanılan dil" İspanyol dansı,"İspanyollara özgü, hareketli bir dans türü" ispanyolet,Pencere kanatlarını kapadıktan sonra sürgülemeye yarayan ve ortasında her iki yana işleyen tutacak yeri bulunan uzun demir sürgü ispanyolet kilit,"Elbise dolabı, büro dolabı vb. eşyaların kapaklarına takılan, sürgü kolları ile kapağın altından ve üstünden kilitleme yapan bir gömme kilit türü" İspanyol müziği,İspanyollara özgü bir müzik türü İspanyol nezlesi,Paçavra hastalığı ispari,"İzmaritgillerden, kurşun renginde bir balık (Sargus annularis)" ispat etmek,kanıtlamak ispat,"Tanıt ve kanıt göstererek bir şeyin gerçek yönünü ortaya çıkarma, kanıtlama, tanıtlama, tanıt" ispati,İskambil kâğıdında sinek ispatlama,Kanıtlama ispatlamak,Kanıtlamak ispatlanış,İspatlanma işi ispatlanma,İspatlanmak işi ispatlanmak,"Tanıtlama işi yapılmak, tanıtlanmak" ispatlayış,İspatlama işi ispatlı,Tanıtlanmış ispatlı şahitli,Doğruluğu tam olarak kanıtlanmış ispenç,Bodur bir cins horoz veya tavuk ispenç horozu,Ufak tefek olduğu hâlde kabadayılık taslayan kimse ispençiyari,Eczacılık ispendek,Levrek balığının küçüğü ispermeçet,"Balinalardan ve özellikle ispermeçet balinasının başından çıkarılan, mum yapımı ve kozmetik sanayisinde kullanılan beyaz bir madde" ispermeçet balinası,"Balinalardan, büyüklüğü bakımından balinaya benzeyen, alt çenesindeki geniş dişiyle ondan ayrılan deniz memelisi, kadırga balığı, kaşalot (Physeter catodon)" ispinoz,"İspinozgillerden, gagası kısa ve koni biçiminde, sırt tüyleri yeşilimtırak mavi, boynu ve karnı kırmızı renkte, güzel sesli bir kuş (Fringilla coelebs)" ispinozgiller,"Kanarya, saka, serçe, ispinoz vb. ötücü kuşları içine alan göçmen kuşlar familyası" ispir,At veya araba uşağı ispiralya,Gemi kamaralarını aydınlatmak için güvertelerde açılan küçük yuvarlak camlı kaporta ispirto,Alkol ispirtocu,İspirto içen kimse ispirtolu,İspirtosu olan ispirtoluk,"İspirto yakan küçük ocak, ispirto ocağı, kamineto" ispirto ocağı,İspirtoluk ispirtosuz,İspirtosu olmayan ispit,Jant ispiyon,"Birinin sırlarını, davranışlarını, düşüncelerini gözleyip başkalarına bildirerek çıkar sağlama, ispiyonlama, gammazlama" ispiyoncu,"Birinin sırlarını, davranışlarını, düşüncelerini gözleyip başkalarına bildirerek çıkar sağlayan kimse, gammaz" ispiyonculuk,"İspiyoncu olma durumu, gammazlık" ispiyonlama,"İspiyonlamak işi, ispiyon, gammazlama" ispiyonlamak,"Birinin sırlarını, davranışlarını, düşüncelerini gözleyerek yetkili kişilere bildirmek, gammazlamak" ispritizma,"Ruhun ölmediğine inanan, gereğinde ölülerin ruhlarıyla ilişki kurulabileceğini ileri süren inanış" ispritizmacı,İspritizma ile uğraşan (kimse) ispritizmacılık,"Ruhun ölmediğine inanan, gereğinde ölülerin ruhlarıyla ilişki kurulabileceğini ileri süren inanış" israf,"Gereksiz yere para, zaman, emek vb.ni harcama, savurganlık" israf etmek,"gereksiz yere harcamak, savurganlık etmek, tutumsuzluk etmek" israfa kaçmak,gereksiz yere aşırı harcamalarda bulunmak İsrafil,"İslam inanışına göre kıyamet gününü, boru öttürerek bildirmekle görevli melek" İsrailli,İsrail halkından olan kimse istadya,Uzakta bulunan iki noktanın arasını ölçmekte kullanılan araç İstanbul efendisi,"Genellikle İstanbul'da oturan kibar, saygılı, alçak gönüllü, olgun, çelebi ve yardımsever kimse" istanbulin,"Tanzimattan Meşrutiyete kadar Türkiye'de kullanılan, yakası kapalı bir tür erkek ceketi" İstanbul kekiği,"Trakya, Batı ve Güney Anadolu'da yetişen sık tüylü, beyaz ve pembe çiçekli, kuvvetli kokulu, çok yıllık bir bitki (Origanum heradeoticum)" istasyon,"Tren, metro durağı" istasyon yapmak,"duraklamak, beklemek" istatistik,"Bir sonuç çıkarmak için verileri yöntemli bir biçimde toplayıp sayı olarak belirtme işi, sayımlama (I)" istatistikçi,"İstatistik uzmanı, istatistikle uğraşan kimse, sayımlamacı" istavrit,"Uskumrugillerden, pulsuz ve az kılçıklı bir balık (Trachurus trachurus)" istavrit azmanı,Ton balığı istavroz çıkarmak,haç çıkarmak istavroz,Haç istek duymak,"bir şeye karşı eğilim duymak, arzulamak" istek (veya isteğini) uyandırmak,"istemesine, arzu duymasına yol açmak" istek,"Bir şeye duyulan eğilim, arzu, şevk" isteka,Bilardo oyununda toplara vurmak için kullanılan sopa isteklendirici,"İstek uyandıran, teşvikkâr" isteklendirme,"İsteklendirmek işi, teşvik, motivasyon" isteklendirmek,"Birinde bir şey yapma isteğini uyandırmak, özendirmek, teşvik etmek, motive etmek" istekleniş,İsteklenme işi isteklenme,İsteklenmek işi isteklenmek,"Bir şeye karşı istek duymak, heveslenmek" istekli,Bir şeye karşı isteği olan isteksiz,"Bir işi yapmaya isteği olmayan, gönülsüz" isteksizce,"İstek göstermeden, isteksiz olarak" isteksizlik,İsteksiz olma durumu istem,"Bir kimseden bir şeyi yapmasını veya yapmamasını isteme, talep, arzu" isteme,İstemek işi istediği gibi,"kendi düşünce, görüş ve dileğine göre" "isteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü kara",`birinden bir şey isteyen utanır ancak isteği yerine getirmeyen daha çok utanmalıdır` anlamında kullanılan bir söz ister misin?,`ya olursa` anlamında kullanılan bir söz istemesini bilmek,dileğini uygun bir dille söylemek istemek,"İstek duymak, arzulamak" istemem diyenden korkmalı,"`bir şeyi istemem diyen, fırsat bulduğunda o şeyi elde etmek için aşırı hırs gösterir` anlamında kullanılan bir söz" istediğini söyleyen istemediğini işitir,"`bir kimseye hakaret etmek, ağır sözler söylemek doğru değildir, o da ağır sözlerle karşılık verir` anlamında kullanılan bir söz" istediği gibi at koşturmak (veya oynatmak),"keyfince, istediği gibi davranmak" isteme kipleri,"Dilek, istek, gereklik ve emir kavramları veren kipler" istemli,Yapılıp yapılmaması insanın kendi isteğine bağlı olan istemseme,"İradeyi etkileyebilecek güçte olmayan, gelip geçici isteme" istemsiz,İstenmeden yapılan istemsizlik,İstemsiz olma durumu istenç,İrade istenççi,"İstenççilik yanlısı olan, iradeci, volontarist" istenççilik,"Akla ve bilime değil de iradeye üstünlük tanıyan, ruhsal olayların ve bilgi sürecinin temelinde iradeyi gören bilim dışı öğreti, iradecilik, iradiye, volontarizm" istenç dışı,İstençsiz istençli,"İradeyle yapılan, iradi" istençsiz,"Yapılması istenmediği hâlde yapılan (davranış), istenç dışı, irade dışı, iradesiz, gayriiradi" istençsizlik,"İradesiz olma durumu, iradesizlik" istenç yitimi,İrade yitimi istenilme,"İstenilmek, istenmek işi" istenilmek,İsteme işi yapılmak istenme,İstenmek işi istenmek,İstenilmek istenmeyen durum,"Karşılaşılması beklenilmeyen durum, karışıklık, komplikasyon" ister,"Bir şeyin yapılabilmesinin veya olabilmesinin bağlı olduğu şey, gerek, icap, lüzum" isteri,Histeri isterik,Histerik isteri nöbeti,İsteri sıkıntısının yaşandığı süre ister istemez,"Zorunlu olarak, elinde olmadan" istetme,İstetmek işi istetmek,İstemesini sağlamak isteyiş,İsteme işi istiane etmek,yardım istemek istiane,Yardım isteme istiap,"İçine alma, sığdırma" istiap etmek,"içine almak, sığdırmak" istiap haddi,"Deniz, kara ve hava taşıtlarının yük ve yolcu miktarlarını belirleyen sınır" istiare,"Ödünç, borç veya eğreti alma, ödünçleme" istibat,"Olmasını uzak görme, imkân vermeme, uzaksama, ıraksama" istibat etmek,"uzaksamak, ıraksamak" istibdat,"Uyruklarına hiçbir hak ve özgürlük tanımayan sınırsız monarşi, despotluk, despotizm" istical,"İvedilik, acele etme, müstaceliyet" istical etmek,"ivmek, acele etmek" isticar,"Kira ile tutma, kiralama" isticar etmek,kiralamak isticvap,Sorgulama istida,Dilekçe istidaname,Resmî bir makama yazılan dilekçe yazısı istidat,Yetenek istidatlı,Yetenekli istidatsız,Yeteneksiz istidlal,Bir konuda kanıtlara dayanarak sonuç çıkarma istidlal etmek,kanıtlara dayanarak bir sonuca varmak istif,Eşya veya başka nesnelerin düzgün bir biçimde üst üste konulmasıyla oluşan yığın istif etmek,"yıkılmayacak bir biçimde, düzgünce yerleştirmek" istifini bozmamak,aldırış etmeyip durum ve davranışını değiştirmemek istifa,Kendi isteğiyle işten veya bir hizmetten ayrılma istifa etmek,işinden çekilmek istifayı basmak,herhangi bir sebeple görevinden ani bir biçimde çekilmek istifade,Yararlanma istifade etmek,yararlanmak istifaname,"Bir görevden kendi isteğiyle ayrıldığını belirten dilekçe, istifa" istifçi,"Malları, eşyayı istif eden görevli" istifçilik,İstifçinin yaptığı iş istifham,Soru istifleme,İstiflemek işi istiflemek,Düzgün bir biçimde üst üste yığmak istifleniş,İstiflenme işi istiflenme,İstiflenmek işi istiflenmek,İstifleme işi yapılmak istifleyiş,İstifleme işi istifra,Kusma istifra etmek,kusmak istifsar,"Bir şeyin açıklanmasını, aydınlığa kavuşmasını isteme, anlamaya çalışma, sorma" istifsarıhatır,Hâl hatır sorma istiğfar,Tanrı'dan suçlarının bağışlanmasını dileme istiğfar etmek,tövbe etmek istiğna,"Önerilen bir işe karşı nazlanma, nazlı davranma" istiğrak,Dalınç istihale,Biçim değiştirme istihale etmek,biçim değiştirmek istihare,Girişilecek bir işin hayırlı olup olmadığını rüyadan anlamak için abdest alıp dua okuyarak uyuma istihareye yatmak,girişilecek bir işin hayırlı olup olmadığını göreceği rüyadan anlamak için abdest alıp dua okuyarak uyumak istihbar etmek,"haber almak, duymak, öğrenmek" istihbar,Haber ve bilgi alma istihbarat,"Yeni öğrenilen bilgiler, haberler, duyumlar" istihbarat dairesi,Haber alma dairesi istihbarat servisi,Haber alma işlerini yürüten iş yeri istihdaf,"Amaçlama, hedef alma" istihdaf etmek,"amaçlamak, hedef almak" istihdam,"Bir görevde, bir işte kullanma" istihdam etmek,"bir görevde, bir işte kullanmak" istihfaf,"Küçümseme, hor görme, hafifseme" istihfaf etmek,"küçümsemek, hor görmek, hafifsemek" istihkak,"Hakkı olma, hak kazanma" istihkâm,"Düşman saldırısını durdurmak, düşmana karşı savunma yapmak amacıyla düzenlenmiş yer" istihkâmcılık,İstihkâmcının yaptığı iş istihkâm sınıfı,"Savaşan birliklerin saldırısını kolaylaştıran, savunma gücünü artıran, yapı işleriyle uğraşan teknik askerî sınıf" istihkar etmek,"hor görmek, aşağılamak" istihkar,"Hor görme, aşağılama" istihlak,Tüketim istihlak etmek,tüketmek istihraç,Çıkarsama istihraç etmek,sonuç çıkarmak istihsal,Elde etme istihsal etmek,elde etmek istihza,Gizli veya kinayeli bir biçimde alay istihza etmek,"gizli veya kinayeli bir biçimde alay etmek, alaya almak" istihzalı,İstihzası olan istihzar,Hazırlama istika,"Ayakkabıların altını parlatmak için kunduracıların kullandığı kemik, isteka" istikamet,Doğrultu istikamet vermek,"yön vermek, yöneltmek" istikbal,Gelecek istikbal etmek,karşılamak istiklal,Bağımsızlık istikra,Tümevarım istikrah etmek,"tiksinmek, iğrenmek" istikrah,"Tiksinme, iğrenme" istikrar,"Aynı kararda, biçimde sürme, kararlılık, stabilizasyon" istikrar bulmak,karar kılmak istikrarlı,Dengeli istikrarlılık,İstikrarlı olma durumu istikrarsız,Dengesiz istikrarsızlık,"İstikrarsız olma durumu, dengesizlik, kararsızlık" istikraz,Borçlanma istikraz etmek,borçlanmak istikşaf,Araştırma istila,Bir ülkeyi silah gücüyle ele geçirme istila etmek,bir ülkeyi silah gücüyle ele geçirmek istilacı,"İstila eden (kimse, devlet)" istilacılık,İstilacı olma durumu istilzam etmek,gerektirmek istilzam,Gerektirme istim arkadan gelsin,islim arkadan gelsin istim,İslim istim üstünde olmak,buharla işleyen araçlar kalkmaya hazır duruma gelmek istimal,Kullanma istimal etmek,kullanmak istimara,"Ölçme, değerlendirme" istimator,Gümrüklerde mallara değer biçen görevli istimbot,Çatana istimdat,"Yardım isteme, yardıma çağırma" istimdat etmek,"yardım istemek, yardıma çağırmak" istimlak,Kamulaştırma istimlak etmek,kamulaştırmak istimna,Mastürbasyon istimrar,"Sürüp gitme, süreklilik" istimzaç,"Bir kimsenin huyunu, kişiliğini tanımak için araştırma" istimzaç etmek,"sormak, yoklamak" istinabe,Davanın görülmekte olduğu mahkemeye gönderilmek için başka bir yerde bulunan bir tanığın oradaki mahkeme tarafından ifadesinin alınması istinaden,"Bir görüşe, bir düşünceye dayanarak, güvenerek" istinaf,Mahkemenin verdiği kararı kabul etmeyerek bir üst mahkemeye götürme istinaf mahkemesi,Sulh ve asliye mahkemeleri vb. ilk derece mahkemeler ile temyiz mahkemeleri arasında yer alan ikinci derecede yüksek mahkeme istinas,Alışma istinat,"Dayanma, yaslanma" istinat etmek,"dayanmak, yaslanmak" istinat duvarı,"Toprak veya yapının kaymasını önlemek için yapılan, direnç sağlayan duvar" istinatgâh,"Dayanacak, güvenecek, sığınacak yer, dayanak" istinga,Yelkenleri toplamak için kullanılan halat istinga etmek,yelkenleri toplamak istinkâf,"Çekinme, geri durma, sakınma" istinkâf etmek,"çekinmek, geri durmak, sakınmak" istinsah,Yazma bir eseri el yazısıyla kopyalama istinsah etmek,yazma bir eseri el yazısıyla kopyalamak istintaç,Sonuç çıkarma istintaç etmek,sonuç çıkarmak istintak,Sorgu istintak etmek,sorguya çekmek istirahat,"Dinlenme, rahat etme" istirahat etmek,dinlenmek istirdat,Geri alma istirham,"Yalvarma, merhamet dileme" istirham etmek,"yalvarmak, dilemek, rica etmek" istirhamda bulunmak,istirham etmek istiridye,"Yassı solungaçlılar sınıfından, ılıman ve sıcak denizlerde yaşayan, güçlü kaslarla birbiri üzerine kapanan iki çeneti olan, eti beğenilen bir deniz yumuşakçası (Ostrea edulis)" istiskal,Soğuk davranışlarla hoşlanmadığını belli etme istiskal etmek,hoşnutsuzluğunu belli ederek soğuk davranmak istismar,Birinin iyi niyetini kötüye kullanma istismar etmek,"işletmek, yararlanmak" istismarcı,Birinin iyi niyetini kötüye kullanan (kimse) istismarcılık,İstismarcı olma durumu istisna,Bir kimse veya bir şeyi benzerlerinden ayrı tutma istisna etmek,"ayrı tutmak, dışarıda bırakmak" istisnai,Ayrıklı istisnasız,"İstisnası olmadan, ayrıksız, ayrıcasız, bilaistisna" istişare etmek,danışmak istişare,Danışma istişare heyeti,Danışma kurulu istitrat,Sırası gelmişken söylenen söz istiva,Birden çok şeyin birbirine eşit ve denk olması istiva hattı,Ekvator istizah,"Herhangi bir konuda açıklayıcı bilgi isteme, bir sorunun açıklanmasını isteme" istizah etmek,"sorulan soruya açıklayıcı bilgi istemek, bir sorunun açıklanmasını istemek" istizan,"Yetki isteme, izin isteme" istizan etmek (veya eylemek),"yetki istemek, izin istemek" istop,"Ebenin topu havaya atması, diğerlerinin kaçışması ve ebe tarafından diğer oyuncuların topla vurulması biçiminde oynanan bir oyun" istop etmek,"durmak, çalışmamak" istralya,Gemide direk ve çubukları baş tarafından yani burundan tutan halat istrongilos,"İzmaritgillerden, Akdeniz'de yaşayan, eti lezzetli bir balık (Smaris vulgaris)" İsveççe,İsveç dili İsveçli,İsveç halkından veya bu halkın soyundan olan kimse İsviçreli,İsviçre halkından olan kimse isyan,Başkaldırı isyan bayrağı (veya bayrağını) açmak (veya çekmek),"karşı gelmek, başkaldırmak" isyan etmek,ayaklanmak isyanları oynamak,isyan etmek isyancı,Başkaldırıcı isyancılık,Başkaldırıcılık isyankâr,Başkaldırıcı isyankârlık,Başkaldırıcılık işi yokuşa sürmek (veya koşmak),işi zorlaştırmak işi yolunda (veya tıkırında) gitmek (veya olmak),iş düzenli ve istenilen biçimde yürümek işi yoluna koymak,işi yapılabilir duruma getirmek işin alayında olmak,bir işe gereken önemi vermemek işin başı,bir işin en önemli noktası işin içinde iş var,"`işin içyüzü göründüğü gibi değil, başka` anlamında kullanılan bir söz" işin fenası,işin kötüsü işin garibi,işin tuhafı işi (bir şeye) vurmak,işi değiştirmek işin içinden çıkamamak,"başaramamak, sorunu çözümleyememek" işin doğrusu,açıkçası işi üç nalla bir ata kaldı,`eline geçen imkân henüz yapmak istediği şeyi gerçekleştirmesini sağlayacak kadar değil ama yine de umutlanıyor` anlamında kullanılan bir söz işi şakaya dökmek,ciddi başlayan bir sözü veya davranışı şakaya çevirmek işi temizlemek,sorunu çözmek işi tatlıya bağlamak,"sorunlu bir işi, iyi bir biçimde çözmek" işin içinden çıkmak (veya sıyrılmak),"bir şeyi anlamak, bir sorunu çözümlemek" işi savsaklamak,"işi yavaşlatmak, gereken önemi göstermemek" işi sağlama almak,işin gerçekleşmesi ve bozulmaması için gerekli önlemleri almak işi resmiyete dökmek,"bir iş veya durum için resmî bir yola sokmak, resmî bir nitelik vermek" işi rast gitmek,"şans yardımıyla işi iyi, istediği gibi olmak" işi ileri götürmek,beklenenden daha aşırı davranışlar içine girmek işi olmak,yapacak bir şeyi bulunmak işi ne?,ne işi var? işi kotarmak,işin üstesinden gelmek işi iş olmak,işi yolunda olmak "işi iş, kaşığı gümüş",`işi tam istediği yolda` anlamında kullanılan bir söz işi uzatmak,bir işi sonuçlandırmamak işin kolayına kaçmak,"derinliğine araştırmadan basit olarak düşünmek, yüzeyde kalmak, tembellik etmek" işin mi yok,"`önemli değil, boş ver` anlamında kullanılan bir söz" işin kurdu,"bir işin en ince ayrıntısını bilen, deneyimli, uzman (kimse)" işten güçten vakit bulamamak,çok yoğun çalıştığı için zaman ayıramamak işten el çektirmek,görevden uzaklaştırmak işten (bile) değil,çok kolay işler becermek,"zararlı, gizli işler yapmak" işler arapsaçına dönmek,işler çok karmaşık bir hâl almak işler açılmak,piyasa canlanmak işinin adamı,"çalıştığı işte başarı sağlayan, işinin gerektirdiği nitelikleri taşıyan kimse" işini yoluna koymak,"işi veya görevi olumlu olarak yürütmek, sıkıntı çekmeden gerçekleştirmek" işini uydurmak,"kurnaz, açıkgöz davranarak işine istediği gibi biçim vermek" işini kış tut da yaz çıkarsa bahtına,"`başladığın bir işte her zaman güçlüklerle karşılaşacağını varsay ki sonunda hayal kırıklığına uğramayasın, iyi sonuçlar aldığında sevinesin` anlamında kullanılan bir söz" işini görmek,görevini yapmak işini bitirmek,öldürmek işin kötüsü,işin kötü yanı işini bilmek,"nereden, nasıl yararlanacağını bilmek, çıkarını bilmek" işine hor bakan boynuna torba takar,"`işini küçümseyen kişi para kazanamaz, para kazanamayanın sonu ise dilenciliktir` anlamında kullanılan bir söz" işine göre,çıkarına uygun işine gelmek,"çıkarına, amacına, düşüncesine uygun olmak" işine bak!,"`görevini, işini sürdür` anlamında kullanılan bir söz" işinden olmak,"görevini yitirmek, görevinden atılmak" "işin yoksa şahit ol, paran çoksa kefil ol","`tanıklık boş oturan kimselerin, kefillik ise parası çok olan kimselerin işidir` anlamında kullanılan bir söz" işin üstesinden gelmek,"güç bir işi başarmak, sonuçlandırmak" işin ucu birine dokunmak,bir işten dolaylı olarak zarar görmek işin tuhafı,işin tuhaf olan yanı işin rengi değişmek,"konu başka biçimde gelişmek, öncekinden farklı davranmaya başlamak" işin ortasını bulmak,ortak bir noktada anlaşmak işin kurdu olmak,"belirli bir konuyla ilgili her şeyi bilmek, uzmanlaşmak" işine koyulmak,işini yapmayı sürdürmek işi ...-e vurmak,"gerekenden başka biçimde davranmak, ... gibi görünmek" işi pişirmek,aralarında gizlice anlaşmak işi düşmek,birinin yardımına gereksinim duymak iş işlemek,nakış yapmak iş insanın aynasıdır,`bir kimsenin nasıl bir kişi olduğu yaptığı işlerden anlaşılır` anlamında kullanılan bir söz iş inada binmek,bir işi yapmakta direnmek iş göstermek,"yapması için birine iş vermek, iş buyurmak" iş görmek,iş yapmak iş etmek,"aldatmak, birine beklemediği bir davranışta bulunarak onu zarara sokmak" iş edinmek,"bir şeyi görev, meslek olarak kabul etmek" iş düşmek,birinin iş yapması gerekmek iş dayıya düştü,gayret dayıya düştü iş çıkarmak,çok iş yapmak iş çığırından çıkmak,bir iş amacından saparak düzeltilmesi güç bir durum almak iş çevirmek,"gizli, dolambaçlı bir iş yapmak" iş işten geçmek,bir işi gerçekleştirme imkânı kalmamış olmak iş çatallanmak,bir işte güçlükle karşılaşmak iş (birinde) bitmek,işin bitmesi veya sorunun çözümü birine bağlı olmak iş bitirmek,bir işi iyi bir sonuca ulaştırmak iş bilmek,becerikli olmak "iş bilenin, kılıç kuşananın","at binenin, kılıç kuşananın" iş bırakmak,"çalışanlar toplu hâlde işlerini terk etmek, çalışmayı durdurmak" iş başa düşmek,kendi işini kendi görmek zorunda kalmak iş ayağa düşmek,"iş, sorumsuz ve yetkisiz olanların elinde kalmak" iş anlatılıncaya kadar baş elden gider,`kızışmış bir kavgada veya herhangi bir olayda meram anlatmaya fırsat kalmadan olacak olur` anlamında kullanılan bir söz iş amana binince kavga uzamaz,`kavga edenlerden biri aman dilerse çekişme sona erer` anlamında kullanılan bir söz iş almak,"yapılması kesinleşen bir işi üstlenmek, taahhüt altına girmek" iş açmak,"uğraştırıcı, gereksiz bir durumun ortaya çıkmasına sebep olmak" iş,"Bir sonuç elde etmek, herhangi bir şey ortaya koymak için güç harcayarak yapılan etkinlik, çalışma" iş (birinden) bitmek,işin sonuçlanması ondan beklenilmek iş (birine) kalmak,işin bitmesi için asıl gayret birine düşmek iş değil,bir şeyin çok kolay olduğunu belirten bir söz iş ki,yeter ki işi çıkmak,başka bir işle meşgul olmak işi ciddiye almak,soruna önem vermek işi bozulmak,yapmakta olduğu işten gereği kadar kazanç sağlayamaz olmak iş karıştırmak,fesat sokmak işi bitmek,işi sona ermek işi başından aşmak (veya aşkın olmak),pek çok işi olmak işi azıtmak,yanlış ve aşırı yollara sapmak işi anlamak,"gizli bir şeyi, bir sorunu anlamak" işi Allah'a kalmak,"güç şartlar altında, kimseden yardım umudunun kalmadığı bir durumda bulunmak" işi aksi gitmek,istenilen sonucu elde edememek işi ahbaplığa dökmek,yerli yersiz yakınlık göstermek işe yaramak,elverişli olmak işe koşmak,birine iş yaptırmak işe karışmak,"herhangi bir konuda katkıda bulunmak, görev almak" işi bozmak,"yapılan anlaşmayı, verilen sözü tutmamak" işe bak!,şaşırılacak bir durum karşısında kullanılan bir söz işe girmek,"göreve, çalışmaya başlamak" iş mi?,"yapılan bir şeyin beğenilmediğini, küçümsendiğini bildiren bir söz" iş ola,yaptığı iş beğenilmediğinde `sanki iş görmüş gibi` anlamında kullanılan bir söz iş olacağına varır,"bir soruna aldırmamayı, ne yapılırsa yapılsın yine aynı sonuca ulaşılacağını anlatan bir söz" iş olsun diye,gereksiz bir hareketi belirtmek için kullanılır iş sarpa sarmak,"iş, içinden çıkılması zor bir duruma girmek" işi ...-e dökmek,işi değiştirip bir başka biçime çevirmek iş tutmak,"iş yapmak, çalışmak" iş vermek,birine yapacak iş göstermek iş yapmak,çalışmak iş şirazesinden çıkmak,"düzenini kaybetmek, çığırından çıkmak" iş yok,`o şeyden yarar beklememeli` anlamında kullanılan bir söz işe almak,iş yerinde çalıştırmaya başlatmak işar,Yazı ile bildirme işari oy,Parmak veya el kaldırarak verilen oy iş adamı,Kazanç sağlamak amacıyla ticaret veya sanayiye yatırım yapan kişi iş akdi,İş sözleşmesi iş alanı,"Çalışılacak, kazanç sağlanacak dal" işaret etmek,"bir şeyi, bir durumu el, yüz hareketleriyle anlatmak, göstermek" işaret vermek,bir araç kullanarak bir şeyi belli etmek işaret,"Anlam yükletilen şey, anlamlı iz, im" işaretçi,İşaret veren kimse veya nesne işaretleme,İşaretlemek işi işaretlemek,"Bir şeye işaret koymak, bir şeyi işaretle belirtmek" işaretlenme,İşaretlenmek işi işaretlenmek,Bir şeye işaret konulmak işaretleşme,İşaretleşmek işi işaretleşmek,Birbirine işaret etmek işaretli,"İşareti olan, işaretle belirlenmiş olan" işaret parmağı,"Elde, başparmaktan sonraki parmak, gösterme parmağı, şehadet parmağı, salavat parmağı" işaret sıfatı,"Bir cismi gösterme yoluyla belirten sıfat, gösterme sıfatı: Bu kitap, şu adam, o çocuk gibi" işba,Doyurma işbaşına gelmek,yönetici olmak işbaşı,İş yerlerinde işe başlama işbaşı yapmak,iş yerinde işe başlamak iş bırakımcı,"İş bırakımı yapan kimse, grevci" iş bırakımı,"İsteklerini işverene kabul ettirmek için işçilerin, işlerini hep birden bırakması, grev" iş bilimi,"İnsanın, makinenin ve çevrenin bir arada uyumlu ve verimli bir biçimde çalışmasını inceleyen bilim dalı, ergonomi" iş birliği,"Amaç ve çıkarları bir olanların oluşturdukları çalışma ortaklığı, teşrikimesai" iş birliği yapmak,amaç ve çıkarları bir olanlarca çalışma ortaklığı kurulmak iş birlikçi,"Herhangi bir alanda çıkar sağlama amacını güden veya kuruluşlarla ilişki kuran kimse, kuruluş vb" iş birlikli,"İş birliği ile, ortaklaşa yapılan" iş bölümü,"Bir işi, iki veya daha çok kişi arasında bölme" işbu,"Bu, özellikle bu" işçi,"Başkasının yararına bedenini, kafa gücünü veya el becerisini kullanarak ücretle çalışan kimse" işçilik,İşçinin yaptığı iş işçi sigortası,"İşçinin sağlığını, geleceğini güvence altına almak amacıyla kazançlarından bir bölümü kesilerek yapılan sigorta" iş donu,İş yaparken giyilen giysi işeme,İşemek işi işemek,"İdrar torbasında biriken sidiği dışarı atmak, çiş yapmak" iş eri,"Elinden iyi iş gelen, becerikli kimse" işetme,İşetmek işi işetmek,"İşemesini sağlamak, işemesine yol açmak, çiş yaptırmak" işe uygun,Yapılan işe elverişli olan işgal etmek,bir yeri ele geçirmek işgal,Bir yeri ele geçirme işgalci,"İşgal eden, ele geçiren (kimse)" işgalcilik,İşgalci olma durumu işgaliye,İşgal edilen yere ödenen ücret veya vergi işgaliye resmi,"Pazar yerlerinde, toplu ticari iş yerlerinde satıcının işgal ettiği yer için ödediği ücret veya kira bedeli" iş gücü,Bir insanın yararlı şeyler üretmek için harekete geçirmek zorunda olduğu fiziksel ve düşünsel yetilerinin tümü iş güç,Uğraş işi gücü bırakmak,yaptığı işten uzaklaşmak işten güçten kalmak,"herhangi bir sebeple çalışmamak, çalışamamak" iş güç sahibi,"Bir işi, bir görevi olan (kimse)" işgüder,Maslahatgüzar işgüderlik,Maslahatgüzarlık iş günü,"Tatil günleri dışında kalan, çalışılmak üzere yasayla belirlenmiş gün, çalışma günü" işgüzar,"Gereği yokken, genellikle kendini göstermek için işe karışan (kimse)" işgüzarlık etmek,işgüzarca davranmak işgüzarlık,İşgüzar olma durumu iş hanı,Birden çok iş yerinin bulunduğu çok katlı bina işi duman,İşi ve durumu kötü olan kimse işi tıkırında,"İşi çok uygun, çok iyi" işitilme,İşitilmek işi işitilmek,Duyulmak işitilmemiş,"O güne değin duyulmamış, şaşılacak, olağan dışı" işitim,"İşitme duyusu, işitme yetisi" işitiş,İşitme işi işitme,İşitmek işi işitmek,"Kulakla algılamak, duymak" işitme kesesi,"Suda yaşayan bazı omurgasız hayvanlardan, işitme taşını içinde bulunduran akışkan sıvılı organ, otosist" işitmemezlik,"İşitmemiş, duymamış gibi davranma" işitme taşı,"Omurgalılarda ve bazı omurgasızlarda denge organı olan, iç kulakta bulunan kalker parçacıkları, otolit" işitmezlik,İşitmez olma durumu işitmezliğe getirmek (veya işitmezlikten gelmek),"işitmemiş, duymamış gibi davranmak, aldırmamak" işitsel,İşitimle ilgili işittirme,İşittirmek işi işittirmek,"İşitmesini sağlamak, duyurmak" iş kadını,Kazanç sağlamak amacıyla ticaret veya sanayiye yatırım yapan kadın işkâl,"Güçleştirme, zorlaştırma, çetinleştirme" işkâl etmek,"güçleştirmek, zorlaştırmak, çetinleştirmek" iş kazası,İş yerinde meydana gelen ve işçiyi bedensel veya ruhsal yönden etkileyen olay işkembe,Geviş getirenlerin ilk ve en büyük mide bölümü işkembeden atmak (veya söylemek),uydurarak söylemek işkembesini düşünmek,öncelikle karın doyurmayı düşünmek işkembesini şişirmek,oburca yemek işkembeci,İşkembe veya işkembe çorbası satan kimse işkembecilik,İşkembecinin yaptığı iş işkembe çorbası,"Temizlenmiş ve önceden haşlanmış işkembenin küçük küçük doğranmasından sonra un, sirke, sarımsak karıştırılarak hazırlanan bir çorba türü" işkembeli,İşkembesi olan işkembesi geniş,"Hoş görülmeyecek şeyi de hoş gören, hazımlı (kimse), işkembesiz" işkembesiz,İşkembesi olmayan işkembe suratlı,Çopur işkence etmek (veya yapmak),maddi veya manevi eziyet çektirmek işkence,Bir kimseye maddi veya manevi olarak yapılan aşırı eziyet işkenceye sokmak,"maddi veya manevi sıkıntı vermek, zora sokmak" işkenceci,İşkence yapan kimse işkil,Kuruntu işkillendirme,İşkillendirmek işi işkillendirmek,İşkillenmesine yol açmak işkillenme,"İşkilli duruma gelme, pirelenme" işkillenmek,"İşkilli duruma gelmek, pirelenmek" işkilli büzük dingilder,`gizli bir ayıbı olanlar herhangi bir sözden alınarak kendilerini ele verirler` anlamında bir söz işkilli olmak,"işkil duymak, tedirgin durumda olmak" işkilli,Kuruntucu işkillilik,Kuruntuculuk işkilsiz,"İşkil içinde bulunmayan, kuşkusu olmayan, vesvesesiz bir biçimde" işkilsizlik,İşkilsiz olma durumu işkine,Taş balığı iş kolu,Ekonomik etkinliklerin sınıflandırılması sonucu birbirine benzeyen veya aynı nitelikte olan çalışma dallarından her biri işlek,"Çok işleyen, canlı, hareketli" işlek ek,Kelime türetmede sık kullanılan yapım eki işleklik,İşlek olma durumu işlem,"Bir işi sonuçlandırmak için yapılan iş veya uygulamaların hepsi, muamele, muamelat" işlem görmek,"herhangi bir mal, kıymetli kâğıt, döviz vb. piyasada alınmak, satılmak, değiştirilmek" işleme koymak,bir işin gerçekleşmesi için gerekli olan işlemleri başlatmak işlemci,"Bilgisayar programlarının herhangi bir dilinde yazılmış programı, bilgisayarda işletmeyi sağlayan programlar topluluğu" işleme,İşlemek işi işlemeci,"Elle oyma, nakış vb. yapan kimse" işlemecilik,İşlemecinin yaptığı iş işlemek,Bir şeye emek vererek onu daha elverişli bir duruma getirmek işleyen demir pas tutmaz (veya ışıldar),"`tembel tembel oturan kimse hantallaşır, iş yapma yeteneğini yitirir, çalışan kimse gittikçe açılır, daha yararlı işler yapar` anlamında kullanılan bir söz" işlemeli,Üstünde işlemeler bulunan işlem hacmi,Borsada günlük gerçekleştirilen alım satımların toplam tutarı işleniş,İşlenme işi işlenme,İşlenmek işi işlenmek,İşleme işi yapılmak işlenti,İşleme yöntemi işlerlik,Gereken sonucu verecek nitelikte çalışma durumu işletilme,İşletilmek işi işletilmek,İşletme işi yapılmak işletiş,İşletme işi işletme,İşletmek işi işletmeci,"Bir fabrikayı veya gelir getiren bir kuruluşu yöneten kimse, operatör" işletmecilik,İşletmecinin yaptığı iş işletme defteri,Yalnız gelir ve giderlerin yazıldığı defter işletmek,"İşlemesini sağlamak, çalıştırmak" işletmen,"Bilgisayar vb. teknik aletleri işleten kimse, operatör" işletmenlik,Operatörlük işlev,"Bir nesne veya bir kimsenin gördüğü iş, iş görme yetisi, görev, fonksiyon" işlevci,İşlevi yerine getiren kimse veya nesne işlevcilik,"Toplumu, her bir ögesi belli bir işlev yapan karşılıklı bağlılıklar ve etkileşmeler düzeni olarak gören, toplumu tek başına belirleyen herhangi bir temelin bulunmadığını savunan akım, görevcilik, fonksiyonalizm" işlevsel,"İşlevle ilgili, fonksiyonel" işlevsiz,İşlevi olmayan işlevsizlik,İşlevsiz olma durumu beceri yitimi,"İnme veya duyusal bir bozukluk olmaksızın belirli bir amaca yönelik hareketi yapamama durumu, apraksi" işleyim,Sanayi işleyiş,İşleme işi işli,Üzeri nakışlı işlik,Atölye işmar,"El, göz veya baş ile yapılan işaret" işmar etmek (veya geçmek),"el, göz veya baş ile işaret etmek" iş merkezi,İş yerlerinin yoğun olduğu bölge işporta,"Gezici satıcıların mallarını koymaya yarayan yayvan sepet veya bu işi gören, ona benzer araç, sergi" işportaya düşmek,"değerini yitirmek, herkes tarafından kullanılmak" işportacı,İşporta ile mal satan satıcı işportacılık,İşportacının yaptığı iş işporta malı,"Değersiz, niteliksiz (mal)" işret,İçki içme işsiz,İşi olmayan işsiz güçsüz kalmak,bulunduğu iş yerinden ayrılarak geçimini sağlayacak durumda bulunmamak işsiz güçsüz,Yapacak hiçbir işi olmayan veya iş tutmayan işsizlik,"İşsiz kalma, iş bulamama durumu" iş sözleşmesi,"İşçilerle işveren arasındaki ilişkileri düzenleyen yöntem ve şartları kapsayan sözleşme, iş akdi, hizmet akdi" iştah kapamak (veya kesmek),yemek isteğini azaltmak iştah açmak,yemek isteğini artırmak iştah,Yemek yeme isteği iştahı olmak,yemek isteği fazla olmak iştahı kapanmak (veya kesilmek),yemek isteği yok olmak iştahı yerinde olmak,"yemesi, içmesi ve yaşaması düzenli olmak" iştahı açılmak,yemek isteği artmak iştah dişin dibindedir,"`bir şey yemeyi istemeyen kimse, yiyecekten bir parça tattığında iştahının açıldığını görür` anlamında kullanılan bir söz" iştaha gelmek,arzulamak iştahı kabarmak,"isteği çoğalmak, heveslenmek" iştahlandırma,İştahlandırmak işi iştahlandırmak,"İştahını uyandırmak, iştahlanmasını sağlamak" iştahlanma,İştahlanmak işi iştahlanmak,İştahı uyanmak veya artmak iştahlı,"İştahı olan, boğazlı" iştahlılık,İştahlı olma durumu iştahsız,"Yemek yeme isteği olmayan, boğazsız" iştahsızlık,İştahsız olma durumu işte,"Bir şey gösterilirken veya bir şeye işaret edilirken söylenen bir söz; bak, aha, ahacık" işteş,İşte ortak olanlardan her biri işteş çatı,"Bir fiilin birden çok özne tarafından karşılıklı, ortaklaşa yapıldığını belirten, -ş- ekiyle kurulan çatı, müşareket" işteş fiil,"Bir işin birden çok özne tarafından karşılıklı, ortaklaşa yapıldığını belirten fiil, işteş, müşareket fiili" işteşlik,İşteş olma durumu iştial,"Tutuşma, parlama, alevlenme" iştial etmek,"tutuşmak, parlamak, alevlenmek" iştigal,"Uğraşma, ilgilenme, meşgul olma" iştigal etmek,"uğraşmak, ilgilenmek, meşgul olmak" iştiha,İştah iştihar,"Ün salma, tanınma" iştikak,Yarılmış bir şeyin bir bölümünü alma iştira,Satın alma iştira etmek,satın almak iştirak etmek,katılmak iştirak,"Ortaklık, ortak olma, paydaşlık" iştirakçi,"Ortaklık eden, ortak olan" iştiyak,"Göreceği gelme, özleme" iştiyak duymak,"göreceği gelmek, özlemek" iştiyaklı,İştiyakı olan işve,"Kadınların ilgi çekmek, gönül çelmek için takındıkları hoş, aldatıcı tavır, kırıtma, naz, cilve, eda" işveli,"Nazlı, cilveli, edalı, şivekâr" işveren,"İşçileri ücretle çalıştıran gerçek veya tüzel kişi, çalıştıran, patron" işyar,"Bir işle görevli olan kimse, görevli" iş yeri,Bir görevin yapıldığı yer ite atsan yemez,"`çok kötü, berbat` anlamında kullanılan bir söz" "it ürür, kervan yürür",`gerçekleşmesi doğal olan işler engellenemez` anlamında kullanılan bir söz it sürüsü kadar,çok kalabalık it izi at izine karışmak,at izi it izine karışmak it derisinden post olmaz,"`aşağılık kimse veya şey, yüce ve temiz bir amaca hizmet edemez` anlamında kullanılan bir söz" it gibi çalışmak,çok çalışmak it dişi domuz derisi,sevilmeyen iki kişi arasındaki anlaşmazlıktan duyulan hoşnutluğu anlatan bir söz "ite ot, ata et vermek","ata et, ite ot vermek" it değmekle deniz pis olmaz,"`doğruluğuna, dürüstlüğüne herkesin inandığı bir kimse, aşağılık kimselerin atmak istedikleri çamurla kirletilemez` anlamında kullanılan bir söz" "it ite (buyurur), it de kuyruğuna",`işi yapmak istemeyen onu mutlaka başkasına ısmarlar` anlamında kullanılan bir söz "iti an, taşı eline al (veya çomağı hazırla)",`saldırgan biriyle karşılaşma olasılığı bulunan kimse kavgaya hazır olmalıdır` anlamında kullanılan bir söz "it sürü, para kazan",`ekmek parası kazanmak için it sürümek gibi bir iş tutmak bile ayıp değildir` anlamında kullanılan bir söz it kağnı gölgesinde yürür de kendi gölgesi sanırmış,"`başkasının korumasıyla iş yapan akılsız kişi, desteklendiğini unutarak kendi gücüne inanır` anlamında kullanılan bir söz" it ölüsü gibi,çok ağır itle çuvala girilmez,`edepsiz ve saldırgan bir kimse ile bir konu üzerinde tartışmak ve kavgaya tutuşmak doğru değildir` anlamında kullanılan bir söz "it ulur, birbirini bulur",`aşağılık bir kimse bir konu üzerinde sesini yükselttiğinde aynı amacı güdenler onun etrafında toplanırlar` anlamında kullanılan bir söz itle dalaşmaktan çalıyı dolaşmak yeğdir,`edepsiz kimse ile uğraşmamak için onun bulunduğu yerden uzaklaşmak gerekir` anlamında kullanılan bir söz iti ite kırdırmak,kötülüğü kötülük aracılığıyla ortadan kaldırmak it iti ısırmaz,"`aynı düşüncede ve aynı yapıda olan insanlar birbirlerine zarar vermezler, birbirlerini korurlar` anlamında kullanılan bir söz" iti öldürene sürütürler,"`çığırından çıkmış olan bir işin düzeltilmesi, bu işe yol açan kimseye düşer` anlamında kullanılan bir söz" itin götüne (veya kıçına) sokmak,rezil etmek it,Köpek itin ahmağı baklavadan pay umar,"`aptal kişi, eline geçme olasılığı bulunmayan bir nimeti bekler` anlamında kullanılan bir söz" itin kuyruğunda,"pek çok, pek bol" it ağzını kemik tutar,`aşağılık bir kimsenin ağzını kapamak için ona bir çıkar sağlamak yeter` anlamında kullanılan bir söz ita,"Verme, ödeme" ita amiri,Ödemeye yetkili kimse itaat,"Söz dinleme, boyun eğme, buyruğa uyma" itaat etmek,"söz dinlemek, boyun eğmek, verilen buyruğa uymak" itaatkâr,İtaatli itaatli,"Söz dinleyen, buyruğa uyan, itaatkâr" itaatsiz,"Söz dinlemez, buyruk dinlemez, kendi başına buyruk olan (kimse)" itaatsizlik,İtaatsiz olma durumu itaatsizlik etmek,"söz dinlememek, boyun eğmemek, buyruğa uymamak" ita emri,Verile emri italik,Eğik yazı İtalyan,İtalya halkından veya bu halkın soyundan olan kimse İtalyanca,Hint-Avrupa dil ailesinden İtalya'da konuşulan dil itap,"Paylama, azarlama" itap etmek,"paylamak, azarlamak" itboğan,Kaplanboğan itburnu,Yaban gülünün meyvesi it canlı,"Zora, sıkıntıya dayanan, dayanıklı (kimse)" itdirseği,Arpacık iteği,Un elerken dökülmemesi için yere serilen örtü ite kaka,Kaba ve hoyrat bir biçimde iterek itekleme,İteklemek işi iteklemek,"Sürekli olarak itmek, kakmak" iteleme,İtelemek işi itelemek,"Sürekli itmek, arka arkaya itmek, iteklemek" itelenme,İtelenmek işi itelenmek,İteleme işi yapılmak it elli,Ayakları dışarıya dönük (hayvan) itenek,Piston iterbiyum,"Atom numarası 70, atom ağırlığı 173,04 olan değerli bir element (simgesi Yb)" itfa,Söndürme itfa etmek,söndürmek itfaiye,Yangın söndürme kuruluşu itfaiye aracı,"Yangın söndürmek üzere özel olarak donatılmış motorlu araç, itfaiye" itfaiyeci,"Yangın söndürme kuruluşunda görevli kimse, yangıncı" itfaiyecilik,"İtfaiyecinin yaptığı iş, yangıncılık" ithaf etmek,"birinin adına sunmak, armağan etmek" ithaf,"Birinin adına sunma, armağan etme" ithafname,İthaf yazısı ithaf yazısı,"Bir kitabın veya eserin bir kimseye sunulduğunu belirten yazı, ithafname" ithal,İçine alma ithal etmek,içine almak ithalat,"Başka bir ülkeden mal getirme veya satın alma, dış alım" ithalatçı,"İthalatla uğraşan kimse, dış alımcı" ithalatçılık,"İthalatçının yaptığı iş, dış alımcılık" ithal malı,Yurt dışından getirilen mal itham,Suçlama ithamda bulunmak,itham etmek itham etmek,"suçlamak, suçlu görmek" ithamname,Suçlama yazısı it hıyarı,"Kabakgillerden, çok yıllık, sarı çiçekli, meyvelerinin öz suyu iç sürdürücü olarak kullanılan bir bitki, acı hıyar, eşek hıyarı, karga düleği (Ecballium elaterium)" iti,"İtici güç, ilham verici" itibar,Saygınlık itibar etmek,"saygı göstermek, saymak, değer vermek" itibar görmek,"sayılmak, kendisine değer verilmek" itibara almak,"göz önünde tutmak, hesaba katmak" itibardan düşmek,saygınlığını yitirmek itibarın sağ olsun,özellikle alışverişlerde kişiye güven duyulduğunda söylenen söz itibaren,"-den başlayarak, -den beri" itibarıyla,-den sayılmak üzere itibari,"Gerçekten öyle olmadığı hâlde öyle sayılan, saymaca, fiktif" itibari hizmet zammı,Ağır ve tehlikeli işlerde çalışan görevlilerin fiilî hizmet sürelerine eklenen süre itibari sayfa,Saymaca sayfa itibarlı,"İtibarı, değeri olan, saygın" itibar mektubu,Bir kimseye kredi açılması için bir yere yazılan mektup itibarsız,"İtibarı, değeri olmayan" itibarsızlaşma,İtibarsızlaşmak işi itibarsızlaşmak,"İtibarsız duruma gelmek, saygınlığını, değerini yitirmek" itibarsızlık,"İtibarsız, değersiz olma durumu" itici,İtme işini yapan iticilik,"İtici olma durumu, antipati" itidal,"Aşırı olmama durumu, ılımlılık, ölçülülük" itidalini kaybetmek,"aşırılığa kapılmak, soğukkanlılığını yitirmek" itidalini muhafaza etmek,"kendini aşırılığa kaptırmamak, kendini tutmak" itidalli,Ilımlı itidal sahibi,"Ölçülü, ılımlı (kimse)" itikâf,"Bir kenara çekilme, ortalıkta görünmeme" itikâl,Erozyon itikat,"İnanma, inan" itikatlı,"İtikadı olan, inançlı, imanlı" itikatsız,İnançsız itikatsızlık,İnançsızlık itila,Yücelme itila etmek,yücelmek itilaf etmek,"anlaşmak, uyuşmak, uzlaşmak" itilaf,"Anlaşma, uyuşma, uzlaşma" itilafçı,"Anlaşma, uyuşma yanlısı olan kimse" itilafçılık,İtilafçı olma durumu itiliş,İtilme işi itilme,İtilmek işi itilmek,İtme işi yapılmak itimat,"Güven, güvenç, emniyet" itimat etmek (veya beslemek),güvenmek itimat telkin etmek,güven vermek itimatlı,Güvenilir itimat mektubu,"Güven mektubu, itimatname" itimatname,"Güven mektubu, itimat mektubu" itimatsız,"Başkalarına güveni olmayan, güvensiz" itimatsızlık,Güvensizlik itina etmek,"özenmek, özen göstermek" itina,Özen itinalı,Özenli itinasız,Özensiz itinasızlık,Özensizlik itiraf,"Başkaları tarafından bilinmesi sakıncalı görülen bir gerçeği saklamaktan vazgeçip açıklama, söyleme, bildirme" itiraf etmek,"başkaları tarafından bilinmesi kendi için sakıncalı görülen bir gerçeği saklamaktan vazgeçip açıklamak, söylemek, bildirmek" itirafçı,İtiraf eden kimse itiraz etmek,"bir düşünce veya kararı benimsemeyerek karşı çıkmak, karşı çıkmak" itiraz,Bir düşünce veya kararı benimsemeyerek karşı çıkma itirazcı,"Her şeye karşı çıkan, muteriz" itirazsız,"İtiraz etmeden, karşı çıkmadan" itiş,İtme işi itiş kakış,İterek itişme,İtişmek işi itişmek,Birbirini itmek itişip kakışmak,birbirini itmek itiştirme,İtiştirmek işi itiştirmek,İtişmelerine yol açmak itiyat etmek,alışkanlık etmek itiyat,Alışkanlık itizar,Özür dileme itizar etmek,özür dilemek itki,Tepi it kopuk,"Değersiz, terbiyesiz, aşağılık kimse" itkuyruğu,"Kenarları düz şerit gibi yapraklı ve saplarının ucu koçanı andıran, başak çiçekli, otsu bir bitki (Phleum)" itlaf,"Öldürme, yok etme, telef etme" itlaf etmek,"öldürmek, yok etmek, telef etmek" itlenme,İtlenmek işi itlenmek,Terbiyesizce davranmak itleşme,İtleşmek işi itleşmek,İtlenmek itlik,İtçe davranış itmam etmek,"bitirmek, tamamlamak" itmam,"Bitirme, tamamlama" itme,İtmek işi itmek,Bir şeyi güç uygulayarak ileri götürmek itminan,"İnanma, güvenme" itriyum,"Atom numarası 39, atom ağırlığı 88,92, yoğunluğu 4,6 olan, seryum filizlerinde bulunan, gri renkli, değerli bir element (simgesi Y)" itriyumlu,Özünde itriyum bulunduran ittifak,"Anlaşma, uyuşma, bağlaşma" ittifak etmek,"anlaşmak, uyuşmak, bağlaşmak" ittihat,"Birleşme, birlik kurma, bir olma" ittihat etmek,birleşmek ittihatçı,"Birleşme, birlik oluşturma yanlısı olan kimse" ittihatçılık,İttihatçı olma durumu ittihaz,"Sayma, tutma, ... olarak görme" ittihaz etmek,"saymak, tutmak, ... olarak görmek" ittirme,İttirmek işi ittirmek,İtmesini sağlamak ittisal,Bitişme it üzümü,"Patlıcangillerden, 20-50 santimetre yüksekliğinde, bazı ilaçların yapımında kullanılan bir yıllık otsu bir bitki, köpek üzümü, tilki üzümü" ivaz,Ödün ivazlı,Ödünlü ivazsız,Ödünsüz ivdirme,İvdirmek işi ivdirmek,Hareket durumunda olan bir nesnenin hareketini çabuklaştırmak ivecen,Aceleci ivecenlik,Acelecilik ivedi,Acele ivedilenme,İvedilenmek işi ivedilenmek,"Tez canlılık etmek, acele etmek, istical etmek" ivedileşme,İvedileşmek işi ivedileşmek,İvedi duruma gelmek ivedileştirme,İvedileştirmek işi ivedileştirmek,İvedi duruma getirmek ivedili,Acil ivedilik,"Çabuk, hemen yapılma gerekliği, müstaceliyet, istical" iveğen,Aceleci ivgi,Ağaç oymaya yarar kesici araç ivinti,"Çabukluk, hız, sürat" ivinti yeri,"Akarsuların, yataklarındaki çok eğimli bölgelerde köpürerek kaya döküntüleri arasından hızla aktıkları yer" ivme,İvmek işi ivme kazanmak,hızlanmak ivmek,"Çabuk davranmak, acele etmek" "iven kız ere varmaz, varsa da baht bulmaz",`acele eden kız eşini iyi seçemeyeceği için mutlu olamaz` anlamında kullanılan bir söz ivmeölçer,"Bir hareketin ivme niceliğini belirten, taşıtın hızlanmasından doğan sarsıntıları, titreşimleri gösteren araç, akselerometre" ivmeyazar,"Bir hareketin ivmesini çizerek belirleyen araç, akselerograf" iye,"Kendisinin olan bir şeyi, yasaya uygun olarak dilediği gibi kullanabilen kimse, sahip" iyesi olmak,"bir şeyi elinde bulundurmak, yasaya uygun olarak dilediğince kullanabilmek, sahip olmak" iyelik,Sahiplik iyelik eki,Ad soylu kelimeye eklenerek kime veya neye ait olduğunu bildiren ek iyelikli tamlama,İyelik eklerinden birini almış tamlama "iyi nasihat verilir, iyi ad verilmez","`bir kimse başkalarına iyi öğüt verebilir ama ün veremez, kişi ünü ancak kendisi kazanabilir` anlamında kullanılan bir söz" "iyiye iyi, kötüye kötü demek","hatır için söz söylememek, dürüst olmak" iyiye çekmek,bir düşünce veya olayı olumlu yönüyle değerlendirmek iyisi mi,"yapılacak olanın en doğrusu, en uygun olanı" iyi söylemek,övmek iyi saatte olsunlar,"cinler, periler" iyi olmak,"hastalıktan kurtulmak, iyileşmek" iyi olacak hastanın hekim ayağına gelir,`Tanrı kötü bir durumun iyiliğe dönmesini dilemişse bunu yapacak kimse işin üstüne gelir` anlamında kullanılan bir söz iyi ki,"güzel bir rastlantı olarak, ne mutlu" iyi insan sözünün üstüne gelir,"`yokluğunda kendisinden söz edilen kimse, konuşmanın üzerine gelirse o iyi insandır, denilir` anlamında kullanılan bir söz" iyi iş (doğrusu),"beğenilmeyen bir olay, bir durum karşısında şaşkınlığı anlatan bir söz" iyi karşılamak,"kabul etmek, beğenmek, benimsemek" iyi hoş (ama),bir görüşe karşıt bir düşünceyi söylerken kullanılan bir söz iyi gözle bakmamak,hakkında iyi düşünmemek iyi gitmek,bir iş yolunda olmak iyi gelmek,yaramak "iyi evlat babayı vezir, kötü evlat rezil eder",`babaya ün kazandıran da el içine çıkamayacak bir duruma düşüren de çocuklarının tutumlarıdır` anlamında kullanılan bir söz iyi etmek,"iyileştirmek, hastalıktan kurtarmak" iyi,"İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı" iyice,İyiye yakın iyicene,"Tam olarak, adamakıllı" iyicil,"İyilik etmeyi seven, hayırhah" iyiden iyiye,"Adamakıllı, çok iyi, gereği gibi" iyi gün,Refah ve huzur içinde geçen zaman iyi gün dostu olmak,dostlarının sıkıntılı zamanlarında onlardan kaçmak iyi gün dostu,Dostlarının sıkıntılı zamanlarında onlardan kaçan kimse iyi hâl,"Bir kimsenin yaşayışında kötü ve sakıncalı bir durum olmama hâli, hüsnühâl" iyi hâl belgesi,"Bir kimsenin yaşayışında kötü bir şey bulunmadığını veya sabıkasız olduğunu göstermek üzere resmî kuruluşlarca verilen belge, hüsnühâl kâğıdı" iyi kalpli,"Başkaları için hep iyilik düşünen, iyi yürekli" iyi kötü,Şöyle böyle iyileşme,İyileşmek işi iyileşmek,İyi duruma gelmek iyileştirme,"İyileştirmek işi, ıslah" iyileştirmek,"İyileşmesini sağlamak, sağlığına kavuşturmak, tedavi etmek" iyilik bilmek,kendisine yapılan iyiliği unutmamak iyilik eden iyilik bulur,`iyilik eden kimseye zamanı geldiğinde başkaları da iyilik ederler` anlamında kullanılan bir söz "iyilik et denize at, balık bilmezse Halik bilir",`karşılık beklemeden iyilik yap` anlamında kullanılan bir söz iyilik etmek,"yararlı işler yapmak, yardımcı olmak" iyilik görmek,"maddi, manevi yardım görmek" iyilik iki baştan olur,`birbiriyle ilişkileri bulunan iki kişinin iyi geçinebilmeleri için yalnızca birinin iyi olması yetmez` anlamında kullanılan bir söz "iyiliğe iyilik her kişinin kârı, kötülüğe iyilik er kişinin kârı","`iyiliğe karşı iyiliği herkes yapabilir, önemli olan kötülüğe karşı iyilik yapabilmektir` anlamında kullanılan bir söz" iyiliği dokunmak,"yararlı olmak, yararını görmek" iyilik,"İyi olma durumu, salah" iyilikbilir,Değerbilir iyilikbilirlik,Değerbilirlik iyilikçi,"Herkesin iyiliğini isteyen, herkese iyilik etmesini seven, hayırhah, hayırsever" iyilikçilik,İyilikçi olma durumu iyilik güzellik,İyilik sağlık iyilikle,"Tatlı dille, iyi davranışla" iyilik perisi,"Maddi, manevi yardımda bulunan (kimse)" iyilik sağlık,"`Nasılsınız?` sorusuna karşılık olarak sağlıklı ve iyi durumda olunduğunu anlatan bir söz, iyilik güzellik" iyiliksever,Hayırsever iyilikseverlik,Hayırseverlik iyimser,"Genellikle her düşünce ve işi iyi olarak değerlendiren, kötümser karşıtı, nikbin, optimist" iyimserlik,"Genellikle her düşünce ve işi iyi olarak değerlendiren bir tutum veya kişilik özelliği, nikbinlik, optimizm" iyi niyet,"Herhangi bir kimse veya konuda hiçbir kötü düşünce beslememe, hüsnüniyet" iyi yürekli,İyi kalpli iyodür,İyodun bir element veya bir birleşikle verdiği birleşim iyon,"Bir veya daha çok elektron kazanmış veya yitirmiş bir atom veya bir atom grubundan oluşmuş elektrik yüklü parçacık, yükün" iyonik,"İyonlardan oluşan, iyonlarla ilgili" iyonlanma,İyonlaşma iyonlaşma,"Moleküllerin parçalanmasıyla, atomlara, moleküllere, molekül gruplarına elektron katılması veya çıkarılmasıyla iyonların oluşması, iyonlanma" iyonlaştırma,İyonlaştırmak işi iyonlaştırmak,Bir ortamda iyonlar oluşturmak iyon yuvarı,Yer atmosferindeki atom ve moleküllerin güneş ışınlarıyla iyonlaştığı 80-400 kilometre yükseklikler arasındaki katman iyot,"Atom numarası 53, atom ağırlığı 126,92 olan, tabiatta, deniz suyunda sodyum iyodür durumunda rastlanılan, bazı deniz bitkilerinde de çokça birikmiş olarak bulunan, mavimtırak esmer renkte katı bir element (simgesi I)" iyot gibi ortaya çıkmak,istemediği hâlde asıl niyeti ortaya çıkmak iyotlama,İçme sularındaki mikropların iyot etkisiyle giderilmesi iz bırakmak,etkisini kalıcı duruma getirmek iz,"Bir şeyin geçtiği veya önce bulunduğu yerde bıraktığı belirti, nişan, alamet, emare" izini kaybetmek,bir kimse hakkında bilgi alamamak izini düşürmek,iz düşümünü çıkarmak izine uymak,düşünce ve davranışlarını benimsemek izine düşmek,"av hayvanlarının, gittiği yolu izleyerek arkalarından gitmek" izi silinmek,"ortadan yok olmak, kaybolmak" izine basmak,gözden uzaklaştırmayarak ne yaptığını gözetlemek izi belirsiz olmak,iz bırakmadan ortadan çekilmek iz sürmek,"izlemek, arkasından gitmek, takip etmek" izinden yürümek,birine içten bağlanarak onun başladığı işi aynı anlayışla sürdürmek izine dönmek,"bir karar veya yargıdan geri dönmek, bir karardan vazgeçmek, rücu etmek" izaç,"Bunaltma, tedirgin etme, baş ağrıtma, can sıkma" izaç etmek,"bunaltmak, tedirgin etmek, baş ağrıtmak" izan,"Anlayış, anlama yeteneği" izanı yok,"anlayışsız, kavrama yeteneği zayıf" izanlı,"Anlayışlı, düşünceli" izansız,"Anlayışsız, düşüncesiz" izansızca,İzansıza yakışan izansızlık,"Anlayışsızlık, düşüncesizlik" izabe,"Madenleri ergitme, sıvı durumuna getirme" izabe fırını,Maden ergitme ocağı izabe noktası,Madenin sıvı duruma getirildiği derece izafe,"Bir şeye veya bir kimseye bağlama, mal etme, yakıştırma" izafe etmek,"bağlamak, yüklemek, mal etmek" izafet,Görelik izafeten,"Bir şeye veya kimseye bağlanarak, dayanarak, ilişki kurarak, mal edilerek" izafi,Göreceli izafilik,Görelilik izafiye,Görecelik izafiyet,Görelilik izah etmek,"açıklamak, ayrıntılı bilgi vermek" izah,Açıklama izahat,Açıklamalar izahat vermek,"açıklamalarda bulunmak, ayrıntılı bilgi vermek" izahatta bulunmak,izahat vermek izahlı,Açıklamalı izale,"Yok etme, giderme" izale etmek,"yok etmek, gidermek" izaleişüyu,Bir mülk üzerindeki ortaklığı giderme izam,"Bir kimseyi gönderme, yollama" izam,"Olduğundan büyük gösterme, büyütme, abartma" izam etmek,"büyütmek, abartmak" izaz etmek,ağırlamak izaz,Ağırlama izazuikram,Saygı gösterme ve ağırlama izbe,"Basık, loş, nemli, kuytu (yer)" izbelik,İzbe yer izbiro,Çeşitli yükleri yukarı çekmek için halattan yapılmış sapan izci,"İz güderek aradığını bulabilen kimse, keşşaf" izcilik,"İzci olma durumu, keşşaflık" izdiham,"Aşırı kalabalık, yığılma" izdivaç,Evlenme izdivaç etmek,evlenmek iz düşümlü,İz düşümü olan iz düşümsel,Bir düzlem üzerine iz düşürülen biçimlerin bozulmasından kalan (özellikler) iz düşümü,Projeksiyon izdüşüren,"Bir biçimin bir düzlem üzerindeki iz düşümünde, biçimin her noktasını iz düşümüyle birleştiren (doğru)" izhar,"Belirtme, gösterme, açığa vurma" izhar etmek,"açığa vurmak, belirtmek, göstermek" izin,"Bir şey yapmak için verilen veya alınan özgürlük, müsaade, ruhsat, icazet, mezuniyet" izin almak,bir şey yapmak için onay sağlamak izin çıkmak,bir şey yapmada serbest bırakılmak izin istemek,bir şeyi gerçekleştirmek amacı ile onay almaya kalkmak izin koparmak,güçlükle izin almak izin vermek,birini bir şey yapmada serbest bırakmak izne çıkmak (veya ayrılmak),bir iş yerinde üst makamların onayıyla belli bir süre için görevinden ayrılmak izninizle,"`izniniz olursa, müsaade ederseniz` anlamında kullanılan bir söz" izinli,"İzin alarak belli bir süre için bir yerden ayrılmış, mezun" izinli çıkmak,izin alarak belli bir süre için bir yerden ayrılmak izinli saymak,izin vermek izinname,Bırakma veya çıkarma kâğıdı izinsiz,Ceza olarak hafta sonu veya tatil günü çıkmasına izin verilmeyen (asker veya yatılı öğrenci) izinsizlik,İzinsiz olma durumu izlek,"Keçi yolu, patika" izlem,"İzleme işi, izleme, takip" izleme,"İzlemek işi, takip" izlemek,"Birinin veya bir şeyin arkasından gitmek, takip etmek" izlence,"Belirli şartlara ve düzene göre yapılması öngörülen işlemlerin bütünü, program" izlenim,"Bir durum veya olayın duyular yolu ile insan üzerinde bıraktığı etki, intiba, imaj" izlenim (veya izlenimi) bırakmak (veya vermek),etki bırakmak izlenimci,"İzlenimcilik yanlısı olan (sanat veya sanatçı), empresyonist" izlenimcilik,"Doğayı, gerçekte olduğu gibi bütün ayrıntılarına bağlı kalarak değil, ondan edinilen izlenimin ölçüsüne göre anlatan, doğrudan doğruya gerçeği, nesneyi değil de onun sanatçıda uyandırdığı duyumları veren sanat akımı, empresyonizm" izleniş,İzlenme işi izlenme,İzlenmek işi izlenmek,"İzleme işi yapılmak, takip edilmek" izletilme,İzletilmek işi izletilmek,İzlenmesi sağlanmak izletme,İzletmek işi izletmek,İzlemesini sağlamak izleyici,İzleme işini yapan kimse izleyiş,İzleme işi izmarit,"İzmaritgillerden, pullu ve kılçıklı bir tür küçük balık (Maena smraris)" izmaritgiller,Örnek hayvanı izmarit olan kemikli balıklar familyası izmihlal,"Yıkılma, çökme" İzmir köftesi,"Kıyma, soğan, maydanoz, ıslatılmış ekmek içi, yumurta, domates, yeşilbiber, sarımsak ve yağ kullanılmasıyla hazırlanan ve kısık ateşte pişirilen bir yemek türü" izobar,Eş basınç izobar eğrisi,Eş basınç izohips,Eş yükselti izohips eğrisi,Eş yükselti eğrisi izolasyon,Yalıtım izolatör,Yalıtkan izole,Yalıtılmış izole etmek,yalıtmak izole bant,Elektrik akımının başka tarafa geçmesini önlemek için teli sarmakta kullanılan bant izomer,Aynı oranlarda birleşmiş aynı elementlerden oluşan fakat moleküllerinde atom gruplaşmaları değişik olduğu için birbirlerinden farklı özellikler gösteren (maddeler) izomeri,Cisimlerin niteliği izomerik,İzomeri ile ilgili olan izomerleşme,"Bir maddenin, bunun izomeri olan başka bir maddeye doğrudan doğruya veya kimyasal bir etkiyle geçmesi" izometri,Eş ölçüm izomorf,Eş biçim izomorfik,Eş biçimli izomorfizm,Eş biçimlilik izoterm,Eş sıcak izoterm eğrisi,Eş sıcak eğrisi izotop,"Atom numarası aynı, kütle numarası farklı olan atomlar" izzet,"Büyüklük, yücelik, ululuk" izzetinefis,Öz saygı izzetinefsine dokunmak,onuruna dokunmak izzetinefsine yedirememek,"onursuz kalmayı kabul edememek, düşkünlüğü veya zavallılığı reddetmek" izzetüikbal,Saygınlık izzetüikram,Ağırlama jaguar,"Kedigillerden, Orta ve Güney Amerika'da yaşayan, postu iri benekli bir tür memeli (Felis onca)" jaketatay,"Resmî ziyaret ve davetlerde erkeklerin giydikleri, arkası yırtmaçlı, etekleri uzun ve ön köşeleri yuvarlak kesilmiş ceket" jaketataylı,Jaketatay giymiş olan jakoben,Fransa'da Aziz Dominicus tarikatına bağlı rahip ve rahibeler jakobenizm,Tepeden inmecilik jakuzi,Sağlık havuzu jale,Çiy jaluzi,Şerit perde jambon,Tuzlanıp ise tutularak hazırlanmış domuz budu veya kolu jambonluk,Jambon yapmaya elverişli (domuz eti) jandarma,"Yurt içinde genel güvenliği ve kamu düzenini korumakla görevli, yasa ve nizamların koyduğu hükümlerin yürütülmesini ve bunlara dayanan hükûmet emirlerinin yerine getirilmesini sağlayan silahlı askerî kuvvet" jandarmalık,Jandarmanın görevi janjan,Yanardöner janjanlı,Yanardöner olan janr,Tarz jant,"Taşıtlarda, lastiklerin takıldığı tekerleğin çember biçimindeki bölümü, ispit" Japon,Japonya halkından veya bu halkın soyundan olan kimse Japon armudu,İki çenekliler sınıfından olup Japonya'da ve Çin'de yetişen bir tür bitki Japon bezi,Japonya'da üretilen bir bez Japonca,Japon dili japone,"Kolsuz, bol ve geniş (kadın giysisi)" Japon elması,Japonya'ya özgü bir tür bitki Japon gülü,Kamelya Japon hurması,Trabzon hurması Japon kaktüsü,Sütleğen Japon sarmaşığı,"Asmagillerden, ana yurdu Çin ve Japonya olan, sülüklerinin ucu duvarlara tutunmak için genellikle daire biçiminde genişlemiş olan sarılıcı bir süs bitkisi (Ampelopsis japonica)" jargon,Aynı meslek veya topluluktaki insanların ortak dilden ayrı olarak kullandıkları özel dil veya söz dağarcığı jarse,Esnek dokunmuş ipekli veya yünlü bir kumaş jartiyer,Çorapları dizin altında veya üstünde tutmaya yarayan lastikli bağ je,"Türk alfabesinin on üçüncü harfinin adı, okunuşu" jel,Tedavi amacıyla kullanılan jöle yapısında bir krem türü jelatin,"Genellikle hekimlik ve fotoğrafçılıkta kullanılan, hayvanların kemik, kıkırdak vb. dokularından veya bitkisel yosunlardan elde edilen saydam, renksiz, kokusuz bir madde" jelatinleme,Jelatinlemek işi jelatinlemek,Bir yeri veya şeyi jelatin ile kaplamak jelatinli,Jelatinden yapılmış veya jelatinle kaplanmış jeloz,Agaragar jenerasyon,Kuşak jeneratör,Üreteç jenerik,Tanıtma adı jenosit,Soykırım jeodezi,Yer ölçümü jeodinamik,"Volkan, deprem, aşınma vb. etkenlerle yer kabuğunda oluşan değişikliklerin incelenmesi" jeofizik,Yer yuvarlağını ve atmosferi etkileyen doğal fiziksel olayların incelenmesi jeofizikçi,Jeofizik uzmanı jeokimya,Yer kabuğunu oluşturan kimyasal ögelerin tümü jeolog,Yer bilimci jeoloji,Yer bilimi jeolojik,Yer bilimsel jeomorfolog,Yüzey bilimci jeomorfoloji,Yüzey bilimi jeopolitik,"Coğrafya, ekonomi, nüfus vb.nin bir devletin politikası üzerindeki etkisi" jeosantrik,Yermerkezci jeosantrizm,Yermerkezcilik jeosenklinal,"Yer kabuğunun uzun bir süre çöken, buna bağlı olarak kat kat kalın tortullarla dolmuş bulunan bölümü" jeosismik,"Bir patlama sonucu, derinlemesine yayılan dalgaların incelenmesi yoluyla yeryüzü katmanlarındaki madenleri araştırma yöntemi" jeotermal,Yer altında bulunduğu veya yer altından geçtiği için sıcaklığı yüksek olan jeotermal enerji,Yer altından çıkan sıcak su veya sıcak su buharından elde edilen enerji jeotermi,Yerkürede oluşan ısı olaylarının incelenmesi jeotermik,Jeotermi ile ilgili jeotropizma,Yere yönelim jest yapmak,elini kolunu hareket ettirmek jest,"Herhangi bir şeyi açıklamak için genellikle el, kol ve baş ile yapılan içgüdüsel veya iradeli hareket" jet gibi,"hızla, süratle" jet,"Tepkili motorlarla çalışan, özel cihazların çıkardığı gazla basınç sağlanan, hızı çok olan uçak, tepkili uçak" jet motoru,"Gaz akışını yüksek basınçla ve çok büyük hızla püskürterek en yüksek düzeyde itme gücü yaratan motor, tepkili motor" jeton,"Gişelerde, telefon ve türlü oyunlarda para yerine kullanılan küçük, metal veya plastik nesne" jeton geç düşmek,"konuşulan veya sözü edilen konuyu geç anlamak, geç intikal etmek" jetoncu,Jeton satan kimse jet yakıtı,Jet motorlarının çalışma sistemine göre ayrıştırılmış renksiz benzin jig,Bir Orta Çağ çalgısı jigolo,"Geçimi yaşlı ve zengin bir kadın tarafından sağlanan genç, erkek sevgili, tokmakçı" jigolo tutmak,"yaşlı, zengin bir kadın genç bir erkekle ilişki kurmak" jigololuk,"Jigolo olma durumu, tokmakçılık" jikle,Motorlu taşıtların yüksek devirde çalışması için fazla benzin akışını sağlayan alet jile,Kadınların genellikle bluz üzerine giydikleri kolsuz elbise jilet atmak,jiletle saldırmak jilet gibi,çok keskin jilet,"İnce çelikten yapılmış, iki yanı keskin tıraş bıçağı" jimnastik,"Vücudu çevikleştirmek ve güçlendirmek için yapılan alıştırmaların tümü, idman, kültürfizik" jimnastik yapmak,vücudu çevikleştirmek ve güçlendirmek için hareket yapmak jimnastikçi,Jimnastik yapan sporcu jinekolog,"Kadın hastalıkları hekimi, nisaiyeci" jinekoloji,Kadın hastalıkları jips,Alçı taşı jiujitsu,"Güçten çok yönteme dayanan, çıplak elle yapılan Japon savunma tekniği" jiujitsucu,Jiujitsu yapan sporcu "j, J","Türk alfabesinin on üçüncü sırasında yer alan ve Je adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından sızıcı tonlu diş eti ünsüzünü gösterir" jogging,343 doğa yürüyüşü jokey,"Yarış atlarına binen, yetenekleri bu amaca göre geliştirilmiş kimse" jorjet,"Bürümcük görünüşlü, çok bükümlü, genellikle pamuk iplikleri ile dokunmuş bir kumaş" jöle,Meyve suyunun şekerle kaynatılmasıyla istenilen yoğunlukta elde edilmiş şekerleme jön,Genç jönprömiye,Jön judo,"Jiujitsudan gelişmiş, tutmalara, fırlatmalara, hareketsiz bırakmalara dayanan, Japon kökenli silahsız yapılan dövüş sporu" judocu,Judo yapan kimse jul,"Bir cisim üzerine uygulanan bir nevtonluk kuvvetin uygulama noktasını, kendi doğrultusunda 1 metre değiştiren iş birimi" jurnal,"Biriyle ilgili olarak yetkililere verilen kötüleme, ihbar yazısı" jurnal etmek,"biriyle ilgili olarak yetkililere kötülemek, ihbar yazısı vermek veya böyle bir bilgiyi iletmek" jurnalci,"Jurnal ederek yetkililere, yöneticilere yaranmaya çalışan kimse" jurnalcilik,Jurnalci olma durumu jurnalleme,Jurnallemek işi jurnallemek,"Şikâyet etmek, ispiyonlamak, ihbar etmek" juro,İkinci Çağın triyasla kretase arasında kalan dönemi jübile yapmak,sporculuk yaşantısını özel bir karşılaşma ile bitirmek jübile,Evliliğin ellinci yılında düzenlenen kutlama şenliği Jüpiter,"Gezegenlerin en büyüğü ve Güneş'e yakınlık bakımından beşincisi, Erendiz, Müşteri" jüpon,İç etek jüri,Seçiciler kurulu jüt,"Ihlamurgillerden, Hindistan ve Bangladeş'te yetişen, ip ve çuval yapımında kullanılan, liflerinden yararlanılan bir bitki (Corchorus capsularis)" K,Potasyum elementinin simgesi "k, K","Türk alfabesinin on dördüncü sırasında yer alan ve Ke adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından ince ünlülerle ön damak, kalın ünlülerle art damak, patlayıcı ünsüzlerinin sertini gösterir" kaba,"Özensiz, gelişigüzel yapılmış, zevksiz, sakil, ince karşıtı" kabasını almak,biçim verilecek bir maddenin gereksiz yerlerini gidermek kababurun,"Sazangillerden, ırmak ve göllerde yaşayan, eti kılçıklı küçük bir balık (Chondrostoma nasus)" kabaca,"İrice, büyükçe" kabadayı,Kendine özgü namus kurallarını esas alıp toplum kurallarının dışına çıkarak zorbalık yapan kimse kabadayıca,Kabadayı gibi olan kabadayılanma,Kabadayılanmak işi kabadayılanmak,"Kabadayılık etmek, kabadayı gibi davranmak" kabadayılık taslamak,"kabadayı gibi davranmaya, kabadayı gibi görünmeye çalışmak" kabadayılık,Kabadayı olma durumu kabadayılık etmek,kabadayı gibi davranmak kaba düzen,"Şöyle böyle, üstünkörü yapılan iş" kaba et,Kıç kabahat,"Uygunsuz hareket, çirkin, yakışıksız davranış, suç, kusur, töhmet" kabahat işlemek (veya etmek),"suç olacak, kusur sayılacak bir iş yapmak" kabahat samur kürk olsa kimse sırtına almaz,`hiç kimse suçlu olduğunu kabul etmek istemez` anlamında kullanılan bir söz kabahati (birinde) bulmak (veya aramak),"bir kusur, suç aramak" kabahati (birine veya bir şeye) yüklemek,işlediği bir suçu başkasının üzerine atmak kabahatli,"Kabahati olan, kusurlu, suçlu, töhmetli" kabahatsiz,"Kabahati olmayan, kusursuz, suçsuz" kabahatsizlik,Kabahatsiz olma durumu kabak çıkmak,ham çıkmak kabak gibi,"tüysüz, çıplak, her tarafı açık" kabak,"Kabakgillerden, sürüngen gövdeli, sarı çiçekli, birçok türü olan bir bitki (Cucurbita)" kabak (birinin) başına (veya başında) patlamak,"birçok kimsenin ilgili olduğu bir olaydan, yalnızca bir kimse zarar veya ceza görmek" kaba kâğıt,Bir şey sarmak için kullanılan kalın kâğıt kabak çekirdeği,Bal ve sakız kabağının tohumu kabakçı,Kabak yetiştiren veya satan kimse kabak çiçeği,Kabak bitkisinin açık turuncu renkli çiçeği kabak çiçeği gibi açılmak,utangaçlıktan çabucak sıyrılarak aşırı ölçüde serbest davranmak kabakgiller,"İki çeneklilerden, kabak, kavun, karpuz, hıyar vb.ni içine alan, geniş yapraklı, sürüngen ve sarılgan bir bitki familyası" kabak kafalı,"Saçları dökülmüş, dazlak" kabak kemane,"Gövdesi uzunlamasına ikiye bölünen su kabağının üzerine ince bir deri gerilerek yapılan, üç teli olan, yayla çalınan bir halk çalgısı, kabak" kabaklama,Kabaklamak işi kabaklamak,Ağaçların gençleşmesi için dallarını budamak kabaklaşma,Kabaklaşmak işi kabaklaşmak,"Saçları dökülmek, dazlaklaşmak" kabaklık,Karpuz veya kavunun ham olma durumu kabak tadı,"Beğenilmeyen, bıkkınlık veren durum" kabak tadı vermek,"aşırı tekrarlanması, sürdürülmesi yüzünden bir şeyden doygunluk, yorgunluk veya bıkkınlık duyarak onu istemez duruma gelmek" kabak tatlısı,"Soyulmuş, çekirdekleri çıkarılmış ve parmak kalınlığında kesilmiş bal kabağının ağır ateşte şekerle uzun süre pişirilmesi ve üzerine ceviz, fındık, Antep fıstığı vb. serpilmesiyle hazırlanan bir tatlı türü" kabakulak,"Tükürük bezlerinin, özellikle kulak altı bezlerinin iltihaplanmasıyla beliren bulaşıcı, salgın ve ateşli bir hastalık, kabaşiş, yazma (I)" kabakulak olmak,kabakulak hastalığına yakalanmak kabakulak otu,Lohusa otu kaba kurgu,"Filme son biçimini vermek üzere seçilen çekimlerin, senaryodaki sıralanışa göre birbirine eklenerek oluşturulan ilk kurgusu" kaba kuşluk,Öğleden bir iki saat önceki zaman kaba kuvvet,Bir amaca ulaşmak için zorbalık yaparak veya güç kullanarak tutulan yol kabala,Doğaüstü varlıklarla ilişki kurma sanatı kabala,"Götürü, toptan" kabalacı,"Kabala (I) konusunda uzmanlaşmış kimse, kabala ile uğraşan kişi" kabalacı,Kabala (II) iş yapan kimse kabalak,"Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı ordusunda kullanılmış olan, şapkaya benzeyen bir başlık türü" kabalak,"Kabak yaprakları biçiminde etli ve tüylü yaprakları olan, kırlarda ve su kenarlarında yetişen bir bitki" kabalaşma,Kabalaşmak işi kabalaşmak,"Kaba bir duruma gelmek, irileşmek" kabalaştırma,Kabalaştırmak işi kabalaştırmak,"Kaba bir duruma getirmek, kabalaşmasına sebep olmak" kabalık,Kaba olma durumu kabalık etmek,"kaba, nezaketsiz davranışlarda bulunmak" kabalist,Kabalacı (I) kaballama,Kaballamak işi kaballamak,Maden ocaklarında galerileri direklerle pekiştirmek kaban,Dik yokuş kaban,"Çeşitli kumaşlardan yapılmış, kalçaya kadar inen ve paltoya benzeyen üst giysisi" kabana,"Genellikle otelin ana binasının dışında, plaj veya havuz kıyısında bir oda" kabara,"Dayanıklılık sağlamak amacıyla, ayakkabıların altına çakılan, yassı ve iri başlı demir çivi" kabaralı,Kabara çakılmış olan kabarcık,"İçi su, hava dolu ufak kabartı veya kürecik" kabarcıklı,Kabarcığı olan kabare,Çeşitli gösterilerin yapıldığı eğlence yeri kabareci,Kabare oynayan oyuncu kabarecilik,Kabarecinin yaptığı iş kabare tiyatrosu,"Genellikle güncel konuları iğneleyici, yerici, taşlayıcı biçimde ele alan skeçlerin oynandığı, monologların, şarkıların ve şiirlerin söylendiği küçük tiyatro" kabarık,Kabarmış olan kabarık deniz,"Gelgit olayında, sular yükseldiğinde denizin durumu" kabarıklık,"Kabarık olma durumu, şişkinlik" kabarış,Kabarma işi kabarma,Kabarmak işi kabarmak,Ağırlığı artmadan hacmi büyümek kabartı,"Tümsek, çıkıntı, kabarmış yer" kabartılı,Kabartısı olan kabartma,Kabartmak işi kabartmak,"Kabarmasını sağlamak, kabarmasına yol açmak" kabartma tozu,"Pasta, çörek vb. hamur işlerinde kabarmayı sağlayan toz, sodyum bikarbonat" kaba saba,Görgüsüz kaba sakal,Gür ve geniş sakallı kaba sıva,İnce sıvadan önce duvarlarda bulunan pürüzleri doldurup kapatmak için yapılan sıva kaba sofu,Dinî kuralları yanlış yorumlayarak ibadet ve düşüncede aşırılığa kaçan kimse kabaşiş,Kabakulak kabataslak,Bir şeyin ayrıntılarına girmeden ana çizgilerini belirten kaba yapı,"Bir binayı dış etkenlere karşı koruyup ayakta tutan temel, ana duvar, kiriş, çatı vb.nden oluşan asıl gövde" kaba yel,Lodos kabız olmak,peklik olmak kabız,"Dışkılama sıklığının azalması veya zor ve ağrılı dışkılama, peklik, kabızlık, ishal karşıtı" kabızlık,Kabız kabil değil,olanaksız kabil,Olabilir kabîl,"Türlü, gibi, benzer" kabile,Boy (II) kabiliyet,Yetenek kabiliyetli,Yetenekli kabiliyetli çırak ustayı geçer,"`yetenekli çırak, ustasından daha usta olur` anlamında kullanılan bir söz" kabiliyetsiz,Yeteneksiz kabiliyetsizlik,Yeteneksizlik kabin,"Küçük, özel bölme" kabine,"Bakanlar Kurulu, hükûmet" kabine çekilmek,Bakanlar Kurulu görevini bırakmak kabine düşmek,Bakanlar Kurulu herhangi bir sebeple görevini bırakmak zorunda kalmak kabir,Mezar kabir azabı çekmek,İslam inancına göre öldükten sonra mezarda azap duymak kabir azabı,İslam inancına göre öldükten sonra mezarda çekilecek azap kabir suali,İslam inancına göre öldükten sonra mezarda sorulan soru kablelmilat,Milattan önce kablo,Elektrik akımı iletiminde kullanılan ve yalıtkan bir madde ile sarılı bulunan metal tel kablocu,Kablo döşeyen kimse kablolu yayın,"Televizyon yayınının kablo, cam iletken vb. bir fiziksel ortam üzerinden abonelere ulaştırıldığı yayın türü" kabotaj,Bir ülkenin iskele veya limanları arasında gemi işletme işi kabotaj hakkı,"Türk kara sularında, Türkiye'deki akarsu ve göllerde gemi bulundurma, bunlarla gidiş geliş ve taşıma yapma hakkı" kabristan,Mezarlık kabuk bağlamak (veya tutmak),"üstünde kabuk oluşturmak, kabuklanmak" kabuk gibi,"sağlam, sert (kumaş)" kabuğu dışına çıkmak,içinde bulunduğu ortam veya durumdan ayrılmak kabuğuna çekilmek,"dışarısı ile olan ilişkilerini kesmek, kimse ile görüşmemek" kabuğunu çatlatmak (veya kırmak),"içinde bulunduğu güç, olumsuz veya kötü durumdan kurtulup rahatlamak" kabuk,"Bir şeyin üstünü kaplayan ve onu dış etkilere karşı koruyan, kendiliğinden oluşmuş sertçe bölüm, kışır" kabuk böcekleri,"Kın kanatlılar takımına giren, kabuğun hemen altındaki odun katını kemirerek oyan ve böylece birçok orman ve meyve ağacının kurumasına yol açan familya" kabuk değiştirme,Kendisini farklılaştırma kabuk kahvesi,Antep fıstığı kabuğunun öğütülmüş ve hafifçe kavrulmuşu ile yapılan ve kahveye benzeyen içecek kabuklanma,Kabuklanmak işi kabuklanmak,"Kabuk oluşmak, kabuk bağlamak" kabuklaşma,Kabuklaşmak işi kabuklaşmak,"Kabuk durumunu almak, kabuk gibi sertleşmek" kabuklu,Kabuğu olan kabuklu bit,Koşnil kabuklular,"Kabukları yapılarındaki kireçli tuzlar dolayısıyla sertleşmiş olan, solunum aygıtları balıklara benzeyen, çok hücreli hayvanlardan eklem bacaklılar sınıfı" kabuksu,"Kabuğu andıran, kabuğa benzeyen, kabuk gibi, kabuğumsu" kabuksuz,Kabuğu olmayan kabuksuz yumurtlatmak,bir işi ivedilikle yaptırıp eksik kalmasına yol açmak kabuk yönetim,"İç yapısı belli olmayan, belirsiz kalan yönetim" kabul,Bir şeye isteyerek veya istemeyerek razı olma kabul etmek (veya eylemek),bir şeye isteyerek veya istemeyerek razı olmak kabul görmek,"kabul edilmek, onaylanmak" kabul günü,Ev hanımlarının konuk ağırladıkları belirli gün kabullenme,Kabullenmek işi kabullenmek,"Kabul etmek, benimsemek" kabul odası,Konak veya dairelerde konukların ağırlandıkları büyük oda kabul salonu,"Resmî konukların ağırlandığı büyük konuk salonu, kabul yeri" kabul töreni,"Resmî konukları ağırlama töreni, kabul resmi, resepsiyon" kabul yeri,Kabul salonu kaburgaları çıkmak (veya sayılmak),çok zayıf olmak kaburga,Eğe kemiklerinin oluşturduğu kafes kâbus,Karabasan kâbus basmak (veya çökmek),kötü rüya görmek kâbus görmek,korkulu rüya görmek kâbuslu,"Karabasan dolu, sıkıntılı ve korkulu" kabza,"Silah, kılıç vb. şeylerde tutulacak yer, tutak, sap" kabzımal,"Meyve ve sebze üreticileri ile satıcılar arasında aracılık eden kimse, sebze meyve toptancısı, komisyoncu" kabzımallık,Kabzımal olma durumu kaç,Herhangi bir şeyin niceliğini sormak için kullanılan soru sıfatı kaç baharın yoğurdunu yemek,"çok yaşamak, ömrü uzun olmak" kaç para eder?,`değeri nedir?` anlamında kullanılan bir söz kaç paralık (adam veya şey),değersiz kaç parça olayım!,"`birçok iş karşısında, hangi birine yetişeyim!` anlamında kullanılan bir söz" kaç zamandır,"`belirsiz fakat çok zamandan beri, çoktan beri` anlamında kullanılan bir söz" kaçak güreşmek,asıl konuya girmeksizin başka şeylerden söz etmek kaçak,"Bir kapalı kaptan, bir borudan sızan gaz veya sıvı" kaça kaç,İki kişinin karşılıklı olarak gizlice sayı yazıp tahmin etmesine dayanan bir oyun kaçakçı,"Yasalara karşı gelerek bir yere mal sokan, bir yerden mal kaçıran veya bir yerde satan kimse" kaçakçılık,Bir devletin yasalarına karşı gelerek yapılan ticaret kaçaklık,Kaçak olma durumu kaçamak,Hoş görülmeyen bir şeyi ara sıra yapma kaçamak yapmak,hoş görülmeyen şeyi gizlice ara sıra yapmak kaçamak,Mısır unundan yapılan yağlı bir yemek kaçamaklı,"Kesin olmayan, yargı bildirmeyen ve her iki tarafa da çekilebilen (söz, cevap, davranış)" kaçar,Kaç soru sıfatının üleştirme biçimi kaçgöç,"Dinî bir anlayışla Müslüman kadınların erkeklere görünmemeleri, bir arada oturup konuşmaktan kaçınmaları" kaçı,"Ne kadarı, kaç kişi" kaçık,İlmeği kaçmış (çorap vb.) kaçıkça,"Kaçığa benzer, biraz deli gibi, deliye benzer" kaçıklık,Kaçık olma durumu kaçık öz,Uygun olmayan ortamda büyüme sonucu ağaç özünün ortadan kaçık biçimde oluşması kaçılma,Kaçılmak işi kaçılmak,Kaçma işi yapılmak kaçımsama,Kaçımsamak işi kaçımsamak,Bir işi yapmamak için sözde nedenler ileri sürmek kaçımsar,"Kaçamak yolu arayan, kaçamağa sapan" kaçıncı,Kaç soru sıfatının sıra biçimi kaçıngan,"Geri duran, girişken olmayan, insan içine girmek istemeyen, insanlardan kaçan, çekingen" kaçınganlık,"Geri durma, isteksiz davranma" kaçınılmaz,İstek ve irade dışında olan kaçınma,Kaçınmak işi kaçınmak,"Herhangi bir işi yapmaktan veya özverili davranmaktan geri durmak, imtina etmek" kaçıntı,Erken doğan kuzu kaçırılma,Kaçırılmak işi kaçırılmak,Kaçırma işi yapılmak veya kaçırma işine konu olmak kaçırış,Kaçırma işi kaçırma,Kaçırmak işi kaçırmak,Kaçmasını sağlamak veya kaçmasına imkân yaratmak kaçırtma,Kaçırtmak işi kaçırtmak,Kaçırmasını sağlamak kaçış,Kaçma işi kaçışma,Kaçışmak işi kaçışmak,Hep birden kaçıp çeşitli yönlere dağılmak kaçkın,Bir yerden veya bir işten kaçmış kimse kaçlı,"Sayısı kaç, hangi sayıdan" kaçlık,Bir nesnenin sayıca ne kadar olduğunu soran söz kaçma,"Kaçmak işi, firar" kaçmak,Hızla koşup bir yere saklanmak kaçacak delik aramak,korku ile saklanacak yer aramak kaçan balık büyük olur,`elden kaçırılan fırsat gözde büyütülür` anlamında kullanılan bir söz "kaçanı kovmazlar, yıkılanı vurmazlar","`kaçan bir düşmanı kovalayıp ezmeye çalışmak mertliğe yakışmaz, âciz olduğunu göstereni de vurmak insanlık değildir` anlamında kullanılan bir söz" kaçanın anası ağlamamış,`tehlikeden kaçan kazançlı çıkmış` anlamında kullanılan bir söz kaçmaktan kovalamaya vakit olmamak,önemli işler yüzünden başka işlere yetişememek kaçmaklık,Kaçma durumu katana,Bir cins iri at katana gibi,iri yarı (kadın) kadar,"Ölçüsünde, derecesinde" kadastroya geçmek,kadastrosu yapılmak kadastro,"Bir ülkedeki her çeşit arazi ve mülk yerinin, alanının, sınırlarının ve değerlerinin devlet eliyle belirlenip plana bağlanması işi" kadastrolama,Kadastrolamak işi kadastrolamak,Kadastrosunu yapmak kadastrolanma,Kadastrolanmak işi kadastrolanmak,Kadastrosu yapılmak kadavra,"Tıp öğretiminde, üzerinde çalışma yapılan ölü insan veya hayvan vücudu" kadavralaşma,Kadavralaşmak işi kadavralaşmak,Kadavra durumuna gelmek kadayıf,"Undan yapılan, tatlı olarak tüketilen türlü biçimlerde yiyecek" kadayıfçı,Kadayıf yapan veya satan kimse kadayıfçılık,Kadayıfçının yaptığı iş kadeh,İçki içmeye yarayan ayaklı bardak kadeh kaldırmak,herhangi birini veya bir şeyi onurlandırmak için içmeden önce kadehleri yukarı kaldırmak kadeh tokuşturmak,içki içerken kadehleri karşılıklı olarak birbirine dokundurmak kadeh arkadaşı,Birlikte içki içilen kimse kadeh arkadaşlığı,Birlikte içki içilen kimseyle oluşan dostluk kadehçik,"Meşe, fındık, gürgen vb. ağaçlarda, meyve sapının genişlemesiyle oluşan ve meyveyi ortasına kadar içine alan küçük kadeh biçimindeki oluşum" kadehdaş,Birlikte içki içenlerin her biri kadem,Ayak kademe,"Aşama, basamak, derece" kademe ilerlemesi,Devlet memurunun olumlu sicil almak şartıyla bir yıllık terfi etmesi kademeli,Aşamalı kademesiz,Kademesi olmayan kademhane,Tuvalet kademli,Uğurlu kademli olsun!,uğurlu olsun! kademsiz,Uğursuz kademsizlik,Uğursuzluk kader,Yazgı kader olmayınca kadir bilinmez,"`kişi talihsiz ise ne kadar iyi insan olursa olsun, değeri bilinmez` anlamında kullanılan bir söz" kadere boyun eğmek,"yazgısını, talihini kabul etmek" kader birliği,"İyi ve kötü günleri, aynı sonu paylaşma durumu" kader birliği etmek,"her zaman ve her yerde, her durumu birlikte yaşamak, her şeyi paylaşmak" kaderci,Yazgıcı kadercilik,Yazgıcılık kaderiye,Kader anlayışını inkâr ederek insanların irade ve hareket özgürlüklerinin bulunduğunu ileri süren İslam felsefesi kadersiz,Kötü talihi olan kadı,"Tanzimata kadar her türlü davaya, Tanzimat ile Medeni Kanun arasındaki dönemde ise yalnız evlenme, boşanma, nafaka, miras davalarına bakan mahkemelerin başkanları" kadı anlatışa göre fetva verir,"`haksız kişi, olayı kendisini haklı gibi göstererek anlatırsa dinleyen ona hak verir` anlamında kullanılan bir söz" Kadıköy taşı,"Kuvars ve opal liflerinden oluşan, mühür ve süs eşyası yapımında kullanılan, yarı billur silis, kalseduan" kadılık,Kadı olma durumu kadın,"Erişkin dişi insan, hatun, hatun kişi, zen" "kadının fendi, erkeği yendi",`kadınlar kurnazlıkta erkeklerden üstündürler` anlamında kullanılan bir söz kadın olmak,kızlığını yitirmek kadının yüzünün karası erkeğin elinin kınası,`yolsuz ilişkiler kadınlar için hoş karşılanmadığı hâlde erkekler bu gibi ilişkilerden övünme payı çıkarırlar` anlamında kullanılan bir söz kadınana,"Deneyimli, yaşlı, saygı gösterilen kadın" kadın avcısı,Kadınları baştan çıkaran erkek kadın berberi,"Kadınların saçını kesen ve saç tuvaleti yapan berber, kuaför" kadınbudu,Yumurtaya bulanarak yağda kızartılan bir tür pirinçli veya bulgurlu köfte kadınca,Kadına özgü kadıncağız,Kendisine şefkat ve acıma duyulan kadın kadıncık,Kadınlara sevgiyle yaklaşıldığını belirten bir söz kadıncıl,Zampara kadınevi,"Yoksul, mağdur veya başka bir özelliği dolayısıyla muhtaç durumda kalan kadınların geçici olarak barındıkları yer" kadıngöbeği,"Kızartılarak yapılan, ortası çukurca, bir tür yumurtalı hamur tatlısı" kadın hareketi,Feminizm kadın kadına,"Yalnız kadınlar arasında, kadınlar baş başa" kadın kadıncık,"Hanımefendi, terbiyeli, ağırbaşlı kadın" kadınlar hamamı,Kadınlara ayrılan özel hamam kadınlaşma,Kadınlaşmak işi kadınlaşmak,Kadına benzer bir durum almak kadınlı,Kadını olan kadınlı erkekli,Kadın erkek karışık kadınlık,Kadın olma durumu kadınnine,Büyükanne kadınsı,"Kadına benzer, kadın gibi, kadınımsı" kadınsılaşmak,"Kadın özelliği kazanmak, kadınlaşmak" kadınsılık,Kadınsı olma durumu kadınsız,Kadın bulunmayan kadın terzisi,Kadın giysisi diken terzi kadın ticareti,Kız çocukları ile kadınların gizlice kaçırılarak veya doğrudan para karşılığında satılması kadıntuzluğu,Sarıçalı kadırga,"Hem yelken hem kürekle yol alan, özellikle Akdeniz'de kullanılmış bir savaş gemisi" kadırga balığı,İspermeçet balinası kadife,"Yüzeyi belirli uzunlukta bırakılmış ham madde lifleriyle kaplı, parlak, yumuşak kumaş, velur" kadife gibi,"yumuşak, pürüzsüz ve parlak (ses, ten vb.)" kadife çiçeği,"Birleşikgillerden, çiçekleri genellikle parlak sarı renkte ve kadife görünümünde bir süs bitkisi, topkadife (Tagetes)" kadifeleşme,Kadifeleşmek işi kadifeleşmek,"Yumuşamak, samimi olmak, içtenleşmek" kadifeleştirme,Kadifeleştirmek işi kadifeleştirmek,Kadifeleşmesine yol açmak kadifelik,Kadife gibi olma durumu kadim,"Başlangıcı olmayan, eski, ezelî" kadir,"Değer, kıymet, itibar" kadrini anlamak,değerinin farkına varmak kadrini bilmek,"değerini bilmek, yararlanmak" kadir,"Güçlü, gücü yeter, erkli" kadir olmak,"güçlü olmak, gücü olmak, gücü yetmek" kadirbilir,Değerbilir kadirbilirlik,Değerbilirlik kadirbilmez,Değerbilmez kadirbilmezlik,Değerbilmezlik Kadir Gecesi,Kur'an indirilmeye başlandığı için kutsal sayılan ramazan ayının yirmi yedinci gecesi Kadir Gecesi doğmuş,"çok şanslı, kısmetli kimseler için söylenen bir söz" Kadiri,Kadirilik'e mensup olan kimse Kadirilik,Şeyh Abdülkadir Geylani tarafından XI. yüzyılda kurulan bir tarikat kadirşinas,Değerbilir kadirşinaslık,Değerbilirlik kadit,Çok zayıf kadidi çıkmak,"çok zayıflamak, bir deri bir kemik durumuna gelmek" kadmiyum,"Atom numarası 48, atom ağırlığı 112,40, yoğunluğu 8,6 olan, 320 °C'de eriyen, gümüş beyazlığında, elektrik ve seramik sanayisinde kullanılan yumuşakça bir element (simgesi Cd)" kadran,"Saat, pusula vb. araçlarda, üzerinde yazı, rakam veya başka işaretler bulunan düzlem" kadrat,Dizgide harfler arasına konulan yazısız metal parçası kadril,Salon danslarından biri kadro,"Bir kamu kuruluşunun, bir işletmenin, denetim veya yönlendirme işlerini gerçekleştirenler ve bunların taşıdığı ödev, yetki ve sorumlulukların hepsi" kadrolandırma,Kadrolandırmak işi kadrolandırmak,Kadroda yer vermek kadrolu,"Bir kuruluşta kadrosu olan, kadroya girmiş olan" kadrosuz,Kadrosu olmayan kadrosuzluk,Kadrosuz olma durumu kadük olmak (veya kalmak),değerini yitirmek kadük,"Değerini, önemini yitirmiş, geçerliliği kalmamış, eskimiş" kafasından geçirmek,belli belirsiz düşünmek kafasını kullanmak,akıllıca davranmak kafasını kırmak,"iyice dövmek, pataklamak" kafasını kaşıyacak vakti olmamak,başını kaşıyacak vakti olmamak kafasını kaldırmamak,"yoğun olarak çalışmak, meşgul olmak" kafasını kaldırmak,"karşı gelmek, başkaldırmak" kafasını işletmek,doğru ve iyi düşünmek kafasını ezmek,"zararlı olabilecek bir hareketi, bir durumu başlangıçta yok etmek, etkisiz duruma getirmek" kafasında tutmak,"bir şeyi unutmamak, aklında tutmak" "kafasına vur, ekmeğini elinden al","başına vur, ağzından lokmasını al" kafasına vurmak,başına vurmak kafasına vura vura,"zorla, isteyip istemediğine bakmadan" kafasını kurcalamak,"zihnini meşgul etmek, düşündürmek" kafasına uymak,aklına uymak kafasına söz girmemek,çok aptal veya inatçı olmak kafasına sığmamak,akıl erdirememek kafasına koymak,"kararını önceden vermiş olmak, önceden şartlanmak, bir şey yapmaya kesin karar vererek zamanını beklemek" kafasına göre,istediği gibi kafasında şimşek çakmak,beyninde şimşek çakmak kafasını sarmak (veya açmak),"uyuşmak, anlaşmak, uyum sağlamak" kafasını uçurmak,kellesini uçurmak kafasını taştan taşa çarpmak (veya vurmak),başını taştan taşa çarpmak kafayı yemek,aşırı yorgunluktan bunalıma düşmek kafayı (bir yere) vurmak,hastalanıp yatağa düşmek kafayı üşütmek,"delirmek, çılgınlaşmak" kafayı tütsülemek (veya dumanlamak),sarhoş olmak kafayı değiştirmek,"düşüncesini, kanaatini değiştirmek" kafayı çalıştırmak (veya işletmek),akılcı davranarak sorunları çözmek kafayı bulmak,sarhoş olmak kafayı bulandırmak,"önceki düşünceleri altüst etmek, değiştirmek" kafaya takmak,sürekli o şeyi düşünmek kafaya çıkmak,topa kafayla vurmak için sıçramak kafaya almak,"zaaflarından yararlanarak kandırmak, oyuna getirmek" kafasının kontağı atmak,"çok sinirlenmek, öfke ile dolmak" kafasının etini yemek,başının etini yemek kafasının dikine gitmek,"kendi düşünce ve görüşünün en iyi olduğuna inanarak kimsenin öğüdünü, uyarısını dinlememek" kafasının bir tahtası eksik (veya noksan) (olmak),akıl dışı davranışlarda bulunan kafasını vurmak,bir kimsenin kafasını kesmek kafasına girmemek,"anlayamamak, kavrayamamak" kafasını tütsülemek,sarhoş etmek kafasını toplamak,sağlıklı düşünebilir olmak kafasını sokmak,"barınabilecek bir yere yerleşmek, başını sokmak" kafasına girmek,bir düşünce aklına uygun gelmek kafasından çıkarmak (veya atmak),bir şeyi unutmak veya ondan vazgeçmek kafasına estiği gibi,sadece kendi düşünce ve isteklerine göre kafa yok!,"`akıl, düşünce yok` anlamında kullanılan bir söz" kafa yapmak,dalga geçmek kafa (veya kafasını) ütülemek,çok laf edip tedirgin etmek kafa tutmak,"boyun eğmemek, karşı gelmek, diklenmek" kafa (veya kafasını) şişirmek,gürültü veya gevezelikle bir kimseyi tedirgin etmek kafa sallamak,ikaz etmek için başını iki yana veya öne arkaya hafifçe eğmek kafa patlatmak,bir konu üzerinde pek çok düşünmek kafa kalmamak,zihin yorularak çalışmaz olmak kafa yormak,"bir iş, bir konu üzerinde çokça düşünmek" kafa kafaya vermek,iki veya birkaç kişi bir kenara çekilip konuşmak kafa eskitmek,zihni yoran sorunlarla sürekli uğraşmak kafa (veya kafasını) dinlendirmek,tasa veya zihni yoran sorunlardan kendini uzaklaştırmak kafa (veya kafayı veya kafasını) dinlemek,zihni yoran sorunlardan uzak kalmak kafa (veya kafayı) çekmek,içki içmek kafa cilalamak,içki içmek kafa bulmak,alay etmek kafa atmak,"kavga sırasında karşıdakinin yüzüne, sert ve şiddetli bir biçimde kafayla vurmak" kafa,"İnsan başı, ser" kafa göz yarmak,beceriksizlik göstermek kafası almamak (veya sarmamak),"anlayamamak, kavrayamamak" kafa (veya kafasını) karıştırmak,önceki düşüncelerini altüst etmek kafası bozulmak,"öfkelenmek, kızmak" kafası bir dünya,çok sarhoş kafası yerine gelmek,"kendini toparlamak, kendine gelmek" kafası yerinde olmamak,gereği gibi düşünecek durumda olmamak kafası (veya kafasına) takılmak,zihni bir şeyle sürekli olarak uğraşmak kafası şişmek,zihni yorulmak kafası sersem sepet (olmak),gürültü ve uğultudan zihni yorulmuş (olmak) kafası sarmamak,"anlamamak, aklı ermemek" kafası kızmak,öfkelenmek kafası kazan (gibi) olmak,kafası şişmek kafası karışmak (veya allak bullak olmak),önceki bilgi ve düşünceleri altüst olmak kafasına dank etmek,"bir olay sebebiyle birden ayılmak, doğruyu anlamak" kafası işlemek (veya çalışmak),"aklı, zekâsı yerinde olmak, bir konu üzerinde iyi düşünebilir olmak" kafası ile oynamak,takım sporlarında arkadaşlarının durumunu göz önünde tutup en iyi fırsatı değerlendirerek bedenini fazla yormadan oynamak kafası düzelmek,doğruyu ve iyiyi bulmak kafası durmak,zihin yorgunluğundan düşünemez olmak kafası dumanlanmak,çok dalgın olmak kafası dönmek,sıkışık bir durumda sersemlemek kafası dolmak,zihninde çeşitli konular birikmek kafası bulanmak,"bir olay karşısında aklı karışmak, anlayamaz, kavrayamaz duruma gelmek" kafasına geçirmek,başına geçirmek kafaca,Düşünce bakımından kafa çıkışı,Futbolda havadan gelen topa kafa vurmak için yükselme kafadan bacaklılar,"Yumuşakçaların, baş bölgelerinde sert bir gagası ve çekmenli sekiz kolu bulunan önemli bir sınıfı" kafadar,"Görüş ve anlayışları birbirine uyan kimselerden her biri, kafadaş, kafa dengi, büzüktaş" kafadarlık,"Kafadar olma durumu, kafadaşlık" kafadaş,Kafadar kafadaşlık,Kafadarlık kafa dengi,Kafadar kafa işçisi,"Beyin gücü ile ortaya eser koyan, araştıran, inceleyip eleştiren kimse" kafa kâğıdı,Nüfus cüzdanı kafa koçanı,Nüfus cüzdanı kafakol,Güreşte bir oyun türü kafakola almak,güreşte kafa ve kolu birlikte kavrayarak rakibi çevirmek kafalı,Kafası olan kafası dumanlı,Sarhoş kafasız,Kafası olmayan kafasızlık,"Kafasız olma durumu, anlayışsızlık, kavrayışsızlık" kafatasçı,"Kafatasçılıktan yana olan (kimse, görüş)" kafatasçılık,İnsanları kafataslarının biçimine göre değerlendiren görüş kafatası,"İnsanda ve omurgalılarda içinde beyin bulunan, başın kemik bölümü" Kafdağı,"Genellikle masallarda yer alan, dünyayı çevrelediğine inanılan, arkasında cinlerin, perilerin bulunduğu varsayılan, zümrütten hayalî bir yer" kafe,"İçecek ve hafif yiyeceklerin satıldığı, bazılarında kapı önlerinde oturacak yerlerin bulunduğu ayaküstü yiyecek yerleri" kafein,"Kahve ve çayda bulunan, hekimlikte kullanılan, kasları, sinirleri uyarıcı, mide salgısını ve metabolik hızı artırıcı etki yapan bir madde" kafes,"Hayvanlar için aralıklı tel, metal veya ağaç çubuklardan yapılmış taşınabilir bölme" kafes gibi,"zayıf, kuru veya delik deşik" kafese girmek,aldatılıp kendisinden çıkar sağlanmak kafese koymak,aldatıp çıkar sağlamak kafesçi,Kafes yapan veya satan kimse kafesleme,Kafeslemek işi kafeslemek,Çıkar sağlamak için birini aldatmak kafesli,Kafesi olan veya kafes biçiminde olan kafes teli,"Tel çitlerde kullanılan veya bir makine aracılığıyla kafes yapımında gerekli olan ince, galvanizli tel" kafeşantan,"İçkili, çalgılı kahvehane" kafeterya,Müşterilerin kendi kendilerine servis yaptıkları lokanta kâfi,"Yeterli, yetecek ölçüde olan" kâfi gelmek,"yetmek, yetişmek" kafile,Birlikte hareket eden topluluk kâfir,Tanrı'nın varlığını ve birliğini inkâr eden kimse kâfirleşme,Kâfirleşmek durumu kâfirleşmek,Kâfir gibi olmak kâfirlik,Kâfir olma durumu kafiye,Uyak kafiyeli,Uyaklı kafiyesiz,Uyaksız kaftan,"Çoğu ipekten yapılan, bir tür uzun, süslü üst giysisi" kaftancı,Kaftan yapan veya satan kimse kâfur,"Kâfur ağacından elde edilen, hekimlikte kullanılan, beyaz ve yarı saydam, kolaylıkla parçalanan, güzel kokulu bir madde" kâfur ağacı,"Defnegillerden, Uzak Doğu'da yetişen, kâfur elde edilen ağaç (Cinnamonum camphora)" kâgir,"Taş veya tuğladan yapılan (yapı), kârgir" kağan,"Hanların bağlı olduğu devlet başkanı, hakan, imparator" kağanlık,Kağan olma durumu kâğıda dökmek,yazıya geçirmek kâğıt üzerinde (veya üstünde) kalmak,yapılması düşünülmüş olduğu hâlde yapılmamak kâğıt oynamak,iskambil kâğıtlarını kullanarak çeşitli oyunlar oynamak kâğıt kaleme sarılmak,hemen yazmaya başlamak kâğıt açmak,iskambil kâğıtlarını oyunculara dağıttıktan sonra koz olacak kâğıdın yüzünü çevirmek kâğıt,"Hamur durumuna getirilmiş türlü bitkisel maddelerden yapılan, yazı yazmaya, baskı yapmaya, bir şey sarmaya yarayan kuru, ince yaprak" kâğıt ağacı,Kâğıt dutu kâğıt balığı,"Kâğıt balığıgillerden, gövdesi kâğıt gibi ince ve saydam, üzerinde üç siyah benek bulunan kemikli bir balık (Trachypterus trachypterus)" kâğıt balığıgiller,"Kemikli balıklardan, örnek hayvanı kâğıt balığı olan, ince gövdeli, gümüşi renkli balık familyası" kâğıtçı,Kâğıt yapan kimse kâğıtçılık,Kâğıtçının yaptığı iş kâğıt dutu,"Dutgillerden, Çin'de ve Japonya'da yetişen, kabuğundan kâğıt yapılan bir ağaç, kâğıt ağacı (Broussenetia papyrifera)" kâğıt helvacı,Kâğıt helvası yapan veya satan kimse kâğıt helvası,"Tekerlek biçiminde, ince, yassı ve gevrek bir helva türü" kâğıt kebabı,"Kemiksiz koyun eti, domates, biber, soğan ve baharat karışımının yağlı kâğıt içerisine konarak fırında pişirilmesi yoluyla hazırlanan bir kebap türü" kâğıtlama,Kâğıtlamak işi kâğıtlamak,"Kâğıtla kaplamak, kâğıt yapıştırmak" kâğıtlanma,Kâğıtlanmak işi kâğıtlanmak,Kâğıtla kaplanmak kâğıtlı,Kâğıdı olan kâğıtlık,"El altında bulundurulacak kâğıtları koymaya yarayan, gözlere ayrılmış bir tür kutu" kâğıt oyunu,İskambil kâğıdı ile oynanan oyun kâğıtsı,"Kâğıdı andıran, kâğıda benzeyen, kâğıt gibi, kâğıdımsı" kâğıt torba,"Ambalajlamada kullanılan, kâğıttan yapılan, gerektiğinde özel makinelerde dikilerek hazırlanan torba" kağnı,"İki veya dört tekerlekli, dingili tekerlekle birlikte dönen öküz arabası" kağnı gibi gitmek,çok yavaş gitmek kağnıyla tavşan avına çıkmak,"bir işi bitirmemek için bahane bulmak, ayak sürümek" kağnı mazısı,"Kağnının iki tekerleğini birbirine bağlayan ve onlarla birlikte dönen, baltayla kabaca yontulmuş kütük" kağşak,"Eskimiş, gevşemiş, dağılmaya yüz tutmuş (eşya, yapı)" kağşama,Kağşamak işi kağşamak,"Eskimek, dağılmaya yüz tutmak" kâh,Ara sıra kahhar,"Kahreden, yok eden" kahır,"Yok etme, ezme, perişan etme, mahvetme" kahır (veya kahrını) çekmek,uzun süre sıkıntıya katlanmak kahır yüzünden lütfa uğramak,"birine kötülük olsun diye yapılan iş, onun iyiliğine olmak" kahrından ölmek,çok üzülmek kahırlanma,Kahırlanmak işi kahırlanmak,"Çok ve için için üzülmek, kederlenmek" kahırlı,Üzüntü veya acısı çok olan kâhil,Erişkin kâhillik,Erişkinlik kâhin,"Doğaüstü yollardan gizli, bilinmeyen şeyleri, geleceği bilme iddiasında bulunan kimse" kâhinlik,Kehanet kahir,"Kahreden, zorlayan" kahir ekseriyet,Ezici çoğunluk kahkaha,Yüksek sesle gülme kahkaha atmak,yüksek sesle gülmek kahkaha (veya kahkahayı) basmak (veya koparmak veya salıvermek),kendini tutamayıp yüksek sesle gülmek kahkahadan kırılmak,çok gülmek kahkahayı ağzında söndürmek,edep sınırlarını aşmamak için gülmeyi sınırlamak kahkaha çiçeği,"İki çeneklilerden, çoğu kenarları mavi bir çizgi ile çevrili beyaz, mavi, pembe veya morumsu çiçekler açan, bir veya çok yıllık, tırmanıcı ve otsu bir süs bitkisi, gündüzsefası" kahpenin dölü,"piç, soysuz" kahpe,"Orospu, ahlaksız kadın" kahpece,"Kahpe gibi, kahpeye yaraşır" kahpecik,"Oynak, kırıtkan" kahpe felek,"`Rast gelmeyen, yâr olmayan, kötü talih veya kader` anlamında kullanılan bir söz, kambur felek" kahpelenme,Kahpelenmek işi kahpelenmek,"Kahpelik etmek, kahpece davranmak" kahpeleşme,Kahpeleşmek işi kahpeleşmek,Kahpece davranmak kahpelik,Kahpe olma durumu kahpelik etmek,sözünden dönerek birine kötülük etmek kahraman,"Savaşta veya tehlikeli bir durumda yararlık gösteren (kimse), alp, yiğit" kahramanca,Kahramana yaraşır kahramanlaşma,Kahramanlaşmak işi kahramanlaşmak,"Kahraman durumuna gelmek, yiğitleşmek" kahramanlık,"Kahramanca davranış, yiğitlik" kahretme,Kahretmek işi kahretmek,"Ezmek, perişan etmek" kahreyleme,Kahreylemek işi kahreylemek,Üzülmesine sebep olmak kahreyleyiş,Kahreyleme işi kahrolası,"Yok olası, perişan olası (kimse, şey, durum)" kahrolma,Kahrolmak işi kahrolmak,"Çok üzülmek, içlenmek" kahroluş,Kahrolma işi kahvaltı,Genellikle sabahları yenilen hafif yemek kahvaltı etmek,hafif yiyeceklerle karın doyurmak kahvaltıcı,Otellerde kahvaltı işlerini yapmakla görevli kimse kahvaltılık,Kahvaltıda yenen (yiyecek) kahve,"Kök boyasıgillerden, sıcak iklimlerde yetişen bir ağaç (Coffea arabica)" kahve dövücünün hınk deyicisi,havan dövücünün hınk deyicisi kahve ağabeyi,Kahve ağası kahve ağası,"Kahvehane vb. yerlerde sözü geçen ve ağırlığı olan kimse, kahve ağabeyi" kahve cezvesi,İçinde kahve pişirilen metal kap kahveci,Kahve üreten veya satan kimse kahvecilik,Kahvecinin yaptığı iş kahve değirmeni,"Çekirdek durumundaki kahveyi öğütmeye yarayan, elle veya elektrikle işleyen araç" kahve dolabı,Kahve kavrulan döner kap kahve falı,"Kahve içildikten sonra fincanda kalan telvenin aldığı biçimlere bakarak geleceğe ilişkin tahmin, varsayım veya görüşleri açıklama" kahve fincanı,Kahve içmeye yarayan kulplu veya kulpsuz küçük kap kahvehane,Kahve kahvehaneci,Kahvehane işleten kimse kahve ocağı,"Kahve, iş yeri, han vb. yerlerde kahve, çay vb. pişirilen yer" kahve parası,Bahşiş kahverengi,Kavrulmuş kahvenin rengi kahve takımı,"Cezve, fincan, tabak vb.nden oluşan takım" kahve tepsisi,"Üstünde genellikle iki kahve fincanı taşımaya yarayan, dikdörtgen biçimli, düz, küçük tepsi" kâhya,"Konak, çiftlik vb. yerlerde türlü işleri yapmakla görevli kimse" kâhyalık,Kâhya olma durumu kâhyalık etmek,kâhyalık görevinde bulunmak kaide,Kural kaideci,Kuralcı kaideli,Kurallı kaidesiz,Kuralsız kail,Söyleyen kail olmak,razı olmak kaim,Başka bir şeyin yerine geçen kaim olmak,yerine geçmek kaime,"Buyruk, resmî kâğıt, ferman" kâin,"Bulunan, olan" kâinat,Evren kak,"Elma, armut vb. meyvelerin kurutulmuşu" kaka,Çocuk dilinde dışkı kaka yapmak,büyük abdest yapmak kakaç,Tuzlanıp kurutulmuş yiyecek kakalama,Kakalamak işi kakalamak,Kakmak kakalamak,Kaka yapmak kakalanma,Kakalanmak işi kakalanmak,Kakalama işine konu olmak kakalanmak,Kaka ile kirlenmek kakao,"İki çeneklilerden, Amerika'nın sıcak bölgelerinde yetişen bir ağaç, Hint bademi (Theobroma cacao)" kakaolu kek,İçinde ağırlıklı olarak kakao bulunan kek kakavan,"Kendini beğenmiş, sevimsiz, düşüncesiz, bilgisiz, budala" kakavanlık,Kakavan olma durumu kakavanlık etmek,kakavanca davranmak kakıç,"Balık avında kullanılan, ucu demir kancalı bir tür zıpkın" kakılma,Kakılmak işi kakılmak,Kakma işi yapılmak kakılıp kalmak,"bir yerde beklemek zorunda kalmak, hiçbir yere gidememek" kakıma,Kakımak işi kakımak,Bir kimsenin yaptığı işin beğenilmediğini kendisine sert sözlerle söylemek kakınç,"Öfke, kızgınlık" kakıntı,"Sözü dinlenmeyen, rezil, itilip kakılan kimse" kakırdak,"Kuyruk yağının eritildikten sonra kalan gevrek posası, kıkırdak" kakırdak poğaçası,Kakırdaktan yapılan çörek kakırdama,Kakırdamak işi kakırdamak,`Kakır kakır` diye ses çıkarmak kakır kakır gülmek,sesli ve sürekli gülmek kakır kakır,`Kakırtı` sesi çıkararak kakırtı,Kuru şeylerin birbirine sürtünmesinden veya kırılmasından çıkan sesin adı kakış,Kakma işi kakışma,Kakışmak işi kakışmak,"Dürtüşmek, itişmek" kakıştırma,Kakıştırmak işi kakıştırmak,Sürekli ve hafif hafif kakmak kaklık,Kaya ve ağaç oyuklarında su birikintisi kakma,Kakmak işi kakmacı,Kakma işleri yapan usta kakmacılık,Kakmacının yaptığı iş kakmak,"İtmek, vurmak" kakmalı,Üzerinde kakma işi bulunan kaknem,"Çirkin, huysuz" kakofoni,Ses uyumsuzluğu kaktüs,"Kaktüsgillerden, yaprakları yayvan ve dikenli, güzel, parlak renkte çiçekler açan bir bitki, atlas çiçeği (Cactus)" kaktüsgiller,"İki çelenklilerden, sıcak ve kurak ülkelerde yetişen, gövdesi, yaprakları etli ve dikenli bir bitki familyası, atlas çiçeğigiller" kakule,"Zencefilgillerden, sıcak iklimlerde yetişen güzel kokulu bir bitki (Elettaria cardamomum)" kakuleli,İçine kakule katılmış kâkül,"Alna düşen kısa kesilmiş saç, perçem" kâküllü,Kâkülü olan kal,Bir alaşımdaki madenlerin erime derecesi farkından yararlanarak bunları birbirinden ayırma işlemi kal,"Söz, lakırtı, laf" kale almamak,"önem vermemek, hesaba katmamak, sözünü etmeye değer bulmamak" kala,Kaldığında kalaba,Kalabalık kalabalık,Çok sayıda insanın bir araya gelmesiyle oluşan insan topluluğu kalabalık etmek,gereksiz olarak yer doldurmak kalabalık ağızlı,"Geveze, bilir bilmez konuşan" kalabalıkça,Biraz kalabalık kalabalıklaşma,Kalabalıklaşmak işi kalabalıklaşmak,Kalabalık duruma gelmek kalafat,Geminin kaplama tahtaları arasını üstüpü ile doldurup ziftleyerek su geçirmez duruma getirme işi kalafata çekmek,gemiyi onarmak için karaya çekmek kalafatçı,Gemi ve kayıklarda kalafatlama işini yapan kimse kalafatçılık,Kalafatçının yaptığı iş kalafatlama,Kalafatlamak işi kalafatlamak,Geminin kaplamasını kalafatla onarmak kalafatlanma,Kalafatlanmak işi kalafatlanmak,Kalafatlama işi yapılmak kalafatsız,Kalafatı olmayan kalafat yeri,Gemi ve kayıkların onarıldığı yer kalak,"Burun, burun ucu" kalakalma,Kalakalmak işi kalakalmak,Bir şey veya durum karşısında şaşırmak kalamar,Bir tür mürekkep balığı (Loligo vulgaris) kalamata,Bir tür etli ve büyük zeytin kalamin,"Doğada az bulunan, güç işlenen, hidratlı çinko silikat" kalamit,Amfibol cinsinden bir mineral türü kalan,Kalma işini yapan kalandır,"Dokunmuş kumaş ve bezleri buhar altında veya belli bir ısıda silindir arasından geçirerek ütüleme, parlatma, istenilen boy ve ene göre çektirip germe" kalandırcı,Kalandır işini makine aracılığıyla yapan kimse kalandır makinesi,Kalandır işini yapan makine kalantor,"Gösterişi seven, varlıklı kimse" kalantorca,"Kalantor gibi, kalantora yaraşır bir biçimde" kalantorluk,Kalantor olma durumu kalas,Kalın biçilmiş uzun tahta kalas gibi,"kaba, kibar veya nazik olmayan, incelikten yoksun" kalastra,Gemilerde cankurtaran filikalarını oturtmak için güvertelere konulan sehpa kalayı basmak,adamakıllı küfretmek kalay,"Atom numarası 50, atom ağırlığı 118,7, yoğunluğu 7,29 olan, 232 °C'de eriyen, gümüş beyazlığında, kolay işlenebilen, yumuşak bir element (simgesi Sn)" kalaycı,Kap kalaylayan kimse kalaycılık,Kalaycının yaptığı iş kalaylama,Kalaylamak işi kalaylamak,Oksitlenmeden korumak için bir metal parçasını veya kabı kalay tabakası ile kaplamak kalaylanma,Kalaylanmak işi kalaylanmak,Kalaylanma işi yapılmak veya kalaylama işine konu olmak kalaylatma,Kalaylatmak işi kalaylatmak,Kalaylama işini yaptırmak kalaylı,Kalaylanmış (kap) kalaylı bakır küflenmez,`temizliğini herkesin bildiği kişi ve iş lekelenemez` anlamında kullanılan bir söz kalaysız,Kalaylanmamış (kap) kalben,"İçten, gönülden gelerek, yürekten" kalbî,"İçten, yürekten, gönülden (gelen)" kalbi kırık,"Üzgün, ümitsiz" kalbi temiz,"Saf, temiz duygulara sahip" kalbur,Tahıl ve başka iri taneli maddeleri elemek için kullanılan büyük delikli veya seyrek telli elek kalbur gibi,"delikleri olan, delik deşik" kalbura çevirmek,delik deşik etmek kalbura dönmek,delik deşik olmak kalburdan geçirmek,"kalbur yardımıyla ayırmak, elemek" kalburla su taşımak,"verimsiz, sonuçsuz bir işle uğraşmak" kalburabastı,Beze biçimine getirilmiş hamur parçasının yassılaştırılıp ortasına ceviz içi ve yağ konarak fırında pişirilen ve piştikten sonra üzerine soğuk şeker şerbeti dökülen bir tatlı türü kalburcu,Kalbur yapan veya satan kimse kalburculuk,Kalburcunun yaptığı iş kalbur kemiği,"Alın kemiğinin arkasında, kalbur gibi küçük delikleri olan, kafatasının alt ve ön bölümünü oluşturan kemik" kalburlama,Kalburlamak işi kalburlamak,Kalburdan geçirmek kalburlanma,Kalburlanmak işi kalburlanmak,Kalburdan geçirilmek kalburlatma,Kalburlatmak işi kalburlatmak,Kalburdan geçirtmek kalburüstü,"Seçkin, sivrilmiş, önde gelen" kalburüstü kalmak,kalburüstüne gelmek kalburüstüne gelmek,"benzerleri arasında sivrilmiş olmak, seçkin duruma gelmek" kalcı,Kal işi yapan kimse kalça,"Gövdenin arka bölümünde, bacakların birleştiği yerle bel arasındaki şişkin bölge" kalça kemiği,"Yassı, geniş, girintisi ve çıkıntısı çok olan, leğen veya kemik çatının ön ve yan bölümlerini oluşturan bir çift kemik, oma" kalçalı,Kalçası geniş olan kalçalık,"Davulcuların, davulun sürtünmesine karşı giysilerini korumak amacıyla sol kalçalarına koydukları deri parçası" kalçasız,Kalçası dar olan kalçete,Elle örülerek yapılan yassı halat kalçın,Üstüne başka bir şey giyilmek için abadan veya meşinden yapılan çizme biçiminde ayak giysisi kaldıraç,"Az bir kuvvet ile büyük bir yükü kaldırmaya yarayan, bir dayanma noktası üzerinde hareket edebilen, inip kalkabilen sert çubuk, manivela" kaldıran,Bazı organları yukarıya doğru hareket ettiren kas kaldırıcı,Kriko kaldırılış,Kaldırılma işi kaldırılma,Kaldırılmak işi kaldırılmak,Kaldırma işi yapılmak kaldırımları arşınlamak,işsiz güçsüz dolaşmak kaldırıma düşmek,"önemini, değerini yitirmek" kaldırım,Yaya kaldırımı kaldırım çiğnemek,şehirde yaşayarak görgüsü artmak kaldırımcı,Kaldırım döşeyen kimse kaldırımcılık,Kaldırımcının yaptığı iş kaldırım işçisi,"Kum, çimento veya hazırlanmış yataklar üzerine parke taşı, beton blok, tuğla, bordür taşı döşeyen kimse, kaldırımcı" kaldırımlı,Kaldırımı olan kaldırım mühendisi,İşsiz güçsüz sokaklarda dolaşan kimse kaldırımsı,"Oluşu, kaldırım görünüşünü andıran (doku)" kaldırımsız,Kaldırımı olmayan kaldırım süpürgesi,Hayat kadını kaldırım yosması,Hayat kadını kaldırış,Kaldırma işi kaldırma,Kaldırmak işi kaldırmak,Bulunduğu yerden almak kaldırma kolcusu,Haddelenmekte olan sıcak metali gelberi ile kaldırıp paso makinesine girişi sağlayan kimse kaldırtma,Kaldırtmak işi kaldırtmak,Kaldırma işini yaptırmak kale gibi,"çok büyük, sağlam (yapı)" kaleyi içinden fethetmek,davasını karşı taraftan birinin yardımıyla kazanmak kale,"Düşmanın gelmesi beklenilen yollar üzerinde, askerî önem taşıyan şehirlerde, geçit ve dar boğazlarda güvenliği sağlamak için yapılan kalın duvarlı, burçlu, mazgallı yapı, kermen" kalebent,Kale dışına çıkmamaya hüküm giyen suçlu kalebent etmek,suçluluğu yüzünden mahkûm etmek kalebentlik,Kalebent olma durumu kaleci,"Bazı top oyunlarda kalenin önünde durarak topun kaleye girmesini önlemekle görevli oyuncu, file bekçisi" kalecilik,"Kalecinin yaptığı iş, file bekçiliği" kalemiyle yaşamak (veya geçinmek),geçimini yazılarıyla sağlamak kalemine dolamak,herhangi bir konuyu sürekli olarak yazmak kaleminden kan damlamak,yazıları acı ve dokunaklı olmak kaleminden çıkmak,herhangi biri tarafından yazılmak kalemi olmak,herhangi bir nitelikte yazı yazabilmek kaleme (veya kaleme kâğıda) sarılmak,yazmaya başlamak kaleme almak,"bir konuyu yazı durumuna getirmek, yazıyla anlatmak" kalem oynatmak,yazı yazmak kalem kırmak,idam kararı verildiğinde bir daha idam kararı imzalamamak için hâkim kalemini kırmak kalem çekmek,gereksiz olduğunu belirtmek için üstünü çizmek kalem açmak,kalemin ucunu yontup kullanılabilecek bir duruma getirmek kalem,"Yazma, çizme vb. işlerde kullanılan çeşitli biçimlerde araç" kaleme gelmek,yazılabilmek veya anlatılabilmek kalem açacağı,Kalemtıraş kalem aşısı,Ucu kalem gibi kesilmiş çubukla yapılan ağaç aşısı kalembek,"Bir cins kokulu sandal ağacı, yalancı öd ağacı" kalem beyi,Kalem efendisinden daha üst görevli kalem efendisi,Kalemde çalışan görevli yazman kalemis,Bir tür misk faresi (Civet tictis) kalem işi,Elle yontularak veya çizilerek yapılan iş kalemkâr,Tavan ve duvarlara kabartma gibi görünen resimler yapan sanatçı kalemkârlık,Kalemkâr olma durumu kalem kaşlı,İnce ve düzgün kaşlı kalem kavgası,"Yazılarıyla birbirine sataşma, polemik" kalem kulaklı,"Kulakları dik ve düzgün (at, geyik vb.)" kalem kutusu,"İçine kalem konulan küçük kutu, kalemlik" kalemlik,Kalem kutusu kalem parmaklı,"Parmakları uzunca, düzgün ve buruşuksuz (kimse)" kalem sahibi,Yazı yazma konusunda gücünü kanıtlamış olan kimse kalemşor,Kalem savaşçısı kalemtıraş,"Kurşun kalemlerin ucunu açmak için kullanılan türlü biçimlerdeki keski, kalem açacağı" kalender,"Gösterişsiz, sade yaşamaktan yana olan, alçak gönüllü kimse, ehlidil, rint" kalenderce,Kalendere yakışır kalenderî,Bir halk şiiri türü Kalenderiye,"Dünya malına, gösterişe önem vermeyen bir tarikat" kalenderleşme,Kalenderleşmek işi kalenderleşmek,Kalenderce davranmak veya yaşamak kalenderlik,Kalender olma durumu kalensöve,Sivri tepeli külah kaleska,"Dört tekerlekli, hafif, bir tür gezinti arabası" kalevi,Alkalik kaleydoskop,"Bir ucu buzlu camla kapatılan, metal veya mukavvadan bir boru içine yerleştirilmiş aynaların aracılığıyla, boru içine konulmuş renkli küçük cisimlerin ve görüntülerin oluşturduğu çeşitli biçimleri gösteren araç, çiçek dürbünü" kalfa,Aşaması çırakla usta arasında bulunan zanaatçı kalfalık,Kalfa olma durumu kalgıma,Kalgımak işi kalgımak,"Sıçramak, fırlamak, şaha kalkmak" kalhane,Kal (I) işi yapılan yer kalıcı,"Sürekli, geçici karşıtı" kalıcılık,Kalıcı olma durumu kalıcı ruj,Dayanıklılığını uzun süre koruyan ruj kalıç,Orak kalık,"Kalmış, artmış" kalıklık,"Eksiklik, noksanlık" kalım,Kalma işi kalımlı,"Kalıcı, yok olmayan, ölümsüz, zevalsiz, baki, payidar" kalımlılık,Kalımlı olma durumu kalımsız,"Kalımlı olmayan, kalıcı olmayan, yok olacak, fâni" kalın incelene kadar ince süzülür,"`bir hastalık, bir sıkıntı karşısında güçlü gücünden bir parçasını yitirerek zayıflar ama zayıf olan, ölecek duruma gelir` anlamında kullanılan bir söz" kalın,"Cisimlerde uzunluk ve genişlik dışında üçüncü boyutu çok olan (cisim), ince karşıtı" kalın,"Gelin olacak kıza erkek tarafından verilen para veya armağan, ağırlık" kalın,Mayalı hamurun parçalara ayrılıp tandırda pişirilmesiyle elde edilen ekmek türü kalın bağırsak,"Sindirim borusunun ince bağırsaktan anüse kadar ortalama 1,5 metre uzunluğundaki bölümü" kalınca,Kalına yakın kalın kafa,Kalın kafalı kalın kafalı,"Geç veya güç anlayan, gabi" kalın kafalılık,Kalın kafalı olma durumu kalınlaşma,Kalınlaşmak işi kalınlaşmak,Kalın duruma gelmek kalınlaştırma,Kalınlaştırmak işi kalınlaştırmak,Kalın duruma getirmek kalınlatma,Kalınlatmak işi kalınlatmak,Kalınlaştırmak kalınlık,Kalın olma durumu kalınma,Kalınmak işi kalınmak,Kalma işi yapılmak kalın ses,"Titreşim sayısı az olan ses, alçak ses" kalıntı,"Artıp kalan şey, bakiye" kalın ünlü,"Dilin geri çekilmesiyle art damakta oluşan ünlü: a, ı, o, u" kalın yağ,"Ham petrolden elde edilen, makinelerin hareketli bölümlerini yağlamakta kullanılan yoğun yağ, ağır yağ" kalıptan kalıba girmek,çıkar sağlamak için her duruma uymak kalıbının adamı olmamak,görünüşünden beklendiği gibi olmamak kalıbını basmak,bir şeyi güvenle doğrulamak kalıbından utanmamak,dıştan görüntüsünün verdiği etkiyi hiçe saymak kalıbı değiştirmek (veya dinlendirmek),ölmek kalıp gibi uyumak,kımıldamadan uzun ve derin bir uyku uyumak kalıba dökmek,dökmecilikte erimiş madeni kalıbın içine akıtmak kalıp kesilmek,olduğu gibi kalmak kalıp gibi oturmak,"giysi, vücuda tam uymak" kalıp,Bir şeye biçim vermeye veya eski biçimini korumaya yarayan araç kalıba vurmak,biçimi bozulmuş bir şeyi düzeltmek için kalıba geçirmek kalıp gibi serilmek,yorgunluktan upuzun yatmak kalıpçı,Kalıp yapan veya satan kimse kalıpçılık,Kalıpçının yaptığı iş kalıbı kıyafeti yerinde olmak,görünüşü gösterişli olmak kalıp kıyafet,Dış görünüş kalıp kıyafetle adam adam olmaz,"`gösterişli bir vücut, iyi bir giyim kuşam, kişiye insanlık değeri kazandırmaz` anlamında kullanılan bir söz" kalıplama,Kalıplamak işi kalıplamak,"Biçimi bozulmuş bir şeyi düzeltmek için kalıba geçirmek, kalıba vurmak" kalıplanma,Kalıplanmak işi kalıplanmak,"Belli bir kalıp verilmek, kalıba vurulmak" kalıplaşma,Kalıplaşmak işi kalıplaşmak,"Belli bir biçim almak, klişeleşmek" kalıplaşmış,"Durumunu sürdüren, belli bir durumun dışına çıkmayan" kalıplatma,Kalıplatmak işi kalıplatmak,Kalıba vurdurmak kalıplı,Kalıplanmış olan kalıplı kıyafetli,"Gösterişli, bakımlı" kalıpsız,Kalıba dökülmemiş kalıpsız kıyafetsiz,"Gösterişsiz, bakımsız" kalıp sigarası,Sigara sarma makinesinden çıkmış sigara kalış,Kalma işi kalıt,Miras kalıtçı,"Bir kalıttan yasalar gereğince yararlanan kimse, mirasçı, vâris" kalıtım,"Çevre etkileriyle köklü olarak değiştirilemeyen özelliklerin, döllenme sırasında, dişi ve erkeğin kromozomları aracılığıyla bir kuşaktan ötekine geçmesi, soya çekim, irs, irsiyet, veraset" kalıtım bilimi,"Bitki, hayvan ve insan genlerinin yapısını, görevini ve bir dölden diğerine nasıl aktarıldığını inceleyen bilim, genetik" kalıtımsal,"Soydan geçme, soydan kalma, kalıtımla ilgili, kalıtsal, irsî" kalıtsal,Kalıtımsal kaliborit,Hidratlı doğal sodyum ve magnezyum boratı kalibrasyon,Ölçümleme kalibrasyon testi,Doğru ölçüm için yapılan uygulama veya işlem kalibre,"Mermilerde, ateşli silahlarda çap" kalifiye,Nitelikli kalifiye işçi,Nitelikli işçi kaliforniyum,"Atom numarası 98, atom ağırlığı 244 olan, aktinit grubundan yapay bir radyoaktif element (simgesi Cf)" kaligrafi,Güzel yazı sanatı kaliko,Pamuk iplikleriyle yapılan ilk cilt bezi kalinis,"Bir tür yağmur kuşu, su tavuğu" kalinos,Levreğe benzer bir balık kalipso,Jamaika'dan yayılmış iki zamanlı bir dans kaliptra,Kökün büyüme bölgesinin üzerini örten yüksük biçiminde koruyucu doku kalite,Nitelik kalite çemberleri,Bir iş yerinde işin daha etkili ve verimli yapılabilmesi için bilgi akışının hızlanması amacıyla oluşturulan ekipler kalite kontrolü,Her türlü malın üretiminin başlangıcından mal çıkışına kadar nitelik ve özelliğinin belirlenmesi için yapılan değerlendirme ve denetim kaliteli,Nitelikli kalitesiz,Niteliksiz kalitesizlik,Niteliksizlik kalkan etmek,"öne çıkarmak, belirgin duruma getirmek" kalkan olmak,birinin zor duruma düşmesini önlemek için kendini siper etmek kalkan,"Ok, kılıç vb.nden korunmak için savaşçıların kullandığı korunmalık" kalkan,"Yan yüzergillerden, büyük, yassı, derisi düğme veya çivi denilen birtakım sivri kemiklerle örtülü, beyaz etli balık, kalkan balığı (Scophtalmus maximus)" kalkan balığı,Kalkan (II) kalkan balığıgiller,"Denizlerin kumlu, çamurlu diplerinde yaşayan, yassı bedenli, kemikli balıklar familyası" kalkan bezi,Tiroit bezi kalkan böcekleri,"Birçok türü tarım ve orman bitkilerinde asalak olarak yaşayan, kın kanatları kalkanımsı böcekler familyası" kalk borusu,Bir kıtayı veya bir gemideki tayfaları uyandırmak için belirli saatte boru ile verilen işaret kalker,Kireç taşı kalkerleşme,Kalkerleşmek işi kalkerleşmek,"Toprak kireç durumuna geçmek, kireçleşmek" kalkerli,Birleşiminde kireç taşı bulunan kalkersiz,Birleşiminde kireç taşı bulunmayan kalkık,Düzeyine göre yüksekte olan kalkıklık,Kalkık olma durumu kalkındırma,Kalkındırmak işi kalkındırmak,"Kalkınmasını sağlamak, kalkınmasına yol açmak" kalkınış,Kalkınma işi kalkınma,Kalkınmak işi kalkınmak,"Durumunu düzeltmek, aşamalı bir biçimde gelişmek, ilerlemek" kalkış,Kalkma işi kalkışa geçmek,uçak havalanmak için pistten ayrılmak kalkışma,Kalkışmak işi kalkışmak,"Yetenek, imkân ve gücü aşan bir işe girişmek" kalkma,Kalkmak işi kalkmak,Gitmek üzere yerinden ayrılmak kalkıp kalkıp oturmak,"öfke, heyecan vb. duygular sebebiyle yerinde duramaz olmak, hop oturup hop kalkmak" kalkojen,"Periyodik dizgede, altıncı gruptaki oksijen, kükürt, selenyum, tellür, polonyum elementlerinin genel adı" kalkolitik,Bakırın kullanılmaya başlamasıyla nitelenen (tarih öncesi dönem) kallavi,Vezir ve sadrazamların giydikleri bir tür kavuk kallavi fincan,"İri, kulpsuz fincan" kalleş,Sözünde durmayıp bir işin yüzüstü kalmasına yol açan kalleşçe,Kalleşe yaraşır kalleşlik,Kalleş olma durumu kalleşlik etmek,sözünde durmayarak döneklik etmek kalma,Kalmak işi bulunma durumu,"Ad soylu bir sözün taşıdığı kavramda bulunuş bildiren, -da / -de, - ta / -te ekleri ile kurulan durum, kalma durumu, lokatif: okulda, evde, sokakta, işte vb" kalmak,"Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek" kaldı ki,"bundan başka, bununla birlikte" ... den kalır yeri yok,"ayrımsız, farksız" ... ye kalsa (veya kalırsa),herhangi birinin kanısınca kalmalı,Kalma durumunda olan kalmalı tümleç,"Çoğu kez fiilin, bazen de adın anlamını tümleyen ve kalma durumunda bulunan dolaylı tümleç" kaloma etmek (veya vermek),gemi demir zinciri denize bırakmak üzere boşa salmak kaloma,Demir atmış bir geminin zincirinin su içindeki bölümü kalomel,Tatlı sülümen kalori,"Normal atmosfer basıncında, ısınma ısısı 15 °C'lik suyunkine eşit olan bir cismin, bir gramının sıcaklığını 10 °C yükseltmek için gerekli ısı miktarına eşit olan ısı birimi, ısın" kalorifer,"Merkez ve depo durumunda olan bir kazandan çıkan sıcak havayı, su veya buharı, borularla dolaştırmak yoluyla bir yapının her yanını ısıtan araç veya tesisat" kalorifer borusu,Kalorifer ısısını ileten boru kaloriferci,Kalorifer döşeyen veya onaran kimse kalorifercilik,Kalorifercinin yaptığı iş kalorifer dairesi,Kalorifer kazanının bulunduğu bölüm kalorifer kazanı,Kalorifer suyunun içinde bulunduğu kazan kalorifer peteği,Kalorifer ısısını oda içinde dağıtan metal bölüm kalorimetre,Isıölçer kalorimetri,Isı ölçümü kalbi (veya kalbini) yerinden oynamak (veya fırlamak),yüreği yerinden oynamak "kalbi yıkmak kolay, yapmak zordur","`insanları kırmak ve üzmek, mutlu etmekten daha kolaydır` anlamında kullanılan bir söz" kalbi yırtılmak,acı duymak kalbin yolu mideden geçer,`bir kimsenin sevgisi kazanılmak istendiğinde ona güzel yiyecekler ikram edilmelidir` anlamında kullanılan bir söz kalbine girmek,sevgisini kazanmak kalbine göre,gönlüne göre kalbine saplanmak,yüreğine saplanmak kalbini burmak,"üzmek, sıkıntı vermek" kalbini çalmak,"sevgisini kazanmak, kendine âşık etmek" kalbini doldurmak,yüreğini sevgiyle ısıtmak kalbini eritmek,"acımasını sağlamak, yumuşatmak" kalbini okumak,"birinin duygu ve düşüncelerini, niyetini anlamak" kalbi sızlamak,yüreği sızlamak kalbini açmak,yüreğini açmak kalbi sıkışmak,yüreği sıkışmak kalbiyle konuşmak,"düşüncelerini, duygu ağırlıklı bir biçimde anlatmak" kalbi kararmak,inancını kaybetmek kalbi parçalanmak,yüreği parçalanmak kalp kalbe karşıdır,`sevgi karşılıklıdır` anlamında kullanılan bir söz kalp (veya kalbini) kırmak,gönül kırmak kalp olmamak,acıma duygusu olmamak kalbe (veya kalbine) doğmak,içine doğmak kalbe dokunmak,acı veya üzüntü vermek kalp (veya kalbini) kazanmak (veya fethetmek),"ince bir davranış veya güzel bir sözle birinin sevgisini kazanmak, ilgisini çekmek" kalbi ağzına gelmek,yüreği ağzına gelmek kalbe işlemek,derin üzüntü uyandırmak kalbi ferahlamak,yüreği ferahlamak kalbi dolu olmak,sevgilisi olmak kalp,"Göğüs orta boşluğunda, iki akciğer arasında, vücudun her yanından gelen kirli kanı akciğerlere ve oradan gelen temiz kanı da vücuda dağıtan organ, yürek" kalbi dayanmamak,"aşırı heyecan, üzüntü, yorgunluk veya herhangi bir hastalık yüzünden kalbi durmak, ölmek" kalbi çarpmak,kalbi çok vurmak kalbi boş olmak,sevgilisi bulunmamak kalp,"Bir durumdan başka bir duruma çevirme, dönüştürme" kalp etmek,"bir durumdan başka bir duruma çevirmek, dönüştürmek" kalp,"Düzme, sahte, geçmez (para)" kalp olmak,"sahte, düzme olmak" kalp ağrısı,"Aşktan doğan üzüntü, yürek ağrısı" kalpak,"Kesik koni biçiminde deri, kürk veya kumaştan yapılmış başlık" kalpakçı,Kalpak yapan veya satan kimse kalpakçılık,Kalpakçının yaptığı iş kalpaklı,Kalpak giymiş kalpazan,Sahte para basan veya piyasaya süren kimse kalpazanlık,Kalpazan olma durumu kalpçi,Kalp hastalıkları uzmanı kalp krizi,"Kalbi besleyen damarlardan birinin tıkanması ile ortaya çıkan, önlem alınmazsa ölüme yol açan rahatsızlık, kalp aksesi" kalplaşma,Kalplaşmak işi kalplaşmak,"Bir kimse çeviklik, doğruluk veya çalışkanlığını yitirmek" kalplık,"Düzmelik, sahtelik" kalpli,Kalp hastalığı olan kalp sektesi,Kalbin birdenbire durması kalpsiz,Merhametsiz kalpsizlik,Merhametsizlik kalp spazmı,Kalbi besleyen damarlardan birinde veya birkaçında meydana gelen irade dışı kasılma sonucu kalp kasının beslenememesi kalseduan,Kadıköy taşı kalsemi,Kandaki kalsiyum miktarı kalsit,Billurlaşmış doğal kalsiyum karbonatı kalsiyum,"Atom numarası 20, atom ağırlığı 40,80, yoğunluğu 1,55 olan, 845 °C'de eriyen, kireç ve alçının birleşimine giren, sarımtırak beyaz bir element (simgesi Ca)" kalsiyumlu,Birleşiminde kalsiyum bulunan kalsiyumsuz,Birleşiminde kalsiyum bulunmayan kaltaban,Namussuz kaltabanlık,Kaltaban olma durumu kaltak,"Üzeri meşin, halı vb. şeylerle kaplanmamış olan eyerin tahta bölümü" kaltaklık,Toplumca hoş karşılanmayan davranışlarda bulunan kadının durumu kalubela,"İslam inancına göre, ruhlar yaratıldığında Allah'ın `Ben sizin Tanrı'nız değil miyim?` sorusuna ruhların verdikleri `evet` cevabı" kalubeladan beri,"dünya kurulalı beri, çok eskiden beri" Kalvenci,Kalvenizmi benimseyen Kalvencilik,"Tanrı ile kul arasına hiçbir otoritenin giremeyeceğini, Hristiyanlığın eski sadeliğine dönmesini savunan I. Calvin tarafından ileri sürülen Protestanlığın özel bir kolu, Kalvenizm" Kalvenizm,Kalvencilik kalya,Sadeyağ ile pişirilen bir tür kabak veya patlıcan yemeği kalyon,Yelkenle ve kürekle yol alan savaş gemilerinin en büyüğü kalyoncu,Kalyon eri kam,Şaman kâm,"Zevk, mutluluk, tat" kâm almak,"bir şeyden olabildiğince zevk almak, keyfini çıkarmak" kama basmak,oyunda yenmek kama,"Silah olarak kullanılan, ucu sivri, iki ağzı da keskin uzun bıçak" kamacı,Kama yapan veya satan kimse kamacılık,Kamacının yaptığı iş kamalama,Kamalamak işi kamalamak,Kama ile yaralamak kamalı,Kaması olan kamanço,"Yükleme, aktarma, elden ele geçirme" kamanço etmek,"yüklemek, aktarmak, elden ele geçirmek" kamara,Gemilerde oda kamarilla,Bir büyük güç sahibini perde arkasından yöneten kimse kamarot,Gemilerde yolcuların hizmetine bakan görevli kamarotluk,Kamarotun yaptığı iş kamasız,Kaması olmayan kamaşma,Kamaşmak işi kamaşmak,"Ekşi bir şey sebebiyle dil, damak veya diş uyuşmak" kamaştırma,Kamaştırmak işi kamaştırmak,Kamaşmasına neden olmak kambersiz düğün olmaz,"her toplantıda veya her işin içinde bulunmak merakında olanlar için yarı sitem, yarı şaka olarak söylenen bir söz" kamber,Sadık köle kambiyum,"Çift çenekli bitkilerin gövde ve kökünde yer alan, yeni odun ve soymuk tabakaları oluşturarak bitkinin kalınlaşmasını sağlayan ve meristem hücrelerinden meydana gelen tabaka" kambiyo,İki ayrı ülke parasının birbiriyle değiştirilmesi kambiyocu,Kambiyo işleriyle uğraşan kimse kambiyoculuk,Kambiyocunun yaptığı iş kambriyen,Birinci Çağın ilk dönemi ve bu dönemde oluşmuş yer katmanları kambriyen öncesi,"Yeryüzü tarihinde Birinci Çağdan daha eski, dağların ve magma olaylarının oluştuğu uzun bir zaman süresi, prekambriyen" kambur,"Bel veya göğüs kemiğinin eğrilmesi, raşitizm sonucu sırtta ve göğüste oluşan tümsek, kambur zambur" kambur üstüne kambur (veya kambur kambur üstüne),sıkıntı ve tersliklerin üst üste geldiğini anlatan bir söz kambura yatmak,ayakta duran birini sırtüstü düşürmek için gizlice arkasında iki büklüm olup eğilmek ve başka birinin onu önden üzerine itmesini sağlamak kamburu çıkmak,sırtı kambur olmak kamburunu çıkarmak,"insan, kedi vb. sırtını tümsek duruma getirmek" kambura,Kitapların ciltlenmesiyle sırt bölümünde oluşan yuvarlaklık kambura vermek,"ciltlenecek kitabın sırtını, formalar dikildikten sonra çekiç veya makine yardımıyla yuvarlaklaştırmak" kambura makinesi,"Ciltçilikte, kitapların sırtını yuvarlaklaştırma ve sırt kenarlarını düzgünleştirmekte kullanılan makine" kambur felek,Kahpe felek kamburlaşma,Kamburlaşmak işi kamburlaşmak,Kambur duruma gelmek kamburlaştırma,Kamburlaştırmak işi kamburlaştırmak,Kambur duruma getirmek kamburluk,Kambur olma durumu kambur zambur,Kambur kamçı,"Bir ucuna ip, deri vb. bağlı olan vurma, dövme aracı" kamçı çalmak (veya vurmak),kamçılamak kamçıbaşı,İpek artıklarından elde edilen ve dokumacılıkta kullanılan iplik kamçıkuyruk,İyi cins kıvırcık koyun kamçılama,Kamçılamak işi kamçılamak,Kamçı ile vurmak kamçılanış,Kamçılanma işi kamçılanma,Kamçılanmak işi kamçılanmak,Kamçı ile dövülmek kamçılaşmak,Kamçı durumuna gelmek kamçılatma,Kamçılatmak işi kamçılatmak,Kamçılama işini yaptırmak kamçılayış,Kamçılama işi kamçılı,Kamçısı olan kamçılılar,"Bir hücreli hayvanların, önlerinde hareketi sağlayan bir veya dört tane kamçı biçiminde duyargası bulunan, uzunlamasına ikiye bölünerek çoğalan bir sınıfı" kame,Değişik renkli üst üste iki katmandan oluşan ve üstteki katmanına kabartma bir desen yapılan değerli taş kamelya,"Çaygillerden, büyük, beyaz, pembe veya kırmızı renkte çiçekler açan, dayanıklı yapraklı bir bitki, Japon gülü, Çin gülü (Camellia japonica)" kamer,Ay kamera,"Görüntülerin filme alınmasını sağlayan alet, alıcı" kameraman,"Alıcıyı doğrudan doğruya çalıştıran ve yöneten, alıcı hareketlerini gerçekleştiren, görüntülerin filme alınmasını sağlayan kimse, çekimci, kamera" kamer balığı,Ay balığı kamerî,Ayla ilgili kamerî ay,Ay'ın tam bir devriyle hesap edilen veya ayın hareketine göre düzenlenen süre kamerî takvim,Ay takvimi kameriye,"Bahçelerde yazın oturulmak için yapılan, kafes biçiminde, kubbeli, üstü yeşilliklerle sarılan süslü çardak" kameriyeli,Kameriyesi bulunan kamerî yıl,Ay yılı kamersiz,"Aysız, ayı olmayan" Kamerunlu,Kamerun halkından olan kimse kamet,"Boy, endam" kamga,Yonga kamış,"Buğdaygillerden, sulak, nemli yerlerde yetişen, boğumlu, sert gövdesi olan bitkiler (Phragmites australis)" kamış atmak (veya koymak),"birine oyun etmek, arabozanlık etmek" kamışçık,Kuyumcuların kullandığı üfleç kamış kalem,Yazı yazmak için kullanılan ince kamıştan yapılmış kalem kamışkulak,"Kulakları ince, düzgün ve dik at" kamışlı,Kamışı olan kamışlık,Kamışı çok olan yer kamışsı,Gövdesi kamış gibi boş ve boğumlu olan kamikaze,İkinci Dünya Savaşı yıllarında Japonların kullandığı intihar uçağı kâmil,"Yetkin, erişkin, eksiksiz, ağırbaşlı, mükemmel, olgun" kâmilen,"Büsbütün, toptan" kamineto,"Küçük ispirto ocağı, ispirtoluk" kamkaz,"Kesme özelliğini yitirmiş, körleşmiş, keskin olmayan bıçak, orak vb. araç" kampa girmek,yarışmaya iyi biçimde hazırlanabilmek için gerekli donanımı bulunan bir yerde toplu hâlde bulunmak kamp yapmak,kampa girmek kamp,"Çadır, baraka vb. eğreti araçlardan oluşturulan konak yeri" kamp kurmak,kamp için kalınacak yerde gerekli düzeni sağlamak kampana,Çan kampana çalmak,"gemi, istasyon vb. yerlerde belirli vakitlerde çan çalmak" kampanya,"Politika, ekonomi, kültür vb. alanlarda belirli bir süredeki etkinlik dönemi" kampanyacı,Kampanyaya katılan kimse kampçı,"Kamp kuran, kampta kalan kimse" kampçılık,Kampçı olma durumu kamping,Kamp kurma yeri kamplaşma,Kamplaşma durumu kamplaşmak,"Kamplara ayrılmak, bölünmek" kampüs,Yerleşke kamu,Halk hizmeti gören devlet organlarının tümü kamu davası,"Kamu adına savcının açtığı dava, amme davası" kamu düzeni,Bütün toplumu ilgilendiren düzen kamuflaj,Gizleme kamufle,Gizlenmiş kamufle etmek,gizlemek kamu hukuku,"Devlet ile kişi arasında karşılıklı olarak hak ve ödevleri düzenleyen hukuk kolu, amme hukuku" kamu idaresi,Kamu yönetimi kamu kesimi,"Devlet eliyle yürütülen ekonomik işlerin bütünü, kamu sektörü" kamulaştırılma,"Kamulaştırılmak işi, devletleştirilme" kamulaştırılmak,"Kamulaştırma işi yapılmak, devletleştirilmek" kamulaştırma,"Kamulaştırmak işi, devletleştirme, istimlak" kamulaştırmak,"Devlet veya kamu tüzel kişilerce, kamu yararı gerektiğinde kişinin hukukunu da koruyarak karşılığını peşin ödemek koşuluyla taşınmazların sahiplerinden izin alınmaksızın yasal yollarla tamamını veya bir kısmını almak, devletleştirmek, istimlak etmek, özelleştirmek karşıtı" kamuoyu,"Bir konuyla ilgili halkın genel düşüncesi, halkoyu, amme efkârı, efkârıumumiye" kamuoyu oluşturmak (veya yaratmak),bir düşünceyi yaygınlaştırmak ve halkın dikkati o düşünce etrafında toplamak ve yoğunlaştırmak kamu personeli,Kamu görevlisi kamus,Sözlük kamu sağlığı,Bir toplumda büyük halk kitlelerinin sağlık koşulları açısından içinde bulunduğu durum kamusal,Kamu ile ilgili kamusallaşma,Kamusallaşmak işi kamusallaşmak,Kamusal duruma gelmek kamu sektörü,Kamu kesimi kamu tanrıcı,Tüm tanrıcı kamu tanrıcılık,Tüm tanrıcılık kamutay,Türkiye Büyük Millet Meclisinin genel kurulu kamu yararı,"Devletin gereksinimlerine cevap veren ve bu ihtiyaçları karşılayan, topluma yarar sağlayan değerler bütünü, menafiiumumiye" kamu yönetimi,"Devletin yönetim faaliyetlerinin yararlı ve verimli bir biçimde düzenlenmesiyle uğraşan bilim dalı, kamu idaresi, amme idaresi" kamyon,Motorlu büyük yük taşıtı kamyoncu,Kamyonla taşıyıcılık yapan kimse kamyonculuk,Kamyoncunun yaptığı iş kamyonet,"Yük taşıyan küçük kamyon, pikap" kamyonetçi,Kamyonet kullanan kimse kamyonetçilik,Kamyonetçinin yaptığı iş kan tutmak,kan gördüğünde bayılmak kanı kaynamak,çabucak sevgi duymak kan vermek,"hastaya, yaralıya kan aktarmak" kan yürümek,bir organda aşırı kan birikmek kana boyamak (veya bulamak veya bulatmak),kan içinde bırakmak kana susamak,öldürme hırsı duymak kanı donmak (veya çekilmek),"donakalmak, çok şaşırmak" kanı ısınmak,birine karşı yakınlık duymak kanı içine akmak,derdini dışa vuramamak "kanı kanla yumazlar, kanı suyla yurlar","`kötülük, kötülük yapılarak düzeltilmez ancak iyilik yapılarak ortadan kaldırılır` anlamında kullanılan bir söz" kanı kaynamak,coşkun ve kıpırdak olmak kanı kurumak,"çok usanmak, çok bıkmak" kanını yerde koymak,birini öldüreni ölümle cezalandırmamak kanı temizlenmek,"öldürülenin arkasından, öldüren kişi veya yakınlarından birini öldürerek öç almak" kanına dokunmak,çok sinirlenmek kanına ekmek doğramak,birinin ölümüne yol açarak sevinmek kanına girmek,birini öldürmek veya öldürtmek kanına işlemek,bir şeyi aşırı ölçüde benimsemek kanına susamak,belasını aramak kanını emmek,insafsızca sömürmek kanını içine akıtmak,sıkıntısını belli etmemek kanını kaynatmak,"heyecanlandırmak, coşturmak" kanını kurutmak,canından bezdirmek kan tere batmak,kan ter içinde kalmak kanı sulanmak,kansızlığa uğramak kan ter içinde,"çok terli, yorgun ve perişan bir durumda" kanıyla ödemek,yaptığının cezasını hayatıyla ödemek kan revan içinde kalmak,her yanı kana bulanmak kan,"Atardamar ve toplardamarların içinde dolaşarak hücrelerde özümleme, yadımlama görevlerini sağlayan plazma ve yuvarlardan oluşmuş kırmızı renkli sıvı" kan ağlamak,büyük bir üzüntü içinde bulunmak kan akıtmak,kurban kesmek kan akmak,"savaş, çatışma, dövüş olmak" kan alacak damarı bilmek,nereden veya kimden çıkar sağlanabileceğini bilmek kan almak,damardan bir miktar kan çekmek veya akıtmak kan (veya kanı) başına çıkmak (veya sıçramak veya toplanmak),öfkelenmek kan beynine sıçramak (veya çıkmak),"çok sinirlenmek, hiddetlenmek, kontrolü yitirmek" kan boğmak,beynine kan hücumuyla ölmek kan çanağı gibi,kanlanan (göz) kan çekmek,"yüz ve huy, anne veya baba tarafının yüzüne ve huyuna benzemek" kan çıkmak,"kan dökülmek, cinayet işlenmek" kan dere gibi akmak,vücudun bir yerinden çok kan akmak veya bir savaşta çok kişi yaralanarak ölmek kan ter içinde kalmak,"çok terli, yorgun ve perişan bir durumda olmak" kan gelmek,kanamak kan oturmak,"bir damarın çatlamasıyla sızan kan, dokular arasına akıp kalmak" kan olmak,aralarında kan davası bulunmak kan revan içinde,her yanı kana bulanmış kan kusup kızılcık şerbeti içtim demek,çok eziyet çektiği hâlde durumunu iyi göstermek kan kusturmak,çok eziyet çektirmek kan olmak,insan öldürülmek kan istemek,öldürülen bir kimsenin öcünün alınmasını istemek kan gütmek,kan dökerek öç almak istemek kan gövdeyi götürmek,çok kan dökülmek kan gitmek,büyük ve küçük abdestini yaparken kan gelmek kan kaybetmek,herhangi bir nedenle vücuttan çok kan akmak kan dökmek,"ölüme yol açmak, cana kıymak" kana,Geminin çektiği suyu göstermek için baş ve kıç bodoslamaları üzerine konulan işaretler kanaat,"Elindekinden hoşnut olma durumu, kanıklık, yeter bulma, yetinme, fazlasını istememe, doyum" kanaat etmek,yetinmek kanaat getirmek,"kanmak, aklı yatmak, inanmak" kanaat gibi devlet olmaz,`elindekiyle yetinmesini bilen kişi yokluk nedir bilmez` anlamında kullanılan bir söz kanaatkâr,"Azla yetinen, elindeki ile yetinen, kanık, kanaatli, yetingen" kanaatkârlık,"Kanaatkâr olma durumu, kanaatlilik, kanıklık, yetingenlik" kanaatli,Kanaatkâr Kanada kavağı,Kuzey Amerika'da yetişen bir tür uzun kavak kan akçesi,Birini yaralayandan alınıp yaralanana veya öldürenden alınıp ölenin mirasçılarına verilen para kan aktarımı,"Hasta veya yaralıya, kendi veya uygun bir kan grubundan damar yoluyla kan verme, kan nakli" kanal,"Bazı bölgeleri sulamak, kurutmak amacıyla veya gemilerin işlemesine elverişli, insan eliyle açılmış su yolu" kanalcık,Küçük kanal kanalcıklı,Kanalcığı olan kanalet,Küçük kanal kanalıyla,"Bir kimse veya bir şey aracılığıyla, yoluyla, eliyle" kanalizasyon,"Pis ve atık suların özel kanallar aracılığıyla belli merkezlerde toplanıp atılmasını sağlayan sistem, lağım döşemi, şebeke" kanama,"Kanamak işi, nezif" kanamak,"Vücudun herhangi bir yerinden kan akmak, kan gelmek" kanayan yara olmak,"sürekli sıkıntı, üzüntü ve zarar veren bir durumda olmak" kanamalı,Kanaması olan kanara,"Kesimevi, mezbaha" kanarya,"İspinozgillerden, yeşilimsi veya sarı tüylü, koni biçiminde küçük gagalı, ötücü kuş (Serinus canaria)" kanarya çiçeği,"Çan çiçeğigillerden, sarı renkli bir çiçek (Tropaeolum peregrinum)" kanaryalık,Kanarya yetiştirilen yer kanarya otu,"Çuha çiçeğigillerden, tohumları kafes kuşlarına yem olarak verilen bir bitki (Alsine media)" kanasta,Bir tür kâğıt oyunu kanat,Kuşlarda ve böceklerde uçmayı sağlayan organ kanat açmak,"birini korumak, himaye etmek" kanat alıştırmak,bir işe alışmaya çalışmak kanat çırpmak,uçmak kanat germek,"koruması altına almak, himaye etmek" kanadı altına almak,"korumak, himayesine almak" kanata,"Ağzı geniş, tek kulplu su kabı" kanatçık,Küçük kanat kanatış,Kanatma işi kanatlandırma,Kanatlandırmak işi kanatlandırmak,Çok sevinmesine sebep olmak kanatlanış,Kanatlanma işi kanatlanma,Kanatlanmak işi kanatlanmak,Uçmaya başlamak kanatlı,Kanadı olan kanatlılar,Böceklerin kanatlı olanlarını içine alan alt sınıf kanatma,Kanatmak işi kanatmak,Kanamasına yol açmak veya kanamasını sağlamak kanatsız,Kanadı olmayan kanatsız kuş uçmaz,`gereken koşullarla donanıp güçlenmeyen kişi amacına ulaşamaz` anlamında kullanılan bir söz kanatsızlar,Böcekler sınıfının kanatsız olan en ilkel biçimlerini kapsayan alt sınıfı kanaviçe,El işleri için kullanılan seyrek dokunmuş keten bezi kanayış,Kanama işi kan bağı,Aynı soydan gelme durumu kan bankası,Gerektiğinde hastalara aktarmak için sağlıklı kimselerden alınan kanların saklandığı yer kan basıncı,"Kan hacmine ve yoğunluğuna bağlı olan atardamar içi gerilimi, tansiyon" kan bilimci,"Kan bilimi uzmanı, hematolog" kan bilimi,"Kan ve kan hücrelerini oluşturan yapılarla bu yapıların hastalıklarını ve tedavilerini konu alan bilim dalı, hematoloji" kanbiyit,Hidratlı doğal demir silikat kanca,"Bir şey çekmeye yarar, ucu çengelli demir çubuk" kancayı takmak (veya atmak),bir kimsenin kötülüğü için uğraşmak kancabaş,"Başı kancaya benzer biçimde olan, altı veya sekiz çift kürekle çekilen, dar, uzun bir tür kayık" kancacı,Metal zincir imalatında palet zincirlerinin ucundaki baklalarına özel kanca takan kimse kancalama,Kancalamak işi kancalamak,Kancayı bir şeye takmak kancalanmak,"Kanca ile tutulmak, kancaya takılmak" kancalı,Kancası olan kancalı iğne,Çengelli iğne kancalı kurt,"İpsiler familyasından, 10 milimetre boyunda, ağzı çift çengelli, ince bağırsakta yaşayan asalak solucan" kancasız,Kancası olmayan kancık,Hayvanlarda dişi kancıkça,"Döneklik ederek, gizlice kötülükte bulunarak" kancıklık,Kancık olma durumu kancıklık etmek,"döneklik, kalleşlik etmek" kancur,İzmarit balığının küçüğü kan çıbanı,Kıl kökünden başlayarak deri altı dokusunu saran ve deride şişkinlikle beliren irinli kabartı kançılar,"Elçiliklerde, konsolosluklarda yazı ve evrak işlerini yürüten görevli" kançılarlık,Kançıların yaptığı iş kançılarya,Elçilik ve konsolosluklarda yönetimle ilgili görevlilerin çalıştığı yer kandaş,"Aynı kanı taşıyan, aynı soydan olanlardan her biri" kandaşlık,"Kan birliği, soy birliği" kan davası,"Geçmişte iki aile arasında cinayetten, kan akmış olmaktan veya başka bir nedenden oluşmuş düşmanlık" kandela,Mum kandıra ağacı,"Mine çiçeğigillerden, güzel kokulu bir süs bitkisi (Lipia citriodora)" kandıra otu,"Buğdaygillerden, çok yıllık, sürünücü, otsu bir bitki (Calamagrostis)" kandırılış,Kandırılma işi kandırılma,Kandırılmak işi kandırılmak,Kandırma işi yapılmak kandırış,Kandırma işi kandırma,Kandırmak işi kandırmaca,Kandırmak amacıyla yapılan düzen kandırmak,"Kanmasını sağlamak, inandırmak, ikna etmek" kandil,İçinde sıvı bir yağ ve fitil bulunan kaptan oluşmuş aydınlatma aracı kandilin yağı tükenmek,"hayat sona ermek, ölmek" kandilci,Cami ve minarelerin kandillerini yakan kimse kandil çiçeği,Civanperçemi kandil çöreği,Kandil günlerinde yapılıp satılan çörek kandil gecesi,"Müslümanlarca kutsal sayılan ve kutlanan Berat, Miraç, Regaip ve Kadir geceleri, kandil" kandil günü,Kandil gecesinden önceki gün kandilisa,Yelkenleri yerlerine çekmekte kullanılan halatların genel adı kandilli selam,"El etek öperek, yerlere kadar eğilerek verilen selam, kandilli temenna" kandilleşme,Kandilleşmek işi kandilleşmek,Birbirinin kandil gününü kutlamak kandilli,Kandili olan kandillik,Kandillerin konulduğu yer kandilli küfür,"İşitilmedik, çok ağır sövgü" kandilli temenna,Kandilli selam kandil simidi,Kandil günlerinde yapılıp satılan simit kandil yağı,Kötü cins zeytinyağı kan doku,Plazması ve taşıdığı yuvarlar bakımından bir doku gibi görünen kan kan dolaşımı,"Kalbin sürekli olarak kasılıp gevşemesiyle kanın damarlar içinde yer değiştirmesi, dolaşım, deveran, deveranıdem" kanepe,"Birkaç kişinin oturabileceği genişlikte koltuk, çekyat" kangal,"Tel, kurşun boru gibi uzun ve bükülebilir şeylerin halka biçiminde sarılmasıyla yapılan bağ" kangal,Deve dikeni kangallama,Kangallamak işi kangallamak,Kangal durumuna getirmek kangallanma,Kangallanmak işi kangallanmak,Kangal durumuna getirilmek kangren,Vücudun herhangi bir yerindeki dokunun oraya kan gelmemesi sonucu ölmesi kangren olmak,"vücudun herhangi bir yerindeki doku, kan gelmemesi sonucu ölmek" kangrenleşme,Kangrenleşmek işi kangrenleşmek,Kangren olmak kangrenleştirmek,Kangren durumunun ortaya çıkmasına sebep olmak kangrenli,Kangreni olan kanguru,"Kangurugillerden, Avustralya'da yaşayan, iri, otçul, memeli, ön ayakları kısa, art ayakları ile kuyruğu uzun ve güçlü, başı küçük, dişisinin karnında yavrularını taşıyacak bir kesesi bulunan keseli hayvan (Macropus giganteus)" kangurugiller,"Memelilerden, sıçrayıcı, keseli hayvanlar familyası" kanısında olmak,"inancında olmak, kanaatinde olmak" kanı,"İnanç, düşünce, kanaat" kanıya varmak,belli bir kanı edinmiş olmak kanı ayaklı,"Genç kız, kan ayaklı" kanı bozuk,Soysuz (kimse) kanık,Kanaatkâr kanıklanma,Kanıklanmak işi kanıklanmak,"Edindiği bir şeyi yeter bulmak, yetinmek, kanaat etmek" kanıklık,Kanaatkârlık kanıkma,Kanıkma işi kanıkmak,"Kanmak, gönlü kanmak" kanıksama,Kanıksamak işi kanıksamak,"Çok tekrarlama sebebiyle etkilenmez olmak, alışmak" kanıksayış,Kanıksama işi kanırma,Kanırmak işi kanırmak,Bir şeyi eğip zorlayarak yerinden çıkarmak veya çıkarmaya çalışmak kanırtma,Kanırtmak işi kanırtmaç,"Bir şeyi kanırmak için kullanılan değnek veya araç, bir tür kaldıraç" kanırtmak,Büküp zorlayarak yerinden oynatmak kanı sıcak,"Sevimli, kendini çabuk sevdiren (kimse)" kanış,Kanma işi kanıt,"Bir şeyin doğruluğu, gerçekliği konusunda kanaat verici belge, delil, iz, argüman" kanıtlama,"Kanıtlamak işi, ispatlama" kanıtlamak,"Bir şeyin gerçekliğini kanıtla ortaya koymak, ispat etmek" kanıtlanış,Kanıtlanma işi kanıtlanma,Kanıtlanmak işi kanıtlanmak,"Kanıtlama işi yapılmak, ispat edilmek" kanıtlı,"Kanıtla gösterilmiş, müdellel" kanıtsama,Kanıtsamak işi kanıtsamak,"Kanıt, belge veya delil olarak kabul etmek" kani olmak,"inanmak, kanmak" kani,"Kanmış, inanmış" kaniş,"Uzun, kıvırcık tüylü bir cins köpek" kankan,Kadınların oynadığı hareketli bir Fransız dansı kan kanseri,"Kemik iliğinde kan hücrelerinin farklılaşması ve olgunlaşmasının bozulmasına bağlı olarak kanda akyuvarların olağanüstü çoğalmasıyla beliren bir hastalık, lösemi" kan kardeşi,"Birbirlerinin kanını emerek veya yalayarak ant içmek yoluyla kardeş olanlardan her biri, ant kardeşi" kan kırmızı,Çok kırmızı kankurutan,Adamotu kanlama,Kanlamak işi kanlamak,Kana bulamak kanlandırma,Kanlandırmak işi kanlandırmak,Kanlanmasını sağlamak kanlanma,Kanlanmak işi kanlanmak,Kan bulaşmak kanlısı olmak,birinin katili olmak kanlı,Kan bulaşmış kanlı gömlek gizlenemez,`bazı kötü şeylerin gizlenmesi mümkün değildir` anlamında kullanılan bir söz kanlı yaş (veya yaşlar) dökmek,büyük üzüntüyle ağlamak kanlı ishal,Dizanteri kanlı bıçaklı,Birbirlerini öldürecek kadar düşman olan (kimse) kanlı bıçaklı olmak,aralarında herhangi bir nedenden dolayı birbirini öldürecek kadar düşmanlık bulunmak kanlı canlı,"Sağlıklı, sapasağlam, vücut sağlığı yüzünden belli olan (kimse)" kanlı katil,Çok insan öldürmüş veya birini vahşice öldürmüş kimse kanlılık,Kanlı olma durumu kanma,Kanmak işi kanmak,"Söylenilen sözün, anlatılan konunun doğruluğuna inanmak" kanmazlık,İhtiyacını veya isteğini yeteri kadar karşıladığı hâlde yeterli bulmamak kan nakli,Kan aktarımı kano,"Kürekle yürütülen dar, uzun, hafif tekne" kanon,"Eşit aralıklarla ilerleyen ancak birlikte değil, art arda duyulan iki veya daha çok sesin birbirini sürekli taklit etmesiyle oluşan bütün" kanotiye,Düz kenarlı şapka kan parası,Diyet (I) kan plazması,Kanın hücreler arası sıvı maddesi kan portakalı,Bir tür içi kırmızı portakal kanser,"Bir organ veya dokudaki hücrelerin kontrolsüz olarak bölünüp çoğalmasına bağlı olarak yakın dokulara yayılmasıyla veya uzak dokulara sıçramasıyla beliren hastalık, amansız hastalık, incitmebeni, dokunmabana" kanser bilimi,"Kanseri ve ona yol açan hastalıkları inceleyen tıp dalı, kanseroloji" kanserleşme,Kansere dönüşme kanserleşmek,"Kansere dönüşmek, kanser durumunu almak" kanserli,Kanser niteliğinde olan kanserojen,Kanser yapıcı kanseroloji,Kanser bilimi kansız,Kanı olmayan kansız cansız,"Kanı az olan, zayıf, bitkin (kimse)" kansızlaşma,Kansızlaşmak işi kansızlaşmak,"Kanı azalmak, kansız kalmak" kansızlık,"Kanda alyuvar sayısının ve hemoglobin miktarının azalmasından ileri gelen bir hastalık durumu, anemi" kant,Şeker ve limonla içilen sıcak su kantar,Ağırlık sıfırken yatay duran bir kaldıraç koluna dik olarak tutturulmuş bir ibrenin sapmasıyla kütleleri tartan araç kantara çekmek (veya vurmak),bir şeyi tartmak kantarın topunu kaçırmak,ölçüyü kaçırıp aşırı davranmak kantar ağası,Çarşı ve pazarlarda tartı araçlarını denetleyen görevli kantarcı,Kantar yapıp satan kimse kantarcılık,Kantarcının yaptığı iş kantariye,"Çarşıya, pazara getirilen şeylerden alınan tartı vergisi" kantar kabağı,Su kabağı kantar kolu,Üzerinde kantar topunun bulunduğu ve hareket ettiği demir çubuk kantarlama,Kantarlamak işi kantarlamak,Kantarla ağırlığını ölçmek kantarlı,Çok ağır kantarlıyı savurmak,ağır bir biçimde sövmek kantarma,Azılı atları zapt etmek için dillerini bastıracak biçimde yapılmış demir araç kantaron,"Kızılkantarongillerden, hekimlikte kullanılan, sarı çiçekli, acı köklü, küçük bir bitki (Gentiana lutea)" kantar topu,"Kantarda bir ağırlık tartılırken dengeyi sağlayan, kantar kolu üzerinde hareket ettirilebilen metal küre" kan taşı,"Kırmızı veya esmer renkte olan doğal demir oksidinden oluşan, yaralardan akan kanı durdurmak için kullanılan bir mineral, hematit" kantat,Kahramanlık ve din konularında yazılıp bestelenen şiir veya bu şiirin orkestra eşliğindeki tek veya çok sesli bestesi kantin,"Kışla, fabrika, okul vb. yerlerde yiyecek ve içecek maddelerinin satıldığı yer" kantinci,Kantin işleten kimse kantincilik,Kantincinin yaptığı iş kantiyane,"Kızılkantarongillerden, hekimlikte iştah açıcı olarak kullanılan bir tür bitki (Gentiana)" kanto,Tuluat tiyatrolarında oyundan önce genellikle kadın sanatçıların şarkı söyleyip dans ederek yaptığı gösteri kantocu,Kanto söyleyen kadın kantoculuk,Kantocunun yaptığı iş kanton,İsviçre Konfederasyonu'nu oluşturan devletlerden her biri kantonit,Doğal bakır sülfürü kanunu çiğnemek,yasal olmayan iş yapmak kanun çıkarmak,Türkiye Büyük Millet Meclisi kanun hazırlayarak kabul etmek kanun,Yasa kanun,"Dikdörtgen biçiminde, bir köşesi kesik, yassı bir sandık üzerine gerilmiş tellerden oluşan, tırnak adı verilen çalgıçlarla çalınan ince saz çalgısı" kânun,"Eski takvimde yer alan kânunusani, kânunuevvel ay adlarında geçen `ateş ocağı` anlamındaki söz" kanun adamı,"Yöneticiliği sırasında kanunlara uymaktan vazgeçmeyen, kanunları uygulayan kimse" kanuncu,"Kanun çalan kimse, kanuni (II)" kanun dışı,Yasa dışı kanunen,"Yasa gereğince, yasal olarak" kanun hükmünde kararname,Bakanlar Kurulu tarafından yayımlanan ve kanun değerinde olan karar kanuni,Yasal kanuni,Kanuncu kanuniyet,Yasa olma gücünü kazanma kanuniyet kesbetmek,"yasa niteliğini kazanmak, yasa durumu almak, yasalaşmak" kanun koyucu,Yasa koyucu kanunlaşma,"Kanunlaşmak işi, yasalaşma" kanunlaşmak,Yasalaşmak kanunlaştırılma,Yasalaştırılma kanunlaştırılmak,Yasalaştırılmak kanunlaştırma,Yasalaştırma kanunlaştırmak,Yasalaştırmak kanunname,Yasa kitabı kanun sözcüsü,Yasa sözcüsü kanunsuz,"Yasası olmayan, yasasız" kanunsuzluk,"Yasaya aykırılık, yasasızlık" kanun tasarısı,Yasa tasarısı kanun teklifi,Yasa teklifi kanunuesasi,Anayasa kânunuevvel,Aralık kânunusani,Ocak konyak,"İspirto derecesi yüksek, özel kokulu, kiremit renginde bir içki türü, kanyak" kanyon,"Bir akarsuyun kalkerli bir alanda oyarak oluşturduğu, bir kıvrımı keserek iki yandaki çukurlukları birleştiren, dar ve boğaz biçimindeki vadi, dar boğaz, kapuz, kısık, klüz" kaolin,Arı kil kaolinit,Arı kilin temel maddesini oluşturan hidratlı alüminyum silikat kaolinli,Birleşiminde arı kil bulunan kaos,"Evrenin düzene girmeden önceki biçimden yoksun, uyumsuz ve karışık durumu" kabına sığmamak,duygularına engel olamayıp taşkın davranışlarda bulunmak kap,"İçi gaz, sıvı veya katı herhangi bir maddeyi alabilen oyuk nesne" kap,Gövdeyi omuzların üstünden çepeçevre saracak biçimde yapılan bir tür üst giysisi kâbına varamamak,değerce birinden pek aşağı olmak kâp,Aşık kemiği kapak,Her türlü kabın üstünü örtmeye veya bir deliği kapamaya yarayan nesne kapak atmak,"aşırı, tıka basa dolmuş olmak" kapağı atmak,"sıkıntısız, rahat bir yere sığınmak, kaçıp kurtulmak" kapak bıçkıcısı,Kapak bıçkısında çalışan işçi kapak bıçkısı,"Kaba tahtaları boylamasına biçen ve düzelten, birkaç testereli bıçkı tezgâhı" kapakçık,Küçük kapak kapak kızı,Resimli dergilerin kapak resimleri için poz veren genç kız kapaklanma,Kapaklanmak işi kapaklanmak,Ayağı takılıp yüzüstü düşmek kapaklı,Kapağı olan kapaklık,Kapak taşı kapaksız,Kapağı olmayan kapak taşı,"Lağım, su yolu vb.nin gereken yerlerinde bırakılan deliğin üzerini örten geniş ve yassı taş" kapak yıldızı,Resimli dergilerin kapak sayfaları için fotoğrafı çekilen ünlü kimse kapalı,"Kapanmış olan, açılmamış, açık karşıtı" kapalı geçmek,bir konuda önemli noktaya değinmemek kapalı olmak,iş yapmamak kapalı yetişmek,"toplum hayatına girmeden, karışmadan yetişmek" kapalı çarşı,Dükkân ve ara yollarının üzeri tonoz ve kubbelerle örtülü çarşı kapalı devre,İçinden sürekli olarak akım geçen elektrik devresi kapalı duruşma,Mahkemede görevlilerden ve orada bulunmak üzere özel izin alanlardan başkasının bulunmadığı duruşma kapalı duruşma yapmak,duruşmaları gizli sürdürmek kapalı gişe,Bütün biletleri satılmış bir biçimde kapalı hava,Bulutlu hava kapalı hece,"Ünsüzle biten hece: Kalk, bak gibi" kapalı kalp ameliyatı,Kalbin fizyolojik çalışması durdurulmadan yapılan kalp ameliyatı kapalı kutu,"İçindekini belli etmeyen, sır saklayan (kimse)" kapalılık,Kapalı olma durumu kapalı oturum,Gizli celse kapalı rejim,Dış ülkelerle ilişki kurmayan siyasi düzen kapalı tohumlular,Açık tohumlularla tohumlu bitkileri içine alan bitkiler dünyasının bir alt şubesi kapalı tribün,Spor karşılaşmalarında seyircileri yağmurdan ve güneşten korumak için üstü kapalı olarak yapılmış bölüm kapalı yer korkusu,"Dar ve kapalı yerlerde duyulan kaygı veya korku, klostrofobi" kapalı yüzme havuzu,"Kapalı bir mekân içine alınmış, suyu ısıtılan, yüzme sporunun yapıldığı havuz" kapama,Kapamak işi kapamacı,Hazır giysi takımı satan kimse kapamaç,"Kilit, sürgü, toka vb.ni kapalı tutmaya yarayan düzenek" kapamak,"Bir açıklığı örtmek için bir şeyi, açık yerin üzerine getirmek" kapan,"Bazı hayvanları yakalamak için kullanılan, hayvanın ayağının değmesiyle işleyen tuzak" kapan kurmak,bir hayvanı tuzağa düşürmek için kapan hazırlamak kapana düşmek (veya girmek veya kısılmak veya koymak veya tutulmak veya yakalanmak),"içinden çıkılmaz bir duruma düşmek, ele geçmek" kapana düşürmek (veya kıstırmak),hile ile yakalamak kapana sıkıştırmak,birini zor durumda bırakmak kapanca,Küçük kapan kapanca,Tütün fidelerini örtmek için kullanılan hasır veya ottan örtü kapan duygu,"Yalnız başına ilerleyen, belli bir sebebi bulunmayan, öbür hastalıklı durumlara bağlı olmayan hastalık, idiyopati" kapanık,Kapanmış kapanıklık,Kapanık olma durumu kapanış,Kapanma işi kapaniçe,"Padişah ve yüksek rütbeli din ve devlet görevlilerinin giydiği kolsuz, geniş yakalı kürk" kapan kapana,Yağma edilir bir biçimde (satılmak) kapanma,Kapanmak işi kapanmak,Kapalı duruma gelmek kapantı,Patlayıcı ünsüzün oluşmasından önceki boğumlanma noktasının kapanması kapari,Gebre otu kapora,Güvenmelik kapora vermek,güvenmelik vermek kaporalı,Güvenmeliği olan kaporasız,Güvenmeliği olmayan kaparoz,Yolsuzca veya zorla elde edilen mal kaparozcu,Birinin malını yasal olmayan yollarla ele geçiren kimse kaparozculuk,Kaparozcu olma durumu kaparozlama,Kaparozlamak işi kaparozlamak,Yolsuzca veya zorla birinin malını ele geçirmek kapasite,"Bir şeyi içine alma, sığdırma sınırı, kapsama gücü, sığa" kapasiteli,Kapasitesi olan kapasitesiz,Kapasitesi olmayan kapatılış,Kapatılma işi kapatılma,Kapatılmak işi kapatılmak,Kapatma işine konu olmak veya kapatma işi yapılmak kapatış,Kapatma işi kapatma,Kapatmak işi kapatmak,Bir malı değerinden aşağı bir karşılıkla elde etmek kapattırma,Kapattırmak işi kapattırmak,Kapatma işini birine yaptırmak kapçak,Uzun saplı büyük kanca kapçık,Küçük kap kapçıklı,Kapçığı olan kapçık meyve,"Meşe palamudu, ceviz gibi açılmayan, tek taneli kuru meyve" kapela,Şapka kapı,Bir yere girip çıkarken geçilen ve açılıp kapanma düzeni olan duvar veya bölme açıklığı kapıyı göstermek,"kovmak, uzaklaştırmak" kapıyı büyük açmak,çok masraflı bir işe girişmek veya hesapsız harcamak kapıyı açmak,bir işe veya bir konuya öncelikli olarak başlamak kapıya dayanmak,gelip çatmak kapısını çalmak,birine başvurmak kapısını aşındırmak,yanına çok sık gitmek kapısına kilit vurmak,girilip çıkılmasını önlemek için bir yeri kapamak kapıları kapamak,bütün ilişkileri kesmek veya anlaşma ortamını ortadan kaldırmak kapıları açık tutmak,herhangi bir konuda ilişkiyi kesmeden anlaşma ortamını sürdürmeye çalışmak kapılar yüzüne (veya üzerine veya üstüne) kapanmak,istenilen şeye ulaşma imkânı verilmemek kapıdan kovsan bacadan düşer (veya girer),"yüzsüz, arsız kimseler için söylenen bir söz" kapıdan çevirmek,"geri döndürmek, kabul etmemek" kapıda kalmak,içeri girememek kapı yapmak,bir şey istemek veya söylemek için karşısındakini önceden başka sözlerle hazırlamak kapı kapı dolaşmak (veya gezmek),ev ev gezmek kapı dışarı etmek (veya atmak),"kovmak, dışarı atmak" kapı baca açık (olmak),korunmaya alınmamış (olmak) kapı aramak,ev ziyareti yapmak istemek kapı kadar,çok enli ve uzun olan kapı aralamak,"bir konuya giriş yapmak, karşısındakini hazırlamak" kapı almak (veya yapmak),tavla oyununda bir haneye üst üste iki pul getirmek ve o hanenin karşı oyuncu tarafından kullanılmasını engellemek kapı açmak,bir şeyin sözünü etmek veya bir işe başlamak kapı kapı aramak,her yeri aramak kapı gibi,iri vücutlu (kimse) kapı ağası,Av dışında padişahın yanında bulunan iç ağaların en büyüğü olan görevli kapı ağzı,Kapının hemen yanı kapıcı,"Otel, apartman vb. büyük yapılarda bekçilik, temizlik, alışveriş gibi işlerle görevli kimse" kapıcık,Yumurtacığın tepesinde bulunan ve yumurtacık zarlarının iyice bitişmemesinden oluşan ağız kapıcılık,Kapıcının yaptığı iş kapı çuhadarı,"Osmanlı devlet teşkilatında ayak işlerinde, özellikle postacılık görevinde kullanılan kimse" kapı halkı,"Sadrazam, vezir, eyalet valileri, beylerbeyleri vb. devlet büyükleri yanında hizmet gören kimselere verilen genel ad" kapı kâhyası,Kapı kethüdası kapı kapamaca,"Tamamıyla, toptan, hep birden" kapı kethüdası,"Osmanlı egemenliği altındaki beyliklerin, yabancı devletlerin, eyalet valilerinin, vezir ve beylerbeylerinin devletle ilgili işlerine bakan görevli, kapı kâhyası" kapı kolu,"Kapıyı açmaya veya kapamaya yarayan, genellikle metalden yapılmış nesne" kapı komşu,"Apartmanda aynı katta, sokakta karşı veya yan tarafta bulunan komşu, kapı karşı komşu" kapı komşusu yapmak (veya etmek),bir yere sık gidip gelmek kapıkule,Eski kale ve saraylarda iki yanında korunma kuleleri bulunan anıtsal kapı kapı kulu,"Osmanlılarda, devletten ödenek alan, sürekli görev yapan atlı ve yaya askerlerden oluşan teşkilat" kapılandırma,Kapılandırmak işi kapılandırmak,Kapılanmasını sağlamak kapılanma,Kapılanmak işi kapılanmak,Bir işe girmek ve o işte devam etmek kapılgan,"Kolayca etkilenen, her şeye çabuk kapılan" kapılganlık,Kapılgan olma durumu kapılı,Kapısı olan kapılış,Kapılma işi kapılma,Kapılmak işi kapılmak,Kapma işine konu olmak kapı mandalı,Kapının kapalı tutulmasına yarayan demir veya tahtadan araç kapı oğlanı,Kapı çuhadarı yamağı kapısı açık,Her isteyeni konuk eden (kimse) kapısız,Kapısı olmayan kapış,Kapma işi kapış kapış gitmek,"çok çabuk satılmak, çok istenir olmak" kapış kapış yapmak,"telaşlı bir biçimde, aceleyle almak" kapışılma,Kapışılmak işi kapışılmak,Kapışma işi yapılmak kapışma,Kapışmak işi kapışmak,"Birlikte bir şeyin üzerine üşüşüp aceleyle almak, kapmak" kapıştırma,Kapıştırmak işi kapıştırmak,Kapışma işini yaptırmak veya bu işin yapılmasına sebep olmak kapı tokmağı,Kapıyı çalmakta kullanılan metal parça kapı yoldaşı,Aynı yerde ve görevde çalışanlardan her biri kapik,Rublenin yüzde biri değerinde para birimi kapital,Sermaye kapitalist,Anamalcı kapitalistleşmek,Kapitalist duruma gelmek kapitalistleştirmek,Kapitalist duruma getirmek kapitalizm,Anamalcılık kapitone,"İçi pamuk veya yün vatka ile doldurularak dikilmiş, döşemelik veya giyim eşyası yapımında kullanılan kumaş" kapitülasyon,Bir ülkede yurttaşların zararına olarak yabancılara verilen ayrıcalık hakları kap kacak,"Tencere, tava, sahan vb. mutfak eşyası" kapkaç,Kapıp kaçmak yoluyla yapılan bir hırsızlık türü kapkaççı,Kapıp kaçmak yoluyla hırsızlık yapan kimse kapkaççılık,Kapkaççı olma durumu kapkara,"Çok kara, her yanı kara, simsiyah" kapkaranlık,Çok karanlık kaplam,"Bir kavramın ve o kavramı dile getiren terimin içerdiği varlıkların ve bireysel olayların bütünü, kapsam, şümul" kaplama,Kaplamak işi kaplamacı,"Altın, gümüş vb. değerli madenlerle kaplama işi yapan kimse" kaplamacılık,Kaplamacının yaptığı iş kaplamak,"Her yanını örtmek, istila etmek" kaplamalı,Bir şeyle kaplanmış kaplamlı,Birçok şeyi kaplamı içine alan kaplan,"Kedigillerden, enine siyah çizgili, koyu sarı postu olan, Asya'da yaşayan çevik ve yırtıcı hayvan (Felis tigris)" kaplan atlaması,"Çift ayakla sıçrayıp kazanılan uçma hızıyla araç veya canlı engeller üzerinden aştıktan sonra, karşıdaki yardımcının omuzlarına dayanıp hız keserek ayaküstü düşme" kaplanboğan,"Boğan otunun bir türü, itboğan (Aconitum napellus)" kaplan böcek,"Başka böceklerle beslenen, tarım için çok yararlı olan kaplan böcekler familyasının örnek türü (Cicindela campestris)" kaplan böcekler,"Zararlı böcekleri avlayarak bitki, hayvan ve insan sağlığına yardımcı olan, güzel renkli, kın kanatlı böcekler familyası" kaplanış,Kaplanma işi kaplanma,Kaplanmak işi kaplanmak,Kaplama işi yapılmak kaplatış,Kaplatma işi kaplatma,Kaplatmak işi kaplatmak,Kaplama işini yaptırmak kaplayış,Kaplama işi kaplı,Kaplanmış olan kaplıca,Ilıca kaplıca,Taneleri ufak bir cins buğday (Triticum monococcum) kaplıcalık,"Kaplıcaya uygun, kaplıcada kullanmaya yarayan" kaplık,Kap kacak koymaya yarayan yer kaplumbağa,"Kaplumbağalardan, çok sert ve kemiksi bir kabuk içinde yaşayan, ağır ağır yürüyen, dört ayaklı, sürüngen hayvan (Testudo)" kaplumbağa gibi,soğukkanlı ve yavaş hareket eden (kimse) kaplumbağalar,"Sürüngenlerden, kara ve deniz kaplumbağalarının türlü cinslerini içine alan takım" kaplumbağa yürüyüşü,Çok ağır yürüyüş kapma,Kapmak işi kapmaca,Hızla kapma kapmak,"Birdenbire yakalayarak, çekerek almak" kapanın elinde kalmak,çok istenir ve aranır olmak kapıp koyuvermek,"kendini salmak, bırakmak" kapnisit,Hidratlı doğal alüminyum fosfat kaporta,Otomobilde kaput veya ön kapak kaportacı,Otomobil kaportalarını onaran veya değiştiren usta kaportacılık,Kaportacının yaptığı iş kapris,"Geçici, düşüncesizce, değişken istek" kapris yapmak,"değişken, geçici isteklerde bulunarak huysuzca davranmak" kaprisli,Kaprisi olan kaprissiz,Kaprisi olmayan kapsam,"Sınırları içine başka konuları veya anlamları alma durumu, şümul" kapsamını genişletmek,"bir şeyin sınırları içine giren ögeleri genişletmek, şümullendirmek" kapsama,Kapsamak işi kapsama alanı,Telsiz ve cep telefonlarıyla konuşmanın yapılabileceği alan kapsamak,"İçine almak, sınırları içine almak, şamil olmak" kapsamlı,Kapsamı olan kapsız,Kabı olmayan kapsül,"Ateşli silahlarda horozun veya iğnenin çarpmasıyla ateş alan, bir tür özel barutla dolu, küçük, yuvarlak metal parça" kaptan,Gemi yönetimiyle ilgili en yüksek görevli kaptanıderya,"Osmanlı Devleti'nde deniz kuvvetlerinin en büyük askerî ve idari amiri, kaptan paşa" kaptan köprüsü,Kaptan köşkü kaptan köşkü,"Kaptanın gemiyi yönettiği, geminin üst katında bulunan bölüm, kaptan köprüsü, köprü üstü" kaptanlık,Kaptan olma durumu kaptan paşa,Kaptanıderya kaptan pilot,Uçakta sorumlu ve en yetkili pilot kaptıkaçtı,Yolcu taşımakta kullanılan motorlu küçük taşıt kaptırma,Kaptırmak işi kaptırmak,"Bir şeyin ele geçirilmesine, kapılmasına yol açmak" kapuska,Etle pişirilmiş lahana yemeği kaput,Asker paltosu kaput,İskambilde el vermeden yenme kaput gitmek (veya olmak),kâğıt oyununda hiçbir sayı alamamak kaput etmek,kâğıt oyununda karşısındakini tek sayı alma imkânından yoksun bırakmak kaput bezi,Amerikan bezi kaputluk,Kaputların konulduğu yer kapuz,Kanyon kapüşon,Başlık kar susuzluk kandırmaz,"`gerçek gereksinimler, avutucu, oyalayıcı şeylerle karşılanmaz` anlamında kullanılan bir söz" karda yürüyüp (veya gezip) izini belli etmemek,kimsenin sezemeyeceği biçimde gizli iş çevirmek kar ne kadar çok yağsa yaza kalmaz,"`elverişli bir ortamda çoğalan şeyler, ortam elverişliliğini yitirince yok olur` anlamında kullanılan bir söz" kar,Atmosferdeki su buharının yoğunlaşmasıyla oluşan ve yeryüzüne beyaz ve hafif billurlar biçiminde donarak düşen su buharı kar gibi,"temiz, beyaz" "kar kuytuda, para pintide eğleşir","`her şey, saklanabilen yerde ve saklamasını bilenin yanında bulunur` anlamında kullanılan bir söz" kârı olmamak,yapabileceği iş olmamak kâr zararın kardeşidir (veya ortağıdır),"`ticarette sadece kâr etmek düşünülmez, zarar da edilebilir` anlamında kullanılan bir söz" kâr koymak,"bir şeyin maliyet fiyatı üzerine kâr payını katmak, kazanç koymak" kâr getirmek,bir şey para kazandırmak kârını tamam etmek,öldürmek kâr etmek,"kazanç elde etmek, yarar sağlamak" kâr bırakmak,kazanç getirmek kâr,Alışveriş işlerinin sağladığı para kazancı kâr etmemek,"yararı olmamak, etki yapmamak" karaya vurmak,karaya çarpmak karaya oturmak,gemi denizin sığ bölümüne saplanıp kalmak karaya düşmek,deniz içinde bulunan bir şey akıntı veya dalga ile kıyıya atılmak karaya çıkarmak,göl veya denizden karaya çıkmasını sağlamak karada ölüm yok,`bundan sonra herhangi bir sıkıntı ile karşılaşma ihtimali yok` anlamında kullanılan bir söz kara,"Yeryüzünün denizle örtülü olmayan bölümü, toprak" karaya ayak basmak,"deniz, göl vb.nden karaya çıkmak" kara sürmek,kara çalmak karalar bağlamak (veya giymek),yas tutmak kara,"En koyu renk, siyah, ak, beyaz karşıtı" kara çalmak,"birine iftira etmek, kara sürmek" kara kara düşünmek,"çok üzüntülü olmak, düşünceye dalmak" "karaya sabun, deliye öğüt neylesin","`özü bozuk olan şey, düzeltme çabalarıyla iyi duruma getirilemez` anlamında kullanılan bir söz" karaağaç,"Karaağaçgillerin örnek bitkisi olan, kerestesi değerli bir ağaç, narven (Ulmus)" karaağaçgiller,"İki çeneklilerden, yaprakları dişli, çiçekleri demet durumunda ve meyveleri kapçık meyve olan, karaağaç, çitlembik vb. cinsleri içine alan bitki familyası" kara ağızlı,"Kara çalıcı, iftira eden" karaardıç,Güney Avrupa'da yetişen bir tür ardıç (Juniperus sabina) karaasma,Lohusa otu karabacak,Pancar fidelerinde gelişerek fidenin ölümüne veya cılız kalmasına yol açan ve yerleştiği bölgeleri kara beneklerle örten asklı mantar kara baht,Kara yazı karabakal,"Karatavukgillerden, kara renkli ardıç kuşu (Tutrdus pilaris)" karabaldır,Baldırıkara karabalık,Tatlısu kayası karaballık,"Birtakım böceklerin çıkardıkları şekerli sıvıya yapışarak yaprak, filiz ve meyvelerin kurum karası bir renkte kaplanmasına yol açan ilkel mantar" karabasan,"Sıkıntılı ve korkulu düş, kâbus" karabaş,Çoban köpeği karabatak,"Karabatakgillerden, balıkla beslenen, gagası uzun ve sivri, kara tüylü bir deniz kuşu (Phalacrocorax)" karabatak gibi,bir görünüp bir ortadan kaybolan (kimse) karabatakgiller,"Leyleksiler takımının, örnek hayvanı karabatak olan bir familyası" karabet,Yakınlık karabiber,"Karabibergillerin örnek bitkisi olan, zeytinsi, meyvelerin taneleri yuvarlak, yaprakları kalp biçiminde, tırmanıcı bir bitki (Piper nigrum)" karabibergiller,"Taçsız iki çeneklilerden, karabiberle türlerini içine alan bir bitki familyası" karabina,"Namlusu genellikle yivli, kısa ve hafif bir tüfek" karabinyer,İtalyan jandarması karaborsa,Piyasada olmayan bir malın gizlice yüksek fiyatla alınıp satılması işi karaborsaya düşmek,bir mal gizlice pahalıya alınıp satılır olmak karaborsacı,Karaborsacılık yapan kimse karaborsacılık,Karaborsacı olma durumu kara boya,Sülfürik asit karabuğday,"Karabuğdaygillerden, tohumları için yetiştirilen, bir yıllık bitki (Fagopyrum)" karabuğdaygiller,"Taçsız iki çeneklilerden, ravent, kuzukulağı, kurtpençesi, çobandeğneği ve karabuğday gibi sapları boğumlu, çiçekleri başak veya salkım durumunda bazı türleri hekimlikte kullanılan bitkileri içinde toplayan bir familya" kara bulut,"Koyu esmer renkte büyük yağmur bulutu, nimbus" karaburçak,"Baklagillerden, hayvan yemi ve gübre olarak kullanılan bir tür, küşne (Ervum ervilla)" karaca,"Rengi karaya yakın olan, esmer" karaca,"Geyikgillerden, boynuzları küçük ve çatallı bir av hayvanı, ahu, ceylan (Capreolus)" karaca,Üst kol karaca darısı,"Buğdaygillerden, hayvanlara yedirilmek için ekilen bir bitki (Panicum milliaceum)" kara cahil,Çok cahil karaca kuruca,"Esmer, zayıf ve çelimsiz" karacaot,Bir tür çöpleme (Helloborus niger) karacı,"Kara kuvvetlerine bağlı subay, astsubay veya er" karacılık,"Karacının yaptığı iş, müfterilik, iftira" karaciğer,"Karın boşluğunun sağ üst bölgesinde bulunan, öd salgılayan, şeker depolayan, iri, açık kahverengi organ" kara cümle,Aritmetikte dört işlem karaçalı,"Hünnapgillerden, kurak yerlerde yetişen, çiçekleri altın sarısı renginde, dikenli bir bitki, çalı dikeni (Paliurus spinosa)" karaçalılık,Kara çalısı çok olan yer karaçam,Bir tür çam (Pinus nigra) Karaçayca,Karaçay Türkçesi karaçayır,"Buğdaygillerden, çimen biçiminde veya geniş çayır olarak yetiştirilen bir park bitkisi (Lolium)" karadağlı,Bir tür toplu tabanca kara damaklı,"İnatçı, aksi (kimse)" karadul,"Sokması büyük acı veren, iri, esmer, zehirli örümcek (Latrodectus mactans)" karadut,Siyah renkte olan dut kara elmas,"Kayaları delmekte kullanılan siyah elmas, karbonado" kara et,Kastan oluşan yağsız et karafa,"Uzun boyunlu, kulpsuz küçük rakı sürahisi" karafatma,"Kın kanatlılardan, böcek, kurt ve sümüklü böceklerle beslenen, tarıma yararlı, parlak siyah renkli bir böcek, ağılı böcek (Carabus)" karagevrek,Bir tür üzüm Karagöz,Deve derisinden veya mukavvadan kesilip boyanmış insan biçimlerini beyaz bir perde üzerine arkadan ışık vererek yansıtma yoluyla oynatmaya dayalı bir gösteri oyunu karagöz,"İzmaritgillerden, 25-30 santimetre uzunluğunda, enli, boz renkli, beyaz etli bir balık (Sargus sargus)" karagöz oynatmak,komik bir durum yaratmak Karagözcü,"Karagöz oyunu oynatan kimse, hayalci, hayalî, hayalbaz" Karagözcülük,Karagözcünün yaptığı iş karagözlük,Güldürüp eğlendirecek davranış karagözlük etmek,güldürüp eğlendirecek davranışlarda bulunmak karagül,Karakul kara gün kararıp kalmaz,"`insanın sıkıntılı zamanı sürüp gitmez, arkasından iyi günler de gelir` anlamında kullanılan bir söz" kara gün,"Üzüntülü, sıkıntılı zaman" kara gün dostu,Sıkıntılı günlerde de dostluğunu sürdüren ve yardımcı olan kimse karağı,"Ateş karıştırmaya yarayan, eğri uçlu demir çubuk" karağı,Tavukkarası kara haber,"Ölüm veya felaket haberi, kötü haber" kara haber tez duyulur,`ölüm gibi kötü haber çabuk yayılır` anlamında kullanılan bir söz karahalile,"Doğu Hindistan'da yetişen bir bitkinin olgunlaşmadan önce toplanan ve kurutulan 1-3 santimetre uzunluğunda, iğ biçiminde siyah renkli, sert, kokusuz taneleri (Fructus Myrobalani)" karahindiba,"Birleşikgillerden, uzun ve dişli yapraklı, çiçekleri sarı ve kömeç biçiminde bir bitki (Taraxacum)" karahumma,Tifo karaiğne,Bir tür iğneli karınca Karaim,"Çoğu Türk soyundan olan ve genellikle Polonya ve Litvanya topraklarında oturan bir Musevi topluluğu, Karay" Karaimce,Karaim Türkçesi karakabarcık,Şarbon karakaçan,Eşek karakafes,"Sığırdiligillerden, çiçekleri beyaz ve menekşeye çalan kırmızı renkte, eczacılıkta kullanılan bir bitki, eşekkulağı (Symphytum)" kara kalem,Resim yapmada kullanılan kömür kalem Karakalpakça,Karakalpak Türkçesi kara kaplı kitap,Çıkar sağlamak için yasa dışı işlerin yapılmasında yol gösteren yöntemler bütünü karakarga,Kuzgun karakavak,"Yüksekliği 35 metre kadar olabilen, kabuğu koyu renkli bir tür kavak (Populus nigra)" karakavuk,Hindiba karakavza,Yaban havucu karakeçi,Sazana benzer bir tatlı su balığı (Barbus fluviatilis) kara kehribar,Oltu taşı karakeme,Domalan karakılçık,"Kılçıkları siyah olan, kırmızı veya beyaz, sert taneli buğday" kara kış,"Kış ortası, kışın en şiddetli zamanı, zemheri" kara koca,Saçı ağarmamış yaşlı kimse karakola düşmek,herhangi bir suç dolayısıyla karakolluk olmak karakol kurmak,herhangi bir yerde güvenliği sağlamak amacıyla karakol oluşturmak karakol gezmek,"huzur ve güvenliği sağlamak amacıyla dolaşmak, devriye gezmek" karakol,Güvenliği sağlamakla görevli kimselerin bulunduğu yapı karakol gemisi,Kara sularında güvenliği sağlamak ve gözcülük yapmak için dolaşan küçük gemi karakolluk olmak,kavga sonucu karakola gitmek zorunda kalmak karakolluk,Karakolla ilgili karakoncolos,"Çocukları korkutmak için kendisinden söz edilen, gerçek dışı bir yaratık, umacı, hayalet" kara kovan,"Arıların fennî kovan yerine içine petek oluşturdukları sazdan, çamurdan veya sepetten kovan" karakter,Ayırt edici nitelik karakteristik,"Bir kimse veya nesneye özgü olan (ayırıcı nitelik), tipik" karakterize,"Ayırıcı niteliği ortaya konulmuş, ayırt edilmiş" karakterize etmek,"ayırıcı niteliğini ortaya koymak, ayırt etmek" karakterli,Herhangi bir karakteri olan karakteroloji,İnsanlarda karakterin gelişmesini ve özelliklerini inceleyen bilim dalı karaktersiz,Karakteri kötü olan karaktersizlik,Güvenilir karakteri olmama durumu karakucak,"Kökeni Orta Asya'ya uzanan, serbest stilde, yağ sürülmeden yapılan en eski, geleneksel Türk güreşi" karakul,"Asıl yurdu Buhara'da Karakul bölgesi olan ve yurdumuzda da yetiştirilen, tüyleri uzun ve kıvırcık bir cins koyun, karagül" karakulak,"Kedigillerden, çakala benzer vahşi bir hayvan (Caracal melanotis)" karakulak,"Osmanlı Devleti'nde emir çavuşu, haberci" kara kullukçu,"Yeniçeri Ocağı bölüklerinde odaları ve odaya gelen konukların ayakkabılarını temizleme, yemek kaplarını yıkama vb. işlerle görevli er" kara kurbağası,"Kurbağalardan, karalarda yaşayan, yumurtalarını suya bırakan bir tür kurbağa" kara kuru,Esmer ve zayıf (kimse) kara kusmuk,İçinde bol miktarda kara kan bulunan kusmuk karakuş,Kartal türünden kuşlara verilen ad karakuş,Atların ayaklarında şiş yapan bir hastalık karakuşi,"Kanun, kural, mantık ölçülerine dayanmayan" karakutu,Uçaklarda pilotların konuşmalarını ve kuleden gelen mesajları alıp saklayan araç kara kuvvet,Din bağnazlığının oluşturduğu gerici ve tehlikeli güç karalahana,Yaprakları koyu yeşil olan bir tür lahana karalama,Karalamak işi karalama defteri,"Karalamaların yapıldığı defter, müsvedde defteri" karalamak,Boya veya kalemle birtakım şekiller çizerek bir yeri kirletmek karalanma,Karalanmak işi karalanmak,Karalama işi yapılmak karalatma,Karalatmak işi karalatmak,Karalama işini yaptırmak karalayış,Karalama işi karaleylek,"Leylekgillerden, gagası aşağı doğru kıvrık, tüyleri kara, uzun bacaklı bir kuş, çeltik kargası (Ciconia nigra)" karalı,Karası (II) olan karalık,Kara olma durumu kara liste,"Sakıncalı sayılan veya cezalandırılması düşünülen kimse, grup, ülke vb.nin listesi" kara listeye almak,"birini, bir grubu, bir ülkeyi sakıncalı veya zararlı görmek" karaltı,"Uzaklık ve karanlık sebebiyle kim veya ne olduğu seçilemeyen, belli belirsiz, koyu renkli biçim, silüet" karama,Karamak işi karamak,Hor görmek karaman,"Orta Anadolu'da yetiştirilen, kuyruğu iri ve yağlı bir tür koyun" karamandola,Genellikle ayakkabı yüzü yapılan bir tür sağlam ve parlak kumaş kara maşa,"Zayıf, esmer, ufak tefek kadın" karambol,Bilardo oyununda isteka ile vurulan bilyenin öbürlerine dokunması karambole getirmek,karışıklıktan yararlanarak birini aldatmak karamela,Karamel kara mizah,"Yalnız güldürmeyi değil, düşündürmeyi ve yergiyi de amaçlayan mizah" karamsar olmak,"kötümserliğe kapılmak, bedbin olmak" karamsar,Kötümser karamsarlaşma,Kötümserleşme karamsarlaşmak,Kötümserleşmek karamsarlık,Kötümserlik karamuk,"Karanfilgillerden, ekin tarlalarında biten, yaprakları karşılıklı, çiçeği pembe mor renkte, zararlı bir bitki (Agrostemmagithago)" karamusal,"Çifte demir atıldığında geminin dönmesiyle zincirlerin karışmasını önlemek için kullanılan, fırdöndüye bağlı zincir düzeni" karanfil,"Karanfilgillerden, güzel renkli çiçekler açan bir süs bitkisi (Dianthus caryophyllus)" karanfili sıkmak,tehlikelere ve güçlüklere göğüs gerebilmek karanfilci,Karanfil yetiştiricisi karanfilgiller,"İki çeneklilerden, örnek bitkisi karanfil olan, çöven, karamuk vb. cinsleri içine alan bir familya" karanfil yağı,Karanfilin tomurcuklarından elde edilen uçucu yağ karanlık basmak (veya çökmek),hava kararmak karanlık,Işık olmama durumu karanlık etmek,bir şeyin önünde durarak görünmesine engel olmak karanlık kesilmek,ortalık birdenbire kararmak karanlığa gömülmek,koyu karanlık içinde kalmak karanlığı deşmek (veya yırtmak),"karanlıkta görmeye çalışmak, aydınlığa çıkmak için çaba harcamak" karanlığa kalmak,gidilecek yere varmadan akşam olmak karanlıkta göz kırpmak,bir şeyi anlatmak isterken karşısındakinin anlayamayacağı bir işarette bulunmak veya bir söz söylemek karanlık oda,Film banyosu yapılan ışıksız oda karantina,Bulaşıcı bir hastalığın yayılmasını önlemek için belli bir bölgenin veya yerin kontrol altında tutulup giriş çıkışların engellenmesi biçiminde uygulanan sağlık önlemi kara para,Yasa dışı yollardan sağlanan kazanç kara para aklamak,yasa dışı yollarla elde edilen parayı yasallaştırmak için yatırım yapmak kara pazar,Piyasada olmayan malların gizli olarak yüksek fiyatla satıldığı yer karara bağlamak,"bir davayı, bir sorunu çözümlemek, sonuçlandırmak" karara varmak,"bir konuda anlaşmak, bir şeyi kararlaştırmak" karara kalmak,davanın görüşülmesi bitip yargıcın kararını beklemek karar vermek,"bir sorunu karara bağlamak, kararlaştırmak" karar,Bir iş veya sorun hakkında düşünülerek verilen kesin yargı karar bulmak,kararlı bir durum almak karar altına almak,"karar vermek, kararlaştırmak" karar almak,"bir davayı, bir sorunu sonuca bağlamak" kararında bırakmak,ölçüyü aşmamak karar kılmak,birçok şeyi deneyip birini seçmek karargâh,"Bir birlik veya kurumun, kumandan ile yardımcı şube ve bölümlerinden oluşan kuruluş" kararınca,Gerektiği ölçüde kararış,Kararma işi kararlama,Kararlamak işi kararlamadan,"Kararlama yoluyla, görmeden" kararlamak,"Ölçü ve tartıya dayanmaksızın, gözle oranlayarak hesaplamak, tahmin etmek" kararlaşma,Kararlaşmak işi kararlaşmak,Bir şey için karar verilmek kararlaştırılma,Kararlaştırılmak işi kararlaştırılmak,Kararlaştırma işi yapılmak kararlaştırma,Kararlaştırmak işi kararlaştırmak,"Bir konunun, bir işin herhangi bir yolda yapılmasıyla ilgili kesin düşünce belirlemek, tayin etmek" kararlı,Kesin karar vermiş olan kararlı dalga,Duraklı dalga kararlı denge,Bir güç etkisiyle hareket ettikten sonra gene aynı duruma gelen cisimlerin konumu kararlılık,"Kararlı olma durumu, istikrar" kararma,Kararmak işi kararmak,"Rengi karaya dönmek, siyahlaşmak" kararname,Cumhurbaşkanının onayladığı hükûmet kararı kararsız,Kararı olmayan kararsız denge,Denge durumundaki cismin küçük bir yer değiştirmesiyle bozulan denge kararsızlık,"Kararsız olma durumu, tereddüt" karartı,Karaltı karartılma,Karartılmak işi karartılmak,Karanlık duruma getirilmesini sağlamak karartma,Karartmak işi karartmak,"Rengini karaya çevirmek, esmerleştirmek, siyahlaştırmak" kara saban,Toprağı sürmede kullanılan ilkel bir tarım aracı karasakız,Zift karasal,"Karayla, toprakla ilgili, berri" karasal kumul,"Deniz kıyısından uzak, çöllerde oluşan kumul" karasal oluşuk,Yer kabuğunun kara bölümündeki katmanlarında olan oluşuk kara sarı,Siyaha çalan sarı kara sevda,Umutsuz ve güçlü aşk kara sevdalı,"Kara sevdaya tutulmuş, melankolik" karasığır,"Orta Anadolu'da yetişen, sert ve kurak iklime dayanıklı, küçük yapılı bir tür sığır" karasinek,"Böcekler sınıfının çift kanatlılar takımından, insan ve evcil hayvanların kanını emen, görünüşü ev sineğine benzeyen bir tür eklem bacaklı (Stomoxys calcitrans)" karasu,"Çoğunlukla gözün iç basıncının çoğalmasıyla kendini gösteren, körlüğe sebep olabilen bir göz hastalığı, glokom" kara suları,Bir devletin deniz kıyıları boyunca egemenliği altında tuttuğu belli genişlikte su şeridi karaşın,"Rengi karaya çalan, esmer (kimse)" karataban,İpek böceklerinde geniş çapta ölüme yol açan kelebek hastalığı kara tahta,"Okullarda üzerine tebeşirle yazı yazılan, tahtadan yapılmış, siyah veya yeşil renkli, geniş levha, yazboz tahtası, tahta" karatavuk,"Karatavukgillerden, tüyleri kara, meyve ve böceklerle beslenen ötücü kuş (Turdus merula)" karatavukgiller,"Omurgalı hayvanların kuşlar sınıfından, ardıç kuşlarını ve kızılkuyrukları içine alan bir familya" karate,"Ayak ve yumruk vuruşları üzerine kurulu, Japon kökenli bir dövüş yöntemi" karateci,Karate yapan kimse kara tren,Kömürle işleyen tren karaturp,"Turpgillerden, etli, iri beyaz köklü çok yıllık bir bitki (Raphanus sativusvar niger)" karavan,"Bir otomobilin arkasına takılan, hem taşıt hem konut olarak kullanılan üstü kapalı araç" karavana,Genellikle orduda yemek dağıtımında kullanılan büyük metal kap karavana çıkmak,yemek hazırlanmak veya gelmek karavanadan yemek,aynı kaptan topluca yemek karavana borusu,Yemek vaktinin geldiğini bildiren boru sesi karavanacı,Karavanayı taşıyan asker karavaş,"Savaşta tutsak edilen veya satın alınan kadın köle, kul" karavaşlık,Karavaş olma durumu karavela,Büyük deniz teknesi karavide,Kerevit kara yağız,Esmer (erkek) karayaka,"Doğu Karadeniz kıyı bölgesinde yetişen, uzun kuyruklu, beyaz renkli bir tür koyun" karayandık,Deve dikeni karayanık,Şarbon kara yazı,"Kötü yazıldığına inanılan alın yazısı, kara talih, kara baht" Karayca,343 Karaimce kara yel,"Kuzeybatıdan esen, genellikle soğuk, bazen fırtına niteliğinde yel, keşişleme karşıtı" kara yer,"Mezar, sin, gömüt" karayılan,"Boyu uzun, başı iri pullarla örtülü, zararlı hayvanları yediği için tarıma yararlı, tehlikesiz bir yılan (Coluber)" kara yolu,Yerleşim merkezlerini birbirine karadan bağlayan yol kara yolu ile,"otomobil, otobüs vb. taşıtlar ile" kara yosunları,"Çiçeksiz bitkiler sınıfından, nemli yerlerde yetişen, birleşim veya spor verme yoluyla üreyen, pek çok türü bulunan bir bitki familyası" kara yosunu,"Çayır ve ormanlarda yumuşak bir bitki oluşturan çiçeksiz bitki, temriye" kara yüz,"Utanç verici, yüz kızartıcı durum" kara yüzlü,"Suçlu, lekeli, günahkâr" karbojen,Bileşiminde % 95 oksijen ve % 5 karbondioksit bulunan gaz karışımı karboksil,Organik asit grubunda bulunan -COOH formülündeki tek değerli kökler karboksilik,Karboksilli karboksilli,"Yapısında bir veya birçok karboksil koku bulunan (maddeler), karboksilik" karbon,"Atom numarası 6, atom ağırlığı 12 olan, doğada elmas, grafit gibi billurlaşmış veya maden kömürü, linyit, antrasit gibi şekilsiz olarak bulunan, canlı varlıkların aslını oluşturan ve yandıktan sonra kömür durumuna geçen element (simgesi C)" karbonado,Kara elmas karbonat,Karbonik asidin bazlarla birleşerek oluşturduğu tuzların genel adı karbonatlama,Karbonatlamak işi karbonatlamak,Karbonik asit alabilen maddelere bu gazı vererek onları karbonat durumuna dönüştürmek karbonatlı,İçinde karbonat olan karbondioksit,"Renksiz, kokusuz, yoğunluğu 152,0 °C'de ve 36 atmosfer basıncında kolayca sıvılaşan ekşimsi tatta bir gaz (CO2)" karbon dönemi,"Birinci Çağın dördüncü dönemi ve bu dönemde oluşmuş yer katmanları, karbonifer" karbonhidrat,"Karbon, hidrojen ve oksijen atomlarından oluşan organik bileşiklerin genel adı" karbonifer,Karbon dönemi karbonik,Karbonla ilgili olan karbonik asit,Bir karbon ve iki oksijenin birleşmesiyle oluşan bir gazın suda erimiş durumu karbonil,Birleşme değeri 2 olan karbonmonoksit karbonit,Karbon grubundan basit madde karbon kâğıdı,Aynı anda hem yazmak hem de kopya çıkarmak için yazı kâğıtlarının arasına konulan kâğıt karbonlama,Çeliğe karbon verme işlemi karbonlamak,Bir maden veya alaşımı karbon bakımından zenginleştirmek karbonlaşma,Karbonlaşmak işi karbonlaşmak,"Karbon durumuna gelmek, kömürleşmek" karbonlu,Birleşiminde karbon bulunan karbonmonoksit,"0,97 yoğunluğunda, renksiz, kokusuz, zehirleyici bir gaz. Bol miktarda ısı açığa çıkararak mavi bir alevle yanar ve hava ile birleşerek birçok uygulama alanı olan patlayıcı bir karışım oluşturur (CO)" karborundum,Aşındırıcı madde olarak kullanılan silisyum karbürün ticaretteki adı karbür,Karbonun başka bir elementle birleşmesinden oluşan madde karbüratör,Patlamalı motorlarda akaryakıtı buharlaştırıp hava ile karışmasını sağlayan cihaz karbürleme,Madenî bir ürünün karbon bakımından zenginleştirilmesi karcığar,Klasik Türk müziğinde hareketli bir makam kar çiçeği,"Süsengillerden, beyaz ve pembe çiçekler açan soğanlı bitki (Leuconium)" kardelen,"Nergisgillerden, baharda çok erken çiçek açan ve eczacılıkta kullanılan soğanlı bir bitki (Galanthus nivalis)" "kardeş kardeşi atmış, yar başında tutmuş",`kardeşler ne kadar geçimsiz olsalar da kötü bir durumda birbirlerine yardım ederler` anlamında kullanılan bir söz kardeş kanı dökmek,aralarında çeşitli bakımlardan yakınlık bulunan kimseler birbirini öldürmek kardeş kardeşin ne öldüğünü ister ne onduğunu,"`kardeş, kardeşe zarar gelmesini istemez ama onun kendisinden üstün durumda olmasını da kıskanır` anlamında kullanılan bir söz" kardeş,Aynı anne babadan doğmuş veya anne babalarından biri aynı olan çocukların birbirine göre adı kardeşim olsun da kanlım olsun,`kendisine çok büyük kötülük de yapsa insan kardeşinden vazgeçemez` anlamında kullanılan bir söz kardeşçe,Kardeşe yaraşır kardeşkanı,"Kardeşkanı ağacından alınan, hekimlikte ve boyacılıkta kullanılan, koyu renkte bir sakız" kardeşkanı ağacı,"Baklagillerden, en çok Asya'nın sıcak bölgelerinde yetişen bir ağaç (Draceane draco)" kardeş kavgası,Yakın ilişki içinde bulunanlar arasında çıkan anlaşmazlık kardeşlenme,Kardeşlenmek işi kardeşlenmek,Ekin bir kökten birkaç sap birden üremek kardeşlik,"Kardeş olma durumu, karındaşlık, uhuvvet" kardeşlik etmek,"kardeş gibi hareket etmek, kardeşçe davranmak" kardeş okul,"Bir okulun, toplumsal ve kültürel bakımdan yardıma gereksinimi olduğunu belirleyip desteklediği, yardımlarda bulunduğu okul" kardeş parti,Ortak bir amaca yönelen siyasi partilerin her biri kardeş payı,"Yarı yarıya, eşit paylarla bölüşme" kardeş şehir,Aralarındaki ilişkiyi geliştirmeyi ve birbirlerine yaklaşmayı kabul eden ülkemizdeki bir şehirle yabancı bir ülkedeki bir şehre verilen genel ad kardırma,Kardırmak işi kardırmak,Karma işini yaptırmak kar dikeni,"Diş otugillerden, pembe çiçekli bir tür çalı (Acantholimon echinus)" kardinal,"Papayı seçen, danışmanlığını yapan başpapazlardan her biri" kardinal kuşu,"İspinozgillerden, parlak, kırmızı renkli, iri gagalı, tepelikli, ötücü bir tür kuş (Cardinalis cardinalis)" kardinallik,Kardinal olma durumu kardiyak,Kalp hastalığı olan kimse kardiyograf,Elektrokardiyograf kardiyografi,Elektrokardiyografi kardiyogram,Elektrokardiyogram kardiyolog,Kalp hastalıklarında uzmanlaşmış hekim kardiyoloji,"Anatomi, fizyoloji ve patolojinin kalp ile ilgili bölümleri" kardiyopati,Kalp hastalıklarının genel adı kardiyoskop,Kalp hareketlerinin incelenmesine yarayan cihaz kardiyoskopi,Kalp hareketlerinin kardiyoskop ile incelenmesi kare,"Kenarları ve açıları birbirine eşit olan dörtgen, dördül, murabba" ...-in karesi,bir sayının kendisiyle çarpımı karesini almak,bir sayıyı kendisiyle çarpmak karekök,Karesi verilen bir sayıya eşit olan sayı karekök almak,karesi verilen bir sayıyı hesaplamak kareleme,Karelemek işi karelemek,Karelere ayırmak kareli,"Karelere bölünmüş, üstünde kareleri olan, damalı, satrançlı" karesel bölge,Karenin sınırladığı düzlemsel bölge karfiçe,Orta boy demir çivi kargadan başka kuş tanımamak,bildiğinden veya öğrendiğinden kesinlikle şaşmamak karga mandayı babası hayrına bitlemez,`bir kimse başkasına hizmet ediyorsa bunda kendisinin de çıkarı vardır` anlamında kullanılan bir söz karga kekliği taklit edeyim derken kendi yürüyüşünü şaşırmış,"`görgüsüz kişi, görgülü kişinin yaptığını yapmaya kalkışırsa beceremez, kendisinin doğal davranışını da yitirir, gülünç duruma düşer` anlamında kullanılan bir söz" karga bok yemeden,çok erken bir saatte karga,"Kargagillerden, kanatları geniş, tüyleri kara renkte, tarla ve bahçelere çok zarar veren kuş (Corvus)" karga gibi,çok zayıf ve esmer (kimse) karga,Bir şeyin asıl durumunu yitirerek baş aşağı olması karga etmek,tulumbanın kurumuş kösele supaplarını ıslatarak şişirmek için üzerinden su döküp kolu işletmek kargabeyni,Pekmezle yoğurt karıştırılarak yapılan yiyecek kargaburnu,Uçları karga gagası gibi kıvrık olan araçların ortak adı karga burun,Burnu karga gagasına benzeyen (kimse) kargabüken,"Bitişik taç yapraklı iki çeneklilerden, yaprakları karşılıklı, çiçekleri talkım durumunda olan, meyvesi zehirli bir ağaç (Stryhnos nux-vomice)" kargacık burgacık,"Çarpık, düzensiz" kargadelen,Kabuğunun çok gevrek olması dolayısıyla kolay kırılan bir tür badem karga düleği,İt hıyarı kargagiller,"Kuşlar sınıfının, ötücü kuşlar takımından, örnek hayvanı karga olan kuşlar familyası" kargasekmez,"Çok ıssız, sarp (yer)" kargaşa çıkarmak,gürültü patırtıya yol açmak kargaşa,"Kışkırtma ve karışıklık yoluyla toplumda ortaya çıkan düzen bozukluğu, anarşi" kargaşacı,"Kargaşa çıkaran kimse, anarşist" kargaşalık,"Kargaşa durumu, alavere" karga tulumba,Birkaç kişi birini yakalayıp elleri üstünde havaya kaldırarak karga tulumba etmek,"birkaç kişi, birini kollarından bacaklarından tutup kaldırmak" karga yürüyüşü,"Çömelmiş durumda, çift ayakla sıçrayarak yapılan yürüyüş" kargı,"Gövdesi 5-6 metre yüksekliğe erişebilen çok yıllık bir bitki, kamış, saz (Arundo donax)" kargılama,Kargılamak işi kargılamak,Kargı ile yaralamak veya öldürmek kargılık,Fişeklik kargıma,"Kargımak işi, kargışlama, lanet" kargımak,"Birine, Tanrı'nın, insanların sevgi ve ilgisinden yoksun kalıp nefretlerine uğraması dileğinde bulunmak, ilenmek, kargışlamak, lanet etmek, lanetlemek" kargın,Eriyen karların oluşturduğu akarsu kargın,Marangozlukta kullanılan bir tür büyük rende kargış,"Kargıma işi veya bu maksatla söylenen sözler, lanet, telin, beddua, ilenç, alkış karşıtı" kargış etmek (veya vermek),"kargımak, kargışlamak, lanet etmek" kargışlama,Kargıma kargışlamak,Kargımak kargışlı,"Tanrı'nın ve insanların nefretine, lanetine uğramış, melun, lanetli" kârgir,Kâgir kargo,Yük taşıyan uçak veya gemi kargocu,Kargo işiyle uğraşan kimse kargoculuk,Kargocunun yaptığı iş karha,Ülser kâr haddi,Kazancın sınırı kar helvası,Pekmez karıştırılmış kar karı,"Bir erkeğin evlenmiş olduğu kadın, eş, refika, zevce" karı gibi,"korkak, dönek (erkek)" karısının üstüne evlenmek,karısı varken bir kadınla daha evlenmek "karının saçlısı, tarlanın taşlısı",`kadının saçlı olanı ile tarlanın taşlı olanı makbuldür` anlamında kullanılan bir söz karı ağızlı,Dedikodu yapan (erkek) karık,Kar yağmış bir alana bakma sonucu ortaya çıkan göz kamaşması karık,Ark karıkma,Karıkmak işi karıkmak,Göz fazla ışıktan kamaşmak karı koca,Birbirleriyle evlenmiş kadın ve erkek "karı koca bir sözle yakın, bir sözle uzaktır","`bir kadınla bir erkek, birbirlerine bağlandıklarını bildiren bir sözle karı koca olurlar, böyle bir bağın kalmadığını bildiren bir sözle de yabancı olurlar` anlamında kullanılan bir söz" karı koca olmak,nikâhlı veya nikâhsız birlikte yaşamaya başlamak karı kocalık,Karı koca olma durumu karılaşma,Karılaşmak işi karılaşmak,"Erkek huyları kadın huylarına benzemek, kadın gibi davranmak" karılı,Herhangi bir nitelik veya nicelikte karısı olan karılık,Kadın olma durumu karılık etmek,evli bir kadın kocasına olan görevini yerine getirmek karılı kocalı,Karı koca birlikte karılma,Karılmak işi karılmak,"Karma işi yapılmak, karışmak" karıma,Karımak işi karımak,"Yaşlanmak, kocamak, ihtiyarlamak" karnından konuşmak (veya söylemek),işitilemeyecek kadar alçak sesle söylemek karnı tok it gölgede yatar,"`akılsız kişi bugün karnını doyurunca yarını düşünmez, yan gelir yatar, keyfine bakar` anlamında kullanılan bir söz" karnını doldurmak,çok yemek yemek karnı zil çalmak,çok acıkmış olmak "karnı tok, sırtı pek",geçim sıkıntısı olmayan insanlar için kullanılan bir söz karnı büyümek,hamileliği belirgin durumu gelmek karın doyurmak,geçinmek karın,İnsan ve hayvanlarda gövdenin kaburga kenarlarından kasıklara kadar olan ön bölgesi karın ağrısı,Karında duyulan ağrı karın boşluğu,Kaburga kemikleriyle kalça kemiklerinin arasında vücudun her iki yanında bulunan bölge karıncayı bile ezmemek (veya incitmemek),"çok merhametli, ince duygulu olmak" karınca,"Zar kanatlılardan, toplu olarak yaşayan, yuvaları toprağın altında olan ve birçok türü bulunan böceklerin genel adı (Formica)" "karıncadan ibret al, yazdan kışı karşılar","`kişi çalışıp kazanabildiği zamanı boş geçirmemeli, çalışamayacağı günler için geçimini sağlayacak varlık edinmelidir` anlamında kullanılan bir söz" karıncanın zevali gelince kanatlanır,`kişi durumunun gereklerine aykırı taşkınlıklarda bulunursa artık düşecek demektir` anlamında kullanılan bir söz karınca asidi,Formik asit karınca belli,Beli çok ince olan (kimse) karınca duası,Bereket getirdiğine inanılarak iş yerlerine asılan dua karınca duası gibi,"çok küçük, sık ve okunaksız (yazı)" karıncaezmez,"Çok merhametli, ince duygulu (kimse), karıncaincitmez" karıncaincitmez,Karıncaezmez karınca kaderince,Karınca kararınca karınca kararınca,"Az da olsa, elinden geldiği kadar, karınca kaderince" karıncalanış,Karıncalanma işi karıncalanma,Karıncalanmak işi karıncalanmak,"Bir yere, bir şey üzerine karınca üşüşmek" karıncalar,"Zar kanatlıların, karınca adı altında toplanan ve beş bin kadar türü sayılan bir dalı" karıncalı,"İçinde, üstünde karınca bulunan" karıncayiyen,"Karıncayiyengillerden, Avustralya'da yaşayan, karıncayla beslenen bir tür memeli (Echidna acule ata)" karıncayiyengiller,"Örnek hayvanı karıncayiyen olan, vücutları kirpi dikenli, ağızları boru biçiminde uzamış, karıncayla beslenen bir familya" karıncık,Vücudun çeşitli organları içinde bulunan boşluk karından bacaklılar,"Yumuşakçalardan, karınlarındaki etli, yassı pul biçimindeki uzantıları bacak gibi kullanarak ve sürünerek yürüyen salyangoz, sümüklü böcek vb.ni içine alan kabuklu hayvanlar sınıfı" karındaş,Kardeş karınlama,Karınlamak işi karınlamak,Gemi yanını dayamak karınlı,Karnı olan karınma,Karınmak işi karınmak,Sallanarak karışmak karınsa,Kuşların tüy değiştirme zamanı karıntası,Pastırmada kullanılan hayvanın göbek etleri karıntı,Anaforlarda oluşan çevrinti karın zarı,"Karın boşluğunun içini, bu boşluğun içinde bulunan bağırsakları, öbür organları kaplayan ve tutan zar, periton" karın zarı yangısı,"Karın zarının çabuk ilerleyen veya kronik iltihabı, karın zarı iltihabı, peritonit" karısı ağızlı,Karı ağızlı karış,"Parmaklar birbirinden uzak duracak biçimde gergin duran elde, başparmak ile serçe parmağın uçları arasındaki açıklık" karışık,Ayrı nitelikteki şeylerden oluşmuş karışıklık,"Karışık olma durumu, keşmekeş, keşmekeşlik, teşevvüş" karışılma,Karışılmak işi karışılmak,"Karışma işi yapılmak, müdahale edilmek" karışım,"Birden çok şeyin karıştırılmasıyla elde edilen veya ortaya çıkan şey, kokteyl" karış karış,"Bir şeyi her yönüyle, inceden inceye, hiçbir tarafını ihmal etmeksizin" karış karış bilmek,en ince ayrıntısına kadar biliyor olmak karış karış dolaşmak,her yeri gezmek karışlama,Karışlamak işi karışlamak,Karışla ölçmek karışma,Karışmak işi karışmak,"İki veya ikiden çok şey bir araya gelip birbirinin içinde dağılmak, birbirinin içine girmek" karışanı görüşeni olmamak,"işine kimse karışmamak, özgür olmak" karıştırıcı,"İki veya daha çok maddeyi birbiri içinde dağıtmaya, karıştırmaya yarayan araçların genel adı" karıştırıcılık,"Karıştırıcı olma durumu, fitnecilik" karıştırılma,Karıştırılmak işi karıştırılmak,Karıştırma işi yapılmak karıştırış,Karıştırma işi karıştırma,Karıştırmak işi karıştırmak,Karışma işini yaptırmak kari,"Okuyucu, okur" karides,"Denizlerde veya tatlı sularda yaşayan, yüzücü, orta büyüklükte kabuklu, eti yenir bir deniz hayvanı" karidesçi,Karides satan veya yakalayan kimse kariha,Düşünme gücü karikatür,"İnsan ve toplumla ilgili her tür olayı konu alarak abartılı bir biçimde veren, düşündürücü ve güldürücü resim" karikatürcü,"Karikatür çizen sanatçı, çizer, karikatürist" karikatürcülük,"Karikatürcünün yaptığı iş, çizerlik, karikatüristlik" karikatürist,Karikatürcü karikatürize,Karikatür durumuna getirilmiş olan karikatürize etmek,karikatürleştirmek karikatürleştirme,Karikatürleştirmek işi karikatürleştirmek,Karikatür durumuna getirmek karikatürlük,Karikatür olma durumu karina,Gemi omurgası karina etmek,gemiyi karinası ortaya çıkacak biçimde bir yanı üzerine yatırmak karinaya basmak,karina etmek karinalılar,Omurgalı hayvanlardan kuşlar sınıfının hemen bütün kuşları içine alan büyük bir bölümü karine,"Karışık bir iş veya sorunun anlaşılmasına, çözümlenmesine yarayan durum, ipucu" karine ile anlamak,sözün gelişinden çıkarmak kariyer,"Bir meslekte zaman ve çalışmayla elde edilen aşama, başarı ve uzmanlık" kariyer yapmak,"uzmanlık alanında çalışmak, uzmanlaşmak, ihtisas yapmak" karizma,Etkileyicilik karizmayı çizdirmek,var olan etkileyiciliğini kaybetmek karizmatik,Etkileyici karkara,"Uzun bacaklılardan, bataklık bölgelerde yaşayan, kışı sıcak ülkelerde geçiren, başı sorguçlu turna" karkas,Demirli betonla yapılmış yapı kar kuşu,"Serçegillerden, karlı dağların doruklarında yaşayan, bacakları ve parmakları tüylü bir kuş (Plectrophenax nivalis)" kar kuyusu,"Yazın kullanılmak üzere içinde kar saklanan kuyu, karlık" karlama,Karlamak işi karlamak,Kar yağmak karlanma,Karlanmak işi karlanmak,"Kar ile örtülmek, kar ile kaplanmak" karlı,Üstünde kar bulunan kârlı,"Kârı olan, kazançlı" kârlı iş,İyi para getiren iş veya çalışma alanı karlık,Kar kuyusu Karluk,Eski Türk boylarından biri karma,Karmak işi karmaç,"Yapı işlerinde harcı karmaya yarayan alet, mikser" karma eğitim,Erkek ve kız öğrencilerin aynı okulda bir arada okumalarını sağlayan eğitim karma ekonomi,"Özel ve kamu kesimlerini kaynaştırma amacını güden, her iki kesimin birlikte girişimlerini öngören ekonomi siyaseti" karmak,"Karıştırmak, birbirine katmak" karmakarış,Karmakarışık karmakarış etmek,çok karışık duruma getirmek karmakarış olmak,çok karışık duruma gelmek karmakarışık olmak,çok karışık duruma gelmek karmakarışık,"Dağınık, düzensiz, çok karışık" karmakarışık etmek,çok karışık duruma getirmek karmalık,Karma olma durumu karman çorman,Çok karışık ve düzensiz karman çorman etmek,çok karışık ve düzensiz duruma getirmek karman çorman olmak,çok karışık ve düzensiz duruma gelmek karmanyola,Şehir içindeki ıssız yollarda ölümle korkutarak yapılan soygunculuk karmanyolaya getirmek,soymak karmanyolacı,Karmanyola yoluyla adam soyan kimse karmanyolacılık,Karmanyolacı olma durumu karma okul,Karma eğitim uygulanan okul karma sergi,Birçok ressamın eserlerini sergilediği yer karmaşa,Karmaşık olma durumu karmaşık,"İçinde aynı cinsten birçok öge bulunan, birbirine az çok aykırı birçok şeyden oluşan, mudil" karmaşıklaşma,Karmaşıklaşma işi karmaşıklaşmak,Karmaşık duruma gelmek karmaşık sayı,"Kesirleri ondalık sayının tersine olarak çeşitli birimlere göre bölümlenmiş sayı, sanal sayı" karmaşma,Karmaşmak işi karmaşmak,Bir şey başka bir şeyle birleşerek karışık durum almak karmaştırma,Karmaştırmak işi karmaştırmak,Karmaşık duruma getirmek karma tamlama,Ad tamlamasındaki adlardan birinin veya ikisinin sıfat almasıyla kurulan tamlama: Tok evin aç kedisi. Yeşil köşkün lambası gibi kâr merkezi,"İşletme ve şirketin kendi kâr veya zararlarından sorumlu olarak çalışan, yerine göre tamamen bağımsız davranabilen birimi" karmık,Çay ağzında yapılan balıkçı büğeti karnabahar,"Turpgillerden, çiçekleri etli ve tanecikli bir görünüşte olan, yaprakları lahana yaprağına benzeyen, sebze olarak kullanılan bir bitki (Brassica oleracea botrytis)" karnabit,Karnabahar karnaval,"Hristiyanların belli dönemlerde renkli, komik ve şaşırtıcı kılıklara girerek yaptıkları şenlik ve eğlence dönemi" karnaval maskarası,Karnavala katılan gülünç giyimli kimse karnaval maskesi,"Karnavalda takılan gülünç maske, maskara" karne,"Öğrencilere dönem sonlarında okul yönetimleri tarafından verilen ve her dersin başarı durumu ile devam, sağlık, yetenek ve genel gidiş durumlarını gösteren belge" karnı aç,Acıkmış karnı burnunda,"Gebeliği çok ilerlemiş, doğumu yakın" karnı geniş,"Çok yemek yiyen, obur (kimse)" karnıkara,Börülce karnından konuşan,"Başkası söylüyormuş gibi konuşma becerisi olan (kimse), vantrilok" karnıyarık,Uzunlamasına yarılan kızarmış patlıcanların ortasına kıymalı iç konularak hazırlanmış yemek karni,"Laboratuvarda damıtma işlerinde kullanılan, geniş karınlı, dar ve eğri boyunlu cam kap" karnivor,Etobur karo,"Oyun kâğıtlarının küçük, kırmızı, baklava biçimli benekli olanı, orya" karoser,"Otomobilde, mekanizmayı oluşturan motor, makine, tekerlek, şasi vb. bölümlerin dışında kalan, görünen dış bölüm" kâr payı,Herhangi bir malın maliyet fiyatı üzerine konulan ve satıcıya kalan kazanç kâr paylaşımı,"Bir işletmenin ve şirketin yıl sonu kârlarından çalışanlarına, bir teşvik yöntemi olarak pay verilmesi" karpit,"Genellikle sanayide asetilen gazı çıkarmakta kullanılan, karbonla kalsiyum bileşiği madde (CaC2)" karpit lambası,Karpitin su etkisiyle asetilen gazı vermesi ve bu gazın yakılmasıyla ışık elde edilen lamba karpuz,"Kabakgillerden, sürüngen gövdeli parçalı sert yapraklı, sarı çiçekler açan bir bitki (Citrullus vulgaris)" karpuz kabuğunu görmeden denize girme,`bir işi en uygun zamanı gelmeden yapma` anlamında kullanılan bir söz karpuz kesmekle hararet sönmez,`size kötülük yapmış olan bir kimseden başkasına zarar vermekle o kimseden öç almış olmazsınız` karpuzcu,Karpuz yetiştiren veya satan kimse karpuzculuk,Karpuzcunun yaptığı iş karpuz fener,Şenliklerde kullanılan yuvarlak kâğıt fener karsak,"Köpekgillerden, soluk kahverengi, karnı beyaz tüylü, kısa kulaklı, postundan kürk yapılan bir tür memeli (Vulpes corsac)" kârsız,"Kârı olmayan, kazançsız" karst,"Kayaçların erimesiyle yer altı akıntıları olan, kireç taşı ve dolomit bölgesi" karstik,"Karst özelliği taşıyan, karst ile ilgili" karşısına geçmek,karşı düşünceye katılmak karşısına dikilmek,birinin karşısında durmak karşısına almak,birinin düşünce ve tutumuna katılmadığını belli etmek karşı koymak,boyun eğmemek karşı olmak,"birine veya bir düşünceye katılmamak, karşıt olmak" karşı durmak,"direnmek, dayanmak" karşı çıkmak,dışarıdan gelenleri karşılamaya gitmek karşı,"Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi" karşı gelmek,başkaldırmak karşı akın,"Karşı takımın yaptığı bir akını durdurup hemen akına geçme işi, kontratak" karşıcı,"Karşılamaya çıkan kimse, karşılayan" karşıcılık,Karşıcı olma durumu karşıdan karşıya,Bir yandan öbür yana karşı devrim,Bir devrimi yıkmayı ve onun ürünlerini ortadan kaldırmayı hedefleyen hareket karşı düşürüm,Ucuzluğa karşı yapılan ucuzluk karşı gelim,Karşıtlık karşı görüş,"Bir teze veya iddiaya karşı getirilen yeni ve değişik önerme, karşı düşünce" karşı karşıya,Yüz yüze karşı karşıya gelmek,birden karşılaşmak karşı karşıya olmak,yüz yüze gelmek karşılama,"Karşılamak işi, istikbal" karşılamak,"Dışarıdan gelen bir kimseye karşılayıcı olarak çıkmak, istikbal etmek" karşılama töreni,Önemli bir kimsenin bir yere gelişi sırasında o yerin yöneticileri ve halkı tarafından yapılan kabul töreni karşılanış,Karşılanma işi karşılanma,Karşılanmak işi karşılanmak,Karşılama işi yapılmak karşılaşma,Karşılaşmak işi karşılaşmak,"Karşı karşıya gelmek, rastlaşmak" karşılaştırılma,Karşılaştırılmak işi karşılaştırılmak,"Karşılaştırma işi yapılmak, kıyaslanmak" karşılaştırma,"Kişi ve nesnelerin benzer veya aynı yanlarını incelemek için kıyaslama, mukayese" karşılaştırma derecesi,"Daha, çok, fazla, ziyade vb. kelimelerle kavramların karşılaştırılıp üst derecede gösterilmesi" karşılaştırmak,Karşılaştırma işini yaptırmak karşılaştırmalı,"Karşılaştırma yolu ile yapılan, mukayeseli" karşılaştırmalı dil bilgisi,Akraba dilleri ve lehçeleri karşılaştırarak inceleyen dil bilgisi karşılaştırmalı dil bilimi,"Karşılaştırma yöntemiyle çeşitli diller arasındaki ilişkileri, benzerlikleri belirleyip dil ailelerini tespit etmeyi amaçlayan inceleme" karşılayış,Karşılama işi karşılıkta bulunmak,cevap vermek karşılık,"Bir davranışın karşı tarafta uyandırdığı, gerektirdiği başka davranış, mukabele" karşılık vermek,küçük büyüğüne karşı gelmek karşılıklı,"İki kişi veya iki topluluğun arasında geçen ve karşılaşılan harekete eş değer bir hareketle beliren, mütekabil" karşılıklı yapraklar,Sapların her düğümünde karşılıklı olarak ikişer ikişer bulunan yapraklar karşılıksız,Karşılığı olmayan karşılıksız çek,Ödenecek paranın bankadaki hesapta olmadığı çek karşın,"Bir şeyin gerekenin veya mantığın tersine olarak yapıldığını anlatan bir söz, rağmen" karşı olum,"Birbirinin karşısında bulunan, birbirini karşılıklı olarak dışta bırakan kavram veya yargı arasındaki bağlantı, tekabül" karşı sav,"Bir çatışkının ikinci terimini oluşturan düşünce veya önerme, antitez" karşıt,"Nitelik ve durumları birbirine büsbütün aykırı olan, zıt, kontrast" karşıt anlamlı,"Anlamları birbirinin karşıtı olan (söz), zıt anlamlı: Aşağı yukarı, ileri geri, siyah beyaz, dar geniş, büyük küçük gibi" karşıtçı,"Bir işe, davranışa veya düşünceye karşı çıkan, karşı olan, aleyhtar" karşıtçılık,"Karşıtçı olma durumu, aleyhtarlık" karşıt duygu,"Bazı kişilere veya varlıklara karşı duyulan ve belirli bir sebebe dayanmayan hoşnutsuzluk durumu, antipati" karşıtlama,Karşıtlamak işi karşıtlamak,Bir iddiaya zıt olarak başka bir iddia ileri sürmek karşıtlaşma,Karşıtlaşmak işi karşıtlaşmak,Birbirine karşıt olmak karşıtlı,"Karşıtlık, zıtlık gösteren, tezatlı" karşıtlık,"Karşıt olma durumu, zıddiyet, mübayenet, tezat, zıtlık, kontrast" kart,"Gençliği ve körpeliği kalmamış, körpe karşıtı" kart çıkarmak,hakem kural dışı hareket eden oyuncuya cezalandırma amacı ile sarı veya kırmızı kart göstermek kart,Düzgün kesilmiş ince karton parçası kart basmak,işçiler iş yerine giriş ve çıkışta gelip gittiklerini bir makine aracılığıyla belirtmek kartal,"Kartalgillerden, genellikle kızıl siyah tüylü, çok güçlü, yuvasını yüksek kayalıklar üzerinde kuran, iri, yırtıcı bir tür kuş (Aquila)" kartal ağacı,"Dulaptal otugillerden, Hindistan'da yetişen, odunu öd ağacı gibi kokan bir ağaç" kartalgiller,"Omurgalı hayvanlardan kuşlar sınıfının, kartallar takımının gündüz yırtıcıları alt takımına giren büyük bir familyası" kartallar,Omurgalı hayvanlardan kuşlar sınıfının karinalılar bölümüne giren bir takım kartallı,Üzerinde kartal resmi bulunan kartallı eğrelti otu,"Yurdumuzun kıyı bölgelerinde sık rastlanan, yaprak sapının enine kesiti mikroskop altında iki başlı bir kartalı andıran, büyük yapraklı bir tür eğrelti (Pteridium aquilinum)" kartalma,Kartalmak işi kartalmak,"Yaşlanmak, kartlaşmak" kartaloş,"Kartlaşmış, yaşı geçkin, kartaloz" kartaloz,Kartaloş kartça,"Gençliği azalmış, yaşı geçkince" kartel,"Tekelci sermaye piyasasında, birtakım ticaret, üretim kuruluşlarının, genellikle kazanma veya başka kuruluşlara karşı tutunabilme vb. amaçlarla aralarında kurdukları dayanışma birliği" kartel,"Gemilerde içlerine içme suyu konulan, ortası basık, küçük fıçı" kartela,Tombala vb. oyunlarda sayıların yazılı olduğu kart kartelleşme,Kartel kurma işi kartelleşmek,Kartel kurmak Kartezyen,Dekartçı Kartezyenizm,Dekartçılık kartlaşma,Kartlaşmak işi kartlaşmak,Kart duruma gelmek kartlık,Kart olma durumu kartograf,Haritacı kartografi,Haritacılık kartografik,Haritacılıkla ilgili karton,"Kâğıt hamuruyla yapılan, ayrıca içinde bir veya birkaç lif tabakası bulunan kalın ve sert kâğıt" kartonpiyer,Çoğunlukla duvar ve tavan ara kesitleriyle tavan göbeklerinde süsleme amacıyla kullanılan sertleştirilmiş alçı kartopu,"Hanımeligillerden, birçok türü süs bitkisi olarak yetiştirilen, zeytinimsi, meyvemsi, kırmızı renkte bir ağaççık (Viburnum)" kartotek,Kartlar üstüne işlenmiş bilgilerin düzenli bir dizgeye göre derlenmesi kartpostal,"Genellikle dikdörtgen biçiminde ince kartondan yapılmış, bir yüzü resimli, zarflı veya zarfsız gönderilen posta kartı, kart" kartpostalcı,Kartpostal basan veya satan kimse kartuk,Büyük tarla tarağı kartuş,"Merminin arkasından namluya sürülen bezden veya kartondan barut kesesi, hartuç" kartvizit,Kart (II) Karun,Kur'an'da kendisinden çok zengin olarak söz edilen ve bütün mal varlığı bir anda yok olan kişi karyağdı,Üstünde beyaz benekler bulunan kumaş karye,Köy karyokinez,"Çok hücreli canlılarda hücrenin belli evrelerden geçerek çoğalması, mitoz" karyola,Üzerine yatak konulup yatılan tahta veya metal ev eşyası kas,"Tellerden oluşan ve kasılarak vücut hareketlerini sağlayan organ ve bu organın telsi dokusu, adale" kasayı devretmek,işletmelerde nöbetleşe çalışan kasadarlar kasa mevcudunu birbirine aktarmak kasa,Para veya değerli eşya saklamaya yarayan çelik dolap kasaba,"Şehirden küçük, köyden büyük, henüz kırsal özelliklerini yitirmemiş olan yerleşim merkezi, belde" kasabacık,Küçük kasaba kasabalı,Kasaba halkından olan kasacı,"Veznedar, vezneci" kasadar,Ticari kuruluşlarda kasada oturarak para alıp veren kimse kasa defteri,İşletmelerde günlük alışveriş hareketlerinin kaydedildiği defter kasa fişi,Satın aldığı mal veya hizmet için ödediği para karşılığında müşteriye yazar kasadan çıkarılarak verilen küçük kâğıt belge kasalama,Kasalamak işi kasalamak,Kasalara yerleştirmek kasalanma,Kasalanmak işi kasalanmak,Kasalara yerleştirilmek kasalı,Kasası olan kasalık,Kasa yapmaya uygun (tahta) kasap,"Sığır, koyun gibi eti yenecek hayvanları kesen veya dükkânında perakende olarak satan kimse" "kasap, yağı bol bulunca gerisini yağlar","`elinde kendisine gerekli olandan fazla şey bulunan kimse, bunu gereksiz yere savurup telef eder` anlamında kullanılan bir söz" kasaptaki ete soğan doğranmaz,"`ele geçeceği, ortaya çıkacağı daha belli olmayan şey için önceden hazırlık yapmak doğru değildir` anlamında kullanılan bir söz" kasaphane,"Kesimevi, mezbaha, kanara" kasaplık,"Kasap olma durumu, etçilik" kasara,"Geminin baş ve kıç tarafında, asıl güverteden yüksek olan kısa güverte" kasa sayımı,Günlük kasa mevcudunun kasanın devredilmesinden önce sayılıp belirlenmesi kasatura,Süngü gibi tüfeğin namlusu ucuna takılan veya bel kayışına asılı olarak taşınan bir bıçak türü kasavet,"Üzüntü, tasa, kaygı, sıkıntı" kasavet çekmek,"üzülmek, tasalanmak" kasavet etmek,"üzülmek, kaygılanmak" kasavetlenme,Kasavetlenmek işi kasavetlenmek,Kasavet sahibi olmak kasavetli,"Üzüntülü, sıkıntılı, tasalı, kaygılı" kasavetsiz,"Üzüntüsüz, sıkıntısız, tasasız, kaygısız" kasavetsiz ağız anahtarsız açılır,"`sıkıntısı, kaygısı olmayan kimse, her konuda rahat konuşur` anlamında kullanılan bir söz" kas doku,İstem dışı hareketleri yapan iç organlarda ve istemle hareket eden kaslarda bulunan hücreler topluluğu kâse,"Cam, çini, toprak vb.nden yapılmış derince çanak" kâsecik,Küçük kâse kasem,Ant kaset,"İçinde, görüntü ve seslerin kaydedildiği, gerektiğinde yeniden kullanılmasını sağlayan bir manyetik şeridin bulunduğu küçük kutu" kasetçalar,Kaset çalan araç kasetçi,Kaset satan kimse kasetçilik,Kasetçinin yaptığı iş kasık,Vücudun karın ile uyluk arasındaki bölümü kasık bağcı,Kasık bağı yapan veya satan kimse kasık bağı,Fıtığı içeride tutmak için kullanılan bağ kasık biti,"Genellikle üreme organları çevresindeki kıl diplerinde yerleşen bir tür bit, kırkayak (Phthirus pubis)" kasık çatlağı,Kasık fıtığı kasık otu,"Karanfilgillerden, saz biçiminde ince sapları olan, güzel çiçekler açan, kasık yaralarına yararlı sayılan bir bitki (Herniaria hirsuta)" kassıl,Kasla ilgili olan kassıl duyumlar,Kasların iradeli kasılmasıyla ortaya çıkan hareketlerin düzenlenmesine yardım eden duyumlar kasılgan,"Kasılma özelliği olan, kasılabilen (kas ve organik doku)" kasılganlık,Kasılgan olma durumu kasılış,Kasılma işi kasılma,"Kasılmak işi, takallüs" kasılmak,Kasma işi yapılmak kasım,"Yılın on birinci ayı, son teşrin, teşrinisani" "kasımdan on gün evvel ek, on gün sonra ekme","`ekim zamanı kasımdan on gün önce biter, kasımdan on gün sonra ekilen tohum verimli olmaz` anlamında kullanılan bir söz" kasım kasım,"`Gururlanmak, büyüklük taslamak, büyüklenmek` anlamlarındaki kasım kasım kasılmak deyiminde geçen bir söz" kasımpatı,"Birleşikgillerden, çiçekleri iri, katmerli ve türlü renkte, sonbahardan kışa değin açan bir süs bitkisi, krizantem (Chrysanthemum)" kasınç,"Bir veya birkaç kasın irade dışı, ağrılı ve geçici olarak kasılması, kramp" kasınma,Kasınmak işi kasınmak,Kasılıp kalmak kasıntı,Giyeceği daraltmak veya kısaltmak için yapılan eğreti dikiş kasıntılı,Kasıntısı olan kasıntısız,Kasıntısı olmayan kasır,Köşk kasırga,Rüzgâr çizelgesinde hızı 64 veya daha fazla deniz mili olan ve kuvveti 12 ile gösterilen rüzgâr kastı olmak,"birine kötülük etme, zarar verme isteği beslemek" kasıt,"Amaç, istek, maksat" kasıtlı,"İsteyerek, bilerek yapılan, maksatlı" kasıtsız,"İsteyerek, bilerek yapılmayan, maksatsız" kaside,"On beş beyitten az olmayan, bütün beyitlerin ikinci dizeleri en baştaki beyit ile uyaklı olan ve çoğu kez büyükleri övmek için yazılan divan edebiyatı şiir türü" kasideci,Kaside yazan şair kasis,Kara yolunda oluşmuş çukurlar ve tümsekler kasiyer,"Kasa başında oturarak para alıp kasa fişi veren kimse, kasadar" kask,Başı darbelerden korumak için sertleştirilmiş sentetik maddelerden yapılmış sağlam başlık kaskatı,Çok katı kaskatı kesilmek,"aşırı coşku, soğuk, korku, üzüntü vb. etkisiyle hareket edemeyecek, bir şey söylemeyecek duruma gelmek, donup kalmak" kaskatı olmak,"kıpırdamamak, hareketsiz kalmak" kasket,"Genellikle erkeklerin giydiği, önü siperli başlık" kasketçi,Kasket yapan veya satan kimse kasketçilik,Kasketçinin yaptığı iş kasketli,Kasketi olan kasketsiz,Kasketi olmayan kasko,Taşıtların uğrayacakları kazadan doğacak zararların tamamının karşılanması için yapılan sigorta türü kaslı,"Kasları sıkı, gelişmiş, adaleli" kasma,Kasmak işi kasmak,Kasları gergin duruma getirmek kasıp kavurmak,"baskı yaparak veya kıyıcı davranışlarla bir topluluğu ezmek, zulmetmek" kasnak işlemek,kasnakta nakış işlemek kasnak,Enli çember kasnakçı,"Kasnak, elek, ölçek vb. tahta işleri yapan kimse" kasnaklama,Kasnaklamak işi kasnaklamak,"Kasnak içine almak, çemberlemek" kasnı,"Çadıruşağı, şeytantersi ağacı vb. bitkilerden elde edilen bir zamk" kassız,"Kasları gelişmemiş olan, adalesiz" kastanyet,Parmaklara takılarak çalınan bir zil türü kastanyola,Bir çarkın dişlerine takılıp geriye doğru dönmesini önleyen dil kastanyola yuvası,Bir çarka kastanyola için açılmış dişlerin arası kastar,Pamuk ipliğini veya bezini bol ve soğuk su ile yıkayarak ağartma işi kastarcı,Kastar işini yapan kimse kastarcılık,Kastarcının yaptığı iş kastarlama,Kastarlamak işi kastarlamak,Kastar işi yapmak kastarlı,Kastarlanmış olan kasten,"Kasıtla, bile bile, isteyerek, zihinde tasarlayarak, taammüden" kastetme,Kastetmek işi kastetmek,"Amaçlamak, amaç olarak almak" kasti,"Bilerek, isteyerek yapılan" kastor,Kunduz kas tutukluğu,İşe alıştırılmamış kasların çalışma durumunda duyulan ağrı ve sızı kasvet,"Sıkıntı, iç sıkıntısı" kasvet basmak (veya çökmek),"çok sıkılmak, içi daralmak" kasvet vermek,sıkıntı vermek kasvetli,Sıkıntılı kasvetsiz,"Sıkıntısız, iç sıkmayan" kaş göz işareti yapmak,"kaş ve gözle bir şeyler anlatmak, dikkat çekmek" kaşla göz arasında,"kimsenin sezmesine imkân vermeyecek kadar kısa bir zaman içinde, çok çabuk" kaşının altında gözün var dememek,gözünün üstünde kaşın var dememek kaş yapayım derken (veya yaparken) göz çıkartmak (veya çıkarmak),işi düzelteyim derken büsbütün bozmak kaşını gözünü eğmek,kızgın bir durumdayken kaş çatmak "kaş ile göz, gerisi söz","`güzellik, her şeyden önce kaş ve göz güzelliğidir, vücudun başka yerlerinin güzel olması önemli değildir` anlamında kullanılan bir söz" kaş göz etmek,kaş ve göz işaretleriyle bir şey anlatmaya çalışmak kaşlarını çatmak,"kızmak, öfkelenmek" kaşı (veya kaşları) çatılmak,"öfkelenmek, kızmak" kaş,Gözlerin üzerinde kemerli birer çizgi oluşturan kısa kıllar kaş (veya kaşını) yıkmak,kaşlarını çatmak kaşağı,"Hayvanları tımar etmek için kullanılan, sacdan, dişli araç" kaşağılama,Kaşağılamak işi kaşağılamak,Tımar etmek için hayvana kaşağı sürmek kaşağılanma,Kaşağılanmak işi kaşağılanmak,Kaşağılama işi yapılmak kaşağılatma,Kaşağılatmak işi kaşağılatmak,Kaşağılama işini yaptırmak kaşalot,İspermeçet balinası kaşan,Hizmet veya binek hayvanları durup işeme kaşandırma,Kaşandırmak işi kaşandırmak,Hayvanı durdurup işetmek kâşane,"Büyük, süslü köşk, saray vb. yapı" kaşanma,Kaşanmak işi kaşanmak,Hizmet ve binek hayvanları durup işemek kaşan yeri,Uzun yolda hayvanların durup işedikleri ve biraz dinlendikleri yer kaşar,"Koyun sütünden yapılan, genellikle tekerlek biçiminde, sarımtırak, yağlı bir peynir" kaşarlanma,Kaşarlanmak işi kaşarlanmak,"Bir işte, bir hareketle çok deneyim kazanmak" kaşarlı,Kaşarla yapılmış kaşar peyniri,Kaşar kaşbastı,"Başa ve alna bağlanan bağ, çatkı" kaşe,"Toz ilaçların içine konulduğu, yutulmaya uygun, güllaçtan küçük kap" kaşeksi,"Kötü beslenme, süreğen veya kötücül bir hastalığın seyri sırasında oluşan ileri derecede zayıflık, bitkinlik ve çöküntü durumu" kaşelemek,"Resmî bir belgeyi kaşe ile damgalamak, mühürlemek" kaşelenmek,Kaşeleme işi yapılmak kaşeletmek,"Damgalatmak, mühürletmek" kaşeli,Kaşesi olan kaşık,Sulu veya bazı ufak taneli yiyecekleri ağza götürmeye yarayan saplı sofra aracı kaşık atmak (veya çalmak),iştahla veya çabuk yemek kaşık kadar,çok küçük kaşık sallamak,yemek yemek kaşıkla verip kepçeyle geri almak,yaptığı bir iyiliğin acısını çıkarırcasına davranmak kaşıkla yedirip sapıyla (gözünü) çıkartmak,yaptığı bir iyiliği hiçe indirecek kötülükte bulunmak kaşık çalımı,"Ortalığın kararmaya başladığı zaman, akşam yemeği zamanı" kaşıkçı,Kaşık yapan veya satan kimse kaşıkçı kuşu,Pelikan kaşıkçılık,Kaşıkçının yaptığı iş kaşıkçın,"Ördekgillerden, gagası kaşık biçiminde, tüyleri ak, kara, kahverengi, ayakları kırmızı bir kuş (Spatula clypeata)" kaşık düşmanı,"Kadın, eş" kaşık kaşık,"Kaşıkla birbiri ardınca, büyük bir iştahla" kaşıklama,Kaşıklamak işi kaşıklamak,Kaşıkla yemek kaşıklanma,Kaşıklanmak işi kaşıklanmak,Kaşıkla yenmek kaşıklayış,Kaşıklama işi kaşıklık,"İçine kaşık, çatal, bıçak vb. konulan kap" kaşık otu,"Turpgillerden, iskorbüte karşı kullanılan, yaprakları kaşığı andıran, güzel çiçekler açan bir bitki (Cochlearla officinalis)" kaşık oyunu,"Yurdumuzun birçok bölgesinde, parmaklar arasına sıkıştırılmış tahta kaşıklar ile şıkırdatılarak çok hareketli bir biçimde oynanan halk oyunu" kaşıma,Kaşımak işi kaşımak,Vücudun herhangi bir yerindeki kaşıntıyı gidermek için tırnakla veya başka bir şeyle deriyi hafifçe ovmak kaşındırma,Kaşındırmak işi kaşındırmak,"Kaşınmasına yol açmak, kaşıntı vermek" kaşınış,Kaşınma işi kaşınma,Kaşınmak işi kaşınmak,"Kaşıntısı olmak, kaşıma isteği duymak" kaşıntı,Vücutta kaşınma isteği uyandıran duygu kaşıntılı,Kaşıntısı olan kâşif,"Var olan ancak bilinmeyen bir şeyi bulan, ortaya çıkaran kimse, bulucu" kaş jölesi,Kaşın düzgün görünmesini sağlayan bir madde kaşkariko,"Oyun, dolap, düzen" kaşkaval,"Tekerlek biçiminde, sarı renkte, kaşara benzeyen bir peynir türü" kaşkaval,"Gabya ve babafingo çubuklarının topuk taraflarında açılan deliklerden geçirilerek uçları mavnalara dayanan, demir veya ağaç takoz" kaşkol,"Boyun atkısı, atkı" kaşkorse,Ten üzerine giyilen ince kadın fanilası kaşlı,Herhangi bir nitelikte kaşı olan kaşlı gözlü,Yüzü güzel olan kaşmer,Soytarı kaşmerlik etmek,soytarılık etmek kaşmerlik,Soytarılık kaşmir,"İnce, sık bir tür yün" kaşpusiye,Hafif üstlük kat,Bir yapıda iki döşeme arasında yer alan daire veya odaların bütünü kat çıkmak,yapıya kat eklemek kat,"Kesme, kesilme" kati,Kesin katileşme,Kesinleşme katileşmek,Kesinleşmek katiyen,"Hiçbir zaman, asla" katiyet,Kesinlik katabolizma,Yadımlama katafalk,Önünden geçilerek kendisine saygı gösterilmek istenen ölünün tabutunun konulması için yapılmış yüksek yer katafot,Dışarıdan gelen bir ışığın etkisiyle geceleyin ışıklı görünen reflektör katakofti,Klasik Türk müziğinde 8/8'lik bir usul katakomp,"İlk Hristiyanların kayaları oyarak veya yer altını kazarak uzun dehlizler biçiminde yaptıkları, ölülerini gömdükleri veya tapınak olarak kullandıkları mezarlık" katakulli,"Yalan dolan, oyun, tuzak, düzen" katakulli okumak,"yalan söylemek, palavra atmak" katakulli yapmak,"tuzak veya düzen hazırlamak, oyun oynamak" katakulliye gelmek,tuzağa düşmek katakulliye getirmek,tuzağa düşürmek Katalanca,İspanya'nın kuzeydoğusunda Katalan topluluğunun konuştuğu dil katalepsi,"İradenin yitimi, dış etkilere karşı duygunluğun ortadan kalkması ve hareket organlarına verilen herhangi bir durumun olduğu gibi sürüp gitmesiyle beliren sendrom" kataleptik,Katalepsi ile ilgili katalitik,"Katalizle ilgili, kataliz niteliğinde olan" kataliz,Bir maddenin kimyasal bir tepkimede hiçbir değişmeye uğramadan tepkimenin olmasını veya hızının değişmesini sağlayan etkisi katalizör,"Kimyasal tepkimenin olmasını veya hızının değişmesini molekül yapısını değiştirmeden sağlayan, katalitik etkiye yol açan madde" katalog,"Kitaplıktaki kitapları veya belli bir daldaki gereçleri, nitelikleri bakımından tanıtmak, arandıklarında bulunmalarını sağlamak amacıyla, yer numaraları belirtilerek hazırlanmış kitap, defter veya fişten oluşan bütün, fihrist" kataloglama,Kataloglamak işi kataloglamak,"Kitaplıktaki veya belli bir daldaki gereçleri yer numarası, bibliyografik kimlik vb. bakımından tespit etmek" katalpa,"İki çeneklilerden, yaprakları çok iri ve kalp biçiminde, çiçekli bir süs bitkisi (Bignonia catalpa)" katar,Tren katarakt,"Göz merceğinin saydamlığını yitirerek ağarmasından ileri gelen ve görmeyi engelleyen rahatsızlık, perde, akbasma, aksu" katarlama,Katarlamak işi katarlamak,"Katar durumuna getirmek, arka arkaya dizmek" katarlanma,Katarlanmak işi katarlanmak,"Katar durumuna gelmek, arka arkaya gelmek" katedral,Başkilise kategori,"Aralarında herhangi bir bakımdan ilgi veya benzerlik bulunan şeylerin tamamı, grup, ulam" kategorik,"Kesin, açık" katetme,Katetmek işi katetmek,"Kesmek, bölmek" katgüt,"Ameliyatlarda yaraları dikmek için kullanılan, kedi bağırsağından yapılmış iplik" katı,"Sert, yumuşak karşıtı" katı,Taşlık katık etmek,"ekmeğin çok, yemeğin az olduğu durumlarda yemeği ölçülü yemek" katık,"Ekmekle karın doyurmak gerektiğinde, ekmeğe katılan peynir, zeytin, helva vb. yiyecek" katıklama,Katıklamak işi katıklamak,Katık etmek katıklı,İçinde katık bulunan katıklı aş,Bulgur veya yarmadan yapılan yoğurtlu çorba katıksız,"Katığı olmayan, yavan" katılaşma,Katılaşmak işi katılaşmak,Katı duruma gelmek katılaştırma,Katılaştırmak işi katılaştırmak,Katı duruma getirmek katılgan doku,"Hücreleri şekilsiz bir ara madde içinde bulunan, organların asıl dokularının aralarını dolduran doku" katılık,Katı (I) olma durumu katılım,"Katılma işi, iştirak" katılma,Katılmak işi katılış,Katılma işi katılmak,Katma işi yapılmak katılmak,"Aşırı derecede gülme, ağlama, gıdıklanma, korkma vb. tepkiler sırasında, solunum kaslarının kasılmasından dolayı soluk kesilmek" katıla katıla ağlamak,aşırı derecede ağlamak katıla katıla gülmek,aşırı derecede gülmek katıltmak,Katılacak kadar güldürmek veya ağlatmak katım,Katma işi katımlık,Bir kezde katılacak miktarda olan katıntı,Birbirine katılmış karışık şeylerin her biri katır tepmişe dönmek,"çok hırpalanmak, perişan duruma düşmek, felaketin nereden geldiğini anlayamamak" katır kuyruğu gibi kalmak,bir işte ilerlemeden kalmak katır gibi,inatçı (kimse) katır,"Atgillerden, kısrak ile erkek eşeğin çiftleşmesinden doğan melez hayvan" katır boncuğu,"Çoğu binek hayvanlarının boynuna süs olarak takılan, mavi camdan iri boncuk" katırcı,Katırlarını kira ile işleten veya katırlarla eşya taşıyan kimse katırcılık,Katırcının yaptığı iş katır karı,Çocuğu olmayan evli kadın katır kutur,"Sert duruma gelmiş, sertleşmiş, katur kutur" katırkuyruğu,"Baklagillerden, çiçekleri sarı ve şemsiye durumunda olan acı bir bitki (Equisetum pasturel)" katırlaşma,Katırlaşmak durumu katırlaşmak,"Huysuzluk etmek, inatlaşmak" katırlık,"İnatçı, huysuz olma durumu" katırtırnağı,"Baklagillerden, dalları çok ince, çiçekleri sarı, bazı türleri hekimlikte idrar söktürücü olarak kullanılan bir bitki (Genista scoparia)" katır yılanı,Bir tür engerek katı söz,Sert ve kırıcı söz katışık,"İçine başka şeyler karışmış olan, karışık, karma, mahlut" katışıklık,Katışık olma durumu katışıksız,"İçine başka şeyler karışmamış olan, arı (I), saf (II)" katışma,Katışmak işi katışmaç,"Benzer olmayan maddelerden oluşmuş bütün, agrega" katışmak,"Bir topluluğa karışmak, katılmak" katıştırma,Katıştırmak işi katıştırmak,Bir şeyin içine başka bir şey katarak karıştırmak katı yağ,"Don yağı, parafin gibi normal sıcaklıktayken katı durumda bulunan yağ" katı yumurta,Lop yumurta katı yürekli,Merhametsiz kâtibe,"Kadın yazman, kadın sekreter" kâtibiadil,Noter katil,"İnsan öldüren kimse, cani" katil,Öldürme katillik,Katil olma durumu kâtip,Yazman kâtiplik,"Sekreterlik, yazmanlık, kitabet" kat kat,"Çok, pek çok" katkı,"Bir işin yapılmasına, gerçekleşmesine emek, bilgi, para vb. ile katılma, yardım" katkıda bulunmak,"bir şeyin oluşmasına, gelişmesine veya gerçekleşmesine emek, bilgi, para vb. ile yardım etmek" katkılanma,Katkılanmak işi katkılanmak,İçine bir katkı karışmak katkılı,"İçine yabancı madde katılmış olan, karışık, saf olmayan" katkı payı,"Bir işe, bir ortaklığa girişte ödenen ücret" katkısız,"Üzerine veya içine hiçbir şey katılmamış, katışıksız, saf(II)" katlama,Katlamak işi katlamak,"Kâğıt, kumaş vb. nesneleri üst üste kat oluşturacak biçimde bükmek" katlandırma,Katlandırmak işi katlandırmak,Katlanmasını sağlamak katlanılma,Katlanılmak işi katlanılmak,Katlanma işi yapılmak katlanış,Katlanma işi katlanma,Katlanmak işi katlanmak,Katlama işi yapılmak katlatma,Katlatmak işi katlatmak,Katlatma işini yaptırmak katlayış,Katlama işi katletme,Katletmek işi katletmek,İnsan öldürmek katlı,"Katlanmış, bükülmüş" katlı kur,Az gelişmiş ülke ekonomilerine özgü birden çok döviz kuru uygulama yöntemi katliam,Kırım katma,"Katmak işi, ilhak" katma bütçe,"Özel gelirleri olan ve genel bütçe dışında kalan bütçe, mülhak bütçe" katma değer vergisi,Satın alınan mal ve yiyecekten alınan peşin vergi katmak,"Bir şeyin içine, üstüne veya yanına, niteliğini değiştirmek veya niceliğini artırmak için başka bir şey eklemek, karıştırmak" katmalı,"Cismin üç ana renkteki görüntüsünün tek bir film üzerinde yer aldığı, bir renkli film işlemi" katman,"Birbiri üzerinde bulunan yassıca maddelerin her biri, tabaka" katman bulut,"Gri renkli, sise benzeyen fakat yere kadar inmeyen bulut tabakası, stratus" katmanlaşma,Katmanlaşmak işi katmanlaşmak,Ayrı ayrı tabakalar veya sınıflar oluşturmak katmanlı,"Katmanları olan, katmanlardan oluşan, tabakalı" katmer,Bir şeyi oluşturan katlardan her biri katmer kaldırmak,karışıklık çıkarmak katmerci,Katmer yapıp satan kimse katmercilik,Katmercinin yaptığı iş katmerleşme,Katmerleşmek işi katmerleşmek,Katmerli duruma gelmek katmerli,"Katmeri olan, kat kat olan" katmerli badem,Çiçekleri güzel bir tür süs çalısı katmerli birleşik zaman,Yalın zamanlı bir fiille ek fiilin iki zamanının birlikte kullanılması: Gelir idiysem gibi katmerli iyelik,Üst üste kullanılmış iki iyelik eki katmerli yalan,Üst üste söylenmiş yalanlar katmersiz,Katmeri olmayan Katolik,Roma kilisesinin kendine verdiği ad Katoliklik,Hz. İsa'nın Aziz Petrus'a aktardığı yetkilerin mirasçısı olan papayı dinî başkan olarak tanıyan Hristiyan mezhebi katot,Eksi uç katrak,Marangozlukta tomrukları biçmeye yarayan ve birden çok testeresi olan biçme makinesi katranı kaynatsan olur mu şeker?,"`kişi, kendi özünü veya asıl özelliklerini değiştirmiş gibi görünse de asla değişmez` anlamında kullanılan bir söz" "katrandan olmaz şeker, olsa da cinsine çeker",`kötü asıllı şey ve kişi iyiye dönmez` anlamında kullanılan bir söz katran gibi,karaya yakın koyu renkte katran,"Organik maddelerden kuru damıtma yoluyla elde edilen, sıvı yağ kıvamında, kara renkte, ağır, is kokulu, suda erimeyen bir madde" katran ağacı,Toroslarda yetişen bir tür sedir (Cedrus libani) katrancı,Katran satan kimse katrancılık,Katrancının yaptığı iş katran çamı,Gemilerde kullanılan katranın çıkarıldığı bir tür çam (Pinus rigida) katranköpüğü,"Çayır mantarlarından, şapkasının alt yüzü dilim dilim ve bir halka ile çevrili bulunan bir cins mantar (Polyporus igniarius)" katranlama,Katranlamak işi katranlamak,"Bir yere, bir şeye katran sürerek katranla kaplamak" katranlanma,Katranlanmak işi katranlanmak,Katranlama işi yapılmak katranlı,Üzerine katran sürülmüş olan katran ruhu,"Kayın katranının damıtılmasıyla elde edilen ve hekimlikte kullanılan renksiz, keskin kokulu ve yakıcı bir sıvı" katran suyu,Hekimlikte kullanılan katranlı su katran taşı,Birleşimindeki su miktarı çok olan bir tür yanardağ camı katran yağı,Katrandan elde edilen ve hekimlikte ilaç olarak kullanılan sıvı katre,Damla katresi kalmadı (veya yok),"hiç kalmadı, hiç yok" katrilyon,"Trilyonun bin katı olan sayı, trilyon kere bin, (1024)" katsayı,"Bir niceliğin kaç katı alındığını gösteren sayı, emsal" katur kutur,Katır kutur katyon,"Bir çözeltinin elektrolizi sırasında katotta toplanan iyon, artın" kat yuvarı,"Yer atmosferinin 10-60 kilometre yükseklikleri arasında kalan katmanı, stratosfer" kauçuk,"Gövdesi odunsu, öz suyu yapışkan, süt kıvamında, yaprakları oval biçimli, parlak ve kalın, sıcak ülke bitkisi, lastik ağacı, kauçuk (Ficus elastica)" kauçuk toplamak,otomobil yarışlarında pistteki lastik parçalarını yavaş gidip lastik üzerine yapışmasını sağlayarak toplamak kauçuklu,Kauçukla kaplanmış veya birleşiminde kauçuk olan kaurit tutkalı,Üre kav,"Ağaçların gövdesinde veya dallarında yetişen bir tür mantardan elde edilen ve çabuk tutuşan, süngerimsi madde" kav gibi,kolaylıkla tutuşacak durumda olan kav,İçki mahzeni kavaf,"Ucuz, özenmeden ve bayağı cins ayakkabı, kemer, cüzdan yapan veya satan esnaf" kavaf işi,Özensiz ve gelişigüzel yapılan kavaflık,Kavaf olma durumu kavait,Kurallar kavak,"Söğütgillerden, sulak bölgelerde yetişen, boyu bazı türlerinde 30-40 metreye değin çıkan, kerestesinden yararlanılan uzun boylu bir ağaç (Populus)" "kavak, yaprağını tepeden dökerse kış çok olur","`kavak ağacının yaprakları tepeden dökülmeye başlar, aşağıdakiler daha sonra dökülürse o yıl kış çetin olur` anlamında kullanılan bir söz" kavakçılık,Kavakçının yaptığı iş kavak inciri,Açık mor renkli bir tür incir kavaklık,Kavakları çok olan veya kavak ağacı yetiştirilen yer kaval,"Genellikle kamıştan yapılan, daha çok çobanların çaldığı, yumuşak sesli, üflemeli bir çalgı" kavalcı,"Kaval yapan, satan veya çalan kimse" kaval kemiği,"Baldırda olan iki kemikten kalını, bacakkalemi" kaval tüfek,Namlusu yivsiz tüfek kavalye,"Kadına, dansta eş olan veya bir yerde, toplantıda arkadaşlık eden erkek" kavalyelik,Kadına dansta veya bir toplantıda eşlik etme kavalyelik etmek,kadına dansta veya bir toplantıda eşlik etmek kavanço,Yelkeni bir bordadan öbür bordaya geçirme kavanoz,"Plastik, cam vb. maddelerden yapılmış ağzı geniş, çeşitli boylarda kap" kavanoz dipli dünya,"üzülmemeyi, biraz boş vermeyi, rahat bir biçimde yaşamayı anlatan söz" kavara,Balı alınmış petek kavara,"Yel, gaz" kavara çekmek,yellenmek kavaracı,Gürültücü kavas,Elçilik veya konsolosluklarda görev yapan hizmetli kavaslık,Kavas olma durumu kavasya,Acı ağaç kavat,Pezevenk kavata,Oyma ağaç kap kavela,Halatların dikişlerinde kullanılan demir veya ağaç kama kavgada yumruk sayılmaz,`kavga sırasında hem dayak yenilir hem de atılır` anlamında kullanılan bir söz kavga kopmak (veya patlamak),dövüş başlamak kavgaya girişmek (veya tutuşmak),kavgaya başlamak kavgada kılıç ödünç verilmez,"`kişi, savunma silahını başkasına verip kendisini savunamayacak ve yenilgiye uğrayacak duruma düşmemelidir` anlamında kullanılan bir söz" kavga etmek,"birbiriyle atışmak, dövüşmek" kavga çıkmak,dövüş meydana gelmek kavga,"Düşmanca davranış ve sözlerle ortaya çıkan çekişme veya dövüş, münazaa" kavga bizim yorganın başına imiş,başkaları yüzünden zarar gören kimsenin söylediği söz kavga çıkarmak,kavgaya neden olmak kavgacı,"Kavga etmeyi seven, kavga çıkaran kimse" kavgacılık,Kavgacı olma durumu kavga kaşağısı,"Ara bozup kavga çıkartan, kavga arayan kimse" kavgalaşma,Kavgalaşmak işi kavgalaşmak,İki veya daha çok kimse birbiriyle kavga etmek kavgalı,Kavgayla yapılan veya içine kavga karışan kavgasız,Kavgası olmayan kavgasızlık,Kavgasız olma durumu kavi,"Dayanıklı, güçlü, zorlu olan" kavil kesmek,sözleşmek kavil,Söz kavileşme,Kavileşmek işi kavileşmek,"Sağlamlaşmak, pekişmek" kavileştirme,Kavileştirmek işi kavileştirmek,"Sağlamlaştırmak, pekitmek, pekiştirmek" kavilleşme,Kavilleşme işi kavilleşmek,"Sözleşmek, söz birliği etmek, anlaşmak" kavilya,"Yelkenin kasa ve halat dikişlerinde, kollar arasını açmak için kullanılan, sivri ağaç veya demirden yapılmış sert parça" kavim,"Aralarında töre, dil ve kültür ortaklığı bulunan, boy ve soy bakımından da birbirine bağlı insan topluluğu, budun" kavim kardaş,"Bütün akrabalar, tanıdıklar" kavis,"Bir eğrinin sınırlı bir kısmı, eğmeç" kavis çizmek,yay biçiminde yol izlemek kavisli,Kavisi olan kavkı,Kabuk kavkılı,Kavkısı olan (hayvan) kavlağan,Çınar ağacı kavlak,Kabuğu dökülmüş kavlama,Kavlamak işi kavlamak,"Kabarıp dökülmek, soyulmak" kavlanma,Kavlanmak işi kavlanmak,Kavlama işine uğramak kavlaşma,Kavlaşmak işi kavlaşmak,Kav durumuna gelmek kavlatma,Kavlatmak işi kavlatmak,Kavlamasına yol açmak kavlıç,Fıtık kavlık,İçine genellikle kav konulan torba veya kap kavlince,"Kavline göre, sözüne bakarak" kavlükarar etmek,karar vermek kavlükarar,"Söz, sözleşme" kav mantarı,"Bazitli mantarlardan, ağaçların gövdesinde veya dallarında yetişen ve kurusu kav olarak kullanılan bitki (Fomes fomentarius)" kavmî,Etnik kavmiyat,Etnografya kavmiyet,Bir kavmin kendine özgü özellikleri kavmiyetçi,Kavmiyetten yana olan kimse kavmiyetçilik,Kavmiyetçi olma durumu kavraç,"Ağır taşları tutup kaldırmaya yarayan, iki tutaklı demir araç" kavrak,"Ateş yakmak için kullanılan kuru yaprak, ince dal" kavram,"Bir nesnenin veya düşüncenin zihindeki soyut ve genel tasarımı, mefhum, fehva, konsept, nosyon" kavrama,"Kavramak işi, anlama, anlamaklık, algılama" kavramak,Elle sıkıca tutmak kavrama noktası,Arabanın harekete geçtiği an ve durum kavramcılık,"Kavramın, onu bildiren sözden farklı bir varlık olduğunu ve gerçeğin zihinde bulunmadığını ileri süren öğreti, konseptüalizm" kavram karmaşası,"Anlaşılmazlık, anlam yetersizliği" kavramlaşma,Kavram durumuna gelme kavramlaşmak,Kavram durumuna gelmek kavramsal,"Kavramla ilgili, kavram niteliğinde olan" kavranılma,Kavranılmak işi kavranılmak,Kavranmak kavranılmaz,Zihinde oluşturulamayan veya oluşturulabildiği hâlde gerçekten böyle bir şeyin var olması akla sığmayan kavranma,Kavranmak işi kavranmak,"Kavrama işi yapılmak, kavranılmak" kavratma,Kavratmak işi kavratmak,Kavramasını sağlamak kavrayış,Kavrama işi kavrayışlı,"Kolayca anlama, algılama yetisi olan" kavrayışsız,Kavrayışı olmayan kavruk,Kavrulmuş olan kavrukluk,Kavruk olma durumu kavrulma,Kavrulmak işi kavrulmak,Kavurma işi yapılmak kavruluş,Kavrulma işi kavşak,Yol vb. uzayıp giden şeylerin kesiştikleri veya birleştikleri yer kavuk,"Pamuktan yapılmış, üzerine sarık sarılan erkek başlığı" kavuk sallamak,"bir kimseye yaranmak için onun söz veya davranışlarını uygun bulmak, onaylamak" kavukçu,Kavuk yapan veya satan kimse kavuklu,Kavuk giymiş kavukluk,Kavuk koymaya yarayan küçük raf kavun,"Kabakgillerden, sürüngen gövdeli, iri meyveli bir bitki (Cucum)" kavun kökeninde büyür,"`çocuk ana baba ocağında, herhangi bir kişi doğup büyüdüğü çevrede yetişir, gelişir` anlamında kullanılan bir söz" kavuncu,Kavun satan kimse kavuniçi,Pembeye çalan sarı renk kavunsu,"Kavunu andıran, kavuna benzeyen, kavun gibi, kavunumsu" kavurga,"Buğday, mısır vb. tahılların kuru yemiş gibi yenilmek için ateşte kavrulmuşu" "kavurga yer, kavurma yemiş gibi bıyığını siler","yaptığı bir işi olduğundan daha çok, daha büyük veya daha farklı göstermek, abartmak" kavurma,Kavurmak işi kavurmacı,Kavurma yapan veya satan kimse kavurmaç,Kavrulmuş buğday kavurmak,Bir şeyi bir kabın içinde kendisinden başka bir malzeme koymadan pişirmek kavurmalı,İçinde kavurma bulunan kavurmalık,Kavurma yapmaya elverişli (yiyecek) kavurtma,Kavurtmak işi kavurtmak,Kavurma işini yaptırmak kavuruş,Kavurma işi kavuşma,"Kavuşmak işi, buluşma, telaki" kavuşmak,"Ayrı kalınan, sevilen bir kimseyle bir araya gelmek, onu yeniden görmek" kavuştak,Nakarat kavuşturma,Kavuşturmak işi kavuşturmak,Kavuşmasını veya kavuşmalarını sağlamak kavuşulma,Kavuşulmak işi kavuşulmak,"Bir araya gelinmek, birleşilmek" kavuşum,"Yer yuvarlağı bir uçta kalmak üzere, yerin, Güneş'in ve herhangi bir gezegenin bir doğru üzerine gelmeleri, içtima" kavuşum dönemi,Bir gezegenin iki kavuşumu arasında geçen zaman aralığı kavuşur su yosunları,Üremeleri kavuşma yoluyla olan su yosunları kavut,"Kavrulmuş ve dövülmüş tahıl ununa pekmez, şeker veya tatlı yemiş katılarak yapılan yiyecek" kavuz,"Buğdaygillerin başağında, başakçıkları veya çiçeği saran kabuk" kavuzlular,"Bir çeneklilerden, çiçeklerinde renkli taç yaprağı yerine kavuz denilen yeşil renkte yaprakçıklar bulunan bitki takımı" kavzama,Kavzamak işi kavzamak,"Sıkı tutmak, kavramak" kay,"Yağmur, yaz yağmuru" kay,Kusma kaya uçmazsa dere dolmaz,`büyük gereksinimlerde çok fedakârlık yapmak gerekir` anlamında kullanılan bir söz kaya,Büyük ve sert taş kütlesi kaya gibi,çok sağlam kaya balığı,"Kaya balığıgillerden, kayalık yerlerde yaşayan, çoğu koyu renkli küçük balık, dişli, tokmakbaş (Gobius gobius)" kaya balığıgiller,"Kemikli balıklardan, küçük boyda, iri başlı, yüzgeçleri karın üzerinde tekerlek biçiminde olan bir familya" kayabaşı,Bir Anadolu ezgisi ve bu ezgiyle söylenen koşma kayaç,"Yer kabuğunun yapı gereci olan bir veya birkaç mineralden oluşan kütle, külte, porfir" kaya güvercini,"Güvercingillerden, Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika'nın kayalık yerlerinde yaşayan bir kuş (Columbo livia)" kayağan,"Üzerinde kolaylıkla kayılan, kaypak" kayağanlık,Kayağan olma durumu kayağan taş,"Killerin başkalaşımı ile oluşmuş, yaprak biçiminde ayrılabilen, mavimsi bir taş, kayrak, arduvaz" kaya hanisi,Lagos kaya horozu,"Güney Amerika'da yaşayan, erkekleri portakal renginde, başında tepeliği olan kuş (Rupicola)" kayak,"Kar, su veya çim üzerinde kaymak için ayağa takılan araç, ski" kayakçı,Kayak yapan sporcu kayakçılık,Kayakçının yaptığı iş kaya keleri,Bukalemun kayakevi,Kayak yapılan yerlerde kurulmuş tesis kayalık,Kayası çok olan yer kaya lifi,Asbest kayan,Kayarak yer değiştiren kaya örümceği,Taşlar arasında yaşayan bir tür örümcek kayar,Hayvanların eskiyen nallarının çivilerini değiştirme işlemi kayarlama,Kayarlamak işi kayarlamak,"Hayvanın eskiyen nallarını onarmak, eskiyen nalın çivilerini yenilemek" kayarto,"Ahlaksız kimse, melun" kaya sansarı,Dağlık yerlerde yaşayan bir tür sansar kaya sarımsağı,Genç yaprakları sarımsak yerine kullanılan bir tür yaban sarımsağı (Allium ampeloprasum) kaya suyu,Kayadan sızan su kaya tuzu,Doğada billur durumunda bulunan tuz kaybedilme,Kaybedilmek işi kaybedilmek,Kaybetme işi yapılmak kaybetme,"Kaybetmek işi, yitirme" kaybetmek,Yitirmek kaybolma,Kaybolmak işi kaybolmak,Yitmek kayboluş,Kaybolma işi kayda değer,"Önemli, dikkati çeken" kaydedici,İmleç kaydedilme,Kaydedilmek işi kaydedilmek,"Kaydetme işi yapılmak, yazılmak" kaydetme,Kaydetmek işi kaydetmek,"Yazmak, bazı önemli noktaları tespit etmek" kaydettirme,Kaydettirmek işi kaydettirmek,"Kaydetme işini yaptırmak, yazdırmak" kaydıhayat,Yaşıyor olma durumu kaydıhayat ile,"yaşadığı sürece, yaşadıkça" kaydıhayat şartıyla,"yaşadığı sürece, yaşadıkça" kaydıihtiyat,"Temkinli davranma, ihtiyatlı olma" kaydırak,"Yassı, kaygan çakıl" kaydırılma,Kaydırılmak işi kaydırılmak,"Kayması sağlanmak, kaymasına yol açılmak" kaydırış,Kaydırma işi kaydırma,Kaydırmak işi kaydırmak,"Kaymasını sağlamak, kaymasına yol açmak" kaydırtma,Kaydırtmak işi kaydırtmak,"Kaymasını sağlatmak, kaymasına sebep olmak" kaydiye,Kayıt için alınan para kaydolma,"Kaydolmak işi, yazılma" kaydolmak,Yazılmak kaygan,"Islak veya düz olduğundan kaydırıcı özelliği bulunan veya üzerinde kayılan, zıypak" kaygana,Omlet kayganalık,Kaygana için gereken (malzeme) kayganlık,Kaygan olma durumu kaygı,"Üzüntü, endişe duyulan düşünce, gam(I), tasa" kaygı çekmek,"üzüntü, tasa duymak" kaygı vermek,endişelendirmek kaygılandırma,Kaygılandırmak işi kaygılandırmak,Kaygılanmasına sebep olmak kaygılanış,Kaygılanma işi kaygılanma,Kaygılanmak işi kaygılanmak,"Kaygı duymak, üzülmek" kaygılı,"Kaygısı olan, endişeli, tasalı" kaygın,Gebe deve kaygısız,"Kaygısı olmayan, kaygı duymayan, aldırmaz" kaygısızca,"Kaygısız, aldırmaz" kaygısızlık,Kaygısız olma durumu kayık,Kürek veya yelkenle yürütülen ufak tekne kayık yanaştırmak,bir konuya veya soruna yavaş yavaş girmek kayıkçı,Kayıkla insan veya yük taşıyan kimse kayıkçılık,Kayıkçının yaptığı iş kayıkhane,"Kayıkların çekildiği, korunduğu üstü örtülü yer" kayık salıncak,Bayram yerlerinde kurulan kayık biçiminde salıncak kayık tabak,Kayık biçiminde uzun ve düz tabak kayık yaka,"Açıklığı omuzlara doğru olan, oval yaka" kayın,"Kayıngillerin örnek bitkisi olan, 30-40 metre boyunda, 2 metre çapında, kışın yapraklarını döken, kerestesi beyaz ve değerli olan bir orman ağacı (Fagus orientalis)" kayın,"Kadın veya kocaya göre birbirlerinin erkek kardeşi, kayınbirader, ini" kayınbaba,Kaynata kayınbirader,Kayın (II) kayınço,Kayınbiraderlere sevgi yollu söylenen söz kayıngiller,"İki çeneklilerden, palamut diye adlandırılan, meyveleri yüksüksü bir kadehçik içinde duran, kayın, meşe, kestane vb. kerestelik orman ağaçlarını içine alan bir familya, palamutlular" kayınlık,Kayın ağaçları çok olan yer kayınlık,Kayın (II) olma durumu kayınpeder,Kaynata kayıntı,"Açlık bastırmaya, atıştırılmaya yarar yiyecek" kayınvalide,Kaynana kayıp,"Kaybolma, yitme, yitim" kayıp vermek,"ulus, toplum, kuruluş vb. değerli bireylerini yitirmek" kayıplara karışmak,"bulunduğu yerden ayrılıp gitmek, gittiği yeri bildirmemek, görünmez olmak" kayır,Kalın kum kayırıcı,"Bir kimseyi kayıran, ona arka çıkan kimse, dayı, iltimasçı, piston, torpil" kayırıcılık,"Kayırıcı olma durumu, iltimasçılık" kayırış,Kayırma işi kayırma,"Kayırmak işi, iltimas" kayırmak,"Koruyarak başarısını sağlamak, elinden tutmak, himmet etmek" kayırtma,Kayırtmak işi kayırtmak,Kayırma işini yaptırmak kayısı,"Gülgillerden, sıcak veya ılık iklimlerde yetişen, çiçekleri pembemsi beyaz bir ağaç (Prunus armeniaca)" kayısı hoşafı,"Kurutulmuş kayısı, şeker ve suyun kaynatılması ile yapılan hoşaf" kayısı kompostosu,"Yaş kayısı, şeker ve suyun kaynatılması ile yapılan komposto" kayısı kurusu,Kayısının kurutulması ile elde edilen kuru yemiş kayış,"Bağlamak, tutmak veya sıkmak amacıyla kullanılan, dar ve uzun kösele dilimi" kayış gibi,"sert, koparılmayan" kayışa çekmek,"aldatmak, kandırmak" kayış,Kayma işi kayış balığı,"Kâğıt balığıgillerden, Kuzey Avrupa denizleriyle Akdeniz'in derinliklerinde yaşayan kemikli bir balık (Regalecus glesne)" kayışçı,Kayış yapan veya satan kimse kayış dili,Kaba ve çirkin sözler kullanılarak konuşulan dil kayışkıran,"Baklagillerden, kökleri toprağa derince girdiği için tarlalar sürülürken sabanı tutan, çiçekleri kırmızı bir bitki, sabankıran (Onosis spinosa)" kayıt,Bir yere mal ederek deftere geçirme kayıt altına girmek,bir şey yapmaya zorlanmak kayıt koymak,"engellemek, sınırlamak, takyit etmek" kayda geçirmek,ilişkili bulunduğu deftere yazmak kaydını düşmek,yazılı olduğu evraktan çıkarmak kaydını silmek,kayıttan düşmek kayıttan düşmek,bir yere mal olmaktan çıkararak defterde bu durumu belirtmek kayıt,Pencere çerçevesi kayıt defteri,Kayıt yapılan defter kayıtım,"Bir olayın kendi sebepleri üzerindeki tepkisi, rücu" kayıtımla uslamlama,Geriye dönerek sonuç çıkarma kaydı kuydu olmamak,kayıtlı olmamak kayıt kuyut,Kayıtlı bulunma durumu kayıtlama,"Kayıtlamak işi, takyit" kayıtlamak,"Birtakım şartlarla bağlamak, sınırlandırmak, takyit etmek" kayıtlı,"Kaydı yapılmış, kayda geçirilmiş olan" kayıtma,Kayıtmak işi kayıtmak,"Bir şeyi yapmaktan vazgeçmek, bir karardan dönmek, nükûl etmek, rücu etmek" kayıtsız,"Kaydı yapılmamış, deftere veya yazıya geçirilmemiş olan" kayıtsız kalmak,"önem vermemek, umursamamak" kayıtsız olmak,kaydedilmemiş veya yazıya geçirilmemiş olmak kayıtsızca,"İlgisiz, aldırmaz" kayıtsızlık,İlgisizlik kayıtsız şartsız,Hiçbir şart ve bağı olmaksızın kaykay,"Türlü maddelerden yapılmış, altında tekerlekler bulunan, üzerinde kayılan alet" kaykılma,Kaykılmak işi kaykılmak,"Arkaya doğru eğilerek, yaslanarak oturmak" kaykıltma,Kaykıltmak işi kaykıltmak,"Kaykılmasını sağlamak, kaykılmasına sebep olmak" kayma,Kaymak (II) işi kaymak,"Sütün veya yoğurdun yüzünde zar durumunda toplanan, açık sarı renkli, koyu yağlı katman, krema" kaymak bağlamak (veya tutmak),"sütün veya bir sıvının üzerinde kaymak oluşmak, kaymaklanmak" kaymak gibi,bembeyaz ve pürüzsüz kaymağı seven mandayı yanında taşır,"`sevdiği şeyden yoksun kalmak istemeyen kişi, onu sağlayacak araçları eli altında bulundurmalı ve bunun için gereken sıkıntılara katlanmalıdır` anlamında kullanılan bir söz" kaymağını almak (veya yemek),"bir şeyin en büyük payını, kârını ele geçirmek" kaymak,"Düz, ıslak, donmuş veya kaygan bir yüzey üzerinde sürtünerek kolayca yer değiştirmek" kaymakaltı,Yağı alınmış süt kaymakam,"Bir ilçede devleti temsil eden en yetkili yönetim görevlisi, ilçebay" kaymakamlık,Kaymakam olma durumu kaymakçı,Kaymak yapan veya satan kimse kaymak kâğıdı,"Özen isteyen baskılarda kullanılan, düzgün, parlak, pürüzsüz kâğıt, kuşe kâğıdı, papyekuşe" kaymaklanma,Kaymaklanmak işi kaymaklanmak,"Kaymak bağlamak, kaymak tutmak" kaymaklı,Kaymağı olan kaymaklı dondurma,Sütten yapılmış dondurma kaymak tabakası,"Bir toplumun seçkin ve zengin kesimi, kaymak takımı" kaymak takımı,Kaymak tabakası kaymak taşı,"Parlatılmaya elverişli, yumuşak, beyaz, yarı saydam bir mermer türü, su mermeri, albatr" kayme,"Kâğıt para, kaime" kaymelik,Herhangi bir kayme değerinde olan kaynaç,"Volkan bölgelerinde, belli aralıklarla su ve buhar fışkırtan sıcak kaynak, gayzer" kaynaç taşı,"Volkan bölgelerinde oluşan silisli çökelti, gayzerit" kaynak,"Bir suyun çıktığı yer, kaynarca, pınar, memba, göz" kaynak yapmak,iki metal veya yapay parçayı ısı yoluyla birleştirmek kaynağını (bir şeyden) almak,bir esasa veya desteğe dayandırmak kaynakça,"Belli bir konu, yer ve dönemle ilgili yayınları kapsayan veya en iyilerini seçen eser, bibliyografya, bibliyografi" kaynakçacı,Kaynakça hazırlayan kimse kaynakçı,Kaynak yapan kimse kaynakçılık,Kaynakçının yaptığı iş kaynakhane,Kaynak işleri yapılan yer kaynak kişi,"Sağlam, güvenilir, doğru bilgiler edinilen kimse" kaynaklanma,Kaynaklanmak işi kaynaklanmak,Kaynak durumunu almak kaynak makinesi,Kaynak yapımında kullanılan makine kaynak suyu,Kaynağın veya gözenin başında alınan su kaynama,Kaynamak işi kaynamak,"Bir sıvı, sıcaklığı belli bir dereceyi bulduğunda buhar durumuna geçerek fokurdamak" kaynayan kazan kapak tutmaz,"`içten içe, gizlice gelişen olaylar veya duygular bir yerde patlak verir` anlamında kullanılan bir söz" kaynama noktası,Bir sıvının üzerindeki basınçla o sıcaklıktaki doygun buhar basıncının denk olduğu sıcaklık kaynana,"Kocaya veya kadına göre birbirlerinin annesi, kayınvalide, hanımanne" kaynana pamuk ipliği olup raftan düşse gelinin başını yarar,"`kaynana ne kadar yumuşak huylu, ne kadar iyi davranışlı olursa olsun, her hâli gelini rahatsız eder` anlamında kullanılan bir söz" kaynanadili,Bir iğne oyası motifi kaynanalık,Kaynana olma durumu kaynanalık taslamak,kaynana gibi davranmak kaynanalık etmek,"kaynana, gelinine veya damadına kötü davranmak" kaynana zırıltısı,"Bir sap etrafında çevrilen, çevrildikçe takırtılı bir ses çıkaran çocuk oyuncağı" kaynar,Kaynamakta olan kaynarca,Kaynak kaynaşık,"Birbirine kaynamış, kaynaşmış" kaynaşma,Kaynaşmak işi kaynaşmak,Ayrılmayacak bir biçimde birleşmek kaynaştırma,Kaynaştırmak işi kaynaştırmak,Kaynaşmasını sağlamak kaynata,"Kocaya veya kadına göre birbirlerinin babası, kayınbaba, kayınpeder, babalık" kaynatalık,Kaynata olma durumu kaynatılma,Kaynatılmak işi kaynatılmak,Kaynatma işi yapılmak kaynatma,Kaynatmak işi kaynatmak,Kaynamasını sağlamak kaynayış,Kaynama işi kaypak,"Kayağan, kaygan" kaypakça,Kaypak gibi kaypaklaşma,Kaypaklaşmak işi kaypaklaşmak,Kaypak bir duruma gelmek kaypaklık,Kaypak olma durumu kayra,"Yüksek tutulan veya sayılan birinden gelen iyilik, lütuf, ihsan, atıfet, inayet" kayracılık,"Evrendeki bütün olayları tanrısal sebebe dayandıran, insanların ancak Tanrı kayrasıyla, bağışıyla kurtulabileceğini ileri süren öğreti, providansiyalizm" kayrak,"Ekime elverişli olmayan, taşlı, kumlu toprak" kayran,"Orman içinde geniş ve çıplak alan, düzlük" kayırılma,Kayırılmak işi kayırılmak,Kayırma işi yapılmak kayser,Roma ve Bizans imparatorlarına verilen san kayşa,Toprak kayması kayşama,Kayşamak işi kayşamak,"Kaya, toprak vb. yerinden koparak aşağıya kaymak" kayşat,Kayşama sonucu yerinden kopmuş parça kaytaban,"Sürü, deve sürüsü" kaytak,Kuytu kaytaklık,Kaytak olma durumu kaytan,Pamuk veya ipekten sicim kaytan bıyıklı,İnce ve uzun bıyıklı kaytanlı,"Kaytanı olan, kaytanla dikilmiş" kaytarıcı,"İşten kaçan (kimse), kaytarmacı" kaytarış,Kaytarma işi kaytarma,Kaytarmak işi kaytarmacı,Kaytarıcı kaytarmacılık,Kaytarıcılık kaytarmak,"Geri çevirmek, iade etmek" kayyum,Cami hademesi kayyumluk,Kayyum olma durumu kaz gelen yerden tavuk esirgenmez,`büyük çıkarlar beklenen durumlarda küçük fedakârlıklar yapılmalıdır` anlamında kullanılan bir söz kazı koz anlamak,söylenen şeyi çok yanlış anlamak kazın ayağı öyle değil,"`bir sorun, bir durum sanıldığı gibi değildir` anlamında kullanılan bir söz" kaz,"Perde ayaklılardan, uzun, beyaz veya gri boyunlu, suda ve karada yaşayan, uçan, yabani veya evcil kuş (Anser)" kazaya bırakmak,namazı vaktinde kılmayarak daha sonra kılmak için ertelemek kazaya rıza göstermek,"yargıya, verilen hükümlere boyun eğmek" kazaya kalmak,"namaz, vaktinde kılınamamak" kaza ile,kazara kazaya uğramak,kaza geçirmek kaza geçirmek,can ve mal kaybına veya zararına neden olan kötü bir olayla karşılaşmak kaza etmek,"vaktinde kılınmayan namazı, tutulmayan orucu dinî kurallara uygun olarak sonradan yerine getirmek" kaza atlatmak,kaza tehlikesi geçirmek kaza,"İstem dışı veya umulmayan bir olay dolayısıyla bir kimsenin, bir nesnenin veya bir aracın zarara uğraması" kaza geliyorum demez,"`kaza, beklenmedik zamanda, ansızın olur` anlamında kullanılan bir söz" kaza dairesi,Yargı çevresi kazaen,Kazara kazağı,Kazımakta veya temizlemekte kullanılan demir araç Kazak,Kazakistan Cumhuriyeti'nde yaşayan Türk soylu halk veya bu halktan olan kimse kazak,"Baştan geçirilerek giyilen, genellikle kollu, örme üst giysisi" kazak,Rusya'da ve İran'da ayrı bir sınıf oluşturan atlı asker Kazakça,Kazak Türkçesi Kazak çömelmesi,"Bir bacak üzerinde çömelip dizi iyice bükerken, öteki bacağı önde tutma biçiminde yapılan bir güç alıştırması" kazaklık,"Karısına söz geçirme, dediğini yaptırma durumu" kaza kurşunu,Yanlışlıkla gelen mermi kazalı,"Kazaya yol açan, sakıncalı, tehlikeli" kazamat,"Obüslerden, bombalardan korunmak için yerin altına kazılmış siper" kazan,"Çok miktarda yemek pişirmeye veya bir şey kaynatmaya yarayan büyük, derin kap" kazan kaldırmak (veya devirmek),"yeniçeriler yemek pişirilen kazanı devirerek ayaklanmak, isyan etmek" kazan kaynamayan yerde maymun oynamaz,`hiçbir iş karşılıksız yapılmaz` anlamında kullanılan bir söz kazan (biri) kepçe,"`bir yeri etraflıca (dolaşmak, aramak)` anlamında kullanılan bir söz" kazanı kapalı kaynamak,"ne yaptığı, nelerle uğraştığı anlaşılamamak" kazancı,"Kazan yapan, satan veya onaran usta" kazancılık,Kazancının yaptığı iş kazanç,"Satılan bir mal, yapılan bir iş veya harcanan bir emek karşılığında elde edilen para, getiri, temettü" kazançlı,Kazanmış olan kazançlı çıkmak,kazanmak kazançsız,Kazancı olmayan kazandırma,Kazandırmak işi kazandırmak,Kazanmasını sağlamak kazandibi,Dibi tutturularak hafif yanık kokusu verilmiş muhallebi kazanılma,Kazanılmak işi kazanılmak,Kazanma işi yapılmak kazanım,Kazanma işi kazanış,Kazanma işi kazanma,Kazanmak işi kazanmak,Kazanç sağlamak "kazanırsan dost kazan, düşmanı anan da doğurur","`sen dost kazanmanın yoluna bak, düşman kolay kazanılır` anlamında kullanılan bir söz" kazanmayanın kazanı kaynamaz,`kazancı olmayan kişinin evinde yemek pişmez` anlamında kullanılan bir söz kazan taşı,Kalsiyum tuzları kapsayan suyun ısıtıldığı kabın iç yüzeyinde oluşturduğu katman kazara,"Kaza sonucu, yanlışlıkla, bilmeden, kazaen, ezkaza" kazaratar,"Eklemli bir kol üzerinde hareket eden kepçeli bir çark veya zincirle donatılmış kazı makinesi, kazmaç, ekskavatör" kazasız,Kazaya uğramadan yapılan kazasız belasız,"Kazaya veya güçlüğe, sıkıntıya uğramadan" kazaska,Kaynağı Kafkasya olan ve hızlı oynanan bir halk dansı kazasker,İlmiye sınıfının yüksek derecesinde bulunan devlet görevlisi kazaskerlik,Kazaskerin yaptığı iş kazayağı,Çok kollu çengel kazaz,Ham ipeği iplik ve ibrişim durumuna getiren kimse kazazede,"Kazaya uğramış, kaza geçirmiş olan kimse" kazboku,Kirli sarı renk kazdırma,Kazdırmak işi kazdırmak,Kazma işini yaptırmak kazein,Sütte bulunan protein maddesi kazein tutkalı,Ekşi sütten kireç yardımı ile üretilen ve soğuk olarak kullanılan ağaç yapıştırıcısı kazevi,Saz veya kamıştan örülmüş büyük sepet kazgıç,Tandırdan ekmeği çıkarmaya yarayan bir araç kazı,"Bir yeri kazma işi, hafriyat" kazı bilimci,"Arkeoloji ile uğraşan kimse, arkeolog" kazı bilimi,"Tarih öncesi ve eski çağlardan kalma eserleri tarih ve sanat açısından inceleyen bilim, arkeoloji" kazı bilimsel,"Arkeoloji ile ilgili, arkeolojik" kazığa vurmak,bir kimseyi yere dikilmiş ucu sivri bir kazığa oturtarak öldürmek kazık yutmuş gibi,baston yutmuş gibi kazık (veya kazığı) yemek,"aldatılmak, kazıklanmak" kazık dikmek (veya kakmak),"devamlı kalmak, ebediyen yaşamak" kazık atmak,"aldatmak, kazıklamak" kazık,"Toprağa çakılmak için hazırlanmış, ucu sivri demir veya ağaç" kazık gibi,dimdik kazık kadar,kocaman (kimse) kazıkazan,Kart kazındığında aynı tutardan üçünü bir arada bulma esasına dayalı bir tür talih oyunu kazıkçı,"Alışverişte aldatan, pahalı mal satan kimse" kazık kök,Havuçta olduğu gibi toprağa dikine giren koni biçiminde kök kazıklama,Kazıklamak işi kazıklamak,Bir tarla veya arsanın sınırını belirtmek için kazık çakmak kazıklanma,Kazıklanmak işi kazıklanmak,"Bir malı değerinden çok pahalıya almak, alışverişte aldatılmak" kazıklayış,Kazıklama işi kazıklı,"Kazığı olan, kazıkla desteklenmiş olan" kazıklı humma,Tetanos kazık marka,Çok pahalı kazıl,"Kıldan bükülmüş, çuval dikmekte kullanılan ip, sicim" kazılış,Kazılma işi kazılma,Kazılmak işi kazılmak,Kazma işi yapılmak kazım,Kazma işi kazıma,Kazımak işi kazımak,Bir aleti sürterek bir şeyin yüzündeki tabakayı kaldırmak kazıma resim,"Ağaç, metal veya taş bir yüzeye ayrı katlar hâlinde değişik renkli boyalar sürüldükten sonra, üstteki katları yer yer kazıyarak alttaki renklerden yararlanma tekniği, gravür" kazımık,"Süt, muhallebi ve yemek pişerken tencerenin dibinde yanan yapışkan bölüm" kazınma,Kazınmak işi kazınmak,Kendi kendini kazımak kazıntı,Kazıyarak çıkarılan parça kazıntılı,"Kazıntısı olan (kâğıt, yazı)" kazıtma,Kazıtmak işi kazıtmak,Kazıma işini yaptırmak kazıyış,Kazıma işi kaziye,Önerme kaz kafalı,"Anlayışsız, kavrayışsız, kafasız (kimse)" kazkanadı,Güreşte hasmı arkadan ve yandan sarıp başını koltuk altına alarak elleri koltukları altından geçirdikten sonra sırtında veya ensesinde birleştirme biçimindeki oyun kazma,Kazmak işi kazma gibi,"büyük, kocaman (diş)" kazmacı,Kömür ocaklarında kazma ile kömür çıkaran işçi kazmaç,Kazaratar kazma diş,Ön dişleri uzun ve dışarı doğru çıkık olan kimse kazdığı çukura (veya kuyuya) kendisi düşmek,başkası için hazırladığı kötülüğe kendi uğramak kazmak,"Herhangi bir araçla toprağı açmak, oymak" "kazma elin kuyusunu, kazarlar kuyunu",`sen başkasına kötülük yapma yolunu tutarsan başkası da sana kötülük yapma yolunu tutar` anlamında kullanılan bir söz kazolit,Hidratlı doğal kurşun ve uranyum silikat kazulet,Kocaman kazurat,Dışkı ke,"Türk alfabesinin on dördüncü harfinin adı, okunuşu" kebap,Doğrudan doğruya ateşte veya kap içinde susuz olarak pişirilmiş et kebapçı,Kebap yapıp satan kimse kebapçılık,Kebapçının yaptığı iş kebaplı,"Kebabı olan, içine kebap konulmuş olan" kebaplık,"Kebap yapmaya elverişli, kebap yapmak için ayrılmış" kebe,Kısa kepenek kebere,Gebre otu kebir,"Büyük, ulu" kebze,Kürek kemiği kebzeci,Koyunların kürek kemiğine bakarak gelecekten haber verdiğini ileri süren kimse keçe,Yapağı veya keçi kılının dokunmadan yalnızca dövülmesiyle elde edilen kaba kumaş keçe külah etmek,"aldatmak, kandırmak" keçesini sudan çıkarmak,"güç olan bir işi, durumu yoluna koyarak rahatlamak" keçeyi suya atmak,ar ve namusu hiçe saymak keçe külah olmak,ordudan veya resmî görevden çıkarılmak keçeci,Keçe yapan veya satan kimse keçecilik,Keçecinin yaptığı iş keçeleme,Keçelemek işi keçelemek,Bir nesneye keçe geçirmek keçelenme,Keçelenmek işi keçelenmek,Keçeleşmek keçeleşme,Keçeleşmek işi keçeleşmek,Telleri birbirinin içine girip karışarak ayrılmaz olmak keçeleştirme,Keçeleştirmek işi keçeleştirmek,Keçeleşmesine yol açmak keçeli,Keçesi olan keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur,`gözü doymayan hırslı insanlar küçük bir çıkar için bütün varlığını tehlikeye atar` anlamında kullanılan bir söz "keçiye can kaygısı, kasaba et (veya yağ) kaygısı",başkasının büyük zararı karşısında kendi küçük yararını düşünenler için sitem olarak söylenen bir söz "keçinin uyuzu, çeşmenin gözünden su içer",`değersiz kişiler kendilerini değerli ve en güzel şeye layık görürler` anlamında kullanılan bir söz keçileri kaçırmak,delirmek veya bunalım içinde bulunmak keçi,"Geviş getiren memelilerden, eti, sütü, derisi ve kılı için yetiştirilen hayvan(Capra hircus)" keçi geberse de kuyruğunu indirmez,`inatçı ölse de inadından vazgeçmez` anlamında kullanılan bir söz keçide de sakal var,"`sakal, kişiye değer kazandırmaz` anlamında kullanılan bir söz" keçi nereye çıkarsa oğlağı da oraya çıkar,"`büyüklerin tuttuğu yol, küçüklere örnek olur` anlamında kullanılan bir söz" keçiboynuzu,"Baklagillerden, kerestesi marangozlukta, kabukları tabaklıkta kullanılan bir ağaç, harnup (Ceratonia siliqua)" keçiboynuzu gibi,"işi çok, verimi az olan" keçi inadı,"Bir türlü yumuşamayan, vazgeçilmeyen, sürdürülen inat" keçiler,"Keçileri ve çeşitli koyun türlerini içine alan, dağlık, kayalık yerlerde yaşayan, hafif yapılı, çevik, geviş getiren hayvanlar sınıfı" keçileşme,Keçileşmek işi keçileşmek,İnadı tutmak keçilik,İnatçılık keçilik etmek,inat etmek keçi mantarı,Akmantar keçimemesi,"Sert kabuklu, iri taneli, uzunca, beyaz veya kırmızımsı bir tür üzüm" keçi postu,Keçinin derisinin terbiye edilmesi ile yapılan post keçisağan,Çobanaldatan keçi sakal,Sakalı yalnız çenede sivri ve seyrek olarak bulunan (kimse) keçisakalı,"Ladengillerden, çayırlarda, nemli yerlerde yetişen, yaprakları mızraksı ve çizgili, çiçekleri mavimtırak veya mor renkte bir tür laden bitkisi, keçisedefi (Cistus creticus)" keçisedefi,Keçisakalı keçi söğüdü,Bataklıklarda ve nemli ormanlarda çok bulunan bir tür söğüt (Salix caprea) keçitırnağı,Kesici ağzı üçgen biçiminde olan oyma kalemi keçi yemişi,Yaban mersini keçi yolu,Patika keder,"Acı, üzüntü, dert, sıkıntı, ızdırap, tasa" keder çekmek,"acı duymak, ızdırap çekmek" keder vermek,"üzüntü vermek, kederlendirmek, tasalandırmak" kederlendirme,Kederlendirmek işi kederlendirmek,"Keder, üzüntü duymasına yol açmak, acı vermek" kederlenme,Kederlenmek işi kederlenmek,"Kederli olmak, üzülmek, tasalanmak, mükedder olmak" kederli,"Acılı, üzüntülü, mükedder" kedersiz,"Acısız, üzüntüsüz" kedi gibi,uysal ve sokulgan kedi,"Kedigillerden, memeli, köpek dişleri iyi gelişmiş, çevik ve kuvvetli, evcil, küçük hayvan, pisik (Felis domesticus)" kedi gibi dört ayak üzerine düşmek,en güç bir durumdan zarar görmeden kurtulmak kediyi sıkıştırırsan üstüne atılır,"`senden çekinen, korkan kişi, çok sıkıştırırsan sana karşı gelir` anlamında kullanılan bir söz" kediye peynir (veya ciğer) ısmarlamak,güvenilmeyecek birine saklaması için bir şey bırakmak kedinin kanadı olsaydı serçenin adı kalmazdı,"`saldırganlar istediklerini yapabilecek durumda olsalardı, zayıfları kolaylıkla ortadan kaldırır, bol bol çıkarlarını sağlarlardı` anlamında kullanılan bir söz" "kedinin kabahatini önüne koyarlar, öyle döverler",`cezalandırılan kimse suçunun ne olduğunu bilmelidir ki o suçu bir daha işlemesin` anlamında kullanılan bir söz kedinin gideceği samanlığa kadar,"`uygunsuz iş yapan kişi, ne kadar kaçarsa kaçsın, gideceği yer bellidir, kısa zamanda yakayı ele verir` anlamında kullanılan bir söz" kedinin boynuna ciğer asılmaz,"`bir kimseye, kullanıp zarar vereceği, kendine mal edip ortadan kaldıracağı şey emanet edilmez` anlamında kullanılan bir söz" kedinin usluluğu sıçan görünceye kadar,"`atılgan kişilerin sessiz ve eylemsiz durmaları, onları çileden çıkaran bir durum baş gösterince sona erer` anlamında kullanılan bir söz" kedi yavrusunu yerken sıçana benzetir,`kişi yolsuz olduğunu bildiği bir işi yaparken kendini mazur göstermek için bahane uydurur` anlamında kullanılan bir söz kedi olalı bir fare tuttu,`en sonunda bir iş başarabildi` anlamında kullanılan bir söz "kedi ne, budu ne?",eti ne budu ne kedi ile köpek gibi,"birbirleriyle geçinemeyen, anlaşamayan kimseler için söylenen bir söz" kedi ile harara (veya çuvala) girmek,geçimsiz biri ile iş birliği yapmak kedi yetişemediği (veya uzanamadığı) ciğere pis (veya murdar) dermiş,"`kişi, elde edemediği şeyi istemiyormuş, beğenmiyormuş gibi görünür` anlamında kullanılan bir söz" kedi ciğere bakar gibi bakmak (veya süzmek veya seyretmek),imrenerek bakmak kediayağı,"Birleşikgillerden, süs bitkisi olarak da yetiştirilen, beyazımsı, yumuşak, sık tüylü bir bitki (Antennaria dioica)" kedi balı,Ağaç balı kedi balığı,"Kedi balığıgillerden, dişleri ve solungaç yarıkları küçük bir balık (Scyiliorhinus canicula)" kedi balığıgiller,Balıklar sınıfının köpek balıkları takımını içine alan bir familya kedibastı,"Bütün yüzeye tutkal sürmeyi gerektirmeyen işlerde, fırçayı aralıklı bastırarak tutkal sürme işi" kedidili,Genellikle dondurmanın yanında yenilen bir tür tatlı bisküvi kedigiller,"Kedi, aslan, kaplan, pars vb. hayvanları içine alan etçil memeli hayvanlar sınıfı" kedigözü,Taşıtların arkasındaki kırmızı renkli işaret lambası kedi nanesi,"Ballıbabagillerden, kırlarda yetişen, kedilerin kokusundan çok hoşlandığı bir bitki, yaban sümbülü (Nepeta cataria)" kedi otu,"İki çeneklilerden, kök sapı hekimlikte kullanılan bir bitki (Valeriana)" kedi otugiller,"Yaprakları sapsız olan otsu bitkileri, seyrek olarak da çalı durumundaki bitkileri kapsayan bitişik taç yapraklı, iki çenekli bitkiler familyası" kediyaladı,Kadife veya tiftikten yapılmış bir ürünün yüzeyine verilen şekil kefal,"Kefalgillerden, orta büyüklükte, çok pullu, küt başlı, gümüş renginde, beyaz etli bir balık, topbaş balık (Mugil cephalus)" kefalet,"Birinin borcunu ödememesi veya verdiği sözü yerine getirmemesi durumunda bütün sorumluluğu üzerine alma durumu, kefillik" kefaleten,Kefalet yoluyla kefaletname,"Bir kimsenin kefil olduğunu gösteren belge, kefillik kâğıdı" kefalgiller,Kefallerle onlara yakın türleri kapsayan kemikli balıklar familyası kefaller,"Kefalgiller, kum balığıgiller, cennet balığıgiller, uskumrugiller familyalarını içine alan kemikli balıklar takımı" kefaret,Bir günahı Tanrı'ya bağışlatmak umuduyla verilen sadaka veya tutulan oruç kefaretini ödemek,cezasını çekmek kefe,Terazi gözlerinden her biri kefe,Semercilerin atların tüylerini parlatmak için kullandığı bir araç türü kefekiye dönmek,delik deşik olmak kefeki,"Yapılarda kullanılan açık renkli, delikli, hafif, işlenmesi kolay, ateşe dayanıklı bir taş türü" kefeki tutmak,küflenmek kefeleme,Kefelemek işi kefelemek,Atı kefe (II) ile silip tüylerini parlatmak kefen,"Ölünün gömülmeden önce sarıldığı beyaz bez, kefen bezi, yakasız gömlek, yakasız mintan" kefen alacak kişi yüzünden belli olur,"`bir kimsenin herhangi bir eyleme girişeceği, o eyleme girişmesini zorunlu kılan durumlardan anlaşılır` anlamında kullanılan bir söz" kefeni boynunda olmak,her an ölümü göze almak kefeni yırtmak,ağır bir hastalıkta ölüm tehlikesini atlatmak kefenin cebi yok,`ölürken mal veya para götürülmez` anlamında cimrileri eleştirmek için söylenen bir söz kefenleme,Kefenlemek işi kefenlemek,"Ölüye kefen sarmak, tekfin etmek" kefenleyiş,Kefenleme işi kefenli,Kefene sarılmış kefenlik,Kefen olarak kullanılmaya elverişli (bez) kefensiz,Kefene sarılmamış kefere,"Müslüman olmayanlar, kâfirler" kefil,Borcunu ödemeyenin veya verdiği sözü yerine getirmeyenin bütün sorumluluğunu üzerine alan kimse kefil göstermek,bir iş için gerekli olan kefili bulmak kefil olmak,borçlu borcunu ödemediğinde veya bir kimse verdiği sözü yerine getirmediğinde bütün sorumluluğu üzerine almak kefillik,Kefalet kefir,Özel bir maya mantarıyla keçi veya inek sütünün mayalanmasıyla hazırlanan ekşi içecek kefiye,"Arapların kullandığı ve omuzları da örten, püsküllü erkek başörtüsü" kefne,Çuvaldız veya kalın iğne ile iş işleyen kimsenin eline geçirdiği demirli kayış kehanet,"Bir olayın gerçekleşeceğini önceden bilme, kâhinlik, ön deyi, prediksiyon" kehanette bulunmak,kâhinlik etmek Kehkeşan,Samanyolu kehle,Bit kehribar,"Süs eşyası yapımında kullanılan, açık sarıdan kızıla kadar türlü renklerde, yarı saydam, kolay kırılan ve bir yere hızlıca sürtüldüğünde hafif cisimleri kendine çeken, fosilleşmiş reçine, samankapan, kılkapan" kehribar gibi,"sapsarı, koyu sarı" kehribar balı,Sarı ve saydam bal kehribarcı,"Kehribardan tespih, ağızlık vb. şeyler yapan veya satan kimse" kek,"Ana maddeleri yumurta, un ve şeker olan, içerisine kuru üzüm, kakao, fındık vb. konularak fırında pişirilen tatlı çörek" keka,"Keyifli bir durum anlatılırken `ne güzel, ne iyi` anlamlarında söylenen bir söz" keke,Kekeme kekeç,Kekeme kekeleme,Kekelemek işi kekelemek,Damak sesleriyle başlayan kelimeleri ve heceleri tekrarlayarak ve keserek konuşmak kekeleyiş,Kekeleme işi kekelik,Kekemelik kekeme,"Damak sesleriyle başlayan kelimeleri ve heceleri tekrarlayarak birdenbire söyleyen ve keserek konuşan, keke, kekeç" kekemeleşme,Kekemeleşmek işi kekemeleşmek,Kekeme durumuna gelmek kekemelik,"Kekeme olma durumu, kekelik, rekâket" kekik,"Ballıbabagillerden, karşılıklı küçük yapraklı, beyaz, pembe, kırmızı başak durumunda çiçekleri olan ve çiçeği baharat gibi kullanılan, odunsu saplı, kokulu bir bitki (Thymus vulgaris)" kekikli,Üzerine veya içine kekik konulmuş olan kekik yağı,Kekikten elde edilen ve genellikle geleneksel halk tedavisinde kullanılan kokulu yağ keklik,"Sülüngillerden, güvercin büyüklüğünde, eti için avlanan, tüyü boz, ayakları ve gagası kırmızı renkte bir kuş (Perdrix)" keklik gibi,"güzel, alımlı, hareketli" kekre,"Tadı acımtırak, ekşimsi ve buruk olan" kekrelik,Kekre olma durumu kekremsi,Tadı az kekre olan kekremsilik,Kekremsi olma durumu kelin merhemi olsa başına sürer (veya kelin medarı olsa kendi başında olur),`kendi işini halledemeyen kişiden aynı durum için yardım alınamaz` anlamında kullanılan bir söz kelin ayıbını takke örter,"`birçok kimsenin kusurunu zenginlik, makam vb. durumlar örter` anlamında kullanılan bir söz" keli körü toplamak,işe yaramaz kimseleri toplamak keli kızmak,öfkelenmek keli görünmek,kusuru ortaya çıkmak "kel ölür, sırma saçlı olur, kör ölür badem gözlü olur","kör ölür badem gözlü olur, kel ölür sırma saçlı olur" kel yanında kabak anılmaz,"`bir kişinin yanında, uzaktan da olsa onun kusurunu hatırlatabilecek sözler söylemekten çekinilmelidir` anlamında kullanılan bir söz" kel başa şimşir tarak,birçok ihtiyacı varken gereksiz özenti ve gösterişle uğraşanlar için kullanılan bir söz kel,Saçı dökülmüş olan (kimse) kele köseden yardım olmaz,"`kişi, kendisinin yardıma muhtaç olduğu konuda başkasına yardım edemez` anlamında kullanılan bir söz" kelam,Söz Kelam-ı Kadim,Kur'an-ı Kerim kelamıkibar,Özdeyiş kelaynak,"Leylekgillerden, yeryüzünde yalnız Birecik'te, Fırat vadisini çeviren kayalarda yaşayan, başı tüysüz, uzun gagalı bir kuş (Geronticus eremita)" keleye çekmek,boğaya çekmek kele,"Boğa, tosun" kelebek,"Pul kanatlılardan, vücudu, kanatları ince pullarla ve türlü renklerle örtülü, dört kanatlı, çok sayıda türleri olan böceklere verilen genel ad" kelebek camı,Otomobilde ön kapı penceresinde ekseni çevresinde dönerek açılabilen veya sabit bulunan küçük cam kelebek çiçeği,"İki çeneklilerden, aydınlık oda ve salonlarda zengin renkli ve çok dallı bir süs bitkisi" kelebek gözlük,"Burundan tutturularak kullanılan sapsız gözlük, kıskaç gözlük" kelebekler,Pul kanatlılar kelebek otu,Bir cins yaban yoncası keleci,"Öz veya kusursuz, düzgün söz" kelek,"Olgunlaşmamış, ham kavun" kelek atmak,birisini beklemediği anda hile ve dalavere yaparak zarara sokmak kelek yapmak,oyunbozanlık etmek keleklik,Kelek olma durumu keleklik etmek,"görgüsüzlük, bilgisizlik nedeniyle karşısındakinin gerçek amacını anlayamamak" kelem,Lahana keleme,Sürülmeden bırakılmış (tarla) keleme olmak,bakımsız kalmak kelep,Büyük iplik çilesi kelepçe vurmak (veya takmak),bileklere demir halka geçirmek kelepçeye vurmak,kelepçe vurmak kelepçe,"Tutukluların kaçmasını önlemek için bileklerine takılan, bir zincirle tutturulmuş demir halka" kelepçeleme,Kelepçelemek işi kelepçelemek,Kelepçe takmak kelepçelenme,Kelepçelenmek işi kelepçelenmek,Kelepçeleme işi yapılmak kelepçeli,Kelepçesi olan kelepire konmak,kelepir yakalamak kelepir yakalamak,bir şeyi çok ucuza almak kelepir,"Değerinden çok aşağı bir fiyatla alınan veya alınabilecek olan şey, okazyon" kelepirci,Her şeyi kelepir olarak ele geçirmek isteyen kimse kelepircilik,Kelepircinin yaptığı iş kelepleme,Keleplemek işi keleplemek,İpi çile yapmak kelepser,Atın başvurmasını engelleyen kayış keler,"Köpek balıkları takımının kelergiller familyasından, ılık ve tropik denizlerde yaşayan, uzunluğu 1,5 metre kadar olan, bir defada 20 yavru doğuran bir tür balık, keler balığı (Rhina squatina)" keler balığı,Keler kelergiller,Asıl köpek balıklarıyla vatozlar arasında geçit sayılabilecek balıkları kapsayan kemikli balıklar familyası keleş,"Yiğit, cesur, bahadır" keleş keleş sırıtmak,pis pis gülmek keleşlik,Keleş olma durumu kelifit,Hidratlı doğal magnezyum silikat kelik,Eski ayakkabı kelimeleri tartarak konuşmak,sonucu hesaplayarak konuşmak kelime,"Anlamlı ses veya ses birliği, söz, sözcük, lügat" kelimenin tam anlamıyla,bir durumu anlatmak için kullanılan sözün kapsadığı anlamın tamamıyla kelimeişehadet,İslam'ın beş şartından biri olan ve `Tanıklık ederim ki Tanrı'dan başka ilah yoktur ve Muhammed onun kulu ve peygamberidir.` anlamındaki söz kelime cambazı,Kelime cambazlığı yapan kimse kelime cambazlığı,Sözlerle oyun yapma kelime hazinesi,Söz varlığı kelime kadrosu,Söz varlığı kelime karışıklığı,Söz karışıklığı kelimeleşmek,"Kelime durumuna, söz varlığı hâline gelmek, söze dönüşmek" kelime oyunu,Sözlerin çok anlamlı olmasından veya benzerliklerinden yararlanarak yapılan nükte veya aykırı anlamlandırma kelime sıklığı,Dilde bir sözün kullanılma oranı kelimesi kelimesine,"Hiçbir kelimesini atlamadan, olduğu gibi, tıpkı, harfiyen, aynen, motamot" kelimesiz,Sözsüz kel kâhya,Kendisini ağa gibi göstermek isteyen zavallı kimse kelle götürmek,"gereksiz bir aceleyle gitmek, koşturmak, acele davranmak" kelle,"Koyun, kuzu ve keçinin pişirilmiş başı" kelleyi vermek,canını feda etmek kelle koparmak,"olumsuz ve başarısız bir durum sonunda işe, göreve son vermek" kelle koltukta gezmek,gözünü budaktan esirgememek kelleyi koltuğun altına almak,kellesini koltuğuna almak kellesini uçurmak,kafasını keserek koparmak kellesini koltuğuna almak,ölümü göze almak kellesinden olmak,"can vermek, ölmek" kelle sağ olsun da külah bulunur,`kişi yaşasın da elbet bir iş sahibi olur` anlamında kullanılan bir söz kelle kulak yerinde,kanlı canlı ve iri yapılı olan kelle koşturmak,gereğinden çok acele etmek kellesini vurdurmak,öldürtmek kelleşme,Kelleşmek işi kelleşmek,Kel durumuna gelmek kelli,"`Sonra` edatı gibi, çıkma durumundaki sözlerin ardı sıra geldiğinde birbirine bağladığı iki yargıdan birincisini zorlayıcı bir sebep olarak gösteren bir söz" kelli felli,"Kılığı kıyafeti düzgün, olgun ve gösterişli (kimse), kerli ferli" kellik,Kel olma durumu Keloğlan,"Saf göründüğü hâlde zekâsı ve yiğitliğiyle amacına eren, saçsız bir masal kahramanı" keloğlan,Hindi kem,"Kötü, fena (göz, söz vb.)" "kem söz, kalp (veya kem) akçe sahibinindir",`kötü söz söyleyenindir` anlamında kullanılan bir söz kemal,"Bilgi ve erdem bakımından olgunluk, yetkinlik, erginlik, eksiksizlik" kemal bulmak,kemale ermek kemale ermek (veya gelmek),olgunlaşmak Kemalist,Atatürkçü Kemalizm,Atatürkçülük Kemalpaşa tatlısı,"Un, yağ ve yumurta karışımından yapılan kurabiyelerin sıcak şeker şerbetine atılmasıyla hazırlanan bir tatlı türü" keman gibi,"ince, düzgün (kaş)" keman,"Dört teli olan, çenenin altına dayayarak çalınan yaylı saz" kemancı,Keman yapan veya çalan kimse kemancılık,Kemancının yaptığı iş kemane,Keman ve kemençe yayı kemane çekme,"Yağlı güreşte, elleri hasmının arkasından göğsü üzerinde kilitledikten sonra midesi ve karnı üzerinde kuvvetli bir biçimde ve bastıra bastıra gezdirme" kemani,Alaturka müzikte keman çalan kimse kemankeş,Okçu keman yayı,"Kemana takılıp ses vermeyi sağlayan tel, arşe" keme,Büyük sıçan kemençe,"Yayla diz üzerinde çalınan, kemana benzer, üç teli olan küçük bir çalgı, kemançe" kemençeci,Kemençe çalan veya yapan kimse kement,"Hayvanları yakalamak için kullanılan, ucu ilmikli, kaygan uzun ip" kement atmak,kemendi bir ucu elde kalacak biçimde ileri doğru fırlatmak kementlemek,Kement geçirmek kemeri dolu olmak,çok zengin olmak kemer (veya kemerini) sıkmak,sıkı para politikası anlayışıyla daha az tüketmek kemer,"Bele dolayarak toka ile tutturulan, kumaş, deri veya metalden yapılan bel bağı" kemer bağlama,"Aile büyüğünün, gelinin beline altın veya gümüş kemer bağlaması töreni" kemere,Gemi güvertesinin enine konmuş kirişlerinden her biri kemer gözü,Kemerle ayakları arasındaki boşluk kemerleme,Kemerlemek işi kemerlemek,Ciltçilikte dikişten sonra kitabın sırtına yuvarlak bir biçim vermek kemerli,Üzerinde kemeri olan veya kemer takılmış olan kemerlik,"Bazı işçi ve satıcıların araç veya gereçlerini koymak için bellerine taktıkları, gözlere ayrılmış, bez, tahta, meşin veya metal bağ" kemer patlıcanı,Bir tür ince uzun patlıcan kemersiz,Kemeri olmayan kem göz,"Baktığı kimseye zarar veren veya nazar değdiren göz, kötü göz" kem gözle bakmak,kötü niyetle bakmak kemha,Bir tür ipek kumaş kemik,İnsanın ve omurgalı hayvanların çatısını oluşturan türlü biçimdeki sert organların genel adı kemik atmak,"susturmak, oyalamak için birini küçük bir şeyle avutmak" kemiğine (veya kemiklerine) kadar,"iyice, en son sınıra dek" kemiğini kurutmak,iliğini kurutmak kemikleri sayılmak,çok zayıflamak kemikleri sızlamak,"ölü huzursuz, rahatsız olmak" kemiklerini kırmak,"birini çok dövmek, aşırı dayak atmak" kemik gibi,"pek kuru, katı, sert" kemik bilimi,"Anatominin kemiklerle ilgili bölümü, osteoloji" kemikçik,Küçük kemik kemik doku,Omurgalı hayvanlarda iskeleti oluşturan bir bağ dokusu türü kemikleşme,Kemikleşmek işi kemikleşmek,Kemik gibi sert duruma gelmek kemikleştirme,Kemikleştirmek işi kemikleştirmek,Kemiğe dönüştürmek kemikli,Kemiği olan kemikli balıklar,"Balıklar sınıfından, iskeletleri kıkırdak durumunda kalmayıp kemikleşmiş olan balıklar takımı" kemiksi,"Kemiği andıran, kemiğe benzeyen, kemik gibi, kemiğimsi" kemiksi bölge,Kıkırdağın kemiğe dönüşmekte olduğu kemik tabakası kemiksiz,"Kemiği olmayan, kemiği ayrılmış" kemik yalayıcı,Dalkavuk kemircik,"Burun, kulak vb.nde bulunan küçük kıkırdak" kemirdek,Kuyruğun iskeleti kemirgen,Kesici dişleri çok iyi gelişmiş olan (hayvan) kemirgenler,"Tavşan, kobay, kirpi, sıçan ve kunduz gibi köpek dişleri olmayan ve kesici dişleri iyi gelişmiş memeliler takımı, kemiriciler" kemiriciler,Kemirgenler kemirilme,Kemirilmek işi kemirilmek,Kemirme işi yapılmak veya kemirme işine konu olmak kemiriş,Kemirme işi kemirme,Kemirmek işi kemirmek,Sert bir şeyi dişleriyle azar azar koparmak kemiyet,Nicelik kem küm,Verecek cevap bulunamadığında açık bir anlamı olmayan gelişigüzel söylenen söz kem küm etmek,verecek cevap bulamayıp açık bir anlamı olmayan sözler söylemek kemlik,Kötülük kemlik etmek,kötü davranışlarda bulunmak kemre,"Gübre, tezek" kemre bağlamak,deride kir tabakası oluşmak kemreleme,Kemrelemek işi kemrelemek,Gübrelemek kemrelik,Gübrelik kenarda kalmak,kendine yakışan yeri tutamayarak önemsiz bir duruma düşmek kenara çekilmek,artık hiçbir şeye karışmamak kenar (veya kenarını) bastırmak,bir kumaşın kenarlarını kıvırıp elle veya makine ile dikmek kenar gezmek,bir şeyden uzaklaşmış olmak kenara atmak,"bir şeyin üstünde durmamak, önemsememek" kenarın dilberi nazik de olsa nazenin olmaz,`kibar çevrede yetişmemiş olanlar ne kadar özenseler de kibarlığın bütün inceliklerini gösteremezler` anlamında kullanılan bir söz kenar,"Bir şeyin, bir yerin bitiş kısmı veya yakını, kıyı, yaka" kenarcı,Deniz kıyılarında avlanan balıkçı kenarda köşede,Dikkati çekmeyen veya umulmayan yerlerde kenarlı,Herhangi bir biçimde kenarı olan kenarlık,Kenar bölümünü oluşturan şey kenar mahalle,"Şehrin merkezinden uzak ve çoğu eğitim düzeyi düşük yoksul halkın oturduğu semt, kenar semt" kenarortay,Bir üçgende her tepeden karşı kenarın ortasına indirilen doğru parçası kenar semt,Kenar mahalle kenarsız,Kenarı olmayan kenar suyu,Kenar süslemesi kendi göbeğini kendi kesmek,"gereksinim duyduğu yardım, başkalarınca esirgendiğinde işini kendi görmek" kendi,"İyelik ekleri alarak kişilerin öz varlığını anlatmaya yarayan dönüşlülük zamiri, öz(I), zat" kendi ağzıyla tutulmak,"suçu, yalanı veya iddiasının yanlışlığı kendi sözüyle ortaya çıkmak" kendi âlemine dalmak,çevre ile ilgisini kesip iç dünyasına kapanmak kendi ayağı ile gelmek,kendi isteğiyle gelmek kendi derdine düşmek,kendi sorunu sebebiyle başka şeyle ilgilenememek kendi düşen ağlamaz,`kendi zararına kendisi neden olanın yakınmaya hakkı olmaz` anlamında kullanılan bir söz kendi hâline bırakmak,"ilgilenmemek, karışmamak" kendi havasında gitmek (veya olmak),"yalnız başına, istediği gibi davranmak" kendini kapının dışında bulmak,"kovulmak, işten atılmak, bir yerden istenmeden uzaklaştırılmak" kendini hissettirmek,varlığını belli etmek kendini harap etmek,sıkıntı veya üzüntüden perişan olmak kendini göstermek,beğenilecek niteliklerini ortaya koymak kendini fasulye gibi nimetten saymak,kendini çok önemli biri gibi görmek kendini ele vermek,yaptığı bir davranış veya söylediği bir sözle kendi suçunu ortaya çıkarmak kendini kaptırmak,bir şeyin etkisinden kurtulamayacak duruma düşmek kendini düşünmek,"daima kendi çıkarını kollamak, bencil davranmak" kendini dinlemek,hastalık kuruntusu içinde bulunmak kendini dev aynasında görmek,kendini olduğundan çok üstün görmek kendini dar atmak,"güçlükle ve ivedi olarak bir yere sığınmak, kaçmak" kendini dağıtmak,farklı işlerle aynı anda uğraşmaktan kötü durumda olmak kendini bulmak,kişilik kazanmak kendi gölgesinden korkmak,"çok korkak olmak, bir sakınca söz konusu olmayan işlere girişmekten bile korkmak" kendini dirhem dirhem satmak,"çok nazlı davranmak, ağırdan almak" kendini kaybetmek,bayılmak kendini (kapıp) koyuvermek,"kendine özen göstermemek, kötümser olmak" kendini matah sanmak,kendini olduğundan daha fazla değerli kabul etmek kendini yoklamak,"duygu, düşünce ve beden bakımından kendisini kontrol etmek" kendini yiyip bitirmek,kendi kendini yemek kendini yemek,açığa vurmadan gizli gizli üzülmek kendini vermek (veya vurmak veya çalmak),"bir şeye bütün varlığıyla bağlanmak, başka her şeyle ilgisini kesip tek şeyle aşırı ölçüde ilgilenmek" kendini tutmak,kendine hâkim olmak kendini tutamamak,bir durum karşısında sessiz ve heyecansız kalamamak kendini toparlamak (veya toplamak),herhangi bir konuda eskiden kötü olan durumunu düzeltmek kendini (veya birini) temize çıkarmak (veya çıkartmak),aklandırmak kendini tartmak,Ne durumda olduğunu anlamak için kendini yoklamak kendini sokağa (veya dışarı) atmak,sıkıntıdan dolayı rahatlamak amacıyla açık havaya çıkmak kendini sıyıramamak,kurtulamamak kendini sıkmak,"kendini zorlamak, çaba göstermek" kendini satmak,kendisinde olmayan iyi nitelikleri varmış gibi göstermek kendini paralamak,çok çaba ve özen göstermek kendini naza çekmek,istekli olduğu hâlde yapmacıklı hareketlerle isteksiz gibi davranmak kendini bir şey sanmak,kendini olduğundan çok değerli görmek kendini bilmek,aklı ve muhakemesi yerinde olmak kendini bir yerde bulmak,farkında olmadan bir yere ulaşmış olmak kendini beğenmek,başkalarını küçümseyerek kendini üstün görmek kendinde olmamak,"bilinci, aklı yerinde olmamak" kendimi bildim bileli,"öteden beri, eskiden beri" kendi yağıyla kavrulmak,elinde bulunanla geçinip kimseye muhtaç olmamak kendi üstüne yormak,alınmak kendi söyler kendi dinler,"`ne söylediği anlaşılmaz, söylediği şeylere önem verilmez` anlamında kullanılan bir söz" kendi kuyusunu kendi kazmak,kendine zarar verecek davranışta bulunmak kendini bırakmak,kendine özen göstermemek kendi kendini yemek,açığa vurmadan içten içe üzülmek kendi köşesinde yaşamak,yalnız başına yaşamak kendi keyfine gitmek,isteğine uygun davranmak kendi kanatlarıyla uçmak,hiç kimsenin desteği veya yardımı olmaksızın yaşamak veya bir işi olumlu sonuca ulaştırmak kendi kabuğuna çekilmek,kabuğuna çekilmek kendi içine çekilmek,"başkasıyla ilişki kurmamak, yalnız başına kalmak, inzivaya çekilmek" kendi hesabına çalışmak,uğraştığı işi sadece kendisi için yapmak kendi kendini didiklemek,"kendi kendini harap etmek, üzmek" kendinden geçmek,"bilinci işlemez olmak, kendini kaybetmek, bayılmak" kendinde toplamak,"kendi üzerinde bulundurmak, kendi varlığı içinde yer almasını sağlamak" kendine gel!,`aklını başına topla` anlamında kullanılan bir uyarma sözü kendini beğendirmek,"başkalarına hoş, iyi, yetenekli görünmek" kendini avutmak,oyalanmak kendini atmak,vakit geçirmeden hemen gitmek kendini ateşe atmak,bile bile tehlikeli bir işe girişmek kendini aşağı (veya küçük) görmek,kendini başkalarından değersiz görmek kendine dert etmek,bir şeyi üzüntü konusu yapmak kendini ağır (veya ağırdan) satmak,"nazlanmak, gönülsüz davranmak" kendini alamamak,istemeyerek bir işi yapma durumuna girmek kendine yontmak,çıkan her fırsattan yararlanarak hep kendi çıkarını sağlamak kendine yedirememek,"başkasının kendisine yaptığı işi, onur kırıcı sayarak tepki ile karşılamak" kendine (veya herhangi bir şeye) ... süsü vermek,gerçeğe aykırı olarak kendisinde veya herhangi bir şeyde üstün bir nitelik ve değer varmış gibi göstermek kendine mal etmek,benimsemek veya saymak kendine kıymak,kendini öldürmek kendine hisse çıkarmak,ders almak kendine gelmek,ayılmak kendini adamak,kendini vermek kendi başına,Kimseye sormadan kendi beslek,Özbeslenen kendigelen,Umulmadık bir zamanda gelen ve gelişinden sevinç duyulan (kimse veya şey) kendi hâlinde,"Hiçbir şeye karışmayan, sessiz" kendi hâlinde bırakmak,"üzerinde çalışmayarak geliştirmemek veya bakımsız bırakmak, işlememek" kendi kendine gelin güveyi olmak,ilgilinin nasıl karşılayacağını düşünmeden bir işi olmuş bitmiş sayarak sevinmek kendi kendine,Kimseye danışmaksızın kendiliğinden,"İnsan eliyle ekilmeden yetişen, hudayinabit" kendiliğindenlik,"Dıştan bir belirleme ile değil, kendi kendine gerçekleşen etkinlik, spontaneizm" kendiliğinden üreme,"Her türlü bilimsel üreme olayının dışında, yoktan var olmayı anlatan bilim dışı kuram" kendilik,Bir nesnenin varlığını veya tözünü oluşturan şey kendince,"Kendine göre, kendi bakımından, kendisince" kendinden,"Kendi aklından, kendi kendine" kendine has,Kendine özgü kendine mahsus,Kendine özgü kendine özgü,"Bir kimse veya şeye özgü olan, kendine mahsus, kendine has" kendir,Kenevir kendircilik,Kendircinin yaptığı iş kendirgiller,"İki çeneklilerden, kendir, şerbetçi otu, Hint keneviri vb. bitkileri içine alan bir familya" kendirik,Deriden veya çadır bezinden yapılan ve hamur tahtasının altına serilen yaygı kendisince,Kendince kene gibi yapışmak,"istenmediği hâlde birinin peşini bırakmamak, yakasını bırakmamak" kene,"Koyun, köpek, at vb. hayvanların veya insanların derisinde asalak olarak yaşayan, bulaşıcı hastalıklara neden olan böceklerin genel adı, sakırga" kene ağacı,Hint yağı ağacı kenef,Tuvalet kene göz,Çok küçük gözlü (kimse) keneler,"Eklem bacaklı hayvanlardan, örümceğimsiler sınıfına giren bir takım" kene otu,Hint yağı ağacı kenet,"İki sert cismi birbirine bağlamaya yarayan, iki ucu sivri ve kıvrık metal parça" kenet etmek,kenetle birbirine bağlamak kenet gibi yapışmak,"çok yakın dost olmak, sıkı fıkı olmak" kenetleme,Kenetlemek işi kenetlemek,Kenetle tutturmak veya kenetle birbirine bağlamak kenetleniş,Kenetlenme işi kenetlenme,Kenetlenmek işi kenetlenmek,Kenetleme işine konu olmak kenetli,Kenedi olan kenet mili,Çatı ve öteki parçaların birleştirilmesinde kullanılan metal perçinler kenevir,"Kendirgillerden, sapındaki liflerden halat, çuval vb. kaba örgüler yapılan, iki evcikli bir bitki, kendir (Cannabis sativa)" kenevircilik,Kenevircinin yaptığı iş kenevir helvası,Kenevir ve şeker karışımıyla yapılan bir helva türü kengel,Kenger kengel sakızı,Kenger sakızı kent,Şehir kental,100 kilogramlık ağırlık ölçü birimi kentçi,Şehirci kentçilik,Şehircilik kentet,Beşli kentilyon,Katrilyon kere bin kentler arası,Şehirler arası kentleşme,Kentleşmek işi kentleşmek,Şehirleşmek kentli,Şehirli kentlileşme,Kentlileşmek durumu kentlileşmek,Kentli olmak kentsel,"Kentle ilgili, şehirle ilgili" kent soylu,Burjuva kent soyluluk,Burjuvazi kenttaş,Aynı kentten olanlardan her biri Kenyalı,Kenya halkından olan kimse kep,"Başlık, sipersiz şapka" kepaze,"Niteliksiz, değersiz" kepaze etmek,utanılacak bir duruma düşürmek kepaze olmak,gülünç veya utanılacak duruma düşmek kepazelik,Kepaze olma durumu kepbastı,Çift katlı büyük dalyan ağı kepçe gibi,kanat gibi öne doğru açılmış (kulak) kepçe,"Sulu yiyecekleri karıştırmaya ve dağıtmaya yarayan, uzun saplı, yuvarlak ve derince kaşık" kepçeburun,Bir tür yaban ördeği kepçe kulak,Kocaman ve öne doğru kulakları olan(kimse) kepçe kuyruk,Başkalarının sırtından geçinen (kimse) kepçeleme,Kepçelemek işi kepçelemek,"Yere düşmekte olan topu, iki eli kepçe biçimine getirip eğilerek yere değmeden kurtarmak" kepçeli,Kepçesi olan kepçe surat,Yüzü çok küçük olan (kimse) kepek,"Un elendikten sonra, elek üstünde kalan kabuk kırıntıları" kepekçi,Kepek satan kimse kepeklenme,Kepeklenmek işi kepeklenmek,Başta kepek oluşmak kepekli,İçinde kepeği olan kepenek,"Çobanların omuzlarına aldıkları dikişsiz, kolsuz, keçeden üstlük, aba (II)" kepenek altında er yatar,"`insanları giydiğine bakarak değerlendirmek yanlışlara yol açar, değerli kişiler de bazen eski giymiş olabilir` anlamında kullanılan bir söz" kepenek,Pervane kepenk,"İş yeri, pencere, kapı vb. yerleri kapamak için kullanılan, türlü biçimlerde sac levha, demir veya tahta kanat" kepenk kapatmak,çalışamaz duruma gelmek kepenkleri indirmek,işi tatil etmek kepez,"Yüksek tepe, dağ" kepir,"Çorak, çamurlu, verimsiz toprak" kepme,Kepmek işi kepmek,"Çökmek, yıkılmak" kerahet,"İğrenme, tiksinme" kerahet vakti,"Namaz kılmanın mekruh olduğu vakit, vaktikerahet" keramet buyurdunuz (veya keramette bulundunuz),"`çok doğru söylediniz, çok güzel yaptınız` anlamında kullanılan bir söz" keramette bulunmak,doğaüstü olaylar ortaya koymak kerameti kendinden menkul,sahip olduğu nitelikleri abartarak söyleyen kimse için kullanılan bir söz keramet,"Ermiş kimselerin gösterdiklerine inanılan, doğaüstü, şaşkınlık uyandırıcı davranış veya durum" kerametli,Doğaüstü güce sahip kerata,Karısı tarafından aldatılan erkek keratin,"Tırnak, boynuz, kıl gibi üst deri ürünü olan yapıları oluşturan proteinli madde" keratinleşme,Keratinleşmek işi keratinleşmek,Protoplazma proteinler keratin durumuna dönüşmek keratinli,Keratini olan kerde,Sebze fideliği kere,"Kez, yol, defa, sefer" kerem etmek,"bağışta, iyilikte bulunmak" kerem buyurun (veya eyleyin),"`izin verin, beni dinleyin` anlamında kullanılan bir nezaket sözü" kerem,"Soyluluk, ululuk, büyüklük, asalet" kerempe,Denize doğru uzanan taşlık burun kerem sahibi,"İyi huylu, cömert (kimse)" keres,Büyük ve derin karavana kereste,Tomrukların boyuna biçilmesiyle elde edilen ve marangozlukla inşaatta kullanılan nitelikli ağaç keresteci,Kereste satan kimse kerestecilik,Kerestecinin yaptığı iş keresteli,İri yapılı kerestelik,Kereste yapılmaya elverişli (ağaç) kerevet,"Üzerine şilte serilerek yatmaya veya oturmaya yarayan, duvara bitişik, ayakları olan, tahtadan sedir" kerevit,"Kabuklular sınıfından, çamurlu tatlı sularda yaşayan bir eklem bacaklı, tatlısu ıstakozu, karavide (Potamobius fluviatilis)" kereviz,"Maydanozgillerden, kökleri ve yaprakları sebze olarak kullanılan kokulu bir bitki (Apium graveolens)" kerh,"Tiksinme, iğrenme" kerhane,Genelev kerhaneci,Kerhane işleten kimse kerhen,"Tiksinerek, iğrenerek" kerih,"Tiksindirici, iğrenç" kerim,Soylu kerime,Kız evlat keriz,"Geriz, çirkef, pislik" kerizci,Çalgıcı kerkenez,"Kartalgillerden, leşle beslenen, 35 santimetre uzunluğunda, kızılımsı tüyleri olan bir kuş (Falco tinnunculus)" kerki,Keser kerli ferli,Kelli felli kermen,Kale kermes,"Bir derneğe, bir çalışmaya yardım sağlamak amacıyla genellikle açık havada satış yapılarak gelir sağlanan toplantı" kerpeten,"Çivi sökmeye veya diş çekmeye yarayan, hareketli bir eksen çevresinde çapraz iki parçadan oluşmuş, kıskaç biçimindeki araç" kerpiç gibi,çok sert ve kuru kerpiç,Duvar örmekte kullanılmak için kalıplara dökülüp güneşte kurutulmuş saman ve balçık karışımı ilkel tuğla kerpiç dökmek,saman ve balçık karışımını kalıplara boşaltarak kerpiç yapmak kerpiççi,Kerpiç yapan veya satan kimse kerpiçleşme,Kerpiçleşmek işi kerpiçleşmek,Çok sert ve kuru bir duruma gelmek kerrake,İnce softan hafif ve dar bir üstlük kerrakeli,Kerrakesi olan kerrat cetveli,Çarpım tablosu kerte,"İşaret için yapılmış çentik veya iz, kerti" kertesine gelmek,tam yerini ve zamanını bulmak kertesine getirmek,"tam sırasını, en uygun zamanını seçmek" kerteleme,"Kerte kerte, azar azar ilerleme durumu, tedriç" kertenkele,"Kertenkelelerden, uzun vücutlu, sivri kuyruklu, çevik, böcekçil, küçük sürüngen hayvan (Lacertus)" kertenkeleler,"Kertenkele, bukalemun ve iguanaları içine alan dört ayaklı sürüngenler takımı" kerteriz,Bir yerin nerede bulunduğunu pusula ile ölçme kerteriz almak (veya etmek),bir yerin hangi yönde veya geminin nerede bulunduğunu pusula ile ölçmek kerteriz noktası,"Geminin bulunduğu yeri anlamak için kerteriz almaya yarayan fener kulesi, duba, şamandıra vb.nin harita üzerindeki yeri" kerti,Kerte kertik,"Kertilmiş yer, gedik, çentik" kertikleme,Kertiklemek işi kertiklemek,Kertik açmak kertikli,Kertiği olan kertilme,Kertilmek işi kertilmek,Kertme işi yapılmak kertme,Kertmek işi kertmek,"Bir şeyin kenarında kertik açmak, çentmek" kervana katılmak,bir topluluğa karışmak kervan,Uzak yerlere yolcu ve ticaret eşyası taşıyan yük hayvanı katarı kervanbaşı,Kervanı yöneten kimse kervancı,Kervan sahibi veya kervan güden kimse kervan çulluğu,"Uzun ayaklı, uzun ve eğri gagalı kuşlar sınıfı" Kervankıran,Çoban Yıldızı kervansaray,Ana yollarda kervanların konaklaması için yapılan büyük han Kervan Yıldızı,Çoban Yıldızı kes,Genellikle yakmak için kullanılan iri saman kes,Ayak bileklerini de içine alan kapalı jimnastik ayakkabısı kesafet,"Çokluk, sıklık" kesat,Alışverişte durgunluk kesatlık,Kesat olma durumu "keseye danış, pazarlığa sonra giriş",`ödeyecek paranız yoksa bir şey satın almaya girişmeyin` anlamında kullanılan bir söz kesesini doldurmak,fırsatlardan yararlanarak para kazanıp zengin olmak kesesine göre,"parasına, mali imkânlarına göre" kesesine bir şey girmek,bir yarar veya çıkar sağlamak kesesi elvermemek,bütçesi elverişli olmamak keseye davranmak,ödemek istemek kesenin dibi görünmek,para tükenmek kesenin ağzını açmak,bol para harcamaya başlamak keseden yemek,"herhangi bir üretim yapmadan, kâr elde etmeden, hazırda bulunan veya el altında olan varlığı harcamak" kese,"Cepte taşınan, içine para, tütün vb. konulan, kumaştan veya örgüden küçük torba" kesenize bereket,"maddi katkısı görülen bir kimseye `çok kazan, kazancın bol olsun` anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü" kesesine güvenmek,parasına güvenmek kese,"Kısa, kestirme (yol)" kesecik,Kulağın dolambacında bulunan ve lenf ile dolu olan küçük zarsı organ kesedar,"Zengin kimselerin parasını yöneten ve gerekli harcamaları yapan kimse, vekilharç" kesek,"Bel, çapa veya sabanın topraktan kaldırdığı iri parça" kese kâğıdı,İçine bazı şeyler konulmak için kâğıttan yapılmış kese biçiminde torba keseklenme,Keseklenmek işi keseklenmek,"Toprak, parça parça olmak" kesekli,Parça parça kabarmış olan (toprak) kesel,"Gevşeklik, tembellik" kesel gelmek,"gevşemek, tembelleşmek" keseleme,Keselemek işi keselemek,Kir çıkarmak için vücudu kese ile ovmak keseleniş,Keselenme işi keselenme,Keselenmek işi keselenmek,Keseleme işi yapılmak keseletmek,Keseleme işini yaptırmak keseli,Kesesi olan keseli kurt,"Genellikle omurgalılarda, kasların içinde gelişen şerit kurtçuklarının genel adı (Cysticercus)" keseliler,"Kanguru gibi, dişilerinin karnında yavrularını taşımaya yarayan kese bulunan hayvanlar takımı" kesel perdesi,"Herhangi bir müzik ölçüsüne girmeyen, insanın iç dünyasını karartan ve bıkkınlık veren bir ses tonu" kesen,Kesme işini yapan kesene,"Sözleşme, yazılı anlaşma" kesenek,Görevlilerin aylıklarından her ay belli oranda kesilip bir sosyal güvenlik kurumuna yatırılan para keseneğe almak,"gelirini satın almak, iltizam etmek" keseneğe vermek,bir şeyin gelirini önceden götürü olarak satmak kesenekçi,"Keseneği alan kimse, iltizamcı, kesimci, mültezim" keser,"Tahta, ağaç yontmaya ve çivi çakmaya yarayan, kısa saplı, bir yanı keskin ağızlı çelik araç" kesici,Kesme işini yapan kimse kesici diş,"Alt ve üst çenenin ön tarafında bulunan, yiyecekleri kesmeye yarayan, yassı, keskin ön dişlerden her biri" kesif,Yoğun kesik,"Kesilmiş olan, maktu" kesik hava,Halk şiiri dışında yanık ezgili deyiş kesik kelime,Bir bölümü kesilerek kullanılan söz kesik koni,"Bir koninin, tabanına paralel bir düzlemle kesilmesinden elde edilen cisim" kesikli,Kesikleri olan kesiklik,Kesik olma durumu kesiklik vermek,ara vermek kesik piramit,"Bir piramit, tabanına paralel bir düzlemle kesildiğinde taban yönünde kalan cisim" kesik prizma,"Bir prizmanın bütün yer ayrıtlarını kesen bir düzlemle elde edilen, kesiti ile tabanı arasında kalan cisim" kesiksiz,"Kesilmeden süren, sürekli, süreli, devamlı, mütemadi" kesiliş,Kesilme işi kesilme,Kesilmek işi kesilen baş yerine konmaz,"`kesin olarak yapılıp sonuçlandırılan iş, eski durumuna getirilemez` anlamında kullanılan bir söz" kesilmek,"Kesme işi yapılmak, katolunmak" kesim,Kesme işi kesimci,Kesenekçi kesimevi,"Kasaplık hayvanların kesilip yüzüldüğü yer, kesimhane, kanara, mezbaha" kesimhane,Kesimevi kesimlik,Kesime elverişli (hayvan) kesin,"Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, mutlak, kati, maktu" kesin olarak,kesinlikle kesin bilgi,Doğruluğundan kuşkulanılmayan bilgi kesinkes,Kesinlikle kesinleşme,Kesinleşmek işi kesinleşmek,"Kesin bir durum almak, katileşmek" kesinleştirme,Kesinleştirmek işi kesinleştirmek,Kesin bir duruma getirmek kesinlik,"Kesin olma durumu, katiyet" kesinlikle,"Kesin bir biçimde, kesin, kesin olarak, kesinkes, yüzde yüz, her hâlde, her hâlükârda, mutlak, mutlaka, katiyen, banko" kesinme,Kesinmek işi kesinmek,Kesme işi yapılmak kesinsizlik,Kesin olmama durumu kesinti,"Kesilen parça, kırpıntı" kesintiye almak,biriyle sezdirmeden alay etmek kesintiye uğramak,bir süre için durmak kesintili,Ara verilerek yapılan kesintisiz,Aralıksız kesir,Bir birimin bölündüğü eşit parçalardan birini veya birkaçını anlatan sayı kesirli,Kesir niteliğinde olan (sayı) kesirli sayı,Kesri olan sayı kesir ölçek,Plan ve haritalarda küçültme oranını basit kesirle ifade eden ölçek türü kesirsiz,Kesir niteliğinde olmayan(sayı) kesiş,Kesme işi kesişen,Bir nokta veya çizgi üzerinde birbirini kesip geçen (çizgiler veya yüzeyler) kesişme,Kesişmek işi kesişmek,Birbirini kesmek kesit,Bir şey enlemesine veya boylamasına kesildiğinde ortaya çıkan yüzey keskenme,Keskenmek işi keskenmek,El ile veya başka bir şeyle vuracak gibi yapmak keski,"Ağaç, taş, metal vb.ni yontmaya yarayan, bir ucu keskin çelik araç" keskin,"Çok kesici, iyi kesen" keskin sirke küpüne (veya kabına) zarar,"`öfkeli, sert kimsenin zararı kendisinedir` anlamında kullanılan bir söz" keskin zekâ keramete kıç attırır,"`zeki kimse, bir işin nereye varacağını keramet sahibi kimseden daha iyi bilir` anlamında kullanılan bir söz" keskinleşme,Keskinleşmek işi keskinleşmek,Keskin duruma gelmek keskinleştirme,Keskinleştirmek işi keskinleştirmek,Keskin duruma getirmek keskinletme,Keskinletmek işi keskinletmek,Keskin duruma getirmek keskinlik,Keskin olma durumu kesme,Kesmek işi kesmece,"Kesilip müşteriye gösterilerek satılan (kavun, karpuz)" kesme imi,Kesme işareti kesme işareti,"Özel adlara, kısaltmalara ve sayılara getirilen ekleri, iki sözün birleşmesi sırasında ortaya çıkan ses düşmesini belirtmek için kullanılan noktalama işaretinin adı, kesme, kesme imi, apostrof ( ' )" kesmek,"Bıçak, makas vb. bir araçla bir şeyi ikiye ayırmak, parçalamak, doğramak" "kes parmağını çık pazara, merhem buyuran çok olur",`kişinin bir ihtiyaç içinde bulunduğunu gören herkes ona değişik yol gösterir` anlamında kullanılan bir söz kesip biçmek,"parçalamak, doğramak, ameliyat etmek" kesip atmak,uzun uzadıya düşünmeden kesin yargıya varmak kestiği tırnak olamamak,"bir kimse, söz konusu olan kimseden değerce çok aşağı olmak" kesme kaya,Baskı altında kalarak sertleşmiş toprak kesmelik,Kesme taş çıkarılan ocak kesme şeker,Küp şeker kesmik,Kesilmiş sütün koyu bölümü kesmikli,İçinde kesmik bulunan kesp,Kazanma kesre,Esre kesret,"Çok olma durumu, çokluk" kestane,"Kayıngillerden, ılıman iklimlerde yetişen, 25-30 metre kadar boylanabilen, kerestesi doğramacılıkta kullanılan bir orman ağacı (Castanea sativa)" kestane kabuğundan çıkmış da kabuğunu beğenmemiş,"soyunu, yetiştiği yeri veya çevreyi hor görenler için kınama yollu söylenen bir söz" kestane suyu gibi,sulu (kahve) kestaneci,Kestane kebabı yapan veya satan kimse kestanecik,Prostat kestane dorusu,Açık kahverengi kestane fişeği,İçinde tane barut ve fitilin geçmesine yarayan küçük bir kanalı olan bir tür şenlik fişeği kestane kabağı,Helvacı kabağı kestane kargası,Alakarga kestanelik,Kestane ağaçları çok olan yer kestane rengi,"Açık kahverengi, maron" kestane şekeri,Kestanenin şeker şerbeti içinde kaynatılmasıyla yapılan şekerleme kestere,Kitre kestirilme,Kestirilmek işi kestirilmek,Kestirme işi yapılmak kestirim,"Kestirme işi, tahmin" kestiriş,Kestirme işi kestirme,Kestirmek işi kestirmece,"Yaklaşık, tahminî" kestirmeden,"En kısa yoldan, en kısa bir biçimde" kestirmek,Kesme işini yaptırmak kestirip atmak,ayrıntılı düşünmeden kesin yargıya varmak keş,Yağı alınmış sütten veya yoğurttan yapılan peynir keşen,Zincirden yular veya ayak kösteği keşfedilme,Keşfedilmek işi keşfedilmek,Keşfetme işi yapılmak keşfetme,Keşfetmek işi keşfetmek,Var olduğu bilinmeyen bir şeyi bulmak keşfettirme,Keşfettirmek işi keşfettirmek,Keşfetmesini sağlamak keşide,"Banka ve her tür piyango ikramiyesinde çekme, çekiliş" keşide etmek,"Çek, bono, poliçe gibi değerli kâğıt hükmündeki belgeleri doldurmak, düzenlemek, imzalamak" keşif,"Ortaya çıkarma, meydana çıkarma" keşif kolu,"Düşmanın durumunu anlamak, arazi ve yollar hakkında bilgi toplamak için gönderilen kol" keşik,"Sıra, nöbet" keşikleme,"Almaş, münavebe" keşikleşme,Keşikleşmek işi keşikleşmek,Keşikle çalışmak keşiş,Rahip keşiş hayatı sürmek,her şeyden elini ayağını çekip yalnız başına yaşamak keşişhane,Manastır keşişleme,"Güneydoğudan esen yel, akça yel, kara yel karşıtı" keşişlik,Keşiş olma durumu keşke,"Dilek anlatan cümlelerin başına getirilerek `ne olurdu` anlamında özlem veya pişmanlık bildiren bir söz, bari, keşki" keşkek,İyice dövülmüş buğdayın etle birlikte uzun süre kaynatılmasıyla yapılan bir yemek keşkekçi,Keşkek pişiren kimse keşki,Keşke keşkül,"Gezici bazı dervişlerin ve dilencilerin ellerinde tuttukları, Hindistan cevizi kabuğundan, metalden veya abanozdan yapılmış dilenci çanağı" keşkülüfukara,Keşkül keşmekeş,"Karışık olma durumu, karışıklık" keşşaf,Bilinmeyen çok önemli bir şeyi keşfeden ket vurmak,engel olarak güçleştirmek ket,Engel ketal,Çirişli bir tür parlak bez ketçap,Temel maddesi baharat katılmış domates olan İngiliz sosu kete,"Yağlı, mayalı veya mayasız hamurdan yapılan çörek" keten,"Ketengillerden, çiçekleri mavi renkte ve beş taç yapraklı, lifleri dokumacılıkta kullanılan bir bitki (Linumusitatissimum)" ketencik,Deniz yosununun ince bir cinsi (Muscus arboreus) ketengiller,"Ayrı taç yapraklı iki çeneklilerden, keten vb. türleri içine alan bitki familyası" keten helva,"Kavrulmuş şekerden yapılan, pamuk görünüşünde bir helva türü" keten helvacı,Keten helva yapan ve satan kimse keten kuşu,"İspinozgillerden, güzel sesli, 13 santimetre uzunluğunda tarla ve çalılıklarda yaşayan bir kuş (Carduelis linaria)" keten tohumu,"Keten bitkisinin, yağı çıkarılan veya dövülerek hekimlikte kullanılan küçük taneleri, zeyrek (II)" kethüda,"Zengin kimselerin ve devlet büyüklerinin buyruğunda çalışan, onların birtakım işlerini gören kimse, kâhya" kethüda bey,"Yeniçeri Ocağında, yeniçeri ağasından sonra gelen en yüksek makamdaki subay" keton,Karbonil grubuna iki alkil kökünün bağlanmasıyla türeyen birleşik ketum,Ağzı sıkı ketum olmak,"sır saklamak, ağzı sıkı olmak" ketumiyet,Ağzı sıkılık ketumluk,Ağzı sıkılık kevel,Kuzu veya koyun postundan yapılmış kürk kevelci,Deri ve kürk satan kimse keven,Geven kevgir,"Haşlanmış yiyeceklerin sıvılarını veya bazı sıvıları süzmek için kullanılan, delikli, genellikle yuvarlak biçimli mutfak kabı, süzgeç" kevgire dönmek,delik deşik olmak Kevser,"Cennette bulunduğuna inanılan kutsal ırmak, havuz veya çeşme" Kevser gibi,"tatlı, lezzetli (içecek)" keyfetme,Keyfetmek işi keyfetmek,Hoş ve eğlenceli vakit geçirmek keyfî,İsteğe bağlı olan keyfîlik,Keyfî olma durumu keyfince,"İsteğine göre, nasıl isterse, dilediğince, keyfine göre, gönlünce" keyfi sıra,Birinin kendi istediği gibi keyfi yerinde olmak,"sağlığı, neşesi, mutluluğu bulunmak" keyfi yerinde,"Neşesi, sağlığı yerinde olan (kimse), keyfi yolunda" keyfiyet,Nitelik keyfinin kâhyası olmamak,"birinin alışkanlıklarına, davranışlarına, düzenine karışmaya hakkı olmamak" keyfini yapmak,her türlü istek ve dileği yerine getirmek keyfini kaçırmak (veya bozmak),üzmek keyfini çıkarmak,bir şeyden iyice tat almak keyfine bakmak,"dilediğince yaşamak, güzel vakit geçirmek" keyfinden bayılmak (veya dörtköşe olmak),bir şeyden çok kıvanç duymak keyfi oluncaya kadar,razı oluncaya kadar keyfi kaçmak,neşesi kalmamak keyfi gelmek,neşelenmek keyfi bozulmak,hastalanmak keyfi bilmek,"isterse yapmak, nasıl isterse öyle yapmak" keyif vermek,"neşe vermek, sarhoş etmek" keyfine diyecek olmamak,mutlu ve huzurlu olmak keyif sormak,"birine `iyi misiniz, nasılsınız` sorularını yönelterek sağlığı hakkında bilgi almak" keyif çatmak,keyfetmek "keyif benim, köy Mehmet Ağa'nın","`hiçbir şeyi tasa etmiyorum, işlerim yolunda` anlamında kullanılan bir söz" keyif sürmek,"sıkıntısız, rahat yaşamak" keyif,"Vücut esenliği, sağlık" keyif ehli,Rahatına düşkün (kimse) keyif hâli,"İçkili olma, çakırkeyiflik" keyiflenme,Keyiflenmek işi keyiflenmek,"Keyifli duruma gelmek, neşelenmek" keyifli,"Keyfi yerinde, neşeli" keyifsiz,"Sağlığı pek yerinde olmayan, rahatsız" keyifsizlik,Keyifsiz olma durumu kez,"Bazı sayı sıfatlarıyla birlikte kullanılarak bir olayın ve olgunun her bir tekrarlanışını bildiren söz, defa, kere, sefer, yol" keza,"Aynı biçimde, kezalik" kezzap,Nitrik asit kıble,Bazı ibadetler yerine getirilirken dönülen Kâbe'nin bulunduğu yön kıblenüma,"Kıble yönünü göstermek için, bulunulan yere göre özel işareti olan pusula" kıçını yırtmak,bağırıp çağırmak kıçına kına yakmak,karşısındaki kişinin uğradığı bir olumsuzluğa aşırı derecede sevinmek kıçına bakarak (veya baka baka),başvurduğu yerden olumlu sonuç alamayarak kıçına tekmeyi atmak (veya vurmak veya yapıştırmak),birini kovmak kıç attırmak,ondan üstün olmak kıç atmak,çifte atmak kıç,"Kuyruk sokumu bölgesi, kaba et, kaba but, popo, makat" kıçı kırık,"Önemsiz, değersiz (şey veya kimse)" kıçın kıçın gitmek,"geriye doğru gitmek, geri geri gitmek" kıçın kıçın,Geri geri kıçtan bacaklı,Kısa boylu (kimse) kıçtankara,"Baştan demirleyen, kıçtan da halatlarla kıyıya bağlanan gemi" kıçüstü oturmak,kıçı yere gelir duruma düşmek kıçüstü,Kıçı yere gelmiş durumda kıdem,Bir görevde rütbece eskilik kıdemce,"Bir işte deneyim ve süre bakımından, kıdeme göre" kıdemli,Bir işte eski ve deneyimi çok olan kıdemli başçavuş,Kıdemi olan başçavuş veya rütbesi kıdemlilik,Kıdemli olma durumu kıdemli üstçavuş,Kıdemi olan üstçavuş veya rütbesi kıdemsiz,Bir işte yeni ve deneyimi az olan kıdemsizlik,Kıdemsiz olma durumu kıdem tazminatı,Belirli süre çalıştıktan sonra işten ayrılan işçiye görev süresine bağlı olarak verilen para gıdım gıdım,Azar azar kığ,"Koyun, keçi veya deve pisliği, kığı" kığı,Kığ kığılama,Kığılamak işi kığılamak,"Koyun, keçi, deve pislemek" kıkırdak,"Kemik kadar sert olmayan, dayanıklı, esnek, bükülgen, damarsız bağ dokusu" kıkırdak doku,"Kemiklerin bağlantı yerlerinde bulunan, katı, esnek ve saydam doku" kıkırdaklı,Yapısında kıkırdak bulunan kıkırdama,Kıkırdamak işi kıkırdamak,`Kıkır kıkır` diye ses çıkararak gülmek kıkırdatma,Kıkırdatmak işi kıkırdatmak,Kıkırdamasına sebep olmak kıkırdayış,Kıkırdama işi kıkır kıkır,"İçinden gelerek, sesli bir biçimde gülmek" kıkırlık,İçten gülme durumu kıkırtı,Kıkırdama sırasında çıkan sesin adı kıl kapmak,"birisine sinirlenmek, hareketlerinden rahatsız olmak" kıl,"Bazı hayvanların derisinde, insan vücudunun belli yerlerinde çıkan, üst deri ürünü olan ipliksi uzantı" kıl olmak,birisi sinirine dokunmak kılı kıpırdamamak,"Bir iş, olay veya durum karşısında davranışını değiştirmemek, aldırış etmemek, umursamamak" kılı kırk yarmak,"titiz ve ayrıntılı bir biçimde incelemek, önemle üstünde durmak" kılına dokunmamak,"bir kimseye dokunacak, zarar verecek en ufak bir davranışta bile bulunmamak" kılına halel gelmemek,hiçbir zarara uğramamak kılını (bile) kıpırdatmamak (veya oynatmamak),"bir iş, olay veya durum karşısında ilgisiz kalmak, en küçük bir tepki göstermemek" kıl (kadar) kalmak,çok az kalmak kıl gibi,"ipince, incecik" kılade,"Gerdanlık, boyna takılan süs eşyası" kılağı,"Taş üzerinde bilenen bir kesici aracın keskin yüzüne yapışan ve aracın iyi kesebilmesi için, yağlanmış yumuşak taşla kaldırılması gereken çok ince çelik parçaları, zağ" kılağısını almak,kesici araçları bileği taşına veya kayışa sürterek keskinliğini artırmak kılağılama,"Kılağılamak işi, zağlama" kılağılamak,Bilemek kılağılı,"Kılağılanmış, keskin duruma getirilmiş olan, zağlı" kılağısız,"Kılağılanmamış, keskin olmayan, zağsız" kılaptan,"Pirinç, bakır, kalay vb. madenlerden çekilerek gümüş ve altın yaldız vurulmuş ince metal iplik" kılavuz,"Yol gösteren, tarihî ve turistik yerleri gezerken bilgi aktaran kimse, rehber" kılavuzu karga olanın burnu boktan kalkmaz,`kötü kimsenin arkasına düşen kişinin başı dertten kurtulmaz` anlamında kullanılan bir söz kılavuzlama,Kılavuzlamak işi kılavuzlamak,Kılavuzluk etmek kılavuzluk etmek,"yol göstermek, rehberlik etmek" kılavuzluk,"Kılavuz olma durumu, rehberlik, delalet" kıl burun,Deniz içine uzanmış ince kara parçası kılcal,"Kıl gibi olan, çok ince" kılcal boru,Araştırma ve deneylerde kullanılan çok ince boru kılcal damar,"Dokulardaki atardamarların son dallarını, toplardamarların ilk dallarına birleştiren ince damar" kılcal etki,Birbirine değen bir sıvı ile bir katının molekülleri arasındaki etki kılcallık,Kılcal olma durumu kılcan,At kuyruğu kılından yapılmış kuş tuzağı kıl çadır,Keçi kılından dokunmuş parçalarla kurulan çadır kılçık,Balıkların eti arasında bulunan diken gibi ince ve küçük kemik kılçık atmak,"bir kimsenin işini karıştırmak, bozmak" kılçıklı,Kılçığı olan kılçıksız,Kılçığı olmayan kıldırma,Kıldırmak işi kıldırmak,Kılma işini yaptırmak kılgı,Uygulama kılgılı,Uygulamalı kılgın,Uygulamalı kılgısal,Uygulamalı kılıbık,"Karısının baskısı altında bulunan (erkek), karısı köylü, kazak karşıtı" kılıbıklaşma,Kılıbıklaşmak işi kılıbıklaşmak,Kılıbık duruma gelmek kılıbıklık,Kılıbık olma durumu kılıbıklık etmek,kılıbığa yakışan davranışlarda bulunmak kılıcına,"Kalas, cetvel tahtası gibi kalınlığı eninden az olan şeyler keskin ve dar tarafı yukarı gelmek üzere, kılıçlama" kılıç oynatmak,egemen olarak yaşamak kılıç,"Uzun, düz veya eğri, ucu sivri, bir veya her iki yüzü keskin, kın içinde bele takılan, çelikten silah" kılıç çalmak,"kılıçla savaşmak, kılıç ile öldürmek" kılıç çekmek,saldırmak veya selamlamak amacıyla kılıcı kınından çıkarmak kılıç kınını kesmez,`sert ve öfkeli kişi yanındakilere zarar vermez` anlamında kullanılan bir söz kılıç kuşanmak (veya takmak),kılıcı olmak ve onu taşıyacak güce ve yetkiye hak kazanmak kılıç sallamak,"kılıç ile dövüşmek, düşman üzerine kılıçla saldırmak" kılıç üşürmek,kılıç çekerek saldırmak kılıcı kınına koymak,"savaşı bırakmak, savaştan vazgeçmek" kılıçtan geçirmek,çok sayıda insanı kılıçla öldürmek kılıç bacak,"Bacakları eğri olan, çarpık bacaklı (kimse)" kılıç balığı,"Kılıç balığıgillerden, burnunda kılıç biçiminde bir uzantısı bulunan, kılçıksız, eti beyaz, iri bir balık (Xiphias gladius)" kılıç balığıgiller,"Örnek türü kılıç balığı olan, dişsiz ve pulsuz kemikli balıklar familyası" kılıççı,Kılıç yapan veya satan kimse kılıç gagalı,"Yağmur kuşugillerden, çok ince ve uzun gagalı, tüyleri ak, kanatları kara bir kuş (Recurvirosta avocetta)" kılıçhane,Kılıç yapılan yer kılıç kuşanma,Tahta yeni çıkan Osmanlı padişahlarının İstanbul'daki Eyüp Sultan türbesine giderek törenle kılıçlarını almaları kılıçkuyruk,"Kemikli balıklar takımından uzunluğu 8-10 santimetre olan, tropik süs balığı (Xiphophorus helleri)" kılıçlama,Kılıçlamak işi kılıçlama kaçmak,yan yan koşarak çaprazlamasına gitmek kılıçlamak,"Kılıçla çok sayıda insanı topluca öldürmek, kılıçtan geçirmek" kılıçlayış,Kılıçlama işi kılıçlı,Kılıç taşıyan kılıç oyuncusu,Eskrimci kılıç oyunu,Eskrim kılıf,"Bir şeyi korumak için kendi biçimine göre, çoğunlukla yumuşak bir nesneden yapılmış özel kap" kılıfına uydurmak,"bir durum ve tutuma, yöntemine uygun biçim vermek" kılıflama,Kılıflamak işi kılıflamak,"Kılıf geçirmek, kılıfa koymak" kılıflı,Kılıfı olan veya kılıf içinde bulunan kılıfsız,Kılıfı olmayan veya kılıf içinde bulunmayan kılık,"Bir kimsenin giyinişi, dış görünüşü, üst baş" kılığa bürünmek,oymuş gibi görünmek kılığına girmek,biri gibi giyinmek kılıktan kılığa girmek,giysi değiştirmek kılı kılına,Tamı tamına kılık kıyafet,"Üst baş ve dış görünüş, kisve" kılık kıyafet köpeklere ziyafet,giyinişi ve görünüşü kötü ve tiksindirici olanlar için söylenen bir söz kılık kıyafeti düzmek,giysilerini yenilemek kılık kıyafet düşkünü,"Kılık kıyafetine çok önem veren kimse, giyinmeyi seven kimse, kıyafet düşkünü" kılıklı,"Herhangi bir kılıkta olan, kıyafetli" kılıklı kıyafetli,İyi giyinmiş kılıksız,"Giyimi düzgün olmayan, sünepe, kıyafetsiz, süfli" kılıksızlaşma,Kılıksızlaşmak işi kılıksızlaşmak,Kılıksız duruma gelmek kılıksızlık,"Kılıksız olma durumu, kıyafetsizlik" kılınış,Kılınma işi kılınma,Kılınmak işi kılınmak,Kılma işi yapılmak kılır,"Maydanozgillerden, bir yıllık ve özel kokulu otsu bir bitki (Ammi visnaga)" kılış,Kılma işi kılkıran,Saçkıran kıl kuyruk,"Zayıf, çelimsiz" kıllanma,Kıllanmak işi kıllanmak,Kılları çıkmak kıllı,"Kılı olan, kıl ile kaplı" kılma,Kılmak işi kılmak,"Etmek, yapmak" kılsız,Kılı olmayan kıl testere,Çok ince bir tür testere kılükal,"Dedikodu, söylenti" kımıl,"Yarım kanatlılardan, sap, çiçek, yaprak ve başakları emerek veya yiyerek ekin hastalığına yol açan, vücudu kalkana benzeyen zararlı bir böcek (Aelia rostrata)" kımıldama,Kımıldamak işi kımıldamak,"Yerinde hafifçe hareketlenmek, kımıldanmak" kımıldanış,Kımıldanma işi kımıldanma,Kımıldanmak işi kımıldanmak,Kımıldamak kımıldatma,Kımıldatmak işi kımıldatmak,"Yerinden biraz oynatmak, hafifçe hareketlendirmek" kımıldayış,Kımıldama işi kımıl kımıl,Durmadan kımıldayarak kımıltı,Hafif ve sürekli kımıldama kımız,"Kısrak sütünün mayalanmasıyla yapılan, az alkollü, ekşi bir Türk içkisi" kımkım etmek,"bir işi ağır ağır yapmak, oyalanmak" kımkım,Ağır ağır konuşan (kimse) kımlanma,Kımlanmak işi kımlanmak,Kuş uçmaya hazırlanmak kın,"Bıçak, kılıç vb. kesici araçların kabı" kına,"Kına ağacının kurutulmuş yapraklarından elde edilen, saç ve elleri boyamakta kullanılan toz" kına gibi,"çok ince, toz biçiminde" kına (veya kınalar) yakmak (veya koymak veya sürmek veya vurmak veya yakınmak veya yakılmak),kınayı su ile karıştırıp bulamaç kıvamına getirerek boyanacak yere sürmek kına ağacı,"İki çeneklilerden, tropikal bölgelerde yetişen, kurutulmuş yapraklarından kına elde edilen, beyaz çiçekli, küçük bir ağaç (Lawsonia inermis)" kınacık,"Buğday pası mantarının, tahıl bitkilerinin sap ve yapraklarında oluşturduğu pas rengindeki hastalık" kına çiçeği,"Kına çiçeğigillerden, çiçekleri tüylü renkte olan, bir veya çok yıllık otsu bitki (Balsamina hortensis)" kına çiçeğigiller,"İki çeneklilerden, örneği bahçelerde yetişen kına çiçeği olan bir familya" kına gecesi,Genellikle düğünden önceki gece kızın evinde gelinin parmaklarına kına yakılırken yapılan eğlence kınakına,"Kök boyasıgillerden, asıl yurdu Güney Amerika olan, Hindistan ve Endonezya'da da yetiştirilen, kabuğundan kinin çıkarılan bir ağaç (Cinchona)" kınalama,Kınalamak işi kınalamak,"Kına koymak, kına ile boyamak" kınalanma,Kınalanmak işi kınalanmak,"Kına konulmak, kına yakılmak" kınalı,Kına ile boyanmış olan kınalı keklik,"Sülüngillerden, Balkan Yarımadası, Orta ve Doğu Asya'da yaşayan, uzunluğu 38 santimetre olan bir tür kuş (Alectoris graeca)" kınalı yapıncak,Yapıncak(II) kınama,"Kınamak işi, ayıplama, takbih" kınama cezası,Bir görevlinin iş yerindeki davranışının yasa ve tüzüğe aykırı olduğunu bildiren ceza kınamak,"Yapılan bir işin kötü olduğunu belirtir bir biçimde söz söylemek, ayıplamak, takbih etmek" kınanma,Kınanmak işi kınanmak,Kınama işi yapılmak kınasız,Kına ile boyanmamış kınayış,Kınama işi kındıra,"Sulak yerlerde yetişen, ince uzun yapraklarının kenarları keskin, koyu renkli bir tür çayır otu" kındıraç,Oluk veya yiv açmaya yarayan araç kın kanat,Kın kanatlı böceklerin gövdeyi korumakla görevli ve çok sert yapıda birinci çift kanadı kın kanatlılar,"Böcekler sınıfından, boynuzsu bir kın biçiminde olan birinci çift kanatları uçmakta kullanan öteki iki kanadı örten, ağız parçaları çiğnemeye, parçalamaya elverişli, bütünüyle başkalaşma gösteren bir takım" kınlama,Kınlamak işi kınlamak,Bir şeye kın yapmak kınlı,"Kını olan, bir kınla sarılı olan" kınnap,"Kaba şeyler dikmeye, bağlamaya yarayan ince sicim veya kalın iplik" kınsız,Kını olmayan Kıpçak,"XI-XV. yüzyıllarda, Hazar ve Karadeniz'in kuzeyindeki bozkırlarda, Mısır ve Suriye'de yaşamış bir Türk boyu, Kuman" Kıpçakça,"Kıpçak Türkçesi, Kumanca" kıpık,Yarı kapalı (göz) kıpık gözlü,Gözleri yarı kapalı olan (kimse) kıpıklık,Kıpık olma durumu kıpırdak,"Çok hareketli, yerinde duramayan, canlı" kıpırdaklık,Kıpırdak olma durumu kıpırdama,Kıpırdamak işi kıpırdamak,"Kımıldamak, sürekli ve hafifçe oynamak, kıpırdanmak" kıpırdanma,Kıpırdanmak işi kıpırdanmak,Kıpırdamak kıpırdaşma,Kıpırdaşmak işi kıpırdaşmak,"Kımıldamak, kıpır kıpır etmek" kıpırdatma,Kıpırdatmak işi kıpırdatmak,"Kımıldatmak, yerinden oynatmak" kıpır kıpır,"Çok hareketli, hamarat" kıpırtı,"Hafif ve sürekli kımıldanma, kımıltı" kıpırtılı,Kıpırtısı olan kıpırtısız,Kıpırtısı olmayan kıpıştırma,Kıpıştırmak işi kıpıştırmak,Göz kapaklarını üst üste birçok kez açıp kapamak kıpkıp,Gözünü çok kırpan (kimse) kıpkırmızı kesilmek (veya olmak),yüz herhangi bir nedenle çok kızarmak kıpkırmızı,Her yanı kırmızı kıpkızıl,"Her yanı kızıl, çok kızıl" kıpma,Kıpmak işi kıpmak,"Göz kapaklarını çabucak açıp kapamak, kırpmak" kıprama,Kıpırdama kıpramak,Kıpırdamak kıprayış,Kıprama işi kıprayışlı,Kıpırtılı kıprayışsız,"Kıpırtısı olmayan, kıpırtısız" Kıpti,Mısır halkından olan kimse Kıptilik,Kıpti olma durumu kır,Beyazla az miktarda siyah karışmasından oluşan renk kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan,`kişi arkadaşlık ettiği kimseden etkilenir` anlamında kullanılan bir söz kır,"Şehir ve kasabaların dışında kalan, çoğu boş ve geniş yer, dağ bayır" kıraat,Okuma kıraat etmek,Kur'an'ı belli kural ve işaretlere göre okumak kıraathane,"Kahve, kahvehane" kıraathaneci,Kıraathane işleten kimse kıraç,"Verimsiz veya susuz, bitek olmayan (toprak)" kıraçlaşma,Kıraçlaşmak işi kıraçlaşmak,"Kıraç duruma gelmek, verimsizleşmek" kıraçlık,Kıraç yer kırağı,"Su buğusunun soğuk havalarda, yerde, bitkiler, ağaçlar ve öteki nesneler üzerinde donmasıyla oluşan ince tabaka" kırağı düşmek (veya yağmak),kırağı oluşmak kırağı çalmak (veya vurmak),"kırağı, dondurup bozmak" kırağılı,Kırağısı olan kıran girmek,kısa bir zaman içinde çok sayıda ölmek kıran,Kırma işini yapan (kimse) kıran,"Kıyı, kenar, çevre, uç" kıran kırana,"Çok mücadeleli, çekişmeli (kavga, güreş, maç)" kıranta,Saçları ağarmaya başlamış (erkek) kırat,"Elmas, zümrüt vb. değerli taşların tartısında kullanılan, 0,20043 gramlık ağırlık ölçü birimi" kıratını ölçmek,"değerini biçmek, kıymetini belirlemek" kıratlık,Herhangi bir kırat değerinde olan (taş) kıray,"Yol kesen, asi" kırba,"Sakaların içinde su taşıdıkları ağzı dar, altı geniş, deriden yapılmış kap, su kabı, matara" kırbaç,Tek parça deri veya uzun esnek bir değneğin ucuna sırım bağlanarak yapılmış vurma aracı kırbaç kurdu,"Çeşitli türleri insanların ve hayvanların kalın bağırsağında yaşayan, boyu 5 santimetre olan, eni gözle görülmeyecek incelikte bir asalak, trikosefal (Trichuris trichiura)" kırbaç kurtları,"Örnek hayvanı kırbaç kurdu olan, yuvarlak solucanlar familyası" kırbaçlama,Kırbaçlamak işi kırbaçlamak,Kırbaçla vurmak kırbaçlanma,Kırbaçlanmak işi kırbaçlanmak,Kırbaçla dövülmek kır bekçisi,Kırların ve ovaların güvenliğiyle görevli kimse kırca,Hafif kırlaşmış kırcı,Dolu kırcı mantı,Küçük ve içi iyi doldurulmuş mantı kırcın,Hayvan kıranı kırç,"Kışın, sisli havalarda, ağaç dallarını, toprak çıkıntılarını vb. yerleri kaplayan buz tabakası" kırçıl,"Kırlaşmaya başlamış, kır renkli" kırçıllanma,Kırçıllanmak durumu kırçıllanmak,"Kırçıl duruma gelmek, ağarmaya başlamak" kır çiçeği,Kırlarda kendiliğinden yetişen çiçek kırdırma,Kırdırmak işi kırdırmak,Kırma işini yaptırmak kırdırtma,Kırdırtmak işi kırdırtmak,Kırdırma işini yaptırmak kır eğlencesi,Kırda yapılan eğlence kır gerillası,"Dağlarda, köy ve kasabalarda eylem yapan çete" kırgın,"Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" kırgınlık,Kırgın olma durumu Kırgız,Kırgızistan Cumhuriyeti'nde yaşayan Türk soylu halk veya bu halktan olan kimse Kırgızca,Kırgız Türkçesi kırıcı,Kırma işini yapan kırıcılık,"Kırıcı olma durumu, huşunet" kırığı olmak,karnede zayıf notu bulunmak kırık plak gibi,"durmaksızın, aynı tonda tekrarlayarak" kırık,Kırılmış olan kırığı olmak,yasa ve törelere aykırı olarak karşı cinsten biriyle sürekli ilişki içinde bulunmak kırık,Kadının veya erkeğin yasalara ve törelere aykırı olarak ilişki kurduğu erkek veya kadın kırık,Fay kırıkçı,"Kırıkları düzelten kimse, sınıkçı" kırıkçılık,"Kırıkçının yaptığı iş, sınıkçılık" kırık çizgi,Bir veya birkaç noktada doğrultu değiştiren çizgi kırık dökük,"Eski, sağlam olmayan, çürük, değersiz" kırık dölü,Evlilik dışı ilişkiden doğan çocuk kırıklama,Kırıklamak işi kırıklamak,"Kırık duruma getirmek, ufalamak" kırıklık,Kırık olma durumu kırılgan,Kolay ve çabuk kırılan kırılganlık,Kırılgan olma durumu kırılış,Kırılma işi kırılma,Kırılmak işi kırılmak,"Kırma işine konu olmak, bir veya birçok parçaya ayrılmak" kırılıp dökülmek,kibar görünmeye çalışmak kırılıp bükülmek,"kırıtarak, kibarlığa özenerek konuşmak" kırım,"Savunmasız insanların veya tutsakların toplu olarak öldürülmesi, katliam" kırım kırım,"Kırıtarak, kırıta kırıta" kırınım,"Işık, ses ve radyoelektrik dalgalarının karşılaştığı bazı engelleri dolanarak geçmesi olayı, difraksiyon" kırınma,Kırınmak işi kırınmak,Yürürken salınmak kırıntı,"Bir şeyden ayrılan küçük parça, parçacık" kırıntı külte,Kırıntılardan oluşmuş külte kırıntılı,"Kırıntısı olan, kırıntılardan oluşmuş" kırışık,Kırışmış olan kırışıklı,Kırışığı olan kırışıklık,Kırışık olma durumu kırışıksız,Kırışığı olmayan kırış kırış olmak,çok kırışmak kırış kırış,"Kırışıkları olan, çok kırışık" kırışma,Kırışmak işi kırışmak,"Bir yüzeyin düzgünlüğü bozulmak, kırışık oluşmak" kırıştırma,Kırıştırmak işi kırıştırmak,Kırışmasına sebep olmak kırıtım,Kırıtma işi kırıtış,Kırıtma işi kırıtkan,Her zaman kırıtan kırıtkanlık,Kırıtkan olma durumu kırıtma,"Kırıtmak işi, cilve, işve" kırıtmak,Hoş görünmek çabasıyla cilveli davranışlarda bulunmak kırkından sonra saza başlayan kıyamette çalar,"`yaşlandıktan sonra bir şey öğrenmeye, yeni bir iş yapmaya başlayan kimsenin bunu başarmaya ömrü yetmez` anlamında kullanılan bir söz" kırkı çıkmak,doğumdan veya ölümden sonra kırk gün geçmek kırkından sonra azmak,yaşlandıktan sonra yaşına uymayan davranışlarda bulunmak kırkından sonra azanı teneşir paklar,`yaşlandıklarında ahlakları bozulanlar artık düzelemezler` anlamında kullanılan bir söz kırkı (veya kırkları) karışmak,çocuklar için aynı kırk günlük süre içinde doğmuş olmak kırkından sonra saz çalmak,yaşlandıktan sonra uzun ve güç bir işe girişmek "kırk yıl kıran olmuş, eceli gelen ölmüş",`salgın ve öldürücü hastalık da olsa eceli gelmeyen ölmez` anlamında kullanılan bir söz kırk dereden su getirmek,bin dereden su getirmek kırk kapının ipini çekmek,"içinde bulunduğu sorunu çözmek için kapı kapı dolaşmak, birçok yere uğramak" "kırk gün taban eti, bir gün av eti","`avcılar bir av avlayabilmek için dağ demez, taş demez, günlerce taban teperler` anlamında kullanılan bir söz" "kırk gün günahkâr, bir gün tövbekâr",sürekli kötü işler yaptıktan sonra iyi bir iş yapan insan için kullanılan söz kırk evin kedisi,birçok eve girip çıkan (kimse) kırk basmak,doğum yapmış annenin ve bebeğin kırk gün dolmadan dışarı çıkarılmasının tehlikeli olacağını geleneksel olarak kabul etmek kırk,Otuz dokuzdan sonra gelen sayının adı kırk tarakta bezi olmak,her tarakta bezi olmak kırk bir (buçuk) kere maşallah!,"`pek çok, binlerce kez nazar değmesin!` anlamında kullanılan bir söz" kırkından sonra at olup da kuyruk mu sallayacak,"`vakti geçmiş, artık işe yaramayacak durumda` anlamında kullanılan bir söz" Kırkağaç kavunu,Kabuğu alacalı sarı renkte olan bir tür kavun kır kahvesi,"Kırda bulunan, çoğunlukla küçük kahve" kırkambar,İçinde değişik türden şeyler bulunan kap veya yer kırkar,Kırk sayısının üleştirme sayı sıfatı kırkayak,"Eklem bacaklıların çok ayaklılar sınıfına giren, taşların altında yaşayan, vücudu yuvarlak ve uzun bir böcek (Julus terrestris)" kırkbayır,Geviş getiren hayvanların dört gözlü olan midelerinin üçüncü gözü kırkbeşlik,"Çekirdeği 11,43 milimetre çapında olan mermiyi atabilen bir tabanca türü" kırkgeçit,Üzerinden birçok kez geçilmesi gereken veya birçok geçidi bulunan ırmak kırk hamamı,Kadının lohusalıkta ilk kırk günü doldurmasından sonra temizlenmesi için hamamda yapılan özel toplantı kırkı,Kırkma işi kırkıcı,"Davarların yün veya kıllarını kırkan kimse, kırkımcı" kırkılma,Kırkılmak işi kırkılmak,Kırkma işi yapılmak kırkım,Davarların kırkılması işi kırkıncı,"Kırk sayısının sıra sıfatı, sırada otuz dokuzuncudan sonra gelen" kırkıntı,Kırpıntı kırkikilik,Namlusu 42 milimetre çapında olan bir tabanca türü kırkikindi,Genellikle Orta Anadolu'da ikindi zamanı yağan sürekli yağmurlar kırklama,Kırklamak işi kırklamak,Lohusa veya yeni doğmuş bebek için kırk günü doldurmak kırklanma,Kırklanmak işi kırklanmak,Kırklama işi yapılmak kırklar,Kırk kişilik evliya topluluğu kırklara karışmak,bir kimse artık ortalarda görünmez olmak kırklı,Kırk parçadan oluşmuş kırklık,İçinde kırk tane bulunan kırkma,Kırkmak işi kırkmak,Bir şeyi uçlarından kesmek kırkmerak,"Çok meraklı, her şeyi anlamak isteyen" kırkmerdiven,Dik yokuş kırk para,Bir kuruş kırktırma,Kırktırmak işi kırktırmak,Kırkma işini yaptırmak kırkyıl,Çok uzun süre kırlangıç,"Kırlangıçgillerden, geniş gagalı, çatal kuyruklu, ince uzun kanatlı, küçük göçebe kuş (Hirundo)" kırlangıcın zararını biberciden sor,"`kırlangıç, bibere çok düşkün olduğundan onun ne kadar zararlı bir yaratık olduğunu ancak biberci bilir` anlamında kullanılan bir söz" kırlangıç balığı,"Kırlangıç balığıgillerden, yüzgeçleri geniş ve uzun, eti beyaz, kırmızı renkli bir balık (Trigla hirundo)" kırlangıç balığıgiller,Kemikli balıklar takımının dikenli yüzgeçliler alt takımına giren bir familya kırlangıç dönümü,Ekim ayının ilk günleri kırlangıç fırtınası,Nisan ayının ilk günlerinde görülen fırtına kırlangıçgiller,"Omurgalı hayvanlardan, kuşlar sınıfının ötücü kuşlar takımının bir familyası" kırlangıçkuyruğu,Hayvanın kulağını delerek yapılan işaret kırlangıç otu,"Gelincikgillerden, çiçekleri altın ve limon sarısı renginde olan, tanelerinden asitsiz bir yağ elde edilen çok yıllık ve otsu bir bitki (Chelidonium majus)" kırlaşma,Kırlaşmak işi kırlaşmak,Rengi kır olmak kırlaşmak,Kırsal duruma gelmek kırlent,Çiçek veya yaprak işlemeli süs kırlık,"Kır olan yer, şehir dışında açıklık yer" kırma,Kırmak işi kırmacı,Giysilere pili yapan kimse kırıp geçirmek,"yakıp yıkarak, öldürerek, baskı veya etki yaparak büyük zarar vermek" kırmak,Sert şeyleri vurarak veya ezerek parçalamak kırıp sarmak,bir şeyi yapmak için her türlü imkândan güçlükle yararlanmak kırdığı koz (veya ceviz) kırkı (veya bini) aşmak,sürekli yakışıksız davranışlarda bulunmak kırıp dökmek,dikkatsizlik veya öfkeyle birçok şeyin kırılmasına neden olmak kırmalı,"Üstünde kırmaları bulunan (giysi), pilili" kırmasız,Kırması bulunmayan kırmız,"Kırmız böceğinden çıkarılan parlak al boya, çiçek boyası" kırmız böceği,"Zar kanatlılardan, küçük bir böcek (Coccus ilicis)" kırmızı dipli mumla davet etmek,"birine bir yere gelmesi için çok yalvarmak, ısrar etmek" kırmızı,"Al, kızıl renk" kırmızıbiber,Patlıcangillerden bir tür biber (Capsicum annuum) kırmızıçizgi,"Özellikle çam türü ağaçlarda görülen, uygunsuz koşullarda kurutulan ağacın çatlayan göze zarından giren mantarların yaptığı bir hastalık türü" kırmızı çürük,Zararlı mantarların etkisi sonucu çam türü ağaçlardaki göbek odunun kırmızı kahverengi olması kırmızı et,Büyükbaş ve küçükbaş hayvanların yağı ve proteini yüksek eti kırmızıfener,Genelev kırmızı gömlek,Ne kadar saklanmaya çalışılırsa çalışılsın gizlenemeyen şey kırmızı kart görmek,oyundan çıkarılma cezasına çarptırılmak kırmızı kart,Kurallara aykırı davranan veya daha önce hakem tarafından sarı kartla uyarılmış oyuncuyu oyundan çıkartmak için gösterilen kart kırmızı kart göstermek,oyundan çıkarma cezasına çarptırmak kırmızılahana,Rengi kırmızı olan bir tür lahana kırmızılaşma,Kırmızılaşmak işi kırmızılaşmak,"Kırmızı bir renk almak, kızarmak" kırmızılık,"Kırmızı olma durumu, kızıllık" kırmızı oy,"Bir oylamada, karşı durum alındığını gösteren oy" kırmızıturp,"Turpgillerden, kökü kırmızı olan bir tür turp (Raphanus sativus var.radicula)" kırmız madeni,Madenkırmız kırnak,"Çalımlı, süslü (kimse)" kırnav,Çiftleşmek isteyen dişi kedi kırpık,Kırpılmış olan kırpılma,Kırpılmak işi kırpılmak,Kırpma işi yapılmak kırpıntı,Kırpılan şeyden kalan küçük parça kırpıntı bohçası,İçine kumaş kırpıntıları konulan bohça kırpışma,Kırpışmak işi kırpışmak,Göz kapakları çok ışıktan sık sık kırpılmak kırpıştırma,Kırpıştırmak işi kırpıştırmak,"Göz kapaklarını çabuk çabuk açıp kapamak, kırpıp durmak" kırpma,Kırpmak işi kırpmak,"Parçalara ayırmak, kesmek, kırkmak" kırptırma,Kırptırmak işi kırptırmak,Kırpma işini yaptırmak kırsal,Kır(II) ile ilgili kırsal alan,Kırsal bölge kırsal bölge,"Üretim etkinlikleri tarıma dayalı olan, hayvancılık yapılan, kırsal nüfusun yaşadığı ve çalıştığı alan, kırsal alan" kırsal nüfus,"Tarımla uğraşan, genellikle şehir sınırları dışında, köy ve kasabalarda yaşayan nüfus" kır serdarı,Kırlarda eşkıyanın ardına düşüp yolların güvenliğini sağlamakla görevlilerin başı kırtasiye,"Defter, kâğıt, kalem, mürekkep vb. yazı araç ve gereçlerinin bütünü" kırtasiyeci,Kırtasiye satan kimse kırtasiyecilik,Kırtasiyecinin yaptığı iş kırtıpil,"Değersiz, bayağı, yarım yamalak" kırtıpilleşme,Kırtıpilleşmek durumu kırtıpilleşmek,Kırtıpil durumunda olmak kırt kırt,`Kırt` sesi çıkararak kısa,"Boyu, uzunluğu az olan, uzun karşıtı" kısa günün kârı,`hiç olmamaktansa bu kadarı da iyidir` anlamında kullanılan bir söz kısa tutmak,bir şeyi gerektiği kadar uzun yapmamak kısa kesmek,sözü uzatmamak kısa günün kârı az olur,`kısa süre çalışılarak yapılan işten elde edilecek kazanç az olur` anlamında kullanılan bir söz kısa kes Aydın havası olsun,`sözü fazla ve gereksiz yere uzatma` anlamında kullanılan bir söz kısaca,"Oldukça kısa, biraz kısa" kısacık,Çok kısa kısa çizgi,"Satır sonuna sığmayan kelimeleri, hecelere bölerken kullanılan noktalama işaretinin adı, tire (II), ( - )" kısa dalga,Radyo yayını için dalga boyu 10-100 metre arasında değişen dalga kısa devre,"Aralarında potansiyel farkı bulunan iki nokta, direnci çok küçük olan bir iletkenle birleştirildiğinde oluşan elektrik olayı" kısa far,Kısa mesafeyi aydınlatma gücüne sahip otomobil farı kısa görüşlü,Dar görüşlü kısa kafalı,Brakisefal kısalık,Kısa olma durumu kısalış,Kısalma işi kısalma,Kısalmak işi kısalmak,Kısa duruma gelmek kısaltılma,Kısaltılmak işi kısaltılmak,Kısa duruma getirilmek kısaltım,"Kısaltma işi, taksir" kısaltış,Kısaltma işi kısaltma,"Kısaltmak işi, taksir" kısaltmak,Kısa duruma getirmek kısaltmalı,Kısaltılarak yapılan kısaltmalı kelime,Kısma ad kısalttırma,Kısalttırmak işi kısalttırmak,Kısaltma işini yaptırmak kısa mesafe,Uzaklığı az olan yer kısa ömürlü,Ömrü az olan veya uzun süre yaşamayan (kimse) kısarak,Daha kısa kısas,"Bir suçluyu, başkasına yaptığı kötülüğü kendisine aynı biçimde uygulayarak cezalandırma" kısas etmek,bir suçluya başkasına yaptığı kötülüğü aynı biçimde uygulamak kısasa kısas,"Yapılan kötülüğün karşılığını aynı biçimde verme, kana kan, göze göz, dişe diş, misilleme" kısa ünlü,"Boğumlanma süresi uzun olmayan ünlü: At, al, kır gibi kelimelerindeki ünlüler" kısa vadeli,Süresi az olan kısa yoldan,"Uzatmadan, süreyi geçirmeden" kısık,Kısılmış olan kısıklık,Kısık olma durumu kısılış,Kısılma işi kısılma,Kısılmak işi kısılmak,"Hacmi, niceliği azalmak" kısım,"Parçalara ayrılmış bir şeyin her bölümü, bölük, kesim" kısımlama,Kısımlamak işi kısımlamak,Tek elle avuçlamak kısınma,Kısınmak işi kısınmak,"Kendi gereksinimlerini karşılamakta tutumlu davranmak, imsak etmek" kısıntı,"Her türlü gereksinimi karşılamada tutumlu davranma, kısma, azaltma" kısıntı yapmak,tutumlu davranmak kısıntılı,Kısıntı yapılan kısıntısız,Kısıntı yapılmayan kısır,"Üreme imkânı olmayan, döl vermeyen (insan ve hayvan)" kısır,"Haşlanmış bulgur, taze soğan, maydanoz ve baharatla yapılan bir yemek türü" kısır döngü,"Bir önermeyi ikinci bir önermeyle ikinci önermeyi de dönüp birincisiyle tanıtlamaya çalışma yolu, fasit daire, döngü, kapsayıcı karşıtı" kısırgan,Esirgeyip vermeyen kısırganma,Esirgeme kısırganmak,Esirgeyip bir şeyi vermekten çekinmek kısırlaşma,Kısırlaşmak işi kısırlaşmak,Kısır duruma gelmek kısırlaştırma,"Kısırlaştırmak işi, vasektomi" kısırlaştırmak,"Üreme organlarını ameliyatla döl veremez duruma getirmek, hadım etmek" kısırlık,Kısır olma durumu kısış,Kısma işi kısıt,Kişinin yurttaşlık haklarını kullanma yetkisinin yargı kuruluşları tarafından kaldırılması kısıt altına almak,kısıtlamak kısıtlama,Kısıtlamak işi kısıtlamak,"Önceden verilmiş olan hak ve hürriyetlerin sınırlarını daraltmak, tahdit etmek" kısıtlanış,Kısıtlanma işi kısıtlanma,Kısıtlanmak işi kısıtlanmak,Kısıtlama işi yapılmak kısıtlayış,Kısıtlama işi kısıtlı,"Kısıtlanmış, kısıt altına alınmış, mahcur" kısıtlılık,Kısıtlı olma durumu kıska,Arpacık soğanı kıskacı,Soğan tohumundan arpacık soğanı yetiştiren kimse kıskacılık,Kıskacının yaptığı iş kıskacında olmak,bir konu üzerinde iki taraftan da sıkıştırılıp sıkıntılı duruma düşmek kıskaç,"Bir şeyi tutup sıkıştırmaya yarayan kerpeten, pense vb. araç" kıskaç gözlük,Kelebek gözlük kıskaçlama,Kıskaçlamak işi kıskaçlamak,Kıskaç duruma gelmek kıskanç,"Kıskanma huyunda olan (kimse), günücü, haset, hasetçi, hasetli, hasut" kıskançlık,"Bir kimse bir üstünlük gösterdiğinde veya sevilen birisinin, başkası ile ilgilendiği kanısına varıldığında takınılan olumsuz tutum, günücülük, hasetçilik, hasetlik, hasutluk" kıskançlık etmek,kıskanmak kıskandırma,Kıskandırmak işi kıskandırmak,Kıskanmasına yol açmak kıskanılma,Kıskanılmak işi kıskanılmak,Kıskanma işi yapılmak veya kıskanma işine konu olmak kıskanış,Kıskanma işi kıskanma,"Kıskanmak işi, hasetlenme" kıskanmak,"Sevgide veya kendisiyle ilişkili şeylerde bir başkasının ortaklığına, üstün durumda görünmesine dayanamamak" kıskı,"Türlü maksatlarla iki şeyin arasına sokuşturulan, kıstırılan parça, kama, takoz" kıs kıs,`Sessiz ve alaylı bir biçimde gülmek` anlamındaki kıs kıs gülmek deyiminde kullanılır kıskıvrak,Çözülemeyecek veya kurtulamayacak bir biçimde kıskıvrak yakalamak (veya bağlamak),"kurtulamayacak veya çözülemeyecek biçimde tutmak, sımsıkı tutmak" kısma,Kısmak işi kısmak,"Sesi azaltmak, alçaltmak" kısmen,"Bazı bakımdan, bazı yönden" kısmet (veya kısmetini) beklemek,"evlenmeyi, evleneceği kimseyi beklemek" kısmet,"Tanrı'nın her kişiye uygun gördüğü yaşama durumu, nasip" kısmetini bağlamak,bir inanışa göre büyü ile birinin evlenmesine engel olmak kısmet (veya kısmeti) çıkmak,evlenme teklifi almak kısmetine mâni olmak,kazancına veya evlenmesine engel olmak kısmeti bağlanmak,istediği hâlde evlenememek kısmeti ayağına (kadar) gelmek,beklenmeyen bir nedenle kazançlı bir durumla karşılaşmak kısmeti açılmak,"kazancı artmak, bolluğa ermek" kısmet olmak,nasip olmak "kısmet ise gelir Hint'ten Yemen'den, kısmet değilse ne gelir elden?","`Tanrı bir şeyi size kısmet etmişse o mutlaka size gelir, kısmet etmemişse yapacak bir şey yoktur` anlamında kullanılan bir söz" kısmetini ayağıyla tepmek,"kavuşacağı iyi bir durumu, değerini bilmeyerek istememek" kısmeti kapanmak,kazancı azalmak kısmet gökten zembille inmez,`çalışmayanın kısmeti olmaz` anlamında kullanılan bir söz kısmetinde ne varsa kaşığında o çıkar,`kişi ne kadar çabalarsa çabalasın alın yazısındaki şeye ulaşır` anlamında kullanılan bir söz kısmeti kesilmek,daha önceden kendisine nasip olan bir şey artık nasip olmamak kısmet kapısı,Gelir sağlayan yer kısmetli,"Kısmeti iyi olan, talihli" "kısmetsiz köpek, sabaha karşı uyuyakalır","`Tanrı kendisine kısmet vermemiş olan yaratık, yararlanılacak şeyi elde etmek kolaylaştığı zaman, başka bir işle uğraştığı için bundan yoksun kalır` anlamında kullanılan bir söz" kısmetsiz,Kısmeti iyi olmayan kısmetsizlik,Kısmetsiz olma durumu kısmık,Cimri kısmi,"Bir şeyin yalnız bir bölümünü içine alan, tikel" kısmi seçim,1961 Anayasasına göre Cumhuriyet Senatosu üyelerinden süresi dolanların yenilenmesi için yapılan seçim kısrak,Dişi at kıssa,"Ders çıkarılması gereken anlatı, olay" kıstak,"Bir yarımadayı karaya bağlayan, iki yanı su, dar kara parçası, berzah, dil (I)" kıstas almak (veya tutmak),ölçü olarak benimsemek kıstas,Ölçüt kıstırılma,Kıstırılmak işi kıstırılmak,Kıstırma işi yapılmak kıstırma,Kıstırmak işi kıstırmak,İki şey arasında bırakarak sıkıştırmak kışı geçirmek,kış mevsimini bir yerde geçirmek "kış kışlığını, kuş kuşluğunu gösterir","`her olay, her varlık özelliğini belli eder` anlamında kullanılan bir söz" kış basmak (veya bastırmak),kışın şiddetli soğukları başlamak kış,"Kuzey yarım kürede 22 Aralık-21 Mart tarihleri arasındaki zaman dilimi, sonbaharla ilkbahar arasındaki soğuk mevsim" kış yapmak,hava çok soğuk ve karlı olmak kış,Tavuk vb. kümes hayvanlarını kovalamak için çıkarılan ses kış dönemi,Kış mevsimi Kış Dönencesi,Oğlak Dönencesi kış günü,Soğuktan kaynaklanan elverişsiz zaman dilimi kışın,"Kış mevsiminde, kış süresince" kışır,Kabuk kış kayıtı,Kış için saklanan yiyecekler kışkırtı,"Kışkırtma, tahrik" kışkırtıcı,"Kışkırtma işini yapan, muharrik" kışkırtıcı ajan,"İnsanları, bazı suçları işlemeye sürüklemekle görevli kimse" kışkırtıcılık,"Kışkırtıcı olma durumu, muharriklik" kışkırtılma,Kışkırtılmak işi kışkırtılmak,Kışkırtma işi yapılmak kışkırtış,Kışkırtma işi kışkırtma,"Kışkırtmak işi, tahrik" kışkırtmacı,"Kışkırtma işini yapan, provokatör" kışkırtmacılık,"Kışkırtmacının işi, provokatörlük" kışkırtmak,Kümes hayvanlarını ürkütüp kaçırmak kışkışlama,Kışkışlamak işi kışkışlamak,Genellikle kümes hayvanlarını `kış kış` diye kovalamak kış kıyamet,Çok zorlu kış kışla,Askerlerin toplu olarak barındıkları yapılar bütünü kışlak,Kışın barınılan yer kışlama,Kışlamak işi kışlamak,Kış olmak kışlamak,Kuş ve kümes hayvanlarını ürkütmek kışlatma,Kışlatmak işi kışlatmak,Kışı bir yerde geçirtmek kışlık,"Kışa özgü, kış için" kış uykusu,Soğuk ve kurak mevsimlere karşı koyabilmek için canlı varlıkların yapısında görülen olayların bütünü kıt,"İhtiyaca yetmeyecek kadar az, bol(II) karşıtı" kıta,"Yeryüzündeki altı büyük kara parçasından her biri, ana kara" kıtalar arası,"Bütün kıtaları birbirine bağlayan, kıtalarla ilgili olan durum" kıtaat,"Kıtalar, ana karalar" kıtal,"Vuruşma, birbirini öldürme" kıta sahanlığı,Karaları çevreleyen ve kara sayılan 200 metre derinliğe kadar olan sığ deniz dipleri kıtık,"Minder, yastık vb.ni doldurmak için kullanılan ve bazen de sıvanın içine katılan keten ve kendir lifleri" kıtı kıtına,İhtiyaca zor yetecek ölçüde kıtıklama,Kıtıklamak işi kıtıklamak,Kıtıkla doldurmak kıtıklı,İçine kıtık konmuş olan kıtipiyoz,"Değersiz, bayağı, kötü" kıtipiyozluk,Kıtipiyoz olma durumu kıtır,Minderin sertleşmesini sağlayan içindeki saman parçaları kıtır atmak,yalan söylemek kıtıra almak,alay etmek kıtırcı,Çok yalan söyleyen kimse kıtırdama,Kıtırdamak işi kıtırdamak,`Kıtır` diye ses çıkmak kıtırdatma,Kıtırdatmak işi kıtırdatmak,`Kıtır` diye gevrek ses çıkartmak kıtır kıtır,Çok pişirilmekten veya kızartılmaktan kuru ve gevrek bir duruma gelmiş olan kıtır kıtır kesmek,bıçak veya kesici bir aletle acımaksızın yaralamak veya öldürmek kıtırtı,Kıtırdama sırasında çıkan sesin adı kıt kanaat,`Yoksulluk içinde ve güçlükle geçinmek` anlamında kıt kanaat geçinmek deyiminde kullanılan bir söz kıtlama,Kıtlamak işi kıtlaşma,Kıtlaşmak işi kıtlaşmak,"İhtiyacı karşılayamamak, kıt duruma gelmek" kıtlıktan çıkmış,doymak bilmeyen kıtlık,"Kıt olma durumu, ihtiyaca yetmeyecek kadar azlık, az ve zor bulunma" kıtlıktan çıkmış gibi yemek,doymak bilmezcesine yemek kıvam,"Sıvılarda koyuluk, yoğunluk" kıvamına (veya kıvama) gelmek,kıvamını bulmak kıvamını bulmak,"gerekli ve istenilen şartlar yerine gelmek, en uygun anında olmak" kıvamlanma,Kıvamlanmak işi kıvamlanmak,"Sıvılar kıvamına gelmek, koyulaşmak" kıvamlı,"Gereken kıvamı bulmuş olan, özlü" kıvamsız,Kıvamlı olmayan kıvanç,Övünme kıvanç duymak,övünmek kıvançlanma,Kıvançlanmak işi kıvançlanmak,"Kıvanç duymak, övünmek" kıvançlı,"Övünç duyan, iftihar eden" kıvanış,Kıvanma işi kıvanma,"Kıvanmak işi, övünme" kıvanmak,"Övünülecek bir olaydan dolayı sevinmek, iftihar etmek, memnun olmak" kıvılcım,"Yanmakta olan bir maddeden sıçrayan küçük ateş parçası, alev, çakım, çakın, çıngı, şerare" kıvılcımlanma,Kıvılcımlanmak işi kıvılcımlanmak,"Kıvılcım saçarak yanmak, kıvılcımlı duruma gelmek" kıvılcımlı,"Kıvılcımı olan, kıvılcım saçan" kıvılcımsız,"Kıvılcımı olmayan, kıvılcım saçmayan" kıvıl kıvıl,Topluca hareket edip kaynaşarak kıvırcık,Küçük küçük kıvrımları olan kıvırcık koyun,Kıvırcık kıvırcıklaşma,Kıvırcıklaşmak işi kıvırcıklaşmak,Kıvırcık duruma gelmek kıvırcık marul,"Yaprakları kıvırcık bir tür marul, kıvırcık" kıvırış,Kıvırma işi kıvır kıvır,"Büklümleri olan, kıvrımlı" kıvırma,Kıvırmak işi kıvırmak,Herhangi bir şeyi bükmek kıvırtma,Kıvırtmak işi kıvırtmak,Kıvırma işini yaptırmak kıvır zıvır,"Önemsiz, değersiz, derme çatma şey" kıvracık,Derli toplu ve işi kolay kıvrak,"Canlı, hareketli, atik" kıvrakça,Kıvrak bir biçimde kıvrak kıvrak,"Kıvrak olarak, kıvrakça" kıvraklaşma,Kıvraklaşmak işi kıvraklaşmak,Kıvrak duruma gelmek kıvraklık,Kıvrak olma durumu kıvrama,Kıvramak işi kıvramak,"Buruşup toplanmak, kıvırcık duruma gelmek" kıvrandırma,Kıvrandırmak işi kıvrandırmak,Kıvranmasına neden olmak kıvranış,Kıvranma işi kıvranma,Kıvranmak işi kıvranmak,"Ağrı, sancı gibi bedensel veya korku, heyecan gibi ruhsal nedenlerle vücut eğilip bükülmek" kıvrantı,"Kararsızlık, sıkıntı" kıvratma,Kıvratmak işi kıvratmak,İpi katladıktan sonra iyice bükmek veya tel gibi şeyleri burmak kıvrık,"Eğrilip bükülmüş, yuvarlak bir biçim verilmiş" kıvrıklık,Kıvrık olma durumu kıvrılış,Kıvrılma işi kıvrılma,Kıvrılmak işi kıvrılmak,Eğrilip bükülmek kıvrım,"Bükülmüş, kıvrılmış şeylerin oluşturduğu kat, büklüm" kıvrım kıvrım,"Kıvrımları olan, dalgalanmış bir yüzey veya dalgalı bir çizgi biçiminde olan, büklüm büklüm" kıvrım kıvrım kıvranmak,çok acı çekerek kıvranmak kıvrımlanma,Kıvrımlanmak işi kıvrımlanmak,Kıvrımlı duruma gelmek kıvrımlı,Kıvrımı olan kıvrıntı,Kıvrım kıya,"Adam öldürme suçu, cinayet" kıyacı,"Cinayet işleyen kimse, cani" kıyafet,Giysi kıyafet balosu,Alışılmış giysilerin dışında her çeşit özel giysinin giyildiği balo kıyafet düşkünü,Kılık kıyafet düşkünü kıyafetli,Giysili kıyafetname,Bir ülkenin veya bir dönemin giysilerini anlatan kitap kıyafetsiz,Giysisiz kıyafetsizlik,Giysisizlik kıyak,"Benzerlerinden üstün olan, çok güzel, mükemmel" kıyak geçmek (veya çekmek veya yapmak),"birine maddi ve manevi destek olmak, yardım etmek" kıyak kaçmak,"çok uygun düşmek, yakışık almak" kıyakçı,At yetiştirilen haralarda hayvanların çiftleşmesine yardım eden görevli kıyaklaşma,Kıyaklaşmak işi kıyaklaşmak,Kıyak duruma gelmek kıyaklık,Kıyak olma durumu kıyam,"İslam inancına göre, ölümden sonra yeniden dirilip ayağa kalkma" kıyamet gibi (veya kadar),pek çok kıyametler koparmak,"bir şeye çok kızarak bağırıp çağırmak, feryat etmek" kıyamete kalmak,"sorun, çözülememek" kıyamete kadar,"dünya durdukça, uzun süre" kıyamet,"Tek tanrılı dinlerin inanışına göre dünyanın sonu ve bütün ölülerin dirilerek mahşerde toplanacağı zaman, hesap günü, kıyamet günü, mahşer günü" kıyamet kopmak,kıyamet günü gelmek kıyamet mi kopar?,"`ne olur, ne çıkar, ne önemi var` anlamında kullanılan bir söz" kıyamet alameti,Kıyametin kopacağını önceden gösteren belirti kıyamet günü,Kıyamet kıyas,"Bir tutma, denk sayma" kıyas etmek (veya eylemek),"karşılaştırmak, mukayese etmek" kıyas kabul etmez,iki şey arasındaki ayrımın çok fazla olduğunu belirtmek için kullanılan bir söz kıyasımukassem,İkilem kıyasa muhalefet,Kurala aykırılık kıyasen,"Kıyas edilerek, kıyas yoluyla" kıyasıya,"Çok şiddetli, korkunç, müthiş" kıyasi,Uygulama ve benzetme ile elde edilen kıyaslama yapmak,kıyaslamak kıyaslama,"Kıyaslamak işi, mukayese" kıyaslamak,"Karşılaştırmak, oranlamak, örneksemek, mukayese etmek" kıyaslanma,Kıyaslanmak işi kıyaslanmak,"Kıyaslama işi yapılmak, karşılaştırılmak" kıydırma,Kıydırmak işi kıydırmak,Kıyma işini yaptırmak kıygı,"Haksızlık, gadir" kıygın,Mağdur kıygınlık,Mağduriyet kıyı,Kara ile suyun birleştiği yer kıyıya atmak,karaya çıkartmak veya sürüklemek kıyıya çıkmak,"karaya çıkmak, gemiden karaya inmek" kıyıya vurmak,bir şey akıntı veya dalgayla kıyıya sürüklenmek kıyı bucak,Göze çarpmayan yer kıyıcı,Kıyma işini yapan kimse kıyıcı,Kıyılara vuran enkazı devletten aldığı izinle toplayan kimse kıyıcılık,Kıyıcının yaptığı iş kıyıcılık etmek,"gaddarlık etmek, gaddarca davranmak" kıyıda bucakta,Kıyıda köşede kıyıda köşede,"Göze çarpmayan, umulmayan yerlerde, kıyıda bucakta" kıyıda köşede kalmak,göze çarpmayan bir yerde unutulmuş olmak kıyı dili,"Bir körfezin önünü kapatan, denizle küçük bir bağlantısı kalabilen, kum ve çakıl karışımı birikinti, sahil kordonu" kıyık,"İğne, kalın yorgan iğnesi" kıyılama,Kıyılamak işi kıyılamak,Kıyı boyunca gitmek kıyılma,Kıyılmak işi kıyılmak,Çok ince ve küçük parçalar biçiminde doğranmak kıyım,Kıyma işi kıyımlı,Herhangi bir biçimde kıyılmış olan kıyımlık,Kıyılacak kadar olan kıyın,"Güçlü bir kimsenin yasaya veya vicdana aykırı olarak başkasını uğrattığı kötü durum, zulüm" kıyın kıyın,"Kıyıdan, gizli gizli" kıyınma,Kıyınmak işi kıyınmak,Ezilmiş veya kırılmış gibi bir duygu duymak kıyıntı,Açlık sebebiyle midede duyulan eziklik kıyış,Kıyma işi kıyışma,Kıyışmak işi kıyışmak,"Karşılıklı sözleşmek, anlaşıp karar vermek" kıyma,Kıymak işi kıymak,Çok ince ve küçük parçalar biçiminde doğramak kıymalı,İçinde kıyma bulunan (yemek) kıymalı ıspanak,"İnce kıyılmış ıspanak, soğan, kıyma ve sıvı yağ ile hazırlandıktan sonra pirinç, salça ve tuz eklenen bir yemek türü" kıymalık,Kıyma yapmaya elverişli olan kıymasız,İçinde kıyma bulunmayan (yemek) kıymet vermek,"değerli olarak kabul etmek, değerlendirmek" kıymet,Değer kıymete binmek,çok değerli duruma gelmek kıymetini bilmek,"önemini, değerini bilmek" kıymetlendirme,Değerlendirme kıymetlendirmek,Değerlendirmek kıymetlenme,Değerlenme kıymetlenmek,Değerlenmek kıymetli,Değerli kıymetli evrak,"Senet niteliğinde, bir hak bildiren evrak, önemli yazı, belge" kıymetlilik,Değerlilik kıymetsiz,Değersiz kıymetsizlik,Değersizlik kıymettar,Değerli kıymık,"Çok küçük ve sivri tahta, demir veya kemik parçası" kıymıklı,Üzerinde veya içinde kıymık bulunan kıytırık,"Değersiz, bayağı, basit" kıytırıklık,Kıytırık olma durumu kıyye,Okka kızı gönlüne bırakırsan ya davulcuya kaçar (veya varır) ya zurnacıya,"`evlenme çağındaki kızı, büyükleri uyarmazlarsa uygun olmayan birisiyle evlenir` anlamında kullanılan bir söz" kızım sana söylüyorum (veya dedim) gelinim sen anla (veya işit),"doğrudan doğruya kendisine söylenemeyen düşünce ve uyarıların, o kimsenin çok yakınına söylendiğinde kullanılan bir söz" kızı kısrağı,birinin ailesindeki kızlar ve kadınlar kızını (veya evladını) dövmeyen dizini döver,"`çocuğunu gerektiği gibi eğitmeyen, ileride çok pişman olur` anlamında kullanılan bir söz" kız kaçırmak,bir kızı kendinin veya ailesinin rızası olmadan alıp götürmek kız vermek,bir ailenin kızını bir başka aileye gelin etmek kız gibi,kıza benzeyen kız istemek,bir kızı evlenmek için ana ve babasından veya yakınlarından istemek "kız beşikte (veya kundakta), çeyiz sandıkta",`kız daha beşikte veya kundakta iken çeyiz düzmeye başlamak gerekir` anlamında kullanılan bir söz kız almak,bir ailenin kızını gelin olarak kendi ailelerine katmak kız,Dişi çocuk kızak,Kar veya buz üzerinde kayarak yol alan tekerleksiz taşıt kızak yapmak,taşıt fren görevini yerine getirdiği hâlde duramayıp kaymak kızağa çekmek (veya almak),"gemiyi bakım, onarım için bir süre veya hiç kullanılmamak üzere kızak üzerine almak" kızaklama,Kızaklamak işi kızaklamak,"Taşıt fren görevini yerine getirdiği hâlde kaymak, kızak yapmak" kızaklık,Döşeme tahtalarının altına çaprazlama olarak konulan uzun ve yassı direklerden her biri kızamık,"Genellikle küçük yaşlarda görülen, kuluçka dönemi bir iki hafta süren, bulaşıcı, ateşli, ufak kızıl lekeler döktüren hastalık" kızamıkçık,"Kızamığa benzeyen, ona göre hafif geçen döküntülü bir hastalık" kızamıklı,Kızamığa yakalanmış kızan,Erkek çocuk kızan,"Dişi köpek, kedi gibi hayvanların çiftleşme isteği gösterdikleri durum veya zaman" kızana gelmek,dişi kedi ve köpek erkek istemek kızanlık,Kızan olma durumu kızarık,Kızarmış kızarıklık,Kızarık olma durumu kızarış,Kızarma işi kızarma,Kızarmak işi kızarmak,Kırmızı veya ona yakın bir renk almak kızarıp bozarmak,"utanç, öfke vb. duyguların etkisiyle yüzü renkten renge girmek" kızartı,Kızarmış yer kızartılı,"Kızartısı olan, kızarmış" kızartılma,Kızartılmak işi kızartılmak,Kızartma işi yapılmak kızartma,Kızartmak işi kızartmak,Kızarmasına neden olmak kız böceği,"Eklem bacaklıların kız böcekleri takımından, başı büyük, vücudu narin, zar kanatlı bir böcek (Libellula depressa)" kız böcekleri,"Örnek hayvanı kız böceği olan, kanatları eşit, camsı, uçuşları sürekli ve hızlı, avcı böcekler takımı" kızcağız,Kendisine şefkat ve acıma duyulan kız kızdırılma,Kızdırılmak işi kızdırılmak,Kızdırma işine konu olmak veya kızdırma işi yapılmak kızdırma,Kızdırmak işi kızdırmak,"Kızmasına neden olmak, kızmasını sağlamak" kızgın,"Çok ısınmış, ısıtılmış veya kızdırılmış" kızgın bulut,"Yanardağlardan fışkırıp yüksek ısıda su buharı ve başka gazlardan oluşmuş, içine kül ve lav karışmış bulut görünüşünde yığın" kızgınlaşma,Kızgınlaşmak işi kızgınlaşmak,Kızgın duruma gelmek kızgınlık,"Kızgın, ısınmış olma durumu" kızıl,Parlak kırmızı renk kızılağaç,"Gürgengillerden, dişi çiçekleri küçük ve sarımtırak, erkek çiçekleri püskül biçiminde olan, boyu 30 metre kadar olabilen, kerestesi kolay işlenebilir bir ağaç, kızılsöğüt (Alnus)" Kızılbaş,Şii mezhebinin bir kolundan olan Kızılbaşlık,Kızılbaş olma durumu kızılboya,Kökboyası kızılca,"Kızıla çalan, az kızıl" kızılcadişi,Yüksekliği 4-5 metre olan beyaz çiçekli bir ağaççık (Cornus senguinea) kızılca kıyamet,"Aşırı bir biçimde gürültülü çekişme, kavga, kızıl kıyamet" kızılca kıyamet kopmak,"kavga, gürültü olmak" kızılcık,"Kızılcıkgillerden, yaprak açmadan çiçeklenen iri gövdeli bir ağaç (Cornus mas)" kızılcıkgiller,"İki çeneklilerden, çoğu iri gövdeli, yaklaşık on cinste toplanan yüz kadar türü olan bir bitki familyası" kızılcık şerbeti,Kızılcık meyvesinden yapılan bir şerbet türü kızılcık şurubu,Kızılcık özü ile hazırlanan içecek kızılcık tarhanası,Kızılcık suyu ile yoğrularak yapılan tarhana Kızılderili,Amerika yerlisi Kızılelma,Osmanlılar tarafından Roma ve Viyana şehirleri için kullanılan sembolik ad kızıl ısı,Temmuzun çok sıcak olan ikinci yarısı kızılış,Kızılma işi kızıl iblis,Kötü ruhlu kimse kızılkanat,"Sazangillerden, yüzgeçleri kırmızı, 25-30 santimetre boyunda, eti kılçıklı bir tatlı su balığı (Scardinus eryhrophthalmus)" kızılkantaron,"Kızılkantarongillerin örnek bitkisi olan, 10-50 santimetre yüksekliğinde, kırmızı çiçekli, karşılıklı yapraklı, sap ve yaprakları hekimlikte kullanılan, iki yıllık otsu bir bitki (Eryhraea centaurium)" kızılkantarongiller,"İki çeneklilerden, kızılkantaron, acı yonca vb. cinsleri içine alan bir bitki familyası" kızıl kıyamet,Kızılca kıyamet kızılkök,Kökboyası kızılkurt,At ve eşeklerin kalın bağırsaklarında yerleşip kanlarını emen kırmızı bir kurt kızılkuyruk,"Karatavukgillerden, kışın göçen, küçük, güzel bir kuş (Phoenicurus)" kızıllaşma,Kızıllaşmak işi kızıllaşmak,Kızıl duruma gelmek kızıllık,Kızıl olma durumu kızılma,Kızılmak işi kızılmak,"Kızma işi yapılmak, kızgın, öfkeli duruma gelmek" kızılötesi,"Işık tayfında kırmızı alanın ötesindeki alanda yayılmış ısı ışınlarından oluşan, gözle görülmeyen ışınım, enfraruj" kızıl su yosunları,Denizlerin yaklaşık 200 metre derinliklerinde yaşayan kırmızı renkli su yosunları kızılşap,Açık eflatun renk kızıltı,"Bir yerden yansıyan hafif kızıl renk, solgun kızıl" kızılyaprak,"Gülgillerden, 20-120 santimetre yüksekliğinde, yol kenarlarında biten, sarı çiçek açan, çok yıllık, otsu bir bitki, koyun otu, fıtık otu, kuzu pıtrağı (Agrimonia eupatorium)" kızılyara,Şirpençe kızıl yel,Güneyden esen rüzgâr kızılyörük,Yılancık kızış,Kızma işi kızışık,"Kızışmış olan, şiddetli" kızışma,Kızışmak işi kızışmak,"Yüksek bir dereceyi bulmak, çok ısınmak" kızıştırış,Kızıştırma işi kızıştırma,Kızıştırmak işi kızıştırmak,Kızışmasını sağlamak kızkalbi,"Şahteregillerden, kalp biçiminde pembe çiçekli bir süs bitkisi (Dicentra)" kız kardeş,"Bir kimsenin bayan kardeşi, bacı, hemşire, şvester" kız kızan,"Çoluk çocuk, ev halkı" kız kilimi,Göçebe kızların işledikleri süslü çeyizlik kilim kız kurusu,Evlenmemiş yaşlı kız kız kuşu,"Yağmur kuşugillerden, uzunluğu 34 santimetre olan, eti yenebilen, başı sorguçlu, koyu yeşilimsi renkte esmer, küçük bir kuş (Vanellus vanellus)" kızlar ağası,Osmanlı sarayındaki harem ağalarının başı kızlık,"Cinsel ilişkide bulunmamış bayanın durumu, erdenlik, bakirlik, bekâret, bikir" kızlık zarı,"Cinsel ilişkide bulunmamış kızların döl yolunu kısmen kapayan zar, himen" kızma,Kızmak işi kızmabirader,"Zarla oynanan, karelerde taş yürütüp çeşitli engellerle dolu karelerden oluşan yolu bir an önce bitirmeye dayanan bir oyun türü" kızmaca,"Kızmaya, öfkelenmeye dayanan davranış" kızmak,Isıtılan veya ısınan bir nesnenin sıcaklığı çok artmak kızıp durmak,sürekli olarak kızmak ve söylenmek kızmemesi,Greyfurt kızoğlan,Bakire kızoğlankız,Bakire ki,"Yakınma, kınama vb. duygular anlatmak için bir cümlenin sonuna getirilen bir söz" ki,Anlam bakımından birbirleriyle ilgili cümleleri birbirine bağlayan bir söz kibar,"Davranış, düşünce, duygu bakımından ince, nazik olan (kimse)" kibarca,"Kibar bir insana yakışacak biçimde, kibarcasına" kibar düşkünü,"Varlığını, saygınlığını yitirmiş kimse" kibarlaşma,Kibarlaşmak işi kibarlaşmak,"Kibar duruma gelmek, kibarlık kazanmak" kibarlık,"Kibar olma durumu, incelik" kibarlık etmek,kibarca davranmak kibarlık taslamak,kibar olmadığı hâlde kibar gibi görünmeye çalışmak kibarlığı tutmak,bir olay karşısında genel davranışları dışında incelik göstermek kibarlık budalası,Kibar gibi görünmeye çalışırken gülünç duruma düşen kimse kibarlık düşkünü,Kibarlığa aşırı derecede önem veren kimse kibernetik,Güdüm bilimi kibir,"Kendini beğenme, başkalarından üstün tutma, büyüklenme, benlik, gurur" kibrine dokunmak,gururu zedelenmek kibrine yedirememek,gururuna dokunmak kibirleniş,Kibirlenme işi kibirlenme,Kibirlenmek işi kibirlenmek,"Kendini üstün görmek, büyüklenmek" kibirli,"Kendini büyük gören, büyüklenen, gururlu, mağrur" kibirsiz,"Kendini büyük görmeyen, büyüklenmeyen" kibrit çakmak,kibriti yakmak için bir yere sürtmek kibrit,Bir ucu sürtünme sonucu yanabilecek birleşimde olan küçük tahta veya karton parçası kibritçi,Kibrit satan kimse kibritlik,Kibrit koymaya yarayan yer veya kap kibrit suyu,"`Yerin dibine batsın, ölsün, kahrolsun` anlamında köküne kibrit suyu ve `bir daha ortaya çıkamayacak biçimde yok etmek` anlamında köküne kibrit suyu dökmek (veya kökünü kurutmak) deyimlerinde geçen bir söz" kibutz,İsrail'de ortak çalışma esaslarına göre oluşturulmuş tarımsal topluluk kifaf,Yaşayacak kadar rızık kifaflanma,Kifaflanmak işi kifaflanmak,"Elde ne varsa onunla, çok az yiyecekle karın doyurmak, çok az şeyle yetinmek" kifayet,"Yeterli miktarda olma, yetme, kâfi gelme" kifayet etmek,"yetmek, yeterli olmak" kifayetli,Yeterli kifayetsiz,Yetersiz kifayetsizlik,Yetersizlik kik,Futa kikirik,"Zayıf, ince, uzun boylu kimse" kikla,"Lapinagillerden, güzel renkli, 50 santimetre uzunluğunda bir balık (Labrus berggylta)" kiklon,Siklon kiklotron,"Atom araştırmalarında, elektriklenmiş cisimlere yüksek hız veren bir aygıt" kil,Islandığı zaman kolayca biçimlendirilebilen yumuşak ve yağlı toprak kile,"Genellikle tahıl ölçmede kullanılan belirli hacimdeki kap, ölçek" kiler,"Evlerde yiyecek, içecek ve erzakın saklandığı oda, ambar veya dolap" kilerci,"Saraylarda, büyük konaklarda kiler işlerini yöneten kimse" kilermeni,Eczacılıkta kullanılmış olan kırmızı renkli kil kilim,"Döşeme, divan gibi yerlere serilen, genellikle desenli, havsız, kalın, kıl veya yün dokuma" kilimci,Kilim dokuyan veya satan kimse kilimci ile kör hacı,herhangi birileri kilimcilik,Kilimcinin yaptığı iş kilise,Hristiyanların ibadet etmek için toplandıkları yer kilise direği gibi,çok kalın (ense) kilidi küreği olmamak,"her şeyi açıkta bulunmak, kilitli yere saklanmamış olmak" kilit kürek olmak,"bir yeri korumak, o yerin güvenilir, sağlam adamı olmak" kilit kürek altına almak,her tarafı kiltlemek kilit vurmak,kapatmak kilit altına almak,kilitlemek kilit,"Anahtar, düğme gibi takılıp çıkarılabilen bir parça yardımıyla çalışan kapatma aleti" kilit gibi olmak,birbirine çok bağlı ve dayanışmalı olmak kilit dili,Kilidin anahtarla sürülen parçası kilitleme,Kilitlemek işi kilitlemek,Anahtarla kilidi kapamak kilitlenme,Kilitlenmek işi kilitlenmek,Kilitleme işi yapılmak kilitli,Kilidi olan kilit mevki,Kilit nokta kilit nokta,"Bütün işlerin bağlı olduğu önemli nokta, makam veya yer, kilit mevki" kilitsiz,Kilidi olmayan kilitsiz küreksiz,"Açık, kilitlenmemiş" kilit taşı,Anahtar taşı kilit yeri,Kilidin yerleştiği yuva kiliz,Hasır otu kiliz balığı,Sazangillerden bir tür balık (Tinca tinca) kilizman,"Sazlık, kamışlık" killeme,Killemek işi killemek,Kirli çamaşırları kil kullanarak tokaçla yıkamak killi,İçinde kil bulunan kilo almak,"vücudun ağırlığı artmak, şişmanlamak" kilo vermek,"vücudun ağırlığı azalmak, zayıflamak" kilo,Kilogram kiloamper,Değeri bin amper olan akım şiddeti birimi kilogram,"Bin gramlık bir ağırlık ölçü birimi, kilo (kg)" kilogramağırlık,"Bir kilogramlık bir kütlenin yer tarafından çekilmesini sağlayan güce yani 9,81 Newton'a eşit olan güç birimi, kilogramkuvvet" kilogramkuvvet,Kilogramağırlık kilogrammetre,"Bir kilogram ağırlığındaki bir gücün, uygulandığı maddi bir noktayı güç doğrultusunda bir metre yer değiştirmesiyle yapılan işe eşit iş birimi" kilohertz,Bir saniyede bin titreşimi olan elektromanyetik dalga boyu ölçüsü birimi kilojul,Bin jul değerinde iş birimi kilokalori,Büyük kalori kiloluk,Herhangi bir kilo ağırlığında kilometre yapmak,yol almak kilometre,1.000 metrelik uzunluk ölçü birimi (km) kilometrekare,"Kenarları birer kilometre uzunluğunda olan bir karenin alanına eşit yüzey ölçü birimi, (km2)" kilometrelerce,Mesafece uzun süren kilometre taşı,Kara yollarında üzerinde kilometreleri gösteren dikili taş kilosikl,Saniyede bin devir olan elektrik akımının frekansını ölçmek için kullanılan birim kiloton,Değeri bin ton olan kütle birimi kilovat,Bin vatlık bir güç birimi kilovatsaat,Bir kilovatlık bir gücün bir saatte verdiği iş ve enerji birimi kilovolt,Değeri bin volt olan elektrik gerilimi veya potansiyel farkı birimi kils,Kireç taşı kilüs,"Bağırsaktan gelen, içinde yağ damlacıkları bulunan ak kan" kim,"`Hangi kişi?` anlamında cümlede, özne, tümleç, nesne, yüklem görevinde kullanılan bir söz" kiminle dans ettiğini biliyor musun?,`bu konuda benim ne kadar üstün olduğumu biliyor musun?` anlamında kullanılan bir söz kimin tavuğuna kış demişiz,yaptıklarımızla veya söylediklerimizle kimi rahatsız etmişiz kimin nesi?,`kimin yakını` anlamında kullanılan bir söz kimi kimsesi olmamak,"yakını, koruyucusu bulunmamak" kime ne,`başkasını ilgilendirmez` anlamında kullanılan bir söz kimin arabasına binerse onun türküsünü çağırır,çıkar sağladığı kimsenin hoşuna gidecek biçimde davranan dönek ve dalkavuk kimseler için kullanılan bir söz kim oluyor?,"`kendini ne sanıyor, ne hakkı var?` anlamında kullanılan bir söz" kim kime dum duma,"kimsenin kimseyle ilgilenmediği, kimseye önem verilmediği, çok karışık bir durumu anlatan bir söz" ... kim ... kim,yakıştırılan şeyin uygunsuzluğunu belirtmeye yarar kim bilir,"belirsizlik, bilinmezlik bildiren bir söz" kim vurduya gitmek,bir kalabalık arasında öldürülen veya vurulan kimsenin kimin tarafından öldürüldüğü veya vurulduğu anlaşılamamak kim,Ki "kiminin parası, kiminin duası","`bir iş yapılırken veya yapıldıktan sonra kiminden para, kiminden dua alınabilir` anlamında kullanılan bir söz" kimi,"Birtakımı, bazısı, kimisi" "kimi köprü bulamaz geçmeye, kimi su bulamaz içmeye",insanların nasipleri arasındaki tutarsızlıkları belirten bir söz "kimine hay hay, kimine vay vay","`dünyada kiminin talihi iyi, kiminin de kötü gider` anlamında kullanılan bir söz" kimisi,"Bazısı, birtakımı, kimi" kimi zaman,Ara sıra kimlik,"Toplumsal bir varlık olarak insanın nasıl bir kimse olduğunu gösteren belirti, nitelik ve özelliklerin bütünü" kimlik belgesi,Kimlik kimlik kartı,Kimlik kimono,Japonların önden çapraz olarak kavuşan uzun ve geniş kollu ulusal giysisi kimse,"Herhangi bir kişi, kim olduğu bilinmeyen kişi" "kimse bilmez, kim kazana kim yiye",`bir kimsenin çalışıp çabalayarak kazandığı malı kimi zaman hatır ve hayalde olmayan kişiler yer` anlamında kullanılan bir söz kimse kendi memleketinde peygamber olmaz,`insanların kendi çevrelerinde değeri bilinmez` anlamında kullanılan bir söz kimse kimsenin çukurunu doldurmaz,`kimse kimsenin yerine ölemez` anlamında kullanılan bir söz kimse yoğurdum ekşi demez,"`herkes sattığı malı, kendi işini, tutumunu ve davranışını över` anlamında kullanılan bir söz" kimsenin ahı kimsede kalmaz,"`zulüm görenin ahı, zulmedene hayretmez` anlamında kullanılan bir söz" kimseden kimseye hayır yok (veya gelmez),"`insan, yapacağı işte başkasının yardımına güvenirse hayal kırıklığına uğrar` anlamında kullanılan bir söz" kimsecik,Hiç kimse kimsesiz,"Annesi babası, yakını, koruyucusu olmayan (kimse), sahipsiz" kimsesizlik,"Kimsesiz olma durumu, yalnızlık, bikeslik" kimüs,Yemeklerin mide öz suyuyla karıştıktan sonra aldığı durum kimya,"Maddelerin temel yapılarını, birleşimlerini, dönüşümlerini, çözümleme, birleşim ve üretim yöntemlerini inceleyen bilim" kimya olmak,bulunmaz olmak kimyacı,"Kimya ile uğraşan kimse, kimyager" kimyacılık,"Kimyacının yaptığı iş, kimyagerlik" kimya doğrulumu,"Kimyasal maddelerin etkisi ile bitkilerde görülen, maddeye doğru veya ters yöne yönelme durumu, şimiotropizm" kimyager,Kimyacı kimyagerlik,Kimyacılık kimya göçümü,"Bir hücreli varlıklarda, kimyasal maddelerin etkisi altında yanaşma veya uzaklaşma biçiminde görülen yer değiştirme durumu, şimiotaksi" kimyasal,"Kimyaya ait, kimya ile ilgili, kimyevi" kimyevi,Kimyasal kimyon,"Maydanozgillerden, 50 santimetre yüksekliğinde, beyaz veya pembe çiçekli, bir yıllık, güzel kokulu ve otsu bir bitki (Cuminum cyminum)" kimyoni,Kimyon rengi kimyonlu,İçinde kimyon bulunan kin,"Birine karşı duyulan öç alma isteği, garaz" kin bağlamak,birine karşı öç alma duygusu duymak kin beslemek (veya tutmak),birine karşı öç alma duygusunu sürdürmek kin duymak,birine karşı öç alma duygusunu yaşatmak veya bu duyguyu hissetmek kin gütmek,öcünü alıncaya kadar kininden vazgeçmemek kinaye,Düşünüleni dolaylı olarak anlatan söz kinayeli,İçinde kinaye bulunan (söz) kinci,Kindar kincilik,Kinci olma durumu kindar,"Öç almak isteyen, kin tutan, kinci, kinli" kindarlık,"Kindar olma durumu, kinlilik" kinematik,"Cisimlerin hareketlerini yörünge, hız ve ivme vb. konular bakımından inceleyen mekanik kolu, sinematik" kinestezi,Devin duyumu kinetik,"Hareketle ilgili, hareket sebebiyle oluşan" kinetik enerji,Bir cismin hareketini sağlayan veya hareket eden cisimlerde bulunan enerji kinik,Sinik kinin,"Kınakınadan elde edilen ve sıtmanın tedavisinde kullanılan beyaz alkaloit, kinin sülfatı" kinin gibi,çok acı kininli,İçinde kinin bulunan kinin sülfatı,Kinin kiniş,"Marangozlukta tahta üzerine boydan boya açılan, kesiti kare veya dikdörtgen biçiminde kanal" sinizm,"İnsanın erdem ve mutluluğa, hiçbir değere bağlı olmadan bütün gereksinmelerden sıyrılarak kendi kendine erişebileceğini savunan Antisthenes'in öğretisi, kinizm" kinlenme,Kinlenmek işi kinlenmek,"Öç almak istemek, kin tutmak" kinli,Kindar kinsiz,"Kini olmayan, kin taşımayan" kip gelmek,"tıpatıp, uygun gelmek" kip,"Fiillerde belirli bir zamanla birlikte konuşanın, dinleyenin ve hakkında konuşulanın, teklik veya çokluk olarak belirtilmiş biçimi, sıyga" kipe,"Hızla bükülen kalçanın sert ve birden gerilişiyle, vücudun yatıştan ayaküstü duruşa veya asılmadan dayanmaya geçmesi" kipkirli,"Çok kirli, çamura ve pisliğe bulaşmış" kiplik,"Önermelerin yalın, belkili veya mecburi olma nitelikleri" kir,"Herhangi bir şeyin veya vücudun üzerinde oluşan, biriken pislik, pasak" kir götürmek,kirini belli etmeyecek bir renkte olmak kir götürmek,bir şey çok kirli olmak kir tutmak,"kirini hemen belli edecek bir renkte olmak, çok kirlenmek" kiri kabarmak,"nem, ısı vb. sebeplerle kir, üzerinde bulunduğu yüzeyden ayrılabilir duruma gelmek" kira,"Bir konutun, bir mülkün veya taşıt gibi herhangi bir şeyin belli bir bedel karşılığında, bir süre için sahibi tarafından başkasına verilmesi, icar" kirada olmak,kira karşılığında verilmiş olmak kirada oturmak,kira ile tutulmuş bir yerde yaşamak kiraya vermek,"kira karşılığında vermek, icara vermek" kira arabası,"Kiralık kullanılan araba, taksi vb" kiracı,"Bir şeyi, bir yeri kira ile tutan kimse, müstecir" kiracılık,Kiracı olma durumu kira kontratı,Kira sözleşmesi kiralama,Kiralamak işi kiralamak,Kiraya vermek kiralanma,Kiralanmak işi kiralanmak,Kiraya verilmek kiralı,Kiralanmış olan kiralık,Kiraya verilecek olan kiralık adam,Bir iş yaptırmak için tutulan adam kiralık kadın,"Para veya başka bir çıkar karşılığında erkeklerle cinsel ilişki kuran kadın, kiralık kız" kiralık kasa,"Bankalarda müşterilerin değerli eşya, senet vb.nin saklandığı kasa" kiralık katil,Bir kimseyi öldürmek için bir başkası tarafından tutulan kimse kiralık kız,Kiralık kadın kiraz,"Gülgillerden, ılıman iklimlerde yetişen bir meyve ağacı (Cerasus avium)" kiraz elması,"Kırmızı, küçük ve sert bir tür elma" kirazlık,"Kiraz ağaçları çok olan yer, kiraz bahçesi" kiraz zamkı,"Kiraz, badem, erik, kayısı, şeftali vb. ağaçların gövde ve dallarında meydana gelen zamk" kirde,Genellikle mısır unuyla yapılan bir pide türü kirdeci,Kirde yapan veya satan kimse kirebolu,Arıların kovan deliğini kapamak için kullandıkları sarı ve yumuşak madde kireç,"Mermer, tebeşir, kireç taşı, alçı taşı gibi birçok taşın özünü oluşturan kalsiyum oksit, (CaO)" kireç söndürmek,kireci kullanmadan önce üzerine bolca su dökerek kalsiyum hidroksit durumuna getirmek kireççi,Kireç taşından kireç elde eden veya satan kimse kireççil,"Kireçli topraktan hoşlanan, kireçli toprakta yetişen (bitki), kireçyeren karşıtı" kireç kaymağı,"Bazı eşya ve yerleri mikroplardan arıtmakta, çamaşırları ağartmakta kullanılan, sarımsı beyaz renkte ve klor kokusunda, toz veya sulandırılmış kireç klorürü" kireç kuyusu,İçinde kireç söndürülen geniş çukur kireçleme,Kireçlemek işi kireçlemek,Kireç katmak veya kireç sürmek kireçlenme,Kireçlenmek işi kireçlenmek,Kireç dökülmek veya saçılmak kireçleşme,Kireçleşmek işi kireçleşmek,"Kireç durumuna gelmek, kireçlenmek, kalkerleşmek" kireçli,Birleşiminde kireç olan veya kireci çok olan kireçlik,Kireç konulan yer kireç ocağı,Kireç yapmak için kireç taşlarının yakıldığı fırın kireçsileme,Kireçsilemek işi kireçsilemek,Isı yardımıyla kirece çevirmek kireçsiz,Birleşiminde kireç olmayan veya çok az olan kireçsizlenme,Kayaçların içinde bulunan kalsiyum karbon tuzunun sularla eritilerek alınması kireçsizleştirme,Kireçten arıtma kireçsizleştirmek,Kireçsiz duruma getirmek kireç suyu,İçinde erimiş bir durumda kireç bulunan su kireçsütü,Badana için hazırlanmış sulu kireç kireç taşı,"Kireç ocağında işlenerek kireç elde edilen, kalsiyum karbon tuzundan bileşik kayaç, kalker, kils" kireçyeren,"Kireçli topraktan hoşlanmayan, kireçli toprakta yetişmeyen, kireççil karşıtı" kiremit,"Çatıları örtmekte kullanılan, yan yana dizilerek suyu aşağıya geçirmeden dışarı akıtacak biçimde yapılmış, kızıl toprağın renginde, pişmiş balçık levha" kiremit aktarmak,çatı aktarmak kiremitçi,"Kiremit yapan, satan veya döşeyen kimse" kiremitçilik,Kiremitçinin yaptığı iş kiremit fabrikası,Modern usullerle hazırlanmış balçığın kiremide dönüştürüldüğü iş yeri kiremithane,Kiremit yapılan yer kiremitli,Kiremidi olan kiremit rengi,Kahverengiye çalan kızıl kırmızı renk Kiril alfabesi,Slavlar için IX. yüzyılda Yunan harflerine dayalı olarak düzenlenmiş alfabe kiriş,"Bazı telli müzik araçlarında kullanılan, hayvan bağırsaklarından yapılan tel" kirişi kırmak,"bulunduğu yerden ayrılmak, kaçıp gitmek" kirişçi,Kiriş yapan veya satan kimse kirişhane,Kiriş yapılan yer kirişleme,Kirişlemek işi kirişlemek,Kirişi çekip germek kirişli,Kirişi olan kirişlik,Kiriş konulan yer kirişsiz,Kirişi olmayan kirizma,Toprağı derince kazarak altını üstüne getirme kirizma yapmak,toprağı derince kazarak altını üstüne getirerek sürmek kirizmalama,Kirizmalamak işi kirizmalamak,Kirizma yapmak kirkit,"Dokumacılıkta atkı ipliğini sıkıştırmak için kullanılan, demirden veya ağaçtan yapılmış dişli araç" kirlenme,Kirlenmek işi kirlenmek,"Kirli duruma gelmek, pislenmek" kirletme,Kirletmek işi kirletmek,"Kirli duruma getirmek, pisletmek" kirli,"Leke, toz vb. ile kaplı, pis, murdar, mülevves" kirliye atmak,"yıkanmak için bir kenara koymak, bir yerde biriktirmek" kirli çıkı,Züğürt görünmesine karşın birikmiş çok parası bulunan kimse kirlihanım peyniri,Yumuşak ve yağlı bir peynir türü kirli kan,Toplardamarların kalbe götürdüğü kan kirlilik,"Kirli olma durumu, pislik" kirli sarı,Koyu ve donuk sarı renk kirloş,Kirli ve pasaklı kirmen,Elde yün eğirmeye yarayan tahtadan yapılmış araç kir pas,Kir kirpi,"Kirpigillerden, uzunluğu 25-30 santimetre olan, sırtı dikenlerle kaplı memeli hayvan (Erinaceus europaeus)" kirpigiller,"Böcekçiller takımının, örnek hayvanı kirpi olan, sırtları dikenlerle kaplı memeli hayvanlar familyası" kirpik,Göz kapağının kenarındaki kıllar veya bu kıllardan her biri kirpiği kirpiğine değmemek,hiç uyuyamamak kirpik besleyici,"Kirpiklerin dökülmesini önleyen ve besleyici nitelikleri olan şeffaf, sıvı madde" kirpikli,Herhangi bir nitelikte kirpiği olan kirpikliler,"Bir hücreli hayvanlardan, üzerleri hareketlerini sağlayan kirpik biçimindeki uzantılarla kaplı organizmalar sınıfı" kirpiksi,"Kirpiği andıran, kirpiğe benzeyen, kirpik gibi" kirtil,"Büyük kabuklu deniz hayvanlarını avlamakta kullanılan, ince dallardan örülmüş sepet" kirve,"Sünnet olan çocuğun bütün masraflarını üstlendikten sonra sünnet sırasında çocuğu kucağına alarak elini, kolunu tutan ve bütün hayatı boyunca çocuk üzerinde babasına yakın hak taşıyan kimse" kirvelik etmek,kirve görevini yüklenmek kirvelik,Kirve olma durumu kispet,"Yağlı güreşte pehlivanların giydikleri, belden baldıra kadar uzanan, dar paçalı meşin pantolon" kispet çıkarılması,"Yağlı güreşte yenilginin en kötüsü sayılan, kispetin hasım tarafından çekilip çıkarılması veya boydan boya yırtılması" kist,"Sporlu bitkilerde, özellikle mantarlarda, su yosunlarında görülen, bir veya birkaç hücreden oluşmuş organ" kistleşme,Kistleşmek durumu kistleşmek,Yabancı bir cisim veya patolojik bir urun çevresinde katılgan doku sertleşmek ... kisvesi altında,`herhangi bir nitelikte veya biçimde` anlamında kullanılan bir söz kisveye bürünmek,herhangi bir kılığa girmek kisve,Kılık kıyafet kişi,"Kadın veya erkeğe verilen genel ad, şahıs, zat, nefer" kişi arkadaşından bellidir,"`bir kimsenin nasıl bir kişi olduğunu öğrenmek isteyen, arkadaşının kimliğine bakmalıdır` anlamında kullanılan bir söz" kişi ne yaparsa kendine yapar,"`iyilik yapan iyilik, kötülük yapan kötülük bulur` anlamında kullanılan bir söz" kişi refikinden azar,`kötü arkadaş insanı kötü yola sürükler` anlamında kullanılan bir söz kişinin kendine ettiğini kimse edemez,"`bir kimse kimi zaman tedbirsizliği yüzünden öyle yanlış iş yapar, başını öyle derde sokar ki böyle bir kötülüğü başkaları ona yapamaz` anlamında kullanılan bir söz" "kişiyi vezir eden de karısı, rezil eden de",`bir kimsenin toplum içinde yücelmesi de alçalması da karısına bağlıdır` anlamında kullanılan bir söz kişi eki,"Fiil çekimlerinde kullanılan ve kişiyi gösteren ek, şahıs eki: Geldi-m, gelmiş-sin gibi" kişiler arası,Bütün insanları göz önüne alan kişiler arası ilişki,Bireyler arasındaki toplumsal etkileşim veya karşılaşma kişileşme,Kişileşmek işi kişileşmek,Kişilik kazanmak kişileştirme,Kişileştirmek işi kişilik kazanmak,"bir kişinin öz yapısı, kişiliği belirginleşmek" kişilik,"Bir kimseye özgü belirgin özellik, manevi ve ruhsal niteliklerinin bütünü, şahsiyet" kişilik dışı,"Kişisel olmayan, gayrişahsi" kişilikli,"Kişiliği olan, şahsiyetli" kişiliksiz,"Kişiliği olmayan, şahsiyetsiz" kişioğlu,"İnsanoğlu, insan" kişisel,"Kişi ile ilgili, kişiye ilişkin, kişinin kendi malı olan, şahsi, zatî" kişiye özel,"Sadece o kişiye ait, o kişi tarafından kullanılabilen, zata mahsus" kişizade,Soylu kişi zamiri,"Kişinin yerine kullanılan zamir, şahıs zamiri" kişmiri,Alımlı kişmiş,Küçük taneli bir tür çekirdeksiz üzüm kişneme,Kişnemek işi kişnemek,"At, bağırır gibi yüksek ses çıkarmak" kişneyiş,Kişneme işi kişniş,"Maydanozgillerden, yaprakları maydanozu andıran, 20-60 santimetre yüksekliğinde, tüysüz, bir yıllık ve otsu bir bitki (Coriandrum sativum)" kişniş şekeri,İçinde bir kişniş tanesi bulunan ufak şeker kit,Macun kitabe,Yazıt kitabet,"Yazmanlık, kâtiplik" kitabi,Kitapla ilgili kitap,"Ciltli veya ciltsiz olarak bir araya getirilmiş, basılı veya yazılı kâğıt yaprakların bütünü" kitap (veya kitaplar) devirmek (veya devretmek),bir veya birden çok kitabı başından sonuna kadar okuyup bitirmek kitaba el basmak,kutsal kitap üzerine elini koyarak ant içmek kitaba (veya kitabına) uydurmak,"yasal olmayan bir işi hile, düzen vb. ile kanuna uygun gibi göstermek" kitabı kapamak,herhangi bir konu ile ilgiyi kesmek kitabında yer almamak,aklına ve mantığına aykırı düşmek kitapta yeri olmak,"din veya yasa kitaplarında bulunmak, konusu geçmek" kitap açacağı,"Sayfalarının bir veya iki kenarı katlı olan kitapları açmak amacıyla kullanılan, tahta, fil dişi, gümüş vb. maddelerden yapılan araç" kitapça,Kitabın yazdığına göre kitapçı,Kitap satan kimse kitapçılık,Kitapçının yaptığı iş kitap ehli,"İslama göre Yahudi veya Hristiyan olan (kimse), ehlikitap" kitabevi,Kitap satılan yer kitap kurdu,Kitapları yiyerek zarar veren bir böcek kitaplaştırma,Kitaplaştırmak işi kitaplaştırmak,"Kitap durumuna getirmek, kitap olarak yayımlamak" kitaplık,"Kitapların yerleştirildiği raflardan oluşan mobilya, kütüphane" kitaplık bilimci,"Kitaplıklarda işlerin yürütülmesini sağlayan, kitaplık bilimi öğrenimi görmüş kimse, kütüphaneci" kitaplık bilimi,"Kitap sayısını çoğaltmanın, kataloglayıp sınıflandırmanın ve okuyucuları kitaptan yararlandırmanın yollarını, kurallarını belirten bilim dalı, kütüphanecilik" kitap sarayı,Halkın yararlanması için kurulmuş büyük kitaplık kitapsever,"Öz ve biçim yönünden iyi nitelikli kitapları seçen, kitaba tutkuyla bağlı (kimse), bibliyofil" kitapseverlik,Kitapsever olma durumu kitapsız,Kitabı olmayan kitin,"Eklem bacaklıların ve kabukluların dış dokusunu oluşturan, bazı mantar ve likenlerde de rastlanan, dayanıklı ve esnek organik madde" kitle,"Bir yerde toplanmış, bir araya gelmiş insan topluluğu, kütle" kitle haberleşmesi,Kitle iletişimi kitle iletişimi,"Dağınık insan topluluklarının örgütlenmiş bir kaynaktan iletilen haberlere veya uyarılara aynı anda maruz kalması, birtakım kaynaklardan elde edilen bilgi ve haberlerin değişik araçlarla geniş halk topluluklarına yaygın olarak duyurulması, kitle haberleşmesi" kitre,"Gevenden çıkarılan bir zamk türü, kestere" kivi,"Kivigillerden, Yeni Zelanda'da yaşayan, kanatları küt olduğu için uçamayan, bacakları güçlü bir kuş, apteriks (Apteryx australis)" kivi,"Kahverengi tüylü kabuğu soyularak yenen yeşil renkli, sulu, C vitamini bakımından zengin meyve" kivigiller,Omurgalı hayvanlardan kuşlar sınıfına giren bir familya kiyanus,"Doğada serbest olarak bulunmayan fakat birçok cismin birleşimine giren, karbon ve azottan oluşan bir gaz" kiyaset,"Akıllıca davranış, akıllılık" kizir,Köy muhtarı yardımcısı klakson,Korna klakson çalmak,korna çalmak klan,Boy (II) klapa,Yakanın göğse doğru inen devrik bölümü klarnet,"Tahtadan, metal perdeli, orkestrada önemli yeri olan bir üflemeli çalgı" klarnetçi,Klarnet çalan kimse klas,Sınıf klasik,"Üzerinden çok zaman geçtiği hâlde değerini yitirmeyen, türünde örnek olarak görülen eser" klasikleşme,Klasikleşmek işi klasikleşmek,"Herhangi bir sanat, sanatçı, eser klasik duruma gelmek, zamana karşı değerini yitirmemek" klasiklik,Klasik olma durumu klasisizm,"Eski Yunan, Roma sanatından, edebiyatından kaynaklanan, XVII. yüzyılda Fransa'dan yayılan sanat ve edebiyat çığırı" klasman,"Bölümleme, sınıflama, tasnif" klasör,"Yazılı kâğıtları düzenli ve sıralı bir biçimde korumak için kullanılan mukavva veya plastikten telli kap, cilbent, sıralaç" klavsen,"Klavyeli ve telli bir çalgı, çembalo, çimbali" klavsenci,Klavsen çalan kimse klavye,"Parmaklarla hareket ettirilen piyano, org vb. çalgılarda veya yazı ve hesap makinelerinde değişmez bir eksen çevresinde inip kalkabilen, istenilen işe göre düzenlenmiş bazı mekanizmaları çalıştıran kaldıraç kollarının, tuş sıralarının bütünü" klavyeli,Klavyesi olan kleptoman,Kleptomaniye yakalanmış kimse kleptomani,Gerçekte gerek duyulmayan maddeleri çalma dürtüsü klerikalizm,"Dinin ve din kurumlarının toplum hayatının çeşitli kesimlerindeki yerini güçlendirmeyi amaçlayan toplumsal, ekonomik akım" klik,Hizip klikçi,Hizipçi klikleşme,Hizipleşme klikleşmek,Hizipleşmek klima,"Soğuk veya sıcak hava vererek kapalı bir yerin havasını değiştiren elektrikli araç, iklimleme cihazı" klimatolog,İklim bilimci klimatoloji,İklim bilimi klinik,"Hastanın bakıldığı, muayene edildiği yer" klinker,Çimento yapımında fırından ezilmeden çıkan pişirme ürünü klinometre,Eğimölçer klip,"Genellikle televizyonda gösterilmek üzere hazırlanan, bir müzik parçasını görüntü eşliğinde veren film" klips,"Yaylı bir pensle tutturulmuş küpe, iğne vb" clearing,343 takas klişe,"Baskıda kullanılmak amacıyla, üzerine kabartma resim, şekil, yazı çıkarılmış metal levha" klişeci,Klişe yapan kimse klişecilik,Klişecinin yaptığı iş klişehane,Klişe yapılan yer klişeleşme,Klişeleşmek işi klişeleşmek,"Klişe durumuna gelmek, kalıplaşmak" klitoris,Bızır klor,"Atom numarası 17, atom ağırlığı 35,5 olan, normal sıcaklıkta gaz durumunda bulunan, halojenlerden bir element (simgesi Cl)" klor hidrat,Azotlu organik bir baz ile hidroklorik asitten türeyen tuz klor hidrik asit,Klor ile hidrojen bileşiği (HCl) klorik,Klorik asit klorik asit,"Klordan türemiş oksijenli asit, klorik (HCIO3)" klorlama,Klorlamak işi klorlamak,Mikroplardan arındırmak amacıyla suya düşük oranda klor katmak klorlanma,Klorlanmak işi klorlanmak,Klorlama işi yapılmak klorlu,Birleşiminde klor bulunan klorofil,Güneş ışığını soğurarak bitkilerde karbon özümlemesini sağlayan ve bitkilere yeşil renklerini veren madde kloroform,"Renksiz, hoş kokulu, genellikle anestezide kullanılan, yatıştırıcı ve uyuşturucu birleşik (CHCI3)" klorometri,Klorölçer kloroplast,"Yeşil bitkilerde hücrelerin içinde bulunan, klorofil moleküllerinden oluşan, karmaşık yapılı kromoplast" kloroz,"Kanda alyuvar sayısının azalmasından ileri gelen, genellikle genç kızlarda görülen kansızlık" klorölçer,"Bir sıvının içindeki erimiş bulunan klor miktarını ölçmeye yarayan alet, klorometri" klorür,"Klorun, oksijen ve flor dışındaki elementlerle yaptığı birleşik" klorürlendirme,Klorürlendirmek işi klorürlendirmek,"Klorla birleştirmek, klorüre dönüştürmek" klorürleştirme,Klorürleştirmek işi klorürleştirmek,"Bir organik moleküle, hidroksil (OH) grubu yerine klorür (Cl) getirmek" klostrofobi,Kapalı yer korkusu kloş,Alt tarafı çan biçiminde genişleyen (etek) klozet,Alafranga tuvalet kulüp,"Görüşme, konuşma, okuma, spor yapma vb. amaçlarla yalnız üye olanların toplandıkları yer" kulüpçü,Kulüp işleten kimse kulüpçülük,Kulüpçünün yaptığı iş klüz,Kanyon koalisyon,"Çeşitli güçlerin bir araya gelmesiyle oluşturulan birlik, ortak yönetim" koalisyon hükûmeti,"Birden çok siyasi parti veya grubun ortaklaşa kurduğu hükûmet ve yönetim biçimi, koalisyon, ortak yönetim" koaptör,Cebire kobalt,"Atom numarası 27, atom ağırlığı 59 olan, boyacılıkta kullanılan, nikel ve demire benzeyen, gümüş renginde bir element (simgesi Co)" kobalt bombası,"Kobalttan veya dolaysız olarak radyoaktiflenebilen bir madenden yapılan, hekimlikte kanser tedavisinde kullanılan bomba" kobay,"Kobaygillerden, bilimsel araştırmalarda kullanılan bir deney hayvanı, Hint domuzu (Cavia porcellus)" kobaygiller,Omurgalı hayvanların memeliler sınıfına giren bir familya kobra,"Kobragillerden, Afrika ve Asya'nın sıcak bölgelerinde yaşayan, çok zehirli, kızıl, esmer ve sarı renklerde bir tür yılan, gözlüklü yılan, Hint kobrası (Naja)" kobragiller,Sürüngenler sınıfının zehirli yılanların çoğunu içine alan bir familyası koca,"Bir kadının evlenmiş olduğu erkek, eş, zevç" koca bulmak,kız veya kadın kendisi ile evlenecek bir erkek bulmak kocaya gitmek,evlenmek kocaya kaçmak,kız ailesinin izni olmadan ve nikâhlanmadan bir erkekle kaçmak kocaya varmak,"kız, kadın evlenmek" kocaya vermek,kız veya kadını evlendirmek koca,"Büyük, geniş" kocabaş,"İspinozgillerden, 18 santimetre uzunluğunda, sırtı kahverengi, karnı pembe bir tür kuş, flurcun (Cocothraustes coccothraustes)" kocabaşı,"Köy ihtiyar heyetinin başı, muhtar" koca bebek,Yaşından daha küçük davranışlar gösteren kimse kocakarı,Yaşlı kadın kocakarı ilacı,"Hekim olmayan kimselerin yaptıkları veya salık verdikleri, hekimlikte kullanılmayan ilaç" kocakarılık,Kocakarı olma durumu kocakarılığı tutmak,"geçimsiz, inatçı, şirret yaşlı bir kadın gibi davranmak" kocakarı soğuğu,İlkbaharın belli günlerinde olan soğuk havalar koca kuşluk,Öğleye yakın zaman kocalı,"Kocası olan, evli (kadın)" kocalık,Bir kadına koca olma durumu kocalma,Kocalmak işi kocalmak,"Yaşlanmak, kocamak" kocaltma,Kocaltmak durumu kocaltmak,"Kocamasına yol açmak, kocatmak, yaşlandırmak" kocama,Kocamak işi kocamak,"Yaşı ilerlemek, yaşlanmak, ihtiyarlamak" kocamanca,"Biraz kocaman, irice" kocamanlaştırma,Kocamanlaştırmak işi kocamanlaştırmak,Kocaman duruma getirmek kocaoğlan,Ayı kocasız,Kocası olmayan (kadın) kocasızlık,Kocasız olma durumu kocatma,Kocatmak işi kocatmak,Kocaltmak koca yemiş,"Fundagillerden, 3-6 metre yüksekliğinde, çiçekleri beyaz veya pembe, kışın yapraklarını dökmeyen, odunu sert olduğundan kolay işlenemeyen ve kömür yapımında kullanılan bir ağaççık, sandal ağacı (Arbutus unedo)" kocayış,Kocama işi kuçuşmak,Kucaklaşmak Koç,"Zodyak üzerinde Balık ile Boğa arasında bulunan takımyıldızın adı, Hamel" koç,Damızlık erkek koyun koça boynuzu yük değil,`kişiye kendi işi ve yakınlarının sorumluluğu ağır gelmez` anlamında kullanılan bir söz koçak,Yürekli (erkek) koçaklama,"Halk edebiyatında biçimi ne olursa olsun, konusu yiğitlik, savaş, kahramanlık olan veya bir kahramanı öven, kahramanlık duygularını canlandıran şiir, yiğitleme" koçan bağlamak,mısırda koçan oluşmak koçan,"Marul, lahana vb. sebzelerde yaprakların çıktığı sert gövde" koçancı,Koçan işleriyle uğraşan kimse koçancılık,Koçancının yaptığı iş koçbaşı,"XV. yüzyılın sonuna kadar kullanılan, kuşatılan bir şehrin veya kalenin sur ve kapılarını yıkmaya yarayan, ön tarafı koçun başına benzeyen ağır direk" koçboynuzu,"Üzerine ip iliştirmeye yarayan, iki kulaklı ağaç veya metal çengel" koç burunlu,Burnu alnıyla aynı doğrultuda ve kemerli olan (kimse) koçkar,Dövüş için yetiştirilmiş iri koç koç katımı,Koçların güzün çiftleşmek için koyunların arasına salınması koç katımı fırtınası,Koç katımı günlerinde çıkan fırtına koçlanma,Koçlanmak işi koçlanmak,Gelişerek koç durumuna gelmek kuçma,Kuçmak işi kuçmak,Kucaklamak koçsama,Koçsamak durumu koçsamak,Dişi koyun koç istemek koçu,Süslü bir tür gezme arabası koç yiğit,"Yakışıklı, genç ve gürbüz delikanlı" koç yumurtası,Kasaplık hayvanların erkeklik bezleri kodaman,"İleri gelen, para veya makam sahibi kimse" kodamanlık,Kodaman olma durumu kodein,"Afyondan elde edilen, öksürük ve ağrı kesmeye yarayan bir alkaloit" kodeks,"Tedavi edici etkisi kesin olarak kabul edilen ilaçların formüllerini, fiziksel ve kimyasal özelliklerini, tanınma reaksiyonlarını, saflık kontrollerini, miktar tayinlerini ve saklama koşullarını içeren resmî kuruluş tarafından onaylı başvuru kaynağı" kodes,Cezaevi kodese tıkmak,cezaevine sokmak kodesi boylamak,cezaevine girmek kof,Kuruyarak veya çürüyerek içi boşalmış olan kof çıkmak,"bir kimsenin bilgisiz, değersiz, işe yaramaz biri olduğu anlaşılmak" kofa,Hasır otu kofalık,Kofanın çok bulunduğu yer kofana,Lüfer balığının irisi koflaşma,Koflaşmak işi koflaşmak,"Kof, değersiz bir duruma gelmek" kofluk,Kof olma durumu kofra,Bina girişlerinde elektrik şebeke hattını sigorta sistemi ile düzenleyen kutu koful,Bitki hücreleri yaşlandıkça plazmalarında oluşan ve içi hücre suyu ile dolu olan boşluk koğuş,"Kışla, okul, tutukevi, hastane vb. kalabalık yerlerde, içinde birçok kimsenin yattığı veya barındığı büyük oda" kohenit,"Gök taşlarında bulunan demir, nikel ve kobalt karbür" kohezyon,Moleküller arasındaki çekim kuvveti kok,"Maden kömürünün damıtılmasıyla elde edilen, birleşiminde kömürden çok daha az oranda uçucu madde bulunan katı yakıt, kok kömürü" koka,"İki çeneklilerden, çiçekleri küçük ve sarımtırak, zeytine benzer meyvesi kırmızı renkte olan, yapraklarından kokain çıkarılan, en çok Peru'da yetişen bir bitki (Erytrroxylon coca)" kokain,Koka yapraklarından çıkarılan ve bağımlılık yapan uyuşturucu bir alkaloit kokainci,"Kokain üreten, içen veya satan kimse" kokainman,Kokain bağımlısı olan kimse kokainomani,Kokain alma alışkanlığı ve kokain düşkünlüğü kokak,"Kötü, pis kokan" kokak ağaç,Kokar ağaç kokarca,"Etoburlardan, orta boyda, kendini korumak için düşmanına kötü kokulu sıvı fışkırtan, ince, uzun bir kürk hayvanı (Mustela putorius)" kokart,Asker şapkalarına takılan ve rengi uluslara göre değişen işaret kokartlı,Kokart takmış olan (kimse) koket,"Güzel görünmeye çalışan, süse düşkün, kırıtan (kadın)" koketlik,Koket olma durumu koketri,Beğenilme merakı kokimbit,Hidratlı doğal demir sülfat kok kömürü,Kok koklama,Koklamak işi koklamak,Kokusunu duymak için bir şeyi burnuna yaklaştırmak veya bir yerin havasını içine çekmek koklaşma,Koklaşma işi koklaşmak,Birbirini koklamak koklaştırma,Koklaştırmak işi koklaştırmak,Koklaşma işini yaptırmak koklatma,Koklatmak işi koklatmak,Koklama işini yaptırmak koklatmamak,herhangi bir şeyi başkasıyla hiçbir şekilde paylaşmamak koklayış,Koklama işi kokma,Kokmak işi kokmak,Koku çıkarmak kokmuş,"Çürüyüp bozularak kötü kokan, kokuşuk" kokona,Hristiyan kadını kokoreç,"Şişe sarılarak kor ateşte kızartılan, kuzu bağırsağından yiyecek" kokoreççi,Kokoreç yapan veya satan kimse kokoreççilik,Kokoreççinin yaptığı iş kokoroz,Mısır kokorozlanma,Kokorozlanmak işi kokorozlanmak,"Göz korkutmak, meydan okumak" kokot,Aşüfte kokoz,"Parası olmayan, züğürt" kokozlanma,Kokozlanmak işi kokozlanmak,"Parasını tüketmek, parasız kalmak" kokozluk,"Parasız, züğürt olma durumu" kokteyl,Türlü içkiler karıştırılarak yapılan içki koku,Nesnelerden yayılan küçücük zerrelerin burun zarı üzerindeki özel sinirlerde uyandırdığı duygu kokusu çıkmak,gizli tutulan bir iş anlaşılmak kokusu sinmek,insan veya nesnede bir kokunun etkisi kalmak kokusunu (veya koku) almak (veya duymak),bir nesnenin kokusunu algılamak koku alma duyusu,Koklama koku alma organı,Burun kokucu,Koku yapan veya satan kimse kokulandırma,Kokulandırmak işi kokulandırmak,Özel bir koku kazandırmak kokulanma,Kokulanmak işi kokulanmak,Koku sürünmek kokulu,Kokusu olan kokulu çayır otu,"Buğdaygillerden, çayırlarda yetişen, hayvanlar için iyi bir yem olan güzel kokulu bitki (Anthoxanthum odoratum)" kokulu kiraz,İdris ağacı kokulu sabun,Yapılırken içine koku maddesi katılmış sabun kokurdan,"Kalkerli ve karstik özelliği ağır basan yerlerde çukurlukları bol, engebeli arazi" kokusuz,Kokusu olmayan kokuş,Kokma işi kokuşma,Kokuşmak işi kokuşmak,"Çürüyüp bozularak kötü bir koku çıkarmak, kokmak, taaffün etmek" kokuşturma,Kokuşturmak işi kokuşturmak,Kokuşmasına sebep olmak kokuşuk,"Kokuşmuş, bozulmuş olan, müteaffin" kokutma,Kokutmak işi kokutmak,Hoş olmayan bir koku bırakmak kol gezmek,güvenlik amacıyla dolaşmak kol,İnsan vücudunda omuz başından parmak uçlarına kadar uzanan bölüm kolunda altın bileziği olmak,"kazanç sağlayan bir mesleği, zanaatı olmak" koluna kuvvet,"iş yapan bir kimseye, isteklendirmek, coşturmak için söylenen bir söz" koluna girmek,kolunu birinin koltuğu altından geçirmek kolu kanadı kırılmak,"bir şey yapamayacak duruma gelmek, çaresiz kalmak" kollarının arasına almak,kucaklamak kollarını sallaya sallaya gelmek,hiçbir şey getirmeden gelmek kol atmak,bitkinin gövdesinden ayrılan bir dal bir yöne uzanmak kolları sıvamak,"bir iş yapmaya güçlü bir biçimde, istekle hazırlanmak" kolları kopmak,ağır bir şey taşımaktan veya çok iş yapmaktan yorulmak kola çıkmak,"hırsız, polis vb. faaliyete geçmek, işe başlamak" kol vurmak,dolaşmak kol vermek,destek olmak kol uzatmak,"yayılmak, ulaşmak" kol kanat olmak (veya germek),"yardım etmek, korumak, himaye etmek" kollarını açmak,"içtenlikle karşılamak veya kucaklamaya hazırlanmak, sevgisini ve dostluğunu göstermek" kola,"Gömlek, örtü vb. şeyleri kolalamakta kullanılan özel nişasta" kola,"Kolagillerden, Afrika'nın sıcak bölgelerinde yetişen ve kola cevizi adıyla anılan, çekirdekleri kahveden daha uyarıcı olan bazı içeceklerde ve hekimlikte kullanılan bir bitki (Cola acuminata)" kola cevizi,Kola bitkisinin sert kabuklu meyvesi kolacı,"Giysi, örtü, çarşaf vb.ni yıkayarak kolalayan ve ütüleyen kimse" kolacılık,Kolacının işi veya mesleği kolaçan,Herhangi bir amaçla çevreyi dolaşıp pek belli etmeksizin gözden geçirme kolaçan etmek,çevrede olup biteni anlamak amacıyla dolaşmak kolagiller,"Ayrı taç yapraklı iki çeneklilerden, büyük ve küçük kola ağaçları gibi birçok türü içine alan bir bitki familyası" kolağası,Osmanlı ordusunda yüzbaşı ile binbaşı arasında yer alan rütbe kolaj,Kesyap kol akımı,Bir elektrik akımında ana devreye eklenen kollarla evlere elektrik veren akım kolalama,Kolalamak işi kolalamak,"Gömlek, örtü vb. şeyleri, sert ve parlak olması için kolalı suya batırıp ütülemek" kolalanma,Kolalanmak işi kolalanmak,Kolalama işi yapılmak veya kolalama işine konu olmak kolalatma,Kolalatma işi kolalatmak,Kolalama işini yaptırmak kolalayış,Kolalama işi kolalı,İçinde kola bulunan kolan çekmek,"kayığı karadan halatla çekmek, yedekçilik etmek" kolan vurmak,salıncakta hızlanmak için ayakta durup vücudu doğrultarak ileriye atılırcasına hareket etmek kolan,"At, eşek vb. hayvanların semerini veya eyerini bağlamak için göğsünden aşırılarak sıkılan yassı kemer" kolan balığı,Mersin balığı (Acipenser sturio) kolancı,Yedekçi kolancılık,Yedekçilik kolonyalama,Kolonyalamak işi kolonyalamak,"Kolonya ile işlem yapmak, kolonya sürmek" kolayını bulmak,kolay bir biçimde yapma yolunu bulmak kolayına gelmek,bir işin herhangi bir biçimde yapılmasını daha kolay bulmak kolayı var,çaresi var kolay gele! (veya gelsin!),bir iş yapmakta olanlara söylenen iyi dilek sözü kolay,"Sıkıntı çekmeden, yorulmadan yapılabilen, emeksiz, zahmetsiz, güç(II) ve zor karşıtı" kolayına bakmak (veya kaçmak),bir işi yaparken kolay ve kestirme yolu seçmek kolayca,Oldukça kolay kolaycacık,Çok kolay kolaycı,Bir işi yaparken kolay ve kestirme yolu seçen (kimse) kolaycılık,Kolaycı olma durumu kolaylama,Kolaylamak işi kolaylamak,"Bir işi bitirmek üzere olmak, bir işin sonuna yaklaşmak" kolaylanma,Kolaylanmak işi kolaylanmak,"Bir iş sonuna yaklaşmak, bitmek üzere olmak" kolaylaşma,Kolaylaşmak işi kolaylaşmak,Kolay duruma gelmek kolaylaştırma,Kolaylaştırmak işi kolaylaştırmak,"Kolay bir duruma getirmek, güçlükleri ortadan kaldırmak" kolaylık göstermek,"yapabilme yolu, imkânı sağlamak" kolaylık,Kolay duruma getiren kolaylıkla,"Sıkıntı çekmeden, güçlüklere uğramadan, kolayca" kol bağı,Kadın bileziği kolbastı,"Güreşte ayağı kapılan güreşçinin, rakibinin ayağını tutmasıyla ortaya çıkan geçersizlik durumu" kolbaşı,"Herhangi bir ekibin, grubun, iş takımının başı" kolbaşılık,Kolbaşı olma durumu kol böreği,"Bütün yufkanın içine kıyma, peynir, patates, ıspanak vb. konulup kol biçiminde sarılarak tepsiye döşenen ve fırında pişirilen bir börek türü" kolcu,"Bir şeyi korumak için bekleyen veya kol gezen görevli, muhafız" kolculuk,Kolcunun yaptığı iş kolçak,"Yalnız başparmağı ayrı, diğer dört parmağı bir örülmüş yün eldiven" koldaş,İş arkadaşı koldaşlık,İş arkadaşlığı kol demiri,Bir kapıyı kapadıktan sonra dışarıdan açılmaması için duvarla kapı arasına konan demir destek koledok,Öd kanalı kolej,Öğretim programında yabancı bir dil öğretimine ağırlık veren okul kolejli,Kolej öğrencisi koleksiyon,"Öğrenme, yarar sağlama veya zevk amacıyla bir araya getirilmiş ve özelliklerine göre sınıflara ayrılmış nesnelerin bütünü, derlem" koleksiyoncu,"Koleksiyon yapmaya meraklı kimse, derlemci" koleksiyonculuk,"Koleksiyoncunun yaptığı iş, derlemcilik" kolektif,"Birçok kimseyi veya nesneyi içine alan, birçok kişi ve nesnenin bir araya gelmesi sonucu olan" kolektifleşme,Ortaklaşma kolektifleştirmek,Ortaklaştırmak kolektif ortaklık,"Bütün ortakların sorumluluğu tam ve sınırsız olan ortaklık, kolektif şirket" kolektif şirket,Kolektif ortaklık kolektivist,Ortaklaşacı kolektivizm,Ortaklaşacılık kolektör,Atık suların akmasını sağlayan boru kolemanit,Hidratlı doğal kalsiyum borat kolera,"Şiddetli ishal ve kusmalarla kendini gösteren, çok bulaşıcı, salgın ve öldürücü bir hastalık" koleralı,Koleraya tutulmuş kolesterin,Kolesterol kolesterol,"Kanda ve büyük ölçüde ödde bulunan, besinlerle alınan sterol, kolesterin" kolhoz,Rusya'da köylülerin ortak olarak çalıştıkları tarım işletmesi koli,Posta paketi koli basili,"Toprakta, insan ve hayvan bağırsaklarında, bazen sularda, sütte, yiyeceklerde bulunan ve uygun bir ortam bulduğunda insanda hastalık yapabilen, yuvarlak uçlu, çomak biçiminde bakteri" kolibri,"Kolibrigillerden, Amerika'da yaşayan, çok renkli, geriye doğru uçma özelliği olan, uzun gagalı, küçük göçmen kuş" kolibrigiller,"Omurgalı hayvanlardan, kuşlar sınıfına giren bir familya" kolik,"Bağırsak, böbrek gibi içi boş organlarda aralıklı duyulan güçlü sancı" kolit,Kalın bağırsak yangısı kol kemiği,"Kolun omuz başından dirseğe kadar olan bölümündeki tek ve uzun kemik, pazı kemiği, karaca kemiği" kol kola,Yan yana ve kollarını birbirine geçirerek kollama,Kollamak işi kollamak,"Olmasını, ortaya çıkmasını beklemek, gözetmek" kollanma,Kollanmak işi kollanmak,Kollama işine konu olmak veya kollama işi yapılmak kollu,Kolu olan kolluk,"Gömlek kollarının ucundaki iliklenen bölüm, manşet" kolluk,Güvenliği sağlamakla görevli polis veya jandarma kolluk kuvveti,Güvenlik güçlerinin oluşturduğu birlik kol nizamı,Mangaların yan yana veya arka arkaya dizilişinde kişiler arasında bir kol boyu mesafe bırakılması durumu kolodyum,"Fotoğraf makinesi camı yapımında ve cerrahlıkta kullanılan, alkol ve eter karışımı içinde sıvı durumuna getirilen nitroselüloz" kolofan,Hidratlı doğal kalsiyum sülfat kolofan,"Çam sakızının damıtılmasıyla oluşan, saydam, sarı renkli reçine" koloidal,"Zamk, jelatin yapısında olan, koloit nitelikleri taşıyan" koloit,"Jelatin niteliğinde olan ve suda dağılmış zarlardan geçmemekle billursulardan ayırt edilen maddelerin genel adı, billursu karşıtı" kolokyum,Konuşu kolombiyum,Niyobyum kolon,Sütun koloni,Sömürge kolonya,"İçinde limon, lavanta, tütün vb. bitkilerin yağı bulunan, hafif kokulu alkollü bir madde" kolonyal şapka,"Sıcağı geçirmeyen, içi mantarlı bir şapka türü" kolonyalanma,Kolonyalanmak işi kolonyalanmak,Kolonya sürmek veya sürünmek kolonyalı,"Kolonyalanmış, kolonya sürmüş" kolonyalist,Sömürgeci kolordu,Değişik sayıda tümen ve savaş destek birliklerinden kurulu büyük askerî birlik koloridye,Kolyoz balığının küçüğü kolorimetre,Renkölçer kolorimetri,Renk ölçme kolostrum,Gebe kadının veya memeli hayvanların meme salgısı kol saati,"Bileğe takılan saat, bilek saati" kolsu ayaklılar,Erginken genellikle bir yere tutunarak yaşayan ve gövdeleri iki çenetli kabuk içinde olan deniz hayvanları kolsuz,Kolu olmayan koltuk,"Omuz başının altında, kolun gövde ile birleştiği yer" koltuk vermek,"yüzüne karşı övmek, pohpohlamak" koltuğa girmek,evlenmek koltuğu doldurmak,aldığı görevi tam olarak başarabilecek yetenekte bulunmak koltuğuna girmek,koltuğunun altına sığınmak koltuğunun altına sığınmak,birinin koruyuculuğuna sığınmak koltukta olmak,başkasının konuğu olup kendi masraf etmemek koltuk çıkmak,desteklemek koltukları kabarmak,kendine veya yakınlarına yapılan övgüden kıvanç duymak koltuk altı,Kolun omuzla birleştiği yerin altındaki çukurluk koltukbaşı,Otomobillerde koltuğun sırt bölümünün üstüne takılan ve ani darbelerde boynun veya başın zarar görmesini önleyen başlık koltukçu,Koltuk yapan veya satan kimse koltukçuluk,Koltukçunun yaptığı iş koltuk değneği,Ayak ve bacakları sakat olanların yürürken koltuklarıyla dayandıkları uzun değnek koltuk değneği olmak,"birine, yaptığı uygunsuz işlerde destek sağlamak" koltuk düşkünü,"Mesleğinden veya yaptığı işten çok, bulunduğu makamı gözeten (kimse)" koltuk kapısı,Evlerde büyük kapıdan başka küçük hizmet kapısı koltuk kavgası,"Makam kapmak veya makamını yitirmemek için gösterilen çaba, sandalye kavgası" koltuklama,Koltuklamak işi koltuklamak,Koltuğu altına almak koltuklanma,Koltuklanmak işi koltuklanmak,"Övücü sözlerle koltukları kabartılmak, pohpohlanmak" koltuklu,Kol dayayacak yeri olan koltukluk,Koltuk yapmaya ve kaplamaya elverişli olan (kumaş) koltuk meyhanesi,"İşlek semtlerde, yol üzerinde bulunan, az mezeyle ayaküstü içki içilen ucuz meyhane" kolu uzun,"Gücü yeter, sözü geçer" kolye,Ucuna süs eşyaları konularak boyna takılan takı kolyoz,"Uskumrugillerden, uzunluğu 30-35 santimetre olan, Akdeniz ve Karadeniz'de yaşayan bir tür balık (Scomber colias)" kolza,"Turpgillerden, yağlı tohumlarından elde edilen yağı yapay kauçuk, biyodizel vb.nin yapımında kullanılan mevsimlik bitki (Brassica napus)" kom,"Ağıl, davar ağılı" komadan çıkmak,"komaya giren hasta bu durumdan kurtulmak, ölümden dönmek" koma,"Bazı hastalıklar, yaralanmalar, zehirlenmeler sırasında görülen anlama, duyma ve hareketin büsbütün veya az çok kaybolmasıyla beliren bilinç kaybı durumu" komaya girmek,"duyma, anlama ve hareket yeteneklerini yitirerek yarı ölü duruma gelmek, kendinden geçmek" koma,Eşit olmayan iki ses arasında kulakla seçilebilecek en küçük aralık komalık,Koma durumuna gelmiş komalık etmek,döverek kıpırdamayacak duruma getirmek komalık olmak,yediği dayaktan sonra kıpırdayamayacak duruma gelmek komandit,Yalnızca konulan sermaye kadar sorumluluğu olan ortaklık biçimi komandite,Komandit şirkette sınırsız sorumlu olan ortak komanditer,Komandit şirkette ancak kendi koyduğu para kadar sorumlu olan ortak komandit ortaklık,"Alacaklılara karşı en az bir sınırlı, bir de sınırsız sorumlu ortağı bulunması gereken, tüzel kişiliği olan ortaklık, komandit şirket" komandit şirket,Komandit ortaklık komando,Özel yetiştirilmiş askerlerden oluşan birlik komando er,"Askerliğini komando olarak yapan er, komando" komar,"Kuzey Anadolu dağlarında yetişen, 3-5 metre boyunda, kışın yapraklarını dökmeyen, iri ve mor çiçekleri olan bir ağaç (Hododendron ponticum)" kombi,Isıtmada kullanılan yakıtı düzenli ve ayarlı biçimde yakan araç kombina,Birkaç sanayi kuruluşunun tek yönetimde birleşmesi kombinezon,"Bir işi başarıya ulaştırmak için alınan önlemler, düzenleme" komedi,Güldürü komedi yazarı,Genellikle komedi türünde eser veren kimse komedya,Komedi komedyacı,Komedyen komedyen,Güldürü oyuncusu komi,"Otel, pansiyon vb. yerlerde çalışan hizmetli" komiğine gitmek,gülünç bulmak komik bulmak,gülünç saymak komik,"Gülme duygusu uyandıran, güldürücü, gülünç" komikleşme,Gülünçleşme komikleşmek,"Gülünçleşmek, gülünç duruma gelmek" komiklik,Komik olma durumu komiser,"Güvenlik teşkilatının meslek aşamaları içinde yer alan, il, ilçe veya bucaklarda bulundukları yerin emniyet ve asayişine ait işleri yöneten, üniformalı veya sivil memur" komiserlik,Komiser olma durumu komisyon,Alt kurul komisyoncu,"Bir iş karşılığında yüzde alan kimse, simsar" komisyonculuk,"Komisyoncunun yaptığı iş, simsarlık" komita,Siyasi bir amaca ulaşmak için silah kullanan gizli topluluk komitacı,Siyasi bir amaca ulaşmak için silahlı mücadele eden gizli topluluk veya örgüte bağlı kimse komitacılık,Komitacı olma durumu komite,Alt kurul komodin,"Karyolanın yanı başına konulan üstü masa biçimindeki küçük dolap, komot" komodor,Amiral yetkisiyle görevli deniz subayı komot,Komodin kompartıman,Yolcu trenlerinde vagonların bölmelerle ayrılmış bölümlerinden her biri kompetan,Uzman kompilasyon,Derleyip toparlama komple,Dolu komple kilit,"Bir mobilyanın sadece bir çekmece veya kapağına takılan, kilitlendiğinde mobilyanın bütün kapak ve çekmecelerini kilitleyebilen özel bir kilit türü" kompleks,Karmaşık komplekse kapılmak,aşağılık duygusu hissetmek kompleksli,Kompleksi olan komplikasyon,Karmaşıklık komplike,Karmaşık kompliman,"Gönül okşayıcı, hoşa giden söz" komplo,Düzen komplo kurmak,"bir kimseye karşı gizlice, toplu olarak zarar verici karar almak, tuzak kurmak" komploya kurban gitmek,komplo yoluyla zarar görmek komplo hazırlamak,"bir kimsenin aleyhine çalışmak, onun kötü duruma düşmesini sağlamak" komplo kurbanı olmak,komploya kurban gitmek komplocu,Komplo kuran kimse komposto,Bütün veya dilimler hâlindeki yaş meyvenin şekerli suyla kaynatılmasıyla yapılan bir tatlı türü kompostoluk,"Komposto veya meyve dağıtımı yapmak için kullanılan, genellikle yüksek ayaklı tabak" kompozisyon,Ayrı ayrı parçaları bir araya getirerek bir bütün oluşturma biçimi ve işi kompozitör,Besteci komprador,Aracı kompres,Yaraların bakımında veya başka bir amaçla kullanılan katlı bez kompresör,"Bir akışkanı veya gazı, gereken basınca göre sıkıştırmaya yarayan alet, sıkmaç" komprime,"Çoğu kez yassı veya silindir biçiminde katı ilaç, hap, sıkıt" "komşuda pişer, bize de düşer","insanların, çevresindekilerin kazancından yararlanma umudunu anlatan bir söz" komşunun tavuğu komşuya kaz (karısı kız) görünür,`başka bir kimsenin malı bize olduğundan daha değerli görünür` anlamında kullanılan bir söz komşunu iki inekli iste ki kendin bir inekli olasın,`başkasının daha iyi durumda olmasını iste ki Tanrı da seni ondursun` anlamında kullanılan bir söz komşu komşunun külüne (veya tütününe) muhtaçtır,`komşular en küçük şey için bile birbirlerine muhtaçtırlar` anlamında kullanılan bir söz "komşu kızı almak, kalaylı kaptan su içmek gibidir","`komşu kızını almaya karar veren, ailenin ve kızın durumunu, gidişini iyi bildiğinden içi rahat olarak bu ilişkiyi kurar` anlamında kullanılan bir söz" komşu iti komşuya ürümez,"`komşudaki uygunsuz kişi, başkalarını incitse de komşusunu rahatsız etmez` anlamında kullanılan bir söz" komşu boncuğunu çalan gece takınır,"`hırsızlık malı, sahibinin göremeyeceği yer ve zamanda kullanılır` anlamında kullanılan bir söz" komşu,Konutları yakın olan kimselerin birbirine göre aldıkları ad komşu ekmeği komşuya borçtur,"`komşunuz size bir ikramda bulunur, bir şey armağan ederse siz de ona ikramda bulunmalı, armağan vermelisiniz` anlamında kullanılan bir söz" komşu açı,Tepeleri ve birer kenarları ortak olan iki açıdan her biri komşu hatırı,Komşular arasında gözetilen saygı komşu kapısı,Pek yakın sayılan yer komşu kapısına çevirmek,yakın olmadığı ve sık sık uğranılması gerekmediği hâlde bir yere çok sık gitmek komşu kapısı yapmak,sık gidilen yer hâline getirmek komşuluk,Komşu olma durumu komşuluk etmek (veya yapmak),"komşular birbirlerine gidip gelmek, görüşmek" komut,"Askerlere, izcilere, öğrencilere beden eğitimi çalışmalarında veya bir tören sırasında bir durumdan başka bir duruma geçmeleri için verilen buyruk, emir" komut vermek,"herhangi bir davranış, hareket vb. için buyrukta bulunmak" komuta etmek,"askerlikte yönetmek, kumanda etmek" komuta,"Askerî birliği ve onunla ilgili işleri yönetme görevi, kumanda" komutan,"Bir asker topluluğunun başı, kumandan, bey" komutanlık,"Komutanın görevi veya makamı, kumandanlık" komünikasyon,İletişim komünist,Komünizm yanlısı olan kimse komünistlik,Komünizm komünizm,"Bütün malların ortaklaşa kullanıldığı ve özel mülkiyetin olmadığı toplum düzeni, komünistlik" komütatör,Anahtar konak gibi,büyük ve gösterişli (ev) konak,Büyük ve gösterişli ev konak,Kundak çocuklarının başlarında görülen kepek tabakası konakçı,Toplu olarak yapılan yolculukta konak yeri sağlamakla görevli kimse konaklama,Konaklamak işi konaklamak,Yolculuk sırasında bir yerde durup geçici bir süre kalmak konaklık,Konak olmaya uygun yer konak yavrusu,Konağı andıran (ev) konalga,"Göçebe ve yolcuların yolculuk veya göç sırasında konakladıkları sulu ve otlu yer, konak yeri" konargöçer,"Göçebe bir hayat süren, bir yere sürekli yerleşmeyen (aşiret, oba vb.), göçerkonar" konç,Ayağa giyilen şeylerde ayak bileğinden baldıra doğru olan bölüm konçerto,"Bir çalgının teknik özelliklerini ön plana çıkarmak amacıyla yazılmış, orkestra eşliğinde seslendirilen, sonat formundaki müzik eseri" konçina,İkiliden altılıya kadar olan oyun kâğıtları konçlu,Koncu olan konçsuz,Koncu olmayan veya koncu kısa olan kondansatör,"İçinde akımsız elektrik yükü biriktirilen cihaz, yoğunlaç, meksefe" kondenseleşme,Yapay reçinelerin oluşumunu ve değişimini sağlayan kimyasal tepkime kondisyon,"Şart, durum" kondisyon aleti,"Vücut sağlığını korumak ve geliştirmek için kullanılan kondisyon bisikleti, koşu bandı, kürek vb. araçlardan her biri" kondisyon bisikleti,"Vücut sağlığını korumak ve geliştirmek amacıyla sabit, tekerleksiz, üzerinde pedalların direnç derecesini ayarlayan bir mekanizmanın bulunduğu araç" kondom,Prezervatif kondurma,Kondurmak işi kondurmak,Konma işini yaptırmak kondüit,Sahneye çıkma sırası gelen kişileri uyarmakla görevli kimse kondüktör,Yolcu trenlerinde biletleri denetleyen ve vagon işlerine bakan görevli kondüktörlük,Kondüktör olma durumu konnektör,Demir yollarında fren kumanda kollarını dingilin üzerine bağlayan ve her iki ucunda kumanda kolunun girmesine uygun deliği bulunan parça veya düzen konfederasyon,Birden fazla ülkenin genellikle dış işleri ve savunma alanlarında federasyona göre biraz daha ılımlı bir bağımlılık içinde ortak politika ve yönetim izleyip diğer alanlarda ise bölgesel yönetimlerinde serbest bulundukları devletler topluluğu konfederatif,Konfederasyonla ilgili olan konfedere,Birleşmiş konfeksiyon,Hazır giyim eşyası konfeksiyoncu,Hazır giyim eşyası yapan veya satan kimse konfeksiyonculuk,Konfeksiyoncunun yaptığı iş konfeksiyon mağazası,Giyimevi konferans vermek,herhangi bir konuda bilgi verecek biçimde konuşma yapmak konferans,Topluluğa bir konuda bilgi vermek amacıyla yapılan konuşma konferans çekmek,karşısındakini bıktıracak bir biçimde uzun veya öğüt verircesine konuşmak konferansçı,Konuşmacı konfeti,"Düğün, balo vb. eğlencelerde, spor karşılaşmalarında serpilen, küçük yuvarlak pul biçiminde kesilmiş renkli kâğıt parçaları" konfor,Günlük hayatı kolaylaştıran maddi rahatlık konforlu,Konforu olan konformizm,Uymacılık konforsuz,Konforu olmayan konforsuzluk,Konforsuz olma durumu konglomera,Yığışım Kongolu,Kongo Cumhuriyeti halkından olan kimse kongövde,"Palmiyelerde olduğu gibi, üzerinde yaprak kalıntıları, izleri bulunan dalsız, budaksız gövde" kongövdeli,Gövdesi kongövde olan (bitki) kongre,"Çeşitli ülkelerden yöneticilerin, elçilerin, delegelerin katılmasıyla yapılan toplantı" koni,"Durağan bir noktadan geçen ve kapalı bir eğriye dayanarak hareket eden bir doğrunun çizdiği yüzey, mahrut" konik,"Koni biçiminde olan veya koni ile ilgili olan, mahruti" konjonktür,Geçerli durum konkasör,"Yol, bina vb. yapımında kullanılacak çakıl veya taşları elde etmek için, büyük kayaları kırıp ufalamaya yarayan makine, kırma makinesi" konkav,İçbükey konken,Bir tür iskambil oyunu konkordato,Anlaşmalı iflas konkre,Somut konkur,Yarışma konkurhipik,Spor amacıyla yapılan engelli at yarışı konma,Konmak işi konmak,"Kuş, kelebek, uçak, toz vb. bir yere inmek" konmak,Koyma işi yapılmak konnektör pensi,Birden fazla kablonun birbirine tutturulmasını sağlayan araç konsa,Taşlık konsantrasyon,Derişim konsantre etmek,yoğunlaştırmak konsantre,Yoğun konsantre olmak,"düşünceyi, duyguyu, gücü bir noktada toplamak" konsensüs,Uzlaşma konseptüalizm,Kavramcılık konser,Sanatçıların müzik eserlerini bir topluluk önünde çalması veya söylemesi konser vermek,"dinleyicilere, müzik eserlerini çalmak veya söylemek" konservatör,Tutucu konservatuvar,"Müzik, tiyatro ve bale öğretiminin yapıldığı okul" konserve,Isı ile sterilize edilerek uzun zaman saklanabilecek biçimde kutulanmış (yiyecek) konservecilik,Konservecinin yaptığı iş konsey,Kurul konsol,"Duvar kenarına yerleştirilen, üstüne ayna ve başka süs eşyası konulan, çekmeceli, dolaplı mobilya" konsolidasyon,Süreletme konsolide,Vadesi uzatılan (borç) konsolide bütçe,Destekli bütçe konsolit,Vadesi belli olmayan ve yalnızca faizi ödenen devlet tahvili konsolitçi,"Tahvil, hisse senedi vb. şeyleri alıp satan kimse" konsolos,"Yabancı ülkelerde, orada bulunan yurttaşlarının haklarını koruyan, bağlı bulunduğu hükûmete siyasal ve ticari bilgileri veren dış işleri görevlisi, şehbender" konsoloshane,Konsolosluk konsolosluk,Konsolos olma durumu konsol saati,Konsol gibi düz yerlere oturtulacak biçimde yapılmış saat konsomasyon,"Gazino, bar vb. eğlence yerlerinde yenilip içilen şey" konsomatris,"Gazino, bar vb. eğlence yerlerinde müşteri ile birlikte yiyip içerek çalıştığı yere kazanç sağlayan kadın" konsomatrislik,Konsomatris olma durumu konson,Ünsüz konsonant,Ünsüz konsorsiyum,Şirketler birliği konstrüksiyon,"Yapı, yapım" konstrüktivizm,Kurmacılık konsulto,Konsültasyon konsül,Roma'da her yıl seçilen iki devlet başkanından her biri konsültasyon,"Bir hastalığa tanı koymak veya hastalığı tedavi etmek amacıyla birden fazla hekimin görüş alışverişinde bulunması, konsulto" konsültasyon yapmak,birkaç hekim bir hastalığa tanı koymak veya hastalığı tedavi etmek için bir araya gelmek konşimento,Taşınmak için gemiye teslim edilen bir mala karşılık olarak verilen alındı kont gibi,şık giyinmiş (adam) kont gibi yaşamak,bolluk içinde yaşamak kont,Roma imparatorunun danışman olarak seçtiği kimse kontak,"Karşıt elektrik taşıyan iki maddenin birbirine dokunması, temas" kontak açmak,bir taşıtın motorunu çalıştırmak için kontak anahtarını çevirerek elektrik devresini açmak kontak atmak,elektrik donanımında karşı uçların birbirine dokunmasıyla elektrik akımı kesilmek kontak kapatmak (veya kapamak),bir taşıtın çalışan motorunu durdurmak için kontak anahtarını çevirerek elektrik devresini kapamak kontak kurmak,biriyle veya bir olayla bağlantı sağlamak kontak yapmak,karşıt elektrik taşıyan iki madde birbirine dokunmak kontak anahtarı,Bir taşıtın motorunu çalıştırmak için kullanılan anahtar kontak lens,Lens kontekst,Bağlam kontenjan,"Bir yükümlülük veya yararlanma işinde, o işin kapsamına girenlerin oluşturduğu belirli sayıdaki topluluk" kontenjan sistemi,Dışarıdan yurda getirilecek malların tür ve niceliklerini sınırlandıran yöntem kontes,Kontun karısı konteyner,Taşımalık kontluk,Kont olma durumu kontra,"Karşıt, karşı, aksi" kontra gitmek,birine zıt gitmek kontralto,Kadın seslerinin en kalını kontra mizana,Dört direkli gemilerde en arkadaki direk kontrasomun,Kapı tokmağını ters döndüren somun kontrast,Karşıt kontrat yapmak,sözleşme yapmak kontrat,Sözleşme kontratabla,"Ağaç malzemenin biçim değiştirmesini önlemek için körağacın iki yüzüne, elyaf yönleri körağaca çapraz veya 45 derece eğik, aynı kalınlıkta astar kaplama ve yüz kaplama yapıştırılarak elde edilen tabla" kontratak,Karşı akın kontratlı,Sözleşmeli kontratsız,Sözleşmesiz kontrbas,"Keman türünden, en kalın sesli yaylı saz" kontrbasçı,"Kontrbas çalan sanatçı, kontrbas" kontrfile,"Kesim hayvanlarında, bel kemiğindeki dikensi çıkıntının iki yanında bulunan et dilimi" kontrgerilla,Gerilla güçlerine karşı oluşturulmuş güç kontrol altında tutmak,denetlemek kontrol altında olmak,denetlenmek kontrol etmek,denetlemek kontrol,Denetleme kontrol altına almak,bir olayı denetim altına almak kontrol kalemi,"Herhangi bir elektrik devresinin açık veya kapalı olduğunu içine yerleştirilmiş küçük bir lambanın yanıp sönmesiyle gösteren, ucu tornavidalı, kalem biçiminde araç" kontrol kulesi,"Hava trafik kontrolü işlerinin yönetilmesi için yapılmış, çevrenin iyice göründüğü oldukça yüksek kule" kontrolör,Denetçi kontrolörlük,Denetçilik kontrol saati,Bekçilerin belirli yerlerden geçiş zamanlarını belirleyen alet kontrplak,"Genellikle mobilya işlerinde kullanılan, en az üç kaplamanın üst üste tutkallanmasından oluşan, ince, esnek tahta" kontrpuan,Çeşitli melodileri birbirine uydurma sanatı kontuvar,Kara ve hava yolları ulaşımında bilet ve bagaj işlemlerinin yapıldığı tezgâh veya bölüm kontur,Resimde nesneyi belirgin gösteren çevre çizgisi konu,"Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu, süje" konuk,"Bir yere veya birinin evine kısa bir süre kalmak için gelen kimse, misafir, mihman" konuk etmek,birini evinde bir süre ağırlamak konuk gelmek,bir yere veya birinin evine kısa bir süre kalmak için gelmek konuk olmak,bir yerde kısa bir süre ağırlanmak konuğu olmak,birine konuk olarak gidip kalmak konukçu,"Yabancı konukların yanına verilen, onları gezdiren, onlarla ilgilenen kılavuz veya arkadaş, mihmandar" konukçuluk,"Konukçunun yaptığı iş, mihmandarlık" konukevi,"Resmî veya özel kuruluşların kendi görevlilerinin yararlanması için yaptırdığı konut, misafirhane" konuk köşesi,Konukların oturması için hazırlanmış özel yer konuklama,Konuklamak işi konuklamak,Konuk olmak konukluk,"Konuk olma durumu, misafirlik" konu komşu,"Bütün komşular, birbirine yakın yerde oturan kimseler" konuksever,"Konuklarına iyi davranan, onları iyi ağırlayan ve kendisine konuk gelmesinden hoşlanan, misafirperver" konukseverlik,"Konuksever olma durumu, misafirperverlik" konulma,Konulmak işi konulmak,Koyma veya konma işi yapılmak konulu,"Konusu olan, mevzulu" konum,"Bir kimsenin veya bir şeyin bir yerdeki durumu veya duruş biçimi, pozisyon" konu mankeni,Geçmiş bir olayın gelişmesini ve sonucunu aynı biçimde yansıtmak üzere canlandıran kimse konumlama,Konumlamak işi konumlamak,Yerleştirmek konumlandırma,Konumlandırmak işi konumlandırmak,Bir ürünü veya hizmeti rakiplerinden ayırmak için pazarlama çalışması yapmak konumlanma,Konumlanmak işi konumlanmak,"Yerleşmek, yer almak" konur,"Esmer, açık kestane renginde olan" konusuz,"Konusu olmayan, mevzusuz" konuş,Konma işi konuşkan,"Konuşmayı, lakırtıyı seven, çok konuşan" konuşkanlık,Konuşkan olma durumu konuşlandırma,Konuşlandırmak işi konuşlandırmak,Savaş araç ve gereçlerini stratejik bir bölgede yerleştirmek konuşlanma,Konuşlanmak işi konuşlanmak,Belli bir yere veya bölgeye mevzilenmek konuşmaya dalmak,başka şeylerle ilişkiyi keserek belli bir konudan söz etmek konuşma,Konuşmak işi konuşma yapmak,topluluk karşısında bir konuda konuşmak konuşma bozukluğu,"Bazı sesleri gereği gibi çıkaramamaktan ileri gelen söyleyiş, kötü telaffuz etme" konuşmacı,"Bir topluluk karşısında etkili, açık, düzgün konuşarak düşüncesini anlatmada, duygusunu aşılamada yetenekli kimse, hatip, konferansçı" konuşma dili,"Günlük yaşayışta kullanılan ve yazı dilinden az çok farklarla ayrılmış bulunan dil, günlük konuşma, günlük dil" konuşma güçlüğü,"Bazı konuşma organlarının gereği gibi çalışmamasından dolayı rahat söz söyleyememe, söz yitimi" konuşmak,Bir dilin kelimeleriyle düşüncesini sözlü olarak anlatmak konuşma korkusu,Tutukluk konuşmama hakkı,Adli makamlarca suçluya tanınan ifade vermeme hakkı konuşma merkezi,"Beynin, konuşma işlevini denetleyen bölümü" konuşma yetersizliği,Beklenen düzeyde veya yeterli ölçüde konuşamama konuşturma,Konuşturmak işi konuşturmak,"Konuşmasını sağlamak, konuşmasına yol açmak" konuşu,"Bilimsel bir sorunu incelemek veya siyasi, ekonomik, diplomatik sorunları tartışmak için yapılan akademik toplantı, kolokyum" konuşucu,Konuşmacı konuşulma,Konuşulmak işi konuşulmak,Konuşma işine konu olmak konuşumluk,Telefonla bir konuşma süresi miktarı konut,"İnsanların içinde yaşadıkları ev, apartman vb. yer, mesken, ikametgâh" konut,Ön doğru: Eukleides'in `Bir noktadan bir doğruya ancak bir paralel çizilebilir.` yolundaki konutu gibi konut belgesi,Yerleşim belgesi konut dokunulmazlığı,"Belli hukuki şartların dışında, kişilere ait konutlara girilememesi, arama yapılamaması ve eşyaya el konulamaması hakkı" konutlanmak,Konut sahibi olmak konvansiyon,Anlaşma konvansiyonel,"Anlaşma ile ilgili, uzlaşma ile ilgili" konveks,Dışbükey konveksiyon,Isı yayımı konvektör,Isıyayar konvansiyonel silah,"Taraflarca gücü, niteliği bilinen ve klasik olarak kabul edilen, nükleer ve kimyasal silah dışında kalan savaş aracı" konvertibilite,Çevrilgenlik konvertibl,Çevrilgen konvertisör,Röle konveyör,Taşıyıcı konvoy,"Aynı yere giden taşıt veya yolcu topluluğu, kafile" kanyak,Konyak kooperatif,Ortaklarının gereksinimlerini uygun şartlarda elde etmelerini sağlamak amacıyla kurulan birlik kooperatifçi,Kooperatif üyesi kooperatifçilik,Kooperatifçinin yaptığı iş kooperatifleşme,Kooperatifleşmek işi kooperatifleşmek,Belli bir amaç için kooperatif çatısı altında bir araya gelmek koordinasyon,Eş güdüm koordinat,Belirli bir molekül içinde özel bir konuma sahip bir atoma bağlı olan atom veya atom grubu koordinatlar,"Apsis, kot ve ordinatın ortak adı" koordinatör,Eş güdümcü koordine etmek,eş güdümlemek koordine,Eş güdümlü kopal,"Tropik bölgelerde yetişen, bazı erguvangillerden çıkarılan ve cila yapmakta kullanılan bir tür reçine" kopanaki,El ile bir tür dantel örmek için kullanılan silindir biçimli araç koparan,"Kolları geriye sarkık cepken biçiminde, beyaz keçeden yapılmış kaytanla işlemeli bir tür ceket" koparılma,Koparılmak işi koparılmak,Koparma işi yapılmak koparış,Koparma işi koparma,Koparmak işi koparmak,"Kopmasını sağlamak, kopmasına yol açmak" koparıp atmak,koparmak kopartılma,Kopartılmak işi kopartılmak,Kopartma işi yapılmak kopartma,Kopartmak işi kopartmak,Koparma işini yapmak koparttırma,Koparttırmak işi koparttırmak,Kopartma işini yaptırmak kopça,"Bir giysinin iki yanını bitiştirmeye yarayan ve metal bir halka ile bir çengelden oluşan araç, agraf" kopçalama,Kopçalamak işi kopçalamak,Kopça ile iliklemek kopçalanma,Kopçalanmak işi kopçalanmak,Kopça ile iliklenmek kopçalı,"Kopçası olan, kopça ile iliklenen" kopçasız,Kopçası olmayan kopil,Arsız sokak çocuğu kopkoyu,Çok koyu kopma,Kopmak işi kopup gelmek,uzak bir yerden ayrılarak gelmek kopmak,Herhangi bir yerinden ikiye ayrılmak kopolimer,Kopolimerleşme ile elde edilen madde kopolimerleşme,Doymamış birleşikler karışımının büyük moleküller vererek polimerleşmesi kopoy,"Orta boylu, düşük kulaklı, tüyleri kısa bir tür av köpeği" kopuk,Kopmuş kopukluk,Kopuk olma durumu kopuksuz,"Ara vermeden, durmaksızın yapılan" kopuntu,Kopmuş parça kopuz,Ozanların çaldığı telli Türk sazı kopuzcu,Kopuz çalan kimse kopya vermek,sınavda sorulara cevap vermesi için bir kimseye gizlice yardımda bulunmak kopyasını çıkarmak,kopya etmek kopya etmek,"bir yazı, eser vb.nin aslına bakarak aynını veya benzerini oluşturmak" kopya,"Bir sanat eserinin veya yazılı bir metnin taklidi, asıl karşıtı" kopya çekmek,genellikle yazılı sınavlarda soruları cevaplamak için bir kaynağa gizlice bakmak kopyacı,Yazılı sınavlarda kopya çeken öğrenci kopyacılık,Kopyacı olma durumu kopya defteri,Mektup kopyalarının çıkarıldığı ince yapraklı defter kopya kâğıdı,Birkaç kopya çıkarmak için kâğıtların arasına konulan karbonlu kâğıt kopya kalemi,"Yazısı kopya kâğıdıyla birkaç kâğıda birden çıkan sert, mor renkli bir kalem türü, sabit kalem" kopyalama,Kopyalamak işi kopya mürekkebi,"Yazısı, üzerine konulan kâğıda ancak ıslatıldığında çıkan mürekkep" kor,İyice yanarak ateş durumuna gelmiş kömür veya odun parçası kor gibi,"kıpkırmızı, ateş gibi" kor dökmek,yanınca dayanıklı kor durumuna girmek kor gibi yanmak,çok parlamak kore,"Başlıca belirtisi kısa, çabuk, değişken yapıda irade dışı hareketler olan bir hastalık" koral,Koro için yazılmış dinî ezgi koramiral,"Deniz kuvvetlerinde, rütbesi tümamiral ile oramiral arasında bulunan, kara ve hava kuvvetlerindeki korgeneralin dengi olan subay" koramirallik,Koramiralin rütbesi kordalılar,Sölomları iyi gelişmiş çok hücreli hayvanlar topluluğu kordiplomatik,Bir ülkede bulunan elçi ve elçilik görevlilerinin topluluğu kordon,Genellikle ipekten yapılmış kalın ip kordon altına almak,bir yere giriş çıkışı önlemek için o yeri görevlilerce korumak kordon boyu,Denize kıyısı olan şehirlerde kıyı boyunca uzanan imarlı yol kordone,"Sim, gümüş veya ipek ipliklerin bükülmesiyle hazırlanan ve el işlemelerinde kullanılan ince kordon" Korece,Kore dili koreograf,Baleyi oluşturan adım ve figürleri düzenleyen sanatçı koreografi,Dans adımlarının kâğıda geçirilmesi korelasyon,Bağıntı korgeneral,"Kara ve hava kuvvetlerinde rütbesi tümgeneralle orgeneral arasında olan general, ferik (II)" korgenerallik,Korgeneral olma durumu korida,Boğa güreşi koridor,"Bir yapıya girmeyi sağlayan veya odaları birleştiren genellikle dar geçit, geçenek" korindon,"Birleşimi alüminyum oksit olan, cam parlaklığında, saydam ve türlü renklerde, elmastan sonra en sert mineral, alüminyum taşı, boksit" korkak bezirgân ne kâr eder ne zarar (veya ziyan),"`iş yapmaya korkan tüccar, kendisini zarardan korur ancak kazanç da sağlayamaz` anlamında kullanılan bir söz" korkak,"Çok çabuk ve olmayacak şeylerden korkan (kimse, hayvan)" korkakça,Korkak korkaklık,Korkak olma durumu korkaklık etmek,korkak davranmak korkalama,Korkalamak işi korkalamak,"Korkar gibi olmak, biraz korkmak" korkma,Korkmak işi korkmak,"Korku duymak, ürkmek, dehşete kapılmak" kork Allah'tan korkmayandan,"`Tanrı'dan korkmayan kimse, insana her türlü kötülüğü yapabilir` anlamında kullanılan bir söz" "kork aprilin beşinden, öküzü ayırır eşinden",`nisan ayının beşinde çift süren iki öküzü birbirinden ayıracak kadar hava soğuk olur` anlamında kullanılan bir söz korktuğu başına gelmek,düşünülen kötü durum gerçekleşmek korktuğuna uğramak,korktuğu başına gelmek korkuya kesmek,korkmak korkusundan altına etmek (veya kaçırmak veya yapmak),çok korktuğunda idrarını veya dışkısını kaçırmak korkunun ecele faydası yoktur,`kişi korkmakla kendisine gelecek bir kötülüğü önleyemez` anlamında kullanılan bir söz korkudan çıldırmak,"aşırı korku yüzünden aklını yitirmek, delirmek" korku vermek,korkutmak korku salmak,korkutmak korku saçmak,herkesi korkutmak korkuya kapılmak,korku düşmek korku düşmek,"endişelenmek, korkmak" korku dağları bekler (veya aşırır),`korku her yerde varlığını gösterir` anlamında kullanılan bir söz korku,"Bir tehlike veya tehlike düşüncesi karşısında duyulan kaygı, üzüntü" korkulma,Korkulmak işi korkulmak,Korkmak korkulu,"Korku veren, korkutan" korkulu rüya (veya düş) görmektense uyanık yatmak evladır (veya yeğdir),`tehlikeli bir işe girişmektense o işin sağlayacağı kazançtan vazgeçmek daha iyidir` anlamında kullanılan bir söz korkuluk,"Tarla, bağ ve bahçelerde kuşların zarar vermesini önlemek için konulan, insana benzer kukla" korkunç,"Çok korkulu, korku veren, dehşete düşüren, müthiş" korkunçlaşma,Korkunçlaşmak işi korkunçlaşmak,"Korkunç bir duruma gelmek, korkunç bir durum almak" korkunçlaştırma,Korkunçlaştırmak işi korkunçlaştırmak,Korkunç bir duruma getirmek korkunçluk,Korkunç olma durumu korkusuz,"Korkusu olmayan, yürekli, gözü pek, pervasız" korkusuzca,"Korkusuz olarak, korkmadan" korkusuzluk,Korkusuz olma durumu korkutma,Korkutmak işi korkutmaca,Korkutmak amacıyla yapılan şey veya davranış korkutmak,Korkmasına yol açmak korlanma,Korlanmak işi korlanmak,Kor durumuna gelmek korlaşmak,Kor durumuna gelmek korluk,Kor olma durumu korna,"Motorlu taşıtlarda, bisikletlerde sesle işaret vermek için kullanılan ve içinden hava geçirilerek çalınan boru, klakson" kornea,Saydam tabaka korner,Köşe korner atışı,Köşe atışı kornet,Pistonlu orkestra çalgısı kornetçi,Kornet çalan kimse korniş,"Perde asmaya yarayan, metal veya plastikten yapılmış araç" kornişçi,Korniş yapan veya satan kişi kornişçilik,Kornişçinin yaptığı iş kornişon,Kabuğunun üzeri pürtüklü bir tür turşuluk salatalık korno,Savaşlarda çağrı aracı olarak kullanılan boynuz veya fil dişi boru koro,Tek veya çok sesli olarak yazılmış bir müzik eserini seslendirmek için bir araya gelen topluluk koroner,Kalbi taç şeklinde kuşatıp besleyen (damarlar) korporasyon,Lonca korporatif,Korporasyonla ilgili korsan,"Gemilere saldıran deniz haydudu, deniz hırsızı" korsanlık,Korsan olma durumu korse,İnce görünmek için kullanılan esnek iç giysisi korseci,Korse yapan veya satan kimse korsecilik,Korsecinin yaptığı iş korseli,Korsesi olan korsesiz,Korsesi olmayan kort,"Tenis oynanan alan, tenis sahası, tenis kortu" korte,"Âşıktaşlık, flört" korte etmek,Oynaşmak kortej,"Bir devlet büyüğünün yanında bulunan kimseler, maiyet" korteks,Kabuk kortizon,"Yaralanmanın, korkunun veya soğuğun yol açtığı stresler sonucu vücutta şeker yapımını hızlandıran böbrek üstü bezi kabuğunun salgıladığı, şeker, protein ve yağ metabolizmasına etki eden hormon" kortizonlu,Birleşiminde kortizon olan kortizonlu ilaç,"İltihaplanmada, alerjilerde ve bazı kan hastalıklarının tedavisinde kullanılan, birleşiminde kortizon olan ilaç" koru,Bakımlı küçük orman korucu,Orman veya kır bekçisi korucuk,Küçük koru koruculuk,Korucunun yaptığı iş korugan,"Ağaç gövdeleriyle yapılmış ve çevresinde kazılı çukuru bulunan, korunmaya elverişli, kare biçimindeki ev" koruk,Henüz olgunlaşmamış ekşi üzüm koruk lüferi,Ağustosta avlanan turfanda lüfer koruk suyu,Koruğun ezilmesiyle elde edilen sıvı koruk şerbeti,"Koruktan yapılan, bazen nane veya oğul otu katılan şerbet" koruluk,Koru durumunda olan sık ağaçlı yer koruma,Korumak işi korumaya almak,tehlikede olduğu düşünülen bir kimseyi veya eseri saldırılardan korumak üzere önlem almak korumak,"Bir kimseyi veya bir şeyi dış etkilerden, tehlikeden, zor bir durumdan uzak tutmak, esirgemek, muhafaza etmek, vikaye etmek, sıyanet etmek" korumalık,Koruma sağlayan şey koruma polisi,Can güvenliği tehlikede olduğu düşünülen bir kimseyi korumak üzere eğitilmiş ve bazı özel aletlerle donatılmış emniyet görevlisi korun,Üst derinin en dış tabakası korunak,"Tehlikeden kurtulmak, korunmak için yapılmış yer" korunaklı,Korunağı olan korunaksız,Korunağı olmayan koruncak,"Ambalajlanan malı dış etkilere karşı korumak için ambalaj çatısına çakılan tahta, kontrplak vb. malzeme, mahfaza" korun dokusu,"Korunu ve bu tabakanın değişimiyle oluşan tırnak, boynuz vb.ni yapan doku" korunga,"Otsu, genellikle 30-70 santimetre boyunda, çok yıllık, pembe çiçekli, hayvan yemi olarak kullanılan bir bitki (Onobrychis viciifolia)" korungalık,Tirfil tarlası korunma,Korunmak işi korunma görmek,anlayış veya hoşgörü ile karşılanmak korunmak,"Kendini korumak, bir yere sığınmak, bir şeyden sakınmak" korunum,"Korunma işi, muhafaza" koruyucu,"Koruyan kimse, muhafız" koruyucu hekimlik,Hastalık ortaya çıkmadan önce alınacak önlemlerle ilgilenen hekimlik dalı koruyuculuk,"Korumacı olma durumu, kollayıcılık, himaye" koruyucu ünsüz,Bağlayıcı ünsüz koruyuş,Koruma işi korvet,Denizaltılara karşı özel olarak silahlandırılan bir tür savaş gemisi korza,Denizin içinde iki zincirin birbirine dolaşması kosa,Bir tür uzun saplı orak kosinüs,Tümler açının sinüsü koskoca,"Çok büyük, muazzam" koskocaman,"Çok büyük, çok iri, muazzam" kostak,"Zarif, kibar, çalımlı, güzel giyinmiş, yakışıklı" kostaklanma,Kostaklanmak işi kostaklanmak,"Zarif, kibar görünmeye çalışmak, çalım satmak, gösteriş yapmak" koster,Kıyı limanları arasında sefer yapmak üzere inşa edilmiş ve donatılmış küçük yük gemisi kostik,"Hayvan ve bitki dokularını yakan, aşındıran" kostüm,"Ceket, pantolon ve bazen de yelekten oluşan erkek takım giysisi" kostümcü,"Kostüm diken, hazırlayan veya satan kimse" kostümlü,Kostüm giymiş olan kostümlük,Kostüm yapmaya elverişli koşa,"Çift, eş, ikiz" koşaç,"Ad cümlelerinde özne ile yüklemi birleştiren, yükleme güçlü ihtimal, olumluluk, olumsuzluk, süreklilik, kesinlik kavramları veren -dır / -dir eki veya değil kelimesi" koşalık,Koşa olma durumu koşaltı,İki hayvanı birbirine koşma veya bağlama koşam,Avuç koşamlama,Koşamlamak işi koşamlamak,İki elle avuçlamak koşar adım,Toplu jimnastikte yapılan hafif tempolu koşu koşma,Koşmak işi koşmaca,Birbirini kovalayarak oynanan bir çocuk oyunu koşmak,Adım atışlarını artırarak ileri doğru hızla gitmek koşmak,"Birlikte iş görmesi için bir şeyi, bir kimseyi başka birinin yanına katmak, arkadaş olarak vermek" koşnil,"Kırmız böceğinin güzel lal boya çıkarılan bir türü, kabuklu bit (Coccus coeti)" koşturma,Koşturmak işi koşturmak,Koşma işini yaptırmak koşturulma,Koşturulmak işi koşturulmak,Koşma işi yaptırılmak koşu,Koşma koşu koparmak,"hızla koşuvermek, çabucak atılıp gitmek" koşu atı,Koşu için yetiştirilmiş at koşucu,Koşuya katılan yarışçı koşuk,Şiir koşul,Şart koşullama,Koşullamak işi koşullamak,Koşul öne sürmek koşullandırma,Şartlandırma koşullandırmak,Şartlandırmak koşullanma,Şartlanma koşullanmak,Şartlanmak koşullu,Şartlı koşullu tepke,Şartlı refleks koşulma,Koşulmak işi koşulmak,Koşmak (II) işi yapılmak koşulsuz,Şartsız koşulsuz tepke,Şartsız refleks koşum,"Araba hayvanının kayış takımı, koşum takımı" koşum atı,"Arabaya koşulan at veya hayvan, koşum hayvanı" koşumcu,Araba hayvanlarının kayış bölümünü yapan kimse koşum hayvanı,Koşum atı koşumlu,"Koşum geçirilmiş, koşulmuş (hayvan)" koşum takımı,Koşum koşun,"Asker, yan yana durmuş asker dizisi, saf" koşun bağlamak,"koşun durumuna girmek, saf tutmak" koşuntu,Tayfa koşuşma,Koşuşmak işi koşuşmak,Birlikte ve birden koşmak koşuşturma,Koşuşturmak işi koşuşturmak,"Bir işi izlemek veya birçok işi yapmak amacıyla sürekli olarak gidip gelmek, koşuşmak" koşut,Paralel koşutçuluk,"Kişide, ruhsal ve bedensel olaylar arasında koşutluk bulunduğunu ileri süren öğreti, paralelizm" koşutlaştırma,"Koşutlaştırmak işi, paralelleştirme" koşutlaştırmak,"Birine koşut duruma getirmek, paralelleştirmek" koşutluk,"İki çizginin koşut olması, paralellik" koşu yolu,"Sağlıklı yaşam için orman içlerinde veya yol kenarlarında özel olarak düzenlenmiş, şerit hâlinde toprak yol" kot,"Giysi yapılan mavi bir tür kumaş, blucin" kota,"Bir ülkede ithal edilecek malların çeşitlerini, oranlarını veya miktarlarını gösteren liste" kotan,"Pulluk, büyük saban" kotarılma,Kotarılmak işi kotarılmak,Kotarma işi yapılmak kotarma,Kotarmak işi kotarmak,Pişen yemeği başka kaba boşaltmak kotlama,Kotlamak işi kotlamak,"Bir harita veya taslaktaki miktarın kotlarını koymak, numaralamak" kotlet,Pirzola kotletpane,Galeta ununa bulanarak yağda kızartılmış pirzola koton,Pamuktan yapılan (kumaş vb.) kotonperle,İbrişim gibi parlak ve kalın bir cins pamuk iplik kotra,"Çoğunlukla bir direkli, randası olan, ince gövdeli yelkenli" kotra,Irmak ve göl ağızlarında kurulan ve ince kazıklarla kamışlardan yapılma dalyan kov,Dedikodu kov etmek,dedikodu yapmak Kova,Zodyak üzerinde Oğlak ile Balık arasında bulunan takımyıldızın adı kova,"Genellikle su ve sulu şeyler taşımaya, kuyudan veya denizden su çekmeye yarayan üstünden kulplu kap" kova olmak,çok gol yemek kova,"Bataklıklarda yetişen bir tür saz, hasır otu" kovalama,Kovalamak işi kovalamaca,"Ebenin, yanına gizlice sokulup koluna vuranı kovalayıp yakalamaya çalışması biçiminde oynanan bir çocuk oyunu" kovalamak,Kovmak kovalanış,Kovalanma işi kovalanma,Kovalanmak işi kovalanmak,Kovalama işine konu olmak kovalayış,Kovalama işi kovalık,Sazlık yer kovan,"Fişeğin kapsül, barut ve kurşun taşıyan yuva bölümü, kapçık" kovan anahtar,Altı ve sekiz köşe cıvataları sıkmak ve sökmek için kullanılan anahtar kovanlık,Arılık (II) kovan otu,Oğul otu kovboy,Amerika'da sığır çobanı kovboyculuk,Çocukların kendilerini kovboya benzeterek oynadığı bir oyun kovcu,Dedikoducu kovculuk,Dedikoduculuk kovculuk etmek,dedikodu etmek kovdurma,Kovdurmak işi kovdurmak,Kovma işini yaptırmak kovlama,Kovlamak işi kovlamak,Dedikodu etmek kovma,Kovmak işi kovmak,"Sert veya küçük düşürücü sözlerle gitmesini söylemek, savmak, defetmek" kovucuk,"Bitkilerde, mantar tabakası üzerinde, sünger dokunun kalınlaşmadığı yerlerde oluşan ve bitkinin solunumuna yardım eden küçük delik, adese" kovuk,Bir şeyin oyuk durumunda bulunan iç bölümü kovulma,Kovulmak işi kovulmak,Kovma işine konu olmak veya kovma işi yapılmak kovuluş,Kovulma işi kovuntu,Kovulmuş kimse kovuş,Kovma işi kovuşturma,"Kovuşturmak işi, takibat, takip" kovuşturma açmak,kovuşturma işlemine başlamak kovuşturma yapmak,kovuşturma işlemini yürütmek kovuşturmak,"Suçlu olduğu ileri sürülen biri için gerekli araştırma ve soruşturmayı yapmak, takip etmek" koy,"Denizin, gölün küçük girintiler biçiminde karaya doğru sokulduğu bölümü" koyacak,İçine öteberi koymaya yarayan şey koyak,Vadi koyar,İki akarsuyun birleştiği yer koycuk,Küçük koy koydurma,Koydurmak işi koydurmak,Birinin bir şeyi bir yere koymasını sağlamak koygun,"Dokunaklı, etkili, içli, acıklı" koyma,Koymak işi koyma akıl,"Denenmemiş, etkisi kısa süren, o an için ortaya atılmış bir öğüt türü" koymak,"Bir şeyi bir yere bırakmak, belli bir yere yerleştirmek" "koy avucuma, koyayım avucuna","`bize yardımda bulunan, yarar sağlayan kişiye biz de yardımda bulunur, yarar sağlarız` anlamında kullanılan bir söz" koyduğum yerde otluyor,`benim öğrettiklerimle kalmış yeni hiçbir şey öğrenmemiş` anlamında kullanılan bir söz koydunsa bul,arandığı hâlde bulunamayan şeyler veya bulunması gereken yerde bulunmayan kimseler için kullanılan bir söz koyu,"Yoğunluğundan dolayı güç akan, sulu karşıtı" koyu gri,"Siyaha yakın gri, grinin bir veya birkaç ton koyusu" koyu kahverengi,"Siyaha yakın kahverengi, kahverenginin bir veya birkaç ton koyusu" koyu kırmızı,"Bordoya yakın kırmızı, kırmızının bir veya birkaç ton koyusu" koyu lacivert,"Siyaha yakın lacivert, laciverdin bir veya birkaç ton koyusu" koyulaşma,Koyulaşmak işi koyulaşmak,"Koyu duruma gelmek, kıvamlanmak" koyulaştırma,Koyulaştırmak işi koyulaştırmak,Koyu duruma getirmek koyulma,Koyulmak işi koyulmak,Koyma işine konu olmak koyultma,Koyultmak işi koyultmak,Koyu duruma getirmek koyuluk,Koyu olma durumu koyu mavi,Mavinin bir veya birkaç ton koyusu koyunun bulunmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler,`istenilen nitelikteki şey bulunamadığında onun daha düşük nitelikte olanına da razı olunur` anlamında kullanılan bir söz koyun,"Geviş getirenlerden, eti, sütü, yapağısı ve derisi için yetiştirilen evcil hayvan (Ovis aries)" koyun gibi,"budala, şaşkın" koyun kaval dinler gibi dinlemek,hiçbir şey anlamadan dinlemek "koyun can derdinde, kasap yağ derdinde","keçiye can kaygısı, kasaba et (veya yağ) kaygısı" koyun,"Kollar arası, kucak" koynuna almak,biriyle beraber yatmak koynuna girmek,biriyle yatıp sevişmek koynunda yılan beslemek,bir yakınından ihanet görmek koyun bakışlı,"Bön bön bakan, budala, şaşkın" koyuncu,Koyun besleyen veya alıp satan kimse koyunculuk,Koyuncunun yaptığı iş koyun dede,"Alık, aptal(kimse)" koyun eti,Koyunun kesilip parçalanmış eti koyungöbeği,Koyun mantarı koyungözü,"Birleşikgillerden, beyaz ve iri bir tür papatya (Matricaria parthenium)" koyun mantarı,"Bir tür mantar, koyungöbeği" koyuntu,"Sıkıntı, üzüntü, keder" koyunyünü,Bir sünger türü koyu pembe,Pembenin bir veya birkaç ton koyusu koyu sarı,Sarının bir veya birkaç ton koyusu koyut,Ön doğru koyuverme,"Koyuvermek işi, koyverme" koyvermek,Koyuvermek koyu yeşil,"Siyaha yakın yeşil, yeşilin bir veya birkaç ton koyusu" koz vermek,"imkân tanımak, elverişli durum sağlamak" koz,Ceviz koz kırmak,oyunda elindeki kozlardan birini kullanmak kozu kaybetmek,istediğini yapabilme imkânını yitirmek kozunu paylaşmak (veya pay etmek),"aralarındaki anlaşmazlığı zora başvurarak çözümlemek, sona erdirmek" koza çekmek,kozayı temizleyip ayıklamak koza,"İçinde tohum veya krizalit bulunan korunak, kozalak" kozasına çekilmek,"çevreyle ilişkisini kesmek, hiçbir şeye karışmamak" kozacı,İpek kozası alıp satan kimse kozacılık,Kozacının yaptığı iş kozak,Kozalak kozalak,Koza kozalaklılar,"Açık tohumlulardan, yaprakları iğnemsi, yemişleri kozalak biçiminde, porsukgilleri, servigilleri, çamgilleri içine alan bir bitki takımı, iğne yapraklılar" kozalaksı,"Kozalağa benzeyen, kozalak görünüşünde olan, kozalak gibi, kozalağımsı" kozalaksı bez,Beynin altında bulunan küçük bir bez kozalı,Kozası olan kozasız,Kozası olmayan koz helva,"Ceviz ve şekerle yapılan ağdalı bir helva türü, koz helvası" koz helvacı,Koz helvası yapan veya satan kimse kozmetik,"Cildi ve saçları güzelleştirmeye, canlı tutmaya yarayan her türlü madde" kozmik,Evrenle ve onun genel düzeniyle ilgili kozmik ışınlar,"Yıldızlar arası uzaylardan gelerek atmosfere giren, kaynakları kesin olarak bilinmeyen ışınlar" kozmik madde,Evreni oluşturan madde kozmogoni,Evren doğumu kozmogonik,Evrenin doğumuyla ilgili kozmografya,"Gök biliminin, matematik ve fiziğin yalnız temel kavramlarından yararlanarak belli başlı olaylarını ele alan dalı" kozmoloji,Uzay bilimi kozmolojik,Uzay bilimsel kozmonot,Uzay adamı kozmopolit,"Çeşitli uluslardan kimseleri barındıran, içinde bulunduran" kozmos,Evren köçek,Kadın kılığına girip oynayan erkek köçekçe,"Çoğu karcığar veya ağırlama makamında, kıvrak ve şen oyun havası" köçeklik,Köçek olma durumu köfte,"Genellikle çekilmiş etten, bazen de tavuk, balık veya patatesten yapılan, türlü biçimlerde pişirilen yemek" köfteci,Köfte yapıp satan kimse köftecilik,Köftecinin yaptığı iş köftehor,Sevgiyle karışık bir azarlama sözü köftelik,Köfte yapmaya elverişli olan köfter,Üzüm şırasıyla nişasta karışımının kaynatılıp dökülerek kesildikten sonra kurutulmasıyla hazırlanan bir tür pestil köfterlik,Köfter yapmak için ayrılan (üzüm veya şıra) köftün,Sığırlara yedirilen susam veya keten küspesi köhne,"Eskiyip yıpranmış, bakımsız kalmış" köhnelik,Köhne olma durumu köhneme,Köhnemek işi köhnemek,Eskimek köküne kıran girmek,bitmek kökünden kazımak,kökünü kazımak kökünü kazımak,"bir daha üreyemez duruma getirmek, hiçbir kalıntısını bırakmamak, yok etmek" kökü kazınmak,bir daha ortaya çıkamayacak biçimde yok edilmek kökünden halletmek,herhangi bir konuyu veya sorunu temelden çözümlemek kökü kurumak,"yok olmak, ortadan kalkmak" kök sökmek,çok çetin iş görmek kök söktürmek,"uğraştırmak, güçlük çıkarmak" kök salmak,"iyice tutunmak, sağlamlaşmak, yayılmak, köklenmek" kök almak,karekök almak kök,"Bitkileri toprağa bağlayan, topraktaki besi maddelerini emmesine yarayan klorofilsiz bölüm" kök,Sazı kurmaya yarayan burgu kök bacaklılar,"Kök biçiminde, yalancı ayak denilen protoplazma uzantılarıyla hareketlenen, besinlerini bulan, amipleri, günsüleri, deliklileri ve ışınlıları içine alan tek hücrelilerden bir sınıf" kök bilgisi,Köken bilimi kökboyası,"Kökboyasıgillerden, 1-2 metre uzunluğunda, çalı görünüşünde, gövdesi sert dikenli, kök sapları boyacılıkta kullanılan, çok yıllık bir bitki, kızılboya, kızılkök, yumurtakökü (Flubia tinctorum)" kökboyasıgiller,"Bitişik taç yapraklı iki çeneklilerden, yaprakları karşılıklı, meyveleri zeytinsi olan ve kahve ağacı, kök boyası, kınakına, yoğurt otu, altın kökü vb. cinsleri ve bunlara bağlı dört bin kadar türü içine alan bir familya" kökçü,"İlaç yapımında kullanılan kök, kabuk, çiçek, yaprak vb.ni satan kimse" kökçük,Ana kökün dallanmasıyla oluşan ikincil kök köken,"Bir şeyin çıktığı, dayandığı temel, biçim, neden veya yer, menşe" köken belgesi,"Bir malın hangi ülkeden getirildiğini gösteren belge, menşe şehadetnamesi" köken bilimci,"Köken bilimi ile uğraşan dil bilimci, etimolog" köken bilimi,"Bir dildeki kelimelerin kaynağını gösteren, ne zaman ortaya çıktıklarını, nereden geldiklerini, hangi evrelerden geçtiklerini araştıran, kelimelerin hem biçim hem anlam tarihini ele alan dil bilimi dalı, etimoloji" köken bilimsel,"Köken bilimi ile ilgili, etimolojik" kökenlenme,Kökenlenmek işi kökenlenmek,"Kökeni olmak, kökene sahip bulunmak" kökenli,Asıllı kökensel,Kökenle ilgili olan kökensiz,Kökeni olmayan kökertme,Kökertmek işi kökertmek,Köklemek kök işareti,Kök alma işlemini gösteren `√ ` işareti.  kök kaplama,"Ağacın köklerinden elde edilen, güzel desenli bir kaplama türü" kök kırmızısı,Kök boyası kök kurdu,Danaburnu kökleme,Köklemek işi köklemek,"Ağaç veya bitkiyi kökü ile birlikte topraktan çıkarmak, kökertmek" köklemek,Sazı kurmak köklendiriş,Köklendirme işi köklendirme,Köklendirmek işi köklendirmek,"Bir ağacın aşı yerini, aşı filizinin kök salması için toprağa gömmek" kökleniş,Köklenme işi köklenme,Köklenmek işi köklenmek,"Bitkide kök oluşmak, bitki kök salmak, kök tutmak" kökleşme,Kökleşmek işi kökleşmek,"Güçlü bir biçimde yerleşmek, yer etmek, kök salmak" kökleştiriş,Kökleştirme işi kökleştirme,Kökleştirmek işi kökleştirmek,Kökleşmesini sağlamak köklü,Kökü olan köklü aile,Eskiden beri bilinen ve iyi tanınan aile kök mantar,"Meşe, çam ve fındık vb. ağaçların köklerinde yerleşen, iplik görünüşünde bir mantarın emeciyle, kökün ortak yaşama biçimindeki birleşmesinden oluşan mantar" köknar,"Çamgillerden, yüksek bölgelerde yetişen, iğne yaprakları kısa, yassı olan, reçineli ve kozalaklı bir orman ağacı (Abies)" köknar sakızı,"Köknar kozalaklarından elde edilen sakız, köknar reçinesi" kök sap,"Süsende olduğu gibi her yıl kök süren ve yer üstüne sap çıkaran, çok yıllık yer altı gövdesi, kok(I)" köksel,Kökle ilgili köksü,"Ciğer otlarında ve yosunlarda kökü andıran, bitkinin tutunmasına yarayan bölüm" köksüz,Kökü olmayan kökten,"Yüzeyde kalmayıp derine inen, asıl konuyu da içine alan." köktenci,"Köktencilikten yana olan, köktencilik yanlısı olan, radikal" köktencilik,"Bilimde, dinde, siyasette kökten yenilikler yapma eğilimi, radikalizm" kökten sürme,"Niteliğini soydan almış, türedi olmayan, soylu" kökteş,"Aynı kökten gelen çeşitli yapı ve görevi olan (kelimeler): Sevgi, sevinç, sevme; vergi, verim, veri; başlık, başlangıç, başkan gibi" Köktürkçe,Göktürkçe kölçer,Tanelere zarar veren bir buğday hastalığı köle,"Savaşta tutsak alınan, yabancı ülkelerden zorla kaçırılıp özgürlükten yoksun bırakılan veya başkasından satın alınan kimse, kul, esir(I)" köleniz (veya köleleri),söz söyleyen erkek tarafından söz söylenen kimseye aşırı bir saygı gösterilmiş olmak için ben zamiri yerine kullanılan bir söz kölen (veya kulun) olayım!,yalvarırken söylenen bir söz köleleşme,Köleleşmek işi köleleşmek,Köle durumuna gelmek köleleştiriş,Köleleştirme işi köleleştirme,Köleleştirmek işi köleleştirmek,Köle durumuna getirmek köleli,Kölesi olan kölelik,"Köle olma durumu, esirlik, kulluk, esaret" kölelik düzeni,Eski çağlarda kölelerin en önemli üretim gücü olarak kullanıldığı rejim kölemen,Kölelerden kurulan bir asker sınıfı kölesiz,Kölesi olmayan kölük,İş ve yük hayvanı kömbe,"Un, tuz ve yağ ile yoğrulan kızgın sacda veya fırında pişirilen ekmek" kömeç,"Papatya ve ayçiçeğinde olduğu gibi, sapın yassılaşmış ve genişlemiş ucu üzerinde çiçeklerin yan yana toplanmasıyla oluşan çiçek durumu" kömür,"Karbonlu maddelerin kapalı ve havasız yerlerde için için yanmasından veya çok uzun süre derin toprak katmanları altında kalıp birtakım kimyasal değişmelere uğramasından oluşan, siyah renkli, bitkisel kaynaklı, içinde yüksek oranda karbon bulunan katı yakıt" kömür başa vurmak,kömürün iyi yanmamasından çıkan karbon oksidiyle zehirlenmekten baş ağrımak kömür gibi,kapkara kömürcü çırağına dönmek,"yüzü, üstü başı siyah lekeler içinde kalmak, eli yüzü kapkara olmak" kömürcü,Kömür alıp satan veya odun kömürü yapan kimse kömürcülük,Kömürcünün yaptığı iş kömür kalem,"Resim çizerken kullanılan, taflan çubuklarından yapılan kalem, füzen" kömürkayası,Kaya balığı cinsinden kara renkli bir balık kömürleşme,Kömürleşmek işi kömürleşmek,Kömür durumuna gelmek kömürleştirilme,Kömürleştirilmek işi kömürleştirilmek,Kömür durumuna getirilmek kömürleştiriş,Kömürleştirme işi kömürleştirme,Kömürleştirmek işi kömürleştirmek,Kömür durumuna getirmek kömürlü,Birleşiminde kömür olan kömürlük,Kömür saklanan veya konulan yer kömüş,Manda (I) köpeksiz köye (veya sürüye) kurt iner (veya girer),`koruyucusuz kalan yere veya ülkeye düşman girer` anlamında kullanılan bir söz köpekle yatan pire ile kalkar,`uygunsuz kişilerle ilişkide bulunanın sonu kötü olur` anlamında kullanılan bir söz köpeğin ağzına kemik atmak,karşı gelerek bağırıp çağıran birini susturmak için ona bir çıkar sağlamak köpeği bağlasan durmaz,`yaşamaya elverişsiz (yer)` anlamında kullanılan bir söz "köpeğe hoşt, kediye pişt dememek",kendisine zarar verenlerden korunmak için en küçük bir tepkide bulunmamak "köpeğe gem vurma, kendini at sanır","`kendisine değeri varmış gibi davranılan değersiz kişi, gerçekten değeri bulunduğuna inanır` anlamında kullanılan bir söz" köpeğe atsan yemez,`çok kötü (yiyecek)` anlamında kullanılan bir söz köpek yese kudurur,çok ağır ve onur kırıcı sözler için söylenen bir söz köpek suya düşmeyince yüzmeyi öğrenmez,"`kişi, bir tehlike karşısında her yerden umudu kesilip kendine güvenmekten başka çare kalmadığını anlamadıkça kurtuluş yolunu bulamaz` anlamında kullanılan bir söz" köpek sahibini ısırmaz,"`kişi ne kadar aşağılık olursa olsun, kendini benimseyip koruyana kötülük etmez` anlamında kullanılan bir söz" köpek gibi,çok yaltaklanan köpek ekmek veren kapıyı tanır,"`köpek bile kendisini besleyen yeri bilir, davranışlarıyla duygularını belli eder, insan da bundan ders almalı, gördüğü iyiliği unutmamalıdır` anlamında kullanılan bir söz" köpek bile yal yediği kaba pislemez,"`köpek bile yem yediği kaba saygılı davranırken insanın geçimini sağlayan yere, kendisine bu geçimi hazırlayan kimseye kötülük etmesi düşünülemez` anlamında kullanılan bir söz" köpek,"Köpekgillerden, boy ve biçim bakımından pek çok cinsi olan, çok iyi koku alan, sadık, bekçilik ve avcılık gibi işler için beslenen memeli hayvan (Canis familiaris)" köpek sürünmekle etek kesilmez,`terbiyesiz kimsenin sataşmasıyla temiz kişi lekelenmiş olmaz` anlamında kullanılan bir söz köpekayası,"Ballıbabagillerden, çiçekleri sap çevresinde demet durumunda toplanmış, güzel kokulu birçok türü olan bir bitki (Marrubium vulgare)" köpek balığı,"Köpek balıklarından, gövdesi mekik biçiminde, burun kısmı sivri, solungaç yarıkları boynun iki yanında bulunan, kıkırdaklı, yırtıcı balıkların genel adı (Mustelus mustelus)" köpek balıkları,Omurgalı hayvanlardan balıklar sınıfına giren bir takım köpek dişi,"Azı dişleri ile kesici dişler arasında, iki yanda ve altlı üstlü birer tane bulunan sivri diş" köpekgiller,"Köpek, kurt, çakal, tilki vb. etobur memelileri içine alan hayvan familyası" köpekkuyruğu,"Yağlı güreşte rakibinin sırtını yere getirmek için onu çenesinden, alnından veya gırtlağından elle çekip sırtını yere getirmeye çalışma" köpekleme,Köpeklemek işi köpeklemek,Çok yorulmak köpekleniş,Köpeklenme işi köpeklenme,Köpeklenmek işi köpeklenmek,Yalvarıp yaltaklanarak aşağılık bir duruma düşmek köpekleşiş,Köpekleşme işi köpekleşme,Köpekleşmek işi köpekleşmek,Onurunu yitirip yaltaklanmak köpekli,Köpeği olan köpeklik,Köpek gibi davranma köpekmemesi,Koltuk altında çıkan iltihaplı çıban köpekoğlu,"Kurnaz, işini bilen, düzenbaz, açıkgöz, uyanık kimse" köpek sarımsağı,Yabani sarımsak köpeksiz,Köpeği olmayan köpeksiz sürüye kurt girer,No Data köpeksiz köy bulmuş da çomaksız (veya değneksiz) geziyor,"''Kendisine engel olacak, karşı çıkacak kimse olmadığı için istediği gibi davranıyor.'' anlamında kullanılan bi söz." köpeksiz köye (veya sürüye) kurt iner (veya girer),`koruyucusuz kalan yere veya ülkeye düşman girer` anlamında kullanılan bir söz köpek soyu,"`Alçak, soysuz` anlamlarında bir sövgü sözü" köpek üzümü,İt üzümü köpoğluköpek,"Kurnaz, işini bilen, düzenbaz, açıkgöz, uyanık kimse" köprünün (veya köprülerin) altından çok su (veya sular) aktı (veya geçti),"`zamanla şartlar çok değişti, eski durum kalmadı` anlamında kullanılan bir söz" köprüleri atmak,bir işten vazgeçme veya geri dönme imkânı kalmayacak biçimde kesin bir davranışta bulunmak köprü kurmak,akarsu veya göl vb. üzerinde köprü inşa etmek köprü,"Herhangi bir engelle ayrılmış iki yakayı birbirine bağlayan veya trafik akımının, başka bir trafik akımını kesmeden üstten geçmesini sağlayan ahşap, kâgir, beton veya demir yapı" köprüden (veya köprüyü) geçinceye kadar ayıya dayı derler,`kişi işini gördürünceye kadar yardım beklediği kimseyle iyi geçinir` anlamında kullanılan bir söz köprüaltı çocuğu,Kimsesiz ve gideceği yeri olmayan kişi köprübaşı,İlerlemek için çıkılan elverişli kıyı veya tutulan önemli nokta köprübaşını tutmak,çok önemli bir mevkiyi ele geçirmek köprücü,Köprü yapan kimse köprücük,Küçük köprü köprücük kemiği,Omuz başıyla göğüs kemiğinin üst ucu arasında bulunan ve derinin altında belli olan uzunca kemik köprücülük,Köprücünün yaptığı iş köprüleniş,Köprülenme işi köprülenme,Köprülenmek işi köprülenmek,"Köprülü duruma gelmek, köprüsü olmak" köprülü,Köprüsü olan köprü yol,"Vadi veya ırmak üstünden demir yolu veya kara yolunun geçişini sağlayan, ayaklar üzerine oturtulmuş, yüksek ve uzun köprü, viyadük" köpük,"Sabun, deterjan vb.nin suda erimesinden oluşan beyaz kabarcık" köpük gibi,"beyaz, hafif ve köpük görünümlü" köpükleniş,Köpüklenme işi köpüklenme,Köpüklenmek işi köpüklenmek,Üstü köpük bağlamak köpüklü,"Köpüğü olan, köpüklenen" köpüksüz,"Köpüğü olmayan, köpüklenmemiş" köpüleme,Köpülemek işi köpülemek,"Şilte, yastık, yorgan vb.ni kalın ve aralıklı, sıkıca dikmek" köpürme,Köpürmek işi köpürmek,"Köpük yapmak, köpük oluşmak, köpük çıkararak kabarmak" köpürtme,Köpürtmek işi köpürtmek,Köpürmesini sağlamak köpürtüş,Köpürtme işi köpürüş,Köpürme işi körün taşı,"rastlantı sonucu birine zarar veren, hesapta olmayan iş" körler mahallesinde ayna satmak,bir şeyi ona gereksinim duymayacak olan çevreye götürmek körle yatan şaşı kalkar,"`değersiz, kötü kimselerle ilişki kuranlar kötü huylar edinirler` anlamında kullanılan bir söz" köre renkten bahsolunmaz,"`bir şeyin niteliği hakkında bilgisi olmayan kişiye, o şeyin sözü edilmez` anlamında kullanılan bir söz" kör satıcının kör alıcısı olur,`herkes dengiyle iş yapar` anlamında kullanılan bir söz "körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz",`istenilen şey fazlasıyla elde edildi` anlamında kullanılan bir söz "kör pazara varmasın, pazar körsüz kalmasın",`bir şey satın almasını bilmeyen kimseler alışverişe çıkmamalıdır ancak esnaf da bu gibilerden hoşlanır` anlamında kullanılan bir söz kör kurttan bile vazgeçmemek,en küçük varlığı bile hor görmeden korumak kör,Görme engelli "kör ölür badem gözlü olur, kel ölür sırma saçlı olur",`bir kimse veya bir şey yok olduğunda değer kazanır` anlamında kullanılan bir söz kör olası (veya olasıca veya olsun),bir ilenme sözü körler memleketinde şaşılar padişah olur,`hepsi bilgisiz olan bir çevrede azıcık bilgisi bulunan başa geçer` anlamında kullanılan bir söz "kör görmez, sezer",`kör görmediği şeyi nasıl sezerse bir konu üzerinde bilgisi olmayan kişinin de o konu ile ilgili sezişleri olur` anlamında kullanılan bir söz kör itin öldüğü yer,çok uzakta olan yer kör kör parmağım gözüne,"`çok belli, göze batacak kadar ortada` anlamında kullanılan bir söz" kör değneğini beller gibi,hep aynı biçimde davranıp hiçbir yenilik veya değişiklik yapmayacak biçimde körağaç,Kontratablada orta katı oluşturan ve genellikle yumuşak ağaçlardan hazırlanan bölüm kör alan,Kör nokta kör bağırsak,Kalın bağırsağın ilk parçası kör boğaz,Doymak bilmez mide körcesine,"Gerçeklerden büsbütün habersiz olarak, gerçekleri görmeyerek" kör çapa,Toprak topaklarını dağıtmakta kullanılan ucu küt çapa kör dövüşü,Aynı şeyi gerçekleştirecek kimselerin birbirinden habersiz ve birbirini engelleyecek biçimdeki düzensiz çabaları kör duman,Çok yoğun sis kördüğüm,"Çözülemeyen, ilmiksiz düğüm" köre,Karınca yuvası körebe,"Gözleri bağlı olan ebenin, oyuna katılan öteki çocukları yakalamaya çalıştığı çocuk oyunu" köreliş,Körelme işi körelme,Körelmek işi körelmek,Keskinliğini yitirmek köreşe,Yerdeki karın yüzünde buz tutmuş olan tabaka kör fare,"Kör faregillerden, toprak altında yuva yapan bir memeli hayvan (Spalax typhlus)" kör faregiller,"Kemiriciler sınıfına giren, gözleri küçük bir deri ile örtülü, kuyruksuz, örnek hayvanı kör fare olan bir familya" körfez,Karanın içine sokulmuş deniz parçası körfezcik,Küçük körfez kör hat,Demir yollarında arkası kesik hat kör kadı,"Doğru bildiğini herkesin yüzüne çekinmeden söyleyen, sözünü esirgemeyen kimse" kör kaya,Deniz yüzüne çok yakın olan tehlikeli kaya veya sığlık kör köstebek,"Kör faregillerden, kemirici bir memeli hayvan" kör kurşun,"Bir başkasına veya hedef gözetilmeksizin atıldığı hâlde başka bir kimsenin ölmesine veya yaralanmasına neden olan kurşun, serseri kurşun" kör kuyu,"Suyu kurumuş, su çıkmayan, susuz kuyu" körkütük,"Aşırı derecede (sarhoş, âşık vb.)" körlemeden,"Bilmeden, anlamadan, bilmeksizin" körleniş,Körlenme işi körlenmek,Körleşmek körleşme,Körleşmek işi körleşmek,"Kesmez, işlemez veya yararlanılmaz duruma gelmek" körleştiriş,Körleştirme işi körleştirme,Körleştirmek işi körleştirmek,Körleşmesine yol açmak körletiş,Körletme işi körletme,Körletmek işi körletmek,Keskinliğin azalmasına veya yitirilmesine sebep olmak körlük,Görme engellilik kör nişancı,Hedefi rastlantı ile vuran kimse kör nişancılık,Kör nişancı olma durumu kör nokta,"Trafikte sürücünün geriden gelenleri aynalarda göremediği bölge, kör alan, ölü açı, ölü nokta" kör ocak,Çocuksuz aile köroğlu,Kocanın karısına verdiği ad körpe,"Dalından yeni koparılmış, tazeliği üstünde, daha büyümemiş (bitki), kart karşıtı" körpecik,"Çok körpe, çok taze" körpelik,"Körpe olma durumu, tazelik, taravet" kör sıçan,Köstebek kör şans,Kötü talih kör şeytan,Kötü kader kör şeytandan bulmak,kaderi kötü olmak kör talih,Kötü kader kör tapa,Borunun kullanılmayan veya kullanılması istenilmeyen deliğine takılan dişli tıkaç kör topal,"Yarım yamalak, iyi kötü idare edecek biçimde" kör uçuş,Uçağı karanlıkta veya sis içinde sadece uçuş aletlerini kullanarak yönetme körük,Ateşi canlandırmak için kullanılan ve açılıp kapandıkça içindeki havayı üfleyen araç körükçü,Körük yapan veya satan kimse körükçülük,Körükçünün yaptığı iş körükleme,"Körükleme işi, ajitasyon" körüklemek,Körükle hava vermek körüklenme,Körüklenmek işi körüklenmek,Körükleme işine konu olmak veya körükleme işi yapılmak körükleyici,"Heyecana getiren, çıkar sağlamak için kendini acındıran, ajitatör" körüklü,Körüğü olan körü körüne,"Davranışının gerekçesini ve nasıl sonuçlanacağını bilmeden, düşünüp taşınmadan" körüksüz,Körüğü olmayan kör yılan,"Kör yılangillerden, solucanla beslenen, yılana benzer, ayaksız bir sürüngen (Typhlops vermicularis)" kör yılangiller,"Omurgalı hayvanlardan sürüngenler sınıfına giren, bütün sıcak bölgelerde rastlanan, kaygan pullu, 1 metre boyundaki yılanlar familyası" kös,"Savaşlarda, alaylarda at, deve veya araba üzerinde taşınan ve işaret vermek için kullanılan büyük davul" kös dinlemek,türlü olaylar yaşadığı için bilgi ve deneyim sahibi olarak benzer veya daha basit olaylar karşısında aldırış etmemek kösçü,Mehter takımında kös çalan kimse köseyle alay edenin top sakalı kara gerek,`başkasının eksikleriyle eğlenen kimsenin kendisi kusursuz olmalıdır` anlamında kullanılan bir söz kösenin sakalı gibi,"her zaman olduğu gibi kalan, değişikliğe uğramayan" köse,"Bıyığı, sakalı çıkmayan (erkek)" köse buğday,Başağı kılçıksız bir tür buğday köseği,Ateş karıştırmaya yarayan odun veya demir kösele,"Ayakkabı tabanı, bavul, çanta yapımında kullanılan, büyükbaş hayvanların işlenmiş derisi" kösele gibi,"çok sert, çiğnenmesi güç, koparılamaz" kösele suratlı,"Utanmaz, sıkılmaz" kösele taşı,Mermerleri parlatmakta kullanılan kefeki taşı köselik,Köse olma durumu kösem,Kösemen kösemen,Sürünün önünden giderek ona kılavuzluk eden koç veya teke kösemenlik,"Yol gösterme, kılavuzluk" kösemenlik etmek,"yol göstermek, kılavuzluk etmek" köse sakal,Çok seyrek sakal kös kös,"Başı önde, sağa sola bakmadan yorgun, üzgün, düşünceli bir durumda" köskötürüm,Büsbütün kötürüm kösnü,Şehvet kösnük,Eş isteme dönemi gelmiş (hayvan) şehvetli,"Cinsel isteği fazla olan, kösnülü" kösnüllük,Erotizm kösnülme,Kösnülmek durumu kösnülmek,Hayvanın eş isteme dönemi gelmek kösnülü,Şehvetli köstebek,"Köstebekgillerden, toprak altında oyduğu yuvalarda yaşayan, gözleri hemen hiç görmeyen, derisinden kürk yapılan küçük bir hayvan, sokur, yer sıçanı, kör sıçan (Talpa)" köstebekgiller,"Omurgalı hayvanlardan, memeliler sınıfının böcekçiller takımına giren bir familya" köstebek illeti,Atların ensesinde oluşan hücre dokusu iltihabı köstek,"Saat, kılıç, anahtar vb.nin ucuna takılan zincir" köstek olmak,engel olmak köstek vurmak,hayvanın ayağına köstek bağlamak kösteği kırmak,çocuk yürümeye başlamak köstekleme,Kösteklemek işi kösteklemek,Hayvanın ayağına köstek vurmak köstekleniş,Kösteklenme işi kösteklenme,Kösteklenmek işi kösteklenmek,Ayağına köstek vurulmak köstekleyiş,Köstekleme işi köstekli,Kösteği olan kösteksiz,Kösteği olmayan köstere,"Bir tür uzun tahta rendesi, küstere" köşe,"Birbirini kesen iki çizginin, iki düzlemin oluşturduğu açı, zaviye" köşe olmak,köşeyi dönmek köşe tutmak,"karışmak, kendini belli etmek, görünmek" köşesine çekilmek,toplumdan kaçıp hiçbir şeyle ilgilenmeyerek tek başına yaşamak köşeyi dönmek,hiçbir çaba göstermeden kısa sürede zengin olmak köşe atışı,"Futbol, hentbol ve su topunda bir oyuncu, topu kendi kale çizgisi dışına çıkardığında karşı taraf lehine kale çizgisi ile yan çizgisinin kesiştiği noktadan yapılan serbest atış, köşe vuruşu, korner, korner atışı, korner vuruşu" köşebaşı,Bir sokağın başka bir sokakla veya caddeyle kesiştiği yer köşebaşını tutmak,etkili olabilecek en önemli makamda bulunmak veya o yeri ele geçirmek köşebent,"Bir yere fotoğraf yapıştırmaya yarayan, üçgen biçiminde arkası zamklı küçük kâğıt" köşe bucak,Her taraf köşe bucak kaçmak (veya saklanmak),kimseye görünmek istememek köşe bucağa dağılmak,her tarafa yayılmak köşede bucakta kalmak,"ilgisizlikten, önemli veya değerli görülmemek yüzünden gözden uzakta bulunmak" köşe demiri,Dik açı biçiminde üretilmiş demir köşe dolabı,Köşe yere yerleştirilen dik açı biçiminde yapılmış dolap köşe dönücü,"Çıkarını, en kısa zamanda sonuç alacak biçimde düşünen kimse, köşe dönmeci" köşe dönücülük,"Köşe dönücü olma durumu, köşe dönmecilik" köşegen,"Bir çokgende ardışık olmayan veya birçok yüzlüde aynı düzlem üzerinde bulunmayan iki köşe arasına çekilen çizgi, kutur, diyagonal" köşek,Bir yaşına kadar olan deve yavrusu köşe kadısı,"İş yapmayı sevmeyen, rahatına düşkün kimse" köşe kapmaca,Çocukların köşeleri tutup bunları birbirlerine kaptırmamaya çalışarak oynadıkları oyun köşe kapmaca oynamak,çok yakında olan birini bir türlü ele geçirememek köşekleme,Köşeklemek işi köşeklemek,Deve yavrulamak köşe koltuğu,Odanın veya salonun köşesini kaplayan koltuk köşeleme,Köşelemek işi köşelemek,Köşeye gelecek biçimde koymak köşeli,Köşesi veya köşeleri olan köşeli ayraç,"Ayraç içinde bulunan bir anlatımda veya ayraç içine alınması gereken bir açıklamada kullanılan ([ ]) biçimindeki köşeli, kırık ayracın adı, köşeli parantez" köşelik,İki duvarın kesiştiği yere aralarındaki açıyı doldurmak için uygulanan ahşap veya kârgir işçiliği köşeli parantez,Köşeli ayraç köşe minderi,Köşeye yerleştirilmiş kabarık büyük minder köşe penceresi,Duvarlar arasındaki köşede bulunan pencere köşe rafı,Köşeyi kaplayacak biçimde yapılmış raf köşesiz,Köşesi olmayan köşe taşı,Binalarda tek parça biçiminde köşeleri tutan taş köşe taşı köşede yakışır,"`değerli kimseler, önemli mevkilerde bulunmalıdır` anlamında kullanılan bir söz" köşe vuruşu,Köşe atışı köşe yastığı,Köşe minderi üzerine dik olarak konan ve köşeleri tutan yastık köşe yazarı,"Köşe yazısı yazan kimse, fıkracı" köşe yazarlığı,"Köşe yazısı yazma işi, fıkracılık" köşe yazısı,"Gazete veya dergilerde gündelik konuları bir görüş ve düşünceye bağlayarak yorumlayan ciddi veya eğlendirici yazı türü, fıkra" köşk,"Bahçe içinde yapılmış süslü ev, kasır" köşker,"Yemenici, ayakkabı tamircisi" köşkerlik,Köşkerin yaptığı iş köşklü,Yangınları haber vermesi için yangın kulelerinde ve başka uygun yerlerde bekletilen gözetleyici kötek,"Baston, sopa" kötek atmak (veya çekmek),"dövmek, dayak atmak" kötek yemek,"dövülmek, dayak yemek" kötek,Gölge balığı kötü kişi olmak,bazı kimseler birtakım insanların düşmanlığını kazanmak kötü,"İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan, hoşa gitmeyen, fena, iyi karşıtı" kötüye kullanmak,yetkisini yasalara aykırı yolda kullanmak kötüye çekmek,"yanlış, beğenilmeyen bir anlam vermek" kötü komşu insanı hacet sahibi eder,"`kötü komşu kendisinden emanet olarak istenen şeyi vermez, emanet isteyen de gidip o şeyden satın alır` anlamında kullanılan bir söz" "kötü söyleme eşine, ağı katar aşına","`ilişkide bulunduğun kimseleri sözlerinle incitme, kötüleme ki onlar da sana daha büyük kötülük yapmasınlar` anlamında kullanılan bir söz" kötü olmak,olumsuz bir durum almak kötü kötü düşünmek,üzüntülü düşüncelere dalmak kötü söylemek,"birtakım olumsuz, beğenilmeyen, istenmeyen tutum ve davranışları olduğunu söylemek, kötülemek" kötü adam,"Filmlerde izleyiciye sevimsiz gelen, filmin kahramanıyla çekişme durumunda olan ve sonunda çoğu kez yenilen kimse" kötücül,Kötülük isteyen (kimse) kötü göz,Kem göz kötü gözle bakmak,"bir kimse için iyi olmayan düşünceler beslemek, bunu belli edercesine bakmak" kötü kadın,Fahişe kötüleme,Kötülemek işi kötülemek,"Biri veya bir şey için olumsuz, aşağılayıcı, hoş olmayan sözler söylemek" kötüleniş,Kötülenme işi kötülenme,Kötülenmek işi kötülenmek,Kötüleme işi yapılmak veya kötüleme işine konu olmak kötüleşme,Kötüleşmek işi kötüleşmek,Kötü duruma gelmek kötüleştiriş,Kötüleştirme işi kötüleştirme,Kötüleştirmek işi kötüleştirmek,Kötü duruma gelmesine yol açmak kötüleyiş,Kötüleme işi kötülük,"Kötü olma durumu, kemlik, şer" kötülük etmek (veya yapmak),"kötü davranmak, zarar vermek" kötülükçü,"Her türlü kötülüğü yapacak ahlakta olan, şerir" kötülükçülük,"Kötülükçü olma durumu, şerirlik" kötümseme,Kötümsemek işi kötümsemek,"Bir olay, bir konu vb.ni yalnız olumsuz yönleriyle düşünmek veya ele almak" kötümser,"Her şeyi kötü yanıyla ele alan, hep en kötüyü bekleyen, kötüye yorumlayan, karamsar, bedbin, pesimist, iyimser karşıtı" kötümserleşme,Kötümserleşmek işi kötümserleşmek,"Kötümser duruma gelmek, karamsarlaşmak" kötümserlik,"Kötümser olma durumu, karamsarlık, bedbinlik" "kötürümden aksak, hiç yoktan torlak yeğdir","`kusurlu da olsa bir şeyin elde bulunması, hiç bulunmamasından daha iyidir` anlamında kullanılan bir söz" kötürüm olmak (veya kalmak),yaşlılık veya sakatlık sebebiyle yürüyememek kötürüm,"Yaşlılık veya sakatlık sebebiyle yürüyemeyen, ayağa kalkamayan (kimse), oturak" kötürümleşme,Kötürümleşmek işi kötürümleşmek,Kötürüm duruma gelmek kötürümlük,Kötürüm olma durumu köy,"Yönetim durumu, toplumsal ve ekonomik özellikleri veya nüfus yoğunluğu yönünden şehirden ayırt edilen, genellikle tarımsal alanda çalışılan, konutları ve öteki yapıları bu hayata uygun yerleşim birimi, köylük yer, köy yeri" köy ağası,"Köyde malı, toprağı çok olan, sözü dinlenen kimse" köycü,"Köy sorunlarını kendine iş edinen, köylerin ve köylülerin kalkınması yolunda çalışan kimse" köycülük,Köycü olma durumu köydeş,"Aynı köyde oturan kimselerin birbirine göre her biri, köylü" köy ekmeği,"Tandır, sac, fırın vb.nde pişirilen bir pide türü veya somun" köy ihtiyar heyeti,"Muhtarla birlikte köyün sorunlarını çözümlemekle görevli kurul, köy ihtiyar meclisi" köy ihtiyar meclisi,Köy ihtiyar heyeti köy imamı,Köydeki camide görevli imam köy koruculuğu,Köy korucusunun işi köy korucusu,Köyün çevresinin ve kırsalın emniyeti için görevlendirilmiş kimse köyleşme,Köyleşmek işi köyleşmek,Köy durumuna gelmek köyleştirmek,Köy durumuna getirmek köylü,Köyde yaşayan veya köyde doğmuş olan köylü çorbası,"Tavuk eti, pırasa, patates, kereviz, havuç ve şalgamın un ve yağ karışımına yedirilip bol suda pişirilmesiyle yapılan bir çorba türü" köylük,Köy bulunan yer köylü kentli,Değişik yerleşim birimlerinden olan kimseler köylülük,Köylü olma durumu köy meydanı,Genellikle köyün ortasında bulunan geniş alan köy muhtarı,Muhtar köy odası,Köylülerin çeşitli toplantılar yaptıkları veya konukların köyde kalması için hazırladıkları yer köy oyunu,Kırsal kesimde köylülerin hazırlayıp sunduğu seyirlik oyun köy romanı,Konusunu köyün ve kırsal hayatın özelliklerinden alan roman köy türküsü,Köyü veya köylüyü anlatan türkü köy yeri,Köy köz,Küçük kor parçası közleme,Közlemek işi közlemek,"Et, sebze, meyve, hamur vb.ni köz üzerinde pişirmek" közleşme,Közleşmek işi közleşmek,Köz durumuna gelmek Kr,Kripton elementinin simgesi kraça,İstavrit balığının küçüğü kraft kâğıdı,Dayanıklı ambalaj kâğıdı kral,"En yüksek devlet otoritesini, bütün devlet başkanlığı yetkilerini kalıtım veya soylularca seçilme yoluyla elinde bulunduran kimse" kraldan çok kralcı olmak,birinin davasını ondan çok savunur olmak krallara layık,çok üstün nitelikli şeyleri belirtmek için kullanılan bir söz kralcı,Krallık yanlısı olan kralcılık,Kralcı olma durumu kraliçe,"Kral karısı veya krallığı yöneten kadın, ece" kraliçe gibi,"gösterişli ve ağır giyinmiş, güzel (kadın)" kraliçelik,Kraliçe olma durumu kraliyet,Krallık krallık,"Kral olma durumu, kraliyet" kramp,Kasınç kramp girmek,kasılmak krampon,"Futbol ayakkabılarının altındaki, çimende rahat hareket etmeyi sağlayan, deri veya sentetik kabara, tutmalık" kraniyoloji,Kafatasının içgüdü ve yeteneklerle olan ilgisini inceleyen bilim kolu krank,Bir motorda biyellerin doğrusal hareketini dairesel harekete çeviren dingil krater,Yanardağ ağzı krater gölü,Yanardağ ağzında oluşmuş göl kravat,"Bir ucu ince, diğer ucu daha geniş, gömlek yakasının altından geçirilerek önde üçgen biçiminde bağlanan, özel kumaştan yapılan giysi aksesuarı, boyun bağı" kravatlı,"Kravatı olan, kravat takmış olan" kravatsız,"Kravatı olmayan, kravat takmamış olan" kravl,Dizleri bükmeksizin bacakları hızla hareket ettirerek kulaçla yüzme kreasyon,Yaratma işi kreatör,Yaratımcı kredi açmak,birine peşin para istemeden belirli bir ölçüye kadar mal vermeyi kabul etmek kredisi düşmek,"güvenilirliği, saygınlığı yitmek" kredi,Borç ödemede güvenilir olma durumu kredi anlaşması,Kredi alınması için yapılan anlaşma kredi kartı,"Bankamatikten nakit çekmede, günlük satın almalarda nakit para veya çek yerine kullanılan manyetik plastik kart" kredileme,Kredilemek işi kredilemek,Kredi açmak kredilendirme,Kredilendirmek işi kredilendirmek,Kredileme işi yaptırmak kredi limiti,Açılan kredinin en üst miktarı kredili satış,Peşin olmayan ve kredi açma esasına dayanan vadeli satış kredi mektubu,"Bankaların veya mali kuruluşların müşterilerine ticari işlemlerle ilgili kredi hesabı açtırmak için şubelerine veya muhabirlerine gönderdikleri yazı, akreditif" kredi sözleşmesi,Banka veya mali kuruluşların kredi açarken müşteriyle yaptıkları sözleşme krem,"Tene yumuşaklık vermek veya güneş, yağmur vb. dış etkilerden korunmak için sürülen koyu kıvamlı madde" krema,Bir tür yumurtalı süt tatlısı kremalı,Kreması olan kremasız,Kreması olmayan krematoryum,Yakmalık kremleme,Kremlemek işi kremlemek,Krem sürmek kreozot,"Çeşitli katranların damıtılmasından elde edilen ve hekimlikte kullanılan, keskin kokulu bir sıvı" krep,Çok bükümlü iplikle dokunmuş bir tür ince kumaş krepdöşin,Bir tür ipekli kumaş kreplin,Çok ince bir tür ipekli kumaş krepon,"Kıvrımları olan yün, pamuk veya ipek kumaş" krepon kâğıdı,"Süslemede kullanılan, çabuk yırtılmayan, kıvrımlı, esnek bir kâğıt türü, krepon" krepsaten,"İpekli, parlak ve kaygan bir tür ince kumaş" kreş,Çocuk yuvası kretase,"Genellikle alt bölümü killi ve kumlu, üst bölümü tebeşir olan İkinci Çağ'ın son dönemi" kreten,Kretenizme tutulmuş kimse kretenizm,"Tiroit bezinin yeterince hormon üretmemesi sonucu oluşan, fiziksel, ruhsal ve duygusal gelişimin duraklamasıyla beliren hastalık" kreton,"Bir tür keten, patiska veya basma" krezol,"Tolüenden türeyen üç fenol izomerinden biri, lizol" kriket,"On birer kişilik iki takım arasında, küçük ve ağır bir topu, ucu kıvrılmış sopalarla vurarak karşı kaleye sokmak amacıyla oynanan bir oyun" kriko,"Ağır bir yükün kaldırılmasını veya alt tarafında yapılacak bir çalışmada otomobil vb. taşıtların yerden yükseltilmesini sağlayan alet, kaldırıcı" krikocu,"Kriko yapan, onaran veya satan kimse" krikoculuk,Krikocunun yaptığı iş kriminolog,Kriminoloji ile uğraşan kimse kriminoloji,Suç bilimi kripto,Siyasi inancını gizleyen kimse kriptolog,Kriptoloji uzmanı kriptoloji,"Gizli yazılar, şifreli belgeler bilimi veya incelemesi" kripton,"Atom numarası 36, atom ağırlığı 83,8 olan, atmosferde yarım milyonda bir oranında bulunan, renksiz, kokusuz bir soy gaz (simgesi Kr)" kristal,Billur kristal cam,"Potasyum, kireç ve silisin yüksek ısıda ergitilerek hamur durumuna getirilip sonra da biçimlendirilmesi ile elde edilen cam" kristalleşme,Billurlaşma kristalleşmek,Billurlaşmak kristal mavisi,Kristalin yansıttığı açıklık ve parlaklıktaki mavi rengi kristaloit,Billursu kriter,Ölçüt kritik etmek,eleştirmek kritik,Ciddi kritisizm,Eleştiricilik kriyoskopi,Tuzlu eriyiklerin donma yasalarını inceleyen fizik kolu kriz,"Bir organda birdenbire ortaya çıkan fizyolojik bozukluk, akse" kriz geçirmek,bir organda birdenbire fizyolojik değişiklik olmak krizalit,"Kelebek olmadan önce bir böceğin, koza veya kozasız olarak geçirdiği başkalaşma durumu" krizantem,Kasımpatı krizolit,Zebercet kriz yöneticisi,Zorda kalan işletmeye belirli bir sürede yardım ederek sorunu çözen deneyimli kimse kriz yönetimi,"Bir ülkenin karşılaştığı ulusal, uluslararası herhangi bir sorun veya doğal afet durumlarında sorunun en az zararla atlatılabilmesi için konunun uzmanlarından oluşturulan kurul" kroki,Bir konu veya nesnenin başlıca özelliklerini yansıtacak biçimde hazırlanmış taslağı krokodil,İşlenmiş timsah derisi krom,"Atom numarası 24, atom ağırlığı 52,01, yoğunluğu 6,92 olan, 1514 °C'de eriyen, ısıya dayanıklı, havada oksitlenmeyen bir element (simgesi Cr)" kromaj,Metal yüzeyleri kromla kaplama işlemi kromatik,Renkser kromatik iplik,Karyokinez sırasında kromatin maddesinin iplik biçimindeki durumu kromatin,"Hücre çekirdeğinde küçük tanecikler, düzensiz kitleler veya ağ biçiminde bulunan, soya çekim olaylarını sağlayan, bazı boyalarla hemen boyanabilen madde" kromatit,Bir kromozomun uzunlamasına iki yarısından her biri kromatofor,"Plazması pigment tanecikleriyle dolu, çokgen veya yıldız biçiminde, belirli uzunlukta veya kısalabilir uzantıları bulunan hücre" krome,Kromdan yapılmış veya kromla kaplanmış kromlu,Birleşiminde krom bulunan kromoplast,Değişik renkler taşıyan kromatofor kromosfer,Renk yuvarı kromotropizm,"Canlı bir varlığın, belli renkte bir nesneye doğru yönelme hareketi" kromozom,"Karyokinez bölünme sırasında hücre çekirdeğinin içinde beliren ve kromatinin parçalara ayrılmasıyla oluşan, canlılarda bazı özelliklerin bireyden bireye aktarılmasında görevli olan, DNA içeren, kıvrık çubuk biçimindeki kalıtımsal yapı" kron,"Danimarka, Estonya, İsveç, İzlanda Norveç ve Slovakya'nın para birimi" kronaksi,Bir elektrik akımının bir sinir veya kasla uyarım oluşturabilmesi için gereken kısa süre kronik,Süreğen kronikçi,Kronik yazan kimse kronikleşme,Kronikleşmek işi kronikleşmek,Kronik bir durum almak kronograf,Süreyazar kronoloji,Zaman bilimi kronolojik,Zaman bilimsel kronometre,Süreölçer kros,"Kırlarda ve ormanlarda, hendeklerden, yükseltilerden, çukurlardan ve akarsulardan geçerek yaya yapılan koşu" kroşe,Boksta kolun bükülmesiyle yapılan bir yumruk vuruş biçimi kruvasan,Ay çöreği krupiye,Bir kumarhanede veya oyun oynanan bir yerde oyunu yöneten kimse krupiyelik,Krupiyenin yaptığı işi kruvaze,"Ön parçaları birbiri üzerine gelecek biçimde yapılan (ceket, yelek)" kruvazör,"Deniz yollarını gözetmek, deniz ve hava filolarına kılavuzluk etmek amacıyla topla silahlandırılmış hızlı savaş gemisi" ksenofobi,Yabancılara karşı duyulan ve hastalık hâline getirilebilen düşmanlık ve korku ksenon,"Atom numarası 54, atom ağırlığı 131,30 olan, havada on milyonda bir oranında bulunan, renksiz, kokusuz asal gaz (simgesi Xe)" ksilofon,"Değişik sayıda akortlu tahta veya metal çubukların gam sırasıyla dizilmesinden oluşan, iki değnekle vurularak çalınan bir çalgı" Ku,Kurçatovyum elementinin simgesi kuaför,Kadın berberi kuartet,Dörtlü kubarma,Kubarmak işi kubarmak,Hindi veya güvercinin tüyleri kabarmak kubaşma,Kubaşmak işi kubaşmak,"İmece ile iş yapmak, yardımlaşmak" kubat,"Kaba, biçimsiz" kubatlık,Kubat olma durumu kubbe,"Yarım küre biçiminde olan ve yapıyı örten dam, kümbet" Kubbealtı,"Osmanlı vezirlerinin devlet işlerini görüşmek için toplandıkları Topkapı Sarayı'ndaki alan, Divanhane" kubbeli,Kubbesi olan kubbeli delik,Trakeit gözelerinin uçlarında bulunan ve besin suyunun düşey yönde ilerlemesini sağlayan geçiş yolu kubbesiz,Kubbesi olmayan kubur,Tuvalet deliğinden lağıma inen boru kubur sıkmak,"silah atmak, tabanca sıkmak" kuburluk,Tabanca kılıfı kucağında bulmak,beklemediği bir durumla karşı karşıya kalmak kucağına oturmak,dizlerinin üstüne oturmak kucak (veya kucağını) açmak,korumak kucak,"Açık kollarla göğüs arasındaki bölüm, aguş" kucağına düşmek,"düşman, felaket, sefalet vb. kötü şeylerin veya durumların içine düşmek, onlarla karşılaşmak" kucağına kurulmak,kucağına oturmak kucak çocuğu,"Yürüyemeyen, kucakta gezdirilen çocuk" kucak dolusu,"Pek çok, pek bol" kucak kucağa,Birbirine sarılmış veya birbirine yüz yüze sokulmuş bir durumda kucaklama,Kucaklamak işi kucaklamak,Kollarla sarıp göğüs üzerine bastırmak kucaklanış,Kucaklanma işi kucaklanma,Kucaklanmak işi kucaklanmak,Kucaklama işi yapılmak kucaklaşma,Kucaklaşmak işi kucaklaşmak,Birbirini kucaklamak kucaklayış,Kucaklama işi kucaktan kucağa,Bir kişiden ötekine kuçukuçu,Çocuk dilinde köpek kuçu kuçu,Köpekleri çağırmak için kullanılan bir seslenme sözü kudas,"Hz. İsa'nın havarileriyle birlikte yediği son yemeği anmak için, Hristiyanların kilisede bir kap içinde ekmek ve şarabı kutsayarak yaptıkları tören, liturya" kudema,"Eskiler, eski insanlar" kudret,"Güç(I), erk, erke, iktidar" kudret hamamı,Ilıca kudret helvası,"Beyaz çiçekli, 5-9 yaprakçıklı, 20 metre kadar yükselebilen, Kuzeybatı ve Batı Anadolu'da yaygın olan bir ağaç (Fraxinus ornus)" kudretli,"Gücü olan, güçlü" kudret narı,"Sarı çiçekli, parçalı yapraklı, tırmanıcı ve bir yıllık otsu bir bitki (Momordica charantia)" kudretsiz,"Gücü olmayan, takatsiz" kudretsizlik,"Güçsüz olma durumu, argınlık, takatsizlik" kudretten,Yaradılıştan kudurgan,Azgın kudurganlık,Azgınlık kudurma,Kudurmak işi kudurmak,"Kuduz hastalığına yakalanmak, kuduz olmak" kudurtma,Kudurtmak işi kudurtmak,Kudurmasına sebep olmak kuduruk,"Kudurmuş (insan veya hayvan), akur" kuduruş,Kudurma işi kuduz,"Köpek, kedi, tilki vb. memeli hayvanlardan ısırma, tırmalama veya salya yolu ile insana geçen, genellikle çırpınma, sudan korkma şeklinde beliren, zamanında aşı yapılmazsa ölümle sonuçlanan hastalık" kuduz böceği,"Kın kanatlılardan, hekimlikte yakı yakmak için kullanılan, 2 santimetre uzunluğunda, parlak yeşil renkli bir böcek, kunduz böceği (Cantharis)" kuduz böcekleri,"Ateş böceklerine benzemekle birlikte, onlar gibi ışık vermeyen, kuduz böceği türlerini içine alan kın kanatlılar familyası" kuduzluk,Kuduz olma durumu kuduz otu,Deli otu kudüm,"Mehter takımlarında ve tekkelerde kullanılmış olan, metal kâseli, küçük iki davuldan oluşmuş usul vurma aracı" kudümzen,Kudüm çalan kûfi,Arap yazısının düz ve köşeli çizgilerle yazılan eski bir biçimi kuğu gibi,"ince uzun, narin (boyun)" kuğu,"Perde ayaklılardan, yaban ve evcil türleri bulunan, çok uzun ve kıvrık boyunlu, geniş gagalı, geniş kanatlı bir su kuşu (Cygnus olor)" kûhi,Issız kuintet,Beşli kuka,Dantel veya nakış ipliği yumağı kuka,"Tespih, sigara ağızlığı vb.nin yapımında kullanılan, siyah veya sütlü kahve renginde Hindistan cevizi kökü" kukla,"Hareketli yerleri iplikle sanatçının parmaklarına bağlanarak veya eldiven gibi bir kesiti kullanarak bir perdenin üzerinden oynatılan, bez, karton vb. hafif nesnelerden yapılmış insan ve hayvan figürleri" kukla gibi,"ufak tefek, çelimsiz" kukla gibi oynatmak,birine her istediğini yaptırmak kuklacı,Kukla oynatan veya yapıp satan kimse kuklacılık,Kuklacının yaptığı iş kuklalık,Başkasının isteğine göre davranma kukla oyunu,Yapma bebeklerin alttan el sokularak veya başka yollarla hareketlendirilerek oynatıldığı gösteri kukla tiyatrosu,Kukla oyununun yapıldığı tiyatro kuklavari,"Kukla gibi, kuklaya benzer" kukuleta,"Yağmur, soğuk vb. dış etkilere karşı başa geçirilen, giysiye dikili veya ayrı olarak kullanılan başlık" kukuletalı,Kukuletası olan kukuletasız,Kukuletası olmayan kukumav kuşu,"Baykuşgillerden, Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika'da yaşayan, kahverengi tüylerinin üzerinde beyaz benekleri olan, başını 180 derece çevirebilen bir tür baykuş, kukumav (Athene noctua)" kukumav kuşu gibi,"tek başına, kimsesiz" kukumav kuşu gibi düşünüp durmak,çok üzüntülü bir durumda düşünmek kulunuz,alçak gönüllülük göstermiş olmak için ben zamiri yerine kullanılan bir söz kul sıkışmayınca (veya daralmayınca veya bunalmayınca) Hızır yetişmez,`yardım hep en zor anda gelir` anlamında kullanılan bir söz kula kul olmak,bir kimsenin buyruğu altında bulunmak kul olmak,"aşırı derecede bağlanmak, boyun eğmek" kul köle olmak,tam bir doğruluk ve özveri ile bağlanarak bütün isteklerini yerine getirmeye hazır olmak kul etmek,"kendine aşırı derecede bağlamak, boyun eğdirmek" kul,Tanrı'ya göre insan kul kusursuz olmaz,hatasız kul olmaz kula,"Gövdenin sarı veya kirli sarı renkte, yele, kuyruk ve bacağın alt kısmındaki kılların koyu renkte olduğu at donu" kulaç,Gerilerek açılmış iki kolun parmak uçları arasındaki uzaklık kulaç atmak,"yüzerken kolları, sırayla üstten ileriye doğru atıp suyu arkaya doğru çekmek" kulaçlama,Kulaçlamak işi kulaçlamak,Kaç kulaç olduğunu ölçmek kulaçlayış,Kulaçlama işi kulağakaçan,"Düz kanatlılardan, karnında çatal biçiminde iki uzantı bulunan, meyve ve sebzelere zarar veren otçul bir böcek (Forficula auricularia)" kulağı delik,Olup bitenleri çabuk haber alan (kimse) kulağı tıkalı,"Sağır, ağır işiten" kulaklarının pasını gidermek,hoşa giden ses veya güzel bir müzik dinlemek kulağına inanmamak,duyduklarının doğruluğundan şüphe etmek kulağına kar suyu kaçırmak,dolaylı olarak duyurmak kulağına gitmek,duymak kulağına kar suyu kaçmak,bir duyum almak kulağına koymak (veya sokmak),"bir duruma veya söze hazırlamak için önceden kısaca anlatmak, düşünce aşılamak, telkin etmek" kulağına küpe olmak (veya etmek),başa gelen bir durumdan alınan dersi unutmamak kulağına söylemek,fısıldamak kulağını açmak,dikkatle dinlemek kulağını bükmek,bir sorun karşısında dikkatli davranması için uyarıda bulunmak kulağını çekmek,ceza olarak kulağını tutup bükerek çekmek kulağını doldurmak,bir kimseye başkasından bilgi almadan önce konu üzerinde bilgi verirken kendi düşüncesini aşılamak kulağını sağır etmek,"sağırlaşmasına sebep olmak, işitemez duruma getirmek" kulağının üzerine yatmak,"görmezlikten, duymazlıktan gelmek, dikkate almamak" kulağının zarı patlamak,gürültü yüzünden rahatsız olmak kulakları dolmak,aynı şeyi dinlemekten usanmak kulakları patlatmak,Gürültüyle rahatsız etmek kulakları uğuldamak,kulakta uğultu olmak kulaklarına kadar kızarmak,çok utanmak kulaklarını dikmek,hayvan dikkat kesilmek kulağını çınlatmak,birini anmak kulağına girmemek,"söylenilen sözlere önem vermemek, söylenenleri anlamamak, benimsememek" kulağı olmamak,ses titreşimlerinin yükselip alçalmasını ayırt edememek kulağına fısıldamak,çok alçak ve hafif bir ses tonuyla kulağına eğilip bir şeyler söylemek kulak,Başın her iki yanında bulunan işitme organı kulağına gelmek,kulağına çalınmak kulak asmak,"önem vermek, dinlemek" kulak kabartmak,belli etmemeye çalışarak dinlemek kulak kesilmek,büyük bir dikkatle dinlemek kulak kıvırmak,domatesin olgunlaşmasını sağlamak için işlem yapmak kulak (veya kulaklarını) tıkamak,bir şeyi duymazlıktan gelmek kulak (veya kulağını) tırmalamak,kulağı rahatsız etmek kulak tutmak,"dinlemek, işitmek istemek" kulak vermek,"merak edip dinlemek, işitmeye çalışmak" kulak arkası (veya ardı) etmek,"dikkate almamak, göz önünde tutmamak" kulağı ağır işitmek,kulağı iyi işitmemek kulak vermek,"değer vermek, önemsemek" kulağına çarpmak,duyulmak kulağına çalınmak,başkasına söylenirken kendisi de duymuş olmak kulağı ters taraftan göstermek,kolay yolu varken bir işi daha zor ve uzun yollar kullanarak yapmak kulakları paslanmak,çoktan beri müzik dinlememiş olmak kulağı okşamak,kulağa hoş gelmek kulağı duvar olmak,sağır olmak kulağı dikilmek,konuşulanları dinlemek için dikkat kesilmek kulağı (veya kulakları) çınlasın,"konuşulan yerde bulunmayan, sevilen biri anıldığında söylenen bir söz" kulağı (bir şeyde) olmak,dikkatini bir şeye vermek kulak,Varlıklı Rus köylüsü kulak altı bezi,Kulağın yakınında bulunan tükürük bezlerinin en büyüğü kulakçı,"Kulak, burun, boğaz hekimi" kulakçık,"Kalbin üst bölümünde bulunan, sağdaki ana toplardamarlardan ve soldaki akciğer toplardamarlarından kanı alıp karıncıklara veren iki boşluğun adı" kulak çivisi,Kağnıda tekerleğin çıkmaması için mazının ucuna takılan çivi kulakdavulu,Kulak zarı kulak demiri,"Pullukta, uç demirinin kaldırdığı toprağı ters çeviren demir" kulak dolgunluğu,İşiterek elde edilen (bilgi) kulak erimi,Sesin işitilebileceği uzaklık kulak kepçesi,"Kulağın sesi toplayarak orta kulağa göndermeye yarayan, yarım daire biçimindeki bölümü, sayvan" kulak kulağa,"Gizlice, başkası duymaksızın" kulaklı,Kulağı herhangi bir biçimde olan kulaklık,"Kulakları soğuk, rüzgâr vb. dış etkilerden korumak için kulak kepçesini örtecek biçimde yapılmış kılıf" kulaklı somun,Yanlarında kanat gibi çıkıntıları olan bir somun türü kulak memesi,Kulağın yumuşak ve kıkırdaksız olan alt ucu kulak misafiri olmak,yanında konuşulanları konuşmaya katılmadan dinlemek kulak misafiri,Yanında konuşulanları konuşmaya katılmadan dinleyen kimse kulaksız,Kulak kepçesi olmayan kulaktan,"Yalnızca duyarak, dinleyerek" kulaktan dolma,Başkalarından işitilerek edinilen (bilgi) kulaktan kulağa,Gizli bir biçimde kulaktan kulağa yayılmak (veya aktarılmak),sözlü bir biçimde bir diğer kişiye aktarılmak kulak tıkacı,"Sesleri, gürültüleri hafifletmek veya su kaçmasını engellemek için kulağın içine veya üzerine konulan araç" kulak tırmalayıcı,Kulağı rahatsız eden kulaktozu,"Kulağın arkasındaki çukur bölüm, kulağın kökü" kulak zarı,"Dış kulakla orta kulağı birbirine bağlayan zar, kulakdavulu" kulampara,Oğlancı kulamparalık,Oğlancılık kul cinsi,Osmanlılarda köle veya karavaşlıktan yetişen kadın kule,Çoğunlukla kare veya silindir biçimindeki yüksek yapı kul hakkı,"İnsanların birbirlerine geçen emekleri, hakları" kulis,Sahnenin gerisinde ve yanlarında bulunan bölüm kulis yapmak,herhangi bir toplulukta oturumlar dışında gizli çalışmalar yapmak kulis faaliyeti,"Toplantı yerlerinde, oturum dışında çeşitli grupların yaptığı gizli girişim veya çalışma, kulis çalışması" kul kâhyası,"Yeniçeri Ocağında yeniçeri ağasından sonra gelen en yüksek düzeydeki subay, kul kethüdası" kullandırma,Kullandırmak işi kullandırmak,Kullanma işini yaptırmak kullanılma,Kullanılmak işi kullanılmak,Kullanma işine konu olmak kullanılmış,"Az veya çok bir zaman için başkasının malı olmuş, yeni olmayan, müstamel" kullanım,"Kullanma, yararlanma, tasarruf" kullanış,Kullanma işi kullanışlı,"Rahatça kullanılabilen, ergonomik" kullanışsız,"Kullanılması güç, kullanılmaya elverişli olmayan" kullanma,"Kullanmak işi, istimal" kullanmak,Bir şeyden belli bir amaçla yararlanmak kullap,İplik üzerine sırma sarmaya yarar bir dolap kullaşma,Kullaşmak durumu kullaşmak,Kul durumuna gelmek kulluk,"Kul olma durumu, kölelik, ubudiyet" kulluk etmek,kul olmak kullukçu,Kullukta görevli yeniçeri kulluk kölelik,Birinin buyruklarına boyun eğerek yaşama durumu kul oğlanı,Vergi toplayan belediye tahsildarı kuloğlu,"Ölen evli yeniçerilerin, babaları gibi ocakta askerlik yapan çocukları" kulpunu bulmak,"yapılacak uygunsuz bir iş için, yasallığı tartışılabilecek bir çözüm yolu bulmak" kulp,"Kazan, tencere, fincan, dolap, altın vb.nin tutulacak yeri" kulp takmak,"bir kimseyi, bir şeyi kusurlu göstermek için bahane, kusur bulmak" kulplu,"Kulpu olan, kulpu bulunan" kulplu beygir,"Jimnastikte destek olarak kullanılan, gövdesinin ortasında gereğinde sökülüp takılabilen yarım halka biçiminde aralıklı iki kulpu olan araç" kulpsuz,Kulpu olmayan kul taksimi,"Herhangi bir konuda eşit olarak yapılan bölüştürme, Allah taksimi karşıtı" kuluçka,"Civciv çıkarmak amacıyla yumurtaya yatmış veya yatmak üzere olan dişi kuş veya kümes hayvanı, gurk" kuluçka olmak,dişi kuş yumurtaya yatma zamanı gelmek kuluçkaya oturmak (veya yatmak),genellikle dişi kuş yavru çıkarmak için yumurtaların üzerine yatmak kuluçka devri,Kuluçka dönemi kuluçka dönemi,"Genellikle dişi kuş veya dişi kümes hayvanının yavru çıkarmak için yumurtaları üstüne yatması gereken süre, kuluçka devri" kuluçkalık,Kuluçka olma durumu kuluçka makinesi,Gereken sıcaklığı sağlayacak düzeni bulunan ve çok sayıda civciv çıkarmaya yarayan araç kulun,Altı aylığa kadar olan at veya eşek yavrusu kulun atmak,kısrak veya eşek yavru düşürmek kulunç kırmak,ağrıyan veya tutulan yeri ovmak kulunç girmek,"bir organda veya vücut bölgesinde birdenbire veya şiddetli sancı oluşmak, tutulmak" kulunç,Şiddetli omuz ve sırt ağrısı kulunlama,Kulunlamak işi kulunlamak,Kısrak veya eşek yavrulamak kulunluk,"Kısrak, eşek vb. hayvanlarda döl yatağı" kulübe,"Kerpiç, saman veya ağaçtan yapılmış küçük, basit, ilkel ev" kulvar,Yüzme ve atletizm yarışmalarında her yarışçıya ayrılan şerit kul yapısı,İnsan eliyle yapılan kum,"Silisli kütlelerin, kayaların, doğal etkenlerle parçalanarak ufalanmasından oluşan, deniz kıyısı, dere yatağı vb. yerlerde çok bulunan, ufak, sert tanecikler" kum dökmek,idrar yoluyla böbreklerde oluşan kum taneciklerini vücuttan atmak kum gibi,pek çok kumda oynamak,bir fırsat kaçırarak umulanı elde edememek kuma,"Aynı erkekle evli olan kadınların birbirine göre adı, ortak" kuma olmak,"evli bir erkekle yasal olmayan bir biçimde birlikte yaşamak, üzerine varmak" kumalı,Kuması olan Kuman,Kıpçak Kumanca,Kıpçakça kumanda etmek,komut vermek kumanda,Komuta kumandan,Komutan kumandanlı,Kumandanı olan kumandanlık,Komutanlık kumandansız,Kumandanı olmayan Kumandı,Kuzey Altaylarda yaşayan bir Türk boyu kumanya,"Yolculuk için hazırlanan yiyecek, azık" kumanyacı,Kumanya hazırlayan veya dağıtan kimse kumanyacılık,Kumanyacının yaptığı iş kumar,Ortaya para koyarak oynanan talih oyunu kumar oynamak,ortaya para koyarak talih oyunu oynamak kumarbaz,"Kumara düşkün, sürekli kumar oynayan, kumarcı" kumarbazlık,"Kumarcı olma durumu, kumarcılık" kumarcı,Kumarbaz kumarcılık,Kumarbazlık kumar ebesi,Kumar oynatan kimse veya kumarcı kumarhane,"Kumar oynanan yer, bitirim yeri, bitirimhane" kumarhaneci,Kumarhane işleten kimse kumarhanecilik,Kumarhanecinin yaptığı iş kumasız,Kuması olmayan kumaş,"Pamuk, yün, ipek vb.nden makinede dokunmuş her türlü dokuma" kumaşçı,Kumaş üreten veya satan kimse kumaşlı,Kumaşı olan kumaş mengenesi,Yeni dokunmuş veya yıkanmış kumaşların ütülenmek amacıyla içinden geçirildiği silindirik alet kumaşsız,Kumaşı olmayan kum balığı,"Kum balığıgillerden, dişleri ve karın yüzgeçleri olmayan küçük bir balık (Ammodytes)" kum balığıgiller,Kemikli balıklar takımının kefaller alt takımına giren bir familya kumbara,"Para biriktirmek için kullanılan, bozuk veya kâğıt para atılan deliği olan, metal, toprak, plastikten yapılmış küçük kap" kumbaracı,Humbaracı kumbarahane,Humbarahane kumcu,Kum getirip satan kimse kumcul,"Kumlu toprakta yetişen, kumlu toprağı seven (bitki)" kum çölü,İnce kumla örtülü çöl kum fırtınası,Çöllerde kumu havaya karıştıran kasırga kum grisi,Kum rengi kum havucu,Kumluk yerlerde yetiştirilen küçük bir tür havuç kum havuzu,"Atletlerin tek ve üç adım atlamada incinmemeleri için düştükleri yere yapılmış, içi kumla doldurulmuş alan" kum kamyonu,Karoser ve diğer mekanik parçaları kum taşımaya uygun bir biçimde düzenlenmiş kamyon kumkazan,"Kemirgenlerden, Afrika'nın güneyinde yaşayan bir tür memeli (Bathyergus maritimus)" kumkuma,"Küçük testi, çömlek" kumla,"Kumluk yer, geniş kumsal" kumlama,"Çam türü ağaçlarda yıl halkaları arasındaki görüntü ayrımını daha da belirtmek için yüzeye, hava basıncından yararlanarak kum püskürtme" kumlamak,Kumla kaplamak veya kum dökmek kumlu,"İçinde kum bulunan, kumsal" kumluk,Kumsal kum otu,Uyuz otu kumpanya,"Genellikle yabancı sınai, ticari ortaklık" kumpasa gelmek,hile ile kandırılmak kumpasa dâhil olmak,hileli bir işe ortak olmak kumpas kurmak,"gizli bir iş, hile, düzen hazırlamak" kumpas,Dizicilerin harfleri satır durumuna getirirken içine yerleştirdikleri ayarlanabilir demir yuva kumpir,"Özel fırında pişirilen iri patatesin içine peynir, mısır, bezelye vb. malzeme konularak yapılan yiyecek" kumral,Koyu sarı veya açık kestane rengi kumru,"Güvercinler takımından, güvercinden küçük, boz, gri renkli bir kuş (Streptopelia)" kumru gibi,kendi dünyasına çekilmiş kum saati,"Dar bir boğazla birbirine bağlanmış iki cam kaptan oluşan ve üstteki kapta bulunan kumun aşağıya akmasından yararlanılarak zamanı anlamaya, ölçmeye yarayan araç" kumsal,Kumu olan yer kumsallık,Kumsal olma durumu kumsuz,Kumu olmayan kum taşı,"Kum tanelerinin kaynaşmasıyla oluşmuş bir tür tortul kayaç, kuvarsit" kum torbası,İçine kum doldurulup boks antrenmanlarında kullanılan torba kumuç,Sivrisineğe benzer çok küçük bir tür sinek Kumuk,Dağıstan'da yaşayan bir Türk boyu ve bu boydan olan kimse Kumukça,Kumuk Türkçesi kumul,"Çöllerde veya deniz kıyılarında rüzgârların yığdığı kum tepesi, eksibe" kunda,Bir tür büyük ve zehirli örümcek kundak sokmak (veya koymak),yangın çıkarmak için bir yere tutuşmuş yağlı bez parçası koymak kundak,Yangın çıkarmak için bir yere konulan tutuşmuş yağlı bez parçası vb. kundakçı,Yangın çıkarmak için kundak koyan kimse kundakçılık,Kundakçının yaptığı iş kundaklama,Kundaklamak işi kundaklamak,Bebeği kundağa sarmak kundaklanış,Kundaklanma işi kundaklanma,Kundaklanmak işi kundaklanmak,Kundaklama işi yapılmak veya kundaklama işine konu olmak kundaklayış,Kundaklama işi kundaklı,"Kundağı olan, kundağa sarılmış olan" kundaksız,Kundağı olmayan kundura,"Kaba işlenmiş, bağsız, konçsuz ayakkabı" kunduracı,Kundura yapan veya satan kimse kunduracılık,Kunduracının yaptığı iş kunduru,"Başağı dört sıradan oluşan, bir tür sert, sarı, iyi buğday" kunduz,"Kemirgenlerden, kuyruğu geniş ve yassı, art ayak parmaklarının arası perdeli, ağaçları kemirerek beslenen, su kıyılarında yaşayan, yuvalar ve su setleri kuran, postu değerli bir hayvan, kastor (Castor fiber)" kunduz böceği,Kuduz böceği kungfu,Kendini savunma temeline dayalı Çin kökenli spor kunt,"Ağır, kalın, dayanıklı ve sağlam" kup,"Giysi kesimi, kesimle verilen biçim" kupa,"Cam veya seramikten yapılmış, kulplu, büyük bardak" kupa,"Kapalı ve yalnız arkada oturulacak yeri olan, genellikle atların çektiği dört tekerlekli araba" kupes,"İzmaritgillerden, ılıman denizlerde yaşayan bir balık (Boops boops)" kupkuru,Çok kuru kupkuru etmek,çok kurutmak kupkuru kesilmek,çok kurumak kupon,Piyango biçiminde düzenlenmiş çekilişlerde kesilerek kullanılan basılı parça kupür,Giyside kesim kur,Yabancı paraların ulusal para cinsinden değeri kur,"Karşı cinse ilgi göstererek onun hoşuna gitme, gönlünü kazanmaya çalışma" kur yapmak,"karşı cinsten birine ilgi göstererek onun hoşuna gitmek, gönlünü kazanmaya çalışmak" kura,"İki veya daha çok aday arasında bir sıralama, bir ayırma yapılacağı zaman her birinde bir tek ad yazılı kâğıtları bir araya getirip karıştırdıktan sonra birini çekerek veya özel bir bilgisayar yazılımıyla adları belirleme, ad çekme" kura çekmek,ad çekmek kurası olmak,o yıl askerlik çağına girenlerden olmak kuracı,Askere alınacak gençlerin belli olması için onlara kura çektiren subay kura neferi,Kura çekerek yeni asker olan kimse Kur'an,"İslam dininin temel ilkelerini, Hz. Muhammed'e gönderilen Tanrı buyruklarını içeren, Müslümanlığın temel kitabı, Kur'an-ı Kerim, Kelam-ı Kadim, Mushaf, Mushaf-ı Şerif" Kur'an çarpsın!,karşısındakini dediği şeye inandırmak için edilen yemin kurabiye,"Un, yağ, badem, fıstık vb. ile yapılan, şekerli küçük çörek" kurabiye gibi,"çok gevrek, ağızda dağılıveren (yiyecek)" kurabiyeci,Kurabiye yapan veya satan kimse kurabiyecilik,Kurabiyecinin yaptığı iş kurada,"İşe yaramaz, yıpranmış, eskimiş, bozulmuş (eşya)" kurak,"Yağışsız (hava, mevsim, yıl)" kurakçıl,"Kurak yerde yetişen, kurak yerden hoşlanan (bitki)" kuraklık,"Kurak olma durumu, kurak hava, yağışsızlık" kural,"Bir sanata, bir bilime, bir düşünce ve davranış sistemine temel olan, yön veren ilke, nizam" kurala aykırı,Kural dışı kurala aykırılık,"Dil kurallarına aykırı olarak kelime kullanma, kıyasa muhalefet" kuralcı,"Kurallara bağlı olan, kaideci" kuralcılık,"Kuralcı olma durumu, kaidecilik" kural dışı,"Kurala uymayan, kurala aykırı, ayrık, müstesna, şaz" kurallaşma,Kurallaşmak işi kurallaşmak,Kural durumuna gelmek kurallaştırma,Kurallaştırmak işi kurallaştırmak,Kural durumuna getirmek kurallı,"Kuralı olan, kurala uygun olan, kaideli, kıyasi" kurallı cümle,"Yüklemi sonda yer alan cümle, kurallı tümce" kuralsız,"Kuralı olmayan, kurala uygun olmayan, kaidesiz" kuram,Uygulamalardan bağımsız olarak ele alınan soyut bilgi Kurama,Türkistan'da yaşayan bir topluluk ve bu topluluktan olan kimse kuramcı,"Kuram ortaya koyan kimse, kurama bağlı olan, nazariyeci, teorisyen" kuramcılık,"Kuramcı olma durumu, nazariyatçılık, nazariyecilik, teorisyenlik" kuramlaştırma,Kuramlaştırmak işi kuramlaştırmak,Kuram durumuna getirmek kuramsal,"Kuramla ilgili, kuram durumunda bulunan, kuram niteliğinde olan, nazari, teorik, uygulamalı karşıtı" kurbağa,"Kurbağalardan, yumurta ile üreyen, yavruları gelişimlerini durgun sularda tamamladıktan sonra kuyruğu ve solungacı körelerek karada yaşayabilen, sıçrayarak yürüyen ve suda iyi yüzen küçük hayvan" kurbağa adam,Dalgıç kurbağa balığı,Sıcak ve ılık denizlerde yaşayan kemikli balık (Uranoscopus scaber) kurbağa balığıgiller,Sıcak ve ılık denizlerde yaşayan kemikli balıklar familyası kurbağacık,"Kurbağa yavrusu, küçük kurbağa" kurbağalama,Kurbağanın yüzmesine benzer yatay hareketler yaparak yüzme kurbağalar,"Omurgalı hayvanlardan, amfibyumlar sınıfına giren bir takım, kuyruksuzlar" kurbağa otu,Düğün çiçeğigillerden bir bitki (Bufonia) kurbağa testi,Kadının gebe olup olmadığının anlaşılması için idrarının kurbağa karnına şırınga edilmesi yoluyla yapılan test kurbağazehri,"Kurbağazehrigillerden, tatlı sularda yaşayan, beyaz çiçekli, yaprakları yürek biçiminde olan bir süs bitkisi (Hydrocharis)" kurbağazehrigiller,"Bir çeneklilerden, bütünü veya bir kesimi su içinde yaşayan, kurbağazehri vb. su bitkilerini içine alan bir familya" kurban etmek,kurban kesmek kurban,Dinin buyruğunu veya bir adağı yerine getirmek için kesilen hayvan kurban gitmek,"suçsuz yere ölmek, zarara uğramak" kurban olayım!,aşırı sevgi ve hayranlık anlatan bir söz kurban olmak,bir kimse veya bir şey için kendini feda etmek kurbanı olmak,"uğruna ızdırap veya büyük üzüntü, sıkıntı çekmek, zarara girmek, ölmek" kurban vermek,can kaybına uğramak kurban kesmek,din buyruğunu yerine getirmek için bir hayvanı keserek etini dağıtmak Kurban Bayramı,"Ay takvimine göre Zilhicce ayının onunda başlayıp dört gün süren ve kurban kesilen dinî bayram, Kurban" kurban etiyle köpek tavlanmaz,"`kimi şeyler, yararlı da olsa herkese verilmez` anlamında kullanılan bir söz" kurban eti,Kurbanlık hayvanın kesilip parçalanmış eti kurbanlık koyun gibi,başına geleceklerden habersiz olan kurbanlık,"Kurban edilmek için ayrılmış, kurban edilmeye uygun" kurca,"Karıştırma, kaşıma" kurca çıbanı,Kaşıyıp kurcalamaktan azan çıban kurcalama,Kurcalamak işi kurcalama sivilceyi çıban edersin,"`küçük bir sorunu çok kurcalar, çok deşerseniz başınıza büyük dert açarsınız` anlamında kullanılan bir söz" kurcalamak,"Ellemek, karıştırarak bakmak" kurcalanış,Kurcalanma işi kurcalanma,Kurcalanmak işi kurcalanmak,Kurcalama işi yapılmak kurcalayış,Kurcalama işi kurçatovyum,"Atom numarası 104, atom ağırlığı 260 olan yapay element (simgesi Ku)" kurdele,Geniş ipekli şerit kurdele kesmek,tesis veya kuruluşun açılış töreninde gerilen şeridi iyi dileklerle kesmek kurdele takmak,"ilköğretimde belli bir konudaki başarıyı belirtmek üzere öğrenci giysisinin yakasına renkli, özel bir şerit takmak" kurdele balığı,"Kurdele balığıgillerden, uzun, yassı vücutlu, pulları çok küçük, kuyruk yüzgeci ipliğe benzeyen, kemikli bir Akdeniz balığı, şerit balığı, flandra balığı (Cepola rubescens)" kurdele balığıgiller,Örnek hayvanı kurdele balığı olan balıklar familyası kurdeleli,Kurdelesi olan kurdelesiz,Kurdelesi olmayan kurdeşen,"Deride çeşitli sebeplerle oluşan kaşıntılı döküntü, ürtiker" kurdurma,Kurdurmak işi kurdurmak,Kurma işini yaptırmak kurdurtma,Kurdurtmak işi kurdurtmak,Kurma işini yaptırmak kurgan,İlk Çağ'da mezar üzerine toprak yığılarak yapılan küçük tepe kurgu,"Bir şeyin zembereğini kurmak için kullanılan araç, anahtar" kurgu bilimi,Teknolojideki gelişmelere göre ileri düzeyde sayılabilecek buluşlara bağlı kalarak gelecekte neler olabileceğini araştıran düşünme yolu kurgucu,"Kurgu işini yapan kimse, montajcı" kurguculuk,"Kurgu işini yapma, montajcılık" kurgulama,"Kurgulamak işi, montajlama" kurgulamak,"Parçaları belli bir plana göre düzenlemek, konuları sıraya sokmak" kurgulanma,Kurgulanmak işi kurgulanmak,Kurgu durumuna gelmek kurgulu,Kurgusu olan kurgusal,"Kurgu ile ilgili, düşüntülü, spekülatif" kurgusuz,Kurgusu olmayan kurlağan,Etyaran kurma,Kurmak işi kurmaca,"Olmadığı hâlde varmış gibi tasarlanmış, kurgulanmış" kurmacılık,"Resim ve heykelde, eseri geometrik ögeleri ile kurmayı temel alan anlayış, konstrüktivizm" kurmak,"Bir şeyi oluşturan parçaları birleştirerek bütün durumuna getirmek, monte etmek" kurmay,"Harp akademilerine girerek eğitimlerini başarıyla bitirmiş subay, erkânıharp" kurmay başkanı,"Ordu, tümen, tugay gibi birliklerde ve askerî akademilerde karargâh subayı" kurmaylık,Kurmay olma durumu kurna,"Hamam ve banyolarda musluk altında bulunan, içinde su biriktirilen, yuvarlak, mermer, taş veya plastik tekne" kurnalı,Kurnası olan kurnasız,Kurnası olmayan kurnaz,"Kolay kanmayan, başkalarını kandırmasını ve ufak tefek oyunlarla amacına erişmesini beceren, açıkgöz, hin" kurnazca,Kurnaza yakışır kurnazlaşma,Kurnazlaşmak işi kurnazlaşmak,"Kurnazca davranmak, kurnazlık etmek" kurnazlık,Kurnaz olma durumu kurnazlık etmek,kurnazlaşmak kuron,Korumak için diş üzerine geçirilen metal kaplama kurs,Ağırşak kurs,"Resmî ve özel kuruluşlarca ilgililere belirli bir konuda bilgi, beceri ve davranış kazandırmak amacıyla düzenlenen derslere dayanan ve belli bir süresi olan eğitim etkinliği" kursağında kalmak,"istenilen bir şey gerçekleşememek, yarım kalmak" kursak,"Kuşların yemek borusu üzerinde bulunan, yiyeceklerin toplandığı torba biçiminde şişkin organ" kursaklı,Kursağı olan kursaksız,Kursağı olmayan kursiyer,Kurs öğrencisi kurşun yağdırmak,çok sayıda kurşun atmak kurşuna dizmek,verilen ölüm cezasını askerî bir kıtanın attığı kurşunlarla yerine getirmek kurşun (veya kurşunu) yemek,vurulmak kurşun yağmuruna tutmak,çok sayıda ve sürekli kurşun atmak kurşun tutmak,"kurşuna hedef olmak, kurşun değecek gibi olmak" kurşun sıkmak,"silahı ateşlemek, mermi yakmak" kurşun gibi,katlanması zor bir biçimde kurşun dökmek,"halk inanışına göre erimiş kurşunu, hastanın üstünde, içinde su bulunan bir kaba dökerek ortaya çıkan şekillerin yorumuyla nazar, büyü, hastalık vb. şeyleri önlemek, iyileştirmek" kurşun dokunmak,mermi isabet etmek kurşun atmak,silahla mermi atmak kurşun,"Atom numarası 82, atom ağırlığı 207,21, yoğunluğu 11,3 olan, 327,4 °C'de eriyen, yumuşak ve bükülgen, mavimtırak esmer renkte bir element (simgesi Pb)" kurşun manyağı yapmak,ölümle tehdit etmek kurşuncu,Kurşun satan veya işleyen kimse kurşunculuk,Kurşuncunun işi veya mesleği kurşun erimi,Merminin ulaşabildiği uzaklık kurşungeçirmez,"Ateşli silahlardan atılan mermilerin girmesini engelleyecek yapıda ve özellikte olan (yelek, cam vb.)" kurşun grisi,Koyu gri renk kurşuni,Kurşun rengi kurşunileşme,Kurşunileşmek işi kurşunileşmek,Kurşuni bir duruma girmek kurşun kalem,"İçi grafitli, yazısı kolayca silinebilen, değişik biçimleri olan bir kalem türü" kurşunlama,Kurşunlamak işi kurşunlamak,Kurşunla kaplamak kurşunlanma,Kurşunlanmak işi kurşunlanmak,Kurşunlama işine konu olmak kurşunlaşma,Kurşunlaşmak işi kurşunlaşmak,Kurşun gibi ağırlaşmak kurşunlu,İçinde kurşun elementi bulunan kurşun otu,Diş otu kurşun rengi,"Koyu kül rengi, kurşuni" kurşunsuz,Kurşunu olmayan "kurtla koyun, kılıçla oyun olmaz",`saldırıcı ile güçsüzün yan yana bulunduğu yerde tehlike vardır` anlamında kullanılan bir söz kurtla görüşürsen köpeği yanından ayırma,"`saldırgan biriyle karşılaşacak olan kişi, kendisini koruyacak önlemler almalıdır` anlamında kullanılan bir söz" "kurt köyünü değiştirir, huyunu değiştirmez",`kötü kimse yer yurt değiştirse de kötü huylarını değiştirmez` anlamında kullanılan bir söz kurt komşusunu yemez,`bir kişi ne kadar kötü niyetli de olsa yakınlarına dokunmaz` anlamında kullanılan bir söz "kurdun adı yaman çıkmış, tilki vardır baş keser","`öylesine sinsi ve kurnaz kimseler vardır ki adı zalime, haine ve kötüye çıkmış kimselerden daha tehlikelidirler` anlamında kullanılan bir söz" kurt gibi,"işini bilen, girişken (kimse)" kurt dumanlı havayı sever,kötü niyetli kimselerin ortalıktaki karışıklıklardan yararlandıklarını anlatan bir söz kurt ağzı bağlamak,inanışa göre açıkta kalan hayvanların kurt tarafından boğulmasını önleme amacıyla çeşitli uygulamalar yapmak kurt,"Köpekgillerden, Avrupa, Asya ve Kuzey Amerika'da yaşayan, postu gri sarı renkli, yırtıcı, etçil memeli hayvan (Canis lupus)" kurt kocayınca köpeğin maskarası olur,"`güç ve yeteneğini yitiren insan, basit ve kendini bilmezlerce aşağılanır` anlamında kullanılan bir söz" kurdun oğlu akıbet kurt olur,"`kişi sonunda kendi karakterini, aslını, düşüncesini atalarına benzer biçimde ortaya koyar` anlamında kullanılan bir söz" kurdunu (veya kurtlarını) dökmek (veya kırmak),çoktan beri özlediği bir şeyi bol bol yapıp hevesini almak kurt,"Yumuşak vücutlu, uzun gövdeli, omurgasız, bacaksız, ayaksız veya çok ilkel ayaklı küçük hayvan" kurtağzı,"Gemi ve sandallarda halatın geçmesi için teknenin kenarına tutturulmuş, açık ağız biçiminde metal parça" kurtarıcı,"Kendi hayatını tehlikeye atarak bir kimseyi, bir topluluğu güç bir durumdan veya yok olmaktan kurtaran kimse, halaskâr" kurtarıcılık,"Kurtarıcı olma durumu, halaskârlık" kurtarılma,Kurtarılmak işi kurtarılmak,Kurtarma işi yapılmak veya kurtarma işine konu olmak kurtarım,Kurtarma işi kurtarış,Kurtarma işi kurtarma,Kurtarmak işi kurtarma aracı,"Trafikte arızalanan, kaza geçiren aracı yerinden kaldırıp istenilen yere götüren özel donanımlı motorlu araç, kurtarıcı" kurtarma gemisi,"Deniz trafiğinde arızalanan, kaza geçiren gemi, şilep vb. araçları uygun bir yere çekip götüren özel donanımlı deniz aracı" kurtarmak,"Bir canlıyı bir felaketten, tehlikeden veya zor durumdan uzaklaştırmak" kurtarma kazısı,"Yeni kurulacak olan baraj, göl, yerleşim yerleri vb. yapıların arazileri içinde bulunan, tarihsel değeri olan eserlerin çıkarılması amacıyla yapılan kazı" kurtayağı,"Damarlı çiçeksizlerden, küçük yapraklarla örtülü ince bir sap görünüşünde olan bir bitki (Lycopodium clavatum)" kurtbağrı,"Zeytingillerden, yaprakları mızrağa benzer, çiçekleri beyaz, kokulu ve salkım durumunda olan, çit yapmakta kullanılan bir süs bitkisi (Ligustrum vulgare)" kurt bilimci,"Kurt bilimi ile uğraşan kimse, helmintolog" kurt bilimi,"Solucanların yapılarını, yaşayışlarını ve yaptıkları hastalıklarla, bu hastalıklara karşı mücadeleyi anlatan asalak bilimi dalı, helmintoloji" kurtboğan,Boğan otu kurtçuk,"Bazı hayvanların, özellikle böceklerin yumurtadan çıktıktan sonra, krizalit veya ergin karakterlerini kazanmadan önceki evresi, sürfe, larva" kurtçul,Kurtçuklarla beslenen (hayvan) kurt kapanı,"Güreşte rakibi alta düşürdükten sonra üstüne oturarak uylukları arasında ayak bağlama, bir yandan da iki kolu altından el geçirerek ağırlığı bel üzerine verme" kurtkıyan,Afrika'da yaşayan sığırcıkgiller familyasının genel adı kurt köpeği,Kurt ve köpek kırması bir tür köpek kurt kuş,"Bütün yaratıklar, bütün canlılar" kurt kuyusu,"Dibine ucu sivri bir kazık çakılmış ve koni biçiminde kazılmış, tuzak olarak kullanılan derin çukur" kurtlandırma,Kurtlandırmak işi kurtlandırmak,Kurtlanmasına sebep olmak kurtlanış,Kurtlanma işi kurtlanma,Kurtlanmak işi kurtlanmak,İçinde veya üzerinde kurt üremek kurtlaşma,Kurtlaşmak işi kurtlaşmak,"Kurt durumuna gelmek, kurt gibi olmak" kurtlu,"İçinde kurt bulunan, kurtlanmış" kurtluca,"Ballıbabagillerden, tırmanıcı sarı çiçekleri olan, kokusu sarımsağı andıran, göl, akarsu kıyıları vb. nemli yerlerde yetişen bir bitki, meşecik, yer meşesi, yer palamudu, yer pelidi, susarımsağı" kurtluk,Kurt olma durumu kurt mantarı,"Tazeyken yenebilen, olgunlaştığında basılınca sporlar saçan, beyaz renkli, yuvarlak biçimli, bazitli bir mantar (Lycoperdon)" kurt masalı,"Birini oyalamak, kendini suçsuz göstermek için ileri sürülen gereksiz, inandırıcı olmayan sözler" kurtpençesi,"Karabuğdaygillerden, 20-50 santimetre yüksekliğinde, pembe çiçekleri salkım biçiminde, sap ve kökünde bol tanen bulunan çok yıllık otsu bir bitki (Polygonum bistorta)" kurt sineği,Kurtlara dadanan bir tür sinek kurtsuz,Kurdu olmayan kurttırnağı,Kurtpençesi kurtulma,Kurtulmak işi kurtulmak,Tehlikeli veya kötü bir durumu atlatmak kurtulmalık,Fidye kurtuluş,"Bir şeyden, bir yerden kurtulma, felah, halas, necat, selamet" kuruda kalmak,deniz alçaldığında gemi karaya oturmak kuru tahtada kalmak,"eşyası elinden gitmek, çıplak evde oturma durumunda kalmak" kuru laf karın doyurmaz,`boş sözlerle olumlu iş yapılamaz` anlamında kullanılan bir söz kuru,"Suyu, nemi olmayan, yaş ve nemli karşıtı" kuru gayret çarık eskitir,`bir iş rastgele bir çabayla değil amaca doğru planlı bir biçimde yürümekle başarılır` anlamında kullanılan bir söz kuru başına kalmak,"hayatında veya yanında kimsesi kalmamak, kimsesiz, yalnız kalmak" kurunun yanında yaş da yanar,`beğenilmeyen tutumlarından dolayı cezalandırılan kişiler yanında suçsuzlar da suçlular gibi hırpalanırlar` anlamında kullanılan bir söz kuru hasır (veya kilim) üstünde kalmak,"aç, parasız, evsiz kalmak" kurucu,"Bir kurumun, bir işin kurulmasını sağlayan, müessis" kuruculuk,Kurucu olma durumu kuru çay,Yeşil çay yapraklarının çeşitli işlemlerden sonra satışa hazır biçimi kuru çeşme,Suyu çekilmiş çeşme kuru dere,Suyu olmayan dere kuru duvar,Taşların arasına harç konulmadan örülen duvar kuru ekmek,Katıksız ekmek kuru erik,Eriğin kurutulmuşu kuru fasulye,Fasulye bitkisinin beyaz tohumu kuru filtre,"Hava içindeki kirleri, bezden torbalar yardımıyla ayıran süzgeç" kuru gürültüye pabuç bırakmamak,"bir durum karşısında telaşsız, korkusuz, dilediğince davranmak" kuru gürültü,"Gereksiz, önemsiz, sonu alınamayacak söz veya davranış" kuru hava,Nemi çok az olan hava kuru iftira,"Gerçekle hiçbir ilişiği, hiçbir dayanağı olmayan iftira" kuru incir,Özel olarak güneşte kurutulan incir kuru kafa,Baş iskeleti kuru kahve,Dövülmüş veya çekilmiş kahve kuru kahveci,Kuru kahve hazırlayıp satan kimse kuru kahvecilik,Kuru kahvecinin işi veya mesleği kuru kalabalık,Hiçbir iş yapmayan insan topluluğu kuru kayısı,Kayısının kurutulmuşu kuru kemik,Çok zayıf kimse kuru köfte,Kıyma ve ekmek içi ile yapılıp tavada kızartılan köfte kuru kuruya,"Kuru olarak, yanında başka bir içecek veya yiyecek olmaksızın" kuru kuyu,"Pis suyun toprak altına sızdırılmasında kullanılan, duvarları harçsız kuyu" kurul,"Bir işi yapmak, yönetmek veya bir kurum ve kuruluşu temsil etmek için görevlendirilmiş kişilerden oluşmuş topluluk, heyet, konsey, asamble" kurulama,Kurulamak işi kurulamak,Bir şeyin üzerindeki ıslaklığı gidermek kurulanış,Kurulanma işi kurulanma,Kurulanmak işi kurulanmak,Kurulama işi yapılmak veya kurulama işine konu olmak kurulaşma,Kurulaşmak işi kurulaşmak,Kuru duruma gelmek kurulayış,Kurulama işi kurulma,Kurulmak işi kurulmak,Kurma işine konu olmak veya kurma işi yapılmak kurultay,Ulusal veya uluslararası bilimsel toplantı kurulu,"Kurulmuş olan, yerleşmiş, oturmuş" kurulu düzen,"Yerleşmiş, içinde bulunulan toplumsal düzen" kuruluk,Kuru olma durumu kuruluş,Kurulma işi kuruluşlar bütünü,Kompleks kurum,Bacalarda biriken kalın is kurum,"Evlilik, aile, ortaklık, mülkiyet gibi köklü bir yapıyı içeren, genellikle devletle ilişkisi olan yapı veya birlik, müessese" kurum,"Kendini büyük ve önemli gösterme davranışı, büyüklenme, gösteriş, azamet, tekebbür" kurum kurum kurumlanmak (veya kurulmak),"büyüklenmek, böbürlenmek" kurum (veya kurumunu) satmak,"böbürlenmek, büyüklenmek" kuruma,Kurumak işi kurumak,"Islaklığını, nemini yitirerek kuru duruma gelmek" kuru meyve,Yaş meyvenin kurutulmuşu kurumlanış,Kurumlanma işi kurumlanma,Kurumlanmak işi kurumlanmak,Gururlanarak kasılmak kurumlaşma,"Kurum niteliği kazandırma, kurum niteliği verme" kurumlaşmak,"Kurum durumuna gelmek, müesseseleşmek" kurumlaştırma,Kurumlaştırmak işi kurumlaştırmak,Kurum durumuna getirmek kurumlu,Kurum(I) tutmuş olan kurumlu,"Gururlanarak kasılan, mağrur, dikbaşlı" kurumsal,Kurumla ilgili kurumsallaşmak,Kurumsal duruma gelmek kurumsuz,Kurumu olmayan kuruntu,"Yanlış ve yersiz düşünce, evham" kuruntu etmek,kötü ihtimalleri düşünüp üzülmek kuruntuya kapılmak,boş yere tasalanmak kuruntucu,"Sürekli kuruntuya kapılan (kimse), işkilli, vesveseci, müvesvis" kuruntulu,"Kuruntusu olan (kimse), evhamlı, vesveseli, mütevehhim" kuruntusuz,"Kuruntusu olmayan, vesvesesiz, evhamsız" kuru öksürük,Balgam çıkarılmayan öksürük kuru pasta,"Tuzlu veya tatlı, kremasız çörek" kuru pil,Akıntı yapmaması için elektroliti soğurucu bir maddeyle kaplı pil kuru sebze,Yaş sebzelerin kurutulmuşu kurusıkı,"Yalnız barut doldurulmuş, çekirdeksiz tüfek veya tabanca mermisi" kurusıkı atmak,korkutmak veya yıldırmak amacıyla aslı olmayan söz söylemek kuru soğan,Toprak altında kalan yumru soğanın kurutulmuşu kuru soğuk,Yağışsız havadaki sert soğuk kuru söz,Kuru laf kuruş,Liranın yüzde biri değerinde Türk parası kuruşlandırma,Kuruşlandırmak işi kuruşlandırmak,Bir listede yer alan her maddenin fiyat tutarını hesap edip belirtmek kuruşluk,Herhangi bir kuruşa karşılık olan kuruşu kuruşuna,"Tam hesaplanarak, kuruş kuruş" kurut,Kurutulmuş süt ürünü kurutaç,Kurutma kabı kuru tarım,"Kurak veya yarı kurak bölgelerde, sulama yapmadan tarladan ürün alınması yollarını gösteren tarımsal tekniklerin bütünü, kuru ziraat" kuru temizleme,"Kimyasal maddelerle veya buharla giysi, eşya vb.ni temizleme, ütüleme işi" kuru temizleyici,Kuru temizleme yapan kimse kurutma,Kurutmak işi kurutmaç,Mürekkebi kurutmak için kullanılan kurutma kâğıdı ve bunun takılı bulunduğu araç kurutmak,Suyunu ve ıslaklığını giderip kuru duruma getirmek kurutma kabı,"İçinde nemçeker bir kimyasal madde bulunan ve bazı maddeleri kurutmak veya nemlenmelerini önlemek için kullanılan kapaklı cam kap, kurutaç, desikatör" kurutma kâğıdı,Yazıda mürekkebin ıslaklığını gidermek için kullanılan nem emici bir kâğıt türü kurutmalık,"Kurutmaya yarar, kurutmak için ayrılmış" kurutma makinesi,Yıkanmış ve sıkılmış çamaşırları sıcak hava içinde döndürerek kurutan araç kurutucu,"Nemi, ısı veya hava akımıyla uzaklaştırıp içine konulan maddeleri kurutan alet" kurutulma,Kurutulmak işi kurutulmak,Kurutma işi yapılmak veya kurutma işine konu olmak kurutuş,Kurutma işi kuru üzüm,"Haşlanıp ardından güneşte kurutulmak suretiyle hazırlanan iri veya küçük taneli üzüm, üzüm kurusu" kuru yemiş,"Fındık, fıstık, leblebi gibi yemek dışında yenilen yiyecekler, meyvehoş" kuru yemişçi,Kuru yemiş satan kimse veya kuru yemiş satılan yer kuruyuş,Kuruma işi kuru yük,"Kara ve deniz taşıtlarıyla nakledilen katı madde, ticari eşya" kuru yük gemisi,Deniz taşımacılığında katı maddeleri taşıma özelliğine göre imal edilen gemi kuru ziraat,Kuru tarım kurya,Vatikan'ı yöneten yürütme ve yargılama organlarının bütünü kurye,Genellikle elçilik postasını yerine ulaştırmakla görevli kimse kuryelik,Kuryenin görevi kuskun,Hayvanın kuyruğu altından geçirilerek eyere bağlanan kayış kuskunlu,Kuskunu olan kuskunsuz,Kuskunu olmayan kuskunu düşük,Kuskun yeri sağrıdan aşağı olan (at) kuskus,"Un, süt, yumurta, bulgur ile yapılan ufak ve yuvarlak taneler biçiminde kurutulmuş hamur" kuskus çorbası,Kuskus kullanılarak yapılan çorba kuskus pilavı,Kuskus kullanılarak yapılan pilav kusma,"Kusmak işi, istifra" kusmak,"Midenin içindekini basınçla ağızdan dışarı atmak, çıkarmak, kayyetmek, istifra etmek" kusmuk,"Kusulan şey, kusuntu" kusturma,Kusturmak işi kusturmak,Kusmasına yol açmak kusturucu,Kısa süre içinde kusmaya sebep olan ilaç kusturuş,Kusturma işi kusuntu,Kusmuk kusur işlemek,yanlış davranışta bulunmak kusura bakmamak (veya kalmamak),hoş görmek kusur bulmak,"bir şeyin eksikliğini, özrünü görmek" kusur aramak,"yanlışını, eksikliğini, elverişsizliğini aramak" kusur etmek,yanlışlık yapmak kusur etmemek,hoş karşılanmayacak bir davranışta bulunmamak kusur,"Eksiklik, noksan, nakisa" kusurlu,Kusuru olan kusurluluk,Kusurlu olma durumu kusursuz dost arayan dostsuz kalır,"`kusursuz kişi olmadığından, kendisine kusursuz bir dost arayan kimse aradığını bulamaz, dostsuz kalır` anlamında kullanılan bir söz" kusursuz,"Kusuru olmayan, mükemmel" kusursuzluk,Kusursuz olma durumu kuşun kanadıyla haber salmak,en hızlı bir biçimde haber vermek "kuşa kafes lazım, boruya nefes","`bir şeyden yararlanmak için kullanılacak araç, onun niteliğine uygun olmalıdır` anlamında kullanılan bir söz" "kuş vardır eti yenir, kuş vardır et yedirilir","`öyle kişiler vardır ki acımadan en ağır işte kullanılır, öyle kişiler de vardır ki iş gördürmek şöyle dursun onlara hizmet edilir`" kuş uçurmamak (veya uçurtmamak),"hiçbir şeyin veya kimsenin kaçmasına, geçmesine imkân vermemek" "kuş uçmaz, kervan geçmez",kimsenin uğramadığı ıssız ve sapa kuş mu konduracak?,`yapacağı şey görülmemiş bir sanat eseri mi olacak?` anlamında kullanılan bir söz kuş kanadıyla gitmek,çok hızlı gitmek kuş kanadına kira istemez,"`kişi, kendi işi için zaten harcayacağı çabadan dolayı başkasından karşılık beklemez` anlamında kullanılan bir söz" kuşa benzemek (veya dönmek),bir şey düzeltilmek istenirken komik veya biçimsiz bir duruma gelmek kuş gibi (veya kadar) yemek,çok az yemek kuş gibi uçup gitmek (veya uçmak),çok kısa süren bir hastalıkla ölmek kuş gibi çırpınmak,çaresizlik içinde telaşlı davranmak kuş gibi,çok hafif kuş,"Yumurtlayan omurgalılardan, akciğerli, sıcakkanlı, vücudu tüylerle örtülü, gagalı, iki ayaklı, iki kanatlı uçucu hayvanların ortak adı" kuşu kuşla avlarlar,"`elde edilmek istenen kimse, daha önce elde edilmiş kimse aracılığıyla tuzağa düşürülür` anlamında kullanılan bir söz" kuş kadar canı olmak,"küçük, cılız, güçsüz bir yaratık olmak" kuşak,Bele sarılan uzun ve enli kumaş kuşaklama,Kuşaklamak işi kuşaklamak,Kuşaklarla sağlamlaştırmak kuşaklı,Kuşağı olan kuşaksız,Kuşağı olmayan kuşane,"Özellikle kuş etlerini pişirmekte kullanılan, yayvan, küçük tencere" kuşanılma,Kuşanılmak işi kuşanılmak,Kuşanma işi yapılmak kuşanış,Kuşanma işi kuşanma,Kuşanmak işi kuşanmak,"Beline kuşak, kılıç, kemer vb. şeyler bağlamak" kuşantı,"Giyecek, kuşanılacak şey" kuşatılma,Kuşatılmak işi kuşatılmak,Kuşatma işi yapılmak kuşatış,Kuşatma işi kuşatma,Kuşatmak işi kuşatmak,"Çevresini sarmak, çevrelemek, çevirmek, abluka etmek, ablukaya almak, ihata etmek, muhasara etmek" kuş bakışı,"Yüksek bir yerden aşağıya doğru, bütün genişliği içine alacak biçimde bakış" kuşbaşı,Küçük bir kuşun başı büyüklüğünde doğranmış (et vb.) kuşbaşılı,İçinde kuşbaşı et olan kuşbaz,Süs kuşları yetiştiren kuş meraklısı kimse kuş beyinli,"Akılsız, aptal" kuş bilimci,"Kuş bilimi uzmanı, ornitolog" kuş bilimi,"Kuşları inceleyen bilim, ornitoloji" kuşburnu,"Çalılık ve ormanlık alanlarda yetişen, soluk pembe renkte çiçekler açan bir ağaç, yaban gülü ağacı (Rosa canina)" kuşçu,Süs kuşları yetiştirip satan kimse kuşçubaşı,Kuşçulardan sorumlu olan üst görevli kuşçuluk,Kuşçunun işi kuş dili,"Genellikle çocukların, kelimelerin başına, hecelerin arasına başka hece ekleyip kelimelerin biçimlerini değiştirerek uydurdukları bir konuşma türü" kuşe,"Kalın, ağır gramajlı parlak, düzgün, pürüzsüz, kaygan bir tür kâğıt, kıuşe kağıdı, papyekuşe" kuşe kâğıdı,Kuşe kuşekmeği,"Turpgillerden, çorak yerlerde yetişen, beyaz veya mor çiçekli, eskiden hekimlikte kullanılmış olan otçul bir bitki, çobandağarcığı (Thlaspi)" kuşet,Gemi veya trende yatak kuşetli,Kuşeti olan kuşetsiz,Kuşeti olmayan kuşgömü,Pastırmanın fileto bölümü kuşhane,İçinde süs kuşları beslenilen ve üretilen küçük oda veya büyük kafes kuş kafesi gibi,ufak ve güzel (yapı) kuş kafesi,Kuşun içinde barındırıldığı yuva kuşkanadı,Göz akı zarının göz bebeğine doğru bir ok ucu biçiminde ilerlemesi kuş kirazı,"Gülgillerden, yaprak açmadan önce beyaz çiçek veren, kaplamacılıkta kullanılan yabani ağaç, ılgıncar, gelinfeneri (Cerasus padus)" kuşkonmaz,"Zambakgillerden, uç dalları yapraksı görünüşte, toprak altı kök saplarından çıkan taze sürgünleri yenen bir bitki (Asparagus officinalis)" kuşkusu kalmamak,"bir konuda her şeyi bilmek, şüphe duymamak" kuşku yok,''başka türlü olamaz'' anlamında kullanılan söz. kuşku uyanmak,kuşku oluşmak kuşku,"Bir olguyla ilgili gerçeğin ne olduğunu kestirememekten doğan kararsızlık, kuruntu, işkil, şüphe, acaba, şek" kuşku beslemek (veya duymak),kuşkulanmak kuşkuya düşmek,kuşkulanmak kuşkucu,"Açık bir biçimde kanıtlanmamış her şeyden kuşkuya düşen, şüpheci, septik" kuşkuculuk,"Özellikle doğaötesi konularda olumlu veya olumsuz yargıda bulunmaktan çekinme temeline dayanan öğreti, şüphecilik, septisizm" kuşkulandırma,"Kuşkulandırmak işi, şüphelendirme" kuşkulandırmak,"Kuşkuya düşürmek, kuşkulanmasına yol açmak, şüphelendirmek" kuşkulanma,"Kuşkulanmak işi, şüphelenme" kuşkulanmak,"Kuşku içinde bulunmak, kuşku duymak, şüphelenmek" kuşkulu,"Kuşku belirten, kuşku anlatan, şüpheli" kuşkusuz,"Kuşkusu olmayan, işkilsiz, şüphesiz" kuşlak,Av kuşları bol olan yer kuşlar,"Çok hücreli hayvanlardan, omurgalıların geniş bir sınıfı" kuşlokumu,"Yumurta, un ve şekerle yapılan bir kurabiye türü" kuşluk,"Günün sabahla öğle arasındaki bölümü, kuşluk vakti" kuşluk namazı,Kuşluk vaktinde kılınan namaz kuşluk vakti,Kuşluk kuşluk yemeği,Kuşluk vakti yenilen yemek kuşmar,"Kuş avlamak için hazırlanmış tuzak, kuş tuzağı" kuş otu,"Yol kenarları, duvar dipleri ve bahçelerde yetişen bir yıllık ve otsu bir bitki (Stellaria media)" kuşpalazı,"Çoğunlukla çocuklarda görülen, burun, boğaz, yutak çeperine yerleşen mikropların yol açtığı bulaşıcı hastalık, difteri" kuş sütü,Bulunmayan şey kuş sütünden başka her şey var,`her türlü yiyecek var` anlamında kullanılan bir söz kuş sütü ile beslemek,"eksiksiz, özenli bir biçimde beslemek" kuş tüyü,"Yatak, yorgan, yastık doldurmaya yarayan bazı kuşların tüyü" kuş tüyü gibi,"çok yumuşak (oturacak, yatacak yer)" kuş uçuşu,"İki nokta arasında doğrultu yönünde alınan mesafe, kuş uçumu" kuş uykusu,Tavşan uykusu kuş üzümü,"Siyah, çok ufak taneli, çekirdeksiz bir tür üzüm" kuşyemi,"Buğdaygillerden, durgun sularda yetişen bir bitki (Phalaris canariensis)" kuş yuvası,Kuşun içinde barındığı yer kut,"Devlet idaresinde güç, yaratıcılık ve yetki bakımından sahip olunan üstün güç" kutan,Saka kuşu kutlama,"Kutlamak işi, tebrik" kutlamak,"Mutlu bir olaya sevinildiğini söz, yazı veya armağanla anlatmak, kutlulamak, tebrik etmek" kutlanış,Kutlanma işi kutlanma,Kutlanmak işi kutlanmak,"Kutlama işi yapılmak, tebrik edilmek" kutlayış,Kutlama işi kutlu,Uğurlu kutlu gün doğuşundan bellidir,"`mutlu sonuç verecek işler, daha başlangıçta ve aldığı yönden belli olur` anlamında kullanılan bir söz" kutlu olsun,"`uğurlu olsun, bolluk ve iyilik getirsin` anlamında kullanılan bir kutlama sözü" kutlulamak,Kutlamak kutluluk,Kutlu olma durumu kutnu,"Pamuk veya ipekle karışık pamuktan dokunmuş kalın, ensiz kumaş türü" kutsal,"Güçlü bir dinî saygı uyandıran veya uyandırması gereken, kutsi, mukaddes" kutsallaşma,Kutsallaşmak işi kutsallaşmak,Kutsal duruma gelmek kutsallaştırış,Kutsallaştırma işi kutsallaştırma,Kutsallaştırmak işi kutsallaştırmak,"Kutsal duruma getirmek, kutsamak" kutsallık,"Kutsal olma durumu, kutsiyet, mukaddeslik" kutsama,"Kutsamak işi, takdis" kutsamak,Kutsallaştırmak kutsi,Kutsal kutsileşme,Kutsileşmek durumu kutsileşmek,Kutsal duruma gelmek kutsiyet,Kutsallık kutsuz,"Uğursuz, kötü, menhus" kutsuz kuşun yuvası doğan yanında olur,"`talihsiz kişi, her an kendisine saldıracak güçlü kimselerle yan yana bulunur` anlamında kullanılan bir söz" kutsuzluk,Kutsuz olma durumu kutu gibi,küçük fakat kullanışlı ve şirin kutu,"İnce tahta, mukavva, teneke, plastik vb.nden yapılmış, genellikle kapaklı kap" kutucu,Kutu yapan veya satan kimse kutuculuk,Kutucunun işi kutulama,Kutulamak işi kutulamak,"Kutuya yerleştirmek, kutuya koymak" kutulanış,Kutulanma işi kutulanma,Kutulanmak işi kutulanmak,Kutulama işi yapılmak kutulayış,Kutulama işi kutulu telefon,"Halkın kullanımına sunulan, para, jeton veya manyetik özelliği olan, kartla çalışan telefon, ankesörlü telefon" kutup,"Yer yuvarlağının, Ekvator'dan en uzak olan yer ekseninin geçtiği varsayılan iki noktasından her biri" kutup engel,Bir pilde elektromotor kuvveti düşüren polarma olayına karşı gelmek ve elektrik akımının durmasını önlemek için kullanılan kimyasal maddelerden her biri kutuplanma,"Kutuplanmak işi, polarizasyon" kutuplanmak,İki kutupta toplanmak kutuplaşma,Kutuplaşmak işi kutuplaşmak,"Bir toplulukta düşünce, görüş, sosyal ve siyasal konum ve tavır olarak iki karşıt grupta yoğunlaşmak" kutupsal,Kutupla ilgili Kutup Yıldızı,"Gök küresinin kutbuna en yakın olan Küçükayı denilen takımyıldızın en ucunda bulunan, kuzeyi belirleyen durağan yıldız, Demirkazık, Kuzey Yıldızı" kutur,Daire ve kürede çap kuvars,Billurlaşmış silisin doğada çok yaygın bir türü kuvarsit,Kum taşı kuvertür,Örtü kuvöz,Yaşanak kuvve,"Düşünce, niyet" kuvveden fiile çıkarmak,"düşünülen, tasarlanan şeyi gerçekleştirmek" kuvvetten düşmek,gücü azalmak kuvvetini toplamak,"gücünü artırmak, kuvvetlenmek" kuvvet bulamamak,cesaret edememek kuvvet vermek,bir konuya çok önem vermek ... -e kuvvet,herhangi bir şeye ağırlık verildiğinde kullanılan bir söz kuvvet,"Fiziksel güç, takat" kuvvet almak,"herhangi bir yardımla gücü artmak, kuvvetlenmek" kuvvet çifti,Birbirine paralel ters yönde ve eşit ağırlıkta iki kuvvetin oluşturduğu kuvvet takımı kuvvet komutanları,"Kara, deniz, jandarma ve hava kuvvetleri komutanlarına toplu olarak verilen ad" kuvvetlendirici,"Gücü artıran, güçlendirici şey" kuvvetlendiriş,Kuvvetlendirme işi kuvvetlendirme,Kuvvetlendirmek işi kuvvetlendirmek,"Güçlenmesini sağlamak, gücünü artırmak" kuvvetleniş,Kuvvetlenme işi kuvvetlenme,Kuvvetlenmek işi kuvvetlenmek,"Güç kazanmak, direnci veya gücü artmak" kuvvetli,"Gücü çok olan, zorlu, şiddetli" kuvvetlice,"Oldukça güçlü, kuvvetli" kuvvetölçer,"Kuvvetleri ölçmeye yarayan cihaz, dinamometre" kuvvetsiz,"Gücü, kuvveti olmayan, güçsüz" kuvvetsizlik,"Kuvvetsiz olma durumu, güçsüzlük" kuymak,"Mısır unu, tereyağı, peynir ve su ile yapılan bir yemek" kuyruk olmak,"arka arkaya dizilmek, sıralanmak" kuyruk,"Hayvanların çoğunda, gövdenin sonunda bulunan, omurganın uzantısı olan uzun ve esnek organ" kuyruğunu tava sapına çevirmek,"haddini bildirmek, gereken dersi vermek" kuyruğunu kıstırmak,birini güç bir duruma düşürmek kuyruğunu kısmak,korkup sinmek kuyruğuna basmak,"birini incitip saldırıda bulunmasına yol açmak, tahrik etmek" kuyruğu titretmek,ölmek kuyruğuna teneke bağlamak,biriyle aşırı derecede alay etmek kuyruğu dikmek,hayvan koşmaya başlamak kuyruğa girmek,ayakta arka arkaya durulan diziye girmek kuyruk yapmak,uzun ve peş peşe bir sıra oluşturmak kuyruk sallamak,yaltaklanmak kuyruk çekmek,göz ucundan şakağa doğru kalem veya sürme ile çizgi çekmek kuyruğu sıkışmak (veya kapana kısılmak),çok zor durumu düşmek kuyruk acısı,"Hınç, alınacak öç" kuyrukkakan,"Kara tavukgillerden, böcek ve meyve ile beslenen küçük ötücü bir kuş (Saxicola)" kuyruk kemiği,"Omurganın alt ucunda bulunan, kuyruk sokumu kemiği ile eklemlenen, önden arkaya doğru yassı, üçgen biçiminde kemik" kuyruklu,Kuyruğu olan kuyruklu kelebek,Kanatları siyah benekli sarı renkte bir Avrupa kelebeği (Papillio machaon) kuyruklu kurbağa,Yumurtadan yeni çıkmış ve evrim geçirmemiş yavru kurbağa kuyruklular,"Omurgalı hayvanlardan, amfibyumlar sınıfının, vücut ve kuyrukları uzun, bacakları zayıf, birçok semender türünü içine alan bir alt takımı, urodel" kuyruklu piyano,"Duvar piyanosu gibi dik olmayan, gövdesi üç ayak üstünde yatık bir durumda bulunan piyano" kuyruklu yalan,Çok büyük yalan kuyruklu yıldız,"Güneş çevresinde büyük bir elips veya bir parabol yörüngede dolaşan, Güneş'e yaklaştığında yüzeyinde ortaya çıkan gazların ve tozların oluşturduğu kuyruk denilen ışıklı bir uzantısı olan gök cismi, kirlikartopu" kuyruksallayan,"Kuyruksallayangillerden, kanatları ve vücudunun üst bölümü kül rengi, alt bölümü sarı olan, uzun kuyruklu, küçük, ötücü kuş, yont kuşu (Motacilla)" kuyruksallayangiller,"Kuyruksallayan, incir kuşu vb. ötücü kuşları içine alan familya" kuyruk sokumu,İnsanda omurganın alt ucunun bitim yeri kuyruk sokumu kemiği,"Omurganın bitiminde, beş kuyruk omurunun kaynaşmasından oluşan, üçgen biçiminde kemik, uca (I), pöç" kuyruksuz,Kuyruğu olmayan kuyruksuzlar,Kurbağalar kuyruksüren,Firavun faresi kuyruk yağı,Koyun kuyruğunun eritilmesiyle elde edilen yağ kuytu,"Issız, sessiz ve göze çarpmayan, tenha (yer)" kuytuluk,Kuytu olma durumu kuyu,"Su katmanına varıncaya kadar derinliğine kazılan, genellikle silindir biçiminde, çevresine duvar örülen, suyundan yararlanılan çukur" kuyu açmak,kuyu yapmak kuyu gibi,çok derin (yer) kuyudan adam çıkarmak,"olumsuz, uygunsuz veya yasal olmayan bir duruma son vererek birini haklarına kavuşturmak" kuyusunu kazmak,"birinin yıkımına çalışmak, kötü duruma düşmesini istemek" kuyu bileziği,Su kuyusunun ağzına oturtulan silindir biçiminde taş kuyucu,Kuyu kazmayı iş edinmiş kimse kuyuculuk,Kuyucunun yaptığı iş kuyudat,Resmî defterdeki kayıtlar kuyu fındığı,Yeşilken toprağa gömülerek ayrı bir çeşni verilen fındık kuyu kebabı,Toprak altında özel olarak kazılıp hazırlanmış kuyuda pişirilen çebiç veya kuzu etinden yapılan kebap kuyum,Değerli metal ve taşlardan yapılan süs eşyası kuyumcu,"Değerli metal ve taşlardan bilezik, küpe vb. süs eşyası yapan veya satan kimse, sarraf, mücevherci, cevahirci" kuyumculuk,"Kuyumcunun işi ve zanaatı, mücevhercilik, cevahircilik" kuyumcu terazisi,Hassas terazi kuyu suyu,"Kuyudan çıkarılan, genellikle sulamada kullanılan su" kuz,Gölgede kalan (yan) kuzen,Erkek yeğen kuzey,"Sağını doğuya, solunu batıya veren kimsenin tam karşısına düşen yön, dört ana yönden biri, şimal, güney karşıtı" kuzeybatı,Kuzeyle batı arasındaki yön kuzeydoğu,Kuzeyle doğu arasındaki yön Kuzey Kutbu,İki kutuptan Ekvator'un kuzey tarafında yer alan kutup bölgesi Kuzeyli,"Kuzey ülkeleri halkından olan (kimse), Şimalli" kuzey noktası,Ufukta kuzey doğrultusunun gök küresini deldiği nokta Kuzey Yıldızı,Kutup Yıldızı kuzgun gibi,"çok kara, çok koyu" kuzgun,"Ötücü kuşlar takımının kargagiller familyasından, Kuzey Amerika'nın dağlık, fundalık yerlerinde bulunan, tüyleri siyah renkte olup mavi renkte parlayan bir tür kuş, karakarga (Corvus corax)" kuzguna yavrusu şahin (veya Anka veya güzel) görünür,`herkesin kendine ait olan şey çirkin de olsa gözüne güzel görünür` anlamında kullanılan bir söz kuzguncuk,Hapishane kapılarındaki demir kafesli pencere kuzguni,"Çok koyu, kara" kuzgunkılıcı,"Süsengillerden, uzun, ensiz ve sivri yapraklı bir süs bitkisi, glayöl (Gladiolus illyricus)" kuzin,Kız yeğen kuzine,Hem ısıtmaya hem de üzerinde veya içinde yemek pişirmeye yarayan büyük mutfak sobası kuzu,Koyun yavrusu kuzu çevirmek,kuzunun gövdesini şişe geçirip ateş korunun üzerinde çevirerek pişirmek kuzu gibi olmak,"uslanmak, sessizleşmek, sakinleşmek" kuzu kesilmek,"uysallaşmak, sessizleşmek, sakin bir durum almak" kuzu postuna bürünmek,"karşısındakini aldatmak için gerçek kişiliğini saklamak, kendini zararsız ve uysal göstermek" kuzum!,"okşamalık, yalvarma veya dikkat çekme anlamları taşıyan bir seslenme sözü" kuzu gibi,çok uysal kuzu dişi,Süt dişi kuzu eti,Kuzunun kesilip parçalanmış eti kuzugöbeği,"Çam ormanlarında, yol ve akarsu kenarlarında, meşe, akçaağaç, kayın gibi yaprak döken ağaçların altında, kireçli, kumlu topraklarda tek tek veya gruplar hâlinde yetişen, şapkası kalın ve etli, yenen, değerli bir tür mantar (Agaricus campestris)" kuzu kapama,"Kemikli kuzu etinin, arpacık soğanı, yeşilsoğan, havuç, dereotu ile birlikte ağır ateşte pişirilmesiyle yapılan bir yemek türü" kuzu kapısı,"Büyük bir kapının içinde veya yanında bulunan küçük kapı, kuzuluk, kuzuluk kapısı, yavru kapı" kuzu kestanesi,"Yabani ağaçlardan elde edilen, küçük, lezzetli bir tür kestane" kuzukulağı,"Karabuğdaygillerden, nemli yerlerde yetişen, yaprakları salata olarak kullanılan, çiçekleri iki evcikli ve kırmızımtırak bir bitki, ekşikulak (Rumex acetosa)" kuzukulağı asidi,Oksalik kuzulama,Koyun yavrulama kuzulamak,Koyun yavrulamak kuzulaşma,Kuzulaşmak işi kuzulaşmak,Kuzu gibi uysal ve zararsız duruma gelmek kuzulu,Kuzusu olan (koyun) kuzuluk,"Kuzu barınağı, ağıl" kuzuluk kapısı,Kuzu kapısı kuzu mantarı,"Bazitli mantarlardan, çayırlarda, sulak yerlerde yetişen, şapkası etli, kalın, koni biçiminde, pürüzlü, yenilir bir mantar (Boletus edulis)" kuzu sarmaşığı,"Boyu 3 metre kadar olabilen, tırmanıcı, beyaz sütlü, çok yıllık ve otsu bir bitki (Canvolvulus arvensis)" Kübalı,Küba halkından olan kimse kübik,Küp ve kesme biçiminde olan kübist,"Kübizmi uygulayan, kübizm yanlısı kimse" kübizm,Nesneleri geometrik biçimlerde gösteren bir sanat akımı küçücük,Çok küçük "küçükle küçük, büyükle büyük olmak","her yaştaki kişilere karşı dostça, arkadaşça davranmak" küçük oynamak,kumarda az para ile oynamak küçük görmek,"değer, önem vermemek" küçük köyün büyük ağası,büyüklük taslayanlar için söylenen bir söz küçük düşmek,değeri veya onuru sarsılmak küçük dağları ben yarattım demek,"çok böbürlenmek, kibirlenmek" küçük,"Boyutları, benzerlerininkinden daha ufak olan, mikro, büyük karşıtı" küçük düşürmek,değerini veya şerefini sarsmak küçük ad,Ön ad Küçük Asya,Anadolu küçük ay,Şubat Küçükayı,"Göğün Kuzey Kutbu bölgesinde, Büyükayı'nın tersi durumda bir takımyıldız, Dübbüasgar" küçükbaş,Kasaplık hayvanlardan koyun ve keçiye verilen ortak ad küçük bey,Evin küçük erkek çocuğu küçük burjuva,Gelir düzeyi düşük şehirli halk küçük çaplı,Değeri ve ağırlığı az küçükçe,Biraz küçük küçük dalga,Orta dalga küçük dil,Damağın arkasında bulunan dile benzer küçük uzantı küçük dilini yutmak,"şaşırmak, donakalmak" küçük dil ünsüzü,Akciğerlerden gelen havanın art damakta küçük dilin çevresinden sızarak çıkmasıyla oluşan ünsüz: ğ küçük gezegen,Bilinen dokuz büyük gezegene göre çok küçük olan gezegen küçük hanım,Evin kızı veya genç gelini küçük harf,"Büyük harfin küçük yazılan türü, minüskül" küçük kan dolaşımı,"Çeşitli organlardan gelen toplardamarların kanı sağ kulakçık ve sağ karıncığa taşıması, oradan da atardamarlarla kanın akciğerlere ulaştırılması ve oradan sol kulakçığa taşınması düzeni" küçük karga,Karga cinsi bir tür kuş küçük köprü,"Vücudun, sırt yere dönük olarak avuçlar ve dizler üstünde dayalı ve gergin bulunduğu durum, el diz köprüsü" küçük kumru,Kumru cinsi bir tür kuş küçükleşme,Küçükleşmek işi küçükleşmek,Değerini yitirmek küçüklü büyüklü,"Küçüğü, büyüğü hep birlikte" küçüklük,Küçük olma durumu küçük martı,Martı cinsi bir tür kuş küçük mevlit ayı,"Ay takviminin dördüncü ayı, rebiyülahir" küçük önerme,"Bir tasımda, küçük terimi taşıyan öncül, minör" küçük parmak,Serçe parmak küçük sakarca,Sakarca cinsi bir tür kuş küçüksemek,Küçümsemek küçük sesli uyumu,Küçük ünlü uyumu küçük şalgam,"Turpgillerden, çiçekleri kokulu, tohumlarından ışık araçlarında ve sabun yapımında kullanılan bir yağ çıkarılan, kolzaya benzeyen bir bitki, yağ şalgamı (Brassica rapa)" küçük tansiyon,Kalbin gevşemesi sırasında ölçülen kan basıncı küçük terim,"Bir tasımda, vargının konusu olan terim" küçük tövbe ayı,"Ay takviminin altıncı ayı, cemaziyelahir" küçük ünlü uyumu,"Türkçe bir kelimede düz ünlülerden (a, e, ı, i) sonra düz ünlülerin, yuvarlak ünlülerden (o, ö, u, ü) sonra dar yuvarlak (u, ü) veya düz geniş (a, e) ünlülerin gelmesi, küçük sesli uyumu: evler, etek, salkımlar; ördek, okul, sucuların gibi" küçülme,Küçülmek işi küçülmek,Büyükken herhangi bir sebeple küçük duruma gelmek küçültme,"Küçültmek işi, tasgir" küçültme eki,"Kelimelerin anlamına küçüklük, azlık, sevgi, acıma kavramları katan - ce, -ceğiz, -cek, -cik, -imsi, -imtırak, -rek, ekleri" küçültmek,Büyükken daha küçük duruma getirmek küçülüş,Küçülme işi küçümen,"Benzerlerinden daha küçük olan, pek küçük" küçümencik,"Küçük, küçücük" küçümseme,Küçümsemek işi küçümsemek,"Değer ve önem vermemek, küçük görmek" küçümsenme,Küçümsenmek işi küçümsenmek,Küçümseme işi yapılmak küçümseyiş,Küçümseme işi küçürek,Biraz küçük küf kokmak,"kapalı, nemli yerler gibi ağır kokmak" küf bağlamak (veya tutmak),küflenmek küf,"Ekmek, peynir vb. organik maddelerin üzerinde, nem ve ısının etkisiyle oluşan, çoğu yeşil renkli mantar" küfe,"Genellikle söğüt veya başka ağaç dallarından örülen, yük taşımaya yarayan, kaba ve dayanıklı sepet" küfeci,Küfe yapan veya satan kimse küfecilik,Küfecinin işi küfelik,Küfeyi dolduracak miktarda olan küfelik olmak,çok sarhoş olmak küffar,"Müslüman olmayanlar, kâfirler" küf kokusu,"Ağır, pis ve bunaltıcı koku" küflendirme,Küflendirmek işi küflendirmek,Küf bağlamasına yol açmak küflenme,Küflenmek işi küflenmek,Küf oluşmak küflü,Küflenmiş olan küflüce,Mantar hastalığı küfran,Nankörlük küfretme,"Küfretmek işi, sövme" küfretmek,Sövmek küfür,Sövgü küfür savurmak,küfretmek küfür yemek,kendisine küfredilmek küfrü basmak,küfretmek küfürbaz,"Kaba sövgüleri çok kullanan, ağzı bozuk" küfürbazlık,Küfürbaz olma durumu küfür küfür,"Tatlı, serin ve hafif bir biçimde (esmek)" küf yeşili,Açık yeşil renk küheylan,Soylu Arap atı "küheylan at, çul içinde de bellidir","`cevherli insan, kılık kıyafeti düzgün olmasa da değerini yitirmez` anlamında kullanılan bir söz" kükre,Öfke veya cinsel istek yüzünden saldırıcı bir durum alan (hayvan) kükreme,Kükremek işi kükremek,"Aslan, bağırmak" kükreyiş,Kükreme işi kükürt,"Atom numarası 16, atom ağırlığı 32,06 olan, 119 °C'de eriyen ve 444 °C'de kaynayan, doğada saf veya başka cisimlerle birleşik olarak bulunan, sarı renkli element, sülf (simgesi S)" kükürtatar,Kükürtlü buhar çıkaran ve üzerinde kükürt biriken alan kükürt çiçeği,Kükürt buharının birdenbire soğutulmasıyla elde edilen kükürt kükürtleme,"Kükürtlemek işi, sülfürleme" kükürtlemek,Toz kükürt serpmek kükürtlenme,Kükürtlenmek işi kükürtlenmek,Kükürtleme işine konu olmak veya kükürtleme işi yapılmak kükürtlü,İçinde kükürt bulunan kükürtsüz,İçinde kükürt bulunmayan kül,Yanan şeylerden artakalan toz madde kül bağlamak,ateş sönmek kül etmek,"yakmak, kavurmak" kül gibi,"soluk, renksiz (bet beniz)" kül ufak olmak,çok küçük parçalara ayrılmak kül yemek (veya yutmak),"kurnazca yapılan bir oyuna düşmek, aldatılmak" külünü savurmak,bir şeyi bütünüyle bitirip yok etmek kül olmak,bütünüyle yanmak kül,"Bütün, tüm" külahını havaya atmak,pek çok sevinmek külahları değiştirmek (veya değişmek),tehdit ederek bozuşmak külahını ters giydirmek,çok kurnaz olmak külah takmak,"hileyle, oyunla kandırıp parasını almak" külah,İçine bazı şeyler koymak için huni biçiminde bükülmüş kâğıt kap külah peşinde olmak,yalan dolanla bir işin başına geçmeye çalışmak külahıma anlat!,"`söylediklerine inanamıyorum, beni kandıramazsın` anlamında kullanılan bir söz" külah kapmak,"düzen, dalavere ile bir işin başına geçmek" külah giydirmek,"hileyle, oyunla aldatmak" külahçı,Külah yapan veya satan kimse külahlı,Külahı olan külahsız,Külahı olmayan külbastı,Közde veya ızgarada pişirilen kemiksiz et külbastılık,Külbastı yapmaya elverişli olan (et) külçe kesilmek,"dermansız, güçsüz kalıp olduğu yere yığılmak" külçe gibi oturmak,yorgun veya bitkin bir durumda çöküvermek külçe,"Eritilerek kalıba dökülmüş maden veya alaşım, külte" külçeleşme,Külçeleşmek işi külçeleşmek,Külçe durumuna gelmek kül çöreği,Külde pişirilen çörek küldöken,"Kadın, eş" külek,"Bal, yağ, yoğurt vb. şeyler koymaya yarar tahta kova" külfet,"Sıkıntı, zorluk" külfete katlanmak,"sıkıntıya, zorluğa dayanmak" külfetli,"Sıkıcı, zor, yorucu, özen isteyen" külfetsiz,"Sıkıntısız, kolay, özen istemeyen" külfetsizce,"Külfet altına girmeden, külfete katlanmadan" külhan,"Hamamları ısıtan, hamamın altında bulunan kapalı ve geniş ocak, cehennemlik" külhanbeyce,"Külhanbeyine benzer biçimde, külhanbeyi gibi" külhanbeyi,"Kendilerine özgü giyinişi olan, argo kullanan, başıboş, haylaz delikanlı, serseri, hayta, külhani" külhanbeylik,"Külhanbeyi olma durumu, kabadayılık" külhancının beyliği hamamcılık demişler,"`bayağı bir işle uğraşan kimse, yükselse bile ancak yaptığı işle anılır` anlamında kullanılan bir söz" külhancı,Hamam ocağını yakan kimse külhani,"Külhanbeyi, kabadayı, serseri, hayta" külhan makinesi,"Enerji üreten makinelerde yanmayı sağlayan ana bölüm, yanma hücresi" külkedisi,"Çok üşüyen, ateşin yanından ayrılmayan (kimse)" külleme,Küllemek işi küllemek,Genellikle ateşin üzerini külle örtmek külleniş,Küllenme işi küllenme,Küllenmek işi küllenmek,Genellikle ateşin üzerinde kül oluşmak külli,Bütüne ve genele ilişkin külliyat,Bir yazarın bütün eserlerini içeren dizi külliye,"Bir caminin çevresinde cami ile birlikte kurulmuş medrese, imaret, sebil, kitaplık, hastane vb. yapıların bütünü" külliyen,"Bütünüyle, tamamıyla, tamamen" külliyet,"Bütünlük, tümlük" külliyetli,"Pek çok, bir hayli" küllü,İçinde veya üzerinde kül bulunan küllük,Çöplük küllük ağzı,Külhanbeyi ağzı küllü su,İçinde kül eritilip süzülerek elde edilen su külot,"Kısa, beli lastikli iç çamaşırı, don" külotlu çorap,Kalçaları da içine alabilecek biçimde üretilmiş çorap kül rengi,"Odunun yanmasıyla oluşan, külün akla kara arasındaki rengi, gri" kül rengi et sineği,"Eklem bacaklıların böcekler sınıfından, larvalarını hayvan ölüsü veya et üzerine bırakan bir tür sinek, et sineği (Sartophaga carnaria)" kült,Din (I) kül tablası,Küllük külte,Külçe kültivatör,Toprağı yüzeyden işlemeye yarayan dişli alet kültür,"Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü, hars, ekin" kültür akımı,Bir toplumun kültüründen bazı ögelerin başka bir topluma geçişi kültür balıkçılığı,Özel olarak hazırlanmış havuzlarda bilimsel yöntemlerle balık üretme işi kültür bitkileri,İnsanlar tarafından yetiştirilen bitkilerin bütünü kültür çevresi,Bir ulusun başka ulusların kültürleriyle ilişki içinde gelişerek katmanlaşmış ve bağlılaşmış özelliklerinin bütünü veya bu özellikleri içinde barındıran ortam kültürel,"Kültüre ilişkin, kültürle ilgili" kültürel antropoloji,Antropoloji'nin kültür ile ilgilenen dalı kültürfizik,Jimnastik kültür göçü,Bir kültür motifinin veya kültürel bir uygulamanın bir başka kültüre geçmesi kültürlenme,Kültürlenmek durumu kültürlenmek,Bir arada bulunan iki bireyin veya etnik grubun değer yargıları ile kültürel birikiminin özellikleri birbirinden etkilenerek değişikliğe uğramak kültürlü,Kültürü gelişmiş olan kültürlülük,Kültürlü olma durumu kültür sarayı,Kültür merkezi kültür sitesi,Kültür merkezi kültürsüz,Kültürü olmayan kültürsüzlük,Kültürsüz olma durumu kültür varlıkları,Bir bölgede bulunan maddi kültür ürünleri veya eserleri külünk,"Taşları, kayaları parçalamakta kullanılan sivri kazma" külüstür,"Yıpranmış, eski, bakımsız" külüstürlük,Külüstür olma durumu külyutmaz,"Aldanmaz, kolay inanmaz (kimse)" kümbet,Kubbe küme,"Birbirine benzer veya aynı cinsten olan şeylerin oluşturduğu bütün, takım, öbek, grup" kümeden düşmek,"takımlar sonraki sezonda bir alt kümeye inmek, ligden düşmek" kümeye çıkmak,"takımların sonraki sezonda bir üst kümeye yükselmesi, lige çıkmak" küme bulut,"Üst bölümleri bembeyaz ve küme durumunda, tabanı da çoğu kez yatay ve esmer bulut, kümülüs" küme çalışması,"Öğrencilerin, aralarında seçtikleri bir başkanın kılavuzluğu altında iş birliği yaparak ortak amaçlar doğrultusunda çalışmalarına imkân sağlayan eğitim yöntemi" kümeleme,Kümelemek işi kümelemek,"Küme durumuna getirmek, yığmak, biriktirmek" kümeleniş,Kümelenme işi kümelenme,Kümelenmek işi kümelenmek,"Bir yere toplanmak, yığılmak" kümeleşim,"Herhangi bir sıvı içindeki gözelerin, parçacıkların vb.nin bir araya gelmesi, aglütinasyon" kümeleşme,Kümeleşmek işi kümeleşmek,Küme durumunda toplanmak kümeli,Kümesi olan kümes,"Tavuk, hindi vb. evcil hayvanların barınmasına yarayan kapalı yer" kümülatif,Kümeli kümültü,"Kırlarda, ormanlarda eğreti olarak yapılmış bekçi veya avcı kulübesi" kümülüs,Küme bulut küncü,Susam tanesi künde,"Güreşçinin, hasmını altına alıp bir elini önden, ötekini arkadan geçirerek ellerini kilitlemesi" kündeden atmak,"güreşçi, rakibini belinden kavrayıp kendi üzerinden aşırarak arka üzeri atmak" kündeye almak (veya getirmek),"güreşçi, rakibini altına alıp bir elini önden, ötekini arkadan geçirerek kilitlemek" kündeye gelmek,"aldanmak, tuzağa düşmek" kündeye getirilmek,"aldatılmak, tuzağa düşürülmek" kündeleme,Künde oyununu yapma kündelemek,Künde oyununu yapmak künefe,Sıcak yenilen bir tür peynirli tel kadayıf künh,"Öz(I), kök, içyüz" künhüne varmak,"bir şeyin özünü, aslını anlamak" künk,"Pişmiş toprak veya betondan yapılmış kalın su borusu, büz" künyesini okumak,ayıplarını yüzüne vurarak bir kimseye sövmek künyesi gelmek,savaşta bir askerin ölüm haberi kendi evine bildirilmek künye,"Bir kimsenin adı, soyadı, ülkesi, doğumu, mesleği vb. bilgilerini gösteren kayıt" künyesi bozuk,"Kötü durumları görülmüş olan, sabıkalı (kimse)" küp,"Su, pekmez, yağ vb. sıvıları veya un, buğday gibi tahılları saklamaya yarayan, geniş karınlı, dibi dar toprak kap" küp gibi,şişman küpe dönmek,çok şişmanlamak küplere binmek,çok öfkelenmek küpünü (veya küplerini) doldurmak,eline fırsat geçmişken çokça para biriktirmek küp,"Birbirine eşit karelerden oluşan altı yüzlü dikdörtgen, mikâp" küpe,Kulak memelerine takılan süs eşyası küpe çiçeği,Küpe çiçeğigillerin örneği olan süs bitkisi (Fuchsia) küpe çiçeğigiller,"Ayrı çanak yapraklı iki çeneklilerden, küpe çiçeği, yakı otu, göl kestanesi vb. bitkileri içine alan bir familya" küpeli,Küpe takmış olan küpelik,Dalyan direklerini dikerken alt ucun batmasını sağlamak için bağlanan taş veya zincir küpeşte,"Gemide güverte hizasında ıskarmoz bağlarına tutturulan dikmelerin dış yüzlerine kaplanan kaplamaların oluşturduğu siper, borda kaplamalarının en üstü, güverteden yukarı kalan bölüm, korkuluk, parapet" küpleği,"Küreğin, baltanın sap takılan yeri" küpleme,"Karında su birikmesi sebebiyle oluşan, şişmeyle beliren hastalık" küplü,Küpü olan küp şeker,"Çay, kahve vb. içecekleri tatlandırmak amacıyla kullanılan, kalıba dökülüp belli bir biçim verilerek kesilmiş şeker, kesme şeker, çay şekeri" kür,İyi bakım ve ilaç tedavisi kür yapmak,sağlığı korumak amacıyla herhangi bir yöntemi bir süre uygulamak kürar,Güney Amerika yerlilerinin oklarına sürdükleri bitkisel zehir küraso,Acı portakal kabuğundan yapılan bir içki kürdan gibi,"çok zayıf, incecik, çelimsiz" kürdan,"Dişleri temizlemek için kullanılan küçük, ince çöp" kürdanlık,Kürdan koymaya yarayan kap kürdi,Klasik Türk müziğinde si bemol notasını andıran perde kürdilihicazkâr,"Klasik Türk müziğinde, rast perdesinde bir makam" küre,Bütün noktaları merkezden aynı uzaklıkta bulunan bir yüzeyle sınırlı cisim küre,"Madenci ocağı, maden fırını" kürek,"Toprak, kömür vb.ni bir yerden bir yere alıp atmaya, taşımaya yarayan ve yayvan bir bölümü, buna bağlı uzun bir sapı bulunan araç" kürek çekmek,deniz teknesini yürütmek için küreği kullanmak kürek kadar dili olmak,pabuç kadar dili olmak kürek ayaklılar,"Pelikanları, karabatakgilleri içine alan kuşlar takımı" kürek cezası,Gemilerde kürek çekme yoluyla uygulanan ceza kürekçi,Kürek yapan veya satan kimse kürekçilik,Kürek yapma veya satma işi kürek kemiği,"Omzun art bölümünde bulunan, üçgen biçiminde geniş ve ince kemik" küre kuşağı,Kuşak kürelemek,Küremek kürelenme,Kürelenmek işi kürelenmek,"Kürekle atılmak, kürekle yığılmak" küremsi,"Küreye benzeyen, küreyi andıran, küre gibi" küresel,Küre ile ilgili olan küresel gök bilimi,Gök küresi üzerinde var sayılan gök cisimlerinin konum ve hareketlerini inceleyen bilim dalı küreselleşme,"Küreselleşmek durumu, globalleşme" küreselleşmek,"Dünya milletlerini ekonomi, siyaset ve iletişim bakımlarından birbirine yaklaşmaya ve bir bütün olmaya götürmek, globalleşmek" küresel üçgen,Bir küre yüzeyi üzerine çizilen ve kenarları üç büyük çember yayı olan üçgen küresel valf,Doğal gaz sisteminde gaz akışını kesmeye yarayan alet kürevi,"Küresel, toparlak" kürit,Atom numaraları 96-103 arasında bulunan elementlerin genel adı küriyum,"Atom numarası 96, atom ağırlığı 248 olan, aktinitlerden, plütonyum 239'un helyum çekirdekleriyle bombardımanından elde edilen radyoaktif bir element (simgesi Cm)" kürk,"Bazı hayvanların, giyecek yapmak için işlenmiş postu" kürk ile börk ile adam olunmaz,"`kılık kıyafet, değeri olmayan kişiye değer kazandırmaz` anlamında kullanılan bir söz" kürkas,"Sütleğengillerden, meyve çekirdekleri zehirli bir bitki, Hint fıstığı (Jatropha curcas)" kürk böceği,"Kın kanatlılardan, esmer uzun kıllı, kürk, halı, keçe ve yünlüleri kemiren bir böcek (Attegenus pellio)" kürkçü,Hayvan postlarından kürk hazırlayan veya bu işin ticaretini yapan kimse "kürkçünün kürkü olmaz, börkçünün börkü","`başkalarının gereksemelerine çare bulan kişi, bunlara benzeyen kendi ihtiyaçlarını savsaklar` anlamında kullanılan bir söz" kürkçülük,Kürk hazırlama sanatı kürklü,"Kürkü olan, kürk giymiş" kürneme,Kürnemek işi kürnemek,Hayvanlar sıcağın veya soğuğun etkisiyle birbirine sokulup toplanmak kürsü,Kalabalığa karşı konuşma yapanların önünde bulunan yüksekçe yer kürsü başkanı,Bölüm başkanı kürsü hocası,"Camilerde kürsüden vaaz veren hoca, kürsü şeyhi" kürsü şeyhi,Kürsü hocası Kürt,Ön Asya'da yaşayan bir topluluk ve bu topluluktan olan kimse kürtaj,Döl yatağının içini kazıyıp cenini alma işi kürtajcı,Kürtaj yapan kimse kürtün,"Yük hayvanlarına vurulan semer, palan" kürtün,Rüzgârın etkisiyle kuytu yerlere toplanmış kar yığını kürüme,Kürümek işi kürümek,Küremek küs,Dargın küseğen,Çabuk ve sık sık küsen (kimse) küskü,"Taşa veya duvara delik açmak için kullanılan uzun, ağır ve bir ucu sivri demir" küskün,"Küsmüş olan, gücenik, dargın, muğber" küskünleşme,Küskünleşmek işi küskünleşmek,Küskün duruma gelmek küskünlük,"Küskün olma durumu, küsü" küsküt,"Çit sarmaşığıgillerden, ince uzun ipliksi saplarıyla, asma, baklagiller ve bazı meyve ağaçlarına sarılarak onları sömüren, klorofilsiz, asalak bir bitki, şeytansaçı, bağboğan (Cuscuta)" küskütük,Çok sarhoş küslük,"Küs olma durumu, dargınlık" küsme,Küsmek işi küsmek,Darılmak küspe,"Hayvan yemi, yakacak ve gübre olarak kullanılan, yağı veya suyu çıkarılmış her türlü yağlı tohum ve bitki artığı" küstah,"Saygısız, kaba, terbiyesiz (kimse)" küstahça,"Küstah, saygısız" küstahlaşma,Küstahlaşmak işi küstahlaşmak,Küstah duruma gelmek küstahlık,Küstah olma durumu küstahlık etmek,küstahça davranışlarda bulunmak küstere,Köstere küstüm otu,"Baklagillerden, dokunulduğunda yaprakları pörsüyen bir bitki, küseğen, küskün (Mimosa pudica)" küstürme,Küstürmek işi küstürmek,Küsmesine yol açmak küsuf,Güneş tutulması küsur,"Artan bölüm, geriye kalan bölüm" küsurat,"Artan, geriye kalan parçalar, kesirler" küsurlu,Küsuru olan küsursuz,Küsuru olmayan küsü,Küskünlük küsülü,"Aralarında dargınlık, küskünlük bulunan" küsüşme,Küsüşmek işi küsüşmek,"Birbirine küsmek, karşılıklı darılmak" küşade,"Açık, açılmış" küşat,"Açma, açılış" küşayiş,"Açıklık, ferahlık" küşne,Karaburçak küşüm,Kuşku küşümlenme,Küşümlenmek işi küşümlenmek,Kuşkulanmak küt,Kısa ve kalınca küt,Tahta vb. katı şeylere vurulduğunda çıkan ses küt diye,ansızın kütikül,Yaprakların her iki yüzünde bulunan ve suyu sızdırmadığı için bitkinin kurumasına engel olan ince zar kütin,"Bitkilerin kütiküllerini oluşturan, geçirgen olmayan, bal mumu yapısında madde" kütinleşme,Selülozun kütin biçimine dönüşmesi küt küt,Üst üste `küt` sesi çıkararak kütle,Katı maddelerin büyük parçası kütleme,Kütlemek işi kütlemek,`Küt` diye ses çıkarmak kütlesel,Kütle ile ilgili olan kütleşme,Kütleşmek işi kütleşmek,Küt duruma gelmek kütleştirme,Kütleştirmek işi kütleştirmek,Küt duruma getirmek kütletme,Kütletmek işi kütletmek,`Küt` diye ses çıkartmak kütlü,"Çekirdekli, çiğitli pamuk" kütlük,Küt olma durumu küttedek,Birdenbire `küt` diye ses çıkararak kütük,Kalın ağaç gövdesi kütük gibi,çok şişmiş kütüğe geçirmek,ana deftere yazmak kütükleşme,Kütükleşmek işi kütükleşmek,Sert ve duygusuz bir duruma gelmek kütüklük,"İçine şarjöre geçirilmiş tüfek fişeği konulan ve palaska kayışına geçirilen kösele çanta, fişeklik" kütüphane,Kitaplık kütüphaneci,"Kitaplıkta görevli kimse, bibliyotekçi" kütüphanecilik,"Kitaplık görevlisinin işi, bibliyotekçilik" kütürdeme,Kütürdemek işi kütürdemek,`Kütür` diye ses çıkarmak kütürdetme,Kütürdetmek işi kütürdetmek,`Kütür kütür` diye ses çıkartmak kütür kütür,Tazeliğinden dolayı kütür sesi çıkaran kütürtü,Kütürdeme sırasında çıkan sesin adı küvet,İçinde bazı şeyler veya el yıkanan kap Kuveytli,Kuveyt halkından olan kimse L,Romen rakamları dizisinde 50 sayısını gösteren işaret "l, L","Türk alfabesinin on beşinci sırasında yer alan ve Le adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından yumuşak diş eti-avurt ünsüzünü gösterir" La,Lantan elementinin simgesi la,Gam dizisinde `sol` ile `si` arasındaki ses laakal,"En azından, hiç olmazsa" labada,"Karabuğdaygillerden, dere kıyılarında, sulak çayırlarda kendiliğinden yetişen, çok yıllık ve yaprakları sebze olarak kullanılan bir bitki, efelek (Rumex patientia)" labirent,Çıkış yeri kolay bulunamayacak kadar karışık koridorları olan yapı laborant,"Araştırmalarda, laboratuvar deneylerinde yardımcı olarak çalıştırılan kimse" laborantlık,Laborantın işi veya mesleği laboratuvar,"Ayrıştırma, birleştirme yoluyla bir sonuca ulaşmak veya teşhis koymak için çeşitli araçlar kullanılarak tıp, eczacılık, fizik, kimya gibi bilim dallarıyla ilgili araştırmaların, deneylerin yapıldığı özel donanımlı yer" laboratuvar muayenesi,Bir hastalıkta tanının konması ve gereken tedavinin belirlenmesi amacıyla yapılan tahlil ve muayene labrador,"Labrador kıyılarında parlak bir türüne rastlanan, feldspatlar grubundan ve plajiyoklaz serisinden olan alüminyum, kalsiyum ve sodyum silikatı" labros,Lapinanın büyük cinsi laciverdî,Lacivert renkli lacivert,Koyu mavi renk lacivertlik,Lacivert renkli olma durumu laciverttaş,"İçinde düzgün bir biçimde dağılmış kükürt bulunan sodyumla alüminyum silikatın oluşturduğu değerli, lacivert renkli taş" laçın,Beyaz renkli bir cins şahin laçka etmek,bir halatı koyuverip boşaltmak laçka,Gemi halatının gevşetilip boşa bırakılması laçka olmak,"vida, mil vb. makine parçaları aşınarak veya yuvaları genişleyerek gevşemek" laçkalaşma,Laçkalaşmak işi laçkalaşmak,Laçka duruma gelmek laçkalık,Laçka olma durumu laden,"Ladengillerden, Akdeniz ülkelerinde yetişen, tüylü ve genellikle yapışkan yapraklı, beyaz veya pembe çiçekli, reçinesi hekimlikte kullanılan bir bitki (Cistus creticus)" ladengiller,"İki çeneklilerden, Akdeniz ülkelerinde yetişen, laden vb. türleri içine alan bir bitki familyası" ladenli,Laden sürülmüş olan lades tutuşmak,tavuğun lades kemiğini birer ucundan karşılıklı tutup kırarak lades oyununa başlamak lades,"Tavuğun lades kemiğini iki kişinin birer ucundan tutarak kırmasından sonra birinin bir şeyi `aklımda` veya `hatırımda` demeden ötekinden almasıyla yenik sayılması kuralına dayanan bir oyun, lades oyunu" lades kemiği,Kuşlarda göğüs kemiğinin üstünde iki kanat arasında bulunan `V` biçimindeki ince kemik lades oyunu,Lades ladin,"Çamgillerden, 50-60 metre yüksekliğinde, düz gövdeli, kozalağı aşağıya doğru sarkık, kerestesi ve reçinesi değerli, çam türüne çok yakın bir orman ağacı (Picea)" ladinî,Din dışı laedri,Anonim laedriye,Bilinemezcilik lafı uzatmak,konuşmayı gereksiz bir biçimde başka sözlerle sürdürmek lafına gelmek,sözüne gelmek lafını yabana atmamak,söylenen söze değer vermek lafını (veya lafınızı) balla kestim (veya kesiyorum),sözünü balla kestim lafını bilmek,"akıllı uslu konuşup başkasını rahatsız etmemek, yerinde, güzel ve tutarlı konuşmak" lafı mı olur?,"`şimdi onun sırası değil, daha önemli konular var` anlamında kullanılan bir söz" lafını esirgememek (veya sakınmamak),sözünü esirgememek lafta kalmak,bir iş düşünce aşamasında kalıp gerçekleşmemek lafını geri almak,sözünü geri almak lafını kesmek,sözünü kesmek lafını yedirmek,iddialı olarak söylediği sözü geri alma zorunda bırakmak lafını yemek,"verdiği sözden, söylediği sözden vazgeçmek" lafla peynir gemisi yürümez,"`şöyle yaparım, böyle yaparım demekle yapılması gereken iş yapılmaz` anlamında kullanılan bir söz" laf lafı açar,"`bir konu üzerinde konuşulurken ilgisi dolayısıyla söz başka bir konuya geçer, sohbet uzar, gider` anlamında kullanılan bir söz" laftan anlamak,söyleneni dinleyip uymak veya uygulamak lafı tartmak,sözü tartmak lafını etmek,sözünü etmek lafı sulandırmak,"bir konu üzerinde ciddiyetle durup konuşurken araya ilgisiz, anlamsız veya tutarsız boş laf katmak" lafı değiştirmek,"başka konuyu dile getirmek, başka bir şeyden söz etmek" lafı kıçından anlamak,"konuşulan konuyu yanlış, ters anlamak" laf ola beri gele!,konuşulan konu ile ilgili olmayan bir söz söylendiğinde veya bir sorun tartışılırken ilgisiz bir şey ifade edildiğinde söylenen bir söz laf olsun âdet yerini bulsun,konuşacak herhangi bir konu bulunmayıp rastgele söz sarf edildiğinde söylenen bir söz laf olmak,söz olmak laf oturtmak,"karşı tarafa gerektiği yerde, beklenilmeyen bir durumda, esaslı ve gereken bir laf söylemek" laf söyledi bal kabağı!,gereksiz yere ve aptalca söz söyleyen kimse için kullanılan bir söz laf taşımak,dedikodu ederek laf götürüp getirmek laf kaynayıp gitmek,"söz boşa söylenmek, anlaşılmaz olmak, hiçbir etki yapmamak" laf tutmak,söz dinlemek laf yakıştırmak,"konuşma sırasında yerinde söz söylemek, gerekeni ifade etmek" laf yapmak,dedikodu yapmak laf yetiştirmek,"birinin söylediklerine olur olmaz karşılık vermek, çene yarıştırmaya kalkmak" laf yok!,söz yok lafa başlamak,söze başlamak lafa boğmak,"bir konu üzerinde konuşulurken ilgisiz, gereksiz ve anlamsız bir biçimde söz edip asıl konuyu değiştirmek, unutturmak, karıştırmak" laf torbaya girmez,"`ağızdan çıkan bir söz, artık gizli kalmaz, herkes onu duyar` anlamında kullanılan bir söz" lafa dalmak,"uzun süren bir sohbette bulunmak, çok konuşmak" laf işitmek,"azarlanmak, birisi kendisine darılmak" laf gelmek,söz gelmek laf,"Söz, lakırtı" laf açmak,söz açmak laf altında kalmamak,söz altında kalmamak laf anlamaz,söz dinlemeyip kendi bildiğinde inat eden laf anlatmak,"sözünü dinletmek, karşıdakini ikna edinceye kadar konuşmak" laf aramızda,"`başkaları bilmesin, duymasın` anlamında kullanılan bir söz" laf getirmek,söz getirmek laf atmak,"söyleşmek, konuşmak" laf çıkarmak,"yeni bir şey söylemek, ortaya atmak" laf çıkmak,dedikodu başlamak laf dinlemek,söz dinlemek laf düşmemek,söz düşmemek laf etmek,söz etmek laf geçirmek,söz geçirmek laf çakmak (veya çarptırmak veya dokundurmak),üstü kapalı bir biçimde karşısındakine bir şeyler ima etmek lafı kısa kesmek,"söyleyeceğini kısa veya özet olarak belirtmek, az ve öz konuşmak" laf götürmek,söz götürmek lafı döndürüp dolaştırmak,sözü uzatmak lafı geçmek,sözü geçmek lafı edilmek,sözü edilmek lafı dolandırmak,sözü uzatmak lafı dağıtmak,sözü dağıtmak lafı çevirmek,"konuşmanın sakıncalı bir biçim aldığı anlaşıldığında başka bir konuya yönelmek, lafı veya konuyu değiştirmek" lafı bağlamak,bir konu üzerinde son sözü söylemek lafı ağzından almak,birinin söylemekte olduğu şeyi bitirtmemek lafı ağzında kalmak,sözü ağzında kalmak lafı ağzında gevelemek,söylemek isteğini söyleyememek lafı kesmek,sözü kesmek lafı ağzında bırakmak,"birinin konuşmasını kesmek, sözlerini bitirmesine fırsat vermemek" lafa tutmak,"yersiz, zamansız ve sürekli konuşarak meşgul etmek, oyalamak" lafa karışmak,"biri veya birileri konuşurken bir başkası konuşmak, konuşmaya katılmak" lafı ağzına tıkamak,"birinin rahatça konuşmasını engelleyip susturmak, söylemesine imkân tanımamak" lafı kıçından dinlemek,"konuşulan konuyu ilgisiz, üstünkörü veya önem vermeden dinlemek" lafazan,Geveze lafazanlık,Gevezelik laf cambazlığı,"Bir kimsenin, bir grubun duygularını kamçılayarak abartılı veya gerçek dışı sözler söyleyip onları kazanmaya çalışma, demagoji" laf cambazlığı yapmak,"bir kimsenin veya grubun duygularını kamçılayarak, gerçek dışı sözler söyleyerek onları kazanmaya çalışmak" lafçı,Geveze lafçılık,Lafçı olma durumu laf ebeliği,"Laf ebesi olma durumu, dil ebeliği, söz ebeliği" laf ebesi,"Çok konuşan, herkese laf yetiştiren kimse, dil ebesi, söz ebesi" lafız,"Söz, kelime" laflama,Laflamak işi laflamak,"Konuşmak, sohbet etmek" laf salatası,"Çeşitli konularla ilgili anlamsız, boş sözler" lafügüzaf,Boş söz lafzen,"Sözün gelişine, söylenişine, yapısına göre, yazılı olmayarak" lafzi,"Sözün söylenişine, yapısına ait, sözle ilgili" lagar,"Zayıf, çelimsiz" lagün,Deniz kulağı lağımla atmak,bir kayayı delip içine patlayıcı maddeler koyduktan sonra bu maddeleri ateşleyerek parçalamak lağım,"Bir yerleşim merkezinde pis suların akıp gitmesi için yer altında açılmış kanal, geriz" lağımcı,Pis su kanallarını açıp temizleyen işçi lağımcılık,Lağımcının yaptığı iş lağım çukuru,"Atık suları ve pislikleri toplamak için kazılmış kapalı kuyu, foseptik" lağım döşemi,Kanalizasyon lağıv,Bir kuruluşun faaliyetine son verme lağvedilme,Lağvedilmek işi lağvedilmek,Bir kuruluşun faaliyetine son verilmek lağvetme,Lağvetmek işi lağvetmek,"Bir kuruluşu kaldırmak, işleyişine son vermek" lağvolma,Lağvolmak işi lağvolmak,Bir kuruluşun faaliyeti sona ermek lağvolunma,Lağvolunmak işi lağvolunmak,Lağvedilmek lahana,"Turpgillerden, geniş ve kalınca kat kat yaprakları olan, güz ve kış sebzesi olarak yetiştirilen ve birçok türü olan bitki, kelem (Brassica oleracea)" lahavle,Sabrın tükendiğini belirtmek için söylenen bir söz lahavle çekmek (veya okumak),`lahavle` sözünü söylemek lahika,Ek lahit,"Duvarları taş veya tuğladan, üstü taş bir kapakla örtülü mezar" lahmacun,"Üstüne kıyma, kıyılmış soğan, maydanoz ve baharat konularak fırında pişirilen pide türü bir yiyecek" lahmacuncu,Lahmacun yapan ve satan kimse lahmacunculuk,Lahmacuncunun işi veya mesleği lahos,Lagos lahuraki,"Lahor'da yapılan (bir tür şal kumaşı), lahuri" lahuri,Lahuraki lahut,Kutsal lahuti,İlahi(III) lahza,"Zamanın bölünemeyecek kadar kısa bir parçası, an(I)" lahzada,Çabucak laik,"Din işlerini devlet işlerine karıştırmayan, devlet işlerini dinden ayrı tutan" laikleşme,Laikleşmek durumu laikleşmek,Laik duruma gelmek laikleştirme,Laikleştirmek işi laikleştirmek,Dinle ilgili olmayan işleri dinî görüşlerin dışında tutmak laiklik,"Laik olma durumu, laisizm" lain,"Lanetlenmiş, melun" laisizm,Laiklik lak,Uzak Doğu'da yetişen Amerikan elmasından çıkan zamk lakçı,Laka veya vernik süren işçi lakap,"Bir kimseye, bir aileye kendi adından ayrı olarak sonradan takılan, o kimsenin veya o ailenin bir özelliğinden kaynaklanan ad" lakap takmak,bir kimseye onun bir özelliğini belirtecek bir ad vermek lakaplı,Herhangi bir lakabı olan lakaydi,İlgisizlik lakayıt,İlgisiz lakayıt kalmak,"ilgisiz davranmak, aldırmamak" lakayıtlık,İlgisizlik lake,Lak ile cilalanmış lakerda,"Palamut, torik vb. balıklardan dilim dilim kesilerek yapılan salamura" lakerdacı,Lakerda yapan veya satan kimse lakırtıyı kesmek,susmak lakırtısı mı olur?,konuşulan bir şeyin önemsizliğini veya yersizliğini anlatmak için söylenen bir söz lakırtı,"Söz, laf" lakırtı ağzından dökülmek,isteksiz konuşmak lakırtı çıkarmak,laf çıkarmak lakırtı etmek,konuşmak lakırtı taşımak,laf taşımak lakırtı yetiştirmek,bir söze karşılık vermekte gecikmemek lakırtısı ağzında kalmak,"konuşan kimsenin, bir başkasının söze başlaması veya ani bir olay sonucunda sözü yarım kalmak" lakırtısını etmek,hakkında konuşmak lakırtıya boğmak,gereksiz ve boş sözlerle konuşmayı uzatmak lakırtıya tutmak,konuşarak oyalamak lakırtıyı ağzına tıkamak,birinin sözünü bitirmesine imkân vermeden onu ters bir karşılıkla susmak zorunda bırakmak lakırtıyı ezip büzmek,konuşmasını beceremeyip aynı şeyleri tekrarlamak lakırtıcı,"Lakırtı bulup söyleyen, konuşkan" lakırtı ebesi,Geveze lakırtı kavafı,Geveze lakin,Ama laklak etmek,"karşılıklı, gelişigüzel, havadan sudan konuşmak" laklak,Leyleğin gagasıyla çıkardığı ses laklaka,"Gereksiz, anlamsız, boş söz" laklakiyat,"Boş lakırtılar, değersiz sözler" lakonik,Veciz lakoz,Hanigiller familyasından yuvarlak kuyruğu bulunan bir tür balık (Epinephelus zeneus) lakrimal,Gözyaşı kemiği bezesi laktaz,Süt şekerini üzüm şekerine çeviren bir bağırsak enzimi laktik asit,"Ekşi sütte ve bitkilerin çoğunda bulunan asit alkol, süt asidi" laktoz,"Sütte bulunan, sütün buharlaşmasıyla kristal durumunda toplanan şeker, süt şekeri (C12H22O11)" lal,"Dili tutulmuş, konuşamaz duruma gelmiş" lal etmek,"birini konuşamaz duruma sokmak, susturmak" lal,"Parlak kırmızı renkte, billurlaşmış, saydam bir alüminyum oksidi olan değerli bir taş" lala,"Çocuğun bakım, eğitim ve öğretimiyle görevli kimse" lala paşa eğlendirmek,işini gücünü bırakıp karşısındakinin hoş vakit geçirmesini sağlamak lalalık,Lala olma durumu lalanga,Yağda kızartılarak üzerine şeker veya şerbet dökülen bir hamur tatlısı lale,"Zambakgillerden, yaprakları uzun ve sivri, çiçekleri kadeh biçiminde, türlü renkte bir süs bitkisi (Tulipa gesneriana)" lale ağacı,"Manolyagillerden, ana yurdu Güney Amerika olan, çiçekleri laleye benzeyen bir süs ağacı (Liriodendron tulipifera)" laleli,Lale bulunan veya yetiştirilen (yer) lalelik,Osmanlı seramik ve cam sanatının örneklerinden olan ve içine lale konulan vazo lalettayin,Herhangi bir lalezar,"Lale yetiştirilen yer, lale bahçesi" lalüebkem,"Dili tutulmuş, konuşamaz duruma gelmiş, dilsiz" lâm,Arap alfabesinin yirmi üçüncü harfinin adı lâm elif çevirmek (veya çizmek),kısa bir süre dolaşıp gelmek lâmı cimi yok,"`değişmez, kesin, başka yolu yok` anlamında kullanılan bir söz" lam,"Mikroskopta incelenecek maddelerin üzerine konulduğu dar, uzun cam parçası" lama,"Geviş getirenlerden, Güney Amerika'nın dağlık bölgelerinde yaşayan, yük hayvanı olarak kullanılan, karadan aka kadar türlü renklerde olabilen, tüyleri uzun, boyu yüksek ve boynu uzun hayvan" lama,Tibetlilerde ve Moğollarda Buda rahibi lamacı,Lamacılık yanlısı olan (kimse) lamacılık,Budizm'in Orta Asya ve özellikle Tibet'te yaşayan biçimi lamaist,Lamacı lamaizm,Lamacılık lambayı açmak,ışığı yakmak lamba açmak,"kapı, pencere kenarlarında genellikle dik açılı girinti açmak" lamba,Petrol gibi yanıcı bir madde yakarak veya elektrik akımıyla içindeki teller akkor durumuna geçerek ışık veren alet lambada,Güney Amerika'da yapılan bir dans lambada dansı,Lambada lamba karpuzu,"Işığı yumuşatmak için lambalara geçirilen, mat camdan, basık vb. değişik biçimlerde nesne, karpuz" lambalama,Lambalamak işi lambalamak,Lamba ışığıyla incelemek lambalı,Herhangi bir sayıda lambası olan lambalık,Eskiden yapılarda lamba koyacak veya takılacak yer lambasız,Lambası olmayan lambri,Bir yapının iç duvar kaplaması lame,Dokusunda çoğunlukla gümüş ve altın renginde tel bulunan kumaş veya metal parlaklığı verilmiş deri lamekân,"Mekânı olmayan, mekânsız" lamekân takımı,"Yersiz yurtsuz, adresi belirsiz kişiler topluluğu" lamel,"Mikroskopla yapılan incelemede bazen lamların üstüne kapatılan dört köşe, küçük ve ince cam parçası" laminarya,"Bütün denizlerde yetişen, sarı veya esmer renkte, emici köklerle kayalara tutunan, uzun şeritler durumunda bir deniz yosunu (Laminaria)" lamise,Dokunum lan,Ulan lanarkit,Hidratlı doğal kurşun sülfat lando,"Dört tekerlekli, içinde dingillere paralel olarak düzenlenmiş karşılıklı iki oturma sırası bulunan, üstü açılıp kapanabilen çift körüklü binek arabası" lanet olsun!,Öfke veya kini ifade etmek için kullanlan bir ilenme sözü lanet okumak,bir kimsenin Tanrı'nın merhametinden yoksun kalmasını dilemek lanet etmek,"ilenmek, kötülüğünü istemek" lanet,Tanrı'nın merhametinden yoksun olma lanetleme,Lanetlemek işi lanetlemek,"Kargımak, beddua etmek, lanet etmek" lanetlenme,Lanetlenmek işi lanetlenmek,"Lanet edilmek, lanete uğramak" lanetli,"Lanetlenmiş, kargınmış, kargışlı, melun" langır lungur,Metalsi bir ses çıkararak langırt,Dikdörtgen masa üzerindeki oyuncu maketleri bulunan sopaları yöneterek küçük topları belirli deliklere sokmak veya bu deliklere girmesini önlemek amacına dayanan oyun langur,"Maymunlardan, Hindistan'da yaşayan, kül rengi veya kırmızıya çalan sarı tüylü, büyük bir maymun (Presbytis entellus)" langust,"Kabuklulardan, makasları olmaması, duyargalarının daha uzun ve güçlü olmasıyla ıstakozdan ayrılan, eti için avlanan bir deniz hayvanı (Palinurus vulgaris)" lanolin,"Yapağıdan elde edilen, eczacılıkta ve parfümeride kullanılan, sarımtırak renkte bir yağ" lanse etmek,öncelemek lanse,Önceleme lantan,"Atom numarası 57, atom ağırlığı 138,9, yoğunluğu 6,1 olan, beyaz, havada çabuk oksitlenen, parlak bir alevle yanan, seyrek bulunur bir element (simgesi La)" lantanit,"Birbirine çok yakın kimyasal özellikler gösteren, atom numarası 57-71 arasında olan, seyrek bulunan elementlerin genel adı" lap,Yumuşak ve ağır bir şey düştüğünde çıkan ses lapa,"Nişastalı tanelerin, su ile kaynatılarak bulamaç kıvamına getirilmiş durumu" lapa gibi,"yumuşak, gevşek bir biçimde" lapa vurmak,"ağrıyı kesmek, iyileştirmek amacıyla lapa koymak" lapacı,Vücutça toplu ve iri olmasına rağmen direnci az olan lapacılık,"Tembellik, gevşeklik" lapa lapa,Yassı ve iri taneler durumunda (kar yağmak) lapçın,"Tabanı meşinden olan mest, edik" lapçınlı,Ayağına lapçın giymiş olan lapilli,Yanardağlardan fırlayan çok küçük katı parça lapina,"Lapinagillerden, kayalık kıyılarda, sığ sularda yaşayan 25-35 santimetre uzunluğunda, kırmızı benekli, mavi veya yeşil balık (Crenilabrus pavo)" lapinagiller,Kemikli balıklar takımına giren bir familya lap lap,"Köpek, kedi vb. hayvanlar `lap` sesi çıkararak (su, süt vb. içmek)" Lapon,"Laponya halkından veya bu halkın soyundan olan kimse, Laponyalı" Laponca,Lapon dili Laponyalı,Lapon lappadak,Bir şey `lap` sesi çıkararak (düşmek) larenjit,Gırtlakta oluşan yangı larp,Ansızın larp diye,ansızın larpadak,Ansızın larva,Kurtçuk larvacıl,Larvayla beslenen (hayvan) laski,Yakı ile ilgili laskine,İskambil kâğıtlarıyla oynanan bir oyun laso,Kement lasta,"Kuzey Avrupa'da kullanılan, 2000 kilograma yakın gemi yüklerine ve büyük miktardaki ticaret mallarına değer biçmeye yarayan kütle ölçü birimi" lasteks,"Kauçuk, ipek, pamuk veya yün karışımı bir tür yapma kumaş" lastik,Ayakkabı üzerine giyilen kauçuktan pabuç lastik gibi,çevik lastik ağacı,Kauçuk lastikçi,Lastik ürünlerini yapan veya satan kimse lastikli,İçinde veya üzerinde lastik bulunan lastikli söz,"Değişik anlamlara gelebilen, farklı değerlendirilebilen konuşma, lastikli lakırtı" lastikotin,İnce iplik ile çok sık dokunmuş yünlü kumaş lastik tutkalı,Lastiklerin kasnağa yapıştırılmasını sağlayan madde laşe,Leş lata,Dar ve kalınca tahta lata,Osmanlılarda ilmiyenin giydiği bir üstlük türü latanya,"Bazı türleri evlerde süs bitkisi olarak yetiştirilen, bazı türlerinden de dokumalık iplik elde edilen bir tür palmiye (Latania rubra)" lateks,Bazı bitkilerin genellikle süt görünüşünde olan öz suyu lateksli,Özünde lateks bulunduran laterit,"Sıcak, nemli iklimlerde oluşan, parlak kırmızı veya kahverengiye çalan kırmızı renkli, demir oksit ve alüminyum bakımından zengin toprak" lateritli,Özünde laterit bulunduran laterna,"Kolu çevrilerek çalınan, sandık biçiminde bir org türü" laternacı,"Laterna yapan, satan veya çalan kimse" latif,"Yumuşak, hoş, ince bir güzelliği olan" latifçe,"Latif, hoş" latife latif gerek,`şaka yaparken bile incelikten ayrılmamak gerek` anlamında kullanılan bir söz latife götürmek,şaka kaldırmak latife etmek,şaka etmek latife,Şaka latifeci,Şakacı latiflik,Latif olma durumu latifundia,İlkel yöntemlerle ve düşük verimle işletilen geniş tarım alanları latifundiacılık,Latifundia sistemi ile geniş tarım alanlarını işletme yöntemi veya biçimi latilokum,Lokum Latin,İtalya'da Latium bölgesi halkından olan kimse Latince,Latin dili Latin çiçeği,"Latin çiçeklerinden, kalkan biçiminde yuvarlak yapraklı, sarı ve kırmızı çiçekli bir süs bitkisi, hançer çiçeği, kapuçin (Tropeoalum)" Latin çiçeğigiller,"İki çeneklilerden, örneği Latin çiçeği olan bir familya" Latin dilleri,"Fransızca, İspanyolca, İtalyanca, Portekizce vb. dillerin ortak adı" Latin halkları,"Dilleri Latinceden türemiş Fransız, İspanyol, İtalyan, Portekiz halkları, Latin" Latinlik,Latin olma durumu Latin yelkeni,Bir serene bağlanarak direğe eğik bir durumda kaldırılan üçgen yelken laubali,"Saygısız, çekinmesi olmayan" laubali olmak,aşırı samimi veya teklifsizce davranmak laubalice,Laubaliye yakın laubalileşme,Laubalileşmek işi laubalileşmek,Laubali davranışta bulunmak laubalilik,"Laubali olma durumu, ciddiyetsizlik" laubaliyane,Saygısızca lav,"Yanardağların püskürme sırasında yeryüzüne çıkardıkları, dünyanın derinliklerinden gelen kızgın, erimiş maddeler, püskürtü" lava etmek,bir filikayı ilerletmek lava,Herhangi bir yere yanaşmış filikanın kürek çekmeksizin ilerlemesi için verilen buyruk lavabo,"Üzerinde su muslukları bulunan, porselen, emaye, sac vb.nden yapılmış, el, yüz, bulaşık yıkamaya yarar, çukur yer veya eşya" lavabo musluğu,Lavaboya gelen soğuk ve sıcak suyu açıp kapayan ve akmasını ayarlayan musluk lavaj,"Bir işlem sonrası, metal yüzeyleri su ile yıkama" lavaj yapmak,"herhangi bir organı mikroplardan temizlemek amacıyla yıkamak, arıtmak" lavanta,Lavanta çiçeğinden yapılan ispirtolu esans lavantacı,Lavanta yapan kimse lavantacılık,Lavanta yapma ve satma işi lavanta çiçeği,"Ballıbabagillerden, mavi veya mor renkli çiçekleri koku sanayisinde kullanılan bir bitki (Lavandula angustifolia)" lavantalık,Lavanta kokusunu koymaya yarayan şişe lavanta mavisi,Lavanta rengindeki mavi lavantin,Lavanta çiçeğinin bir başka türü lavaş,Mayalı hamurdan tandırda pişirilerek yapılan ve yapıldığı yere göre büyüklüğü değişen ince ekmek türü lavdanom,İçinde afyon bulunan sulu bir ilaç lavman,Anüs yoluyla kalın bağırsağa tanı veya tedavi amacıyla sıvı verme lavrovit,Piroksen grubundan doğal silikat lav silahı,"Uzun menzilli, ateşli bir silah türü" lavsonit,Hidratlı alüminyum ve kalsiyum çift silikatı lavta,"Mızrapla çalınan, gövdesi uttan küçük bir çalgı" lavta,Ebe lav taşması,Lavın püskürme sırasında yanardağ ağzından çıkarak alçak yerlere doğru yayılması layemut,"Ölümsüz, ölmez" layenkati,"Kesintisiz, aralıksız" layık,"Nitelikleri, özü, hareketleri, davranışlarıyla bir şeyi elde etmeye hak kazanmış olan" layık görmek,"yakıştırmak, uygun görmek" layık olmak,hak kazanmış olmak layığını bulmak,"dengini, yaraşır eşini bulmak" layıkıyla,Gereğince layiha,Herhangi bir konuda bir görüş ve düşünceyi bildiren yazı laytmotif,"Bir eserde, ana duyguyu, düşünceyi veya kişiliği göstermek için kullanılan motif, ana motif" layuhti,"Hata işlemeyen, yanlış yapmayan" Laz,Güney Kafkasyalı bir halk veya bu halktan olan kimse laza,Bal koymaya yarayan küçük tekne lazanya,Bir tür İtalyan makarnası Lazca,Lazların kullandığı dil lazer,"Çok güçlü pırıltılar oluşturan, değişik alanlarda kullanılan ışık kaynağı" lazım gelmek (veya olmak),gerekmek lazım,"Gerek, gerekli" lazıme,Yapılması gerekli olan şey lazımlık,Ördek Lazlık,Laz olma durumu lazut,Mısır L demiri,Sanayide kullanılan L biçiminde bükülmüş demir çubuk leb,`Daha söze başlanırken ne denmek istenildiğini çabucak anlamak` anlamındaki leb demeden leblebiyi anlamak deyiminde geçen bir söz lebalep,Silme lebbeyk,"`Buyurun efendim, emredin` anlamlarında bir seslenme sözü" lebiderya,Deniz kenarı leblebiden nem kapmak,en küçük bir olay veya davranıştan olumsuz etkilenmek leblebi,Dış kabuğu çıkarıldıktan sonra fırında kavrulup çerez olarak yenen nohut leblebici,Leblebi yapan veya satan kimse leblebicilik,Leblebicinin yaptığı iş leblebi şekeri,İçinde leblebi olan şeker leçe,Taşlı tarla leçek,Başörtüsü ledün,Tanrı katı ledün ilmi,Tanrı ile ilgili bilgi lef,"İçine sokma, iliştirme" leffetme,Leffetmek işi leffetmek,"İçine sokmak, iliştirmek" leffüneşir,Birkaç adı bir sözün başında söyledikten sonra bunların sıfat veya fiillerini daha aşağıda sıralama legal,Yasal legalleşme,Legalleşmek durumu legalleşmek,"Legal, yasal duruma gelmek" legorn,"Yumurta verimi yüksek, genellikle beyaz tüylü bir tavuk ırkı" leğen başından almak,bir kızla hamarat diye evlenmek leğen,"Genellikle, içinde bir şey yıkamak için kullanılan metal veya plastikten yayvan kap" leğen ibrik,"El ve yüz yıkamak, abdest almak için kullanılan, leğen ve ibrikten oluşan takım" Leh,Polonyalı leh,"Bir şeyden veya bir kimseden yana olma, aleyh karşıtı" lehinde olmak,bir şeyin tarafını tutmuş olmak lehinde söylemek (veya bulunmak),iyiliğini söylemek lehine olmak,bir kimsenin iyiliğine yardım eder olmak lehte olmak,bir şeyden yana olmak Lehçe,Polonya dili lehçe,"Bir dilin tarihsel, bölgesel ve siyasal sebeplerden dolayı ses, yapı ve söz dizimi özellikleriyle ayrılan kolu, diyalekt" lehçe bilimi,"Bir dilin lehçelerini inceleyen bilim dalı, diyalektoloji" lehçeci,Lehçe bilimi uzmanı lehtar,"Yandaş, taraftar" lehim,"Erime noktaları düşük metalleri tutturma işlemlerinde kullanılan, kalay ve kurşun alaşımlarının genel adı" lehimci,Lehim yapan kimse lehimcilik,Lehimcinin yaptığı iş lehimleme,Lehimlemek işi lehimlemek,"Lehimle yapıştırmak, lehimle tutturmak" lehimlenme,Lehimlenmek işi lehimlenmek,Lehimle yapıştırılmak lehimletme,Lehimletmek işi lehimletmek,Lehim yaptırmak lehimli,Lehimle tutturulmuş lejant,"Bir fotoğrafın, haritanın, desenin veya karikatürün özünü anlatan yazı" lejitimist,Meşruiyetçi lejyon,Eski Romalılarda piyade ve süvarinin oluşturduğu askerî birlik lejyoner,Lejyon asker leke etmek,lekelemek leke getirmek,"yüz kızartacak, onur kıracak durumla karşılaşmaya yol açmak" leke olmak,üstünde leke oluşmak leke sürmek,"birine onurunu sarsacak biçimde iftirada bulunmak, suç yüklemek, lekelemek" leke,Kirliliği gösteren iz lekeci,"Kuru temizleme yapan, kuru temizleyici" lekeci kili,Kumaşlardaki lekeleri çıkarmak için kullanılan bir kil türü lekecilik,"Doğa biçimlerini değil, boya biçimlerini değerlendiren ve boya vuruşundan doğan görüntünün, insanın iç coşkusunu anlatmaya yeter olduğunu savunan soyut resim anlayışı, taşizm" lekeleme,Lekelemek işi lekelemek,"Bir şeyi kirletmek, bir şey üzerinde leke oluşturmak" lekelenme,Lekelenmek işi lekelenmek,Leke oluşmak lekeli,"Herhangi bir sebeple üzerinde leke oluşmuş, lekesi olan" lekeli humma,Tifüs lekesiz,"Lekesi olmayan, tertemiz" leksikograf,Sözlükçü leksikografi,Sözlükçülük leksikolog,Sözcük bilimci leksikoloji,Sözcük bilimi lektör,Okutman lektörlük,Okutmanlık lemis,"El ile dokunarak duyma, bir şeye el ile dokunma" lenduha,Çok iri ve kaba lenf,"Damarlarda dolaşan kanla, doku ögeleri arasında aracı görevi yapan, kan plazması ve lenfositten oluşan saydam, sarı renkte bir sıvı, ak kan, lenfa" lenfa,Lenf lenfatik,Lenfle ilgili olan lenfatizm,"Vitamin azlığından veya lenf boğumlarının hacminin artmasından doğan, derinin aşırı beyazlığı, tenin çok yumuşak olması, ayaklarda şişme ve boyundaki bezlerde büyüme vb. belirtilerle kendini gösteren bir hastalık" lenfosit,"Kanda, kemik iliğinde, lenfte bulunan, tek ve çok iri çekirdekli, küçük, renksiz bir kan hücresi" lenger,"Yayvan ve kenarları geniş, büyük bakır kap" lengüistik,Dil bilimi lens,"Gözün saydam tabakasının üzerine doğrudan uygulanan, görmeyi düzeltici mercek, kontak lens" lento,Boyunduruk leopar,Pars lepiska,Leipzig şehrinde üretilen ipek lepra,Cüzzam lerzan,Titrek lerze,"Titreme, titreyiş" lesepase,Bir sınırdan geçebilmek için verilen yazılı izin leş gibi serilmek,kollarını bacaklarını yayarak kımıldamadan yatmak leşini sermek,öldürmek leş,Kokmuş hayvan ölüsü leş gibi sarhoş,"körkütük sarhoş, çok sarhoş" leş gibi,çok pis (yer) leşini çıkarmak,"çok dövmek, adamakıllı dövmek" leşçil akbaba,"Tüyleri beyazımsı, kanat uçları siyah, çıplak başlı küçük akbaba" leş kargası,"Kargagillerden, Avrupa ve Asya'da orman, çayır ve bahçelerde yaşayan, başı kara, vücudu kül rengi bir kuş (Corvus cornis)" leşker,Asker letafet,"Güzel olma durumu, hoşluk" letarji,"Yaşama işlevlerinin ve bilincin çok zayıfladığı, çok derin ve sürekli patolojik uyku durumu" Letçe,Letonca leva,Bulgar para birimi levanten,"Özellikle Tanzimat sonrasında büyük liman kentlerinde yoğunlaşan ve ticaretle uğraşan Hristiyanlara verilen ad, tatlısu Frengi" levanti,Bir rüzgâr türü levazım,"Değişik iş kollarında gerekli olan şeyler, araç ve gereçler" levazımat,"Gerekenler, lazım olan şeyler" levazımatçı,Levazımat satan veya alan kimse levazım bölüğü,Levazım işleriyle uğraşan askerî birlik levazımcı,Levazım sınıfından olan kimse levazımcılık,Levazımcının görevi levazım sınıfı,"Silahlı kuvvetlerin, silah ve cephanenin dışında kalan yiyecek, giyecek vb. gereksinimlerini sağlayan asker sınıfı" levendane,"Levende yakışır bir biçimde, yakışıklı ve gösterişli bir tarzda" levent,Osmanlı donanmasında ve kıyılarında görev yapan asker sınıfı leventlik,Levent olma durumu levha,"Bir yere asılmak için yazılmış yazı, safiha" levhacı,Levha yapan veya satan kimse levhacılık,Levhacının yaptığı iş veya mesleği levrek,"Levrekgillerden, eti beyaz, üzeri pullu iri bir balık (Labrax labrax)" levrekgiller,"Kemikli balıklardan, bir bölümü tatlı sularda yaşayan, yüzgeçleri dikenli bir familya" levüloz,Meyve şekeri levye,Bir mekanizmanın kumanda kolu ley,Moldova ve Romanya'nın para birimi leylak,"Zeytingillerden, yaprakları karşılıklı bir ağaççık (Syringa vulgaris)" leylaki,Leylak rengi leylek,"Leyleksilerden, kışın tropikal Afrika'da yaşayan, siyah telekli, uzun gagalı, uzun bacaklı, büyük, beyaz, göçmen kuş (Ciconia ciconia)" leylek gibi,zayıf ve uzun bacaklı leyleği havada görmek,çok gezmek "leyleği kuştan mı sayarsın, yazın gelir, kışın gider","`sürekli olarak bir iş üzerinde durmayan, maymun iştahlı olan kişiye kimse güvenmez` anlamında kullanılan bir söz" leyleğin attığı yavru,çevresinde yeteri kadar ilgi görmeyen kimse leyleğin ömrü (veya günü) laklakla geçer,"boş, anlamsız konuşanların durumunu anlatmak için söylenen bir söz" leylekgagası,Bir çizimin oranları bozulmadan daha küçük veya daha büyüğünün çizilmesi için kullanılan araç leylekgiller,Leyleksilerden bir familya (Ciconiidae) leylekler,Leyleksiler takımının bir alt takımı (Ciconiiformes) leyleksiler,"Kuşlar sınıfından leylekler, sümsükgiller, balıkçıllar ve flamanları içine alan omurgalı hayvanlar takımı" leyli,Yatılı leyli meccani,Parasız yatılı lezar,Kertenkele derisinin sepilenmesiyle elde edilen bir deri türü lezbiyen,Sevici lezbiyenizm,Sevicilik lezbiyenlik,Sevicilik leziz,"Tadı güzel, lezzetli" lezyon,Doku bozukluğu lezzet almak,hoşlanmak lezzetini çıkarmak,tadını çıkarmak lezzet,Ağız yoluyla alınan tat lezzetlendirme,Lezzetlendirmek işi lezzetlendirmek,"Tat vermek, lezzetlenmesini sağlamak" lezzetlenme,Lezzetlenmek işi lezzetlenmek,"İyi bir tat kazanmak, tat verilmek, lezzetli bir duruma gelmek" lezzetli,Tadı güzel lezzetlilik,Lezzetli olma durumu lezzetsiz,"Tadı güzel olmayan, tatsız" lezzetsizlik,Tatsız olma durumu lığ,Alüvyon lığlama,Lığlamak işi lığlamak,"Sel, akarsu, ince çamur, birikinti getirip yığmak" lığlanma,Lığlanmak işi lığlanmak,Üstünde lığ birikmek lığlı,Lığdan oluşmuş veya üzerinde lığ birikmiş lıkır,Sıvıların bir kaptan akarken çıkardığı ses lıkırdama,Lıkırdamak işi lıkırdamak,Kaptaki sıvı akarken `lık lık` diye ses çıkarmak lıkır lıkır,`Lık lık` diye ses çıkararak Li,Lityum elementinin simgesi libas,Giysi liberal,Hürriyet ve serbestlikle ilgili liberalizm,Serbestlik liberalleşme,Liberalleşmek işi liberalleşmek,Serbest bir duruma gelmek liberallik,Liberal olma durumu liberasyon,Serbestlik liberasyon listesi,İthal yolu ile girmesine izin verilen malların listesi libido,İnsanın davranışlarının temelini oluşturan cinsel içgüdü liboş,"Liberal ekonomiyi ve liberal siyaseti savunurken çabucak zengin olmayı amaçlayan ve bu yolda hiçbir değer yargısını kabul etmeyen, her şeyi mübah gören kimse" libre,Yarım kilogramlık bir ağırlık ölçü birimi Libyalı,Libya halkından olan kimse lider,"Önder, şef" liderlik,Liderin görevi liet,Şarkı lif,Her türlü maddeyi oluşturan çok ince ve uzun parça lifleme,Liflemek işi liflemek,Vücudu lifle sabunlamak liflenme,Liflenmek işi liflenmek,Lif oluşmak lifleşme,Lifleşmek durumu veya biçimi lifleşmek,Lif durumuna gelmek lifli,Lifi olan lif lif,"Tel tel, ince ince" lift,Teniste topa arkadan öne veya yukarıdan aşağıya doğru vurma lig,Takımların belli kurallar çerçevesinde karşılıklı olarak iç ve dış sahalarda karşılaştıkları yarışma grubu lige çıkmak,takımlar bulundukları gruptan bir üst gruba çıkmak ligden düşmek,"takımlar, bulundukları gruptan bir alt gruba düşmek" liga,Üç deniz mili uzunluğunda bir ölçü birimi lignin,Bitkide kök ve gövdenin sert ve odunsu yapısını oluşturan madde lika,Mürekkep hokkalarına konulan ham ipek liken,Bir mantarla bir su yosununun ortak yaşamasıyla ortaya çıkan bitkilerin genel adı liken bilimi,Likenleri inceleyen bilim dalı likidasyon,Tasfiye likide,Alacak ve verecekleri hesaplayarak sonucu belirlenmiş likide etmek,alacak ve verecekleri hesaplayarak sonucu belirtmek likidite,Akışkanlık likit,Sıvı likorinoz,Balıkların iste kurutularak yapılan pastırması likör,"Meyve veya bazı bitkiler ile alkol, esans karışımından yapılan şekerli içki" likör bardağı,"Likör içmek için kullanılan küçük, ince ve zarif cam bardak" limaki,Ayakkabıcılıkta kullanılan küçük eğe liman,"Gemilerin barınmalarına, yük alıp boşaltmalarına, yolcu indirip bindirmelerine yarayan doğal veya yapay sığınak" limanlama,Limanlamak işi veya durumu limanlamak,Gemi bir limana girip orada kalmak limanlık,"Liman gibi kullanılan, liman kurmaya elverişli (yer)" liman reisi,"Gemilerin limana girip çıkması, yük alıp vermesi işlerine bakan yetkili kimse" lime,Parça limit,Sınır limitet,Sınırlı limitet ortaklık,"Ortaklarının sorumluluğu, koydukları sermaye ile sınırlı bulunan ortaklık, limitet şirket" limitet şirket,Limitet ortaklık limitsiz,"Sınırsız, herhangi bir kısıtlama olmayan" limnoloji,Göl bilimi limon,"Turunçgillerden, 3-5 metre yüksekliğinde, kışın yapraklarını dökmeyen, beyaz çiçekli bir ağaç (Citrus limonum)" limon gibi,"sarı, çok sarı" limon asidi,Sitrik asit limonata,"Su, şeker ve limon suyundan yapılan şerbet" limonata gibi,sıcak günlerde serin serin esen (hafif rüzgâr) limonata bardağı,"Limonata içmek için kullanılan ince, uzun cam bardak" limonatacı,Limonata yapan veya satan kimse limonatacılık,Limonata yapma veya satma işi limoncu,Limon yetiştiren veya satan kimse limon esansı,Taze limon kabuğunun sıkılmasıyla elde edilen uçucu yağ limoni,Limon rengi limoni hava,Yağmur yağıp yağmayacağı belli olmayan kapalı hava limonit,Sarı veya kahverengi doğal hidratlı demir oksit limon kabuğu,Çeşitli maddelerin yapımında kullanılan ve limonu çevreleyen kabuk limon kabuğu gibi,küçük ve biçimsiz (şapka) limonküfü,Yeşile çalan mavi renk limonlama,Limonlamak işi limonlamak,"İçine, üstüne limonun suyunu sıkmak veya katmak" limonlu,İçine limon sıkılmış veya limon doğranmış limonluk,Sera limon otu,"Kışın yapraklarını döken, salkım çiçekli bir ağaççık (Lippia citriodora)" limon sarısı,Limon kabuğunun rengi limon suyu,Limondan elde edilen meyve suyu limon tozu,Sitrik asit linç,"Birden çok kimsenin kendilerine göre suç olan bir davranışından ötürü birini, yasa dışı ve yargılamasız olarak öldürmesi" linç etmek,yargılamadan öldürmek lineer,Çizgilerle ilgili olan linet,İshal linin,Hücre çekirdeğinde bulunan ve kromatin tanelerini taşıyan ağ biçimindeki ipliksi yapı link,Atın eşkin yürüyüşü link,İlişim linolyum,"Yer döşemesi olarak kullanılan, üzeri keten yağı ve mantar tozuyla kaplanmış jüt bezi, muşamba" linotip,Basımevinde harfleri dizen ve satırları blok durumunda döken dizgi makinesi linyit,"Birleşimindeki karbon oranı % 60-70 olan, kahverengi veya siyah kömür" lipari,Çirozluktan sonra yağlanmaya başlayan uskumru liparit,Riyolit lipit,"Hayvan ve bitki dokularının eter, benzen, kloroform vb. yağ çözücülerinde eriyen bölümü" lipom,Yağ uru lipsos,"İskorpitgillerden, Akdeniz ve Atlas Okyanusu'nda yaşayan, yüzgeçlerindeki dikenlerde yaralara sebep olan bir zehir bulunan, 40 santimetre uzunluğunda, eti çok beğenilen bir balık (Scorpaena porcus)" lir,Kaynağı mitolojik çağlara dayanan kirişli bir çalgı lira,"Yüz kuruş değerinde Türk para birimi, teklik" liralık,Herhangi bir lira değerinde olan liret,İtalya'nın para birimi lirik,"Coşkun, ilhamla dolu" lirik şiir,Yunanlarda lir eşliğinde okunan şiir lirizm,Kişisel duyguların ilham yolu ile coşkulu ve etkili anlatımı lisan,Dil (II) lisanıhâl,"Hâl diliyle, davranışla düşünce ve istenileni anlatma" lisanımünasip,Karşısındakinin kolayca anlayabileceği dil ve üslup lisani,Dille ilgili lisaniyat,Dil bilimi lisans,Genellikle dört yıl süren üniversite veya yüksekokul öğrenimi lisansiyer,Üniversitede okuyan öğrenci lisanslı,Lisansı olan lisansüstü eğitim,Lisans eğitimi bittikten sonra yapılan yükseköğretim lise,Sekiz yıllık ilköğretimden sonra en az dört yıllık bir eğitimle hayata veya yükseköğretime hazırlayan ortaöğretim kurumu liseli,Lisede okuyan (öğrenci) liste,"Alt alta yazılmış şeylerin bütünü, dizelge" liste başı,"Herhangi bir seçimde, listenin ilk sırasında olan ad" liste başı olmak,listenin ilk sırasında olmak listeci,Liste yapan kimse listeleme,Listelemek işi listelemek,Liste durumuna getirmek literatür,Edebiyat litografya,Taş basması litografyacı,"Litografya işi ile uğraşan, litografya yapan kimse" litografya taşı,Taş basmasında kullanılan çok düzgün bir kalker litoloji,Taş bilimi litosfer,Taş yuvarı litre,"Sıvıları ölçmede kullanılan, bir desimetreküp hacminde ölçü birimi" litrelik,Herhangi bir litre ölçüsünde sıvı alan liturya,Kudas lityum,"Atom numarası 3, atom ağırlığı 6,94, yoğunluğu 0,55 olan, 180 °C'de eriyen, gümüş parlaklığında, bilinen en hafif element (simgesi Li)" lityumlu,Lityum içeren (madde) liva,Sancak livar,Avlanan balıkları canlı olarak saklamak için ağzı içine doğru konik örülmüş sepet livarlı,Livarı olan livarlı tekne,Avlanan balıkları canlı saklamak için denizde bağlantılı bölümleri olan gemi liyakat,"Bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu, değim" liyakat göstermek,başarmak liyakatli,"Liyakati olan, başarılı, yetenekli, değimli" liyakat sahibi,"Başarılı, erdemli, yetenekli (kimse)" liyakatsiz,"Liyakati olmayan, başarısız ve yeteneksiz olan, değimsiz" liyakatsizlik,"Liyakatsiz olma durumu, değimsizlik" lizol,Krezol lizöz,Yatakta kadınların giydiği bir tür yün hırka lobelya,Salkım durumunda mavi çiçekleri bulunan bir veya çok yıllık Kuzey Amerika bitkisi (Lobelia) lobi,"Bir yapının kapısından içeri girildiğinde görülen ilk boşluk, dalan" lobici,"Çıkarları ortak olan grupların temsilcisi, dalancı" lobicilik,"Lobici olma durumu, dalancılık" lobut,"Kalın, kısa ve düzgün sopa" loca,"Tiyatro, sinema vb. eğlence yerlerinde veya parlamento salonlarında özel bölme" loça,"Gemilerin baş bodoslamalarının her iki yanında, çıpayı içine alabilen ve güverteye açılan demir zincirin geçtiği delik" loda,"Küme, yığın" lodos,"Güneyden veya güneybatıdan esen ve bazen de yağış getiren yerel rüzgâr, kaba yel, boz yel" lodosa çevirmek (veya dönmek),hava soğukken lodosla ısınmak lodos balığı,Lodos estiğinde sersemleyip kolayca avlanan balık lodoslama,Lodoslamak işi lodoslamak,Lodos esmeye başlamak lodoslu,"Lodosu olan, lodosa sahip veya lodosa maruz kalan" lodosluk,"Lodosun estiği yön, güney" logaritma,Bir üssel eşitlikte taban ve sonuç belirliyken üssün bulunması yolu logaritma tablosu,Sayıların logaritmalarını gösteren çizelge logaritmik,Logaritmaya ilişkin logo,İmlek logos,Deyi loğ,"Yollarda, tarlalarda toprağı ezmek veya toprak damlı evlerin üstündeki killi toprağı sert bir katman durumuna getirmek için dam üzerinde yuvarlanan, silindir biçimindeki ağır taş, yuvgu, yuvak" loğlama,Loğlamak işi loğlamak,"Üzerinde loğ gezdirip toprağı bastırmak, sıkıştırmak" lohusa,Yeni doğum yapmış kadın lohusa humması,Albastı lohusalık,Lohusa olma durumu lohusa otu,"İki çeneklilerden, çiçekleri koyu kahverengi ve pis kokulu, tırmanıcı bir bitki, kabakulak otu, karaasma, kurtluca, zeravent (Aristolochia)" lohusa şekeri,"İçinde karanfil, baharat ve şekerciboyası bulunan, baklava biçiminde kırmızı şeker" lohusa şerbeti,"Lohusa şekerinden yapılan, doğum dolayısıyla kutlamaya gelenlere sunulan şerbet" lojik,Mantıkla ilgili lojistik,Geri hizmet lojistik dairesi,Askerlikte geri hizmetlerin görüldüğü bölüm lojistik hizmet,Savaşta veya barışta askerlik mesleğinin çok yönlü ihtiyaçlarını yerine getirme lojman,Bir kuruluş veya iş yerindeki çalışanlara parasız veya az bir kira karşılığında verilen konut lok,"Gemileri, farklı iki su düzeyinin birinden öbürüne aşırmak için yapılmış ara havuz" lokal,Müzikli eğlencelerin yapıldığı yer lokalizasyon,Kuruluş yeri seçimi lokanta,"Yemek pişirilip satılan yer, aşevi, restoran" lokantacı,Lokanta işleten kimse lokantacılık,Lokantacının yaptığı iş lokantalı,Lokantası olan lokatif,Bulunma durumu lokavt,İş bıraktırımı lokmasını saymak,sofrada yemek yiyen bir kimsenin ne kadar yediğine dikkat etmek lokmasını dökmek,bir ölünün anısına lokma tatlısı yapıp dağıtmak "lokma karın doyurmaz, şefkat artırır","`bir kimseye verilen armağan, aradaki sevgiyi artırdığı için değerlidir` anlamında kullanılan bir söz" lokma (veya lokması) ağzında büyümek,üzüntü veya iştahsızlık sebebiyle lokmasını yutamamak lokma dökmek,lokma tatlısı yapmak lokma çiğnenmeden yutulmaz,`her iş emekle yapılır` anlamında kullanılan bir söz lokma,"Ağza bir defada alınıp götürülen yiyecek parçası, sokum" lokma etmek,yemek yemek lokma anahtar,"Altı veya sekiz köşeli, vidaları sökmeye yarayan alet" lokma başlığı,Lokmaların takıldığı parça lokmacı,Lokma yapan veya satan kimse lokmacık,Küçük lokma lokmacılık,Lokmacı olma durumu lokma göz,Patlak göz lokma gözlü,Patlak gözlü lokman ruhu,Eter lokma tatlısı,"Mayalı hamurun küçük yuvarlak lokmalar hâlinde kızgın yağda kızartıldıktan sonra şerbete atılmasıyla yapılan bir tatlı, lokma" lokomobil,"Sanayi ve tarımda kullanılan, tekerlekler üzerine kurulmuş, istenilen yere çekilebilen patlamalı motor veya buhar makinesi" lokomotif,"Tren vagonlarını çeken, tekerlekli, buharlı, elektrikli, termik motorlu veya sıkıştırılmış havalı makine" lokomotifli,Lokomotifi olan lokomotifsiz,Lokomotifi olmayan lokum,"Şekerli nişasta eriyiğini pişirip hafif ağdalaştırarak yapılan, küçük küp veya dikdörtgen biçiminde kesilen şekerleme, kesme, latilokum" lokum gibi,"tatlı, güzel, yumuşak" lolo,"`Bir sözün, bir tutumun veya davranışın gerçek ve geçerli olmadığını, başkalarının söz konusu olayda aldanabileceğini ancak söz sahibinin aldanmayacağını, aldatılamayacağını` belirten bana da mı lolo deyiminde geçen bir söz, lololo" lololo,Lolo lombar,"Gemi bordalarına, küpeştelerine açılan dörtgen biçiminde delik" lomboz,Kamaralarla alt güverteleri aydınlatmak için bordalardan ve güvertelerden açılan yuvarlak pencere lonca,"Belli bir iş kolunda usta, kalfa ve çırakları içine alan dernek, korporasyon" loncacılık,Lonca kuruluşlarına dayanan ekonomi ve devlet anlayışı lonca ustası,Loncanın başkanı longa,Türk müziğinde yörük özellik taşıyan oyun havası longoz,Deniz veya ırmaklarda birdenbire derinleşen yer long-play,343 uzunçalar lop,"Yumuşak, yuvarlak ve irice" lop,Bir organın yuvarlak ve birbirinden ayrılmış parçalarından her biri lopçuk,Küçük lop lop et,"Yağsız, iyi pişmiş, iri parça et" lop incir,İri ve yumuşak bir tür incir lop lop,İri parçalar durumunda (yemek veya yutmak) loppadak,Lop diye ses çıkararak lopur,Bir şeyi yerken veya yutarken çıkan ses lopur lopur,`Lopur` sesi çıkararak lop yumurta,"Suda çok kaynatılmış kabuklu yumurta, katı yumurta" lor,"Bir tür taze, yumuşak ve tuzsuz beyaz peynir" lorentiyum,"Atom numarası 103 olan, kaliforniyum atomlarının bor çekirdekleriyle bombardımanından elde edilen yapma element (simgesi Lr)" lort gibi,rahat bir biçimde lort,İngiltere'de babadan oğula veya ailenin ilk erkek kişisine geçen veya kral tarafından bağışlanan soyluluk unvanı lorta,Ayakkabı kalıbının çapı Lortlar Kamarası,İngiliz parlamentosunda senato lostra,Ayakkabı boyama lostracı,Lostra salonunda çalışan ayakkabı boyacısı lostra salonu,Ayakkabı boyanılan yer lostromo,Ticaret gemilerinde tayfaların başı lostromoluk,Lostromonun yaptığı iş losyon,"Deri ve saç bakımında kullanılan alkollü veya alkolsüz, kokulu sıvı" loş,"Yeterince aydınlık olmayan, yarı karanlık, az ışık alan" loşça,"Az ışık almış, yarı karanlık" loşlaşma,Loşlaşmak işi loşlaşmak,Loş duruma gelmek loşlaştırma,Loşlaştırmak işi loşlaştırmak,Loş bir duruma getirmek loşluk,Loş olma durumu lota,"Tatlı sularda yaşayan, bir tür gelincik balığı (Lota vulgaris)" lotarya,Ad veya numara çekilerek oynanan şans oyunlarının genel adı lotaryacı,Lotarya yolu ile kazanç sağlayan kimse lotaryacılık,Lotaryacının yaptığı iş lotus,Nilüfer cinsinden birçok bitkiye verilen genel ad lök,Yedi yaşından büyük erkek boz deve lök gibi,"bütün heybetiyle, ağırlığıyla (oturmak, çökmek)" lök,"Kireç, zeytinyağı, pamuk ve yumurta akının karıştırılması yoluyla, kırık çanak çömlekleri, künkleri birleştirmekte kullanılan macun" lökleme,Löklemek işi löklemek,Lökle yapıştırmak lökoplast,Bitki hücrelerinde veya bazı kamçılılarda sitoplazma içinde bulunan ve genellikle nişasta taneciğini oluşturan cisimcik lökosit,Akyuvar lökoz,Kan kanseri durumu löp,İri ve yumuşak löp löp,İri ve yumuşak löpür,Bir şeyi yerken veya yutarken çıkan ses löpür löpür,`Löpür` sesi çıkararak lös,"En çok vadilerde, yamaçlarda bulunan, kil ve kum karışımı, sarı renkli verimli balçık" lösemi,Kan kanseri lösemit,Kan kanserinde görülen deri belirtileri Lr,Lorentiyum elementinin simgesi Lu,Lütesyum elementinin simgesi lumbago,Soğuğun etkisiyle veya kasın ani kasılması sonucunda bel bölgesinde birdenbire beliren ağrı lunapark,İçinde türlü eğlence ve oyun yerleri bulunan alan lup,Bir tür büyüteç lustrin,Parlak kumaş kullanılarak yapılmış (ayakkabı) Lüterci,Lütercilikten yana olan Lütercilik,Kilise öğretisinin yalnızca kutsal kitaba dayanmasını isteyen Martin Luther'in kurduğu mezhep luti,Oğlancı lutr,Su samuru Lübnanlı,Lübnan halkından olan kimse lüfer,"Eti ve karnı beyaz, sırtı koyu, hafif pullu, kemikli bir balık (Pomatomus saltatrix)" lüferci,Lüfer avlayan veya lüfer yemesini seven kimse lüfergiller,Sıcak ve ılık denizlerde yaşayan kemikli balıklar familyası (Pomatomidae) lügat paralamak,"konuşma dilinde geçmeyen yabancı kelimeler kullanmak, ağdalı konuşmak" lügat,Kelime lügatçe,Küçük sözlük lügatçi,Sözlükçü lügatçilik,Sözlükçülük lüks,"Giyimde, eşyada, harcamada aşırı gitme, gösteriş, şatafat" ... lüksü olmamak,yapılan bir işte geri dönülemeyecek bir noktada olmak lüks,Aydınlatma ölçü birimi lüks lambası,Lüks (II) lüksmetre,Aydınlıkölçer lüle,"Bükülmüş, dürülmüş şey" lüleci,"Çubuk, nargile, pipo vb.nde kullanılan lüleyi yapan kimse" lüleci çamuru,Lüle yapılan özlü ve kızıl balçık lülecilik,Lüle taşı işçiliği lüleli,Kıvrık kıvrık (saç) lüle lüle,"Kıvrımları olan, kıvrım kıvrım" lüle taşı,"Doğal magnezyum silikat, Eskişehir taşı, aktaş, denizköpüğü, patal, magnezit" lümen,"Işık şiddeti 1 mum olan, eşit dağıtımlı bir nokta kaynağının 1 steradyan içine yayımladığı ışık akısı" lünet,"Gözlük camı, gözlük" lüp,Emek vermeden ele geçirilen şey lüpçü,Bedavacı lüpçülük,Bedavacılık lüpletmek,Hızlı bir biçimde yiyecekleri mideye indirmek lüpten,"Açıktan, bedavadan, parasız olarak" lütesyum,"Atom numarası 71, atom ağırlığı 175 olan, iterbiyumun çözüşmesi ile oluşan, renksiz tuzlar veren, henüz uygulama alanı olmayan çok ender bir element (simgesi Lu)" lütfen,"Birinden bir şey isterken `dilerim, rica ederim` anlamında kullanılan bir söz" lütfetme,Lütfetmek işi lütfetmek,"Vermek, ihsan etmek, bağışlamak" lütfeyleme,Lütfeylemek işi lütfeylemek,Lütfetmek lütuf,"Önem verilen, sayılan birinden gelen iyilik ve yardım, ihsan, inayet, atıfet" lütuf dilemek,yardım istemek lütufkâr,"İyiliksever, kibar kimse " lütufkârlık,Lütufkâr olma durumu lüzucet,"Yapışkanlık, yapışkan olma durumu" lüzuci,Yapışkan lüzum,"Gerek, gereklik, gereklilik, icap" lüzum görmemek,"gerekli bulmamak, gerekli görmemek" lüzumundan fazla,gerekenden çok lüzumlu,"Gerek, gerekli, lazım" lüzumlu lüzumsuz,"Yerli yersiz, gerekli gereksiz" lüzumsuz,Gereksiz lüzumsuz görmek,gereksiz bulmak lüzumsuz adam,"Bir iş için gereken nitelikleri taşımadığı hâlde orada görevli olarak bulunan veya avare, boş ve ilgisiz kimse" lüzumsuzca,Gereksiz olarak lüzumsuzluk,Gereksizlik M,Romen rakamları dizisinde 1000 sayısını gösteren işaret "m, M","Türk alfabesinin on altıncı sırasında yer alan ve Me adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından genizsil çift dudak ünsüzünü gösterir" maada,"-den başka, gayrı" maaile,"Ailece, ev halkıyla birlikte" maalesef,"Üzülerek söylüyorum ki, ne yazık ki, maatteessüf" maalmemnuniye,"İsteye isteye, seve seve, memnunlukla, memnuniyetle" maarif,Bilgi ve kültür maarifçi,Öğretim ve eğitim kurum veya kuruluşlarında çalışan kimse maaş,Aylık maaş almak,aylık almak maaş bağlamak,aylık bağlamak maaş vermek,aylık vermek maaşa geçmek,aylığa geçmek maaşlı,Aylıklı maatteessüf,Maalesef maazallah,"`Tanrı korusun, Tanrı esirgesin` anlamlarında bir söz" mabat,"Bitmemiş yazı, roman vb.nde arka, devam" mabet,Tapınak mabeyin,Ara mabeyinci,"Osmanlı Devleti'nde padişahların dışarıyla olan ilişkilerine bakan, buyruklarını ilgililere bildiren, bazı kişilerin dileklerini kendisine ileten görevli" mabeyincilik,Mabeyincinin görevi mablak,"Hamur, merhem, boya vb. şeyleri ezip karıştırarak yoğurmak için kullanılan ve bir ucu ele alınacak biçimde saplı, öbür ucu yassı olan alet" mabude,"Çok tanrılı dinlerde kendisine tapınılan dişi tanrı, tanrıça, ilahe" mabut,Kendisine tapılan varlık Macar,Macaristan halkından veya bu halkın soyundan olan kimse Macar biberi,Hafif acı kırmızıbiber Macarca,Macar dili Macar ineği,Eti ve sütü için beslenen bir tür inek Macarlık,Macar olma durumu Macar salamı,Bir tür salam maceraya atılmak,sonu bilinmeyen bir işe kalkışmak macera aramak,"başına geleceklerden habersiz, sonu bilinmeyen, tehlikeli, heyecanlı bir işe girişmek" macera,"Baştan geçen ilginç olay veya olaylar zinciri, serüven, sergüzeşt, avantür" maceracı,"İlginç ve tehlikeli olayları göze alan, serüvenci, sergüzeştçi, maceraperest" maceracılık,"Maceracı olma durumu, maceraperestlik, serüvencilik, sergüzeştçilik" maceralı,"Heyecan veren, karmaşık, olağan dışı, serüvenli" maceraperest,Maceracı macerasız,"Heyecan vermeyen, basit, sıradan, serüvensiz" macun,Hamur kıvamına getirilmiş madde macun çekmek,"boyacılıkta, düzgünlük ve dayanıklılık sağlamak için boyanacak yüzeye macun sürmek" macuncu,Macun yapan veya satan kimse macunculuk,Macun yapma veya satma işi macun küreği,Üzerinde macun hazırlanan ve sıva işlerinde kullanılan yardımcı el aleti macunlama,Macunlamak işi macunlamak,Macun çekmek macunlanma,Macunlanmak işi macunlanmak,Macunlama işine konu olmak veya macunlama işi yapılmak macunlaşma,Macunlaşmak işi macunlaşmak,Macun koyuluğuna gelmek maç,Karşılaşma maç satmak,karşılaşma sonucunu belirlemek amacıyla meşru olmayan yollardan veya para karşılığı anlaşmaya varmak maç yapmak,iki takım veya iki kişi kazanmak amacıyla aralarında karşılaşma yapmak maça,"Oyun kâğıtlarında, mızrak ucuna benzer, ayaklı siyah beneklerle oluşan dizi, pik (III)" maça beyi,İskambil destesinde maça dizisinde yer alan as maça beyi gibi kurulmak,saygısızca yayılarak oturmak maçuna,İslimle çalışan ağırlık kaldırma makası Madagaskarlı,Madagaskar halkından olan kimse madalya,"Savaşta yararlık gösterenlere, yarışlarda derece alanlara ödül, bazen de önemli bir olay dolayısıyla ilgililere hatıra olarak verilen metal nişan" madalyalı,Madalya almış olan madalyasız,Madalya almamış olan madalya töreni,Yararlılık gösteren veya bir yarışmada derece alan birine madalya verilirken yapılan toplantı madalyonun ters tarafı (veya tersi veya arka yüzü),"`olumlu bir iş, bir durum veya bir olayın düşünülmesi, hesaba katılması gereken olumsuz yönü` anlamında kullanılan bir söz" madalyon,"Boyna zincirle takılan, genellikle değerli metalden yapılmış, içine küçük resim gibi şeyler konulan, türlü biçimde süs eşyası" madam,"Fransa'da evli kadınlara verilen san, madama" madara,"Kötü, sevimsiz" madara etmek,kötü duruma düşürmek madara olmak,kötü duruma düşmek madaralaşma,Madaralaşmak işi madaralaşmak,Madara durumunda olmak madde,Duyularla algılanabilen nesne madde başı,"Sözlük yapma düzeninde başlı başına bir anlam ifade eden ve siyah olarak yazılan, tanımı verilen sözlük birimi" maddeci,"Para, mal vb.ne çok önem veren kimse" maddecilik,"Para, mal vb.ne çok önem verme" maddeleşme,Maddeleşmek işi maddeleşmek,Madde durumuna gelmek maddesel,"Madde ile ilgili, maddi" maddesel nokta,"Bir maddenin, üç boyuttan soyutlanmış varsayılan çok küçük parçası" maddeten,"Maddi bakımdan, manen karşıtı" maddi,"Madde ile ilgili, maddesel, özdeksel, manevi karşıtı" maddileşme,Maddileşmek işi maddileşmek,Maddeye önem verir duruma gelmek maddilik,"Maddi olma durumu, cismanilik, maddesellik, maddiyet" maddiyat,Sahip olunan mal veya paralar maddiyet,Maddilik madem,"`Değil mi ki, -diği için, -diğine göre` anlamlarında sebep göstermek için, başına getirildiği cümleyi daha sonraki cümleye bağlayan bir söz, mademki" mademki,Madem maden,"Yer kabuğunun bazı bölgelerinde çeşitli iç ve dış doğal etkenlerle oluşan, ekonomik yönden değer taşıyan mineral" maden cevheri,"İçindeki maden oranı işletilmeye elverişli miktarda olan filiz, maden filizi" madenci,Maden işleten kimse madencilik,"Yer altındaki madenlerin araştırılması, çıkarılması ve işletilmesiyle ilgili teknik ve yöntemlerin bütünü" maden damarı,Maden cevherinin yoğun olarak bulunduğu bölüm Maden Devri,Tarihten önceki zamanların ayrıldığı üç çağdan sonuncusu olan ve madenlerin kullanılmaya başlandığı zaman dilimi maden filizi,Maden cevheri maden gazı,Madende oluşan gaz madenî,"Madenle ilgili, madensel, metalik" madenî para,"Altın, gümüş, bakır, bronz, alüminyum vb. maddelerin alaşımından yapılan para, demir para" madenî yağ,Madensel ürünlerden elde edilen yağ madenî yün,Maden yünü madenkırmız,"Antimon birleşimlerinden kırmızı renkte bir madde, kırmız madeni" maden kömürü,Taş kömürü maden mavisi,Kül rengine çalan parlak mavi maden ocağı,"Kazılarak maden cevheri çıkarılan yer, maden kuyusu" madensel,Madenî madensi,"Madene benzeyen, madeni andıran, maden gibi, madenimsi" maden sodası,Maden suyunun içine sıkıştırılmış gaz doldurulduktan sonra elde edilen şişe suyu maden suyu,İçinde erimiş mineraller bulunan ve bazı hastalıkların tedavisinde kullanılan kaynak suyu maden yatağı,Maden filizi katmanlarının bulunduğu alan maden yünü,"Yalıtkan olarak kullanılan bir madde, madenî yün" mader,"Ana, anne" maderşahi,Anaerkil maderşahilik,Anaerkillik madımak,"İlkbaharda kırlarda yetişen, ufak yeşil yapraklı, ıspanak gibi pişirilip yenilen bir bitki" madik,Miskete fiske vurarak oynanan zıpzıp oyunu madik atmak (veya etmek veya oynamak),"dolap çevirmek, hile yapmak" madikçi,"Hile yapan, hileci kimse" madikleme,Madiklemek işi madiklemek,"Hile yapmak, dolap çevirmek" madrabaz,"Hayvan, balık, sebze, meyve vb. yiyecekleri yerinden getirerek toptan satan kimse" madrabazlık,Madrabaz olma durumu madreporlar,Mercanlar sınıfının kalkerli hayvanları içine alan bir takımı madrup,Dövülmüş (kimse) madun,Alt mafevk,Üst mafiş,"`Yok, kalmadı` anlamında kullanılan bir söz" mafsal,Eklem mafya,"Yasa dışı işlerle uğraşan, zor kullanarak birtakım gizli çıkarlar sağlayan örgüt" mafyacı,Mafya gibi davranan mafyacılık,"Mafyacı olma durumu, mafya üyesi olma" mafyalaşma,Mafyalaşmak işi veya durumu mafyalaşmak,Mafya durumuna gelmek mafyalık,Mafyanın yaptığı iş maganda,"Görgüsüz, kaba, anlayışsız, terbiyesiz ve uyumsuz kimse" magandalık,Maganda olma durumu magazin,"Halkın çoğunluğunu ilgilendirecek, çeşitli konulardan söz eden, bol resimli yayın" magazinleşme,Magazinleşmek işi magazinleşmek,Magazin durumunu almak magma,"Yerin içinde, sıvı veya hamur kıvamında uçucu gazlarla doymuş olarak bulunan eriyik" magmatik,"Magma ile ilgili, magmasal" magnezyum,"Atom numarası 12, atom ağırlığı 24,30, yoğunluğu 1,7 olan, gümüş renginde, parlak bir alevle yanan, çok hafif bir element (simgesi Mg)" magnezyum klorür,Hidratlı billurlar vererek billurlaşan deniz suyunun damıtılmasıyla elde edilen madde (MgCl2) magnezyum sülfat,"Renksiz, küçük iğneler biçiminde ve hidratlı olarak billurlaşan, deniz suyunda ve bazı maden sularında bulunan madde (MgSO4)" magri,"Yılan balığıgillerden, Avrupa kıyılarında yaşayan, yenebilen büyük bir balık (Conger conger)" mağara,"Bir yamaca veya kaya içine doğru uzanan, barınak olarak kullanılabilen yer kovuğu, in(I)" mağara bilimci,Mağara bilimi ile uğraşan kimse mağara bilimi,"Konusu mağaraları, yer altındaki uçurumları, yarıkları, oyukları, yer altı akarsularını araştırmak ve incelemek olan bilim" mağaza,Büyük dükkân mağdur,"Haksızlığa uğramış (kimse), kıygın" mağdur etmek,zarara uğratmak mağdur olmak,zarara uğramak mağduriyet,Mağdurluk mağdurluk,"Mağdur olma durumu, kıygınlık, mağduriyet" mağfiret,Bağışlama mağfiret dilemek,bağışlanmayı istemek mağfiret etmek,Tanrı bağışlamak mağfur,"Affolunmuş, bağışlanmış" mağlubiyet,Yenilgi mağlup olmak,yenilmek(II) mağlup,Yenik (II) mağlup etmek,yenmek mağmum,Gamlı Mağribî,Mağrip halkından olan kimse mağrip,Batı mağrur,"Kurumlu(II), gururlu, kibirli, kendini beğenmiş" mağrur olmak,"kibirlenmek, gururlanmak, kendini beğenmek" mağrurane,Mağrurca mağrurca,"Gururlanarak, kibirlenerek, büyüklenerek, mağrurcasına, mağrurane" mağrurcasına,Mağrurca mağrurlanma,Mağrurlanmak işi mağrurlanmak,"Kurumlanmak(I), gururlanmak, kibirlenmek, kendini beğenmek" mağrurluk,Mağrur olma durumu mağşuş,Karışık mahal yok,gereği yok mahal,Yöre (I) mahal kalmamak,"gerek kalmamak, gereği olmamak" mahal vermek,bir olayın gerçekleşmesine fırsat vermek mahalle,"Bir şehrin bir kasabanın, büyükçe bir köyün bölündüğü parçalardan her biri" mahalleyi ayağa kaldırmak,bağırıp çağırarak konu komşuyu tedirgin etmek mahalle arası,Mahallenin sokakları arasında kalan yer mahalle arkadaşı,Aynı mahallede oturan komşu veya dost mahalle bekçisi,"Mahallenin güvenliğini, düzenini sağlamada yardımcı olan güvenlik görevlisi" mahallece,Mahallede oturanlar tarafından mahalle çapkını,Başka mahallelerde çapkınlık edemeyecek kadar beceriksiz kimse mahalle imamı,Mahalledeki mescitte veya camide görevli imam mahalle kahvesi,Mahallede oturanların devam ettiği kahve mahalle kahvesi gibi,"havasız, gürültülü ve kalabalık (yer)" mahalle karısı,"Görgüsüz, kavgacı kadın" mahalleli,Aynı mahallede oturan kimselerin bütünü mahalle mektebi,Mahallede bulunan ilkokul mahalle muhtarı,Muhtar mahallî,Yöresel mahallî idare,Yerel yönetim mahallîleşme,Yerelleşme mahallîleşmek,Yerelleşmek mahallî seçim,Belli bir bölgede yapılan seçim maharet,Beceri maharet kazanmak,"beceri edinmek, ustalaşmak" maharetli,Becerikli maharetsiz,Beceriksiz maharetsizlik,Beceriksizlik mahbes,Cezaevi mahbube,Sevilen kadın mahbup,Sevilen erkek mahcubiyet,Utangaçlık mahcup kalmak,utanmış olmak mahcup olmak,utanmak mahcup çıkarmamak,utandırmamak mahcup,Utangaç mahcup etmek,utandırmak mahcupluk,"Mahcup olma durumu, utangaçlık" mahcur,Kısıtlı mahcuz,Hacizli mahdum,Oğul(I) mahdut,"Çevrilmiş, sınırlanmış" mahfaza,"İçinde küpe, yüzük, bilezik vb. değerli süs eşyalarının saklandığı kutu, koruncak" mahfazalı,Mahfazası olan mahfe,"Deve, fil vb. hayvanların sırtına konulan, üzerine oturmaya yarayan sepet" mahfil,Toplantı yeri mahfuz,"Saklanmış, korunmuş, korunan, saklı" mahfuzen,Gözaltında olarak mahıv,"Yok etme, yok olma" mahir,"Becerikli, yetenekli" mahirane,Becerikli mahiye,Aylık mahiyet,"Nitelik, vasıf, öz, özlük, asıl, esas" mahkeme açmak,mahkemede dava açmak mahkeme kadıya mülk değil,"`hiç kimse, bulunduğu kamu hizmetinde ömrünün sonuna kadar kalamaz` anlamında kullanılan bir söz" mahkemede dayısı olmak,"yüksek bir makamda koruyucusu, kayırıcısı bulunmak" mahkemeye düşmek,mahkemelik olmak mahkemeye vermek,dava açmak mahkeme,"Bir yargıçtan veya bazen savcı ve yargıçlardan oluşan bir kurulun, yargı görevini yerine getirdikleri yer, yargı yeri, yargıevi, mahkeme kapısı" mahkeme kapısı,Mahkeme mahkeme kararı,Dava sonunda açıklanan karar mahkemeleşme,Mahkemeleşmek işi mahkemeleşmek,Karşılıklı olarak birbirini dava etmek mahkemeli,Mahkemeye düşmüş mahkemelik olmak,istemediği hâlde dava konusu olmak mahkemelik,"Mahkemede yargılanması, çözümlenmesi gereken" mahkeme masrafı,Dava gideri mahkûk,"Kazılmış, hakkedilmiş" mahkûkât,"Kazılmış, hakkedilmiş şeyler" mahkûm olmak,hüküm giymek mahkûm etmek,hüküm giydirmek mahkûm,Hükümlü mahkûmane,Mahkûma yaraşır bir biçimde mahkûmiyet,Hükümlülük mahlas,Takma ad mahlep,"Gülgillerden, 6-10 metre yüksekliğinde bir ağaç, kokulu kiraz, İdris ağacı (Prunus mahaleb)" mahluk,Yaratık mahlukat,Yaratıklar mahlul,"Hallolmuş, çözülmüş, dağılmış" mahlut,Katışık mahmude,"Çit sarmaşığıgillerden, yaprakları ok ucu biçiminde, çiçekleri soluk sarı renkte, 50-100 santimetre boyunda, çok yıllık ve otsu bir bitki (Convolvulus scammonia)" mahmudiye,"Bugün süs altını gibi kullanılan, II. Mahmut zamanında basılmış, ince altın sikke" mahmul,Yükletilmiş mahmul olmak,dolu bulunmak mahmur,Sarhoşluğun sebep olduğu sersemlik içinde olan mahmur çiçeği,Çiğdem mahmurlaşma,Mahmurlaşmak durumu mahmurlaşmak,Mahmur bir duruma gelmek mahmurluk,"İçki içmiş bir kimsenin duyduğu baş ağrısı ve sersemlik, ayıltı" mahmuz,"Çizmenin, potinin arkasına takılan ve binek hayvanlarını dürtüp hızlandırmaya yarayan demir veya çelik parça" mahmuzlama,Mahmuzlamak işi mahmuzlamak,"Hızlanması için hayvanı mahmuzla dürtmek, topuklamak" mahmuzlanma,Mahmuzlanmak işi mahmuzlanmak,Mahmuzlama işine konu olmak veya mahmuzlama işi yapılmak mahmuzlu,Mahmuzu olan mahpus,"Kapatılmış, hapsedilmiş (kimse)" mahpushane,Cezaevi mahpusluk,Mahpus olma durumu mahra,"Üzüm taşımaya yarayan ağzı geniş, dibi dar tahta kap" mahrama,"Bazı bölgelerde kadınların sokağa çıkarken manto üstüne örtündükleri işlemeli geniş örtü, makrama" mahreç,"Çıkış yeri, çıkak" mahrek,Yörünge mahrem,Yakın akrabadan olduğu için nikâh düşmeyen (kimse) mahremiyet,Gizlilik mahremiyetine girmek,bir kimsenin özel hayatını öğrenecek kadar ona yakın olmak mahrukat,Yakacak mahrum olmak,yoksun kalmak mahrum kalmak,yoksun kalmak mahrum etmek,yoksun bırakmak mahrum,Yoksun mahrumiyet,Yoksunluk mahrut,Koni mahruti,Konik mahsuben,"Hesaba geçirilerek, alacağa sayılarak, hesabına sayılmak üzere" mahsul,Ürün mahsulat,Ürünler mahsuldar,Verimli mahsup,"Hesap edilmiş, hesaba geçirilmiş" mahsup etmek,hesaba geçirmek mahsubunu yapmak,"hesabını yapmak, hesabına geçirmek" mahsur kalmak,bir yerden çıkamamak mahsur,"Kuşatılmış, sarılmış, çevrilmiş" mahsus,Özgü mahsus,"Duyulan, anlaşılan, hissedilen" mahşer,Kıyamet günü dirilenlerin toplanacaklarına inanılan yer mahşer gibi,çok kalabalık mahşere dönmek,çok kalabalıklaşmak mahşer günü,Kıyamet mahşerî,Mahşeri andıran mahşer midillisi,"Kısa boylu, fitneci kimse" mahunya,"İki çeneklilerden, çiçekleri sarı renkte, kokulu ve salkım durumunda olan, köklerinden sarı boya çıkarılan bir süs bitkisi (Mahonia)" mahur,Klasik Türk müziğinde bir makam mahurbuselik,Klasik Türk müziğinde bir makam mahut,"Bilinen, adı geçen, sözü geçen" mahvetme,Mahvetmek işi mahvetmek,Yok etmek mahviyet,Alçak gönüllülük mahvolma,Mahvolmak işi mahvolmak,Yok olmak mahya,"Ramazan gecelerinde, camilerde iki minare arasına gerilen ipler üzerine kandil veya elektrik ampulleriyle yazılan yazı veya yapılan resim" mahyacı,Mahya yapan kimse mahyacılık,Mahya yapma işi mahya ışıklığı,Mahya üzerine yazılan ışıklı yazı mahya kiremidi,"Çatılarda mahyayı örtmek için dizilen, uzunca ve oluk biçiminde kiremit" mahyalık,Bir çatının köşelerini örten kurşun levha mahzar,"Yüksek makamlı bir kimsenin yanı, huzuru" mahzen,Yapılarda yer altı deposu mahzun olmak,"üzgün durumda olmak, boynu bükülmek" mahzun etmek,üzüntü vermek mahzun,Üzgün mahzunlaşma,Mahzunlaşmak işi mahzunlaşmak,"Mahzun duruma girmek, mahzun olmak" mahzunluk,Mahzun olma durumu mahzur görmek,sakıncalı bulmak mahzur doğurmak,"ortaya engel çıkarmak, sakınca yaratmak" mahzur,Sakınca mahzurlu,Sakıncalı mai,Mavi mail olmak,"hayran kalmak, vurulmak" mail,Eğilimi olan maile,Aklan main,Eşkenar dörtgen maişet,"Geçim, geçinme" maiyet,"Üst görevlinin yanında bulunan kimseler, alt kademedekiler" maiyet memuru,Yüksek makamlı bir devlet memurunun yanında görev yapan memur majeste,Devlet başkanları için kullanılan san majesteleri,devlet başkanlarına yönelik kullanılan bir seslenme sözü majör,"Büyük, önemli" majör gam,Beş tonla iki yarım tondan oluşan gam majüskül,Büyük harf makabil,"Bir şeyin öncesi, geçmişi" makabline şamil,Önceyi kapsayan makadam,Yolların kaplanması için genellikle 4-7 santimetre arasında parçalara bölünmüş taş makak,Güneydoğu Asya'da yaşayan kuyruklu bir maymun (Macacus) makale,"Bilim, fen konularıyla siyasal, ekonomik ve toplumsal konuları açıklayıcı veya yorumlayıcı niteliği olan gazete veya dergi yazısı" makam,"Devlet kademesinde yüksek ve önemli memuriyet, mevki, kat (I)" makam arabası,"Yüksek makamdaki bir kimse için ayrılan araba, makam otomobili" makam odası,Yüksek makamdaki bir kimse için ayrılan oda makam otomobili,Makam arabası makam ödeneği,Makam tazminatı makam şoförü,Makam arabasını kullanan şoför makam tazminatı,"Yüksek makamda görevli bulunanlara aylık maaşları dışında fazladan ödenen ücret, makam ödeneği" makara,"Üzerine iplik, tel, şerit vb. sarılan, kenarları çıkıntılı, ekseni boyunca delik silindir, bobin" makara çekmek,ötücü kuşlar sürekli ötmek makara gibi,aralıksız (konuşma) makaraları koyuvermek (veya zapt edememek veya salıvermek),kendini tutamayarak kahkahayla gülmeye başlamak makarasını çözmek,ayrıntılarıyla sayıp dökmek makaraya almak (veya sarmak),bir kimseyle alay etmek makaralı,"Makarası olan, makara ile çalışan" makaralı kuş,Sürekli öten kuş makarena,El kol hareketleri ile birlikte yapılan bir tür hızlı dans makarna,İrmik veya una yumurta karıştırılarak hazırlanmış türlü biçimlerdeki kuru hamur makarnacı,Makarna yapan veya satan kimse makarnacılık,Makarna yapma veya satma işi makas almak,"birinin yanağını orta parmak ile işaret parmağı arasına alıp sıkıştırmak, makaslamak" makas,"Bir eksen çevresinde dönebilecek biçimde çapraz eklemlenmiş, birbirine bakan yüzleri keskin iki çelik lamadan oluşmuş, arasına yerleştirilen herhangi bir şeyi kesmeye yarayan araç, sındı" makas değiştirmek,tren yönünü değiştirmek makas vurmak,makasla kesmek makasçı,Makas yapan veya satan kimse makasçılık,Makasçının görevi makas hakkı,Makas payı makaskâr,"Kâğıt oymacılığı ile uğraşan kimse, oymacı" makaslama,Makaslamak işi makaslamak,Makasla kesmek makaslanma,Makaslanmak işi makaslanmak,Makas almak işine konu olmak makaslı,Makası olan makaslı böcek,"Kın kanatlılarından, başı ve makasları iri bir böcek, bağkesen, yereşeği (Lucanius)" makas payı,"Kumaş biçerken ihtiyat olarak bırakılan pay, makas hakkı" makastar,"Kumaş biçen, prova yapan, parçaları patrona göre ayarlayan, iş dağıtımını yapan usta, makasçı" makat,Kıç makber,Mezar makbule geçmek,"çok beğenilmek, hoşa gitmek, işe yaramak" makbul olmak,beğenilmek makbul,Kabul edilen makbuz,Alındı Makedon,"Makedonya halkından veya bu halkın soyundan olan kimse, Makedonyalı" Makedonca,Makedonya'da kullanılan dil Makedonyalı,Makedon maket,"Mimarlıkta, sanayide ve bazı sanat dallarında yer alan eserlerin taslak durumundaki küçük örneği" maket bıçağı,Genellikle maket yapımında kullanılan ince ve keskin bıçak maketçi,Maket yapan kimse maketçilik,Maket yapma veya satma işi makferlan,Omuzdan yarı bele kadar inen pelerini olan palto maki,"Akdeniz dolaylarında yaygın olan, bodur ağaç ve çalılardan oluşan bitki örtüsü" maki,"Makigillerden, Madagaskar Adası'nda sık rastlanan, uzun kuyruklu, yumuşak tüylü bir tür maymun (Lemur)" makigiller,Örneği maki (II) olan primatlar sınıfı makilik,Maki yetişen yer makineyi bozmak,motoru bozmak makine gibi,"çok çabuk, art arda, aynı biçimde yapılan veya olan" makine çekmek,dikiş makinesinde dikmek makine gibi adam,"düzgün, çok ve çabuk iş çıkaran adam" makine,"Herhangi bir enerji türünü başka bir enerjiye dönüştürmek, belli bir güçten yararlanarak bir işi yapmak veya etki oluşturmak için çarklar, dişliler ve çeşitli parçalardan oluşan düzenekler bütünü" makineci,Makine satan veya onaran kimse makine dolabı,Makineler için özel yapılan dolap makine gücü,Bir makinenin bir saniyede yapabildiği iş miktarı makineleşme,Makineleşmek işi makineleşmek,"Üretimde makine gücünden, giderek daha çok yararlanmak" makineleştirme,Makineleştirmek işi makineleştirmek,Makine ile yapılmasını sağlamak makineli,"Makinesi olan, makine ile işleyen" makineli tabanca,Bir tür otomatik silah makineli tüfek,"Tetiğine basıldığında sürekli kurşun atan bir tür tüfek, makineli" makineli tüfek gibi,"çok hızlı, birbiri ardınca" makine odası,Makinelerin onarıldığı yer makine yağı,"Rafine edilmiş bir yağlama yağı ile bir sabunun, istenen kıvama göre değişen oranlarda iyice karıştırılmasından elde edilen yarı koyu yağlama yağı, gres, gres yağı" makinist,"Lokomotif, vapur, fabrika vb.nin makinesini işleten kimse" makinistlik,Makinistin görevi makrama,Mahrama makromeli,Kol ve bacaklardan birinin veya birkaçının aşırı gelişmesi makrosefal,Başı anormal derecede büyük olan (kimse) maksat muhabbet olsun,`dostların konu kıtlığında bile konuşacak şeyleri vardır` anlamında kullanılan bir söz maksat hasıl olmak,"amaca ulaşılmak, amaç gerçekleşmek" maksat gütmek,bir işi yaparken gizli amaç beslemek maksat,"İstenilen şey, amaç, gaye, erek" maksatlı,Bir amacı olan maksatsız,Bir amacı olmayan maksi,Uzun maksi etek,"Boyu topuklara kadar uzanan etek, maksi" maksimal,Azami maksimum,Azami maksure,"Camilerde, parmaklıklarla çevrilmiş yer" maksut,"İstenen, niyet edilen, güdülen, amaçlanan" makta,Kalem ucunu düzeltmeye yarayan kemikten yapılmış araç maktu,Kesik maktul,"Öldürülmüş, öldürülen" maktul düşmek (veya olmak),"vurulup ölmek, öldürülmek, katledilmek" makul,"Akla uygun, akıllıca" makul olmak,"akıllıca, akla uygun davranmak" makule,Çeşit makûs,"Ters çevrilmiş, baş aşağı getirilmiş" makyaj,"Yüzü güzelleştirmek için boyama, yüz boyama, yüz bakımı" makyaj yapmak,"yüzü çeşitli işlemlerle temizlemek, boyamak ve diğer işlemlerle daha bakımlı ve güzel göstermek, makyajlamak" makyajcı,"Makyaj yaparak geçimini sağlayan kimse, düzgüncü" makyajcılık,"Makyajcının görevi, düzgüncülük" makyajlamak,Makyaj yapmak makyajlı,Makyajı olan makyaj odası,"Televizyon, sinema, fotoğrafçılık ve reklamcılıkta filmin çekiminden önce gerekli makyajın yapıldığı yer" makyajsız,Makyajı olmayan Makyavelcilik,"Politikada, amaca ulaşmak için ahlaka aykırı da olsa her türlü aracı hoş gören anlayış, Makyavelizm" Makyavelizm,Makyavelcilik "mal da yalan mülk de yalan, var biraz da sen oyalan","`bu dünya gelip geçicidir, mala mülke fazla değer vermemek gerekir` anlamında kullanılan bir söz" malı götürmek,herkesin göz diktiği bir çıkarı elde etmek malını yemesini bilmeyen zengin her gün züğürttür,"`züğürt, yokluk içinde bulunduğundan yiyemez, varlık içinde olduğu hâlde yiyemeyen de bunun gibidir` anlamında kullanılan bir söz" malı ongun olanın adı angın olur,`malından çok ürün alan kişinin adı her yerde anılır` anlamında kullanılan bir söz mal yapmak,servet sahibi olmak mal olmak,bir şeye bir değer karşılığında sahip olmak "mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi",malı mülkü yüzünden kendini üzüntüye kaptırmamak veya malı mülkü ile övünmemek gerektiğini anlatan bir söz malın iyisi boğazdan geçer,"`kişinin, yiyemediği malının bir değeri yoktur` anlamında kullanılan bir söz" mal kapatmak,para karşılığında herhangi bir üretim alanındaki verimin sırf kendisine ayrılmasını sağlamak mal meydanda,bir işin gizli bir yönünün olmadığını belirten bir söz mal,"Bir kimsenin, bir tüzel kişinin mülkiyeti altında bulunan, taşınır veya taşınmaz varlıkların bütünü" mal adama hem dost hem düşmandır,`malın insana yararı olduğu gibi zararı da vardır` anlamında kullanılan bir söz mal bulmuş Mağribî gibi,`büyük bir zenginliğe kavuşmuşçasına aşırı sevinç ve coşku ile` anlamında kullanılan bir söz "mal canı kazanmaz, can malı kazanır",`insan mal kazanacağım diye sağlığını tehlikeye atmamalıdır` anlamında kullanılan bir söz mal edinmek,"kendine mal sağlamak, mal sahibi olmak" mal etmek,bir değer karşılığında sahip olmak mal kaldırmak,ürün elde etmek mal canın yongasıdır,"`insan, malına gelen zarardan, canına gelmişçesine acı duyar` anlamında kullanılan bir söz" mala,"Harç alıp sürmeye yarayan, çoğu üçgen biçiminde, yassı, demirden, üstten tahta saplı sıvama aracı" malafa,Önceden delinmiş parçaları tornalamaya özgü torna tezgâhı bağlama aleti malaga,İspanya'nın Malanga yöresinde yapılan bir şarap türü malak,Manda yavrusu malakit,"Yeşil renkli, yontulup parlatılabilen, doğal bakırlı, hidratlı karbonat, bakır taşı" malaklama,Malaklamak işi malaklamak,"Manda, yavrulamak" malalama,Malalamak işi malalamak,Çimento veya alçı sürülmüş bir yüzeyi mala ile düzeltmek malama,Samanla karışık tahıl malarya,Sıtma malayani,"Boş ve yararsız, saçma" malaz,Sulak yer mal beyanı,Mal bildirimi mal bildirimi,"Mülkiyeti altında bulunan taşınır ve taşınmaz malların listelenerek istenen makama sunulması, mal beyanı, deklarasyon" mal birliği,Hukuk bakımından karı ve kocanın mallarının bir bütün sayılması malca,"Mal olarak, mal bakımından, malen" mal canlısı,"Mala çok düşkün, malı çok seven" malgama,"Cıvanın herhangi bir madenle birleşerek yaptığı alaşım, amalgam" malın gözü,"Açıkgöz, kurnaz, çokbilmiş kimse" malı taşı,"Bazen kayıklarda çıpa yerine kullanılan, ipe bağlı büyükçe taş" mali,Mal ile ilgili mali analist,Ekonomik ve mali konuları çözümleyen uzman mali belge,"Kredi açılışını göstermek için çıkarılan ve ikrazcı bankaya finansman yenilemesi yapmayı sağlayan senet, mali senet, enstrüman" malihülya,Kara sevda malik olmak,sahip olmak malik,"Sahip, iye" malikâne,"Geniş bir alana kurulmuş, büyük ve gösterişli ev" Maliki,İslamiyette dört Sünni mezhepten biri malikiyet,Malik olma durumu maliye,Kamu ile ilgili işlerin yürütülmesi için gerekli gelirleri ve harcanan paraları düzenleyen kuralların bütünü maliyeci,Maliye işlerinde uzman olan veya devletin maliye kuruluşlarında çalışan kimse maliyecilik,Bir devletin mali işleri maliyet,Üretimde bir mal elde edilinceye değin harcanan değerlerin toplamı maliyet fiyatı,"Bir malın çeşitli üretim ve dağıtım dönemlerinde, o döneme kadar yapılan harcamaların bütünü, doğal fiyat, normal fiyat" maliyetli,Maliyeti yüksek olan maliyetsiz,Maliyeti düşük olan mali yıl,Her yıl bütçenin uygulanması için martın birinden başlayıp ertesi yıl şubat sonunda kapanan süre Malkar,"Kuzey Kafkasya'da Kabardey-Balkar Cumhuriyeti'nde yaşayan, Türk soyundan bir halk ve bu halktan olan kimse, Balkar" Malkarca,Malkar Türkçesi malkıran,Hayvan vebası malkoç,Osmanlılarda akıncılar ocağının komutanı mallanma,Mallanmak işi mallanmak,"Mal edinmek, zenginleşmek" mal mülk,Her türlü taşınır ve taşınmaz maddi varlık mal sahibi,Bir malı kendi mülkiyeti altında bulunduran kimse mal sandığı,Para alıp veren devlet dairesi malt,Bira yapmak için çimlendirilip kurutularak hazırlanmış arpa Malta eriği,Yenidünya Malta humması,"Akdeniz ülkelerinde görülen, en çok keçi sütü ile bulaşan ateşli bir hastalık, Akdeniz humması" Malta palamudu,"Uskumrugillerden, ılık ve sıcak denizlerde yaşayan, üzerinde enlemesine mavi çizgiler bulunan, gri renkli bir balık (Naucrates ductor)" Malta taşı,"Bahçe, mutfak vb. yerleri döşemekte kullanılan, dört köşe, yassı, kolay kırılan bir taş türü" Maltız,Maltalı maltız,"Çoğunlukla yemek pişirmekte kullanılan, içinde ızgarası bulunan, ayaklı ve taşınır ocak" Maltız keçisi,"Ana yurdu Malta adası olan, çok süt veren, kısa tüylü, küçük bir cins keçi" maltlanma,Maltlanmak işi maltlanmak,"Malt ile işlem görmek, içine malt katılmak" maltoz,"Nişastası tam olmayan, hidroliz sırasında ortaya çıkan şeker (C12H12O11)" malul,Sakat (kimse) malulen,"Sakat, hasta bir biçimde" malul gazi,Bir savaşta veya yurt savunmasında sakatlanmış güvenlik görevlisi maluliyet,Sakatlık malullük,Sakatlık malum değil,bilinmeyen konular için kullanılan bir söz malum ya!,`bilinen şey` anlamında kullanılan bir söz malumu ilam etmek,"bilinen ve açık olan bir şeyi söylemeye, açıklamaya kalkmak" malum,"Bilinen, belli(II)" malum olmak,içine doğmak malumat,Bilgi malumat almak,bilgi edinmek malumat edinmek,"bilgi edinmek, öğrenmek" malumat vermek,bilgi vermek malumatfuruş,Bilgiçlik taslayan malumatfuruşluk,Malumatfuruş olma durumu malumatlı,Bilgili malumat sahibi,Bilgili malumatsız,Bilgisiz malumattar,Bilgili malumattar etmek,bilgi vermek mal varlığı,"Bir kişiye ait para ile ölçülebilen hakların bütünü, mamelek" malya,"Deniz dibinde otlara takılmış oltayı kurtarmaya ve deniz derinliklerinden ağ, halat, sicim vb. şeyleri çıkarmaya yarayan dört tırnaklı demir" malzeme,Gereç mama,Bebek için hazırlanan yiyeceklerin genel adı mamafih,Bununla birlikte mamaliga,Kaynar suda haşlanıp üzerine yağ gezdirilen mısır unu yemeği mambo,"Haiti kökenli, rumba ve çaçaya benzeyen bir dans" mamelek,Mal varlığı mamul,"Yapılmış, işlenmiş, imal edilmiş (eşya, yiyecek)" mamulat,Yapılmış şeyler mamur,Bayındır mamure,"Bayındır yer, bayındırlık" mamut,"Filgillerden, dördüncü zamanda Avrupa ve Asya'da yaşamış olan, şimdi ancak fosili bulunan iri, kıllı bir hayvan (Elephas primigenius)" manaya gelmek,anlam bildirmek manasına gelmek,anlamına gelmek mana vermek,"kendince bir yargıya varmak, yorumlamak" mana çıkarmak,"yersiz bir yargıya varmak, yanlış değerlendirmek" mana,Anlam mana (veya manası) çıkmak,"anlamına gelmek, anlamını taşımak" manalandırma,Manalandırmak işi manalandırmak,Anlam vermek manalı,Anlamlı manas,"Kın kanatlılardan, ergin evrede yaprakları, kurtçuk evresinde kökleri kemirerek tarım bitkilerine ve orman ağaçlarına büyük zarar veren bir böcek (Polyhylla fullo)" manasız,Anlamsız manasızlık,"Manasız olma durumu, anlamsızlık" manastır,"Bazı kesin kurallara bağlı rahip veya rahibelerin dünya ile ilgilerini keserek yaşadıkları yapı, keşişhane" manat,Azerbaycan ve Türkmenistan para birimi manav,Meyve ve sebze satan yer manavlık,Manavın işi veya mesleği manca,Yiyecek mancana,"Sütleğengillerden, Antil Adaları'nda yetişen, çok zehirli bir ağaç (Manzenilla)" mancınık,"Top yapımının bilinmediği çağlarda, kale kuşatmalarında, ağır taş gülle fırlatmakta kullanılan basit bir savaş aracı" mancınıkçı,Mancınık kullanan kimse Mançu,Mançurya halkından olan kimse Mançuca,Mançu dili manda,"Geviş getirenlerden, derisinin rengi siyaha yakın, uzun seyrek kıllı bir hayvan, su sığırı, camız, kömüş (Buffelus)" manda gibi,çok iri ve hantal manda gibi yayılmak,dikkatsizce ve bütün ağırlığıyla oturmak manda gibi yemek,çok fazla yemek manda,"Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra bazı az gelişmiş ülkeleri, kendi kendilerini yönetecek düzeye eriştirip bağımsızlığa kavuşturuncaya kadar Birleşmiş Milletler Cemiyeti adına yönetmek için bazı büyük devletlere verilen vekillik" mandacı,"Bir ülkeyi manda temeline göre yönetmesi için Birleşmiş Milletler Cemiyeti tarafından görevlendirilen devlet, mandater" mandagözü,Nikel yirmi kuruş mandal,"Kapı vb. şeyleri kapalı tutmaya yarayan, döner tahta veya metal parça" mandal,Evlek mandalina,"Turunçgillerden, ılıman iklimlerde yetişen ve portakala çok benzeyen bir ağaç (Citrus nobilis)" mandallama,Mandallamak işi mandallamak,"Kapı, pencere kanadını mandalla tutturmak" mandallanma,Mandallanmak işi mandallanmak,"Mandallama işi yapılmak, mandalla tutturulmak" mandallı,Üzerinde mandal bulunan mandalsız,Üzerinde mandal bulunmayan mandapost,Posta havalesi mandar,Gemilerde küçük makara mandarin,Avrupalıların Çin devlet memurlarına verdikleri ad mandarinlik,Mandarin olma durumu mandater,Mandacı mandepsi,"Tuzak, oyun" mandepsiye bastırmak (veya düşürmek),"aldatmak, tuzağa düşürmek" mandıra,"Koyun, keçi vb. süt veren hayvanların barındırıldığı, süt ve süt ürünlerinin elde edildiği yer" mandıracı,Mandıra işleten kimse mandıracılık,Mandıracı olma durumu mandolin,"İkişer ikişer aynı değerde dört çift teli olan, kısa saplı bir çalgı" manej,At eğitimi manen,"Kişinin iç dünyası yönünden, manevi bakımdan, maddeten karşıtı" manevi,"Görülmeyen, duyularla sezilebilen, ruhani, tinsel, maddi karşıtı" manevi evlat,Bir kişinin kanunlara göre evlat edindiği kimse manevi ilim,Anlayış yöntemini esas alan bilim dalı manevi tazminat,Kişilik haklarına karşı işlenen suçlara ilişkin dava sonucunda ödenmesine karar verilen bedel maneviyat,"Maddi olmayan, manevi şeyler" maneviyatı bozulmak,moral gücü sarsılmak maneviyatı kuvvetli tutmak,karşılaşılan zorluklara dayanabilmek için güçlü olabilmek maneviyatını kırmak,moral gücünü sarsmak manevi zarar,Manevi yönden uğranılan kayıp manevra yapmak,bir araca istenilen hareketi yaptırmak manevra,"Bir aletin işleyişini düzenleme, yönetme işi veya biçimi" manga,On kişilik asker birliği mangal,"Isınmaya, bir şey pişirmeye yarayan, sac, bakır veya pirinçten, türlü biçimlerde üstü açık ayaklı ocak, korluk" mangal gibi yüreği olmak,cesareti çok olmak mangalda kül bırakmamak,yapamayacağı işleri yapabilirmiş gibi söylemek mangal kömürü,Odun kömürü mangal yağı,Etin yapışmaması için mangaldaki ızgaraya sürülen yağ mangan,Manganez manganez,"Atom numarası 25, atom ağırlığı 54,93, yoğunluğu 7,39 olan, 1244 °C'de eriyen, doğada oksit durumunda bulunan, çeliği sertleştirmek için kullanılan, çok sert ve kırılgan bir element, mangan (simgesi Mn)" manganin,Manganezin bakır ve nikelle yaptığı alaşım mangır,"Bakırdan yapılmış, iki buçuk para değerinde sikke" mangırlı,Bol parası olan mangırsız,Parası olmayan mangiz,Para mango,Hint kirazı mani,"Kişinin sevinç, güven ve her türlü etkinliğinin normal olmayan bir biçimde arttığı ruh hastalığı" mâni,"Genellikle birinci, ikinci ve dördüncü dizeleri uyaklı olan, daha çok hecenin yedili ölçüsüyle söylenen halk şiiri" mâni düzmek (veya yakmak),mâni okumak mâni,"Bir şeyin yapılmasını önleyen şey, engel" mâni olmak,"önüne geçmek, engellemek, önlemek" mânia,Engel mânialı,Engelli manidar,Anlamlı manifatura,"Fabrika yapımı her türlü kumaş, bez vb. dokuma" manifaturacı,"Manifatura eşyası satan kimse, bezzaz" manifaturacılık,"Manifaturacı olma durumu, bezzazlık" manifesto,Bir gemideki malları göstermek için kaptan tarafından boşaltma işlemlerinin yapılacağı gümrük idaresine verilen liste Manihaizm,Manicilik manika,"Gemilerde, ambarlara ve makine bölümüne hava vermek için güverteye açılan baca" manikür,Elin ve özellikle el tırnaklarının bakımı manikürcü,Mesleği manikür yapmak olan kimse manikürcülük,Manikürcünün yaptığı iş manikürlü,Manikür yapılmış manikürsüz,Manikürü olmayan maniple,"Telgraf işaretlerini göndermek için bir devredeki akımı kesmekte veya yeniden vermekte kullanılan araç, manipülatör" manipülasyon,Yönlendirme manipülatör,Manipleyi kullanan kimse Manisa kebabı,Manisa yöresine özgü bir kebap türü Manisa lalesi,"Lalenin parçalı yapraklı, büyük çiçekli, otsu, çok yıllık türlerine verilen genel ad (Tulipa orphanidea)" manişka,İki dilli iki makara ile yapılan palanga manita,Sevgili manitacı,Manitacılıkla para sızdıran dolandırıcı manitacılık,"Tanışıyormuş gibi yaparak veya çevredeki yandaşlarından destek alarak birinden para sızdırma işi, bir tür dolandırıcılık, manita" manivela,Bir ucunun bağlı bulunduğu bir nokta çevresinde dönen kol manivelalı,Manivelası olan mankafa,Anlayışı kıt (kimse) mankafalık,Mankafa olma durumu manken,"Genellikle modaevlerinde giysileri alıcılara gösterme işiyle görevli kimse, model" manken gibi,vücut ölçüleri düzgün ve ince olan mankenlik,Mankenin işi manolya,"Manolyagillerden, yaprakları almaşık, iri ve parlak yeşil renkte bir süs ağacı (Magnolia grandiflora)" manolyagiller,"Ayrı taç yapraklı iki çeneklilerden, manolya vb. güzel kokulu bitkileri içine alan familya" manometre,Basıölçer munsap,Kavşak mansıp,Makam mansiyon,"Bir yarışmada konulan ödüle uygun görülmemekle birlikte, anılmaya değer bulunan kimseye veya esere verilen derece" manşet,"Gömleğin kol ağzına geçirilen, genellikle çift katlı kumaştan yapılan bölüm, kolluk(I)" manşet almak,voleybolda karşı takımın attığı servisi karşılamak manşon,"Elleri soğuktan korumak için kullanılan astarlanmış kürk, el kürkü" mantara basmak,"birinin hazırladığı oyuna düşmek, oyuna gelmek" mantar gibi üremek,hızla çoğalıp yayılmak mantar atmak,"yalan söylemek, martaval atmak" mantar,"Mantarlardan, içinde zehirlileri de bulunan, silindir bir gövde ve üst tarafı şapka biçiminde olan ilkel canlıların genel adı (Fungi)" mantar gibi (yerden) bitmek,birdenbire veya kendiliğinden ortaya çıkmak mantar ağacı,"Turunçgillerden, kerestesi çok gözenekli, süngerimsi, açık sarı renkli bir ağaç (Phelloderidron amurerıse)" mantar bilimci,Mantar bilimi ile uğraşan kimse mantar bilimi,"Mantarların yapılarını, yaşayışlarını ve yol açtıkları hastalıkları inceleyen bilim dalı, mikoloji" mantarcı,Mantar yetiştiren veya satan kimse mantarcılık,Mantar yetiştirme veya satma işi mantar çorbası,"Mantarların pişirilmesinden sonra unun yoğurtla karışımının tereyağı, sarımsak ile birlikte bol su içinde kaynatılmasıyla yapılan bir çorba türü" mantardoğuran,Mantarlaşmış hücreler oluşturacak mantar tabakasını doğuran (büyütken doku) mantarhane,Mantarların işlendiği yer mantar hastalığı,Bazı mantarların yol açtığı bitki veya hayvan hastalığı mantarlama,Mantarlamak işi mantarlamak,"Aldatmak, yalan söylemek" mantarlar,"Sap, yaprak, çiçek vb. organlar yerine dallı veya düz iplikler görünüşünde emeçlerden oluşan, klorofilsiz, çiçeksiz, ilkel canlılar" mantarlaşma,Mantarlaşmak işi mantarlaşmak,Hücre zarlarına mantar özü karışarak geçirimsiz duruma gelmek mantarlı,"İçinde mantar bulunan, içine mantar konulmuş olan" mantarlık,Yenilebilen mantarların yetiştirildiği yer mantar özü,"Karbon, hidrojen ve oksijenden oluşan bazı bitki hücrelerinin çeperlerini kaplayarak sıvı ve gazların geçmesini önleyen, bu sebeple hücrenin ölümüne veya mantar oluşumuna yol açan madde" mantar tabakası,"Ağaçlarda hücrelerin çeperlerine mantar özü yığarak ve protoplazmasını yitirerek mantar oluşumuna yol açan, dış büyütken tabaka" mantar tabancası,"Borusunun ucuna içi barutlu mantar takılarak patlatılan, tabanca biçiminde bir tür çocuk oyuncağı" mantı,İçine kıyma konularak küçük bohçalar biçiminde dürülen hamur parçaları mantıcı,Mantı yapan veya satan kimse mantık,Doğru düşünme sanatı ve bilimi mantıkça,"Mantık bakımından, mantığa göre, mantıken" mantıkçı,Mantık bilimiyle uğraşan kimse mantıkçılık,Mantık biliminin her şeyin üstünde olduğunu benimseyen felsefe mantık dışı,"Mantıkla hiçbir ilgisi olmayan, mantığa uymayan" mantıken,Mantıkça mantıki,Mantıklı mantıklı,"Mantığa uygun, akla uygun, mantıksal, mantıki, lojik" mantık öncesi,Mantıksal düşüncesinin henüz oluşmadığı dönem mantıksal,Mantıklı mantıksız,"Mantığa, akla aykırı olan" mantıksızlık,Mantıksız davranma durumu manti,Gemi serenlerini direklere asılı tutan halat ve makara mantin,Canfese benzeyen bir tür ipekli kumaş mantinota,"Kapatma, metres" mantis,Bir sayının logaritmasının ondalık bölümü manto,Kadın paltosu mantolu,Manto giymiş olan mantoluk,Manto yapmaya elverişli (kumaş) mantosuz,Mantosu olmayan manuel,Elle işletilen manyak,Maniye yakalanmış (hasta) manyakça,Manyağa yakışan manyaklaşma,Manyaklaşmak işi manyaklaşmak,"Manyak duruma gelmek, manyak gibi davranmak" manyaklık,Manyak olma durumu manyat,"Alamanadan küçük, üç çifte balıkçı kayığı" manyetik,"Mıknatısla ilgili, kendinde mıknatıs özellikleri bulunan" manyetik alan,Bir mıknatısın N ucundan dışarı çıkıp dağıldıktan sonra yine toplanıp S ucundan içine giren kuvvet çizgilerinin yayılmış bulunduğu alan manyetit,Mıknatıs özelliği olan doğal demir oksidi (Fe2O4) manyetize olmak,manyetizma ile etkilenmek manyetize etmek,manyetizma ile etkilemek manyetize,Manyetizma ile etki altına alınmış manyetizma,Mıknatıs özelliklerinin bütünü manyetizmacı,Manyetizma yapan kimse manyetizmacılık,Manyetizmacının yaptığı iş manyeto,İçinde mıknatıslı demir bulunan elektrik üreteci manyetolu,Manyetosu olan manyetometre,"Manyetik momentleri ve manyetik alanların momentlerini ölçmeye, karşılaştırmaya yarayan alet" manyezi,"Müshil olarak kullanılan, beyaz renkli, suda az eriyen, hiçbir tadı olmayan, magnezyum oksidinin bir adı" manyezit,"Doğal magnezyum silikat, lüle taşı, Eskişehir taşı" manyok,"Sütleğengillerden, sıcak ülkelerde yetişen, yaprakları almaşık, üçü veya yedisi bir arada yelpaze durumunda olan, büyük bir ağaç (Manihot utilissima)" manzara,"Bakışı, dikkati çeken her şey" manzara koymak,televizyon yayını sırasında beklenmeyen kesinti aralarını doldurmak için ekrana değişik manzara resimlerini getirip göstermek manzaralı,Manzarası olan manzarasız,Manzarası olmayan manzum,Şiir biçiminde yazılmış manzume,Şiir mapa,Ucu halkalı cıvata mapus,Mahpus mapusa düşmek,hapse girmek mapushane,Cezaevi mapushaneye düşmek,hapse girmek maraba,Ortakçı marabut,"Kuzey Afrika'da dervişlere verilen ad, murabıt" maral,Dişi geyik marangoz,Ağaç işleriyle uğraşan ve ağaçtan çeşitli eşya yapan usta marangoz balığı,Testere balığı marangozhane,Marangozun çalıştığı iş yeri marangozluk,Marangozun işi marangoz mengenesi,Tutkallanmış veya işlenecek olan tahtaların tutturulduğu kıskaç maranta,"Bir çenekliler sınıfından, Antillerde ve bütün tropikal bölgelerde yetiştirilen, kökündeki yumrulardan ararot çıkarılan bir tür kamış, ararot kamışı (Maranta arundinaca)" Maraş dondurması,Maraş yöresine özgü sert ve kıvamlı dondurma Maraş işi,"Karton üzerine gerilmiş kumaşa sim, sırma vb. sarılarak yapılan bir nakış türü" maraton,"42,195 metrelik en uzun yol koşusu" maratoncu,Maratonda yarışan sporcu maraz,Hastalık maraza,Hastalık maraza aramak,"çekişmek, olay çıkarmak için bahane aramak" maraza çıkarmak,"kavgaya yol açmak, kavga çıkarmak, anlaşmazlığa yol açacak işler yapmak" marazi,"Hastalıkla ilgili, hastalıklı" marazlanma,Marazlanmak işi marazlanmak,"Hastalanmak, hasta olmak" marazlı,"Hastalıklı, hasta" marazlık etmek,"güç, sıkıntı veren, huzursuzluk doğuran bir durum yaratmak" marazlık,"Güç, sıkıntılı, huzursuz durum" marda,Iskarta mal mareşal,En yüksek askerî rütbe mareşallik,"Mareşal olma durumu, müşirlik" mareşallik asası,Mareşallerin tören sırasında ellerinde tuttukları kısa ve üzeri süslü sopa margarik asit,Margarin yapımında kullanılan yapay yağ asidi margarin,"İçyağlarında bulunan, margarik asidin gliserinle birleştirilmesiyle de yapay olarak elde edilen, 47 °C'de eriyen ve besin değeri olan bitki yağı" marifet iltifata tabidir,"`başarılı bir kimse, desteklenir, takdir edilir, övülürse daha iyi işler yapar` anlamında kullanılan bir söz" marifet (veya marifetini) göstermek,ustalığını ortaya koyabilmek marifet,"Ustalık, hüner, uzmanlık" marifetli,"Usta, hünerli" marifetsiz,"Ustalığı olmayan, hüner gerektirmeyen" marihuana,Hindistan'da yetişen kenevirin çiçeklerinden ve yapraklarından elde edilen uyuşturucu madde (Cannabis sativa) marina,Yat limanı marinacılık,Marina işletmeciliği mariz,"Hastalıklı, hasta olan" marizleme,Marizlemek işi marizlemek,"Dövmek, dayak atmak" marj,Yazılmış veya basılı bir kâğıdın kenarında bırakılmış boşluk marjlı,Marjı olan mark,Alman para birimi marka,Resim veya harfle yapılan işaret marka olmak,markalaşmak marka giymek,"kullanmak için seçkin, kaliteli olan malı tercih etmek" markacı,Marka satan kimse markaj,Tutma markaj yapmak,"takım oyunlarında karşı takımdaki bir oyuncuyu yakından izlemek, tutmak, gölgelemek" markaja almak,"tutmak, perdelemek" markalama,Markalamak işi markalamak,Bir nesneyi tanıtmak veya benzerlerinden ayırmak için işaret koymak markalanma,Markalanmak işi markalanmak,Markalama işi yapılmak markalı,Markası olan markasız,Markası olmayan marke,"`Takım oyunlarında karşı takımdaki bir oyuncuyu yakından izlemek, tutmak, gölgelemek, markaja almak` anlamındaki marke etmek birleşik fiilinde geçen bir söz" market,"Özellikle her türlü yiyecek maddesinin, ev, büro, mağaza vb. yerlere ait gereçlerin satıldığı dükkân" marketçi,Market işleten kimse marketçilik,Market işletme işi marketing,343 pazarlama marki,Bazı Batı devletlerinde kont ile dük arasındaki bir soyluluk unvanı markiz,Markinin karısı markizet,"Bir tür ince ve çoğu kez çiçekli, pamuklu kumaş" markka,"Finlandiya para birimi, mark" markör,Önemli ibareleri veya dikkati çekmek istenilen yerleri işaretlemeye yarayan kalem Marksçı,"Marksçılık yanlısı olan (görüş veya kimse), Marksist" Marksçılık,"Alman filozof Marks'ın düşüncelerine dayanan devrimci sosyalist akım, Marksizm" Marksist,Marksçı Marksizm,Marksçılık marley,Yapılarda döşeme gereci olarak kullanılan plastik madde Marmara çırası,"`Perişan etmek, mahvetmek veya perişan olmak, mahvolmak` anlamlarındaki Marmara çırası gibi yakmak (veya yanmak) deyiminde geçen bir söz" marmelat,Şeker karıştırılarak pişirilmiş meyve ezmesi marn,"Çok ince taneli kil minerallerinden ve kalsitin değişik oranlardaki karışımından oluşan tortul kayaç, pekmez toprağı" marnlama,Marnlamak işi marnlamak,Kireci az olan toprağın içine marn katarak daha iyi duruma getirmek maroken,Fas'ta işlenen yumuşak bir tür keçi derisi marokenci,Maroken eşya yapan kimse marokencilik,Maroken deriden çeşitli eşya yapma sanatı maron,Kestane rengi marpuç,"Nargileye takılan ve kolayca içmeyi sağlayan, hortum biçiminde uzun ve bükülgen boru" marpuççu,Marpuç yapan veya satan kimse Mars,"Güneş'e olan uzaklığı, yerin Güneş'e olan uzaklığından daha çok olan dış gezegenlerin ilki olan kızıl gezegen, Merih" mars etmek,tavlada karşısındakine hiçbir pul toplamaya fırsat vermeden kendi pullarını toplayıp iki sayı kazanmak mars olmak,tavlada pul toplayamadan kaybetmek mars,"Tavlada oyunculardan birinin, karşı taraf pul toplamaya başlamadan kendi pullarının tamamını toplayıp iki sayı kazanması" marsık,Yapılırken iyice yakılmadığından duman ve koku vererek yandığı için baş ağrısı yapan odun kömürü marsık gibi,"koyu esmer, kömür gibi, simsiyah" marsıvan,Sınırdaki koruma görevlisi marsıvan ayısı,Marsıvan eşeği marsıvan eşeği,"Gayet iyi cins eşek, marsıvan ayısı" marsıvan otu,Birleşikgillerden bir cins kokulu bitki (Tanacetum balsamita) marş,"Ritmi, yürüyen bir kimsenin veya topluluğun adımlarını hatırlatan müzik parçası" marşandiz,Yük treni marş marş,`Yürü` anlamında kullanılan bir seslenme sözü "mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır",`mart ayındaki şiddetli soğuklarda insanlar ellerine geçen her şeyi yakmak zorunda kalırlar` anlamında kullanılan bir söz "mart içeri, pire dışarı",tedirgin edici biri geldiğinde gitmeye kalkan kimseler için kullanılan bir söz mart,Yılın üçüncü ayı "mart dokuzunda çıra yak, bağ buda","`mart ayının dokuzunda bağların kesinlikle budanması gerekir, bu iş gündüz yetiştirilemezse gece çıra ışığında yapılmaya değecek kadar önemlidir` anlamında kullanılan bir söz" mart çıkmadıkça dert çıkmaz,"`kış hastalıkları, mart sona ermedikçe bitmez` anlamında kullanılan bir söz" mart ayı dert ayı,`mart ayında havalar sık sık değiştiği için insan kendisini koruyamaz ve hasta olur` anlamında kullanılan bir söz mart havası gibi,"kararsız, huysuz (kimse)" martaval,"Yalan, uydurma söz, palavra" martaval atmak (veya okumak),"inanılmayacak sözler söylemek, yalan söylemek" martavalcı,"Yalan söyleyen, palavracı" martavalcılık,"Yalan söyleme, yalancılık" mart dokuzu,Gregoryen takvimine göre martın üçüncü haftasında görülen bir fırtına martı,"Martıgillerden, çoğu beyaz renkte, eti yenmez, yüzücü, perde ayaklı deniz kuşlarının ortak adı (Larus)" martıgiller,"Omurgalı hayvanlardan kuşlar sınıfına giren, birçok türü bulunan bir familya" martin,Tek kurşun atan bir tür tüfek martini,"Portakal kabuğu, cin ve vermutla yapılan içki" martolos,Türk garnizonlarında hizmet eden garson maruf,"Herkesçe bilinen, tanınan, belli, sanlı" marufiyet,"Bilinme, tanınma, belli olma" marul,"Birleşikgillerden, geniş ve uzun olan yeşil yaprakları taze olarak yenilen bir bitki (Lactuca sativa)" marulcu,Marul yetiştiren veya satan kimse marulcuk,Çöpleme Maruni,Lübnan ve Suriye'de oturan Katolik Süryani topluluğu maruz kalmak,bir olay veya bir durumla karşı karşıya olmak maruz bulunmak (veya olmak),bir olayın veya bir durumun etkisinde bulunmak maruz bırakmak,bir olayın veya bir durumun etkisinde bırakmak maruz,"Bir olayın, bir durumun etkisinde veya karşısında bulunan" maruzat,"Mevki, makam veya yaş bakımından büyük birine sunulan, bildirilen dilek veya bilgi, sunuş" marya,Beş yaşından büyük veya damızlık dışı bırakılmış dişi koyun marya ağı,"Uzunluğu altmış, genişliği üç dört kulaç olan bir tür balık ağı" mas,"Emme, emerek içine çekme, soğurma" masa,Ayaklar veya bir destek üzerine oturtulmuş tabladan oluşan mobilya masaya oturmak,"bir anlaşmazlığı çözümlemek üzere bir araya gelmek, toplanmak" masaya yatırmak,"bir konuyu, olayı araştırmak veya irdelemek" masabaşı,"Kuruluşlarda, büro benzeri yerlerde genellikle oturularak yapılan (iş, görev vb.)" masaj,"Vücut yüzeyinde el, elektrik, su aracılığıyla çeşitli işlemler yapma biçiminde, iyileştirme ve bakım yöntemi" masaj yapmak,"sağlık, bakım ve yarışmalara hazırlık amacıyla vücudun çeşitli bölgelerini özel araç ve yöntemlerle ovmak, ovuşturmak" masajcı,"Sağlık veya tedavi amacıyla masaj yapan kimse, masör" masajlama,Masajlamak işi masajlamak,Masaj yapmak masal,"Genellikle halkın yarattığı, hayale dayanan, sözlü gelenekte yaşayan, çoğunlukla insanlar, hayvanlar ile cadı, cin, dev, peri vb. varlıkların başından geçen olağanüstü olayları anlatan edebî tür" masal gibi,olmayacak biçimde masal okumak (veya anlatmak),"inandırıcı olmayan, oyalayıcı sözlerle kandırmaya çalışmak" masal âleminde yaşamak,"gerçek olmayan, gerçekleşmesi güç olan şeyler düşünerek yaşamak" masal âlemi,"Doğaüstü, gerçek dışı ancak masallarda rastlanabilecek yerler" masalcı,"Masal anlatan, yazan veya okuyan kimse" masallaştırmak,Masal durumuna getirmek masa örtüsü,Masa üzerine serilen kumaş vb. maddeden yapılan örtü masara,"Küçük, dar yer veya hücre" masarif,"Giderler, masraflar" masarika,Bağırsakları tutan karın iç zarı masa saati,Masa üzerinde kullanılmak üzere yapılan saat masat,"Bıçak bilemeye yarayan çelikten, çubuk biçiminde araç" masa takvimi,Masa üzerinde kullanılmak amacıyla yapılmış bir takvim türü masa tenisi,"Kuralları tenisinkine benzeyen, masa üzerinde özel top ve raketlerle oynanan bir oyun, masa topu, pinpon (II)" masa topu,Masa tenisi masaüstü yayıncılık,"Kitap, dergi vb. yayınları bilgisayar ortamında baskıya hazırlama işi" masif,Som (I) masiko,"Rengi kırmızı ile sarı arasında değişen, doğal kurşun oksit (PbO)" mask,Genellikle ölünün yüzüne uygulanarak elde edilen yüz kalıbı maskanyin,Doğal amonyum sülfat maskara olmak,gülünç bir duruma düşmek maskara etmek,bir kimseyi veya şeyi gülünç ve şerefsiz duruma düşürmek maskarası olmak,birinin eğlencesi olmak maskara,"Eğlendirici, sevimli, güldürücü, soytarı, hoş (kimse)" maskarasını çıkarmak,"birini rezil etmek, küçük düşürerek gülünç duruma sokmak" maskaraya almak,"biriyle eğlenmek, alay etmek" maskaraya çevirmek,gülünç bir duruma sokmak maskaraca,"Maskara gibi, maskaraya benzer bir biçimde" maskaralanma,Maskaralanmak işi maskaralanmak,Maskaralık etmek maskaralaşma,Maskaralaşmak işi maskaralaşmak,"Eğlendirici, hoş bir durum almak" maskaralık,Soytarılık maskarata,Ayakkabının üst yüzünün ön tarafında dikişle ayrılan burun bölümü maskesi düşmek,gerçek niyeti ve niteliği ortaya çıkmak maskesini atmak,"amaçlarını gizlemesini bilen kimse, bu tutumunu bırakarak gerçek kişiliğini ve amaçlarını açığa vurmak" maskesini düşürmek (veya kaldırmak),"gizli amaçlarını, gerçek kişiliğini ortaya çıkarmak" maske,"Boyalı karton, kumaş veya plastikten yapılan ve başkalarınca tanınmamak için yüze geçirilerek kullanılan yapma yüz" maskeleme,Maskelemek işi maskelemek,"Görünmemesini sağlamak, maske ile örtmek" maskelenme,Maskelenmek işi maskelenmek,Maskeleme işi yapılmak veya maskeleme işine konu olmak maskeli,"Maskesi olan, maskelenmiş" maskeli balo,Yüze maske takılarak gidilen balo maskesiz,Maskesi olmayan maskot,Uğur getireceğine inanılan şey maslahat,"İş, önemli iş, mesele" maslahatgüzar,"Bir büyükelçinin temsilci olarak bulunduğu ülke dışına çıkması durumunda veya o ülkeye gelmesinden önce ona vekâlet eden diplomat, işgüder" maslahatgüzarlık,"Maslahatgüzar olma durumu, maslahatgüzarın mesleği" maslak,Sürekli su akan boru maslup,"Asılmış, asılarak öldürülmüş (kimse)" masmavi,"Her yanı mavi, gömgök" masnu,Sanatla yapılmış (ürün) masnuat,"Sanatla yapılmış şeyler, sanat eserleri" mason,"Masonluk üyesi, farmason" mason locası,Çeşitli derecelerdeki masonlardan oluşan gruplardan her biri masonluk,"Birtakım kardeşlik ilkelerini benimseyen, birbirlerini parola ve işaretlerle tanıyan, loca denilen bölümlere ayrılan kimselerden kurulu dernek" masör,Erkek masajcı masraf,"Harcanan para, gider" masraf etmek,para harcamak masraf görmek,alışveriş veya ödeme işlerini yapmak masrafa girmek,bir iş veya yapım için çok para harcamak masraftan çıkmak,"beklenmedik bir sırada para harcama durumunda kalmak, paradan çıkmak" masrafı çekmek,"bir iş için gereken parayı ödemek, gideri karşılamak" masraf kapısı açmak,para harcamayı gerektiren bir işe girişmek masraf kapısı,Para harcamayı gerektiren bir iş masraflı,"Çok masraf gerektiren, pahalıya çıkan" masrafsız,"Masraf gerektirmeyen veya az masrafı olan, ucuza mal olan" masruf,"Sarf edilmiş, harcanmış" massetme,Massetmek işi massetmek,"Emmek, içine çekmek" mastar,"Fiilin -mak / -mek veya -ma / -me ekleri alan ve ad gibi kullanılan biçimi, eylemlik: al-mak, üşü-mek, bul-ma, gör-me, vb" mastar,"Sıvacı ve duvarcıların cetvel gibi kullandıkları uzun, ensiz ve düz tahta" mastara,İletki master,343 yüksek lisans mastı,"Kulakları uzun ve düşük, bacakları kısa, bodur bir köpek cinsi" mastı çiçeği,Öküzgözü(I) mastika,Sakız rakısı mastor,"Çok sarhoş, mastur" mastor olmak,esrar içerek kendinden geçmek mastur,Mastor masturi,Geminin en geniş yeri mastürbasyon,"Cinsel bölgelere dokunarak orgazm sağlama, istimna, onanizm" masum,"Suçsuz, günahsız" masumane,Masumca masume,"Suçsuz, günahsız (kadın)" masumiyet,Masumluk masumluk,"Masum olma durumu, masumiyet" masun,"Korunan, korunmuş" masuniyet,Korunmuş olma durumu masura,"Koni veya silindir biçiminde olup üzerine şerit, iplik vb. sarılan, karton, tahta, plastik vb.nden yapılan araç" maş,Bir tür börülce (Phaseolus aureus) maşa gibi,zayıf ve kuru (kimse) maşa gibi kullanmak,maşası olmak maşa kadar,çok küçük doğan (çocuk) maşa varken elini yakmak,bir işten gelebilecek zarardan kendini koruyacak bir yol varken o yolu tutmamak maşası olmak,sakıncalı bir işte biri tarafından araç olarak kullanılmak maşa,"Ateş veya kızgın bir şey tutmaya, korları karıştırmaya yarayan iki kollu metal araç" maşacı,Maşa yapan veya satan kimse maşacılık,Maşacının işi veya mesleği maşala,"Bağ ve bahçelerde kenarları set biçiminde birbirinden ayrılan, genellikle dikdörtgen toprak parçası" maşalama,Maşalamak işi maşalamak,Saçları maşa ile kıvırmak veya düzeltmek maşalanmak,Maşa ile tutturulmak maşalı,Maşası olan maşalık,"Başkasının pek de hoş olmayan, sakıncalı isteklerine, amaçlarına alet olma durumu" maşalık etmek,"başkalarının çıkarı, isteği ve amaçları doğrultusunda çalışmak" maşallahı var,bir kimsenin veya bir şeyin iyi bir durumu anlatılırken söylenen bir söz maşallah,"(ma:şalla:h) `Ne güzel, Allah nazardan saklasın` anlamlarında beğenme duyguları bildiren bir söz" maşatlık,"Müslüman olmayanların, özellikle Yahudilerin mezarlığı" maşer,"İnsan topluluğu, toplum" maşerî,"Topluluğa ait olan, toplumu ilgilendiren" maşlah,Tek parçalı ve kol yerine yarıkları olan bir tür kadın üstlüğü maşrapa,"Metal, toprak, plastik vb.nden yapılmış, ağzı açık, kulplu, bardağa benzeyen, küçük kap" maşrık,Doğu maşuk,"Sevilen, âşık olunan erkek" maşuka,"Sevilen, âşık olunan kadın" mat olmak,satranç oyununda yenilmek mat etmek,satranç oyununda yenmek mat,Satranç oyununda taraflardan birinin yenilgisi mat,"Parlak olmayan, donuk" matador,Boğa güreşçisi matafora,Sandalları asmaya yarayan ve gemilerin bordalarında bulunan dikme matafyon,Yelkenlere ve teknelere açılan delik matah,"İnsan, mal, eşya vb. için küçümseme yollu bir söz" matara,"Yolculukta ve askerlikte kullanılan, boyna veya bele asılı olarak taşınan, genellikle aba, deri veya metalden yapılmış su kabı" matbaa,Basımevi matbaacı,"Basımcı, basımevi sahibi" matbaacılık,Basımcılık matbu,Basılı matbua,Basma matbuat,Basın matem,Yas matem tutmak,yas tutmak matematik,"Aritmetik, cebir, geometri gibi sayı ve ölçü temeline dayanarak niceliklerin özelliklerini inceleyen bilimlerin ortak adı, riyaziye" matematikçi,"Matematikle uğraşan kimse, riyaziyeci, matematisyen" matematiksel,"Matematik bilimi ile ilgili olan, riyazi" matem ayı,Muharrem matem havası,Bir yerde herhangi bir sebeple ortaya çıkan üzüntülü durum matemli,Yaslı materyal,Gereç materyalist,Maddeci materyalizm,Maddecilik matine,Gündüz gösterimi matiz,İki halatı ek yeri kalınlaşmayacak biçimde birbirine ekleme işi matiz,Çok sarhoş matiz olmak,sarhoşluktan sızacak duruma gelmek matizlik,Sarhoşluk matkap,"Tahta, maden, beton vb. sert maddeler üzerinde delik açmaya yarayan alet, delik açma aleti, delgi" matla,Gök cisimlerinin doğması matlaşma,Matlaşmak işi matlaşmak,Mat duruma gelmek matlaştırma,Matlaştırmak işi matlaştırmak,Mat duruma getirmek matlık,Mat olma durumu matlup,"İstenilen, aranılan" matmazel,Evlenmemiş Hristiyan kızlar için `bayan` sözü yerine kullanılan bir unvan matrah,Bir verginin miktarını belirtmek için temel olarak alınan değer matrak,"Savaşmayı öğretmek için kullanılan, ucu giderek yuvarlaklaşan kalın sopa, değnek" matrak geçmek,"alay etmek, eğlenmek" matrağa almak,"alaya almak, eğlenmek" matrakçı,Osmanlı ordusunda acemilere matrakla savaşmayı öğreten usta matriarkal,Anaerkil matriks,"İçinde birçok biyolojik olayın meydana geldiği, akıcılığı az, cansız bir sıvı ortam" matris,"Matbaacılıkta kullanılan, girintili çıkıntılı metal veya mukavva kalıp, baskı kalıbı" matris kâğıdı,Basılacak formanın kalıbını almada kullanılan yumuşak karton matruş,Tıraşlı matruşluk,"Sakalsız, bıyıksız olma durumu" matrut,"Kovulmuş, çıkarılmış" matuf olmak,bir şeye yöneltilmek matuf,Bir yöne eğilmiş matuh,"Bunamış, bunak" maun,"Tespih ağacıgillerden, Hindistan ve Honduras'ta yetişen büyük bir orman ağacı, akaju (Swietenia mahagoni)" maval okumak,"yalan söylemek, yalan söyleyerek oyalamak, masal okumak" maval,"Yalan, uydurma söz" mavera,Öte mavi,"Yeşil ile menekşe rengi arasında bir renk, bulutsuz gökyüzünün rengi, mai" mavi boncuk,Nazar değmesin veya göze gelinmesin inancıyla takılan mavi renkli boncuk mavi boncuk dağıtmak,birçok kişiye birden sevgi göstermek mavihastalık,Kalbi ikiye ayıran bölmenin bozulması sonucu temiz ve kirli kanın birbirine karışmasıyla ortaya çıkan hastalık mavikantaron,"Birleşikgillerden, baharda buğday tarlalarında mor renkli çiçekler açan bir bitki, belemir, peygamber çiçeği, acımık (Centaurea cyanus)" maviküf,Özellikle tütün fidelerinde üreyerek yaprak hastalığına yol açan asalak mantar mavileşme,Mavileşmek işi mavileşmek,Mavi duruma gelmek mavili,Üzerinde mavi renk olan mavilik,Mavi renkte olma durumu mavimtırak,Mavimsi maviş,"Ak tenli, mavi gözlü olan (kimse)" maviş maviş bakmak,mavi gözlerle bakmak mavna,"Gemilere ve yakın kıyılara yük taşıyan, güvertesiz büyük tekne" mavnacı,Mavna işleten kimse mavruka,"Kurşundan dökülmüş uzun ve yuvarlak, iki ucu delikli, mazgallanıp cıvayla parlatılmış veya sarı madenden döküm yapılıp nikelajlanmış, 80-130 gr ağırlığında bir av aleti" mavzer,Atış hızı dakikada ortalama altı mermi olan ve orduda kullanılan bir tüfek tipi maya çalmak,mayalanmayı sağlamak mayasında olmak,içinde olmak maya,"Bazı besinlerin yapımında mayalanmayı sağlamak için kullanılan madde, ferment" maya,Damızlık dişi hayvan maya,Uzun havalardan bir tür halk türküsü maya ağacı,Meyvelerinden yemek yağı çıkarılan bir tür hurma ağacı (Elaels) mayabozan,"Bir mayanın etkisine karşı koyan, protein yapısında madde" mayalama,Mayalamak işi mayalamak,"Maya koymak, içine maya karıştırmak" mayalandırma,Mayalandırmak işi mayalandırmak,Mayalanmasını sağlamak mayalanma,Sıvı veya hamur durumda bulunan organik maddelerin kendiliğinden kabarıp köpürerek gaz çıkarması olayı mayalanmak,Mayanın etkisiyle ekşiyip kabarmak mayalı,İçine maya karıştırılmış mayalık,"Maya olarak kullanılmak için ayrılmış, maya olmaya yarar" mayası bozuk,"Kötü yaradılışlı, karaktersiz (kimse)" mayasıl,"Tende kızartı, kaşınma, sulanma, kabuk bağlama vb. doku bozukluklarıyla kendini gösteren ve bulaşıcı olmayan bir deri hastalığı, egzama" mayasıl otu,"Bir deri hastalığına karşı kullanılan, pek çok çeşidi bulunan bitki türleri, altın otu" mayasız,İçinde maya bulunmayan mayasız yoğurt tutmaz,`çok para kazanabilmek için az da olsa elde bir sermaye olması gerekir` anlamında kullanılan bir söz maydanoz,"Maydanozgillerden, yenmek için yetiştirilen, 50-80 santimetre uzunluğunda, ufak yeşil ve parçalı yapraklı, hoş kokulu iki yıllık otsu bir bitki (Petroselinum crispum)" maydanoz olmak,olur olmaz her işe karışmak maydanozgiller,"Ayrı çanak yapraklı iki çeneklilerden, çiçekleri şemsiye biçiminde olan, anason, kereviz, maydanoz, kimyon vb. bitkileri içine alan bir familya" mayhoş,Tadı şekerli ve az ekşi olan mayhoşluk,Mayhoş olma durumu mayın,"Toprak altına, üstüne veya suyun içine yerleştirilen, doğrudan doğruya çarpma veya basınç etkisiyle patlayarak zarara yol açan patlayıcı madde" mayın dökmek (veya döşemek),"denize mayın bırakmak, denizi mayınlamak" mayın taramak,denizde ve karada bulunan mayınların yerini belirlemek ve kullanılmaz duruma getirmek mayıncı,Mayın dökmeye yardım eden veya mayın döşeyen kimse mayın gemisi,Denize mayın dökmek için özel olarak yapılmış gemi mayınlama,Mayınlamak işi mayınlamak,Bir yere mayın dökmek veya döşemek mayınlanma,Mayınlanmak işi mayınlanmak,Mayınlama işi yapılmak mayın tarlası,Mayın vb. patlayıcı maddelerin döşendiği veya çokça bulunduğu yer mayıs,Yılın beşinci ayı mayıs,Taze sığır dışkısı mayıs böceği,"Kın kanatlılardan, uzunluğu 20-25 milimetre olan, kızıl kahverengi görünüşlü, gelişmesi üç beş yıl süren, bitkilere zararlı bir böcek (Melolontha vulgaris)" mayıs böcekleri,Otçul özellikleri dolayısıyla bitki sağlığı yönünden önem taşıyan böcekler topluluğu mayıslı,Bolca taze sığır dışkısı karıştırılmış (toprak) mayışma,Mayışmak işi mayışmak,"Çok yemekten, sıcaktan veya zevkten gevşemek" mayi,Sıvı mayistra,Grandi direğinin en alt sereni ve bu serene çekilen yelken maymun,"Dört ayaklı, iki ayağı üzerinde de yürüyebilen, ormanda toplu olarak yaşayan, kuyruklu hayvan, primat" maymun gibi,"tuhaf, gülünç hareketler yapan" maymun gözünü açtı,geçen bir olaydan ders alındığını anlatan bir söz maymuna dönmek,çirkin ve gülünç duruma girmek maymuna benzetmek (veya çevirmek veya döndürmek),gülünç ve çirkin duruma sokmak maymun balığı,Yuvarlak başlı bir cins köpek balığı (Squatina vulgaris) maymuncuk,Küçük maymun maymun iştahlı,"Hevesi çabuk geçen, kararsız" maymunlar,"Omurgalı hayvanlardan, memeliler sınıfının eteneliler alt sınıfına giren bir takım, primatlar" maymunlaşma,Maymunlaşmak işi maymunlaşmak,"Maymuna benzemek, maymun gibi davranmak" maymunluk,Güldürmek veya dikkati çekmek için yapılan tuhaflık maymunsu,"Maymun gibi, maymuna benzer, maymun gibi, maymunumsu" mayna etmek,herhangi bir şeyi halat ve palanga aracılığıyla denize veya yere indirmek mayna,"Yelken indirme, fora karşıtı" mayo,"Deniz, göl, havuz vb. yerlere girerken veya güneşlenirken giyilen, tek parçadan oluşan giyisi" mayocu,Mayo diken veya satan kimse mayoculuk,Mayo dikme veya satma işi mayonez,"Yumurta sarısı, zeytinyağı ve limonla yapılan bir tür koyu, soğuk yiyecek" mayonezli,Mayonez katılmış veya karıştırılmış mayşor,Alman gümüşü maytap,"Yandığında renkli ve parlak ışıklar saçan, şenlik gecelerinde yakılan havai fişek" maytap geçmek,biriyle alay etmek maytaba almak,"biriyle alay etmek, eğlenmek" mazak,"Kırlangıç balığıgillerden, Atlantik Okyanusu, Akdeniz ve Marmara denizinde yaşayan, kırmızı renkli, lezzetli bir balık (Trigla lineata)" mazarrat,Zarar mazbata,Tutanak mazbata muharriri,Bir komisyon kararının gerekçesini kaleme alan üye mazbut,"Ele geçirilmiş, zapt edilmiş" mazeret,Özür mazeret bulmak,içinde bulunulan durumu açıklayacak bir sebebi ortaya koymak mazeret kâğıdı,Öğrencinin okula gelemeyişinin sebebini bildiren ve velisi tarafından imzalanarak okul yönetimine verilen belge mazeretli,"Mazereti olan, mazur" mazeretsiz,Mazereti olmayan mazgal,"Kale duvarlarında iç yanı geniş, dış yanı dar delik" mazgallı,Mazgalları olan mazhar,"Bir şeyin ortaya çıktığı, göründüğü yer veya kimse" mazhar olmak,"iyi bir şeye ermek, ulaşmak" mazhariyet,"Erişme, elde etme" mazı,"Servigillerden, yaprakları almaşık ve küçük pullar biçiminde, gövdesi düz olan, dipten dallanan bir süs bitkisi (Thuya)" mazı,Kağnı ve arabalarda iki tekerleği birbirine bağlayan ağaç dingil mazılık,Mazı ağaçlarının çok olduğu yer mazı meşesi,Mazı üstünde urların oluştuğu bir tür meşe (Quercus infectoria) mazi,Geçmiş maziye karışmak,"geçmişte kalmak, yürürlükten ve işlerlikten çıkmak" mazlumun ahı yerde kalmaz,`zulüm gören kimsenin bedduası tutar` anlamında kullanılan bir söz mazlum,"Zulüm görmüş, kendisine zulmedilmiş" mazlumluk,"Haksızlığa ve zulme uğramış olma durumu, ezilmişlik" mazmun,"Anlam, kavram" maznun,Sanık mazoşist,Özezer mazoşizm,Özezerlik mazot,"Yakıt olarak kullanılan, ham petrolün damıtma ürünlerinden biri, motorin" mazotlama,Mazotlamak işi mazotlamak,Mazot tabakasıyla kaplamak mazruf,"Zarf içine konmuş, zarflı" mazur,"Mazereti olan, mazeretli" mazur görmek,"kusura bakmamak, hoş görmek, bağışlamak, affetmek" mazur olmak,"mazeretli olmak, bahanesi bulunmak" mazurka,Bir tür Leh dansı mazuryum,Teknetyum meal,"Anlam, kavram, mefhum" mealen,Anlamca mebde,"Baş, başlangıç" mebiz,Yumurtalık meblağ,"Para miktarı, tutar" mebni,"Yapılmış, kurulmuş, bina olunmuş" mebus,Milletvekili mebusluk,Milletvekilliği mebzul,"Bol, çok" mebzuliyet,"Çokluk, bolluk" mecal,"Güç, kuvvet, derman, takat" mecali (veya mecal) kalmamak,"gücü kalmamak, güçsüzleşmek" mecalsiz düşmek,"güçsüzleşmek, takati kalmamak" mecalsiz,"Güçsüz, kuvvetsiz, dermansız, takatsiz" mecalsizlik,"Argınlık, dermansızlık, takatsizlik" mecaz,Bir ilgi veya benzetme sonucu gerçek anlamından başka anlamda kullanılan söz mecazen,"Mecaz yoluyla, mecaz olarak" mecazi,"Mecazla ilgili, mecaz niteliğinde olan" mecazlı,Gerçek anlamından saptırılarak benzetmeli olarak kullanılmış (söz) mecbur kalmak (veya olmak),herhangi bir şeyi yapmak zorunda bulunmak mecbur,"Herhangi bir konuda yükümlü, bir şeyi yapmak zorunda olan" mecbur etmek,zorlamak mecbur tutmak,"zorlamak, yükümlü saymak, mecbur etmek" mecburen,"Kendi isteğinin dışında, zorla, kaçınılmaz, zorunlu olarak" mecburi,Zorunlu mecburiyet,Zorunluluk meccanen,"Parasız olarak, bedava" meccani,"Parasız, bedava" mecelle,Kitap mecidit,Uranyum ve kalsiyum hidratlı doğal sülfatı mecidiye,"Osmanlı Devleti'nde 1840 yılında basılmış, 20 kuruş değerinde olan gümüş sikke" meclis,Bir konuyu konuşmak veya görüşmek için yapılan toplantı meclis kurmak,birkaç kişi konuşmak veya eğlenmek için toplanmak meclisara,"Güzel konuşan, kendini toplantılarda konuşmasıyla sevdiren (kimse)" meclis araştırması,Belli bir konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinde bilgi edinmek için yapılan inceleme meclup,Tutkun mecmu,"Bir araya getirilmiş, toplanmış, bütün, hep" mecmua,Dergi mecmuacı,Dergi işleriyle uğraşan kimse mecmuacılık,Dergi işleriyle uğraşma mecnun,Sevdadan ötürü kendini kaybetmiş mecnun olmak,sevda sebebiyle kendini kaybetmek mecnunane,"Çılgın gibi, çılgınca olan" mecrası değişmek,"bir iş, bir olay için gidişi, yönü, doğrultusu değişmek" mecra,Yatak mecrasında gitmek,bir iş kurallarına uygun bir biçimde yürümek mecruh,Yaralı Mecus,Ateşe tapanların bağlı oldukları din Mecusi,Mecus dininden olan (kimse) Mecusilik,Mecusi olma durumu meczup,Tanrı aşkıyla aklını yitirmiş kimse meç,"Süngü gibi yalnız batırılarak yaralamaya yarayan, kısa, düz ve ensiz kılıç" meç,Saçın küçük tutamlar biçiminde değişik renklerde boyanmış durumu meçhul,"Bilinmeyen, bilinmedik" meçhulat,"Bilinmeyen, anlaşılmayan şeyler, meçhuller" medar,"Dönence, cezir karşıtı" medar olmak,"yardımı, yararı dokunmak" medarıiftihar,"Övünülen, onur duyulan, iftihar edilen şey veya kimse" metcezir,Gelgit meddah,"Taklitler yaparak, hoş hikâyeler anlatarak halkı eğlendiren sanatçı" meddahlık,"Meddah sanatı, meddahın işi" medeni,"Kentlileşmiş, kırsallıktan kurtulmuş, uygar" medenileşme,Uygarlaşma medenileşmek,Uygarlaşmak medenilik,Uygarlık medeni nikâh,Resmî nikâh medeniyet,Uygarlık medeniyetçilik,Medeniyet yanlısı olma durumu medeniyetsiz,Uygarlaşmamış medeniyetsizlik,Medeniyetsiz olma durumu medet,"Yardım, imdat" medet Allah!,zor durumda kalındığında söylenen bir söz medet ummak (veya beklemek),birinden veya bir şeyden yardım beklemek methini işitmek (veya duymak),ününden haberdar olmak medih,Övme Medine kurdu,"İnsan ve birçok başka memelinin, deri altı katılgan dokusunda yaşayan sıcak ülkeler solucanı (Filaria medinensis)" mediyasten,"Göğsün, yanlardan akciğerler, önden göğüs kemiği, arkadan omurga ile sınırlanan orta bölgesi" medlul,Anlam medrese,"İslam ülkelerinde, genellikle İslam dini kurallarına uygun bilimlerin okutulduğu yer" medreseye düşmek,içinden çıkılmaz boş tartışmaların konusu olmak medreseli,Medrese öğrencisi medüz,Denizanası medya,İletişim ortamı medya camiası,Basın dünyası medyacı,Medya görevlisi medya maydanozu,Televizyonlarda sık sık programlara katılarak kendinden söz ettiren kimse medya starı,"Kitle iletişim araçlarında çok sık yer alan, görünen kimse" medyatik,"İletişim araçlarına özgü, iletişim araçlarıyla ilgili" medyum,"Ruhötesi iletişim kurma deneylerinde, ruhlarla insanlar arasında aracılık ettiğini ileri süren kimse" medyumluk,Medyum olma durumu medyun,"Verecekli, borçlu" medyun olmak,kendini borçlu hissetmek mefahir,"Övünülecek şeyler, övünceler" mefharet,"Övünme, övünce, iftihar etme" mefhum,Kavram mefhumcu,Mefhumlara bağlı kalan kimse mefhumculuk,Mefhumcu olma durumu mefkûre,"Ülkü, ideal" mefkûreci,Mefkûre sahibi olan mefkûrecilik,Mefkûre sahibi olma işi veya görevi mefluç,"İnmeli, felçli" mefret,"Kocaman, iri, büyük, muazzam" mefruş,Döşeli mefruşat,"Ev, iş yeri vb. yerleri döşemek için gerekli eşya, döşeme" mefruşatçı,"Mefruşat satan kimse, döşemeci" mefsuh,"Feshedilmiş, kaldırılmış, dağıtılmış, bozulmuş" meftun,"Tutkun, gönül vermiş, vurgun" meftun etmek,birini kendine bağlamak meftun olmak,"tutulmak, gönül vermek, vurulmak" meftuniyet,Meftunluk meftunluk,"Tutkunluk, gönül vermişlik, meftuniyet" meful,"Yapılmış, işlenmiş" megafon,Sesi yükseltip uzağa iletmeye yarayan koni biçiminde alet megahertz,Değeri bir milyon hertz olan frekans birimi megaloman,"Megalomaniye tutulmuş olan, kendini çok büyük gören kimse" megalomani,Büyüklük hastalığı megastore,343 büyük mağaza megaton,Bir milyon ton değerinde kütle birimi megatonluk,Herhangi bir megaton değerinde olan megavat,Bir milyon vat değerinde elektrik güç birimi megavatlık,Herhangi bir megavat değerinde olan meğer,"Bilinmeyen, farkında olunmayan bir durum için kullanılan bir söz, meğerse, oysa, oysaki" meğerki,İstek veya emir kipinde olan ve biri diğerini engelleyecek durumda bulunan iki cümleyi birbirine bağlayan bir söz meğerse,Meğer mehabet,Büyük ve saygıdeğer kimselere duyulan saygı mehabetli,"Büyük, ulu, yüce, gösterişli" mehaz,Bir eser yazılırken başvurulan kaynak mehdi,"Doğru yolda olan, hidayete ermiş olan" mehil,"Bir işin tamamlanması için tanınan ek süre, önel" mehil vermek,süre tanımak mehil müddeti,Önceden tanınan süre mehle,Kasaplık hayvanların omuz başından çıkan külbastılık veya pastırmalık yumuşak et Mehmetçik,Türk askerine sevgi duygusu ile verilen ad mehtaba çıkmak,ay ışığında denizde gezip dolaşmak mehtap,Ay ışığı mehtaplı,Mehtabı olan mehter,Mehter takımında görevli kimse mehteran,Mehterler mehterbaşı,Mehter takımının yetiştirilmesinden ve çalışmasından sorumlu kimse mehterhane,Mehter takımı mehter musikisi,Mehter müziği mehter müziği,Klasik Türk müziği makamları ile usullerinin kullanıldığı tek sesli bir müzik türü mehter takımı,"Kös, nakkare, zil, zurna ve borulardan kurulan askerî mızıka takımı, mehter, mehterhane" mehter yürüyüşü,"İki adım ileri, bir adım geri yapılan yürüyüş" mekân,"Yer, bulunulan yer" mekân tutmak,bir yere yerleşmek mekân akustiği,İçinde bulunulan yerin ses düzeninin uyumu mekâncı,Mekân tutan kimse mekân grupları,Bir yeri dolduran ögeler mekanik,Kuvvetlerin maddeler ve hareketler üzerine etkisini inceleyen fizik dalı mekanikçi,"Mekanikçiliğe ilişkin veya mekanikçilikten yana olan görüş, kimse vb" mekanikçilik,"Bütün fiziksel olayları, uzay ve uzayda yer değiştirmelerle açıklayan görüş, mekanizm, devimselcilik karşıtı" mekanizasyon,Mekanik düzeni sağlama mekanize,Savaş ve taşıma gereçleriyle donatılmış (kıta veya birlik) mekanize birliği,Savaş ve ulaştırma araçlarıyla donatılmış birlik mekanizm,Mekanikçilik mekanizma,"Belli bir sonuca ulaşmak için karmaşık bir biçimde düzenlenmiş organ veya parçalar birleşimi, sistem, düzenek" mekik,"El veya otomatik dokuma tezgâhlarında atkı veya argaç denilen ve enine olan iplikleri, uzunlamasına olan arışların arasından geçirmeye yarayan masuralı araç" mekik atmak,mekiği arışlar arasından hızla geçirmek mekik dokumak,iki nokta veya durum arasında sürekli gidip gelmek mekik gibi,sürekli gidip gelen mekkâre,"Osmanlı ordusunda taşıma işlerinde kullanılan at, deve, katır vb. hayvanlar" mekkâreci,Yük hayvanı kiralayarak taşıma işi yapan kimse meknuz,"Gömülü, saklı" mekruh,"İslam dininde, dinî bakımdan yasaklanmadığı hâlde yapılmaması istenen" meksefe,Kondansatör Meksikalı,Meksika halkından olan kimse mektep,Okul mektep görmemiş,okula gitmemiş mektep medrese görmüş,"okumuş, öğrenim görmüş" mektebi asmak,"derslere girmemek için keyfî olarak okula gitmemek, okulu asmak" mektepten çıkan eşek Marsıvan'dan çıkmaz,`öğrenim görmüş olsalar bile bazıları eğitilmemiş gibi davranabilirler` anlamında kullanılan bir söz mektep çocuğu,"Öğrenci, okul çocuğu" mektep kaçağı,Okul kaçağı mektepli,"Okula giden kimse, öğrenci" mektubu dışından okumak,bir kimsenin içinden geçeni yüz çizgilerinden anlamak mektup atmak,mektubu postaya vermek mektup almak,yazılan mektup adrese gelip ele geçmek mektup,"Bir şey haber vermek, sormak, istemek veya duyguları bildirmek için birine çoğunlukla posta yoluyla gönderilen, zarfa konulmuş yazılı kâğıt, name" mektupçu,"Osmanlılarda, bir resmî dairenin yazı işlerini yönetmekle yükümlü yüksek görevli kişi" mektupçuluk,Mektupçunun görevi mektuplaşma,Mektuplaşmak işi mektuplaşmak,Karşılıklı mektup yazmak ve göndermek melaike,Melekler melal,"Can sıkıntısı, usanç" melal duymak,"üzüntülü olmak, dertlenmek" melamet,Kınama Melami,Melamilik yanlısı olan kimse Melamilik,Her türlü gösteriş ve dünya kaygılarından uzak kalmayı öğütleyen Sünni tarikatı melanet,"Büyük kötülük, lanetlenecek iş veya davranış" melanit,Doğal demir ve kalsiyum silikat melankoli,Kara sevda melankolik,"Kara sevdaya tutulmuş, kara sevdalı" melanurya,"İzmaritgillerden, gümüş renkli, eti kılçıklı bir Akdeniz balığı (Sparus melanuiya)" melas,"Şeker üretiminde, billurlaşan şeker alındıktan sonra kalan şekerli posa" melce,"Sığınak, barınak" melek,"Tanrı ile insan arasında aracılık yaptığına ve nurdan olduğuna inanılan manevi varlık, ferişte" melek gibi,"sessiz, sakin" meleke,"Tekrarlama sonucu kazanılan yatkınlık, alışkanlık" melek otu,"Maydanozgillerden, su kenarlarında yetişen, çiçekleri yeşilimtırak beyaz çok yıllık bir bitki (Angelica sylvestris)" melekût,Ruhlar ve melekler âlemi meleme,Melemek işi melemek,"Koyun, kuzu veya keçi bağırmak" menengiç,Çitlembik meles,Beli çökük at meleş,İki kuzulu koyun meleşme,Meleşmek işi meleşmek,Birlikte melemek melez,"Değişik türden hayvan veya bitkiden üremiş (hayvan veya bitki), kırma, azma, hibrit, metis" melezleme,Melezlemek işi melezlemek,İki ayrı türü çiftleştirip birleştirmek melezleşme,"Melezleşmek işi, hibritleşme" melezleşmek,"Bir bitki başka bir bitki türünün çiçekleriyle döllenmek, hibritleşmek" melezlik,"Melez olma durumu, kırmalık" melfuf,"Sarılmış, bağlanmış, eklenmiş" melfufen,Eklenmiş olarak melhuz,"Mülahaza edilen, düşünülen" melik,"Padişah, hükümdar, hakan" melike,Kadın hükümdar melinit,Aslı pikrik asit olan patlayıcı bir madde melisa,Oğul otu bel bel,"`Aptalca, anlamsızca, donuk bir biçimde bakmak` anlamlarındaki bel bel bakmak deyiminde geçen bir söz, mel mel" melodi,Ezgi melodik,Ezgili melodram,Yunan trajedilerinde koro başı ile bir oyuncu arasında geçen şarkılı diyalog melon,Yuvarlak ve bombeli (şapka) meltem,Yazın karadan denize doğru esen mevsim rüzgârı melun,"Tanrı tarafından lanetlenmiş olan, lanetli" melunca,"Meluna yakışan, melun gibi" melul,Üzgün memalik,Memleketler memat,Ölüm memba,"Kaynak, pınar" memba suyu,"İçinde erimiş mineraller bulunan, içme suyu olarak veya tedavi amacıyla kullanılan su" memeden kesmek,artık emzirmemek memede olmak,henüz meme ile beslenmek meme yapmak,"motorlu araçlarda platin elektrik akımını geçirmeyecek ölçüde oksitlenmek, işlevini yapmaz olmak" meme vermek,emzirmek meme,"Yavrularını emzirmek için, memelilerin göğsünde türlü biçim ve sayıda bulunan, meme başı denilen çıkıntıları olan organ, bicik, emcek, emcik" meme başı,"Memenin ucundaki çıkıntı, bicik" meme bezi,Memenin süt salgılayan dokusu memecik,Deri ve sümük doku üzerinde görülen küçük ve sivri çıkıntı memeli,Memesi olan memeliler,"Doğurarak üreyen, memeleri olan, sıcakkanlı, iki akciğerli, kalbinde dört boşluğu olan, vücutları genellikle tüylerle örtülü omurgalı hayvanlar sınıfı" meme süngeri,Meme başının çevresindeki koyu renkli yuvarlak bölüm memişhane,Tuvalet memleha,Tuzla memleket,"Bir devletin egemenliği altında bulunan toprakların bütünü, ülke" memleketçi,"Memleketin her bakımdan yükselmesini, gelişmesini isteyen, bu yolda çaba harcayan kimse" memleketçilik,Memleketçi olma durumu memleket havası,Halk türküsü memleketler arası,Uluslararası memleketli,"Aynı memleketten olan kimse, toprak, yerdeş, hemşehri" memluk,Köle memnu,Yasak memnu olmak,yasaklanmak memnuiyet,Yasaklık memnu meyve,Yasak meyve memnu mıntıka,"Girilmesi, film ve fotoğraf çekilmesi yasak olan yer, yasak bölge" memnun,"Herhangi bir olaydan veya durumdan ötürü sevinç duyan, kıvançlı, mutlu" memnun etmek,"bir kimseyi sevindirmek, ona kıvanç vermek" memnun olmak,"sevinmek, sevinç duymak, kıvanmak" memnuniyet,"Memnun olma, sevinç duyma, sevinme" memnuniyetle,"Kıvanç duyarak, kıvançla" memnuniyetsiz,Memnun olmayan memnuniyetsizlik,Memnun olmama durumu memnunluk,"Kıvanma, kıvanç" memorandum,Muhtıra memul olmak,"umulmak, beklenilmek" memul etmek,"beklemek, ummak" memul,"Umulan, düşünülen" memur etmek,görevlendirmek memur,"Devlet hizmetinde aylıkla çalışan kimse, görevli" memure,Bayan memur memurin,Memurlar memuriyet,Memurluk memurluk,"Memur olma durumu, memuriyet" men,Yasaklama menafi,"Yararlar, faydalar" menafiiumumiye,Kamu yararı menakıp,Menkıbeler menakıpname,Menkıbeleri konu edinen eserlerin ortak adı mendebur,"Sümsük(I), sünepe, pis, iğrenç" mendeburluk,Mendebur olma durumu mendelevyum,"Atom numarası 101, kütle numarası 256 olan, izotopu 1957'de yapay olarak elde edilmiş olan element (simgesi Md)" menderes,Bir akarsu yatağının az eğimli koyak tabanlarında ve ova düzlüklerinde çizdiği S harfine benzeyen kıvrım mendil,"Burun ve ter silmekte, el ve yüz kurulamakta kullanılan küçük, kare biçiminde kumaş veya yumuşak, ince kâğıt" mendil atmak,"herhangi bir duyguyu, gizli bir mesajı haberleşilen insana çeşitli anlamları olan renkli mendille bildirmek" mendil kadar,çok küçük (alan) mendil sallamak,birini uzaktan mendil sallayarak selamlamak veya uğurlamak mendilli,Mendili olan mendirek,Kıyılarda dalgakıranla yapılmış liman menajer,Yönetici menajerlik,Menajer olma durumu menedilme,Menedilmek işi menedilmek,"Yasak edilmek, yasaklanmak" menekşe,"Menekşegillerden, bir veya çok yıllık otsu bir bitki (Viola tricolor)" menekşegiller,Çiçekleri ayrı taç yapraklı iki çenekli bitkiler familyası menekşe gözlü,Gözleri koyu lacivert renkte olan menekşe gülü,"Tırmanıcı, küçük çiçekli bir gül (Rosa chinensis)" menekşe rengi,Menekşe çiçeğinin mor rengi menemen,"Yumurta, soğan, yeşilbiber ve domatesle yapılan bir yemek" menenjit,"Ateş, şiddetli baş ağrısı, kusma, sayıklama vb. belirtilerle ortaya çıkan, beyin zarlarının iltihaplanmasıyla oluşan bir hastalık" menent,"Benzer, eş" menetme,Menetmek işi menetmek,Yasaklamak meneviş,Hare menevişlenme,Menevişlenmek işi menevişlenmek,"Bir yüzeyde renk dalgalanmaları oluşmak, harelenmek" menevişli,Menevişleri olan menfa,"Bir kimsenin sürgüne gönderildiği yer, sürgün yeri" menfaat gütmek,çıkarını ön planda tutmak menfaat,Çıkar menfaatçi,Çıkarcı menfaat düşkünü,Çıkarcı menfaatperest,Çıkarcı menfaatperestlik,Çıkarcılık menfaatperver,Çıkarcı menfaattar,Çıkarcı menfez,"Girecek veya geçecek yer, delik" menfi,"Olumsuz, negatif" menfur,"Nefret edilen, iğrenç, tiksindirici" mengene,"Onarma, işleme, düzeltme vb. işlemlerin uygulanacağı nesneyi sıkıştırıp istenildiği gibi tutturmaya yarayan bir tür alet" menhiyat,Din yasakları menhus,Uğursuz meni,"Erkeklerin cinsel organından salgılanan madde, er suyu, bel (III), atmık, dikel, sperm, sperma" menisk,"Bir yüzü içbükey, öbür yüzü dışbükey olan mercek" menkıbe,Din büyüklerinin veya tarihe geçmiş ünlü kimselerin yaşamları ve olağanüstü davranışlarıyla ilgili hikâye menkul,Bir yerden bir yere taşınabilen (mal) menolunma,Menolunmak işi menolunmak,Yasaklanmak menopoza girmek,"âdetten kesilmek, doğurma özelliğini yitirmek, hayızdan nifastan kesilmek" menopoz,"Kadınlarda gebe kalma ve doğurma yeteneğinin sona ermesi, âdetten kesilme, yaş dönümü, âdetgörmezlik" mensubiyet,Mensupluk mensucat,Dokumalar mensup,"Bir yerle veya bir kimseyle bağlantısı olan, ilişkili, -den olan, -e bağlı (kimse)" mensup olmak,bir şey veya kimseyle bağıntısı olmak mensur,Düzyazı mensur şiir,"Şiir yönü ağır basan düzyazı, şiirce" menşe,"Başlangıç, bir şeyin çıktığı yer, köken, kaynak, sebep" menşeli,"Kökeni olan, kökenli" menşe şehadetnamesi,Köken belgesi Menşevik,Menşeviklik yanlısı olan kimse Menşeviklik,Rus sosyalizmi içinde Bolşevikliğe karşıt olarak gelişen akım menşur,"Yayılmış, dağıtılmış, neşredilmiş" menteşe,"Kapı, pencere, mobilya kapakları vb. açılır kapanır şeylerde kullanılan, bir mille birbirine tutturulmuş, biri sabit, öbürü hareketli iki parçadan oluşmuş metal parça, reze" mentol,Nane kokusu mentollü,İçinde mentol bulunan menus,Alışılmış olan menü,Yemek listesi menüsküs,343 menisküs menzil beygiri gibi koşmak,durup dinlenmeden çalışmak menzil dikmek,atılan ok ile kırılan rekorun yerini belirten taş dikmek menzil,Yolculukta dinlenmek amacıyla durulan veya konaklanan yer menzil atmak,ok atma yarışlarında rekor kırmak menzilci,Uzak yerlere menzil beygirleriyle giden posta tatarı menzile,"Aşama, kerte, yükseklik derecesi" mepsuten,"Yayılmış, açılmış bir biçimde" mera,Otlak merakını uyandırmak,"merak etmesine sebep olmak, meraklandırmak" meraktan ölmek,çok kaygılanmak meraktan çatlamak,merakından çatlamak merakından çatlamak,çok kaygılanmak merakta kalmak,kaygı içinde olmak merakta bırakmak,kaygı içinde bırakmak merakını mucip olmak,merakına dokunmak merak olmak,anlamak veya öğrenmek isteği olmak meraka sokmak,meraklandırmak meraka düşmek,meraklanmak merak sarmak (veya duymak veya salmak),"bir şeyi edinme, yapma veya onunla uğraşma isteğine kapılmak, bir şeye eğilim duymak" merak getirmek,kara sevdaya tutulmak merak etmek,anlamak veya öğrenmek istemek merak,Bir şeyi anlamak veya öğrenmek için duyulan istek merakına dokunmak,ilgisini çekmek meraklandırma,Meraklandırmak işi meraklandırmak,"Meraklanmasına yol açmak, kaygılandırmak, tasalandırmak" meraklanış,Meraklanma işi meraklanma,Meraklanmak işi meraklanmak,"Kaygılanmak, üzülmek, tasalanmak" ... meraklısı (olmak),bir şeye karşı aşırı ilgili (olmak) meraklı,"Her şeyi anlamak ve bilmek isteyen, araştırıcı, mütecessis" meraksız,"Anlama, öğrenme isteğini duymayan" meraksızlık,Meraksız olma durumu meram (veya meramını) anlatmak,"isteğini, derdini anlatmak" meram etmek,"üstüne düşmek, yapmak istemek" meramın elinden bir şey kurtulmaz,"`bir şey yapmaya azmeden ve ona dört elle sarılan kişi, kesinlikle başarıya ulaşır` anlamında kullanılan bir söz" meram,İstek merasim,Tören merasimli,Törenli merasim salonu,Tören salonu merasimsiz,Törensiz merbut,"Bağlı, bağlanmış" merbut olmak,bağlı bulunmak merbutiyet,Bağlılık mercan,"Tropik ve ılık denizlerde yaşayan, geniş resifler oluşturan, mercanlar sınıfının örneği olan, kırmızı kalker iskeletli hayvan, mercan balığı (Corallium rubrum)" mercan adası,"Su yüzüne kadar çıkan yuvarlak mercan resiflerinden oluşmuş ada, atol" mercanağacı,"Fasulyegillerden, sıcak ülkelerde yetişen, çiçekleri parlak kırmızı, tırmanıcı bir süs bitkisi (Erythrina)" mercanköşk,"Ballıbabagillerden, küçük yapraklı, güzel kokulu bir saksı bitkisi, şile, yayla kekiği, merzengûş (Origanum majorana)" mercanlar,"Örnek hayvanı mercan olan, sölenterlerden bir sınıf(Anthozoa)" mercan otu,"Karanfilgillerden, nemli yerlerde yetişen, yaprakları karşılıklı, çiçekleri beyaz, çok yıllık otsu bir bitki (Sagyna procumbens)" mercan terliği,"Ayak topuğunu kavrayan, arka bölümü olmayan, ökçesiz, genellikle kırmızı deriden terlik" mercan yeşili,Mercan renginde olan yeşil renk mercan yılanı,Kırmızı olan vücudunda halka biçiminde siyah lekeler bulunan bir Amerika yılanı (Elaps corallinus) mercek,"İçinden geçen paralel ışınları düzenli bir biçimde birbirine yaklaştıran veya birbirinden uzaklaştıran, camdan veya ışık kırıcı herhangi bir maddeden yapılmış, genellikle küresel yüzeylerle sınırlanmış saydam cisim, adese, lens" mercek altına almak,çok titizlikle ve etraflıca incelemek mercekli,Merceği olan merci,Başvurulacak yer veya makam mercimek,"Baklagillerden, beyaz çiçekli bir tarım bitkisi (Lens culinaris)" mercimek kadar,çok küçük ve yuvarlak mercimeği fırına vermek,kadınla erkek gizlice aşk ilişkisi kurmak mercimek çorbası,"Ana malzemesi kırmızı, yeşil veya sarı mercimekten oluşan, soğan, un, tereyağı, et suyu, tuz, kırmızı veya karabiber ile hazırlanan çorba" mercimek kemiği,Orta kulakta örs ve üzengi kemiği arasında bulunan küçük kemik mercimek köftesi,"Kırmızı mercimeğin hafifçe pişirilmesinden sonra soğan, maydanoz, taze nane ve yeşilsoğan karışımına katılıp iyice yoğrulması sonunda hazırlanan bir yemek türü" merdane,Erkeğe yakışan merdane,"Türlü işlerde kullanılan, silindir biçiminde araç" merdaneleme,Merdanelemek işi merdanelemek,Bir şeyin üzerinden merdane geçirmek merdiven dayamak,ileri bir yaşa yaklaşmak merdiven,"Bir yere çıkmaya veya bir yerden inmeye yarayan basamaklar dizisi, badal, basak" merdiven basamak basamak çıkılır,"`en yüksek yere, yavaş yavaş yükselerek çıkılır` anlamında kullanılan bir söz" merdiven altı,Katlar arasındaki merdivenlerin altında kalan boşluk merdiven boşluğu,Çok katlı evlerde bulunan merdivenlerin çevresindeki boşluk merdivenci,Yapılardaki merdivenleri yapan kimse merdivenevi,Binalarda merdivenden yapılan duvarlarla çevrili kısım merdiven korkuluğu,"Merdivenlerin boşluk tarafındaki demir veya ahşap parmaklık, tırabzan" merdivenli,Merdiveni olan merdiven sahanlığı,Merdiven boşluğu veya başı merdümgiriz,"İnsan içine karışmaktan hoşlanmayan, insanlardan kaçan (kimse), mizantrop" merek,"Samanlık, odunluk, hayvan yemi deposu veya ahır" meres,Köpeğin yaşı meret,"Sıkıntı veren, hoşlanılmayan şeyler veya kimseler için kullanılan sövgü sözü" mergup,"Sevilip aranan, istenilen, beğenilen, rağbet edilen" merhaba,Selam merhaba çakmak,selamlamak merhaba etmek,"hâl hatır sormak, görüşüp konuşmak" merhabası olmak,"esenleşecek kadar tanışıklığı, yakınlığı olmak" merhabayı kesmek,biriyle ilgisini kesmek merhabalaşma,Merhabalaşmak işi merhabalaşmak,Karşılıklı selam verip hâl hatır sormak merhale,"Derece, basamak, aşama, evre" merhamet,"Bir kimsenin veya bir başka canlının karşılaştığı kötü durumdan dolayı duyulan üzüntü, acıma" merhamet duymak,acıma veya şefkat duygusu uyanmak veya kabarmak merhamet etmek,acımak merhamete gelmek,sonradan acıma duygusuna kapılmak merhametli,"Acıması olan, merhamet eden" merhametsiz olmak,"merhamet etmemek, merhametsizleşmek" merhametsiz,"Acıması olmayan, katı yürekli, katı kalpli, taş yürekli, taş kalpli, kalpsiz" merhametsizce,"Merhamet etmeksizin, merhametsiz bir biçimde, acımadan, merhametsizcesine, kalpsizce" merhametsizlik,"Acımama durumu, katı yüreklilik, katı kalplilik, taş yüreklilik, taş kalplilik, kalpsizlik" merhem,"Deriye sürülerek kullanılan, içinde birçok etkili madde bulunan, yumuşak ve koyu kıvamda, yağlı veya yağsız ilaç" merhem olmak,bir derde çare olmak merhemleme,Merhemlemek işi merhemlemek,Merhem sürmek merhum,"Ölmüş Müslüman erkek, rahmetli, rahmetlik" merhum olmak,ölmek merhume,"Ölmüş Müslüman kadın, rahmetli, rahmetlik" meridyen,Boylam meridyen çemberi,"Meridyen düzleminin gök küresiyle ara kesiti, öğlen çemberi" meridyen düzlemi,"İki kutup arasındaki doğru ile o yerin çekül doğrultusunun belirttiği düzlem, öğlen, nısfınnehar" Merih,Mars merinos,"Uzun, çok ince, beyaz ve bol tüylü yapağısından dokumacılıkta yararlanılan bir koyun cinsi, merinos koyunu (Ovis aries hispanica)" merinos koyunu,Merinos meristem,Sürgen doku merkantilist,Merkantilizm yanlısı olan kimse merkantilizm,"Ülkenin refahını sahip olduğu altın, gümüş vb. değerli madenlere bağlayan, ülkedeki değerli maden yataklarının işletilmesine önem veren ve ihracatı artırıp ithalatı azaltmaya çalışan iktisat öğretisi" merkat,"Mezar, kabir" merkep,Eşek merkepçi,Eşekçi merkez,Bir bölgenin veya kuruluşun yönetim yeri merkez açı,Köşesi çemberin merkezinde bulunan açı merkezce,"Merkeze göre, merkez bakımından" merkezci,Merkeziyetçi merkezcil,Merkeze doğru yaklaşan merkezcilik,Merkeziyetçilik merkezî,"Merkezde olan, merkezi oluşturan" merkezî ısıtma,Merkeze bağlı ortak ısıtma sistemi merkezîleşme,Merkezîleşmek işi merkezîleşmek,Merkez durumuna gelmek merkezîleştirme,Merkezîleştirmek işi merkezîleştirmek,Otoriteyi ve işi bir merkezde toplamak merkezî ülke,"Yönetim, denetim veya konum bakımından merkezde bulunan ülke" merkeziyet,Merkeziyetçilik merkeziyetçi,"Merkeziyetçilik yanlısı olan (kimse), merkezci, üniter" merkeziyetçilik,"Otoritenin ve işin tek bir merkezde toplanmasını amaçlayan görüş, merkeziyet, merkezcilik" merkezî yıkama,Merkeze bağlı veya bir merkezden yönetilen temizlik sistemi merkezî yönetim,"Yönetme, denetleme ve işletme bakımından yetkinin bir yerde toplandığı yönetim tarzı, merkezî idare" merkezkaç,"Merkezden uzaklaşan, santrifüj" merkezkaç kuvvet,Bir merkez çevresinde dönen bir cismi merkezden uzaklaştıran kuvvet merkezlenme,Merkezlenmek işi merkezlenmek,"Aynı merkezde toplanmak, temerküz etmek" merkezleşme,Merkezleşmek durumu merkezleşmek,Merkez durumuna gelmek merkum,Yazılmış merkûp,Üzerine binilmiş olan Merkür,"Güneş sisteminin Güneş'e en yakın olan gezegeni, Utarit" merlanos,Bir tür mezgit balığı (Merlangus communis) mermer,"Bileşiminde % 75'ten çok kalsiyum karbonat bulunan, genellikle beyaz, renkli ve damarlısı da olan, cilalanabilen, billurlaşmış kireç taşı" mermer gibi,"beyaz, parlak, sert, sağlam ve pürüzsüz" mermerci,"Mermer çıkaran, işleyen, satan, mermer vb. taşlardan yapılarda ıslak zemin işleri, mutfak döşemesi, eviye veya mezar taşları yapan kimse" mermercilik,Cilalı yüzeyler elde etmek için sert taşları işleme sanayisi mermer kireci,Mermerden yapılmış kireç mermerleşme,"Genellikle başkalaşma etkisiyle, kireç taşlarının yeniden billurlaşma sonucu mermere dönüşmesi" mermerleşmek,Mermer durumuna dönüşmek mermerli,Mermeri olan mermerlik,Mermerle döşeli yer mermerşahi,Tülbent ile patiska arasında ince bir tür pamuklu kumaş mermi,"Ateşli silahlarla atılan patlayıcı ve delici madde, kurşun" merserize,Kimyasal bir yöntemle parlaklık verilmiş pamuk ipliği mersin,"Mersingillerden, Güney ve Batı Anadolu dağlarında yetişen, yaprakları yaz kış yeşil kalan, gıda ve parfüm sanayisinde ham madde olarak kullanılan, meyvesi murt adıyla bilinen, esansı çıkarılan, beyaz çiçekli, güzel kokulu bir ağaç, mersin ağacı, sazak (Myrtus communis)" mersin balığı,"Mersin balığıgillerden, ılık denizlerde, göllerde yaşayan, tatlı sularda yumurtlayan, yumurtalarından havyar yapılan bir balık, kolan balığı (Acipenser sturio)" mersin balığıgiller,"Örneği mersin balığı olan, vücutları parlak pullarla veya kemik düğmeciklerle örtülü, çoğu yumurtlama zamanında ırmak ağızlarına gelen iğ biçiminde uzun balıklar familyası" mersin balıkları,Mersin balığıgiller familyasını içine alan balıklar takımı mersingiller,"İki çeneklilerden, mersin, karanfil, okaliptus gibi yaprakları almaşık, çiçekleri genellikle talkım durumunda bulunan, güzel kokulu bitkileri içine alan bir familya" mersin morinası,"Mersin balığıgillerden, Karadeniz, Hazar Denizi ve bu denizlere dökülen ırmaklarda yaşayan, yumurtasından havyar yapılan bir balık (Huso huso)" mersiye,Ağıt mersiyehan,Ağıtçı mert,Yiğit mertçe,"Yiğide, erkeğe yakışan" mertebe,"Aşama, derece, rütbe" mertek,"Yapıda kullanılan dört köşe veya yuvarlak, kalınca ağaç" mertlik,Yiğitlik meryemana asması,Akasma meryemanaeldiveni,Çan çiçeği meryemanakuşağı,Gökkuşağı meryem pelesengi,Kabuklarından aynı adla anılan bir reçine çıkarılan ve Antil Adaları'nda yetişen bir ağaç (Calophyilum calaba) merzengûş,Mercanköşk mesabe,"Derece, değer, rütbe" mesafe katetmek,"yol almak, ilerlemek" mesafe bırakmak (veya koymak),ilişkilerde samimi olmamak mesafe,"Ara, aralık, uzaklık" mesafe almak,bir konuda veya çalışmada önemli ölçüde ilerlemek mesafeli,"Arası olan, uzaklığı bulunan" mesaha,Yüz ölçümü mesai,"Çalışma, emek" mesai yapmak,"bir iş yerinde, yasal günlük iş süresi dışında ek bir ücretle fazla çalışmak" mesaiye kalmak,mesai yapmak mesai saati,"Çalışma saatleri, iş zamanı" mesaj vermek,duygu ve düşünceleri karşı tarafa dolaylı bir biçimde anlatmak mesaj bırakmak,yazı veya sözle bilgi vermek mesaj,"Bir devlet büyüğünün, bir sorumlunun belirli bir olay veya durum dolayısıyla ilgililere gönderdiği bildiri" mesaj atmak,cep telefonu veya genel ağ aracılığıyla ileti göndermek mesamat,Gözenekler mesame,Gözenek mesane,İdrar torbası mescit,"Genellikle minaresiz, küçük cami" mesel,Örnek alınacak söz mesel olmak,"söz, cümle, dize vb. atasözü durumuna gelmek" mesela,Söz gelişi mesele yok!,"`herhangi bir sıkıntı, güçlük yok!` anlamında kullanılan bir söz" mesele yapmak,önemsiz bir şeyi önemli bir sorun durumuna getirmek mesele çıkarmak,sorun çıkarmak mesele,Sorun mesele etmek,dert etmek mesele olmak,dert olmak mesen,Sanat ve bilim adamlarını koruyan kimse meserret,Sevinç mesh,Bir şeyi elle sıvazlama mesh etmek,abdest alırken ıslak eli başa ve meste sürmek Mesih,Hz. İsa'ya verilen adlardan biri mesire,"Gezilecek, piknik yapılacak yer." mesirelik,"Gezmeye elverişli yer, mesire yeri" mesken tutmak,yerleşmek mesken,Konut(I) meskenet,"Miskinlik, beceriksizlik" meskûkât,"Sikkeler, metal paralar" meskûn,"İnsan oturan, şeneltilmiş (yer)" meskûn kılmak,bir yeri şeneltmek meskûn mahal,Yerleşim merkezi meskût,Söylenmemiş meskût geçmek,söylemeden geçmek meskût kalmak,konuşulmamak mesleğinin eri (veya erbabı) olmak,işinin uzmanı veya ustası olmak meslek,"Belli bir eğitim ile kazanılan, sistemli bilgi ve becerilere dayalı, insanlara yararlı mal üretmek, hizmet vermek ve karşılığında para kazanmak için yapılan, kuralları belirlenmiş iş" meslek edinmek,bir işi meslek olarak yapacak bilgi ve beceriyi kazanmak mesleki,"Mesleğe ilişkin, meslekle ilgili olan, mesleksel" meslek içi eğitim,Görevliye mesleğiyle ilgili olarak verilen kurs mesleksel,Mesleki mesleksiz,"Mesleği olmayan, işsiz güçsüz (kimse)" mesleksizlik,Mesleksiz olma durumu meslektaş,Aynı meslekten olanlardan her biri meslektaşlık,Meslektaş olma durumu mesmu,"İşitilmiş, duyulmuş olan" mesnet,Dayanak mesnetli,Dayanağı olan mesnetsiz atmak,dayanağı olmadan konuşmak mesnetsiz,Dayanağı olmayan mesnevi,Her beyti ayrı uyaklı bir divan edebiyatı nazım biçimi mesrur,Sevinçli mest olmak,"kendinden geçmek, çok mutlu olmak" mest,Sarhoş mest etmek,kendinden geçirmek mest,"Üzerine mesh edilebilen, kısa konçlu, hafif ve yumuşak bir ayakkabı türü" mestane,"Sarhoş gibi, kendinden geçmişçesine" mestçi,Mest yapan veya satan kimse mestçilik,Mest yapma veya satma işi mestur,"Örtülü, kapalı, gizli" mesture,"Örtülü, kapalı, gizli" mesudane,Mesutça mesul tutmak,sorumlu görmek mesul,Sorumlu mesul olmak,sorumlu olmak mesuliyet,Sorumluluk mesuliyet almak,sorumluluk almak mesuliyetli,Sorumlu mesuliyetsiz,Sorumsuz mesuliyetsizlik,Sorumsuzluk mesut,Mutlu mesut etmek,mutlu kılmak mesut olmak,"mutlu olmak, onmak" meşakkate katlanmak,"güçlüklere, sıkıntıya dayanmak, göğüs germek" meşakkat çekmek,güçlüklerle karşılaşmak meşakkat,Güçlük meşakkatli,"Güç(II), sıkıntılı" meşakkatsiz,"Güç olmayan, sıkıntısız" meşale,"Ucunda alev çıkarabilen yanıcı bir madde bulunan, aydınlatmaya yarayan değnek" meşale çekmek,"önderlik etmek, önayak olmak" meşbu,Dolu(II) meşe,"Kayıngillerden, üç yüz kadar türü arasında, yaz kış yapraklarını dökmeyenleri de bulunan, kerestesi dayanıklı bir orman ağacı (Quercus)" meşecik,Kurtluca meşe kömürü,Meşenin yakılması ile elde edilen dayanıklı kömür meşelik,Meşe korusu veya meşe ormanı meşe odunu,Meşe ağacından elde edilen dayanıklı odun meşe palamudu,Meşe türü bir cins palamut meşgale,Uğraşı meşgul,"Bir işle uğraşan, iş görmekte olan" meşgul etmek,vaktini almak meşgul olmak,"vaktini vermek, uğraşmak, oyalanmak" meşguliyet,"Meşgul olma, uğraşma durumu" meşher,Teşhir yeri meşhet,Şehit düşülen yer meşhur,"Ünlü, tanınmış, herkesçe bilinen, angın (kimse)" meşhur olmak,"ün kazanmak, tanınmak, ün almak, ünlenmek" meşhurluk,"Meşhur olma durumu, ünlülük, tanınmışlık" meşhut,"Görülen, gözle görülmüş, tanık olunmuş" meşhut suç,Suçüstü meşihat,Şeyhlik meşime,Döl yatağı meşin,İşlenmiş koyun derisi meşin gibi,kararmış ve sertleşmiş (insan derisi) meşin suratlı,"Utanmaz, şerefsiz (kimse)" meşin yuvarlak,Futbol topu meşk,"Bir öğretmenin, aynısını yazmaları için öğrencilerine verdiği yazı örneği" meşk almak,ders almak meşk etmek,alışmak veya öğrenmek için çalışmak meşk vermek,ders vermek meşkûk,"Şüphe uyandıran, şüpheli" meşkûr,"Beğenilmiş, övülmüş" meşrep,"Yaradılış, huy, karakter, mizaç" meşru,Yasal meşru sayılmak,geçerli bulunmak meşrubatçı,"Meşrubat hazırlayan, üreten veya satan kimse" meşruhat,"Bir maddenin açıklanması için yazılanlar, açıklamalar" meşruiyet,Meşruluk meşrulaşma,Meşrulaşmak işi meşrulaşmak,Meşru duruma gelmek meşrulaştırma,Meşrulaştırmak işi meşrulaştırmak,Meşru duruma getirmek meşru müdafaa,Bir saldırı karşısında kişinin kendisini koruması meşrut,Şartlı meşruta,"Bir kimseye, mirasçılara veya bir kuruluşa satılmamak şartı ile verilmiş mülk" meşruten,Şarta bağlı olarak meşruten tahliye,Şartlı tahliye meşruti,Meşrutiyetle ilgili olan meşrutiyet,Hükümdarlıkla yönetilen bir ülkede hükümdarın başkanlığı altında parlamento yönetimine dayanan hükûmet etme biçimi meşrutiyetçi,Meşrutiyet yanlısı olan meşum,Uğursuz meşveret,"Bir konu hakkında birinin düşüncesini sorma, danışma" meşveret etmek,danışmak met,Kabarma met,Çelik çomak oyununda kullanılan değnek parçası meta,"Mal, ticaret malı" metabolizma,"Canlı organizmada veya canlı hücrelerde hareketi, enerjiyi sağlamak için oluşan, biyolojik ve kimyasal değişimlerin bütünü, özümlemenin ve yadımlamanın toplamı" metafizik,Doğaötesi metafizikçi,Metafizik ile uğraşan kimse metafizikçilik,Metafizikçinin işi veya mesleği metal,"Çok yüksek elektrik ve ısı iletkenliği, kendine özgü parlaklığı olan, oksijenli birleşimiyle çoğunlukla bazik oksitler veren madde" metal bilimi,"Genellikle elementleri, özellikle metalleri saf olarak elde eden ve bunların işleme tekniğini belirleyen kimya endüstrisi kolu, metalürji" metalik,Madeni metalografi,"Maden, alaşım ve maden filizlerinin yüzeylerini, kesitlerini ve billurlaşma özelliklerini mikroskopla inceleyerek çözümünü yapan bilim kolu" metaloit,Metalsi metalsi,"Metallerin fiziksel özelliklerini, metal olmayan ögelerin ise kimyasal özelliklerini taşıyan element, madensi, metaloit" metalürji,Metal bilimi metalürjik,Metal bilimsel metal yatak,Yapımında metal kullanılan yatak metamorfik,Başkalaşıma uğramış olan metamorfizm,Başkalaşım metamorfoz,Başkalaşma metan,"Çürümekte olan karbonlu maddelerden çıkan, havada sarı bir alevle yanan, renksiz bir gaz, bataklık gazı (CH4)" metanet,"Metin olma, dayanma, dayanıklılık, sağlamlık" metanet göstermek,"kötü bir duruma katlanmak, dayanmak" metanetli,"Acılar karşısında dayanma gücünü yitirmeyen, dayanıklı, metîn" metanetsiz,Dayanıksız metanetsizlik,Dayanıksızlık metapsişik,Ruhötesi metastaz,Yayılma metatez,Göçüşme metazori,Zorla metbu,Kendisine bağlanılan metelik,"Çeyrek kuruş, on para değerinde demir para" meteliğe kurşun atmak,"parası kalmamak, hiç parası olmamak" metelik etmez,`çok değersiz` anlamında kullanılan bir söz metelik vermemek,"değer ve önem vermemek, umursamamak, aldırış etmemek" meteliksiz,"Parası olmayan, züğürt" meteliksizlik,Züğürtlük meteor,"Atmosfer içinde oluşan sıcaklık değişmeleri, rüzgâr, yıldırım, yağmur, dolu vb. olaylara verilen genel ad" meteorit,Gök taşı meteorolog,Hava tahmincisi meteoroloji,"Hava koşullarında meydana gelen değişmeleri, iklim türlerini araştırıp hava durumu tahminlerinde bulunan bilim dalı, hava bilgisi" meteoroloji istasyonu,Hava kürede sık sık görülen değişiklikleri inceleyen ve ölçen gözlemevi meteorolojik,Meteoroloji ile ilgili olan meteor taşı,Gök taşı metfen,Mezar metfun,"Gömülmüş olan, gömülü" methal,"Bir yapının giriş yeri, giriş" methali olmak,"bir işe karışmış bulunmak, bir işte parmağı olmak" methaldar,"Bir işe karışmış olan, bir işte parmağı olan" methetme,Methetmek işi methetmek,Övmek methiye,Övgü methiye düzmek,"övmek, övgü şiiri yazmak" methüsena,"Övme, ululama" metil,Doymuş hidrokarbon kökleri serisinin ilk basamağı metilen,Metanın iki hidrojen atomunu yitirmesiyle türeyen bir kök (CH2) metilik,Metil özelliği taşıyan metin,"Bir yazıyı biçim, anlatım ve noktalama özellikleriyle oluşturan kelimelerin bütünü, tekst" metîn,Metanetli metîn olmak,"dayanıklı ve sağlam olmak, metanetini yitirmemek" metis,Melez metodik,Yöntemli metodoloji,Yöntem bilimi metodolojik,Yöntem bilimsel metot,Yöntem metotlu,Yöntemli metotsuz,Yöntemsiz metotsuzluk,Yöntemsizlik metraj,Metre olarak uzunluk metrajlı,Herhangi bir metre uzunluğunda olan metrdotel,Şef garson metrdotellik,Başgarsonluk metre,"Yer meridyen çemberinin kırk milyonda biri olarak kabul edilen, 100 cm'lik temel uzunluk ölçüsü birimi" metrekare,Kenarı 1 metre olan bir karenin alanına eşit yüzey ölçüsü birimi metreküp,Kenarı 1 metre olan bir küpün hacmine eşit hacim ölçüsü birimi metrelik,Uzunluğu herhangi bir metre olan metres,"Evli bir erkekle nikâhsız yaşayan kadın, kapama, kapatma, zamazingo" metres tutmak,metresle yaşamak metre sistemi,"Metre, metrekare, metreküp gibi kökü metreye dayanan ölçü sistemi, metrik sistem" metreslik,Metres olma durumu metreslik etmek,bir erkekle metres olarak yaşamak metrik,Ölçümlü metrik sistem,Metre sistemi metris,Askerin çarpışma sırasında korunması için yapılan toprak siper metro,"Büyükşehirlerde semtler arasında işleyen, ulaşımı yerin altında sağlayan tren, yer altı treni" metroloji,Ölçü bilimi metronom,Bir müzik parçasının hangi hızla çalınması gerektiğini gösteren alet metropol,Ana kent metropolit,Ortodokslarda patrikten sonra gelen ve bir bölgenin din işlerine başkanlık eden din adamı metropoliten,Bir devletin veya bir ülkenin ana şehrine ilişkin metruk,"Bırakılmış, terk edilmiş" metrukât,Ölen birinin bıraktığı şeyler metruke,"Bırakılmış, geriye kalmış" metrukiyet,"Bırakılma, terk edilme" mevali,Osmanlı Devleti'nde görev yapan yüksek dereceli ilim adamları mevcudat,"Var olan şeyler, varlıklar" mevcudiyet,Varlık mevcut,"Var olan, bulunan" mevcut olmak,"var olmak, bulunmak" mevdu,"Emanet edilmiş, verilmiş, bırakılmış" mevduat,"Belli bir süre sonunda veya istenildiğinde çekilmek üzere bankalara faizle yatırılan para, tevdiat" mevduat defteri,Banka cüzdanı mevhibe,"Bağış, vergi, ihsan" mevhibeiilahiye,Tanrı vergisi mevhum,"Gerçekte olmayıp var sanılan, var diye düşünülen, kuruntuya dayanan" mevize,Vaaz mevki,"Yer, mahal" mevkisi olmak,bir işte önemli bir makamda bulunmak mevkuf,Vakfedilmiş mevkufen,Tutuklu olarak mevkufiyet,Tutukluluk mevkut,"Süreli, periyodik" mevkute,"Belli zaman aralıkları ile çıkan yayın, süreli yayın, periyodik" mevla,"Efendi, sahip, malik" mevlasını bulmak,istediğini elde etmek Mevlevi,Mevlevilik tarikatına bağlı kimse Mevlevihane,Mevlevi tekkesi Mevlevilik,Mevlâna Celâlettin Rumi'nin görüşlerine dayanan ve oğlu tarafından kurulan tarikat Mevlevi pilavı,"Kemiksiz koyun etinin hafifçe pişirilmesinden sonra nohut, kestane, havuç, soğan, yağ, fıstık ve pirinçle karıştırılıp kısık ateşte hazırlanan bir pilav türü" mevlit,"Hz. Muhammed'in doğumunu, hayatını anlatan mesnevi" mevlithan,Mevlit okuyan kimse Mevlit Kandili,Hz. Muhammed'in doğum günü olan Rebiyülevvel ayının on ikinci gecesinde kutlanan kandil mevrut,"Gelen, gelmiş" mevsim,"Yılın, güneşten ısı, ışık alma süresi ve dolayısıyla iklim şartları bakımından farklılık gösteren dört bölümünden her biri, sezon" mevsimli mevsimsiz,"Yersiz, gereksiz, zamansız" mevsimlik,"Bir mevsim için, bir mevsim süresince" mevsimsiz,"Zamanı iyi seçilmemiş, uygun zamanı gelmeden olan veya yapılan" mevsuf,"Nitelenmiş, nitelikleriyle belirlenmiş" mevsuk,"Belgeye dayanan, doğru, doğruluğuna güvenilen, sağlam" mevt,Ölüm mevta,"Ölü, ölmüş kimse" mevut,"Vadolunmuş, söz verilmiş" mevzi,"Yer, mahal" mevzii,Yöresel mevzilenme,Mevzilenmek işi mevzilenmek,"Mevziye yerleşmek, mevziye girmek" mevzu,Konu mevzuya girmek,asıl konuyu ele almak mevzuat,"Bir ülkede yürürlükte olan yasa, tüzük, yönetmelik vb.nin bütünü" mevzulu,Konulu mevzun,"Biçimli, düzgün, oranlı, uyumlu" mevzusuz,Konusuz mevzubahis,Söz konusu mey,Şarap mey,"Türk halk müziğinde kullanılan, ağzı yassı bir zurna türü" meyan,Meyan kökü meyan,"Ara, orta" meyan balı,Meyan kökünden elde edilen bir içecek türü meyancı,"Aracı, aracılık eden kimse" meyane,Çorba vb. yiyeceklere lezzet kazandırmak için un ve yağla yapılan sos meyanesi gelmek,helva vb. kıvamına gelmek meyan kökü,"Fasulyegillerden, 30-60 santimetre yüksekliğinde, tüysü yapraklı, mavimsi, mor çiçekli, tatlı olan toprak altı bölümleri hekimlikte ve serinletici içeceklerin yapımında kullanılan, çok yıllık otsu bir bitki, meyan(I) (Glycyrrhiza glabra)" meydan açmak,sebep olmak meydan,Alan meydan vermemek,kötü bir durumun gerçekleşmesi için imkân veya zaman bırakmamak meydan bulamamak,fırsat bulamamak meydana atmak,ortaya çıkarmak meydana çıkarmak,"açıklığa kavuşturmak, ortaya çıkarmak, belli etmek" meydana çıkmak,"ortaya çıkmak, görünmek" meydana dökmek,"hepsini sergilemek, ortaya dökmek" meydana düşmek,bir iş yapmak için kendini ortaya atmak meydana gelmek,"olmak, oluşmak" meydana getirmek,"olmasını sağlamak, oluşturmak" meydana koymak,"yapıp ortaya çıkarmak, göstermek" meydana vurmak,"belli etmek, ortaya çıkarmak" meydanı (birine veya bir şeye) bırakmak,savunduğu şeyden vazgeçmek meydanı boş bulmak,kendisini engelleyecek kimse görmeyerek aşırı davranışlarda bulunmak meydan almak,"gelişmek, yayılmak, geniş ölçüde olmak" meydan kalmamak,fırsat bulamamak meydanı dar etmek,"birini çok sıkıntıya sokmak, her yönden sıkıştırmak" meydan okumak,"korkmadığını, çekinmediğini açıkça bildirmek, kavga veya yarışmaya çağırmak" meydan bırakmamak,fırsat vermemek meydancı,"Avlu, bahçe vb. yerleri süpürüp temizleyen hizmetli" meydancık,Küçük meydan meydancılık,Meydancı olma durumu meydan dayağı,Ceza olarak açıkta ve kalabalık içinde suçlulara atılan dayak meydan dayağı atmak,birini kalabalık içinde iyice dövmek meydan dayağı yemek,kalabalık içinde iyice dayak yemek meydan dayağı çekmek,herkesin içinde veya çok dövmek meydani,"Beyaz veya renkli, yol yol ipek çözgülü dokunmuş kumaş" meydan korkusu,Alan korkusu meydanlık,Açıklık meydan muharebesi,Meydan savaşı meydan saati,Halkın yararlanabilmesi için alanlara konulan büyük saat meydan savaşı,"Bir savaşta, kesin sonuç almak için düşmana karşı bütün güçlerle yüklenilen ölüm kalım savaşı, meydan muharebesi" meydan sazı,"On iki teli olan, sesinin yüksekliği sebebiyle açık yerlerde çalınmaya uygun, halk ozanlarının kullandığı en büyük saz, divan sazı" meyhane,"İçki satılan ve içilen yer, içki yeri" meyhaneci,Meyhane işleten kimse "meyhaneciden şahit istemişler, bozacıyı göstermiş","`uygunsuz iş yapan kimse, haklı olduğunu göstermek için kendisine benzeyen birini tanık gösterir` anlamında kullanılan bir söz" meyhanecilik,Meyhane işletme işi meyhaneci otu,Çobandüdüğü meyhane pilavı,"Kıyma, soğan, biber ve domates kullanılarak bulgurdan yapılan bir pilav türü" meyil,"Eğiklik, eğim, akıntı" meyli olmak,"beğenmek, ilgisi olmak, hoşuna gitmek" meyil vermek,eğiklik sağlamak meyilli,"Bir yana eğimi olan, eğik" meyilsiz,Meyli olmayan meyletme,"Meyletmek işi, temayül" meyletmek,Eğilmek meymenet,Uğur (I) meymenetli,Uğurlu meymenetsiz,Uğursuz meymenetsizlik,Uğursuzluk meyus olmak,üzgün ve umutsuz bir duruma düşmek meyus etmek,üzmek meyus,Üzgün meyusiyet,Üzüntü meyve,"Bitkilerde çiçeğin döllenmesinden sonra yumurtalığın gelişmesiyle oluşan tohumları taşıyan, genellikle yenebilen organ, yemiş" meyve veren ağaç taşlanır,"`bilgili, hünerli, işinde başarılı olan kimseler kıskanılır, eleştirilir ve işlerini yapmaları zorlaştırılır` anlamında kullanılan bir söz" meyve almak,ürün elde etmek meyve vermek,ürün vermek meyveye durmak,meyve verecek duruma gelmek meyve ağacı,Meyve veren ağaç meyve bahçesi,İçinde meyve ağaçları olan bahçe meyveci,Meyve yetiştiren kimse meyvecilik,Meyve yetiştirme işi meyvedar,Meyveli meyve dışı,Birinci zar meyve ezmesi,Meyvelerin ezilmesi sonucu elde edilen yiyecek meyvehoş,Kuru yemiş meyve içi,"Meyvelerde, tohumların bulunduğu iç bölüm" meyve kabuğu,Meyvenin dış yüzeyini kaplayan kalın tabaka meyvelenme,Meyvelenmek işi meyvelenmek,"Meyveli duruma gelmek, meyve vermek" meyveli,"Meyvesi olan, meyve veren, yemişli, meyvedar" meyveli ağacı taşlarlar,meyve veren ağaç taşlanır meyvelik,"Meyve ağacı dikili, belirli büyüklükte yer, yemişlik" meyve ortası,Yemişlerin meyve dışı ve meyve içi arasında bulunan sulu ve etli bölümü meyve reçeli,Meyveden yapılan şekerli tatlı meyve sineği,Meyvelere musallat olan bir tür sinek meyve sineğigiller,Kanatlarında koyu renkli lekeler bulunan bir tür sinek familyası (Trypetidae) meyvesiz,Meyve vermeyen meyvesizlik,Meyvesiz olma durumu meyve suyu,Meyveden elde edilen su meyve şekeri,"Balda ve birçok meyvede bulunan bir şeker türü, levüloz, fruktoz" meyve yaprak,Çiçeğin döllenmeden sonra yemişi oluşturan yaprağı meyyal,"Eğilimli, eğimli" meyyit,Ölü mezalim,"Zulümler, haksızlıklar, kıyımlar" mezamir,Düdükler mezar,"Ölünün gömülü olduğu yer, gömüt, kabir, sin(I), makber, metfen" mezarını kazmak,"birinin kötülüğünü istemek, kötü duruma düşürmek için uğraşmak" mezardan çıkarmak,bir kimseyi ölümden kurtarmak mezarcı,Mezar kazan kimse mezarcılık,Mezar kazma işi mezar kaçkını,Çok zayıflamış kimse mezarlık,"Mezarların bulunduğu yer, kabristan, gömütlük, sinle, sinlik, tahtalıköy, mezaristan, bamyatarlası" mezar taşı,"Gömülen kişiye ait kimlik bilgileri, dua vb. yazıları kazınmış olarak üzerinde bulunduran ve mezarın baş ucuna dikilen taş, hece taşı" mezar taşı ile övünülmez,`kişi geçmişteki atalarıyla değil ancak kendi değeri ile övünmelidir` anlamında kullanılan bir söz mezat,Açık artırma ile satış mezada çıkarmak (veya koymak),açık artırma yoluyla bir malı satışa çıkarmak mezatçı,Arttırma ile satışı yönlendiren kimse mezat malı,Bayağı ve ucuz mal mezbaha,Kesimevi mezbele,Çöplük mezbelelik,Çöplük mezcetme,Mezcetmek işi mezcetmek,"Birbirine katmak, katıştırmak" meze,İçki içilirken yenilen yiyecek mezeci,Meze satan kimse mezecilik,Meze yapıp satma işi mezelik,"Meze yapılmaya elverişli, meze olarak kullanılan" mezellet,"Alçalma, aşağılaşma" mezgit,"Mezgitgillerden, Avrupa ve Türkiye denizlerinde yaşayan, uzun vücutlu, büyük ağızlı, eti lezzetli bir balık, tavuk balığı (Gadus merlangus)" mezgitgiller,"Balıklar sınıfının kemikli balıklar takımına giren, genellikle tatlı sularda yaşayan bir familyası" mezhebi geniş,"Namus konusunda aşırı hoşgörülü davranan (kimse), geniş mezhepli" mezhep,"Bir dinin görüş, yorum ve anlayış ayrılıkları sebebiyle ortaya çıkan kollarından her biri" mezhepçi,Mezhep yanlısı olan kimse mezhepçilik,Mezhepçi olma durumu meziyet,Bir kişiyi veya nesneyi benzerinden üstün gösteren nitelik meziyetli,"Beğenilen, üstün nitelikleri bulunan" mezkûr,"Adı geçen, anılan, sözü edilen, zikredilen, zikrolunan" mezoderm,Orta deri mezon,"Elektrondan ağır, protondan hafif bir atom cisimciği" mezosfer,Orta yuvar mezozoik,İkinci Çağ mezozom,Bakterinin üremesi sırasında bakteri zarından kıvrımlar yaparak meydana gelen mitokondri benzeri yapı mezra,"Ekime elverişli, ekilecek tarla veya yer, ekenek" mezru,"Ekilmiş, ekili" mezun,Bir okulu bitirerek diploma almış (kimse) mezun olmak,"okul, kurs vb.ni bitirmek" mezuniyet,Okulu bitirme mezura,"Terzilikte ölçü almak için kullanılan, genellikle 1,5 metre uzunluğunda şerit metre, mezür" mezür,Mezura Mg,Magnezyum elementinin simgesi "mı / mi, mu / mü","Sonuna getirildiği cümleye veya kelimeye, söyleyiş biçimine ve tonlamaya göre soru, şaşma veya inkâr anlamı veren bir söz" mucur,Mıcır mıgri,Sularımızda yaşayan bir tür yılan balığı (Conger conger) mıh,Çivi mıhlama,Mıhlamak işi mıhlamak,"Mıhla tutturmak, çakmak(III), çivilemek" mıhlanma,Mıhlanmak işi mıhlanmak,"Mıhlama işine konu olmak veya mıhlama işi yapılmak, çivilenmek" mıhlı,Mıhı olan mıhsıçtı,Cimri mıhsıçtılık,Cimrilik mıklep,"Ciltli kitapların sol cilt kapağında bulunan ve okunmakta olan yeri belli eden, ucu üçgenimsi, katlanabilir parça" mıknatıs,Demiri ve daha başka bazı metalleri çeken demir oksit mıknatısi,"Mıknatısla ilgili, manyetik" mıknatısiyet,Mıknatıslık mıknatıslama,Mıknatıslamak işi mıknatıslamak,Bir demir çubuğa mıknatıs özelliği vermek mıknatıslanma,Mıknatıslanmak işi mıknatıslanmak,"Mıknatıs özelliği kazanmak, mıknatıslı bir duruma gelmek" mıknatıslı,Mıknatısı olan mıknatıslı iğne,"Merkezinden bir iple asılı bulunan, dar ve sivri bir eşkenar dörtgen biçiminde yapılmış mıknatıs çubuğu" mıknatıslık,"Mıknatıslı olma özelliği, mıknatısiyet" mıncıklama,Mıncıklamak işi mıncıklamak,"Örseleyecek veya biçimini bozacak gibi ellemek, sıkıştırmak" mıncıklanma,Mıncıklanmak işi mıncıklanmak,Mıncıklama işi yapılmak veya mıncıklama işine konu olmak mıncırık,"Küçük, afacan, zeki (çocuk)" mıntıka,Bölge mırıldama,Mırıldamak işi mırıldamak,Alçak ve güç anlaşılır bir sesle bir şeyler söylemek mırıldanış,Mırıldanma işi mırıldanma,Mırıldanmak işi mırıldanmak,Alçak sesle kendi kendine bir şeyler söylemek mırıl mırıl,Mırıltılı ses çıkararak mırıltı,Alçak ve anlaşılmaz bir ses çıkararak konuşma mırın kırın,"Bir isteği kabul etmeme, nazlanma" mırın kırın etmek,"bir isteği yerine getirmemek için çeşitli sebepler ileri sürmek, nazlanmak" mırlama,Mırlamak işi mırlamak,Kedi `mır mır` diye ses çıkarmak mırmır,Sularımızda yaşayan bir tür yılan balığı (Echelus myrus) mır mır,Mırıldanma sesi mır mır etmek,`mırıldanma` sesi çıkarmak mırmırık,Mırıldanan mırnav,Miyavlama sesi mırra,Acılık veren sıvılarla özel bir biçimde kaynatılarak pişirilen bir tür acı kahve mısdak,Ölçüt mısır,"Buğdaygillerden, gövdesi boğumlu ve kalın, yaprakları şerit biçiminde, boyu yaklaşık 2 metre olabilen, erkek çiçekleri tepede salkım durumunda, dişi çiçekleri yaprakla gövde arasında koçan biçiminde olan bir kültür bitkisi (Zea mays)" mısır patlatmak,cin mısırını ateş üzerine tutarak patlamasını sağlamak Mısır baklası,Termiye mısırcı,Mısır yetiştiren veya satan kimse mısır ekmeği,Mısır unundan hazırlanarak yapılan ekmek Mısır fulü,Hint fulü mısır kalburu,Aleve tutularak içinde mısır patlatılan kalbur biçiminde bir kap Mısırlı,Mısır halkından olan kimse mısırlık,Geniş mısır tarlaları bulunan yer mısır özü,Mısırdan elde edilen öz madde mısır püskülü,Mısır koçanının ucundan sarkan sarı renkli püskül biçimindeki tepeciği mısır püskülü gibi,"seyrek, ince ve cansız (saç)" mısırtavuğu,Hindi Mısır turnası,İbis mısır unu,Kuru mısır tanelerinin öğütülmesiyle elde edilen un mısır yağı,Mısır tanelerinden çıkarılan sıvı yağ mıskal,"Her biri başka perdede bir sıra kamış boğumundan yapılmış düdük, musikar" mıskala,Metal veya deri parlatmaya yarar alet mısmıl,"Eti yenilebilen, murdar olmayan" mısra,Dize mışıldama,Mışıldamak işi mışıldamak,Mışıl mışıl ses çıkarmak mışıl mışıl,"`Rahat, sessiz ve derin soluk alarak uyumak` anlamındaki mışıl mışıl uyumak deyiminde geçen bir söz" mışmış,Kayısı veya zerdali mıymıntı,İnsanın sabrını tüketecek derecede yavaş ve mızmızca iş gören (kimse) mıymıntılık,Mıymıntı olma durumu mızıka,Bando mızıkacı,Bandocu mızıkalı,Mızıkası olan mızıkçı,Oyunbozan mızıkçılık,"Mızıkçı olma durumu, ordubozanlık, oyunbozanlık" mızıkçılık etmek,"mızıklanmak, oyunbozanlık etmek" mızıklanma,Mızıklanmak işi mızıklanmak,"Çeşitli sebeplerle oyun bozmak, yenilgiyi kabul etmemek, oyunbozanlık etmek, mızıkçılık etmek" mızıldanma,Mızırdanma mızıldanmak,Mızırdanmak mızıma,Mızımak durumu mızımak,Mızıkçılık etmek mızırdanma,Mızırdanmak işi mızırdanmak,"Yakınarak konuşmak, sızlanmak, mızıldanmak, sızıldanmak" mızmız,"Her şeyde kusur bulan, hiçbir şeyden memnun olmayan" mızmızca,"Mızmıza yakışan, mızmız gibi" mızmızlanma,Mızmızlanmak işi mızmızlanmak,"Mızmızca davranışlarda bulunmak, mızmızlık etmek" mızmızlık,Mızmız olma durumu mızmızlık etmek,mızmızlanmak mızrak,"Uzun saplı, sivri demir uçlu silah" mızrak çuvala girmez (veya sığmaz),gizli tutulması imkânsız durumlar karşısında söylenen bir söz mızraklı,"Mızrağı olan, mızrak taşıyan" mızraksı,Mızrağa veya mızrak ucuna benzeyen mızraksız,Mızrağı olmayan mızrap,"Telli çalgıları çalmaya yarayan, kemik, maden, plastik veya özellikle kiraz ağacından yapılan alet, çalgıç, tezene, pena" mi,Gam dizisinde re ile fa arasındaki ses ve bu sesi gösteren nota işareti miat,Bir şeyin yapılması için tanınan süre miadı dolmak,"bir şeyin kullanım süresi bitmek, eskimek" miadı gelmek,zamanı gelmek mibzer,Tohum ekme aleti miçel,Mantarların ipliksi ve uzantılı tutunma ve gelişim organı muço,Miço midesi almamak (veya kaldırmamak veya kabul etmemek veya götürmemek),"hastalık, tiksinme vb. sebeplerle bir şeyi yiyememek" mide (veya midesini) bulandırmak,kusacak bir duruma getirmek mideyi bastırmak,hafif şeyler yiyerek açlığını gidermek mideye oturmak,yenilen şey sindirilmeyip mideye rahatsızlık vermek mide,"Omurgalılarda, sindirim sisteminin, yemek borusu ile onikiparmak bağırsağı arasında besinlerin sindirime hazır duruma getirildiği; omurgasız hayvanlarda ise sindirim kanalının bu bölgeye karşılık olan parçası" midesi ezilmek (veya kazınmak),açlık duymak midesi bulanmak,kusacak gibi olmak mideye indirmek,yemek içmek midesi ekşimek (veya kaynamak veya yanmak),yeni yenilmiş yiyeceklerden ötürü midede rahatsızlık duymak mide ağzı,Yemek borusunun mideye açılan alt ucu mideci,Kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen (kimse) mide fesadı,Çok ve çeşitli yemenin yol açtığı mide bozukluğu mide fesadına uğramak,çok ve çeşitli yiyecekler yemekten midesi bozulmak mide kapısı,Midenin onikiparmak bağırsağına açılan alt ucu midesiz,Yenmeyecek şeyleri yiyen midevi,Mide ile ilgili olan midi,Orta midibüs,Küçük otobüs midibüsçü,"Midibüs alıp satan, işleten veya kullanan kimse" midi etek,Boyu diz kapağını örten veya diz kapağından üç dört santim kadar aşağı inebilen etek midilli,Normalden daha küçük boyda bir tür at midye,"Yassı solungaçlı, yumuşakçalardan, kabukları birbirine eşit, denizlerin kayalık yerlerinde kümeler durumunda yaşayan eti yenir bir hayvan (Mytilus)" midyeci,Midye avlayan veya satan kimse midyecilik,Midyecinin işi midyelik,Yapay olarak midye üretilen yer miftah,Anahtar migmatit,Tortul katmanlar arasına magma girmesiyle oluşan değişim kayacı migren,Yarım baş ağrısı miğfer,"Savaşçıların veya itfaiyecilerin başlarına giydikleri demir başlık, tolga" mihaniki,"Düşünmeden, ölçülerek değil de yalnızca alışkanlığın verdiği kolaylıkla veya yalnız kasların hareketiyle yapılan (iş, hareket vb.)" mihenk,Mihenk taşı mihenge vurmak,denemek mihman,Konuk mihman olmak,konuk olarak bulunmak mihmandar,Konukçu mihmandarlık,Konukçuluk mihnet çekmek,"sıkıntılı bir duruma katlanmak, sıkıntı çekmek" mihnet,Sıkıntı mihr,Müslüman bir erkeğin nikâh esnasında eşine vermeyi kabullendiği mal veya para mihrace,Hindistan'da racadan daha büyük hükümdarlara verilen unvan mihrak,Odak mihrap,"Cami, mescit vb. yerlerde Kâbe yönünü gösteren, duvarda bulunan ve imama ayrılmış olan oyuk veya girintili yer" mihver,Eksen mika,"Püskürük ve başkalaşmış kayalar içinde bulunan, alüminyum silikat ile potasyumdan oluşmuş, yapraklar durumunda ayrılabilen, ateşe dayanıklı parlak bir mineral, evren pulu" mikado,Japon imparatorlarına verilen unvan mikalı cam,"Yapımında mika maddesi kullanılan, darbe aldığında tuz buz olup dağılmayan cam türü" mikâp,Küp(II) mikaşist,"Küçük kuvars billurlarıyla mikadan oluşmuş, yaprak biçiminde başkalaşmış kaya" mikoloji,Mantar bilimi mikoz,Mantar asalaklarından oluşan hastalık mikroamper,Amperin milyonda birine eşit akım şiddeti birimi mikrobik,Mikroplu mikrobiyolog,Mikrobiyoloji uzmanı mikrobiyoloji,Mikropları konu alan bilim dalı mikrodalga,Boyları 1 milimetre ile 1 metre arasında değişen elektromanyetik dalga mikrofilm,"Herhangi bir belge, yayın vb.ni küçük sinema filmi gibi bir şerit üzerine çeken, özel bir fotoğraf makinesiyle elde edilmiş film" mikrofon,Elektrik akımı etkisiyle sesi uzakta bulunan alıcıya ulaştıran araç mikrofona koymak,"hikâye, roman, oyun vb. eserleri radyo için elverişli duruma getirip yayımlamak" mikrofoncu,Ses kaynağının yer değiştirmesine göre mikrofonu yöneten kimse mikrofonik,Mikrofona uygun olan mikrokok,Nokta biçimdeki mikroplara verilen genel ad mikrolit,"Bazı taşların yapısında bulunan, prizma biçiminde ve mikroskopla görülebilen billurlar" mikrometre,"Büyük ölçüde büyütme gücü olan teleskop, mikroskop vb. optik aletlerle incelenen nesnelerin oylumlarını ölçmede kullanılan alet" mikron,"Bir metrenin milyonda biri, milimetrenin binde biri, mikrometre" mikroorganizma,Mikroskopla görülebilen organizma mikrop,"Mikroskopla görülebilen, çürümeye, mayalanmaya ve hastalıklara yol açan bir hücreli canlı" mikroplanma,Mikroplanmak işi mikroplanmak,Mikroplu duruma gelmek mikroplu,"Mikrop içeren, mikropla bulaşan, intani, mikrobik" mikropluk,"Yaramazlık, kötülük, fesatlık" mikropsuz,"Mikrop içermeyen, mikroptan arındırılmış olan" mikrosefal,Yetersiz gelişme sonunda beyni ve kafatası küçük olan (kimse) mikrosinema,Mikroskopla görülebilecek nesnelerin görüntülerini tespit etmekle uğraşan sinema kolu mikroskobik,Mikroskopla görülebilecek kadar küçük olan mikroskop,Bir mercek düzeneği yardımıyla küçük nesneleri büyütüp daha belirgin duruma getirmeye veya çıplak gözle görülmeyenleri göstermeye yarayan alet mikroskop altına koymak (veya almak),"en ince noktasına kadar araştırmak, didik didik edip incelemek" miktar,"Bir şeyin ölçülebilen, sayılabilen veya azalıp çoğalabilen durumu, nicelik" mikyas,"Ölçek, ölçü" mikyaslı,Ölçeği veya ölçüsü olan mikyassız,Ölçeği veya ölçüsü olmayan mil,Selin sürükleyip getirdiği çok küçük taneli çamurlaşmış kum ve toprak karışımı mil,Türlü işlerde kullanılmak için yapılan ince ve uzun metal çubuk mil,"Karada 1609, denizde 1852 metre olarak kabul edilen bir uzaklık ölçü birimi" mil yapmak,yol yapmak miladi,"Milada dayanan, milatla ilgili olan" miladi takvim,Hz. İsa'nın doğumunu başlangıç olarak alan takvim miladi tarih,Miladi takvimin belirttiği tarih milat,Hz. İsa'nın doğduğu gün milattan önce,Miladi zaman başlangıcından geriye doğru sayılan yıllara göre belirtilen tarih milattan sonra,Miladi zaman başlangıcından bu yana sayılan yıllara göre belirtilen tarih mildiyu,"En çok bağlarda görülen, peronospora cinsinden, emeçlerini bitkilerin yapraklarına salarak yaşayan asalak bir mantarın oluşturduğu hastalık" milel,"Milletler, uluslar" milföy,Milföy hamuru milibar,Bir barın binde biri değerinde atmosfer basıncı ölçü birimi miligram,Bir gramın binde birine eşit ağırlık ölçüsü birimi (mgr) mililitre,Bir litrenin binde birine eşit hacim ölçüsü birimi (ml) milim,Milimetre milim oynamamak,ölçüsüne tam olarak uygun düşmek milim şaşmamak,tam denk düşmek milimetre,"Bir metrenin binde biri uzunluğunda bir ölçü birimi, milim" milimetrik,Milimetre ile ilgili olan milimikron,Bir mikronun binde biri (m) milimi milimine,"Tam, tastamam" milis,Savaş sırasında orduya yardımcı olarak toplanan silahlı halk gücü militan,"Bir düşüncenin, bir görüşün başarı kazanması için savaşan, mücadele eden kimse" militanlaşma,Militanlaşmak durumu militanlaşmak,"Militan olmak, militan durumuna girmek" militanlaştırma,Militanlaştırmak işi militanlaştırmak,Militan durumuna getirmek militanlık,Militan olma durumu militarist,Militarizm yanlısı olan kimse militarizm,Bir ülkede ordu gücünün aşırı derecede ağır basması millenme,Millenmek işi millenmek,"Akarsuyun getirdiği kumlu, çamurlu toprak, bir yere yığılmak" milletin ağzı torba değil ki büzesin (veya dikesin),`başkalarının söyleyeceklerine engel olamazsınız` anlamında kullanılan bir söz millet,"Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu, ulus" milletçe,"Millet tarafından, millete göre, millet olarak" milletlerarası,Uluslararası milletlerarasıcı,Uluslararasıcı milletlerarasıcılık,Uluslararasıcılık millet meclisi,Milletvekillerinin oluşturduğu kurul milletsever,Milletini seven (kimse) milletseverlik,Milletsever olma durumu millettaş,Aynı milletten olanlardan her biri milletvekili,"Anayasa'ya göre millet meclisine seçimle giren millet temsilcisi, saylav, mebus, parlamenter, vekil" milletvekilliği,"Milletvekilinin görevi, mebusluk, parlamenterlik" millî,"Milletle ilgili, millete özgü, ulusal" millî eğitim,Ulusal olan eğitim millî ekonomi,Ulusal ekonomi millî gelir,"Bir yıllık toplumsal üretimde, üretim araçları için harcananların düşülmesinden sonra kalan bölüm, ulusal gelir" millî güvenlik,Devletin her türlü dış ve iç tehditlere karşı korunması millî hüviyet,Millî kimlik millî iktisat,Ulusal ekonomi millî irade,Ulusça kullanılan ve hiçbir gücün etkileyemeyeceği kuvvet millî kimlik,"Bir milletin kendine özgü düşünüş ve yaşayış biçimi, dil, töre ve gelenekleri, toplumsal değer yargıları ve kuralları ile oluşan özellikler bütünü, millî hüviyet" millîleşme,Millî nitelik kazanma millîleşmek,Millî nitelik kazanmak millîleştirmek,Millî bir nitelik vermek millîlik,"Millî olma durumu, ulusallık" millî marş,"Ülkelerin bağımsızlık simgelerinden olan, resmî makamlarca onaylanmış, çeşitli etkinliklerde seslendirilen marş" millî mücadele,Bağımsızlık için yapılan savaş veya bu savaş süresi millî müdafaa,Ulusal savunma millî savunma,Ulusal savunma millî takım,Uluslararası yarışmalarda bir ülkeyi temsil etmek için bir araya gelmiş sporcular grubu milliyet,"Millete özgü olma veya millî olma durumu, ulusallık" milliyetçi,"Milliyet ilkesini benimseyen, milliyetsever, ulusçu, ulusalcı" milliyetçilik,"Maddi ve manevi açılardan millet ve ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutma anlayışı, ulusçuluk, ulusalcılık, nasyonalizm" milliyetperver,Ulussever milliyetperverlik,"Milliyetperver olma durumu, ulusseverlik" milliyetsever,Milliyetçi milliyetseverlik,"Milliyetçi olma durumu, milliyetini benimseme durumu" milliyetsiz,"Millet sevgisi olmayan, millî duyguları zayıf (kimse)" milyar,"Milyon kere bin, bin milyon, 1.000.000.000" milyarder,Bir veya daha çok milyarı olan kimse milyarderlik,Milyarder olma durumu milyarlarca,"Pek çok, çok sayıda" milyarlık,Niceliği milyarla ölçülen milyon,"Bin kere bin, 1.000.000" milyoner,Bir veya daha çok milyonu olan kimse milyonerlik,Milyoner olma durumu milyonlarca,"Pek çok, çok sayıda" milyonluk,Niceliği milyonla ölçülen mim koymak (veya yapıştırmak),unutulmaması için işaret koymak mim,Arap alfabesinin yirmi dördüncü harfinin adı mim,"Eski Yunan ve Roma'da yaşamı, töreleri taklit amacı güden komedi türü" mimar,Yapıların planını hazırlayıp bunların gerçekleşmesini sağlayan kimse mimarbaşı,"Osmanlı sarayında, resmî yapıların onarım ve yapım işleriyle uğraşan mimarların başı" mimari,Mimarlık mimarisiz,Mimarlığa uygun olarak yapılmayan (kaba yapı) mimarlık,"Mimar olma durumu, mimarın işi ve mesleği" mimik,"Yüz, el, kol hareketleriyle düşünceyi anlatma sanatı" mimleme,Mimlemek işi mimlemek,"Birini, hoşa gitmeyen veya iyi olmayan bir davranışı dolayısıyla hakkında iyi düşünülmeyenler arasına koymak" mimlenme,Mimlenmek işi mimlenmek,Mimleme işine konu olmak mimli,"Genellikle davranışlarından kuşku duyulan, kötü olarak bilinen, mimlenmiş" mimoza,"Baklagillerden, çiçekleri sarı, bazı türleri beyaz veya menekşe renginde, yaprakları akasya yaprağına benzeyen bir süs bitkisi, gümüşi akasya (Mimosa)" minakop,Gölge balığı (Umbrina cirrosa) minareyi yaptırmayan yerden bitmiş sanır,"`önemli iş yapmamış olanlar, yapılmış önemli işleri kendiliğinden oluvermiş sanırlar` anlamında kullanılan bir söz" minare,"Camilerde müezzinin ezan okuduğu, sela verdiği, şerefesi olan, çoğunlukla taştan, yüksek ve ince yapı" minare gibi,çok uzun minare de doğru ama içi eğri,`doğru görünen nice kişiler vardır ki içyüzlerini bilenlerden nasıl düzenbaz oldukları öğrenilir` anlamında kullanılan bir söz minareyi çalan kılıfını hazırlar,"`kolay kolay gizlenemeyecek kadar büyük bir yolsuzluğu yapan kimse, sorumluluktan kurtulma yollarını önceden düşünür` anlamında kullanılan bir söz" minare boyu,Aşağı yukarı 10-20 metre arasında olan yükseklik minareci,Minare yapan usta minarecik,Küçük minare minarecilik,Minarecinin yaptığı iş minaregölgesi,Gerçekleşmesi imkânsız durum minare kırması,Çok uzun boylu (kimse) minareli,Minaresi olan minaresiz,Minaresi olmayan minber,"Camilerde hutbe okunan merdivenli, yüksekçe yer" minder dışına atmak,"ortadan kaldırmak, silmek, kovmak" minderden kaçmak,güreşte oyuna katılmamak minder,"İçi yumuşak bir malzeme ile doldurularak dikilen, oturmaya, yaslanmaya yarar şilte" minder çürütmek,"işsiz, güçsüz oturmak" mine,Metal eşya üzerine vurulan renkli cam katmanı mineci,Mine yapan sanatçı mine çiçeği,"Mine çiçeğigillerden, yaprakları karşılıklı ve oymalı, çiçekleri başak durumunda alacalı, mavi veya menekşe renginde, sapı dört köşeli olan güzel kokulu bir bitki (Verbena)" mine çiçeğigiller,"Bitişik taç yapraklı iki çeneklilerden, mine çiçeği vb. türleri içine alan bir bitki familyası" mineleme,Minelemek işi minelemek,Mine ile süslemek mineli,Mine ile süslenmiş mineral,Normal sıcaklıkta doğada katı durumda birtakım maddelerle karışık veya birleşik olarak bulunan veya kimyasal yollarla elde edilen inorganik madde mineral bilimci,"Mineral bilimi ile uğraşan kimse, minerolog" mineral bilimi,"Mineral ve billurlarla, onların fiziksel ve kimyasal özelliklerini inceleyen bilim, maden bilimi, mineroloji" mineralleştirici,Bir madenle birleşerek onu mineral duruma dönüştüren madde mineralleştirme,Mineralleştirmek işi mineralleştirmek,Bir metali mineral duruma getirmek minerolog,Mineral bilimci mineroloji,Mineral bilimi mini,Çok küçük veya kısa minibüs,10-12 kişilik oturma kapasitesi olan küçük otobüs minibüsçü,"Minibüsü olan, minibüs alıp satan veya işleten kimse" minicik,"Küçücük, ufacık" mini etek,"Boyu diz kapağından yukarıda olan, çeşitli kısalıkta etek" minik,Küçük ve sevimli minimal,Minimum minimetre,Silindir biçimindeki nesnelerin iç çaplarını denetlemekte kullanılan ölçü aleti minimini,Küçücük minimum,Asgari mink,Vizon minkale,İletki minnacık,"Çok küçük, minimini" minnet,"Yapılan bir iyiliğe karşı kendini borçlu sayma, gönül borcu" minnet altında kalmamak,birinin iyiliğine karşı kendini borçlu durumdan kurtarmak için karşılık olarak bir iyilikte bulunmak minnet duymak,birinin iyiliğine karşı kendini ona borçlu saymak minnet etmemek,boyun eğmemek minnettar,"Birinden gördüğü iyiliğe karşı kendini borçlu sayan, gönül borcu olan kimse, gönül borçlusu" minnettar etmek,birini iyilik yaparak borçlu bırakmak minnettar kalmak,birinden görülen iyiliğe karşı teşekkür duygusu beslemek minnettarlık,"Minnettar olma durumu, şükran" minnoş,Küçük ve sevimli kimselere söylenen bir seslenme sözü minör,Daha küçük mintan,"Yakasız, uzun kollu erkek gömleği" mintanlık,Mintan yapmaya elverişli olan minüskül,Küçük harf minval,"Biçim, yol, tarz" minyatür,"Çoğunlukla eski yazma kitaplarda görülen, ışık, gölge ve hacim duygusu yansıtılmayan küçük, renkli resim sanatı" minyatürcü,Minyatür yapan sanatçı minyatürcülük,Minyatür yapma sanatı minyon,"İnce, küçük, çıtı pıtı" mir,"Baş, kumandan, amir" mirim,"`beyim, aziz dostum, arkadaşım` anlamlarında bir seslenme sözü" mira,"Arazi üzerinde seçilmiş bir işaret noktasının düşeyini gösteren, yön belirtmek için uzaktan gözlenen, geometrik biçimli tahta lata" miraç,Göğe çıkma Miraç Gecesi,Hz. Muhammed'in göğe çıktığına inanılan recep ayının yirmi yedinci gecesi Miraç Kandili,Miraç Gecesi kutlanan kandil miralay,Albay miralaylık,Albaylık mirasa konmak,bir kimseye önemlice bir kalıt kalmak miras,"Birine, ölen bir yakınından kalan mal mülk, para veya servet, kalıt, bırakıt, tereke" "miras helal, hele al demişler","`miras, alabildiği takdirde mirasçının hakkıdır` anlamında kullanılan bir söz" miras yemek,kendine kalan mirası tüketmek mirasçı,Kalıtçı mirasyedi,"Kendisine önemli bir miras kalan, mirasa konan kimse" mirasyedilik,Mirasyedi olma durumu mirî,"Hükûmetin, hazinenin malı olan, beylik" mirîci,"Osmanlı maliyesinde, koyunları sayıp vergilerini toplayan görevli" mirî kâtibi,Osmanlı Devleti'nde maliye ile halk arasında davalara bakan yargıç mirî mal,"Devlete ait mal, hazineye ait mal" mirliva,Tuğgeneral mirlivalık,Tuğgenerallik mirza,Bazı Türk topluluklarında ve İran'da kullanılan bir soyluluk sanı mis gibi,çok güzel mis,Güzel mis,Evlenmemiş kadın misafir umduğunu değil bulduğunu yer,"`konuk, ev sahibinin kendisine çok şeyler ikram etmesini bekleyebilir ama ev sahibi ancak evinde olanları ikram edebilir` anlamında kullanılan bir söz" misafir olmak,"bir yerde konuk olarak karşılanıp gerekli ilgiyi, izzet ve ikramı görmek" misafir kısmeti ile gelir,`misafirin geldiği evde ya yiyecek bulunur veya beklenmedik bir yerden o sırada yiyecek gelir` anlamında kullanılan bir söz misafir,Konuk misafir gibi oturmak,"bulunduğu yerden her an ayrılacakmış gibi eğreti, üstünkörü oturmak" misafir etmek,"konuk olarak karşılayıp yedirip içirmek, yatırmak" misafir ağırlamak,"konuğa gerekli ilgiyi göstermek, ikramda bulunmak" misafir kalmak,"bir yerde yiyip içmek, yatmak ve konuk olarak ilgi görmek" misafirhane,Konukevi misafirlik,Konukluk misafir odası,Evlerde konukların alındığı oda misafirperver,Konuksever misafirperverlik,Konukseverlik misafir salonu,Evlerde veya resmî konutlarda konuklara ayrılan salon misak,"Sözleşme, antlaşma, bağlaşma" misal,"Örnek olarak alınabilen, gösterilen şey, örnek" misal göstermek,örnek vermek misel,Koloit iyonlarında molekül yığılmasından oluşan ve yalnız başına koloidin bütün niteliğini taşıdığı kabul edilen bölüm misil,"Eş, benzer, örnek" misli menendi yok,"benzeri, eşi yok" misilleme,Kısasa kısas misina,"Yapay ve sentetik ham maddeden tek kat çekilmiş, değişik kalınlıkta iplik" misis,Evlenmiş kadın misk,Asya'nın yüksek dağlarında yaşayan bir tür erkek ceylanın karın derisi altındaki bir bezden çıkarılan güzel kokulu madde misk gibi,mis gibi misk yerini belli eder,`değerli kişi nerede olsa varlığını gösterir` anlamında kullanılan bir söz miskal,"4,810 gram olan bir ağırlık ölçü birimi" misket,Mis üzümünden yapılan şarap misket,Bomba ve şarapnellerin içinde bulunan kurşun veya demir tanelerin adı misket oyunu,Bilyelerle oynanan oyun miskin,Çok uyuşuk olan (kimse) miskince,"Miskin gibi, miskin bir biçimde, miskinane" miskinhane,Cüzzamlıların yerleştirildikleri yer miskinler tekkesi,Miskin hastalığına tutulanların barındırıldığı yer miskinleşme,Miskinleşmek durumu miskinleşmek,"Uyuşuk, tembel duruma gelmek" miskinlik,"Miskin olma durumu, meskenet" mis sabunu,Güzel kokulu sabun mistik,Gizemci mistisizm,Bir konuda en üst derecede bulunabilme tutkusu mis üzümü,Kokulu üzüm misvak,"Kuzey Afrika, İran ve Hindistan'da yetişen dikensiz küçük bir ağaç (Salvadora persica)" misyon,Görev misyon üstlenmek,özel bir görevi üzerine almak misyoner,"Bir dini, özellikle Hristiyanlığı yaymakla görevli kimse" misyonerlik,Misyoner olma durumu -miş'li geçmiş,343 belirsiz geçmiş mit,"Geleneksel olarak yayılan veya toplumun hayal gücü etkisiyle biçim değiştiren alegorik bir anlatımı olan halk hikâyesi, mitos" mitil,"İçine yün, pamuk vb. doldurulan beyaz yastık veya yorgan kılıfı" miting,Gösteri amacıyla veya bir olaya dikkati çekmek için genellikle açık yerlerde yapılan toplantı mitingci,Miting düzenleyen veya mitinge katılan kimse mitleştirme,Mitleştirmek işi mitleştirmek,"Bir kimse, bir varlık, bir olay vb.ni hayal gücü ile büyütmek, yüceltmek, mit durumuna getirmek" mitokondri,Hücrede enerji üretiminden sorumlu olan ve oksijenli solunumun gerçekleştiği organcık mitoloji,"Mitleri, doğuşlarını, anlamlarını yorumlayan, inceleyen bilim" mitolojik,"Mitoloji ile ilgili, mitolojiye ait" mitos,Mit mitoz,Karyokinez mitral,Kalpte sol kulakçık ile sol karıncık arasında bulunan kapakla ilgili mitral darlığı,Kanın kulakçıktan karıncığa geçişini zorlaştıran mitral kapakçığının iki yaprakçığının kısmen birbirine kaynaması mitral hücreler,Beyinde koku lopu içinde bulunan sinir hücreleri mitral kapakçığı,"Sol kulakçık ile sol karıncık arasında kanın akışını düzenleyen, iki yaprakçıktan oluşan kapak" mitral yetersizlik,Karıncığın kasılması sırasında kanın kulakçığa geri gelmesi sonucu ortaya çıkan hastalık mitralyöz,Hafif makineli tüfek mitralyöz gibi,"durmadan, ara vermeden (konuşma)" miyar,"Değerli madenlerde yasanın istediği ağırlık, saflık ve değer derecesini gösteren ölçü" miyasma,Salgın hastalıklara yol açtığına inanılan etken miyav,"Kedinin çıkardığı ses, kedi sesi" miyavlama,Miyavlamak işi miyavlamak,Kedi “miyav” diye ses çıkarmak miyavlatma,Miyavlatmak işi miyavlatmak,Kediyi bağırtmak miyaz,Sinek kurtçuklarının insanda ve hayvanlarda ortaya çıkardığı bozukluk miyokart,Kalp kası miyom,Kadınlarda döl yatağı kas dokusundaki ur miyop,Nesnelerin görüntüleri ağ tabakanın ön tarafında kaldığı için uzağı iyi göremeyen (göz) miyopluk,Miyop olma durumu miyosen,Üçüncü Çağın memeliler ve maymunların gelişmiş olduğu dönemi miza,Kumarda ortaya sürülen para mizaç,"Huy, yaradılış, tabiat, karakter" mizaçgir,"Herkesin huyuna ve keyfine göre davranan, nabza göre şerbet vermesini bilen (kimse)" mizaçgirlik,Mizaçgir olma durumu mizaçlı,Mizacı herhangi bir özellikte olanı mizaçsız,"Sağlığı iyi olmayan, rahatsız, keyifsiz" mizah,Gülmece mizahçı,Gülmece sanatçısı mizahçılık,Gülmece sanatçılığı mizahi,"İçinde gülmece bulunan, gülmece niteliği taşıyan (yazı, karikatür vb.)" mizan,Terazi mizana,Üç veya daha çok direği bulunan yelkenli gemilerde arka direk mizanpaj,Sayfalama mizanpli,Islak saçın sarılıp sıcak hava yardımıyla kurutulmasından sonra fırça ve tarakla yapılan tarama biçimi mizansen,Düzentileme mizantrop,Merdümgiriz Mn,Manganez elementinin simgesi mnemotekni,Birtakım alıştırma ve çağrışımlardan yararlanarak belleği geliştirme yöntemi Mo,Molibden elementinin simgesi mobilya,"Oturulan, yemek yenilen, çalışılan, yatılan yerlerin döşenmesine yarayan taşınabilir eşyaya verilen genel ad, möble" mobilyacı,Mobilya yapan veya satan kimse mobilyacılık,Mobilya yapma veya satma işi mobilyalı,"Mobilyası olan, döşenmiş, möbleli" mobilyasız,"Mobilyası olmayan, döşenmemiş, möblesiz" moda,Değişiklik gereksinimi veya süslenme özentisiyle toplum yaşamına giren geçici yenilik moda olmak,"yaygın duruma gelmek, herkesçe kabul edilmek" modası geçmek,moda olmaktan çıkmak modacı,Moda işleriyle uğraşan kimse modacılık,Modacının işi veya mesleği modaevi,Moda giysilerin yapıldığı ve satıldığı yer modalaşma,Modalaşmak durumu modalaşmak,Moda değeri kazanmak modalaştırma,Modalaştırmak işi modalaştırmak,Moda durumuna getirmek modelist,Modacının tasarım gücünü kalıplayan teknisyen model,"Resim, heykel vb. yapılırken baka baka benzetilmeye çalışılan nesne veya kimse, örnek" model çıkarmak,kumaş kesiminden önce kâğıt vb. malzeme üzerine parçanın örneğini hazırlamak modelaj,Oylumlama modelci,Model hazırlayan sanatçı modelcilik,Model yapma sanatı modellik,Modelin işi veya mesleği model salonu,"Modellerin sergilendiği alan, yer" modem,Çevirge modern,Çağdaş modernizasyon,Çağdaşlaşma modernize,"Yenileştirilmiş, modern, çağcıl duruma getirilmiş" modernize etmek,"yenileştirmek, çağcıl duruma getirmek" modernleşme,Çağdaşlaşma modernleşmek,Çağdaşlaşmak modernleştirme,Çağdaşlaştırma modernleştirmek,Çağdaşlaştırmak modernlik,Çağdaşlık modifikasyon,Değişke modistra,Kadın terzi modül,Bir uzay taşıtının yapısı içinde yer alan ve kendi başına hareket edebilen bağımsız bölüm modülasyon,"Bir sesin yayılmasında ortaya çıkan yeğinlik, vurgu, ton değişimlerinden her biri" modüler,Parçalı modüllü,Modülü olan Moğol,Moğolistan halkından veya bu halkın soyundan olan kimse Moğolca,Moğol dili Mohs ölçeği,Zımpara taneciklerinin sertliğini saptamada kullanılan değerler tablosu moka,Çok kokulu bir tür kahve makosen,"Kuzey Amerika Kızılderililerinin giydiği deriden yapılmış, tek parça ayakkabı" mola,Yorgunluğu gidermek için duraklama mola almak,voleybol ve basketbolda taktik alışverişi yapmak için bir süre ara istemek mola vermek,"uzun süren yolculuğa, yürüyüşe veya çalışmaya, dinlenmek amacıyla bir süre ara vermek, oturup dinlenmek" molas,Karbonatlı kum taşı molasız,Mola verilmeyen mola taşı,Hamalların sırtlarındaki yükü dayayarak dinlenmeleri için sokak kenarlarına konulmuş yüksekçe taş molekül,"Element veya bileşikleri oluşturan ve onların özgül niteliklerini gösteren en küçük birim, madde" moleküler,"Moleküle ilişkin, molekülle ilgili" molibden,"Atom numarası 42, atom ağırlığı 95,94 olan, 617 °C'ye doğru eriyen, gümüş beyazlığında, kırılgan, türlü çeliklerin alaşımına giren element (simgesi Mo)" molibdin,"Doğada ancak biçimsiz durumda bulunan, doğal molibden oksit" molla,Büyük kadı mollalık,Molla olma durumu molotofkokteyli,"Bir şişeye birtakım yanıcı maddeler doldurularak yapılan, fitilli bir tür yangın bombası" moloz,"Toprak ve kireçle karışık taş kırıntıları, yapı döküntüsü, inşaat atığı" moloz duvar,Moloz taşlarla yapılan duvar molozluk,Molozla dolu toprak yığını moloz taş,"Kaba, pürüzlü taş" moment,"Kuvvetin, bir cismi bir nokta veya bir eksen yörüngesinde döndürme etkisini belirleyen vektör niceliği" momentum,"Bir cismin hareket miktarı, kütlenin sürat ile çarpımı" monadizm,Monatçılık monarşi,"Siyasi otoritenin genellikle miras yolu ile bir kişinin üzerinde toplandığı devlet düzeni veya rejim, tek erklik" monarşist,"Monarşizme ilişkin, bu rejimi benimseyen ve savunan, tek erkçi" monarşizm,"Monarşi yanlılarının siyasi öğretisi, tek erkçilik" monat,Eski Yunan felsefesinde bölünmez birlik monatçılık,"Evrenin monatlardan oluştuğunu ileri süren Leibniz'in öğretisi, monadizm" monden,Toplum yaşamı ile ilgili Mongolist,Moğol dili ve kültürü ile uğraşan kimse Mongolistik,Moğol dili ve kültürü araştırmaları monist,Tekçi monitör,Göstergeç monizm,Tekçilik monogam,Tek eşli monogami,Tek eşlilik monografi,Bilimsel alanlarda özel bir konu veya sorun üzerine yazılan inceleme monokl,"Tek gözde kaş ile yanak arasına sıkıştırılan, çerçevesiz ve tek camlı gözlük" monolog,"Bir oyunda, kişilerden birinin kendi kendine yaptığı konuşma" monopol,Tekel monoray,Tek bir raydan oluşan demir yolu monoteist,Tek tanrıcı monoteizm,Tek tanrıcılık monotip,Harfleri ayrı ayrı dizip döken dizgi makinesi monoton,Tekdüze monotonlaşma,Monotonlaşmak durumu monotonlaşmak,Monoton duruma gelmek monotonluk,Tekdüzelik monsenyör,Hristiyan prenslerine verilen unvan mont,"Kumaştan veya deriden yapılan, genellikle belden kemerli, üstünde cepleri bulunan, gömlek, hırka vb. üzerine giyilen kısa, hafif giysi" montaj,Kurgu montajcı,Kurgucu montajcılık,Kurguculuk monte,Montaj monte etmek,"bir makine, cihaz veya mobilyanın bütün parçalarını yerli yerine takmak, kurmak" mor,"Kırmızı ile mavinin karışmasından oluşan renk, menekşe renginin kırmızıya çalanı" moralini bozmak,"bir kimsenin ruhsal yönden direnme gücünü azaltmak, sarsmak" morali bozulmak,"ruhsal yönden direnme gücünü yitirmek, içine korku düşmek" moral vermek,"bir kimsenin ruhsal direnme gücünü artırmak, cesaretlendirmek, yüreklendirmek" moral bulmak,"yürek gücünü, maneviyatını güçlendirmek" moral,"Bir insanın ruhsal gücü, manevi güç, maneviyat" moral çöküntüsü,"Manevi dirençsizlik, ruhsal yönden direnememe, cesareti yitirme, demoralizasyon" moral eğitimi,"Ruhsal gücü, maneviyatı güçlendirme işi" moralizm,Ahlakçılık morarış,Morarma işi morarma,Morarmak işi morarmak,Mor bir renk almak morartı,Morluk morartma,Morartmak işi morartmak,"Morarmasına sebep olmak, mor renk vermek" moratoryum,Erteletim moratoryuma gitmek,"tüm borçların ödeme zorunluluğunu geri bırakmak, resmî olarak geciktirmek" moren,Buzul taş morfem,Biçim birimi morfin,"Afyonda % 10 oranında bulunan, uyuşturucu özelliği olan önemli bir alkaloit" morfinlenme,Morfinlenmek işi morfinlenmek,Morfinle uyuşturulmak morfinman,"Morfin kullanma alışkanlığı olan kimse, morfin tiryakisi" morfoloji,Yapı bilgisi morfolojik,Yapı bilimsel morga kaldırmak,ölüleri morga götürmek morg,Hastanelerde veya mezarlıklarda ölülerin belirli süre için saklandıkları soğuk ortam morina,"Mezgitgillerden, kuzey denizlerinde yaşayan, eti yenilen, karaciğerinden yağ çıkarılan bir balık (Gadus morrhua)" Moritanyalı,Moritanya halkından olan kimse morlaşma,Morlaşmak işi morlaşmak,Mor duruma gelmek morluk,Mor olma durumu mormenekşe,Rengi mora çalan bir tür menekşe morötesi,"Gözle görülmeyen, dalga boyları yaklaşık 4000 angströmle 200 angström arasında olan, mor ışının ötesinde yer alan, yapay olarak da elde edilip tıpta kullanılan bir ışınım, ultraviyole" mors,"Morsgillerden, Kuzey Atlantik'te yaşayan, 4 metre uzunluğunda, derisi, dişi ve yağı için avlanan bir memeli hayvan (Odobenus rosmarus)" Mors,Nokta ve çizgilerden oluşan bir alfabe kullanan telgraf dizgesi Mors alfabesi,"Telgrafçılıkta kullanılan, nokta ve çizgilerden oluşan alfabe" morsalkım,"Baklagillerden, salkım durumunda mavi, mor, beyaz, pembe renkli çiçekler açan, 20 metreye kadar uzayabilen çok yıllık bir sarmaşık (Wisteria sinensis)" morsgiller,Memeliler sınıfının yüzgeç ayaklılar alt takımına giren bir familya mortadella,Bir tür İtalyan sucuğu ve böreği mortlama,Mortlamak durumu mortlamak,Ölmek morto,Ölü mortoyu çekmek,ölmek mortocu,Hristiyanlarda cenaze taşımak için tutulan kimse moruk,"Gençlere göre yaşlı anne, baba" moruklaşma,Moruklaşmak durumu moruklaşmak,"Yaşlanmak, ihtiyarlamak" morula,Blastula morumsu,"Mora çalan, moru andıran" morumtırak,Morumsu Moskof,Rus Moskof camı,Bir tür beyaz mika Moskof gâvuru,Rus Moskofluk,Moskof olma durumu Moskof toprağı,Maden parlatmak için kullanılan sarı renkte bir tür gevrek taş mosmor,"Her yanı mor, koyu mor" mosmor kesilmek (veya olmak),"kötü duruma düşmek, bozulmak, mahcup olmak" mostra,"Örnek, göstermelik, model" mostra olmak,kendini gülünç bir duruma sokmak mostralık,Kötü veya yersiz davranışlarıyla göze batan kimse motel,"Motorlu taşıtlarla yolculuk edenlerin barınmalarını, arabalarını park etmelerini ve başka gereksinimlerini karşılamak için işlek kara yolları üzerinde yapılmış otel" motelci,Motel işleten kimse motelcilik,Motel işletme işi motif,Yan yana gelerek bir bezeme işini oluşturan ve kendi başlarına birer birlik olan ögelerden her biri motifli,Motifi olan motifsiz,Motifi olmayan motivasyon,İsteklendirme motopomp,Motorlu tulumba motor,Herhangi bir enerjiyi mekanik enerjiye dönüştüren düzenek motoru bozmak,"bağırsakları bozulmak, ishal olmak" motorbot,Motorla çalışan küçük deniz taşıtı motorcu,Deniz motoru işleten kimse motorculuk,Deniz motoru işletmeciliği motorin,Mazot motorize,Motorlu taşıtlarla donatılmış (kıta veya birlik) motokros,Kırlarda ve engebeli arazilerde motosikletle yapılan yarış motokrosçu,Motokros yarışçısı motorlu,Motorla çalışan motorlu taşıt,"İnsan ve yük taşıyan, iki veya daha çok dingilli, motor gücüyle hareket eden araçlara verilen genel ad" motorlu tren,"Bir termik motorla çalışan, kısa mesafeler arasında işleyen demir yolu taşıtı, mototren" motor yağı,Motorlarda sürtünmeyi azaltarak aşınmayı önlemeye yarayan bir yağ türü motosiklet,"Motor silindirinin hacmi 125 santimetreküpten büyük olan, iki tekerlekli motorlu taşıt, motor" mototren,Motorlu tren motris,Birkaç arabalı bir katarda elektrik motoru veya patlamalı motorla çalışan ve öbür arabaları çekmeye yarayan taşıt mozaik,"Türlü renklerde, küçük küp biçiminde mermer, taş veya pişmiş toprak parçalarının yan yana getirilmesiyle yapılan resim ve bezeme işi" mozaikçi,Mozaik yapan veya satan kimse mozaik döşeme,Mozaik karışımı yapılan yer döşemesi mozaik plaka,Mozaikle yapılmış kalıp döşeme maddesi mozak,Domuz yavrusu mozole,Anıt mezar möble,Mobilya möbleli,Mobilyalı möblesiz,Mobilyasız mönü,343 menü mösyö,Erkeklere verilen bir unvan muaccel,Acele olunmuş muacciz,"Sıkıntı veren, taciz eden, bıktıran, usandıran" muaddel,"Değiştirilmiş, değişikliğe uğramış, değişkin" muadele,"Eşitlik, beraberlik, denklik" muadelet,"Eşitlik, denklik, eş değerlik" muadil,"Eşit, denk, eş değer" muaf,"Bağışlanmış, affedilmiş" muaf tutmak,"bir ödevi, bir görevi bağışlamak, ayrıcalık tanımak" muafiyet,"Ayrı tutulma, kendisine uygulanmama" muafiyet tanımak,kendisinden beklenilen veya istenilenlerin bütününü istememek muafiyet sınavı,Eğitimde veya herhangi bir dalda bilgi birikiminin yeterli olup olmadığının belirlenmesi için önceden yapılan sınav muaflık,Muaf olma durumu muahede,Antlaşma muahedename,Antlaşma metni muaheze,Kınama muaheze etmek,kınamak muahhar,"Sonraki, sonradan gelen, ertelenmiş, daha sonraki" muakkip,"İzleyen, arkasından koşan, takip eden" muallakta olmak (veya kalmak),"sonuca bağlanmamak, sürüncemede kalmak" muallak,"Asılmış, asılı" muallel,"Sakat, eksik" muallim,Öğretmen muallime,Kadın öğretmen muallimlik,Öğretmenlik muamelat,İşlemler muamele görmek,"işlem uygulanmak, davranılmak" muamele,"Davranma, davranış" muamele etmek,davranmak muamma,Bilmece muamma asmak,âşıklık geleneğinde herhangi bir konuyu manzum olarak bilmece türünde düzenleyip genellikle kahvehanelerde herkesin göreceği bir yere koymak muammalı,Tekinsiz muammalık,Muamma dolu olma durumu muammer,Yaşamış muammer olmak,yaşamak muannit,İnatçı muaraza,"Çekişme, kavga" muare,"Dalgalı parıltılar verilmiş olan bir kumaş türü, kareli kumaş" muarefe,"Karşılıklı birbirini tanıma, tanışma, tanışıklık" muarız,"Karşı koyan, karşı çıkan" muasır,Çağdaş muasırlaşma,Çağdaşlaşma muasırlaşmak,Çağdaşlaşmak muaşaka,Âşıktaşlık muaşakada olmak,"sevişmek, birbirine âşık olmak" muaşeret,Birbiriyle toplumsal ilişkiler içinde bulunma muaşeret adabı,"Görgü kuralları, adabımuaşeret" muattal,"İşlemez, kullanılmaz duruma gelmiş" muattar,"Itırlı, güzel kokulu" muavenet,Yardım muavenet etmek,yardım etmek muavin,Yardımcı muavinlik,Muavin olma durumu muayede,"Bayramlaşma, birbirinin bayramını kutlama" muayene,"Bir kimsenin hasta olup olmadığını veya hastalığın ne olduğunu araştırma, sağlık muayenesi" muayene etmek,bir kimsenin hasta olup olmadığını veya hastalığının nerede olduğunu araştırmak muayene olmak,hekimce bakılmak muayeneci,"Araştıran, yoklayan kimse" muayenehane,Hekimlerin hastalarını muayene ettikleri yer muayyen,Belirli muayyeniyet,"Belli olma durumu, bellilik" muazzam,"Çok büyük, çok iri, koskoca, koskocaman" muazzep etmek,"acı, azap çektirmek" muazzep,"Acı, sıkıntı, azap çeken" muazzep olmak,"acı, azap çekmek" muazzez,"Sayılan, saygı duyulan, sevgili, aziz" mübah,"Dinî bakımdan yapılmasında sakınca olmayan, yapılması günah veya sevap olmayan" mübah görmek (veya saymak),"hoş görmek, sakıncasız bulmak" mubassır,Okullarda öğrencilerin durumu ile ilgilenen ve düzeni sağlamakla görevli kimse mübayaa,Satın alma mübayaa etmek,satın almak mübayaacı,Satın almacı mucibince,Gereğince mucip olmak,gerektirmek mucip,"Gerektiren, gerektirici" mucip sebep,Gerekçe mucir,Kiraya veren kimse mucit,"Yeni bir buluş ortaya koyan, icat eden kimse" mucize,"Peygamberlerin kendilerine inanmayan insanlara peygamberliklerini ispat etmek amacıyla Allah'ın iznine bağlı olarak gösterdikleri olağanüstü olaylar, hâller, tansık" mucize göstermek,olağanüstü bir olay yaratmak mucize kabîlinden,"umulmayan, beklenmeyen bir biçimde" mucizeli,Mucize niteliği bulunan mucuk,Bir tür küçük sinek mıcır,"Yol yapımında kullanılan taş kırıntısı, mucur" miço,"Gemilerde çalışan küçük yaştaki tayfa yamağı, muço" mudarebe,"Bir yandan sermaye, öte yandan emek konularak kurulan şirket" mudi,Bankaya para yatıran kimse mufassal,Ayrıntılı mufla,"Cisimleri, aleve değdirmeden ateşin etkisine uğratmak için kullanılan büyük toprak kap" muflon,"Pardösülerin içine iliklenerek veya fermuarla geçirilen bir tür çok kalın, eğreti astar" muflonlu,Muflon geçirilerek yapılan mugaddi,"Besleyici, besleyen" mugalata,Yanıltacak söz söyleme mugalatacı,Mugalata yapan kimse muganni,Şarkıcı muganniye,Kadın şarkıcı mugayeret,"Uygun olmama durumu, uymazlık, aykırılık" mugayir,"Uymaz, aykırı" muğber,"Gücenmiş, gücenik, küskün" muğber olmak,"gücenmek, küsmek" muğlak,"Anlaşılması güç, anlaşılmaz, karışık, çapraşık" muhabbet,Sevgi muhabbet beslemek,sevgi duymak muhabbet etmek,"karşılıklı, dostça konuşmak" muhabbet çiçeği,"Muhabbet çiçeğigillerden, ekleri yeşilimtırak beyaz, güzel kokulu bir süs bitkisi (Reseda odorata)" muhabbet çiçeğigiller,"Ayrı taç yapraklı, iki çenekli bitkiler sınıfı" muhabbet kuşu,"Papağangillerden, asıl yurdu Avustralya olan, yurdumuzda da kafeslerde beslenen, basit bazı sesleri ve kelimeleri taklit edebilen, eşine çok düşkün, sarı, yeşil ve kül renginde tüyü olan, uzun ve sivri kuyruklu bir kuş (Melopsittacus undulatus)" muhabbetname,Aşk mektubu muhabbet tellalı,Pezevenk muhaberat,"Haberleşmeler, haberleşme dolayısıyla yapılan yazışmalar" muhabere etmek,"haberleşmek, yazışmak" muhabere,Haberleşme muhabereci,Muhabere sınıfından olan asker muhabere memuru,"Telgrafçı, haberleşmeyi sağlayan kimse" muhabere sınıfı,"Savaşta haberleşme düzeninin kurulmasını, düşmanın elektronik araçlar kullanmasını engellemeyi veya bunu sınırlandırmayı sağlayan sınıf" muhabir,"Basın ve yayın organlarına haber toplayan, bildiren veya yazan kimse" muhabirlik,Muhabir olma durumu muhaceret,"Göç, göçme" muhaceret etmek,yaşadığı ülkeden ayrılmak muhacim,"Saldıran, saldırıcı" muhacir olmak,göçmen durumuna girmek muhacir,Göçmen muhacir gitmek,göç etmek muhacir arabası,"Üstü ve yanları örtülü, dört tekerlekli, yaysız araba" muhacirlik,Göçmenlik muhaddep,Dışbükey muhaddis,Hadis bilimiyle uğraşan kimse muhafaza,"Koruma, saklama, korunum" muhafaza altına almak,"korumak, saklamak, bir yerde tutmak, kapatmak" muhafaza etmek,"korumak, saklamak" muhafazakâr,Tutucu muhafazakârlık,Tutuculuk muhafazalı,Muhafazası olan muhafazasız,Muhafazası olmayan muhafız,"Birini veya bir şeyi koruyan, kollayan, gözeten kimse, koruyucu" muhafız alayı,"Devlet başkanlarını, kralları korumakla görevli askerî birlik" muhafızlık,Muhafız olma durumu muhakeme,Yargılama muhakeme etmek,yargılamak muhakeme yürütmek,"düşünmek, soruna bir çözüm aramak" muhakeme usulü,Yargı yolu muhakkak,"Doğruluğu, gerçekliği kesin olarak bilinen, gerçekliği kesinleşmiş" muhakkik,Gerçeği araştıran muhal,"Olamaz, olmaz, olmayacak, olması, gerçekleşmesi olanaksız" muhalefet etmek,"karşı davranışta bulunmak, karşı çıkmak" muhalefet,"Bir tutuma, bir görüşe, bir davranışa karşı olma durumu, aykırılık" muhalefet partisi,Hükûmet kurmaya katılmamış parti muhalif,"Bir tutuma, bir görüşe, bir davranışa karşı olan, aykırı olan kimse" muhallebi,"Süt, şeker ve pirinç ununun kaynatılmasıyla yapılan bir tatlı" muhallebici,Muhallebi yapan veya satan kimse muhallebicilik,Muhallebici olma durumu muhallebi çocuğu,Nazlı büyütülmüş kimse Muhammedî,Müslüman muhammen,"Oranlanan, tahmin edilen" muhammes,"Beş parçası olan, beşli" muhammin,"Oranlayan, tahmin eden" muharebe,Savaşta yapılan çarpışmalardan her biri muharip,Savaşçı muharrem,"Ay takviminin birinci ayı, aşure ayı, matem ayı" muharrer,"Yazılmış, yazılı, yazıya geçirilmiş" muharrik,"Hareketi sağlayan, harekete getiren" muharrir,Yazar muharrirlik,Yazarlık muharriş,"Tırmalayan, tahriş eden" muhasamat,Düşmanlık muhasara,Kuşatma muhasara altına almak,kuşatmak muhasara etmek,kuşatmak muhasebat,Hesap işleri muhasebesini yapmak,bir şeyin olumlu veya olumsuz yönlerini gözden geçirerek bir yargıya varmak muhasebe,"Hesaplaşma, karşılıklı hesap görme" muhasebeci,Sayman muhasebecilik,"Saymanın görevi, saymanlık" muhasım,Birbirine düşman olanlardan her biri muhasır,"Kuşatan, saran" muhasip,Sayman muhasiplik,Saymanlık muhassala,Elde edilen sonuç muhassas,"Birine ayrılmış, tahsis olunmuş" muhassasat,"Bir kimseye maaş, tayın vb. olarak verilmiş şeyler" muhassenat,"Yararlı, güzel, hayırlı işler" muhassıl,Osmanlı Devleti'nde Tanzimattan önceki dönemde vergi tahsildarı muhat,"Kuşatılmış, sarılmış, çevrilmiş" muhatap,"Kendisine söz söylenilen kimse, kendisiyle konuşulan kimse" muhatap olmak,"kendisine söz söylenmek, hitap edilmek" muhatara,"Korku verici durum, tehlike" muhataralı,Tehlikeli muhavere,İki kişi arasında karşılıklı olarak yapılan konuşma muhavere etmek,birbiriyle konuşmak muhavvil,"Değiştiren, dönüştüren" muhayyel,"Hayal gücüyle yaratılan, hayal edilen" muhayyer,"Sağlamlığı ve kullanılabilirliği açısından önerilen, beğenilmediğinde geri verilebilecek olan (eşya vb.)" muhayyer bırakmak,"seçmeli bırakmak, seçmeye izin vermek" muhayyerbuselik,Klasik Türk müziğinde bir makam muhayyerkürdi,Klasik Türk müziğinde bir makam muhayyerlik,Seçmeli olma durumu muhayyersümbüle,Klasik Türk müziğinde bir makam muhayyile,Hayal gücü muhbir,"Haber ulaştırıcı, haber veren kimse" muhbirlik,Muhbir olma durumu muhik,"Haklı, doğru" muhil,"Dokunan, bozan, ihlal eden" muhip,"Seven, sevgi besleyen, dost" muhit,"Çevre, yöre, etraf" muhit edinmek,"ilişkili olduğu, tanışık olduğu kimselerin sayısını çoğaltmak" muhkem,"Sağlam, sağlamlaştırılmış" muhlis,Dostluğunda ve inançlarında içten olan muhrik,Yakıcı muhrip,"Torpido, top ve denizaltılara karşı silahlarla donatılmış, küçük, hızlı giden savaş gemisi, destroyer" muhtaç,Bir şeye gereksinim duyan muhtaç etmek,"birini, gereksinim duyduğu bir şeyi başkasından sağlamak zorunda bırakmak" muhtaç olmak,gereksinim duymak muhtaçlık,"Bakmaya mecbur olduğu aile bireylerini veya kendisini geçindirmeye yetecek geliri, malı, kazancı olmayanların içinde bulunduğu durum" muhtar,"Köy ve mahallenin yasalarla belirtilmiş işlerini yürütmek için o köy veya mahallede oturanların seçtikleri kimse, köy muhtarı, mahalle muhtarı" muhtariyet,Özerklik muhtarlık,Muhtarın görevi veya makamı muhtasar,Kısaltılmış olan muhtasaran,"Kısaca, kısaltarak, özet olarak" muhtekir,Vurguncu muhtel,"Düzeni bozulmuş, bozuk" muhtelif,"Çeşit çeşit, çeşitli" muhtelis,"Kamu malını zimmetine geçiren, çalan" muhtelit,Karma muhtemel,"Gerçekleşmesi de gerçekleşmemesi de ihtimal dâhilinde olan, beklenen, beklenir, umulur, olası, olasılı, mümkün" muhtemelen,"Umulur ki, beklenir ki, görünüşe bakılarak" muhterem,Saygıdeğer muhteri,"Yeni bir şey yaratan, icat eden" muhteris,Hırslı muhteriz,Çekingen muhtesip,"İslam şehirlerinde çarşı ve pazar esnafını din kurallarına göre denetleyen görevli, belediye memuru" muhteşem,Görkemli muhteva,İçerik muhtevi,"İhtiva eden, içine alan, kapsayan, içinde bulunduran" muhteviyat,İçerikler muhtıra,"Herhangi bir şeyi hatırlatmak, uyarmak amacıyla yazılan yazı" muhzır,İlgililerin mahkemede bulunmalarını sağlayan görevli muin,Yardımcı muinli,Askere alındığında ailesine bakacak kimsesi olan muinsiz,Askere alındığında ailesine bakacak kimsesi olmayan muit,"Okullarda çocukları çalıştırmakla görevli kimse, öğretmen yardımcısı" mujik,Rus köylüsü mukaar,İçbükey mukabelede bulunmak,karşılık vermek mukabele,"Karşılık verme, karşılama, karşılık" mukabele etmek,"karşılık vermek, karşılıkta bulunmak" mukabele okumak,topluluk karşısında dinleyicilerin takip edebileceği biçimde Kur'an'ı okumak mukabeleci,Camilerde Kur'an okuyan kimse mukabeleli,Karşılığı olan mukabelesiz,Karşılığı olmayan mukabil,"Bir şeye karşılık olarak yapılan, bir şeyin karşılığı olan" mukaddem,"Önce gelen, önceki" mukaddema,"Önce, evvelce, eskiden" mukadder olmak,"alnında yazılı olmak, belirlenmiş olmak" mukadder,"Yazgıda var olan, yazgı ile ilgili olan, alında yazılı olan" mukadderat,Yazgı mukaddes,Kutsal mukaddesat,Kutsal sayılan inanç ve davranışlar mukaddesatçı,Kutsal tanınan şeylere aşırı ölçüde bağlılık gösteren kimse mukaddime,Ön söz mukaffa,Uyaklı mukallit,Taklitçi mukallitlik,"Mukallit olma durumu, mukallidin işi" mukannen,"Belli, belirli, kesinleşmiş, şaşmaz" mukarenet,"Yaklaşma, kavuşma, bitişme" mukarrer,"Kararlaşmış, kararlaştırılmış" mukarrer bulunmak,kararlaşmak mukarrerat,"Alınan kararlar, kararlaştırılmış şeyler" mukassem,"Ayrılmış, bölünmüş" mukassi,Sıkıntılı mukataa,Kesim mukataalı,Kesime verilmiş (yer) mukattar,"Damıtılmış, damıtık" mukavele,Sözleşme mukavele yapmak,sözleşme yapmak mukaveleli,Sözleşmeli mukavelename,Sözleşme mukavelesiz,Sözleşmesiz mukavemeti kırılmak,"direnci, gücü azalmak" mukavemet etmek (veya göstermek),"direnmek, dayanmak, karşı koymak" mukavemet,"Dayanma, karşı durma, karşı koyma, dayanırlık" mukavemetçi,Düşman saldırısına boyun eğmeyip her çeşit araçla karşı gelen yurtsever kimse mukavemet koşusu,3-15 kilometre arasındaki uzun mesafeli koşulardan her biri mukavemetli,"Dayanıklı, güçlü, dirençli" mukavemetsiz,"Dayanıksız, güçsüz, dirençsiz" mukavim,"Dayanıklı, güçlü, dirençli" mukavva,Kalın karton mukavves,"Kavisli, eğri, eğmeçli" mukavvi,"Kuvvetlendirici, güç katıcı" mukayese,"Benzeterek veya karşılaştırarak değerlendirme, karşılaştırma, kıyaslama" mukayese etmek,"karşılaştırmak, kıyaslamak" mukayeseli,Karşılaştırmalı mukayyet olmak,"korumak, gözetmek" mukayyet,"Bağlı olan, bağlanmış" mukayyit,Kayıt işlerini yapan kimse mukim,"Bir yerde, bir evde oturan, eğleşen, ikamet eden" mukni,"İnandıran, ikna eden" mukoza,Sümük doku mukriz,"Ödünç para veren, borç veren" muktebes,"Yararlanmak için alınmış, aktarılmış" muktedir,Erkli muktedir olmak,"gücü yetmek, yapabilmek" muktesit,Tutumlu mukteza,Gerekli muktezi,Gerekli mukus,Solunum yolları ve sindirim organlarının hücreleri tarafından salgılanan madde mulaj,"Bir şeyin bal mumu, alçı vb. bir madde ile kalıbını çıkarmak için yapılan işlemlerin bütünü" mulaj kâğıdı,Terzilerin patron (II) çıkarmak için kullandıkları bir tür saydam kâğıt mumla aratmak,"daha kötü olan yeni bir şey, bir durum, bir kimse, pek iyi olmayan eskisini aratmak" mumla aramak,çok isteyerek ve özlemle aramak muma döndürmek (veya çevirmek),"birini her sözü dinler duruma getirmek, uslandırmak" mum yapıştırmak,bir şeyi kırmızı mumla mühürlemek mum yanmayınca pervane dönmez (veya yanmaz),`güzel yoluna baş koyanların ortaya çıkması için güzelin görünmesi gerekir` anlamında kullanılan bir söz mum yakmak,kutsal sayılan bir yere giderek adak adadığında mum yakıp koymak mum olmak,"hırçınlığı, yaramazlığı bırakmak" mum kesilmek,"sessiz, uslu, doğru düzgün durmak" mum gibi,"dosdoğru, dimdik" mum etmek,muma çevirmek mum dibine ışık vermez,`etkili kişi kendi yakınlarına yardımcı olamaz` anlamında kullanılan bir söz mum,"Bir fitilin etrafına erimiş bal mumu, içyağı, stearik asit veya parafin dökülerek genellikle silindir biçiminde dondurulan ince, uzun aydınlatma aracı" mum tutturmak,aşırı disiplin altına almak mum ağacı,Sıcak ülkeler ile Kuzey ve Batı Avrupa'da yetişen bir tür mum palmiyesi (Myrica cerifera) mumaileyh,"Adı geçen, yukarıda anılan, sözü edilen kimse" mum ampul,Mum biçiminde ampul mum boyası,"Mum, terebentin, su ve toprak boyalarla hazırlanan boya" mum cilası,"Parafin ve bal mumunun terebentin veya neft yağında çözüştürülmesi ile elde edilen, ağaç eşyaları cilalamakta kullanılan madde" mumcu,Mum yapan veya satan kimse mum çiçeği,"İki çeneklilerden, güzel kokulu, şemsiye biçiminde küçük beyaz çiçekler açan, etli yapraklı, sarılıcı bir süs bitkisi (Cerinthe minor ve Cerinthe retortra)" mum direk,Dimdik mum duruşu,"Vücudun, ense ve omuzlara dayanarak ellerin kalçayı desteklemesiyle baş aşağı, yere dikey bulunduğu durum" mumhane,Mum üretim yeri mumlama,Mumlamak işi mumlamak,"Bal mumu sürmek, bal mumuna batırmak" mumlanma,Mumlanmak işi mumlanmak,Mumlama işi yapılmak veya mumlama işine konu olmak mumlaşma,Mumlaşmak işi mumlaşmak,Bal mumu durumuna gelmek mumlayıcı,Filmleri mumlamakta kullanılan alet mumlu,"Mumu olan, mum konulmuş olan" mumluk,Şamdan mumlu kâğıt,"Mürekkep geçirmeyen ve delinebilir bir dolgu maddesi emdirilmiş, mürekkebi geçiren fakat kolay delinmeyen bir cins pelürden veya lifli bir dokudan oluşturulmuş, teksir makinesinde basılacak yazıların yazıldığı kâğıt" mum palmiyesi,"Ilıman bölgelerde yetişen, gövdesi boyunca 1 santimetre kalınlığında bir mum katmanı bulunan, yaprakları hurma yaprağına benzeyen bir ağaç (Ceroxylon andicola)" mumsöndü,Cem ayinlerindeki çerağ dinlendirmenin maksatlı olarak yanlış yorumlanmasıyla ortaya çıkarılan bir safsata mumya,Birtakım özel ilaçlar kullanılarak bozulmayacak duruma getirilmiş ceset mumya gibi,çok zayıf ve renksiz (kimse) mumyalama,Mumyalamak işi mumyalamak,"Bir cesedi, bozulmaması için özel ilaçlarla mumya durumuna getirmek" mumyalanma,Mumyalanmak işi mumyalanmak,Mumya durumuna gelmek mundar,343 murdar munfasıl,"Ayrı duran, ayrılmış, ayrık, ayrılı" munis,"Alışılan, alışılmış, yabancı olmayan" munkabız,"Büzülmüş, toplanmış" munkalip,"Değişmiş, dönüşmüş olan" muntazam,Düzgün muntazaman,Düzenli olarak muntazır,"Bekleyen, gözleyen" muntazır olmak,"beklemek, gözlemek" munzam,"Katılmış, ulanmış, eklenmiş" murabaha,Bir malı üzerine kâr koyarak satma murabahacı,Bir malı çok fazla kârla satan kimse murabahacılık,Tefecilik murabba,"Dört şeyden oluşan, dörtlü" murabba,Terbiye edilmiş murabıt,Savaşçı derviş murabut kuşu,"Uzun bacaklılardan, leyleğe benzeyen, gagası iri ve uzun bir kuş (Leptoptilus)" murafaa,Duruşma murahhas,Delege murahhaslık,Delegelik murakabe etmek,denetlemek murakabe,Denetleme murakıp,Denetçi murakıplık,Denetçilik murana,"Yılan balığına benzeyen, çok yırtıcı, sıcak denizlerde yaşayan, göğüs yüzgeci olmayan, eti beğenilen bir deniz balığı (Muraena)" murassa,"Değerli taşlarla bezenmiş, cevherlerle süslenmiş" murat,"İstek, dilek" murat almak,dileğine kavuşmak murat etmek,"dilemek, istemek" murada (veya muradına) ermek,"isteğine kavuşmak, dileği gerçekleşmek, arzusu yerine gelmek" muradı gözünde kalmak,emeline ulaşamamak murç,"Betonu kırmakta veya betona delik açmakta kullanılan sivri uçlu, çelikten yapılmış bir alet" murdar,"Kirli, pis" murdar gitmek,murdar bir biçimde ölmek murdar etmek,"kirletmek, kullanılamaz hâle getirmek" murdar olmak,kirlenmek murdarilik,Omurilik murdarlık,Murdar olma durumu muris,Miras bırakan murt,"Mersin ağacının yazın olgunlaşan, bezelye büyüklüğünde, morumsu siyah, çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılan meyvesi" musaffa,"Temizlenmiş, arıtılmış" musahabe,"Konuşma, görüşme, söyleşi" musahhih,Düzeltici musahhihlik,Musahhih olma durumu musahip,"Sohbet, arkadaşlık eden kimse" musahiplik,Musahibin yaptığı iş musakka,"Ufak parçalar biçiminde doğranmış sebzelerin, kuşbaşı et veya kıyma ve soğanla pişirilmesiyle yapılan bir yemek" musalla,Namazgâh musallat,Bir kimse veya şeyin üzerine bıktıracak kadar düşen (kimse) musallat etmek,"birini, bir başkasının başına bela etmek" musallat olmak,"birini sürekli rahatsız etmek, birine sataşmak, peşini hiç bırakmamak" musalla taşı,Cenaze namazı kılınmak için üstüne tabut konulan masa biçiminde yüksekçe taş musalli,Beş vakit namazını sürekli olarak kılan musandıra,"Evlerde yatak yorgan konulan yer, yüklük" musanna,Sanatlı musannif,Sınıflandırma işlemi yapan kimse musap,"Başına bir kötülük, felaket gelmiş olan" musavver,"Resim konulmuş, resimli" Musevi,Yahudi Musevilik,Yahudilik Mushaf,Kur'an musır,"Bir söz veya düşüncede direnen, ayak direyen (kimse)" musibet,"Ansızın gelen felaket, sıkıntı veren şey" musikar,Gagasındaki deliklerden rüzgâr estikçe türlü sesler çıktığına inanılan bir masal kuşu musiki,Müzik musikişinas,Müzikle uğraşan muska,"İçinde dinsel veya büyüleyici bir gücün saklı olduğu sanılan, taşıyanı, takanı veya sahip olanı zararlı etkilerden koruyup iyilik getirdiğine inanılan bir nesne, yazılı kâğıt vb., hamaylı" muska böreği,"İçine peynir, kıyma vb. konularak üçgen biçiminde katlanan bir börek türü" muskacı,Muska yazan kimse muskacılık,Muskacının işi muslihane,Barışçı bir yolla muslin,"Sık dokunmuş, parlak, ince, yumuşak bir kumaş türü" musluk,"Takıldığı boru veya kabın içindeki akışkanı, istenildiğinde akıtabilecek bir düzende yapılmış açılır kapanır alet" muslukçu,Musluk satan veya onaran kimse muslukçuluk,Muslukçunun yaptığı iş musluklu,Musluğu olan musluksuz,Musluğu olmayan muson,Güney Asya kıyılarıyla Hint Denizi'nde yaz ve kış mevsimlerinde birbirine ters yönlerden esen geniş alanlı rüzgâr muzdarip etmek,acı ve ızdırap vermek muzdarip,Izdırap ve acı çeken mustatil,Dikdörtgen muş,"Altı düz, küçük gezinti vapuru" muşamba gibi,"çok kirlenmiş (çamaşır, kumaş, örtü vb.)" muşamba,Bir tarafına kauçuk veya yağlı boya sürülerek su geçirmeyecek duruma getirilen kalın bez muşambalaşma,Muşambalaşmak işi muşambalaşmak,"Muşamba gibi olmak, muşamba durumunu almak, muşambaya dönmek" muşmula,"Gülgillerden, 2-3 metre yüksekliğinde dikenli küçük bir ağaç (Mespilus germanica)" muşmula gibi,asık (surat) muşta,Karşısındakine vurmak için özel olarak açılmış deliklerine parmakların geçirilmesi ile kullanılan demir parçası muştalama,Muştalamak işi muştalamak,Muşta ile vurmak muştu,"Sevindiren haber, sava, müjde, erim (II), beşaret" muştucu,"Muştu getiren kimse, savacı, müjdeci" muştulama,Muştulamak işi muştulamak,"Sevinilecek bir iş, olay vb.nin olduğunu birine haber vermek, müjdelemek" muştulanma,"Muştulanmak işi, müjdelenme" muştulanmak,"Sevinçli bir haber verilmek, müjdelenmek" muştulu,"Muştusu olan, müjdeli" muştuluk,"Muştucuya verilen armağan, müjdelik" mut,Mutluluk mut,Yaklaşık iki avuç dolusu tahılı içine alan ölçek muta,Veri mutaassıp,Bağnaz mutabakat,Uzlaşma mutabakat sağlamak,"anlaşmak, uzlaşmak" mutabık,"Birbirine uyan, aralarında anlaşmazlık olmayan" mutabık kalmak,"uyuşmak, anlaşmaya varmak" mutabık olmak,"aralarında anlaşmazlık olmamak, anlaşmak" mutaf,"Keçi kılından hayvan çulu, yem torbası vb. dokuyan kimse" mutallaka,Boşanarak dul kalmış kadın mutantan,"Görkemli, şatafatlı" mutariza,Yay ayraç mutasarrıf,"Kendinde kullanım hakkı olan, elinde bulunduran" mutasarrıflık,Mutasarrıfın görev ve makamı mutasavver,"Tasarlanmış, düşünülmüş" mutasavvıf,"Tasavvuf inançlarını benimseyerek kendini Tanrı'ya adamış kimse, İslam gizemcisi, sufi" mutasyon,Değişinim mutasyonist,Değişinimci mutasyonizm,Değişinimcilik mutat,"Alışılmış, alışılan" mutavaat,"Boyun eğme, uyma, itaat etme" mutavaat fiili,Dönüşlü fiil mutavassıt,Aracı mutazarrır,"Zarar görmüş, zarara uğramış" mutçuluk,"Hayatın anlamını mutlulukta bulan, insan davranışlarının mutluluk isteğiyle belirlendiği görüşüne dayanan ahlak öğretisi, evdemonizm" muteber,"Saygın, itibarı olan, hatırı sayılır, sözü geçer" muteber olmak,"yürürlükte olmak, geçerli olmak" mutedil,Ilımlı mutedillik,Ilımlılık mutekit,"Bir şeye inanan, itikat eden, inançlı, inanlı, imanlı, mümin, dindar" mutemet,"Dairelerde, iş yerlerinde bazı para işlerine bakan görevli" mutemetlik,Mutemedin görevi mutena,"Özenilmiş, özenli bir biçimde yapılmış" muteriz,"Karşı gelen, itiraz eden, itirazcı" mutezile,"Kaderi inkâr ederek `kul, ettiklerinin yaratıcısıdır` diyen ve Tanrı'nın sıfatları konusunda sünnet ehlinden ayrılan bir felsefe" mutfak,"Yemek pişirilen yer, aş damı" mutfak havlusu,"Mutfakta kullanılan havlu, el bezi" mutfak dolabı,Mutfak aletlerinin yerleştirilmesi için yaptırılan özel dolap mutfak havalandırması,Mutfaklara yerleştirilen havalandırma sistemi mutfak merdiveni,Mutfak ile dış avluyu birbirine bağlayan merdiven muti,"Yumuşak başlı, itaat eden" mutlak,Salt mutlaka,Kesinlikle mutlakçı,Saltçı mutlakçılık,Saltçılık mutlak değer,Salt değer mutlakiyet,Saltçılık mutlak nem,Salt nem mutlak sıcaklık,Salt sıcaklık mutlak sıfır,Salt sıfır mutlandırma,Mutlandırmak işi mutlandırmak,"Mutlanmasına yol açmak, mutlanmasını sağlamak" mutlanma,Mutlu olma işi mutlanmak,Mutlu olmak mutlu etmek (veya kılmak),"mutluluk vermek, bahtiyar etmek" mutlu olmak,"mutluluk duymak, bahtiyar olmak" mutlu,"Mutluluğa erişmiş olan, ongun(I), saadetli, bahtiyar, berhudar, mesut" mutluca,Mutlu olmaya yakın mutlulandırma,Mutlulandırmak işi mutlulandırmak,"Mutlulanmasına yol açmak, mutlulanmasını sağlamak" mutlulanma,Mutlulanmak işi mutlulanmak,"Mutlu bir duruma gelmek, mutlanmak" mutluluk,"Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, mut (I), ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık, saadetlilik" mutluluk çubuğu,İktidarsızlık sorunu bulunan erkeklere sağlıklı cinsel yaşantı için özel olarak takılan yapay organ mutmain olmak,"inanmak, gönlü kanmak" mutmain,"İnanmış, gönlü kanmış, emin olan" mutsuz,"Mutlu olmayan, bedbaht, saadetsiz" mutsuzlaşma,Mutsuzlaşmak işi mutsuzlaşmak,Mutsuz duruma gelmek mutsuzluk,"Mutsuz olma durumu, bedbahtlık, saadetsizlik" muttali,"Öğrenmiş, haber almış, bilgi edinmiş" muttali olmak,"bir durumdan haberi olmak, bir durum üzerine bilgi edinmek" muttarit,Tekdüze muttasıf,"Nitelenmiş, nitelikli, vasıflı" muttasıl,"Bitişik, yan yana olan" muvacehe,"Yüzleşme, yüz yüze gelme" muvafakat,"Uygun görme, onama, kabul etme" muvafakat etmek,"uygun görmek, onaylamak, kabul etmek" muvaffak,"Başarmış, başarılı (kimse)" muvaffak olmak,başarmak muvaffakiyet,Başarı muvaffakiyetli,Başarılı muvaffakiyetsiz,Başarısız muvaffakiyetsizlik,Başarısızlık muvafık olmak,"uygun düşmek, kabul edilebilir olmak" muvafık bulmak,uygun görmek kabul etmek muvafık,Uygun muvahhit,Tanrı'nın birliğine inanan muvakkat,Geçici muvakkaten,"Az bir zaman süresince, geçici olarak, eğreti olarak" muvakkit,Güneşe bakarak namaz vakitlerini bildiren kimse muvakkithane,Muvakkitin görev yaptığı yer muvasala,Muvasalat muvasalat,"Bir yere ulaşma, varma, muvasala" muvasalat etmek,"varmak, ulaşmak" muvaşşah,Akrostiş muvazaa,"Danışık, danışıklık" muvazaalı,Danışıklı muvazene,Denge muvazene etmek,dengelemek muvazeneli,"Dengeli, ölçülü" muvazenesiz,"Dengesiz, ölçüsüz" muvazenesizlik,"Dengesizlik, ölçüsüzlük" muvazi,Paralel muvazzaf,Silahlı Kuvvetlerde görev başında olan subay ve astsubaylarla askerlik hizmetini yapan erler muvazzaf hizmet,Askerlik çağına giren erkeklerin yapmakla yükümlü bulundukları askerlik görevi muvazzaflık,Muvazzaf olma durumu muvazzaf subay,Mesleği askerlik olan subay muylu,"Başka bir parça için dönme ekseni görevini yapan, silindir biçiminde parça" muylu yatağı,"Top kundağının yanlarında bulunan, silah muylularının geçmesi için açılmış delikli bölüm" moymul,Atmaca ve doğana benzeyen bir tür yırtıcı kuş muz,"Muzgillerden, sıcak bölgelerde yetişen, bir çenekli, çok yıllık bir bitki (Musa sapientum)" muzaffer,"Üstünlük elde etmiş, zafer kazanmış, yenmiş, utkulu" muzaffer olmak,"üstün gelmek, yenmek, zafer kazanmak" muzafferane,Muzafferce muzafferiyet,"Üstün gelme, üstünlük, zafer kazanma" muzgiller,"Sıcak bölgelerde yetişen, özellikle muzları içine alan bir çenekliler familyası" muzır,Zararlı muzırlaşma,Muzırlaşmak durumu muzırlaşmak,Muzır duruma gelmek muzırlık,"Zararlı olma, zararlı iş veya davranışlarda bulunma durumu" muzip,Takılgan muzipçe,"Muzibe yakışır biçimde, muzip gibi" muzipleşme,Muzipleşmek işi muzipleşmek,Takılgan davranışta bulunmak muziplik,"Takılganlık, yaramazlık" muziplik etmek,karşısındakini üzecek veya uğraştıracak davranışlarda bulunmak muzipliğine uğramak,"aldatılmak, şakaya hedef olmak" muzlim,Karanlık muzmahil,"Çökmüş, çöküntüye uğramış" mübadele,Değişim mübadele etmek,değiş tokuş etmek mübadil,"Başkasının yerine getirilmiş, mübadele edilmiş" mübahase,Bir konu hakkında iki veya daha çok kişinin karşılıklı konuşması mübalağa,Abartı mübalağa etmek,abartmak mübalağacı,Abartıcı mübalağacılık,Abartıcılık mübalağalı,Abartılı mübalağasız,Abartısız mübarek,"Kutlu, kutsal" mübarek olsun!,"`hayırlı, uğurlu olsun` anlamında kullanılan bir kutlama sözü" mübarek ay,"Dinî bakımdan kutsal sayılan, özelliği veya önemi olduğuna inanılan ay" mübarek gün,Dinî bakımdan özelliği ve önemi olan gün mübarek otu,"Birleşikgillerden, sarı çiçekli, bir yıllık ve otsu bir bitki (Cnicus benedictus)" mübareze,Çekişme mübaşeret,"Bir işe başlama, girişme" mübaşir,"Mahkemede duruşmaya girecekleri ve tanıkları çağıran, yargıcın emirlerini bildiren, kâğıtları getirip götüren görevli, çağrıcı" mübaşirlik,Mübaşir olma durumu mübayenet,"Ayrılık, başkalık" mübeşşir,"Muştu veren, müjde getiren (kimse)" mübeyyiz,Yazıları temize çeken kimse mübrem,"Çok gerekli olan, kaçınılmaz, vazgeçilmez" mücadele vermek,"savaş vermek, mücadele etmek" mücadele,"Birbirlerine isteklerini kabul ettirmek için iki taraf arasında yapılan zorlu çaba, savaş" mücadele etmek,"uğraşmak, savaşmak, çatışmak" mücadeleci,"Mücadele etmeyi seven, savaşımcı" mücahit,"Kutsal ülküler uğruna savaşan kimse, alperen" mücahitlik,Mücahit olma durumu mücamaa,Cinsel ilişkide bulunma mücavir,Yakın komşu olan mücazat,İşlenen bir suçtan ötürü ceza verme mücbir,Zorlayıcı mücbir sebep,"Herhangi bir kimse tarafından alınacak önlemlere karşı, önüne geçilmesi olanaksız, borcun yerine getirilmesine engel, borçlunun iradesi dışında beklenmedik olaylar" mücehhez olmak,"taşımak, kendinde bulundurmak" mücehhez,Donanmış mücella,"Parlatılmış, parlak" mücellit,Ciltçi mücellithane,Ciltevi mücellitlik,Ciltçilik mücerrep,"Denenmiş, sınanmış" mücerret,Soyut mücessem,Cisim durumunda olan mücevher,Değerli süs eşyası mücevherat,Mücevherler mücevherci,Kuyumcu mücevhercilik,"Mücevhercinin işi, kuyumculuk" mücevher tarih,"Divan edebiyatında, ebcet hesabına göre yalnız noktalı harfleri sayıldığında söz konusu olayın tarihini gösteren dize veya söz" mücmel,"Özet olarak anlatılmış, kısa ve özlü" mücrim,Suçlu mücver,"Rendelenmiş kabağa un, yumurta, peynir, dereotu, tuz, karabiber, taze soğan katılmasıyla yapılan bir köfte türü" müçtehit,"Bir konuda ayet ve hadislere dayanarak yargıya varan, karar veren din düşünürü" müdafaa etmek,"savunmak, korumak" müdafaa,"Savunma, koruma" müdafaaname,Savunmanın yazılı olduğu belge müdafi,Savunucu müdahale,"Karışma, araya girme" müdahale etmek,"karışmak, araya girmek, el atmak" müdahil,Karışan müdana,"Yaranmaya, iyi görünmeye çalışma" müdana etmemek,"kendini borçlu hissedecek duruma düşürmemek, kendi ayakları üstünde durmak, kimseye açıklama yapma gereği hissetmemek" müdara etmek,"dost gibi görünmek, yüze gülmek" müdara,"Yüze gülme, yüze gülücülük, dost gibi görünme" müdavi,Hastaya bakan (kimse) müdavim,"Bir yere sürekli olarak giden (kimse), gedikli" müdavim olmak,bir yere sürekli gitmek müddei,Davacı müddeialeyh,Davalı müddeiumumi,Savcı müddeiumumilik,Savcılık müddet,Süre müddetli,"Süreli, süresi olan" müddetsiz,"Süresiz, süresi olmayan" müdebbir,İşin arkasını ve sonunu düşünerek hareket eden müdellel,"Kanıtlanmış, kanıtlı" müderris,Ders veren profesör müderrislik,Müderris olma durumu müdevven,Bir araya getirilerek divan durumunda toplanmış (şiir vb.) müdevvenat,Bir araya toplanmış eserler müdevver,Yuvarlak müdire,"Kadın müdür, kadın yönetici" müdrik,"Anlamış, idrak etmiş" müdrike,Anlık müdrir,"İdrarı artıran, idrar söktürücü" müdür,"İdare eden, yöneten" müdüriyet,Müdürlük müdürlük etmek,yönetici olarak çalışmak müdürlük,"Yönetmenlik, direktörlük, müdüriyet" müdür muavini,Müdür yardımcısı müdür yardımcısı,"Müdürün işlerine yardım eden, yokluğunda yetkileri üzerine alıp işleri yöneten kimse, müdür muavini" müebbet,Sonu olmayan müeccel,"İleriye atılmış, ertelenmiş" müeddep,"Uslu, terbiyeli, edepli" müellefat,Yazılı eserler müellif,Yazar müemmen,Emniyete alınmış (kimse) müennes,Dişil müesses,"Kurulu, kurulmuş" müessese,Kurum (II) müesseseleşme,Kurumlaşma müesseseleşmek,Kurumlaşmak müessif,"Üzücü, üzüntü veren" müessir,Dokunaklı müessir olmak,etkili olmak müessiriyet,Etkililik müessis,Kurucu müeyyide,Yaptırım müezzin,"Namaz vakitlerini bildirmek için ezan okuyan din görevlisi, ezancı" müezzinlik,Müezzin olma durumu müfekkire,Düşünme yetisi veya gücü müferrih,"İç açıcı, ferahlık verici" müfessir,"Kısa ve anlaşılması güç bir metni açıklayan, açıklığa kavuşturan, metnin anlam ve amacı üstünde yorumda bulunan (kimse)" müfettiş,Denetmen müfettişlik,Denetmenlik müfit,"Yararlı, faydalı" müflis,Batkın müfredat,"Bir bütünü oluşturan bireyler, ayrıntılar" müfredat programı,Öğretim programı müfret,Teklik müfrez,Bir bütünden ayrılmış müfreze,"Türlü askerî görev ve hizmetlerin yapılması amacıyla küçük birliklerden, belli bir kuruluşa bağlı kalmadan geçici olarak oluşturulan grup" müfrit,Aşırı müfritlik,Aşırı olma durumu müfsit,Arabozan müft,"Bedava, beleş" müft olsun da zift olsun,"`kimileri bedava bulduklarında yenmeyecek şeyleri yerler, işe yaramayan şeyleri alırlar` anlamında kullanılan bir söz" müftehir,"Bir şeyi övünç bilerek onunla sevinen, övünen, iftihar eden" müfteri,Karalamacı müftü,İl ve ilçelerde Müslümanların din işlerine bakan görevli müftülük,Müftü olma durumu mühendis,"İnsanların her türlü ihtiyacını karşılamaya dayalı yol, köprü, bina gibi bayındırlık; tarım, beslenme gibi gıda; fizik, kimya, biyoloji, elektrik, elektronik gibi fen; uçak, otomobil, motor, iş makineleri gibi teknik ve sosyal alanlarda uzmanlaşmış, belli bir eğitim görmüş kimse" mühendishane,Osmanlı Devleti'nde mühendis yetiştiren yüksekokul mühendislik,Mühendis olma durumu müheyya,Hazır müheyyiç,"Coşturucu, heyecan verici" mühim,Önemli mühimmat,Savaş gereçleri mühimseme,Mühimsemek işi mühimsemek,Önemsemek mühimsemezlik,Önemsemezlik mühlet,Vade mühlet istemek,"bir işin yapılması, tamamlanması için belirli bir süre verilmesini istemek" mühlet vermek,bir iş veya borç için belirli bir süre tanımak mühlik,"Öldürücü, tehlikeli" mühliye,"Adana bölgesinde yetiştirilen ve yaprakları sebze olarak kullanılan bir bitki, Yahudi ebegümeci (Corchorus olitorius)" mühmel,"Bırakılmış, bakılmamış, ilgisizliğe uğramış" mühre,"Her tür yuvarlak şey, küçük top" mühreleme,Mührelemek işi mührelemek,"Kâğıdı mühre ile cilalamak, parlatmak, düzeltmek" mühreli,Mühre ile cilalanmış mühresenk,Balgam taşı mührüsüleyman,"Kuzey Anadolu'da orman ve çalılıklar altında bulunan, 30-80 santimetre yüksekliğinde, tüysüz, çok yıllık ve otsu bir bitki (Polygonatum multiflorum)" mühtedi,Dönme mühür,"Bir kimsenin, bir kuruluşun adının veya unvanının tersine kazılı bulunduğu, metal, lastik vb.nden yapılmış araç, damga, kaşe" mühür basmak,mühürlemek mühür kazımak,"bir metal üzerine, bir kimsenin, bir kuruluşun adını, unvanını ters olarak kazımak" mühür kimde ise Süleyman odur,`bir işte yetki kimde ise kuvvet ondadır` anlamında kullanılan bir söz mühürcü,Mühür kazıyan kimse mühürcülük,Mühürcü olma durumu mühürdar,Devlet büyüklerinin mühürlerini taşımak ve gereken kâğıtları mühürlemekle yükümlü görevli mühür gözlü,"Koyu renkte, iri, beğenilen gözlü" mühürleme,Mühürlemek işi mühürlemek,"Bir yazı, belge vb.nin doğruluğunu veya kabul ve onayını belirtmek amacı ile altına mühür koymak, mühür basmak" mühürlenme,Mühürlenmek işi mühürlenmek,"Mühürleme işi yapılmak, mühür basılmak" mühürletme,Mühürletmek işi mühürletmek,Mühürleme işini yaptırmak mühürlü,Mühür basılmış mühür mumu,Üstüne mühür basılan ve bal mumu ile reçineden yapılan genellikle kırmızı renkli madde mühür pensi,"Elektrik, su ve doğal gaz sayaçlarını mühürlemek amacıyla bir kurşun parçasının teller üzerine tutturulup sıkıştırılması için kullanılan araç" mühürsüz,Mührü olmayan müjde,Muştu müjde koşturmak,bir muştuyu bir kimseye ivedilikle ulaştırmak müjde vermek (veya götürmek),"bir kimseye sevindirici, mutlu bir haberi ulaştırmak" müjdeci,Muştucu müjdeleme,Muştulama müjdelemek,Muştulamak müjdelenme,Muştulanma müjdelenmek,Muştulanmak müjdeli,Muştulu müjdelik,Muştuluk mükâfat,Ödül mükâfat almak,ödül almak mükâfatını görmek,"herhangi bir olumlu davranışın, özverinin veya bir sıkıntının iyi sonucunu elde etmek" mükâfaten,Ödül olarak mükâfatlandırma,Ödüllendirme mükâfatlandırmak,Ödüllendirmek mükâleme,Karşılıklı konuşma mükedder,Üzgün mükedder olmak,"üzülmek, kederlenmek" mükellef,Yükümlü mükellefiyet,Yükümlülük mükemmel,Kusursuz mükemmelen,"Eksiksiz, kusursuz olarak" mükemmeliyet,Mükemmellik mükemmellik,"Eksiksiz, kusursuz, tam, yetkin olma, mükemmeliyet" mükerrer,"Tekrarlanmış, yinelenmiş" mükerreren,"Tekrarlanarak, tekrar edilmiş olarak" mükevvenat,Yaratıkların bütünü mükeyyifat,"Keyif verici, uyuşturucu maddeler" mükrim,İkramcı müktesebat,"Edinilen, kazanılan bilgiler" müktesep,"Kazanılmış, edinilmiş" mülahaza,Düşünce mülahaza yapmak,düşünmek mülahazat,Düşünceler mülahazat hanesi,Bir şey hakkındaki düşüncelerin yazıldığı yer mülahazat hanesini açık bırakmak,bir kimse hakkında kesin bir kanıya varamayarak zamanla ortaya çıkacak gelişmeleri beklemek mülahham,Şişman mülakat,"Buluşma, görüşme" mülakat vermek,"belli bir konuda konuşmak, demeç vermek" mülakat yapmak,bir kimsenin bir konu veya sorunla ilgili görüşlerini almak mülaki olmak,"buluşmak, kavuşmak, görüşmek" mülaki,"Buluşan, kavuşan, görüşen" mülayemet,Yumuşaklık mülayim,"Uygun, hoş görülebilir" mülayimlik,Mülayim olma durumu mülazım,Bir işe girmek için bir süre parasız olarak o işe devam eden mülemma,"Alaca renkli, renk renk" mülevven,"Renk renk, renkli" mülevves,"Kirli, pis" müleyyin,"Yumuşaklık veren, yumuşatıcı" mülga,"Varlığı kaldırılan, kapatılan" mülhak,"Bir bütüne sonradan katılmış olan, eklenmiş" mülhakat,"Bir bütüne katılanlar, ekler" mülhak bütçe,Katma bütçe mülhem,"İçe doğmuş, birinin içine doğmuş, esinlenmiş" mülhem olmak,esinlenmek mülhit,"Dinsiz, imansız" mülk,"Ev, dükkân, arazi vb. taşınmaz mal" mülki,Bir ülkeyle ilgili olan mülki idare,İl ve ilçe yönetimi mülki idare amiri,İl ve ilçelerde devleti temsil eden en yüksek makamlı görevli mülkiye,Devlet yönetimindeki sivil görevliler sınıfı mülkiyeli,Siyasal Bilgiler Okulu öğrencisi veya bu okulu bitirmiş kişi mülkiyet,Sahiplik mülteci,Sığınmacı mültefit,İltifatkâr mültezim,Kesenekçi multipleks,"Aynı zamanda, aynı hat üzerinde birçok iletişimi bir arada sağlayan veya bu özellikte olan (alet)" mümanaat etmek,"engel olmak, karşı koymak" mümanaat,"Engel olma, karşı koyma" mümarese,Yatkınlık mümas,"Dokunan, temas eden" mümasil,"Benzeyen, andıran" mümbit,Verimli mümessil,Temsilci mümessillik,Temsilcilik mümeyyiz,"İyiyi, kötüyü, doğru ve yanlışı ayıran, seçen" mümeyyizlik,Ayırtmanlık mümin,"İnanan, inançlı, imanlı, mutekit" müminlik,Mümin olma durumu mümkün olmak,imkân bulunmak mümkün görünmek,olabilmek mümkün,Olabilir mümkün mertebe,"Olabildiğince, yapabildiği kadar" mümtaz,Seçkin mümteni,"Bir şeyi yapmaktan çekinen, kaçınan" münacat,Yakarış münadi,Kamuya duyurulmak istenilen şeyleri yüksek sesle haber vermeyi iş edinmiş olan kimse münafık,Arabozan münafıklık,Arabozanlık münakalat,Ulaştırma münakale,Ulaşım münakasa,Eksiltme münakaşa,Tartışma münakaşa etmek,tartışmak münakaşa götürmemek,tartışmaya yer vermeyecek biçimde kesin olmak münakaşalı,"Münakaşası olan, içinde veya üzerinde münakaşa edilen" münasebat,"İlgiler, ilişkiler" münasebette bulunmak,ilişkisi olmak münasebeti düşmek,sırası gelmek münasebetini getirmek,sırasını getirmek münasebet düşmek,uygun bir durum ortaya çıkmak münasebet almak,uygun düşmek münasebet,"İlişik, ilişki, ilinti" münasebet kurmak,"iki şey arasında ilişki bulmak, yakınlık görmek" münasebete girmek,"tanışma yolu açmak, ilişki kurmak" münasebetiyle,"Dolayısıyla, sebebiyle, itibarıyla, ilgisinden dolayı" münasebetli,"İlişiği olan, ilişkili" münasebetsiz,"Uygun olmayan, yakışıksız, çirkin" münasebetsizlik,Münasebetsiz olma durumu münasip,"Uygun, yerinde" münasip bulmak,"uygun olduğunu, yerinde görüldüğünü kabul etmek" münasip düşmek,uygun düşmek münasip görmek,uygun ve yerinde bulmak münavebe,"Nöbetleşme, keşikleme" münavebe ile,nöbetleşe münazaa,"Ağız kavgası, çekişme, münakaşa" münazara,"Bir konu üzerinde, belli kural ve yöntemlere uyularak yapılan tartışma" müncer,Bir yana doğru çekilip sürüklenen müncer olmak,"-e dökülmek, -e varmak" mündemiç,İçkin münderecat,İçindekiler münderiç,Bir şeyin içinde yer almış münebbih,Uyarıcı müneccim,Yıldız falcısı müneccimbaşı,"Osmanlılarda, önemli bir işe girişilirken gökbilim hesaplarına dayanarak uğurlu vakti seçmekle, takvim ve yıllık düzenlemekle uğraşan saray görevlisi" müneccimlik,Yıldız falcılığı münekkit,Eleştirmen münekkitlik,Eleştirmenlik münevver,Aydın münezzeh,Temiz münfail,"Gücenmiş, alınmış, kırgın" münferiden,Tek başına münferit,"Tek, ayrı, kendi başına olan" münfesih,"Bozulmuş, dağılmış, feshedilmiş" münfesih olmak,dağılmak münhal,"Boş olan, açık bulunan (memuriyet vb.), boş, açık" münhani,Eğri münharif,"Bir tarafa sapmış, doğruluğunu yitirmiş" münhasır,"Bir kimse veya bir şey için ayrılmış, mahsus" münhasıran,"Yalnız, özellikle" münhat,Engin (II) münhezim,"Bozguna uğramış, bozulmuş, yenilmiş" münkesir,"Kırılmış, kırık" münkir,"İnkâr eden, kabul etmeyen" münkir olmak,"kabul etmemek, inkâr etmek" münşeat,Sanatlı düzyazı veya mektupların toplandığı dergi münşi,"Mektup türünde usta ve başarılı olan, inşası güçlü (kimse)" müntehabat,Seçme yazılar veya eserler müntehap,"Seçilmiş, seçme" müntehip,Seçmen münteha,Son müntehir,"Kendini öldüren, intihar eden" müntesip,"Bir yere, birine bağlanmış, kapılanmış, intisap etmiş olan" münteşir,"Yaygın, yayılmış" münzevi,"Topluluktan kaçan, yalnız başına kalmayı seven" müphem,Belirsiz müphemiyet,Belirsizlik müphemlik,Belirsizlik müptedi,Başlayıcı müptela,Bağımlı müptela olmak,"alışmak, düşkün olmak, tutulmak" müptezel,Saygınlığını yitirmiş müracaat etmek,başvurmak müracaat,Başvuru müracaatta bulunmak,müracaat etmek müracaatçı,Başvurucu müradif,Eş anlamlı mürai,İkiyüzlü mürailik,İkiyüzlülük mürdesenk,Doğal kurşun oksit (PbO) mürdüm,Mürdüm eriği mürdüm eriği,"Reçeli veya hoşafı yapılan bir cins küçük ve kara erik, mürdüm" mürdümük,"Otsu bölümü hayvan yemi olarak kullanılan, beyaz, açık mavi veya mor çiçekleri olan bir yıllık otsu bitki, akburçak (Lathyrus sativus)" mürebbi,Bir çocuğun eğitim ve bakımıyla görevlendirilmiş erkek mürebbiye,Bir çocuğun eğitim ve bakımıyla görevlendirilmiş kadın mürebbiyelik,Mürebbiye olma durumu müreccah,Yeğ müreffeh,Gönençli müreffehen,"Gönençle, sıkıntısız bir biçimde, bolluk içinde" mürekkep olmak,-den oluşmak mürekkebi kurumadan bozmak,"kararı, sözleşmeyi, anlaşmayı yazılmasından çok kısa süre sonra bozmak" mürekkep yalamak,"çok okumuş, yazmış olmak" mürekkep,"Yazı yazmak, desen çizmek veya basmak için kullanılan, türlü renklerde sıvı madde" mürekkep balığı,"Kafadan bacaklılardan, ılıman ve sıcak denizlerde yaşayan, eti yenen, kendini korumak için siyah renkli bir sıvı salarak suyu bulandıran bir yumuşakça, sübye (Sepia officinalis)" mürekkepçi,Mürekkep yapan veya satan kimse mürekkepleme,Mürekkeplemek işi mürekkeplemek,"Mürekkep sürmek, mürekkep dökerek veya damlatarak bir yüzeyi lekelemek" mürekkeplenme,Mürekkeplenmek işi mürekkeplenmek,"Mürekkep sürülmek, dökülmek veya damlatılmak" mürekkepli,"Mürekkep sürülmüş, dökülmüş veya damlatılmış olan" mürettebat,"Gemi, uçak vb. taşıtlardaki görevlilerin tümü" mürettep,"Dizilmiş, dizili" mürettip,Dizgici mürettiphane,Bir basımevinde dizgicilerin çalıştığı bölüm mürettiplik,Dizgicilik mürevviç,Bir düşüncenin taraftarı veya yayıcısı mürit,"Bir tarikat şeyhine bağlanarak ondan tasavvufun yollarını öğrenen, onun doğrultusunda ilerleyen kimse" müritlik,Mürit olma durumu mürşit,"Doğru yolu gösteren kimse, kılavuz" mürt,Ölmüş (hayvan) mürt olmak,hayvan ölmek mürteci,"Yeni düzene karşı direnen (kimse), gerici" mürtefi,"Yükselen, yüksek bir yere çıkmış olan" mürtekip,"Para, kazanç karşılığı olarak kötü, uygunsuz işler çeviren (kimse)" mürtesem,İz düşümü mürtet,Müslümanlığı bırakıp başka bir dine geçmiş olan (kimse) mürur,"Geçme, bir taraftan girip diğer taraftan çıkma" müruriye,Geçmelik müruruzaman,Süre aşımı mürüvvet,"Bir ailede çocukların doğumu, sünneti, evliliği, iyi bir göreve geçmeleri vb. olaylardan duyulan mutluluk, sevinç" mürüvvete endaze olmaz,`yardım ve iyiliğin sınırı yoktur` anlamında kullanılan bir söz mürüvvetini görmek,anne ve baba çocuklarının sevinçli günlerini görerek mutluluk duymak mürüvvetli,"İnsanlığı olan, iyiliksever, insaniyetli" mürüvvetsiz,"İnsanlığı olmayan, insaniyetsiz" mürver,"Hanımeligillerden, yaprakları karşılıklı, demet durumundaki beyaz çiçeklerinden hekimlikte yararlanılan, meyvesi zeytine benzer bir ağaççık (Sambucus nigra)" müsaade,"İzin, icazet, ruhsat" müsaade etmek (veya buyurmak),izin vermek müsabaka,Yarışma müsabakaya girmek,"yarışmak, yarışmaya katılmak" müsabık,Yarışçı müsademe,"Silahlı iki grup arasındaki kısa çatışma, çarpışma" müsadere,Zor alım müsadere etmek,zor alıma çarpmak müsadif,Rastlayan müsadif olmak,rastlamak müsait,"Uygun, elverişli" müsakkafat,Üzeri damla örtülmüş olan yapılar müsamaha,Hoşgörü müsamaha etmek,hoşgörü ile davranmak müsamahakâr,Hoşgörülü müsamahakârlık,Hoşgörülülük müsamahalı,"Hoşgörülü, toleranslı" müsamahasız,Hoşgörüsü olmayan müsamahasızlık,Hoşgörüsüzlük müsamere,"Okullarda öğrencilerin sunduğu, programında koşuk, oyun vb. gösterilerinin yer aldığı eğlence" müsavat,"Eşitlik, denklik" müsavatçılık,Eşitçilik müsavatsız,Eşit olmayan müsavatsızlık,Eşitsizlik müsavi,Eşit müsebbip,"Bir şeyin olmasına, yapılmasına sebep olan, yol açan (kimse veya şey)" müseccel,"Kütüğe geçirilmiş, tescil edilmiş, sicilli" müseddes,Altıgen müsekkin,Yatıştırıcı müsellem,"İnkâr edilemeyen, karşı çıkılamayan, söz götürmez" müselles,Üçgen müsellesat,Trigonometri müsellim,Osmanlı Devleti'nde eyalet ve sancakta yönetimi elinde bulunduran kişi müselsel,"Birbirine bağlı olan, art arda zincirleme olarak gelen" müsemma,"Ad verilmiş, adı olan" müsemmen,Sekizli müsevvit,Müsvedde yapan kimse müshil,"Bağırsakları çalıştırıp temizleyen, dışkının kolaylıkla dışarı atılmasını sağlayan ilaç" müskirat,"Sarhoş eden şeyler, alkollü içkiler" Müslim,Müslüman Müslüman,"İslam dininden olan kimse, Muhammedî, Müslim, Müselman, mümin" Müslüman mahallesinde salyangoz satmak,körler mahallesinde ayna satmak Müslüman adam,"Doğruluktan ayrılmaz, dürüst, hak yemeyen adam" Müslümanlaştırma,"Müslümanlaştırmak işi, İslamlaştırma" Müslümanlaştırmak,"Bir topluluğu veya bir kimseyi İslam dinine sokmak, İslamlaştırmak" Müslümanlık,"Hz. Muhammed'in yaydığı İslam dini, İslam, İslamlık, İslamiyet, Hak dini" müsmir,Verimli müspet,Olumlu müspet ilimler,Pozitif bilimler müsrif,Tutumsuz müsriflik,Tutumsuzluk müstacel,Acele müstacelen,Çabucak müstaceliyet,İvedilik müstafi,"Kendi isteğiyle işinden çekilmiş, istifa etmiş" müstağni,"Elinde olanla yetinen, doygun" müstahak,"Hak etmiş, hak kazanmış, layık" müstahak olmak,"hak kazanmak, layık olmak" müstahdem,Odacı müstahkem,"Berkitilmiş, sağlamlaştırılmış, tahkim edilmiş" müstahkem mevki,Türlü savunma tesislerini kapsayan bölge müstahsil,Üretici müstahzar,"Kullanıma hazır duruma getirilmiş, hazırlanmış" müstahzarat,Eczanelerde hazır olarak bulundurulan ilaçlar müstait,"Doğuştan yetenekli, kabiliyetli olan" müstakar,"İstikrar bulmuş, durulmuş" müstakbel,"İleri bir tarihte beklenen, gelecek" müstakil,"Kullanış yönünden başka bir yapı ile bağlantısı olmayan, bağımsız" müstakim,"Doğru, doğruluktan şaşmayan" müstamel,Kullanılmış olan müstantik,Sorgu yargıcı müstantiklik,Sorgu yargıçlığı müstear,Takma müstebat,"Olacağı sanılmayan, uzak görülen" müstebit,Zorba müstebitlik,Zorbalık müstecir,"Kira karşılığında bir yeri tutan kimse, kiracı" müstefit,Yararlanma müstefit olmak,"yararlanmak, faydalanmak" müstefit etmek,yararlandırmak müstehase,Fosil müstehcen,"Açık saçık, edebe aykırı, yakışıksız" müstehcenleşme,Müstehcenleşmek durumu müstehcenleşmek,Müstehcen duruma gelmek müstehcenlik,Müstehcen olma durumu müstehlik,Tüketici müstehzi,Alaycı müstekreh,İğrenç müstelzim,Gerektiren müstemirren,Arasız müstemleke,Sömürge müstemlekeci,Sömürgeci müstemlekecilik,Sömürgecilik müsteniden,Dayanarak müstenit,"Dayanan, yaslanan" müstenkif,"Oy vermekten veya bir karara katılmaktan çekinen, çekimser" müstensih,El yazması eserini el yazısıyla kopya eden kimse müsterih,"Bütün kaygılardan kurtulup gönlü rahata kavuşan, içi rahat olan" müsterih olmak,"içi rahat olmak, kaygıdan kurtulmak" müstesna,Bir bütünün veya kuralın dışında olan müsteşar,"Kendisinden bilgi alınan, kendisine danışılan kimse" müsteşarlık,Müsteşar olma durumu müsteşrik,Doğu bilimci müstevi,"Her yeri aynı düzeyde olan, düz" müstevli,"Bir yeri istila eden, yönetimi altına alan (kimse, devlet, ordu vb.)" müstezat,Her dizesine bir küçük dize eklenmiş divan edebiyatı nazım türü müsvedde,"Yazı taslağı, karalama" müsvedde defteri,Karalama defteri müsveddelik,Müsvedde yapmaya elverişli müsveddelik kâğıt,Karalama için kullanılan kâğıt müşabehet,"İki şey arasında benzerlik, benzeşlik" müşabih,"Aralarında benzerlik olan, benzer, benzeş" müşahede,Görme müşahede altına almak,sürekli gözlem altında bulundurmak müşahede etmek,gözlemlemek müşahhas,Somut müşahit,Gözlemci müşareket,"Ortaklık, ortaklaşma" müşareket etmek,ortaklaşa çalışmak müşareket fiili,İşteş fiil müşarünileyh,"Adı geçen, adı anılan kişi" müşavere,"Danışma, danış" müşavir,Danışman müşavirlik,Danışmanlık müşebbeh,"Bir şeyle arasında benzerlik bulunan, benzetilen" müşekkel,Biçim verilmiş müşerref,Onur verilerek yüceltilmiş müşerref olmak,"onurlanmak, onur kazanmak, şereflenmek" müşevveş,"Belirsiz, karışık, düzensiz" müşevvik,"Arzusunu çoğaltan, isteğini artıran" müşfik,Sevecen müşir,Mareşal müşir,"Yazı ile bildiren, haber veren" müşirlik,Mareşallik müşkül,"Güç, zor, çetin" müşkülat çıkarmak,yapmakta bulunduğu işi güçleştirecek durumlar yaratmak müşkülat,"Güçlük, güçlükler, zorluklar" müşkülat çekmek,"zorluk, güçlük içinde kalmak" müşkülatlı,"Güçlüğü olan, zorluk içinde olan" müşküle,"Bağ bozumuna yakın bir zamanda yetişen, kalınca kabuklu, iri ve uzun taneli bir üzüm" müşkülleşme,Müşkülleşmek durumu müşkülleşmek,"Müşkül duruma girmek, güçleşmek, zorlaşmak" müşkülpesent,Güçbeğenir müşrik,Tanrı'ya ortak koşan müştak,"Başka bir kelime veya kökten türemiş, çıkmış" müştak,"Özleyen, göreceği gelen" müştehi,"Bir şey için çok istek gösteren, istekli" müşteki,"Yakınan, sızlanan, şikâyetçi" müşteki olmak,"yakınmak, şikâyetçi olmak" müştemilat,Eklentiler müşterek,Ortak müşterek bahis,"At yarışlarında, en az iki koşuda yarışan hayvanlardan birinin kazanmasına bağlanan talih oyunu" müştereken,Ortaklaşa Müşteri,Jüpiter müşteri,"Hizmet, mal vb. alan ve karşılığında ücret ödeyen kimse" müşteri hizmeti,Müşteriye verilen hizmet muta,Geçici kazanç muta nikâhı,"Bazı yerlerde kadına verilen para karşılığında yapılan geçici nikâh, muta" mütalaa,Etüt mütalaa yürütmek,herhangi bir görüş üzerinde ayrıntılarıyla düşünce üretmek mütalaada bulunmak,görüş veya düşünce ileri sürmek mütalaa etmek,okumak mütareke,Ateşkes müteaddit,Birçok müteaffin,"Kokuşuk, pis kokulu" müteahhit,Yüklenici müteahhitlik,Müteahhidin yaptığı iş müteakiben,"Sonra, arkadan, ardı sıra" müteakip,"Arkadan gelen, ardı sıra gelen, ardı sıra" mütealiye,Deneyüstücülük müteallik,İlişkin müteammim,"Yaygın duruma gelmiş, genelleşmiş" mütearife,Belit mütebahhir,"Geniş, derin bilgisi olan" mütebaki,"Geri kalan, kalan" mütebasbıs,Yaltakçı mütebeddil,Değişen mütebessim,"Gülümseyen, güleç" mütecanis,Bağdaşık mütecasir,"Yeltenen, cüret eden" mütecaviz,"Saldırgan, saldırıcı, sataşkan" mütecessis,"Gizliyi arayan, gizliyi gözetleyen" mütedair,"Ait, için, dolayı, üzerine, ... ile ilgili" mütedavil,"Tedavülde bulunan, elden ele gezen" mütedavil sermaye,Döner sermaye mütedeyyin,Dindar müteessif,"Üzülen, esef eden" müteessif olmak,"üzülmek, acınmak, yerinmek, esef etmek" müteessir,"Üzülmüş, üzüntülü" müteessir olmak,üzülmek mütefekkir,Düşünür mütefennin,Fen bilgini müteferrik,"Ayrılmış, dağınık" müteferrika,Küçük giderler için ayrılan para mütegallibe,Zorba mütehakkim,"Hâkim olan, hükmeden" mütehammil,Dayanıklı müteharrik,Hareketli mütehassıs,Uzman mütehassıslık,Uzmanlık mütehassis olmak,herhangi bir sebeple duygulanmak mütehassis etmek,bir kimseyi duygulandırmak mütehassis,Duygulanmış mütehavvil,"Değişken, kararsız" mütehayyir,"Şaşmış, şaşırmış olan" mütehevvir,"Öfkeli, kızgın" müteheyyiç,Heyecanlı mütekabil,Karşılıklı mütekabiliyet,Karşılıklılık mütekabiliyet esası üzerine,karşılıklı olarak mütekait,Emekli mütekâmil,"Olgunlaşmış, gelişmiş, gelişkin" mütekâsif,"Yoğunlaşmış, koyulaşmış" mütekebbir,Kibirli mütekellim,"Söyleyen, konuşan" mütelezziz,"Lezzet bulan, tat alan, mutlu olan, hoşlanan" mütelezziz olmak,"lezzet duymak, tat almak, mutlu olmak" mütemadi,"Sürekli, aralıksız" mütemadiyen,"Ara vermeden, sürekli olarak, mütemadi" mütemayil,"İstekli görünen, eğilimi olan, meyilli" mütemayiz,"Kendini gösteren, sivrilen" mütemekkin,Yerleşik mütemerkiz,Derişik mütemmim,"Tamamlayan, bütünleyen, bitiren" mütenakıs,"Azalan, eksilen" mütenakız,Çelişkili mütenasip,"Orantılı, oranlı, uygun" mütenavip,Almaşık mütenazır,Simetrik mütenebbih,"Aklını başına toplamış, akıllanmış, uslanmış" müteneffir,"İğrenmiş, tiksinmiş" mütenekkir,"Kılık değiştiren, takma ad kullanan, kendini tanıtmak istemeyen" mütenekkiren,"Kılık değiştirerek, takma ad kullanarak, kendini tanıtmadan" mütenevvi,"Türlü, çeşitli" müteradif,Eş anlamlı müterakim,"Birikmiş, toplanmış, yığılmış" müterakki,"İleri, ilerlemiş" mütercem,"Çevrilmiş, tercüme edilmiş" mütercim,Çevirmen mütercimlik,Çevirmenlik mütereddi,Soysuzlaşmış mütereddit,"Tereddüt eden, çekingen, kararsız, ikircimli (kimse)" mütesanit,Dayanışma içinde olan (kimse) müteselli olmak,avunmak müteselli,Avunan müteselsil,Zincirleme müteşebbis,Girişimci müteşekkil,"Oluşmuş, meydana gelmiş" müteşekkir,Teşekkür etme durumunda olan mütetebbi,"Bir konuyu dikkatle araştıran, irdeleyici, araştırıcı" mütevakkıf,Gerçekleşmesi bir şeye bağlı bulunan mütevali,"Art arda gelen, üst üste olan, ardışık" mütevazı,Alçak gönüllü mütevazi,Birbirine paralel olan mütevazin,"Birbirine uyan, oranlı" müteveccih,"Bir yere gitmeye, bir şeyi yapmaya karar veren" müteveccihen,Bir yere doğru gitmek üzere müteveffa,"Ölmüş, ölü kimse" mütevehhim,"Kuruntulu, evhamlı" mütevekkil,"Her işini Tanrı'ya veya oluruna bırakmış, kadere boyun eğmiş" mütevelli,Bir vakfın yönetimi kendisine verilmiş olan kimse mütevellit,"Doğmuş, dünyaya gelmiş" müteverrim,Veremli müteyakkız,"Uyanık, tetikte, sak (I)" mütezayit,"Artan, çoğalan" müthiş,"Korkuya düşüren, korkunç, dehşetli" müttefik,Bağlaşık müttefiken,"El birliğiyle, hep birlikte" müttehiden,"Birlikte, birlik olarak" müttehit,"Birlik durumuna gelmiş, birleşik, birlik olmuş" müvekkil,Birini kendine vekil olarak seçen erkek müvellidülhumuza,Oksijen müvellidülma,Hidrojen müverrih,"Tarih yazan kimse, tarihçi" müvesvis,Kuruntucu müvezzi,Dağıtıcı müvezzilik,Müvezzi olma durumu müyesser,Kolaylıkla ortaya çıkan müyesser olmak,"kolaylıkla ortaya çıkmak, kolaylıkla elde edilmek" müzaheret,"Yardım etme, arkalama, destekleme, arka çıkma" müzaheret etmek,"yardım etmek, arkalamak, arka çıkmak" müzahir,"Arkalayan, destekleyici, arka çıkan, yardımcı" müzahrefat,"Süprüntüler, pislikler" müzakerat,"Bir konuyla ilgili konuşmalar, danışmalar, müzakereler" müzakere,"Bir konuyla ilgili fikir alışverişinde bulunma, oylaşma" müzakere etmek,"bir konu üzerinde fikir alışverişinde bulunmak, oylaşmak" müzakereci,Müzakere yapan kimse müzayaka,"Sıkıntı, darlık, parasızlık" müzayede,Açık artırma müze,"Sanat ve bilim eserlerinin veya sanat ve bilime yarayan nesnelerin saklandığı, halka gösterilmek için sergilendiği yer veya yapı" müze gibi,eski ve değerli eşyaları olan (yer) müzebzep,Bozuk (yönetim) müzeci,Müze kuran veya müzede çalışan kimse müzecilik,Müze kurma veya işletme işi müzehhep,Altın suyuna batırılmış olan müzekker,Eril müzekkere,Bir iş için herhangi bir üst makama yazılan yazı müzelik,Müzeye konulacak değerde veya eskilikte olan müzevir,Arabozan müzevirleme,Müzevirlemek işi müzevirlemek,"Birinin başkası aleyhine yaptıkları veya söylediklerini karşı tarafa iletmek, ara bozmak" müzevirlik etmek,"söz getirip götürmek, ara bozmak" müzevirlik,Arabozanlık müzeyyen,"Süslenmiş, bezenmiş" müziç,"Bunaltıcı, tedirgin edici" müzik,"Birtakım duygu ve düşünceleri belli kurallar çerçevesinde uyumlu seslerle anlatma sanatı, musiki" müzikal,Müzikle ilgili müzikalite,Müziğe uygun özellikleri taşıma müzik bilimci,"Müzik bilimi alanında araştırmalar yapan bilgin veya uzman, müzikolog" müzik bilimi,"Müzik konularını, bilimsel yöntemlerle inceleyen bilim, müzikoloji" müzikçi,Müzisyen müzikçilik,Müzisyenlik müzik dolabı,"Radyo, televizyon, teyp, pikap, video vb. ses cihaz ve aksesuarları koymaya yarayan mobilya" müzikhol,"Fon müziğinden yararlanılarak eğlenceli, fantezi oyunların oynandığı yer" müzik köşesi,"Değişik müzik türlerinin bir mağazanın belli bir bölümünde veya köşesinde, plak, kaset, uzunçalar vb. olarak satışa sunulduğu yer" müziklendirmek,"Müzik ile çeşitlemek, süslemek" müzikli,Film ve oyun için bazı bölümlerinde müzikten de yararlanılan müzik market,"Değişik müzik aletlerinin, plak, kaset, disk vb. ürünlerin pazarlandığı yer" müzik odası,Müzik dinlemeye ayrılmış yer müzikolog,Müzik bilimci müzikoloji,Müzik bilimi müzik salonu,Müzik dinlenen geniş salon müziksever,"Müzik tutkusu olan, müziği seven (kimse)" müziksiz,Müziği olmayan müzisyen,"Müzik eserleri yaratan, besteleyen veya besteleri çalan kimse, müzikçi" müzmin,Süreğen müzminleşme,Süreğenleşme müzminleşmek,Süreğenleşmek müzminleştirme,Süreğenleştirme müzminleştirmek,Süreğenleştirmek müzminlik,Süreğenlik N,Azot elementinin simgesi "n, N","Türk alfabesinin on yedinci sırasında yer alan ve Ne adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından genizsil diş, diş eti ünsüzünü gösterir" Na,Sodyum elementinin simgesi naaş,"Ölen insanın vücudu, ceset" naat,Bir şeyin niteliklerini övme nabekâr,"Yararsız, işe yaramaz" nabzını tutmak,nabzını saymak için bileğini tutmak nabzını saymak,bir dakikadaki kalp atışını saymak nabzına göre şerbet vermek,"birinin hoşuna gidecek, gururunu okşayacak yolda davranmak" nabzına girmek,"elindeki imkânları kullanarak birinin hoşnutluğunu kazanmak, birini yola getirmek ve düşüncelerini benimsetmek" nabız (veya nabzını) yoklamak,"niyetini, düşüncesini, eğilimini anlamaya çalışmak" nabzı durmak,ölmek nabzı atmak,kalp vuruşu sürmek nabız almak,nabzını saymak nabız,Kalp atışının sağladığı kan basıncından dolayı atardamarlara parmakla basıldığında duyulan vuru nacak,"Sapı kısa, küçük odun baltası" naçar,"Çaresi olmayan, çaresiz" naçar kalmak,"çare, çıkar yol bulamamak" naçiz,"Değersiz, önemsiz" naçizane,Haddi olmayarak nadan,"Bilgisiz, cahil" nadanca,Nadana yakışır bir biçimde nadanlık,Nadan olma durumu nadas etmek,nadasa bırakmak nadasa bırakmak (veya yatırmak),bir tarlayı sürüp herhangi bir şey ekmeden dinlenmeye bırakmak nadas,Tarlayı sürüp herhangi bir şey ekmeden dinlenmeye bırakma nadaslı,Nadasa bırakılmış nadaslık,Nadas için ayrılmış nadide,"Az görülür, görülmedik, seyrek görülen" nadim,"Yaptığı bir davranıştan pişmanlık duyan, pişman" nadim olmak,pişman olmak nadir,"Seyrek, az bulunur" nadirat,"Seyrek, az görülen, az bulunan şeyler veya durumlar" nadiren,Seyrek nafaka sağlamak,geçinecek kadar para temin etmek nafaka,"Geçinmek için gerekli olan şeylerin bütünü, geçimlik" nafaka bağlanmak,"yasaca, bakılması zorunlu olan kişiye mahkeme kararıyla evlat, koca gibi bir kimsenin, geçim parası vermesini sağlamak" nafakalanma,Nafakalanmak işi nafakalanmak,Geçimi sağlanmak nafia,"Bir yeri bayındır duruma getirmek için yapılan işlerin tamamı, bayındırlık işleri" nafi,Yararlı nafile,Yararsız nafile namaz,Sevap kazanmak amacıyla farz ve vacip namazları dışında kılınan namaz nafiz,Delip geçen nafta,Petrolden 100-250 °C arasında damıtılan ürün naftalin,"Maden kömürü katranının kuru kuruya damıtılmasından elde edilen, özel kokulu, beyaz, 1,158 yoğunluğunda, 80 °C'de eriyen, 218 °C'de kaynayan, suda erimeyen, alkol, benzol ve eterde kolaylıkla eriyen, kumaş, elbise, halı vb.ni güve gibi zararlılardan korumakta kullanılan antiseptik bir hidrokarbon" naftalinleme,Naftalinlemek işi naftalinlemek,"Güveden korumak için yünlüler üzerine, arasına naftalin serpmek veya atmak" naftalinlenme,Naftalinlenmek işi naftalinlenmek,"Naftalin serpilmek, naftalin dökülmek" nagehan,Ansızın nağme yapmak,bildiği bir şeyi bilmez görünmek nağme,"Güzel, uyumlu ses, ezgi, melodi" nağmeli,Nağmesi olan nağmesiz,Nağmesi olmayan nahak,"Haksız, gereksiz" nahak yere,"Haksız, gereksiz olarak, boş yere, boşuna" nahır,Sığır sürüsü nahırcı,Sığırtmaç nahif,"İnce, duygulu, hassas" nahiv,Söz dizimi nahiye,Bucak nahiye müdürü,Bucaktaki en üst görevli nahoş,"Hoş olmayan, hoşa gitmeyen, kötü, çirkin" nail,"Erişmiş, ele geçirmiş, başarmış, kazanmış, ulaşmış" nail olmak,"erişmek, ulaşmak, kavuşmak" naip,Tahtta hükümdar olmadığı zaman veya hükümdarın çocukluğu sırasında devleti yöneten kimse naiplik,"Naip olma durumu, niyabet" nakarat,"Bir şarkıda her kıtadan sonra tekrarlanan ve bestesi değişmeyen parça, kavuştak" nakaratlı,Nakaratı olan nakaratsız,Nakaratı olmayan nakavt olmak,boks maçında nakavtla yenilmek nakavt,Boks maçında yumruk etkisiyle yere düşen ve on saniye içinde kalkıp devam edemeyen oyuncunun yenilmesi durumu nakavt etmek,boks maçında nakavtla yenmek nakden,Para olarak nakdî,Parasal nakdî ceza,Para cezası nakdî kıymet,Para bakımından değer nakdî teminat,"Borcun ödeneceğine dair, alacaklıya parayla sağlanan güvence" nakdî vergi,Mal veya hizmet yerine para olarak ödenen vergi nakdî yardım,Para olarak yapılan yardım nakıs,"Eksik, tam olmayan, bitmemiş, noksan" nakış işlemek,"kumaş üzerine renkli iplikler, sırma veya sim kullanarak işleme yapmak" nakış,"Genellikle kumaş üzerine renkli iplikler veya sırma ve sim kullanarak elle, makineyle yapılan işleme, el işi, ince iş" nakışçı,Nakış yapan kimse nakışçılık,Nakış yapma işi nakış ipliği,"Çeşitli motifleri kumaş üzerine işlemek için pamuk, ipek, yün veya başka maddelerden hazırlanan sırma, sim vb. özel iplik" nakışlama,Nakışlamak işi nakışlamak,"Nakışla bezemek, işlemek" nakışlı,Nakşı olan nakışlık,Nakış olma durumu nakışsız,Nakşı olmayan nakız,"Bozma, çözme" nakip,"Bir kavmin, kabilenin başkanı veya onun vekili" nakibüleşraf,Peygamber soyundan olanların işlerine bakmak üzere kendi aralarından seçtikleri görevli nakil,"Bir yerden alıp başka bir yere iletme, aktarma, taşıma, geçirme, aktarım" nâkil,"Taşıyan, aktaran, geçiren" nakil vasıtası,Taşıt nakisa,"Eksiklik, kusur" nakit,"Para, akçe" nakit para,"Birikmiş, kullanılmaya hazır para, efektif" nakkare,"Mehterhanede yer alan, birbirine bağlı iki yarım küre benzeri ve iki değnekle vurularak çalınan bir davul türü" nakkarhane,Mehter takımı nakkaş,"Yapıların duvar ve tavanlarına süslemeler yapan usta, bezekçi" nakkaşlık,Nakkaş olma durumu nakledilme,Nakledilmek işi nakledilmek,Nakletme işi yapılmak veya nakletme işine konu olmak naklen,"Nakil yoluyla, aktarılarak" naklen yayın,"Stüdyo dışında gerçekleşen ve düzenlemeleri önceden yapılmış olan gösteri, toplantı, etkinlik vb.nin tamamının radyo veya televizyondan aktarılması" nakletme,Nakletmek işi nakletmek,"Nakil işini yapmak, bir yerden başka bir yere geçirmek, iletmek" naklî,Taşıma ile ilgili olan naklî mazi,Belirsiz geçmiş nakliyat,"Taşıma işleri, taşımacılık" nakliyatçı,"Taşıma işleri yapan kimse, taşımacı" nakliyatçılık,Nakliyatçı olma durumu nakliye,Taşıma işi nakliyeci,Taşımacı nakliyecilik,Taşımacılık nakşetme,Nakşetmek işi nakşetmek,"Süslemek, bezemek, nakış yapmak" Nakşibendi,Nakşibendilik tarikatından olan kimse Nakşibendilik,"Şeyh Muhammed Bahaüddin Nakşibend'in kurduğu, gizli ibadete dayanan bir tarikat, Nakşilik" nakşolma,Nakşolmak işi nakşolmak,"Bir yerde belirli bir iz bırakmak, yer etmek" nakşolunma,Nakşolunmak işi nakşolunmak,Nakşolma işi yapılmak nakzen,Bozarak nakzen iade etmek,"bir yargı kararını, yargılama yöntemine ilişkin hükümler bakımından yerinde görmeyip bozarak hükmü veren mahkemeye geri göndermek" nakzen görmek,Yargıtay tarafından bozulan bir karar üzerine bozma sebeplerini de göz önünde tutarak davaya yeniden bakmak nakzetme,Nakzetmek işi nakzetmek,Bozmak nal,"At, eşek, öküz vb. yük hayvanlarının tırnaklarına çakılan, ayağın şekline uygun demir parçası" nal çakmak,nallamak nal deyip mıh dememek,bir düşüncede direnmek nal toplamak,"at, yarışta sonlara kalmak veya sonuncu olmak" nalları dikmek,ölmek nalan,"İnleyici, inleyen" nalayık,"Yakışıksız, hoş olmayan" nalbant,Hayvanların ayağına nal çakan kimse nalbantlık,Nalbant olma durumu nalbur,At nalı yapan demirci nalburluk,"Nalbur olma durumu, hırdavatçılık" nalça,Ayakkabıların altına çakılan demir nalçalı,Nalçası olan nalçasız,Nalçası olmayan naldöken,"Taşlı, çakıllı yol" nale,"İnleme, inilti" nalekâr,"İnleyen, iniltili" nalın,Takunya nalıncı,Takunyacı nalıncı keseri,`Yaptığı işlerde hep kendi çıkarını düşünmek` anlamındaki nalıncı keseri gibi kendine yontmak deyiminde geçen bir söz nalıncılık,Takunyacılık nalınlı,Takunyalı nallama,Nallamak işi nallamak,Hayvanın ayağına nal çakmak nallanış,Nallanma işi nallanma,Nallanmak işi nallanmak,Nallama işine konu olmak nam vermek,ün kazanmak namı nişanı kalmamak,yok olup unutulmak nam almak,"şöhret sahibi olmak, tanınmak" nam salmak,ününü her yana yaymak nam kazanmak,ün sahibi olarak tanınmak nam,Ad (I) namağlup,"Mağlup olmamış, hiçbir yenilgi almamış, yenilgisiz" namahrem,Evlenmelerinde yasa bakımından sakınca olmayan (kadın ve erkek) namaz,"İslam'ın beş şartından biri olan ve Müslümanların günde beş vakit, dinî kurallara göre yapmak zorunda oldukları ibadet, salat" namaz (veya namazını) kılmak,namaz ibadetini yerine getirmek namaza durmak,namaza başlamak namazı kılınmak,Müslüman birinin cenaze namazı kılınmak namaza meyli (veya namazda gözü) olmayanın kulağı ezanda olmaz,`kişi yapmak istemediği işin ayrıntılarıyla ilgilenmez` anlamında kullanılan bir söz namaz bezi,Namaz örtüsü namazbozan,Bir tür eğrelti otu namazcı,Namazını düzenli kılan kimse namazgâh,"Açıkta namaz kılmak için hazırlanmış olan ve kıble yönüne doğru dikili bir taşı bulunan yer, musalla" namazlağı,Üstünde namaz kılınan seccade namazlık,Seccade namaz niyaz,İbadet namazında niyazında,İslam dininin gerekliliklerini tam anlamıyla yapan namaz örtüsü,"Namaz kılarken kadınların başlarına örttükleri tülbent vb. kumaştan yapılan örtü, namaz bezi" namazsız,Namaz kılmayan namaz vakti,Namazın kılınacağı zaman namdar,Ünlü name,Mektup name okumak,herkesin bildiği deyimleri veya sözleri söylemek namerde muhtaç bırakmak,güvenilmeyecek kimselerden yardım istemek zorunda bırakmak namert,"Korkak, alçak, mert olmayan" namerde muhtaç olmak,güvenilmeyecek kimselerden yardım istemek zorunda kalmak namertçe,"Korkakça, mert olmayan, alçakça" namertlik,"Alçaklık, korkaklık" namevcut,"Mevcut olmayan, bulunmayan, yok" Namibyalı,Namibya halkından olan kimse namlı,Ünlü namlı,"Samanından ayrılmış arpa, buğday yığını" namlı şanlı,Çok ünlü namlu,"Tüfek, tabanca, top vb. ateşli silahların ucunda bulunan boru biçimindeki parça" namus,"Bir toplum içinde ahlak kurallarına ve toplumsal değerlere bağlılık, iffet" namusuna dokunmak,birinin namus ve onurunu olumsuz biçimde etkilemek namusuna sinek kondurmamak,"kollamak, gözetlemek" namusunu temizlemek,ahlak ve onuruna ters düşen bir durumdan kurtulmak için birini veya kendini öldürmek namusu temizlenmek,bir işin içinden kendi saygınlığını yitirmeden çıkmak namusuyla yaşamak,ahlak ve onuruna bağlı yaşamak namusu iki paralık olmak,onursuz bir duruma düşmek namus belası,"Namusunu ve halk arasındaki saygınlığını korumak için katlanılan sıkıntı, ar belası" namus davası,Namusuna dokunulan kişinin açtığı dava namuslu,"Ahlak kurallarına uygun olarak davranan, namuskâr" namusluluk,"Namuslu olma durumu, namuskârlık" namus sözü,"Namus ve onur üzerine verilen söz, şeref sözü" namussuz,"Ahlak kurallarına uygun davranmayan, ahlak kurallarını çiğneyen" namussuzca,"Namussuz bir biçimde, namussuzcasına" namussuzluk,Namussuz olma durumu namünasip,Uygunsuz namüsait,"Uygun olmayan, elverişsiz" namütenahi,"Sonsuz, ucu bucağı olmayan" namütenahilik,Sonsuz olma durumu namzet,Aday namzet göstermek,"bir iş için aday belirleyip sunmak, aday göstermek" namzetlik,Adaylık ,Ekmek nanay,Yok nane,"Ballıbabagillerden, yaprakları sapsız, çiçekleri beyaz veya menekşe renginde, güzel kokulu, yaprakları baharat olarak kullanılan, çok yıllık ve otsu bir kültür bitkisi (Mentha piperita)" nane yemek,"yakışıksız bir davranışta bulunmak, uygunsuz bir iş yapmak" naneli,Nanesi olan nanemolla,"Çok sık hastalanan, sağlıksız (kimse)" nane ruhu,Nane yapraklarından çıkarılan esans nanesiz,Nanesi olmayan nane suyu,İçinde nane ruhu eritilmiş su nane şekeri,Nane ruhu karıştırılarak yapılan bir tür şeker nanıaziz,Ekmek nanik,Başparmağı burna değdirip öteki parmakları açarak ve sallayarak yapılan alay işareti nanik yapmak,"birini budala yerine koymak, alay etmek" nanikleme,Naniklemek işi naniklemek,Başparmağı burnun ucuna değdirip diğer parmakları sallayarak alay işareti yapmak nankör,İyilikbilmez nankörce,Nanköre yakışır nankörleşmek,Nankör duruma gelmek nankörlük,Nankör olma durumu nankörlük etmek,nankörce davranmak nankörlük görmek,nankörce davranışla karşılaşmak nansuk,"Bir cins ince, sık dokunmuş patiska" napalm,"Yangın bombalarının doldurulmasında kullanılan, alüminyum veya sodyum palmitatla kıvamlaştırılmış madde" napalm bombası,Napalm doldurulmuş türlü biçimlerde bomba nar,"Nargillerden, yaprakları karşılıklı, çiçekleri büyük, koyu kırmızı renkte, küçük bir ağaç (Punica granatum)" nar gibi,iyice kızarmış (yiyecek) nâr,Ateş nârına (veya nâra) yanmak,ateşine yanmak nara,"Haykırma, bağırma" nara atmak (veya basmak),yüksek sesle uzun uzun haykırmak narcıl,Hindistan cevizi narçiçeği,Parlak kırmızı renk nardenk,"Nar, erik, kızılcık vb. yemişlerden yapılan pekmez" nardin,"Maydanozgillerden, çayırlarda yetişen ve hayvanlara yem olarak verilen, başakçıkları tek çiçekli küçük bir bitki (Eryngium campestre)" narenciye,Turunçgiller narenciyeci,Narenciye üreticisi nargile,Tömbeki denilen bir cins tütünün dumanının sudan geçirilerek içilmesini sağlayan araç nargile tütünü,Tömbeki nargiller,"İki çeneklilerden, nar çeşitlerini içine alan küçük bir familya" narh,"Tüketiciyi korumak amacıyla, özellikle temel ihtiyaç maddeleri için resmî makamlarca belirlenen ve her yerde geçerli olan fiyat" narh koymak,ihtiyaç maddeleri için değişmez fiyat belirlemek nârıbeyza,Akkor narin,"İnce yapılı, yepelek, nazenin" narinlik,Narin olma durumu narkotik,Uyuşturucu narkotizm,Uzun süre ve çok miktarda uyuşturucu madde kullanmaktan doğan bozuklukların bütünü narkoz,"Ameliyat yapmak için duyu, hareket ve bilincin ekseriya solunum yoluyla anestezik madde verilerek uyuşturulması" narkoz vermek,ilaç vererek hastayı bilinçsiz ve ağrı duymaz duruma getirmek narkozcu,"Ameliyat sırasında hastaya narkoz veren uzman, narkozitör" narkozitör,Narkozcu narsist,Özsever narsisizm,Özseverlik narsistlik,Özseverlik nas,"Açıklık, açık ve kesin yargı" nasbetme,Nasbetmek işi nasbetmek,Atamak nasfet,Hakkaniyet nasıl olmuşsa,her nasılsa nasıl olsa,"her durumda, er geç" nasılsınız,bir kimsenin sağlığını ve durumunu öğrenmek için sorulan nezaket sorusu nasıl ki,iki cümle arasındaki anlam ilişkisini `olduğu gibi` anlamıyla bağlayan bir söz nasıl,"Bir işin ne biçimde, hangi yolla olduğunu belirtmek için kullanılan bir söz" nasılsa,Herhangi bir sebeple veya bilinmeyen bir sebeple nasıp,Atama nasır bağlamak (veya tutmak),nasırlanmak nasır,En çok el ve ayağın sürekli sürtünmelere uğrayan noktalarında üst derinin kalınlaşması ve sertleşmesiyle oluşmuş deri nasırına basmak,birinin çıkarını engellemek nasırlanma,Nasırlaşma nasırlanmak,Nasırlaşmak nasırlaşma,Nasırlaşmak işi nasırlaşmak,Nasır oluşmak nasırlı,"Nasırı olan, nasır bağlamış, nasırlaşmış" nasırsız,Nasırı olmayan nasihat,Öğüt nasihat etmek (veya vermek),öğüt vermek nasihatte bulunmak,nasihat etmek nasihatçi,"Öğüt veren kimse, öğütçü" nasihatçilik,Nasihatçinin işi nasip etmek,fırsat vermek nasip olmak,"fırsat düşmek, elvermek" nasibini almak,"güzel, hoşa giden bir şeyden kısa bir süre de olsa yararlanmak, sebeplenmek" nasip,Birinin payına düşen şey nasip almak,Bektaşilikte tarikata girme töreni yapılmak nasiplenme,Nasiplenmek işi nasiplenmek,Nasibini almak nasir,"Nesir yazan, nesir ustası" Nasrani,Hristiyan Nasranilik,Hristiyanlık nasyonalist,Ulusçuluk yanlısı olan kimse nasyonalizm,Milliyetçilik nasyonal sosyalizm,Hitler ve Nasyonal Sosyalist Partisinin öğretisi naşi,Ötürü naşir,Yayımcı natamam,"Eksik, tamamlanmamış, bitmemiş" natıka,Düşünüp söyleme yeteneği natıkalı,Düzgün ve iyi konuşan natıkasız,Natıkası olmayan natır,Kadınlar hamamında hizmet eden ve müşterileri yıkayan kadın natırlık,Natırın yaptığı iş natır nalını,Kadınlar hamamında en yüksek ökçeli nalın türü nativizm,Doğuştancılık nato,"`Söz dinlemez, söz anlamaz, taş gibi kafa` anlamlarındaki nato kafa, nato mermer deyiminde geçen bir söz" natron,Hidratlı doğal sodyum karbonat natuk,"Düzgün, güzel ve kolaylıkla söz söyleyen" natura,İnsanın yaradılış özelliği natüralist,Natüralizm akımını benimseyen (kimse) natüralizm,Doğalcılık natürel,Doğal natürist,Doğacı natürizm,Doğacılık natürmort,Ölüdoğa navçağan,Çiçekleri katmerli ve mor renkte olan bir tür tatula (Datura) navlun,Bir yerden başka yere ulaştırmak için gemiye alınan eşyanın bütünü naylon,Dayanıklı ve esnek döküm maddesi naylon fatura,Faturası olmayan bir mal için alıcıya verilen veya birini harcama yapmış gibi göstermek amacıyla yasa dışı olarak düzenlenen faturanın halk arasındaki adı naylon kız,"Çağdaş, modern kız" naz,"Kendini beğendirmek amacıyla yapılan davranış, cilve, eda" naz etmek,nazlanmak nazı geçmek,dilediğini kabul ettirecek kadar hatırı sayılmak nazına katlanmak,istenen her şeyi hangi durumda olursa olsun yerine getirmek nazını çekmek,her istediğini yerine getirmek nazar,"Belli kimselerde bulunduğuna inanılan, kıskançlık veya hayranlıkla bakıldığında insanlara, eve, mala mülke hatta cansız nesnelere kötülük verdiğine inanılan uğursuzluk, göz" nazara gelmek,göz değmek nazar değmek,göz değmek nazarı değmek,gözü değmek ... nazarıyla bakmak,"ona öyle imiş gibi, o gözle bakmak" nazaran,"Göre, oranla, kıyasla" nazar boncuğu,"Nazar değmesin diye takılan mavi boncuk veya bunun yerini tutan başka şey, göz boncuğu" nazarıdikkat,Bir kimsenin herhangi bir konuya duyduğu yoğun ilgi nazarıdikkate almak,dikkatle inceleyerek değerlendirmek nazarıdikkatini çekmek,ilgisini çekmek nazarıitibar,"İlgi, dikkat" nazarıitibara almak,"dikkat etmek, dikkate almak" nazari,Kuramsal nazariyat,Kuramlar nazariyatçı,Kuramcı nazariye,Kuram nazarlık,"Nazarı etkisiz duruma getirdiğine inanılan kumaş parçası, mavi boncuk, kurşun, dua yazılı kâğıt, muska vb. şeyler" nazenin,"Cilveli, nazlı" nazım,Şiir nâzım,"Düzenleyen, düzene koyan, tertip eden" nâzım plan,Bir yerleşim bölgesinin bütün bayındırlık işlerinde göz önünde tutulmak için hazırlanmış plan nazır,"Bir yere doğru bakan (ev, oda vb.)" Nazi,Nazizm yanlısı olan kimse nazik,Başkalarına karşı saygılı davranan nazikâne,Nazikçe nazikçe,"Nazik, ince, saygılı" nazikleşme,Nazikleşmek işi nazikleşmek,"İnce, saygılı bir biçimde davranır olmak" naziklik,Nezaket nazil,"İnen, inmiş" nazil olmak,inmek nazir,"Benzer, eş, örnek" nazire yapmak,"bir söze, bir davranışa benzeriyle karşılık vermek" nazire,"Karşılık olarak, benzetilerek yapılan davranış, söz" nazirsiz,"Benzersiz, eşsiz" Nazizm,"Almanya'da 1930'lu yıllarda Hitler tarafından kurulan Nasyonal Sosyalist Partisinin, Alman ırkının üstünlüğünü savunan politikası, Hitlercilik" nazlanış,Nazlanma işi nazlanma,"Nazlanmak işi, mırın kırın" nazlanmak,"Kolayca gönlü olmamak, ısrar beklemek" nazlı,"Kolayca gönlü olmayan, kendini ağır satan, ısrar bekleyen, işveli, edalı" nazlılık,Nazlı olma durumu nazmetme,Nazmetmek işi nazmetmek,"Nazım biçimine sokmak, nazım olarak düzenlemek" Nb,Niyobyum elementinin simgesi Nd,Neodim elementinin simgesi ne,"Türk alfabesinin on yedinci harfinin adı, okunuşu" ne oldum delisi olmak,ummadığı bir duruma beklemediği bir anda ulaşan kimse çok şımarmak ne mümkün,"olacak şey değil, imkânsız" ne olduğunu bilememek,"şaşırmak, aklı başından gitmek" ne olacak!,"ne değeri var, önemi yok" ne o?,"ne var, ne oluyor?" ne münasebet!,"öyle şey mi olur, ilgisi yok" ne menem,"ne çeşit, ne türlü" ne yazar,`hükmü olur mu? değeri var mı?` anlamında kullanılan bir söz ne mal olduğunu bilmek (veya anlamak),"birinin nasıl bir nitelikte, yetenekte ve yaradılışta olduğunu bilmek, kestirmek" ne lazım,"niçin ilgileniyorsun, ilgilenme" ne kadar varsa,"hepsi, tamamı" ne kadar olsa,"ne de olsa, sonuçta" ne olur (veya olursun veya olursunuz),"`yalvarırım, lütfen, rica ederim` anlamında kullanılan bir söz" ne iyi!,mutluluk ve beğenme anlatan bir söz ne mene,"ne çeşit, ne türlü" ne kadar,"nicelik bakımından miktar, ölçü, fiyat, zaman anlamlarıyla soru bildiren bir söz" ne yaparsın (veya yapmalı) ki,ne çare ki ne oluyor?,ne gereği var veya ne karışıyor? neymiş,"söylendiğine göre, güya" neyleyim,"`ne yapabilirim, elden ne gelir?` anlamında kullanılan bir söz" neyin nesi (kimin fesi),"kimdir, nasıl bir kişidir?" neye uğradığını bilememek (veya anlamamak veya şaşırmak),"ansızın üzücü, sıkıcı, neşeli, güzel veya hoş bir durumla karşılaşmak" neler neler,çok ve çeşitli şeyler "neler de neler, maydanozlu köfteler",`akla gelmedik şaşılacak şeyler` anlamında kullanılan bir söz neler,çok ve çeşitli şeyler ne olursa olsun,"`her durumda, olumlu veya olumsuz bütün şartlarda` anlamında kullanılan bir söz" nedir ki,şu var ki ne yazık ki,üzülerek belirtelim ki ne yaptığını bilmemek,aklı başında olmadığından bilinçsizce davranmak ne yapıp yapıp,her ne durumda olursa olsun bir çözüm yolu bularak ne istediğini bilmek,amacını kesin ve kararlı bir biçimde belirlemek ne var ki,"aralarında aykırılık bulunan cümleleri bağlamaya yarayan bir söz, ama, fakat, lakin, gelgelelim" ne söylüyorsun?,`söylediğine dikkat ediyor musun?` anlamında kullanılan bir söz ne pahasına olursa olsun,`ne büyük özveri isterse istesin` anlamında kullanılan bir söz ne yüzle,"hiç utanmadan, sıkılmadan" ne ise,neyse ne hâli varsa görsün,"öğüt ve uyarı dinlemeyenler için `ne yaparsa yapsın, beni ilgilendirmez` anlamında kullanılan bir söz" ne idiği belirsiz,"ne olduğu, soyu sopu belirsiz" ne imiş?,ne değeri var? ne de olsa,"`ne denli eksiği, kusuru olursa olsun, böyle olmakla birlikte` anlamında kullanılan bir söz" ne dedim de,yapılan bir şeyden duyulan pişmanlığı belirten bir söz "ne çiçektir, biliriz","`ne denli yeteneksiz, niteliksiz olduğunu biliriz` anlamında kullanılan bir söz" ne çıkar,ne zararı var? ne çare,"`çaresi yok, elden ne gelir` anlamında kullanılan bir söz" ne demek olsun,ne demek ne buyrulur?,"`onun nasıl bir şey olduğunu gördünüz, buna ne diyorsunuz?` anlamında kullanılan bir söz" ne arıyor,`neden oraya gitmiş` anlamında kullanılan bir söz ne arar (veya onda ... ne gezer),onda yoktur ne alıp veremiyor?,"`isteği, dileği nedir, niçin musallat oluyor?` anlamında kullanılan bir söz" ne âlemde?,nasıl? ne âlem,yadırganan ancak kızılmayan davranışları olan kimseler için kullanılan bir söz ne,Hangi şey ne biçim?,nasıl? ne demeye,"ne diye, nasıl bir düşünceyle, hangi maksatla, niçin?" ne demek?,"`öyle şey olur mu, o nasıl şey, yakışık alır mı?` anlamında kullanılan bir söz" ne denli,ne kadar ne hikmetse (veya hikmettir),bilmezlikten gelinen durumlarda kullanılan bir söz ne hâlde?,hangi durumda? ne haddine!,"ona mı düşmüş, ona mı kalmış, ona düşmez" ne hacet,"gereksiz, gerek yok" ne haber?,herhangi bir bilgi var mı? ne denir (veya dersin),bir konuda söyleyecek söz kalmadığını anlatan bir söz ne güne duruyor?,... varken başka şey gerekmez ne gözle bakmak,inancını belirtir biçimde bakmak ne günlere kaldık!,zamanın olaylarından yakınma anlatan bir söz ne gezer,"bulunmaz, yoktur" ne gam,üzülmeye gerek yok ne fayda,iş işten geçtikten sonra alınan boş önlemler için `neye yarar` anlamında kullanılan bir söz ne ekersen onu biçersin,`nasıl davranırsan öyle karşılık görürsün` anlamında kullanılan bir söz ne diye?,"nasıl bir düşünceyle, niçin?" ne dese beğenirsin?,beklenmeyen bir söz söylenildiğinde kullanılan bir söz ne gibi?,"nasıl, ne türlü?" ne yârden geçilir ne serden,`insan ne kendinden ne de sevdiklerinden kolay kolay vazgeçemez` anlamında kullanılan bir söz ne var ne yok,her şey ne şiş yansın ne kebap,`iki taraf da gücendirilmesin veya korunsun` anlamında kullanılan bir söz ne şeytanı gör ne salavat getir,"gücünün yetmediği işe kalkışmamayı, kalkışılırsa da başkalarından medet ummamayı anlatmak için söylenen bir söz" ne Şam'ın şekeri ne Arap'ın zekeri (veya yüzü),yararı olsa bile istenmeyen kimseler için söylenen bir söz ne sakala minnet ne bıyığa,`insan en yakın akrabalarından bile yardım istemeyerek kendi imkânlarıyla yetinmelidir` anlamında kullanılan bir söz ne od var ne ocak,`yoksulluk ve perişanlık içinde` anlamında kullanılan bir söz ne olur ne olmaz,`her ihtimali düşünmek gerekir` anlamında kullanılan bir söz ne ... ne ...,"Cümledeki ögeleri veya cümleleri birbirine bağlayan ve olumsuzluk anlamı veren tekrarlı söz, hem ... hem ... karşıtı" ne altını bırakmak ne üstünü,"bir şeyin veya yerin her tarafını karıştırmak, dolaşmak vb" ne hesaba gelmek ne de kantara,"elle tutulur olmamak, tutarlı ve sağlam görünmemek" ne kokar ne bulaşır,"`kimseye iyiliği de dokunmaz, kötülüğü de` anlamında kullanılan bir söz" ne dağda bağım var ne çakaldan davam,`tuttuğum bir taraf yok ki ona saldıranların karşısında olayım` anlamında kullanılan bir söz ne âlâ,"`Ne iyi, diyecek bir şey yok` anlamlarında kullanılan bir söz" ne âlâ memleket,"haksız ve yersiz işlerin hoş görüldüğü, kurallaştığı bir ortam için ters anlatışla `diyecek yok, ne güzel` anlamında kullanılan bir söz" nebat,Bitki nebatat,Bitkiler nebatat bahçesi,"Her türlü bitkinin örnek olarak yetiştirilip meraklılarının incelemesine açık bulundurulan yer, botanik bahçesi" nebati,"Bitki ile ilgili, bitkisel" nebevi,"Peygamberle ilgili, peygambere ilişkin" nebi,Kendisine kitap indirilmemiş peygamber nebülöz,Bulutsu bir nebzecik,"Pek az, küçücük" necabet,"Temiz bir soydan gelme, soyluluk" necaset,Pislik necat,Kurtuluş necat bulmak,kurtulmak nece,"Hangi dilde, hangi dilden?" Necef taşı,Parlak ve saydam bir tür kuvars billuru neci,"Ne iş yapar, ne ile uğraşır?" neci oluyor!,"niçin karışıyor, ona ne?" necip,"Soylu, soyu temiz" nedamet,Pişmanlık nedamet duymak (veya getirmek),pişman olmak nedbe,Yara izi neden olmak,"bir şeyin olmasına veya ortaya çıkmasına yol açmak, sebep olmak" neden,Bir olayı doğuran başka bir olayı sormak için kullanılan bir söz; niçin neden bilimi,"Olgulara yol açan sebeplerin bütünü, etiyoloji" nedeniyle,"-den ötürü, -den dolayı, dolayısıyla, sebebiyle, hasebiyle, haysiyetiyle" nedenli,"Nedeni olan, sebepli" nedense,"Bilinmeyen, belli olmayan bir sebep dolayısıyla, her nasılsa, her ne hikmetse, her nedense" nedensel,"Nedenle ilgili olan, sebep niteliğinde olan, illî" nedensellik,"Nedensel olma durumu, illiyet" nedensellik ilkesi,"Her şeyin bir sebebi vardır ve aynı şartlar altında, aynı nedenler, aynı etkileri doğurur biçiminde özetlenebilen ilke" nedensiz,"Nedeni olmayan, sebepsiz" nedim,"Arkadaş, yakın dost" nedime,Hanım arkadaş nedret,"Nicelik bakımından alışılanın, umulanın veya gerekenin altında olma durumu, azlık, seyreklik" nefaset,Nefis olma durumu nefer,Er nefesini tutup beklemek,"heyecan, merak veya endişeyle sonucu izlemek" nefesine güvenen borazancıbaşı olur,`başarabileceğine emin olanlar büyük işlere girişmelidir` anlamında kullanılan bir söz nefesi kesilmek (veya daralmak veya tutulmak),güç soluk alacak duruma gelmek veya soluğu büsbütün durmak nefesi durmak,ölmek nefes tüketmek,uzun uzun ve boş konuşmak nefes,Soluk nefes çekmek,sigara veya başka bir şeyin dumanını içine çekmek nefes almak,"havayı ciğerlerine çekmek, soluk almak" nefes aldırmamak,"dinlenmesine fırsat vermemek, aralık vermemek" nefes etmek,"boş bir inanışa göre, rahatsızlığı, illeti geçirmek için okuyup üflemek" nefes borusu,Soluk borusu nefes darlığı çekmek,solumada sıkıntı yaşamak nefes darlığı,Solumada yaşanan sıkıntı nefes kesici,"Heyecanlı, coşkulu" nefesleme,Nefeslemek işi nefeslemek,"Nefesini bir şeye yöneltmek, üflemek" nefeslenme,Nefeslenmek işi nefeslenmek,"Nefes alacak kadar duraklamak, biraz dinlenmek" nefesli,Soluk alıp vermeden uzunca bir zaman durabilen nefesli sazlar,Üflemeli sazlar nefeslik,"Hava alma yeri, hava deliği" nefes nefese,Soluk soluğa nefes nefese kalmak,soluğu tıkanacak gibi olmak nefha,Güzel koku nefir,Yuf borusu nefis,"Öz varlık, kişilik" nefsine uymak,"bedenin isteklerine uymak, günah işlemek" nefsine yedirememek,"bir şey yapmayı kendisi için ağır, onur kırıcı bulmak" nefsini köreltmek (veya körletmek),"beden isteklerinden herhangi birini üstünkörü gidermek, nefsini yatıştırmak" nefis,"Pek hoş, çok güzel" nefis muhasebesi,"İnsanın isteklerini, hırslarını ve yaptıklarını gözden geçirmesi, doğru veya yanlışlarını vicdanının süzgecinden geçirip bir değerlendirme yapması" nefis mücadelesi,"İnsanın, kendi nefsinin isteklerini önleme çabası" nefis müdafaası,"Korunma, kendini, öz benliğini koruma, nefsi müdafaa" nefiy,"Sürme, sürgüne gönderme" nefret,"Bir kimsenin kötülüğünü, mutsuzluğunu istemeye yönelik duygu" nefret duymak,"birinden tiksinmek, hoşlanmamak" nefret etmek,birine veya bir şeye karşı nefret duygusuyla dolu olmak nefret uyandırmak,nefret etmesine sebep olmak nefrit,Böbrekte görülen iltihap nefsani,"Canlılığın zorunlu kıldığı gereksinim ve isteklerle ilgili, beden arzularıyla ilgili" nefsaniyet,"Düşmanlık duygusu, kin besleme" nefsi müdafaa,Nefis müdafaası neft,Organik maddelerin ayrışmasından oluşan tutuşur sıvıların birçoğu neftî,Siyaha yakın koyu yeşil renk neftîleşme,Neftîleşmek durumu neftîleşmek,"Neftî olmak, rengi neftîye dönmek" neftîleştirme,Neftîleştirmek işi neftîleştirmek,"Rengini neftîye çevirmek, neftîleşmesine yol açmak" neft yağı,Neft nefyedilme,Nefyedilmek işi nefyedilmek,"Sürgüne gönderilmek, sürülmek" nefyetme,Nefyetmek işi nefyetmek,Sürgüne göndermek negatif,Olumsuz negatif büyüklük,Aynı türden pozitif bir büyüklükle ters yönde olan büyüklük negatif sayı,Eksi sayı nehari,Gündüzlü nehir,Irmak nehir roman,Irmak roman nehiy,"Bir işin yapılmasını yasak etme, engelleme, menetme" nekahet,Hastalıktan yeni kurtulmuş zayıf ve hâlsiz olan kimsenin durumu nekahethane,"Şifa yurdu, dinlenme yurdu" nekes,Cimri nekeslik,Cimrilik nekre,"Beklenmedik hoş ve şaşırtıcı sözler söyleyen, güldürücü hikâye anlatan (kimse), nükteci" nekrelik,Nekre olma durumu nekroloji,Nekroz bilimi nekroz,Canlı maddelerin fiziksel ve kimyasal değişimi nektar,Meyvenin özü nem,Havada bulunan su buharı nema,"Büyüme, gelişme, çoğalma" nemalandırma,Nemalandırmak işi nemalandırmak,Nemalanmasını sağlamak nemalanma,Nemalanmak işi nemalanmak,Faizin katılmasıyla para çoğalmak nemcil,"Nemden ve nemli yerden hoşlanan (bitki), higrofil" Nemçe,"Avusturya'ya ve halkına verilen ad, Nemse" nemçeker,"Havadaki nemin niceliğini ölçüp gösteren alet, higroskop" nemdenetir,"Bir yerdeki nemlilik derecesini durağan durumda bulunduran alet, higrostat" neme lazım,"`Bu işle ilgilenmem, buna karışmam` anlamlarında kullanılan bir söz, neme gerek" neme lazımcı,"İlgilenilmesi gereken şeylerle ilgilenmekten kaçınan, neme gerekçi" neme lazımcılık,"Gerekli şeylerle ilgilenmekten kaçınma durumu, bir şeyi umursamama durumu, neme gerekçilik" neme yönelim,"Canlıların zorunlu olarak havanın nemine göre yönelmesi ve yer değiştirmesi, higrotropizm" nemf,Böceklerin kurtçuk durumdan yetişkin duruma geçerken aldıkları özel biçim nemlendirici,Nemlendirmeye yarayan nemlendirici krem,Kuru ciltlerin bakımı için veya makyaj öncesinde kullanılan özel krem nemlendirme,Nemlendirmek işi nemlendirmek,"Nemli duruma getirmek, rutubetlendirmek" nemleniş,Nemlenme işi nemlenme,Nemlenmek işi nemlenmek,"Nemli duruma gelmek, rutubetlenmek" nemletme,Nemletmek işi nemletmek,Nemli duruma getirmek nemli,"Nemi olan, az ıslak, rutubetli, kuru karşıtı" nemölçer,"Havanın nem derecesini ölçmeye yarayan alet, higrometre" nemrut,Yüzü gülmeyen nemrutlaşma,Nemrutlaşmak işi nemrutlaşmak,Nemrut gibi davranmak nemrutluk,Nemrut olma durumu Nemse,Nemçe nene,Nine neodim,"Atom numarası 60, atom ağırlığı 144,3, yoğunluğu 6,96 olan, seryumdan daha sert bir element (simgesi Nd)" neojen,Üçüncü zamanın bölündüğü dört büyük devirden son ikisi olan pliyosen ile miyoseni birden kavrayan sistem neolitik,Taş Devri'nin son çağı ile ilgili neolojizm,Türenti neon,"Atom sayısı 10, atom ağırlığı 20,2, yoğunluğu 0,7 olan, sıvı durumuna getirilmiş havadan elde edilerek ışık araçlarında kullanılan, havada pek az olarak bulunan, asal gazlar sınıfından bir element (simgesi Ne)" neon lambası,"Neon tüpü kullanılarak yapılan aydınlatma aracı, neon" neon tüpü,İçinde neon gazı bulunan boru biçiminde bir tür ampul neoplazma,Yeniden oluşan doku neozoik,Üçüncü ve dördüncü zamanla ilgili nepotist,Akraba ve yakın arkadaşlarını kayıran kimse nepotizm,Akraba ve yakın arkadaşları kayırma Neptün,Güneş'e yakınlık bakımından sekizinci olan gezegen neptünyum,"Atom numarası 93, atom ağırlığı 239 olan, uranyumun nötronlarla bombardımanından yapay olarak elde edilen, radyoaktif bir element (simgesi Np)" ... nere ... nere,tekrarlandığında iki şeyin aralarındaki uzaklığı veya nitelik ayrımını belirten bir söz nere,Hangi yer? nerede,Hangi yerde? "nerede akşam, orada sabah","`kimselerin yeri yurdu belli olmaz, düzenli bir hayatları olmaz` anlamında kullanılan bir söz" nerede bu bolluk,"`bu işi yapmak sanıldığı kadar kolay değil, imkânlar sınırlı` anlamında kullanılan bir söz" "nerede hareket, orada bereket",`hareket olan yerde bolluk olur` anlamında kullanılan bir söz nerede kaldı,ne yararı oldu? nerede kaldı ki,olacak gibi görülmeyen bir düşünceyi anlatan ifadenin başına getirilen bir söz ... nerede ... orada,söylenilen iki kimsenin birlikte olması gerektiği anlatılmak istendiğinde kullanılan bir söz nereden,Hangi yerden? nereden nereye,Bir olay karşısında şaşırıldığında söylenen bir söz neredeyse,Hemen hemen nereli,Birinin memleketini sormak için kullanılan bir söz neresi,"Hangi yönü, ne tarafı" nereye,Hangi yere? nergis,"Nergisgillerden, bazı türlerinde beyaz, bazılarında sarı renkte olan çiçekleri ayrı veya bir kök sap üzerinde şemsiye durumunda, açılmadan önce bir yenle örtülü bulunan, 20-80 santimetre yüksekliğinde, soğanlı bir süs bitkisi (Narcissus)" nergisgiller,"Bir çeneklilerden, nergis, fulya, kardelen gibi çoğu küçük ve kokulu çiçekleri içine alan bir bitki familyası" nergis zambağı,"Soğanla üretilen, iri ve güzel çiçekli bir süs bitkisi, güzelhatun çiçeği (Amaryllis)" neritik,"Kıyı şeridinde deniz kabukları, kum, çakıl vb. şeylerle oluşan yığınakla ilgili" nervür,Bir veya iki milimlik pili nervürlü,Nervürü olan nesebi gayrisahih,Yasal olmayan bir birleşme sonunda doğan (çocuk) nesebi sahih,Kanuna uygun bir evlenme sonunda doğan (çocuk) nesep,"Soy, baba soyu" nesi,"Akrabası mı, yakını mı?" nesi var,"`çok iyi, çok güzel` anlamında kullanılan bir söz" nesi var nesi yok,"bütün serveti, her şeyi" nesiç,Doku nesih,"Kaldırma, hükümsüz bırakma" nesli tükenmek,"bitmek, tamamen yok olmak, ortadan kalkmak" nesil,Kuşak nesir,Düzyazı nesne,"Belli bir ağırlığı ve hacmi, rengi olan her türlü cansız varlık, şey, obje" nesnel,"Nesne ile ilgili, nesneye ilişkin, öznel karşıtı" nesnelci,"Nesnelcilik yanlısı olan, objektivist" nesnelcilik,"Öznenin değil nesnenin gerçekliğine dayanan bilgileri arayan akıl yolu, objektivizm" nesnelleşme,Nesnelleşmek durumu nesnelleşmek,Nesnel duruma gelmek nesnellik,"Nesnel olma veya nesnelerin gerçeğine dayanma durumu, afakilik, objektiflik, objektivite" nesne grubu,"Nesneyle ilgili olarak kullanılan kelimelerin bütünü, nesne öbeği" Nasturi,Nastur adlı Süryani rahiplerinden birinin ortaya koyduğu mezhepten olan kimse neşesini bulmak,"neşeli bir duruma gelmek, neşelenmek" neşesi kaçmak,"sevinci azalmak, kederlenmek" neşe,"Mutlu olmaktan doğan ve dışa vurulan sevinç, şetaret" neşelendirme,Neşelendirmek işi neşelendirmek,"Neşeli duruma getirmek, şenlendirmek, keyiflendirmek" neşeleniş,Neşelenme işi neşelenme,Neşelenmek işi neşelenmek,"Neşeli duruma gelmek, şenlenmek, keyiflenmek" neşeli,"Sevinçli, keyifli, şen, pürneşe" neşesiz,"Neşesi olmayan, keyifsiz" neşesizlik,"Neşesiz olma durumu, üzgünlük" neşet etmek,"kaynağını bir yerden almak, doğmak" neşet,"Çıkma, ileri gelme" neşide,Bir toplulukta okunmaya değer şiir neşir,"Yayma, dağıtma, saçma" neşredilme,Yayımlanma neşredilmek,Yayımlanmak neşren,Yayım yoluyla neşretme,Neşretmek işi neşretmek,"Yaymak, dağıtmak, saçmak" neşriyat,Yayın neşrolunma,Yayımlanma neşrolunmak,Yayımlanmak neşter,Cerrahide kesme işlemlerinde kullanılan bıçak neşter vurmak,ameliyat yapmak neşterleme,Neşterlemek işi neşterlemek,Neşterle kesmek neşvünema bulmak,gelişmek neşvünema,"Gelişme, yetişme" net,"Bütün çizgileri belirgin olan, gözün bütün ayrıntılarıyla algılanan, iyi görünen" netameli,"Gizli bir tehlikesi olduğu sanılan, tekin olmayan" netice,Sonuç netice vermek,sonuç vermek neticelendirme,Sonuçlandırma neticelendirmek,Sonuçlandırmak neticeleniş,Sonuçlanış neticelenme,Sonuçlanma neticelenmek,Sonuçlanmak neticeleşme,Neticeleşmek işi neticeleşmek,Sonuca erişmek neticesiz,Sonuçsuz neticeten,Sonuç olarak netleşme,Netleşmek durumu netleşmek,"Net, açık seçik, iyi bir duruma gelmek" netleştirmek,Net ve açık bir duruma kavuşturmak netlik,Net olma durumu net resim,"Genellikle 1/10 ölçeğinde çizilen ve işin, önden, yandan, üstten görünüşünü veren teknik resim" net ücret,"Brüt ücretten gelir vergisi, sigorta primi vb. kesildikten sonra ele geçen ücret" neuzübillah,"`Tanrı'ya sığındık, Tanrı korusun` anlamlarında, tehlikeli bir durumla karşılaşıldığında kullanılan bir söz" nev,"Çeşit, cins, tür" neva,"Ses, ahenk, nağme" nevale,Azık nevaleyi (veya nevalesini) düzmek,gerekli yiyecek ve içeceği sağlamak nevazil,Nezle nevaziş,"İltifat, gönül alma, okşama" neveser,Klasik Türk müziğinde birleşik bir makam nevri dönmek,"belli etmemeye çalıştığı bir öfkeye kapılmak, çok sinirlenmek" nevir,"Yüzün rengi, bet beniz" nevmit olmak,"çaresiz kalmak, umudu kalmamak" nevmit,"Umutsuz, çaresiz" nevralji,"Sinir üzerinde duyulan, genellikle şiddetli ve batıcı ağrı" nevraljik,"Nevraljiyle ilgili, nevralji türünden olan" nevrasteni,"Baş ağrıları, sindirim güçlükleri vb. fiziksel rahatsızlıklar ve ruhsal görevlerde gevşeme ve bitkinlik biçiminde görülen, sinirsel güçlerin zayıflamasından doğan nevroz, sinir argınlığı" nevresim,"Torba biçiminde dikilmiş, yorgana geçirilen kılıf" nevropat,Sinir hastası nevroz,"Genellikle bunalım ve beden görevleri üzerinde yakınmalarla beliren, kişiliğin ve uyumun bütününü etkilemeyen, ruhsal kaynaklı sinir hastalığı, sinirce" nevruz,Eski takvimlere göre yılın ve baharın ilk günü sayılan martın yirmi birine rastlayan gün Nevruz Bayramı,Nevruz günü baharın gelişini kutlamak için kırlarda yapılan bayram nevruz otu,"İki çeneklilerden, çiçekleri aslanağzına benzeyen, türlü renkte, taşıdığı glikozit sebebiyle iç söktürücü olarak kullanılan bir kır bitkisi, nevruz (Linaria vulgaris)" nevton,"Uluslararası birim sisteminde, kütlesi 1 kilogram olan cisme saniye karede 1 metrelik bir ivme veren güç birimi" Nevyunanilik,XX. yüzyıl başında Yahya Kemal ve Yakup Kadri'nin başlattıkları Akdeniz mitolojisine yönelen edebiyat hareketi ve anlayışı nevzat,Yeni doğan çocuk ney üflemek (veya üfürmek),ney çalmak ney,"Klasik Türk müziğinde ve özellikle tekke müziğinde yer alan, kaval biçiminde, yanık sesli, kamıştan yapılmış, üflemeli bir çalgı" neyse,"`Önemi yok, olan oldu` anlamında kullanılan bir söz" neyse ki,neyse neyse ne,"bir yere, bir dereceye kadar" neyzen,Ney çalan kimse neyzen bakışlı,Boynunu yana çarpıtarak bakan nezafet,"Temizlik, paklık" nezahet,"Temizlik, ahlak temizliği" nezaket,"Başkalarına karşı saygılı ve incelikle davranma, incelik, naziklik" nezaket göstermek,davranışlarda nazik olmak nezaketen,"Nezaket olarak, nazik davranarak" nezaketli,"İnce, nazik" nezaketlilik,Nezaketli olma durumu nezaketsiz,Nazik olmayan nezaketsizlik,"İnce ve nazik olmama durumu, kabalık" nezaret,"Bakma, gözetme, gözetim" nezarete almak,gözaltına almak nezaret etmek,"denetlemek, bakmak" nezarethane,"Gözaltına alınan kimselerin karakolda konulduğu yer, nezaret" nezaretli,"Görünüşlü, görüntüye sahip, manzaralı" nezaretsiz,"Görünütüsü olmayan, manzarasız" nezdinde,"Yanında, huzurunda, gözetiminde" nezetme,Nezetmek işi veya durumu nezetmek,"Koparmak, çekip almak" nez hâli,Can çekişme durumu nezif,Kanama nezih,Temiz nezir,Adak nezle,"Soğuk almaktan ileri gelen, burun akması, aksırma ile beliren hastalık, ingin, tumağı, dumağı, çaputlama, zükâm, nevazil" nezleli,Nezlesi olan nezle otu,Pisik otu nezretme,Nezretmek işi nezretmek,Adamak nikris,Damla hastalığı nısfınnehar,Meridyen düzlemi nısfiye,Bir tür kısa ney nısıf,Yarı nısıf kutur,Yarıçap nişadır,Amonyak nişadır kaymağı,Amonyum karbonat nişadır ruhu,Amonyak Ni,Nikel elementinin simgesi nice,"Kaç, ne kadar" nicel,"Nicelik bakımından, nicelikle ilgili, kantitatif" niceleme,Nicelemek işi nicelemek,"Bir şeyi sayı, ölçü vb. ile bildirmek" niceleyiş,Niceleme işi nicelik,"Bir şeyin sayılabilen, ölçülebilen veya azalıp çoğalabilen durumu, kemiyet, miktar, kantite" nice nice,Pek çok niçin,"Hangi amaçla, hangi sebeple, neden, niye" nida,"Çağırma, bağırma, seslenme" nifak,"Geçimsizlik, anlaşmazlık, ara bozuculuk" nifak sokmak,"ara açmak, bozgunculuk yapmak" nifakçı,Arabozan nihai,"İşi sona erdiren, işi kesen, son, sonuncu" nihai karar,Herhangi bir konuda alınan son karar nihale,"Sofrada kullanılan, tencere, çaydanlık veya tava altlığı" nihan,Gizli nihavent,Klasik Türk müziğinde bir makam nihayet,Son nihayet vermek,"ilişkiyi kesmek, bir işi, alışkanlığı yapmaktan vazgeçmek" nihayete ermek,"sona varmak, sonuçlanmak, bitmek" nihayetinde,Sonunda nihayetlenme,Nihayetlenmek işi nihayetlenmek,"Bitmek, son bulmak, sona ermek" nihayetsiz,"Sonsuz, sonu gelmez, bitip tükenmez" nihilist,"Nihilizm yanlısı olan, hiççi, yokçu" nihilizm,"Var olan bütün varlıkları, değerleri ve gerçekleri reddeden bir öğreti" Nijeryalı,Nijerya halkından olan kimse nikâhta keramet vardır,`nikâh evlenenleri sevgi bağıyla bağlar` anlamında kullanılan bir söz nikâh koymak,nikâhlamak nikâh kıymak,nikâh memuru kanuna göre çiftlerin karı koca olduklarını bildirmek nikâh tazelemek,boşandığı kişiyle yeniden evlenmek nikâh düşmek,birbiriyle evlenmelerine yasal yönden veya örf bakımından engel bulunmamak nikâh etmek,evlendirmek nikâh,"Bir erkekle bir kadının evlilik birliği kurmasını sağlayacak yasal işlem, evlilik akdi" nikâhlama,Nikâhlamak işi nikâhlamak,Evlendirmek nikâhlanış,Nikâhlanma işi nikâhlanma,Nikâhlanmak işi nikâhlanmak,Bir kimseye nikâhla bağlanmak nikâhlayış,Nikâhlama işi nikâhlı,Aralarında nikâh işlemi yapılan nikâhlılık,Nikâhlı olma durumu nikâh memuru,"Kanunlara uygun olarak nikâh işlemini yapan, nikâh kıyan görevli" nikâhsız,Aralarında nikâh olmadığı hâlde karı koca hayatı süren nikâhsızlık,Nikâhsız olma durumu nikap,"Yüz örtüsü, peçe" Nikaragualı,Nikaragua halkından olan kimse nikbet,"Talihsizlik, felaket" nikbin,İyimser nikbinlik,İyimserlik nikel,"Atom numarası 28, atom ağırlığı 58,71, yoğunluğu 8,9 olan, gümüş parlaklığında, demir sertliğinde, kolay işlenebilen ve kolayca tel durumuna getirilebilen bir element (simgesi Ni)" nikelaj,Metal bir yüzeyi nikelle kaplama işi nikel kaplama,Üzerine nikel kaplanmış metal nikelleme,Nikellemek işi nikellemek,Nikel ile kaplamak nikelli,Birleşiminde nikel bulunan nikotin,"Tütün yapraklarından çıkarılan, renksiz, açıkta bırakıldığında havadan oksijen alarak esmerleşen, 247 °C'de kaynayan, 1,033 yoğunluğunda çok zehirli bir alkaloit (C10H14N2)" nikriz,"Klasik Türk müziğinde, dizisi bir sekizli içinde gösterilebilen basit görünüşlü bir birleşik makam" nilüfer,"Nilüfergillerden, yaprakları yuvarlak ve geniş, çiçekleri beyaz, sarı, mavi, pembe renkte, durgun sularda veya havuzlarda yetişen bir su bitkisi (Nymphea)" nilüfergiller,"İki çeneklilerden, örnek bitkisi nilüfer olan bir familya" nim,Yarı nimbus,Kara bulut nimet,"İyilik, lütuf, ihsan" nimet bilmek,bir şeyi lütuf kabul etmek nimet hakkı (için),"yenilen, içilen şeyler üstüne edilen bir yemin sözü" nimeti ayağıyla tepmek,kısmetini ayağıyla tepmek nimetşinas,Değerbilir nine,"Torunu olan kadın, büyükanne, nene" ninni,Bebeklerin uyumasına yardımcı olmak için söylenen türkü nipel,İki bağlantı parçasını birbirine yakın olarak eklemekte kullanılan özel parça nirengi,"Belli sayıda noktanın konumunu kesin olarak tespit edebilmek için, bu noktaları tepe olarak kabul ederek bir alanı üçgenlere bölme işi" nirengi haritası,Nirengi yoluyla çıkarılan harita nirengi noktası,Nirengi işleminde ayrılan üçgenlerin tepe noktası nisai,Kadınla ilgili nisaiye,Kadın hastalıkları nisaiyeci,Jinekolog nisaiyecilik,Nisaiyecinin işi nisan,"Yılın dördüncü ayı, april" "nisan yağar sap olur, mayıs yağar çeç olur","`nisan yağmuru ekinlerin sapını geliştirir, mayıs yağmuru ise başakların dolgunlaşmasını sağlar` anlamında kullanılan bir söz" nisanbalığı,Nisan bir nisan yağmuru,Nisan ayında yağan ve bereketine inanılan yağmur nisap,Yeter sayı nispi temsil,Çoğunluk partisi dışındaki partilerin de kuvvetleri oranında üye seçmelerini sağlayan seçim biçimi nispet,Oran nispet etmek,"eşit tutmak, oranlamak" nispet kabul etmemek,"eşit tutmamak, oranlamamak" nispet vermek (veya yapmak),karşısındakini kızdırmak için ona gösteriş yapmak nispeti olmak,"ilgisi olmak, bağlantısı olmak" nispetçi,Nispet vermek huyu olan kimse nispet eki,"Sıfat yapmak üzere adlara getirilen ek, nispet i'si, yayınispi" nispeten,Oranla nispetli,Oranlı nispetsiz,Oransız nispetsizlik,Oransızlık nispi,"Birbirine göre (olan), önceki duruma göre" nisyan,Unutma niş,Duvar içinde bırakılan oyuk nişaburek,Klasik Türk müziğinde rast makamı ve uşşak makamının buselik `si` perdesiyle oluşmuş bir makam nişan,"İşaret, iz, belirti, alamet" nişan almak,"bir hedefi vurmak için ateşli silahlara gerekli doğrultuyu vermek, gezlemek" nişan koymak,"ileride tanıyabilmek veya ölçebilmek için bir şeyin durumunu, onun herhangi bir özelliğini akılda tutmak veya iz bırakmak" nişan takmak,nişanlanan çiftin nişan yüzüklerini parmaklarına geçirmek nişan yapmak,nişan töreni düzenlemek nişanı (veya nişanını) atmak (veya bozmak),kadın veya erkek nişandan vazgeçmek nişancı,"Attığı kurşun, taş vb. ile hedefi vurmakta ustalık kazanmış olan" nişancılık,"Nişancı olma durumu, tuğrakeşlik" nişane,Nişangâh nişangâh,"Ateşli silahlarda hedefin uzaklığına ve bulunduğu yerin yüksekliğine göre namluya gereken yükseliş açısını veren, silahı bu hedefe doğrultmaya yarayan alet, nişane" nişangeç,Düzeltilmiş bir ağaç parçasının kenarına değişik aralıklarda paralel çizgiler çizmek için marangozlukta kullanılan el aracı nişan halkası,Nişan yüzüğü nişanlama,Nişanlamak işi nişanlamak,"Bir çiftin evlenme işinin kararlaştığına belirti olarak parmaklarına yüzük takmak, yavuklamak" nişanlanış,Nişanlanma işi nişanlanma,"Nişanlanmak işi, adaklanma" nişanlanmak,"Nişanlı duruma gelmek, adaklanmak" nişanlı,"Evlenmek için söz verip yüzük takmış olan kimse, adaklı" nişanlılık,"Nişanlı olma durumu, yavukluluk" nişansız,"Belirleyici bir işareti, alameti, nişanı olmayan" nişan yüzüğü,"Evlenecek olan çiftin nişanlandıklarında taktıkları ve düğünden sonra da taşıdıkları halka biçiminde yüzük, nişan halkası, alyans" nişasta,"Tahıl tanelerinden, mercimek, bezelye vb. bakla türleri veya patates gibi birtakım yumrulardan özel yöntemlerle çıkarılan una benzer bir madde" nişasta buğdayı,"Bir buğday çeşidi olan kaplıcayı andıran, ufak taneli, nişastası çok, dağlık yerlerde yetişen bir tür buğday" nişastacılık,Nişasta yapma veya satma işi nişastalanma,Nişastalanmak işi nişastalanmak,"Nişastaya karışmış olmak, nişasta ile işlem görmek" nite,"Nasıl, niçin" nitekim,"Gerçekten, hakikaten" nitel,"Nitelik bakımından, nitelikle ilgili, kalitatif" niteleme,Nitelemek işi nitelemek,Bir şeyin niteliğini belirtmek niteleme sıfatı,Bir adı niteleyen sıfat nitelendirilme,"Nitelendirilmek işi, vasıflandırılma" nitelendirilmek,"Nitelendirme işine konu olmak, vasıflandırılmak" nitelendirme,"Nitelendirmek işi, vasıflandırma" nitelendirmek,"Niteliğini belirtmek, nitelik kazandırmak, vasıflandırmak" niteleniş,Nitelenme işi nitelenme,"Nitelenmek işi, vasıflanma" nitelenmek,"Niteliği belirtilmek, nitelik kazanmak, vasıflanmak" niteleyiş,Niteleme işi nitelik,"Bir şeyin nasıl olduğunu belirten, onu başka şeylerden ayıran özellik, vasıf, keyfiyet" nitelikli,"Bir şeye ayırt edici özellik veren, vasıflı" nitelikli işçi,"İstenilen nitelikleri taşıyan, iyi yetişmiş, usta işçi, kalifiye işçi, vasıflı işçi" niteliksiz,"Ayırt edici özelliği olmayan, basit, düz" niteliksizlik,"Niteliksiz olma durumu, kalitesizlik" nitramit,Doğal amonyum nitrat nitrat,Nitrik asit tuzu nitratin,Doğal sodyum nitrat nitratlaşma,Organik maddelerin nitrat durumuna dönüşmesi nitratlı,Temel maddesi nitrat olan nitrik asit,"Organik maddeler üzerinde yakıcı ve sarartıcı bir etki gösteren, birleşiminde bir azot, üç oksijen ve bir hidrojen bulunan, yoğunluğu 1,52 olan, 86 °C'de kaynayan, sanayide kullanılan asit, kezzap (HNO3)" nitrik oksit,"Nitrojen veya amonyağın oksitlenmesiyle elde edilen, renksiz zehirli gaz (NO)" nitrogliserin,"Nitrik asit içine gliserin konularak elde edilen, uçuk sarı renkte, yağ kıvamında, güçlü patlayıcı özelliği olan madde" nitrojen,Azot nitroselüloz,"Kâğıt yapımında kullanılan, pamuk veya odun hamuru biçimindeki selüloz üzerine nitrik ve sülfürik asit karışımının etkimesiyle elde edilen selülozun nitrat esteri" niyabet,Naiplik niyaz,"Yalvarma, yakarma" niyaz etmek (veya eylemek),yalvarmak niye,"Niçin, neden" niyet tutmak,fala bakılırken olması istenilen şeyi aklından geçirmek niyet,"Bir şeyi yapmayı önceden isteyip düşünme, maksat" niyet çekmek,niyetçiden niyet adı verilen fal kâğıdı almak niyet etmek,"bir şeyi yapmayı zihinde tasarlamak, düşünmek, niyetlenmek" niyetçi,"Alıştırılmış güvercin, saka kuşu, tavşan vb. hayvanlara para karşılığında niyet çektiren kimse" niyetçilik,Niyetçinin işi niyeti bozuk,Kötü bir davranışta bulunması beklenen (kimse) niyetleniş,Niyetlenme işi niyetlenme,Niyetlenmek işi niyetlenmek,"Niyet etmek, tasarlamak" niyetli,"Niyeti olan, niyet eden" niyetsiz,"Niyeti olmayan, niyet etmeyen" niyobyum,"Atom numarası 41, atom ağırlığı 92,91, yoğunluğu 8,57 olan, oksijen, kükürt, klor vb. maddelerle birleşikler veren bir element, kolombiyum (simgesi Nb)" niza,"Çekişme, bozuşma, kavga" nizam,Düzen nizami,"İstenilen düzende olan, düzene uygun olan, kurallara uygun olan" nizamiye,Askerlik dairesi nizamiye kapısı,Kışla ve garnizonlarda giriş kapısı nizamiye karakolu,Nizamiye kapısındaki karakol nizamlı,"Düzenli, tertipli" nizamname,Tüzük nizamsız,"Düzensiz, tertipsiz" nizamsızlık,"Nizamsız olma durumu, düzensizlik, tertipsizlik" No,Nobelyum elementinin simgesi nobelyum,Atom numarası 102 olan radyoaktif element (simgesi No) nobran,"Davranışı kaba, sert ve gönül kırıcı olan, nadan" nobranca,"Kaba, sert, kırıcı" nobranlık,Nobran olma durumu nodul,Hayvanın yürüyüşünü hızlandırmak için üvendirenin veya kısa bir sopanın ucuna çakılmış sivri demir çivi nodullama,Nodullamak işi nodullamak,Hayvanı üvendireyle veya sopayla dürtmek nodullanma,Nodullanmak işi nodullanmak,Nodullama işine konu olmak Noel,Hristiyanların her yıl 25 Aralık'ta Hz. İsa'nın doğum gününü kutladıkları yortu Noel ağacı,Noel yortusunda Hristiyanların mumlarla ve oyuncaklarla süsledikleri küçük çam ağacı Noel Baba,"Hristiyanlarca Noel gecesi gelip çocuklara armağan dağıttığına inanılan, ak sakallı masal ve efsane kahramanı" Nogay,Altın Ordu devleti başbuğlarından biri olan Nogay'ın yönetimindeki Kıpçaklar Nogayca,Nogay dili nohudi,Nohut rengi nohut,"Baklagillerden, ana yurdu Akdeniz kıyıları olan, birleşik telek yapraklı, çiçekleri sarımtırak renkte, tanesi baklamsı bir bitki (Cicer arietinum)" "nohut oda, bakla sofa",bir evin küçüklüğünü ve darlığını anlatmak için söylenen bir söz nohutlu,İçine nohut katılmış (yiyecek) nohutsuz,Nohudu olmayan nokra,"Büveleğin sebep olduğu, genellikle davar ve sığırlarda, seyrek olarak insanlarda rastlanan, ortası delik şişkinliklerle tanınan hastalık" noksan,Eksik noksan bulmak,"beğenmemek, uygun bulmamak" noksanlık,"Noksan olma durumu, eksiklik" noksansız,Eksiksiz nokta,"Çok küçük boyutlarda işaret, benek" nokta koymak,gereken yerde nokta işaretini kullanmak noktasına virgülüne dokunmadan,olduğu gibi noktacı,"Noktacılıkla ilgili, noktacılığı uygulayan kimse" noktacılık,Resimde tonların bölünmesini yan yana renkli noktalarla göstererek ışığın titreşimini daha iyi yansıtmak isteyen sanat anlayışı noktainazar,"Görüş, görüş açısı" noktalama,Noktalamak işi noktalamak,Nokta koymak noktalanma,Noktalanmak işi noktalanmak,Noktalama işi yapılmak noktalayış,Noktalama işi noktalı,"Nokta konmuş olan, üstünde noktalar olan" noktalı delik,Trakeit hücreleri ile öz ışınların kesişme noktalarında bulunan ve yatay yönde besin suyu iletimini sağlayan geçiş yolu noktalı virgül,Bağımsız fakat mantık açısından birbirini bütünleyen cümleleri bağlayan noktalama işaretinin adı (;) nokta memuru,Kavşaklarda durup trafik akışını düzenleyen görevli nokta nokta,"Hafif hafif, belli belirsiz" noktası noktasına,"Eksiksiz olarak, tastamam bir biçimde" noktasız,Noktası olmayan nom,Eski Mısır'da şehir devleti nominal,Saymaca nominal değer,"Hisse senedi, tahvil vb. için üzerinde belirtilmiş değer" nominalizm,Adcılık nominatif,Yalın durum nomografi,"Sayısal hesaplar yerine, başka çizgilerle kesim noktaları çözümleri veren, uygun biçimde çizilmiş çizgi veya grafiklerden yararlanmaya dayanan yöntem" non-stop,343 duraksız nonfigüratif,"İnsanı, hayvan ve tabiat ögelerini işlemeyen (sanat), betisiz (sanat)" nonoş,Birine sevgiyle yaklaşıldığında kullanılan bir söz normal,"Kurala uygun, alışılagelen, olağan, düzgülü, aşırılığı olmayan, uygun" normalaltı,"Bir eğriye ilişkin normalin, bir doğruyu kestiği nokta ile normalin ayağı arasındaki parçanın o doğru üzerindeki iz düşümü" normalleşme,Normalleşmek işi normalleşmek,"Normal duruma gelmek, normal olmak" normalüstü,Olağan dışı normatif,Düzgüsel norton eleği,Zımpara taneciklerinin büyüklüklerini saptama ve birbirlerinden ayırma işinde kullanılan elekler grubu Norveççe,Norveç dili Norveçli,Norveç halkından veya bu halkın soyundan olan kimse nostalji uyandırmak,özlem duygusu canlandırmak nostalji,"Geçmişte kalan güzelliklere olan özlem duygusu ve bu duygunun baskın bir duruma gelmesi, geçmişseverlik, gündedün" nostaljik,"Nostalji ile ilgili, nostalji özelliği taşıyan" nosyon,Kavram not tutmak,biri söz söylerken başkası onun söylediklerini yazmak notunu vermek,bir kimse için kötü bir kanıya varmak not vermek,bir şeyin değeri üzerinde olumlu veya olumsuz bir kanıya varmak not kırmak,"verilen notu düşürmek, azaltmak" not,Bir şeyi hatırlamak için yazılan kısa yazı not düşmek,not yazmak not atmak,"öğretmen, öğrencinin çalışma durumunu not vererek değerlendirmek" not almak,biri konuşurken onun söylediklerini yazmak not etmek,"not olarak yazmak, kaydetmek" nota,Bir müzik sesini belirtmeye yarayan işaret noter,"Çeşitli belge ve işlemlere geçerlik kazandırmak ve yasanın öngördüğü diğer görevleri yerine getirmekle yükümlü, belli nitelikleri ve kendine özgü bir hukuk statüsü olan kamu görevlisi, kâtibiadil" noterlik,Noterin görevi veya makamı nova,"Parlaklığı birdenbire artan, patlamalı değişen yıldız" nöbet,"Sıra, keşik" nöbet beklemek (veya tutmak),"asker, polis vb. bir yeri, bir kimseyi, bir aracı gözetlemek, korumak gibi amaçlarla bulunduğu yerden belli bir süre ayrılmamak" nöbet çalmak,belli zamanlarda mızıka çalmak nöbetçi,"Nöbet bekleyen, nöbet sırası kendisinde olan kimse" nöbetçilik,Nöbetçi olma durumu nöbetleşe,"Sırayla, dönüşümlü olarak, dönenceli, münavebeli" nöbetleşme,Nöbetleşmek işi nöbetleşmek,Sıra ile nöbet tutmak nöbet şekeri,Halk arasında ilaç olarak kullanılan billurlaşmış şeker nörotik karakter,"Toplumun koyduğu değer yargılarına karşı ters davranışlarda bulunan kimsenin sahip olduğu özellik, nörotik kişilik" nörotik kişilik,Nörotik karakter nörolog,Sinir hastalıkları uzmanı nöroloji,Sinir bilimi nöron,Sinir sisteminin uyarıyı iletmekle görevli anatomik ve işlevsel birimi nörotik,"Ruhsal sorunlar nedeniyle kaygı, sıkıntı, takıntı gibi rahatsızlıkları olan kimse" nötr,Etkisiz nötrleme,Nötrlemek işi nötrlemek,Asit veya alkali tepkisi gösteren bir eriyiği alkali veya asit katarak nötr duruma getirmek nötrleşme,Nötrleşmek işi nötrleşmek,Nötr duruma gelmek nötrleştirme,Nötrleştirmek işi nötrleştirmek,Nötr duruma gelmesini sağlamak nötrlük,"Nötr bir cismin veya ortamın durumu, niteliği" nötron,Yaklaşık olarak proton ağırlığında ve elektrik yüklü olmayan bir atom cisimciği Nuh,"`İnat etmek, ayak diremek` anlamındaki Nuh deyip peygamber dememek ve `çok eski, çoktan modası geçmiş, köhnemiş` anlamındaki Nuh Nebi'den kalma deyimlerinde geçen bir söz" nuhuset,Uğursuzluk nukut,Paralar numara yapmak,bir hareketi yalandan yapmak veya yapar gibi görünmek numara,"Bir şeyin bir dizi içindeki yerini gösteren sayı, rakam" numara çevirmek,"hile yapmak, dalavereyle iş bitirmek" numaracı,"Yalan dolanla iş gören (kimse), düzenbaz, hileci" numaracılık,Numaracının işi numaralama,Numaralamak işi numaralamak,"Bir veya daha fazla sıra numarasıyla göstermek, numara koymak" numaralandırma,Numaralandırmak işi numaralandırmak,"Numara vermek, numaralama işini yapmak" numaralanış,Numaralanma işi numaralanma,Numaralanmak işi numaralanmak,Numaralama işine konu olmak numaralayış,Numaralama işi numaralı,Belli bir numarası olan numarasız,Numara verilerek belirtilmemiş numen,"Nesnenin kendisi, görüngü karşıtı" numune,Örnek numunelik,Örneklik nur içinde yatsın,sevgiyle anılan ölüler için söylenen bir söz nurudidem,gözümün nuru nuruçeşmim,gözümün nuru nuruaynım,gözümün nuru nur topu gibi,"sağlıklı, çok güzel ve temiz (çocuk)" nur gibi,"parlak, pırıl pırıl" nur inmek,kutsal bir yere gökten ilahi ışık yağmak nur,"Aydınlık, ışık, parıltı, ziya" nur ol!,beğenildiği belirtilmek istendiğinde kullanılan bir söz nurani,"Işıklı, nurlu" nurlanış,Nurlanma işi nurlanma,Nurlanmak işi nurlanmak,Işık içinde kalmak nurlu,"Aydınlık, ışıklı, parlak" nursuz,"Saygı uyandırmayan, sevimsiz" nursuz pirsiz,"Sevimsiz, bakımsız (kimse)" nur yüzlü,"Saygı uyandıran, pak yüzlü (ihtiyar)" Nusayri,Hatay ili ve çevresinde yaşayan bir topluluk nutuk,"Söz, konuşma" nutuk atmak (veya çekmek),"uzun, sıkıcı bir konuşma yapmak veya özden yoksun bir söylev vermek" nutuk vermek,bir konuda özel olarak hazırlanıp konuşmak nutku tutulmak,"korkudan, şaşkınlıktan veya öfkeden konuşamaz olmak" nü,Çıplak nüans,Ayırtı nübüvvet,Peygamberlik nüfus,Kişi nüfusunu çıkarmak,nüfus kütüğüne kayıt yaptırarak nüfus cüzdanı almak nüfus bilimci,"Nüfus bilimiyle uğraşan kimse, demograf" nüfus bilimi,"İnsan nüfusunu yapı, gelişme ve dağılım açısından inceleyen bilim, demografi" nüfus bilimsel,"Nüfus bilimiyle ilgili, demografik" nüfus coğrafyası,Yeryüzündeki nüfus yoğunluğunun dağılışını inceleyen ve bunu türlü yönleriyle açıklayan coğrafya kolu nüfus cüzdanı,"Bir ülkenin vatandaşlarına devletçe verilen, kimlikleriyle kişisel durumlarını gösteren resmî belge, kafa kâğıdı, kafa koçanı, nüfus kâğıdı, nüfus tezkeresi" nüfusçu,Nüfus memuru nüfus kâğıdı,Nüfus cüzdanı nüfus kaydı,Nüfus kütüğündeki kayıt nüfus kesafeti,Nüfus yoğunluğu nüfus kütüğü,"Nüfusa kayıtlı olunan defter, kütük" nüfus patlaması,Nüfusun çeşitli nedenlerle öngörülenden fazla artması nüfus planlaması,"Ailelere, sahip olmak istedikleri ve yetiştirebilecekleri çocuk sayısı konusunda karar verebilme ve bunu gerçekleştirecek yöntemleri uygulayabilme imkânlarının verilmesi" nüfus sayımı,Ülkenin nüfus sayısını tespit etmek için yapılan sayım nüfus tezkeresi,Nüfus cüzdanı nüfus yoğunluğu,"Nüfus ile bu nüfusun üzerinde yaşadığı toprakların yüzölçümü arasındaki oran, nüfus kesafeti" nüfuz,İçine geçme nüfuzu altında tutmak,"söz geçirme gücünü üstün kılmak, egemenliği altında bulundurmak" nüfuz etmek,"bir şeyin içine işlemek, geçmek" nüfuzkâr,"Etkileyici, güçlü" nüfuzlu,"Sözü geçer, istediğini yaptıran, erkli" nüfuzsuz,Nüfuzu olmayan nüfuz ticareti,Bir kimsenin bulunduğu makamın gücüne dayanarak bazı işlere karışıp kendine çıkar sağlaması nühüft,Klasik Türk müziğinde bir birleşik makam nükleer,"Atom çekirdeği ile ilgili, çekirdeksel" nükleer enerji,Atom çekirdeğinin parçalanmasından doğan enerji nükleer reaktör,"Uranyum, plütonyum vb. atom çekirdeklerinin parçalanmasından yararlanılarak enerji elde edilen kaynak" nükleer santral,Nükleer reaktör yardımıyla elde edilen enerjiyi dağıtan merkez nükleer silah,Nükleer enerji ile yıkım gücü sağlayan silah nükleon,Atom çekirdeğini oluşturan proton ve nötronun ortak adı nükleoprotein,Proteinlerin nükleik asitlerle kurduğu moleküler birlik nükte,"İnce anlamlı, düşündürücü ve şakalı söz, espri" nükte yapmak,nükteli söz söylemek nükteci,Nükte söyleyen nüktecilik,Nükteci olma durumu nüktedan,Nükteci nüktedanlık,Nükteci olma durumu nükteli,"Nükte ile süslenmiş, nüktesi olan, esprili" nüktesiz,Nüktesi olmayan nükûl etmek,"caymak, vazgeçmek" nükûl,Vazgeçme nümayiş,Gösteri nümayişçi,"Bir gösteride yer alan kimse, gösterici" nümayişkâr,Gösteri ile ilgili olan nüsha,Birbirinin tıpkısı olan yazılı şeylerin her biri nütasyon,Üğrüm nüve,Bir şeyin özü nüzul,İnme nüzul inmek (veya gelmek),inme inmek nüzullü,"İnmeli, felçli" o,"Şaşma, beğenme vb. duyguları belirten bir seslenme sözü" o tarakta bezi olmamak,o şeyle ilişiği bulunmamak onlardan,karşı taraftan olan (kimse) o taraflı olmamak,konuyla ilgisi yokmuş gibi davranmak ondan,o sebeple o kapı (veya mahalle) senin bu kapı (veya mahalle) benim,sürekli gezip dolaşmayı anlatan bir söz o yolun yolcusu,toplumun ahlak anlayışına göre kötü bir hayat sürdüren kimse o gün bugün(dür),o zamandan beri "o duvar senin, bu duvar benim",birinin yalpalayacak kadar sarhoş olduğunu anlatan bir söz o denli,çok o kadar,çok fazla o,"Uzakta olan, hakkında konuşulan kimse veya şeyi belirten bir söz" "o, O","Türk alfabesinin on sekizinci sırasında yer alan ve O adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından kalın, yuvarlak ve geniş ünlüyü gösterir" oba,Göçebelerin konak yeri obabaşı,Obanın başı olan kimse obelisk,Dikili taş oberj,"Şehir merkezinin dışında sade, basit kurulmuş konaklama yeri" obje,Nesne objektif,"Nesnel, subjektif karşıtı" objektif olmak,nesnel olmak objektiflik,Nesnellik objektivite,Nesnellik objektivizm,Nesnelcilik obruk,"Çok yemek yiyen, çok iştahlı" obruklu,Obruğu olan observatuvar,Gözlemevi obstrüksiyon,Engelleme obua,"Orkestrada yer alan çift kamışlı, tahtadan yapılmış üflemeli çalgı" obuacı,Obua çalan kimse obur,"Gereğinden çok yemek yiyen, doymak bilmeyen (kimse)" oburca,"Doymak bilmez bir biçimde, oburcasına" oburlaşma,Oburlaşmak işi oburlaşmak,Obur duruma gelmek oburluk,Obur olma durumu obüs,Yüksek ve alçaktan mermi atabilen kısa namlulu top ocağını yeşertmek,birinin aile yuvasını canlandırmak ocağına düşmek,birine koruması için sığınmak veya yardım etmesi için yalvarmak ocağı tütmek,soyu devam etmek ocağına incir (veya darı) dikmek (veya ekmek),birinin evini barkını dağıtmak ocağı kör kalmak,"soyu tükenmek, soyunu devam ettirecek bir çocuğu olmamak" ocağı batmak,yuvası yıkılmak veya soyu tükenmek ocak,"Ateş yakmaya yarayan, pişirme, ısıtma, ısınma vb. amaçlarla kullanılan yer" ocağı sönmek,"aile dağılmak, yok olmak, çoluk çocuk yok olmak" ocakbaşı,"isim, Ateş yanan yerin çevresi" ocakçı,Ateşçi ocakçılık,"Ocakçı olma, ocakçının işi" ocak kaşı,"Ocağın içinde üstüne kazan, tencere oturtmaya yarayan yer" ocaklı,"Ocağı olan, içinde ocağı bulunan" ocaklık,"Bir aileye, babadan oğula geçmesi için verilen mülk" ocak taşı,Ocağın çevresine yerleştirilen ateşe dayanıklı taş ocumak,"Bir şeyden korkmak, ürkmek, çekinmek" od,Ateş od yok ocak yok,çok yoksul oda,"Evin veya herhangi bir yapının oturma, çalışma, yatma gibi işlere yarayan, banyo, salon, giriş vb. dışında kalan, bir veya birden fazla çıkışı olan bölmesi, göz" odabaşı,Hanlarda çalışan uşakların başı odacı,"Resmî kuruluşlarda, iş yerlerinde temizlik ve getir götür işlerine bakan görevli, hizmetli, hademe, müstahdem" odacık,Küçük oda odacılık,"Odacı olma durumu, hademelik, hizmetlilik, müstahdemlik" oda hapsi,Askerî ceza hukukunda kabul edilmiş bir ceza türü odak,"Bir ışık veya ısı kaynağından yayılan ışınların toplandığı yer, mihrak, fokus" odaklama,"Odaklamak işi, fokuslama" odaklamak,"İyi görüntü elde etmek, görüntüyü tam odak noktasına düşürmek için alıcı merceğini düzenlemek, fokuslamak" odaklanma,"Odaklanmak işi, fokuslanma" odaklanmak,"Odaklama işine konu olmak, fokuslanmak" odaklaşma,Odaklaşmak durumu odaklaşmak,Bir ışık demeti veya elektron akışı bir noktada toplanmak odaklaştırma,Odaklaştırmak işi odaklaştırmak,Bir ışık demetini veya elektron akışını bir noktaya toplamak odaklayıcı,Alıcısının çalıştırılması sırasında odaklamayı gerçekleştiren alıcı yönetmeni yardımcısı odak noktası,"Bir merceğe paralel olarak gelen ışınların, mercekten geçip kırıldıktan sonra merceğin öte yanında birleştiği nokta" odalı,Herhangi bir sayıda odası olan odalık,Bir erkeğin nikâhsız olarak aldığı kadın oda müziği,Az sayıda çalgı için ve özel toplantılarda çalınmak amacıyla bestelenmiş müzik oda spreyi,Havasız kalan veya havası ağırlaşan odalara güzel ve hoş koku veren bir sprey türü odeon,Eski Yunan'da müzisyenlerin konser verdiği basamaklı yer oditoryum,Etkinlik merkezi odsuz,Ateşsiz odsuz ocaksız,"Çok yoksul, aç ve barınaksız" odun,"Yakılmak için kesilmiş, parçalanmış ağaç" odun gibi,"anlayışsız, görgüsüz, kaba" oduncu,Odun kesen veya satan kimse oduncunun gözü omçada,`herkes işine yarayan şeyi elde etmeye çalışır` anlamında kullanılan bir söz odunculuk,Odun kesme ve satma işi odun kömürü,"Odunun kömürleştirilmesiyle elde edilen, kalori değeri düşük kömür, mangal kömürü" odunlaşma,Bazı bitki hücrelerinde odun özü denilen bir kimyasal madde alarak odunsu bir duruma girmeleri olayı odunlaşmak,Bitkiler odun durumuna gelmek odunluk,Odun konulan yer odun özü,"Bitkiye destek olan, besi suyunu taşıyan, odunda bulunan katı maddelerden her biri" odun sobası,Sadece odun yakılmasına elverişli bir soba türü odunumsu,Odunsu odyometre,"İşitme organı ve sisteminin niteliklerini değerlendiren, işitmeyi ölçen araç" odyovizüel,Görsel-işitsel of,"Sıkıntı, bezginlik, usanç, acı, yorgunluk vb. duyguları belirten bir söz" of bile dememek,"şikâyetçi olmamak, şikâyet etmemek" of çekmek,oflamak ofis,"İş yeri, daire, büro" oflama,Oflamak işi oflayıp puflamak,"`of, puf` diyerek sıkıntısını, acısını dışa vurmak" oflamak,"`Of` diyerek sıkıntı, bezginlik, usanç, acı veya yorgunluk duyduğunu belli etmek" oflaz,"İyi, güzel, mükemmel" ofris,"Salepgillerden, çiçekleri sinek, örümcek gibi birtakım böcekleri andıran, yumrulu, otsu bir bitki (Ophrys)" ofsayt,"Futbolda hücuma geçen takımın en az bir oyuncusunun topla oynandığı anda rakip takımın kale çizgisine, o takımın en yakın oyuncusundan daha yakın bulunması durumu" ofsayta düşmek,"futbolda hücuma geçen takımın en az bir oyuncusu topla oynandığı anda rakip takımın kale çizgisine, o takımın en yakın oyuncusundan daha yakın bulunmak" ofsaytta kalmak,ofsayta düşmek oftalmolog,Göz bilimci oftalmoloji,Göz bilimi oftalmoskop,Gözün içini muayene etmek için kullanılan gereç Oğan,Tanrı Oğlak,"Zodyak üzerinde Yay ile Kova arasında bulunan takımyıldızın adı, Cedi" oğlak,Keçi yavrusu Oğlak Dönencesi,"21 Aralık'ta öğleüzeri güneş ışınlarının dik geldiği, güney yarı kürede Ekvator'a göre açısal uzaklığı 23° 27' olan enlemdeki yerler, Kış Dönencesi" oğlaklamak,"Keçi, yavrulamak" oğlan,Erkek çocuk oğlancı,"Kendi cinsinden kimselerle cinsel ilişkide bulunan erkek, luti, kulampara" oğlancık,Oğullara sevgiyle yaklaşıldığını belirten bir söz oğlancılık,"Erkeklerin kendi cinsinden kimselerle cinsel ilişkide bulunma durumu, lutilik, kulamparalık, livata" oğlanevi,"Evlenme sürecinde erkek tarafı, erkekevi" oğul,"Erkek evlat, mahdum" oğul çıkarmak,"bir kovan, yeni bir oğul arısı topluluğu meydana getirmek" oğul vermek,oğul arılarının bir bölüğü kovandan ayrılıp ayrı bir kovana gitmek oğul balı,Oğul arılarının yaptığı bal oğulcuk,Oğlanlara sevgiyle yaklaşıldığını belirten bir söz oğulduruk,Döl yatağı oğullanma,Oğullanmak durumu oğullanmak,"Arılar, oğul durumuna gelmek" oğullu,Oğlu olan oğulluk,Oğul olma durumu oğul otu,"Ballıbabagillerden, 20-150 santimetre yüksekliğinde, tıpta yapraklarından yararlanılan çok yıllık ve otsu bir bitki, kovan otu, melisa (Melissa officinalis)" oğulsuz,Oğlu olmayan oğul uşak,Çocuklar ve torunlar Oğuz,"XI. yüzyılda Harezm bölgesinde toplu olarak yaşayan ve daha sonra batıya doğru göç ederek bugünkü Türkmen, Azeri, Gagavuz ve Türkiye Türklerinin aslını oluşturan büyük bir Türk boyu" oğuz,İyi huylu (kimse) Oğuzca,"Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Gagavuz Yeri ile Balkanlar, Kırım ve İran'ın bazı bölgelerinde kullanılan Türkçeyi içine alan Türk dili grubunun ortak adı" oh,"Sevinç, beğenme, hayranlık, rahatlama vb. duyguları belirten bir söz" oh çekmek,birinin kötü duruma düşmesine sevinmek oh demek,"rahata ermek, rahata kavuşmak, rahat bir soluk almak" oh olsun!,kötü duruma düşenlere `çok iyi olmuş` anlamında kullanılan bir söz oha,Büyükbaş hayvanları durdurmak için kullanılan bir seslenme sözü ohlama,Ohlamak işi ohlamak,"Oh sesini çıkarmak, oh demek" oje,Türlü renklerde tırnak cilası ojeli,İçinde oje bulunan ojit,Yanardağ kütlelerinde bulunan ve feldspatla birlikte bazaltların temelini oluşturan piroksen cinsinden mineral madde ok yaydan (veya yayından) çıkmak,geri dönülemeyecek bir iş yapmak ok gibi (yerinden) fırlamak,birden ve hızlıca ileri atılmak ok,"Yayla atılan, ucunda sivri bir demir bulunan ince ve kısa tahta çubuk" ok atmak,oku fırlatmak okaliptus,"Mersingillerden, asıl yurdu Avustralya olan, boyu 100 metreyi aşabilen, toprağın suyunu çekerek yerin bataklık duruma gelmesini önleyen bir ağaç, sıtma ağacı (Eucalyptus globulus)" okapi,"Geviş getirenlerden, Kongo'da bataklık ormanlarda yaşayan, büyük bir antilop boyunda, gövdesi kızıl kestane renginde, bacakları beyaz çizgili bir memeli hayvan (Okapia johnstoni)" okar,Telli balıkçıl okazyon,Fırsat okçu,Ok yapan veya satan kimse okçuluk,Ok yapma veya satma işi okey,"Plastik, tahta, mika vb. maddelerden yapılmış taşlarla oynanan ve konkene benzeyen bir oyun türü" okka her yerde dört yüz dirhem,konuşulan bir gerçeğin açıklığını ve tartışma götürmezliğini anlatmak için söylenen bir söz okkanın altına gitmek,"haksız yere ezilmek, bir zarar veya ceza görmek" okka,"1,282 kilogram veya 400 dirhemlik ağırlık ölçüsü birimi, kıyye" okka çekmek,hacminden umulmayacak kadar okka ağırlığında olmak okkalama,Okkalamak işi okkalamak,Bir şeyin ağırlığını yaklaşık olarak anlayabilmek için elle yoklamak okkalı,"Kiloca fazla olan, ağır çeken" okkalık,Herhangi bir okka ağırlığında veya oylumunda olan okkalı kahve,Bol kahve ile yapılmış ve büyük fincana konulmuş kahve oklama,Oklamak işi oklamak,Ok gibi fırlamak oklanma,Oklanmak işi oklanmak,Okla vurulmak oklava,"Hamur açmakta kullanılan, silindir biçiminde, uzunca, ince değnek" oklava yutmuş gibi,baston yutmuş gibi okluk,"İçine ok konulan ve sırtta taşınan meşinden yapılmış ok kılıfı, sadak" oklu kirpi,"Kemirgenlerden, kirpiye benzeyen, uzun dikenleri olan bir hayvan (Hystrix cristatus)" ok meydanı,Ok atma ustalığı edinilen veya ok atma yarışı yapılan alan ok meydanında buhurdan yakmak,geniş bir yeri yetersiz bir şeyle ısıtmaya çalışmak okrama,Okramak işi okramak,"Acıkmış, susamış olan at yiyecek veya su gördüğü zaman kişnemek" oksalat,Billurları idrarda bulunabilen ve idrar yolunda taş yapan kalsiyum oksalatın kısa biçimi oksalik,"Kuzukulağı vb. bitkilerde rastlanan, özellikle temizleme maddesi olarak kullanılan asit, kuzukulağı asidi, oksalik asit (HOCO-COOH)" oksalik asit,Oksalik oksidiyon taşı,Oltu taşı oksijen,"Atom numarası 8, atom ağırlığı 16 olan, hidrojenle birleşerek suyu oluşturan, rengi, kokusu ve tadı olmayan, havada beşte bir oranında bulunan bir gaz, müvellidülhumuza (simgesi O)" oksijenleme,Oksijenlemek işi oksijenlemek,Bir maddenin birleşimine oksijen katmak oksijenli,Birleşiminde oksijen bulunan oksijenli su,Hidrojen peroksidin (H2O2) sulu çözeltisi oksilit,"Suyla birleştiğinde oksijen açığa çıkaran, birleşiminde nikel ve bakır tozları bulunan sodyum ve potasyum peroksit" oksit,Oksijenin bir element veya kökle birleşmesiyle oluşan madde oksitleme,"Oksitlemek işi, yükseltgeme" oksitlemek,"Oksit durumuna getirmek, oksijenle birleştirmek, yükseltgemek" oksitlenme,"Oksitlenmek işi, yükseltgenme" oksitlenmek,"Oksijenle birleşerek oksit durumuna gelmek, yükseltgenmek" oksiyür,Sivrikuyruk okşama,Okşamak işi okşamak,"Sevgi, şefkat belirtisi olarak elini bir şeyin üzerinde yavaş yavaş gezdirmek veya ona hafifçe vurmak" okşamalık,Gönül okşayıcı özelliği olan okşanma,Okşanmak işi okşanmak,Okşama işine konu olmak okşantı,Okşama okşatma,Okşatmak işi okşatmak,Okşama işini yaptırmak okşayış,Okşama işi oktan,Formülü C8H18 olan doymuş hidrokarbonlara verilen ad oktant,Özellikle denizcilikte 450 C'lik yükseklikteki cisimleri gözlemeye yarayan alet oktav,"Sekiz sesten oluşan ses dizisi, bir do sesiyle ondan sonraki do sesi arasındaki uzaklık" oktrua,Şehre giren şeylerden alınan vergi okulu asmak (veya kırmak),"okuldan kaçmak, derslere girmemek" okuldan ayrılmak,öğrenime son vermek okul,"Her türlü eğitim ve öğretimin toplu olarak yapıldığı yer, mektep" okul çocuğu,Öğrenci okuldaş,Okul arkadaşı okul kaçağı,"Derslere girmeyip okul dışında vakit geçiren öğrenci, mektep kaçağı" okul kooperatifi,"Okulda öğrencilerin kalem, defter, kitap, yiyecek vb. gereksinimlerini karşılayan kuruluş ve satış yeri" okullaşma,Okullaşmak durumu okullaşmak,Okul durumuna gelmek okullu,"Bir okula devam eden kimse, öğrenci" okullu olmak,"okula yazılmak, öğrenime başlamak" okul öncesi,Çocuğun okul çağına girmesinden önceki çağı okul sonrası,Okul çağından sonraki çağ okumayı sökmek,"okula yeni başlayan öğrenci, verilen eğitim sonrası okumaya başlamak, okuma becerisini kazanmak" okuma,"Okumak işi, kıraat" okumak,Bir yazıyı meydana getiren harf ve işaretlere bakıp bunları çözümlemek veya seslendirmek okuyup üflemek,"dinî inanca göre bir duayı okuduktan sonra, üfleyerek ruhlara yollamak" okuma saati,"Zamanın okumaya ayrılan belli bir bölümü, okuma vakti" okuma yazma,Okuma ve yazma bilgisi okuma yitimi,"Görmede hiçbir bozukluk olmadığı hâlde okuma yetisinin yok olması, aleksi" okume,"Afrika'da yetişen, kerestesi parlak, öz odunu mor, dış odunu pembe renkli bir ağaç (Aucoumea)" okumuş,"Okuyarak bilgisini genişletmiş, öğrenim görmüş (kimse)" okumuş olmak,okumuş gibi görünmek okumuşluk,"Okur yazar, öğrenim görmüş olma durumu" okunaklı,"Açık ve düzgün harflerle yazılmış, kolaylıkla okunabilen (yazı)" okunaksız,"Açık ve düzgün harflerle yazılmamış, kolaylıkla okunamayan (yazı)" okunma,Okunmak işi okunmak,Okuma işine konu olmak okuntu,Küçük armağanlarla yapılan düğün çağrısı okunulma,Okunulmak işi okunulmak,Okuma işi yapılmak okunuş,Okunma işi okur,"Okuyan kimse, okuyucu, kari" okuryazar,"Okuması yazması olan, öğrenim görmüş (kimse)" okuryazarlık,Okuryazar olma durumu okus pokus,"Dolap, düzen, hile" okutma,Okutmak işi okutmak,"Okumasını, öğrenim görmesini sağlamak" okutman,"Üniversitede yabancı dil, Türkçe ve inkılap tarihi gibi ortak, zorunlu dersleri öğretmek için görevlendirilen, uygulamalı çalışmaları yöneten öğretim elemanı, lektör" okutmanlık,"Okutmanın görevi, lektörlük" okutulma,Okutulmak işi okutulmak,Okutma işine konu olmak okutuş,Okutma işi okuyucu,"Sürekli olarak gazete, dergi vb. okuyan, okur, kari" okuyuş,Okuma işi oküler,Optik aletlerinde objektiften aldığı ışınları göze veren mercek sistemi okültizm,Gizlicilik okyanus,"Kıtaları birbirinden ayıran deniz, ana deniz, umman" okyanus mavisi,Koyu mavi ok yılanı,"Başı pullu, boyu 2 metre kadar olan zehirli ve tehlikeli bir yılan" ol,O gösterme sıfatı olabilir,"Gerçekleşme imkânı bulunan, olur, mümkün, kabil" olabilirlik,"Olasılık, ihtimal, mümkünlük" olacak gibi değil,"`olamaz, olmuyor, olacağa benzemiyor` anlamında kullanılan bir söz" olacakla öleceğe çare bulunmaz,`insanın alnına yazılmış olan şeyler önlenemez` anlamında kullanılan bir söz olacak o kadar,`kabul edilebilir ölçüde` anlamında kullanılan bir söz olacak,"Olması, yapılması uygun olan" olağan,"Sık sık olan, olagelen, doğal, tabii, olmadık karşıtı" olağan dışı,Sıra dışı olağanlaşma,Olağanlaşmak durumu olağanlaşmak,Olağan duruma gelmek olağanlaştırma,Olağanlaştırmak işi olağanlaştırmak,Olağan duruma getirmek olağanlık,Olağan olma durumu olağanüstü,"Alışılmıştan, benzerlerinden farklı olan, fevkalade" olağanüstü hâl,"Sıkıyönetimden önce, sonra veya bundan tamamen bağımsız olarak kanunla belirtilen olağanüstü yetkilerin sivil yönetime verilmesi ve kullanılması durumu" olağanüstülük,"Olağanüstü olma durumu, fevkaladelik, harikuladelik" olamaz,"Olmasını önleyecek derecede güçlü engelleri bulunan, olanaksız, gayrimümkün" olanak sağlamak (veya tanımak),bir işin olmasına elverişli ortamı hazırlamak olanak,İmkân olanaklı,"Olma ihtimali bulunan, kabil" olanaksız,"Olanağı olmayan, olma ihtimali bulunmayan, gayrimümkün, imkânsız" olanaksızlaşma,"Olanaksızlaşmak işi, imkânsızlaşma" olanaksızlaşmak,"Olanaksız duruma gelmek, imkânsızlaşmak" olanaksızlık,"Olanaksız olma durumu, imkânsızlık" olanca,"Bütün, elde bulunanın hepsi" olası,"Görünüşe göre olacağı sanılan, muhtemel" olasıcılık,"Bilginin ancak olasılık değeri olduğunu, kesin doğrunun bilinemeyeceğini, bilginin yalnız olasılığa erişebileceğini ileri süren teoriye dayalı kuşkucu öğreti, probabilizm" olasılı,"Olasılığa dayanan, belkili, ihtimalli, muhtemel" olasılık,"Bir şeyin olabilmesi durumu, olabilirlik, ihtimal" olasılık hesabı,"Bir olayın gerçekleşme ihtimalinin yüzdesini bulmaya yarayan kuralları inceleyen matematik dalı, ihtimaliyet hesabı, ihtimaller hesabı" olasıya,"Olabileceği ölçüde, olabileceği kadar" olay yaratmak,ortada herhangi bir sebep yokken bir olaya yol açmak olayın üstüne gitmek,olayı etraflıca araştırmak olay çıkarmak,"hoş olmayan bir durum yaratmak, hadise çıkarmak" olay,"Ortaya çıkan, oluşan durum, ilgi çeken veya çekebilecek nitelikte olan her türlü iş, hadise, vaka" olay yapmak,"bir olayı gereğinden fazla büyütmek, sorun çıkarmak" olay bilimi,Görüngü bilimi olaycılık,Görüngücülük olaylaştırma,Olaylaştırmak durumu olaylaştırmak,"Olay durumuna getirmek, olay yapmak" olaylı,"Olayı olan, olay çıkmış olan, hadiseli" olaysız,"Olayı olmayan, hiçbir olay çıkmamış olan, hadisesiz" olçum,Hekimlik taslayan kimse oldu,Evet oldubitti,"Başkasına karışma fırsatı vermeden bir işi aceleye ve kargaşalığa getirip sonuca bağlama, olupbitti, emrivaki" oldubittiye getirmek,"geri dönülmesi güç veya olanaksız bir durum yaratmak, emrivaki yapmak" oldukça,Olabildiğince oldum bittim,Oldum olası oldum olası,"Eskiden beri, kendimi bildiğimden beri, oldum bittim, oldum olasıya" oldurgan,Geçişli değilken bir ek katılarak geçişli duruma getirilen (fiil) oldurma,Oldurmak işi veya durumu oldurmak,Olmasını sağlamak ole,Yaşa olefin,"Etilen gibi yapısına başka bir öge veya kök sokulabilen, karbonlu hidrojenlerin genel adı" oleik,Oleik asit oleik asit,"Yağlarda gliserin ile birlikte bulunan, rengi, kokusu, tadı olmayan, 4 °C'de billur durumunda katılaşan sıvı bir madde, oleik" olein,Sıvı yağlarda ve margarinlerde bulunan oleik asidin bir esteri oleometre,Yağların yoğunluğunu ölçmeye yarayan sıvıölçer olgu,"Birtakım olayların dayandığı sebep veya bu sebeplerin yol açtığı sonuç, vakıa" olgucu,"Olguculukla ilgili olan, olguculuk yanlısı, pozitivist" olguculuk,"Araştırmalarını olgulara, deneylere, gerçeklere dayayan, fizikötesi açıklamaları kuramsal olarak olanaksız ve yararsız gören Auguste Comte'un açtığı felsefe çığırı, pozitivizm" olgun,Yenecek duruma gelmiş (meyve) olgunca,"Olgun gibi, olguna benzer" olgunlaşma,Olgunlaşmak işi olgunlaşmak,Meyve olgun duruma gelmek olgunlaştırma,Olgunlaştırmak işi olgunlaştırmak,"Olgun duruma getirmek, oldurmak" olgunluk,"Meyvelerin olgun, yenilebilir olma durumu" olgunluk çağı,"İnsan hayatında beden ve ruhsal yeteneklerinin en yetkin olduğu dönem, olgunluk yaşı" olgunluk imtihanı,Lise son sınıf öğrencilerinin lise bitirme sınavlarından sonra üniversiteye girebilmeleri için bazı derslerden girdikleri yeterlik sınavı olgunluk yaşı,Olgunluk çağı olgun odun,"Ağaç gövdesinin öz odun ile dış odun arasında oluşan, ağaç işleri gereci olarak en üstün niteliği taşıyan bölümü" oligarşi,"Siyasal gücün birkaç kişilik bir grubun elinde toplandığı yönetim, aristokrasinin daralmış biçimi, takım erki" oligoklaz,"Billur kütlelerde serpme durumunda bulunan, beyazımtırak bir feldspat türü" oligosen,Üçüncü Çağ'ın miyosen ile eosen arasındaki dönemi olijist,"Kızıl renkli, kayaçlarda rastlanan doğal demir oksidi" olimpiyat,"Her dört yılda bir başka ülkede yapılan, amatörlerin ve ülkelerinde profesyonel olarak futbol, basketbol, voleybol vb. takım sporlarıyla uğraşanların katıldığı uluslararası spor yarışmaları, olimpiyat oyunları" olivin,"Sarımsı yeşil renkli, cam parıltılı, magnezyum ve demirli silikat, peridot" olma,Olmak işi olmadık,"Daha önce olmamış, alışılmamış, beklenmeyen, olağan karşıtı" olmayacak duaya âmin demek,"gerçekleşmeyecek, sonuç vermeyecek işlerle uğraşmak" olur a!,"geniş zaman kipinden sonra gelerek belirsizlik, olasılık anlamı katan bir söz" olup olacağı,`hepsi bu kadar` anlamında kullanılan bir söz ... olsun ... olsun,sözü geçen her şey olduğu kadar,kabul edilebilir düzeyde oldu bilmek (veya saymak),sorunu çözülmüş bilmek "oldu olacak, kırıldı nacak","`her şey olup bitti, iş işten geçti` anlamında kullanılan bir söz" oldu olacak,hiç olmazsa olan oldu,"`iş işten geçti, artık yapacak bir şey kalmadı` anlamında kullanılan bir söz" olan (veya olup) biten,"meydana gelen olaylar, ortaya çıkan durum veya oluşan her şey" ola ki,"olabilir ki, belki" olmak,"Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak" oldu olanlar,"`hoş olmayan, kötü birtakım olaylar oldu` anlamında kullanılan bir söz" olmamış,"Olgunlaşmamış, ham" olmaz,"İmkânsız, gerçekleşemez, gayrimümkün" olmaz olmaz,"`olamayacak, imkânsız şey yoktur` anlamında kullanılan bir söz" olmazlı,Olması ihtimal dışı olan olmazlık,Olmazlı olma durumu olmuş,"Olgunlaşmış, ergin" olmuş armut gibi eline düşmek,emeksiz ve zahmetsizce eline geçmek olsa olsa,"Son ihtimal olarak, nihayet" oltaya vurmak,balık yakalanmak oltaya takılmak,tuzağa düşmek oltayı yutmak,aldanmak olta atmak,balık yakalamak için olta takımını suya atmak olta,"Genellikle, bir olta takımının ava hazır bütünü" oltaya gelmek,aldatılmak oltaya düşmek,"hileyle karşılaşmak, oyun veya düzen içine girmek" olta balığı,Olta ile avlanan balık oltacı,Balık avı gereci satan kimse oltacılık,Olta yapma veya satma işi olta takımı,"Olta ile balık avlamada kullanılan iğne, zoka vb. gereçlerin bütünü" Oltu kebabı,"Oltu yöresine özgü, yatay olarak kızartılan ve şişe geçirilip küçük küçük kesilen bir kebap türü, cağ kebabı" Oltu taşı,"Çeşitli süs eşyalarının yapımında kullanılan kara kehribar, oksidiyon taşı, kara kehribar" oluk,Bir şeyin akmasına yarayan üst yanı açık boru oluk gibi akmak,çok bol ve arası kesilmeden gelmek olukçuk,Küçük oluk oluklaşma,Oluklaşmak işi oluklaşmak,"Oluk durumuna girmek, oluk görünümü almak" oluklu,Oluğu olan olumlama,"Olumluluğu ortaya koyma, icap" olumlu,"Gözetilen amaca veya beklenilene uygun, yararlı, müspet, pozitif" bildirme eki,"Çoğu sürerlik, kesinlik veya kuvvetli ihtimal kavramlarını vermek için yüklemin sonuna gelen durur kelimesinin ekleşmiş biçimi olan -dır, -dir eki" olumlu cümle,"Yüklemi olumlu olan cümle, olumlu tümce: Çocuk okula gitti. Öğrencinin bilgisiz olduğu anlaşılıyordu gibi" olumlu eylem,Olumlu fiil olumlu fiil,"Bir işin, bir davranışın, bir oluşun olduğunu bildiren fiil, olumlu eylem: söylemiş, yazacak gibi" olumluluk,"Olumlu olma durumu, müspetlik" olumlu tümce,Olumlu cümle olumsal,"Olması kadar olmaması da mümkün bulunan, zorunlu karşıtı" olumsallık,Olumsal olma durumu olumsuz,"Yapıcı ve yararlı olmayan, hiçbir sonuca ulaşmayan, gözetilen amaca veya beklenilene uygun olmayan, menfi, negatif" olumsuz cümle,"Yüklemi olumsuzluk kavramı veren cümle, olumsuz tümce: Çocuk hasta değilmiş. Parası yok. Gelmezseniz biz de gitmeyiz gibi" olumsuz eylem,Olumsuz fiil olumsuz fiil,"Olumsuzluk kavramı veren fiil, olumsuz eylem: Söylememeliydi, hastalanmaz, gelmeyince, yorgun değildir gibi" olumsuzluk,"Olumsuz olma niteliği veya durumu, menfilik, nefiy" olumsuzluk eki,"Kökü fiil olan bir kelimeye olumsuzluk kavramı veren -ma, -me eki: sevmemek, sevmeyecek, okumamış gibi" olumsuzluk kelimesi,"Cümle içinde art arda kullanılan iki veya daha çok özneyi, tümleci, yüklemi, aralarından bazılarına olumsuzluk kavramı vererek birbirine bağlayan veya yüklemin olumsuz çekimini sağlayan değil kelimesi" olumsuz tümce,Olumsuz cümle olunma,Olunmak işi veya durumu olunmak,Olma işine konu olmak olupbitti,Oldubitti olupbittiye getirmek,oldubittiye getirmek oluruna bakmak,"bir işin yapılabilirliğini araştırmak, yapmaya çalışmak" olur vermek,yetkili makam bir uygulamanın yapılabilmesi için yazılı izin vermek olur şey (veya iş) değil,`olamaz veya gerçekleşmesi beklenmez` anlamında kullanılan bir söz olur ki,"belki, muhtemelen" oluruna bırakmak,"işi belli bir amaca göre değil, kendi akışı içinde yürütmek" olur,Olabilir oluruyla yetinmek,"elde olanları yeterli bulmak, kanaat etmek" olur almak,yetkili makamdan bir uygulamayı yapabilmek için yazılı izin almak olurluk,Olabilme durumu olur olmaz,"Rastgele, sıradan, kimliği, niteliği belirsiz kişi" oluş,"Olma işi, vuku" oluşma,"Oluşmak işi, teşekkül" oluşmak,"Belli bir varlık kazanmak, ortaya çıkmak, meydana gelmek, teşekkül etmek" oluşturma,Oluşturmak işi oluşturmak,"Oluşmasını sağlamak, meydana getirmek, teşekkül ettirmek, tekvin etmek" oluşturulma,Oluşturulmak işi oluşturulmak,"Oluşması sağlanmak, teşekkül ettirilmek" oluşuk,Oluşmuş oluşum,"Oluşma işi, teşekkül, teşkil" om,Kemiklerin toparlak ucu om,Elektrikte iletkenin direnç birimi oma,Kalça kemiği ombra,Doğrama işlerini kahverengiye boyamakta kullanılan toprak boya omca,Kalça kemiğinin bir bölümü omfazit,"Piroksen grubundan, yeşil renkli doğal silikat" omlet,"Çırpılmış yumurtayla sade olarak yapılabilen veya içine peynir, kıyma vb. katılarak tavada pişirilen bir yemek" omnibüs,Şehirlerde yolcu taşıyan atlı araba omnivor,Hem et hem ot ile beslenen canlı omur,"Omurgayı oluşturan kemiklerden her biri, fıkra" omurga,"Sırt boyunca uzanarak vücuda destek sağlayan, kemikten, kıkırdaktan veya her ikisinden oluşan, içinde omuriliği barındıran kemik yapı" omurgalılar,"Memelileri, kuşları, amfibyumları, sürüngenleri, yuvarlak ağızlıları ve balıkları içine alan hayvanlar âlemi (Vertebrata)" omurgasızlar,"Omurgasız, çok hücreli hayvanlar âlemi (Protostomia)" omurilik,"Omurga içinde bulunan kanal boyunca uzanan, boz madde ve ak maddeden oluşan sinir dokusu, murdarilik" omuz,"Boynun iki yanında, kolların gövdeye bağlandığı bölüm" omuz kaldırmak,bilmez gibi davranmak omuz öpüşmek,eşit derecede olmak omuz silkmek,"aldırmamak, önem vermemek" omuz vermek,omzuyla dayanmak omzuna atmak,ceket vb. şeyleri tam olarak giymeden sırtına koymak omzuna binmek,"yük olmak, ağırlık vermek" omuzları çökmek,"bitkin, perişan ve yıkılmış bir durumda olmak" omuzda taşımak,"çok saygı göstermek, yüceltmek, övmek" omuz başı,Kol ile omzun birleştiği yer omuzdaş,"Aynı amaçla ve birlikte hareket eden kimse, ayaktaş, hempa" omuzdaşlık,"Omuzdaş olma durumu, ayaktaşlık, tesanüt, hempalık" omuzlama,"Omzuna alma, omzuna vurma, omuzlamak işi" omuzlamak,"Omzuna almak, omzuna vurmak" omuzlanma,Omuzlanmak işi omuzlanmak,Omuzlama işine konu olmak omuzlu,Omzu olan omuzluk,Apolet omuz omuza,"Çok sıkışık bir durumda, yan yana" on,Dokuzdan sonra gelen sayının adı on defa (veya kere),pek çok on parmağı boğazında olmak,"isteği yapılmadığında sıkıntıya düşmek, düşürmek" on parmağında on hüner (veya marifet) olmak,"elinden her iş gelmek, çok becerikli olmak" on parmağında on kara,herkesi lekelemek huyu olanlar için kullanılan bir söz ona,O zamirinin yönelme durumu eki almış biçimi ona göre hava hoş,"`onun için fark etmez, tutulacak yolu başkaları düşünsün` anlamında kullanılan bir söz" onaltılık,Birlik notanın on altıda biri uzunluğunda nota onama,"Onamak işi, uygun bulma, tasvip" onamak,"Bir işi doğru ve uygun bulmak, tasvip etmek" onanizm,Mastürbasyon onanma,Onanmak işi onanmak,Onama işine konu olmak onar,On sayısının üleştirme sayı sıfatı onarıcı,Onarma işini yapan kimse onarılma,Onarılmak işi onarılmak,"Onarma işine konu olmak, onarma işi yapılmak" onarım,"Onarma işi, tamirat, tamir" onarım görmek,onarılmak onarımcı,"Onarma işini yapan kimse, tamirci, onarıcı" onarımcılık,"Bozulmuş olan nesneleri onarıp yararlı bir duruma getirme, tamircilik" onarma,Onarmak işi onarmak,"Bozulmuş, eskimiş olan bir şeyi düzeltip işler veya kullanılır duruma sokmak, işe yarar duruma getirmek, tamir etmek" onartma,Onartmak işi onartmak,"Onarma işini birine yaptırmak, tamir ettirmek" onat,"Özenli, düzgün, uygun" onay,"Uygun bulma, tasdik, icazet, izin" onay (veya onayını) almak,"onaylanmasını sağlamak, kabul veya tasdik ettirmek" on ayaklılar,"Çeşitli ıstakoz, yengeç ve karides türlerini içine alan eklem bacaklı kabuklular takımı" onaylama,"Onaylamak işi, tasdik, tasdikleme, konfirmasyon, sertifikasyon" onaylamak,"Yapılan bir işi doğru ve yerinde bularak kabul etmek, tasdik etmek, tasdiklemek" onaylanış,"Onaylanma işi, tasdikleniş" onaylanma,"Onaylanmak işi, tasdiklenme" onaylanmak,"Onaylama işi yapılmak veya onaylama işine konu olmak, tasdiklenmek, tasdik edilmek" onaylatma,"Onaylatmak işi, tasdikletme" onaylatmak,"Onaylama işini birine yaptırmak, tasdikletmek, tasdik ettirmek" onaylı,"Onaylanmış olan, tasdik edilmiş, musaddak" onaysız,"Onaylanmamış, tasdik edilmemiş" onbaşı,"On ere kumanda eden asker, erin üstündeki ilk rütbe" onbaşılık,Onbaşı olma durumu on binlerce,"Pek çok, çok sayıda" on binlik,On bin lira değerinde kâğıt para onbiraylık,Çuha çiçeği onca,"O kadar, o denli" ondalık,"Temel olarak on sayısını alan, aşar, aşari" ondalıkçı,Onda bir pay alarak çalışan kimse ondalık kesir,"Paydası 10 veya 10'un herhangi bir kuvveti olan kesir: 0,3 (onda üç), 0,15 (yüzde on beş), 0,007 (binde yedi) gibi" ondalık sayı,Payda olarak 10 veya 10'un herhangi bir kuvvetini alan kesirli sayı ondurma,Ondurmak işi ondurmak,"Onmasını sağlamak, iyiye döndürmek" ondüle,"Dalgalı, kıvrımlı, kıvrılmış" ondüleli,Ondülesi olan ondülesiz,Ondülesi olmayan onejit,Hidratlı doğal oksit ongen,"On açısı, on kenarı olan çokgen" ongun,"Çok verimli, bol, eksiksiz" ongun,"İlkel toplumlarda topluluğun kendisinden türediği sanılarak kutsal sayılan hayvan, ağaç, rüzgâr vb. doğal nesne veya olay, totem" ongun besi suyu,Yapraklarda yeni maddelerle zenginleştikten sonra bitkiyi beslemek için her yana inen besi suyu ongunculuk,Totemcilik ongunluk,"Ongun olma durumu, mutluluk, bolluk, bereket, feyiz, saadet" onikiparmak bağırsağı,Mideden sonra gelen ince bağırsak bölümü onikitelli,"Tambura cinsinden, on iki teli olan bir halk çalgısı" oniks,Balgam taşı onkoloji,Urları inceleyen tıp dalı onlar,Ondalık sayı sistemine göre yazılan bir tam sayıda sağdan sola doğru ikinci basamak onlarca,"Pek çok, çok sayıda olan" onlu,"On parçadan oluşan, kendinde herhangi bir şeyden on tane bulunan" onluk,"On birimden, on parçadan oluşan" onma,Onmak durumu onmak,"Daha iyi bir duruma girmek, salah bulmak" onomastik,Özel adlar ve özellikle kişi adları bilimi onomatope,Yansıma ons,"Genellikle gümüş, altın ve platin gibi kıymetli metallerin veya elmas, yakut gibi değerli taşların kütlelerinin ölçülmesi için kullanılan, Fransa'da 30,59 gr, İngiltere'de 28,349 gr ağırlığında bir ağırlık ölçüsü birimi" onsuz,O olmaksızın ontogenez,Birey oluş ontoloji,Varlık bilimi ontolojik,"Varlık bilimi ile ilgili, varlık bilimine ait" onulma,Onulmak işi onulmak,Onma işine konu olmak onum,Kötü bir durumdan kurtulma onuncu,"On sayısının sıra sıfatı, sırada dokuzuncudan sonra gelen" onuruna yedirememek,"bir kimse, kendine duyduğu saygıyla bağdaşmayan ve onur kırıcı olay veya davranışlar karşısında tepkide bulunmak, kendine yedirememek" onurunu okşamak,kişiliğini yüceltecek sözler söylemek veya davranışlarda bulunmak onur duymak,onurlanmak onur,"İnsanın kendine karşı duyduğu saygı, şeref, öz saygı, haysiyet, izzetinefis" onuruna ... vermek,"birine saygı göstermek için yemek, toplantı vb. ağırlamada bulunmak" onuruna dokunmak,"birinin gururunu, haysiyetini incitmek" onur belgesi,Şeref belgesi onur kurulu,"Bir kuruluş veya derneğin üyeleri arasında çıkan onur davalarını gören veya bu kuruluş veya derneğin ilkelerine aykırı davranan üyelerin bu davranışlarını inceleyip karara bağlayan kurul, haysiyet divanı" onurlandırma,Onurlandırmak işi onurlandırmak,"Kendisine saygı duyulan bir kimse, bir yere gelerek oradakileri mutlu etmek, onur kazandırmak, onurunu artırmak, şereflendirmek, şeref vermek" onurlanma,"Onurlanmak işi, şereflenme, teşerrüf" onurlanmak,"Onur duymak, şereflenmek, teşerrüf etmek" onurlu,"Onuru olan veya onurunu üstün tutan, şerefli, gururlu" onursal,"Saygı için verilen veya övünç için kabul edilen, fahri (başkanlık, üyelik, profesörlük vb. unvan)" onursal başkan,Bir kuruluşa onur vermek için sorumluluğu veya yetkisi olmadan başkan seçilen kimse onursuz,"Onuru olmayan veya onura aykırı davranışlarda bulunan, şerefsiz, haysiyetsiz" onursuzluk,"Onursuz olma durumu, şerefsizlik, haysiyetsizlik" onur üyesi,"Bir kuruluş veya derneğe kişiliği ile onur katacağı düşünülerek seçilen kimse, şeref üyesi" oosfer,Yumurta hücresi oosit,Büyüme evresini tamamlamış fakat henüz döllenebilecek duruma gelmemiş dişi gamet opal,"Silisin hidratlı ve jelatinli bütün türlerini kapsayan değerli bir mineral, panzehir taşı" opalin,"Opali andıran camdan yapılmış vazo, kupa vb" opera,Sözlerinin bütünü veya çoğu şarkılı olarak söylenen müzikli tiyatro eseri operacı,Opera sanatçısı operakomik,Konuşmalı ve şarkılı bölümlerin bir arada bulunduğu oyun operasyon,Dizi eylem operasyona çıkmak,harekât gerçekleştirmek operatör,Cerrah operatörleşme,Operatörleşmek işi operatörleşmek,"Operatör olmak, operatör gibi davranmak" operatörlük,Operatör olma durumu operatris,Kadın operatör operet,"Eğlenceli, hafif konulu, içinde bestesiz konuşmalar bulunan sahne eseri" operetçi,"Operet metni yazan, besteleyen veya operette rol alan sanatçı" oportünist,Fırsatçı oportünizm,Fırsatçılık opsiyon,Bekletme süresi optik,Görme ile ilgili olan optik kaydırma,"Alıcının değişir odaklı merceğinin yakından uzağa veya uzaktan yakına doğru odaklanmasıyla elde edilen sonuç, zum" optometri,Görmeyi inceleyen optik veya fizik dalı optimist,"İyimser, pesimist karşıtı" optimizm,İyimserlik optimum,"En uygun, en elverişli" opus,"Bestecinin, besteleniş sırasına göre numaralanmış müzik eseri" ora,O yer oralarda olmamak,"işi sezmemiş gibi davranmak, anlamazlıktan gelmek" oracık,"Hemen o yer, bulunduğu yer" oracıkta,"Hemen o yerde, olduğu yerde" orada,Sözü edilen yerde oradan,Sözü edilen yerden orak,"Yarım çember biçiminde yassı, ensiz ve keskin metal bir bıçakla, buna bağlı bir saptan oluşan ekin, ot vb. biçme aracı" orak ayı,Temmuz orak böceği,Ağustos böceği orakçı,Ücret karşılığı ekin biçen kimse orakçılık,Orakçının işi oraklaşma,Oraklaşmak işi oraklaşmak,Orak biçimini almak oralı,O yerden olan oralı (bile) olmamak,"önemsememek, umursamamak, aldırmamak, ilgilenmemek" oralılık,Oralı olma durumu oramiral,"Deniz kuvvetlerinde, kara kuvvetlerindeki orgeneralin dengi olan en yüksek rütbeli amiral" oramirallik,Oramiral rütbesi oran,"Büyüklük, nicelik, derece bakımından iki şey arasında veya parça ile bütün arasında bulunan bağıntı, nispet, rasyo" oranca,"Oran bakımından, orana göre" oran dışı,İki tam sayının bölümü olmayan (sayı) orangutan,"Maymunlar takımının Sumatra ve Borneo’da yaşayan, kahverengi kıllı, sivri başlı, küçük kulaklı, kalın dudaklı bir memeli türü." oranla,"Herhangi bir şeye göre, herhangi bir şeyle kıyaslayarak, nispeten" oranlama,"Oranlamak işi, tahmin, kıyas" oranlamak,"Ölçmek, hesaplamak, hesap etmek" oranlı,"Kendinde oran bulunan, nispetli, mütenasip, mütevazin" oransız,"Kendinde oran bulunmayan, nispetsiz" oransızlık,"Oransız olma durumu, nispetsizlik" orantı,"Bir şeyi oluşturan parçaların kendi aralarında ve parçalarla bütün arasında bulunan uygunluk, oran, orantı, tenasüp" orantılama,Orantılamak işi veya durumu orantılamak,Orantılı olarak düşünmek veya değerlendirmek orantılanma,Orantılanmak işi veya durumu orantılanmak,Orantılı olarak düşünülmek orantılı,"Aralarında orantı bulunan, mütenasip" orasına burasına,"dağınık olarak, gelişigüzel bir biçimde" orası,"O yer, ora" "orası senin, burası benim dolaşmak (veya gezmek)",durmadan gezip dolaşmak oratoryo,"Solo sesler, koro ve orkestra için yazılmış, oyun ögesi bulunmayan, kutsal nitelikte müzik eseri" oraya,"O yere, o yöne" orcik,Şekerle kaplanmış ceviz içi ordinaryüs,"Türk üniversitelerinde 1960 öncesinde, en az beş yıl profesörlük yapmış, bilimsel çalışmalarıyla kendini tanıtmış öğretim üyeleri arasından seçilerek bir kürsünün yönetimiyle görevlendirilen kimselere verilen unvan" ordinat,Bir noktanın uzaydaki yerini belirtmeye yarayan çizgilerden her biri ordino,Bir poliçenin arkasına ciro edildiği kişiye ödenmesi için yazılan havale emri ordövr,Yemekaltı ordövr arabası,Ordövrlerin servisinde kullanılan küçük el arabası ordu,Bir devletin silahlı kuvvetlerinin tümü ordubozan,Oyunbozan ordubozanlık,"Ordubozan olma durumu, mızıkçılık" orducu,Savaş alanına gitmek için yola çıkan Osmanlı ordusunun her türlü gereksinimini sağlamak için birlikte giden zanaatçılar ve esnaf orduevi,"Kara, deniz ve hava subay ve astsubaylarının buluştukları, sosyal gereksinimlerini karşılayabilecek biçimde yapılmış lokal veya yapı" ordugâh,Ordunun konakladığı yer ordusuz,Ordusu olmayan orfoz,"Hanigillerden, Ege ve Akdeniz'de bulunan, eti beyaz ve lezzetli, 10 kilogramdan 50 kilograma kadar ağırlığı olan bir tür balık (Epinepheles gigas)" org,"Klavyeli büyük ve küçük borulardan yapılmış, körüklerden elde edilen havanın bu borulardan geçmesiyle değişik ses tonları verebilen, genellikle kilise çalgısı, erganun" organ,"Vücudun, belirli bir görev yapan ve sınırları kesin olarak belirlenmiş bölümü, örgen, uzuv" organ aktarımı,Organ nakli organik,Doğal yolla yapılan organik kimya,"Karbon birleşiklerinin incelenmesini konu alan kimya bölümü, uzvi kimya" organik kütle,Birleşimindeki ögelerin büyük ve belirgin bölümü canlı varlıklardan oluşan kayaç organizasyon,Düzenleme organizatör,Düzenleyici organize etmek,düzenlemek organize,"Kuruluşları ortak bir amaç için bir araya getirme, birleştirme" organize sanayi,"Birbirini bütünleyen, değişik sanayi kollarının ve kuruluşlarının oluşturduğu iş alanı" organize suç,Çeşitli kişi ve örgütlerce planlanıp işlenen suç organizma,"Canlı bir varlığı oluşturan organların bütünü, uzviyet" organlaşma,Organlaşmak işi organlaşmak,Canlılarda organlar oluşmak organlık,Organ olma durumu organ nakli,"İşlevini yitirmiş bir organın yerine sağlam bir organı koyma, organ aktarımı, transplantasyon" organoleptik,Cisimlerin duyu organlarını etkileme yeteneği organtin,"Seyrek dokunmuş, ince, sert bir kumaş" organze,"İpek veya keten iplikle dokunmuş, tülbent inceliğinde bir tür kolalı kumaş" orgazm,"Cinsel uyarım ve zevkin en yüksek noktası, doyum" orgcu,Org çalan kimse orgeneral,Asıl görevi ordu komutanlığı olan rütbesi en yüksek general orgenerallik,Orgeneral olma durumu orijin,Soy sop orijinal,Özgün orijinalite,Özgünlük orijinallik,"Orijinal olma durumu, özgünlük" orkestra,"Yaylı, üflemeli ve vurmalı çalgılar topluluğu" orkestracı,Orkestrada görevli kimse orkestralama,"Bir çalgı topluluğu için yazılmış parçanın notalarını, çalgıların tını farklarını göz önünde tutarak bu topluluğu oluşturan çalgılar arasında paylaştırma sanatı" orkestralı,Orkestrası olan orkestrasız,Orkestrası olmayan orkide,"Salepgillerden, doğada, çiçeklerinin güzelliği dolayısıyla camekânlarda da yetiştirilen, birtakım bitki türlerinin ortak adı" orkinos,Ton balığı orkit,Er bezlerinin iltihaplanıp şişmesi orlon,Yapay dokuma ipliği orman gibi,"gür, çok (saç, kaş vb.)" orman,Ağaçlarla örtülü geniş alan orman taşlamak,bir kimsenin düşüncesini dolaylı olarak öğrenmeye çalışmak ormancı,"Ormanı korumakla görevli kimse, orman koruma memuru" ormancılık,Orman işi ile uğraşma orman gülü,"Avrupa, Asya dağlarında yetişen açelyaya benzer bitki" orman işletmesi,Ormanla ilgili işleri yürüten kamu kurumu orman kebabı,"Ceviz iriliğinde kemiksiz koyun eti, havuç, patates, bezelye ve soğan kullanılarak hazırlanan bir kebap türü" orman kibarı,"Kaba, görgüsüz, bayağı kimse için alay yollu kullanılan bir söz" orman köylüsü,Orman köyünde yaşayan kimse orman köyü,Orman arazisi içinde veya yakınında kurulmuş köy orman kuşağı,"Sıralı ormanların oluşturduğu dizi, orman dizisi" ormanlaşma,Orman durumuna gelme ormanlaşmak,Orman durumuna gelmek ormanlaştırma,Ormanlaştırmak işi ormanlaştırmak,Orman durumuna getirmek ormanlık,"Ormanı çok olan, ormanla kaplı veya orman gibi olan (yer)" orman sarmaşığı,Akasma orman sıçanı,Ormanlık bölgede yaşayan bir tür sıçan (Mus sylvaticus) ormansız,Ormanı olmayan ormansızlaşma,Ormansızlaşmak durumu ormansızlaşmak,"Çeşitli sebeplerle ormanını yitirmek, ormansız kalmak," orman tavuğu,"Orman tavuğugillerden, kuşların özellikle Avrupa ve Asya'da yaşayan siyah tüylü türlerinin ortak adı" orman tavuğugiller,"Dünyanın soğuk ve ılıman bölgelerinde yaşayan, mat veya parlak renkli, orman tavuğu, çil ve çayır tavuğunu içine alan bir familya" orman yeşili,Koyu yeşil renk ornatma,"Ornatmak işi, ikame etme" ornatmak,"Bir şeyin yerine başka bir şeyi koymak, ikame etmek" ornitolog,Kuş bilimci ornitoloji,Kuş bilimi ornitorenk,Gagalı memeli orojeni,Dağ oluşu orospu,Fahişe orospu bohçası,"Derli toplu olmayan, düğümleri gelişigüzel yapılmış, içi kötü düzenlenmiş bohça" orospu böreği,El ayası büyüklüğünde hazırlanmış hamurun içine kıyma konarak tavada aceleyle pişirilen börek türü orospu çocuğu,"Serseri, haylaz, hinoğluhin, hilekâr, kalleş, orostopol" orospuluk,Fahişelik orospu yemeği,"Domates, yeşilbiber, soğan, maydanoz vb. sebzelerin düzensiz doğranması ile yağda acele pişirilen bir yemek türü" orostopolluk,"Kurnazca iş, dalavere, dolap" orsa,"Yelkenleri rüzgârın estiği yöne çevirmekte kullanılan, her iki taraftan yelkenin ortasına bağlanan ip" orsa alabanda,Gemiyi birdenbire rüzgârın üstüne çevirme orsa boca,"Geminin bazen rüzgâr yönüne yaklaşarak, bazen ondan uzaklaşarak yol alması" orsalama,Orsalamak işi orsalamak,Gemi rüzgâr alan tarafa dönmek ortaya dökmek,"çıkarmak, göstermek" orta,Bir şeyin kenarlarından merkeze doğru yaklaşık olarak aynı uzaklıkta olan yer ortadan kaldırmak,saklamak ortadan kalkmak,yok olmak ortadan kaybolmak,"saklanmak, bulunmaz olmak" ortadan sır olmak,"kaybolmak, arkada iz bırakmadan gitmek" ortadan söylemek,"herkesin içinde, belli bir kimseyi amaçlamadan konuşmak" ortasını bulmak,"ılımlı derecesini bulmak, uzlaştırmak" ortaya çıkmak,"yokken var olmak, meydana çıkmak, türemek" ortaya almak,"her yanını çevirmek, kuşatmak" ortaya atılmak,"ileri sürülmek, herkesin bilgisine sunulmak" ortaya çıkarmak,"delilleriyle göstermek, ispat etmek" ortaya atmak,"söylemek, ileri sürmek" ortaya balgam atmak,"bir iş kıvamındayken, biri herkesin zihnini bulandıracak bir söz söylemek" ortaya düşmek,"kadın orta malı olmak, sokağa düşmek" ortaya konuşmak,sözü hiç kimseyi hedef almadan söylemek ortaya koymak,herkesin görebileceği yere koymak ortaya sürülmek,"anlatılmak, belirtilmek, söylenmek" ortaya yayılmak,herkes tarafından duyulmak orta ağırlık,"Boksta 71 kilogramdan 75 kilograma kadar olan boksörlerin ayrıldığı kategori, orta sıklet" orta boy,Orta büyüklükte olan orta boylu,"Orta yükseklikte, boyda olan" ortaç,Sıfat-fiil Orta Çağ,Batı Roma İmparatorluğu'nun çöküşünden (476) 1453'e veya 1492'ye kadar süren çağ orta dalga,"Dalga boyu 200-600 metre arasında değişen dalga, küçük dalga" orta damar,Bitki yapraklarının tam ortasında bulunan ve yan damarlara göre daha kalın olan damar orta deri,"Dış deri ve iç deri arasındaki hücre katmanı, mezoderm" orta dikme,Bir doğru parçasına orta noktasında dik olan doğru orta direk,Çadırda veya çeşitli yapılarda merkezî ağırlığı yüklenen ve dengeli dağılımı sağlayan direk Orta Doğu,"Güneybatı Asya'da, tarihsel ve kültürel yakınlığı olan ülkelerin oluşturduğu coğrafi bölge, Orta Şark" orta elçi,Büyükelçiden önceki elçilik aşaması orta hâlli,Gelir düzeyi ne düşük ne de yüksek olan orta hece düşmesi,"Orta hecede bulunan vurgusuz ünlünün bazı durumlarda düşmesi, haploloji" orta hizmetçisi,Bir evin temizlik işlerine bakan hizmetçi orta hizmeti,Orta işi orta işi,"Bir evin temizlik işlerinin bütünü, orta hizmeti" ortak olmak,bir şeyi paylaşmak veya bir şeye katılmak "ortak (veya kuma) gemisi yürümüş, elti gemisi yürümemiş",`bir erkeğin karıları birbirleriyle anlaşabilirler ancak kardeşlerin karıları geçinemezler` anlamında kullanılan bir söz ortak etmek,"bir şeyi paylaşmaya razı olmak, katılmaya onay vermek" ortak,"Birlikte iş yapan, ortaklaşa yararlarla birbirlerine bağlı kimselerden her biri, şerik, hissedar, partner" orta karar,"Orta derecede, biraz uygun" orta karın,Göbeğin üstünde kalan karın bölgesi ortak bölen,İki veya daha çok sayıyı bölen sayı ortak çarpan,İki veya ikiden artık sayıyı çarpan sayı ortakçı,"Ortakçılık yapan kimse, yarıcı, maraba" ortakçılık etmek,ortakçı olmak ortakçılık,"Toprağın işlenmesi sonucunda elde edilecek ürünün, toprak sahibi ile toprağı işleyen arasında koşulları önceden belirlenen özel sözleşmeye göre paylaşılmasına dayanan işletme biçimi, yarıcılık, marabacılık" ortak dil,Ana dilleri veya lehçeleri farklı topluluklar arasında anlaşmayı sağlayan dil ortak fark,Bir aritmetik dizide bir ögeyi elde etmek için ondan öncekine katılan sayı ortak hesap,Birden fazla kişi veya kuruluşun kullandığı banka hesabı ortak kat,Birtakım tam sayıların katı olabilecek sayı ortaklaşa,"Ortak olarak, el birliğiyle, müştereken, kolektif" ortaklaşacı,"Ortaklaşacılık yanlısı olan, kolektivist" ortaklaşacılık,"Üretim araçlarından kişisel sahipliği kaldırıp ortak kullanmayı ve toplum içinde her türlü harekette ortak davranışı savunan öğreti, kolektivizm" ortaklaşma,"Ortaklaşmak işi, kolektifleşme" ortaklaşmak,"Ortak olarak davranmak, ortak olmak, kolektifleşmek" ortaklaştırma,"Ortaklaştırmak işi, kolektifleştirme" ortaklaştırmak,"Ortak duruma getirmek, kolektifleştirmek" ortaklık,"Ortak olma durumu, iştirak, müşareket, şeriklik" ortaklık etmek,ortak olma durumuna gelmek ortaklık kurmak,"şirket, kumpanya açmak veya çalıştırmak" ortaklık senedi,Anonim şirketlerde veya kooperatiflerde her ortağın üyelik haklarını gösteren ada yazılı senet ortaklık sözleşmesi,Ortak ticari kuruluşların oluşumunda ortaklık şartlarını içeren belge ortak mülkiyet,Malların ortak kullanımı ortak nesne,Birden çok yüklemin bağlı bulunduğu nesne ortak ölçülmez sayılar,Aralarında ortak tam bölen bulunmayan sayılar ortak özne,Birden çok yüklemin bağlı bulunduğu özne ortak payda,Asgari müşterek ortak tam bölen,İki veya ikiden artık sayının hepsini tam olarak bölebilen sayı ortak tümleç,"Birden çok yükleme bağlı olan zarf tümleci, nesne veya dolaylı tümleç" orta kulak,"Kulak zarı, çekiç, örs, üzengi kemiklerinin bulunduğu, dış kulakla iç kulak arasındaki bölüm" orta kulak boşluğu,Dış kulakla iç kulak arasındaki boşluk orta kulak iltihabı,Orta kulakta oluşan iltihaplı hastalık orta kuşak,Toplumda genç kuşak ile yaşlı kuşak arasında yer alan yaş grubu ortak yapım,İki veya daha çok yapımcının iş birliğinden doğan film çalışması ortak yaşama,Başka türden iki canlının dengeli ve sıkı bir iş birliği ile birbirinden yararlanarak yaşamaları durumu ortakyaşar,Ortak yaşama durumunda bulunan (canlı) ortakyaşarlık,Ortakyaşar olma durumu ortak yönetim,Koalisyon ortak yüklem,Birden çok öznenin bağlı bulunduğu yüklem ortalama,Ortalamak işi ortalamak,"Ortasını bulmak, ortasına varmak" ortalamasına,Ortalayarak ortalı,Ortası olan ortalık,"Bulunulan yer, çevre" ortalık ağarmak,sabah olmaya başlamak ortalık düzelmek,"toplum içindeki karışıklık yok olmak, tedirginlik kalmamak, maddi durum düzelmek" ortalık kararmak,akşam olmak ortalığı ... götürmek (veya almak),kaplamak ortalık karışmak,toplumda veya devletler arasında düzensizlik baş göstermek ortalığı kırıp geçirmek,herkesi heyecana sürüklemek ortalık sütliman olmak,"sakinleşmek, durulmak" ortalık yatışmak,toplum içindeki düzensizlik ve kargaşa sona erip düzenli yaşayış yeniden başlamak ortalığı birbirine katmak,kargaşa çıkarmak ortalığı gürültüye (veya patırtıya) vermek,gereksiz bir telaşa düşürmek ortalıkçı,"Lokanta, gazino, pastane vb. yerlerde ayak işlerine bakan kimse" ortalıkta,"Göz önünde, meydanda" ortam,Canlı bir varlığın içinde bulunduğu doğal veya maddi şartların bütünü ortam yaratmak,imkân sağlamak ortama ayak uydurmak,çevreye uyum sağlamak ortama uymak,çevreye uyum sağlamak orta malı,Herkesin yararlandığı (nesne) orta mektep,Ortaokul ortanca,Yaş bakımından üç kardeşin büyüğü ile küçüğü arasında bulunan ortanca,"Taşkırangillerden, kırmızı, pembe veya mor renkli çiçeklerini yaz başında açan, gölgelik yerlerde yetiştirilen bir süs bitkisi (Hydrangea hortensia)" ortancalı,Ortancası (II) olan orta nokta,"Futbolda başlama vuruşunun yapıldığı yer, nokta" ortaokul,"Öğrencileri genel eğitim yoluyla bir yandan hayata, bir yandan da liseye hazırlayan, genellikle üç yıllık ortaöğretim okulu" orta oyunculuğu,Orta oyuncusunun sanatı orta oyuncusu,Orta oyununda oynayan sanatçı orta oyunu,"Sahne, perde, dekor, suflör kullanmadan halkın ortasında oynanan Türk halk tiyatrosu" ortaöğrenim,İlköğrenim ile yükseköğrenim arasında görülen öğrenim dönemi ortaöğretim,"İlköğretim ile yükseköğretim kurumları arasında yer alan genel okulları, teknik ve meslek okullarını yönetmek görev ve sorumluluğunu yüklenmiş bulunan kuruluş" orta parmak,El parmaklarının sağdan ve soldan üçüncü olanı orta saha,"Futbol, hentbol vb. oyunlarda topun oynandığı sahanın orta bölümü" orta sıklet,Orta ağırlık Orta Şark,Orta Doğu orta şekerli,Ne az ne de çok şekeri olan orta tedrisat,Ortaöğretim orta terim,İki öncülü içine alan terim orta uç,Orta bölgenin en ilerisi ortay,Bir düzlem şeklin aynı yöndeki paralel bütün kirişlerini eşit parçalara bölen (çizgi) orta yaşlı,Ne genç ne de yaşlı olan orta yol,"Çözüme açık, herkes tarafından kabul edilebilir olan davranış ve tutum" orta yolcu,"Orta yolu seçen, orta yoldan yana olan kimse" orta yolculuk,Orta yolcu olma durumu orta yuvar,"Yer hava yuvarında kat yuvarının üzerinde, sıcaklığın azaldığı yaklaşık 60-80 kilometre arasındaki katman, mezosfer" orta yuvarlak,"Futbol, basketbol vb. oyunların sahasında ortada bulunan ve başlama vuruşu veya atışının yapıldığı noktanın merkez olduğu alan, santra, santra yuvarlağı" Ortodoks,Hristiyan mezheplerinden biri Ortodoksluk,Meşru kilisenin resmî kararlarına uygun öğreti ve düşüncelerin bütünü ortodonti,"Diş hekimliğinin, dişleri çenelerin üzerine estetik ve görev bakımlarından düzenli bir biçimde yerleştirmekle uğraşan kolu" ortoklaz,"Dik açı biçiminde ayrıtları olan, billurları parça hâlinde dilinen bir tür potasyum feldspat, ortoz" ortopedi,"Kemikler, eklemler, kaslar, kirişler, sinirler gibi hareketi sağlayan organların bozukluklarını düzelten, tedavi eden cerrahi kolu" ortopedik,Ortopedi ile ilgili olan ortopedist,Ortopedi uzmanı ortoz,Ortoklaz oruç bozmak,"bir şey yiyerek, içerek orucunu sona erdirmek" oruç tutmak,oruç ibadetini yerine getirmek oruç yemek,oruç tutmamak orucunda olmak,herhangi bir şeyi yemez içmez olmak oruç açmak,"vakit geldiğinde oruç bozmak, iftar etmek" oruç,"Tanrı'ya ibadet amacıyla yeme, içme vb. şeylerden belli bir süre kendini alıkoyma" oruçlu,"Oruç tutan (kimse), niyetli, ağzı kilitli" oruçsuz,Oruç tutmayan (kimse) orun,Özel yer orya,Karo oryantal,"Doğu medeniyeti ile ilgili, Doğu medeniyetini hatırlatan" oryantalist,Doğu bilimci oryantalizm,Doğu bilimi Os,Osmiyum elementinin simgesi Osmanlı,XIII. yüzyılda Osman Gazi tarafından Anadolu'da kurulan ve Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra dağılan büyük Türk imparatorluğunun uyrukları Osmanlıca,343 Osmanlı Türkçesi Osmanlılık,Osmanlı olma durumu osmiyum,"Atom numarası 76 olan, 5027 °C'de kaynayan, 3050 °C'de eriyen, mavi renkte, platin filizlerinde bulunan çok kırılgan bir element (simgesi Os)" osteoloji,Kemik bilimi osurgan,Çok yellenen osurgan böceği,"Kendisini, çıkardığı pis bir koku ile savunan bir böcek (Brachynus crepitans)" osurma,Osurmak işi osurmak,Yellenmek osuruğu cinli,Çabuk ve olmayacak şeylere bile kızıp öfkelenen (kimse) osuruk,Yellenme oşinografi,Deniz bilimi otu çek köküne bak,`kişinin kimliğini öğrenmek için soyunu sopunu bilmek gerekir` anlamında kullanılan bir söz ot tutunmak,vücuttaki istenmeyen kılları düşürmek için ilaç sürünmek ot gibi yaşamak,"amaçsız, beklentisiz gün geçirmek" ot yoldurmak,"çok zor bir iş gördürmek, çok uğraştırmak" ot,"Toprak üstündeki bölümleri odunlaşmayıp yumuşak kalan, ilkbaharda bitip bir iki mevsim sonra kuruyan küçük bitkiler" ot gibi,"bilgisiz, görgüsüz, değersiz olan" otacı,Çeşitli bitkilerle tedavi uygulayan kişiler için halk arasında hekim veya eczacı anlamında kullanılan bir unvan otacılık,Otacının yaptığı iş otağ,"Büyük ve süslü çadır, çerge" otağcı,Otağ yapan veya satan kimse otalama,Otalamak işi otalamak,"Zehirlemek, ağılamak" otama,"Otamak işi, tedavi" otamak,"Bitkinin yaprak veya köklerini vererek hastalığı iyi etmeye çalışmak, tedavi etmek" otantik,"Eskiden beri mevcut olan özelliklerini taşıyan, orijinal" otarma,Otarmak işi otarmak,Otlatmak otarsi,Bir ülkede ekonomik alandaki gereksinimleri kendi kendine karşılamaya yönelen tutum otçu,Köylerde hekimlik yapan kimse otçul,Otobur otel,"Yolcu ve turistlere geceleme, konaklama imkânı sağlamak amacıyla kurulmuş işletme" otelci,Otel sahibi kimse otelcilik,Otel sahibi olma durumu otist,"İçine kapanık, psikolojik sorunları olan kimse" otizm,İçe yöneliklik otlak,"Hayvan otlatılan yer, salmalık, yaylak, mera, örü(II)" otlakçı,Asalak otlakçılık,Başkalarının sırtından geçinme durumu otlakçılık etmek,başkalarının sırtından geçinmek otlakiye,"Osmanlı döneminde, devlet malı otlaklarda yayılan hayvanlardan alınan vergi" otlama,Otlamak işi otlamak,"Hayvan, dolaşarak yerdeki ot, çimen, yaprak vb.ni yemek, yayılmak" otlanma,Otlanmak işi otlanmak,Hayvan otlamak otlatılma,Otlatılmak işi otlatılmak,Otlatma işi yapılmak otlatma,Otlatmak işi otlatmak,"Hayvanı veya sürüyü otlayabileceği bir yere götürmek, otlamaya bırakmak, otlamasını sağlamak" otlu,Otu olan otlu bağa,Siyah renkli kurbağa (Bufa) otluk,Otu bol olan yer otlu peynir,"Güzel kokulu otların, özellikle yaban sarımsağının içine katılmasıyla yapılan bir tür beyaz peynir" otoban,Otoyol otobiyografi,Öz yaşam öyküsü otobiyografik,Öz yaşam öyküsüne dayalı otobüs,"Yolcu taşıyan, motorlu büyük taşıt" otobüsçü,Otobüs işletmecisi otobüsçülük,Otobüs işletmeciliği otodidakt,Öz öğrenimli otoerotizm,Kişinin kendi vücudu üzerinde cinsel etkinliklerde bulunma sapıncı otogar,Şehirler arası çalışan motorlu taşıtların yolcularını aldıkları ve indirdikleri yer otograf,Bir yazarın veya kişinin kendi elinden çıkan (yazı) otografi,Yağlı mürekkeple özel kâğıda çizilen şekillerin litografya tekniği ile taş üzerine yazılması otojestiyon,Öz yönetim otokar,Toplu geziler için yapılmış büyük otobüs otoklav,"Vida ve cıvatalarla tutturulmuş basit bir kapağı olan, iç basınca dayanıklı kap" otokontrol,Öz denetim otokrasi,"Hükümdarın, bütün siyasal kudreti elinde bulundurduğu yönetim biçimi" otokrat,Siyasal kudreti elinde bulunduran (hükümdar) otokritik,Öz eleştiri otokton,Yerli otolit,İşitme taşı otoman,Bir tür ipekli kumaş otomasyon,Özişler otomat,Canlı bir varlığın yapabileceği bazı işleri yapan mekanik veya elektrikli araç otomatik,Mekanik yollarla hareket ettirilen veya kendi kendini yöneten (alet) otomatiğe almak (veya bağlamak),kendi kendine yeniden düzene sokmak otomatiğe geçmek,otomatik olarak çalışmaya başlamak otomatik olarak,kendiliğinden otomatikleşme,Otomatikleşmek işi otomatikleşmek,Otomatik duruma gelmek otomatik sigorta,Fazla akım geçtiğinde manyetik veya termik mekanizmalarla devreyi açan alet otomatizm,öz devinim otomobil,"Motorlu, dört tekerlekli kara taşıtı" otomobilci,Otomobil alıp satan kimse otomobilcilik,Otomobilcinin işi otomotiv,Motorlu taşıt yapımıyla uğraşan endüstri kolu otonom,Özerk otonomi,Özerklik otopark,"Taşıtların trafik bakımından uygun olan ve belli bir süre bırakıldıkları açık veya kapalı yer, park yeri, park" otoparkçı,Otopark işleten kimse otoparkçılık,Otopark işletmeciliği otoplasti,"Eksik bir organa, kişinin başka bir yerinden parça alıp eklemek yoluyla yapılan onarım" otopsi,"Ölüm sebebini belirlemek amacıyla bir cesedi inceleme işi, ölü açımı" otoray,Ray üzerinde işleyen motorlu taşıma aracı otorite,"Yaptırma, yasak etme, emretme, itaat ettirme hakkı veya gücü, yetke, sulta, velayet" otorite sağlamak (veya temin etmek),yetki kurmak veya yetki sahibi olmak otoriter,Otoriteli otoriteli,"Emretme, yaptırma gücüne sahip olan (kimse), otoriter" otosist,İşitme kesesi otostop,Bir yayanın yoldan geçen bir otomobili durdurarak binmesi ve gideceği yere para vermeden gitmesi otostop yapmak,otostop yoluyla yolculuk yapmak otostopçu,Otostop yapan kimse otostopçuluk,Otostop yapma işi ototrof,Özbeslenen ototrofi,Öz beslenme otoyol,"Hızlı bir trafik akımı sağlamak amacıyla yapılan, çok şeritli, çift yönlü, geniş yol, otoban" otsu,"Ot gibi olan, gövdesi odunlaşmayan, kısa ömürlü (bitki), otsul" otsul,Otsu otsu topluluk,Gövdesi odunlaşmayan kısa ömürlü bitki topluluğu otsuz,Otu olmayan oturacak,"Sandalye, tabure, kanepe gibi üstüne oturulan şey" oturak,Oturulacak yer veya şey oturak âlemi,"Anadolu'nun bazı yörelerinde, sadece erkeklerin katıldığı, çalgılı, kadın oynatılan içkili toplantı" oturak kündesi,"Güreşte bir elin arkadan iki bacak arasından, ötekinin de önden getirilerek kasık üzerinde kilitlenmesi biçimindeki kündeleme" oturaklı,"Sağlam, gösterişli" oturaklılık,Oturaklı olma durumu oturma,Oturmak işi oturma duvarı,Oturmalık oturma grevi,"Bir isteği gerçekleştirmek amacıyla, işçilerin iş yerlerinden ayrılmaksızın görev yapmaktan kaçınmaları" oturup kalkmak,hareket etmek oturmak,Vücudun belden yukarısı dik duracak biçimde ağırlığı kaba etlere vererek bir yere yerleşmek oturmalık,"Sağlam bir taban oluşturmak için temel ile birlikte belli bir yüksekliğe ulaşmış yapının oturduğu bölüm, oturma duvarı, subasman" oturma odası,Ev halkının oturması için ayrılmış oda oturmuş,"Yerleşik, yerleşmiş, güçlenmiş, stabil" oturmuşluk,"Benimsenmiş, yerleşmiş olma durumu" oturtma,Oturtmak işi oturtmak,Oturma işini yaptırmak oturtmalık,"Yapının toprak üstünde kalan, 1 metre kadar yükseklikte, bütün yapı boyunca devam eden, üstüne gelen duvarlardan birkaç santim dışarı çıkıntılı ana temel duvarı" oturtulma,Oturtulmak işi oturtulmak,Oturtma işine konu olmak oturulma,Oturulmak işi oturulmak,Oturma işi yapılmak oturum,"Bir meclis veya kurulun çözümlenmesi gereken sorunları görüşüp tartışmak için yaptığı birleşimlerden her biri, celse" oturuş,Oturma işi oturuşma,Oturuşmak işi oturuşmak,"Yatışmak, hızı azalmak" otuz,Yirmi dokuzdan sonra gelen sayının adı otuz iki dişe keman çaldırmak,içecek çok soğuk olmak otuzar,Otuz sayısının üleştirme sayı sıfatı otuzbeşlik,"İçinde sıvı maddelerden, 0,35 cl ölçüsünde bulunan şişe" otuzluk,Yaşı otuz civarında olan otuzuncu,"Otuz sayısının sıra sıfatı, sırada yirmi dokuzuncudan sonra gelen" otyiyenler,Bitki yiyerek beslenenler ova,"Çevrelerine göre çukurda kalmış, çoğunlukla alüvyonla örtülü, eğimi az, akarsuların derine gömülmediği, geniş veya dar düzlük, yazı" oval,"Yumurta biçiminde olan, yumurtamsı, söbe, beyzi" ovalama,Ovalamak işi ovalamak,Ellerini bir şeye veya birbirine sürtmek ovalanma,Ovalanmak işi ovalanmak,Ovalama işine konu olmak ovalatma,Ovalatmak işi ovalatmak,Ovalama işini yaptırmak ovalı,"Ovada yaşayan, ova halkından olan" ovalık,"Ovası olan, ovalarla kaplı" ovasız,Ovası olmayan ovdurma,Ovdurmak işi ovdurmak,Ovma işini yaptırmak ovdurtma,Ovdurtmak işi ovdurtmak,Ovdurma işini yaptırmak ovma,Ovmak işi ovmaç,Hamuru ovalayarak yapılan kırıntılarla pişirilmiş çorba ovmak,Bir şeyin üzerine bastırarak el gezdirmek ovogon,"Su yosunu, mantar gibi ilkel bitkilerde dişi cinslik hücresi" ovogon dağarcığı,Çiçeksiz bitkilerin çoğunda üreme organlarını barındıran boşluk ovolit,İç içe mineral kabuklardan oluşan balık yumurtası biçiminde kalker ovulma,Ovulmak işi ovulmak,Ovma işine konu olmak ovunma,Ovunmak işi ovunmak,Ovma işi yapılmak ovuşturma,Ovuşturmak işi ovuşturmak,Bir şeyi bastırarak başka bir şey üzerinden geçirmek oy,"Bir toplantıya katılanların, bir sorunla ilgili birkaç seçenekten birini tercih etmesi, rey" oy vermek (veya kullanmak),"herhangi bir konuya ait tercihini belirtmek, rey vermek" oya koymak (veya sunmak),"bir konuda sonucu belirlemek için oy verilmesini istemek, sağlamak" oya gibi,"ince, güzel, zarif" oya,"Genellikle ipek ibrişim kullanarak iğne, mekik, tığ veya firkete ile yapılan ince dantel" oyacı,Oya yapan veya satan kimse oyacılık,Oya yapma ve satma işi oyalama,Oyalamak işi oyalamak,"Belirli bir süre birinin dikkat ve ilgisini başka bir şey üzerine çekmek, meşgul etmek" oyalamak,Oya ile süslemek oyalandırma,Oyalandırmak işi oyalandırmak,"Oyalanmasına yol açmak, oyalanmasını sağlamak" oyalanma,Oyalanmak işi oyalanmak,"Oyalama işine konu olmak, meşgul olmak" oyalantı,Oyalanmak için yapılan şey oyalı,Kenarına oya yapılmış veya geçirilmiş oy birliği,Bir toplantıda oylamaya katılan bütün üyelerin aynı yönde oy kullanmış olması durumu oyculuk,Oy alabilmek için türlü yollara başvurma işi oy çokluğu,Bir toplantıda oylamaya katılanların yarıdan fazlasının aynı yönde oy kullanmış olmaları durumu oydaş,"Aynı düşüncede, aynı inançta olan, aynı düşünceyi savunanlardan her biri, düşündeş, fikirdeş" oydaş olmak,"biriyle aynı düşüncede, aynı inançta olmak" oydurma,Oydurmak işi oydurmak,Oymasını sağlamak oy hakkı,Kişilere tanınan oy verme yetkisi oylamaya geçmek,oy verme işlemine başlamak oylama,Oy kullanma işi oylamaya koymak,"bir toplantıdaki oy sayısını belirlemek, oy verilmesini istemek, oya sunmak" oylamak,Oya koymak veya oya sunmak oylanış,Oylanma işi oylanma,Oylanmak işi oylanmak,Oylama işi yapılmak oylum,"İçi oyulmuş, çukur duruma getirilmiş" oylumlama,Oylumlamak işi oylumlamak,Resim ve heykelde ögelere oylum duygusu ve biçim vermek oylumlu,"Oylumu olan, hacimli" oyma,Oymak işi oyma akıl,"Yer etmiş, uzun deneyimler sonunda kabul görmüş nasihat" oyma baskı,"Çinko, bakır, tahta vb. levhalara kazıma ile yapılan resimleri kâğıda basma tekniği, estamp" oymacı,"Oyma işleri yapan sanatçı, hakkâk" oymacılık,"Oyma yapma sanatı, hakkâklik" oymak,"Keskin, sivri uçlu bir cisimle bir şeyi yontarak veya delerek çukur oluşturmak" oymak,Aşiret oymak,"Hemen hemen benzer veya aynı tür yıldızlardan oluşmuş, Samanyolu'nun seyrek yapılı genç kümelerinden her biri" oymakbaşı,"Oymakların lideri, önde geleni" oymalı,"Oymaları bulunan, oymalarla süslenmiş olan" oymalı yaprak,Meşe yaprağı gibi kenarları girintili çıkıntılı olan yaprak oynak,"Kımıldayan, yerinde sağlam durmayan, hareketli" oynakça,Biraz oynak oynak kemiği,Diz kapağı kemiği oynaklık,Oynak olma durumu oynama,Oynamak işi oynamak,"Vakit geçirme, eğlenme, oyalanma vb. amaçlarla bir şeyle uğraşmak" oynanış,Oynanma işi oynanma,Oynanmak işi oynanmak,Oynama işine konu olmak oynaş,Aralarında toplumca hoş karşılanmayan ilişkiler bulunan kadın veya erkekten her biri oynaşma,Oynaşmak işi oynaşmak,Birbiriyle oynamak oynatılma,Oynatılmak işi oynatılmak,Oynatma işine konu olmak oynatım,Oynatma işi oynatımcı,Oynatım işiyle uğraşan kimse oynatış,Oynatma işi oynatma,Oynatmak işi oynatmak,Oynamasını sağlamak oynayış,Oynama işi oysa,"Aralarında karşıtlık, aykırılık bulunan iki cümleyi “tersine olarak, aksine” anlamlarıyla birbirine bağlayan bir söz, oysaki, hâlbuki, meğer" oysaki,Oysa oy sandığı,Seçimlerde oy pusulalarının içine atıldığı mühürlü sandık oyuk,"Oyulmuş, içi boş ve çukur olan yer" oyulga,"Elle yapılan kalın, seyrek dikiş" oyulgalama,Oyulgalamak işi oyulgalamak,Gelişigüzel dikmek oyulgalanma,Oyulgalanmak işi oyulgalanmak,Kumaş gelişigüzel dikilmek oyulgama,"Elle yapılan kalın, seyrek, gelişigüzel dikiş" oyulgamak,Oyulgalamak oyulganma,Oyulganmak işi oyulganmak,Bir şeyin içine iyice girmek oyulma,Oyulmak işi oyulmak,Oyma işi yapılmak oyuluş,Oyulma işi oyum,Oyma işi oyunun kurallarını bilmek,"yapılan işlerin nasıl, kimler tarafından ve hangi ilişkilerle sonuçlandırıldığına ilişkin bilgisi olmak" oyunu almak,oyunu kazanmak oyuna kurban gitmek,"bir hile, düzen sonunda zarara, iftiraya uğramak" oyuna gelmek,aldatılmak oyuna çıkmak,oyun için sahneye çıkmak oyun vermek,oyunda kaybetmek oyun oynamak,"birini aldatmak, kandırmak" oyun kurmak,bir yarışmayı kazanmak için belirli bir taktik uygulamak oyuna getirmek,"birini tuzağa düşürmek, aldatmak" oyun yapmak,güreşte rakibe oyun uygulamak oyun dışı kalmak,"sakatlanma, ceza alma vb. sebeplerle oyundan çıkmak" oyun çıkarmak,oyun oynamak oyun bozmak,"tasarlanmış bir işi yersiz ve vakitsiz olarak karıştırmak, planları altüst etmek" oyun etmek,kurnazlıkla birini aldatmak oyun bağlamak,güreşte rakibe bir oyun uygulayıp onu sonuçlandırmadan beklemek oyun almak,"oyunda kazanmak, sayı sahibi olmak" oyun,"Yetenek ve zekâ geliştirici, belli kuralları olan, iyi vakit geçirmeye yarayan eğlence" oyunbaz,Oynamayı seven oyunbazlık,"Düzencilik, hilecilik" oyunbozan,"Birlikte yapılmasına karar verilen bir işten tek taraflı cayan (kimse), mızıkçı" oyunbozanlık,"Oyunbozan olma durumu, mızıkçılık" oyunbozanlık etmek,birlikte yapılması planlanan bir işten çekilmek oyuncak,Oyun aracı oyuncakçı,Oyuncak yapan veya satan kimse oyuncakçılık,Oyuncak yapma veya satma işi oyuncaklı,Oyuncağı olan oyuncu,Herhangi bir oyunda oynayan kimse oyunculuk,Oyun oynama işi oyun ebesi,Ebe oyun havası,Kıvrak ritimli ezgi oyun kâğıdı,İskambil oyun kurucu,"Karşılaşmada oyuna yön veren oyuncu, eksen oyuncu" oyunlaştırma,Oyunlaştırmak işi oyunlaştırmak,Tiyatro türünden olmayan herhangi bir eseri teknik yönden oynanabilir duruma getirmek oyunluk,Sahne oyun masası,"Üzerinde çeşitli oyunlar oynanan, genellikle kumaşla kaplanmış masa" oyun salonu,Oyun masalarının bulunduğu geniş oda oyuntu,Oyulmuş bölüm oyun yazarı,"Tiyatro, radyo ve televizyonda sahnelenmek veya oynanmak üzere piyes, skeç türü eserler kaleme alan sanatçı" oyun yazarlığı,Oyun yazma işi oyuş,Oyma işi ozalit,"Yüzeyi ışığa karşı duyarlı bir madde ile kaplı kâğıt üzerine, kalıptan çekilmiş resim kopyası" ozan,Şair ozanca,Şairane ozanlık,Şairlik ozansı,Şairimsi ozansılık,Şairanelik ozmoz,Geçişme ozokerit,Yer mumu ozon,"Molekülünde üç atom bulunan oksijenden oluşan, ağır kokulu, gaz durumundaki basit element (O3)" ozonlama,Ozonlamak işi ozonlamak,Oksijeni ozon durumuna getirmek ö,Tiksinme veya bıkma anlatan ses "ö, Ö","Türk alfabesinin on dokuzuncu sırasında yer alan ve Ö adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından ince, yuvarlak, geniş ünlüyü gösterir" öbek,Küme öbür,"Öteki, diğer" öbür dünya,Ahiret öbür dünyayı boylamak,ahireti boylamak öbürkü,Öbürü öbürü,"Öteki, öbür kişi veya şey, diğeri, öbürkü" öcü,"Küçük çocukları korkutmak için uydurulmuş hayalî yaratık, umacı" öç (veya öcünü) almak (veya çıkarmak),"yapılan bir kötülüğün acısını kötülük yaparak çıkarmak, intikam almak" öç,"Kötü bir davranış veya sözü cezalandırmak için kötülükle karşılık verme isteği ve işi, intikam" öçlenme,Öçlenmek durumu öçlenmek,"Öç beslemek, öç ile dolu duruma gelmek, hınç beslemek, kin duymak" öçlü,"Kin ve intikam dolu, öç alma isteğinde olan" öd,Safra (II) ödü bokuna karışmak,çok korkmak ödünü koparmak (veya patlatmak),çok korkutmak ödü kopmak (veya patlamak),çok korkmak öd,Öd ağacı öd ağacı,"Dulaptal otugillerden, tropik bölgelerde yetişen, dinî törenlerde yakılan ve yanarken güzel koku veren, odunu ve kabuğu hoş kokulu bir ağaç, öd (II) (Aquilaria agallocha)" ödem,"Dokularda, hücreler arası boşluklarda aşırı miktarda sıvı birikmesi." ödeme,"Ödemek işi, tediye" ödemek,"Bir alışveriş ilişkisinde, borcu alacaklıya vermek, tediye etmek" ödemeli,Değeri ödendikten sonra alıcıya verilecek olan ödenek,"Bir iş için ayrılan belli para, tahsisat" ödenekli,Ödeneği olan ödeniş,Ödenme işi ödenme,Ödenmek işi ödenmek,Ödeme işine konu olmak ödenti,Aidat ödeşme,"Ödeşmek işi, fit(II)" ödeşmek,Birbirine olan borçları ödeyip alacak verecek bırakmamak ödetme,Ödetmek işi ödetmek,Ödeme işini yaptırmak ödev,"Yapılması, yerine getirilmesi, insanlık duygusu, töre ve yasa bakımından gerekli olan iş veya davranış, vazife, vecibe" ödev bilmek (veya saymak),"bir şey yapmayı kendisi için yerine getirilmesi zorunlu bir iş olarak kabul etmek, borç bilmek" ödev bilimi,"Bir mesleği uygularken uyulması gereken ahlaki değer ve etik kuralları inceleyen bilim dalı, deontoloji" ödevcil,"Ödevine bağlı olan, ödevlerini yerine getirmeyi seven, vazifeşinas" ödevlendirilme,Ödevlendirilmek işi ödevlendirilmek,Ödevlendirme işine konu olmak ödevlendirme,Ödevlendirmek işi ödevlendirmek,Birine ödev vermek ödevli,"Ödev yüklenmiş olan, vazifeli" öd kanalı,"Karaciğer ve öd kesesi kanallarının birleşmesinden oluşan, safrayı bağırsağa veren kanal, koledok" öd kesesi,Safra kesesi ödlek,"Korkak, tabansız, yüreksiz" ödlekçe,"Ödleğe yaraşır, ödlek gibi" ödleklik,Ödlek olma durumu ödül,"Bir başarı karşılığında verilen armağan, mükâfat" ödül almak,herhangi bir başarı karşısında armağana layık görülmek ödül vermek,ödüllendirmek ödüllendirme,Ödüllendirmek işi ödüllendirmek,"Bir başarıyı veya bir iyiliği ödülle değerlendirmek, mükâfatlandırmak" ödün vermek,ödünle uzlaşma sağlamak ödün,"Uzlaşmaya varabilmek için hak, istek veya savlarının bir bölümünden, karşı taraf yararına vazgeçme, ödünleme, ivaz, taviz" ödüncü,"Ödün veren, tavizci, tavizkâr" ödünç,İleride geri verilmek veya alınmak şartıyla alınan veya verilen (şey) ödünç almak,ödünçlemek ödünç vermek,"geri almak üzere birine mal, para, eşya vb. vermek" ödünçlemek,Ödünç olarak almak ödünleme,Ödün ödünlemek,"Ödünle karşılamak, taviz vermek" ödünlü,"Ödün niteliğinde olan, ödün vererek yapılan, ivazlı" ödünsüz,"Ödün niteliğinde olmayan, ödün vermeksizin yapılan, ivazsız, tavizsiz" ödyometre,Kimyasal tepkimelerde gazların hacim değişmelerini ölçmeye yarayan araç öf,"Usanç, bezginlik, tiksinti vb. duygular anlatan bir söz" öfkesini kusmak,kızgınlıkla ağır hakaret etmek öfkesini çıkarmak (veya almak),öfkeli kişi haksız yere ilgisiz birine çatmak öfkesi kabarmak,"çok kızmak, sakinleşmişken yeniden öfkelenmek, tekrar sinirlenmek" öfkesi başına sıçramak (veya çıkmak veya vurmak),çok öfkelenmek öfkeden kudurmak (veya deliye dönmek),fazla sinirlenmek öfkeye kapılmak,"çok sinirlenmek, kızmak, hiddetlenmek" öfke topuklarına çıkmak,çok öfkelenmek öfke ile kalkan ziyanla (veya zararla) oturur,`öfkesine kapılarak iş gören sonunda güç duruma düşer` anlamında kullanılan bir söz öfke baldan tatlıdır,`öfkeye kapıldığında bağırıp çağırmak insanı rahatlatır` anlamında kullanılan bir söz öfke,"Engelleme, incinme veya gözdağı karşısında gösterilen saldırganlık tepkisi, kızgınlık, hışım, hiddet, gazap" öfke yüzü göstermek,çok sinirlendiğini belli etmek öfkelendirme,Öfkelendirmek işi öfkelendirmek,"Öfkelenmesine yol açmak, kızdırmak" öfkeleniş,Öfkelenme işi öfkelenme,Öfkelenmek işi öfkelenmek,"Öfkeli duruma düşmek, kızmak, hiddetlenmek" öfkeli,"Öfkelenmiş, kızgın, hiddetli" öfkesiz,Öfkelenmeyen öge,"Bir bütünü oluşturan, bütünden ayrıştırıldığında da kendi başına anlam taşıyan parça, unsur" öglena,"Tatlı sularda yaşayan, kamçı biçimindeki uzantısı ile hareket eden mekik biçimindeki bir hücreli" öglenagiller,Örnek hayvanı öglena olan kamçılı bir hücreliler sınıfı öğle,"Gün ortası, öğlen, öğle vakti" öğle ezanı,"Öğle namazının vaktinin geldiğini bildirmek için okunan ezan, öğle" öğlen,Öğle öğle namazı,"Öğle vakti kılınan namaz, öğle" öğlenci,"İkili öğretim yapan okullarda öğleden sonra ders gören öğrenci, sabahçı karşıtı" öğlende,Öğle vakti öğle paydosu,Öğle tatili öğle tatili,"Çalışma yerlerinde, okullarda öğle vaktinde yemek yeme, dinlenme vb. amaçlarla işe ara verme süresi, öğle arası, öğle paydosu" öğle uykusu,Genellikle öğle yemeğinden sonraki kısa süreli uyku öğleüstü,"Öğleye yakın zamanda, öğleüzeri" öğleüzeri,Öğleüstü öğle vakti,"Öğle, zeval vakti" öğle yemeği,Öğle saatlerinde yenen yemek öğleyin,Öğle vakti öğrek,At sürüsü öğrencelik,Öğrenmek amacıyla ilk yapılan iş öğrenci,"Öğrenim görmek amacıyla ders alan kimse, okul çocuğu, talebe, şakirt" öğrenci belgesi,"Herhangi bir kuruma verilmek üzere hazırlanan, kişinin öğrenci olduğunu gösteren yazılı belge" öğrenci bileti,Öğrencilerin indirimli fiyatla aldığı bilet öğrenci kimliği,Öğrencinin kimlik ve öğrenim bilgilerini içeren belge öğrencilik,"Öğrenci olma durumu, talebelik" öğrenci yurdu,"Öğrencilerin barınmalarını, beslenmelerini ve çalışmalarını kolayca karşılayabilmeleri için özel olarak yapılmış yer veya bina" öğrenilme,Öğrenilmek işi öğrenilmek,Öğrenme işi yapılmak öğrenim,"Herhangi bir meslek, sanat veya iş için gerekli bilgi, beceri ve alışkanlıkların elde edilmesi amacıyla yapılan çalışma, tahsil" öğrenim belgesi,Bir kimsenin herhangi bir öğretim kurumunda kayıtlı bulunduğunu gösteren belge öğrenimli,"Öğrenim görmüş, okumuş, tahsilli" öğreniş,Öğrenme işi öğrenme,Öğrenmek işi öğrenmek,Bilgi edinmek öğreti,"Bilimde, felsefede bir görüşü bir sistem içinde belli bir anlayışa, düşünceye dayalı olarak oluşturan ilke ve dogmalar bütünü, doktrin" öğretici,"Öğretme, yetiştirme ve açıklama niteliğinde olan, didaktik" öğreticilik,Öğretici olma durumu öğretilme,Öğretilmek işi öğretilmek,Öğretme işi yapılmak öğretim,"Belli bir amaca göre gereken bilgileri verme işi, tedris, tedrisat, talim" öğretim bilgisi,"Öğretim ilke, yöntem ve yollarına ilişkin genel sorunları inceleyen bilgi dalı, didaktik" öğretim görevlisi,"Yükseköğretim kuruluşlarında öğretim üyesi bulunmayan dersler için geçici veya sürekli olarak görevlendirilen, ders veren ve uygulama yaptıran kimse" öğretim programı,"Bir okulu bitirmek veya bir alanda uzmanlaşmak için okunması gereken ders ve konuları kapsayan plan, ders programı, müfredat, müfredat programı" öğretim üyesi,"Yükseköğretimde görevli profesör, doçent ve doktor öğretim üyesi, akademisyen" öğretim yardımcısı,"Yükseköğretim kurumlarında belirli süreler için görevlendirilen uzman, çevirici, araştırma görevlisi ve eğitim öğretim planlamacısı, öğretim görevlisi, okutman" öğretim yılı,İlk ve ortaokul ile üniversitelerde öğretimin başladığı ve sona erdiği gün arasında geçen süre öğretiş,Öğretme işi öğretme,Öğretmek işi öğretmek,Bir kimseye bir konuda bilgi ve beceri kazandırmak öğretmen,"Mesleği bilgi öğretmek olan kimse, hoca, muallim, muallime" öğretmenevi,"Öğretmenlerin barınma, yemek, eğlence vb. gereksinimlerini karşılamak üzere yapılmış bina" öğretmenlik,Öğretmenin görevi öğün,"Kez, defa" öğür,Akran öğür olmak,çokça birlikte bulunmaktan çok sıkı bir alışkanlık edinmek öğürleşme,Öğürleşmek işi öğürleşmek,"Öğür olmak, birbirine alışmak, istinas etmek" öğürlük,Öğür olma durumu öğürme,Öğürmek işi öğürmek,Kusarken veya kusacak gibi olurken `öğürtü` sesi çıkarmak öğüreceği gelmek,çok iğrenmek öğürtleme,Öğürtlemek işi öğürtlemek,"Ayırmak, ayıklamak, seçmek, temizlemek" öğürtme,Öğürtmek işi öğürtmek,Öğürmesine yol açmak öğürtü,Öğürmek işi öğürüş,Öğürme işi öğütte (veya öğütlerde) bulunmak,öğüt vermek öğüt vermek,"bir kimseye yapması veya yapmaması gereken şeyler için yol göstermek, nasihat etmek" öğüt,"Bir kimseye yapması veya yapmaması gereken şeyler için söylenen söz, nasihat" öğütçü,"Öğüt veren kimse, nasihatçi" öğütleme,"Öğütlemek işi, nasihat" öğütlemek,"Birine bir şeyi yapmasını veya yapmamasını söylemek, nasihat etmek" öğütme,Öğütmek işi öğütme haznesi,"Mutfaklarda yemek artıklarını atık su borusuna aktarmadan önce küçük parçalara ayıran, eviyeye bağlı araç" öğütmek,Tane durumundaki nesneleri bir araçla ezerek un durumuna getirmek öğütücü,Öğütme özelliği olan öğütücü diş,Azı öğütülme,Öğütülmek işi öğütülmek,Öğütme işine konu olmak öğütülüş,Öğütülme işi öğütüş,Öğütme işi öhö,"Bir kimsenin kendi varlığını belli etmek, söylenen bir şey üzerine dikkat çekmek, birine takılmak vb. amaçlarla öksürür gibi yaparak çıkardığı ses" ökçe,"Ayakkabı altının topuğa rastlayan yüksek bölümü, topuk" ökçe çene,"Boru anahtarının kola bağlı olan setleri dışa dönük, hareketsiz çenesi" ökçeli,"Ökçesi olan veya ökçesi yüksek olan, topuklu" ökçesiz,Ökçesi olmayan (ayakkabı) ökse,Ökse otu saplarından veya çobanpüskülü kabuklarından çıkarılan yapışkan macun ökseye basmak,dikkatsizlik ederek zarara uğramak veya yanılmak ökse çubuğu,Üzerine ökse sürülmüş değnek ökseleme,Ökselemek işi ökselemek,Ökse ile yakalamak ökseme,Öksemek durumu ökse otu,"Ökse otugillerden, elma, armut, ıhlamur, kiraz, erik vb. ağaçların dalları üzerinde asalak olarak yaşayan, üzüme benzer yemiş veren, saplarından ökse çıkarılan bitki, burç (II) (Viscum album)" ökse otugiller,"Taçsız iki çeneklilerden, ökse otu gibi ağaç dalları üzerinde asalak olarak yaşayan bitkileri içine alan bir familya" öksürme,Öksürmek işi öksürmek,Solunum yolları zarlarının rahatsızlığı sebebiyle akciğerlerdeki havayı birdenbire ve gürültülü bir sesle dışarı vermek öksürüp tıksırmak,öksürmek öksürtme,Öksürtmek işi öksürtmek,Öksürmesini sağlamak öksürük,"Ciğerlerdeki havanın, solunum organlarının kasılması ve zorlanmasıyla ağızdan gürültü ile çıkması" öksürük olmak,öksürük hastalığına yakalanmak öksürük tutmak,sürekli ve şiddetli öksürmek öksürüklü,"Öksürüğü olan, sürekli öksüren" öksürüklü tıksırıklı,"Sağlıksız, sağlığı bozuk" öksürük otu,"Gövdesi pullarla kaplı, sarı çiçekli, ekin tarlaları için zararlı, çok yıllık ve otsu bir bitki (Tussilago farfara)" öksürüş,Öksürme işi öksüz,Anası veya hem anası hem babası ölmüş olan (çocuk) öksüz kalmak,anası veya hem anası hem babası ölmüş olmak öksüzdoyuran,"Çok büyük bardak, çanak ve bunların içindeki yiyecek ve içecek" öksüzlük,Öksüz olma durumu öksüzsevindiren,"Değeri az, cicili bicili şey" öküzün altında buzağı aramak,olmayacak sebeplerle suç ve suçlu bulma çabasında olmak öküzün trene baktığı gibi bakmak,"aptalca, hiçbir şey anlamadan bakmak" "öküz öldü, ortaklık bozuldu (veya bitti)",`iki ortak veya taraf arasındaki yakınlığın dayandığı sebep yok olduğunda bu yakınlık da çözülür` anlamında kullanılan bir söz öküze boynuzu yük olmaz (veya ağır gelmez),`insan kendi yakınlarını ve kendi işlerini yük saymaz` anlamında kullanılan bir söz öküz gibi,"aptal, anlayışsız bir biçimde" öküz,"Çift sürmekte, kağnı çekmekte kullanılan, etinden yararlanılan, iğdiş edilmiş erkek sığır" öküz gibi bakmak,karşısındakini rahatsız edercesine bakmak öküz arabası,Öküz koşulmuş araba öküz arabası gibi,çok yavaş öküz balığı,"Dört kısa ayağı ve üst çenesinden aşağıya doğru sarkık iki büyük dişi olan, 6 metre boyunda, foka benzer bir deniz memelisi (Trigia Iyra)" öküzburnu,"Serçegillerden, gagası uzun ve çok kalın, eti yenir bir kuş (Calao)" öküz damı,Öküzlerin barındırıldığı ahır öküzdili,Sığırdili öküzgözü,"Birleşikgillerden, sarı renkte, papatyayı andırır bir çiçek ve onun bitkisi, sığırgözü, mastı çiçeği, arnika (Arnica montana)" öküzlük,"Budalalık, sersemlik" öküz soğuğu,"Nisan ayında çıkan ve ortalama altı gün süren fırtına, sitteisevir" ölçek,Birim kabul edilen herhangi bir şeyin alabildiği kadar ölçü ölçek çizgisi,Haritanın ölçeğini göstermek için kenarına çizilen ve her santimetresinin gerçekte kaç kilometreye karşılık olduğunu gösteren doğru ölçer,Ateşi karıştıracak demir kol ölçerme,Ölçermek işi ölçermek,"Sönmekte olan ateşi, lambayı canlandırmak" ölçme,Ölçmek işi ölçmek,"En, boy, hacim, süre gibi nicelikleri kendi cinslerinden seçilmiş bir birimle karşılaştırıp kaç birim geldiklerini belirtmek" ölçüp biçmek,"bir konuda çok ayrıntılı düşünmek, inceden inceye düşünmek, değerlendirmek" ölçtürme,Ölçtürmek işi ölçtürmek,Ölçme işini yaptırmak ölçü,"Bir niceliği, o nicelik için kabul edilmiş birimlerden birine göre oranlayarak değerlendirme, mizan" ölçü almak,herhangi bir şeyin boyutlarını ölçmek ölçüyü kaçırmak,yiyip içmekte veya davranışlarda aşırı gitmek ölçülme,Ölçülmek işi ölçülmek,Ölçme işine konu olmak ölçülü,"Ölçüsü alınmış, ölçülmüş" ölçülü olmak,"dikkatli, hassas, düşünceli olmak" ölçülü biçili,"Özenli bir biçimde hazırlanmış, iyice hesaplanmış" ölçülülük,"Ölçülü, dengeli olma durumu, ılım, itidal" ölçüm,Ölçme işi ölçümleme,"Değerlendirme, değer biçme" ölçümlemek,Muhakeme etmek ölçünme,Ölçünmek durumu ölçünmek,"Bir şeyi uzun uzun düşünüp hesaplamak, teemmül etmek" ölçüsüz,"Ölçülmemiş, ölçüsü alınmamış olan" ölçüsüzlük,Ölçüsüz olma durumu ölçüş,Ölçme işi ölçüşme,Ölçüşmek işi ölçüşmek,Biriyle yan yana gelerek boy bakımından ölçülmek ölçüştürme,Ölçüştürmek işi ölçüştürmek,Ölçüşme işini yaptırmak ölçüt,"Bir yargıya varmak veya değer vermek için başvurulan ilke, kıstas, mısdak, kriter" öldüresiye,Öldürürcesine öldürme,Öldürmek işi öldürmek,Bir canlının hayatına son vermek öldürtme,Öldürtmek işi öldürtmek,Öldürme işini yaptırmak öldürücü,"Öldüren, ölüme sebep olan, ölüme yol açan" öldürülme,Öldürülmek işi öldürülmek,Öldürme işine konu olmak öldürüş,Öldürme işi ölesiye,"Ölümü göze alacak kadar, ölürcesine" ölet,"Öldürücü hastalık salgını, kıran(I)" öleyazma,Öleyazmak işi veya durumu öleyazmak,"Az kalsın ölmek, ölme tehlikesi atlatmak" ölgün,"Diriliği, canlılığı, tazeliği kalmamış" ölgünlük,Ölgün olma durumu ölme,"Ölmek durumu, fevt, kabız, uful" "ölmek var, dönmek yok!","`neye mal olursa olsun bu iş yapılacak, yapılmasından kaçınılmayacak` anlamında kullanılan bir söz" ölme eşeğim ölme (yaza yonca bitecek),umutsuz bir bekleyişi anlatmak için söylenen bir söz "ölür müsün, öldürür müsün?",çok kızılacak bir durumla karşılaşıldığında söylenen söz ölüp ölüp dirilmek,"çok sıkıntı, acı çekmek veya çok ağır hastalık geçirmek" ölenle ölünmez,`çok sevilen birinin ölümünden sonra fazla yas tutulmamalıdır çünkü hayat devam eder` anlamında kullanılan bir söz "öl dediği yerde ölmek, kal dediği yerde kalmak",birinin sözünden çıkmamak ölmek,"Yaşamaz olmak, hayatı sona ermek, can vermek" ölmüş de ağlayanı yok,"çok kötülüğe uğramış, desteği ve yardım edeni bulunmayan kişi için söylenen bir söz" ölmez,"Ölümsüz, kalıcı olan" ölmez çiçek,"Basit ve tüylü yapraklı, parlak sarı çiçekleri uzun zaman saklanabilen, özel kokulu, çok yıllık ve otsu bir bitki, sarıçiçek, yayla çiçeği, yayla gülü (Helichrysum)" ölmezleştirme,Ölmezleştirmek işi ölmezleştirmek,Ölümsüzleştirmek ölmezlik,"Ölmez olma durumu, ölümsüzlük" ölmezoğlu,Çok dayanıklı şey ölmez otu,"Beyaz, mor veya parlak kızıl renkte çiçek açan otsu bitki (Xeranthemum)" ölmüş,"Ölen, ölü olan" ölüyü güldürmek,çok güldürmek ölüsü ortada kalmak,cenazesini kaldıracak kimse bulunmamak ölümü gör (veya öp),bir konuda karşısındakini ikna etmek için kullanılan yemin sözü ölüsü bile yetmek,en zayıf olduğu durumda bile başarılı olmak ölü,"Hayatı sona ermiş, artık yaşamıyor olan, meyyit, morto, diri karşıtı" ölü gözünden yaş ummak,"hiç olmayacak yerden, mümkün olmayan durumda yardım veya destek beklemek" ölü gibi,hiç kımıldamadan ölü gözü kadar,çok az ölü gözü gibi,"sönük, fersiz (ışık)" ölü açı,Doğal veya yapay bir engel dolayısıyla gözetlemenin veya atışın mümkün olmadığı yer veya bölge ölü dalga,Hızı azalmış olarak gelen dalga ölü deniz,Fırtınadan sonra tamamıyla sakin duruma gelmiş deniz ölü dil,"Günümüzde kullanılmayan, konuşulmayan, elimizde yalnızca belgeleri olan dil" ölü doğum,Bebeğin ölü doğması durumu ölü fiyatına,"Değerinden çok ucuza, yok pahasına" ölü helvası,Ölüevinde pişirilip konuklara dağıtılan un veya irmik helvası ölük,"Canlılığı azalmış, hâlsiz" ölüsü kandilli,"Kızılan kişiyi aşağılamak amacıyla söylenen bir sövgü sözü, ölüsü kınalı" ölülük,"Cansız kalma durumu, cansızlık" ölümüne susamak,ölümle sonuçlanabilecek davranışlarda bulunmak ölümle pençeleşmek,can çekişmek ölümün soluğunu ensesinde duymak (veya hissetmek),"her an öleceğini beklemek, ölüm korkusu ile dolu olmak" ölümü göze almak,elde etmek istediği sonuç uğruna ölüm de dâhil her türlü tehlikeye açık olmak ölümle öç alınmaz,`düşmanların ölümünden sevinç duymak insanlığa yakışmaz` anlamında kullanılan bir söz ölüme koşmak,kendisini bile bile tehlikeye atmak ölüm var dirim var,insanın her an ölebileceği veya yaşayabileceği hatırlatılarak önlem almasını öğütleyen bir söz ölüm ölüm de hırlamaya ne borcum var?,"`sıkıntı, üzüntü, keder, dert veya yoksulluk çekmektense ölüm daha iyidir` anlamında kullanılan bir söz" ölüm hak miras helal,`ölümün olağan olması gibi mirasın da paylaşılması olağandır` anlamında kullanılan bir söz ölüm gibi,"çok büyük sıkıntı, üzüntü" ölüm,"Bir insan, bir hayvan veya bitkide hayatın tam ve kesin olarak sona ermesi, ahiret yolculuğu, ebedî uyku, emrihak, irtihal, memat, mevt, vefat" ölümle burun buruna gelmek,ölümle sonuçlanabilecek çok büyük bir tehlike ile karşılaşmak ölüm Allah'ın emri,"`herkes ölecek, ölmek kaçınılmazdır` anlamında kullanılan bir söz" ölüm cezası,İdam ölümcül,Ölümle sona erme ihtimali olan veya ölümle sona eren ölüm dirim,Hayati önemi olan ölüm döşeğinde olmak,son anlarını yaşamak ölüm döşeği,Son nefesin verileceği yatak veya yer ölüm emri,Birinin öldürülmesi gerektiğini bildiren buyruk ölü mevsim,"Herhangi bir işin, etkinliğin veya hareketliliğin durgunlaşıp yavaşladığı süre, ölü sezon" ölüm fermanı,Bir kimsenin öldürülmesini bildiren yazılı belge ölüm korkusu,"Ölme tehlikesiyle yüz yüze gelmekten duyulan korku, can korkusu" ölümlü,"Gelip geçici, kalımsız, fâni" ölümlü dünya,"Üzerinde ölümün var olduğu dünya, fâni dünya" ölümlük,"Bazı kimselerin, öldüklerinde cenazelerinin kaldırılmasına harcanmak için ayırdıkları para" ölümlük dirimlik,"Zor durumda kalındığında kullanılmak üzere ayrılan (para, mal)" ölümlülük,"Ölümlü olma durumu, fena (II)" ölüm oranı,Bir ülkede toplam nüfusa göre ölüm sayısının oranı ölümsek,Ölümcül ölüm sükûtu,Ölüm sessizliği ölüm sigortası,Sigortalının ölümü durumunda sigortalayan tarafından ödenmesi kabul edilen parayı gösteren sigorta türü ölüm sessizliği çökmek,yoğun ve derin bir sessizlik kaplamak ölüm sessizliği,"Derin bir sessizlik, ölü sessizliği, ölüm sükûtu" ölümsüz,"Hiçbir zaman ölmeyecek olan, ebedî, layemut" ölümsüzleşme,Ölümsüzleşmek durumu ölümsüzleşmek,"Ölümsüz olmak, ölümsüz duruma gelmek" ölümsüzleştirme,Ölümsüzleştirmek işi ölümsüzleştirmek,Ölümsüz duruma getirmek ölümsüzlük,"Ölümsüz olma durumu, ölmezlik" ölüm tazminatı,"Sözleşmeye göre, ölüm hâlinde ölenin geride bıraktıklarına işveren tarafından ödenen para" ölünme,Ölünmek işi veya durumu ölünmek,Kendini feda etmek ölü nokta,Gözden uzak yer ölü örtü,Dökülen yaprak ve başka bitki kalıntılarından oluşan örtü ölü renk,"Parlaklığı olmayan, donuk renk" ölü saat,"Herhangi bir faaliyet veya iş yapılamayan zaman, ölü zaman" ölü salı,Tabut ölü sezon,Ölü mevsim ölüsü kınalı,Ölüsü kandilli ölüş,Ölme işi ölü yatırım,"Ticarette ve sanayide kâr getirmeyen, geleceği veya pazar imkânı bulunmayan yatırım" ölü yemeği,Ölüevine komşu veya akrabalar tarafından hazırlanıp getirilen yemek ölü yıkama,"Dinî kurallara göre, ölüyü kefenlemeden önce yıkama işi, gasil" ölü yıkayıcı,"Dinî kurallara göre, ölüyü kefenlenmeden önce yıkayan kimse, gassal" ölü zaman,Ölü saat ömrübillah,"Şimdiye değin, hiçbir vakit" ömrühayat,"Geçirilen, yaşanılan bütün süre" ömrünce,"Ömrü boyunca, yaşadığı süre içinde" ömrümün varı,gözümün nuru ömrüne bereket,"`ömrün uzun olsun, var ol, sağ ol` anlamında kullanılan bir söz" ömrüne ömür katmak,"sevinmesine, mutlu olmasına sebep olmak" ömürsün,beklenilmeyen iyi davranışlar karşısında kullanılan bir söz ömrü uzamak,uzun süre yaşamak ömrü oldukça,yaşadıkça ömürler (veya ömrün bol) olsun,eli öpülenin öpene `çok yaşa` anlamında söylediği bir söz ömür,Yaşam ömre bedel,"bir ömre değecek kadar iyi, güzel, değerli olan" ömür sürmek,iyi ve rahat yaşamak ömrü vefa etmemek,bir sonuca ulaşmadan ölmek ömür çürütmek,uzun zaman emek vermiş olmak veya boşuna vakit geçirmiş olmak ömür geçirmek,yaşamak ömür adam,"Neşeli, hoşsohbet, komik, eğlendiren ve beğenilen kimse" ömür boyu,"Sağ kalındığı, yaşandığı sürece, ömür boyunca, yaşam boyu, yaşam boyunca, hayat boyu" ömür boyunca,Ömür boyu ömürlü,Ömrü uzun olan ömürsüz,Ömrü kısa olan ömür törpüsü,Uzun ve üzücü iş önüne düşmek,birinin önünden yürümek önüne geçmek,yolunu kesmek önüne gelen,olur olmaz (kimse) önünü ardını düşünmemek,"sonucun ne olacağını hesaplamamak, ilerisini gerisini düşünmemek" önüne katmak,önden yürütüp kendisi ardı sıra gitmek önünü almak,önlemek önünü kesmek,yolunu kesmek "önüne geleni kapar, ardına geleni teper","arsız, huysuz, geçimsiz kimseler için kullanılan bir söz" önüne çıkmak,"rastlaşmak, karşılaşmak, karşısına çıkmak" önüne dikilmek,"gelip karşısında durmak, karşısına dikilmek" önüne bakmak,"utanmak, utancından cevap vermemek" önüne arkasına bakmadan,"iyi hesap etmeden, düşüncesizce" önünde ardında gidilmez,`arkadaşlığına güvenilmez` anlamında kullanılan bir söz önü alınmak,önlenmek öne sürmek,birini ilk önce harekete geçmesi için önermek öne sermek,"ortaya koymak, meydana çıkarmak, göstermek" öne düşmek,önden yürümek öne çıkmak,diğerlerinden daha iyi olmasından dolayı dikkat çekmek öne almak,bir şey veya bir kimseye öncelik tanımak önde gelmek,önemli durumda olmak ön,"Bir şeyin esas tutulan yüzü, arka karşıtı" önüne bir kemik atmak,ağzına bir kemik atmak ön ad,"Kişilere verilen ilk ad, küçük ad" ön alım,"Bir mülk kaça satın alınmışsa o mülke o para ile sahip olma, şufa" ön alım hakkı,"Üçüncü kişiye satılan bir mülkü bir kimsenin öncelikle satın almasına yetki veren hak, şufa hakkı" ön avurt,Avurdun ön bölümü ön avurt ünsüzü,"Dil ucunun dişlere dokunması, dil sırtının önde biraz çukurlaşarak yanlarını açık bırakması ve ciğerlerden gelen havanın gevşek kalan bu yanlardan avurtlara çarpması ile oluşan ön boğumlanmalı l ünsüzü: el, tel, bilmek vb" önayak,`Diğerlerine örnek olmak üzere bir işe ilk önce başlamak` anlamındaki önayak olmak deyiminde geçer ön belirti,Belirtilerin ilki ön bilgi,Herhangi bir konuda derinlemesine bir araştırma yapmadan sağlanan birtakım bilgi önce,"İlk olarak, başlangıçta, sonra karşıtı" "önce can, sonra canan","`insanlar bencildir, önce kendilerini, sonra yakınlarını düşünürler` anlamında kullanılan bir söz" öncecilik,"Bir şeyi başkalarından önce yapma işi, inisiyatif" önceden,"Başlarken, başlangıçta, daha önce, evvelce" önceki,"Önce olan, evvelki, mukaddem, sabık" öncel,"Bir görevde, meslekte kendinden önce yerini tutmuş olan kimse, selef, ardıl karşıtı" öncel belirleme,Tanrı'nın her şeyi önceden bildiği dogmasına dayanılarak her şeyin önceden Tanrı tarafından düzenlenmiş olduğunu anlatan terim öncel düzen,Ruhla beden arasındaki ilişkinin Tanrı tarafından önceden düzenlendiğini ileri süren öğreti önceleme,"Öncelemek işi, lanse" öncelemek,"Bir şeyi önceden yapmak, geri bırakmamak, öne almak, takdim etmek" önceleri,"Önceki zamanda, başlangıçta" öncelik,"Bir şeyin öbüründen önce olması durumu, takaddüm" öncelikle,"Öne alınarak, daha önce olarak" öncelikli,Önceliği olan öncesiz,"Zamanda başlangıcı olmayan, ezelî" öncesizlik,Öncesi olmama durumu öncü,"Önden gelen, önde olan, artçı karşıtı" öncül,"Önde giden, önde olan, artçıl karşıtı" öncül olmak,"kılavuzluk, öncülük etmek" öncülük,Öncü olma durumu öncülük etmek,"bir işi başlatmak, bir işin başlamasına önayak olmak" öncü oyun,"Geleneksel tiyatrodan ayrılan, kuruluş ve anlatım yönünden yenilikler getirmek isteyen oyun" öncü tiyatro,Herhangi bir akımda veya dönemde birtakım yenilikler getiren tiyatro ön çalışma,Bir çalışmaya başlayabilmek için yapılması gereken hazırlık ön damak,Damağın ön bölümü ön damak ünsüzü,"Ciğerlerden gelen havanın dil sırtı yardımıyla ön damağın çeşitli noktalarında patlayarak veya sızarak oluşturduğu ünsüz: kedi, gelin, yeni gibi" öndelik,"Yapılacak bir hizmet veya satın alınacak bir mal için anlaşmaya göre önceden ödenen miktar, avans" ön denetim,Yapılması düşünülen bir işe başlamadan önce gereken araştırmanın ve incelemenin yapılması önder,"Gücü, ünü ve toplumsal yeri dolayısıyla, belli zaman ve durumlar içinde, ilişkili bulunduğu küme veya toplumun tutum, davranış ve etkinliklerini değiştirip yönetme yeteneğini gösteren kimse, lider, şef, alemdar" önderlik,"Önder olma durumu, öncülük, liderlik" ön deyi,Ön söz ön ek,"Bazı yabancı dillerde kökün önüne gelerek kelimeye belirli bir anlam katan ek: anormal, biçare, nadan gibi" önel,Mehil önem,"Bir şeyin nitelik veya nicelik bakımından değeri olma durumu, ehemmiyet" önem vermek,"değer vermek, önemli saymak" önemli,"Önemi olan, mühim, ehemmiyetli" önemlice,Önemli sayılabilecek kadar önemseme,Önemsemek işi önemsemek,"Önemli saymak, önem vermek, mühimsemek, saymak" önemseniş,Önemsenme işi önemsenme,Önemsenmek işi önemsenmek,"Önem verilmek, üzerinde durulmak" önemseyiş,Önemseme işi önemsiz,"Önemi olmayan, ehemmiyetsiz" önemsizlik,"Önemsiz olma durumu, ehemmiyetsizlik" önerge,"Meclis, kongre vb. resmî bir toplantıda, herhangi bir konu veya sorunla ilgili olarak bir öneride bulunmak için üyelerden biri veya birkaçı tarafından başkanlığa verilen, oya sunularak karar verilmesi istenen yazılı kâğıt, takrir" önerge vermek,"bu tür bir yazıyı ilgili meclis veya kongre başkanlığına sunmak, takrir vermek" öneri,"Bir sorunu çözmek üzere öne sürülen görüş, düşünce, teklif" öneride bulunmak,"önermek, teklif etmek" öneriş,Önerme işi önerme,Önermek işi önermek,Tavsiye etmek önerti,Şartlı bir önermenin şartı anlatan ön bölümü: `Duman çıkıyorsa ateş vardır` sözünde `duman çıkıyorsa` şartı bir önertidir öneze,"Avcıların av beklemek için taş yığınlarından yaptıkları pusu, evsin" ön göğüs,Böceklerde göğüs gölgesinde bulunan üç halkadan en öndeki öngörme,Öngörmek işi öngörmek,Bir işin ilerisini kestirmek veya bir işin nasıl bir yol alacağını önceden anlayabilmek ve ona göre davranmak öngörü,Bir işin ilerisini kestirme veya bir işin nasıl bir yol alacağını önceden anlayabilme ve ona göre davranma öngörülme,Öngörülmek işi öngörülmek,"İlerisi için kararlaştırılmak, göz önünde tutulmak" öngörülü,"Bir işin ileride nasıl olacağını kestirerek ona göre davranan, öngörüsü olan" ön gün,Arife ön kol,Kolun dirsekle bilek arasındaki bölümü ön kol kemiği,Ön kolun iskeletini oluşturan iki uzun kemikten dışta olanı ön koşul,Ön şart önlem,"Kötü veya yanlış bir şeyi önleyecek yol, tedbir" önlem almak,"kötü ve yanlış bir durumun ortaya çıkmasına engel olmak amacıyla hazırlık yapmak ve bu amacı gerçekleştirmek için birtakım çarelere başvurmak, tedbir almak" önleme,Önlemek işi önlemek,Bir şeyin olmasına veya yapılmasına engel olmak önleniş,Önlenme işi önlenme,Önlenmek işi önlenmek,Önleme işi yapılmak önleyiş,Önleme işi ön lisans,Yükseköğretimde iki yıllık lisans programı önlük,"Herhangi bir iş genellikle de yemek yaparken giysi kirlenmesin diye giyilen, boyundan askılı ve bele bağlanan örtü, iş önlüğü" önlüklü,Önlük giymiş olan önlüklük,Önlük yapmaya elverişli (kumaş) ön oda,Gözde saydam tabaka ile iris arasında kalan boşluk ön oluş,"Varlığın yoktan oluşmadığını, tohum durumunda, son derece küçük ve tam olarak önceden var olduğunu, sonradan büyüyüp geliştiğini ileri süren teori" ön seçici,"Ön elemeyi yapan (kimse, kurul)" ön seçim,Genel seçimde aday gösterilecek kişileri belirlemek için bir parti üyesi olan belli sayıdaki delegelerin katılmasıyla yapılan seçim önsel,"Hiçbir denemeye dayanmayan ve akıl yordamıyla bulunup ortaya konan, apriori" önsellik,Önsel olma durumu ön ses,Kelimenin oluşturan seslerden ilki ön ses düşmesi,Kelime başındaki bir sesin kaybolması: bolmak > olmak gibi önsezi,"Hiçbir belirti yokken bir şeyin olacağını sezme, içe doğma, hissikablelvuku, altıncı duyu, altıncı his" önsezili,Önsezisi olan ön soruşturma,Yapılacak soruşturmayla ilgili olarak önceden yapılan soruşturma ön söz,"Kitapların giriş kısmına konulan, o eserin konusunu, amacını, işleniş biçimini anlatan yazı, sunuş, söz başı, ön deyi, mukaddime" ön sözleşme,"Gelecekteki bir sözleşmenin gerçekleştirilmesi amacıyla geçici olarak yapılan sözleşme, akit vaadi" ön şart,"Bir işin çözümlenmesinde ilk önce yerine getirilmesi gereken şart, ön koşul" ön tasar,Herhangi bir tasarın ilk biçimi ön tasım,Vargısı başka bir tasımda küçük veya büyük önerme durumunda olan tasım ön teker,Araçların ön düzeninde yer alan tekerlek ön ses türemesi,"Aslında kelimede bulunmayan bir ünlü veya ünsüzün ön seste belirmesi, protez: urmak > vurmak gibi" ön uyum,Bir canlı varlığın belli bir ortama kendini uydurma yatkınlığı önü sıra,"Önünden, çok uzak olmayan bir aralıkla" önü sıra gitmek,önünde yürümek ön vurgu,"Yer adlarında, zarf, bağlaç ve ünlem olarak kullanılan bazı kelimelerde, ilk hecede bulunan vurgu: A'nkara, Ka'yseri, a'nsızın gibi" ön yargı,"Bir kimse veya bir şeyle ilgili olarak belirli şart, olay ve görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz yargı, peşin yargı, peşin hüküm, peşin fikir" ön yargılı,"Ön yargıları olan, ön yargı ile karar veren" ön yüzbaşı,Kıdemi iki rütbe artırılmış yüzbaşı öpme,Öpmek işi öpmek,"Sevgi, saygı, bağlılık, teşekkür belirtmek amacıyla dudaklarını bir şeye veya birine değdirmek" öp babanın (veya beybabanın) elini,"beklenmedik, elverişsiz bir durum karşısında `şimdi ne olacak?` anlamında kullanılan bir söz" öperken ısırmak,güler yüz gösterirken kötülük yapmak öpüp başına koymak,"bir nimeti veya kutsal sayılan bir varlığı saygıyla el üstünde tutmak, yüksekte tutmak" öptürme,Öptürmek işi öptürmek,Öpme işini yaptırmak veya öpmesine izin vermek öpücük,"Sevgi göstermek için dudaklarıyla başka birisinin elini yüzünü öpme, öpüş, buse" öpücük göndermek (veya yollamak),parmaklarının iç ucunu öpüp birine atar gibi yaparak onu selamlamak öpücük kondurmak,hafifçe öpmek öpülme,Öpülmek işi öpülmek,Öpme işine konu olmak öpüş,Öpme işi öpüşme,Öpüşmek işi öpüşmek,Birbirini öpmek örcin,İp merdiven ördek,"Perde ayaklılardan, evcil ve yabani türleri bulunan su kuşu, badi, badik (Anas)" ördek balığı,"Lapinagillerden, Akdeniz ve Avrupa kıyılarında yaşayan, 25-35 santimetre uzunluğunda, çeşitli renkleri olan bir balık (Labrus mixtus)" ördekbaşı,Yeşille lacivert arası renk ördekgagası,Açık turuncu renk ördekgiller,"Kısa bacaklı, perde ayaklı, süzgeç gagalı su kuşları familyası" ördek yürüyüşü,Ördek gibi badi badi yürüme ördürme,Ördürmek işi ördürmek,"Örme işini yaptırmak, örmesini sağlamak" örek,Duvar öreke,"Eğrilmekte olan yün, keten vb. şeylerin tutturulduğu, bir ucu çatal değnek" ören,Kalıntı örenlik,"Ören durumuna gelmiş yer, harabelik" örf,"Yasalarla belirlenmeyen, halkın kendiliğinden uyduğu gelenek" örfi,Örfle ilgili örfi idare,Sıkıyönetim örge,Motif örgen,"Organ, uzuv" örgensel,"Örgenle ilgili, organik" örgü,Örme işi veya biçimi örgücü,Örgü örüp satan kimse örgülü,"Örgüsü olan, örgü biçiminde bulunan" örgülü pilav,"Tavuk eti veya tavuk ciğerinin kısık ateşte pişirilmesinden sonra pirinç, tereyağı, fıstık, un ve yumurta karışımıyla hazırlanan bir pilav türü" örgün,Bir işi gerçekleştirmek amacıyla türlü ve düzenli görevler yapan organlardan oluşan örgün eğitim,"Kişilerin hayata atılmadan, iş ve meslek kollarında çalışmaya başlamadan önce okul veya okul niteliği taşıyan yerlerde, genel ve özel bilgiler bakımından yetişmelerini sağlamak amacıyla belli kanunlara göre düzenlenen eğitim, formel eğitim" örgüsüz,Örgüsü olmayan örgüt,"Ortak bir amacı veya işi gerçekleştirmek için bir araya gelmiş kurumların veya kişilerin oluşturduğu birlik, teşekkül, teşkilat" örgüt kurmak,"teşkilat oluşturmak, birliği düzenlemek" örgütçü,"Örgütleme işleriyle uğraşan kimse, teşkilatçı" örgütçülük,"Örgüt kurma işi, teşkilatçılık" örgütleme,"Örgütlemek işi, teşkil, teşkilatlandırma" örgütlemek,"İnsanları veya işleri örgütlü duruma getirmek, teşkilatlandırmak" örgütlendirilme,"Örgütlendirilmek işi, teşkilatlandırılma" örgütlendirilmek,"Örgütlendirme işi yapılmak, teşkilatlandırılmak" örgütlendirme,"Örgütlendirmek işi, teşkilatlandırma" örgütlendirmek,"Bir örgüt etrafında toplamak, teşkilatlandırmak" örgütleniş,"Örgütlenme işi, teşkilatlanış" örgütlenme,"Örgütlenmek işi, teşkilatlanma" örgütlenmek,"Örgütleme işine konu olmak, teşkilatlanmak" örgütleyiş,Örgütleme işi örgütlü,"Örgütlenmiş olan, teşkilatlı" örgütsel,Örgütle ilgili örgütsüz,"Örgütlenmiş olmayan, teşkilatsız" örk,"Hayvanları çayıra bağlamaya yarayan kalın ip, örük" örkleme,Örklemek işi örklemek,Hayvanları otlamaları için uzun bir iple çayıra bağlamak örme,Örmek işi örmek,"İplik, yün, tel, saz vb.ni birbirine dolayarak veya geçirerek işlemek veya tezgâhta dokumak" örme kepenek,Dükkânların ön cephesine çekilen çubuk demirle yapılmış korumalık örneğin,Söz gelişi örnek almak,"bir kimseye huy ve davranışta uymak, birini ölçü olarak benimsemek" örneğini çıkarmak,benzerini yapmak veya çizmek örneğini almak,biçimini çizmek örnek,"Benzeri yapılacak olan, benzetilmek istenen şey, model" örnek oluşturmak,benzerini sunmak örnek olmak,davranışlarıyla başkasını heveslendirmek örnek vermek,bir konuyu daha ayrıntılı bir biçimde anlatabilmek için örneklendirmek örneklem,Bir araştırmada bütünü anlamak için bütünden seçilen araştırma tekniklerinin uygulanacağı grup örnekleme,Örneklemek işi örneklemek,Örnek vermek örneklendirme,Örneklendirmek işi örneklendirmek,"Örneklerle göstermek, örneklerle açıklamak" örneklenme,Örneklenmek işi örneklenmek,Örnek verilmek örneklik,"Örnek olarak ayrılmış bulunan, numunelik" örneklik etmek,"örnek alınmak, örnek olarak kabul edilmek" örnekseme,Örneksemek işi örneksemek,Örnek olarak almak örs,"Biçimleri yapılacak işe göre değişen, üzerinde maden dövülen, çelik yüzeyli, demir araç" örs ve çekiç arasında kalmak,aynı derecede güçlü ve zorlu iki kişi veya düşünce arasında bulunmak örseleme,Örselemek işi örselemek,"Yıpratmak, eskitmek, hırpalamak, zedelemek" örseleniş,Örselenme işi örselenme,Örselenmek işi örselenmek,Örseleme işine konu olmak örseleyiş,Örseleme işi örs kemiği,"Orta kulakta çekiç kemiğiyle üzengi kemiği arasında, örse benzeyen kemik" örtbas,"`Bir durumun, bir olayın duyulmamasını, yayılmamasını sağlayan önlemler almak` anlamındaki örtbas etmek ve `bir durum, bir olay duyulmamak, yayılmamak` anlamındaki örtbas olmak deyimlerinde geçer" örtenek,"Hayvanların vücudunu örten deri, kıl, tüy, pul vb. dokuların bütünü" örtme,Örtmek işi örtmece,"Söylenmesi kaba, çirkin veya sakıncalı görülen nesnelerin, kavramların, başka kelimelerle daha uygun ve edepli bir biçimde anlatılması, edebikelam" örtmek,"Korumak, görünmez duruma getirmek veya gizlemek için üstüne bir şey koymak" ört ki ölem,çok önemli şeyleri elde edemeyen kişilerce `Nasıl yaşarım?` anlamında kullanılan bir söz örttürme,Öttürmek işi örttürmek,Örtme işini yaptırmak örtü,"Örtmek için kullanılan şey, kuvertür" örtüye sokmak (veya koymak),örtünmesini sağlamak örtük,"Örtülü, kapalı" örtülme,Örtülmek işi örtülmek,Örtme işine konu olmak örtülü,Örtüsü olan örtülü omurgalılar,"Vücutları yassı, göğüs yüzgeçleri büyük, omurlarında kat kat kireçlenmiş çemberleri olan, köpek balıklarının bir alt takımı" örtülü ödenek,"Gizli tutulan işlerde harcanmak için yetkililerin emrine verilen para, tahsisatımesture" örtünme,Örtünmek işi örtünmek,Kendi üzerine bir şey örtmek örtüsüz,Örtüsü olmayan örtüşmek,Aynı noktalarda ve düzlemlerde kesişmek örü,Örme işi örü,Otlak örücü,Örme işi yapan kimse örücülük,Örücünün yaptığı iş örük,Kendi ipiyle onarılmış kısım örülme,Örülmek işi örülmek,Örme işi yapılmak örülü,Örülmüş olan örülü olmak,"her şeyiyle mükemmel, eksiksiz ve estetik bütünlüğe sahip bulunmak" örülüş,Örülme işi örüm,Sürünün gece veya sabaha karşı otlaması örümce,Örümcek örümceğimsiler,"Karada yaşayan akrepler, örümcekler, keneler ve uyuz böceklerini içine alan, dört çift ayaklı eklem bacaklılar sınıfı" örümcek bağlamak,üzerinde örümcek ağı olmak örümcek sarmak,bir yer örümcek ağları ile dolmak örümcek,"Örümcekler takımından, ince bir ağ örerek küçük böcekleri avlayan eklemli bir hayvan (Aranea), örümce" örümcek kafalı,"Eskiye saplanıp yeniliklere düşman olan, eskiye bağlanıp kalmış olan, geri düşünceli (kimse)" örümcek kuşu,"Örümcek kuşugillerden, orta boyda, tüyleri koyu kül rengi, siyah, beyaz, bazısında pembe veya koyu kırmızı benekler bulunan ötücü kuş (Lanius)" örümcek kuşugiller,Örümcek kuşu vb.ni içine alan ötücü kuşlar familyası örümceklenme,Örümceklenmek işi örümceklenmek,Bir yer örümcek ağlarıyla dolmak örümcekler,Örümceklerle akrepleri içine alan bir eklem bacaklılar takımı örümcekli,"Örümcek ağlarıyla kaplanmış, örümcek bağlamış" örümceksi,Örümcek ağı gibi ince ve seyrek dokulu olan örümceksi zar,"Beyni ve omuriliği örten sert zar ile ince zar arasında bulunan ağ gibi ince, seyrek dokulu zar" örüş,Örme işi östaki,Östaki borusu östaki borusu,"Burun boşluğu ile orta kulağı birleştiren boru biçimindeki yol, östaki tüpü, östaki" öşür,Ondalık öşürcü,"Öşür alan, toplayan görevli" öte,"Konuşanın temel olarak aldığı bir şeyden daha uzak olan yer veya şey, mavera, beri karşıtı" ötesi var mı?,`daha diyecek var mı?` anlamında kullanılan bir söz ötesi yok,`diyecek daha bir şey yok` anlamında kullanılan bir söz öteberi,"Önemsiz, ufak tefek şeyler" ötede beride,"Çeşitli yerlerde, şurada burada" öteden beri,"Geçmişten bugüne kadar, başlangıçtan beri" öteden beriden,"Çeşitli yerlerden veya şeylerden, şundan bundan, şuradan buradan" öteki,"Diğeri, öbürü" öteki beriki,Olur olmaz kimseler ötekisi,"Ötede bulunan, diğeri, başkası" öteleme,Ötelemek işi ötelenme,Ötelenmek işi ötesi berisi,"Neyi varsa, bütün eşyaları" ötesinde berisinde,"Çeşitli, dağınık yerlerde" öte yandan,"Diğer taraftan, başka bir yönden, karşılık olarak" öteye beriye,Çeşitli yerlere öteyi beriyi,Çeşitli yerleri ötleğen,Çalı bülbülü ötleğengiller,Örnek hayvanı ötleğen olan ötücü kuşlar familyası ötleği,Bir cins kartal ötme,Ötmek işi ötmek,"Kuş veya böcekler, değişik tonda ses çıkarmak" ötre,"Arap harfli metinlerde bir ünsüzün o, ö, u, ü seslerinden biriyle okunacağını gösteren işaret" öttürme,Öttürmek işi öttürmek,Ötmesini sağlamak veya ses çıkarttırmak ötücü,"Güzel öten, ötüşü güzel olan" ötücü kuşlar,Kuşlar sınıfının geniş bir takımı ötümlü,Yumuşak ötümlüleşme,Yumuşama ötümlüleşmek,Yumuşak duruma gelmek ötümlülük,Yumuşak olma durumu ötümsüz,Sert ötümsüzleşme,Sertleşme ötümsüzleşmek,Sert duruma gelmek ötümsüzlük,Sert olma durumu ötürme,Ötürmek işi ötürmek,İshal olmak ötürü,"Bir şeyden dolayı, bir şey yüzünden, dolayı, naşi" ötürük,İshal ötürüklü,"İshalli, amel olmuş (insan veya hayvan)" ötüş,Ötme işi ötüşme,Ötüşmek işi ötüşmek,Birlikte veya karşılıklı ötmek öveç,İki üç yaşındaki erkek koyun övgü,"Birini, bir şeyi övmek için söylenen söz veya yazılan yazı, methiye" övgücü,"Birini veya bir şeyi öven kimse, övücü" övgücülük,"Övgücü olma durumu, övücülük" övme,"Övmek işi, sena, medih, sitayiş" övmek,"Birinin veya bir şeyin iyiliklerini, üstünlüklerini söyleyerek değerini yüceltmek, methetmek, sena etmek, yermek karşıtı" övülme,Övülmek işi övülmek,Övme işine konu olmak övülüş,Övülme işi övünce,"Övünmeye yol açan veya hak kazandıran şey, mefharet" övünç,Övünme övünç duymak,"iftihar etmek, kıvanmak" övünç çizelgesi,"Bir okulda davranışları ve derslerindeki başarıları ile dikkat çeken seçkin öğrencilerin adlarının yazıldığı çizelge, iftihar listesi" övünek,"Övünülecek şey, övünç kaynağı veya sebebi" övüngen,Çok övünen övüngenlik,Çok övünme durumu övünme,"Övünmek işi, kıvanç, kıvanma, övünç, iftihar, " övünmek,"Bir niteliği sebebiyle kendini yücelmiş sayarak bundan abartmalı bir biçimde söz etmek, iftihar etmek" övünmek gibi olmasın,"kendini övmeye hazırlanan kimselerce, övünmesini hoş göstermek veya alçak gönüllü görünebilmek için kullanılan bir söz" övüntü,Övünülecek tutum veya davranış övüş,Övme işi öykü,Ayrıntılarıyla anlatılan olay öykücü,Hikâyeci öykücülük,Hikâyecilik öyküleme,Anlatı öykülemek,Tahkiye etmek öyküleştirmek,Öykü durumuna getirmek öykünce,Fabl öykünme,"Öykünmek işi, taklit" öykünmeci,"Öykünen, benzemeye çalışan kimse, taklitçi" öykünmek,"Birinin yaptığı gibi yapmak, birine veya bir şeye benzemeye çalışmak, taklit etmek" öyle ya,"kuşkusuz, tabii, elbette" öyle veya böyle,"ne olursa olsun, her hâlde, bu durumda" öyle (yağma) yok!,"`öyle bir şey olmaz, öyle bir şey yapılmamalı` anlamında kullanılan bir söz" öyle gelmek,"sanmak, zannetmek" öyle,"Onun gibi olan, ona benzer" öyle olsun,"peki, pekâlâ" öylece,"O biçimde, tam öyle" öylelikle,"Bu biçimde, en sonunda" öylesi,"Ona benzer, onun gibi" öylesine,"Aşırı bir biçimde, fazla, o kadar çok, o derece" özü sözü bir (olmak),"söylediği söz ile yaptığı iş veya davranışları örtüşen, tutarlı olan" öz,"Bir kimsenin benliği, kendi manevi varlığı, iç, nefis, derun, varoluş karşıtı" öz,"Kan bağı ile bağlı olan, üvey olmayan" öz,"Dere, çay" öz bağışıklık,"Bireyin, kendi vücudundan olan ögelere karşı antikor yapması" Özbek,"Özbekistan Cumhuriyeti'nde yaşayan, Türk soyundan bir halk ve bu halktan olan kimse" Özbekçe,Özbek Türkçesi Özbek pilavı,"Havuç, et, üzüm karıştırılarak yapılan pirinç pilavı" özbeöz,Gerçek özbeslenen,"Besinini bağımsız olarak sağlayan, inorganik azot, azotlu madde ve CO2'den protein ve karbonhidratların sentezini yapabilen (bitki), kendi beslek, ototrof" öz beslenme,"Besinini bağımsız olarak sağlama, inorganik azot, azotlu maddeler ve karbonhidratların sentezini yapabilme, ototrofi" özcesi,"Özet olarak, kısacası, sözün özü, sözün kısası" özdek,"İş yerlerinde eşya ve malzeme işleriyle ilgilenen bölüm, ayniyat" özdekçi,Maddeci özdekçilik,Maddecilik özdeksel,"Maddi, tinsel karşıtı" özden,"Özle, öz varlıkla, gerçekle ilgili" öz denetim,"Daha önemli bir amaca ulaşabilmek için kişinin tepkilerini, davranışlarını veya başka amaca yönelme eğilimini denetleyip kısıtlaması, otokontrol" özdenlik,Özden olma durumu özdeş,"Her türlü nitelik bakımından eşit olan, aralarında fark bulunmayan" özdeşleme,Özdeşlemek işi özdeşlemek,Özdeş duruma getirmek özdeşleşme,Özdeşleşmek işi özdeşleşmek,Özdeş duruma gelmek özdeşleştirme,Özdeşleştirmek işi özdeşleştirmek,Özdeş duruma getirmek özdeşlik,Aynılık özdeştirme,Özdeştirmek durumu özdeştirmek,"Başka birinin veya bir grubun ölçülerini, beklentilerini benimsemek" öz devim,Özişler öz devinim,"Bir cihaza, bir alete otomatik bir işleyiş kazandırmak için gerekli olan düzen, otomatizm" özdeyiş,"Bir düşünceyi, bir duyguyu, bir ilkeyi kısa ve kesin bir biçimde anlatan, genellikle kim tarafından söylendiği bilinen özlü söz, vecize, ülger, kelamıkibar, aforizm, aforizma, motto" öz dışı,Dışınlı öz dikeni,"Dikenli, tırmanıcı ve kışın yapraklarını dökmeyen bir bitki (Smilax aspara)" öz direnç,Her cismin elektrik akımına karşı gösterdiği direnç öze,Özgü özek,Bir şeyin çevreden aynı uzaklıkta olan yeri özek ağacı,Hayvanların çektiği arabalarda ön ve arka dingili birbirine bağlayan uzun tahta özek demiri,Özek ağacını arabaya bağlayan demir özek doku,"Selüloz çeperleri kalınlaşmış, odunlaşmamış olan, değişik görevler yapan hücrelerin oluşturduğu doku, parankima" özel,"Yalnız bir kişiye, bir şeye ait veya ilişkin olan, spesiyal" özel ad,"Bir kişiye, benzerlerinden farklı özellik taşıyan varlığa veya topluluğa verilen ad, özel isim: Ali, Ankara, Kızılırmak, Özbek, Türkçe gibi" özel af,"Yaşlılık, hastalık vb. sebeplerle bir suçlunun cezasının kaldırılması" özel dil,Aynı meslekten olanların veya aynı iş alanında çalışanların kendi aralarında konuştukları dil öz eleştiri,"Bir kişinin kendi davranışları üzerine yönelttiği yargı, otokritik" özel girişim,Özel sektör özel girişimci,Özel girişimcilik yanlısı kimse veya görüş özel girişimcilik,Ekonomik alanda özel girişimi tercih etme özel hayat,"Kişinin kendine özgü yaşayışı, yaşama tarzı, kendisini ilgilendiren tutum ve davranışı, öz yaşam, özel yaşam" özelik,Herhangi bir durumu gösterebilme yeteneği özel kesim,Resmî kesimden ayrı ve bağımsız çalışan grup özelleşme,Özelleşmek işi özelleşmek,Özel bir duruma gelmek özelleştirme,Özelleştirmek işi özelleştirmek,"Bir şeyi özel duruma getirmek veya özel olarak kullanmak, kamulaştırmak karşıtı" özellik,"Bir şeyin benzerlerinden veya başka şeylerden ayrılmasını sağlayan nitelik, hususiyet, hasiyet, hassa(I), mahsusluk, spesiyalite" özellikle,"Özel olarak, her şeyden önce, başta, hele, bilhassa, hassaten, hususuyla, bahusus, mahsus(I), mahsusen, mahsustan" özel mülkiyet,Kişinin sahip olduğu taşınır veya taşınmaz mal özel okul,"Devlet yönetiminden ayrı, mülkiyeti kişiye veya bir özel kuruluşa ait eğitim öğretim yeri" özel radyo,Kişi veya kuruluşlara ait radyo istasyonu özel sayı,Bir süreli yayının belli bir konuya ayrılmış sayısı özel sektör,"Ekonomi alanında özel kişilerin veya kuruluşların yaptığı işlerin bütünü, kamu kesimi dışında kalan iş alanı, özel girişim, özel teşebbüs, hür teşebbüs" özel televizyon,Kişi veya kuruluşlara ait televizyon kanalı özel teşebbüs,Özel sektör özel tiyatro,Kişi veya kuruluşlara ait tiyatro özel ulak,"Geldiği postanede bekletilmeden özel bir araç veya görevli ile yerine ulaştırılan (mektup, paket vb.), ekspres(II)" özel yaşam,Özel hayat özeme,Özemek işi özemek,"Yoğurt, pekmez vb. koyu şeyleri suyla inceltmek, sulandırmak" özen,"Bir işin elden geldiğince iyi olması için gösterilen çaba, itina, ihtimam" özen göstermek,"bir şeyi özenerek elden geldiğince iyi olmasına gayret ederek yapmak, itina etmek" özenç,İstek özendirme,"Özendirmek durumu, işi, teşvik" özendirmek,"Özenmesini sağlamak, teşvik etmek" özengen,Amatör özengenlik,"Özengen olma durumu, amatörlük" özeni,Özenme işi özenilme,Özenilmek işi özenilmek,Bir şeye özenti duyulmak özeniş,Özenme işi özenli,"Özen gösterilerek yapılan (iş), itinalı" özenme,Özenmek işi özenmek,"Beğendiği şeye benzemeye çalışmak, o şeyi yapmak için çaba göstermek" özenip bezenmek,bir işi ayrıntılarına varıncaya değin büyük bir özenle ve titizlikle yapmak özensiz,"Özen gösterilmeyen(iş), itinasız" özensizlik,"Özensiz olma durumu, itinasızlık" özenti,"Beğendiği bir durumda olma, beğendiği şeye benzeme çabası" özentici,Birine veya bir şeye benzemeye çalışan(kimse) özenticilik,Özentici olma durumu özentili,Özenti ile yapılan özentisiz,"Özenti olmadan, özenti gösterilmeden, özenmeden yapılan" özerk,"Bir üst organa bağlı olmakla beraber ayrı bir yasayla kendini yönetme yetkisi olan (kuruluş, devlet vb.), muhtar, otonom" özerkleşme,Özerkleşmek durumu özerkleşmek,Özerk duruma gelmek özerkleştirme,Özerkleştirmek işi özerkleştirmek,"Özerk duruma getirmek, özerklik vermek" özerklik,"Bir topluluğun, bir kuruluşun ayrı bir yasaya bağlı olarak kendi kendini yönetme hakkı, muhtariyet, otonomi, otonomluk" özet,"Bir yazı veya sözün anlamını daha kısa ve özlü biçimde veren yazı veya söz, hülasa, fezleke, ekspoze" özetleme,Özetlemek işi özetlemek,"Bir yazı, konu, söz veya filmin içeriğini daha az sözle anlatmak, özünü vermek, kısaltmak, hülasa etmek" özetlenme,Özetlenmek işi özetlenmek,"Özet durumuna getirilmek, hülasa edilmek" özezer,"Eziyet çekerek cinsel zevk alan sapkın kimse, mazoşist" özezerlik,"Fiziksel acı veya aşağılatıcı davranışlarla doyuma ulaşma biçiminde beliren cinsel sapkınlık, mazoşizm" özge,Başka özgeci,"Kişisel yarar gözetmeksizin başkasına yararlı olmaya çalışan (kimse), diğerkâm" özgecil,Özgeci tutumu olan özgecilik,"Özgeci olma durumu, diğerkâmlık" öz geçmiş,"Bir kimsenin doğumundan yaşadığı güne kadar geçirdiği belli başlı evreleri içeren yazı, hayat hikâyesi, hayat öyküsü, yaşam öyküsü, hâl tercümesi, tercümeihâl, biyografi" özgü,"Birine, bir şeye ait olan, öze, has, mahsus(I)" özgü olmak,"birine, bir şeye ait olmak" özgül,"Bir türle ilgili, bir türe ilişkin" özgül ağırlık,"Bir cismin 1 santimetreküp hacmindeki parçasının ağırlığı, dansite" özgüleme,Özgülemek işi özgülemek,"Bir şey veya bir yeri birine, bir şeye ayırmak, vermek, hasretmek, tahsis etmek" özgüllük,Özgül olma durumu özgülük,"Özgü olma durumu, mahsusluk" özgün,"Yalnız kendine özgü bir nitelik taşıyan, orijinal, ibdai" özgünleşme,Özgünleşmek işi özgünleşmek,Özgün duruma gelmek özgünleştirme,Özgünleştirmek işi özgünleştirmek,Özgün duruma getirmek özgünlük,"Özgün olma durumu, orijinalite, orijinallik" özgür,"Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya, şarta bağlı olmayan, hür" özgürce,"Özgür bir biçimde, özgürcesine" özgürleşme,Özgürleşmek durumu özgürleşmek,Özgür duruma gelmek özgürleştirme,Özgürleştirmek durumu özgürleştirmek,Özgür olmasını sağlamak özgürlük,"Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbestî" özgürlükçü,Özgürlük yanlısı olan özgürlükçü demokrasi,"Bireylerin her türlü düşüncesine saygı gösteren, yasak koymayan demokrasi biçimi" özgürlükçülük,Özgürlükçü olma durumu öz güven,İnsanın kendine güvenme duygusu öz ışın,Ağaç gövdesinde yatay yönde besin iletimi yapan ve öz kesitte parıltılı görünen hücreler topluluğu öz indükleme,Bir elektrik devresinde içinden geçtiği akımın değişmeleriyle oluşan indükleme öz itme,İçine yerleştirilen öz itmeli düzenek yardımıyla otomatik olarak çalışma öz itmeli,Atmosferde veya uzayda otomatik olarak çalışan düzeneğinin iticiliğiyle hareket eden (cihaz vb.) öz kardeş,Ana babaları bir olan kardeşlerden her biri öz kedi balığıgiller,Köpek balıklarının örtülü omurgalılara giren bir familyası öz kesit,Tomruğun boyu yönünden alınan ve özünden geçen kesit yüzeyi özlem,"Bir kimseyi, bir yeri veya bir şeyi görme, ona kavuşma isteği, hasret, tahassür" özlemini çekmek,"arzulamak, çok özlemek, hasretini çekmek" özlemini duymak,"yürekten istemek, arzu etmek" özleme,"Özlemek işi, iştiyak" özlemek,"Bir kimseyi, bir yeri veya bir şeyi görmeyi, ona kavuşmayı istemek, göreceği gelmek" özlemli,"Özlemi olan, özleyen, hasretli" özlenme,Özlenmek işi özlenmek,Özleme işine konu olmak özlenti,"Özlem, hasret" özlentili,"Özlem taşıyan, özlem dolu" özleşme,"Özleşmek işi, arılaşma" özleşmek,Öz durumuna veya özlü bir duruma gelmek özleştirme,"Özleştirmek işi, arılaştırma" özleştirmeci,"Özleştirmecilik yanlısı olan kimse, tasfiyeci, pürist" özleştirmecilik,"Bir dili yabancı ögelerden arıtarak arı, katışıksız bir duruma getirmeyi ve kendi imkânlarıyla geliştirmeyi amaçlayan çalışma, tasfiyecilik, pürizm" özleştirmek,"Öz durumuna getirmek, özlü durum kazandırmak, arılaştırmak" özletme,Özletmek işi özletmek,Özlemesine yol açmak özleyiş,Özleme işi özlü,"Özü olan, öz bölümü çokça olan" özlü çamur,Yapışkan çamur özlük,"Bir şeyin durumu, mahiyeti" özlük hakkı,"Genel memur statüsü içinde kişinin, kanunların öngördüğü biçim ve koşullarla kazandığı her türlü hakkı" özlük işleri,"Bir kuruluşta görevlilerin atanmaları, yükselmeleri ve emeklilikleri vb. kişisel işlemlerin bütünü" özlü un,Hamuru yapışkan olan un özne,"Bir cümlede bildirilen işi yapan, yüklemin bildirdiği durumu üzerine alan kimse veya şey, fail, süje: Çocuk uyudu. Çocuk henüz küçüktür cümlelerinde çocuk sözü öznedir" özne grubu,"Birden çok kelimeden oluşan ve cümlelerde bütünüyle özne görevinde bulunan sözler, özne öbeği" öznel,"Özneye ilişkin olan, öznede oluşan, nesnelerin gerçeğine değil, bireyin düşünce ve duygularına dayanan, enfüsi, subjektif, nesnel karşıtı" öznelci,"Öznelcilik yanlısı, öznelciliği benimseyen ve savunan, subjektivist" öznelcilik,"Bütün bilgilerin özneye ilişkin ve değer yargılarının bireysel, öznel olduğunu ileri süren öğreti, subjektivizm" öznellik,"Öznel olma durumu, subjektivite" özne öbeği,Özne grubu öz odun,Olgunlaşan ağaç gövdesinin öze yakın bölümü öz öğrenim,"Kendi kendini yetiştirme işi, otodidaktik" öz öğrenimli,"Bir okula gitmeden kendi kendini yetiştiren, otodidakt" öz saygı,"İnsanın kendine duyduğu saygı, onur, haysiyet, izzetinefis" özsel,Öz ile ilgili özsever,"Kendi benliğine bağlanan, hayran olan (kimse), narsist" özseverlik,"Kişinin kendi bedensel ve ruhsal benliğine karşı duyduğu hayranlık ve bağlılık, narsistlik, narsisizm" öz su,"Bitki ve hayvan dokularında bulunan sıvı, usare" öz tahta,Tomruğun özünden geçecek biçimde kesilerek alınan tahta özümleme,"Özümlemek işi, yapım, temessül, temsil, asimilasyon, anabolizma, yadımlama karşıtı" özümleme dokusu,"Bitkilerde, havadaki karbondioksidi karbonhidrata çeviren, genellikle yapraklarda bulunan doku" özümlemek,"Canlı varlıklar, dışarıdan aldıkları besinleri, değişikliğe uğratarak yeni bir birleşimle, organizmanın gereksinim duyduğu maddeler durumuna getirmek, temsil etmek" özümlenme,Besini özümlemek işi özümlenmek,"Özümleme işine konu olmak, özümsenmek" özümseme,Özümleme özümsemek,Özümlemek özümsenme,Özümlenme özümsenmek,Özümlenmek özünlü,"Bir şeyin aslında veya gerçeğinde olan, ilinekle ilgili olmayıp özde bulunan, deruni, zatî, dışınlı karşıtı" özür dilemek,"özrünü ileri sürerek bir işi yapmayı istememek, bir işten bağışlanmasını istemek" özrü kabahatinden büyük,bir suç veya kabahat için özür dilerken daha büyük suç işleyen kimseler için söylenen bir söz özür,"Bir kusurun hoş görülmesini gerektiren sebep, mazeret" özürlü,Özrü olan özürsüz,Özrü olmayan özüt,"Bir maddenin herhangi bir yolla elde edilmiş olan özü, ekstre" özveren,Özverili özveri,"Bir amaç uğruna veya gerçekleştirilmesi istenen herhangi bir şey için kendi çıkarlarından vazgeçme, fedakârlık" özverili,"Özveri ile davranan, özverisi olan, özveren, fedakâr" öz yapı,Karakter öz yaşam,Özel hayat öz yaşam öyküsü,"Bir kişinin kendi yaşam öyküsü üzerine yazdığı yazı veya eser, otobiyografi" öz yönetim,"Öğretim kuruluşlarında, öğrencilerin yönetmeliklere ve okul kurallarına göre söz ve karar sahibi olmaları ilkesine dayanan yönetim, otojestiyon" P,Fosfor elementinin simgesi "p, P","Türk alfabesinin yirminci sırasında yer alan ve Pe adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından sert, patlayıcı çift dudak ünsüzünü gösterir" Pa,Protaktinyum elementinin simgesi pabuçlarını çevirmek,dolaylı olarak kovmak pabucunu ters giydirmek,güç bir duruma sokarak telaş içinde kaçırmak pabucunu dama atmak,kendinden üstün birini gözden düşürmek pabucuna taş kaçmak,ortaya çıkan durum karşısında tedirgin olmak pabucuna kum dolmak,pabucuna taş kaçmak pabucunu eline vermek,dolaylı olarak kovmak pabuç pahalı,"birinin uğraşmaya kalktığı kimsenin, kendinden güçlü çıkması durumunda söylenen bir söz" pabuç kadar dili olmak,kabaca ve terbiyesizce karşılık vermek pabuç eskitmek (veya paralamak),"bir iş için bir yere çok gidip gelmek, işi takip etmek" pabuç bırakmamak,"yapacağından vazgeçmemek, hiçbir şeye aldırmamak, korkmamak" pabuç,Ayakkabı pabucu dama atılmak,kendinden üstün birinin çıkmasıyla gözden düşmek pabuççu,Ayakkabıcı pabuççuluk,Ayakkabıcılık pabuçlu,Ayağında pabucu olan pabuçluk,Ayakkabılık pabuçsuz,Ayağında pabucu olmayan paçasını çekecek (veya toplayacak) hâli olmamak,"güçsüz, beceriksiz olmak" paçayı kurtarmak (veya sıyırmak),"kendini bir dertten, tehlikeden veya zor durumdan kurtarmak" paçayı kaptırmak,"yakalanmak, ele geçirilmek" paçası tutuşmak,telaşlanmak paçaları sıvamak,kolları sıvamak paçalarından kibarlık akmak,üstünden kibarlık akmak paçalarından akmak,pislik ve kir çok olmak paçasından tutup atmak,hakaretle kovmak paça,"Pantolon, don, şalvar vb. giyeceklerde bacakların çıktığı aşağı bölüm" paçacı,Kasaplık hayvanların ayaklarını satan kimse paçacılık,Paçacının işi veya mesleği paça günü,Paça çorbası ziyafeti çekilen düğünden sonraki gün paça kasnak,"Yağlı güreşte, güreşçinin bir elini rakibinin paçasından, öteki elini de apış arasından geçirerek kispetin belinden kavrayıp karşısındakini yenmek için sırtüstü çevirmesi biçiminde uygulanan bir oyun" paçal,Ekmek yapmak için çeşitli tahılların yasaya göre belirlenen gerekli karışım oranı paçalı,Herhangi bir biçimde paçası olan paçalık,"Pantolon, şalvar veya uzun külot paçasının ayak bileğini saran bölümü" paçarız,Çapraz paçası düşük,"Giyimine dikkat etmeyen, pasaklı (kimse)" paçasız,Paçası olmayan paçavra,"Eskimiş bez veya kumaş parçası, çaput" paçavra gibi,değersiz (kimse veya şey) paçavrasını çıkarmak,paçavraya çevirmek paçavraya çevirmek,"çok hırpalamak, dağınık, bozuk veya berbat bir duruma getirmek" paçavracı,Paçavra toplayıp satan kimse paçavracılık,Paçavracının işi paçavra hastalığı,Grip paçavralaşma,Paçavralaşmak işi paçavralaşmak,Paçavra durumuna girmek paçoz,Kefal türünden bir balık (Mugil cephalus) padalya,Öldürüldükten sonra süs amacıyla içi doldurulmuş hayvan padişah,"Osmanlı Devleti'nde devlet başkanına verilen unvan, hükümdar, sultan" padişahlık,"Padişah olma durumu, hükümdarlık, sultanlık" padok,Hipodromda yarış atlarının yedekte gezdirildikleri yer pafta,Bir bölgenin kadastro durumunu gösteren değişik malzemeler üzerine yapılmış parselleme çizgilerinin bütünü paftalı,Paftası olan paftasız,Paftası olmayan pagan,"Çok tanrıcı, payen" paganizm,Çok tanrıcılık pagoda,"Çin, Japonya vb. Uzak Doğu ülkelerinde kule biçiminde yapılmış tapınak" pah,Eğik olarak kesilmiş kenar pahaya çıkmak,"pahalanmak, pahalılaşmak" pahasına,"karşılığında, uğruna" pahaya geçmek,değerli bir şeymiş gibi esirgenmek paha biçilmez,değeri ölçülemeyecek kadar yüksek paha,"Değer, fiyat, eder" paha biçmek,değerini tahmin etmek veya belirlemek pahacı,Pahalı mal satan kimse pahacılık,Pahacı olma durumu pahal,"Ters(I), aksi" pahal gibi,aksi gibi pahalanma,Pahalanmak işi pahalanmak,"Pahalı duruma gelmek, fiyatı artmak, pahalılanmak, pahalılaşmak" pahalıya gelmek,yüksek fiyattan almak pahalıya patlamak (veya mal olmak veya oturmak),"çok para, özveri, emek gerektirmek" pahalı,"Fiyatı yüksek olan, ucuz karşıtı" pahalıca,Biraz pahalı pahalılaşma,Pahalılaşmak işi pahalılaşmak,Pahalanmak pahalılık,Bir şeyin fiyatının yüksek olması durumu veya pahalı olma durumu pahlama,Pahlamak işi pahlamak,"Bir parçanın keskin kenarını keserek pah durumuna getirmek, keskinliğini gidermek" pak,Temiz paket,"İçinde bir veya birçok şey bulunan, kâğıda sarılarak veya kutuya konularak bağlanmış, elde taşınacak büyüklükte nesne" paket etmek,paketlemek paketleme,Paketlemek işi paketlemek,"Bir veya birkaç şeyi kâğıda sararak, kutuya koyarak bağlamak" paketleniş,Paketlenme işi paketlenme,Paketlenmek işi paketlenmek,Paketleme işine konu olmak paketletme,Paketletmek işi paketletmek,Paketleme işini yaptırmak paketleyiş,Paketleme işi paket program,Banda veya filme alınıp gerektiğinde radyo ve televizyonda yayımlanmak üzere hazırlanmış program paket taşı,Dört köşe yontulmuş kaldırım taşı paket tur,"Bir veya birden fazla yere yönelik olarak düzenlenen ve ulaşım, konaklama vb. gereksinimleri kapsayan tur" Pakistanlı,Pakistan halkından veya bu halkın soyundan olan kimse paklama,Paklamak işi paklamak,Temizlemek paklanma,Paklanmak işi paklanmak,Temizlenmek paklık,Temizlik pakt,Antlaşma pal,Bir cins güvercin pala,"Kavisli, kısa, uç bölümü geniş, kabzasına doğru daralan bir tür kılıç" pala çalmak (veya sallamak),"uğraşmak, didinmek, çabalamak" pala çekmek,palayı belinden çıkarıp vurmak pala sürtmek,"çabalamak, uğraşmak" pala,Bez parçalarından dokunan basit kilim veya yaygı pala bıyık,"Gür, uzun, yanaklara doğru kıvrık bıyık" pala bıyıklı,"Gür, uzun ve kıvrık bıyıkları olan (kimse), pala bıyık" paladyum,"Atom numarası 46, yoğunluğu 11,4 olan, 1500 °C'de eriyen, tel durumuna getirilebilen, başlıca özelliği hidrojeni soğurmak olan çok sert bir element (simgesi Pd)" palalık,Çatı kirişinin yanı palamar,"Gemileri iskele, rıhtım veya şamandıraya bağlamaya yarayan kalın halat" palamarı koparmak (veya çözmek),"kaçmak, sıvışmak" palamar boyu,"Deniz milinin onda biri,120 kulaç" palamarcı,"Görevi, yanaşma, kalkma vb. sırasında gemiden verilen palamarı iskeleye, şamandıraya takma, çıkarma olan kimse" palamar parası,"Gemilerin bir iskeleye yanaşmak için ödedikleri para, palamar resmi" palamar resmi,Palamar parası palamut,"Uskumrugillerden, ortalama 1-2 kilogram gelen, eti esmer, büyüklüğüne göre `Çingene palamudu, torik, sivri, altıparmak, piçuta` adlarını alan, pulsuz bir balık, sivri (Pelamys sarda)" palamut,"Yurdumuzda yetişen meşe türlerinin uzunca, fındığa benzeyen, sert ve pürüzlü, bir yüksük içinde bulunan, tanen bakımından zengin meyvesi, pelit" palamutlama,Palamutlamak işi palamutlamak,"Deriyi, sepilemek için palamut doldurulmuş çukura yatırmak" palamutlular,Kayıngiller palamut meşesi,"Yurdumuzun batı bölgesinde yetişen, 5-10 metre yüksekliğinde, kışın yapraklarını döken bir tür meşe (Quercus vallonea)" palan,"Genellikle eşeklere, bazen de atlara vurulan, kaşsız, enli, yayvan ve yumuşak bir tür eyer" palan vurmak,palanı hayvanın sırtına koyup bağlamak palandız,Çeşmenin musluk taşı palandöken,Taşlık yokuş palanga,"Bir halatla makaralardan oluşturulan, ağır cisimleri kaldırmaya, sağa sola döndürmeye yarayan düzenek" palangalı,Palangası olan palangasız,Palangası olmayan palanka,"Ağaç ve toprakla yapılmış, hendekle çevrilmiş küçük hisar" palas,Lüks otel palas,"Keçi kılından dokunmuş kaba kilim, yaygı" palaska,"Askerlerin bellerine bağladıkları veya göğüslerine çaprazlama taktıkları, üzerinde fişek, kasatura vb. koymak için yerleri bulunan, genellikle köseleden yapılmış kayış" palas pandıras,Gereği gibi derlenip toparlanmaya veya hazırlanmaya vakit bulamadan palaspare,"Pasaklı, yırtık giysi" palavra,"Herhangi bir konuda gerçeğe aykırı, uydurma söz veya haber, balon, martaval" palavra atmak (veya savurmak veya sıkmak),"abartarak konuşmak, başarılardan abartarak söz etmek" palavracı,"Uydurma söz veya haber ortaya atan, yaptığı işleri abartan, bu davranışları huy edinmiş olan (kimse), tıraşçı, uydurmacı, baloncu, martavalcı" palavracılık,"Palavracı olma durumu, uydurmacılık, balonculuk" palaz,"Kaz, ördek, güvercin vb. bazı kuş yavrularının civcivlikten sonraki durumu" palazlama,Palazlamak işi palazlamak,Kuş yavrusu irileşip semirmek palazlanma,Palazlanmak işi palazlanmak,"Gelişmek, iri duruma gelmek, büyümek" palazlaşma,Palazlaşmak işi palazlaşmak,"İrileşmek, gelişmek, büyümek" paldım,"Yük ve binek hayvanının, semer veya eyerinin ileri kaymasını önlemek için arka ayaklarının kaba etleri üzerinden geçirilen kayış" paldımı aşmak,başaramayacağı bir işe girişmek paldır küldür,"Kaba bir gürültü çıkararak, gürültü yaparak" paleograf,Eski el yazıları uzmanı paleografi,Eski el yazılarını okuma bilgisi paleontoloji,Taşıl bilimi paleozoik,Birinci Çağ palet,Ressamların boyaları üzerine dizerek fırça ile karıştırdıkları elde tutulan levha palet vurmak,dipte yüzerken yükselme amacıyla paletlerle suyu dövmek paletli,Paleti olan (taşıt) paletsiz,Paleti olmayan (taşıt) palikarya,Rum kabadayısı palizat dokusu,Özümleme işini yapan yaprakların üst yüzündeki doku palmitat,Palmitik asidin tuzu veya esteri palmitik,Doymuş bir yağ asidi CH3-(CH2)14-CO2H ve bu asitten türeyen birleşikler palmitik asit,"Yağlı maddelerin pek çoğunda palmitin durumunda bulunan, suda çözünmeyen, alkol ve eterde çözünen doymuş yağ asidi" palmitil,Palmitik asitten türeyen C15H31-CO formülündeki tek değerli kök palmitin,Gliserinin palmitik esteri palmiye,Palmiyegillerden olan ağaçların genel adı palmiyegiller,"Genellikle sıcak bölgelerde yetişen, basit bir kongövde ve bunun tepesinde yelpaze biçiminde telek damarlı yaprakları olan, hurma ve Hindistan cevizi ağaçlarını içine alan bir familya" palto,Soğuk havalarda öbür giyeceklerin üstüne giyilen kalın kumaştan giysi paltolu,Paltosu olan paltoluk,Palto yapmaya elverişli paltosuz,Palto giymemiş olan palyaço,"Kendisini seyredenleri güldüren ve eğlendiren, acayip kılıklı, yüzü aşırı ve komik biçimde boyalı oyuncu" palyaço gibi,gülünç olacak derecede acayip kılıklı palyaçoluk,Palyaço olma durumu palyatif,Geçici palyoş,"Kısa ve iki yanı keskin, düz kılıç" pampa,Güney Amerika'daki bozkırlar pamuk,"Ebegümecigillerden, koza biçimindeki meyvesi üç, dört, beş dilimli olan, sıcak bölgelerde yetişen tarım bitkisi (Gossypium)" pamuk atmak,yay ve tokmakla pamuğu ditmek pamuk gibi,çok yumuşak pamukaki,Beyaz iş işlemekte kullanılan bir tür parlak pamuk ipliği pamuk balı,Beyaz bal pamuk balığı,"Ilıman denizlerde yaşayan, sırtı mavi, karnı beyaz, tehlikeli bir köpek balığı (Carcharius glaucus)" pamuk bezi,Pamuktan dokunan bez pamukçu,Pamuk yetiştiren kimse pamukçuk,"Genellikle bebeklerde ağızda, sıklıkla yanak içinde veya dilde görülen bir çeşit mantar hastalığı, beyaz yara" pamukçuluk,Pamukçunun işi pamuk elması,Pamuk telleri ve tohumla dolu bir kapsülden oluşan pamuk bitkisinin meyvesi pamuk ipliği,Pamuktan yapılan mat veya parlak dikiş nakış ipliği pamuk ipliğiyle bağlamak,etkisi az sürecek bir çare ile geçiştirmek pamuk ipliğiyle bağlanmak,"her an bozulmaya, kopmaya hazır olmak" pamuk ipliğiyle bağlı olmak,pamuk ipliğiyle bağlanmak pamuklanma,Pamuklanmak işi pamuklanmak,Üstü incecik pamuk biçiminde küf bağlamak pamuklu,Pamuk ipliği veya başka iplikler karıştırılarak dokunmuş (kumaş) pamuk taşı,Traverten pamuk yağı,"Pamuk çekirdeklerinden elde edilen, zeytinyağına benzer bitki yağı" panama,Orta Amerika'da yetişen bir bitkinin yapraklarından örülmüş yumuşak hasır şapka Panamalı,Panama Cumhuriyeti halkından olan kimse panayır,"Belli zamanlarda ve genellikle küçük yerleşim birimlerinde kurulan, sergi niteliğini de taşıyan büyük pazar" panayırcı,Panayırda satış yapan kimse panayırcılık,Panayırcının işi veya mesleği panayır yeri,Panayırın kurulduğu alan pancar,"Ispanakgillerden, vitamince zengin bir bitki (Beta vulgaris)" pancar gibi olmak,yüzüne kan hücum edip çok kızarmak pancar kesilmek,pancar gibi olmak pancarcı,Pancar yetiştiren ve satan kimse pancarcılık,Pancarcının işi pancarlaşma,Pancarlaşmak durumu pancarlaşmak,Pancar rengini almak panda,"Etçillerden, Avustralya ile Himalaya ormanlarında yaşayan, tüyleri sık ve pas renginde, karnı, bacakları kara, postu beğenilen bir hayvan (Ailurus fulgens)" pandantif,İnce bir zincirle boyna takılan değerli takı pandispanya,"Yumurta katılarak yapılan şekerli, kabarık, yumuşak bir pasta türü" pandispanya gazetesi,"Uydurulmuş hikâyeler, yalanlar" pandomim,Sözsüz oyun pandomim kopmak,izleyenler için eğlendirici bir kavga çıkmak pandül,Sarkaç panel,Açık oturum panel köprü,"Aşılacak bir engelin bir yanında oluşturularak öbür yana ulaşımı sağlayan, taşıyıcı küçük elemanlardan oluşan köprü" panik,"Ani dehşet duygusu, büyük korku, ürkü" panik olmak,büyük korku yaratan bir olay birdenbire ortaya çıkmak panik yaratmak,"korku, dehşet uyandırmak" paniğe kapılmak,çok korkmak paniğe vermek,"büyük bir dehşete düşürmek, çok korkutmak" panikleme,Paniklemek işi paniklemek,Paniğe kapılmak Panislamizm,Bütün Müslümanları aynı yönetim altında toplama amacını güden politik akım ve hareket panjur,"Güneşi ve rüzgârı önlemeye, ışığı azaltmaya yarayan, açılır kapanır dar ve yatay tahtadan, plastikten veya metal gereçlerden yapılmış, pencereye takılan kapatma düzeneği" pankart,"Toplantı ve gösterilerde taşınan, üzerinde benimsenen amacın birkaç sözle gösterildiği karton veya bezden levha" pankras,Güreşle boksu birleştiren spor karşılaşması pankreas,"Midenin arkasında bulunan, boşaltıcı kanallarıyla onikiparmak bağırsağına bağlı, iç ve dış salgıları olan iri bir organ" pano,"Üzerine bildiri, açıklama veya tanıtma kâğıtları tutturmak için hazırlanmış levha" panorama,Yüksek bir yerden bakıldığında göz önüne serilen geniş görünüş pansiyon,"Bütünü veya bir bölümü sürekli veya belli bir zaman için kiraya verilen, isteğe göre yemek de veren ev" pansiyoncu,Pansiyon sahibi pansiyonculuk,Pansiyon sahibi olma durumu pansiyoner,Pansiyonda kalan kimse Panslavizm,Slav asıllı bütün halkları aynı yönetim altında toplama amacı güden politik akım ve hareket pansuman yapmak,yaranın temizlik ve bakımını yapmak pansuman,Yara temizliği ve bakımı pansumancı,Pansuman yapmayı meslek edinmiş kimse pansumancılık,Pansuman yapma işi panteist,Tüm tanrıcı panteizm,Tüm tanrıcılık panteon,Yunan ve Romalıların en büyük tapınaklarına verdikleri ad panter,Pars pantograf,"Bir biçimi büyülterek veya küçülterek kopya etmek için kullanılan kollu, eklemli bir cetvel türü" pantolon,Belden başlayan ve genellikle paçaları ayak bileklerine kadar inen giyecek pantoloncu,Pantolon diken terzi pantolonculuk,Pantoloncunun işi pantufla,Abadan yapılmış terlik pantuflacı,Pantufla yapan veya satan kimse pantuflacılık,Pantuflacının işi Panturanizm,Turancılık Pantürkizm,Türkçülük panzehir,"Zehrin etkisini ortadan kaldırabilme özelliği olan madde, antidot" panzehir otu,"Küçük, beyaz çiçekli, kökü zehirli, çok yıllık ve otsu bitki (Cynanchum acutum)" panzehir taşı,"Antilop gibi hayvanların midesinde oluşan, zehri önleyici etkisi olan kütle" panzer,"İkinci Dünya Savaşı'nda Alman ordusunun kullandığı, günümüzde polisin kanunsuz sokak gösterileri gibi hareketleri bastırmak için yararlandığı, yüksek tekerlekli, zırhlı, hafif silahlarla donatılmış araç" papa,"Roma Katolik kilisesinin, bir meclis tarafından seçilen, Vatikan'da oturan ve Hz. İsa'nın vekili sayılan başkanı" papağan gibi tekrarlamak,"peş peşe, art arda söylemek" papağan gibi ezberlemek,anlamını bilmeden ezberlemek papağan,"Papağangillerden, tırmanıcı, eğri gagalı, pek çok türü bulunan, insan sesini taklit edebilen kuşların genel adı, dudu" papağan anahtarı,Sacdan yapılmış küçük çaplı boru ve bağlantı parçalarının sökülüp takılmasında kullanılan anahtar papağangiller,"Ayakları tırmanmaya uygun, canlı ve zıt renkli, basit konuşmaya alıştırılabilen, papağan, muhabbet kuşu vb. sıcak ülke kuşlarını içine alan familya" papağanlar,"Tek familyası papağangiller olan, papağan olarak bilinen bütün kuşları kapsayan takım" papağanlık,"Duyduklarını düşünmeden, anlamını bilmeden tekrarlama durumu" papağanyemi,Yalancı safran papak,"Genellikle Azerbaycan ve Kafkasya'da giyilen, kuzu derisinden veya yününden yapılan, uzun tüylü başlık" papalık,Papanın makamı veya görevi papalina,Sardalya yavrusu papara,"Ekmek, peynir ve et suyu veya süt ile yapılan bir yemek türü" papara yemek,azar işitmek papatya,"Birleşikgillerden, 20-50 santimetre yüksekliğinde, baharda çiçek açan, taç yaprakları beyaz, ortası sarı kömeçli, bir yıllık otsu bir bitki, yoğurt çiçeği (Matricaria chamomilla)" papatya falı,"Niyet tutup papatyanın yapraklarını birer birer kopararak `olacak, olmayacak` diyerek bakılan fal" papatyalı,Papatyası olan papatyasız,Papatyası olmayan papaya,"Amerika'nın sıcak bölgelerine özgü, sarı, kavuna benzer bir tür meyve" papaz,"Hristiyan din adamı, peder" papaz gibi,"saçı, sakalı uzayıp birbirine karışmış (kimse)" papaz her gün pilav yemez,`bir insanı hep aynı hileyle kandıramazsın` anlamında kullanılan bir söz papaz olmak,çıkarları ters düştüğü için sürtüşmek papaz uçurmak,içkili eğlence düzenlemek papaza dönmek,"saçı ve sakalı uzamak, darmadağın olmak" papaza kızıp oruç (veya perhiz) bozmak,başkasına kızıp kendisine zarar verecek iş görmek papazı bulmak,"beklemediği kötü bir sonuçla karşılaşmak, belasını bulmak" papaz balığı,Bir tür küçük kaya balığı (Chromis chromis) papazi,"İnce dokunmuş, mavi, pembe, fıstıki renklerde ipek kumaş" papazkaçtı,Bir tür iskambil oyunu papazkarası,Kırmızı şarap yapımında kullanılan bir tür üzüm papazlık,Papaz olma durumu papazlık etmek,"ders vermek, ikna edici sözlerle kandırmak" papaz yahnisi,"Soğan, sarımsak, şarap veya sirke katılarak yapılan bir et yemeği" papel,Bir liralık kâğıt para papelci,Zarfçı papelcilik,Zarfçılık papikçi,Sokak satıcısı papirüs,"Papirüsgillerden, Nil kıyılarında yetişen, sürüngen, çıplak saplı, otsu bir bitki (Cyperus papirus)" papirüsgiller,"Bir çeneklilerden, örneği papirüs olan otsu bitkiler familyası" paprika,Acısı az bir tür kırmızıbiber papura,İki çift öküzle çekilen ağır saban papyekuşe,Kuşe papyon,"Kelebek biçiminde, bir çengelle veya lastik bağla yakaya tutturulan kravat, papyon kravat" para yatırmak,gerektiğinde almak üzere bir yere para vermek para yedirmek,gereksiz olarak başkasına çok para harcamak para yemek,gereksiz olarak çok para harcamak paradan çıkmak,para harcamak zorunda kalmak paranın üstü,satın alınan şeyin tutarından artan para paranın yüzü sıcaktır,paranın çekiciliğini ve geri çevrilemeyeceğini anlatan bir söz parasını çekmek,"para sızdırmak, birinden birtakım gerekçelerle para almak" parasını çıkarmak,"anaparayı kurtarmak, masrafını çıkarmak" parasını sokağa atmak,değeri olmayan bir mala para vermek paraya para (veya pul) dememek,çok para kazanır olmak parasıyla rezil olmak,"para vererek yaptırdığı bir şey iyi çıkmamak, parasının karşılığını alamamak" paraya çevirmek,herhangi bir şeyi para ile değiştirmek paraya kıymak,gereken yerde para harcamaktan kaçınmamak para yapmak,para kazanıp biriktirmek paraya sıkışmak,"parasız kalmak, para sıkıntısı içinde olmak" "parayı araya değil, paraya vermeli",`parayı gerekli yere harcamalı` anlamında kullanılan bir söz parayı basmak (veya bastırmak),para vermek parayı denize atmak,"parayı boşuna harcamak, israf etmek" parayı veren düdüğü çalar,`karşılığını ödediğinde insan istediğini elde edebilir` anlamında kullanılan bir söz parasını yemek,"çalışmadan bedavadan geçinmek, birinin sırtından geçinmek" para tutmak,para biriktirmek para basmak,"darphanede, basımevinde metali veya kâğıdı para durumuna getirmek" para saymak,ödemek para,"Devletçe bastırılan, üzerinde değeri yazılı kâğıt veya metalden ödeme aracı, nakit" para akmak,yatırım yapılmak para bozmak,büyük parayı ufak paralarla değiştirmek para çekmek,bir yere yatırılmış paranın tamamını veya bir bölümünü almak para çıkarmak,para basmak para çıkışmamak,para yetişmemek para dökmek (veya akıtmak),çok para harcamak para sızdırmak (veya koparmak),zorlayarak veya kandırarak birinden para almak para etmek,değeri olmak para dönmek,rüşvetle iş yapılmak para getirmek,kazanç sağlamak para ile değil,çok ucuz "para ile değil, sıra ile",`herkes sırasını beklemek zorundadır` anlamında kullanılan bir söz para kesmek,para basmak para kırmak,çok kazanmak para parayı çeker,`elde para bulunursa onunla yeni paralar kazanılır` anlamında kullanılan bir söz "para peşin, kırmızı meşin",`her işin karşılığı anında ödenmelidir` anlamında kullanılan bir söz para saçmak,gereğinden çok para harcamak para etmemek,değeri pahasına satılamamak para babası,"Parası çok, varlıklı kimse" parabellum,Alman ordusunda kullanılan tabanca parabol,"Bir düzlemin odak denen sabit bir noktadan ve doğrultman denen sabit bir doğrudan eşit uzaklıktaki noktalarının geometrik yeri, yarı kübik" parabolik,"Parabol biçiminde olan, parabolle ilgili" paraboloit,"Odağı olmayan, yalnız bir simetri ekseni bulunan ikinci dereceden yüzey" paraca,"Para ile ilgili olarak, para bakımından" para canlısı,Paragöz para çantası,Para taşımaya yarayan özel çanta paraçol,Gemi çatmasında eğri parça para kısıtlaması,"Para şişkinliğine karşı önlem olarak paranın piyasada azalmasıyla satın alma gücünün artması, deflasyon" para değişimi,Para alımı ve satımı paradi,Bir tiyatroda en üst balkon paradigma,Değerler dizisi paradoks,Aykırı düşünce paradoksal,Aykırı düşünce niteliğinde olan paraf,Yalnız adın veya ad ve soyadının baş harfleriyle atılan kısa imza parafazi,Söz karışıklığı parafeleme,Paraflama parafelemek,Paraflamak parafin,"Katran, petrol, neft vb. maddelerden çıkarılan, katı, beyaz, yarı saydam, buharı parlak bir alevle yanan, kimyasal etkenlere karşı ilgisiz, katı hidrokarbon, alkan" parafinli,Birleşiminde parafin bulunan parafinsiz,Birleşiminde parafin olmayan paraflama,"Paraflamak işi, parafeleme" paraflamak,"Adının ve soyadının baş harflerini kullanarak imzalamak, parafelemek" paragöz,"Parayı çok seven, paraya çok düşkün (kimse), para canlısı, paragözlü" paragraf,Düzyazıların kendi içinde satır başlarıyla ayrıldıkları bölümler Paraguaylı,Paraguay halkından olan kimse paraketa,Geminin saatteki hızını anlamak için kullanılan araç paraketacı,Paraketa ile balık avlayan (kimse) para kısıtlayıcı,"Para kısıtlaması işlemini yapan kimse, deflatör" paralaks,Farklı iki yerden çok uzaktaki bir noktaya yönelmiş iki doğru arasındaki açı paralama,Paralamak işi paralamak,Parçalamak paralanma,Paralanmak işi paralanmak,Parasızken para elde etmek paralanmak,Parçalanmak paralatma,Paralatmak işi paralatmak,Paralama işini yaptırmak veya paralanmasına sebep olmak paralel,"Aynı düzlem içinde ikişer ikişer bulunan ve kesişmeyen, koşut, muvazi, mütevazi" paralelizm,Koşutçuluk paralel kaidesi,Aynı noktaya uygulanan iki vektörün bileşkesini bulmak için her birinin bitim ucundan öbürüne paralel birer çizgi çizilerek bir paralel kenar oluşturduktan sonra vektörlerin uygulama noktasından bir köşegen çekme yolu paralelkenar,Karşılıklı kenarları paralel olan dörtgen paralelleştirme,Koşutlaştırma paralelleştirmek,Koşutlaştırmak paralellik,Paralel olma durumu paralel yüz,Her yüzü bir paralelkenar olan prizma paralı,"Parası çok olan, zengin (kimse)" paralıca,Zengin paralojizm,Akıl süzgecinden geçirirken bilmeyerek düşülen yanılgı parametre,Değişken parametreli,"Bir veya birçok parametre ile ilgili, parametrik" parametrik,Parametreli paramparça,"Pek çok parçaya ayrılmış, parça parça olmuş" paramparça olmak,"pek çok parçaya ayrılmak, kırılmak" paramparça etmek,pek çok parçaya ayırmak parankima,Özek doku paranoya,"Abartılı gurur, kuşku, sanrı, güvensizlik ve bencillikle belli olan bir ruh hastalığı" paranoyak,Paranoyaya tutulmuş kimse parantez kapatmak (veya kapamak),"söz veya yazının içine, sözü edilen konu ile ilgili eklenen bölümü bitirmek" parantez,Ayraç parantez açmak,"söz veya yazının içine, sözü edilen konu ile ilgili bir bölüm koymak" parapet,Küpeşte parasal,"Para ile ilgili, para bakımından, mali, nakdî, akçasal" parasempatik,Parasempatik sinir sistemi ile ilgili olan parasempatik sinir sistemi,"Kalbin atışlarını yavaşlatan, sindirim sistemini, salgıları düzenleyen, yaşatkan sinir sistemini oluşturan iki sistemden biri" parasız,Parası olmayan parasızlık çekmek,para yönünden sürekli sıkıntı içinde olmak parasızlık,Parasız olma durumu parasız pulsuz,Parası olmayan parasız yatılı,"Öğrenim giderleri, yatacak yer ve yemeği devletçe karşılanan (öğrenci)" para şişkinliği,"Dolanımdaki para miktarıyla, malların ve satın alınabilir hizmetlerin toplamı arasındaki açığın büyümesinden ortaya çıkan ve fiyatların toplam yükselişi, paranın değerinin düşmesi biçiminde kendini gösteren ekonomik parasal süreç, enflasyon" paraşüt,Hava taşıtından veya yüksek bir yerden atılan bir cismin veya atlayan bir insanın kontrollü biçimde yere inmesini sağlayan araç paraşüt birlikleri,Paraşütçü birlikler paraşütçü,Paraşütle atlayarak yere inen kimse paraşütçülük,Paraşütçünün işi paratoner,Yıldırımsavar paravan,"Menteşelerle birbirine bağlı birkaç parçadan oluşan ve yapılarda bazı bölümleri ayırmakta kullanılan, katlanır, taşınır çerçeveli perde, paravana" paravan yapmak,"kendini belli etmeyerek başkasının adından, yetkisinden, gücünden yararlanmak" paravana,Paravan paravan menteşesi,"Düz yaprak menteşelerinin benzeri, üç yapraklı ve iki milli menteşe" parazit,Asalak parazitlenme,Parazitlenmek işi parazitlenmek,"Radyo, telsiz vb. aygıtların yayınlarına yabancı ses karışmak" parazitli,Paraziti olan parazitlik,Asalaklık parazitoloji,Asalak bilimi parazitsiz,Paraziti olmayan parça,"Bir bütünden ayrılan, ayrı sayılan veya artakalan şey" parça almak,biyopsiyi gerektiren incelemelerde canlının belli bir yerinden doku parçası çıkarmak parça bohçası,Biçkiden artan çeşit çeşit kumaş parçalarının içine konulduğu bohça parça bölük,"Kısım kısım, azar azar, oradan buradan" parçacı,Kumaş toplarından artmış parçaları satan kimse parçacık,"Küçük parça, kırıntı" parçacılık,Parçacının işi parçalama,Parçalamak işi parçalamak,"Parçalara ayırmak, bütünlüğünü bozmak, parça parça etmek" parçalanış,Parçalanma işi parçalanma,Parçalanmak işi parçalanmak,"Parçalama işine konu olmak, parçalara ayrılmak, paralanmak(II)" parçalatma,Parçalatmak işi parçalatmak,Parçalama işini yaptırmak parçalayış,Parçalama işi parçalı,Birden çok parçadan oluşmuş parçalı bohça,Renk renk ve çeşit çeşit kumaş parçalarının birbirine eklenmesiyle yapılan bohça parçalı bohça gibi,birbirini tutmaz parçalardan oluşan parça parça,"Parçalanmış bir durumda, lime lime" parça parça etmek,parçalara ayırmak parça pürçük,"Az, önemsiz" pardon,"`Özür dilerim, affedersiniz` anlamlarında kullanılan bir söz" pardösü,"Serin havalarda öbür giysilerin üzerine giyilen, paltodan ince üstlük" pare,"Parça, kısım" parfüm,Güzel koku parfümeri,Çeşitli kozmetiklerin ve kokuların yapımı ve satımı parıldama,Parıldamak işi parıldamak,"Işık saçmak, parlamak" parıldatma,Parıldatmak işi parıldatmak,Parıldamasını sağlamak parıldayış,Parıldama işi parıl parıl,"Parıldayarak, ışık saçarak" parıltı,"Parıldama, göze çarpan parlaklık" parıltılı,"Parlaklığı olan, parıldayan, ışıltılı, yalabık" parıltısız,Parlaklığı olmayan parite,İki ülke parasının karşılıklı değeri park etmek,taşıtları trafik kuralları bakımından uygun bir yerde belli süre bırakmak park,Bir yerleşme merkezinde halkın gezip hava alması için düzenlenmiş ağaçlı ve çiçekli bahçe parka,"Genellikle askerin açık hava eğitimi ve manevra sırasında giydiği soğuğa karşı koruyucu, başlıklı bir tür üstlük" parkçı,Parkı işleten kimse parkçılık,Parkçının işi parke,"Konut, iş yeri vb. yerlerin tabanını döşemek için çeşitli boyutlarda, ince, uzunca tahta parçalarının veya yapay malzemenin belirli bir düzene göre yerleştirilmesiyle yapılan döşeme" parkeci,"Parke yapan, satan veya döşeyen kimse" parkecilik,Parkeci olma durumu parke taşı,"Yol yapımında kullanılan, düzgün ve çeşitli biçimlerde taş, parke" parkmetre,"Paralı park yerlerinde aracın kaldığı süreyi belirleyen saat, park sayacı, park saati, parkometre" parkur,"Binicilik, bisiklet, atletizm, yürüyüş vb. sporların yapıldığı özel yol" park yeri,Otopark parlak,"Parlayan, ışıldayan" parlaklaşma,Parlaklaşmak işi parlaklaşmak,Parlak duruma gelmek parlaklık,"Parlak olma durumu, revnak" parlama,Parlamak işi parlamak,"Güçlü bir ışık çıkarmak, ışık saçmak" parlamentarizm,"Yürütme organının, seçimle kurulmuş yasama organlarına karşı sorumlu olduğu politik düzen" parlamenter,Milletvekili parlamento,"Başlıca görevi yasama, devlet bütçesini çıkarma, hükûmeti denetleme olan ve üyeleri halkoyu ile belirli bir süre için seçilen meclis veya meclisler, yasama kurulu, yasama meclisi, yasama organı" parlatıcı,Parlatma özelliği olan (nesne) parlatma,Parlatmak işi parlatmak,"Bir yüzeyi düzgün ve parlak duruma getirmek, parlamasını sağlamak" parlayış,Parlama işi parmaklarını (birlikte) yemek,yemeği çok beğenmek parmakla sayılacak kadar az olmak,çok az olmak parmakla gösterilmek,bir şey az bulunmak parmağının ucuyla (veya ucunda) çevirmek,bir işi kolayca ve ustalıkla yapabilmek parmağını yaranın üzerine basmak,asıl derdi veya bir derdin asıl sebebini göstermek parmağını bile kıpırdatmamak (veya oynatmamak),"bir iş, olay veya durum karşısında hiçbir harekette bulunmamak" parmağını aramak,"ilgisini, bağlantısını aramak, kurulan düzeni araştırmak" parmağında oynatmak,"her istediğini yaptırmak, kukla gibi kullanmak" parmağına dolamak,"bir konuyu, bir kimseyi ele alıp sürekli uğraşmak, diline dolamak" parmağı olmak,"bir işi olumsuz yönde etkilemek, bir işe karışmış olmak" parmağı ağzında kalmak,"şaşakalmak, şaşmak, hayret etmek" parmak kaldırmak,bir toplulukta söz istemek için işaret parmağını açık bırakarak kapalı eli yukarı kaldırmak parmak kaldı,"`az kaldı, az kalsın, neredeyse` anlamında kullanılan bir söz" parmak kadar,çok küçük parmak ısırmak,büyük şaşkınlık duymak parmak bozmak,"çocuklar arasında arkadaşlığı sona erdirmek, küsmek" parmak basmak,imza yerine parmağını mürekkebe batırarak bir yere bastırmak parmak atmak,birini parmakla taciz etmek parmak,"İnsanda ve bazı hayvanlarda ellerin ve ayakların son bölümünü oluşturan, boğumlu, oynak, uzunca organların her biri" parmak hesabı,Parmaklar kullanılarak yapılan hesap parmak izi,"Genellikle kimlik belirlemede yararlanılan, parmak uçlarının iç tarafındaki derinin her kişide değişik olan izi" parmaklama,Parmaklamak işi parmaklamak,Parmakla yemek parmaklık,"Dik ve biraz aralıklı olarak yan yana dizilmiş tahta, demir vb. çubuklarla yapılmış bölme veya korkuluk" parmaklıklı,Parmaklığı olan parmaklıksız,Parmaklığı olmayan parmak tatlısı,Parmak biçiminde yapılan bir tür hamur tatlısı parmak üzümü,Taneleri uzun olan bir tür üzüm parmıcan,Bir tür İtalyan peyniri parodi,"Ciddi sayılan bir eserin bir bölümü veya bütününü alaya alarak, biçimini bozmadan ona bambaşka bir özellik vererek biçimle öz arasındaki bu ayrılıktan gülünç etki yaratan bir oyun türü" parola,Askerlerin birbirlerini tanımalarını sağlayan ve kendi aralarında önceden kararlaştırdıkları kelime veya söz parpa,Kalkan balığının yavrusu par par,"`Bir yanıp bir sönmek, ışıl ışıl parlamak` anlamlarındaki par par yanmak deyiminde geçen bir söz" pars,"Kedigillerden, genellikle Asya ve Afrika'nın sıcak bölgelerinde yaşayan, postu benekli, bazen de düz siyah, çevik, yırtıcı, etçil, memeli hayvan, leopar, panter, pelenk (Panthera pardus)" parsa,Bir izleyici topluluğu önünde yapılan gösteriden sonra toplanan para parsayı başkası toplamak,"bir emeğin karşılığını o emeği çeken değil, başka biri almak" parsel,İmar yasalarına göre ayrılıp sınırlanmış arazi parçası parselasyon,Parsellere ayırma parselleme,Parsellemek işi parsellemek,Parsellere ayırmak parsellenme,Parsellenmek işi parsellenmek,Parselleme işi yapılmak parselli,Parsellere ayrılmış parşömen,"Yazı yazmak, resim yapmak için özel olarak hazırlanan deri, tirşe" parşömen kâğıdı,"Parşömene benzetilerek yapılan, mat, dayanıklı ve hafifçe saydam kâğıt" partal,Çok kullanılmaktan yıpranmış partal atmak,yalan söylemek partenogenez,Döllenmesiz üreme parter,"Tiyatro, sinema vb. yerlerde, sahnenin bulunduğu ilk kat ve burada bulunan koltuklar" parti,"Ortak düşünce ve görüşteki kişilerin oluşturdukları siyasal topluluk, fırka" parti,"Bir bütünün parçası, kısım" parti çevirmek,"kâğıt oyunları, tavla vb.nde bir parti oynamak" parti vermek,bir şeyi kutlamak veya eğlenmek için birçok kimseyi bir araya toplamak partiyi kaybetmek,elde etmeye çalıştığı bir kazancı karşısındakine kaptırmak partiyi vurmak,büyük bir kazanç sağlamak partici,"Parti üyesi, fırkacı" particilik yapmak,bağlı olduğu partiyi veya partinin düşüncelerini savunan kişileri kayırmak particilik,"Bir partiden yana olma, fırkacılık, partizanlık" partikül,Parçacık partileşme,Partileşmek işi partileşmek,Parti durumuna gelmek partili,Bir partiden olan (kimse) partisip,Sıfat-fiil partisyon,Bir orkestra eserinde bölümlerin bütününü içine alan nota defteri partizan,Partici partizanca,Partizana yakışan partizanlık,Partizan olma durumu partner,Eş partöner,Partner part-time,yarım gün parya,Hindistan'da toplumsal sınıfların dışında kalanlar pas,"Su içinde ve nemli havada metallerin, özellikle demirin yüzeyinde oksitlenme sonucunda oluşan madde" pas açmak,bir şeyin pasını giderip parlatmak pas tutmak,"paslı duruma gelmek, paslanmak" pas vermemek,"yüz vermemek, ilgi göstermemek" pas atmak (veya vermek),bazı top oyunlarında bir oyuncu takım arkadaşına top geçirmek pas almak,bazı top oyunlarında bir oyuncu takım arkadaşından gelen topu kullanmak pas,Bazı top oyunlarında oyunculardan birinin topu takım arkadaşına geçirmesi pas geçmek,bazı iskambil oyunlarında o ele katılmamak pasaj,"İçinde dükkânlar bulunan, üzeri kapalı veya açık çarşı" pasak,Kir pasaklı,"Giyimine veya eşyanın temizliğine, düzenine önem vermeyen (kimse), çapaçul" pasaklılık,Pasaklı olma durumu pasaparola,Bir birliğe verilen ve ağızdan ağıza bütün askerlere yayılan emir pasaportunu eline vermek,"kovmak, işten atmak" pasaport,"Yabancı ülkelere gidecek olanlara yetkili kuruluşça verilen, yabancı ülke yetkililerinin kimlik incelemesinde geçerli olan belge" pasata,Bir tür kumar oyunu pasavan,Sınırdaş olan ülkelerin sınır bölgeleri içinde oturan kendi vatandaşlarına komşu bölge sınırları içinde kısa süreli dolaşmalarını sağlamak üzere verdiği belge pasif,Edilgin pasif korunma,"Savaş sırasında düşman saldırılarından korunmak için yapılan alalama, gizlenme vb. yöntemlerin bütünü" pasifleşme,Pasifleşme işi pasifleşmek,Pasif duruma gelmek pasifleştirme,Pasifleştirmek işi pasifleştirmek,Etkisiz duruma getirmek pasiflik,Pasif olma durumu pasiyans,İskambille açılan bir fal paskal,Pandomim oyununda palyaço gibi boyanmış komik paskallık,İnsanı güldürüp eğlendirecek söz ve davranış paskalya,Hz. İsa'nın dirilişini anmak için Hristiyanlarca kutlanan bayram paskalya çöreği,Paskalyada yapılan bir tür tatlı çörek paskalya yumurtası,Paskalyada Hristiyanların çeşitli renklere boyadıkları yumurta paskalya yumurtası gibi,yüzüne çok allık süren paslandırma,"Paslandırmak işi, oksidasyon" paslandırmak,Paslanmasına yol açmak paslanış,Paslanma işi paslanma,"Paslanmak işi, oksidasyon" paslanmak,Üzerinde pas oluşmak paslanmaz,Paslanmaya karşı dayanıklılığı olan (alaşım veya metal) paslanmaz çelik,Paslanmaya karşı özel olarak dayanıklılığı sağlanmış olan çelik türü paslaşma,Paslaşmak işi paslaşmak,Bazı top oyunlarında oyuncular topu birbirine geçirmek paslatma,Paslatmak işi paslatmak,"Paslanmasına sebep olmak, paslandırmak" paslı,"Üzerinde pas oluşmuş, pas tutmuş, paslanmış" pas mantarı,"Pas mantarıgillerden, buğdaygillerde ve baklagillerde pas hastalığına sebep olan mantar (Uromyces)" pas mantarıgiller,Bitkilerin üzerinde yaşayarak pas denilen lekeler yapan asalak bir mantar takımı paso,"Bir kimsenin, herhangi bir ücretin bütününden veya bir bölümünden muaf tutulduğunu gösteren belge" pasör,Pasçı paspal,"Bakımsız, dağınık, pis (kimse, kılık vb.)" paspallık,"Bakımsızlık, dağınıklık" paspartu,"Sergilenmek üzere hazırlanan fotoğraf veya tablonun kenarlarında fon kâğıdı ile oluşturulan, çerçeve ile konu arasındaki boşluk" paspas,"Ayakkabıların altını temizlemek için kapı önlerine konulan kıl, plastik vb.nden yapılmış yüzü tırtıklı silecek" paspas yapmak,paspaslamak paspasçı,Paspasla yerleri silen kimse paspaslama,Paspaslamak işi paspaslamak,Paspas ile yerleri silmek paspaslanma,Paspaslanmak işi paspaslanmak,Paspaslama işine konu olmak pas rengi,Kırmızıyla kahverengi arasındaki renk passız,Pası olmayan pasta,"İçine katılmış türlü maddelerle özel bir tat verilmiş, fırında veya başka bir yolla pişirilerek hazırlanmış bir tür hamur tatlısı" pasta,Giysilerde dikişli kıvrım pastacı,Pasta (I) yapan veya satan kimse pastacılık,Pasta yapma veya satma işi pastane,"Pasta vb. yapılan, yenilen ve satılan yer, pastacı" pastaneci,Pasta yapan veya satan kimse pastanecilik,Pastanecinin işi veya mesleği pastal,Tütün yaprağı dizisi pastalı,Üzerinde pasta (III) bulunan pastav,Çuha kumaşının sarıldığı top pastavla pazarlık,Toptan yapılan pazarlık pastel,Pastel kalem pastırma,"Tuz, çemen, kırmızıbiber karışımının et üzerine sürülerek güneşte veya iste kurutulması yoluyla yapılan yiyecek" pastırmasını çıkarmak,"bir kimseyi iyice dövmek, hırpalamak" pastırmacı,Pastırma yapan veya satan kimse pastırmacılık,Pastırma yapma veya satma işi pastırmalı,İçinde pastırma bulunan (yemek) pastırmalık,Pastırma yapmaya elverişli (et) pastırmalı yumurta,Pastırma kavrulduktan sonra üzerine yumurta kırılarak yapılan bir yemek türü pastırma yazı,Güzün sonundaki sıcak günler pastil,Genellikle boğaz enfeksiyonlarına karşı ağızda emilerek kullanılan ilaç pastis,Anason kokulu bir tür alkollü içki pastoral,"Kır yaşantısını ve özellikle çobanların aşk ve yaşayışlarını anlatan (edebiyat türü), çobanlama" pastoral oyun,Kişileri kadın ve erkek çobanlar olan tiyatro eseri pastörizasyon,"Süt, bira, meyve suyu vb. maddelerin bozulmasına yol açacak mikroorganizmaların yok edilmesi için özel aletlerde 75 °C'ye kadar ısıtılıp birdenbire soğutulması yoluyla uygulanan işlem" pastörize,"Pastörizasyon yoluyla 75 °C'ye kadar ısıtılıp birdenbire soğutulması yoluyla, içindeki mikropları öldürülmüş olan (süt, bira, meyve suyu vb.)" pastörize etmek,"süt, bira, meyve suyu vb.ni mikroplardan arınmış duruma getirmek" pastra,"Bir tür iskambil oyunu, pişti" paşa,Osmanlı Devleti zamanında yüksek sivil memurlara ve albaydan üstün rütbede bulunan askerlere verilen unvan paşa gibi yaşamak,"bolluk içinde yaşamak, bey gibi yaşamak" paşa gönlü bilir,"`ne yapacaksa yapsın, kendisi bilir` anlamında kullanılan bir söz" paşa olmak,fazlaca içki içmiş olmak paşa ağacı,"Kerestesi açık sarı veya yeşilimsi renkte, iri gözenekli, genellikle kaplama olarak kullanılan değerli bir mobilya ağacı" paşababa,Paşalık yapmış dede paşaçadırı,"Begonyagillerden, kalp biçimindeki yapraklarının altı kırmızımtırak, üstü koyu yeşil, gövdesi sürünücü ve etli bir süs bitkisi (Begonia feasti)" paşa çayı,Çok açık ve ılık çay paşa kapısı,Hükûmet konağı paşalı,Paşa sanını alan büyük devlet adamlarının yakın hizmetinde bulunan gedikli ağa paşalık,Paşa unvanı veya paşa olma durumu paşazade,Paşanın çocuğu pat,"Yassı, basık" pat,Yassı bir şeyle vurulduğunda çıkan ses pat diye,ansızın pat,"Birleşikgillerden, papatyaya benzeyen otsu bir bitki (Leucanthemum)" pata olmak,berabere kalmak pata gelmek,kâğıt oyunlarında berabere kalmak pata,"Oyunda yenen ve yenilen olmaması, berabere kalma" pata çakmak,askerce selam vermek patadak,Ansızın patak,"Dayak, kötek" pataklama,Pataklamak işi pataklamak,Rastgele vurarak dövmek pataklanma,Pataklanmak işi pataklanmak,Dövülmek patakrem,Yüz ve boyundaki bozuklukları ve pürüzleri gideren pudra ile fondöten karışımı bir madde patalya,"Her iki küreği bir kişi tarafından çekilen, birden üç çifteye kadar savaş gemisi sandalı" patates,"Patlıcangillerden, yaprakları ve sürgünleri acı bir bitki (Solanum tuberosum)" patates çorbası,"Patates, salça, tereyağı, nane ve kırmızıbiber karışımının pişirilmesiyle yapılan bir çorba türü" patates köftesi,"Haşlanmış ve rendelenmiş patates, bayat ekmek içi, rendelenmiş kaşar peyniri, yumurta, maydanoz, tuz ve biber karışımının köfte biçiminde fırında pişirilmesiyle yapılan bir yemek türü" patatesli,"İçinde patates olan, patatesle yapılmış" patates salatası,"Haşlanmış ve doğranmış patateslere, soğan, nane, reyhan karışımının eklenmesinden sonra yağ, limon suyu, tuz ve baharatla hazırlanan bir salata türü" patavatsız,"Sözlerinin nereye varacağını düşünmeden saygısızca konuşan, davranışlarına dikkat etmeyen (kimse)" patavatsızca,Patavatsız bir biçimde patavatsızlık etmek,patavatsız bir biçimde davranmak patavatsızlık,Patavatsızca davranış paten,"Buz üstünde kaymak için kullanılan, çoğunlukla tabanına, dar uzun bir çelik takılı ayakkabı" patenci,Buz pateni yapan veya patenle kayan kimse patent,Buluş belgesi patentinin altına almak,egemenliği altına almak patent hakkı,İsim hakkı patetik,"Dokunaklı, etkili" patırdama,Patırdamak işi patırdamak,Patırtılı ses çıkarmak patırdatma,Patırdatmak işi patırdatmak,Patırtılı ses çıkartmak patır kütür,"Gürültülü, güçlü bir biçimde, acele ile" patır patır,"Güçlü, gürültülü ses çıkararak" patırtı,Pat pat çıkan sesin adı patırtı çıkarmak,"kavgaya sebep olmak, kavga çıkarmak" patırtı kopmak,"kavga çıkmak, kargaşalık olmak" patırtıya pabuç bırakmamak,"önemli bir tehlike yaratmayacağını bildiği kışkırtmalara, yıldırmalara aldırmayıp bildiğini yapmak" patırtıya vermek,gürültüye vermek patırtılı,Patırtısı olan patırtısız,Patırtısı olmayan pati,"Kedi, köpek vb. hayvanların ön ayağı" patik,"Altı yumuşak veya ince deriden, genellikle üstten bağlı küçük çocuk ayakkabısı" patika,"Engebeli yerlerden gelip geçenlerin ayak izlerinden oluşan, tekerlekli araç işlemeyen dar yol, çığır, keçi yolu, yolak" patinaj,Buz pateni patinaj yapmak,"tekerlek, tutunma eksikliği sebebiyle ilerlemeksizin aynı noktada dönmek" patinaj zinciri,Patinajı önlemek için tekerleğe takılan zincir patiska,"Çoğu pamuktan dokunmuş sık ve düzgün bez, hasse, hasa" pat küt,"Üst üste, arka arkaya (vurmak)" patlak,"Patlayarak açılmış, yırtık, yarık" patlak vermek,"gizli kalması istenen veya beklenmedik bir olay, ansızın ortaya çıkmak" patlakça,"Patlak gibi, patlağa benzer" patlak göz,"Dışarıya doğru biraz fırlamış göz, lokma göz" patlama,Patlamak işi patlamak,"Nesneler, iç basıncın etkisiyle ve çoğunlukla büyük ses çıkararak dağılmak, infilak etmek" patlama!,"`sabret, sakin ol` anlamında kullanılan uyarıcı bir söz" patlamalı,"Hava etkisiyle benzinin, petrolün, alkolün hızlı yanmasıyla çalışan (motor)" patlangaç,Kamış veya ağaç dalından yapılıp tabanca gibi ses veren pistonlu çocuk oyuncağı patlatma,Patlatmak işi patlatmak,Patlama işine yol açmak patlayıcı,Patlama özelliği olan (madde) patlayıcı ünsüz,"Akciğerlerden gelen havanın ağız kanalının kapanmasıyla patlama biçiminde dışarı itilmesi sonucu oluşan ünsüz; süreksiz ünsüz: b, p, c, ç, d, t, g, k" patlayış,Patlama işi patlıcan,"Patlıcangillerden, kalın saplı, uzunca yapraklı otsu bitki (Solanum melongena)" patlıcan böreği,"Hafif pişirilmiş ve boylamasına iki veya üçe bölünmüş maydanoz, domates, yumurta ve kıyma karışımının eklenmesi ve fırında pişirilmesiyle yapılan bir yemek türü" patlıcangiller,"İki çeneklilerden, örnek bitkisi patlıcan olan, içine domates, biber, patates, tütün vb. bitkileri alan familya" patlıcani,Patlıcan rengi patlıcan inciri,İri ve mor bir tür incir patlıcan kebabı,"Küçük küçük doğranmış kemiksiz koyun etinin domates, patlıcan, soğan karışımıyla birlikte kısık ateşte pişirilmesinden sonra karabiber, yenibahar ve tuz eklenip orta sıcaklıktaki fırında pişirilmesiyle yapılan bir yemek türü" patlıcanlı,Patlıcanla yapılmış patlıcan salatası,"Közlenip soyulmuş ve ince kıyılmış patlıcanlara soğan, sarımsak, domates, yeşilbiber, maydanoz karışımının eklenmesiyle hazırlanan bir salata türü" patojen,Hastalık oluşturan patolog,Özellikle patoloji ile uğraşan doktor patoloji,"Hastalıkla ilgili hücrelerdeki, dokulardaki ve organlardaki yapısal ve işlevsel değişikliklerin tanınması, araştırılması ve incelenmesiyle ilgilenen bilim dalı" patolojik,Patoloji ile ilgili patpat,"Kökü yumru biçimde şişkin, Doğu Anadolu'da yetişen bir bitki" pat pat,`Pat` sesi çıkararak patriarkal,Ataerkil patrik,Ortodoks ve bazı Doğu kiliselerinin başkanı patrikhane,Patriğin görev yaptığı bina patriklik,Patrik olma durumu patron,"Bir ticaret veya sanayi kurumunun sahibi, başı, işvereni" patron,"Kumaşın biçilmesine yarayan, bir giysi örneğindeki parçaların biçimine göre kesilmiş kâğıt, kalıp" patron çıkarmak,patronları çizili olduğu modelden kopya yolu ile bir kâğıda geçirip kesmek patrona,Osmanlı Devleti'nde tümamirale yakın bir deniz subaylığı unvanı patronaj,Cezaevinden serbest bırakılan suçlunun toplum yaşantısına yeniden uyabilmesini sağlamak amacıyla yapılan yardım çalışması patronca,"Patron gibi, patrona yakışır bir biçimde" patroncu,Örneğe göre ölçüp biçerek ilk patronu çıkaran nitelikli işçi patronculuk,Patroncunun yaptığı iş patronluk,Patron olma durumu pat sat,"Zaman zaman, ara sıra, tek tük" pattadak,Ansızın pavkırma,Pavkırmak işi pavkırmak,Tilki veya çakal ulumak pavurya,Bir cins iri yengeç pavyon,"Bir kuruluşun, bir kurumun, bir bahçe içindeki yapılarından her biri" pavyoncu,Pavyon işleten kimse pavyonculuk,Pavyon işletme işi payını almak,kendine ayrılanı almak payına düşmek,"bölüşmede hisse ayrılmak, belirli bir bölüm verilmek" pay vermek,"hisse vermek, bölüşmede bulunan parçalardan ayırmak" pay etmek,"bölüşmek, üleşmek" pay bırakmak,"kesme, biçme, yapma sırasında, bir şeyde daha sonra kullanılmak için fazlalık bırakmak" pay biçmek,durumu bir kişi veya bir şeyin durumu ile karşılaştırıp yargıya varmak pay,"Birden fazla kişi arasında bölüşülmüş bir bütünden, bu kişilerin her birine düşen bölüm, hisse" pay çıkarmak,"bir olay veya durumdan gereken deneyimi kazanmak, tutulacak yolu belirlemek" payan,"Son, sonuç, nihayet" payanda vurmak,payandalamak payandaları çözmek,"ayrılmak, kaçmak, uzaklaşmak" payanda,Destek payanda olmak,"destek olmak, arka çıkmak" payandalama,Payandalamak işi payandalamak,"Çökmek, yıkılmak, devrilmek üzere olan bir yeri veya şeyi payandalarla sağlamlaştırmak" payandalı,Payandası olan payansız,"Sonu olmayan, sonsuz" payansız olmak,"sonsuz, bitmez tükenmez olmak" payda,"Bayağı kesirlerde birimin kaç eşit parçaya bölünmüş olduğunu gösteren sayı, mahreç" paydaş,Hissedar paydaşlı,"Birden fazla paydaşın malı olan, paylı, hisseli" paydaşlık,Hissedarlık paydos,İşi veya çalışmayı geçici olarak bırakma paydos demek,yapılmakta olan bir işi bırakmak paydos etmek,"işi durdurmak, çalışmayı bırakmak" paydos borusu,Paydos zamanının geldiğini bildiren boru sesi paydos borusu çalmak,işi bırakma zamanının geldiğini boru sesi ile bildirmek paydos vakti,İşi bırakma zamanı paye,Rütbe paye vermek,"değer, önem vermek" payelendirme,Payelendirmek işi payelendirmek,"Paye vermek, belli bir payeye ulaştırmak" payen,Pagan payet,"Giysi vb. işlemek için kullanılan küçük, pırıltılı pul" payidar,"Kalıcı, sonsuza kadar yaşayacak olan" payidar kalmak (veya olmak),"kalmak, yok olmamak, yaşamak" payitaht,"Başşehir, başkent" paylama,"Paylamak işi, azar, azarlama, tekdir, tevbih, papara, saparta" paylamak,"Birine kusurundan ötürü sert sözler söylemek, azarlamak" paylanma,Paylanmak işi paylanmak,Paylama işi yapılmak paylaşılma,Paylaşılmak işi paylaşılmak,Paylaşma işi yapılmak paylaşma,Paylaşmak işi paylaşmak,"Aralarında bölüşmek, pay etmek, üleşmek" paylaştırma,Paylaştırmak işi paylaştırmak,Herkese kendi payına düşeni aldırmak veya vermek paylatma,Paylatmak işi paylatmak,"Birinin, başkasını paylamasına sebep olmak" paylı,"Hisseli, hissedarları olan" pipe-line,343 boru hattı payreks,Isıya ve kimyasal etkilere dayanıklı bir cam türü paytak,"Çarpık, eğri bacaklı" paytak adım,İki yana sallanarak yürüme paytakça,"Biraz paytak, paytak gibi, paytağa benzer" paytaklık,Paytak olma durumu payton,Fayton pazar,Satıcıların belirli günlerde mallarını satmak için sergiledikleri belirli geçici yer pazar ola!,satıcılara `satışın bol olsun` anlamında söylenen bir iyi dilek sözü pazara çıkarmak,satılığa çıkarmak pazarbaşı,"Pazarı yöneten, ona düzen veren kimse" pazarcı,Değişik günlerde kurulan pazarlarda mal satan kimse pazarcılık,Pazarcının işi pazar kayığı,Eşya taşıyan büyük kayık pazar kayığı gibi,çok yüklenmiş (taşıt) pazarlama,Pazarlamak işi pazarlamacı,"Pazarlama işi ile uğraşan görevli, pazarlama uzmanı" pazarlamacılık,Pazarlamacının işi pazarlamak,"Bir ürünü, bir malı, bir hizmeti satacak uygun piyasa bulmak" pazarlanma,Pazarlanmak işi pazarlanmak,Satışa sunulmak pazarlaşma,Pazarlaşmak işi pazarlaşmak,"Bir fiyat üzerinde anlaşmak, pazarlık etmek" pazarlık,Bir alışverişte tarafların kendileri için en elverişli fiyatı karşısındakine kabul ettirmek amacıyla yaptıkları görüşme pazarlık etmek,bir şeyin fiyatı üzerinde karşılıklı çekişmek pazarlığa girişmek,pazarlık yapmaya başlamak pazarlığı pişirmek,pazarlıkta uyuşma sağlayacak duruma gelmek pazarlıkçı,Pazarlık yapmayı seven kimse pazarlıklı,Pazarlığı olan pazarlıklı alışveriş,Pazarlaşmak suretiyle yapılan alım satım pazartesi,Pazar ile salı arasındaki gün pazar yerine dönmek,kalabalıklaşmak pazar yeri,Pazar kurulan yer pazen,"Dokuması kalın, sık ve yumuşak, bir tür pamuklu bez" pazı,"Ispanakgillerden, yaprakları sebze olarak kullanılan bir bitki, yaban pancarı, yabani ıspanak (Beta vulgaris varcicla)" pazı,"Kolun omuz ile dirsek arasındaki bölümünde bulunan, şişkince kas kitlesi" pazı,"Bir ekmeklik hamur topağı, beze" pazı kemiği,Kol kemiği pazılı,Pazısı olan pazval,Kunduracıların çalışırken kundurayı dizleri üzerinde tutmak için kullandıkları kayış pazvant,Rumeli'de gece bekçisi Pb,Kurşun elementinin simgesi Pd,Paladyum elementinin simgesi pe,"Türk alfabesinin yirminci harfinin adı, okunuşu" peç,Rus mimarisinde odaları ısıtmak için yapılan fırın tarzı ocak peçe,"Kadınların sokakta yüzlerine örttükleri ince siyah örtü, nikap" peçeleme,Peçelemek işi peçelemek,Bir şeyi örtmek peçelenme,Peçelenmek işi peçelenmek,Peçeleme işi yapılmak peçeli,Yüzünü örtmek için peçe takmış olan Peçenek,"VIII-XI. yüzyıllar arasında Türkistan'da, Güneydoğu Avrupa ve Balkanlarda yaşamış olan bir Türk kavmi" Peçenekçe,Peçenek Türkçesi peçesiz,Yüzünü örtmek için peçe takmamış olan peçete,"Yemekte giysiyi korumak, ağız silmek için kullanılan ince, yumuşak kâğıt veya kumaş parçası" peçiç,Zar yerine altı tane küçük deniz hayvanı kabuğu atılarak bunların açık taraflarının üste veya alta gelmelerine göre taş ilerleterek oynanan bir oyun pedagog,Eğitim bilimci pedagoji,Eğitim bilimi pedagojik,Eğitim bilimsel pedal,"Bir makinede, bir araçta ayak yardımıyla dönmeyi veya hareketi sağlayan düzen, ayaklık" pedavrası çıkmış,pedavra gibi pedavra,"Köknar ve ladin ağaçlarından elde edilen, çatı örtüsü olarak kullanılan ince tahta, balar" pedavra gibi,kaburga kemikleri sayılacak kadar zayıf (kimse) peder,Baba pederşahi,Ataerkil pederşahilik,Ataerkillik pediyatri,Çocuk sağlığı ve hastalıkları ile ilgili hekimlik dalı pedikür,"Tırnakları kesip düzeltme, nasırları yumuşatma veya çıkarma gibi işlerle ilgili ayak bakımı" pedikürcü,Pedikür yapan kimse pedikürcülük,Pedikürcünün işi pedodonti,Diş hekimliğinde çocuk dişlerinin tedavisine ağırlık veren uzmanlık alanı pedoloji,Çocuk bilimi pedometre,Adımsayar peganit,Hidratlı doğal alüminyum fosfat pegmatit,"Başlıca kuvars, feldspat ve Moskof camından oluşan, açık renkli bir tür magma taşı" pehlivan,Güreşçi pehlivan duası,Yağlı güreşte güreşe başlamadan önce cazgır tarafından söylenilen uyaklı sözler pehlivanlık,Pehlivan olma durumu pehlivan yakısı,Keskin yakı pehpeh,"Beğenme, şaşma anlatan bir söz" pehpehleme,Pehpehlemek işi pehpehlemek,Pohpohlamak pejmürde,"Eski püskü, yırtık" pejmürdelik,Pejmürde olma durumu pejoratif,"Küçümseyici, aşağılayıcı, kötüleyici, yerici, yermeli" pek,"Sert, katı" pek söylemek,kırıcı ve sert konuşmak pekâlâ,Benzerlerinden aşağı olmayan pek başlı,İnatçı pek canlı,Dayanıklı pekçe,İyice pek çok,"Yeterinden fazla, bir hayli" pek doku,"Selüloz çeperleri değişik kalınlıkta hücrelerden oluşan, dalların dik durmasını sağlayan doku" pekent,"Kolayca geçit vermeyen, aşılması çok güç doğal engel" pek gözlü,"Yılmaz, yürekli, gözü pek (kimse)" peki,Evet Pekin ördeği,Çin kökenli özellikle Amerika'da yaşayan bir tür ördek pekişme,Pekişmek işi pekişmek,"Sertleşmek, katılaşmak" pekiştirme,Pekiştirmek işi pekiştirmek,"Sertleşmek, katılaştırmak" pekiştirmeli,Pekiştirilmiş olan pekiştirmeli sıfat,"Türkçede çoğu kez sıfatın, bazen de adın ilk hecesindeki ünlünün, baştaki ünsüzle birlikte, -p, -m-, -r-, -s- ünsüzlerinden biriyle veya ünlü ile başlayan bir adın veya sıfatın yalnız -p- ünsüzüyle kapatılmasıyla ortaya çıkan hecenin, aynı sıfatın veya adın başına eklenmesiyle kurulan kelime" pekiştirmeli özne,`Kendi` dönüşlü zamiriyle kuvvetlendirilmiş özne pekiştirmeli zarf,Pekiştirmeli kelime biçiminde kurulmuş zarf pekitme,"Pekitmek işi, tekit" pekitmek,"Güç vermek, güçlendirmek, tekit etmek" pekiyi,"Öğretimde, öğrencinin değerlendirilmesinde kullanılan en yüksek başarı derecesi" pekleşme,Pekleşmek işi pekleşmek,"Sertleşmek, katılaşmak" pekleştirme,Pekleştirmek işi pekleştirmek,"Pekleşmesine yol açmak, pekleşme işini yaptırmak" peklik,Pek olma durumu peklik çekmek,sürekli olarak güçlükle büyük abdest bozmak pekmez kaynatmak,pekmez yapmak pekmez,"Genellikle üzüm, dut vb. meyvelerin kaynatılarak koyulaştırılmış biçimi" "pekmez gibi malın olsun, Antakya'dan sinek gelir","`malı güzel olan kimse için müşteri kaygısı yoktur, onun malına uzak yerlerden bile istekli çıkar` anlamında kullanılan bir söz" pekmezci,Pekmez yapan veya satan kimse pekmezcilik,Pekmez yapma veya satma işi pekmez helvası,Eritilen tereyağında unun hafifçe kavrulmasından sonra pekmezle karıştırılmasıyla yapılan ve cevizle birlikte sunulan bir tatlı türü pekmezkefi,Kula ile doru arasında bir at donu pekmez köpüğü,Pekmez kaynatılırken kazanın üzerinde oluşan tatlı köpük pekmezli,Pekmezi olan veya içinde pekmez bulunan pekmezlik,Pekmez yapmak için ayrılmış pekmez toprağı,"Üzüm şırasını kestirmek için kullanılan, kil ile karışık kireçli toprak, marn" peksimet,"Pişirildikten sonra dilimler hâlinde kesilerek ısı ile kurutulmuş, uzun süre dayanabilen ekmek" pektin,"Bitki dokularında bulunan renksiz, metil grubundan madde" pektoral,Göğse ait pek yürekli,"Acıması olmayan, yüreksiz, merhametsiz (kimse)" pek yüzlü,Karşısındakilerin kırılacağını bildiği hâlde duygularını veya isteklerini söylemekten çekinmeyen (kimse) peleme,"Irmaklarda işleyen, bir tür altı düz kayık" pelenk,Pars pelerin,"Omuzlardan aşağı dökülen, geniş, kolsuz bir tür üstlük" pelesenk,Türlü bitkilerden çıkarılan kokulu bir reçine pelesenk ağacı,"Kızıldeniz'in Afrika ve Asya kıyılarında yetişen ve kışın yapraklarını dökmeyen, değerli kerestesi kahverengi, mor veya esmer hatta vişneçürüğü olabilen, doğramacılıkta kullanılan bir ağaç (Commiphora opobalsamum)" pelikan,"Pelikangillerden, pembeye çalan beyaz tüylü, kanatları gri renkli, alt gagasında deriden bir kesesi olan iri kuş, kaşıkçı kuşu (Pelecanus onocrotalus)" pelikangiller,"Omurgalı hayvanların kuşlar sınıfının, leyleksiler takımının bir alt familyası" pelikansılar,"Bazı sınıflandırmalara göre, pelikangiller, karabatakgiller ve sümsükgiller familyalarını içine alan bir takım" pelikül,"Boş film, film şeridi" pelin,"Birleşikgillerden, yapraklarında ve öteki bölümlerinde çok acı, kokulu bir madde bulunan, hekimlikte kullanılan çok yıllık ve otsu bir bitki, pelin otu, acı pelin, akpelin (Artemisia absinthium)" pelit,Meşe ağacı pelte,"Nişasta, şeker ve su karışımının pişirilerek soğutulmasıyla yapılan bir tatlı türü" pelte gibi,çok gevşek peltek,"Dilini dişlerinin arasına alır gibi konuşan ve bu yüzden s, z gibi sesleri kusurlu söyleyen (kimse)" peltek diş ünsüzü,"Dil ucunun, ön dişlerin arasına girmesiyle oluşan ünsüzü" peltekleşme,Peltekleşmek işi peltekleşmek,Peltek duruma gelmek pelteklik,"Peltek olma durumu, peltek konuşma" peltelenme,Peltelenmek işi peltelenmek,Pelte kıvamında olmak pelteleşme,Pelteleşmek işi pelteleşmek,Pelte kıvamını almak pelür,İnce ve yarı saydam bir kâğıt türü pelüş,"Bir yüzü uzun tüylü, yumuşak ve parlak, kadifeye benzer bir kumaş türü" pembe,Beyaza biraz kırmızı karıştırılmasıyla oluşan açık renk pembegemre,"Genellikle Akdeniz ve Ege bölgelerinde yetişen, taneleri iri, kalın kabuklu, salkımı konik biçimde olan bir tür üzüm" pembekurt,Pamuk ve bamya tarlalarında zarara yol açan kırmızımsı tırtıl pembeleşme,Pembeleşmek işi pembeleşmek,Pembe bir renk almak pembeleştirme,Pembeleştirmek işi pembeleştirmek,Pembe bir duruma getirmek pembelik,Pembe renginde olma pembezar,Genellikle gömlek yapımında kullanılan bir tür ince ve yumuşak bez pena,Mızrap penaltı,Ceza atışı penaltı atışı,Futbolda ceza alanı içinde penaltının kullanılması penaltı noktası,Penaltı atışının yapıldığı nokta pencere açmak,görüş açısı kazandırmak pencere,"Yapıları veya tren, vapur vb. ulaşım araçlarını aydınlatmak, havalandırmak amacıyla yapılan, çerçeve, cam, panjur, perde gibi eklentilerle daha kullanışlı bir duruma getirilen açıklık" pencere eteği,Pencere ile döşeme arasındaki bölüm pencere kanadı,Sabit veya menteşe yardımıyla açılıp kapanan pencere elemanı pencereli,Penceresi olan pencik,Asker yetiştirilmek için savaş tutsaklarından beşte bir oranında ayrılan acemi oğlanı adayı pencüdü,"Zarla oynanan oyunlarda zarların üst yüzünün birinin beşli, öbürünün ikili gelmesi, beş iki" pencüse,"Zarla oynanan oyunlarda zarların üst yüzünün birinin beşli, öbürünün üçlü gelmesi" pencüyek,"Zarla oynanan oyunlarda zarların üst yüzünün birinin beşli, öbürünün birli gelmesi" pençe vurmak,pençelemek pençesine düşmek,yakalanmak pençe atmak,"yırtıcı hayvan ön ayaklarıyla saldırmak, vurmak" pençe,Yırtıcı hayvanların ön ayaklarının parmaklarıyla tırnakları pençeleme,Pençelemek işi pençelemek,"Yırtıcı hayvan pençesiyle kapmak, yakalamak, pençe vurmak" pençeleşme,Pençeleşmek işi pençeleşmek,"Pençe pençeye gelmek, kavga etmek, dövüşmek" pençeletme,Pençeletmek işi pençeletmek,Pençeleme işini yaptırmak pençeli,Pençesi olan pençe pençeye gelmek,"kıyasıya, öldürürcesine dövüşmek" pençe pençe,"Genişçe ve sık lekeler durumunda, yer yer kırmızı bir biçimde" pençesiz,Pençesi olmayan pençgâh,Klasik Türk müziğinde rast ve bayati dizilerinden oluşan birleşik makam pendname,Öğüt kitabı peneplen,Yontuk düz penes,"Genellikle halk oyunlarında kızların süs olarak kullandığı, altın taklidi, sarı tenekeden pul" pengö,İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar kullanılan Macar para birimi penguen,"Penguengillerden, Güney Kutbu'nda yaşayan, sırtı kara, göğsü ak, iyi yüzen, deniz hayvanlarıyla beslenen, uçamayan, kısa kanatlı deniz kuşu (Aptenodytes patagonica)" penguengiller,"Omurgalı hayvanlardan, kuşlar sınıfının penguenler takımının bir familyası" penguenler,Penguengiller familyasını içine alan takım peni,Sterlinin yüzde biri değerindeki para birimi penis,Erkeklik organı penisilin,Mikroplu hastalıkların tedavisinde kullanılan bir antibiyotik türü pense,Çeşitli biçim ve büyüklükte maşa veya kıskaç pentan,Formülü C5H12 olan doymuş hidrokarbon pentatlon,"Eski Yunan'da koşu, uzun atlama, cirit atma, disk atma ve güreşi kapsayan atletizm yarışması" penuvar,Bir tür sabahlık penye,Dokumacılıkta özel araçla apresi yapılmış bir tür ince kumaş pepe,"Dudak sesleriyle başlayan kelimelerin ilk seslerini güçlükle söyleyen ve ancak birkaç kez tekrarladıktan sonra arkasını getirebilen (kimse), pepeme" pepeleme,Pepelemek işi pepelemek,Pepe gibi konuşmak pepelik,Pepe olma durumu pepeme,Pepe pepemelik,"Pepelik, rekâket" pepsin,Mide mukozasının salgıladığı proteinli besinleri peptona çeviren enzim pepton,Vücutça özümlenebilecek duruma gelmiş proteinli besin perakende,"Malların teker teker veya birkaç parça durumunda azar azar satılmasına dayanan (satış biçimi), toptan karşıtı" perakendeci,Malını perakende olarak satan tüccar perakendecilik,Perakende olarak yapılan alışveriş perçem,Başlarını tıraş edenlerin tepede bıraktıkları saç tutamı perçemli,"Perçemi, kâkülü olan" perçin,"İki veya daha çok levhayı birbirine bağlamak için geçirilen çivinin, ezilerek baş durumuna getirilen ucu" perçinleme,Perçinlemek işi perçinlemek,Bir bağıntıyı perçinle tutturmak perçinleniş,Perçinlenme işi perçinlenme,Perçinlenmek işi perçinlenmek,Perçinleme işine konu olmak perçinleşme,Perçinleşmek işi perçinleşmek,"Arkadaşlık, dostluk ilişkileri çok güçlenmek, pekişmek, sağlamlaşmak" perçinleştirme,Perçinleştirmek işi perçinleştirmek,"Perçinli duruma getirmek, perçinleşmeyi sağlamak, sağlamlaştırmak" perçinleyiş,Perçinleme işi perçinli,Perçin yapılarak sağlamlaştırılmış perçinsiz,Perçin yapılmamış olan perçin tabancası,"Levha olarak üretilmiş parçaları birbirine üst üste koyarak birleştirmek, kaynaştırmak için kullanılan el aleti" perdah çekmek,sakalı bir daha ve kıl çıkışının ters yönünde olmak üzere tıraş etmek perdah vurmak (veya etmek),parlatmak perdah,"Parlatma, parlaklık verme" perdahçı,Bazı parlatıcı maddelerle cila yapan kimse perdahçılık,Perdahçının işi perdahlama,Perdahlamak işi perdahlamak,Aprelemek perdahlanma,Perdahlanmak işi perdahlanmak,Parlatılmak perdahlı,"Parlatılmış, perdah edilmiş" perdahsız,"Parlatılmamış, perdahı olmayan" perdelerini kapamak,tiyatro tamamen kapanmak perdelerini açmak,tiyatro yeni mevsimde temsillerine başlamak perde kurmak,Karagöz oyununa başlamak perde çekmek,bir şeyin önüne perde germek perde,"Görüşü, ışığı engellemek, bir şeyi gizlemek için pencereye veya bir açıklığın önüne gerilen örtü" perde inmek,gözde katarakt olmak perde arkası,Bir şeyin görünürde olmayan gizli yanı perde ayaklılar,"Kaz, ördek, martı gibi suda yüzen ve parmakları arasında perde bulunan kuşlar takımı" perdeci,Perde satan veya diken kimse perdecilik,"Perdecinin işi, perdedarlık" perdedar,Perdeci perdeleme,Perdelemek işi perdelemek,"Bir şeyin önüne perde çekmek, perde ile örtmek" perdelenme,Perdelenmek işi perdelenmek,Perdeleme işine konu olmak perdeli,Perdesi olan veya perde ile örtülü bulunan perdelik,Perde yapmaya elverişli (kumaş) perdeli pilav,"Tavuk eti, badem içi, pirinç, kuş üzümü, un ve yumurta kullanarak hazırlanan bir pilav türü" perdesi yırtık,"Utanmaz, arlanmaz (kimse), perdesi sıyrık" perdesiz,Perdesi olmayan perdesizlik,Perdesi olmama durumu pereme,Gondola benzeyen bir kayık peremeci,Pereme kullanan veya yapan kimse perende atmak,havada çark gibi dönerek takla atmak perende,Havada çark gibi dönerek atılan takla perende atamamak (veya atılmamak),"herhangi bir konuda birinden aşağı, beceriksiz olmak" perese,Duvarcıların doğrultu bulmakta kullandıkları şakul ipi peresesine getirmek,"tam sırasını, uygun zamanını bulmak, biçimine getirmek" pereseye almak,"bir işi düşünmek, göz önüne almak" perestiş,Tapınma perestiş etmek,sevmek perestişkâr,Tapınan perforaj,Delme performans,Başarım pergelleri açmak,uzun adımlarla yürümek pergel,"Yay veya çember çizmekte ve ölçmekte kullanılan araç, yayçizer" pergel hareketi,Bir ayağı sabit kalarak kendi etrafında dönme hareketi pergola,Gölgelik perhiz,Diyet perhiz yapmak (veya etmek),sağlığı korumak veya düzeltmek amacıyla özel bir beslenme düzeni uygulamak perhize çekmek,perhizi titizlikle uygulamak perhizkâr,Sürekli olarak perhiz yapan (kimse) perhizkârlık,Perhizkâr olma durumu perhizli,"Perhiz yapan, perhizkâr" perhizsiz,Perhiz yapmayan (kimse) perisi hoşlanmamak,"yakınlık duymamak, ısınamamak" perileri bağdaşmak,"uyuşup anlaşmak, yıldızları barışmak" peri,"Doğaüstü güçleri olduğuna inanılan, hayal ürünü varlık" peri gibi,çok güzel peribacası,"Kolayca aşınabilen taş ve kayalardan oluşmuş, sivri kule veya piramit görünüşlü, kiminin tepesinde külah veya tepsiyi andıran bir kaya parçası bulunan yeryüzü biçimi" pericik,Kilit dili peridot,Olivin peridotit,Olivin ve piroksenden oluşmuş magma taşı peri hastalığı,"Sara, isteri vb. hastalıklar, pericik" perikart,Kalbin üzerini saran zar perili,"Kötü ruhlar bulunduğuna inanılan, tekin olmayan (yer)" peri masalı,Kahramanlarını perilerin oluşturduğu bir masal türü peri masası,"Dik taşların üstüne yerleşmiş, masa biçimindeki yassı kaya" peripatetizm,Aristotelesçilik peri piramidi,"Bir taş yığını ile bunun altında kalmış topraktan oluşan, piramit biçiminde tümsek" periskop,"Denizaltılarda, tanklarda, siperlerde kullanılan, gözlemcinin güvenli bir biçimde çevreyi araştırmasını sağlayan mercekli araç" perişan,"Dağınık, düzensiz, karmakarışık" perişan etmek,"dağıtmak, düzenini bozmak" perişan olmak,"dağılmak, düzeni bozulmak" perişanlık,Perişan olma durumu perişanlık vermek,"perişan duruma getirmek, perişan etmek" periton,Karın zarı peritonit,Karın zarı yangısı periyodik,Süreli periyot,Dönem perki,Tatlısu levreği (Perca fluviatilis) perlit,"Erimiş sodyum, potasyum, alüminyum silikattan ibaret olan cam gibi bir volkanik kayadan patlatılarak pudra hâline getirilmiş bulunan, hazır sıva, hafif levha yapımında, izolasyon işinde, yem maddelerinin preslenmesinde kullanılan yardımcı bir madde" perlon,İlk olarak Almanya'da yapılan sentetik dokuma ipliği perlon fırça,Boya işlerinde kullanılan perlondan yapılmış fırça permanant,Perma permanganat,Potasyum permanganat permeçe,Yedek olarak kullanılan ince halat permi,Yazılı izin belgesi permiyen,Birinci Çağın altıncı ve sonuncu dönemi ve bu dönemde oluşmuş yer katmanları peroksit,Birleşiminde normal oksitlerden daha çok oksijen bulunan oksitlerin genel adı peron,"Otobüs terminallerinde aracın yanaştığı, yolcuların inip binmesine yarayan bölüm" peronospora,"Patates, pancar, asma ve daha başka bitkilerde mildiyu hastalığına yol açan mikroskobik mantar" persenk,Pelesenk personel,"Bir hizmet veya kuruluşun görevlileri, bir iş yerinde çalışanların tümü" perspektif,Görünge perşembe,Çarşamba ile cuma arasındaki gün perşembenin gelişi çarşambadan bellidir,`bir işin sonunun nasıl olacağı şimdiki gidişinden belli olur` anlamında kullanılan bir söz pertavsız,Büyüteç peruka,Takma saç perukar,Berber Perulu,Peru halkından olan kimse perva,"Çekinme, sakınma, korku" pervane,"Geceleri ışık çevresinde dönen küçük kelebek, kepenek (II)" pervane kesilmek,"saygı duyduğu bir kişiye hizmet edebilmek için devamlı etrafında olmak, didinip durmak" pervane olmak,birinin yanında onun hizmetine hazır olduğunu gerekli gereksiz göstermek pervane balığı,Ay balığı pervaneci,"Selçuklu divanında bulunan, arazi defterlerine bakan görevli" pervaneli,Pervanesi olan pervanesiz,Pervanesi olmayan pervasız,"Çekinmez, sakınmaz, korkusuz (kimse), biperva" pervasızca,"Pervasız bir biçimde, çekinmeden, sakınmadan, pervasızcasına, bodoslama (II)" pervasızlık,"Sakınmama, korkusuzluk" pervaz,"Kapı, pencere vb. yerlerin kenarlarına geçirilen ensiz parça" pervaz etmek,uçmak pes,Yenilgiyi kabul ettiğini belirtmek için veya birinin şaşkınlık veren davranışlarına karşılık olarak kullanılan bir söz pes demek,"karşısındakinin kendisinden daha üstün olduğunu kabul etmek, boyun eğmek" pes etmek,"yenilgiyi kabul etmek, pes demek" pes,"Hafif, yavaş sesle söylenen, pest, ince karşıtı" pesek,"Diş kiri, diş pası" peseta,İspanyol para birimi pesimist,"Kötümser, optimist karşıtı" pesimizm,Kötümserlik pesleşmek,"Ses hafif, yavaş duruma gelmek" peso,"Arjantin, Dominik Cumhuriyeti, Filipinler, Kolombiya, Küba, Meksika, Şili ve Uruguay para birimi" pespaye,"Alçak, soysuz, aşağılık" pespayelik,"Alçaklık, soysuzluk" pespembe,"Her yanı pembe, çok pembe" pest,Pes (II) pestenkerani,Saçma pestilini çıkarmak,çok yormak pestili çıkmak,çok yorulmak pestile çevirmek,çok yormak pestil gibi,"kımıldayamayacak kadar güçsüz, bitkin bir biçimde" pestil,"İnce yufka biçiminde kurutulmuş meyve ezmesi, bastık" pesüs,İçinde yağ yakılan toprak kandil peşini bırakmamak,bir kimseyi veya şeyi izlemekten vazgeçmemek peşine takmak,yanında götürmek peşine takılmak,ardından gitmek peşine düşmek (veya gitmek),"arkasından gitmek, izlemek" peşinden sürüklemek,birinin veya birçoklarının arkasından gelmesini sağlamak peşinden yürümek,"birinin arkasından yürümek, gitmek" peşinde (veya peşinden) koşmak,elde etmek için uğraşmak peşinde (veya peşinden) gitmek,bir kimseyi izlemek peşinde dolaşmak (veya gezmek),bir amaçla birisini izlemek peş,"Arka, art" peşinde olmak,birini veya bir şeyi çok istemek peş,Bazı giysilerin bol olması için yanlarına eklenen kumaş parçası peşin,"Bir alışverişte, alışveriş yapıldığı anda, alınan şeyin tesliminden önce veya teslimiyle birlikte ödenen, veresiye karşıtı" peşinat,Bir alışveriş veya hizmet için önceden verilen bir miktar para peşinatsız,Peşin para vermeden veya almadan peşin cevap,Sonradan söylenecek bir şeyi önceden bildirme peşinci,Malı peşin para ile satan veya satın alan kimse peşinen,"Peşin olarak, önceden" peşin fikir,Ön yargı peşin hüküm,Ön yargı peşin pazarlık,Sonradan olacağı hatıra gelen şeyler üzerinde önceden konuşup anlaşma peşin piyasa,Peşin satışa bağlı alışveriş düzeni peşin satış,Bedeli peşin alınarak yapılan satış peşin yargı,Ön yargı peşi peşine,Arka arkaya peşi sıra,Ardınca peşkeş,Yaranmak amacıyla uygunsuz olarak verilen şey peşkeş çekmek,başkasının malını birine bağışlamak peşkir,Genellikle pamuk ipliğinden dokunmuş ince havlu peşkirci,Peşkir dokuyan veya satan kimse peşkircilik,Peşkircinin işi peşli,Peş (II) eklenerek genişletilmiş (giysi) peşmelba,Çekirdeği çıkarılmış yarım şeftalinin genellikle vanilyalı veya kaymaklı dondurma üzerine oturtulması ve krema ile süslenmesiyle yapılan bir tür tatlı peş peşe,Arka arkaya peşrev,"Klasik Türk müziğinde faslın giriş taksiminden sonra, şarkıdan önce çalınan parça" peştahta,İş masası gibi kullanılan çekmece peştamal,Hamamda örtünmek için kullanılan ince dokuma peştamal kuşanmak,peştamal giyinmek peştamalcı,"Peştamal, futa, havlu vb. dokuyan veya satan kimse" peştamalcılık,Peştamalcının işi peştamallı,Peştamalı olan peştamallık,Hava parası peştamalsız,Peştamalı olmayan Peştuca,Afganistan'ın resmî dili petek,"Arıların yumurtalarını bırakmak ve bal depo etmek için yaptığı, düzgün altıgen ağızlı bal mumu yuvacıklar topluluğu" petek göz,"Eklem bacaklı hayvanlarda görülen, birçok görme hücresinden oluşan göz türü" peynirli pide,"Mayalanmış ve yağ ile yumurta karıştırarak hazırlanmış hamura peynir, maydanoz, yumurta eklenmesiyle hazırlanan bir pide türü" petrografi,Taş bilimi petrol,"Yoğunluğu 0,8-0,95 arasında olabilen, hidrokarbürlerden oluşmuş, kendisine özgü kokusu olan, koyu renkli, arıtılmamış, doğal yanıcı mineral yağ, yer yağı" petrolcü,"Petrol arama, bulma işiyle uğraşan kimse" petrol lambası,İçinde petrol ürünleri yakılarak aydınlatmayı sağlayan araç petrol mavisi,Koyu mavi ile koyu yeşil karışımı bir renk petroloji,Yer biliminde kayaçların oluşum mekanizmalarını inceleyen uzmanlık alanı pet şişe,Naylondan yapılmış içecek kabı petunya,"Patlıcangillerden, çeşitli renkte çiçekler açan, kokulu bir süs bitkisi (Petunia)" pey,Bir sözleşmede taraflardan birinin öbürüne işten caymayacağını belirtmek amacıyla önceden verdiği güvence parası pey sürmek,artırma ile satılan bir şey için önce bir miktar para vermek veya önermek pey akçesi,Ön ödeme peyda olmak,"çıkmak, ortaya çıkmak, oluşmak" peyda,"Belli, açık, peydah" peyda etmek,"çıkarmak, oluşturmak, ortaya çıkarmak, edinmek" peydahlama,Peydahlamak işi peydahlamak,İstenmeyen veya uygun olmayan şeyler edinmek peydahlanma,Peydahlanmak işi peydahlanmak,Oluşmak peyderpey,"Azar azar, bölüm bölüm, yavaş yavaş" peygamber,"İnsanlara Tanrı'nın buyruklarını bildiren, onları Tanrı yoluna, dine çağıran kimse, yalvaç, yalavaç, elçi" peygamber ağacı,"Yabani kimyongillerden, Antil Adaları'nda ve Venezuela'da yetişen, 10-15 metre yüksekliğinde, kışın yapraklarını dökmeyen, reçinesinden gayakol çıkarılan bir ağaç (Guaiacum of cicinale)" peygamber çiçeği,Mavikantaron peygamberdevesi,"Sıcak ve ılıman ülkelerde yaşayan, genellikle yeşil renkte ve ortalama 5 santimetre boyunda, düz kanatlı, çok obur böcek (Mantis religiosa)" peygamberlik,"Peygamber olma durumu, yalvaçlık, nübüvvet" peygamber üzümü,"Bir tür tatlı, iri üzüm" peyk,Uydu peyke,"Genellikle eski iş yerlerinde bulunan, duvara bitişik, alçak, tahta sedir" peyklik,"Peyk olma durumu, uyduluk" peyleme,Peylemek işi peylemek,Bir şeyi önceden kendine ayırtmak peylenme,Peylenmek işi peylenmek,Peyleme işi yapılmak peynir,Maya ile katılaştırılarak sütten yapılan ve birçok türü olan besin peynir ekmek gibi,"çok revaçta, çok tutulan, beğenilen" peynir ağacı,"Ebegümecigillerden, tropikal bölgelerde yetişen, kozalarında kısa lifli pamuk bulunan ağaç (Bombax criodendron)" peynirci,Peynir yapan veya satan kimse peynircilik,Peynircinin işi peynir dişi,"Bazen ileri yaşta çıkan dişlerden her biri, kuzu dişi" peynirhane,Peynir yapılan yer peynir helvası,"Rendelenmiş yağlı ve tuzsuz beyaz peynire, yumurta karıştırdıktan sonra un, yağ ve şeker eklenmesi ve kısık ateşte pişirilmesiyle yapılan bir tatlı türü" peynirleşme,Peynirleşmek işi peynirleşmek,"Süt kesilmek, peynir durumuna gelmek" peynirli,İçine peynir konulmuş peynirli börek,Maydanoz ve peynir karışımının yufkalar arasına serilmesiyle yapılan börek türü peynirsiz,"İçine peynir konulmamış, peyniri olmayan" peynir şekeri,"Ağızda kolayca eriyen, donuk beyaz bir şeker türü" peynir tatlısı,Tuzsuz taze peynir ve irmikle yapılan bir tatlı türü peyrev,"Başkasının izinden giden, izleyen kimse, izleyici" peyzaj,Kır resmi pezevenk,"Gizli ve yasal olmayan cinsel ilişki öncesinde aracılık eden kimse, dümbük, godoş, muhabbet tellalı, kavat, astik, dasnik" pezevenklik,"Pezevenk olma durumu, muhabbet tellallığı" pH,"Bir sıvının asit veya bazlık derecesi, sertlik derecesi" pıhtı,Koyulaşarak yarı katı duruma gelmiş sıvı pıhtılanma,Pıhtılanmak işi pıhtılanmak,İçinde pıhtılar olmak pıhtılaşma,"Sıvı durumdan pıhtı durumuna geçme, pıhtılaşmak işi" pıhtılaşmak,Pıhtı durumuna gelmek pıhtılaştırma,Pıhtılaştırmak işi pıhtılaştırmak,Pıhtı durumuna getirmek pılı pırtı,Eski eşya pılı pırtı (veya pılıyı pırtıyı) toplamak,gitmek üzere bütün eşyalarını toplamak pınar,"Yerden kaynayarak çıkan su, kaynak" pır,Kuş kanatlarının çıkardığı ses pırasa,"Zambakgillerden, sapından ve yapraklarından yararlanılan, çok yıllık bir kış sebzesi (Allium porrum)" pırasa bıyıklı,"Uzun, gür bıyıklı (kimse)" pırazvana,"Kılıç, bıçak vb. saplı şeylerin sap içinde kalan bölümü" pırıldak,Işık açıp kapamak yoluyla işaretler vererek anlaşmayı sağlayan araç pırıldakçı,Pırıldak kullanmasını bilen ve bu işte çalışan kimse pırıldama,Pırıldamak işi pırıldamak,"Işık saçmak, ışıldamak" pırıl pırıl,"Çok parlak, çok ışıklı" pırıl pırıl olmak,tertemiz olmak pırıltı,Pırıldayan şeyin yansıttığı ışık pırıltılı,"Pırıltısı olan, parlak" pırlak,"Doğan, atmaca vb. yırtıcı kuşları yakalamada çağırtkan olarak kullanılan, avcılarca bir kafes içinde av yerine bırakılan kuş" pırlamak,"Kuş, herhangi bir şeyden ürküp uçmak" pırlangıç,Ses çıkararak dönen topaç pırlanta,Birçok façetası olacak biçimde yontulmuş foyasız parlak elmas pırlanta gibi,"çok iyi nitelikleri olan, değerli, saf, temiz" pırlantalı,Pırlantası olan pırnal,Kışın yapraklarını dökmeyen bir tür meşe çalısı (Quercus ilex) pırnal kömürü,"Çalıdan yapılan, kaliteli, iyi kömür" pırnallık,Pırnal çalılığı pırpı,"Yılan sokmasına karşı ilaç olduğuna inanılan bir taş türü, yılan taşı" pır pır etmek,ışık yanıp sönmek pır pır,Genellikle kuş kanadının çıkardığı ses pırpırı,"Yeniçeri salma erlerinin giydikleri kırmızı çuhadan yapılmış cübbe, pirpiri" pırpırlama,Pırpırlamak işi pırpırlamak,Yanıp sönmek pırpıt,"Eski püskü, değersiz, işe yaramayan" pırpıtçı,Pırpıt yapan kimse pırtı,"Değersiz şey, eşya" pırtlak,"Pırtlamış, dışarı fırlamış, patlak" pırtlama,Pırtlamak işi pırtlamak,Bulunduğu yerden kayıp dışarı çıkmak pısırık,"Tutuk, sünepe, aşırı çekingen, yüreksiz ve beceriksiz, ezik, girgin karşıtı" pısırıklaşma,Pısırıklaşmak işi pısırıklaşmak,"Pısırık olmak, pısırık duruma gelmek" pısırıklık,Pısırık olma durumu pısmak,Pusmak pışpışlama,Pışpışlamak işi pışpışlamak,Bebeği kucakta yavaş yavaş sallayarak uyutmaya çalışmak pıt,"Çok küçük bir nesnenin, su damlasının yere veya herhangi bir şey üzerine düşmesiyle çıkan hafif ses" pıtırdama,Pıtırdamak işi pıtırdamak,"Pıtırtı çıkarmak, pıtırtı etmek" pıtırdatma,Pıtırdatmak işi pıtırdatmak,Pıtırtı çıkarmasına yol açmak pıtır pıtır,Sık ve düzgün bir biçimde hafifçe ses çıkararak pıtırtı,"Çok hafif patırtı, hafif gürültü" pıtırtı etmek,çok hafif gürültü çıkmasına yol açmak pıt pıt,`Pıt` sesi çıkararak pıt pıt atmak,"korku, heyecan vb. bir sebeple kalbi fazla çarpmak" pıtrak,Dikenli tohumları hayvanların kıllarına ve insanların giysilerine takılan bir yıllık otsu bir bitki (Xantium spinosum) pıtrak gibi,üzerinde çok sayıda meyve bulunan (ağaç ve dal) pıyrım pıyrım,"Çok eskimiş, çok yıpranmış" pianta,Ayakkabı tabanının geniş bırakılan kenarı piç olmak,tadı bozulmak piç etmek,"yapayım derken bozmak, çıkmaza sokmak" piç,"Anası ile babası arasında evlilik bağı olmadan dünyaya gelen çocuk, haramzade, veledizina" piç kurusu,Soysuz ve yaramaz kimse piçleşme,Piçleşmek işi piçleşmek,Yozlaşıp bozulmak piçlik,Piç olma durumu piçuta,Bir tür iri palamut balığı pide,"Mayalı hamurdan yapılan, isteğe göre üzerine yumurta, kıyma, peynir, pastırma vb. konarak pişirilen, ince, yayvan yiyecek" pide gibi,yamyassı pideci,Pide yapan veya satan kimse pidecilik,Pidecinin yaptığı iş pideli,"Pidesi olan, pideyle yapılan" pigment,Boyar madde pijama,İki parçadan oluşan yatak giysisi pik,Dökme demir pik,Geminin kıç tarafındaki bayrak serenine açılan üçgen biçimindeki yelken pik,Maça pikaj,Bilgisayarda dizilen yazıları milimetrik kartona yapıştırıp düzenleme işi pikajcı,Pikaj yapan kimse pikajcılık,Pikajcının yaptığı iş pikap,"Küçük kamyon, kamyonet" pik boru,Kalın demir veya dökme boru pike,Kabartmalı pamuklu kumaş pike,"Uçağın yüksekten, hedef üzerine büyük bir açı ile inmesi" pike yapmak,uçak dik biçimde inmek piket,"İki, üç veya dört kişi arasında ve otuz iki kâğıtla oynanan bir tür iskambil oyunu" piknik,"Yemek yemek, eğlenmek için açık alanda yapılan günübirlik gezinti" piknik yapmak,kırda yemek yemek ve gezinti yapmak piknik alanı,"Piknik yapmaya elverişli geniş ve yeşil alan, piknik yeri" piknometre,Özgül ağırlığı ölçmeye yarayan alet piko,Kimi örtülerin veya çamaşırların kenarına makineyle yapılan bir süs türü pikoya vermek,"piko yapılması için bazı örtü, çarşaf, çamaşır vb.ni pikocuya götürmek" pikocu,Piko yapan kimse pikoculuk,Pikocunun işi veya mesleği pikrik asit,"Nitrik asidin anilin, ipek, yün vb. maddelere etkimesiyle elde edilen asit OH-C6H2(NO2)3" pil,"Kimyasal enerjiyi elektrik enerjisine çeviren araç, batarya" pili bitmek,aşırı yaşlanmak pilaki,"İçine soğan, sarımsak, maydanoz, havuç vb. katılarak zeytinyağıyla pişirilen ve soğuk olarak yenen yemek" pilav,"Pirinçten, bulgurdan veya kuskustan yapılan bir yemek" pilav gibi,"dağınık (ev, dolap, masa)" pilav yiyen kaşığını yanında (veya belinde) taşır,"`bir şeyden yararlanmak isteyen kişi, bunun için gereken aracı eli altında bulundurmalıdır` anlamında kullanılan bir söz" pilavdan dönenin kaşığı kırılsın,"`yararlı bir şeyi elde etmek için sonuna kadar uğraşılmalı, direnilmelidir` anlamında kullanılan bir söz" pilavlık,Pilav yapmaya elverişli piliç,"Tavuğun küçüğü, erginleşmemiş tavuk veya horoz" piling,Cildin ölü hücrelerden arındırılması işlemi pilli,"Pili olan, pille çalışan" pilot,Bir hava taşıtını kullanmak ve yönetmekle görevli kimse pilotaj,Bir hava taşıtını yönetme pilot bölge,"Tarım, tıp, endüstri, eğitim gibi herhangi bir alanda bir çalışmanın denendiği veya uygulandığı bölge" pilot kabini,"Uçakların ön tarafında pilot ile uçuş teknisyeninin bulunduğu, uçağın yönetildiği özel bölüm, pilot köşkü, kokpit" pilot köşkü,Pilot kabini pilotluk,Pilotun görevi pim,İç içe geçen veya birbiri üzerine gelen parçaları tutturmaya yarayan bir tür tahta veya metal çivi pimini çekmek,başkasına zarar verecek kötü bir olayı başlatmak pimpirik,Gereksiz yere titizlik gösteren pinekleme,Pineklemek işi pineklemek,"Uyuklamak, uyuklar gibi hareketsiz kalmak" pinel,Rüzgârın estiği yönü göstermek için direk şapkalarının üstüne konulan yelkovan biçimindeki araç pines,"Yumuşakçalardan, midye biçiminde, ondan daha büyük kabuklu bir deniz hayvanı (Pinna nobilis)" pinpon,Masa tenisi pinhan,"Gizli, saklı, gizlenmiş" pinpon,"Yaşlı, çökmüş" pinti,"Aşırı derecede cimri, hasis" pintileşme,Pintileşmek işi pintileşmek,Pinti duruma gelmek pintilik,Cimrilik pipet,"Sıvıları, solukla içine çekip kaptan kaba aktarmaya yarayan cam boru" pipi,Çocuk dilinde erkeklik organı pipiriklenme,Pipiriklenmek durumu pipiriklenmek,"Kuruntulu, vesveseli bir duruma düşmek" pipo,"Ucundaki lüle içine tütün konulan ve yakılarak dumanı çekilen kısa, çubuk biçimindeki tütün içme aracı" pir,"Yaşlı, koca, ihtiyar kimse" pir aşkına,"`karşılık gözetmeden veya karşılık görmeden tam inançla, gerçek bir sevgi ile` anlamında kullanılan bir söz" pir ol!,"`çok yaşa, var ol` anlamında kullanılan bir beğenme sözü" piramidal,Piramit biçiminde olan piramit,"Tepeleri ortak bir noktada birleşen, tabanları da herhangi bir çokgenin birer kenarı olan birtakım üçgenlerden oluşmuş cisim, ehram" pireyi gözünden vurmak,keskin nişancı olmak pireyi deve yapmak,önemsiz bir olayı büyütmek pireye kızıp yorgan yakmak,önemsiz bir durum karşısında kızarak kendisine daha büyük zarar verecek davranışta bulunmak pire,"Pireler takımından, insanın ve bazı hayvanların kanını emerek yaşayan, iyi sıçradığı için kolay yakalanamayan, küçük, asalak böcek (Pulex)" pire gibi,"çevik, çok hareketli, yerinde duramayan" pire için yorgan yakmak,pireye kızıp yorgan yakmak pirelendirme,Pirelendirmek işi pirelendirmek,"Kuşkulandırmak, işkillendirmek, şüphelendirmek, huylandırmak" pirelenme,Pirelenmek işi pirelenmek,Üzerinde pire olmak pireler,"İnsanlarla hayvanlarda dış asalağı olarak yaşayan, ağız yapıları kan emmeye elverişli, birçok familyaya ayrılan kanatlılar takımı" pireli,Pire bulunan pire otu,"Yüksekliği 25-50 santimetre olan, parçalı yapraklı, soluk veya koyu pembe çiçekli, böcekleri özellikle pireleri öldürmek amacıyla kullanılan otsu bir bitki, Oltu otu, pirekapan (Tanacetum coccineum)" pirifâni,İhtiyar kimse pirina,"Zeytinin, sıkıldıktan sonra yağ bakımından zenginliğini yitirmeyen, gübre veya hayvan yemi olarak kullanılan küspesi" pirinç,"Buğdaygillerden, kökleri bol su içinde yetişen bir bitki (Oryza sativa)" pirinci (çok) su kaldırmamak (veya götürmemek),"alıngan, çabuk darılır olmak, şakadan anlamamak" pirinç,Bakıra çinko katılarak elde edilen sarı renkte bir alaşım pirinç çorbası,Pirinç ile pişirilen çorba pirinç pilavı,Pirinç ile yapılan pilav pirinç unu,Kurutulmuş pirinç tanelerinin öğütülmesiyle elde edilen un pirit,Birçok doğal maden sülfürü ve özellikle demir ve bakır sülfürü pirogravür,Dağlama resim piroksen,"Doğal kalsiyum, magnezyum ve demir silikatlarına verilen ad" pirometre,Çok yüksek sıcaklıkları ölçmeye yarayan alet pirometri,Çok yüksek sıcaklıkları ölçme yöntemi pirosfer,Ateş küre piruhi,"Un, yumurta, tulum peyniri, tereyağı, et suyu ve ceviz içinden yapılan bir hamur yemeği" pirüpak,"Tertemiz, lekesiz" pirüpak olmak,kirlerden arınıp tertemiz olmak pirzola,Kasaplık hayvanda omurganın iki yanındaki bölge pirzolalık,Pirzola yapmaya elverişli pis,"Leke, toz veya kirle kaplı olan, kirli, iğrendirici, murdar, mülevves" pi sayısı,"Çember çevresinin uzunluğunun çapının uzunluğuna bölünmesi ile elde edilen sabit sayı (3,1416)" pis bıyık,Kılları gür olmayan ve biçime girmeyen bıyık pisboğaz,Eline geçeni zamansız ve ayırt etmeden yiyen (kimse) pisboğazlık,Pisboğaz olma durumu pisi,Çocuk dilinde kedi pisi balığı,"Kemikli balıklardan, uzunluğu 40 santimetre kadar olan, sırtı pürtüklü, esmer renkli, yassı bir tür balık, pisi (Limanda limanda)" pisik,Kedi pisin,Yüzme havuzu pisipisi,Çocuk dilinde kedi pisi pisine,"Boş yere, boşuna" pisipisi otu,"Buğdaygillerden, tarla ve yol kenarlarında kendi kendine biten bir tür arpa (Hordeum murinum)" piskopos,"Katoliklerde, bir bölgenin din işlerine başkanlık eden, papazlığın en yüksek aşamasında olan din görevlisi" piskoposhane,Piskoposluk piskoposluk,Piskoposun yönettiği bölge pis lakırtı,Pis söz pisleme,Pislemek işi pislemek,"Büyük veya küçük abdestini etmek, kirletmek" pislenme,Pislenmek işi pislenmek,"Pis olmak, pisliğe bulaşmak, kirlenmek" pisletme,Pisletmek işi pisletmek,"Pis duruma getirmek, kirletmek" pislik parmağından (veya paçalarından) akmak,çok kirli olmak pislik,Kir pislik götürmek,bir yer çok pis olmak pis söz,"Ayıp sayılan veya hakaret olarak kabul edilen, yakışık almayan söz, pis lakırtı" pis su,Kirlenmiş su pis su borusu,İçinde pis su ve pisliklerin aktığı boru pis su tesisatı,Pis suları yapıdan dışarı taşıyan boru ağı pist,Kediyi kovmak için kullanılan bir seslenme sözü pist,"Gösteri yapmak, dans etmek vb. için düzenlenmiş, genellikle yuvarlak yer" piston,"Bazı araçlarda, motorlarda bir silindir içinde düzenli hareket eden daha küçük çaplı silindir, itenek" pistonlu,Pistonu olan pisuvar,"Genel tuvaletlerde erkeklerin kullandığı, duvar kenarına yerleştirilmiş sidiklik" pişdar,Öncü pişeğen,Kolay pişen pişek,Pişeğen Pişekâr,Orta oyununda Kavuklu ile karşılıklı konuşarak oyunu açan kimse pişi,"Mayalı hamurdan yapılan, yağda kızartılarak pişirilen bir yiyecek türü" pişik,"Apış arası, koltuk altı gibi tenin birbirine sürtünen yerlerinde ter, idrar veya dışkının yakmasıyla oluşan kızartı" pişim,Pişme işi pişirgeç,Ocakta börek pişirmeye yarayan alet pişirici,Pişirmeyi sağlayan şey pişiriliş,Pişirilme işi pişirilme,Pişirilmek işi pişirilmek,Pişirme işine konu olmak pişirim,Pişirme işi pişirimlik,Pişirilecek kadar olan pişiriş,Pişirme işi pişirme,Pişirmek işi pişirmek,Bir besin maddesini gerektiği kadar ısıda tutarak yenebilecek veya içilebilecek bir duruma getirmek pişirip kotarmak,"bir işi sonuçlandırmak, tamamlamak" pişirtme,Pişirtmek işi pişirtmek,Pişirme işini yaptırmak pişkin,Gereğince pişmiş pişkince,Biraz pişkin pişkinlik,Pişkin olma durumu pişkinliğe vurmak,kötü bir davranışa veya söze aldırmamak pişman,"Yaptığı bir işin veya davranışın olumsuz sonucunu görerek üzülen, nadim" pişman etmek,pişman olmasını sağlamak pişman olmak,yaptığı bir işin yanlış veya uygunsuz sonuç verdiğini anlayarak üzülmek pişmaniye,Telleri ince ince ayrılabilen bir helva türü pişmaniyeci,Pişmaniye yapan veya satan kimse pişmanlık,"Pişman olma durumu, nedamet" pişmanlık duymak (veya getirmek),pişman olmak pişme,Pişmek işi pişmiş tavuğun başına gelmemek,"her türlü zarara, kötülüğe, felakete uğramak, çok sıkıntı çekmek" pişmiş kelle gibi sırıtmak,dişlerini göstererek yersiz ve aptalca gülmek pişmek,"Ateşte, fırında, kaynar suda veya yağda ısı etkisiyle yenilebilir duruma gelmek" pişmiş armut gibi eline düşmek,olmuş armut gibi eline düşmek pişmiş aşa (soğuk) su katmak,yoluna girmiş olan bir işi bozmak pişpirik,Bir tür iskambil oyunu pişti,"Bir tür iskambil oyunu, pastra" pişti olmak,bir ortamda birbirinden habersiz olarak aynı giyim kuşam içinde karşılaşmak piştov,"Osmanlı ordusunda bir süre kullanılan, paçavrayla sıkıştırılmış barutu horozunda bulunan çakmak taşı ile ateşleyip kurşun bilyeyi atan, kısa namlulu, tek atış yapılabilen bir tabanca türü" piti piti,"Zorlukla, yavaş yavaş" piton,"Boagillerden, Afrika ve Asya'da yaşayan, zehirsiz, çok güçlü ve büyük bir yılan (Python)" pitoresk,Resimsi piyade,Yaya olarak savaşan askerlerin oluşturduğu sınıf piyale,"Şarap bardağı, içki kadehi" piyan,"Mantara benzeyen kabarcıklarla ortaya çıkan, ciltte yaralar yapan, bulaşıcı sıcak bölge hastalığı" piyango,"Düzenleyenlerce bastırılmış numaralı kâğıtları satın alanlar içinden, kazananların kura ile belirlendiği talih oyunu" piyango çekmek,talih oyunu için hazırlanmış kâğıtlardan birini bulunduğu yerden almak piyango vurmak (veya çıkmak),piyangoda ikramiye kazanmak piyangocu,Piyango satılan yer veya piyango satan kimse piyangoculuk,Piyango satma veya düzenleme işi piyangolu,"Şanslı, talihli kimse" piyanist,Piyano çalan kimse piyano,"Klavyeli, telli, değişik tuşlara basılarak çalınan ağır ve büyük çalgı" piyanocu,Piyanoyu akort eden veya onaran kimse piyanoculuk,Piyanocunun işi piyano menteşe,Boy menteşe piyasa,"Satıcıların mal satmak için bir araya geldiği yer, pazar" piyasa etmek,dolaşmak piyasaya almamak,"önem vermemek, değersiz görmek" piyasaya çıkmak,bir ürün satışa sunulmak piyasaya düşmek,çok bulunur olmak piyasacı,Piyasa yapan kimse piyasa ekonomisi,"Üretimin bir plana göre değil, isteğe göre yapıldığı, fiyatının arz ve talebe göre belirlendiği ekonomi, planlı ekonomi karşıtı" piyata,Yassı ve büyük yemek tabağı piyata eğe,Yassı olan eğe piyata tabağı,Düz ve büyük yemek tabağı piyaz,"Haşlanmış kuru fasulyenin üzerine ince doğranmış, tuzla ovulmuş soğan ve maydanoz katıldıktan sonra zeytinyağı, sirke dökülerek yapılan salata" piyazcı,Piyaz yapıp satan kimse piyazcılık,Piyazcının işi piyazlama,Piyazlamak işi piyazlamak,"Eti pişirmeden birkaç saat önce soğan, karabiber, tarçın vb. baharatla ovup bir süre bırakmak" piyes,Oyun piyon,"Satrançta oyunun başında ön sıraya dizilen, bulundukları sıra üzerinde ilk hamlede bir veya iki hane gidebilen sekiz küçük taştan her biri, piyade" piyore,Diş etinde görülen iltihap pizolit,"Kalsiyum karbonat birleşimli, nohut büyüklüğünde, yuvarlağımsı kalsit tanecikleri veya bunların bağlanmasıyla taş durumuna geçen kireç taşı" pizza,"Genellikle domates, zeytin, peynir, mantar, çeşitli et ve sebze türlerinin üzerine konulmasıyla hazırlanıp fırında pişirilen pide" pizzacı,Pizza yapan veya satan kimse pizzacılık,Pizzacının yaptığı iş plaçka,Çapul plaçkacı,Çapulcu plaj,Kumsal plajiyoklaz,Dilinimleri birbirine göre eğik bir durumda kalsiyum ve sodyum içeren feldspat plak,Sesleri kaydetmek ve kaydedilen sesleri yeniden pikap veya gramofonda dinlemek amacıyla hazırlanan plastik daire biçiminde yaprak plak bozulmak,"can sıkmak, bıkkınlık verecek biçimde konuşmak, dırdır etmek" plaka,"Kamyon, otomobil vb. kara taşıtlarına takılan numara levhası" plakacı,Plaka yapıp satan kimse plakacılık,Plakacının işi plakalı,Üzerinde plaka bulunan plakasız,Plakası olmayan plakçı,"Plak hazırlayan, yapan veya satan kimse" plakçılık,Plakçının işi veya mesleği plaket,Onurluk plan,"Bir işin, bir eserin gerçekleştirilmesi için uyulması tasarlanan düzen" plan kurmak,"bir amacı gerçekleştirecek şeyleri düşünmek, tasarlamak" plancı,Plan hazırlayan veya yapan kimse plancılık,Plancının işi veya mesleği plançete,Harita çıkarmaya yarayan bir alet planerit,Hidratlı doğal alüminyum fosfat planet,Gezegen planetaryum,Gökevi plankton,Sularda bulunan ancak mikroskopla görülebilen yaratıklar topluluğu planlama,Planlamak işi planlamacı,"Planlama işlerinde çalışan, planlama yapan kimse" planlamacılık,Planlamacının işi veya mesleği planlamak,Yapılacak bir işi belli plana göre düzenlemek planlanış,Planlanma işi planlanma,Planlanmak işi planlanmak,Planlama işi yapılmak planlı,"Belirli bir plana göre yapılan, yürütülen, düzenlenen" planlı büyüme,Planlı bir gelişmeyle mal ve hizmetlerin gittikçe bollaşması planlı ekonomi,"Toplumun gereksinimlerinin karşılanması ve gelişmesi amacını güden ekonomi, piyasa ekonomisi karşıtı" planör,"Hava akımlarından yararlanarak uçan, uçağa benzer motorsuz hava taşıtı" planörcü,Planör kullanan kimse planörcülük,Planörcünün işi plansız,Belirli bir planı olmayan plansız programsız,"Düzensiz, belli bir yönteme bağlı kalmayan" plantasyon,"Sanayide kullanılan kahve, kakao, kauçuk vb. bitkilerin geniş ölçüde yetiştirildiği işletme" planya,Büyük marangoz rendesi planyacı,"Planya ile iş gören usta, planya ustası" planyalama,Planyalamak işi planyalamak,Ağacı planya tezgâhında rendelemek plase,"At yarışlarındaki müşterek bahislerde, sekiz atın katıldığı yarışlarda ilk üç, dört atın katıldığı yarışlarda ise ilk iki dereceyi kazanacak atın bilinmesi biçiminde oynanan oyun" plase etmek,topa kavisli gidecek biçimde vurmak plasenta,Döl eşi plasman,Yatırım plaster,Genellikle ciltteki yara vb. hasarların dış etkenlerden korunması veya tıbbi gereçlerin cilde sabitlenmesi için kullanılan yapışkan özellikte malzeme plastik,"Isı ve basınç etkisiyle biçim verilen, organik veya sentetik olarak yapılan madde" plastik ameliyat,Plastik cerrahi plastik boru,Plastikten yapılan boru plastik cam,"Testere ile kesilebilen, rendelenebilen, esnek, cam görünüşünde saydam malzeme" plastik cerrahi,"Vücut ve yüz bozukluklarını gidermek amacıyla yapılan cerrahi müdahale, plastik ameliyat" plastik sanatlar,"Heykel, seramik gibi üç boyutlu olan sanatlar" plastik tutkal,Mobilyacılıkta kullanılan ağaç yapıştırıcı plastomer plastik,Isıtıldığında yumuşayan ve biçimlendirilebilen plastik türü plastron,"Erkek giyiminde, gömleğin göğüs tarafının üzerine takılan parça" platform,Yüksekçe yer plati,"Genellikle akvaryumlarda yetişen, değişik renklerde, uzunluğu yaklaşık 5 santimetre olan bir tatlı su balığı (Xiphophorus maculatus)" platin,"Atom numarası 78, atom ağırlığı 195,23, yoğunluğu 21,4 olan, 1755 °C'de eriyen, kolay işlenen, çok dayanıklı, değerli bir element (simgesi Pt)" plato,Yayla Platonculuk,"Platon'un kurduğu, sonradan kendisine bağlı öğrencilerin geliştirdiği, duyu dünyasından ve zihin ürünlerinden farklı, kavranabilir bir gerçekliğin varlığını kabul eden öğreti, Platonizm" platonik,"Gerçekte var olmayan, düşte kalan, hep öyle kalması istenilen (aşk, sevgi ve ilgi), eflatuni" Platonizm,Platonculuk plaza,İş merkezi plazma,Kanda alyuvarlarla akyuvarların içinde bulunduğu sıvı plebisit,Devletler hukukunda bir ulusun hangi devlete bağlanacağıyla ilgili oylama plevra,Akciğer zarı pleybek,"Önceden kaydedilmiş bir şarkı çalınırken, seslendirmeye uygun olarak çeşitli mimik ve hareketlerle o anda söylüyormuş gibi yapılması" pleybek yapmak,pleybek işini gerçekleştirmek pili,"Kumaş, kâğıt vb.nde bir bölümün öbürünün üzerine getirilmesiyle oluşturulan kıvrım, kırma" pilili,"Pilisi olan, kırmalı, pilise" pilisiz,Pilisi olmayan pliyosen,Üçüncü Çağın en son dönemi plonjon,Dalış plüralist,Çoğulcu plüralizm,Çoğulculuk plütokrasi,Varsıl erki Plüton,"1930 yılında keşfedilen, Güneş'e en uzak gezegen" plütonyum,"Atom numarası 94 olan, neptünyumdan elde edilen radyoaktif bir element (simgesi Pu)" plüviyometre,Yağışölçer Pm,Prometyum elementinin simgesi Po,Polonyum elementinin simgesi podösüet,Süet podyum,"Genellikle atletizm yarışmalarında derece alan atletlerin veya giysileri sergilemek için mankenlerin çıktıkları merdivenli, yüksekçe yer" pof,Yere düşen kaba ve yumuşakça bir şeyin veya havası boşalan bir nesnenin çıkardığı ses pof diye,pof sesi çıkararak pofurdama,Pofurdamak işi pofurdamak,Can sıkıntısı sebebiyle sesli nefes vermek pofur pofur,Sürekli bir biçimde `pof` sesi çıkararak pog,Gür ve uzun (bıyık) pogrom,Soykırım poğaça,"İçine peynir, kıyma vb. konarak hazırlanan bir tür tuzlu çörek" poğaçacı,Poğaça yapan veya satan kimse poğaçacılık,Poğaçacının işi veya mesleği pohpoh,Pohpohlama işi pohpohçu,Pohpohlamaktan hoşlanan kimse pohpohlama,Pohpohlamak işi pohpohlamak,"Birini, yüzüne karşı gereğinden çok övmek, koltuklamak, pehpehlemek" pohpohlanma,Pohpohlanmak işi pohpohlanmak,Pohpohlama işi yapılmak veya pohpohlama işine konu olmak poker,Genellikle dört kişiyle ve otuz iki kâğıtla oynanan bir tür iskambil oyunu poker çevirmek,poker oynamak pokerci,Poker oynayan kimse pokercilik,Poker oynama veya oynatma işi polargı,Polarıcı polarıcı,"Işığı polarmaya yarayan alet, polargı" polarimetre,Polarölçer polarimetri,Polarma sisteminde etkin maddelerden geçerken oluşan dönmenin ölçülmesi polariskop,Bir ışığın doğal veya polarılmış olup olmadığını belirlemeye yarayan alet polarite,Bir elektrik üretecinin kutuplarını birbirinden ayırt etmeyi sağlayan nitelik polarizasyon,Kutuplanma polarma,"Doğrudan doğruya kendi kaynağından çıkan bir ışığın, yansıdıktan veya kırıldıktan sonra gösterdiği özelliklerin tümü, polarizasyon" polarma düzlemi,"Polarılmış ışıkta, ışık titreşimlerinin doğrultusunu belirleyen düzlem" polarmak,Polarma olayına uğramak polaroit,Geçirdiği ışığı polaran saydam yaprak polarölçer,"Bir ışığın polarma oranını ölçmeye yarayan alet, polarimetre" polemiğe kaçmak,konudan uzaklaşıp dalaşmak polemik,Söz dalaşı polemiğe girmek (veya girişmek),"siyasi, bilimsel veya edebî konularda sert tartışmalar yapmak" polemikçi,Polemik yapan kimse polemikçilik,Polemikçinin işi poliandri,Çok kocalılık poliasit,Birleşiminde birçok asit fonksiyonu bulunan madde poliçe,Belirli bir sürenin sonunda belirli bir parayı kendi adına veya bir başkasının emrine ödemesi için alacaklının borçluya yazdığı bildiri poliçe çekmek,bir müşteriye ödeme yapması için bildiride bulunmak polietilen,"Etilenin çeşitli yöntemlerle polimerleştirilmesinden elde edilen, dayanıklı, parlak, birçok kimyasal madde etkisiyle bozulmayan saydam katı" polifoni,Çok seslilik polifonik,Çok sesli poligam,Çok eşli poligami,Çok eşlilik poligon,Atış yeri polijini,Çok karılılık poliklinik,Hastalıkların ön tanılarının ve hastaların ayakta tedavilerinin yapıldığı özel klinik polimer,Tekrarlanan yapısal kümelerin oluşturduğu yüksek molekül ağırlıklı (birleşikler) polimeri,Polimerlik polimerleşme,Polimerleşmek işi polimerleşme derecesi,Bir plastiğin makromolekülünü hazırlamak için gerekli olan molekül sayısı polimerleşmek,Benzer veya farklı birçok küçük molekül `polimer` denilen büyük moleküller biçiminde birleşmek polimerleştirme,Polimerleştirmek işi polimerleştirmek,Bir maddeyi polimer durumuna dönüştürmek polimerlik,"Biri, diğerinin polimeri olan iki molekül arasındaki bağıntı, polimeri" polip,"Sölenterlerden, toplu veya tek başına yaşayabilen basit yapılı hayvan" polis,"Şehirde kamu düzenini, huzur ve güvenliği sağlayan kuruluş, kolluk, zabıta" polisaj,Dokunmuş kumaşlardaki tarak izlerini yok etmek için bu kumaşları bir bıçaktan geçirme işlemi polis arabası,Polislerin görev sırasında kullandığı araba polisevi,Emniyet mensuplarının dinlenmek ve barınmak amacıyla kullandığı bina polis hafiyesi,Dedektif polisiye,"Konusu polisin ilgilendiği alanlarda olan (olay, roman, film vb.)" polisiye film,Konusunu polisin görev alanına giren olaylardan seçen film polisiye roman,Konusunu polisin görev alanına giren olaylardan seçen roman polislik,Polis olma durumu polis noktası,Polisin karakol dışında konuşlandığı yer politeist,Çok tanrıcı politeizm,Çok tanrıcılık politik,Siyasal politik davranmak,"belli bir amaca ulaşmak için uzlaşmaya, iyi geçinmeye önem vererek hareket etmek" politika gütmek,politika izlemek politika yapmak,bir işi çözümlemek için politika yolunu kullanmak politika,"Devletin etkinliklerini amaç, yöntem ve içerik olarak düzenleme ve gerçekleştirme esaslarının bütünü, siyaset, siyasa" politikacı,"Politika ile uğraşan kimse, siyasetçi" politikacılık,Politika ile uğraşma işi veya tutkusu poliüretan,"Yoğunluğu çok düşük cam, vernik, kauçuk veya köpük görünüşündeki lastiğe benzeyen madde" polka,Bir tür Polonya dansı polo,"At üzerinde sopayla oynanan bir tür top oyunu, çevgen" Polonez,Polonyalı Polonyalı,"Polonya halkından veya bu halkın soyundan olan kimse, Leh, Polonez" polonyum,"Atom numarası 84, atom ağırlığı 210 olan, ilk radyoaktif element (simgesi Po)" polyester,"Tahta üzerine sürüldüğünde koruyucu, parlak bir katman oluşturan poliasidin doymamış alkollere veya glikollere etkimesiyle elde edilen kimyasal madde" Pomak,Rumeli'de Bulgarca konuşan bir Türk ve Müslüman topluluğu Pomakça,Pomak dili pomat,Yağlı ve kokulu merhem pomel menteşe,"Yaprakları, milleri düz yaprak menteşelerden daha kalın ve mil yatakları palamut, mermi, yumurta ve silindir biçimlerinde olan menteşe" pompa,Hava veya herhangi bir akışkanı bir yerden başka bir yere aktarmaya yarayan makine pompaj,Pompalama pompalama,Pompalamak işi pompalamak,"Pompa ile şişirmek, tulumba ile suyu çekmek veya vermek" pompalanma,Pompalanmak işi pompalanmak,Pompalama işi yapılmak pompalı,Pompası olan pompalı silah,"Pompası olan, içindeki mermiyi mekanik olarak veya basınçlı hava yardımıyla fırlatan silah" pompalı tüfek,Havanın sıkıştırılması ve basıncının artmasıyla patlayıcı madde atan silah ponje,"Düz, ince ve sık dokunmuş bir ipekli türü" ponksiyon,Vücudun herhangi bir boşluğunda bulunan bir sıvıyı akıtmak veya çekmek için içi boydan boya açık bir iğneyi batırma işi ponpon,Yuvarlak püskül ponton,Batmış gemileri askıya alma işinde kullanılan büyük duba ponza,"Bazı yüzeylerin temizlenmesinde, mermerlerin parlatılmasında, ovma işlerinde kullanılan, çok gözenekli, çok hafif kaya, sünger taşı, ponza taşı" ponzalama,Ponzalamak işi ponzalamak,"Ponza ile silmek, ovmak, temizlemek" ponza taşı,Ponza pop,Pop müzik popçu,Pop müzikle uğraşan kimse popçuluk,Popçunun işi poplin,"Pamuk, keten veya ipekten sık dokunmuş ince bir kumaş türü" pop müzik,"İngiliz ve Amerikalıların başlattıkları, hareketli, yerel motiflerden yararlanılarak yapılan, gençler arasında çok beğenilen bir müzik türü, pop" popo,Kıç popülarite,Tutulma popülarite kazanmak,"halk tarafından sevilmek, tutulmak" popüler,"Halkın arasında yaşayan motiflere, ögelere yer veren, onlardan yararlanan, halkın zevkine uygun, halk tarafından tutulan" popüler olmak,ünlü olmak popülerlik,Popüler olma durumu popülizm,Politik durumu dramatize ederek halkın ilgisini uyandırmak amacıyla yapılan politika porfir,Kayaç porfirit,Andezit birleşiminde bir tür püskürük taş porno,"Amacı cinsel dürtülere yönelik olan, ahlaki değerlere aykırı düşen yayın, resim vb., pornografi" pornografi,Porno pornografik,Porno ile ilgili olan porselen,"Kaolinden yapılma, beyaz, sert ve yarı saydam çömlek hamuru" porselenci,Porselen yapan veya satan kimse porselencilik,Porselencinin işi porsiyon,Herhangi bir yemekten bir kimseye verilen belirli miktar porsuk,"Sansargillerden, su kıyılarında kazdıkları deliklerde yaşayan, ot ve etle beslenen, pis kokulu, memeli bir hayvan (Meles)" porsuk ağacı,"Porsukgillerden, yaprakları iğne biçiminde, kışın yapraklarını dökmeyen bir orman ve süs ağacı (Taxus baccata)" porsukgiller,"Açık tohumlulardan, örneği porsuk ağacı olan bir familya" porsuma,Pörsüme porsumak,Pörsümek portakal,"Turunçgillerden, Akdeniz ülkelerinde yetişen, yaprakları sert bir ağaç (Citrus aurantium)" portakal bahçesi,Portakal yetiştirilen yer portakallık,Portakal bahçesi portakal rengi,Portakal kabuğunun rengi portakal suyu,Portakal sıkılarak elde edilen su portatif,"Kolay taşınabilen, katlanarak taşınabilir duruma getirilebilen, seyyar" portbagaj,"Otomobil, bisiklet vb. taşıtlarda eşya konacak yer, bagaj" portbebe,Bebekleri kucakta veya elde taşımak için kullanılan çanta porte,"Bir işin genişlik, önem derecesi, etki alanı" Portekizce,"Hint-Avrupa dillerinden, Portekiz'de, Brezilya'da ve Portekiz uygarlığını benimsemiş ülkelerde kullanılan dil" Portekizli,Portekiz halkından veya bu halkın soyundan olan kimse portföy,"Banka, simsar veya bir aracı kuruluşun kendi elinde tuttuğu, istediği gibi tasarruf ettiği menkul değerler toplamı" portmanto,"Palto, şapka vb. şeyleri asmak için yapılmış, raflı, bazıları aynalı askılık" portmone,Bozuk para cüzdanı porto,Portekiz'de yapılan ünlü bir şarap portör,Taşıyıcı portörlük,Portör olma durumu portre,"Bir kimsenin yağlı boya, sulu boya, kara kalem vb. bir yolla yapılmış resmi" portreci,Portre ressamı portrecilik,Portrecinin işi pos,Gür ve uzun (bıyık) posasını çıkarmak,bir kişi veya şeyi sonuna kadar sömürmek posa,Suyu alınmış her tür yiyecek maddesinin artığı posalanma,Posalanmak işi posalanmak,"Tortu durumuna gelmek, tortulanmak" posalı,Posası olan posasız,Posası olmayan pos bıyık,Uzun ve gür bıyık pos bıyıklı,Pos bıyığı olan postuna oturmak,bir başkasının makamına geçmek postundan olmak,bulunduğu makamı yitirmek postuna saman doldurmak,öldürmek postu sermek,gittiği yerde uzun süre kalmak postu deldirmek,kurşunla vurulmak postu kurtarmak,öldürülme tehlikesini atlatmak post vermek,"canını vermek, ölmek" post elden gitmek,öldürülmek post,Tüylü hayvan derisi postaya atmak (veya vermek),"mektup, gazete, paket vb.ni gideceği yere ulaşması için posta kuruluşuna vermek, postalamak" posta yapmak,"bir yere gidip gelmek, sefer yapmak" postayı kesmek,ilgiyi kesmek posta etmek,"görevliler, birini resmî bir daireye götürmek" posta,Bir yere gelen veya bir yerden gönderilen mektup ve emanetlerin tümü posta koymak (veya atmak),"birini korkutmak, gözdağı vermek" postacı,"Mektup, gazete, havale, paket vb.ni gönderilen yere ulaştıran posta idaresi görevlisi" postacılık,Posta işletme işi postane,"Posta ile gönderilen maddelerin kabul edildiği, postaya verilmiş maddelerin ayrım ve dağıtımının yapıldığı bina" posta kartı,"Sert ve dayanıklı kâğıttan yapılan, bir tarafı haberleşme için ve diğer tarafının yarısı alıcının adresi, pul veya postalama işaretleri için ayrılmış bulunan, zarfsız postalanarak da kullanılan bir haberleşme malzemesi" posta kutusu,"Postanelerde veya halkın kolayca ulaşabileceği yerlerde bulunan mektup, kart vb. haberleşme evrakının konulduğu özel kutu" postal,Genellikle askerlerin giydiği konçlu ve kaba potin postalama,Postalamak işi postalamak,Postaya vermek postalanma,Postalanmak işi postalanmak,Postalama işi yapılmak posta pulu,Posta ile gönderilen şeylere yapıştırılan ve para karşılığında alınan pul posta treni,Genellikle ticari mal veya posta ulaşımını sağlayan tren poster,Duvara asılan büyük boy resim postiş,Kadınların genellikle başlarının arkasına taktıkları ek saç post kavgası,"İktidarı veya bir makamı ele geçirme çekişmesi, yorgan kavgası" postlu,Postu olan postnişin,"Postta oturan, tekkenin şeyhi olan kimse" postrestant,Alıcısı tarafından postaneden alınmak üzere gönderilen mektup veya paket postsuz,Postu olmayan postulat,Ön doğru poşet,Torba poşetleme,Poşetlemek işi poşetlemek,Bir şeyi poşetin içine koyup paketlemek poşu,"Kenarları saçaklı ipek, pamuk, yün vb.nden yapılmış bir başörtüsü türü, dolama" poşulu,Poşusu olan pot,Kötü dikiş sebebiyle kumaşta oluşan büzülme veya kıvrım pot gelmek,"sonu iyi olmamak, ters gelmek" pot kırmak,"yersiz ve karşısındakine dokunacak söz söylemek, gaf yapmak" pot yapmak,dikişte kabarıklık veya büzülme olmak pota,İçinde maden eritilen kap pota,Basketbolda düşey bir levhaya monte edilmiş yatay çember ile ağdan meydana gelen düzenek potalı,Potası olan potansiyel,"Gizli kalmış, henüz varlığı ortaya çıkmamış olan, gizil" potansiyel farkı,Gerilim potas,Potasyum birleşiklerine verilen genel ad potas kostik,Potasyum hidroksit potasyum,"Atom numarası 19, atom ağırlığı 39,10, yoğunluğu 0,87 olan, 62,5 °C'de eriyen, 15 °C'de mum gibi yumuşak, soğukta sert ve kırılgan, potasyum hidroksit içinde bulunan bir element (simgesi K)" potasyum hidroksit,"Akkor derecede uçucu olan, 360 °C'de eriyen, suda ısı açığa çıkararak çözünen, beyaz bir katı madde, potas kostik (KOH)" potasyum klorür,"Öbür potasyum birleşiklerinin çoğunun hazırlanmasında kullanılan, susuz durumda 768 °C'de eriyen, renksiz küpler biçiminde billurlaşan madde (KCI)" potasyum nitrat,Güherçile potasyum sülfat,"Potasyum klorür üstüne sülfürik asidin etkisiyle elde edilen, tarımda gübre olarak kullanılan madde (K2SO4)" potasyum sülfür,Kükürtlü hidrojenin potasyum hidroksite etkimesiyle oluşan birleşik (KHS) potin,"Koncu ayak bileğini örtecek kadar uzun olan, bağcıklı veya yan tarafı lastikli ayakkabı" potkal,"Kaza veya başka bir olayı karadakilere bildirmek için gemilerden denize salınan, içinde mektup olan şişe" potlaç,Kızılderililerin birbirlerine armağanlar verdikleri dinî bayram potlanma,Potlanmak işi potlanmak,"Pot yapmak, potu olmak, kıvrımı olmak" potpuri,Karmaca potuk,Deve yavrusu potur,"Arka tarafında kırmaları çok, bacakları dar bir pantolon türü" poturlu,Potur giymiş olan poy,"Tohumları kırmızıbibere benzeyen, 10-50 santimetre yüksekliğinde, karabiberle karıştırılarak pastırma çemeninde kullanılan bir bitki (Trigonella joenumgraecum)" poyra,"Tekerleğin ortasındaki parmakların ve dingilin geçirildiği yuvarlak kısım, göbek" poyraz,Kuzeydoğudan esen soğuk rüzgâr poyrazlama,Poyrazlamak işi poyrazlamak,Poyraz esmeye başlamak poz,Resim ve fotoğrafta duruş poz kesmek (veya yapmak),"çalım atmak, afili görüntü vermek" poz vermek,resim yaptırmak veya fotoğraf çektirmek için durum almak pozisyon,Konum pozitif,"Olumlu, negatif karşıtı" pozitif bilimler,"Deney sonuçlarına dayanan bilim veya bilimler, müspet ilimler" pozitif elektrik,"Cam çubuğunun bir kumaşa sürtünmesi sonucu oluşan, artı (+) işaretiyle gösterilen elektrik" pozitif film,"Film üzerine alınan siyah beyaz görüntülerin, renklerinin aslına uygun olarak oluşmasını sağlamak için kopya yapılan düşük duyarlıkta film, kopya film" pozitif görüntü,Renkli ve siyah beyaz filmlerde doğadaki renklerin asıllarına uygun olarak belirlendiği görüntü pozitif kutup,Elektrik yükü artı (+) olan kutup pozitiflik,Pozitif olma durumu pozitif sayı,Artı sayı pozitivist,Olgucu pozitivizm,Olguculuk pozitron,"Bütün atomlarda bulunan pozitif yüke sahip temel parçacık, elektron karşıtı" pozitronyum,"Negatif bir elektronla bir pozitrondan oluşan, hidrojen atomuna benzeyen kararsız yapı" pozsuz,"Kurumsuz, çalımsız" pöç,Kuyruk sokumu kemiği pöçük,"Kuyruk sokumu, kuyruk" pöf,İğrenme anlatan bir söz pörsük,"Gevşeyip sarkmış, yıpranmış" pörsüklük,Pörsük olma durumu pörsüme,"Pörsümek işi, porsuma" pörsümek,"Gevşeyip sarkmak, porsumak" pörtlek,"Dışarıya doğru çıkık, patlak (göz)" pörtleme,Pörtlemek işi pörtlemek,"Göz, çeşitli sebeplerle açılmak, dışarıya doğru fırlamak" pöstekiyi kurtarmak,hoş olmayan bir durumdan kurtulmak pösteki saymak,içinden çıkılmaz bir iş yüklenip uğraşmak pöstekisini sermek,"döverek kımıldamayacak duruma getirmek, pestilini çıkarmak" pösteki,Koyun veya keçi postu pöstekisini çıkarmak,"öldürmek, yok etmek" pötifur,Kuru hamurdan hazırlanan veya arasına krema doldurulan küçük pasta pötikare,Küçük kareli kumaş Pr,Praseodim elementinin simgesi prafa,İskambil kâğıtlarıyla oynanan bir oyun türü pragmacı,"Pragmacılığı kendine öğreti olarak kabul eden, pragmatist" pragmacılık,Yararcılık pragmatist,Pragmacı pragmatizm,Yararcılık prangaya vurmak,"ayağına pranga bağlamak, zincire vurmak" pranga,Ağır cezalıların ayaklarına takılan kalın zincir pranga cezası,Pranga ile cezalandırma pranga kaçağı,Azılı haydut prangalı,Prangaya vurulmuş pranga mahkûmu,Pranga cezası almış kimse prangasız,Prangası olmayan praseodim,"Atom numarası 59, atom ağırlığı 140,92 olan, soluk sarı renkli bir element (simgesi Pr)" pratik,"Kolaylıkla uygulanabilir, kullanışlı" pratika,Kıyı sağlık idaresi tarafından gemilere verilen giriş çıkış izni pratikleşme,Pratikleşmek işi pratikleşmek,Pratik duruma gelmek pratiklik,Pratik olma durumu pratisyen,Düz hekim prefabrikasyon,"Ev, gemi vb. şeylerin önceden hazırlanmış bir plana göre, bir bütün olarak birleştirilmesi yöntemi" prefabrik,"Parçaları önceden hazırlanıp birleştirilerek oluşturulan, kurma" prefabrik konut,"Duvar, kapı, pencere ve diğer elemanları fabrikasyon olarak üretilen ve konutun yapılacağı beton platform üzerine monte edilen konut" prehistorik,Tarih öncesine ilişkin veya bu dönemden kalma prehistorya,Tarih öncesi prekambriyen,Kambriyen öncesi prelüt,Ses ve çalgı ile ilgili bir kompozisyona girişi sağlayan yazılı veya doğaçtan olan müzik parçası prematüre,"Erkendoğan, günsüz" prens,Hükümdar ailesinden olan erkeklere verilen unvan prenses,Hükümdar ailesinden olan kadın veya kızlara verilen unvan prenseslik,Prenses olma durumu prensip,İlke prenslik,Prens olma durumu preparat,Müstahzar pres,"İşletme, onarma, düzletme vb. işlemlerin uygulanması için bir nesneyi, iki ağırlık arasında mekanik olarak sıkıştırmaya yarayan alet, mengene, cendere" pres yapmak,karşı takımın oyun kurmasını baskı yaparak engellemek presbit,Presbitliğe uğramış (göz veya kimse) presbiteryenlik,Protestan mezhebinin demokratik kurallara göre kurulmuş bir kolu presbiteryen,Presbiteryenlikle ilgili presbitlik,"Gözde uyum gücünün azalması yüzünden, yakındaki nesneleri net görememe durumu" presçi,Pres kullanan kimse presçilik,"Pres yapma, satma veya kullanma işi" prese,"Sıkıştırılmış, sıkılmış olan" presesyon,Devinme olayı presleme,Presle sıkıştırma preslemek,Presle sıkıştırmak preslenme,Preslenmek işi preslenmek,Presleme işi yapılmak prestij,Saygınlık prevantoryum,"Vücutlarına verem mikrobu girmesine rağmen henüz hastalığa yakalanmamış zayıf kimselerin, vereme yakalanmasını önlemek amacıyla bakıldıkları sağlık kurumu" prezantabl,Sunulabilir durumda olan prezantasyon,Tanıtma prezante,`Tanıtmak` anlamındaki prezante etmek birleşik fiilinde geçen bir söz prezervatif,"Cinsel ilişkiyle geçebilecek hastalıklardan korunmak veya kadının hamile kalmasını önlemek için erkeklerin kullandığı ince, saydam bir tür kılıf, kondom, kaput (I)" prim,İşveren tarafından iş yapanı isteklendirip verimini artırmak veya sonuca daha kolay ve çabuk ulaşmasını sağlamak amacıyla verilen para primadonna,Başoyuncu primat,Maymun primatlar,Maymunlar primitif,İlkel primitivizm,İlkelcilik printer,343 yazıcı priz,Elektrik akımı almak için fişin sokulduğu yuva prizma,"Işınları saptıran ve ayrıştıran, saydam maddeden yapılmış üçgen cisim" probabilizm,Olasıcılık problem,"Teoremler veya kurallar yardımıyla çözülmesi istenen soru, mesele" problem etmek,dert etmek problem olmak,dert olmak problem çıkarmak,sorun çıkarmak problematik,Sorunsal problemli,Problemi olan problemsiz,Problemi olmayan prodüksiyon,Yapım prodüktivite,Üretkenlik prodüktör,Yapımcı prodüktörlük,Prodüktörün işi profesör,Yükseköğretim kuruluşlarında en üst aşamada olan öğretim üyesi profesörlük,Profesör olma durumu profesyonel,"Bir işi kazanç sağlamak amacıyla yapan (kimse), amatör karşıtı" profesyonelleşme,Profesyonelleşmek işi profesyonelleşmek,Profesyonel duruma gelmek profesyonellik,Profesyonel olma durumu profil,Yan program,İzlence programcı,Yapımcı programcılık,Program yapma veya hazırlama işi programlama,Programlamak veya programlaştırmak işi programlamak,"Programa bağlamak, bir şeyin programını yapmak" programlanma,Programlanmak işi programlanmak,"Programlı duruma gelmek, programa bağlanmak" programlı,Programı olan programsız,Belli bir programı olmayan proje,"Değişik alanlarda önceden plan ve programa alınmış, maliyeti hesaplanmış, kurum ve kuruluşların yönetim organları tarafından onaylanmış, kısa ve uzun vadeye bağlanarak özel kurum veya devlet adına gerçekleştirilmesi kabul edilmiş bilimsel çalışma tasarısı" proje yapmak,tasarlamak projeci,Proje sahibi veya proje yapan kimse projeksiyon tutmak,"bir konuyu aydınlatmak, açıklığa kavuşturmak" projeksiyon,"Bir film veya belgenin ışık kaynağından çıkan ışınlarla ekran veya perde üzerinde görüntüsünün oluşturulma işi, iz düşümü" projektör,Işıldak projektör ışığı,Işıldağın etrafa saçtığı ışık projektör ışığında olmak,"göz önünde bulunmak, ortada olmak" projelendirme,Projelendirmek işi projelendirmek,"Proje durumuna getirmek, projesini hazırlamak" proletarya,Emekçi sınıfı proleter,Emekçi proleterleşme,Proleterleşmek durumu proleterleşmek,Emeğe önem veren sınıfı geliştirmek prolog,Ön deyiş prometyum,"Atom numarası 61, atom ağırlığı 145 olan, nadir topraklar grubundan bir element (simgesi Pm)" promosyon,Özendirme promönat,Gezinti yeri propaganda,"Bir öğreti, düşünce veya inancı başkalarına tanıtmak, benimsetmek ve yaymak amacıyla söz, yazı vb. yollarla gerçekleştirilen çalışma, yaymaca" propagandacı,Propaganda yapan kimse propagandacılık,Propaganda yapma işi propagandist,Tanıtıcı prosedür,İşlem proses,Süreç prospektüs,Tanıtmalık prostat,"Erkeklerde idrar torbasının altında bulunan, siyeğin başlangıç bölümünü çevreleyen ve meni yapımında görev alan, iç salgı da salgılayan bez, kestanecik" prostela,Önlük prostelalı,Önlüğü olan protaktinyum,"Atom numarası 91, atom ağırlığı 231 olan, aktinit grubundan radyoaktif bir element (simgesi Pa)" protein,"Canlı hücrelerin ana maddesini oluşturan, genellikle sülfür, oksijen ve karbon ögeleri bulunan amino asit birleşiminden oluşmuş, yumurta akı, et, süt vb. yiyeceklerde bulunan, karmaşık yapılı doğal madde" proteinli,Proteini olan proteinsiz,Proteini olmayan Protestan,Hristiyanlıkta reform hareketi sonucu doğan mezhep Protestanlık,Protestan olma durumu protesto etmek,"itiraz etmek, reddetmek" protesto,"Bir davranışı, bir düşünceyi, bir uygulamayı haksız, yersiz, gereksiz bularak karşı çıkma, kabul etmeme" protesto çekmek,protesto yollamak protez,Takma protezci,Protez yapan kimse protezcilik,Protez yapma işi protojin,"Gnays yapısında, genellikle Alp dağlarında rastlanan bir granit" protokol,"Bir toplantı, oturum, soruşturma sonunda imzalanan belge" protokole dâhil,resmî törenlere katılma hakkı olan (kimse) protokolcü,Protokol işleriyle uğraşan kimse proton,Atom çekirdeğinde her biri (+1) pozitif elektrik yükü taşıyan tanecik protonema,Yosun sporlarının çimlenmesinden oluşan iplik biçimindeki organ protoplazma,"Yapı bakımından çekirdek ve sitoplazmadan oluşan, yan sıvı, saydam ve canlı hücrenin metabolizma olaylarının oluştuğu yer" prototip,İlk örnek prova,"Bir şeyin amacına uygun, istenilen düzeyde olup olmadığını anlamak için yapılan deneme" prova etmek,bir giysiye son biçimini vermeden önce giysiyi giyecek kişinin üzerinde düzeltmek prova yapmak,gözden geçirmek providansiyalizm,Kayracılık provizyon,Bir çekin para olarak karşılığı provizyonsuz,Bankada karşılığı olmayan (çek) provokasyon,Kışkırtma provokatör,Kışkırtmacı provoke,`Kışkırtmak` anlamındaki provoke etmek birleşik fiilinde geçen bir söz prozodi,"Bir şiir bestesinde, hece vurgularının müzik, vurgu ve yükselişleriyle iyice uyuşmuş olması" prömiyer,İlk gösteri pruva,"Geminin veya sandalın ön tarafı, baş bölümü" pruva hattı,Gemilerin birbirinin ardı sıra gitmek için aldıkları durum psikanaliz,Ruhsal çözümleme psikanalizci,"Hastalarını psikanalizle tedavi eden hekim, psikanalist" psikasteni,Saplantıların çoğunun kökünde bulunan akıl ve ruh zayıflığı psikiyatr,Psikiyatri ile uğraşan uzman psikiyatri,"Ruh ve sinir hastalıklarıyla, kişide görülen önemli uyumsuzlukları önleme, teşhis ve tedavi etmeyle uğraşan uzmanlık dalı" psikolog,Ruh bilimci psikoloji,"Ruh bilimi, ruhiyat" psikolojik,Ruh bilimsel psikolojik savaş,"Temeli propagandaya dayanan, karşı düşünceli grupların birbirlerini etkileyebilmek ve kendi düşüncelerini kabul ettirmek için aralarında tehdit, şantaj, yıldırma vb. psikolojik ögelerin kullanıldığı mücadele türü" psikolojizm,Ruh bilimcilik psikometri,Ruh ölçümü psikopat,Topluma karşıt davranışlar sergileyen kişi psikopati,Topluma karşıt davranışlar sergileme biçiminde görülen kişilik bozukluğu psikopatoloji,Akıl ve ruh sağlığını inceleyen bilim psikopatolojik,Psikopatoloji ile ilgili psikoterapi,Hekimin hastayı etkilemek için kullandığı söz veya davranışa dayalı psikolojik yöntemlerin bütünü psikoz,Türlü sebeplerle kişiliğin bütünlük ve uyum gücünü geniş ölçüde yıkan ruhsal bozukluk psişik,Ruhsal Pt,Platin elementinin simgesi pityalin,"Nişastanın sindirilmesine yarayan, tükürükte bulunan bir enzim" Pu,Plütonyum elementinin simgesi puan,Çeşitli sporlarda kullanılan ölçüsü ve değeri değişken birim puan almak (veya kazanmak),spor karşılaşmalarında başarılı bir oyun çıkararak kendine sayı sağlamak puan hesabıyla yenmek,rakibinin aldığından daha çok puan alarak oyunu kazanmış sayılmak puan toplamak,puan kazanmak puan tutturmak,gereken sayıda puan kazanmak puan vermek,"değer biçmek, not vermek" puanlama,Puanlamak işi puanlamak,"Sorulara verilen cevapları puan olarak değerlendirmek, puan vermek" puanlandırma,Puan vermek işi puanlandırmak,Puan vermek puanlı,Üzerinde puan bulunan puanlık,Puan değerinde olan puantaj,"Bir şeyin denetlendiğini veya görüldüğünü belirtmek için işaretleme, işaret koyma" puantör,Çalışanların giriş çıkış saatlerini işaretleyen kimse veya alet puding,"Meyve, bisküvi vb. ile yapılan bir tür sütlü tatlı" pudra,"Bazı mineral ürünlerin karışımı ile elde edilen, cildi korumak, düzgün ve güzel göstermek veya kırışıklıkları, pürüzleri gizlemek amacıyla yüze ve tene sürülen, kokulu ince toz" pudralama,Pudralamak işi pudralamak,Pudra sürmek pudralı,"Pudra sürülmüş olan (yüz, cilt)" pudralık,"Pudra kutusu, pudriyer" pudra şekeri,Dövülerek ince un durumuna getirilmiş şeker pudriyer,Pudralık puf,"Arkalıksız, alçak, yumuşak, ayakları gözükmeyen oturacak" puf,"Bezginlik, usanç anlatan bir söz" puf böreği,Mayalı hamurdan elde edilen yufkanın arasına peynir veya kıyma konularak yapılan ve tavada kızartılan bir tür börek pufla,"Perde ayaklılardan, Kuzey Kutbu'na yakın yerlerde, İskandinavya kıyılarında yaşayan, ince ve yumuşak tüyleri için avlanan bir kuş (Somateria)" pufla gibi,çok yumuşak ve kabarık puflama,Puflamak işi puflamak,`Puf` diye ses çıkararak sıkıntı veya üzüntüsünü belli etmek puhu,"Baykuşgillerden, orman, dağ ve kayalıklarda yaşayan, uzunluğu yaklaşık 65 santimetre, sırtı koyu kahverengi bir tür kuş (Bubo bubo)" pula dönmek,değersizleşmek pul,"Posta parası karşılığı mektup zarfı, kartpostallara ve damga resmine karşılık kâğıtlara yapıştırılan, basılı küçük kâğıt parçası" pul tutmak,para kazanmaya başlamak polat gibi,"çelik gibi, güçlü kuvvetli" polat,Çelik (I) pul biber,Kurutulduktan sonra dövülmüş iri taneli kırmızıbiber pulcu,Pul satan kimse pulculuk,Pul satma işi pul kanatlılar,"Eklem bacaklılardan, kanatları geniş ve sayısız küçük pullarla örtülü, sıvıları emmek için hortum biçiminde ağzı olan, başkalaşmaya uğramış böcekleri, kelebekleri içine alan böcekler takımı, kelebekler" pullama,Pullamak işi pullamak,Üzerine pul yapıştırmak pullanma,Pullanmak işi pullanmak,"Zarf, mektup, evrak vb.nin üzerine pul yapıştırılmak" pullu,Üzerine pul yapıştırılmış pulluk,Toprağı sürmek için kullanılan tarım aracı pullukçu,"Pulluk yapan, hazırlayan veya satan kimse" pullu sazan,Bir tür balık pulman,Yatar koltuk pulsuz,Pulu olmayan pul şişe,Yeşil camdan yapılan çok ince çeperli şişe puluç,Cinsel gücü olmayan (erkek) puluçluk,Puluç olma durumu puma,"Kedigillerden, uzunluğu yaklaşık 120, kuyruğu 70 santimetre, sırtı kahverengi, karnı beyaz, Amerika'da yaşayan bir tür memeli, Yeni Dünya aslanı, dağ aslanı (Feis concolor)" pumba,"Kabartılmış, yumuşak duruma getirilmiş" punç,"Çay, şeker, tarçın, limon karışımına rom veya kanyak gibi damıtılmış alkollü bir içki katılarak yapılan ve buharlaşan alkolü yakıldıktan sonra içilen bir içki türü" pundunu bulmak,punduna getirmek punduna getirmek,bir şeyi yapmak için uygun zamanı ve yeri seçmek punt,"Bir şey için uygun zaman, fırsat" punto,"Matbaacılıkta, bilgisayarda harflerin büyüklük ve küçüklüklerine göre aldığı ad" puntolu,Herhangi bir büyüklükte puntosu olan pupa,"Geminin arkası, kıç" pupa yelken ilerlemek (veya gitmek),"yelkenler, arkadan esen rüzgârla şişmiş olarak, tam yolla" puro,Yaprak sigarası pus,Görüş uzaklığını çok azaltmayan bir tür hafif sis pus,İnç pusarık,"Puslu, puslanmış, sisli" pusat,Araç pusatçı,Orta oyununda şakşak ve tahta kılıç vb. kullanan oyuncu pusatlı,Pusatı olan puset,"Elle sürülen, hafif, küçük çocuk arabası" pusetçi,"Puset yapan, satan veya onaran kimse" puslandırma,Puslandırmak işi puslandırmak,Puslu duruma getirmek puslanma,Puslanmak işi puslanmak,Hava hafif sisli bir durum almak puslu,"Puslanmış, pusarık, hafif sisli" pusma,Pusmak işi pusmak,Sinmek pusuda beklemek,gizlenerek saldırıya hazır durumda olmak pusu kurmak,saldıracağı kimseye görünmemek için bir yerde gizlenip beklemek pusuya düşmek,pusu kuran kimsenin saldırı alanı içine girmek pusudan çıkmak,kurulan pusudan kurtulmak pusu,Birine saldırmak için saklanarak beklenilen yer pusuya yatmak,pusuda beklemek pusucu,Pusu kuran veya pusuya yatan kimse pusula,"Üzerinde kuzey güney doğrultusunu gösteren bir mıknatıs iğnesi bulunan ve yön tespit etmek için kullanılan kadranlı araç, yön belirteci" pusulayı şaşırmak,güç bir duruma düşerek ne yapacağını bilememek pusula,"Küçük bir kâğıda yazılmış kısa mektup, tezkere" pusulalı,Pusulası olan pusulama,Pusulamak işi pusulamak,Pusu konumuna veya durumuna getirmek pusulasız,Pusulası olmayan pusuluk,Pusu kurulan yer pusval,Yemenicilerin kullandığı ölçü puşt,Eş cinsel erkeklerin cinsel zevklerine hizmet eden erkek puşt olmak,"birinin ilencine uğrayıp kötüleşmek, mahvolmak" puştluk,Puşt olma durumu put,"Bazı ilkel toplumlarda doğaüstü güç ve etkisi olduğuna inanılan canlı veya cansız nesne, tapıncak, sanem, fetiş" put gibi,"sessiz, anlamsız bir bakışla ve kımıldamaksızın" put kesilmek,sessiz ve hareketsiz bir durum almak put,Üç dört tel ipekten bükülmüş iplik putlaşma,Putlaşmak işi putlaşmak,Gereğinden çok değer kazanmak putlaştırma,Putlaştırmak işi putlaştırmak,"Bir şeyi olağanüstü görerek gereğinden çok değer vermek, put durumuna getirmek" putperest,Puta tapan putperestlik,Fetişizm putrel,"Yapılarda, demir yollarında kullanılan demir kiriş, bağlama" püf,Bir ateşi söndürmek veya canlandırmak için dudakları hafifçe büzerek dışarı verilen soluğun çıkardığı ses püf desen uçacak,çok zayıf kimseler için kullanılan bir söz püfkürme,Püfkürmek işi püfkürmek,Üfleyerek püskürmek püfleme,Püflemek işi püflemek,Söndürmek veya soğutmak için üflemek püf noktası,"Bir işin en ince, hassas ve önemli noktası" püfür püfür,Rüzgâr hafif ve serin bir biçimde eserek pülverizatör,Püskürteç pünez,Raptiye pür,Dolu (II) pür,"Çam, ardıç, ladin ağaçlarının iğne gibi ince yaprakları" pürçek,"Şakaklardan sarkan saç, zülüf" pürçeklenme,Pürçeklenmek işi pürçeklenmek,"Pürçekli duruma gelmek, püsküllenmek" pürçekli,Pürçeği olan pürçeksiz,Pürçeği olmayan pürçük,Pürçek pürçüklü,Pürçeği olan püre,"Sebzeyi, eti ezerek veya süzgeçten geçirerek elde edilen ezme" püren,Süpürge otu pürhiddet,Hiddetli püriten,Kutsal kitapları yeniden ve değişik bir anlayışla okumaya özen gösteren pürmelal,"Hüzünlü, üzüntülü" pürneşe,Neşeli pürsıhhat,"Sıhhatli, sağlıklı" pürtelaş,Telaşlı pürtük,Herhangi bir şeyin üzerindeki çıkıntı biçiminde küçük kabarcık pürtüklenme,Pürtüklenmek işi pürtüklenmek,Herhangi bir şeyin üzerinde pürtükler oluşmak pürtüklü,Pürtüğü olan pürüz çıkarmak,engel çıkarmak pürüz,"Bir şeyin düzgünlüğünü bozacak çıkıntı, gedik veya kusur" pürüzalır,"Bir borunun ağzına biçim vermek, genişletmek veya çapaklarını, pürüzlerini almak için kullanılan, çevresinde kesici yüzü bulunan alet, rayba" pürüzlenme,Pürüzlenmek işi pürüzlenmek,"Pürüz oluşmak, pürüzlü duruma gelmek" pürüzlü,Pürüzü olan pürüzsüz,Pürüzü olmayan pürüzsüzlük,Pürüzsüz olma durumu püskül,"Bir ucundan bazı şeylere süs olarak takılan, diğer ucu serbest saçak biçimindeki iplik demeti" püskül kuyruklular,"Vücutları iki, üç tüysü uzantıyla sonuçlanan, kanatsız, ince, yumuşak, en bilinen türü gümüşçün olan böcekler takımı" püsküllü,"Püskülü olan, püskül takılmış olan" püsküllü bela,"Büyük sıkıntı, zarar veren kimse veya şey" püskülsüz,Püskülü olmayan püskürme,Püskürmek işi püskürmek,Ağzında bulunan bir sıvı veya toz durumundaki bir şeyi hızla savurtarak dışarı çıkarmak püskürteç,"Sıvıları ve toz durumundaki maddeleri gaz veya toz durumunda saçmaya, atmaya yarayan tulumba veya körük biçimindeki aygıt, püskürme makinesi, pülverizatör" püskürtme,Püskürtmek işi püskürtmek,Püskürme işini yaptırmak püskürtme tabancası,Vernik veya boya sıvılarını basınçlı hava yardımı ile püskürterek sürmekte kullanılan tabanca biçiminde araç püskürtü,Lav püskürtülme,Püskürtülmek işi püskürtülmek,Püskürtme işi yapılmak püskürük,Yanardağın püskürmesiyle ortaya çıkan püsür,"Bir şeyin can sıkıcı, karışık ayrıntısı veya pürüzü" püsürlü,"Püsürü olan, pürüzlü" püsürsüz,"Püsürü olmayan, pürüzsüz" pütür,Küçük kabarcık pütürlenme,Pütürlenmek işi pütürlenmek,Pütürlü duruma gelmek pütürlü,"Pütürü olan, pürüzlü, pürtüklü" pütürsüz,Pütürü olmayan pütürsüzlük,Pütürsüz olma durumu "r, R","Türk alfabesinin yirmi birinci sırasında yer alan ve Re adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından yumuşak, sürtünücü diş eti ünsüzünü gösterir" Ra,Radyum elementinin simgesi Rab,Tanrı rabbani,"Allah ile ilgili, Allah'a bağlı, ilahi, Allah'tan gelen" Rabbena,`Tanrı'mız!` anlamında kullanılan bir söz Rabbena hakkı için,ant içerken inandırmak için kullanılan bir söz rabıt,"Bağ, bağlama" rabıta,"Bağlayan şey, bağ" rabıtalı,"Düzgün, düzenli" rabıtasız,"Düzensiz, birbirini tutmaz" rabıtasızlık,Rabıtasız olma durumu raca,Hindistan'da prenslere verilen unvan raci olmak,"dokunmak, dayanmak, ilgilendirmek" raci,Geri dönen racon kesmek,görünüşe göre hüküm vermek racon,"Yol, yöntem, usul" radansa,Yelkenlere açılan deliklere ve halat ilmiklerine geçirilen metal halka radar,"Radyo dalgalarının yankısını alarak cisimlerin yerini ve uzaklığını bulabilen, genellikle uçak ve gemilerde kullanılan cihaz" radarcı,Radar kullanan veya radarın bakım ve onarımıyla görevli kimse radarcılık,Radarcının görevi radde,"Derece, kerte" radika,"Yaprakları salata olarak yenen baharlı, çok yıllık bir bitki (Taraxacum officinale)" radikal,Kökten radikalizm,Köktencilik radikalleşme,Radikalleşmek durumu radikalleşmek,Köktenci olmak radon,"Atom numarası 86, atom ağırlığı 222 olan, hidrojen ve oksijenle karışım durumunda elde edilen, boru yardımıyla sıvı hava içinden geçirilerek karışımdan ayrılan radyoaktif element (simgesi Rn)" radyan,Bir dairede yarıçap uzunluğundaki yay parçasını gören merkez açıya eşit açı ölçme birimi radyasyon,Işınım radyatör,"Hava, su veya buharı ısıtmak veya soğutmak suretiyle meydana gelen sıcaklığı veya soğukluğu yayan, böylece ısıtma ve soğutmada kullanılan cihaz" radyatörcü,"Radyatör yapan, satan, onaran veya döşeyen usta" radyo,Elektrik dalgalarının özelliğinden yararlanarak seslerin iletilmesi sistemi radyoaktif,Işın etkin radyoaktif izotoplar,Bazı hastalıkların tanısında ve iyileştirilmesinde yararlanılan radyoaktif maddeler radyoaktiflik,Radyoaktif olma durumu radyoaktivite,Işın etkinlik radyobiyoloji,"X ışınlarının canlı dokular üzerindeki etkisini inceleyen bilim, radyofizyoloji" radyocu,"Radyo yapan, onaran veya satan kimse" radyoculuk,"Radyo yapma, onarma veya satma işi" radyoelektrik,Fiziğin elektromanyetik dalgaların araştırılması ve uygulanması ile ilgili bölümü radyo etkinliği,"Işın etkinlik, radyoaktivite" radyoevi,Radyo yayınlarının gerçekleştirildiği yapı radyofoni,Elektromanyetik dalgaların özelliklerinden yararlanarak sesleri ileten sistem radyofonik,"Radyo ile ilgili, radyo ile yayımlanan" radyofonik ses,Radyoda konuşma yapmaya uygun ses radyofoto,"Fotoğraf, yazı vb. görüntülerin radyo dalgalarıyla uzaktan iletilmesini sağlayan sistem" radyografi,Bir organ veya cismin biçimini X ışınlarından yararlanarak görüntüleme radyogram,Telsiz telgrafla verilen haber ve bunun yazılı olduğu kâğıt radyoizotop,Doğal bir elementin radyoaktif izotopu radyokimya,Radyoaktif cisimleri ve onların kimyasal özelliklerini inceleyen bilim dalı radyolink,"Radyo, telefon, televizyon, teleks vb. iletişim araçlarının kablo bağlantısı olmaksızın, istasyonlar arasında veya stüdyo ile verici istasyon arasında yüksek frekanslı radyo dalgaları ile bağlantı kurmasına yarayan sistem" radyolog,Işın bilimci radyoloji,Işın bilimi radyometre,Işınölçer radyometri,Işıma şiddetinin ölçümü radyometrik,Radyometri ile ilgili radyoskopi,Bir organ veya cismin her türlü açıdan biçiminin ve hareketlerinin ışınlar altında incelenmesini sağlayan muayenesi radyoteknoloji,Elektro filmi çekme tekniği radyotelefon,Telsiz telefon radyotelgraf,Telsiz telgraf radyoterapi,Işın tedavisi radyum,"Atom numarası 88, atom ağırlığı 226,05 olan, 700 °C'de eriyen, 1898 yılında Pierre Curie ve eşi tarafından bulunan, soğukta suyu ayrıştıran, ışın etkinliği çok bir element (simgesi Ra)" raf,"Üstüne öteberi koymak için duvara veya bir dolabın içine birbirine paralel olarak tutturulmuş, genellikle geniş, uzun tahta veya metal levha" rafa koymak (veya kaldırmak),"savsaklamak, artık üstünde durmamak, ihmal etmek" rafadan,Kaynar suda kabuğu ile az pişirilmiş (yumurta) Rafızi,Rafıziliği benimseyen kimse Rafızilik,Şii mezhebinin bir kolu ve bu koldan olanların inancı rafinaj,Arıtım rafinatör,Odun liflerini içinde bulunabilecek yabancı maddelerden arıtma ünitesi rafine,"Kristalleştirme, damıtma gibi ayırma yöntemleriyle istenmeyen maddelerden arındırılmış (yağ, petrol vb.)" rafineri,Arıtımevi rafit,"Bazı hayvan ve bitki hücrelerinde bulunan, iğne biçiminde billur madde" rafting,343 sal yarışı rafya,"Afrika ve Amerika'da yetişen, iri gövdeli, uzun yapraklı palmiye (Raphie)" rağbet,"İstek, arzu, ilgi" rağbet görmek (veya kazanmak),"istenilmek, beğenilmek, istekle karşılanmak" rağbet etmek (veya göstermek),"istemek, beğenmek, istekle karşılamak" rağbetli,"İstek gören, rağbet gören, rağbet edilen" rağbetsiz,"İsteksiz, gönülsüz, rağbet etmeyen" rağbetsizlik,"İsteksizlik, gönülsüzlük, rağbet etmeme" rağmen,Karşın rahat,"İnsanda üzüntü, sıkıntı, tedirginlik olmama durumu, huzur" rahat bırakmamak (veya vermemek),tedirgin etmek rahat batmak,iyi bir durumdayken bu durumu olmayacak sebepler yüzünden bırakanlar için sitem yollu söylenen bir söz rahat bırakmak,işine karışmamak rahata kavuşmak,rahatlamak rahatına bakmak,hiçbir şeye aldırış etmeyerek rahatını sağlamaya çalışmak rahat etmek,"sıkıntısız durumda olmak, ferahlanmak, dinlenmek" rahat kıçına batmak,bulunduğu rahat durumun değerini bilmemek rahat olmak,"üzüntülü, sıkıntılı veya tedirgin durumda olmamak" rahat yüzü görmemek,hiç rahat etmemek rahata ermek,rahatlamak rahat durmak,yaramazlık etmemek veya kımıldamamak rahatı kaçmak,"rahatsız, tedirgin olmak, üzülmek" rahatça,(raha'tça) Rahat bir biçimde rahat döşeği,Ölüyü kaldırıncaya değin içinde yatırdıkları döşek rahat duruş,"Alıştırmalar arasında dinlenmek için eller arkaya dik olarak birleştirilmiş, bacaklar önde veya yana yarım adım duruşunda vücudun aldığı gevşek durum" rahatlama,"Rahatlamak işi, relaks" rahatlamak,"Üzüntü, sıkıntı, tedirginlik veren bir durum ortadan kalkmak veya azalmak, rahata kavuşmak" rahatlatma,Rahatlatmak işi rahatlatmak,"Rahatlamasını sağlamak, ferahlatmak" rahatlık,"Üzüntüsü, sıkıntısı, tedirginliği olmama durumu, rahat" rahatsız olmak,"rahatı bozulmak, keyfi kaçmak, sağlığı bozulmak" rahatsız etmek,"rahatını bozmak, rahatını, keyfini kaçırmak" rahatsız,"Rahatı olmayan, tedirgin, huzursuz" rahatsızlanma,Rahatsızlanmak işi rahatsızlanmak,"Sağlığı bozulmak, hastalanmak, rahatsız olmak" rahatsızlık,"Rahatsız olma durumu, tedirginlik" rahatsızlık duymak,"tedirgin olmak, huzurunun ve rahatının kaçtığını hissetmek" rahatsızlık vermek,"rahatını bozmak, rahatını, keyfini kaçırmak" rahibe,Kadın rahip rahibelik,Rahibe olma durumu rahip,"Hristiyanlarda genellikle manastırda yaşayan evlenmemiş papaz, keşiş, karabaş" rahiplik,Rahip olma durumu rahle,"Üzerinde kitap okunan, yazı yazılan, bazıları açılıp kapanabilen alçak, küçük masa" rahman,"Herkese, her canlıya merhamet eden (Tanrı)" rahmani,"Tanrı ile ilgili, tanrısal" rahmet okumak,Tanrı'nın merhamet ve bağışlaması için dua etmek rahmet okutmak,"biri, kötü bir kimseden daha kötü çıkmak" rahmet olsun canına,`Allah rahmet eylesin` anlamında ölüler anılırken kullanılan bir iyi dilek sözü rahmet,"Birinin suçunu bağışlama, yarlıgama, merhamet etme" rahmetli olmak,ölmek rahmetli,"`Tanrı'nın rahmetine kavuşmuş, bağışlanmış` anlamlarında ölmüş Müslümanları saygıyla anmak için ad veya unvanlarının başına getirilen bir söz" rahmetlik olmak,ölmek rahmetlik,"Merhum, merhume" rahne,Gedik raht,At takımı rahvan,Koşarken bir yandaki iki bacağını aynı anda atan binek hayvanlarının biniciyi sarsmayan en yavaş koşma biçimi rakam,Sayıları göstermek için kullanılan işaretlerden her biri rakamlama,Rakamlamak işi rakamlamak,Bas notalarının üstüne akortlarını belirten rakam koymak rakamlı,"Rakamı olan, içinde rakam bulunan" raket,"Masa tenisi, tenis vb. oyunlarda topa vurmak için kullanılan, oval tahta bir kasnağa gerilmiş bir ağla veya lastikle kaplanmış saplı araç, vuraç" rakı,"Üzüm, incir, erik vb. meyvelerin alkolle mayalanarak damıtılmasıyla elde edilen içki, aslansütü, imamsuyu" rakı bardağı,"Rakı içmek için özel olarak üretilen, dar ve uzunca bardak" rakıcı,Rakı yapan veya satan kimse rakıcılık,Rakıcının işi rakım,Yükselti raks,Bir tür dans raks etmek,"oynamak, dans etmek" rakibe,Kadın rakip rakik,"İnce, narin" rakip,"Herhangi bir işte, bir yarışta, birbirini geçmeye çalışan, aynı şeyi elde etmeye uğraşan kimse" rakiplik,"Birbirine rakip olma durumu, rekabet" rakipsiz,"Daha üstünü, daha iyisi bulunamayan (kimse veya şey)" rakit,Durgun (su) rakkas,Sarkaç rakkase,Raksı meslek edinmiş kadın rakkaslı,Sarkacı olan rakor,Sıhhi tesisatta iki boruyu döndürmeden birbirine bağlanmasını sağlayan bağlantı parçası rakorlu musluk,Hortum bağlamak için kullanılan musluk raks aksağı,Klasik Türk müziğinde bir küçük usul ralli,Yarışmacıların otomobille belli yolları izleyerek ve özel kurallara uyarak belirli bir yere ulaşmalarına dayanan otomobil yarışı rallici,Ralliye katılan yarışmacı ram,"Boyun eğen, kendini başkasının buyruğuna bırakan" ram etmek,"boyun eğdirmek, itaat ettirmek" ram olmak,"boyun eğmek, itaat etmek" ramak,`Bir şeyin olmasına çok az kalmak` anlamına gelen ramak kalmak deyiminde geçer ramazan,"Ay takviminin dokuzuncu ayı, üç ayların sonuncusu, oruç tutulan ay" Ramazan Bayramı,"Ay takvimine göre Şevval ayının ilk üç gününde kutlanan dinî bayram, Şeker Bayramı" ramazaniyelik,Ramazanda iftar ve sahurda yenmek için alınan yiyecekler ramazan keyfi,Oruç tutan bazı kimselerde iftar saatine yakın görülen sinirlilik ramazanlık,Ramazan için ayrılmış (yiyecek) ramazan pidesi,Ramazan ayında özel olarak yaptırılan pide ramazan topu,Ramazan ayında sahur ve iftar vakitlerini halka duyurmak için atılan top rami,"Isırgangillerden, Çin, Vietnam ve Malezya'da yetişen değerli bir bitki (Boehmeria nivea)" ramp ışığına çıkarmak,bir oyunu sahnelemek ramp,"Bir tiyatro sahnesinin önünde, ışık ve ışıldakların yerleştirildiği, izleyiciye en yakın yer" rampa etmek,"taşıt bir yere, bir şeye veya bir başka taşıta yanaşmak" rampa,"Bir arazinin, bir kara yolunun, bir demir yolu hattının yatay doğrultuya göre yokuş olan bölümü" rampacı,"Deniz savaşlarında, borda bordaya savaşıldığında karşı gemiden gelen saldırıları önleyen veya düşman gemisine atlayıp savaşan er" rampalama,Rampalamak işi rampalamak,Rampa etmek rampalı,Yokuşu olan randa,Gemilerin mizana direğinin gerisindeki yelken randevu vermek,"belli bir saatte, belli bir yerde biriyle buluşmak için söz vermek" randevu,"Belli bir saatte, belli bir yerde iki veya daha çok kişi arasında kararlaştırılan buluşma" randevu almak,"bir kimseden belli bir saat ve yerde buluşmak için söz almak, gün almak" randevusu olmak,"belli bir saatte, belli bir yerde buluşmak için biriyle sözleşmiş olmak" randevucu,Randevuevi işleten kimse randevuculuk,Randevucunun işi randevuevi,Gizli fuhuş amacıyla işletilen yer randevulaşma,Randevulaşmak işi randevulaşmak,İki veya daha çok kişi belli bir yerde veya zamanda buluşmak için sözleşmek randıman,Verim randımanlı,Verimli rant,Getirim rantabilite,Verimlilik rantabl,"Gelir getiren, kâr sağlayan, verimli, getirimli" rantçı,Getirimci rantçılık,Getirimcilik rantiye,Getirimci ranza,"Gemi, tren, kışla, yatılı okul vb. yerlerde üst üste yapılan yatak yeri" rap,Ayakların yürürken çıkardığı ses rap diye,ansızın rapor etmek,rapor vermek rapor vermek,"herhangi bir konuda yapılan inceleme, araştırma sonucu düşünce veya gözlemleri bildirmek" rapor almak,hasta olup olmadığını belirlemek amacıyla herhangi bir sağlık kuruluşundan belge almak rapor,"Herhangi bir işte, bir konuda yapılan inceleme, araştırma sonucunu, düşünceleri veya tespit edilenleri bildiren yazı, yazanak" raporcu,"Bir işi, bir konuyu inceleyerek onunla ilgili rapor vermekle görevli kimse" raporlama,Raporlamak durumu raporlamak,"Rapora bağlamak, rapor hâline getirmek" raporlu,Raporu olan raportör,Bir komisyonun verdiği kararların gerekçesini kaleme alıp genel kurul karşısında savunmakla görevlendirilen üye raportörlük,Raportör olma durumu rappadak,Ansızın rap rap,"Bir birliğin, yürüyüş düzenine girmiş bir topluluğun, uygun adım yürürken çıkardığı ses" rapsodi,"İçinde, Homeros'un şiirlerindeki olaylardan birini işleyen şarkı veya parça" rapten,"Bağlı olarak, tutturulmuş biçimde" raptetme,Raptetmek işi raptetmek,"Bir şeyi bir yere iliştirmek, tutturmak" raptiye,"Düz, geniş başlı, kısa bir çivi görünüşünde, kâğıt veya karton vb. şeyleri bir yere tutturmak için kullanılan araç, pünez" raptiyeleme,Raptiyelemek işi raptiyelemek,Raptiye ile tutturmak raptiyelenme,Raptiyelenmek işi raptiyelenmek,Raptiye ile tutturulmak rasat,Gözlem rasatçı,Gözlemci rasathane,Gözlemevi rasıt,Gözlemci raspa,"Demir, tahta yüzeylerdeki boya, pas vb.ni çıkarma, pürüzleri gidermek amacıyla kullanılan iri dişli bir törpü" raspa etmek,raspalamak raspacı,Raspa yapan kimse raspalama,Raspalamak işi raspalamak,"Raspa kullanarak boyaları, pasları kazımak, pürüzleri gidermek veya iki yüzeyi birbirine yapıştırmak, oturtmak" raspalanma,Raspalanmak işi raspalanmak,Raspalama işine konu olmak raspa taşı,Gemi güvertelerini temizlemek için kullanılan sünger taşı rast gelmek,"düşünmediği, ummadığı hâlde karşılaşmak, rastlamak, tesadüf etmek" rast gitmek,"uygun düşmek, istenilen biçimde gelişmek" rast getirmek,rast gelmesini sağlamak rast gele!,`işiniz rast gitsin` anlamında kullanılan bir söz rast,"Doğru, düzgün" rast,Klasik Türk müziğinde bir makam rastgele,Gelişigüzel rastık,Kadınların kaşlarını veya saçlarını boyamak için sürdükleri siyah boya rastık çekmek,rastık sürmek rastıklı,Rastık sürülmüş olan (kaş veya saç) rastlama,Rastlamak işi rastlamak,"Bir kimse ile karşı karşıya gelmek, karşılaşmak, rast gelmek, tesadüf etmek" rastlanma,Rastlanmak işi rastlanmak,"Karşılaşılmak, rast gelinmek, tesadüf edilmek" rastlantı,"Bilgiye, isteğe, kurala veya belli bir sebebe dayanmaksızın oluveren karşılaşma, tesadüf" rastlaşma,Rastlaşmak işi rastlaşmak,"Birbiriyle karşılaşmak, birbirine rastlamak, tesadüf etmek" rastlayış,Rastlama işi rasyonalist,Akılcı rasyonalite,Ussallık rasyonalizasyon,Ussallaştırma rasyonalizm,Akılcılık rasyonel,"Akla uygun, aklın kurallarına dayanan, ölçülü, ussal, hesaplı" rasyonel sayı,Tam veya kesirli sayıların ortak adı raşe,"Titreyiş, ürkme" raşi,Rüşvet veren kimse raşitik,Raşitizm hastalığına yakalanmış (çocuk) raşitizm,"Özellikle süt çocuklarında D vitamini eksikliği ile kalsiyum, fosfor eksikliğinden veya dengesizliğinden ileri gelen, biçim bozukluğuna sebep olan kemik hastalığı" ratanya,"Karabuğdaygillerden, 20-40 santimetre yüksekliğinde, basit yapraklı, kökü sürgün kesici olarak kullanılan ağaççık (Krameria triandra)" rate,Başarısız ratıp,"Yaş, nemli" raunt,Boks vb. spor karşılaşmalarında devrelerden her biri ravent,"Karabuğdaygillerden, 1-2 metre yüksekliğinde, büyük yapraklı, beyaz çiçekli, çok yıllık ve otsu bir bitki (Rheum officinale)" rayına oturtmak,"bir işi yoluna, yöntemine koymak, düzgün işler duruma getirmek" ray,"Tren, tramvay vb. taşıtlarda tekerleklerin üzerinde hareket ettiği demirden yol" raydan (veya rayından) çıkmak,"düzeni bozulmak, altüst olmak" rayına girmek,"bir iş, bir girişim düzene sokulmak, iyi bir duruma getirilmek" rayiç,Bir para biriminin veya malın satış ve sürüm değeri rayiç fiyat,Piyasa fiyatı rayiha,Güzel koku rayihalı,Güzel kokulu razakı,"Kalınca kabuklu, iri ve uzunca taneli, şekeri çok bir tür üzüm" razı olmak (veya gelmek),"uygun bulmak, beğenmek, benimsemek, istemek, kabul etmek" razı,"Uygun bulan, benimseyen, isteyen, kabul eden" razı etmek,kabul ettirmek razmol,"İri, kepekli un" Rb,Rubidyum elementinin simgesi Re,Renyum elementinin simgesi re,"Türk alfabesinin yirmi birinci harfinin adı, okunuşu" re,Gam (II) dizisinde do ile mi arasındaki ses reaksiyon,Tepki reaksiyon göstermek,tepkimek reaktör,"Yakıt olarak çevre havayı kullanan ve pervanelerin yardımı olmaksızın doğrudan doğruya tepki ile çalışan, iki ucu açık boru biçiminde itici" realist,Gerçekçi realist olmak,gerçekçi olmak realite,Gerçeklik realizm,Gerçekçilik reasürans,İkili sigorta reaya,Bir hükümdarın yönetimi altındaki halk rebabi,Rebap çalan kimse rebap,Gövdesi Hindistan cevizi kabuğundan yapılmış uzun saplı saz rebiyülahir,küçük mevlit ayı rebiyülevvel,"Ay takviminin üçüncü ayı, büyük mevlit ayı" recep,"Ay takviminin yedinci ayı, üç ayların birincisi" recim,"Taşa tutma, taşa tutarak öldürme" recmetme,Recmetmek işi recmetmek,"Taşa tutmak, taşa tutarak öldürmek" reçel,Meyvelerin şekerle kaynatılmasıyla hazırlanan tatlı reçelci,Reçel yapan veya satan kimse reçelcilik,Reçelcinin işi reçellik,Reçel yapmaya uygun veya reçel yapmak için ayrılmış olan (meyve) reçete,"Üzerinde doktorun hastası için gerekli gördüğü ilaçlarla, bunların kullanılış biçimleri yazılı olan kâğıt" reçete gibi,okunaksız (yazı) reçete yaptırmak,reçetede yazılı olan ilaçları hazırlatmak veya satın almak reçeteli,Reçete karşılığında satılan (ilaç) reçetesiz,Reçete aranmaksızın satılan (ilaç) reçine,"Bazı bitkilerde, özellikle çamlarda oluşan, katı veya yarı akışkan organik salgı maddesi, ağaç sakızı" reçine kanalı,"Genellikle çam türü ağaçlarda bulunan, başkesitte gözeneklere benzeyen küçük noktalar hâlinde görülen, içi reçine dolu bölüm" reçine kesesi,Bazı açık tohumlular ile benzerlerinde bulunan ve reçineli maddelerin birikmesine yarayan küçük kese reçineli,Özünde reçine bulunduran reçine yağı,Reçineden çıkan yağ redaksiyon,Yazılmış bir metin üzerinde gereken düzeltmeleri yaparak yazıyı yayıma hazır duruma getirme redaktör,Yazılmış bir metin üzerinde gereken düzeltmeleri yaparak yazıyı yayıma hazır duruma getiren kimse redaktörlük,Redaktörün görevi reddedilme,Reddedilmek durumu reddedilmek,Reddetme işine konu olmak reddediş,Reddetme işi reddetme,Reddetmek işi reddetmek,"Verilen veya yapılması istenen bir şeyi kabul etmemek, geri çevirmek" reddeyleme,Reddeylemek durumu reddeylemek,Reddetmek reddiye,"Bir düşünceyi, bir öğretiyi çürütmek için yazılan yazı" reddolunma,Reddolunmak durumu reddolunmak,"Verilen veya yapılması istenen bir şey kabul edilmemek, geri çevrilmek" redevans,"Bir berat, lisans hakkı veya ticari marka sahibinin bunu devrettiği firmalardan aldığı maddi karşılık" redif,"Şiirde uyaktan sonra tekrarlanan, aynı harflerden oluşan kelime veya ek, yedek" redingot,"Arkası yırtmaçlı, etekleri uzun, çift sıra düğmeli, resmî erkek ceketi" redingotlu,Redingot giymiş olan redoks,Bir atom veya molekülden ötekine bir veya daha çok elektronun geçişi olayı redresör,Doğrultmaç redüksiyon,İndirgeme reel,Gerçek reeskont,"Bir bankanın elinde bulundurduğu, vadesi gelmemiş senetlerin bir başka bankaya iskonto ettirmesi" refah,Gönenç refahlı,Gönençli refakat etmek,"beraberinde gitmek, arkadaşlık etmek, eşlik etmek" refakat,"Arkadaşlık etme, birlikte bulunma" refakatçi,"Hastanelerde hastanın yanında kalan, hastaya yardımcı olan kimse" referandum,Halk oylaması referans,Tavsiye mektubu refetme,Refetmek işi refetmek,Yukarı kaldırmak refik,"Arkadaş, dost" refika,"Eş, karı" refleks,Tepke refleks yayı,"Uyarının alınması, duyu siniri ile merkeze iletilmesi, merkezden verilen cevabın motor sinir ile kasa aktarılması sonucunda meydana gelen bir sinir sistemi mekanizması" reflektör,Yansıtıcı reform,Düzeltme reformcu,Düzeltmeci reformculuk,Düzeltmecilik reformist,Düzeltmeci reftiye,Osmanlı Devleti'nde Tanzimata kadar ihraç edilen maldan alınan vergi refüj,Orta kaldırım Regaip Gecesi,Hz. Muhammed'in ana rahmine düştüğü kabul edilen recep ayının ilk cuma gecesi Regaip Kandili,Regaip Gecesi kutlanan kandil reglan,Omuzlardan geçerek boyna kadar uzanan (kol) regresyon,İki veya daha çok değişken arasında doğrusal bir ilişki olup olmadığının bulunması ve bu doğrusal ilişkinin bir doğrusal denklemle nasıl ifade edildiğinin gösterilmesi regülatör,Düzenleyici reha,"Kurtuluş, kurtulma" rehabilitasyon,İyileştirme rehavet çökmek (veya basmak),"gevşeklik, ağırlık duymak ve uyumak istemek" rehavet,"Vücutta görülen gevşeklik, ağırlık, tembellik" rehber,Kılavuz rehberli,Rehberi olan rehberlik,Kılavuzluk rehberlik etmek,"yol göstermek, kılavuzluk etmek" rehber öğretmen,"Öğrencilerin özel durumlarıyla yakından ilgilenen ve öğrenciye, zorluklar karşısında yardımcı olan öğretmen" rehbersiz,Rehberi olmayan rehin etmek,rehin olarak vermek rehine koymak (veya vermek),borçlu daha sonradan almak üzere değerli bir şeyini alacaklıya vermek rehin vermek,borçlu daha sonradan almak üzere değerli bir şeyini alacaklıya vermek rehin almak,"bir anlaşma, sözleşme veya isteğin yerine getirilmesini sağlamak için bir kimseyi alıkoymak" rehin,Bir borcun ödeneceğine teminat olarak ödenince geri alınmak şartıyla borçlunun alacaklıya verdiği değerli şey rehine,"Bir anlaşma, sözleşme veya isteğin yerine getirilmesini sağlamak için güvence olarak ele geçirilen kimse, tutak" reis,Başkan reis bey,Başkan reis efendi,Reisülküttap reisicumhur,Cumhurbaşkanı reislik,Başkanlık reisülküttap,"XVII. yüzyıla kadar Osmanlılarda padişah divanı kâtiplerinin başı, reis efendi" reji,"Sinema, tiyatro, radyo ve televizyon oyunlarında oyunu yönetme" rejim yapmak,sağlığı korumak veya zayıflamak amacıyla belirli yiyecekleri yemek rejim,"Yönetme, düzenleme biçimi, düzen" reji odası,"Sinema, tiyatro, radyo ve televizyon oyunlarında oyunun yönetildiği yer" rejisör,Yönetmen rejisörlük,"Rejisörün görevi, yönetmenlik" rejisörlük etmek,tiyatro ve sinema sanatında yönetmenlik yapmak rekabet,"Aynı amacı güden kimseler arasındaki çekişme, yarışma, yarış" rekabet etmek,yarışmak rekabetçi,"Rekabet yanlısı olan kimse, yarışçı, kompetitif" rekâket,"Kekemelik, pepemelik" rekât,"Namazda bir kıyam, bir rükû ve iki secdeden oluşan bölüm" reklam yapmak,"her türlü aracı kullanarak bir şeyi halka tanıtmak, ünlenmesini sağlamak" reklam etmek,"herhangi bir kimseyi veya olayı, durumu açığa vurmak, ilan etmek, afişe etmek, ifşa etmek" reklam,"Bir şeyi halka tanıtmak, beğendirmek ve böylelikle sürümünü sağlamak için denenen her türlü yol" reklamcı,Reklam işi ile uğraşan kimse reklamcılık,Reklamcının işi reklam filmi,Herhangi bir ürünü tanıtmak amacıyla çevrilen kısa metrajlı film reklam kuşağı,Reklamların yayımlandığı belirli zamanlar reklam levhası,"Herhangi bir ürünü tanıtan, duvara, özel hazırlanmış çerçevelere veya yerlere yapıştırılan, asılan veya tutturulan ilan" rekolte,Tarımda bir yılda derlenen ürünlerin bütünü rekonstrüksiyon,Yeniden kurma rekor kırmak,"eski rekoru aşıp yeni, üstün bir sonuç elde etmek" rekor,Bir spor dalında erişilmiş derecelerin en üstünü rekortmen,Rekor kıran kimse rekortmenlik,Rekor kırma işi rekreasyon,"İnsanların boş zamanlarında, eğlence ve spor amacı ile gönüllü olarak katıldıkları etkinlikler" rektör,"Üniversitenin tüzel kişiliğini temsil eden, yönetimden, eğitim ve öğretimin düzenli yürütülmesinden sorumlu profesör" rektörlük,Rektörün görevi rektum,Göden rekzetme,Rekzetmek işi rekzetmek,"Dikmek, saplamak, kurmak" remel,Aruz ölçülerinden biri remi,Genellikle dört kişi arasında elli kâğıtlık bir deste ve iki jokerle oynanan bir iskambil oyunu remil,Kumda birtakım çizgiler çizerek fala bakma remil atmak (veya dökmek),kumda birtakım çizgiler çizerek fala bakmak remilci,Kumla fala bakan kimse remiz,Simge rencide,"İncinmiş, kalbi kırılmış" rencide etmek,"incitmek, kalbini kırmak" rencide olmak,"incinmek, kalbi kırılmak" rencidelik,Rencide olma durumu rençper,"Tarla, bağ, bahçe, yapı ve toprak işlerinde ağır işleri gören gündelikçi, ırgat" rençperlik,"Rençper olma durumu, rençperin işi, ırgatlık" rende,"Tahta yüzeyleri pürüzsüz duruma getirmek, biçim vermek için marangozların kullandığı araç" rendeleme,Rendelemek işi rendelemek,"Rende ile pürüzlerini gidermek, istenilen biçimi vermek" rendelenme,Rendelenmek işi rendelenmek,Rendeleme işi yapılmak rendeli,"Rendesi olan, rendelenmiş" rendesiz,"Rendesi olmayan, rendelenmemiş" rengârenk,"Çeşitli renkleri olan, renk renk" Ren geyiği,"Geyikgillerden, Kuzey Kutbu'na yakın soğuk bölgelerde koşum hayvanı olarak kullanılan ve etinden, sütünden, derisinden de yararlanılan evcil bir tür memeli (Flangifer tarandus)" renkten renge girmek,"korkudan veya utançtan yüzünün rengi değişmek, sıkılmak" rengini belli etmek,"yandaşlığını açıklamak, düşüncesini, eğilimini açığa vurmak" rengi solmak,"yüz, hastalık sebebiyle beyazlaşmak" rengi atmak (veya kaçmak veya uçmak),solmak renk,Cisimler tarafından yansılanan ışığın gözde oluşturduğu duyum renk vermek,çamaşır rengi solmak renk almak,yeni bir renk kazanmak renk vermemek,"duygularını, düşüncelerini veya başka bir durumunu belli etmemek, bir şeyi bildiği hâlde bilmez gibi görünmek" renk katmak,"çeşitlilik kazandırmak, farklılık yaratmak" renk gelmek,"renklenmek, canlanmak" renk bilimi,Rengi ve renk olaylarını inceleyen bilim dalı renk cümbüşü,Türlü renklerin oluşturduğu karışım renkçi,"Işığı, gölgeyi ve biçimleri renk yoluyla veren ressam" renkgideren,Bazı maddelerin rengini yok etmekte kullanılan kimyasal madde renk körlüğü,"Bütün renkleri veya birkaç rengi, özellikle kırmızı ile yeşili birbirinden ayırt etmeye engel olan görme bozukluğu, daltonizm, akromatopsi (Akromatopsi)" renk körü,Renk körlüğüne tutulmuş kimse renkleme,Renklemek işi renklemek,"Boyamak, renk vermek" renklendirme,Renklendirmek işi renklendirmek,Bir şeyin renkli olmasını sağlamak renklenme,Renklenmek işi renklenmek,Renkli duruma gelmek renkli,Beyaz dışında başka rengi veya renkleri olan renkli basın,Boyalı basın renkli film,Renkleri yansıtan film renkli işitme,Ses duyumu sırasında göze birtakım renklerin görünmesi durumu renklilik,Renkli olma durumu renkli televizyon,Renkleri olduğu gibi ekrana yansıtan televizyon sistemi veya aleti renkölçer,"Bir sıvının renk derecesini ölçmeye yarayan araç, kolorimetre" renk ölçme,"Sıvı, dağıtıcı yüzey, canlı vb.nin renklilik derecesini ölçme, kolorimetri" renksemez,"Beyaz ışığı çözümlemeden veren, akromatik" renkser,"Renklerle ilgili olan, kromatik" renksiz,Rengi olmayan renksizlik,Renksiz olma durumu renktaş,Aynı renkte olanlardan her biri renktaşlık,"Aynı renge bağlı olma veya aynı rengi taşıma, renktaş olma durumu" renk yuvarı,"Güneş'in ışık yuvarını saran, yaklaşık 10.000 kilometre kalınlığındaki atmosfer katmanı, kromosfer" renyum,"Atom numarası 75, atom ağırlığı 186,2, yoğunluğu 21 olan ve 3150 °C'de eriyen, parlak beyaz renkte bir element (simgesi Re)" reomür,"Suyun buz tutması 0 °C, kaynaması 80 °C olarak esas alınıp ikisi arası seksen eşit parçaya bölünerek elde edilen sıcaklık birimi" reorganizasyon,Yeniden düzenlenme reosta,"Elektrik akımının şiddetini azaltıp çoğaltmaya yarayan araç, dimmer" repertuvar,Bir tiyatro kurulunun oynamak için seçip hazırlamış olduğu oyunların listesi replik almak,oyuncunun karşısındakinden kendi yapacağı espriye hazırlık mahiyetinde bir söz veya cümle almak replik,Oyuncunun sözü karşısındakine bırakırken söyleyeceği son söz repo,Bankalar arası işlemlerde bir gecelik faiz uygulaması repocu,Parasını repoyla değenlendiren kimse repoculuk,Repocu olma durumu reprodüksiyon,Çoğaltma resen,"Kendi başına, kendiliğinden" resepsiyon,"Kabul, kabul etme" reseptör,Almaç resesif,Çekinik resesyon,Durgunluk resif,Su düzeyindeki sıra kayalar resim gibi,çok güzel resim çekmek (veya çıkarmak),fotoğraf makinesiyle bir şeyin biçimini kâğıda geçirmek resim,"Varlıkların, doğadaki görünüşlerinin kalem, fırça gibi araçlarla kâğıt, bez vb. üzerinde yapılan biçimleri" resim almak,bir şeyin resmini yapmak resimci,Fotoğrafçı resimleme,Resimlemek işi resimlemek,Bir yazının konusu ile ilgili resimleri o yazının uygun yerine koymak resimlendirme,Resimlendirmek işi resimlendirmek,Resimlemek resimleşme,Resimleşmek işi resimleşmek,Resim durumuna gelmek resimli,"İçinde resimler bulunan, musavver" resimlik,Resim takmaya yarayan çerçeve resimli roman,Konusu bir dizi resimle anlatılan roman veya hikâye resim yazı,"Eski çağlarda, bazı uygar uluslarca kullanılan, nesnelerin yalınlaştırılmış resimlerine dayanan yazı, hiyeroglif" resital,Tek bir sanatçının tek bir çalgı ile verdiği konser resmen,"Devlet adına, devletçe, resmî olarak" resmetme,Resmetmek işi resmetmek,Bir şeyin resmini çizmek resmî,"Devletin olan, devlete ait, devletle ilgili, özel karşıtı" resmî dil,Devlet dili resmî elbise,Resmî giysi resmî giysi,"Bazı bayram, toplantı, yemek vb.nde giyilmek zorunda olunan belli niteliklerdeki giysi, kıyafet, resmî elbise" resmikabul,Kabul töreni resmîleşme,Resmîleşmek durumu resmîleşmek,Resmî bir duruma girmek resmîleştirme,Resmîleştirmek işi resmîleştirmek,Resmî bir duruma getirmek resmîlik,"Resmî olma durumu, resmiyet, formellik" resmî nikâh,"Kanunlara uygun olarak nikâh memurunun kıydığı, devlet kayıtlarına geçen nikâh, medeni nikâh" resmiyet,Resmîlik resmiyete dökmek,"bir iş veya durumu resmî bir yola sokmak, resmî bir nitelik vermek" ressam,Resim yapan sanatçı ressamlık,Ressam olma durumu rest çekmek,oyuncu önündeki paranın tümünü ortaya koymak resti görmek,ileri sürülen paranın miktarını kabul edip aynı miktarda parayı ortaya koymak rest,"Pokerde, bir oyuncunun önündeki paranın tümü" restitüsyon,Yeniden tasarımlama restleşme,Restleşmek işi restleşmek,Karşılıklı restini görmek restoran,Lokanta restorasyon,Yenileme restore,`Eski ve değerli bir yapıyı onarıp eski durumuna getirmek` anlamındaki restore etmek birleşik fiilinde geçen bir söz resul,Kendisine kitap indirilmiş peygamber resülmal,Anamal reşit,Ergin reşit olmak,erginleşmek reşme,"Hayvanın başlığı, yuları ve gemi" ret,"Uygun bulmama, geri çevirme, kabul etmeme" retina,Ağ tabaka retorik,"Güzel söz söyleme, hitabet sanatı" reva,"Yakışır, yerinde, uygun" reva görmek,"bir davranışı, bir olayı bir kimse için uygun görmek" revaç,Sürüm revaç bulmak,geçerli ve değerli sayılmak revak,"Üstü örtülü, önü açık yer, sundurma" revakiye,Stoacılık revalüasyon,Değer katma revan,"Giden, yürüyen" revani,"Yumurta ve irmikle yapılan, fırında kabarıp piştikten sonra üzerine şerbet dökülen bir tatlı türü, revani tatlısı" revanici,Revani yapıp satan kimse revanicilik,Revanicinin işi veya mesleği revanlaşma,Revanlaşmak işi revanlaşmak,"Yürüyüp gitmek, uyum sağlamak" reverans,Selam veya teşekkür için eğilerek veya dizleri kırarak yapılan hareket revir,"Okul, kışla vb. yerlerde hastalar için ayrılmış bölüm" reviş,"Gidiş, yürüyüş" revize,"`Düzeltmek, yenilemek` anlamındaki revize etmek birleşik fiilinde geçen bir söz" revizyon,Yeniden gözden geçirip düzeltme revizyoncu,"Revizyonculuk yanlısı, revizyonist" revizyonculuk,"Bir öğretinin, bir anayasanın, bir antlaşmanın yeniden gözden geçirilmesi için savaşan kimse veya yeniden gözden geçirmeyi gerektiren görüş, revizyonizm" revizyonist,Revizyoncu revizyonizm,Revizyonizm revnak,"Parlaklık, göz alıcılık" revnak vermek,"hoşluk, güzellik, renklilik katmak" revnaklı,"Revnakı olan, renkli, popüler, göz alıcı olan" revolver,Altıpatlar revü,"Çeşitli dans ve oyunlardan oluşmuş, zengin görünümlü sahne gösterisi" rey,Oy rey vermek,oy kullanmak reye,Çizgili çubuklu çizgileri olan (kumaş) reyhan,Fesleğen reyhani,İnce nakışlı reyon,Bir mağazanın yalnız bir tür eşya satılan bölümü rating,343 değerlendirme rezalet,"Toplumun duygularını inciten olay veya durum, kepazelik, maskaralık, rezillik" rezalet çıkarmak,rezalet sayılacak bir durumun ortaya çıkmasına yol açmak reze,Menteşe rezede,"Muhabbet çiçeğigillerden, 1,5 metre yüksekliğinde, tohumlarından kandil yağı, çiçeklerinden sarı boya çıkarılan otsu bir bitki, rezede çiçeği (Reseda luteola)" rezeksiyon,Sağlam kısımları korumak ve gerekiyorsa o kısımların bağlantısını yeniden kurmak suretiyle bir organın bir parçasını kesip çıkarmak için yapılan cerrahi müdahale rezeleme,Rezelemek işi rezelemek,Reze ile kapamak rezene,"Maydanozgillerden, 1-1,5 metre yüksekliğinde, sarı çiçekli, yaprakları iplik biçiminde parçalı, hoş kokulu, baharatlı meyveleri anason gibi yemeklerde ve bazı içkilerde tat verici olarak kullanılan, hekimlikte gaz söktürücü olarak yararlanılan çok yıllık otsu bir bitki (Foeniculum vulgare)" rezerv,"Saklanmış, biriktirilmiş şey" rezervasyon,Ayırtma rezervuar,Tuvaletlerde kullanılmaya yarayan su deposu rezidans,"Yüksek devlet görevlileri, elçiler vb.nin oturmalarına ayrılan konut" rezili çıkmak,"çok eskimek, bozulmak, parçalanmak" rezil rüsva olmak,toplum içinde ayıplanacak bir duruma düşmek rezil etmek,isteyerek veya istemeyerek birini çok utanacak güç bir duruma sokmak rezil,"Alçak, aşağılık" rezil olmak,çok utanacak bir duruma gelmek rezilce,"Aşağılık, alçak bir nitelikte olan" rezilleşmek,Rezil duruma gelmek rezillik,"Rezil olma durumu, rezalet" rezistans,Direnç rezonans,Düzgün itmelerin etkisiyle bir salınım genliğinin artışı Rh,Rodyum elementinin simgesi rıh,Yazıdaki mürekkebi kurutmak için dökülen çok ince ve renkli bir kum türü rıhdan,Yazı kurutmak için kullanılan özel kumun konduğu üzeri delikli kap rıhtım,"Bir akarsu veya deniz kıyısında doldurularak yapılmış, gemilerin indirme bindirme veya yükleme boşaltma yapabileceği yer" rızası olmak,"izni olmak, müsaadesi olmak" rızasını almak,"onayını almak, müsaadesini almak" rıza,"Razı olma, isteme, istek" rıza göstermek,"razı olmak, onamak, uygun bulmak" rızık,"Yiyecek, içecek şey, azık" rızkını çıkarmak,günlük yiyecek parasını çıkarmak riayet,"Uyma, boyun eğme" riayet etmek,uymak riayetkâr,"Uyan, saygı gösteren, riayet eden" riayetkâr olmak,"uymak, saygı göstermek, riayet etmek" riayetsiz,"Saygısız, kaba" riayetsizlik,Saygısızlık rica,"Dileyiş, dileme, dilek" rica etmek,dilemek ricada bulunmak,rica etmek ricacı,"Birinin adına ricada bulunan, bir şey isteyen (kimse)" rical,Erkekler ricat etmek,"gerilemek, geri çekilmek" ricat,Vazgeçme rika,Arap harflerinin en çok kullanılan el yazısı biçimi rikkat,"İncelik, naziklik" rikkat vermek,"duygulandırmak, etkilemek" rikkatli,"Nazik, kibar, ince" rimel,"Kadınların kirpiklerini kıvırmak ve daha uzun göstermek için fırça ile sürdükleri yağlı sürme, maskara" rimelleme,Rimellemek işi rimellemek,Göze rimel sürmek rimelli,Rimel sürülmüş (kirpik) rina,Tırpana ring,"Üzerinde boks yapılan, çevresi kordonla çevrilmiş yer" ringa,"Kemikli balıklardan, ılık denizlerde büyük sürüler hâlinde dolaşan ve tütsü ile kurutulmuşu sıkça tüketilen, uskumru iriliğinde bir balık (Clupea harengus)" ring seferi,Bir toplu taşıma aracının ilk ve son durağı aynı nokta olan seferi rint,Gönül eri rintlik,Rint olma durumu risale,Kitapçık risk,"Zarara uğrama tehlikesi, riziko" riske girmek (veya risk almak),zararı göze almak riskli,Riski olan ritim,Dizem ritmik,Dizemli ritimli,Dizemli ritimsiz,Dizemsiz rivayet,Söylenti rivayet olunmak (veya edilmek),"bir olay, bir haber vb. anlatılmak" rivayet birleşik zamanı,"Yalın zamanlı bir kiple -miş ekinin birlikte kullanılmasından oluşan birleşik zaman: Gelmişmiş, gelecekmiş gibi" riya,İkiyüzlülük riyakâr,İkiyüzlü riyakârlık,İkiyüzlülük riyal,Pesetanın dörtte biri değerinde İspanyol parası riyala,Osmanlı donanmasında tuğamirale eş bir rütbe riyaset,Başkanlık riyasız,"Olduğu gibi görünen, ikiyüzlü davranmayan" riyazet,Nefsin isteklerini kırma riyazi,"Matematik, geometri vb. bilimlerle ilgili olan" riyaziyat,Matematik bilgisi riyaziye,Matematik riyaziyeci,"Matematikçi, matematik öğretmeni" riyolit,"Granitle aynı kimyasal yapıda, içinde mikrolitler olan kayaç, liparit" riziko,Risk Rn,Radon elementinin simgesi roba,Bir giyeceğin göğüsle omuz arasında kalan bölümüne eklenen parça robalı,Robası olan robot,Belirli bir işi yerine getirmek için manyetizma ile kendisine çeşitli işler yaptırılabilen otomatik araç robotik,Birtakım işlevlerde insanın yerini alabilecek düzeneklerin hazırlanmasıyla ilgili çalışma ve tekniklerin bütünü robotlaşma,Robotlaşmak durumu robotlaşmak,Başkasının buyruğu ile iş yaparak kendi akıl ve iradesini kullanmaz duruma gelmek robotlaştırma,Robotlaştırmak işi robotlaştırmak,Robot durumuna getirmek robotluk,Robot gibi mekanik hareket etme durumu roda,Yöntemine uygun düzgün sarılmış halat yumağı rodaj,Alıştırma rodeo,"Bir binicinin yabani at, sığır veya boğa üzerinde durabilmesine dayanan Amerikan oyunu" rodeocu,Rodeo yapan kimse rodyum,"Atom numarası 45, atom ağırlığı 102, 91, yoğunluğu 12,33 olan, 1970° C'de eriyen, gümüş renginde, sert, kırılgan bir element (simgesi Rh)" roka,"Turpgillerden, yaprakları salata gibi yenen, 20-40 santimetre yüksekliğinde, sebze olarak bahçelerde yetiştirilen, kokulu, bir iki yıllık bir bitki (Eruca sativa)" roket,"Atış sırasında mekanik olarak yön verilen, yörüngesinin başlangıcında öz itmeli olarak yol alan ve daha sonra yalnız balistik kanunlarına bağlı kalan mermi" roketatar,Bazuka rokfor,"Koyun sütünden yapılan, mahzenlerde olgunlaştırılan, içi özel küflü peynir, rokfor peyniri" rokfor peyniri,Rokfor rokoko,"XVIII. yüzyılın başında Fransa'da çok geçerli olan, kavisli çizgileri bol, gösterişli bir bezeme üslubu" rolüne çıkmak,oyunda belli bir kişiliği sahnede oynamak rol yapmak,davranışlarda içtenlik bulunmamak rol oynamak,oyunda rol almak rolü olmak,etkisi bulunmak rol çalmak,oyun sırasında söz başka bir oyuncuda iken seyircinin ilgisini kendi üzerine çekmek rol almak,bir oyunda görev almak rol,Bir kişiliği canlandıran oyuncunun söylemesi ve yapması gereken hareketlerin genel adı rol kesmek,"yalan, uydurma söz söylemek veya içten olmayan davranışlarda bulunmak" rolcü,Rol yapan kimse rolcülük,Rol yapma durumu rom,"Şeker kamışından şeker yapılırken elde edilen öz suyun, melasla mayalandırılarak kurutulmasıyla oluşturulan alkollü sert içki" Romalı,Roma halkından olan kimse romanı yazılmak,romanlaşmak roman,"İnsanın veya çevrenin karakterlerini, göreneklerini inceleyen, serüvenlerini anlatan, duygu ve tutkularını çözümleyen, kurmaca veya gerçek olaylara dayanan uzun edebî tür" romancı,Roman yazarı romancılık,Roman yazma sanatı romanesk,Roman özelliği olan romanlaştırma,Romanlaştırmak işi romanlaştırmak,Bir konuyu roman biçiminde yazmak Romanoloji,Romen dilleri bilimi romans,Sekiz hecelik dizelerden oluşmuş bir İspanyol şiir türü romantik,Davranışlarında duygu ve coşkunun aşırı ölçüde etkisi bulunan romantiklik,Romantik olma durumu romantizm,"XVIII. yüzyıl sonunda başlayan, duygu, coşku ve sembole aşırı yer veren sanat akımı" Romanyalı,Rumen romatizması tutmak,romatizma ağrıları başlamak romatizma,Kaslarda ve özellikle eklemlerde kendini gösteren ağrılı hastalıkların genel adı Romen,Eski Roma halkından olan kimse Romen rakamları,"Romalılardan kalma, sayıları göstermek için kullanılan, sırasıyla 1, 5, 10, 50, 100, 500 ve 1000 rakamlarına karşılık gelen I, V, X, L, C, D ve M işaretleri" rondela,Sıkıştırılacak parça ile somun arasına konan ve bu somunun parça üzerine uyguladığı kuvveti iletmeye ve dağıtmaya yarayan küçük delikli pul rop,Çoğu tek parça kadın giysisi rosto,"Haşlandıktan sonra veya doğrudan doğruya kızartılarak pişirilen, dilim dilim kesilen et" rostoluk,Rosto yapmaya elverişli (et) rot,Motorlu taşıtlarda direksiyon ile tekerlek arasındaki bağlantıyı sağlayan demir çubuk rota,"Bir gemi veya uçağın gidiş yönü, izleyeceği yol" rota değiştirmek,gidilen yolu değiştirmek rota kırmak,rota çizgisinden ayrılmak rotasyon,Yer değiştirme rotatif,Büyük bir çabuklukla dönerek işleyen ve saatte binlerce adet baskı yapan bir tür basım makinesi rotil,"Otomobilin ön düzeninde bulunan, her yöne dönebilen ve mafsal olarak kullanılan küre biçiminde bir parça" rotor,Döneç roza,Bir tür pembe elmas rozbif,Kızartılmak amacıyla hazırlanmış veya kızartılmış sığır eti parçası rozet,"Yakaya takılmak için çeşitli biçimlerde yapılan, bir kuruluşun sembolü sayılacak genellikle küçük metal nesne" röfle,Saçı yer yer değişik tonlarda boyama işlemi röfle yaptırmak (veya attırmak),saçı yer yer değişik tonlarda boyatmak rölans,"Konken, poker vb. oyunlarda ortaya sürülmüş olan parayı artırmak için söylenen söz" rölantiye almak,"motorlu taşıtlarda motoru boşa almak, boşta çalıştırmak" rölanti,Motorlu taşıtlarda motorun en az yakıtla çalışma ayarı rölantide durmak (veya çalışmak),"motorlu taşıtlarda, motor boşta çalışmak" rölatif,Göreceli rölativist,Göreci rölativite,Görelik rölativizm,Görecelik röle,"Bir cismin veya bir gücün biçimini değiştirmeye yarayan alet, değiştirgeç, konvertisör" rölyef,Kabartma römork,Başka bir taşıt tarafından çekilen motorsuz taşıt römorkör,Yedeğinde özellikle deniz taşıtı götüren taşıt Rönesans,"XV. yüzyıldan başlayarak İtalya'da ve daha sonra diğer Avrupa ülkelerinde hümanizmin etkisiyle ortaya çıkan, klasik İlk Çağ kültür ve sanatına dayanarak gelişen bilim ve sanat akımı" röntgen,Gama veya x ışınlarının miktar ölçümü birimi röntgen çekmek,herhangi bir organın durumunu tespit etmek için film çekmek röntgenci,Röntgen ışınları uzmanı röntgencilik,Röntgen ışınları uzmanlığı röntgenleme,Röntgenlemek işi röntgenlemek,Kadınları gizlice gözetlemek röportaj,"Konusu bir soruşturma, araştırma olan gazete veya dergi yazısı" röportajcı,Röportaj yazan ve yapan kimse röportajcılık,Röportajcının işi röportör,Röportaj yapan kimse rötar,Gecikme rötarlı,"Gecikmeli, tehirli" rötuş,Fotoğrafçılıkta resimleri basmadan önce negatif üzerinde düzeltme işi rötuş etmek (veya yapmak),"kusurları gidermek amacıyla düzeltmek, değiştirmek" rötuşçu,Rötuş yapan kimse rötuşlamak,Rötuş yapmak rötuşlu,"Rötuş yapılmış, düzeltilmiş" rövanş,Sporda veya oyunda yenilmiş olanın aynı rakiple oynadığı ikinci oyun rövanşı almak,ikinci karşılaşmayı kazanmak Ru,Rutenyum elementinin simgesi ruam,Sakağı ruba,"Giysi, giyecek, urba" rubai,"Divan edebiyatında dört dizeden oluşan ve belirli aruz kalıpları ile yazılan şiir, dördül" rubidyum,"Atom numarası 37, atom ağırlığı 85,48, yoğunluğu 1,53 olan, 39 °C'de eriyen, çabuk oksitlenen, tütün, pancar vb. bitkilerde, maden sularında bulunan, potasyuma benzer kimyasal element (simgesi Rb)" ruble,Beyaz Rusya ve Rusya Federasyonu'nda kullanılan para birimi ruf,"Binaların en üst katında bulunan, açık veya kapalı eğlence yeri" Rufai,Rufailik tarikatından olan kimse Rufailer karışır,`bu iş öyle karışık ki bunu kimse çözemez` anlamında kullanılan bir söz Rufailere karışmak,"psikolojik bunalıma düşüp günlük yaşamın gerçeklerinden uzaklaşmak, yaşamdan kopmak" Rufailik,Ahmet Rifai'nin kurduğu Sünni bir tarikat rugan,"Ayakkabı, çanta vb. yapımında kullanılan parlak deri" ruhunu teslim etmek,ölmek ruhunu şad etmek,ölmüş bir kimseyi anmak ruhu (veya ruhunu) okşamak,duygulara hoş gelecek biçimde konuşmak veya davranmak ruhunda güneş açmak,"rahatlamak, huzura ermek" ruh kazandırmak (veya vermek),"herhangi bir yeri veya şeyi canlı, hareketli, neşeli bir duruma getirmek" ruhu karartmak,"sıkıntıya sokmak, bunaltmak" ruhu şad olsun!,"`ölüler sevinsin, mutlu olsun` anlamında kullanılan bir söz" ruh,"Dinlerin ve dinci felsefelerin insanda vücuttan ayrı bir varlık olarak kabul ettiği öz, tin, can kuşu" ruh gibi dolaşmak,hiçbir şeyin farkında olmadan yaşamak ruh gibi,"durgun, çevresiyle ilgilenmeyen, kendi hâlinde olan" ruhu (bile) duymamak,"haberi olmamak, anlamamak" ruhani,Ruhla ilgili ruhaniyet,Ruhtan ibaret olma durumu ruhban,Rahipler ruhbaniyet,Rahiplerin evlenmeyerek ve dünyadan el etek çekerek yaşamaları durumu ruh bilgini,Ruh bilimi uzmanı ruh bilimci,"Ruh bilimi ile uğraşan uzman, ruhiyatçı, psikolog" ruh bilimi,"Duyum, heyecan, düşünme vb. olguları ve bunların yasalarını inceleyen bilim, ruhiyat, psikoloji" ruh bilimsel,"Ruh bilimi ile ilgili olan, psikolojik, psişik" ruhsal çöküntü,Bunalım ruh doktoru,Ruh hekimi ruhen,"Ruh bakımından, ruhça" ruh göçü,"Ruhun bir bedenden başka bir bedene geçerek varlığını sürdürdüğü inancı, tenasüh, reenkarnasyon" ruh hastası,Akıl hastalığına tutulmuş kişi ruh hekimi,Ruh hekimliği ile uğraşan uzman ruh hekimliği,"Ruh hastalıklarının önlenmesi, tanısı ve tedavisi ile uğraşan uzmanlık dalı" ruhi,Ruhsal ruhiyat,"Ruh bilimi, psikoloji" ruhiyatçı,"Ruh bilimi uzmanı, psikolog" ruhiyatçılık,Ruh bilimi ile uğraşma ruh karmaşası,Ruhsal sıkıntı ruhlu,Görünüşü veya ruhsal durumu herhangi bir nitelikte olan ruh ölçümü,"Ruhsal süreçlerin ölçülmesinde kullanılan, araçları ve yöntemleri gerektiren bir ruh bilimi dalı, psikometri" ruhötesi,"Ruhlarla ilişki kurma, gelecekten haber verme gibi ruh biliminin kapsamına girmeyen ve onun dışında incelenen olayları kapsayan (alan), metapsişik" ruh sağlığı,Ruhsal bakımdan sağlıklı olma ruhsal,"Ruhla ilgili olan, ruhi, tinsel, psikolojik, psişik" ruhsat,"İzin, müsaade" ruhsatiye,Bir izin belgesi gerektiği durumlarda iznin verilmesi dolayısıyla alınan para ruhsatlı,"Yapılması ve kullanılması vb. için gerekli izni olan, ruhsatı olan" ruhsatname,"Belli etkinliklerde bulunabilmek, kamu hizmet ve mallarından yararlanabilmek için kişilere, önceden belirlenmiş bazı şartlara uyma kaydıyla idarece verilen izin, ruhsat" ruhsatsız,"Yapılması, kullanılması vb. için gerekli izni olmayan, ruhsatı olmayan" ruhsuz,"Cansız, güçsüz, etkisiz, miskin" ruhsuzlaşma,Ruhsuzlaşmak durumu ruhsuzlaşmak,Ruhsuz duruma girmek ruhsuzlaştırma,Ruhsuzlaştırmak işi ruhsuzlaştırmak,Ruhsuz duruma getirmek veya sokmak ruhsuzluk,Ruhsuz olma durumu ruj,Türlü renklerde dudak boyası rujlama,Rujlamak işi rujlamak,Ruj sürmek rulet,"Bir bilyenin, dönmekte bulunan derin tepside yazılı numaralarından ve siyah ile kırmızı renklerden birinin üzerinde durmasıyla kazananı belirten kumar aracı ve bununla oynanan kumar" rulman,Mekanik ve elektrikli sistemlerde kayma sürtünmesi yerine bir yuvarlanma sürtünmesi sağlayarak enerji kayıplarını azaltmak için yataklar ile muylular arasına yerleştirilen parça rulo,Dürülerek boru biçimi verilmiş deri veya kâğıt tomar Rum,Müslüman ülkelerde oturan Yunan asıllı kimse Rum ateşi,"Denizde veya karadaki savaşlarda Bizanslılarca kullanılan ve suda sönmeyen ateş, grejuva" rumba,Küba'dan Amerika ve Avrupa'ya yayılan bir dans Rumca,"Rumların kullandığı, yeni Yunancanın bir lehçesi" Rumelili,Osmanlı Devleti zamanında Avrupa topraklarında yaşayan Türklerden olan kimse Rumence,Rumenlerin kullandığı dil Rumi,"Anadolu ile ilgili, Anadolu'ya bağlı, Anadolu'da yaşayan" Rumlaşma,Rumlaşmak durumu Rumlaşmak,Rum dilini ve kültürünü benimsemek Rumlaştırma,Rumlaştırmak işi Rumlaştırmak,Rum dilini ve kültürünü benimsetmek Rumluk,Rum olma durumu rumuz,Simge rumuzlu,Rumuzu olan rupi,"Hindistan, Mauritius, Nepal, Pakistan, Seyşeller ve Sri Lanka'da kullanılan para birimi" Rus,"Rusya Federasyonu'nda yaşayan Doğu Slav halkı veya bu halkın soyundan olan kimse, Moskof gâvuru" Rusça,Rus dili Ruslaşma,Ruslaşmak durumu Ruslaşmak,Rus dilini ve kültürünü benimsemek Ruslaştırma,Ruslaştırmak işi Ruslaştırmak,Rus dilini ve kültürünü benimsetmek Rusluk,Rus olma durumu Rus ruleti,Toplu tabancaya bir tek mermi konulup topun gelişigüzel döndürülmesi ve başa dayayıp tetiğin bir kez çekilmesiyle iki kişinin karşılıklı oynadığı ölüm oyunu Rus salatası,"Patates, bezelye, pancar, havuç, hıyar turşusu, kapari, mayonez ile yapılan salata, Amerikan salatası" rustai,Köylü rutenyum,"Atom numarası 44, atom ağırlığı 101,07, yoğunluğu 12,3 olan, 2400 °C'de eriyen, sert ve kırılgan, havada kolayca oksitlenen bir element (simgesi Ru)" rutherfordyum,Kurçatovyum elementine Amerikalıların verdiği ad (simgesi Rf) rutin,"Sıradanlık, çeşitlilik göstermeyen, alışılagelmiş düzen içinde yapılan" rutin dışına çıkmak,bir şeyi her zamankinden farklı yapmak rutubet,Nem rutubetlendirme,Rutubetlendirmek işi rutubetlendirmek,Rutubetlenmesine yol açmak rutubetlenme,Rutubetlenmek işi rutubetlenmek,"Nemlenmek, ıslanmak" rutubetli,"Rutubeti olan, nemli" rutubetsiz,Rutubeti olmayan ruz,Gün ruznamçe,Osmanlı Devleti'nde defterdarlıkta günlük hadiselerin yazıldığı küçük defter ruzname tutmak,günlük olayları bir deftere yazıp toplamak ruzname,Günlük olayların yazıldığı defter rücu,"Geri dönme, sözünü geri alma, cayma, tersinme" rücu etmek,geri dönmek rücu hakkı,Bir kimsenin alacaklısına ödediği şeyi diğer birinden istemeye hakkı olması durumu rüçhan,Üstünlük rüçhan hakkı,Yasal olarak tanınan öncelik hakkı rüesa,Başkanlar rüfeka,Arkadaşlar rükû,Öne doğru eğilme rükün,Bir şeyin en güçlü ve sağlam yönü rüküş,Gülünç bir biçimde giyinip süslenen (kadın) rüküşlük,Rüküş olma durumu rüping sistemi,Kapalı kazanlarda önce basıncı artırıp sonra düşürerek uygulanan ağaca koruyucu sıvı emdirme yöntemi rustik,Pencere üstlerine takılan ahşap korniş rüsum,Vergiler rüsumat,Bazı mallardan devletçe alınan vergiler rüsup,Çökelti rüsva,"Ayıplanacak durumda olan, rezil" rüsvalık,Rüsva olma durumu rüşeym,Oğulcuk rüşt,Erginlik rüşdünü ispat etmek,kanunlara göre ergin sayılacak yaşa gelmiş olmak rüştiye,Ortaokul derecesinde olan eğitim kurumu rüşvet,Yaptırılmak istenen bir işte yasa dışı kolaylık ve çabukluk sağlanması için bir kimseye mal veya para olarak sağlanan çıkar rüşvet almak,rüşvet olarak verilen parayı veya malı kabul etmek rüşvet vermek,bir görevliye bir işi yaptırmak için para veya mal vermek rüşvet yemek,bir işi yapmak için birinden rüşvet almak rüşvetçi,Rüşvet alarak iş gören kimse rüşvetçilik,Rüşvetçi olma durumu rütbe,"Mertebe, derece, paye" rütbeli,Rütbesi olan rüya,Düş rüya gibi,"olağanüstü, harika, çok güzel" rüyasına (veya rüyalarına) girmek,rüyasında görmek rüyası çıkmak,görülen rüya gerçekleşmek rüyasında bile görememek,"olacağını, gerçekleşeceğini düşünememek" rüyasında görse hayra yormamak,"hatır ve hayalinden geçirmemek, olacağına inanmamak" rüyet,Görme rüzgâr tutmamak,rüzgâr etkilememek rüzgâr gelecek delikleri tıkamak,istenmeyen bir durum veya gelişmeye karşı her türlü önlemi almak rüzgâr gibi,çabucak rüzgârdan nem kapmak,"en küçük bir şeyden alınmak, çok alıngan olmak" rüzgâr almak,yel esen bir yerde bulunmak rüzgâr ekip fırtına biçmek,yaptığı bir kötülüğün çok daha kötüsü ile karşılaşmak rüzgâr,"Havanın yer değiştirmesiyle oluşan esinti, yel, bad" rüzgâraltı,"Boca, orsa karşıtı" rüzgârgülü,Rüzgârların yönünü ve adını gösteren levha rüzgârlama,Rüzgârlamak işi rüzgârlamak,Yel vermek rüzgârlanma,Rüzgârlanmak işi rüzgârlanmak,Yel esmeye başlamak rüzgârlı,"Rüzgâr alan, rüzgâra açık" "rüzgârlı havanın kuytusu, yağmurlu havanın uykusu","`rüzgârlı havada kuytu bir yer, yağmurlu bir havada da uyku tercih edilir` anlamında kullanılan bir söz" rüzgârlık,Kapı üstlerine konulan eğik saçak biçimindeki örtme rüzgârsız,"Rüzgârı olmayan, rüzgâr tutmayan, yel esmeyen" rüzgârüstü,"Orsa, boca karşıtı" S,Kükürt elementinin simgesi "s, S","Türk alfabesinin yirmi ikinci sırasında yer alan ve Se adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından sert, sızıcı diş eti ünsüzünü gösterir" saadet,Mutluluk saadet asrı,Asrısaadet saadethane,Yüksek rütbeli kimselerin evi saadet zinciri,Bir dizi mutluluk "saat bir (veya iki, üç ...) yönünde",saat başlarını söyleyerek hedefi yön açısından belirlemek için kullanılan bir söz saat bu saat,`ele geçen fırsattan yararlanmanın tam zamanı` anlamında kullanılan bir söz saat gibi,"tam bir düzgünlükte, tıkır tıkır" saat gibi işlemek,"aksamadan, ara vermeden çalışmak" saat on bir buçuğu çalmak,yaşı çok ilerlemiş olmak saat tutmak,saate bakarak bir işin ne kadar sürdüğünü hesaplamak saati çalmak,bir şeyin vakti gelmek saati saatine uymamak,"durumu, huyu sık sık değişmek" saat,"Bir günlük sürenin yirmi dörtte birine eşit, altmış dakikalık zaman dilimi, zaman parçası" saat açısı,Bir gök cisminin boylamının gözlemcinin boylamına göre kutupta yaptığı açı saat ayarı,Vaktin ve saatin düzenli akışını sağlamak amacıyla yapılan ayar saat başı galiba!,"bir toplantıda, herkesin dalıp sustuğunda bu durumu fark eden bir kimsenin söylediği söz" saat başı,Her saatin ilk dakikası saat camı,Saat kadranı ve rakamlarını dış etkilerden koruyan özel yapılmış cam saat cebi,"Saat konulmak üzere pantolonlara, özellikle yeleklere yapılan cep" saatçi,"Saat yapan, onaran veya satan kimse" saat çiçeği,Çarkıfelek saatçilik,Saatçinin işi saat dilimi,"Greenwich başlangıç boylamından itibaren yeryüzünü yirmi dört parçaya ayıran, 150 dakikalık bölümlerden her biri" saat farkı,Dünya'nın dönüşünden ve meridyen farklılığından oluşan zaman aralığı saati saatine,Tam vaktinde saat kulesi,"Genellikle şehrin merkezinde yer alan, üzerinde saat bulunan kule" saatli,"Saati olan, saati bulunan" saatli bomba,İstenilen saatte patlaması önceden ayarlanmış bomba saatlik,Belli bir saat süresince yapılan veya olan saba,Klasik Türk müziğinde bir birleşik makam sabahtan akşama kadar,bütün gün boyunca sabahlar (veya sabahışerifler) hayrolsun!,günaydın! sabahı zor etmek,bir türlü sabah olmamak sabahı bulmak (veya etmek),sabahlamak sabaha çıkmamak,"sabaha kadar yaşayamamak, sabahtan önce ölmek" "sabah ola, hayrola","`sabah olsun, o vakte kadar iş belki düzelir` anlamında kullanılan bir söz" sabah,Sabah ezanı sabahı sabah etmek,sabahın olmasını uyumadan sabırsızlıkla beklemek sabaha kadar,bütün gece boyunca sabaha doğru,Sabaha karşı sabah akşam,"Her vakit, daima, sürekli, devamlı" sabahçı,Nöbeti sabaha doğru olan veya sabaha rastlayan kimse sabahçı kahvesi,Sabaha kadar açık kalan kahve sabah ezanı,Sabah namazının vaktinin geldiğini bildirmek için okunan ezan sabah kahvaltısı,Sabah vakti yenilen yemek sabah keyfi,"Sabahleyin geç kalkma, yatak keyfi yapma" sabahki,"Sabah olan, sabah yapılan" sabah koşusu,Sabahleyin spor amacıyla yapılan koşu sabahlama,Sabahlamak işi sabahlamak,Bir yerde sabaha kadar kalmak sabahları,Sabah vaktinde sabahlatmak,Sabahlama işini yaptırmak sabahleyin,"Günün başlangıcı, günün ilk saatleri, sabah, sabah vakti, horoz vakti" sabahlık,Sabahları yataktan kalkınca geçici olarak giyilen üstlük sabah namazı,Sabah vakti kılınan namaz sabah sabah,Sabahın uygunsuz bir zamanında sabahtan,Sabahleyin sabah yeli,"Sabahleyin gün doğusundan esen hafif ve yumuşak yel, esin, saba, saba rüzgârı" saban,Çift süren hayvanların koşulduğu demir uçlu tarım aracı saban sürmek,toprağı sabanla kazıp altüst etmek sabanın tutağına yapışan el aç kalmaz,`çiftçilik yapan veya çalışan aç kalmaz` anlamında kullanılan bir söz saban balığı,"Dev köpek balığıgillerden, boyu 5 metre kadar olabilen, kuyruğu sabana benzer bir köpek balığı, deniztilkisi (Alopias vulpes)" saban demiri,Sabanın toprağı yarmaya yarayan taban kısmına takılan demir saban kemiği,Burun boşluklarını birbirinden ayıran çeperi arkasında bulunan ince uzun kemik sabankıran,Kayışkıran saban kulağı,"Sabanın toprağa giren kısmının iki yanında bulunan ve toprağı yollara dökmeye yarayan parça, kulak (I)" saba rüzgârı,Sabah yeli sabık,"Geçen, önceki, eski" sabıka,"Geçmiş bulunan şey, geçmiş bulunan olay" sabıka kaydı,Adli sicilden verilen bilgiye göre bir kimsenin sabıka durumunu gösteren yazı sabıkalı,Sabıkası olan sabıkasız,Sabıkası olmayan sabır,"Acı, yoksulluk, haksızlık vb. üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemi, dayanç" "sabır acıdır, meyvesi tatlıdır",`sabır zor bir iştir ancak güzel sonuçları vardır` anlamında kullanılan bir söz sabrı taşmak (veya tükenmek),"artık katlanamaz, dayanamaz duruma gelmek, sabrı kalmamak" sabırlı,"Sabır gösteren, katlanan, sabreden" sabırsız,"Sabır göstermeyen, sabrı olmayan" sabırsızlanış,Sabırsızlanma işi sabırsızlanma,Sabırsızlanmak işi sabırsızlanmak,"Sabırlı davranmamak, sabır göstermemek" sabırsızlık,"Sabır göstermeme, sabırlı davranmama, sabırsız olma durumu" sabır taşı,Çok sabırlı kimse sabi,Küçük çocuk sabit,"Yerinden oynamayan, yerini değiştirmeyen, durağan" sabit olmak,"bir şeyin varlığı, gerçekliği kesin olarak belli olmak" sabite,Bir formülde geçen ve önceden belirlenmiş bulunan değişmez nicelik sabit fikir,Saplantı sabit kalem,Kopya kalemi sabitleşme,Sabitleşmek işi sabitleşmek,Sabit duruma gelmek sabitleştirme,Sabitleştirmek işi sabitleştirmek,Sabit duruma getirmek sabitlik,Sabit olma durumu sabo,Genellikle birçok Avrupa ülkesinde giyilen tahta ayakkabı sabotaj,Baltalama sabotaj yapmak,"yıkmak, tahrip etmek, kullanılır durumdan çıkarmak" sabotajcı,Baltalayıcı sabotajcılık,Baltalayıcılık sabote,Baltalama sabote etmek,baltalamak sabretme,Sabretmek işi sabretmek,"Sabır göstermek, sabırlı davranmak" sabreden derviş muradına ermiş,`beklemesini bilen kimse sonunda amacına ulaşır` anlamında kullanılan bir söz sabuklanma,"Bazı hastalıklarda görülen abuk sabuk konuşma, anlamsız davranışlarda bulunma vb. belirtiler gösteren ruh bozukluğu, hezeyan" sabun,"Kirli ve yağlı şeyleri temizlemekte kullanılan, türlü yağlarla alkaliler birleştirilerek yapılan madde" sabuncu,Sabun yapan veya satan kimse sabunculuk,Sabuncunun işi sabunhane,Sabun yapılan yer sabuniye,Bir tür nişasta helvası sabunlama,Sabunlamak işi sabunlamak,Herhangi bir şeyi sabun sürerek yıkamak sabunlanış,Sabunlanma işi sabunlanma,Sabunlanmak işi sabunlanmak,Sabunlama işi yapılmak sabunlaşma,Bitkisel veya hayvansal yağların sabun durumuna dönüşmesi sabunlaşmak,Sabun durumuna gelmek sabunlaştırma,Sabunlaştırmak işi sabunlaştırmak,Bir maddeyi sabun durumuna dönüştürmek sabunlayış,Sabunlama işi sabunlu,İçinde sabun eritilmiş sabunluk,İçine sabun konulan küçük kap sabun otu,Çöven sabunsuz,İçinde sabun bulunmayan sabun taşı,"Terzilerin kumaşı işaretlemek için kullandıkları, yeşilimsi veya beyaz renkli, sertliği 1 olan magnezyum silikat" sabun tozu,Toz durumunda olan sabun sabur,Çok sabırlı sabura,Gemi safrası sac,Yassı demir çelik ürünü sacayağı,"Üzerine tencere, tava vb. koymaya yarayan, ateş üzerine oturtulan, üç ayaklı çember veya üçgen biçiminde demir destek, sacayak" sacayak,Sacayağı sac böreği,"Mayalanmış hamurun yufka hâlinde açılıp içine kıyma, ıspanak, kavrulmuş soğan vb. malzeme konulmasıyla yapılan ve sacda pişirilen bir börek türü" sac ekmeği,Mayalanmış hamurun oklava ile daire şeklinde açılıp sac üzerinde pişirilmesiyle elde edilen ekmek sac kavurması,"Orta yağlı ve küçük doğranmış koyun etinin ağır ateşte pişirilip soğan, domates, yeşilbiber, dereotu eklenmesiyle hazırlanan karışımın tekrar kısık ateşte pişirilmesiyle yapılan bir yemek türü" sac kebabı,Sac üzerinde ateşte pişirilen kebap saçları iki türlü olmak,yaşı ilerlemiş bulunmak saçını süpürge etmek,kadın özveri ile çalışıp hizmet etmek saçını başını yolmak,"çok üzülmek, üzüntüsünden dövünmek" saçına kar yağmak,saçı aklaşmaya başlamak saçına başına bakmadan,ilerlemiş yaşına yakışmayacak biçimde saçına ak (veya kır) düşmek,"saçı ağarmaya başlamak, yaşlanmak" "saçın ak mı kara mı, önüne düşünce görürsün","`acele etme, sonucun ne olduğunu biraz sonra anlarsın` anlamında kullanılan bir söz" saçı topuklarını dövmek,saçı çok uzun olmak saçı sakalı akar gibi,üstü başı perişan bir durumda saçı uzun aklı kısa,kadınları aşağılamak için kullanılan bir söz saçı bitmedik (veya bitmemiş) (yetim),doğalı çok olmamış (yetim) saç,Baş derisini kaplayan kıllar saç saça baş başa,"kadınlar, birbirlerini kıyasıya hırpalayacak biçimde" saç saça baş başa gelmek (veya dövüşmek),"kadınlar, birbirlerini kıyasıya hırpalayacak biçimde kapışmak" saç sakal ağartmak,"bir işte uzun zaman çalışmış, emek vermiş olmak" saç ağartmak,saç sakal ağartmak saçı başı ağarmak,yaşlanmak saçı (veya saçları) değirmende ağartmamak,deneyimli olmak saçı başı birbirine karışmak,bakımsız olmak saç sakal birbirine karışmak,"saçı sakalı uzamak, bakımsız görünmek" saçak,Bazı giyim eşyalarında veya döşemeliklerde kumaş kenarlarına dikilen süslü iplikten püskül saçak öpmek,"sarayda bayramlaşma törenine katılan büyükler, padişahın tahtından sarkıtılmış halı saçaklarını öpmek" saçak bulut,"İnce, tüy gibi saçaklı görünüşü olan buz parçalarından oluşmuş beyaz bulut, sirrus" saçak kök,Buğdayda olduğu gibi asıl kökün çevresindeki ek köklerin gelişmesiyle oluşan kök topluluğu saçaklanma,Saçaklanmak işi saçaklanmak,Kenarları saçak gibi olmak saçaklı,Saçağı olan saçalama,Saçalamak işi saçalamak,"Saçmak, serpmek" saçalanma,Saçalanmak işi saçalanmak,"Saçılmak, dökülmek" saçı,"Gelinin başından aşağı saçılan çiçek, şeker, arpa, para vb. şeyler" saçı kılmak (veya atmak),"gelinin başından çiçek, şeker, arpa, para vb. saçmak" saçık,"Saçılmış, serpilmiş" saçılış,Saçılma işi saçılma,Saçılmak işi saçılıp dökülmek,gereğinden veya kaldırabileceğinden çok harcamak saçılmak,Saçma işi yapılmak saçıntı,"Saçılıp dağılan şey, döküntü" saçış,Saçma işi saçıştırma,Saçıştırmak işi saçıştırmak,"Azar azar saçmak, dağıtmak, serpmek" saçkıran,"Bir mantarın oluşturduğu, saçları döken bir deri hastalığı, kılkıran" saçlı,Saçı olan saçlı meşe,Bir tür meşe (Quercus cerris) saçlı sakallı,Yaşlanmış (kimse) saçma,Saçmak işi saçmacı,Saçma sapan söz söyleyen saçmak,"Bir şeyi ortalığa dağıtmak, dökmek" saçıp savurmak,"parasını düşüncesizce, boşuna harcamak" saçmalama,"Saçmalamak işi, abuklama" saçmalamak,"Anlamsız, gereksiz, tutarsız, saçma sapan sözler söylemek veya bu tür davranışlarda bulunmak, abuklamak" saçmalaşmak,"Saçma davranışlarda bulunmak, abuklaşmak" saçmalık,Saçma konulan yer saçma sapan,Abuk sabuk saçsız,Saçı olmayan saçula,Dökümcülerin kullandığı ağaçtan yapılmış kalıp sada,343 seda sadak,"İçine ok konulan torba veya kutu biçiminde kılıf, okluk" sadaka,Dilenciye verilen para sadakat göstermek,bağlı kalmak sadakat,İçten bağlılık sadakatli,"Dostluğu ve bağlılığı içten olan, sadık" sadakatlilik,"Sadakatli olma durumu, sadıklık" sadakatsiz,Sadık olmayan sadakatsizlik,Sadakatsiz olma durumu sadakatsizlik göstermek,"sadakatsiz olduğunu ortaya koymak, açıklamak" sadaklı,Sadağı olan sadakor,"Düz dokunmuş, açık saman renginde bir tür ipek kumaş" sadaret,Sadrazamlık sade,"Süsü, gösterişi olmayan, yalın, gösterişsiz" sade birimler bölüğü,Birden dokuza kadar olan sayılar kümesi sadece,Yalnızca sade kahve,İçine şeker konulmadan pişirilen Türk kahvesi sade kek,İçine katkı ve süs maddesi katılmadan yapılan kek sadeleşme,"Sadeleşmek işi, yalınlaşma" sadeleşmek,"Yalın bir durum almak, yalınlaşmak" sadeleştirme,Sadeleştirmek işi sadeleştirmek,"Yalın bir duruma getirmek, yalınlaştırmak" sadelik,Yalın olma durumu sadet,"Konuşulan asıl konu, asıl madde" sadede gelmek,konuyla ilgisiz sözleri bırakarak asıl konuya dönmek sadeyağ,Tereyağı sadık,"Doğru, gerçek" sadık kalmak,"birine, bir şeye bağlılığını sürdürmek, bağlı kalmak" sadıkane,Sadıkça sadır,"Göğüs, sine" sadra şifa vermek,"gönlü, yüreği rahatlatmak, ferahlatmak" sâdır,"Çıkan, görünen" sâdır olmak,ortaya çıkmak sadik,Sadistlik özelliği olan sadiklik,Sadik olma durumu sadist,"Başkalarına acı çektirerek cinsel doyum sağlayan (kimse), elezer" sadistçe,Sadiste yakışır bir biçimde sadistlik,Sadist olma durumu sadizm,Elezerlik sadme,"Çarpışma, tokuşma, vurma" sadrazam,"Osmanlı Devleti'nde başbakan, veziriazam, sadır" sadrazamlık,"Sadrazam olma durumu, sadaret" saf,"Dizi, sıra" saf bağlamak,"sıralanmak, sıraya girmek" saf değiştirmek,başka bir gruba katılmak saf tutmak,saf bağlamak saflara ayırmak,belli kümeler içinde toplamak saf,"Katıksız, arı(I), katışıksız, halis, has" safa,343 sefa safahat,"Evreler, safhalar" safari,Afrika'nın doğusunda toplu olarak yapılan vahşi hayvan avı safça,Biraz saf safderun,"Kolayca aldatılan, saf" saf dışı etmek (veya bırakmak),dizinin dışına çıkarmak saf dışı olmak,dizinin dışına çıkmak saf dışı,Dizi dışı olarak safdil,"Kolayca aldatılan, saf (kimse)" safer,"Ay takviminin ikinci ayı, sefer ayı" saffet,"Temizlik, arılık" safha,Evre safi,"Katıksız, duru, temiz" safiha,"İnce, yassı ve geniş metal nesne, levha" safir,"Mavi renkli, değerli bir korindon türü, gök yakut" safir mavisi,Koyu mavi renk safiyet,Saflık safkan,Irkının katışıksız özelliklerini taşıyan (at) saflaşma,Saflaşmak işi saflaşmak,Saf (II) duruma gelmek saflaştırma,Saflaştırmak işi saflaştırmak,Saf (II) duruma getirmek saflık,"Saf olma durumu, temizlik, arılık, safiyet" safra boşaltmak,"deniz aracına yüklenen safra dışarı atılmak, çıkarılmak" safra atmak,insana veya araca fazla yük olan malzemeleri atmak safra,"Balonlarda bulunan pilotların, yükselmek veya inişi yavaşlatmak istediklerinde attıkları ağırlık" safra almak,deniz aracına safra yüklemek safra,"Karaciğerin hazmı kolaylaştırmak için onikiparmak bağırsağına salgıladığı yeşilimsi sarı renkli acı sıvı, öd(II)" safra atmak,kusmak safra bastırmak,açlığını yatıştıracak kadar az bir şey yemek safrası kabarmak,açlıktan midesi bulanmak safra kesesi,"Karaciğere yapışık, armut biçiminde, safra salgılayan küçük organ, öd kesesi" safralı,Safrası olan safran,"Süsengillerden, baharda çiçek açan, 20-30 santimetre boyunda, soğanlı bir kültür bitkisi (Crocus sativus)" safra yeşili,Siyaha çalan yeşil renk safsata,"Boş, temelsiz, asılsız söz" safsatacı,"Boş, temelsiz, asılsız konuşan (kimse)" safsatacılık,Bilgicilik sagu,"Bazı hurma ağaçlarının özünden çıkarılan ve pirinç gibi kullanılan nişastalı bir madde, Hint irmiği" sağa sola bakmadan,"ortalığı kollamadan, saygısızca" sağdan geri dönmek (veya etmek),"geri dönmek, geri dönüp gitmek" sağa sola,rastgele yerlere veya kişilere sağını solunu bilmemek,"düşüncesiz, dikkatsiz olmak" sağı solu (belli) olmamak,nasıl davranacağı kestirilmez olmak sağa kaymak,siyasette ve ekonomide sağ görüşleri benimsemek sağ,"Vücutta kalbin bulunduğu tarafın karşısında olan, sol karşıtı" sağ gözünü sol gözünden sakınmak,çok kıskanç olmak sağ gösterip sol vurmak,şaşırtmak sağ elinin verdiğini sol elin görmesin,`birine yaptığın iyiliği gizli tut` anlamında kullanılan bir söz sağ eliyle sol kulağını göstermek,kısa yoldan yapılacak bir işi dolambaçlı yollardan geçerek yapmaya çalışmak sağ yapmak,"`direksiyonu sağa doğru çevirmek, sağa yöneltmek` anlamında kullanılan bir söz" sağ,"Sağlam, esen" sağ kalmak,"ömrünü devam ettirmek, yaşamasını sürdürmek" sağ ol,"İyilik, yardım veya hoşa giden bir davranış karşısında `çok yaşa, teşekkür ederim` anlamlarında söylenen bir söz" sağ olsun,biri için sitem yollu bir şey söyleneceği zaman söyleyenin iyi niyetini belirtmek amacıyla sözün başına getirilen bir söz sağ açık,Futbolda sağ başta bulunan oyuncu sağalma,Sağalmak işi sağalmak,"Sağlığa kavuşmak, iyileşmek" sağaltım,"Sağaltma işi, tedavi" sağaltma,"Sağaltmak işi, tedavi" sağaltmak,"Sağlığa kavuşturmak, iyileştirmek, iyi etmek, tedavi etmek" sağanak,"Birdenbire başlayan, genellikle kısa süren şiddetli yağmur" sağanlar,"Omurgalı hayvanlardan kuşlar sınıfının, gökkuzgunumsular takımının bir alt takımı" sağbeğeni,Güzeli çirkinden ayırt edebilme yetisinin en yükseği sağ bek,Bir takımın savunmasının sağ tarafında yer alan oyuncusu sağcı,Sağ görüşlü partilerin yandaşı olan (kimse) sağcılık,Sağcı olma durumu sağdıç,Düğünde gelin veya damada kılavuzluk eden kimse sağdıç emeği,"Karşılığı alınmayan, boşa giden emek, çaba" sağdıçlık,Sağdıç olma durumu sağdırma,Sağdırmak işi sağdırmak,Sağma işini yaptırmak sağduyu,"Doğru, akla uygun yargılar verme yeteneği, aklıselim, hissiselim" sağduyulu,Sağduyusu olan sağ eğilimli,"Dünya görüşü sağcılığa, muhafazakârlığa yatkın olan" sağ esen,Sağlıkla sağgörü,Basiret sağgörülü,Basiretli sağgörüsüz,Basiretsiz sağgörüsüzlük,Basiretsizlik sağ haf,Orta sahanın en sağında oynayan oyuncu sağı,"Kuş tersi, kuş gübresi" sağılış,Sağılma işi sağılma,Sağılmak işi sağılmak,Sağma işine konu olmak sağım,Sağma işi sağımlı,"Süt veren, sağmal" sağımlık,Sağılmak için beslenen (hayvan) sağın,Doğruluk kuralına uygun olan sağın bilimler,"Denetlenebilir ölçü ve hesaplara dayanan bilimler, dar anlamda matematik" sağır,"İşitme duyusundan yoksun, işitmeyen (kimse)" sağır olmak,"sağır duruma gelmek, sağırlaşmak" sağır sultan bile duydu,`duymayan kalmadı` anlamında kullanılan bir söz sağır dilsiz,Hem duymayan hem de konuşamayan (kimse) sağır duvar,Ses geçirmeyen duvar sağır kapı,Ses geçirmez bir biçimde yapılmış kapı sağır kef,"Türkçedeki `nazal n` sesini karşılayan Arap alfabesindeki `kef` harfi, sağır nun" sağırlaşma,Sağırlaşmak işi sağırlaşmak,"İşitemez duruma gelmek, sağır olmak" sağırlık,Sağır olma durumu sağır nun,Sağır kef sağır pencere,Ses ve ışık geçirmez özellikte yalıtılmış pencere sağır renk,Değişik renklerin veya boyaların karışmasından ortaya çıkan ve kesin bir adı olmayan renk sağır yılan,"Engerekgillerden, genellikle dağlık yerlerde yaşayan, 65-75 santimetre uzunluğunda, çok zehirli bir tür yılan (Vipera aspis)" sağ iç,"Futbolda, sağ açıkla santrfor arasında görev yapan hücum oyuncusu" sağistem,"İyi niyet, hüsnüniyet" sağlam,"Dayanıklı, kolay bozulmaz, yıkılmaz, stabil" sağlam pabuç (veya ayakkabı) değil,bir kimsenin güvenilmez olduğunu belirten bir söz sağlam durmak,"gücünü, yeteneğini ve cesaretini toplamak" sağlama bağlamak,sağlam kazığa bağlamak sağlam kazığa bağlamak,"işin sonuçlanmasına engel olacak şeyleri ortadan kaldırmak, işin aksamadan yürümesini sağlayacak önlemleri almak" sağlama,Sağlamak işi sağlamak,"Bir işin olması için gerekli durumu, şartları hazırlamak, temin etmek" sağlamak,Öndeki aracın sağından ilerleyerek önüne geçmek sağlamca,"Oldukça sağlam, sağlama yakın" sağlamcı,İşini sağlama bağlayan sağlamlama,Sağlamlamak işi sağlamlamak,Sağlam bir duruma getirmek sağlamlaşma,Sağlamlaşmak işi sağlamlaşmak,Sağlam duruma gelmek sağlamlaştırma,Sağlamlaştırmak işi sağlamlaştırmak,"Sağlam bir duruma getirmek, pekiştirmek" sağlamlık,"Sağlam olma durumu, metanet" sağlanış,Sağlanma işi sağlanma,Sağlanmak işi sağlanmak,Sağlama işine konu olmak sağlıcakla,"Sağlıkla, rahatlık içinde" sağlıcakla kal (veya kalın),"ayrılırken kalanlara söylenen bir esenlik sözü, hoşça kal" sağlık,"Bireyin fiziksel, sosyal ve ruhsal yönden tam bir iyilik durumunda olması, vücut esenliği, esenlik, sıhhat, afiyet" sağlık olsun!,üzücü bir durum veya bir zarar karşısında avunma sözü olarak söylenen bir söz sağlığında,"yaşamaktayken, yaşarken" sağlığınıza,içki içerken `sağlıklı olmanız dileğiyle içiyorum` anlamında söylenen söz sağlık bilgisi,"Sağlığın, hastalanmadan önce korunması ile ilgili bilimsel incelemelerle uğraşan tıp dalı, hijyen" sağlık bilimi,Sağlık konularını inceleyen ve araştıran bilim dalı sağlıkevi,Sağlık ocağı sağlık görevlisi,Sağlıkla ilgili kurum ve kuruluşlarda görev yapan kimse sağlık hizmeti,Sağlık konularını içeren çalışma alanı sağlık karnesi,"Sosyal güvenlik kurumları tarafından verilen, emeklilerin, çalışanların ve onların geçindirmekle yükümlü bulunduğu kimselerin hastalıklarında sağlık giderleri için kullanılan defter" sağlık kurulu,Kişi sağlığını inceleyen ve denetleyen hekimler kurulu sağlıklı,"Sağlık durumu iyi olan, sağlam, esen, sıhhatli" sağlıklı yaşam,Sağlık kurallarına dikkat ederek sürdürülen hayat sağlık merkezi,Sağlık işlerinin topluca görüldüğü yer sağlık muayenesi,Muayene sağlık ocağı,"Mahalle, köy, kasaba vb. idari birimlerde vatandaşın sağlık sorunlarının giderildiği, tedavilerinin yapıldığı devlet kuruluşu, sağlıkevi, dispanser" sağlıksal,"Sağlıkla ilgili, hijyenik" sağlıksız,"Sağlık durumu iyi olmayan, sağlığı bozuk, sıhhatsiz" sağlıksızlık,"Sağlıksız olma durumu, sıhhatsizlik" sağlık sigortası,Hastalık veya ölüm durumunda sigorta şirketinin yardımını sağlayan sigorta anlaşması sağlık taraması,Halk sağlığının düzenli bir biçimde gözden geçirilmesi sağlık yurdu,"Şehirlerde veya büyük merkezlerde hastalara bakmak için açılan kuruluş, darüşşifa" sağlı sollu,Sağda ve solda olan sağma,Sağmak işi sağmak,Memeyi parmaklar arasında sıkarak sütünü akıtmak sağmal,"Süt veren, sağılan, sağımlı" sağmal inek,Aptal yerine konularak kendisinden sürekli çıkar sağlanan kimse sağ para,Sağlam para sağrı,Memeli hayvanlarda bel ile kuyruk arasındaki dolgun ve yuvarlakça bölüm sağrı kemiği,Bel kemiği ile kuyruk sokumu kemiği arasındaki kemik sağ salim,"Hiçbir zarar görmeden, sağ selamet" sağ şerit,Trafikte sağ tarafta yer alan yol çizgilerinin oluşturduğu bölüm sagu,Ağıt sagu sağmak,ağıt yakmak sagucu,Ağıtçı saguculuk,Ağıtçılık sağyağ,Tereyağı sah çekmek,bir yazının doğru olduğunu bu işaretle belirtmek sah,Bir şeyin doğru olduğunu belirtmek için yapılan işaret sahaya çıkmak,spor karşılaşmasına başlamak için sahada yerini almak saha,Alan sahabe,"Hz. Muhammed'i görmüş ve onun sohbetinde bulunmuş Müslümanlar, ashap" sahabet,"Koruma, kayırma" sahabet etmek,"korumak, kayırmak" sahabetçi,"Koruyucu, kayırıcı kimse" sahabetçi çıkmak,"kayırmak, arka çıkmak" Sahaca,Yakutça sahaf,Genellikle kullanılmış ve eski kitap alıp satan kitapçı sahaflık,Sahaf olma durumu sahan,Derinliği az olan kap sahanlık,"Yapılarda ve bazı taşıtlarda kapı önünde, merdiven başlarında veya dönülen bölümünde bulunan geniş yer" sahavet,"El açıklığı, seleklik, cömertlik" sahi,"Gerçekten, gerçek olarak" sahibe,Herhangi bir şey üzerinde mülkiyeti olan kadın sahici,"Sahte olmayan, gerçek, yapma karşıtı" sahiden,"Gerçek olarak, gerçekten" sahife,Sayfa sahih,"Gerçek, doğru, sağın, hakiki" sahil,"Karanın deniz, göl, ırmak boyunca uzanan bölümü, kıyı, yaka, yalı" sahile bindirmek,gemiyi içindeki yükü oluşan tehlikeden kurtarabilmek amacıyla bilerek karaya oturtmak sahile vurmak,"bir nesne dalga veya akıntının etkisiyle kıyıya gelmek, kıyıda bulunmak" sahileşme,Sahileşmek işi sahileşmek,"Gerçek bir durum almak, gerçekleşmek" sahil kordonu,Kıyı dili sahip,"Herhangi bir şey üstünde mülkiyeti olan, onu yasaya uygun bir biçimde dilediği gibi kullanabilen kimse, iye, malik" sahip çıkmak,kendinin olduğunu ileri sürmek sahip kılmak,sahip olmasını sağlamak sahip olmak,"mülkiyetinde olmak, elinde bulundurmak" sahipkıran,Güçlü ve üstün hükümdar sahiplik,Sahip olma durumu sahipsiz,"Kimsenin malı olmayan, iyesiz" sahipsizlik,Sahipsiz olma durumu sahn,Avlu sahneye çıkmak,"tiyatro, müzik vb. sanatçılar için sanatını izleyici önünde uygulamak, göstermek" sahneye koymak,"tiyatro eserini veya müzikal bir oyunu, metin, oyun, yorum, dekor, müzik vb. ögeleri birbiriyle uyumlu duruma getirerek sahne için uygulamak, oynamak, sahnelemek" sahne olmak,bir yerde bir olay geçmek sahne almak,343 sahneye çıkmak sahne,"İzleyicilerin kolayca görebilmeleri için genellikle yerden belli bir ölçüde yüksek yapılan, oyun, müzik vb. gösteri yapmaya uygun yer, oyunluk" sahneleme,Sahnelemek işi sahnelemek,Sahneye koymak sahnelenme,Sahnelenmek işi sahnelenmek,Oyun sahneye konulmak sahneleyiş,Sahneleme işi sahra,Çöl sahra topu,Dağ topu gibi katır sırtında taşınmayıp atlarla çekilen top sahre,Külte sahte,"Bir şeyin aslına benzetilerek yapılan, düzme, düzmece" sahteci,Sahtekâr sahtecilik,Sahtekârlık sahtekâr,"Sahte işler yapan, düzmeci, sahteci" sahtekârlık,"Sahte işler yapma, düzmecilik, sahtecilik" sahtelik,Sahte olma durumu sahtiyan,Tabaklanarak boyanmış ve cilalanmış genellikle keçi derisi sahtiyancı,"Sahtiyan üreten, alan veya satan kimse" sahtiyancılık,Sahtiyancının işi veya mesleği sahur,Ramazan ayında oruç tutanların gün doğmadan önce belirli saatte yedikleri yemek sahura kalkmak,oruç tutan kimse gün doğmadan yemek yemek için yataktan kalkmak sahurluk,Sahurda yenecek şeyler sahur yemeği,"Sahur zamanı yenen yemek, er ekmeği" saik,Sebep saika,Yıldırım saika,Sebep sair,"Başka, öteki, diğer" sairfilmenam,Uyurgezer sak yatmak,derin uykuya dalmadan uyumak sak durmak,"dikkatli, uyanık durumda bulunmak" sak,"Uyanık, gözü açık, müteyakkız" sak,Sap saka,"Evlere, çeşmeden su taşımayı iş edinmiş olan kimse" saka beygiri gibi,bir iş uğruna birçok yere uğrayarak dolaşan (kimse) saka,Saka kuşu saka,"Baygınlık, kendinden geçme durumlarına yol açan bir hastalık" sakaf,"Çatı, dam" sakağı,"Özellikle atlarda görülen ve insanlara da bulaşan ölümcül bir hayvan hastalığı, ruam" sakak,Çene altı saka kuşu,"Serçegillerden, başında ve boynunda kırmızı, sarı tüyler bulunan, güzel öttüğü için kafeste beslenen küçük bir kuş, kutan, saka (II), ökse kuşu (Carduelis cardelis)" sakalım yok ki sözüm dinlensin,`ancak yaşlı kimselerin söz ve öğütleri dinlenir` anlamında kullanılan bir söz sakalına gülmek,ciddi gibi görünen sözlerle alay etmek sakalı değirmende ağartmamak,yıllar pek çok deneyim kazandırmış olmak sakalına göre tarak vurmak,birinin hoşlanacağı biçimde konuşmak veya davranmak sakalının altına girmek,yakınlık kurarak ona düşüncesini aşılamak sakalına kar yağmak,sakalı aklaşmaya başlamak sakalına ak (veya kır) düşmek,"sakalı ağarmaya başlamak, yaşlanmak" sakalı bitmek,bir iş sürüncemede kalmak sakalı ele vermek (veya kaptırmak),başkasının sözünden çıkmayacak bir duruma düşmek sakal oynatmaz,"ağızda eriyecek kadar olgunlaşmış (yemiş, yiyecek)" sakal bırakmak (veya koyuvermek veya salıvermek veya uzatmak),sakalını tıraş etmeyip büyütmek sakal,Yetişkin erkeklerde yanak ve alt çenede çıkan kılların tümü sakalı saydırmak,saygınlıktan düşmek sakalı,Saka hastalığına tutulmuş sakalık,Sakanın işi sakallanma,Sakallanmak işi sakallanmak,Sakallı duruma gelmek sakallı,Sakalı olan sakalsız,Sakalı olmayan sakamet,"Bozukluk, yanlışlık, eksiklik" sakandırık,Baş giysilerinde çene bağı sakar,"Bazı hayvanların, özellikle atların alınlarında bulunan beyaz leke, küçük akıtma" sakarca,"Sakar gibi, sakara benzer bir biçimde" sakarimetre,Bir sıvıda çözelti durumunda bulunan şeker miktarını belirlemeye yarayan alet sakarimetri,Şekerli çözeltilerin dozunu belirleme yöntemi sakarin,"Genellikle şeker hastalarının ve diyet yapanların şeker yerine kullandığı, maden kömürü katranından elde edilen, beyaz, tatlandırıcı bir madde" sakarlaşma,Sakarlaşma işi sakarlaşmak,Sakar durumuna gelmek sakarlık,Sakar olma durumu sakar meke,Yaban kazı sakkaroz,Şeker kamışı veya şeker pancarından elde edilen bir şeker türü (C12H22O11) sakat,"Vücudunda hasta veya eksik bir yanı olan, engelli, özürlü" sakat olmak,sakatlanmak sakata gelmek,tuzağa düşmek sakatat,"Kesilmiş hayvanın yürek, karaciğer, böbrek, işkembe, beyin, vb. iç organlarıyla baş ve ayakları" sakatatçı,"Sakatat satan kimse, sakatçı" sakatatçılık,Sakatat satma işi sakatçı,Sakatatçı sakatlama,Sakatlamak işi sakatlamak,"Sakat bir duruma getirmek, sakat etmek" sakatlanış,Sakatlanma işi sakatlanma,Sakatlanmak işi sakatlanmak,Sakat duruma gelmek sakatlık,"Sakat olma durumu, malullük, maluliyet" sakın,Asla sakın ha!,"`yapma, yapmaktan çekin` anlamında, yapılması istenmeyen bir davranışa engel olmak için söylenen bir söz" sakınca,"Çekinilmesi, dikkatli olunması gereken, sakınmayı gerektiren durum, mahzur" sakıncalı,"Sakınmayı, çekinmeyi gerektiren, mahzurlu" sakıncasız,"Sakınmayı gerektirmeyen, mahzursuz" sakıngan,İhtiyatlı sakınganlık,İhtiyatlılık sakınış,Sakınma işi sakınması olmamak,"korkusu, çekinmesi olmamak" sakınma,"Sakınmak işi, içtinap" sakınmak,"Herhangi bir korku veya düşünce ile bir şeyi yapmaktan uzak durmak, içtinap etmek" sakıntı,"Sıkıntıya yol açabilecek durumlara karşı alınan önlem, ihtiyat" sakıntılı,Sakıntısı olan sakıntısız,Sakıntısı olmayan sakırdama,Sakırdamak işi sakırdamak,Korkudan veya soğuktan titremek sakırga,Kene sakır sakır,"Aralıksız, sürekli" sakırtı,Korkudan veya soğuktan titreme sakıt,"Düşen, düşmüş" sakıt olmak,hükmü kalmamak sakız,"Bazı ağaçların ve özellikle sakız ağacının kabuğundan sızan, çiğnendiğinde yumuşayan, hoş kokulu, beyaz renkli reçine" sakız gibi,"çok temiz, çok beyaz" sakız ağacı,"Antep fıstığıgillerden, kışın yaprak dökmeyen, meyvesi üzümsü ve yağlı, bodur bir ağaç (Pistacia lentiscus)" sakız bademi,Diş bademi sakız baklası,"Uzun ve ince, çok lezzetli turfanda bir tür bakla" sakız dikeni,Sakız çıkarılan bir tür diken sakız enginarı,"Yaprakları sivri, kenarları düzgün, lezzetli bir tür enginar" sakız kabağı,Sebze olarak kullanılan kabak (Cucurbita pepo) sakızlaşma,Sakızlaşmak işi sakızlaşmak,Sakız durumuna gelmek sakızlaştırma,Sakızlaştırmak işi sakızlaştırmak,Sakız durumuna getirmek sakız leblebisi,Bir tür kabuklu beyaz leblebi sakızlı,"Sakızı olan, içinde sakız bulunan" sakız rakısı,"İçinde sakız bulunan rakı, mastika" sakız tatlısı,İçine sakız karıştırılarak hazırlanan bir tatlı türü saki,İçkili toplantılarda içki dağıtan kimse sakil,Ağır sakim,"Bozuk, yanlış, eksik" sakin olmak,"bir yerde yerleşmek, oturmak" sakin,"Hareket etmeyen, kımıldamayan" sakince,Sakin sakinleme,Sakinlemek işi sakinlemek,Sakinleşmek sakinleşme,Sakinleşmek işi sakinleşmek,"Yatışmak, durgun duruma gelmek, durgunlaşmak, dinginleşmek" sakinleştirme,Sakinleştirmek işi sakinleştirmek,"Sakinleşmesini sağlamak, sessiz, dingin bir duruma getirmek" sakinlik,"Sakin olma durumu, durgunluk, sessizlik, dinginlik, sükûnet" sakit kalmak,söz söylemesi gerekirken susmak sakit,"Susmuş, sessiz" saklama,Saklamak işi saklamak,"Elinde bulundurmak, tutmak" "sakla samanı, gelir zamanı",`gereksiz görülen şey ileride gerekli olabilir` anlamında kullanılan bir söz saklambaç,Oyunculardan birinin ebe olması ve saklanan arkadaşlarını bulması temeline dayanan bir çocuk oyunu saklanılma,Saklanılmak işi saklanılmak,Saklanma işi yapılmak saklanış,Saklanma işi saklanma,Saklanmak işi saklanmak,"Kendini saklamak, gizlenmek" saklantı,Saklanan şey saklatma,Saklatmak işi saklatmak,Saklama işini yaptırmak saklayış,Saklama işi saklı,Saklanmış olan saklık,Uyanıklık sako,Paltoya benzer bir tür üstlük saksağan,"Kargagillerden, karnı beyaz, kanatları ve kuyruğu kül rengi diğer yerleri parlak, kara, uzun kuyruklu kuş, alacakarga, alakarga (Pica pica)" saksı,"Pişmiş toprak, plastik vb.nden yapılan, çiçek yetiştirmekte kullanılan kap" saksıgüzeli,"Dam koruğugillerden, yaprakları etli, çiçekleri başak biçiminde bir süs bitkisi (Cotyledon umbilicus)" saksılık,Saksı koymaya yarar raf saksı toprağı,Çiçek yetiştirmek için hazırlanmış özel bir toprak türü saksafon,"Genellikle pirinçten yapılmış, metal tuşlara basılarak çalınan, çoğunlukla bandolarda ve caz topluluklarında kullanılan bir tür üflemeli çalgı" saksafoncu,Saksafon çalan kimse saksonya,"Almanya'da Saksonya bölgesinde yapılan, iyi nitelikli porselen tabak veya kap" sakuleta,"Silindir biçiminde bir demirin içine çivi, cıvata vb. maddelerin doldurulması ile yapılan bir mermi türü" sal,"Birçok kalın direk yan yana bağlanarak yapılan, düz ve korkuluksuz deniz veya ırmak taşıtı" sela,"Müslümanları bayram veya cuma namazına çağırmak, bazı yerlerde cenaze için kılınacak namazı haber vermek amacıyla minarelerde okunan dua" sela vermek (veya okumak),"minarelerde, salat okuyarak cuma namazını haber vermek" salabet,"Katılık, sağlamlık" salacak,"Üstünde ölü yıkanılan kerevet, teneşir" salah,"Düzelme, iyileşme, iyilik" salah bulmak,"düzelmek, iyileşmek, onmak" salahiyet,Yetki salahiyetli,Yetkili salahiyetsiz,Yetkisiz salahiyetsizlik,Yetkisizlik salahiyettar,Yetkili salak,"Giyinişinden, konuşma ve davranışlarından seviyesiz, dengesiz ve saf olduğu anlaşılan (kimse)" salakça,"Salağa benzer, salak gibi" salaklaşma,Salaklaşmak işi salaklaşmak,Salakça davranışlarda bulunmak salaklık,Salak olma durumu salam,"Sığır, hindi vb. etinden yapılan, genellikle dilimlenerek soğuk yenen bir yiyecek" salamandra,Semender salamanje,Yemek odası salamura,"Peynir, et, balık, turşu, asma yaprağı vb. yiyeceklerin, bozulmaması için içinde tutuldukları tuzlu su" salamuracı,Salamura yapan kimse salamuracılık,Salamuracının yaptığı iş salamuralık,Salamura yapmaya elverişli salangan,"Hint Okyanusu ve Çin Denizi kıyılarında yaşayan, uzun kanatlı, dört köşe kısa kuyruklu, esmer küçük kuş (Collocalia)" salapurya,"Ticaret eşyası taşımakta kullanılan, 10-15 tonluk, üçgen biçiminde yelkeni olan ticaret gemisi" salapurya gibi,çok büyük olan veya ayağa büyük gelen (ayakkabı) salaş,"Sebze, meyve vb. satmak için kurulmuş, eğreti, derme çatma dükkân" salaşpur,"Seyrek dokunmuş, astarlık ince bez" salat,Namaz salata,"Genellikle bazı çiğ ot ve sebzelerle yapılan, yağ, limon vb. maddeler konulan, yemeklerle birlikte yenen yiyecek" salatalık,Hıyar salavat getirmek,Hz. Muhammed'e saygı bildirmek için dua okumak salavat,Namazlar salavat parmağı,İşaret parmağı salcı,Sal ile yolcu ve yük taşıyan kimse salcılık,Salcının işi veya mesleği salça,Yemeklere lezzet ve renk katmak için konulan domates veya biber ezmesi salçalama,Salçalamak işi salçalamak,Yemeklere salça katmak salçalanma,Salçalanmak işi salçalanmak,Salça durumuna gelmek salçalı,"Salça konmuş, içinde salça olan" salçalık,Salça yapmaya elverişli salçalı makarna,Makarnanın pişmesinden sonra üzerine yağla hafifçe kavrulmuş salçanın dökülmesiyle hazırlanan yemek saldırgan,"Başkasına saldıran, yapısında saldırma özelliği olan (devlet, kimse, hayvan), agresif, mütecaviz" saldırganlaşma,Saldırganlaşmak durumu saldırganlaşmak,Saldırgan duruma gelmek saldırganlık,Saldırgan olma durumu saldırıya uğramak,"saldırı karşısında kalmak, tecavüze uğramak" saldırı,"Kötülük yapmak, yıpratmak amacıyla doğrudan doğruya silahlı veya silahsız bir eylemde bulunma, hücum, taarruz, tecavüz" saldırıcı,"Saldırgan, birinin üzerine atılan, mütecaviz" saldırıcılık,Saldırıcının işi saldırısız,Saldırı yapılmayan saldırış,Saldırma işi saldırma,Saldırmak işi saldırmak,"Bir kimseye veya bir şeye karşı saldırı yöneltmek, zarar verici bir davranışta bulunmak, hücum etmek" saldırmazlık,Birbirine saldırmama durumu saldırmazlık antlaşması,Saldırmazlık paktı saldırmazlık paktı,"Devletlerin birbirlerine saldırmamaları ilkesine dayanan antlaşma, saldırmazlık antlaşması" salep,"Salepgillerin tek köklü, yumrulu, salkımlı veya başak çiçekli olan örnek bitkisi (Orchis)" salepçi,Salep yapıp satan kimse salepçilik,Salepçinin işi salepgiller,"Güzel çiçekli, vanilya, orkide, venüsçarığı, salep vb. bitkileri kapsayan, tek çeneklilerden bir familya" salgı,"Hücrelerin, vücuttaki bezlerin kandan ayırıp oluşturdukları ve yeniden kana, başka organa veya dışarıya saldıkları sıvı madde, ifraz" salgılama,Salgılamak işi salgılamak,Salgı oluşturmak salgılayış,Salgılama işi salgın,"Kısa zamanda çevredeki insan, hayvan veya bitkilerin büyük bir bölümüne bulaşan, müstevli" salgıncı,Salgın toplayan kimse salgınlaşma,Salgınlaşmak işi salgınlaşmak,Salgın durumuna gelmek salhane,Kesimevi salı,Pazartesi ile çarşamba arasındaki gün salık,Tavsiye salık vermek,tavsiye etmek salıncak,İki ucundan iki iple veya zincirle yüksek bir yere asılan ve üzerine oturulup sallanılan eğlence aracı salıncakçı,Eğlence yerlerinde salıncak çalıştıran kimse salıncaklı,"Salıncak gibi sallanmaya yarar biçimde olan, salıncağı olan" salıncaksız,Salıncak olmadan salınım,Salınma işi salınış,Salınma işi salınma,Salınmak işi salınmak,Yürürken uyumlu hareketlerle hafifçe bir yandan bir yana eğilmek salıntı,Salınma işi salıntılı,"Herhangi bir etkiyle sarsılabilen, sallanabilen" salıverilme,Salıverilmek işi salıverilmek,Salıverme işine konu olmak salıverme,Salıvermek işi salıvermek,"Bırakmak, koyuvermek, serbest bırakmak" salik,"Bir yola giren, bir yolda giden" salik olmak,bir yola girmek salim,"Esen, sağlam" salimen,"Sağ ve esen olarak, hiçbir kötü durumla karşılaşmadan" salip,Haç salipli,Salibi olan salipsiz,Salibi olmayan salise,Saniyenin altmışta biri olan zaman birimi salisen,Üçüncü olarak salisilat,Salisilik asidin tuzu salisilik,Söğüt kabuğundan çıkarılan antiseptiklerle ilgili olan salisilik asit,"Aldehidin yükseltgenmesiyle elde edilen, türlü uçucu yağlarda ester biçiminde bulunan, ekşi veya tatlı olabilen, 155 °C'de eriyen bir asit" salkım,"Üzüm gibi, birçoğu bir sap üzerinde bir arada bulunan meyve" salkıma,Salkımak durumu salkım ağacı,Akasya salkımak,"Gevşeyip sarkmak, pörsümek" salkım başak,Tek veya birleşik başakların salkım şeklinde oluşturduğu bitki salkım küpe,Değerli taşlardan yapılmış salkım biçiminde küpe salkım saçak,Kalabalık bir biçimde salkım salkım,Salkım gibi salkım söğüt,Dalları ve yaprakları yere sarkan bir çeşit söğüt (Salix babylonica) salkım topu,Çevreye dağılan mermi parçaları atan top sallabaş,Başı sürekli sallanan sallama,Sallamak işi sallamak,Düzenli bir biçimde ve hep aynı doğrultuda hareket ettirmek sallamamak,önem vermemek sallandırma,Sallandırmak işi sallandırmak,Sallanma işini yaptırmak sallanış,Sallanma işi sallanma,Sallanmak işi sallanmak,"Bağlı bulunduğu yerde gevşek duruma gelip yerinden oynamak, kımıldamak" sallantı,Sallanma işi sallantıda bırakmak,"bir şeyi sonuca bağlamamak, savsaklamak" sallantıda kalmak,bir çözüme bağlanmamak sallapati,Düşünmeden ve saygısızca davranan sallapatilik,Sallapati olma durumu sallasırt etmek,"sırtına almak, yüklenmek" sallasırt,Ağır bir nesneyi araç kullanmaksızın elle başka bir yere atma veya aktarma sallı,"Büyük ve geniş, sal gibi yayvan" salma salmak,genellikle köylerde işlerin görülmesi için ihtiyar heyetinin kararıyla her evden para toplamak salma,Salmak işi salma gezmek (veya dolaşmak),başıboş hayvan gibi dolaşmak salmak,"Bağımlılığına, tutukluluğuna veya baskı altındaki durumuna son vererek serbest kılmak, bırakmak, koyuvermek" salmalık,Otlak salmastra,Halat tellerinden saç gibi örülmüş olan ip salma tomruk,Salma erlerin gece yakaladıkları suçluları kapadıkları yer salname,Yıllık salon,Bir evde konukları ağırlamakta kullanılan en geniş oda salon adamı,"Kadınlı erkekli davetlere katılan, bu gibi yerlerde nasıl davranılacağını, görgü kurallarını iyi bilen adam" salon çamı,"Dalları üzerinde diken bulunan, küçük çam biçiminde bir süs bitkisi (Ara ucaria)" salon çiçeği,Salonları süsleyen gösterişli ve bakımlı ev çiçeği saloz,Salak salozlaşma,Salozlaşmak durumu salozlaşmak,Saloz durumuna düşmek salozluk,"Saloz olma durumu, salaklık" salpa,"Gevşek, iş bilmez, tembel" salpak,Salpa salt,"İçinde yabancı bir öge bulunmayan, mutlak" salta,Köpeğin arka ayakları üzerine ayağa kalkması salta durmak,köpek arka ayakları üzerine kalkmak salta,Gergin duran bir halatı biraz koyuverme işi salta,"Yakasız, iliksiz, kolları bolca bir tür kısa ceket" saltanat,"Bir ülkede hükümdarın, padişahın, sultanın egemen olması" saltanat sürmek,hükümdarlık etmek saltanatçı,Saltanat yanlısı olan kimse saltanatlı,"Gösterişli, görkemli" saltanatsız,"Gösterişsiz, görkemsiz" saltçılık,"Hükümdarın bütün siyasal kudreti elinde bulundurduğu yönetim biçimi, mutlakiyet, mutlakçılık" salt çoğunluk,"Oylamada, yarıdan bir fazla üye sayısının oyuyla sağlanan çoğunluk" salt değer,"Bir cebirsel sayının, işareti göz önüne alınmaksızın değeri, mutlak değer" saltık,Mutlak salt nem,"Bir metreküp hava içinde bulunan su buğusu niceliği, mutlak nem" salt sıcaklık,"-273 °C'yi sıfır olarak alan sıcaklık, mutlak sıcaklık" salt sıfır,"Salt sıcaklık ölçeğinde -273 °C olan sıfır noktası, mutlak sıfır" salvo,Yaylım ateşi salya,Ağızdan sızan tükürük salyangoz,"Yumuşakçalardan, bahçelerin nemli yerlerinde yaşayan, sarmal kabuklu küçük hayvan (Helix)" sal yarışı,Özel botlarla debisi yüksek ırmaklarda yapılan bir spor türü sam,Sam yeli saman,"Ekinlerin harmanda dövülüp taneleri ayrıldıktan sonra kalan, hayvanlara yedirilen ufalanmış sapları" saman altından su yürütmek,"belli etmeden iş çevirmek, ortalığı karıştırmak" saman gibi,"tatsız, yavan" saman alevi gibi,birden parlayıp arkasından hemen yatışan saman alevi,"Gelip geçici, çabuk yatışan, çabuk sona eren" samani,"Saman rengi, açık sarı" saman kâğıdı,"Genellikle kurşun kalemle yazı yazmaya elverişli olan veya ambalaj için kullanılan kaba kâğıt, teksir kâğıdı" samankapan,Kehribar samanlı,Samanı olan samanlı gübre,Samanı gerektiği kadar yanmamış gübre samanlık,Saman konulan yer samanlı kerpiç,İçine saman karıştırılarak dökülen kerpiç saman nezlesi,"Genellikle bahar aylarında görülen, çiçek tozlarına karşı alerjiden ileri gelen nezle, bahar nezlesi" saman rengi,"Açık, soluk sarı renk, saman sarısı" saman sarısı,Saman rengi Samanuğrusu,Samanyolu Samanyolu,"Açık gecelerde gökyüzünde boydan boya görülen uzun, bol yıldızlı, ışıklı şerit, Gökyolu, Hacılaryolu, Hacıyolu, Kehkeşan, Samanuğrusu" samaryum,"Atom numarası 62, atom ağırlığı 150,4, yoğunluğu 7,75 olan ve az bulunan bir element (simgesi Sm)" samba,Bir çeşit Brezilya dansı Sami,"Hz. Nuh'un oğlu Sam'dan türediklerine inanılan beyaz ırkın, Arapça, Asurca, İbranice ve Habeşçe konuşan çeşitli kavimlerinin toplandığı kolu" samimi,İçten (duygu vb.) samimi olmak,"içten, açık yüreklilikle davranmak" samimileşme,Samimileşmek işi samimileşmek,"İçten olmak, candan davranmak" samimilik,İçtenlik samimiyet,İçtenlik samimiyetsiz,"Samimi davranmayan, içtensiz" samimiyetsizlik,"Samimi olmama durumu, içtensizlik" samsa,Baklavaya benzeyen bir tür hamur tatlısı samsun,Savaşta kullanılan köpek samur,"Sansargillerden, Kuzey Avrupa'da yaşayan, çok yumuşak ve ince tüyleri olan, postu için avlanan küçük hayvan (Martes zibellina)" samur kaşlı,"Kaşları kumral, yumuşak ve gür olan (kimse)" samut,"Susan, suskun" sam yeli,"Çölden esen sıcak rüzgâr, sam (I)" san,Unvan "sana vereyim bir öğüt, kendi ununu kendin öğüt",`kişi kendi işini kendisi yapmalıdır` anlamında kullanılan bir söz sana taşla vurana sen aşla (veya ekmekle veya pamukla) var (veya dokun),`sana sert davranana sen yumuşak davran` anlamında kullanılan bir söz sana,Sen zamirinin yönelme durumu eki almış biçimi "sana yalan, bana gerçek","`söylediğim şeyi sen bilmiyorsun ancak doğrudur, ben biliyorum` anlamında kullanılan bir söz" sanal,"Gerçekte yeri olmayıp zihinde tasarlanan, mevhum, farazi, tahminî" sanal sayı,Karmaşık sayı sanat,"Bir duygu, tasarı, güzellik vb.nin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık" sanat adamı,Sanatçı sanatçı,"Güzel sanatların herhangi bir dalında yaratıcılığı olan, eser veren kimse, sanat adamı, sanat eri, sanatkâr, artist" sanatçılık,Sanatçı olma durumu sanat dünyası,Sanat çevresinin oluşturduğu atmosfer sanat enstitüsü,"Endüstrinin türlü dallarına ve küçük el sanatları alanına bilgili, usta işçi ve teknisyen yetiştirmek amacını güden öğretim kurumu" sanat eseri,Yaratıcılık ve ustalık sonucu ortaya çıkan üstün ve değerli eser sanatevi,Sanat eserlerinin üretildiği veya sergilendiği yer sanat filmi,Kazanç düşünülmeden salt sanat kaygısıyla yapılan film sanatkâr,Sanatçı sanatkârane,Sanatkârca sanatkârlık,Sanatçılık sanatlı,"Sanatla yapılmış, bir usta elinden çıkmış, musanna" sanat okulu,Çeşitli iş kollarında veya sanat dallarında eğitim veren okul sanatoryum,Özellikle veremli hastaların iyileştirilmesi için kurulmuş sağlık kuruluşu sanatsal,"Sanata ilişkin, sanatla ilgili" sanatsever,"Sanatı tutan, sanatı koruyan ve yaşatan (kimse)" sanayi,"Ham maddeleri işlemek, enerji kaynaklarını yaratmak için kullanılan yöntemlerin ve araçların bütünü, işleyim, uran, endüstri" sanayi bölgesi,Sanayinin yoğun olarak yer aldığı bölge sanayici,Herhangi bir sanayi dalına yatırım yapmış olan ve o alanda iş gören kimse sanayicilik,"İnsanın sanayiyi tek amaç olarak benimsediği sistem, endüstriyalizm" sanayi kuruluşu,Sanayi ham maddesini işleyen ve üretim sağlayan kuruluş sanayileşme,"Sanayileşmek işi, endüstrileşme" sanayileşmek,"Üretimde makine, tezgâh vb. maddi üretim araçlarına giderek daha çok yer vermek, endüstrileşmek" sanayileştirme,Sanayileştirmek işi sanayileştirmek,Sanayileşmesini sağlamak sanayiinefise,Güzel sanatlar sanayi odası,"Sanayiciler arasında dayanışmayı sağlamak, ortak sorunlarla uğraşmak, yabancı sanayicilerle ilişki kurmak, ortak çıkarları korumak için yasa ile kurulan, tüzel kişiliğe sahip kurum" sanayi sitesi,Pek çok sanayi kuruluşunun bir arada bulunduğu semt veya bölge sanayi ülkesi,Ekonomisinin ağırlığını sanayi ürünleri oluşturan ülke sanayi yatırımı,Sermayesini sanayi alanında değerlendiren iş kolu sancak,"Bayrak, liva" sancak göstermek,"gemi, ulusunu belirten sancağını göndere çekmek" sancak beyi,"Tanzimattan sonra, Osmanlı yönetim teşkilatında sancakların yöneticisi, mutasarrıf" sancaktar,Sancağı taşıyan kimse sancı,"İç organlarda batar veya saplanır gibi duyulan, nöbetlerle azalıp çoğalan ağrı" sancısı tutmak,birdenbire ve şiddetli bir ağrı gelmek sancılanma,Sancılanmak işi sancılanmak,Sancıya tutulmak sancılı,"Sancıya tutulan, sancısı olan" sancıma,Sancımak işi sancımak,"Sancı vermek, ağrımak" sancı otu,Tüylü dalak otu sançma,Sançmak işi sançmak,"Saplamak, batırmak" sandal,"Sandalgillerden, kerestesi sert ve kokulu bir ağaç (Santalum album)" sandal,"İnsan taşıyacak biçimde yapılmış, kürekle yürütülen deniz teknesi" sandal,Sandalet sandalcı,Sandal (II) işleten kimse sandalcılık,Sandalcının yaptığı iş sandalet,"Yalnız tabanı bulunan, ayağa kordon ve kayışla bağlanan açık ayakkabı, sandal (III)" sandalgiller,"Tropikal ve ılıman bölgelerde yaşayan, iki yüzden çok türü olan, taçsız iki çenekli bitkiler familyası" sandalye,"Arkalıklı, kol koyacak yerleri olmayan, bir kişilik oturma eşyası" sandalyeci,Sandalye yapan ve satan kimse sandalyecilik,Sandalyecinin yaptığı iş sandalye kavgası,Koltuk kavgası sandık,"İçine çeşitli şeyler konulan, tahtadan yapılmış, kapaklı ev eşyası" sandık başına gitmek,sandığa gitmek sandık düzmek,çeyiz hazırlamak sandığa gitmek,seçim kararı almak sandığa gömmek,seçimde ağır yenilgiye uğratmak "sandıktaki sırtında, ambardaki karnında","`nesi varsa giyer, nesi varsa yer` anlamında kullanılan bir söz" sandıktan çıkmak,seçimle işbaşına gelmek sandık balığı,"Sandık balığıgillerden, tropikal denizlerde yaşayan, vücudu çok kenarlı sert kemik plakalardan oluşan zırh ile kaplı, 0,5 metre kadar olabilen bir balık (Lactophrys triqueter)" sandık balığıgiller,Sandık biçimi vücutları kemik plakalarla kaplı omurgalı hayvanlar sınıfı sandık başkanı,Seçimlerde sandık kurulunun başkanlığına getirilen kimse sandıkçı,Sandık yapan veya satan kimse sandıkçılık,Sandıkçının yaptığı iş sandık emini,Hükûmet veznedarlığı sandık eşyası,Saklanmak üzere sandığa konulan eşya sandık kurulu,Seçimlerde bir sandık çevresinde oy verme işleminin düzenli yapılmasını sağlayan görevliler sandıklama,Sandıklamak işi sandıklamak,"Sandık içine koymak, yerleştirmek, ambalajlamak" sandıklanma,Sandıklanmak işi sandıklanmak,"Sandığa konulmak, sandığa yerleştirilmek" sandık lekesi,Sandıkta havalandırmadan uzun süre saklanan eşyada oluşan pas renginde leke sandıklı,Duvar kaplamalarında kullanılan bir tür ince tahta sandık odası,"Sandık, sepet vb. ev eşyasının konulduğu küçük oda" sandık sepet,Ortada olan her şey sandırma,Sandırmak işi sandırmak,"Sanmasına sebep olmak, zannettirmek" sanduka,"Mezarın üzerine yerleştirilmiş, tabut büyüklüğünde tahta veya mermer sandık" sandviç,"İki ince ekmek dilimi arasına tereyağı, peynir, sucuk vb. konularak hazırlanan yiyecek" sandviççi,Sandviç yapan ve satan kimse sanem,Put (I) sangı,"Sersemleşmiş, şaşkınlaşmış olan, sözü kolayca anlamayan" sangılama,Sangılamak durumu sangılamak,"Sangı olmak, sersemleşmek, şaşkınlaşmak" sangılık,"Sersemlik, şaşkınlık" sanı,"Sanma durumu veya sonucu, zan, zehap" sanısına kapılmak,"sanmak, zannetmek" sanık,"Suçlu olduğu sanılarak mahkemeye sevk edilmiş kimse, maznun" sanıklık,Sanık olma durumu sanılma,"Sanılmak işi, zannedilme, zannolunma" sanılmak,"Düşünülmek, olabileceğine inanılmak, zannedilmek, zannolunmak" sanidin,Volkanik kayaçlarda bulunan ortoz feldspat türü saniye,Bir dakikanın altmışta biri olan zaman birimi saniyelik,Çok kısa süren sanki,"Farz edelim ki, güya" sanlı,"Sanı olan, ünlü" sanma,"Sanmak işi, zannetme, zanneyleme" sanmak,"Bir şeyin olma veya olmama ihtimalini kabul etmekle birlikte, olabileceğine daha çok inanmak, zannetmek, zanneylemek" sanrı,"Uyanık bir kişinin, kendi dışında var sandığı ancak gerçekte olmayan olguları algılaması, yaşaması, varsanı, birsam, halüsinasyon" sanrılama,Sanrılamak işi sanrılamak,"Gerçekte olmayan bir şeyin var olduğunu, görüldüğünü, duyulduğunu sanmak" sansar,Postları değerli türlü etçil hayvanların ortak adı (Martes martes) sansargiller,"Küçük, uzun yapılı, kürkleri beğenilen, sansar, porsuk, gelincik, vizon vb. hayvanları içine alan yırtıcı etçiller sınıfı" sansasyon,Dalgalanma sansasyon yaratmak,büyük bir ilgi ve heyecan yaratmak sansasyonel,Çarpıcı Sanskrit,"Hint-Avrupa dilleri grubundan olan, klasik Hint din ve edebiyat dili, Sanskritçe" sansüalizm,Duyumculuk sansür,"Her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserinin hükûmetçe önceden denetlenmesi işi, sıkı denetim" sansür etmek,sansürlemek sansür koymak,sansürlemek sansürden geçirmek,"her türlü yayını, sinema ve tiyatro eserini denetlemek" sıkı denetimci,Sansürcü sıkı denetimcilik,Sansürcülük sansürleme,Sansürlemek işi sansürlemek,Sansürden geçirmek sansürlenme,Sansürlenmek işi sansürlenmek,Sansürden geçirilmek sansürlü,Sansür edilmiş santiar,"Bir arın yüzde biri, bir metrekare (ca)" santigram,"Bir gramın yüzde biri, bir desigramın onda biri (cgr)" santigrat,"Suyun buz olma noktasını 0, buharlaşma noktasını 100 sayarak arasını derece olarak adlandıran, yüz eşit kısma bölme yoluyla bulunan ısı ölçeği (°C)" santilitre,Bir litrenin yüzde biri (cl) santim,Bazı ülkelerde kullanılan para biriminin yüzde birine eşit olan küçük para birimi santim kaçırmamak,çok dikkatli ve hesaplı olmak santimantal,"Duygulu, içli, hassas" santimantalite,"Hassaslık, duygululuk, içtenlik" santimantalizm,"Aşırı duygululuk, davranışlarına duygularıyla yön veren kimsenin durumu" santimetre,"Bir metrenin yüzde biri uzunluğunda bir ölçü birimi, santim (cm)" santra,Orta yuvarlak santra yapmak,santra noktasından oyunu başlatmak santral,Doğadaki başka enerji türlerini elektrik enerjisine çeviren fabrika santralci,Telefon santralinde çalışan görevli santrfor,Orta uç oyuncusu santrhaf,Futbolda orta alanın ortasında yer alan oyuncu santrifüj,Merkezkaç santrifüjör,Santrifüj sentrozom,"Hücre sitoplazması içinde çekirdeğin yakınında bulunan, açık renkli ve genellikle homojen plazma kütlesi" santur,"Kanuna benzeyen, tokmaklarla çalınan bir tür telli çalgı" santurcu,"Santur çalan kimse, santuri" santuri,Santurcu sapla samanı karıştırmak,iyi ile kötüyü ayıramamak sapına kadar,"tam anlamıyla, bütünüyle" sap yiyip saman sıçmak,bir olaya kızıp ateş püskürmek sap gibi,çok ince "sap döner, keser döner, gün gelir hesap döner",`her şey zaman içinde planlandığı gibi gerçekleşmeyebilir` anlamında kullanılan bir söz sap derken saman demek,belirli ve doyurucu bir düşünce ortaya koyamamak sap çekmek,biçilmiş ekini tarladan harmana kaldırmak sap,"Bitkinin dal, yaprak, çiçek vb. bölümlerini taşıyan, ağaçlarda odunlaşarak gövde durumunu alan bölüm" sapa,"Merkezden uzak, kıyıda köşede kalmış" sapak,Bir ana yoldan ayrılan yolun başlangıç noktası sapaklık,"Belli bir ölçüye, belli kurala uymama durumu" sapan,"İki ucu ip, ortası örme veya meşin olan bir taş atma aracı" saparna,"Eskiden kökü hekimlikte kullanılmış olan, zambakgillerden, yeşilimsi çiçekli, dikenli ve tırmanıcı, çok yıllık bir bitki (Smilax)" saparta (veya sapartayı) yemek,"azarlanmak, terslenmek" saparta,Gemi bordasındaki top çıkarılan dört köşe boşluk ve açıklık sapartayı vermek,"azarlamak, terslemek" sapasağlam,"Çok sağlam, her yanı sağlam" sapçık,Küçük sap sapık,"Tavır ve davranışları normal olmayan veya geleneklerden, törelerden ayrılan, anormal (kimse), gayritabii, anormal" sapıkça,Sapık bir biçimde sapıklaşma,Sapıklaşmak işi sapıklaşmak,Sapık duruma gelmek sapıklık,Sapık olma durumu sapılma,Sapılmak işi sapılmak,Sapma işi yapılmak sapınç,"Özel bir görevin normal sonucuna ulaşmasına engel olan sapıklık, aberasyon" sapır sapır,Güçlü ve sürekli bir biçimde sapır sapır dökülmek,başarısız olmak sapı silik,"Kişiliksiz, sözünü dinletemeyen kimse" sapış,Sapma işi sapıtış,Sapıtma işi sapıtma,Sapıtmak işi sapıtmak,Ruhsal bir düzensizlik içine düşmek sapkı,Bir görevin ve özellikle bir fizyoloji görevinin ters bir yön alması sapkın,Doğru yoldan ayrılmış olan sapkın kaya,Buzların etkisiyle yerinden oynayıp uzaklara sürüklenmiş olan kaya sapkınlık,Sapkın olma durumu saplama,Saplamak işi saplamak,Hızla batırmak saplanış,Saplanma işi saplanma,Saplanmak işi saplanmak,Hızla batmak saplanıp kalmak,takılıp kalmak saplantı,"Kişinin, etkisinden kendini kurtaramadığı yersiz saçma düşünce, sabit fikir, fikrisabit, idefiks" saplantılı,"Saplantısı olan, sabit fikirli" saplayış,Saplama işi saplı,Sapı olan saplı meşe,Yurdumuzda yetişen bir tür meşe (Quercus robur) sapma,Sapmak işi sapmak,Yön değiştirmek sapot ağacı,"Sapotgillerin örnek bitkisi olan, lezzetli meyvesi ve sakız yapımında kullanılan sütlü salgısı için sıcak ülkelerde yetiştirilen bir ağaç (Achras sapota)" sapotgiller,"İki çeneklilerden, örnek bitkisi sapot ağacı olan, sıcak ülkelerde, genellikle Orta Amerika'da yetişen, bazı cinslerinden gütaperka çıkarılan bir bitki familyası" saprofit,Çürükçül sapsarı,"Her yanı sarı, çok sarı" sapsarı kesilmek (veya olmak),çok sararmak sapsız,Sapı olmayan sapsız balta,"Koruyucusu, dayanağı olmayan kimse" saptama,"Saptamak işi, tespit" saptamak,"Bir şeyi belirgin kılmak, tespit etmek" saptanım,Saptanma işi saptanımcılık,"Hayvan türlerinin değişmeyip hep aynı durumda kaldığını ileri süren öğreti, türlerin saptanımı öğretisi" saptanış,Saptanma işi saptanma,Saptanmak işi saptanmak,"Saptama işi yapılmak, tespit edilmek" saptayıcı,"Saptayan, sabit kılan, sürekli kılan" saptayış,Saptama işi saptırıcı,"Saptıran, sapmaya yol açan, sapmaya sebep olan kimse" saptırılma,Saptırılmak işi saptırılmak,Sapma işi yaptırılmak saptırma,"Saptırmak işi, spekülasyon" saptırmak,Sapma işini yaptırmak sara,"Zaman zaman kendini kaybederek olduğu yere düşme, vücutta şiddetli çırpınmalar ve ağız köpürmesi ile ortaya çıkan bir sinir hastalığı, tutarık, tutarak, tutarga, yilbik, epilepsi" saraç,Koşum ve eyer takımları yapan veya satan kimse saraçhane,"At takımları, araba koşumları, meşinden eşya yapılan ve satılan yer" saraçlık,Saracın işi veya mesleği sarahat,Belginlik sarahaten,"Açıkça, apaçık, açıktan açığa" sarak,"Yapı yüzeylerinde yatay, enli, az çıkıntılı, süslü veya düz silme" sarakaya almak,"alay etmek, alaya almak" saraka,"Alay, istihza" saraka etmek,"biriyle alay etmek, eğlenmek" sarakacı,"Alaycı, müstehzi" saralı,Sara hastalığı olan (kimse) sararış,Sararma işi sararma,Sararmak işi sararmak,"Sarı olmak, rengi sarıya dönmek" sararıp solmak,giderek daha çok solmak sarartı,Sarı olma durumu sarartma,Sarartmak işi sarartmak,"Rengini sarıya çevirmek, sararmasına yol açmak" sarat,Büyük delikli kalbur saray,Hükümdarların veya devlet başkanlarının oturduğu büyük yapı saray çiçeği,"Düğün çiçeğigillerden, tarlalarda yetişen, altmış kadar türü bulunan, birkaç türü süs bitkisi olarak çoğunlukla da hekimlikte kullanılan zehirli bir bitki, hezaren (I) (Delphinium)" saraylı,Osmanlı Devleti'nde padişah sarayında bulunmuş olan (kadın) saray lokması,Bir çeşit yumurtalı lokma tatlısı saray menekşesi,Gösterişli ve bol çiçekli bir tür menekşe sardalya,"Hamsigillerden, konservesi ve tuzlaması yapılan, gümüş renginde, pullu ve 10-15 santimetre boyunda, küçük bir balık, ateş balığı (Clupea pilchardus)" sardalya gibi istif olmak,bir yerde çok kalabalık ve sıkışık bulunmak sardırma,Sardırmak işi sardırmak,Sarma işini yaptırmak sardoğan,Sarı renkli bir tür doğan sardun,Balıkçıların kullandığı bir halat türü sardunya,"Sardunyagillerden, çoğunlukla pembe çiçekler açan bir süs bitkisi (Geranium)" sardunyagiller,"İki çeneklilerden, sardunya, ıtır, turnagagası vb. bitkileri içine alan bir familya" sarf,"Harcama, tüketme, kullanma" sarf etmek,"tüketmek, harcamak" sarfınazar,"Saymama, dikkate almama" sarfınazar etmek,"hesaba katmamak, saymamak" sarfiyat,"Harcanan şeylerin tümü, harcama, masraf" sargı,"Esnek bir maddeden yapılmış uzun, dar ve ince şerit" sargılama,Sargılamak işi sargılamak,Sargı ile sarmak sargılı,"Sargı sarılmış, sargısı olan" sargın,"İçten, yürekten" sargısız,Sargısı olmayan sarhoş,"Alkollü içki veya keyif verici bir madde sebebiyle kendini bilmeyecek durumda olan (kimse), esrik, mest(I), sermest, başı dumanlı, kafası bulutlu, kafası iyi, kafası dumanlı, kafası kıyak" sarhoş etmek,alkol veya keyif verici maddeyle sarhoş olmasına yol açmak sarhoş olmak,"sarhoş bir duruma gelmek, esrimek" "sarhoştum aydım, böyle yaşamaktan caydım",`artık gerçekleri gördüm` anlamında kullanılan bir söz sarhoşlaşma,Sarhoşlaşmak durumu sarhoşlaşmak,"Sarhoş duruma gelmek, sarhoş olmak" sarhoşluk,"Sarhoş olma durumu, esriklik, mestlik, sermestlik, sermesti" sarhoşluğa vurmak,"kendini sarhoş gibi göstermek, sarhoş olmuşçasına davranmak" sarı,"Yeşil ile turuncu arasında bir renk, limon kabuğu rengi" sarı çizmeli Mehmet Ağa,"kim olduğu, nerede oturduğu bilinmeyen kimse" sarıağız,"Gölge balığıgillerden, ağzının içi sarı, büyük pullarla örtülü bir tür balık, denizgüzeli (Sciaena aquilla)" sarıasma,"Ötücü kuşlar takımının, sarıasmagiller familyasından, parlak sarı tüylü, kara kuyruklu bir tür kuş, sarıcık (Oriolus oriolus)" sarıasmagiller,Örnek hayvanı sarıasma olan bir kuş familyası sarıbalık,"Sazangillerden, büyük pullu, iri bir balık (Idus jesses)" sarı benek,"Gözdeki ağ tabakasının ortasında bulunan ve cisimlerin görüntülerinin en belirgin olarak oluştuğu sarı renkli duyarlı nokta, sarı nokta" sarı bez,"Görmeyenlerin tanınmak için kollarına taktıkları, üzerinde üç siyah noktanın bulunduğu sarı renkli bant" sarıca,"Sarıyı andıran, sarıya yakın" sarıcalık,Kloroz sarıcık,Sarıasma sarıçalı,"Ayrı taç yapraklı iki çeneklilerden, çiçekleri sarı, meyvesi ekşi ve kırmızı renkte, kabuğu ve kökü solucan düşürücü ilaç olarak kullanılan bir bitki, kadıntuzluğu, çobantuzluğu, amberbaris (Berberis vulgaris)" sarı çıyan,"Sinsi, hain sarışın kimse" sarıçiçek,Ölmez çiçek sarıçiğdem,Çiçekleri sarı renkli çiğdem sarıdiken,"Dikenli, tüylü, iki veya çok yıllık otsu bir bitki (Scolymus hispanicus)" sarıerik,Kayısı sarıfiğ,Sarı renkli fiğ sarıgöz,"İzmaritgillerden, rengi altın sarısı olan, Atlantik Okyanusu'nda ve Akdeniz'de yaşayan bir balık (Sargus salvieri)" sarığıburma,"Burma sarık biçimi verilmiş bir çeşit hamur tatlısı, burma" sarıhalile,"Doğu Hindistan'da yetişen bir tür bitkinin olgunlaşmadan önce toplanan, kurutulan 3-5 santimetre uzunluğunda, erik biçiminde, sarımtırak esmer renkli sert kokusuz taneleri (Terminalia citrina)" sarıhani,"Hanigillerden, uzunluğu 25 santimetre kadar olan bir Akdeniz balığı (Epinepheles gigas)" sarıhumma,"Çoğunlukla sıcak ülkelerde görülen, bir cins sivrisinek aracılığıyla bulaşan, tene sarı renk veren, ateşli bir hastalık" sarı ırk,"Asya'da yaşayan, tenleri sarı renge yakın olan insan ırkı" sarık,Sarılarak meydana getirilen başlık sarıkanat,Çinekoptan biraz büyük lüfer sarı kart,Kurallara aykırı davranan oyuncuya hakem tarafından gösterilen kart sarı kart görmek,oyun kurallarına aykırı hareket eden oyuncu sarı renkte kart cezası almak sarı kart göstermek,hakem oyun kurallarına aykırı hareket eden oyuncuya sarı renkte kart cezası göstermek sarıkçı,"Sarık için gerekli tülbent, abani vb. kumaşları satan kimse" sarıkız,İnek sarıklı,"Başına sarık sarmış olan, sarığı olan" sarıkuyruk,Sıcak ve ılık denizlerin kıyı bölgelerinde yaşayan kemikli bir tür balık sarılaşma,Sarılaşmak işi sarılaşmak,"Sarı bir renk almak, sararmak" sarılgan,"Sapı yakınındaki başka bitkilere, başka şeylere sarılıp yükselen, otsu veya odunsu (sap, bitki), sarmaşan" sarılgan gövde,Tutunup sarılmaya yarayan uzun sürgün sarılı,Üstünde sarı renk bulunan sarılı,Sarılmış olan sarılık,Sarı olma durumu sarılış,Sarılma işi sarılışma,Sarılışmak işi sarılışmak,Birbirlerine sarılmak sarı lira,"Osmanlılar döneminde kullanılmış, 7 gram ağırlığında altın sikke" sarılma,Sarılmak işi sarılmak,Sarma işi yapılmak sarılıp kundaklanmak,yoğun etki altında kalmak sarım,Sarma işi sarımlı,"Sarılmış, burgulu" sarımsak,"Zambakgillerden, 25-100 santimetre yüksekliğinde, yapraklarında, saplarında ve toprak altındaki soğanında kokulu yağ bulunan bir kültür bitkisi (Allium sativum)" sarımsak yemedim ki ağzım koksun,"`kötü bir iş yapmadım ki sonucundan korkayım, sorumlu olayım` anlamında kullanılan bir söz" sarımsağı gelin etmişler de kırk gün kokusu çıkmamış,"`insanlar kötü yanlarını kolay kolay belli etmezler, haklarında yargıda bulunmakta acele edilmemelidir` anlamında kullanılan bir söz" sarımsak hardalı,Sarımsak otu sarımsaklama,Sarımsaklamak işi sarımsaklamak,İçine sarımsak katmak sarımsaklı,İçinde sarımsak bulunan sarımsak otu,"Turpgillerden, beyaz, küçük çiçekli, ovulduğunda sarımsak kokusu veren bir bitki, sarımsak hardalı (Alliaria petolata)" sarımtırak,Sarımsı sarınma,Sarınmak işi sarınmak,Kendi üstüne sarmak sarıpapatya,Çiçekleri sarı renkli papatya sarısabır,"Zambakgillerden, sıcak bölgelerde yetişen, yaprakları oldukça yüksek bir sapın tepesinde rozet biçiminde toplanmış bulunan bir süs bitkisi, azvay (Aloe vera)" sarısalkım,"Baklagillerden, salkım durumunda sarı çiçekleri bulunan, bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilen bir ağaç (Laburnum anagyroides)" sarı sendika,İşverenden yana olan sendikal örgüt sarı sendikacılık,İşverenden yana olarak çalışma sarı sıcak,"Türkiye'nin güney illerindeki yakıcı, çok bunaltıcı güneş ve sıcaklık" sarış,Sarma işi sarışın,Sarı saçlı ve ak tenli (kimse) sarışınca,Sarışına yakın sarışınlık,Sarışın olma durumu sarı yağ,Tereyağı sarı yağız,Kula cinsi at sarıyonca,Sarı yapraklı bir tür yonca sarızambak,Sarı çiçekli zambak sari,Hint kadınlarına özgü giysi sâri,"Başkasına geçen, geçici" sarig,"Amerika'da yaşayan, genellikle yavrularını sırtında taşıyan keseli hayvanlardan bir tür sıçan (Didelphys dorsigera)" sarih,"Açık, kolay anlaşılır, belli, belirgin, belgin" sarih meful,Belirtili nesne sarkaç,"Durağan bir nokta çevresinde ağırlığının etkisiyle salınım yapan hareketli katı cisim, rakkas, pandül" sarkaçlama,Sarkaçlamak işi sarkaçlamak,Türlü tutuş ve duruşlar gergin durumda bulunan vücut bölümlerini kendi ağırlıklarıyla düşmeye ve sallanmaya bırakmak sarkık,"Aşağı doğru uzanmış veya uzanmış, sarkmış, sölpük, salpa, gevşek" sarkıklık,Sarkık olma durumu sarkıl,"Sarkaçla ilgili, hareketi sarkaç hareketine benzeyen" sarkıntı,"Aşağı doğru uzanan, sarkan şey" sarkıntı olmak,"sataşmak, takılmak, musallat olmak" sarkıntılık,"Genellikle kadınlara sataşma, laf atma, rahatsız etme, huzur bozma, tasallut" sarkıntılık etmek (veya yapmak),"sataşmak, laf atmak" sarkış,Sarkma işi sarkıt,"Mağaraların tavanında aşağıya doğru oluşan, genellikle koni biçiminde kalker birikintisi, damla taş, stalaktit" sarkıtma,Sarkıtmak işi sarkıtmak,Bir şeyin sarkmasını sağlamak sarkma,Sarkmak işi sarkmak,Aşağıya doğru uzamak veya uzanmak sarkom,Kötücül bağ dokusu uru sarma,Sarmak işi sarmak,"Çevresini çevirmek, çepeçevre dolanmak, çevrelemek" sarıp sarmalamak,sıkıca sarmak sarma kafiye,"Bir dörtlüğün birinci ile dördüncü, ikinci ile üçüncü dizelerinin uyaklı olması (a b b a)" sarmal,"Dolana dolana oluşmuş, birbirini izleyen, helisel, helezonlu, helezoni" sarmalama,Sarmalamak işi sarmalamak,Sıkı sıkı sarmak sarmalanma,Sarmalanmak işi sarmalanmak,Sarmalama işine konu olmak veya sarmalama işi yapılmak sarman,"Azman, iri" sarmaşan,Sarılgan sarmaş dolaş,Birbirine sarılıp kucaklaşmış bir durumda sarmaş dolaş olmak,birbirine sarılıp kucaklaşmak sarmaşık,"Sarmaşıkgillerden, koyu yeşil renkli, değişik biçimli yaprakları olan, sap ve dallarından çıkan küçük ek köklerle dik, düz yerlere yapışarak tırmanan bitki (Hedera helix)" sarmaşıkgiller,"Örnek bitkisi sarmaşık olan, iki çeneklilerden bir bitki familyası" sarmaşma,Sarmaşmak işi sarmaşmak,"Birbirine sarılmak, kucaklaşmak" sarnıç,Yağmur sularının biriktirildiği üstü kapalı yapı sarnıç gemisi,"Petrol, benzin gibi akaryakıtları taşımaya yarayan gemi" sarnıçlı,Sarnıcı olan sarnıç vagonu,Akaryakıt taşımaya yarayan deposu olan vagon sarp,"Dik, çıkması ve geçilmesi güç (yer), yalman" sarpa sarmak (veya çekmek),"güçlükler ortaya çıkmak, çözülmesi çok güç bir duruma gelmek" sarpa,"İzmaritlerden, boyu 35 santimetre kadar olan bir Akdeniz balığı (Boops salpa)" sarpın,"Tahıl kuyusu, zahire ambarı, silo" şarpi,"Altı düz, üçgen biçiminde tek direkli, iki yelkenli, iki kişilik tekne" sarplaşma,Sarplaşmak işi sarplaşmak,Sarp bir duruma girmek sarplık,Sarp olma durumu sarraf,Kuyumcu sarrafiye,Sarraflık hakkı sarraflık,Sarrafın işi sarsak,"Yaşlılık, hastalık vb. sebeplerle güçsüz kalarak vücudu titrer gibi sarsılan (kimse)" sarsakça,"Sarsak bir biçimde, titreyerek" sarsaklık,Sarsak olma durumu sarsak sursak,"Sarsılarak, titreyerek" sarsalama,Sarsalamak işi sarsalamak,Sarsmak sarsık,Sarsılmış sarsılış,Sarsılma işi sarsılma,Sarsılmak işi sarsılmak,Sarsma işine konu olmak sarsım,Sarsma işi sarsıntı,"Sarsılma işi, birden sallanma" sarsıntı geçirmek,"beklenmedik bir olaydan çok etkilenmek, üzülmek" sarsıntılı,Sarsıntısı olan sarsıntısız,"Sarsıntısı olmayan, sarsılmayan" sarsış,Sarsma işi sarsma,Sarsmak işi sarsmak,"Birdenbire ve güçle kımıldatmak, sallamak, oynatmak, titretmek" sası,Küf ve çürük gibi kokan sası kokmak,"yiyecek bozulmak, çürümek" sasıma,"Sasımak işi, tefessüh" sasımak,"Kokuşmak, tefessüh etmek" sataşılma,Sataşılmak işi sataşılmak,Sataşma işine konu olmak sataşkan,"Sataşan, saldırgan, mütecaviz" sataşma,Sataşmak işi sataşmak,"Bir kimseyi rahatsız edecek davranışta bulunmak, musallat olmak" saten,Atlas (I) sathi,Yüzeysel sathileşme,Yüzeyselleştirme sathileşmek,Yüzeyselleşmek sathileştirme,Yüzeyselleştirme sathileştirmek,Yüzeyselleştirmek sathilik,Yüzeysellik satı,"Satma işi, satış" satıya çıkarmak,satışa çıkarmak satıcı,Alıcıya bir şey satan kimse satıcılık,Satıcı olma durumu satıh,Yüzey satılığa çıkarmak,"satmak, satışa çıkarmak" satılık,Satışa çıkarılmış olan "satılık ziftin olsun, Selanik'ten kel gelir",`işe yaramaz sandığın bir malı satılığa çıkarırsan akla gelmeyen yerlerden onu arayanlar gelir` anlamında kullanılan bir söz satılış,Satılma işi satılma,Satılmak işi satılmak,Satma işi yapılmak satım,Satış satımcı,Satım işini yapan (kimse) satımlık,"Satıcının, mal sahibi adına sattığı şeyden aldığı yüzdelik" satın alma,Kurum ve kuruluşlarda gereksinim duyulan malları almaya yetkili birim satın almacı,"Satın alma işlerini yürüten kimse, mübayaacı" satır,Bir sayfa üzerinde yan yana gelen kelimelerden oluşan ve alt alta sıralanmış her bir dizi satır,"Et kesmeye, kemik kırmaya yarayan ağır ve enli bir bıçak türü" satır atmak,"herkesi öldürmek, kırıp geçirmek" satır başı,Her satırın baş kısmı satır satır,"Bütün satırların hepsini okuyarak, her satırla ilgilenerek" satır sonu,Her satırın son kısmı satış yapmak,satmak satış,Satma işi satışa çıkarmak,satmak için ortaya koymak satışa gelmek,uydurma bir sebeple ortada bırakılmak satış bedeli,Satış fiyatı satış değeri,Bir malın satılabileceği fiyat satış fiyatı,"Malın satılırken uygulanan ücreti, satış bedeli" satış merkezi,Bir malın satıldığı ana merkez satış mukavelesi,Satış sözleşmesi satış ruhsatı,Bir malın satılmasına ilişkin izin belgesi satış sarayı,Satış merkezi satış sözleşmesi,"Alım satım sırasında malın cinsi, miktarı ve ödeme şartlarını belirten yazılı anlaşma metni, satış mukavelesi, satış şartnamesi" satış şartnamesi,Satış sözleşmesi satış yeri,Bir malın satıldığı yer satir,Yergi satirik,"Yergi ile ilgili, yergi niteliğinde olan" satlıcan,Zatülcenp satma,Satmak işi satmak,Bir değer karşılığında bir malı alıcıya vermek satıp savmak,"gereken parayı sağlamak için elindeki malı ucuza satıp tüketmek, yok pahasına elden çıkarmak" satranç,İki kişi arasında altmış dört kareli bir tahta üzerinde değerleri ve adları değişik siyah ve beyaz on altışar taşla oynanan bir oyun satranççı,Satranç oynayan kimse satranççılık,Satranççı olma durumu satrançlı,"Satranç tahtası gibi karelere ayrılmış bir biçimde çizilmiş veya basılmış olan, kareli" satranç tahtası,Üzerinde satranç oynanan altmış dört kareli tahta vb. yüzey satranç takımı,"Satranç oyununda gerekli olan altmış dört kareli tahta, siyah ve beyaz on altışardan otuz iki taşın oluşturduğu takım" satranç taşı,Satrançta kullanılan taşlardan her biri satranç vezni,Halk şiirinde aruzun `müfteilün müfteilün müfteilün müfteilün` kalıbı satrap,"Perslerde il yöneticisi, vali" satsuma,"Kabuğu kolay soyulabilen, güzel kokulu bir tür mandalina" sattırma,Sattırmak işi sattırmak,Satma işini yaptırmak veya satma zorunda bırakmak Satürn,"Güneş'e yakınlık bakımından altıncı sırada olan gezegen, Sekendiz, Zühal" satvet,"Zorlu, sindirici güç" sauna,Kuru buhar banyosu sav,"İleri sürülerek savunulan düşünce, iddia, dava" sava,Haber savacı,Haberci savak,Suyu başka yöne akıtmak için yapılan düzenek savaklama,Savaklamak işi savaklamak,Suyu arklara salmak savan,Pamuk ipliğinden yapılan kalınca kilim savana,Ekvator kuşağındaki otsu bitkilerle kaplı çayırlar savaş vermek,savaşmak savaş açmak (veya ilan etmek),bir veya daha fazla devlete karşı savaş durumuna geçmek savaş,"Devletlerin diplomatik ilişkilerini keserek giriştikleri silahlı mücadele, harp, cenk, cidal" savaşçı,"Savaşan, savaş durumunda bulunan, muharip" savaşçılık,Savaşçı olma durumu savaşım,"Herhangi bir amaca erişmek, bir güce karşı koyabilmek amacıyla bir kişi veya grubun sürekli çabası, mücadele" savaşım vermek,"bir amaca erişmek, bir güce karşı koyabilmek için uğraşmak, çaba göstermek, mücadele etmek" savaşımcı,"Savaşım veren kimse, mücadeleci" savaşkan,Savaşçı savaşma,"Savaşmak işi, muharebe" savaşmak,"Ordu ölçüsünde iki silahlı kuvvet karşı karşıya gelip çarpışmak, vuruşmak, muharebe etmek" savat,Gümüş üstüne özel bir biçimde kurşunla işlenen kara nakış savatlama,Savatlamak işi savatlamak,Gümüş üstüne kurşunla kara nakışlar işlemek savatlı,"Savatı olan, savatlanmış" savca,İddianame savcı,"Devlet adına ve yararına davalar açan, kamu haklarını ve hukuku yerine getirmek üzere yargıç katında sanıkları kovuşturan görevli, müddeiumumi" savcılık,"Savcı olma durumu, müddeiumumilik" savdırma,Savdırmak işi savdırmak,Savma işini yaptırmak savı kanıtsama,"Bir şeyi yine kendisine dayanarak, kendisini kanıt göstererek tanıtlamaya çalışma" savılma,Savılmak işi savılmak,Savma işine konu olmak savla,Gemilerde bayrakları direğe çekmekte kullanılan ince ip savlama,Savlamak işi savlamak,İddia etmek savlayıcı,Davacı savlet,Şiddetli saldırı savlet etmek,saldırmak savma,Savmak işi savmak,İstenmeyen birini yanından uzaklaştırmak savruk,"Aklını işine vermeyen, dikkatsiz" savrukluk,Savruk olma durumu savrulma,Savrulmak işi savrulmak,Savurma işi yapılmak savruluş,Savrulma işi savruntu,Savrulurken dökülen kırıntı savsak,İhmalkâr savsaklama,"Savsaklamak işi, ihmal" savsaklamak,"Belirli bir sebebi olmaksızın bir işi isteyerek geri bırakmak, geciktirmek, umursamamak, ertelemek, sallamak, ihmal etmek" savsaklanma,Savsaklanmak işi savsaklanmak,"Savsaklama işine konu olmak, ihmal edilmek" savsaklayış,Savsaklama işi savsama,"Savsaklama, ihmal" savsamak,"Savsaklamak, ihmal etmek" savulma,Savulmak işi savulmak,Bir şeyden çekinerek bulunduğu yerden uzaklaşmak savul! (veya savulun!),"yol ver (yol verin), çekil (çekilin), dokunma (dokunmayın)" savunma,"Saldırıya karşı koyma, müdafaa" savunma yapmak,haklı olduğunu ortaya koymaya çalışmak savunmasını almak,soruşturma sebebiyle suçlanan birisinin düşüncesine başvurmak savunmak,"Herhangi bir saldırıya karşı koymak, saldırıya karşı korumak, müdafaa etmek" savunmalık,"Savunmaya yarar, tedafüi" savunmasız,Savunma gücü olmayan savunu,Savunma savunucu,"Bir şeyi savunan kimse, müdafi" savunuculuk,Savunu yapma işi savunulma,Savunulmak işi savunulmak,Savunma işi yapılmak savunuş,Savunma işi savurgan,Tutumsuz savurganca,Tutumsuzca savurganlık,Tutumsuzluk savurma,Savurmak işi savurmak,"Havaya atıp dağıtmak, saçmak" savurtma,Savurtmak işi savurtmak,"Savrulmasına sebep olmak, savrulmasını sağlamak" savurtuş,Savurtma işi savuşma,Savuşmak işi savuşup gitmek,"ilgi çekmeden gizlice, aceleyle ayrılmak" savuşmak,"Bulunduğu yerden aceleyle, gizlice veya dikkati çekmeden ayrılmak" savuşturma,Savuşturmak işi savuşturmak,"Geçiştirmek, atlatmak" say,"Çalışma, emek" saya,Ayakkabının yumuşak olan üst bölümü saya gezmek,köy çocukları ramazanda veya özel günlerde çeşitli tekerlemeler söyleyip kapı kapı dolaşarak ufak tefek yiyecek toplamak sayacı,Ayakkabıların sayalarını hazırlayan kimse sayacılık,Sayacının işi sayaç,"Hava gazı, elektrik, su vb.nin kullanılan miktarını veya mekanik etkilenmeleri ölçen alet, saat" saydam,"İçinden ışığın geçmesine ve arkasındaki şeylerin görülmesine engel olmayan (cisim), şeffaf, transparan" saydamlaşma,"Saydamlaşmak işi, şeffaflaşma" saydamlaşmak,"Saydam bir duruma gelmek, şeffaflaşmak" saydamlaştırma,Saydamlaştırmak işi saydamlaştırmak,"Saydam duruma getirmek, şeffaflaştırmak" saydamlık,"Saydam olma durumu, şeffaflık" saydam resim,Kolay anlaşılabilen resim saydamsız,"Saydam olmayan, ışığı geçirmeyen" saydamsızlık,"Saydam olmama durumu, ışığı geçirmeme özelliği" saydam tabaka,"Gözün ön bölümünde bulunan, ışığı geçiren küresel zar, kornea" saydırma,Saydırmak işi saydırmak,"Sayma işini yaptırmak, sayısını buldurmak, sayı belirterek sonuç almak" saye,Gölge sayeban,Gölgelik sayfa,"Üzerine yazı yazılan veya basılan bir kâğıt yaprağın iki yüzünden her biri, sahife" sayfa bağlamak,dizgide dökülen kurşun satırları bir sayfa düzeni içinde toplayarak sıkıca iple bağlamak sayfalandırma,Sayfalandırmak işi sayfalandırmak,"Gazetecilikte, basımevinde dizilen yazılara sayfa düzeni vermek" sayfalık,Herhangi bir sayıda sayfası olan sayfiye,"Yazlık, yazlık ev" saygı,"Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram" saygı duymak (veya beslemek),"birine, bir şeye karşı saygı hissetmek" saygı göstermek,"saymak, değer vermek" saygıdeğer,"Kendisine saygı gösterilmeye değer, muhterem" saygı duruşu,Saygı belirtmek için alınan hazır ol durumu saygılı,"Saygısı olan, saygı gösteren, hürmetli, hürmetkâr" saygın,"Saygı gören, sayılan, hatırlı, itibarlı, muteber" saygınlık,"Saygı görme, değerli, güvenilir olma durumu, itibar, prestij" saygısız,"Gereken saygıyı göstermeyen, saygısı olmayan, hürmetsiz" saygısızca,"Saygısız bir biçimde, saygısız olarak, hürmetsizce, terbiyesizce, laubaliyane" saygısızlık,"Saygısız olma durumu, hürmetsizlik" saygısızlık etmek,saygısızca davranışta bulunmak veya söz sarf etmek sayha,"Bağrış, çığlık" sayım suyum yok,çocuk oyunlarında `kısa bir süre için oyun dışıyım` anlamında kullanılan bir söz sayısını Allah bilir,`o kadar çok ki saymakla bitmez` anlamında kullanılan bir söz sayı hesabıyla,bir spor yarışmasında bir sporcu veya takımın kazandığı sayı bakımından sayı,"Sayma, ölçme, tartma vb. işlerin sonunda bulunan birimlerin kaç olduğunu bildiren söz, adet" sayı boncuğu,"Basit sayma ve hesap işleri yapmakta kullanılan, her teline onar boncuk geçirilmiş hesap aracı, çörkü, abaküs" sayıca,"Sayı bakımından, adetçe, adedî" sayıcı,Vergi almak için hayvan sayımı yapan kimse sayı farkı,"Futbol vb. karşılaşmalarda bir takımın elde ettiği sayıların, karşı takımın elde ettiklerine oranlanmasıyla bulunan sayı, averaj" sayı göstergesi,"Sayıları veya sayı durumunu gösteren levha, sayı levhası" sayıklama,Sayıklamak işi sayıklamak,"Uykuda veya bir hastalığın verdiği dalgınlık sırasında anlamsız, tutarsız sözler söylemek" sayılama,Sayılamak işi sayılamak,Nesnelerin veya olayların niceliğini rakamlarla belirtmek sayı levhası,Sayı göstergesi sayılı,Herhangi bir sayısı olan sayılma,"Sayılmak işi, ad, addedilme, addolunma" sayılmak,"Sayma işine konu olmak, addedilmek" sayım,"Sayma işi, tadat" sayım bilimi,İstatistik sayımlama,İstatistik sayımlama,"Sayımlamak işi, sayılama" sayımlamacı,İstatistikçi sayımlamak,Sayım yapmak sayımlı,Sayısı bulunan sayımsal,Sayımlama veya sayım bilimi ile ilgili olan sayımsız,Sayısız sayım vergisi,"Her yıl tespit edilen hayvan sayısı üzerinden alınan vergi, ağnam" sayın,Konuşma ve yazışmalarda saygı belirtisi olarak kişi adlarının önüne getirilen söz sayısal,"Sayı ile ilgili, sayıya dayanan, numerik, dijital" sayısal loto,Dönen bir küre içinden çekilecek toplar üzerine işaretlenmiş birden kırk dokuza kadar olan sayılardan altı tanesinin önceden tahmin edilmesine ve para yatırılmasına dayanan bir talih oyunu sayı sıfatı,Adı sayı kavramı bakımından belirten sıfat sayısız,"Sayılmayacak kadar çok, pek çok, sayımsız" sayısızlık,Sayısız olma durumu sayış,Sayma işi sayışma,"Sayışmak işi, takas" sayışmak,"Ödeşmek, hesaplaşmak, hesabına saymak, takas etmek" saykal,"Maden, ayna vb. nesneleri parlatmak için kullanılan cila" saykallama,Saykallamak işi saykallamak,"Saykal kullanarak parlatmak, cilalamak" saylama,Saylamak işi saylamak,Seçmek saylav,Milletvekili sayma,"Saymak işi, ad, tadat, addetme" saymaca,"Gerçekte öyle olmadığı hâlde öyleymiş gibi kabul edilen, itibari, nominal" "say beni, sayayım seni","sev beni, seveyim seni" saymakla bitmemek (veya tükenmemek),pek çok olmak saymak,"Bir şeyin kaç tane olduğunu anlamak için bunları birer birer elden veya gözden geçirmek, sayısını bulmak" sayıp dökmek,"ne var ne yok, hepsini söylemek" saymamazlık,"Saygı göstermeme durumu, saymazlık" sayman,"Bir kurum, kuruluş vb.nin hesap işleriyle uğraşan kimse, muhasebeci, muhasip" saymanlık,"Hesap işlerinin görüldüğü yer, muhasiplik" saymazlık,Saymamazlık sayrı,Hasta sayrıl,"Hastalıkla ilgili, marazi" sayrılarevi,Hastane sayrılık,Hastalık sayrımsak,Gerçekte hasta olmadığı hâlde kendini hasta gösteren sayrımsama,"Sayrımsamak işi, temaruz" sayrımsamak,"Gerçekte hasta olmadığı hâlde kendini hasta göstermek, temaruz etmek" sayvan,"Güneşten, yağmurdan korunmak için veya süs olarak bir şeyin üzerine çekilen dam saçağı gibi düz veya eğimli örtü" saz,"Genellikle su kıyılarında, bataklık yerlerde yetişen ince, açık sarı renkli kamış, hasır otu, kiliz, kofa" saz,"Her tür müzik aracı, çalgı" sazak,Kuvvetli esen rüzgâr sazan,"Sazangillerden, Avrupa, Asya ve Amerika'nın tatlı sularında yaşayan, sırt yüzgeci uzun, eti beğenilen kılçıklı bir balık (Cyprinus carpio)" sazangiller,Tatlı sularda yaşayan kılçıklı balıkların geniş bir familyası saz benizli,Solgun yüzlü sazcı,"Saz çalan kimse, sazende" sazcılık,Saz çalma veya yapıp satma işi sazende,Sazcı saz eseri,Klasik Türk müziğinde yalnızca saz takımının çalması için bestelenen eser sazevi,Her türlü müzik aleti yapılan ve satılan yer sazkayası,Kayalık bölgelerde yaşayan bir tür balık sazlı,Saz çalınarak yapılan sazlık,Sazları (I) çok olan yer sazlı sözlü,Saz çalınarak yapılan (eğlence) saz semaisi,Klasik Türk müziğinde faslın en son çalınan sözsüz parçası sazsız,Sazı olmayan saz şairi,Halk ozanı saz şiiri,Halk edebiyatında genellikle saz eşliğinde söylenen şiir saz takımı,"Ut, keman, kanun, bağlama vb. müzik araçlarını çalanların oluşturduğu çalgı takımı" saz tavuğu,"Genellikle bataklıklarda yaşayan, kuyruğunun altı beyaz, bacakları sarı, yüzü kırmızı renkte olan, ot ve sudaki küçük canlılarla beslenen bir tür tavuk (Gallinula chloropus)" Sb,Antimon elementinin simgesi Sc,Skandiyum elementinin simgesi Se,Selenyum elementinin simgesi seans,"Bir işin yapılmasına ayrılan çalışma süresi, oturum" sebat,"Sözünden veya kararlarından dönmeme, bir işi sonuna değin sürdürme, direşme" sebat etmek (veya göstermek),"sözünden veya kararından dönmemek, bir işi sonuna kadar götürmek, direşmek" sebatkâr,Sebatlı sebatlı,"Bir işi yılmadan sonuna kadar götüren, direşken, sebatkâr" sebatsız,Sebat etmeyen sebatsızlık,Sebatsız olma durumu sebayüdü,"Zarla oynanan oyunlarda zarlardan birinin üçlü, öbürünün ikili gelmesi" sebebiyet,"Bir şeye, bir olaya sebep olma, yol açma" sebebiyet vermek,"bir şeye, bir olaya sebep olmak, yol açmak" sebep,Bir şeyin olmasına veya belli bir hâlde bulunmasına yol açan şey sebep olan sebepsiz kalsın,herhangi bir kötü duruma yol açanların yoksul duruma düşmeleri istendiğinde kullanılan bir ilenme sebep olmak,"neden olmak, yol açmak" sebep bilimi,Neden bilimi sebeplenme,Sebeplenmek işi sebeplenmek,"Kendisine dolaylı olarak yarar sağlamak, yararlanmak" sebepli,Sebebi olan sebepli sebepsiz,"Hiçbir dayanağı yokken, sebebi olsun veya olmasın, nedenli nedensiz" sebepsiz kalmak,yoksul bir duruma düşmek sebepsiz,"Sebebi olmayan, nedensiz" sebepsizce,Bir sebebi olmaksızın sebil,Kutsal günlerde karşılık beklemeden hayır için dağıtılan içme suyu sebil etmek,"bol bol vermek, dağıtmak" sebilci,Sokaklarda dolaşarak sebil dağıtan kimse sebilhane,Sebil sebilhane bardağı gibi,hoşa gitmeyen kalabalık (insan topluluğu) sebkihindi,"XVII. yüzyılda divan şiirinde başlayan, karmaşık mazmunlara, hayal oyunlarına, güç anlaşılır, alışılmadık benzetmelere dayanan süslü bir anlatım biçimi" sebze,"Genellikle pişirilerek yenen bitkiler veya bunların taneleri, göveri, göverti, sebzevat, zerzevat" sebzeci,"Sebze satan kimse, zerzevatçı" sebzecilik,"Sebzecinin yaptığı iş, zerzevatçılık" sebze çorbası,"İnce doğranmış soğanın yağda kavrulmasından sonra havuç, patates, maydanoz, pazı yaprağı, kereviz yaprağı ve pirinç karışımıyla pişirilmesi ve süzgeçten geçirilmesiyle hazırlanan karışımın süt ve yumurtayla çırpılması ve kısık ateşte kaynatılmasıyla yapılan bir çorba türü" sebzelik,Sebze bahçesi sebzevat,Sebze seccade,"Bir kişinin üzerinde namaz kılabileceği büyüklükte, halı, kilim, post veya kumaştan yaygı, namazlık" seccadeci,Seccade dokuyan veya satan kimse secde etmek,"alnı, eli, ayakları, dizleri, ayak parmaklarını yere getirmek" secde,"Genellikle namaz kılarken alnı, el ayalarını, dizleri ve ayak parmaklarını yere getirerek alınan durum" secdeye varmak (veya kapanmak),secde etmek seci,Nesirde yapılan uyak seciye,"Yaradılış, huy, karakter" seciyeli,"Sağlam karakterli, kendisine güvenilir (kimse)" seciyesiz,"Karakter sağlam olmayan, kendisine güvenilmeyen (kimse)" seciyesizlik,Seciyesiz olma durumu seçal,"Kafeterya, lokanta, büyük mağaza vb. yerlerde yemeği alma, parayı kasaya ödeme gibi bazı hizmetlerin alıcı tarafından yerine getirilmesi" seçenek,"Birinin yerine seçilebilecek bir başka yol, yöntem, tutum, alternatif, opsiyon" seçi,Seçme işi seçisine varmak,ayrıntıyı anlamak seçici,"Seçme işini yapan (kimse, kurul vb.)" seçici kurul,Seçiciler kurulu seçiciler kurulu,"Yarışma, sınav vb. etkinliklerde başarılı, üstün olanları seçmek amacıyla oluşturulmuş geçici kurul, seçici kurul, jüri" seçicilik,Seçici durumunda olma seçiliş,Seçilme işi seçilme,Seçilmek işi seçilmek,Seçme işine konu olmak seçilmiş,"Seçerek ayrılmış, güzide" seçim,Seçme işi seçim yapmak,seçmek seçim bölgesi,Seçimlerde her muhtarlığa bağlı bölge seçim çevresi,Bir milletvekilinin seçilmiş olduğu bölge seçimlik ders,Seçmeli ders seçim sandığı,Seçimde oyların içine atıldığı sandık seçim tutanağı,Seçimlerde yetkili kurulca seçim sonuçlarının tespit edildiği resmî belge seçim yasağı,Yüksek Seçim Kurulu tarafından ilan edilen ve seçim sırasında uyulması gereken yasaklar seçiş,Seçme işi seçki,"Şairlerin, yazarların, bestecilerin eserlerinden alınmış, seçme parçalardan oluşan eser, güldeste, antoloji" seçkin,"Benzerleri arasında niteliklerinin yüksekliğiyle göze çarpan, üstün, mümtaz, güzide, mutena" seçkincilik,Seçkinci olma durumu seçkinleşme,Seçkinleşmek durumu seçkinleşmek,Seçkin duruma gelmek seçkinlik,"Seçkin olma durumu, mümtazlık" seçme,"Seçmek işi, intihap, seleksiyon" seçmece,Seçerek alınan veya satılan seçmeci,"Seçmecilik yanlısı olan (filozof, görüş vb.)" seçmecilik,"Kurulmuş olan dizgelerden değişik düşünceleri seçip alma ve kendi öğretisinde birleştirme yöntemi ve bu yöntemle çalışan filozofların öğretisi, eklektizm, eklektiklik" seçme hakkı,"Bir sözleşme ile belirlenen ödeme biçimi yerine bir diğerini koyabilme yetkisi, muhayyerlik, hakkıhıyar" seçmek,Benzerleri arasında hoşa gideni seçip almak veya yararlanmak için ayırmak seçmeli,Seçilebilen seçmeli ders,"Seçmeli olarak alınabilecek ders, seçimlik ders" seçmeli yemek,"Yemek listesinden seçilen, fiyatları ayrı ayrı hesaplanan yemek, alakart" seçmen,"Seçimde oy verme hakkı olan kimse, müntehip" seçmen kütüğü,Seçmen listesi seçmenlik,Seçmen olma durumu seçmesiz yemek,"Lokanta ve otellerde belirli bir para karşılığında verilen birkaç kap yemek, tabildot" seçtirme,Seçtirmek işi seçtirmek,Seçme işini yaptırmak seda,Ses sedalı,Yumuşak sedalılık,Sedalı olma durumu sedasız,Sert sedasızlık,Sedasız olma durumu sedef,"Midye, istiridye vb. deniz hayvanlarının kabuğunda bulunan sedefçilikte kullanılan, pırıltılı, beyaz, sert bir madde" sedefçi,"Sedef üzerinde çalışan, sedef kullanarak eşya yapan kimse, sedefkâr" sedefçilik,"Sedefçinin işi, sedefkârlık" sedef hastalığı,"Deride, özellikle diz, dirsek veya kuyruksokumunda kızarıklık, pullanma ve deride dökülme ile beliren hastalık, sedef" sedef kakma,"Abanoz, maun, ceviz vb. değerli ahşapların üzerine değişik motifleri gömme yöntemiyle yapılan süsleme" sedefli,Sedefle işlenmiş sedefli kalker,"Süsleme işlerinde kullanılan, yumuşakçaların kavkılarının birbirleriyle kaynaşmasından oluşan bir mermer türü" sedef otu,"Sedef otugillerden, 50 santimetre kadar yükselebilen, özel kokulu, sarı çiçekli ve hekimlikte kullanılan, çok yıllık bir ağaççık (Ruta graveolens)" sedef otugiller,"Ayrı taç yapraklı iki çeneklilerden, örnek bitkisi sedef otu ve alt familyası turunçgiller olan geniş bir bitki familyası" sedefsi,"Sedefi andıran, sedefe benzeyen, sedef gibi, sedefimsi" sedefsi bulut,Zaman zaman atmosferin yüksek tabakalarında görülen stratosfer bulutu sedimantasyon,"Tortu oluşması, çökelme" sedir,"Arkalıksız, üstü minderli ve yastıklı olabilen, oturmaya veya yatmaya yarayan ev eşyası, divan" sedir,"Kozaklılardan, çiçekleri sarı veya açık yeşil renkli, boyu 40 metre kadar olabilen ve kerestesi yapı işlerinde kullanılan bir orman ağacı, dağ servisi (Cedrus)" sedye,"Hasta veya yaralı taşımaya yarayan katlanabilir hasta yatağı, teskere" sedyelik,Sedye ile götürülebilecek durumda olan sedyelik olmak,ayakta duramayacak duruma gelmek sefasını sürmek,"bir durumun getirdiği, sağladığı olanaklardan yararlanmak" sefa geldine gitmek,"bir kente, bir mahalleye yeni gelen veya geziden dönen birine ziyarete gitmek" sefasına bakmak,rahatına bakmak sefa sürmek,"rahat, sakin ve eğlenceli yaşamak" sefa,"Gönül rahatlığı, rahatlık, kaygısız ve sakin olma" sefa geldin (veya geldiniz),"`hoş geldin, hoş geldiniz` anlamında kullanılan ağırlama, karşılama sözü" sefa (veya sefalar) bulduk,"`sefa geldin, sefa geldiniz` sözüne `teşekkür ederim` anlamında karşılık olarak kullanılan bir söz" sefahat,"Zevk ve eğlenceye düşkünlük, uçarılık" sefalet,"Yoksulluk, yoksulluk sıkıntısı" sefalet çekmek,yoksul ve perişan yaşamak sefaret,Elçilik sefarethane,Elçilik sefere kalkmak,yolculuğa başlamak sefer etmek,"gezmek, gezinti yapmak, yolculuk etmek" sefer,Yolculuk seferber etmek,"bir iş, bir amaç için bütün olanakları kullanmak" seferber olmak,"birçok kimse bir iş, bir amaç için bütün olanaklarıyla girişmek" seferber,Savaşa hazırlanmış veya girmiş (askerî birlik) seferberlik,"Bir ülkenin silahlı kuvvetlerini savaşa hazır duruma getiren, ülkenin ekonomisini, yönetimini savaş gereklerine uyacak duruma sokan hazırlık ve önlemlerin tümü" seferberlik ilan etmek,bir ülkenin silahlı kuvvetlerini savaşa hazır duruma getirmek için gerekli duyuruyu yapmak seferî,Yolculukla ilgili olan seferî durum,"Savaş ortamı, seferî hâl" seferî hâl,Seferî durum seferlik,Herhangi bir defaya yetecek miktarda olan sefer tası gibi,her katında birer odası olan (yüksek ev) sefer tası,Yemek taşımakta kullanılan ve birbiri üzerine konulup bir sapa geçirilen kaplar veya bunlardan her biri sefih,"Zevk ve eğlenceye düşkün, uçarı" sefil,"Sefalet çeken, yoksul" sefilane,Sefilce sefillik,Yoksulluk sefine,Gemi sefir,Elçi sefire,Bayan elçi sefirikebir,Büyükelçi sefirlik,Elçilik segâh,Klasik Türk müziğinde si perdesi ve bu perdedeki makam segman,"Yağ ve gaz sızıntısını önlemeye yarayan, motor pistonlarına yerleştirilen, dökme demirden yapılan halka" segman atmak,aşınan segmanı değiştirmek seğirdim,Yaya koşusu seğirdim yolu,Kale bedenlerinde korunmalı yol seğirme,Seğirmek işi seğirmek,Genellikle vücudun bir yerinde deri ile birlikte derinin hemen altındaki kaslar hafifçe oynamak seğirtme,Seğirtmek işi seğirtmek,Sıçrayarak yakın bir yere doğru koşmak seğmen,"Genellikle atlı olarak savaşa katılan, kendi içlerinde hiyerarşik bir düzen bulunan yarı askerî güvenlik gücü" seğrime,Seğirme seher,"Sabahın güneş doğmadan önceki zamanı, seher vakti" seher yeli,Seher vakti esen yel sehim,Hisse bedeli sehiv,Yanıltı sehpa,"Üstüne bir şey koymaya yarayan ayaklı destek, çatkı" sehpaya çekmek,"asarak öldürmek, darağacına çekmek, asmak" sehven,Dalgınlık veya unutkanlık sonucunda oluşan yanlışlıkla sek,"İçine su, başka bir içki veya bir sıvı karıştırılmamış (içki)" sekant,Kesen doğru sekban,"Osmanlılarda, sınır boylarında görev yapan bir asker sınıfı" sekbanbaşı,Osmanlı ordusunda sekbanların komutanı sekel,Bir hastalıktan sonra yerleşip kalan işlev veya doku bozukluğu Sekendiz,Satürn sekene,"Bir yerde oturanlar, sakinler" seki,Oturmak için evlerin önüne taş ve çamurdan yapılan set seki,Sekil sekileme,"Sekilemek işi, teraslama" sekilemek,"Bir yamacı ağaçlandırmak için sekiler (I) yapmak, teraslamak" sekili,Sekisi olan sekincilik,Dingincilik sekiş,Sekme işi sekiz,Yediden sonra gelen sayının adı sekizer,Sekiz sayısının üleştirme sayı sıfatı sekizgen,Sekiz kenarlı çokgen sekizinci,"Sekiz sayısının sıra sıfatı, sırada yedinciden sonra gelen" sekizli,Kendinde sekiz sayısı bulunan sekizlik,"Sekizi bir arada, sekiz tane alabilen" sekiztek,Kürek yarışlarında sancak ve iskelesinde dörder küreği olan tekne sekiz yüzlü,Sekiz düzlem parçasıyla çevrelenmiş cisim seklem,"Kıldan, yünden dokunmuş çuval" sekme,Sekmek işi sekmek,Tek veya iki ayak üzerinde sıçramak sekmen,Tabure sekoya,"Kozalaklıların porsukgiller familyasından, Kaliforniya'da yetişen, 100-130 metre boyunda, büyük bir orman ağacı (Sequoia)" sekretarya,Genel sekreterler tarafından yönetilen kurumlarda yönetim merkezi sekreter,"Özel veya kamu kuruluşlarında belli bir makama, kişiye yardımcı olmak amacıyla haberleşmeyi sağlayan, yazışma yapabilen görevli" sekreterlik,"Sekreterin görevi, yazmanlık, kâtiplik" seks,Cinsiyet seksapel,"Cinsel cazibe, cinsel çekicilik" seksek,Zemine çeşitli şekiller çizildikten sonra taşları ayakla çizilen bölümler arasında sektirerek oynamaya dayalı bir çocuk oyunu seksen kapının ipini çekmek,"içinde bulunduğu sorunu çözmek için kapı kapı dolaşmak, birçok yere uğramak" seksen,Yetmiş dokuzdan sonra gelen sayının adı seksener,Seksen sayısının üleştirme sayı sıfatı sekseninci,"Seksen sayısının sıra sıfatı, sırada yetmiş dokuzuncudan sonra gelen" seksenlik,İçinde seksen sayı bulunan seksi,Cinsel çekiciliği olan seksiyon,Bölüm seksolog,Cinsellik bilimci seksoloji,Cinsellik bilimi sekstant,"Güneş'in, yıldızların açısal yüksekliğini ölçmeye yarayan bir alet" seksüel,Cinsel sekte,"Olmakta olan bir şeyin birdenbire durarak kesilmesi, durgu" sekte vermek,kesintiye uğramak sekte vurmak,"kesilmesine sebep olmak, kesintiye uğratmak" sekteye uğramak,"kesilmek, kesintiye uğramak" sekteye uğratmak,"kesmek, kesintiye uğratmak" sekteikalp,"Kalbin durması, kalp sektesi, kalp krizi" sekter,"Başkalarının siyasi, dinî vb. düşüncelerine, inançlarına karşı çıkan, katı ve hoşgörüsüz davranan (kimse)" sektirme,Sektirmek işi sektirmek,Sekmesine sebep olmak sektirme pas,Basketbolda topu sektirerek verilen pas sektör,"Bölüm, kol, dal, kesim" sele kapılmak,selle sürüklenip gitmek sele gitmek,sele kapılmak sel olup akmak,gitmek sel seli götürmek,çok fazla sel olmak "sel gider, kum kalır",`geçici durumlara güvenmek doğru değildir` anlamında kullanılan bir söz sel gibi akmak,sıvılar için bol ve gür akmak sel,"Sürekli yağan yağmurdan veya eriyen kardan oluşan, geçtiği yerlere zarar veren taşkın su, su taşkını" sel götürmek,çok yağmur yağmak "selam verdik, borçlu çıktık","`küçük bir ilgi gösterdik, üzerimize büyük bir iş yüklendik` anlamında kullanılan bir söz" selam yollamak (veya salmak),birine esenleme haberi göndermek selam vermek,selamlamak selam söylemek,selamını birine götürmesini söylemek "selam para, kelam para",`her davranış para harcamaya bağlıdır` anlamında kullanılan bir söz selam (veya selamı) almak,birinin selamlamasına karşılık vermek selam etmek,uzakta olan birine esenlik dilemek selam,"Bir kimseyle karşılaşıldığında, birinin yanına gidildiğinde veya yanından uzaklaşıldığında kendisine söz ve işaretle bir nezaket gösterisi yapma, esenleme, merhaba" selam olsun,`esenlik dileklerim ulaşsın` anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü selam (veya selama) durmak,"bir büyüğe, bir üste veya saygı duyulan bir şeye ayakta selam vermek" selam çakmak,selam vermek selamete çıkmak,"esenliğe kavuşmak, kurtulmak" selamet,"Esen olma durumu, esenlik" selametleme,Selametlemek işi selametlemek,"Yolcuyu, konuğu uğurlamak, geçirmek" selamlama,Selamlamak işi selamlamak,"Bir kimseyle karşılaşıldığında, birinin yanına gidildiğinde veya yanından uzaklaşıldığında kendisine sözle veya işaretle bir nezaket gösterisi yapmak, selam vermek, esenlemek" selamlanma,Selamlanmak işi selamlanmak,Selamlama işi yapılmak selamlaşma,"Selamlaşmak işi, esenleşme" selamlaşmak,"Birbirine selam vermek, esenleşmek" selamlayış,Selamlama işi selamlık,"Saray, köşk veya konaklarda erkeklere ayrılan bölüm, harem karşıtı" selam otu,"Maydanozgillerden, 1-2 metre boyunda, pis kokulu, hekimlikte kullanılan bir bitki (Levisticum)" selam sabah,Selamlaşıp hatır sorma selamı sabahı kesmek,her türlü ilişkisine son vermek selamsız,"Selam olmadan, selam verilmeden" selamsız sabahsız,Selam vermeden selamünaleyküm,`Allah'ın selamı sizin üzerinize olsun` anlamında kullanılan bir selamlama sözü selamünaleyküm kör kadı,aşırı tok sözlü kişiler için uyarma yollu söylenen bir söz selaset,Akıcılık selatin,Sultanlar selatin camisi,"Osmanlı padişahlarının, valide sultanların yaptırdığı, içinde padişahın namaz kılması için hünkâr mahfili bulunan büyük cami" selatin meyhanesi,Büyük meyhane selcik,Küçük sel Selçuki,Selçuklu Selçuklu,"XI. yüzyılda Orta Asya'da devlet ve imparatorluk kuran, çoğunluğunu Oğuzların oluşturduğu bir soy" sele,"Yayvan, genişçe sepet" sele,Bisikletin oturulacak yeri sele,Sere selef,"Bir görevde, meslekte kendinden önce bulunan ve yerine geçilen kimse, öncel, halef karşıtı" selek,Cömert seleksiyon,Seçme selektör,Tahılı yabancı maddelerden ayırmak için kullanılan aygıt selen,"Ses, haber, bilgi" sölenterler,"Bitkimsi hayvanlardan deniz analarını, sifonluları ve mercanları içine alan önemli bir bölüm" selenyum,"Atom numarası 34, yoğunluğu 4,8 olan, 217 °C'de eriyen, ısı ve elektriği ileten, genellikle telsiz telefon, televizyon yapımında kullanılan bir element (simgesi Se)" sele zeytini,Az tuzla hazırlanan bir çeşit zeytin self-service,343 seçal selika,Güzel söyleme ve yazma yeteneği selim,"Doğru, dürüst, kusursuz" selinti,Yağış sebebiyle oluşan ufak sel selis,Akıcı sellemehüsselam,"Ulu orta, çekinmeden, destursuz" selofan,"Selülozdan yapılmış, ince, saydam, ambalaj yapımında kullanılan tabaka" seloteyp,"Yapıştırma işlerinde kullanılan, ince, saydam, bir yüzü yapışkan şerit, selobant" selp,"Zorla alma, kapma" selüloit,"Nitroselüloz ile kâfurdan oluşan, fotoğraf kâğıdı, sinema filmi, bilardo topu, tarak vb. şeylerin yapımında kullanılan plastik madde" selüloz,"Bitkilerde hücre yapısının büyük bir bölümünü oluşturan kâğıt, yapay ipek ve patlayıcı maddelerin yapımında kullanılan bir karbonhidrat (C6H10O5)" selülozik,İçinde selüloz bulunan selva,"Amerika'da Amazon, Afrika'da Nijer ırmakları gibi Ekvator bölgesindeki büyük suların geçtiği havzalarda bulunan geniş ve balta girmemiş ormanlar" selvi,Servi selviçe,Gemi armasında bulunan oynak halat sem,Zehir sema,Gök sema,"İşitme, duyma" semafor,"Demir yollarında gündüz mekanik olarak kırmızı bir kolla, gece kırmızı ışıkla işaret veren alet" semah,Alevi ve Bektaşi topluluklarında yaygın olan ve müzik eşliğinde uygulanan tören nitelikli oyun semahane,Mevlevi tekkelerinde dervişlerin sema yaptıkları özel bölüm semahat,Cömertlik semai,Klasik Türk müziğinde iki basit usulden biri semai kahvesi,"Halk şairlerinin toplandıkları, sazlı sözlü eğlencelerin yapıldığı, semai, mâni ve türkülerin okunduğu kahve" seman,Diş köklerini kaplayan sert madde semantik,Anlam bilimi semaver,"Özellikle çay demlemekte kullanılan, içinde kömür yakacak ocağı bulunan, elektrikle de çalışabilen, bakır, pirinç vb. metallerden yapılmış musluklu kap" semavi,"Gökle ilgili, göğe ilişkin" semiyotik,Gösterge bilimi sembol,Simge sembolik,Simgesel sembolist,Simgeci sembolizm,Simgecilik sembolleşme,Simgeleşme sembolleşmek,Simgeleşmek sembolleştirme,Simgeleştirme sembolleştirmek,Simgeleştirmek seme,"Sersem, ahmak, alık" semeleşme,Semeleşmek durumu semeleşmek,Seme duruma gelmek semen,Semizlik semen peyda etmek,şişmanlamak semender,"Semendergillerden, uzun gövdeli, dört bacaklı, kuyruklu, kertenkeleye benzeyen, birçok türü bulunan bir hayvan, salamandra (Salamandra)" semendergiller,"Omurgalı hayvanlardan amfibyumlar sınıfının, kuyruklu hayvanları içine alan bir familyası" semer,"At, eşek, katır vb. hayvanların sırtına yerleştirilen, üzerine yük bağlanan veya binilen, iskeleti ağaçtan araç" semer vurmak,"semeri, yük hayvanının sırtına koyup bağlamak, semerlemek" semeri devirmek,eşek gibi kabaca yatmak semerci,Semer yapan veya satan kimse semercilik,Semercinin işi semeresini vermek,"bir şey istenilen verimi, sonucu vermek" semere,"Yemiş, meyve, ürün" semereli,Verimli semerleme,Semerlemek işi semerlemek,Semer vurmak semerlenme,Semerlenmek işi semerlenmek,"Semerleme işi yapılmak, semer vurulmak" semerli,Semeri olan (yük hayvanı) semersiz,Semeri olmayan (yük hayvanı) seme tavuk,Ahmak kimse sem,İşitme semih,Cömert seminer,Bir konu ile ilgili bilgi vermek ve bu bilgiler üzerinde tartışmak amacıyla birkaç yetkilinin yönetimi altında düzenlenen toplantı semirgin,"Tembellikten yağ bağlayan, semiren (kimse)" semirme,Semiz duruma gelme semirmek,"Besili, yağlı bir duruma gelmek, semizlemek, şişmanlamak" semirtme,Semirtmek işi semirtmek,"Besili, yağlı bir duruma getirmek, semizletmek" semiyoloji,Hastalıkların belirti ve işaretleriyle ilgilenen hekimlik dalı semiz,Şişman semizce,"Semiz gibi, semize yakın, semizi andıran" semizleme,Semizlemek durumu semizlemek,"Semiz duruma gelmek, semirmek" semizlenme,Semizlenmek durumu semizlenmek,"Semiz duruma gelmek, semiz olmak" semizleşme,Semizleşmek durumu semizleşmek,Semiz duruma gelmek semizlik,"Semiz olma durumu, tav, semen" semizotu,"Semizotugillerden, etli ve mayhoş yaprakları sebze olarak yenilen otsu bir bitki, semizot (Portulaca oleracea)" semizotugiller,"Ayrı taç yapraklı iki çeneklilerden, semizotu, ipek çiçeği vb. bitkileri içine alan familya" sempati,Sıcakkanlılık sempati duymak (veya beslemek),"birini sevimli, cana yakın bulmak" sempatisini kazanmak,"birinin sevgisini, ilgisini ve yakınlığını kazanmak" sempatik,Sıcakkanlı sempatik sinir sistemi,Yaşatkan sinir sistemini oluşturan iki sinir sisteminden biri sempatizan,Duygudaş sempozyum,Bilgi şöleni semptom,Belirti semt,"Şehirde yerleşim bölgesi, yaka" semtine uğramamak,bir yere özellikle gitmemek semtürreis,Başucu noktası seninki can da benimki patlıcan mı?,`senin canının değeri var da benimkinin değeri yok mu` anlamında kullanılan bir söz seni gidi seni (veya seni seni),"yaramaz, haylaz, çapkın" senden,birisi tarafında olan (kimse) "sen zot ben zot, ata kim vere ot",`herkes kendisini buyurucu durumda görür ve iş yapmakla yükümlü saymazsa ortadaki işi kim yapar?` anlamında kullanılan bir söz "sen sağ, ben selamet",iyi veya kötü bir sonuçla biten bir iş karşısında artık yapacak bir şey kalmadığını anlatan bir söz sen bilirsin,`nasıl uygun bulursan öyle yap` anlamında kullanılan bir söz sen ben davası (veya kavgası),bir konuda anlaşmazlığa düşüldüğünü anlatan bir söz "sen ağa ben ağa, koyunları (veya inekleri) kim sağa?",işten kaçanlara söylenen bir söz sen,Teklik ikinci kişiyi gösteren söz sen giderken ben geliyordum,`ben bu işi senden önce yaptım` anlamında kullanılan bir söz sena,Övme senarist,Senaryocu senaryo,"Tiyatro oyunu, piyes, film, dizi film vb. eserlerin sahnelerini ve akışını gösteren yazılı metin" senaryocu,"Senaryo yazarı kimse, senarist" senaryoculuk,Senaryo yazarlığı senato,Bazı ülkelerde yaş ve eğitimlerine göre seçilmiş parlamento üyelerinden oluşan meclis senatör,Senato üyesi senatörlük,Senatör olma durumu sendeleme,Sendelemek işi sendelemek,"Dengesi bozularak düşecek gibi olmak, adımlarını şaşırmak" sendik,"Bir birliğin, ortaklığın veya alacaklılar grubunun haklarını korumakla görevli kimse" sendika,"İşçilerin veya işverenlerin iş, kazanç, toplumsal ve kültürel konular bakımından çıkarlarını korumak ve daha da geliştirmek için aralarında kurdukları birlik" sendikacı,Sendikacılık yapan kimse sendikacılık,"Aynı meslekte çalışan kimselerin iş, kazanç, toplumsal ve kültürel konular bakımından çıkarlarını korumak için birlik olmalarını amaçlayan akım, sendikalizm" sendikal,Sendika ile ilgili sendikalaşma,Sendikalaşmak işi sendikalaşmak,Sendikalı duruma gelmek sendikalaştırma,Sendikalaştırmak işi sendikalaştırmak,Sendika hâlinde teşkilatlandırmak sendikalı,Sendika üyesi olan sendikalılık,Sendikalı olma durumu sendikalist,Sendikacı sendikalizm,Sendikacılık sendikasız,Sendika üyesi olmayan sendikasızlık,Sendikasız olma durumu sendrom,Belirge sene,Yıl Senegalli,Senegal halkından olan kimse seneikebise,Artık yıl senek,Çam ağacından yapılmış su testisi senelik,Yıllık senet,"Bir kimsenin yapmaya veya ödemeye borçlu olduğu şeyi göstermek için imzaladığı resmî kâğıt, belgit" senet vermek,yazılı ve imzalı belge vermek senetleşmek,Birbirine senet vermek senetli,"Senedi olan, senetle sağlamlaştırılmış olan" senetli sepetli,Bir iş yazılı bir belgeye dayandırılarak (yapılmak) senet sepet,Senet yerine geçebilecek bir belge veya sözleşme senetsiz,"Senedi olmayan, senede dayanmayan" senetsiz sepetsiz,Senede veya sözleşmeye dayanmadan senevi,Yıllık senfoni,"Orkestra için bestelenmiş, birkaç bölümden oluşan uzun müzik eseri" senfonik,"Senfoni ile ilgili, senfoniye dayanan" senfoni orkestrası,"Senfonileri çalacak biçimde düzenlenmiş, üflemeli, telli, yaylı ve vurmalı çalgılardan oluşan büyük orkestra" sengin semai,Yürük semai senir,İki dağ arasındaki sırt senit,Hamur tahtası senkretizm,"Birbirinden ayrı düşünce, inanış veya öğretileri kaynaştırmaya çalışan felsefe sistemi" senkron,"Eş zaman, asenkron karşıtı" senkroni,Eş zamanlılık senkronik,Eş zamanlı senkronizasyon,Eşleme senli benli olmak,"iç içe olmak, bütünleşmek" senli benli,Aşırı derecede samimi senozoik,Üçüncü Çağ sensen,Ağızdaki kokuları gidermek için çiğnenen baharlı bir madde sentagma,Dizim sentaks,Söz dizimi sentaktik,Söz dizimsel sentetik,Bileşimli sentez,"Element veya başka maddeleri bir araya getirerek yapay olarak bileşik cisimler oluşturma, bireşim" senyör,Orta Çağda Avrupa'da toprağı olan derebeyi senyörlük,Senyör olma durumu sepek,Değirmen taşının ekseni sepeleme,Sepelemek işi sepelemek,"Kısa süreler içinde ve serpinti hâlinde yağmak, dökülmek, serpelemek" sepet,"Saz, kamış, ince dal veya tellerden hasır biçiminde örülerek yapılan, genellikle sapı olan, yiyecek ve eşya taşımak için kullanılan kap" sepet havası çalmak,"işinden çıkarmak, sepetlemek" sepette pamuğu olmamak,"bilgisiz, boş kafalı olmak" sepetçi,Sepet yapan veya satan kimse sepetçilik,Sepet yapma veya satma işi sepetçi söğüdü,"Söğütgillerden, yaprakları uzun, dalları sepet örmeye elverişli bir tür söğüt, ban ağacı, sorgun (Salix viminalis)" sepet kafalı,"Ahmak, alık" sepetkulpu,Basık kemer veya tonoz sepetleme,Sepetlemek işi sepetlemek,"Meyve, sebze vb.ni sepete koymak, sepete yerleştirmek" sepetlenme,Sepetlenmek işi sepetlenmek,Sepetleme işi yapılmak sepetli,Sepeti olan sepetlik,Sepet yapmaya elverişli olan sepetli motosiklet,"Yan tarafında eşya ve yolcu taşımaya elverişli, tek tekerlekli sepeti bulunan motosiklet" sepet sandık,"İnce dallardan örülmüş ve çoğu meşin ile kaplanmış, sepete benzeyen sandık" sepetsiz,Sepeti olmayan sepet topu,Basketbol sepi,"Deri, post vb.ni kullanabilecek duruma getirmek için uygulanan işlemlerin tümü" sepici,"Sepi işini yapan kimse, tabak (II), debbağ" sepicilik,"Sepicinin işi, tabaklık, debagat" sepileme,"Sepilemek işi, tabaklama" sepilemek,"Deri, post vb.ni kullanılabilecek bir duruma getirmek için çeşitli işlemlerden geçirmek, uygulamak, tabaklamak" sepilenme,Sepilenmek işi sepilenmek,"Sepileme işi yapılmak, tabaklanmak" sepili,"Sepilenmiş, tabaklanmış (deri, post)" sepil sepil,Yavaş yavaş septik,Kuşkucu septisemi,Kan zehirlenmesi septisizm,Kuşkuculuk sepya,Mürekkep balığından alınan koyu siyah boya ser,"Baş, kafa" ser verip sır vermemek,ağzı sıkı olmak serde ... var,sözü edilen kimsedeki bir niteliği anlatan söz ser,Limonluk sera,"Sebze ve meyvelerin yetiştirildiği ve hava şartlarına karşı korunduğu cam ve naylonla kaplı yer, limonluk, ser (II)" seracı,Sera yapan kişi seracılık,Seracının yaptığı iş serak,"Dik yerlerden inen buzullarda, derin yarılmalar sebebiyle buz parçalarının koparak aşağıya düşmesi" seramik,"Yüksek ısıda pişirilmiş topraktan yapılan vazo, çanak, çömlek vb. nesne" seramikçi,Seramikle uğraşan kimse seramikçilik,Seramikçinin işi serap,"Atmosferde ışık ışınlarının kırılmasından doğan ve çöllerde kolaylıkla gözlemi yapılabilen göz yanılması, uzaktaki bir cisme bakarken sanki bir su yüzeyinden yansıyormuş gibi cisimle birlikte ters görüntünün oluşumu, ılgım, yalgın, pusarık" serapa,Baştan başa serasker,Sadrazamlık göreviyle yükümlü olmayan ve Osmanlı ordusunun komutanlığını yapan vezirin unvanı serasker kapısı,Seraskerin resmî görev yeri seraskerlik,Seraskerin görevi veya makamı serazat,"Serbest, özgür" serbaz,"Yürekli, yiğit, korkusuz (kimse)" serbest,"Hiçbir şarta bağlı olmayan, istediği gibi davranabilen, erkin" serbest bırakmak,"tutuklu veya gözaltında bulunan birini serbest, özgür duruma getirmek, tahliye etmek" serbest çalışmak,bir işverene bağlı olmadan kendi adına kazanç sağlamak serbest bölge,"Bir ülkenin gümrük sınırları dışında konuşlandırılan ve ticaret rejimi açısından kısmen veya tamamen gümrük mevzuatı dışındaki düzenlemelere tabi olan, uluslararası liman veya havaalanına yakın yerlerde kurulan bölge, açık bölge, serbest mıntıka" serbestçe,Hareketlerine dikkat etmeyen serbest elektron,Doğal elektrik yükünün oluşturduğu demetler serbest enerji,Kullanımı belli kurallara bağlı olmayan enerji serbest güreş,"Sıkma, boğma, kol bükme, kafa vurma, ısırma vb. hareketler dışında vücudun her yanına oyun uygulanabilen bir güreş türü" serbestî,Özgürlük serbestleme,Serbestlemek durumu serbestlemek,Sıkıcı bir durumdan veya kalabalıktan kurtulmak serbestlik,Serbest olma durumu serbest meslek,"Kişisel çalışmaya, bilimsel ve mesleki bilgiye, uzmanlığa dayanan ve bir işverene bağlı olmadan kendi adına kazanç sağlamak için yapılan iş" serbest mıntıka,Serbest bölge serbest su,Ağacın göze boşluğunda toplanan su serbest vuruş,"Bir oyuncunun kural dışı davranışta bulunması üzerine, kural dışı davranışın yapıldığı noktadan karşı takım oyuncularının yaptığı vuruş, frikik" serbest yük,Belli sınırlamalara bağlı kalmayan yük serçe,"Serçegillerden, insanlara yakın yerlerde yaşayan, kışın göçmeyen, koyu boz renkli, ötücü küçük bir kuş (Passer domesticus)" serçeden korkan darı ekmez,`tehlikeleri gözde büyüterek işe girişmekte çekingen davrananlar amaçlarına ulaşamazlar` anlamında kullanılan bir söz serçegiller,"Gagaları koni biçiminde, böcek, meyve vb. ile beslenen, örnek hayvanı serçe olan kuşlar sınıfı" serçe parmak,"Beş parmağın en küçüğü, küçük parmak" serçin,Mekiğin parçalarından her biri serdar,Başkomutan serdengeçti,Fedai serdengeçtilik,Fedailik serdetme,Serdetmek işi serdetmek,İleri sürmek serdirme,Serdirmek işi serdirmek,Serme işini yaptırmak serdümen,Dümen kullanmakla görevli bilgili ve deneyimli tayfa sere,"Açık duran başparmağın ucundan işaret parmağının ucuna kadar olan uzaklık, sele" seremoni,Tören seren,Yelkenli gemilerde üzerine dört köşe yelken açmak ve işaret kaldırmak için direğe yatay olarak bağlanan gönder serenat,Sesli olarak söylenen veya müzik aracılığıyla çalınan serbest biçimli müzik parçası serencam,"Bir işin, bir olayın sonu, akıbet" seretan,Yengeç serf,Derebeylik toplum düzeninde toprakla birlikte alınıp satılan köle sergen,Raf sergerde,"Kötü, olumsuz işlerde elebaşı" sergerdelik,Elebaşılık sergi,"Alıcının görmesi, seçmesi için dizilmiş şeylerin tümü ve bu nesnelerin serildiği yer" sergi açmak,sergilemek sergi sermek,kurutmak veya göstermek için bir şeyi düz bir yere yaymak sergici,Mallarını sergileyerek satan kimse sergievi,Sanat eserlerinin sergilenmesi için hazırlanmış yer sergileme,"Sergilemek işi, teşhir, ekspozisyon" sergilemek,"Bazı şeyleri göstermek, tanıtmak veya satmak amacıyla herhangi bir biçimde, herkesin görebileceği bir yere yerleştirmek, teşhir etmek" sergileniş,Sergilenme işi sergilenme,Sergilenmek işi sergilenmek,Sergileme işi yapılmak sergileyiş,Sergileme işi sergilik,Sergi yeri sergin vermek,hastalanıp yatağa yatmak sergin,Serilmiş olan sergüzeşt,Macera sergüzeştçi,Maceracı serhat,Sınır boyu seri,"Herhangi bakımdan bir bütün oluşturan şeylerin tümü, dizi" seri,Hızlı serian,Çabucak serigrafi,İpek baskı serili,"Serilmiş, yayılmış" seriliş,Serilme işi serilme,Serilmek işi serilmek,Serme işi yapılmak serilip serpilmek,rahat bir biçimde yatmak serilip yatmak,rahat bir biçimde yatmak serim,Serme işi serin,"Az soğuk, ılık ile soğuk arası" serin gel!,"`sakin ol, soğukkanlı davran` anlamında kullanılan bir uyarma sözü" serin tutmak,sıcaktan etkilenmeden daha soğuk bir durumda bulundurmak serince,"Az serin, serine yakın" serinkanlı,Soğukkanlı serinkanlılık,Soğukkanlılık serinleme,Serinlemek durumu serinlemek,"Hava serin bir duruma gelmek, hafifçe soğumak, serinleşmek" serinlenme,Serinlenmek durumu serinlenmek,Serinlik duymak serinleşme,Serinleşmek durumu serinleşmek,"Serin duruma gelmek, serinlemek, serinlik vermek" serinletme,Serinletmek işi serinletmek,"Serin duruma getirmek, serinlik vermek" serinlik vermek,serin duruma getirmek serinlik,Serin olma durumu seriş,Serme işi serkeş,"Kafa tutan, başkaldıran" serkeşlik,"Kafa tutma, başkaldırma, dikbaşlılık" serkeşlik etmek,"kafa tutmak, başkaldırmak" serlevha,Yazılarda başlık sermayeyi doğrultmak,ticaret için ortaya konan anaparayı batırmadan işletmek ve para kazanmak sermayeyi kediye yüklemek,parasını yiyip bitirmek sermaye,"Bir ticaret işinin kurulması, yürütülmesi için gereken anapara ve paraya çevrilebilir malların tamamı, anamal, başmal, kapital, meta, resülmal" sermaye yapmak (veya etmek),iş yeri açmak için gereken parayı sağlamak sermayeci,Anamalcı sermayecilik,Anamalcılık sermayedar,Sermayesi olan sermayesiz,Sermayesi olmayan sermayesizlik,Sermayesiz olma durumu serme,Sermek işi sermek,Kurutmak için asmak sermest,Sarhoş sermest olmak,"çok hoşlanmak, kendinden geçmek" sermestlik,Sarhoşluk sermuharrir,Başyazar sermürettip,Başdizgici serpantin,"Eğlencelerde kullanmak için kendi üzerine sarılarak hazırlanan, savrulduğunda çözülen, renkli kâğıttan yapılmış ince ve uzun şerit" serpeleme,Serpelemek işi serpelemek,Seyrek damlalar durumunda yağmak serpici,Su serpen veya su saçan alet serpilme,Serpilmek işi serpilmek,Serpme işine konu olmak serpinti,Dökülen veya akan bir şeyden sıçrayıp serpilen bölüm serpiş,Serpme işi serpiştirme,Serpiştirme işi serpiştirmek,"Yağmur veya kar azar azar, ince ince yağmak, serpmek" serpme,Serpmek işi serpmek,"Bir şeyi dağılacak biçimde dökmek, saçmak" serptirme,Serptirmek işi serptirmek,Serpme işini yaptırmak serpuş,Başlık sersefil olmak,"perişan, zavallı durumda olmak" sersefil,"Çok sefil olan, yoksul" sersem,Herhangi bir sebeple bilinci ve duyguları zayıflamış olan sersem etmek,sersemletmek sersem gibi,serseme yakışır biçimde serseme dönmek,"sersem bir duruma gelmek, şaşkın bir duruma gelmek" sersem olmak,serseme dönmek serseme çevirmek,sersem etmek sersemce,Serseme benzer sersemleme,Sersemlemek durumu sersemlemek,Sersem duruma gelmek sersemletme,Sersemletmek işi sersemletmek,Sersemlemesine sebep olmak sersemlik,Sersem olma durumu sersem sepelek,"Sersem bir biçimde, sersemliği geçmeden" serseri,"Belli bir işi ve yeri olmayan, başıboş (kimse), hayta" serserice,Serseri gibi serserileşme,Serserileşmek durumu serserileşmek,"Serseri duruma gelmek, serseri olmak" serserilik yapmak (veya etmek),"serserice davranmak, çevreye rahatsızlık vermek" serserilik,Serseri olma durumu serseri mayın,"Belli bir hedefi olmayan, rastgele yerleştirilen mayın" serseri serseri,"Başıboş olarak, amaçsızca" sert,"Çizilmesi, kırılması, buruşması, kesilmesi veya çiğnenmesi güç olan, pek, katı, yumuşak karşıtı" sert çıkmak,aşırı biçimde karşı durmak sertabip,Başhekim sert buğday,"Kırma ve öğütmeye karşı daha dirençli olan, yoğunluğu diğer buğdaylara göre daha yüksek bulunan ve tane kesiti camsı görünen buğday" sert damak,Damağın ön bölümü sert doku,Gergin görünümlü esnek doku sertelme,Sertelmek durumu sertelmek,Direnci artmak sertifika,Öğrenim belgesi sertifikalı,Sertifikası olan sertifikasyon,Onaylama sertifikasız,Sertifikası olmayan sertlenme,Sertlenmek durumu sertlenmek,"Sert bir tavır almak, sertleşmek" sertleşme,Sertleşmek işi sertleşmek,"Sert bir durum almak, katılaşmak" sertleştirici,"Kimyasal tepkimeli yapay reçine tutkalı ve verniklerinde, kuruma ve sertleşmeyi sağlamak için kullanılan, sıvı veya toz hâlinde olan kimyasal yardımcı madde" sertleştirme,Sertleştirmek işi sertleştirmek,"Sert bir duruma getirmek, sertleşmesine sebep olmak" sertlik,"Sert, katı olma durumu" sert su,Kireç derecesi yüksek su sert tabaka,Göz akı sert zar,Beyni saran zarların en dışta ve en sert olanı serum,Pıhtılaşma sonunda kandan ayrılan sıvı bölüm serüven,Macera serüvenci,Maceracı serüvencilik,Maceracılık serüvenli,Maceralı serüvensiz,Macerasız servet,"Varlık, zenginlik, mal mülk" servet sahibi,"Malı mülkü çok olan, varlıklı, zengin" servi,"Servigillerden, Akdeniz bölgesinde çok yetişen, kışın yapraklarını dökmeyen, 25 metre boyunda, ince, uzun, piramit biçiminde, çok koyu yeşil yapraklı bir ağaç, andız, selvi, servi ağacı (Cupressus sempenvirens)" servi boylu,İnce ve uzun boylu (kız veya kadın) servigiller,"Kozalaklılardan, servi, ardıç, mazı vb. ağaçları içine alan, çiçekleri bir veya iki evcikli bir bitki familyası" servilik,Servisi çok olan yer servis yapmak,sofrada hizmet etmek ve yemeği dağıtmak servis etmek,özel bir bilgi veya belgeyi haber kaynağı tarafından istenilen kurum veya kuruluşa göndermek servis,"Sofrada hizmet etmekle görevli kimsenin yaptığı iş ve bu işin yapılma biçimi, sofra hizmeti" servise çıkmak,"ulaşım aracı ile öğrencileri, çalışanları gidecekleri yere taşımak" servis atmak,"voleybol, masa tenisi vb. oyunlarda oyuna başlama vuruşunu yapmak" servis arabası,"Bir iş yeri çalışanlarının veya öğrencilerin taşınması için hizmet veren araç, servis aracı" servis aracı,Servis arabası servis asansörü,Bir kurum ve kuruluşta hizmet içi kullanılan asansör servisçi,Servis arabasını kullanan kimse servis istasyonu,"Motorlu taşıtların benzin aldığı, bakımlarının yapıldığı, gerektiğinde alışveriş de yapılan yer" servis kapısı,"Otel, büyük ev veya apartmanlarda hizmetlilerin ve satıcıların kullandığı ayrı kapı" servis merdiveni,Bir kurum veya kuruluşta yalnızca hizmet için kullanılan merdiven servis otobüsü,Bir kurum veya kuruluşun çalışanlarını taşımak için kullanılan otobüs servis tabağı,Sofraya yemeğin getirildiği büyük tabak servis takımı,Yemek takımı seryaver,Başyaver seryum,"Atom numarası 58, atom ağırlığı 140,1, yoğunluğu 6,7 olan, 810 °C'de eriyen, birleşme değeri bazı birleşiklerde 3, bazılarında 4 olan, gümüş parlaklığında, akkor temeline dayanan lambaların yapımında kullanılan bir element (simgesi Ce)" seryumlu,Birleşiminde seryum bulunan serzenişte bulunmak,yakınmak (II) serzeniş,Yakınma serzeniş etmek,yakınmak sesini yükseltmek,"yüksek, öfkeli bir sesle söylemek" sesini kısmak,sesini alçaltmak sesini kesmek,söylemekteyken susmak sesini çıkarmamak,bir şey üzerindeki düşüncesini söylememek sesi ayyuka çıkmak,çok yüksek sesle bağırmak ses vermek,herhangi bir sesi çıkarmak sesi çıkmamak (veya kesilmek),bir şey söylemeyerek susmak ses etmek,seslenmek ses getirmek,"yaptığı işle, söylediği sözle dikkatleri çekmek ve kitleleri harekete geçirmek" ses çıkmamak,haber gelmemek ses çıkarmamak (veya etmemek),"bir şeyi hoş görerek karşı çıkmamak, itiraz etmemek" ses,"Kulağın duyabildiği titreşim, seda, ün" ses kesilmek,"ses, artık duyulmamak" ses aleti,Ses aygıtı ses aygıtı,"Sesin meydana gelmesi için gerekli olan aletler bütünü, ses aleti" ses bilgisi,"Bir dilin seslerini boğumlanma noktaları, boğumlanma özellikleri vb. bakımlardan inceleyen dil bilimi kolu, fonetik" ses bilimi,"Sözlü dilde, anlam ayrımı oluşturan yakın ses birimlerini, dil yapısı bakımından inceleyen dil bilimi kolu, fonoloji" ses birimi,"Dildeki başka seslerle kurduğu ilişki yönünden belirlenen ayırıcı özelliği bulunan ses ögesi, fonem" sesçi,"Radyoda, televizyonda ses kaydı yapan ve yayın sırasında ses düzenini ayarlayan teknik görevli" sesçil,"Sesleri bütün özellikleri ve ayrıntılarıyla gösteren, fonetik" sesçil alfabe,Bir konuşmanın ses özelliklerini ayrıntılı olarak gösteren alfabe sesçil yazım,Kelimelerin seslendirilişteki değerlerini olduğu gibi yansıtan yazı ses dalgaları,Titreşim etkisiyle cisimlerde oluşan dalgalar ses değişmesi,"Dilde kendiliğinden veya bir etkenle oluşan ses başkalaşması: jilet > cilet, kaçtı > kaştı, Necdet > Nejdet gibi" ses duvarı,Havada ses hızına yakın bir hızla hareket eden bir cismin oluşturduğu aerodinamik olayların tümü ses düşmesi,"Kelimede bir sesin kaybolması: ısıcak > sıcak, ısıtma > sıtma gibi" ses kakışması,Ses uyumsuzluğu ses kuşağı,Üzerinde bir veya birkaç ses yolu bulunan kuşak seslem,Hece sesleme,Seslemek işi seslemek,"Dinlemek, kulak vermek" seslendiriş,Seslendirme işi seslendirme,Seslendirmek işi seslendirmek,"Sesli duruma getirmek, sesli olmasını sağlamak" sesleniş,Seslenme işi seslenme,Seslenmek işi seslenmek,"Uzaktan bağırarak çağırmak, ünlemek" sesli,"Sesi olan, ses çıkaran" sesli film,Görüntü eşliğinde sesi veren film sesli harf,Ünlü seslik,Her tür sesli belgenin saklandığı yer seslikçi,"Arşivlenmiş ses belgelerini koruyan, gözeten görevli" sesli okuma,Yüksek sesle okuma sesli taş,"Vurulduğunda çınlama sesi veren, gri veya yeşil renkli, ortoklazlı yanardağ kayası, fonolit" sesli uyumu,Ünlü uyumu ses organları,Sesi çıkarmaya yarayan organların bütünü ses perdesi,Sesin alçak veya yüksek olması durumu ses seda,"Haber, iz, alamet, belirti" ses seda çıkmamak,haber çıkmamak ses seda kesilmek (veya kalmamak),hiçbir ses duyulmamak ses seda yok,`hiç haber gelmedi` anlamında kullanılan bir söz sessiz,"Sesi olmayan, ses çıkarmayan" sessizce,"Sessiz bir biçimde, sessiz olarak, sessizcesine" sessiz film,Görüntü eşliğinde sesi vermeyen film sessiz harf,Ünsüz sessizleşme,Sessizleşmek işi sessizleşmek,"Sessiz duruma gelmek, sessiz olmak" sessizlik,"Ortalıkta gürültü olmama durumu, sükût" sessizliğe gömülmek,sessiz duruma gelmek sessiz okuma,"Yüksek sesle değil, içinden okuma" sessiz sedasız,"Sakin, kendi hâlinde (kimse)" sessiz uyumu,Ünsüz uyumu sessiz yürüyüş,"Bir düşünce, davranış veya uygulamayı, yersiz bularak karşı çıkmak amacıyla sessiz olarak yapılan toplu yürüyüş" sesi soluğu çıkmamak (veya kesilmek),sesi çıkmamak ses soluk,"Patırtı, gürültü" ses telleri,Gırtlak duvarında her iki tarafta bulunan ve arasından geçen havanın titreşmesiyle sesin oluşmasını sağlayan organlar sesteş,"Söylenişleri aynı, anlam ve kökleri ayrı olan (kelimeler), eş adlı, eş sesli, homonim" ses türemesi,"Bir sözün aslında bulunmayan bir ünlü veya ünsüzün sonradan türemesi: urmak > vurmak, hükm > hüküm gibi" ses uyumu,Ünlü ve ünsüz uyumu sesyayar,Sesleri radyo dalgaları aracılığıyla yayma aleti sesyazar,Gramofon ses yitimi,"Ses tellerinin çeşitli sebeplerle işleyememesi yüzünden sesin kısılıp yok olması, afoni" ses yolu,"Sesin oluşması için akciğerlerden gelen havanın gırtlak, burun veya ağızda izlediği yol" ses yönetmeni,"Radyo ve televizyon yayınlarında ses düzenini sağlamakla görevli kimse, tonmayster" set çekmek,"suyun akmasını, toprağın kaymasını önlemek için duvar yapmak" set,Toprağın kaymasını veya suyun akmasını önlemek için yapılan kalın duvar set,"Masa tenisi, voleybol vb. oyunlarda maçın her bir bölümü" seter,Uzun tüylü İngiliz köpeği setir,"Bir şeyi örtme, gizleme" setliç,İç sürdürücü bir maden suyu setre,"Düz yakalı, önü ilikli bir ceket türü" setretme,Setretmek işi setretmek,"Bir şeyi örtmek, gizlemek" setriavret,İslam dinine göre görünmesi sakıncalı olan yerleri örtme sevaba girmek,sevap kazanmak sevap,Hayırlı bir davranış karşısında Tanrı tarafından verileceğine inanılan ödül sevap kazanmak (veya işlemek),hayırlı bir davranışta bulunmak sevda,"Güçlü sevgi, aşk" sevda çekmek,"birine tutkun olmak, aşk tutkusu içinde olmak" ... sevdasına düşmek,bir şeyi çok fazla istemek sevdalanış,Sevdalanma işi sevdalanma,Sevdalanmak işi sevdalanmak,Sevdaya tutulmak sevdalı,"Sevdaya tutulmuş olan, tutkun, vurgun, âşık" sevdirme,Sevdirmek işi sevdirmek,Sevmesini sağlamak sevecen,"Acıyarak ve koruyarak seven, şefkatli, müşfik" sevecenlik,"Acıyarak ve koruyarak sevme, şefkat, müşfiklik" sevgi,İnsanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu sevgi beslemek,"sevgi duymak, sevmek" sevgili,"Sevilen ve âşık olunan kimse, yavuklu, dost, yâr, canan" sevgi seli,Sevginin yoğun olarak sergilenmesi sevgisiz,Sevgisi olmayan sevi,Aşk sevici,"Kendi cinsinden kimselerle cinsel ilişkide bulunan kadın, ablacı, lezbiyen" seviliş,Sevilme işi sevilme,Sevilmek işi sevilmek,"Sevgi duyulmak, sevgi beslenilmek" sevim,"Sevme işi, sevgi" sevimli,"Hoşa gitme özelliği olan, hoşa giden, cana yakın, şirin, sempatik" sevimlileşme,Sevimlileşmek işi sevimlileşmek,Sevimli duruma gelmek sevimlileştirme,Sevimlileştirmek işi sevimlileştirmek,"Sevimli duruma getirmek, sevimli olmasını sağlamak" sevimlilik,Sevimli olma durumu sevimsiz,"Hoşa gitmeyen, antipatik" sevimsizleşme,"Sevimsizleşmek işi, antipatikleşme" sevimsizleşmek,"Sevimsiz duruma gelmek, antipatikleşmek" sevimsizlik,"Sevimsiz olma durumu, antipati, antipatiklik" sevinç,"İstenen veya hoşa giden bir şeyin olmasıyla duyulan coşku, meserret" sevinç yaşları (veya gözyaşları) dökmek,sevinçten ağlamak sevinci kursağında kalmak,bir engel sebebiyle hayal kırıklığına uğramak sevincinden ağzı kulaklarına varmak,çok sevinmek sevinçten (havalara) uçmak,çok sevinmek sevinçli,"Sevinci olan ve sevinç veren, mesrur" sevinçsiz,"Sevinci olmayan, sevinç vermeyen" sevindirme,Sevindirmek işi sevindirmek,"Sevinmesine yol açmak, sevinmesini sağlamak" seviniş,Sevinme işi sevinme,Sevinmek işi sevinmek,Sevinç duymak Sevir,Boğa seviş,Sevme işi sevişme,Sevişmek işi sevişmek,Birbirini sevmek seviye,Düzey seviyeli,Düzeyli seviyesiz,Düzeysiz seviyesizlik,Düzeysizlik sevk,"Gönderme, götürme" sevk etmek,"göndermek, götürmek" sevk olmak,gönderilmek sevkitabii,İçgüdü sevkiyat,"Silahlı kuvvetlerde, personel, silah, araç, yiyecek vb. ikmal maddelerinin, stratejik ve taktik amaçlarla bir yerden başka bir yere gönderilmesi" sevkülceyş,Strateji sevme,Sevmek işi sevmek,Sevgi ve bağlılık duymak sevsinler!,"sevilmeyen, hoşa gitmeyen bir davranışta bulunan bir kimseye söylenen bir söz" seyahat,Yolculuk seyahat etmek,"uzak yerleri gezerek görmek, yolculuk etmek" seyahatname,Bir yazarın gezip gördüğü yerlerden edindiği bilgi ve izlenimlerini anlattığı eser seyek,"Zarla oynanan oyunlarda zarlardan birinin üçlü, öbürünün birli gelmesi, üç bir" seyelan,"Akma, akıntı" seyfiye,"Osmanlı Devleti'nde Yeniçeri Ocağı kaldırıldıktan sonra, yerine kurulan yeni ordu örgütünde görev yapan subayların oluşturduğu askerî sınıf" seyir,"Gidiş, yürüyüş, ilerleyiş" seyre çıkmak,bir yerden başka bir yere gitmek için yola çıkmak seyre dalmak,bir şeye kendini vererek bakmak seyirci,"Bir olayı gören, izleyen kimse, izleyici" seyirci kalmak (veya olmak),bir olay karşısında hiçbir tepki göstermeyerek işe karışmamak seyirlik,Seyir için olan seyirlik oyun,"Seyirci önünde gösterilen, genellikle beceriye dayanan, eğlendirici nitelikteki oyun" seyirtme,Seyirtmek işi seyirtmek,Koşmak seyis,At bakıcısı seyislik,At bakıcılığı seyit,Bir topluluğun ileri gelen kişisi seylani,Seylan taşı Seylan taşı,"Yapısında alüminyum ve demir bulunan bir granat türü, seylani" seylap,"Su baskını, taşma, taşkın, feyezan" seyrana çıkmak,"gezmeye, gezintiye çıkmak" seyran etmek (veya eylemek),"gezmek, gezinmek, dolaşmak" seyran,"Gezme, gezinme" seyranlık,Gezinti yeri seyredilme,Seyredilmek işi seyredilmek,Seyretme işine konu olmak seyrek,"Benzerleri veya parçaları arasında çok aralık bulunan, aralıklı, sık karşıtı" seyrekçe,"Biraz seyrek, seyrek bir biçimde" seyrekleşme,Seyrekleşmek durumu seyrekleşmek,"Seyrek duruma gelmek, seyrelmek" seyrekleştiriş,Seyrekleştirme işi seyrekleştirme,Seyrekleştirmek işi seyrekleştirmek,"Seyrek duruma getirmek, aralamak, seyreltmek" seyreklik,"Seyrek olma durumu, nadirlik" seyrelme,Seyrelmek işi seyrelmek,Seyrekleşmek seyreltik,"Seyreltilmiş olan, derişik karşıtı" seyreltiklik,Seyreltik olma durumu seyreltilme,Seyreltilmek durumu seyreltilmek,Seyreltme işi yapılmak seyreltme,"Seyreltmek işi, seyrekleştirme" seyreltmek,Seyrekleştirmek seyretme,Seyretmek işi seyretmek,"Bir şeyin durumunu, oluşumunu gözlemek, bakmak" seyret!,beklenmedik bir şey olacağını anlatan bir söz seyrüsefer,Trafik seyyah,"Gezgin, turist" seyyal,Akışkan seyyanen,Eşit olarak seyyar,"Belli bir yeri olmayan, gezici, gezgin" seyyare,Gezegen seyyar satıcı,"Belli bir satış yerinde çalışmayan, tüketicinin bulunduğu yere giderek malını satışa sunan kimse" seyyiat,Kötülükler seyyibe,Dul (kadın) seyyie,Kötülük seza,"Uygun, yaraşır, bir şeye değer" sezaryen,Karın ve döl yatağının kesilerek bebeğin alınmasına dayanan doğum yöntemi sezaryenli,Sezaryen ameliyatı olmuş (kadın veya doğum) sezdiriş,Sezdirme işi sezdirme,Sezdirmek işi sezdirmek,"Sezmesine yol açmak, belli etmek, hissettirmek" sezgi,"Sezme yeteneği, feraset" sezgicilik,Bilginin sezgiyle elde edilebileceğini savunan öğretilerin genel adı sezgili,"Sezgi ile edinilen, sezgiye dayanan" sezgisel,Sezgili sezi,Sezgi sezilme,Sezilmek durumu sezilmek,"Bir şey, bir durum anlaşılmak, hissedilmek" sezindirme,Sezindirmek işi sezindirmek,"Sezinlemesini sağlamak, sezdirmek" sezinleme,"Sezinlemek işi, sezme" sezinlemek,"Sezer gibi olmak, sezmek" sezinleyiş,Sezinleme işi seziş,Sezme işi sezme,Sezmek işi sezmek,"Açık bir kanıt olmaksızın, olmuş veya olacak bir şeyi anlamak, kestirmek, hissetmek" sezon,Mevsim sezü,Mantar meşesi sezyum,"Atom numarası 55, atom ağırlığı 133, yoğunluğu 1,90 olan, 28 °C'de eriyen ve doğada ender rastlanan bir element (simgesi Cs)" sfagnum,"Bataklıklarda, nemli yerlerde kümeler durumunda yetişen, küçük yapraklı bir tür yosun (Sphagnum)" sfenks,"Yunan mitolojisinde, geçen yolculara birtakım bilmeceler sorarak bilemeyenleri yuttuğuna inanılan efsanevi yaratık" sıcacık,Yeter derecede ve hoşa giden bir sıcaklığı olan sıcağı sıcağına,"Hemen, anında, vakit geçirmeden" sıcak,"Yakmayacak derecede ısısı olan, yakmayacak kadar ısı veren, soğuk karşıtı" sıcak bakmak,"anlayışla karşılamak, olumlu değerlendirmek, ilgi duymak" sıcak basmak (veya bastırmak),hava çok ısınmak sıcak olmak,sıcak artmak sıcak yüz göstermek,yakınlık göstermek sıcakça,"Biraz sıcak, sıcağa yakın" sıcak dalgası,Atmosferde sıcaklığın yoğun olarak oluşması ve bir bölgeyi etkisi altına alması sıcak harp,Sıcak savaş sıcakkanlı,"Normal vücut sıcaklığı, içinde bulundukları ortamın sıcaklığından bağımsız olan (hayvan)" sıcakkanlılık,Sıcakkanlı olma durumu sıcak kuşak,"Oğlak ve Yengeç dönenceleri arasında kalan geniş bölge, ısı kuşak" sıcaklaşma,Sıcaklaşmak işi sıcaklaşmak,Sıcak duruma gelmek sıcaklaştırma,Sıcaklaştırmak işi sıcaklaştırmak,Sıcak duruma getirmek sıcaklık,"Sıcak olan şeyin durumu, etkisi veya sıcak olan şeyin niteliği, hararet" sıcaklıkölçer,"Havanın sıcaklığını veya vücudun ısısını ölçmeye, göstermeye yarayan araç, derece, termometre" sıcaklık seviyesi,Bir noktadan başka bir noktaya ısıl enerji gitmesine yol açan sıcaklık derecesi sıcak para,Piyasaya yeni giren nakit para sıcak renkler,"Sarı, kırmızı ve turuncu renk ve bu renklerin tonları" sıcak savaş,"Silaha başvurularak yapılan savaş, sıcak harp" sıcak sıcak,Sıcak olarak sıçan,"Sıçangillerden, fareden iri, zararlı birçok türü bulunan kemirgen, memeli hayvan (Rattus)" "sıçan deliğe sığmamış, bir de kuyruğuna kabak bağlamış",`kendisi sığıntı durumundayken yanına bir kişi daha almış` anlamında kullanılan bir söz sıçan deliği aramak,saklanacak bir yer aramak sıçan deliği bin akçe,`kaçıp saklanacak yer yok` anlamında kullanılan bir söz sıçan deliğine paha biçilmez olmak,`güç bir durumda sığınacak bir yer bulmakta güçlük çekmek` anlamında kullanılan bir söz sıçan düşse başı yarılır,`hiçbir şey yok` anlamında kullanılan bir söz sıçana dönmek,üstü başı çok ıslanmak sıçandişi,"Giysi veya başka bir şey kenarını kıvırıp yapılan dikiş, antika" sıçangiller,"Omurgalı hayvanlardan, sıçanları ve sıçanımsıları içine alan geniş bir familya" sıçanımsılar,"Bazı sınıflandırmalara göre, omurgalı hayvanlardan memeliler sınıfının, kemiriciler takımının bir alt takımı" sıçan kırı,Sıçanın tüyünün rengi sıçankulağı,Farekulağı sıçankuyruğu,Delikleri genişletmek için kullanılan konik ve uzun bir törpü türü sıçanotu,Arsenik sıçan yolu,Lağım yolu veya buna benzer yer altı yolu sıçırgan,Sürgüne tutulup her yanı pisleten sıçırganlık,Sıçırgan olma durumu sıçma,Sıçmak işi sıçmak,Dışkıyı vücuttan dışarı atmak sıçıp sıvamak,öfkelenip kaba küfürlerle dolu sözler söylemek "sıçtı Cafer, bez getir",birinin berbat bir iş gördüğünü anlatan bir söz sıçrama,Sıçramak işi sıçramak,"Ayaklarla, birdenbire ve kuvvetle yeri teperek hızla yukarıya veya ileriye atılmak" sıçrama tahtası,"Araçtan atlamalarda, üzerine hızla basarak yükselme hızı kazanılan yaylı veya esnek tahtadan eğik yüzeyli araç" sıçratma,Sıçratmak işi sıçratmak,Sıçrama işini yaptırmak sıçrayış,Sıçrama işi sıdk,"Doğruluk, gerçeklik" sıdkı sıyrılmak,birine karşı duyulan güven ve inancı yitirmek sıfat,"Bir kimsenin görev, ödev, toplumsal veya hukuki bakımdan yeri ve özelliği" sıfat-fiil,"Fiilden -en, -r, -ecek vb. eklerle türetilmiş ad ve sıfat görevinde kullanılan kelimeler, ortaç, durum ortacı, partisip" sıfat-fiil grubu,Sıfat-fiillerin cümlede birlikte kullanıldıkları kelimelerle oluşturduğu grup sıfatlandırma,Sıfatlandırmak işi sıfatlandırmak,Herhangi bir kimseye bir sıfat veya unvan vermek sıfatlaştırma,Sıfatlaştırmak işi sıfatlaştırmak,"Bir sözü sıfat durumuna getirmek, sıfat olarak kullanmak" sıfat takımı,Bir cümlede sıfatların oluşturduğu ayrı ayrı ögeler sıfat tamlaması,Sıfatların kendilerinden sonra gelen bir adı niteleyerek veya belirterek kurduğu tamlama sıfır,"Kendi başına değeri olmayan, ondalık sayı sisteminde sağına geldiği rakamı on kere büyüten işaret (0)" sıfıra inmek,"bitmek, tükenmek, yok olmak" "sıfıra sıfır, elde var sıfır","`bütün çalışmalar boşa gitti, istenilen sonuç elde edilemedi` anlamında kullanılan bir söz" sıfırdan başlamak,"en baştan, hiçbir şeye sahip olmadan bir işe girişmek" sıfır çekmek,halter yarışmalarındaki silkme ve koparma dallarında belirlenen ağırlığı kaldıramayıp elenmek sıfırı tüketmek,gücü kalmamak sıfırcı,Notu kıt olan öğretmenlere öğrencilerin taktığı ad sıfırlama,Sıfırlamak işi sıfırlamak,Bir denklemdeki bütün terimleri yalnız bir yanda toplayarak denklemin öbür yanını eşit duruma getirmek sığ,"Derinliği az, dibi yüzeyine yakın olan (göl, deniz, akarsu vb.)" sığa,Kapasite sığamsal,Besin maddelerinin sindirim kanalı içinde ilerlemesini sağlayan (hareket) sığdırılma,Sığdırılmak işi sığdırılmak,Sığdırma işi yapılmak sığdırış,Sığdırma işi sığdırma,Sığdırmak işi sığdırmak,Bir şeyi bir kabın veya bir yerin içine aldırmak sığın,Alageyik sığınak,"Yağmur, güneş veya çeşitli tehlikelerden korunmak için sığınılacak yer, melce" sığınık,Sığınmacı sığınılma,Sığınılmak işi sığınılmak,Sığınma işi yapılmak sığınış,Sığınma işi sığınma,"Sığınmak işi, iltica" sığınma cebi,"Kara yollarında araçların durmasına, beklemesine ayrılmış, yolun sağ tarafında yer alan bölüm, alan" sığınmacı,"Başka bir ülkeye veya yere sığınmış olan kişi, sığınık, mülteci" sığınmacılık,Sığınmacı olma durumu sığınma hakkı,"Genellikle bir cezai kovuşturma ve mahkûmiyetten kurtulmak amacıyla yabancı bir ülkeye kaçma veya yabancı ülkedeyken geri verilmemeyi isteme, iltica hakkı" sığınmak,Tehlikelerden kaçarak güvenilir bir yere çekilmek sığıntı,"Bulunduğu yerde kalması istenmeyen, varlığı gereksiz görülen kimse" sığır,"Geviş getirenlerden, boynuzlu büyükbaş evcil hayvanların genel adı" sığırcı,Sığır besleyen veya satan kimse sığırcık,"Serçegillerden, siyah renkli, uzun gagalı, serçeden iri, ötücü bir kuş, çoğurcuk, çekirge kuşu (Sturnus vulgaris)" sığırcılık,Sığırcının işi veya mesleği sığırdili,"Sığırdiligillerden, 30-60 santimetre yüksekliğinde, tüylü, çok yıllık ve otsu bir bitki, öküzdili (Anchusa officinalis)" sığırdiligiller,"İki çeneklilerden, sığırdili ve havacıva bitkilerini içine alan familya" sığır eti,Sığırın kesilip parçalanmış eti sığırgözü,Öküzgözü(1) sığırkuyruğu,"Sıracagillerden, ülkemizde yabani olarak birçok türü yetişen, tüylü yapraklı, sarı çiçekli bir kır bitkisi (Verbascum)" sığır mantarı,Sığır türünde görülen bir tür mantar sığırödü,Kırlarda görülen bir tür çalı cinsi bitki sığır sineği,"Yumurtalarını sığırın teni altına bırakan sinek, eğrice (Tabanus bovinus)" sığır şeridi,Şerit sığır tenyası,Şerit sığırtmaç,"Büyükbaş hayvan güden kimse, sığır çobanı, nahır" sığır vebası,Sığırlarda yaygın olarak görülen bir tür veba sığışma,Sığışmak işi sığışmak,"Ancak sığmak, güçlükle sığmak" sığıştırma,Sığıştırmak işi sığıştırmak,Güçlükle sığdırmak sığla,Günlük ağacı sığlaşma,Sığlaşmak işi sığlaşmak,Sığ duruma gelmek sığla yağı,"Günlük ağacının gövdesinden elde edilen, ülser tedavisinde, kozmetik ürünlerin yapımında kullanılan bir yağ" sığlık,Sığ olma durumu sığma,Sığmak işi sığmak,"Bir kaba, bir yere bütünüyle girebilmek veya içinden geçebilmek" sıhhat,"Sağlık, esenlik" sıhhatler olsun,yıkananlara veya tıraş olanlara söylenen bir nezaket sözü sıhhatli,Sağlıklı sıhhi,"Sağlıkla ilgili, sağlığa yarar" sıhhi imdat,İlk yardım sıhhi tesisat,Yapılarda temiz ve atık su veya ısınma ile ilgili donanım sıhhi tesisatçı,Yapılarda temiz ve atık su ile ilgili işleri yapan donanımcı sıhhi tesisatçılık,Sıhhi tesisatçının işi veya mesleği sıhhiye,Sağlık işlerinin tümü sıhhiyeci,"Sağlık memuru, sağlık görevlisi" sıhri,Evlilik yoluyla meydana gelen (akrabalık) sıhriyet,"Evlenme sonucu oluşan yakınlık, dünürlük, hısımlık" sıhriyet peyda etmek,hısımlık oluşturmak sık,"Benzerleri veya parçaları arasında çok az aralık bulunan, seyrek karşıtı" sıkacak,"Bir nesneyi, iki ağırlık arasında mekanik olarak sıkıştırmaya yarayan araç" sıkboğaz,"Bir şey yaptırmak için `birini zorlamak, baskı yapmak` anlamlarına gelen sıkboğaz etmek deyiminde geçen bir söz" sıkça,Oldukça sık sıkı,Dar sıkı basmak,"güçlü davranmak, direnmek" sıkı durmak,"güçlü, dayanıklı olmak, dikkatli bulunmak" sıkı tutmak,önem vermek sıkıdan geçirmek,dayak atmak sıkıya gelmek,güç bir durumla karşılaşmak sıkıysa,"kendine güveniyorsa, yürekliyse" sıkıya almak,hareketlerini sınırlamak veya önlemler almak sıkı ağızlı,"Gizli kalması gereken şeyleri başkasına söylemeyen, sır tutabilen, ketum" sıkıca,Sıkı bir biçimde sıkı denetim,Sansür sıkı doku,"Gözenekleri ve öz ışınları açıkça görünmeyen, yıl halkaları biçimde birbirinden ayrılamayan ağaçların dokusu" sıkı düzen,Disiplin sıkı fıkı,Birbiriyle çok samimi sıkılama,Sıkılamak işi sıkılamak,Sıkı duruma getirmek sıkılanma,Sıkılanmak durumu sıkılanmak,Sıkılama işi yapılmak sıkılgan,Utangaç sıkılganlık,Sıkılgan olma durumu sıkılık,Sıkı olma durumu sıkılış,Sıkılma işi sıkılma,Sıkılma işi sıkılmak,Sıkma işi yapılmak sıkılmaz,"Sıkılması olmayan, utanmaz, yüzsüz" sıkılmazlık,Sıkılmaz olma durumu sıkım,Sıkma işi sıkınma,Sıkınmak işi sıkınmak,"Kendini sıkmak, zorlamak" sıkıntısı olmak,"tedirgin, rahatsız eden bir durumda bulunmak" sıkıntıda olmak,geçim darlığı çekmek sıkıntıya gelememek,güç işlere dayanamamak sıkıntı çekmek,zorluk veya yoksulluk içinde yaşamak sıkıntı basmak,"çok sıkılmak, can sıkıntısı duymak" sıkıntı,"İşsizlik, tekdüzelik, bezginlik vb. sebeplerden doğan ruhsal yorgunluk, cefa, eziyet" sıkıntı vermek,"tedirgin etmek, bunaltmak" sıkıntıya düşmek,"darlık, yokluk içinde olmak" sıkıntılı,Sıkıntısı olan sıkıntısız,Sıkıntısı olmayan sıkı sıkı,İyice sıkı sıkıya,"Çok sıkı olarak, sımsıkı" sıkışık,Sıkışmış bir durumda olan sıkışıklık,Sıkışık olma durumu sıkışma,Sıkışmak durumu sıkışmak,Kalabalıktan dolayı birbirine çok yaklaşmak sıkıştırıcı,Sıkıştırma işini yapan alet sıkıştırılma,Sıkıştırılmak işi sıkıştırılmak,Sıkıştırma işi yapılmak sıkıştırış,Sıkıştırma işi sıkıştırma,Sıkıştırmak işi sıkıştırmak,"Bir şeyi dar bir yere zorla sığdırmak, tıkmak" sıkıt,Komprime sıkkın,Çok sıkılmış sıkkınlık,Sıkkın olma durumu sıklaşma,Sıklaşmak işi sıklaşmak,"Sık duruma gelmek veya sıkça ortaya çıkmak, sık görülmek" sıklaştırılma,Sıklaştırılmak işi sıklaştırılmak,Sıklaştırma işi yapılmak sıklaştırma,Sıklaştırmak işi sıklaştırmak,"Sık duruma getirmek veya sıkça yapmak, sayısını artırmak" sıklet,"Ağırlık, yük" sıklık,Sık olma durumu sıkma,Sıkmak işi sıkma baş,Kadınların ince bir kumaşla saçlarını sararak yaptıkları bir saç bağlama biçimi sıkmaç,Kompresör sıkmak,Çevresine sarılarak veya bir şey sararak çepeçevre basınç altına almak sıkıp suyunu çıkarmak,sömürmek sıkmalık,Sıkılmaya elverişli sık sık,Az aralıklarla sıla,Bir süre ayrı kaldığı bir yere veya yakınlarına kavuşma sıla etmek,sılaya gitmek sılaya gitmek,"bir süre ayrı kaldığı evini, yurdunu görmeye gitmek" sılacı,"Memleketine, doğup büyüdüğü yere dönerek yakınlarına kavuşan kimse" sıla özlemi,Yurt özlemi sıla sıygası,Zarf-fiil sıma,Sımak durumu veya biçimi sımak,"Kırmak, bozmak" sımsıcak,"Pek sıcak, sıpsıcak" sımsıkı,Çok sıkı sınaat,Zanaat sınai,"Sanayi ile ilgili, endüstriyel" sınama,"Sınamak işi, deneme, tecrübe" sınamak,"Değerini anlamak, gerekli niteliği taşıyıp taşımadığını bulmak için birini, bir nesneyi veya bir düşünceyi yoklamak, denemek, tecrübe etmek" sınanma,Sınanmak işi sınanmak,Sınama işine konu olmak sınatma,Sınatmak işi sınatmak,Sınama işini yaptırmak sınav,"Öğrencilerin veya bir işe girmek isteyenlerin bilgi derecesini anlamak için yapılan yoklama, imtihan, test" sınavda bırakmak,sınavda başarısız saymak sınav vermek,sınavdan geçmek sınava girmek,"bir kimse, bir konu üzerindeki bilgisinin ölçülmesini sağlamak için yapılan yoklamada hazır bulunmak" sınavdan geçmek,sınava girmek sınava çekilmek,birinin bilgisi ölçülmek sınayış,Sınama işi sıncan,Sakızlı bir tür dikenli çalı (Astragalus) sındı,Makas sındırılma,Sındırılmak işi sındırılmak,Sındırma işine konu olmak sındırma,Sındırmak işi sındırmak,"Kırmak, parçalamak" sıngın,"Gözü korkmuş, sinmiş (kimse)" sınıfta kalmak,"başarılı olamayan öğrenci, bir üst sınıfa geçemeyerek aynı sınıfta yeniden okumak" sınıf,Öğrencilerin yıllık öğrenime göre ayrıldıkları bölümlerden her biri sınıfta çakmak,sınıfta kalmak sınıfta bırakmak,sınıf geçmesine engel olmak sınıflama,Bölümleme sınıflamak,Bölümlemek sınıflandırma,Sınıflandırmak işi sınıflandırmak,Bölümlendirmek sınıflanış,Bölümleniş sınıflanma,Bölümlenme sınıflanmak,Bölümlenmek sınıflaşma,Sınıflaşmak işi sınıflaşmak,Toplumda sınıf farkları oluşmak sınıflı,Sınıfı olan sınıfsal,Sınıfla ilgili sınıfsız,Sınıfı olmayan sınık,"Kırık, çıkık" sınıkçı,Kırıkçı sınıkçılık,Kırıkçılık sınır çekmek (veya çizmek),sınırını belirtmek sınırlarını (veya sınırını) zorlamak,en son noktaya kadar çaba göstermek sınır,"İki komşu devletin topraklarını birbirinden ayıran çizgi, hudut" sınır açı,Bir ortamdan gelip daha kırıcı başka bir ortama geçerken kırılan ışının oluşturabileceği en büyük açı sınır boyu,"Ülke sınırları, hudut boyu" sınırdaş,"Ortak sınırları olanlardan her biri, hemhudut" sınırdaşlık,Sınırdaş olma durumu sınır dışı,"Ülke sınırlarının ötesi, hudut dışı" sınır dışı etmek,bir kimseyi bulunduğu ülkede yaptığı yasa dışı eyleminden dolayı ülkenin sınırları ötesine çıkarmak sınır karakolu,Sınır bölgesinde görev yapan kolluk gücü sınırlama,Sınırlamak işi sınırlamak,"Sınırını çizmek, sınırını belirtmek veya belirlemek" sınırlandırma,Sınırlandırmak işi sınırlandırmak,"Sınırlamak, hudutlandırmak" sınırlanış,Sınırlanma işi sınırlanma,Sınırlanmak işi sınırlanmak,Sınır çekilmek sınırlayış,Sınırlamak işi sınırlı,"Sınırı olan, bir sınırla ayrılmış olan, hudutlu" sınırlı doğru,Başı ve sonu belli olan doğru sınırlı ortaklık,Belirli bir sermaye ile kurulan ortaklık sınırlı sayı,Sonsuz değerli olmayan sayı sınırlı sorumluluk,"Borçlunun borcunu ödememesi durumunda, bütün mal varlığıyla değil de mal varlığının bir bölümüyle sorumlu olması durumu" sınırsız,"Sınırı olmayan, bir sınırla ayrılmamış olan, hudutsuz" sınırsız doğru,Başı ve sonu olmayan doğru sınırsız sayı,Sonsuz değerli sayı sınırsız sorumluluk,Borçlunun borcunu ödememesi durumunda alacaklıya karşı bütün mal varlığıyla sorumlu olması durumu sınır taşı,Sınırı belirlemek için koyulan taş vb. madde sınma,Sınmak işi sınmak,"Kırılmak, parçalanmak, bozulmak" sıpa,Eşek yavrusu sır,"Bazı nesnelere parlaklık verme, dış etkilerden koruma, sızmalarını önleme vb. amaçlarla sürülen, saydam veya donuk vernik" sırra ermek,"gizli tutulan veya sır durumunda olan bir şeyi anlamak, kavramak" sırra kadem basmak,"bir kimse ortalıktan yok olmak, kaybolmak, ortalıkta görünmemek" "sırrını açma dostuna, o da söyler dostuna",`bir sır en yakın dosta bile söylenmemelidir` anlamında kullanılan bir söz sır tutmak (veya saklamak),"bir sırrı açığa vurmamak, başkasına söylememek" sır,"Varlığı veya bazı yönleri açığa vurulmak istenmeyen, gizli kalan, gizli tutulan şey" sır vermek (veya sızdırmak),"bir sırrı açığa vurmak, başkasına söylemek" sırasını kaybetmek,"çocuk veya bebek, hastalık veya başka bir sebep dolayısıyla uyku ve meme zamanını şaşırmak" sıraya koymak,"düzenlemek, sıralamak" sıraya dizmek,sıralamak sırasına göre,durumun gerektirdiği gibi sıra olmak,"düzenli bir biçimde sıra oluşturmak, dizilmek" sırası gelmişken,"`fırsat düşmüşken, söz bu konudayken` anlamında kullanılan bir söz" sırası gelmek,bir başkasından sonra sıra birinin veya bir şeyin olmak sırası düşmek,uygun zamanı gelmek sıra (veya sırasını) savmak,sırayla yapılan bir işte sıra kendine geldiğinde gereğini yapmak sırasına getirmek,"uygun zamanını, fırsatını bulmak" sıra,"Yan yana, art arda olan şey veya kimselerin tümü, dizi" sıraca,"Deride ve genellikle boyunda görülen, lenf düğümlerinin şişkinliğiyle beliren tüberküloz türü" sıracagiller,"Sıraca otu, bit otu, aslanağzı vb. bitkileri içine alan, iki çeneklilerden bir bitki familyası" sıracalı,Sıracası olan sıraca otu,"Sıracagillerden, birçok türünün kökleri hekimlikte kullanılan bir bitki (Scrophularia)" sıracı,Dört kişilik saz heyeti sıradağ,"Ortak özellikler gösteren, aralarında uzunlamasına vadilerin bulunduğu dağlar dizisi" sıradan,Bayağı sıradanlık,Bayağılık sıra dayağı,Kişileri ayrım gözetmeksizin sırayla tek tek dövme sıra dayağı çekmek,birden çok kişiyi teker teker ve birbirinin ardı sıra dövmek sıra dışı,"Alışılmışın dışında olan, olağan dışı, gayritabii, ekstrem" sıralaç,Klasör sıralama,Sıralamak işi sıralamak,Birbiri ardı sıra veya yan yana koyarak sıra durumuna getirmek sıralanış,Sıralanma işi sıralanma,Sıralanmak işi sıralanmak,Sıra oluşturacak biçimde yer almak sıralatma,Sıralatmak işi sıralatmak,Sıralama işini yaptırmak sıralayıcı harf,"Bir tam çok terimlinin çeşitli terimlerinde, artan veya eksilen kuvvetlerine göre bu terimlerin dizildiği sırayı gösteren harf" sıralayış,Sıralama işi sıralı,"Sıralanmış, düzenlenmiş, dizili" sıralı cümle,"Anlam yakınlığıyla bağlanmış cümlelerin oluşturduğu cümle, sıralı tümce" sıralı oluş,"Birbirini takip etme, epigenez" sıralı sırasız,Yer veya zaman uygunluğu gözetmeksizin sıra malı,Değeri ve özelliği olmayan mal sıram sıram,Sıra durumunda veya sıralanmış olan sıram sıram dizilmek,"sıra veya sıralar oluşturacak biçimde yan yana, arka arkaya gelmek" sıra sayı sıfatı,Bir şeyin diziliş veya aşamadaki sırasını bildiren sıfat sırasıyla,"Sırası gelince, sırasına dikkat ederek, sıra izleyerek" sırasız,"Sırada olmayan, sırası olmayan, düzensiz" sırat,Sırat köprüsü sırat köprüsü,İslam inancına göre mahşer günü üstünden geçilecek olan köprü sırat köprüsünden geçmek,"bir iş yaparken sıkıntılı, eziyetli durumlar içinde kalmak" sırça,Cam sırdaş,"Birinin sırrını bilecek kadar ona yakın olan kimse, mahrem" sırdaş olmak,sırrını paylaşmak sırdaşça,Sırdaşa yakışır bir biçimde sırdaşlık,Sırdaş olma durumu sırf,Yalnızca sırık,Değnekten uzun ve kalınca ağaç sırık gibi,uzun boylu sırıkçı,Atletizmde sırıkla atlayan sporcu sırık domatesi,"Dalları sırıkla desteklenerek yetiştirilen, iri, düzgün ve etli meyve veren bir tür domates" sırık fasulyesi,"Dalları sırıkla desteklenerek yetiştirilen, ince, uzun, kılçıksız bir tür fasulye" sırık hamalı,Taşınacak yükleri sırığa geçirerek omuzlarında taşıyan hamal sırıkla atlama,Sırıkla yüksek atlama sırıklama,Sırıklamak işi sırıklamak,"Fasulye, domates vb. bitkilerin tutunması, dallarının desteklenmesi için yanlarına sırık dikmek, hereklemek" sırılsıklam,"Büsbütün ıslak, çok ıslak, sırsıklam" sırılsıklam olmak,çok ıslanmak sırım,"Bazı işlerde sicim yerine kullanılan, ince ve uzun, esnek deri parçası" sırım gibi,ince yapılı ve güçlü sırıma,Sırımak işi sırımak,"Yorgan, şilte vb.ni iri ve aralıklı dikmek" sırıtık,Sürekli olarak sırıtan sırıtış,Sırıtma işi sırıtkan,"Sürekli sırıtan, sırıtma huyu olan" sırıtkanlık,Sırıtkan olma durumu sırıtma,Sırıtmak işi sırıtmak,"Dişlerini göstererek aptallık, şaşkınlık, kurnazlık veya alay belirtir biçimde gülmek, sırtarmak (I)" sır kâtibi,Kendisine gizli yazılar yazdırılan kimse sır küpü,Birçok sırrı bildiği hâlde hiçbirini açığa vurmayan kimse sırlama,Sırlamak işi sırlamak,"Bazı nesnelere, toprak kaplara sır (I) sürmek" sırlanma,Sırlanmak durumu sırlanmak,Sırlama işi yapılmak sırlı,"Sır sürülmüş, sırı olan" sırma,Altın yaldızlı veya yaldızsız ince gümüş tel sırmakeş,Gümüş veya başka madenleri haddeden çekip sırma yapan kimse sırmakeşhane,Sırma yapılan yer sırmalı,Sırma ile işlenmiş veya süslenmiş sırma saç,Altın sarısı renginde saç sırnaşık,"Can sıktığına, rahatsız ettiğine aldırmadan bir kimseden sürekli, yalvarırcasına istekte bulunan ve bu isteğinde direnen (kimse)" sırnaşıkça,Sırnaşığa yakışır bir biçimde sırnaşıklık,Sırnaşık olma durumu sırnaşış,Sırnaşma işi sırnaşma,Sırnaşmak işi sırnaşmak,Sırnaşıkça davranmak sırnaştırma,Sırnaştırmak işi sırnaştırmak,Sırnaşıklık yapmasına sebep olmak Sırp,Sırbistan'da yaşayan ve Slavların güney kolundan bir halk veya bu halkın soyundan olan kimse Sırpça,"Sırpların kullandığı bir güney Slav dili, Sırp dili" Sırplık,Sırp olma durumu sırretme,Sırretmek işi sırretmek,"Bir şeyi veya kimseyi akılalmaz bir biçimde ortadan yok etmek, görünmez kılmak" sırrolma,Sırrolmak işi sırrolmak,Bir şey veya kimse akılalmaz bir biçimde ortadan yok olmak sırsıklam olmak,çok ıslanmak sırsıklam,"Büsbütün ıslak, çok ıslak, sırılsıklam" sırsız,"Sır sürülmemiş, sırı olmayan" sırtını dayamak (veya vermek),"bir yere dayanmak, yaslanmak" sırt,Omurgalı veya omurgasız hayvanlarda boyundan kuyruk sokumuna kadar uzanan üst bölüm sırt (veya sırtını) çevirmek,bir şeye veya birine önem vermemek sırtı kaşınmak,dayak yemeyi hak edecek davranışta bulunmak sırtı yere gelmek,"yenilmek, alt olmak" sırtı yere gelmemek,"bir işte herhangi bir zorluk karşısında sarsılmamak, konumunu kaybetmemek, güçlü olmak" sırtına almak,"yüklenmek, çuvalı sırtına aldı" sırtına geçirmek,bir şeyi giymek sırtında yumurta küfesi olmamak,eski düşünce ve yönünü kolayca değiştirmek veya sözünden caymakta sakınca görmemek sırtından atmak,"başından savmak veya birinin, bir şeyin sorumluluğunu, yükünü üzerine almamak" sırtından bıçaklamak,ihanet etmek sırtından (para) kazanmak,para kazanmak için birini kullanmak sırtından çıkarmak,bir kimseye ödetmek sırtından geçinmek,geçimini bir kimseden sağlamak sırtını yere getirmek,güreşte hasmı sırtüstü yere yatırarak yenmek sırtını sıvazlamak,birini desteklediğini göstermek sırtını dönmek,sırt çevirmek sırtar,Kelergillerden bir tür balık sırtarma,"Sırtarmak (I), (II) işi" sırtarmak,Açıkta kalarak görünmek sırtçılık,Taşıyıcılık sırtıkara,Bir tür lüfer sırtı pek,Kalın giyinmiş sırtı sıra,"Birinin arkasından, izinden" sırtı yufka,İnce giyinmiş sırtlama,Sırtlamak işi sırtlamak,Sırtına alıp yüklenmek sırtlan,"Sırtlangillerden, genellikle leşle beslenen, etçil, postu benekli bir hayvan, yeleli kurt (Hyaena)" sırtlangiller,Omurgalı hayvanlardan memeliler sınıfına giren birçok türü içine alan etçil hayvanlar familyası sırtlık,Sırt dayayacak yer sırt sırta vermek,iş birliği yapmak sırt sırta,"Arka arkaya, sırtları birbirine değecek bir biçimde" sırtüstü,Sırtı yerde olmak üzere sırtüstü yatmak,sırtı yere gelmek üzere yatmak sıska,"Çok zayıf ve kuru, kaknem, çelimsiz, arık" sıska olmak,karın boşluğuna su dolarak karnı şişmek sıskası çıkmak,"çok zayıflamak, sıskalaşmak" sıskalaşma,Sıskalaşmak işi sıskalaşmak,Sıska duruma gelmek sıskalık,Sıska olma durumu sıtma,"Anofel türü sivrisineğin sokmasıyla insandan insana bulaşan, titreme, ateş ve ter nöbetleriyle kendini gösteren bir hastalık, ısıtma, malarya" sıtma tutmak,ateş ve ter nöbetleriyle titremeye başlamak sıtma bilimi,"Sıtma asalaklarını, sıtma sivrisineklerini, sıtma türlerini ve sıtmayla savaşı inceleyen asalak bilimi dalı" sıtmalanma,Sıtmalanmak işi sıtmalanmak,Sıtmaya tutulmak sıtmalı,Sıtmaya tutulmuş (kimse) sıtmalık,Sıtmaya çok yakalanılan yer sıtma nöbeti,Sıtma hastalığında karşılaşılan ateş ve titreme durumu sıva vurmak,"bir duvarı sıva kullanarak düzgünleştirmek, sıvamak" sıva,"Herhangi bir yapıdaki yüzeyleri düzgünleştirmek için kullanılan, yarı akışkan, kum, kireç, çimento karışımı veya toprak harç" sıvacı,Duvarları sıvayan kimse sıvacı kuşu,"Sıvacı kuşugillerden, Avrupa ve Asya ormanlarında yaşayan, 15 santimetre uzunluğunda ötücü bir kuş (Sitta europea)" sıvacı kuşugiller,"Omurgalı hayvanlardan, birçok türü bulunan ötücü kuşları içine alan bir familya" sıvacılık,Sıvacının işi sıvalama,Sıvalamak işi sıvalamak,"Sıva vurmak, sıvamak" sıvalı,"Sıva vurulmuş, sıva sürülmüş" sıvalı,"Sıvanmış, kıvrılmış (giysi kolu)" sıvama,Sıvamak işi sıvamak,"Sıva ile kaplamak, sıva vurmak" sıvamak,"Kolu, paçayı yukarı çekip toplamak veya kıvırmak" sıvanma,Sıvanmak işi sıvanmak,Sıvama (I) işi yapılmak sıvanmak,Bir işe girişmek sıvaşma,Sıvaşmak durumu sıvaşmak,"Bulaşmak, üstüne sürülmek" sıvaştırma,Sıvaştırmak işi sıvaştırmak,"Bulaştırmak, üstüne sürmek" sıvatma,Sıvatmak işi sıvatmak,Sıvama işini yaptırmak sıvazlama,Sıvazlamak işi sıvazlamak,"Bir şeyin üstünde yavaş yavaş, hafifçe el gezdirmek" sıvazlatma,Sıvazlatmak işi sıvazlatmak,Sıvazlama işini yaptırmak sıvı,"Bulunduğu kabın biçimini alabilen ve üstü yatay bir düzlem durumuna gelebilen akışkan cisim, mayi, likit" sıvık,"Yumuşak kıvamlı, suyu fazla" sıvıklaştırma,Sıvıklaştırmak işi sıvıklaştırmak,Sıvık duruma getirmek sıvılaştırma,Sıvılaştırmak işi sıvılaştırmak,Bir gazı sıvı durumuna dönüştürmek sıvındırma,Sıvındırmak işi sıvındırmak,"Bir gazın veya buharın sıcaklık derecesini düşürmek, basıncını artırmak yoluyla onu sıvı durumuna getirmek" sıvınma,Sıvınmak işi sıvınmak,Gaz veya buhar durumundan sıvı durumuna geçmek sıvıölçer,"Bir sıvının özgül ağırlığını ölçmeye yarayan alet, areometre" sıvırya,Alabildiğine sıvışık,Yapışıp bulaşan sıvışma,Sıvışmak işi sıvışmak,"Bulaşmak, yayılmak, sıvaşmak" sıvı yağ,Havanın normal sıcaklığında sıvı durumunda bulunan her türlü yağ sıyanet,Koruma sıyanet etmek,korumak sıyga,Kip sıygaya çekmek,birine sorular sorup cevaplarını istemek sıygı,Hacim sıyırga,Harmanda sap toplamaya veya damlardan karı küremeye yarayan araç sıyrık,"Çarpma veya vurma sonucunda vücutta hafifçe kazınmış, zedelenmiş, soyulmuş, kanamış yer" sıyırış,Sıyırma işi sıyırma,Sıyırmak işi sıyırıp çıkarmak,çekip kurtarmak sıyırmak,"Hızla sürtünerek bir şeyin yüzünden bir parça soymak, koparmak veya üzerini hafifçe yırtmak" sıyırtma,Sıyırtmak işi sıyırtmak,Sıyırma işini yaptırmak sıyrılış,Sıyrılma işi sıyrılma,Sıyrılmak işi sıyrılmak,Sıyırma işine konu olmak sıyrıntı,"Kapta kalan yemek, yemek artığı" sızak,"Dağ sırtlarında, taş aralarından sızan su, küçük pınar" sızdırılma,Sızdırılmak işi sızdırılmak,Sızdırma işi yapılmak sızdırma,Sızdırmak işi sızdırmak,Sızmasına yol açmak sızgıt,"Kavrulmuş et, kavurma" sızı,Hafif ve ince ağrı sızıcı ünsüz,"Ciğerlerden gelen havanın, ağız boşluğundaki hafif kapalı bir engele çarpıp sızması ile oluşan ünsüz" sızıldanma,Mızırdanma sızıldanmak,Mızırdanmak sızılı,Sızısı olan sızıltı,"Sızlanma, yakınma, şekva, şikâyet" sızıltısız,"Sızlanmadan, yakınmadan" sızım sızım,"`Aşırı derecede sızlamak, çok sızlamak` anlamındaki sızım sızım sızlamak, `çok sızlanmak` anlamındaki sızım sızım sızlanmak deyimlerinde geçen bir söz" sızıntı,Sızan şey sızıntılı,Sızıntı yapan (hastalık) sızırma,Sızırmak işi sızırmak,"Sızdırmak, süzmek" sızış,Sızma işi sızlama,Sızlamak işi sızlamak,Hafifçe ağrımak sızlanış,Sızlanma işi sızlanma,"Sızlanmak işi, yakınmak, şikâyet, şekva, tazallüm" sızlanmak,"Kendine yapılan bir haksızlığı, kendisini tedirgin eden bir durumu, çare bulması veya sadece sıkıntısına ortak olması için karşısındakine anlatmak, yakınmak, şikâyet etmek, şekva etmek, tazallüm etmek" sızlatma,Sızlatmak işi sızlatmak,Sızlamasına sebep olmak sızlayış,Sızlama işi sızma,Sızmak işi sızmak,"İnce aralıklardan veya gözeneklerden az miktarda ve belli olmadan yavaş yavaş akmak, çıkmak" sızıp kalmak,çok içki içip veya çok yorulup uyuyakalmak Si,Silisyum elementinin simgesi si,Gam dizisinde la ile do arasındaki ses sibernasyon,Güdüm biliminden yararlanarak özellikle fabrikalardaki üretimin bilgisayarlar yardımıyla denetimi sibernetik,Güdüm bilimi sicil,Resmî belgelerin kaydedildiği kütük sicil vermek,"sorumlu bir görevli, yanında çalışan birinin bir aşamaya gelmesinde yeterli olup olmadığını gereken makama bildirmek" siciline işlemek,bir çalışanın olumlu veya olumsuz davranışlarını siciline kaydetmek sicilli,"Sicile geçmiş, sicili defterine işlenmiş, müseccel" Sicilyalı,Sicilya halkından olan kimse sicim,"Keten, kenevir vb. bitkilerin liflerinden yapılan ince ip, kınnap" sicim gibi,"damlaları ince bir sıra oluşturacak biçimde birbiri ardınca akan (yağmur, gözyaşı)" siderit,İçinde yalnız demir ve nikel bulunan gök taşı sideroz,"Çoğunlukla kahverengi demir karbonat birleşimli demir cevheri, siderit" sidik,İdrar sidik borusu,Sidiği böbreklerin her birinden sidik torbasına akıtan bir çift kanal sidik kavuğu,İdrar torbası sidikli,Üstüne sidik bulaşmış bulunan sidiklik,Canlılarda sidiğin atıldığı organ sidikli meşe,Yanarken su çıkaran bir tür meşe sidik söktürücü,Sidiği artıran ilaç sidik torbası,İdrar torbası sidik yarışı,Önemsiz ve değersiz konularda inatlaşarak birbirinden üstün gelmeye çalışma sidik yolu,İdrar yolu sidik zoru,İdrar zoru sif,"İthalatta bir malın bedeli, sigortası ve navlun giderleriyle birlikte olmak üzere maliyeti" sifilis,Frengi sifon,"Bir sıvıyı bir kaptan başka bir kaba aktarmaya yarayan, değişik uzunlukta iki kolu olan bükülmüş boru" sifonlama,Sifonlamak işi sifonlamak,Sifonu çekmek sifonlular,Yassı solungaçlılardan bir sınıf siftah,İlk alışveriş siftah etmek,esnaf sabahleyin ilk alışverişi yapmak siftahlama,Siftahlamak işi siftahlamak,"Bir şeyi ilk kez satmak, siftah etmek" siftinlik,"Adi, bayağı, berbat" siftinme,Siftinmek işi siftinmek,"Oyalanmak, vakit geçirmek" sigala,Sığla sigar,Puro sigarayı tellendirmek (veya tüttürmek),keyifle sigara içmek sigara,"İnce kâğıda, kıyılmış tütün sarılarak hazırlanan, silindir biçiminde, ağızdan dumanı çekilen nesne" sigara (veya sigarasını) sarmak,sigara kâğıdına tütün koyarak sigara yapmak sigara içmek,sigarayı bir ucundan yakıp öbür ucundan dumanını emerek içine çekmek sigara böceği,"Kın kanatlılardan, tütünden başka kiler ve mutfaklarda saklı birçok yiyecek maddesine düşkünlüğü ile tanınan böcek (Lasioderma serricorne)" sigara böreği,Yufka arasına peynir veya kıyma koyduktan sonra sigara gibi sarılıp tavada kızartılan börek sigaracı,Sigara satan kimse sigara kâğıdı,Sigara sarmaya yarar çok ince kâğıt sigara kâğıdı gibi,çok ince sigaralı,Sigarası olan sigaralık,Sigara konulan kap sigarasız,Sigarası olmayan sigara tabakası,"İçine sigara yerleştirilen, kapaklı, metalden, deriden vb. maddelerden yapılan kutu" sigara tablası,Küllük sigara tiryakisi,Sigaraya aşırı düşkün olan kimse sigorta,Bir şeyin veya bir kimsenin herhangi bir yönden ileride karşılaşabileceği zararı gidermek için önceden ödenen prim karşılığında bu işle uğraşan kuruluşla yapılan iki taraflı bağlantı sözleşmesi sigorta atmak,bir arıza sonucu sigortada elektrik akımı kesilmek sigorta etmek,"bir şeyi, bir kimseyi ileride olabileceği düşünülen kazanın zararını gidermek için sigortaya bağlamak" sigorta olmak,bir kimse veya bir şey ileride olabileceği düşünülen kazanın zararını gidermek için sigortaya bağlanmak sigortası atmak,çok sinirlenmek sigortacı,"Belirli bir prim karşılığında, sigortalıya veya bir tazminattan yararlanacağı belirtilmiş olan kimseye, zarara uğraması durumunda belli bir para veya gelir ödemeyi üstlenen kimse" sigortacılık,Sigortacının işi sigortalama,Sigortalamak işi sigortalamak,Sigorta yapmak sigortalanma,Sigortalanmak işi sigortalanmak,Sigortalama işi yapılmak sigortalı,Sigorta edilmiş sigortalılık,Sigortalı olma durumu sigortasız,Sigorta edilmemiş sigortasızlık,Sigortasız olma durumu siğil,"Deride, özellikle ellerde oluşan zararsız, pürtüklü küçük ur" siğil,Odun yarmakta kullanılan ağaç veya demir kama siğil otu,"Kalınca yaprakları, çıban ve yarayı işletip iyileştirmekte kullanılan, labadaya benzer bir çeşit ot" sihir,Büyü sihirbaz,Büyücü sihirbazlık,Büyücülük sihirlenme,Büyülenme sihirlenmek,Büyülenmek sihirli,Büyülü sik,Erkeklik organı sikalar,"Açık tohumlulardan, parklarda süs bitkisi olarak yetiştirilen, yurdu Güney Asya olan, palmiyelere benzer ağaç ve ağaççıkları içine alan bir familya" sikatif,Yükseltgenerek polimerleşmeye uygun olan sikke,Madenî para sikke,Hayvanları bağlamak için yere çakılan demir veya ağaç kazık sikke,Mevlevi dervişlerinin giydikleri yüksek ve tepesi düz keçe külah sikkeleme,Sikkelemek işi sikkelemek,Hayvanları sikkeye bağlamak siklamen,Tavşankulağı siklememek,"Değer ve önem vermemek, aldırış etmemek" siklon,"Atmosferde bir alçak basınç alanı çevresinde hızla dönen rüzgârların oluşturduğu şiddetli fırtına, kiklon" sikmek,Erkek cinsel ilişkide bulunmak siktirici,"Bayağı, aşağılık, adi" siktirip gitmek,başını alıp gitmek siktir!,`defol!` anlamında kullanılan bir söz siktirmek,Defolup gitmek siktir et!,"`aldırma, önem verme!` anlamında kullanılan bir söz" silah atmak,silahtan mermileri boşaltmak silah başına,silah başı etmek için verilen komut silah başı etmek,"askerlikte, verilen komut üzerine herkes görevi başına geçmek" silah çatmak,silahları uç uca çapraz bir biçimde dayayarak durdurmak silah patlamak,silah ateş almak silah silaha girmek,karşılıklı olarak ateş etmek silah çekmek,silahla vurmaya davranmak silaha davranmak,kullanmak için silahına el atmak silaha sarılmak,silahtan güç almak silah,Savunmak veya saldırmak amacıyla kullanılan araç silahaltı,Askerlik görevi silahaltına almak,askerlik görevine başlatmak silahaltında bulunmak,askerlik görevini yapmak silahçı,Silah yapan veya satan kimse silahendaz,"Gereğinde karaya çıkarılan, özellikle tüfeklerle donatılmış deniz eri" silahhane,"Silahların saklandığı, korunduğu yer" silahlama,Silahlamak işi silahlamak,Silahlandırmak silahlandırma,Silahlandırmak işi silahlandırmak,Silahlı duruma getirmek silahlanma,Silahlanmak işi silahlanmak,Silahlı duruma gelmek silahlı,Silahı olan silahlık,Kışlada erlerin silahlarını yerleştirip bıraktıkları yer silahsız,Silahı olmayan silahsızlandırma,Silahsızlandırmak işi silahsızlandırmak,"Silahsızlanmasına sebep olmak, silahsızlanmasını sağlamak, silahlarını bıraktırmak" silahsızlanma,"Genel barış ve güvenlik için silah gücünü, silah kuvvetlerini azaltma veya büsbütün ortadan kaldırma" silahsızlanmak,Silahlanmaktan vazgeçmek silahşor,Silah kullanmada usta olan kimse silahşorluk,Silahşor olma durumu silahtar,"Osmanlılar döneminde padişah, sadrazam, vezir vb. devlet büyüklerinin silahlarına bakan ve koruyan kimse" silahtar ağa,"Osmanlı döneminde görevi sarayda padişahı korumak, törende padişahın kılıcını taşımak olan kimse" silaj,Taze bitkilerin kıyılmış biçiminin bir siloda sıkıştırılarak korumaya ve saklamaya alınması yöntemi sildirilme,Sildirilmek işi sildirilmek,Silme işi yaptırılmak sildirme,Sildirmek işi sildirmek,Silme işini yaptırmak sildirtme,Sildirtmek işi sildirtmek,Sildirme işini yaptırmak silecek,"Yıkandıktan sonra kurulanmak için kullanılan büyük havlu, hamam havlusu" silgi,"Kalem veya daktiloyla yazılmış, çizilmiş şeyleri silmeye yarayan, birleşiminde kauçuk olan nesne" sili,"Kilim, yünden dokunmuş yaygı" sili,"Arı, temiz" silik,"Üstündeki yazı veya çizgiler silinmiş, bozulmuş, aşınmış olan" silikat,"Yapı malzemesi olarak kullanılan cam, çimento, tuğla vb. maddelerin birleşiminde bulunan, silisik asidin bazlarla birleşerek oluşturduğu tuz" silikleşme,Silikleşmek işi silikleşmek,Silik duruma gelmek silikleştirmek,Silik duruma getirmek siliklik,Silik olma durumu silikon,"Kapı, pencere vb.ndeki aralıkları örterek hava ve su geçmesini önlemek amacıyla kullanılan şeffaf ve yapışkan bir madde" sililik,"Sili olma durumu, arılık, temizlik" silindir,"Alt ve üst tabanları birbirine eşit dairelerden oluşan bir nesnenin eksenini dikey olarak kesen, birbirine paralel iki yüzeyin sınırladığı cisim, üstüvane" silindir gibi ezmek,bir kimseyi her yönüyle güçsüz duruma getirmek silindiraj,Bir şeyin üzerinden silindir geçirme silindirik,"Silindirle ilgili, silindir biçiminde" silindir kalıplama,Plaka ve naylon benzeri ince levhaların silindir arasından geçirilerek üretilmeleri yöntemi silindirli,Herhangi bir sayıda silindiri olan silindirsel,Silindirle ilgili silindirsel yüzey,Doğrultman adı verilen düzlem bir eğriye dayanarak ve durağan bir doğruya paralel olarak yer değiştiren bir ana doğrunun çizdiği yüzey siliniş,Silinme işi silinme,Silinmek işi silinmek,Silme işine konu olmak silinip gitmek,bir şey birdenbire yok olmak veya unutulmak silinti,Bir yazının silinmiş olduğunu gösteren iz silis,"Kum, çakmak taşı, kuvars vb. silisyumun oksijenli birleşimleri" silisçil,Silisli yerde yetişen (bitki) silisik asit,Silikatların asitlerle birleşmesiyle elde edilen zayıf bir asit silisiz,İffetsiz silisizlik,İffetsizlik silisli,Yapısında veya birleşiminde silis bulunan silisyum,"Atom sayısı 14, atom ağırlığı 28,09, yoğunluğu 2,34 olan, 1420 °C'de eriyen, endüstride geniş ölçüde kullanılan ve doğada oksijenden sonra en bol bulunan element (simgesi Si)" siliş,Silme işi silkeleme,Silkelemek işi silkelemek,"Üstündeki şeyleri düşürmek, kaydırmak için bir şeyi üst üste, birden silkmek" silkelenme,Silkelenmek işi silkelenmek,Silkeleme işine konu olmak silkeleyiş,Silkeleme işi silki,Uykuda sıçrama silkindirme,Silkindirmek işi silkindirmek,Silkinmesini sağlamak silkiniş,Silkinme işi silkinme,Silkinmek işi silkinmek,Üstünü silkmek silkinip sıyrılmak,kendine gelip kurtulmak silkinti,Ürkerek sıçramak silkme,Silkmek işi silkmek,"Üstündeki şeyleri düşürmek veya temizlemek için bir şeyi kuvvetle sallamak, sarsmak" silkip atmak,her türlü ilgisini kesmek silktirme,Silktirmek işi silktirmek,Silkme işini yaptırmak sille,Elin iç yüzüyle vurulan tokat sille tokat,"Döverek, tokatlayarak" silme,Silmek işi silmece,Ağzına kadar dolacak bir biçimde silip süpürmek,"evi, ortalığı temizlemek" silip atmak,ilgi ve ilişkisini tamamen kesmek silmek,Bir şeyin ıslaklığını gidererek kuru duruma getirmek silme tahtası,Ölçeğe tepeleme doldurulan tahılın üst yüzeyinin ölçekle aynı düzeye getirilmesi için kullanılan tahta silo,"Tahıl vb. ürünlerin korunduğu, saklandığı veya depolandığı, genellikle silindir biçiminde ambar" silolama,Silolamak işi silolamak,Tarım ürünlerini siloya koyup yığmak veya saklamak silsile,"Birbirine bağlı, birbiriyle ilgili şeylerin oluşturduğu dizi, sıra" silsilename,Bir kimsenin silsilesini gösteren çizelge silüet,Karaltı silüryen,Birinci Çağın ikinci dönemi ve bu dönemde oluşan yer katmanları sim,Gümüş sim,İşaret sima,Yüz (II) simetri,Bakışım simetrik,Bakışımlı simetrili,Bakışımlı simetrisiz,Bakışımsız simge,"Duyularla ifade edilemeyen bir şeyi belirten somut nesne veya işaret, alem, remiz, rumuz, timsal, sembol" simgeci,"Simgecilik yanlısı olan, sembolist" simgecilik,"Olayları yorumlamaya veya inançları anlatmaya yarayan simgeler sistemi, sembolizm" simgeleme,Simgelemek durumu simgelemek,Simge durumuna getirmek simgeleşme,"Simgeleşmek işi, sembolleşme" simgeleşmek,"Simge durumuna gelmek, sembolleşmek" simgesel,"Simge ile ilgili, sembolik" simgesel mantık,Simgesel kalıplara verdiği önemli yerden dolayı çağdaş mantığa verilen ad simit,"Halka biçiminde, genellikle üzerine susam serpilmiş çörek" simitçi,Simit yapan veya satan kimse simitçilik,Simit yapma veya satma işi simsar,Komisyoncu simsariye,Komisyon simsarlık,Komisyonculuk simsiyah,Kapkara simultane,Anında simya,Alşimi simyacı,Alşimist sin,Mezar sin,Yaş (I) sinagog,"Yahudilerin ibadet etmek için toplandıkları yer, havra" sinameki,"Baklagillerden, sıcak bölgelerde yetişen, birçok türü bulunan bir bitki (Cassia)" sinameki gibi,"mızmız, sevimsiz, kimseyle ilişki kurmayan (kimse)" sinara,Büyük zoka sinarit,"İzmaritgillerden, Marmara ve Akdeniz'de yaşayan, pullu, eti beğenilen bir balık (Dentex vulgaris)" sincabi,Sincap rengi sincap,"Sincapgillerden, ağaçlarda yaşayan, genellikle meyveyle beslenen, çok tüylü, uzun kuyruklu, ince gövdeli bir hayvan, değin (II), çekelez (Sciurus vulgaris)" sincapgiller,Kemirgen memeli hayvanları içine alan geniş bir familya sindirilme,Sindirilmek işi sindirilmek,Sindirme işine konu olmak sindirim,"Besinlerin çeşitli enzimlerle eritilerek, parçalanarak ince bağırsakta emilebilir, kana karışabilir duruma gelmesi için uğradıkları fiziksel ve kimyasal değişikliklerin bütünü, hazım" sindirim aygıtı,Sindirim sistemi sindirim bilimci,"Sindirim sistemi hastalıkları hekimi, gastroenterolog" sindirim bilimi,"Tıbbın sindirim organları hastalıklarını inceleyen dalı, gastroenteroloji" sindirim organları,Sindirim aygıtı içinde yer alan organların bütünü sindirim sistemi,"Organizmada besin maddelerinin sindirilip emilmelerini ve geri kalan atıkların dışarı atılmalarını sağlayan organların bütünü, sindirim aygıtı" sindiriş,Sindirme işi sindirme,Sindirmek işi sindirmek,Sinmesini sağlamak veya sinmesine sebep olmak sine,Göğüs sineye çekmek,"kötü bir davranış, söz veya olaya ister istemez katlanmak" sinek,"Çift kanatlılardan, birtakım uçucu böceklerin genel adı" sinek avlamak,müşterisi olmayıp boş oturmak sinek küçüktür ama mide bulandırır,"önemsiz, küçük gibi görünen bir şeyin kötü ve olumsuz bir izlenim yarattığını anlatan bir söz" sinekten yağ çıkarmak (veya çıkartmak),olmayacak şeylerden yararlanmaya çalışmak sinek ağırlık,Sinek sıklet sinekçil,"Serçegillerden, sinekle beslenen, Amerika'nın sıcak bölgelerinde yaşayan bir kuş, sinekyutan (Muscicapa)" sinekkapan,"Droseragillerden, Kuzey Karolina bataklıklarında yetişen, yapraklarına konan sinekleri, böcekleri sıkıp emen bir bitki (Dionaea muscicapa)" sinekkapangiller,"Sıcak ve ılıman bölgelerde, özellikle bataklıklarda böcekle beslenen bitkileri içine alan bir bitki familyası" sinekkaydı,Özenle yapılmış sinek kuşu,"Serçegillerden, küçük, güzel bir tür kuş (Trochilus)" sineklenme,Sineklenmek işi sineklenmek,Sineği çoğalmak sinekler,Birçok sinek türünü içine alan çift kanatlılar familyası sineklik,Sinekleri kovmaya yarayan ucu püsküllü değnek sinek mantarı,Bir tür mantar sineksavar,Sinekleri savıp öldürmekte kullanılan ve ilaç püskürten sprey sinek sıklet,"Boksta 48 kilogramdan 51 kilograma kadar olan ağırlık, sinek ağırlık" sinema,"Herhangi bir hareketi düzenli aralıklarla parçalara bölerek bunların resimlerini belirleme ve sonra bunları gösterici yardımıyla karanlık bir yerde, bir ekran veya perde üzerinde yansıtarak hareketi yeniden oluşturma işi" sinemacı,"Sinemanın çeşitli kollarından birinde çalışan kimse, filmci" sinemacılık,"Sinema filmlerinin gerçekleştirilmesi için gerekli araç ve gereçleri yapmak, film çevirmek, bunların sürüm ve dağıtımını sağlamak amacıyla yapılan çalışmaların tümü, filmcilik, sinematografi" sinema endüstrisi,"Film yapımını, dağıtımını gerçekleştiren, sinema araçlarını üreten endüstri, sinema sanayisi" sinemalaştırmak,Sinema durumuna getirmek sinema salonu,Film gösterimi için seyircilere ayrılan geniş salon sinema sanayisi,Sinema endüstrisi sinemasever,"Sinemayı seven, sinema sanatı, kültürü ve çalışmalarıyla ilgilenen (kimse)" sinemaskop,"Geniş bir sahnenin 55 milimetrelik film üzerindeki görüntüye sığdırılmasından sonra göstericiye takılan, ikinci bir merceğe sıkıştırılmış görüntüyü, asıl büyüklüğüne çevirmesi temeline dayanan geniş perde ve üç boyutlu sinema tekniği" sinematek,"Sinema filmlerinin sanat, eğitim ve genellikle kültür amaçları göz önünde tutularak toplandığı, korunduğu yer veya kurum" sinematograf,Görüntüleri film üzerine kaydetmeye yarayan araç sinerama,Mercekleri 27 milimetre aralıklı üç ayrı alıcının yan yana birleştirilip eşlemeli olarak çalıştırılmasıyla ortaya çıkan bir geniş perde ve üç boyutlu sinema tekniği sinerji,Artı güç sinerji yaratmak,bir sonuca katkısı olabilecek birkaç etkeni bir arada harekete geçirerek güç elde etmek sinestezi,Duyum ikiliği singin,"Utangaç, sıkılgan" sini,"Üzerinde yemek de yenilebilen, yuvarlak, bakır veya pirinçten büyük tepsi" sinik,"Sinmiş, yılmış, pusmuş" sinik,"Sinizm taraftarı (kimse veya görüş), kinik" sinirlerini germek,birini sinirlenmeye hazır bir duruma getirmek sinirlerini bozmak,"kızdırmak, sinirlendirmek" sinirlerine hâkim olmak,"davranışlarını ve kendini denetleyebilmek, soğukkanlı olmak" sinirleri gergin olmak,sinirlendirici yeni bir olay çıkarsa hemen tepki gösterecek durumda olmak sinirleri gevşemek (veya yatışmak),"sinirliyken ferahlamak, sakinleşmek" sinirleri gerilmek,sinirlenmeye hazır bir durumda bulunmak sinirleri bozulmak,"çok sinirlenmek, ne yapıp edeceğini bilmeden şaşkın, karmaşık bir duruma düşmek" siniri oynamak,"öfkelenmek, sinirlenmek" sinirleri ayakta olmak,çok sinirlenmiş veya öfkelenmiş bulunmak sinirleri boşanmak,"sinirlenip kendini tutamayarak gülmek, ağlamak veya bağırmak" sinir,"Duyu ve hareket uyarılarını beyinden organlara, organlardan beyne ileten beyazımsı teller ve bu tellerin oluşturduğu demet" sinir sahibi olmak,devamlı sinirlenir durumda olmak sinir kesilmek,"çok sinirlenmek, öfkelenmek" sinirine dokunmak,"hoşuna gitmemek, sinirlendirmek" sinirleri altüst olmak,"sinirleri bozulmak, sinirlenip ne yapacağını şaşırmak" siniri tutmak,birdenbire sinirlenmek veya davranışlarını denetleyememek sinir argınlığı,Nevrasteni sinir bilimi,"Sinir sistemini inceleyen tıp dalı, asabiye, nöroloji" sinir buhranı geçirmek,bunalım içinde olmak sinir buhranına tutulmak,bunalım geçirmek sinir buhranı,Ruhsal sıkıntı veya bunalım sinirce,Nevroz sinir doku,Beyni ve sinirleri oluşturan ve nöron denilen hücrelerle örülmüş bulunan doku sinir harbi,Sinir savaşı sinir hastalığı,Sinir sistemiyle ilgili hastalıkların genel adı sinir hastası,"Sinir hastalığına tutulmuş olan, nevropat" sinir ilacı,Sinir sistemiyle ilgili bir hastalığı tedavi etmek için kullanılan yatıştırıcı ilaç sinir kanatlılar,"Saydam olan kanatları ağ biçiminde damarlarla örülü, dört kanatlı böcekler takımı" sinir küpü,Çok sinirli sinir küpüne çevirmek,aşırı derecede sinirlendirmek sinir küpüne dönmek,aşırı derecede sinirlenmek sinir küpü olmak,aşırı derecede sinirli olmak sinirleme,Sinirlemek işi sinirlemek,Etin içindeki kas kirişlerini ve kalın zarları ayıklamak sinirlendirme,Sinirlendirmek işi sinirlendirmek,Sinirlenmesine sebep olmak sinirleniş,Sinirlenme işi sinirlenme,Sinirlenmek işi sinirlenmek,"Duygu ve davranışlarını denetleyemeyecek duruma gelmek, öfkelenmek, köpürmek, feveran etmek" sinirli,İçinde sinir bulunan sinirlilik,"Sinirli olma durumu, asabilik, asabiyet" sinir otları,"İki çenekli, çiçekli bitkiler takımı" sinir otu,"Sinir otugillerden, çiçekleri tek bir sapın ucunda başak durumunda, birçok yabani türü bulunan ve hekimlikte kullanılan bir bitki (Plantago)" sinir otugiller,"Sinir otlarından, iki çenekli, bitişik taç yapraklı bitkiler familyası" sinir savaşı,"Söz veya davranışlarla birbirini sinirlendirme, sinir harbi" sinirsel,"Sinirle ilgili, asabi" sinir sistemi,"Yüksek yapılı organizmalarda, organizmanın yaşadığı ortama uymasını, çeşitli organların iş birliği durumunda çalışmasını sağlayan, sinir hücreleri, sinirler ve sinir merkezinden oluşan sistem" sinirsiz,Siniri olmayan sinirsizlik,Sinirsiz olma durumu sinir törpüsü,"Sinirleri, ruhsal durumu zayıflatan, yıpratan şey" siniş,Sinme işi kinizm,Sinizm sinle,Mezarlık sinlik,Mezarlık sinme,Sinmek işi sinmek,"Kendini göstermemek için büzülmek, saklanmak, pusmak" Sinolog,Sinoloji bilgini Sinoloji,"Konu olarak Çin ile ilgili dil, uygarlık, tarih bilgilerini ele alan filoloji" sinonim,Eş anlamlı sinsi,Gizli ve kurnazca kötülük yapan sinsice,"Gizlice, belli etmeden yapılan" sinsileşme,Sinsileşmek işi sinsileşmek,Sinsi duruma gelmek sinsilik,Sinsi olma durumu sinsin,"Geceleyin, ateş çevresinde, genç erkeklerin davul, zurna eşliğinde oynadıkları bir halk oyunu" sintigrafi,Gama ışınları yayan radyoaktif bir izotopun organizma içindeki yolunu izlemek temeline dayanan tanı yöntemi sintine,Geminin içinde en alt bölüm sinüs,Organların veya dokuların arasında bulunan boşluklar sinüzit,"Ateş, baş ağrısı, burun tıkanıklığı ve akıntısı ile beliren yüz sinüslerinin iltihaplanması" sinüzoidal,Sinüzoit ile ilgili olan sinüzoit,"Bir çemberin, sıfır dereceden 360 dereceye kadar olan yaylarının sinüslerinin değişmelerini grafik ile gösteren devirli düzlem eğri" sinyal almak,"işaret almak, belirtilerin farkına varmak" sinyal,Bir şey bildirmek için verilen işaret sinyal vermek,bir şeyi işaretle bildirmek sinyalizasyon,"Demir yolu, kara yolu ve limanlarda trafiği düzenleyen ışıklı sistem" sinyal lambası,"Genellikle motorlu taşıtlarda, taşıtın hangi yöne döneceğini gösteren lamba" sinyal müziği,Radyo ve televizyonda programın başında çalınan müzik sinyor,İtalya'da `bay` anlamında kullanılan bir unvan sipahi,Osmanlılarda tımar sahibi bir sınıf atlı asker sipahilik,Sipahi olma durumu sipariş etmek,"bir şeyin yapılmasını veya bir şeyin gönderilmesini istemek, ısmarlamak" sipariş,"Bir şeyin yapılmasını, gönderilmesini, getirilmesini isteme, ısmarlama" sipariş almak,bir şeyin yapılması veya gönderilmesi kendisine ısmarlanmak sipariş vermek,"bir şeyin yapılmasını, getirilmesini veya gönderilmesini birine ısmarlamak" spastik,Beyin zedelenmesi yüzünden kasları istemsiz olarak kasılan kimse siper etmek,kendini veya bir şeyi korumak amacıyla bir başka şeyi siper olarak kullanmak siper olmak,birini veya bir şeyi korumak amacıyla kendini siper olarak kullanmak siper almak,bir şeyi veya bir yeri siper olarak kullanıp gizlenmek siper,"Korunulacak, arkasına, altına veya içine girerek saklanılacak yer" sipere yatmak,"siper içine saklanmak, gizlenmek" siperisaika,Yıldırımsavar siperlenme,Siperlenmek işi siperlenmek,"Korunmak, saklanmak amacıyla bir yeri, bir şeyi kendine siper etmek veya siper altına, arkasına veya içine girmek" siperli,Siperi olan siperlik,"Güneş ve yağmurun etkisinden korumak amacıyla şapka, kapı, lamba vb. şeylere yapılan koruyucu engel, siper, güneşlik" sipolin,Katmanlarında iç içe daireler bulunan billurlu bir kalker türü sipsi,Ağaç dallarından yapılan düdük sipsivri,Çok sivri sipsivri kalmak,herkesin gitmesiyle yalnız kalmak sirayet etmek,"hastalık geçmek, bulaşmak" sirayet,"Hastalık başkalarına geçme, bulaşma" siren,"İtfaiye, cankurtaran ve polis araçlarında bulunan, tiz ses çıkaran uyarıcı alet" sirk,Eğitilmiş hayvanların ve cambazların gösteri yaptıkları genellikle kapalı yer sirkat,"Çalma, hırsızlık" sirke,"Bit, tahtakurusu vb. asalak böceklerin yumurtası" sirke,"Salatalara, yemeklere ekşilik vermek için kullanılan ekşimiş üzüm, elma, limon vb. suyu" sirkeci,Sirke yapan veya satan kimse sirkecilik,Sirke yapma veya satma işi sirkelenme,Sirkelenmek işi sirkelenmek,Birçok sirke türemek sirkeleşme,Sirkeleşmek işi sirkeleşmek,"Sirke durumuna gelmek, ekşimek" sirkeli,Üzerinde veya içinde sirke oluşmuş olan sirkelik,Sirke yapmaya yarar sirken,Yabani ıspanak (Chenopodium album) sirkengebin,Sirkeli bal şerbeti sirke sineği,"Eklem bacaklılardan, kısa duyargalı bir sinek (Drosophila)" sirkülasyon,Dolanım sirküler,Genelge sirmo,"Doğu Anadolu'da yetişen bir tür yabani sarımsak (Allium atrovilaceum, Allium vineale)" siroko,Akdeniz havzasında görülen çok sıcak bir rüzgâr siroz,Karaciğerin büyümesi veya işlevlerinin körelmesi ile ortaya çıkan bir hastalık sirozlu,Siroza tutulmuş olan sirrus,Saçak bulut sirtaki,"Kolların ve ayak hareketlerinin önemli olduğu, giderek hızlanan bir tür halk oyunu" sirto,Türk müziğinde genellikle neşeli ve hareketli nağmeler içeren bir tür oyun havası sis,Atmosferin alt tabakalarındaki küçük su taneleri veya buhardan oluşan bulutların çok alçalarak yeryüzüne kadar inmesiyle oluşan duman sis bombası,Sis oluşturmak için kullanılan bomba sis farı,Otomobillerde sisli havalarda görüş mesafesini çoğaltan far sis lambası,"Sisli havalarda trafiği kolaylaştırmak için kullanılan, sarı ışık veren bir lamba" sislendirme,Sislendirmek işi sislendirmek,"Sislenmesine sebep olmak, sisli duruma getirmek" sislenme,Sislenmek işi sislenmek,"Sisle kaplanmak, sise bürünmek, bulanmak" sisli,"Üzerine sis inmiş olan, sislenmiş, bulanık" sismik,Depremle ilgili sismograf,Depremyazar sismolog,Deprem bilimci sismoloji,Deprem bilimi sis perdesi aralanmak,gizli ve karanlık noktalar ortaya çıkmak sis perdesi,Ordunun hareketlerini düşmandan saklamak için istenilen bir yerde oluşturulan perde görünümünde sis sistem,Düzen sistematik,Sistemli sistemleşme,Sistemleşmek işi sistemleşmek,Sistemli duruma gelmek sistemleştirme,Sistemleştirmek işi sistemleştirmek,Sistemli duruma getirmek sistemli,Düzenli sistemsiz,Düzensiz sistemsizlik,Sistemsiz olma durumu sistire,Bir tahtanın üzerindeki ufak pürüzleri giderip onu dümdüz bir duruma getirmeye yarayan ince çelik lama sistireleme,Sistirelemek işi sistirelemek,Düzgün bir yüzey elde etmek için ağaç vb. şeyleri sistireden geçirmek sistit,Genellikle bakterilerin sebep olduğu sidik torbası yangısı sistol,Kalp kasının kasılma devresi sit,Tarih öncesinden günümüze kadar değişik çağların ve uygarlıkların kültür değerlerini temsil eden eser veya kalıntı sitayiş,Övme site,"Genellikle belli meslek adamları için yapılmış veya belli amaçlarla kurulmuş konutlar topluluğu, iş merkezi" sitem,"Bir kimseye, yaptığı bir hareketin veya söylediği sözün üzüntü, alınganlık, kırgınlık vb. duygular uyandırdığını öfkelenmeden belirtme" sitem etmek,"bir kimseye üzüldüğünü, kırıldığını öfkelenmeden belirtmek" sitemde bulunmak,sitem etmek sitemkâr,"Sitem edici, sitem eden" sitemli,Sitem taşıyan sitil,"Büyük bakraç, su kovası" sitoloji,Hücre bilimi sitoplazma,Çekirdek dışta kalmak üzere protoplazma yığını sitrik asit,"Birçok meyve ve sebzede serbest durumda veya potasyum, kalsiyum tuzu olarak bulunan, hafifçe mayalanmış limon suyunun kaynar durumdaki kalsiyum karbonatla işlenmesinden elde edilen asit, limon asidi, limon tozu, limon tuzu" sitteisevir kapıyı çevirir,kötü havalarda dışarı çıkmamayı öğütleyen bir söz sitteisevir,Öküz soğuğu sitteisevir her saati bir devir,`fırtına günlerinde hava her saat değişikliğe uğrar` anlamında kullanılan bir söz sittinsene,Çok uzun zaman sivil,Askerî olmayan sivilce,"İçinde irin bulunan küçük deri kabarcığı, en küçük çıban" sivilceli,Sivilceleri olan (kimse) sivil idare,Sivil yönetim sivilleşme,Sivilleşmek durumu sivilleşmek,Sivil duruma gelmek sivilleştirme,Sivilleştirmek işi sivilleştirmek,Sivil duruma getirmek sivillik,Sivil olma durumu sivil polis,"Emniyet teşkilatında görevi gereği üniformasız çalışan polis, sivil" sivil savunma,"Barışta doğal afetlere karşı, savaşta sıcak çatışma içinde sivil halkı korumaya yönelik önlemler bütünü" sivil yönetim,"Askerî açıdan bağımlı olmayan yönetim biçimi, sivil idare" sivri,Ucu keskin ve batıcı olan sivri akıllı,"Acayip düşünceleri olan ve kimsenin aklını beğenmeyen (kimse), sivri fikirli" sivri biber,Uzunca ve ince yeşilbiber sivrifare,Kurtçuk ve böceklerle beslenen ve bu bakımdan tarıma yararlı sayılan küçük bir memeli (Sorex araneus) sivrikuyruk,"Uzunluğu 3-12 milimetre olan, insanların, özellikle çocukların bağırsaklarında yaşayan küçük bir solucan, oksiyür" sivrileşme,Sivrileşmek işi sivrileşmek,Sivri duruma gelmek sivrileştirme,Sivrileştirmek işi sivrileştirmek,Sivri duruma getirmek sivrilik,Sivri olma durumu sivriliş,Sivrilme işi sivrilme,Sivrilmek işi sivrilmek,"Sivri duruma gelmek, sivrileşmek" sivriltme,Sivriltmek işi sivriltmek,Sivri duruma getirmek sivrisinek,"Çift kanatlılardan, insan ve memeli hayvanların kanıyla beslenen, birçok türü bulunan ve bir türü sıtma mikrobu aşılayan, sulak, bataklık yerlerde çok üreyen ve bulaşıcı hastalıkları yayan uçucu böcek (Culexpipiens)" siya,Kürekleri tersine kullanarak sandalı geriye yürütme siyah,"Kara (II), ak, beyaz karşıtı" siyah beyaz,Yalnız siyah çizgilerle kâğıdın beyazlığından oluşan resim veya bu iki rengi verecek gibi hazırlanmış klişe tekniği siyahımtırak,Siyahımsı siyah ırk,Teninin rengi koyu siyah olan insan ırkı siyahi,Zenci siyahlanma,Siyahlanmak durumu siyahlanmak,Siyahlaşmak siyahlaşma,Siyahlaşmak işi siyahlaşmak,"Rengi karaya dönmek, kararmak" siyahlatma,Siyahlatmak işi siyahlatmak,"Rengini karaya çevirmek, karartmak" siyahlık,"Siyah olma durumu, kara renk" siyak,"Sözün gelişi, anlatım biçimi" siyakat,Genellikle devlet dairelerinde kullanılmış bir yazı türü siyakusibak,"Sözdeki uygunluk ve tutarlılık, sibakusiyak" siyanür,Hidrosiyanik asidin tuzu veya esteri olan çok güçlü bir zehir siyasa,Politika siyasal,"Politika ile ilgili, siyasi, politik" siyasal parti,Siyasi parti siyaset,Politika siyaset bilimi,Siyasal kuramları ve bu kuramların uygulamalarını inceleyen bilim dalı siyasetçi,Politikacı siyasetçilik,Siyasetçinin işi siyaset meydanı,Siyasi konularda çeşitli kesimlerden görüşlerin ortaya konduğu ve tartışıldığı yer veya ortam siyasetname,Siyaset bilimini anlatan ve bu konuda öğüt veren eser siyasi,Siyasal siyasi ambargo,Bir ülkeyi cezalandırmak amacıyla siyasi alanda yaptırım uygulama siyasi coğrafya,Devlet ile ülke arasındaki ilgiyi kuran ve inceleyen beşerî coğrafyanın bir kolu siyasi harita,Devlet ve ülke sınırlarını gösteren harita siyasi parti,"Politik hayatın en önemli ögesi olan ve belli bir siyasi görüşü temsil eden parti, siyasal parti" siyasiyat,Politika işleri siyatik,Kalça siniri siyek,"Sidik torbasından başlayarak dışarıya kadar uzanan sidik yolunun son bölümü, üretra" siyenit,"Kuvarssız granit, ortoklaz, mika, hornblentten oluşan platonik kayaç" siyer,Hz. Muhammed'in hayatını anlatan kitap siyim siyim,"İnce ince, yavaş yavaş, siyem siyem, süyüm süyüm" siyme,Siymek işi siymek,"Kedi, köpek işemek" siyonist,Siyonizmle ilgili siyonizm,"XIX. yüzyıl sonlarında çeşitli ülkelerde Yahudilerce ortaya atılan, Filistin'de bağımsız bir Yahudi devleti kurmayı amaçlayan akım" siz,Çokluk ikinci kişi zamiri sizden iyi olmasın,"birinin, orada bulunmayan bir kimseyi överken karşısındakine söylediği bir nezaket sözü" siz bilirsiniz,`nasıl istersiniz öyle olsun` anlamında kullanılan bir söz siz sağ olun,"`ne yapalım, ziyanı yok` anlamında kullanılan bir söz" sizden,karşı taraftan olan (kimse) size (veya sizlere) ömür,bir kimsenin öldüğünü bildirmek için kullanılan bir söz size doyum olmaz,bir yerden ayrılırken söylenen bir nezaket sözü skandal,"Büyük yankı uyandıran, utanç verici veya küçük düşürücü olay" skandiyum,"Atom numarası 21, atom ağırlığı 44,96 olan, az rastlanan bir element (simgesi Sc)" skavut,Çok hızlı gidebilen bir tür keşif gemisi skeç,Güldürü niteliğinde kısa oyun ski,Kayak skif,İçine yalnız kürek çekenin girebildiği çok uzun ve çok dar yarış kayığı skink,"Skinkgillerden, çöl bölgelerinde, kurak bölgelerde yaşayan bir tür sürüngen (Scincus)" skinkgiller,"Omurgalı hayvanların sürüngenler sınıfından, üzerleri pullarla örtülü, küçük vücutlu hayvanları içine alan bir familya" skleroz,İçindeki katılgan dokunun artmasından dolayı bir organ veya dokunun patolojik sertleşmesi skolastik,"İnanç ve bilgiyi kiliseyle, özellikle Aristoteles'in bilimsel sistemini uyumlu bir biçimde birleştirmeye çalışan Orta Çağ felsefesi" skor,Sonuç slalom,Kayak sporunda bayraklarla işaretlenmiş birtakım dönemeçlerden oluşan pist üzerinde yapılan bir yarış türü Slav,"Rus, Beyaz Rus, Ukraynalı, Leh, Sırp, Hırvat, Sloven, Bulgar, Slovak ve Çek halklarına dillerindeki yakınlık dolayısıyla verilen ortak ad" Slavca,Slav dili Slavist,Slavistik alanında çalışan bilgin Slavistik,"Slav dili, tarihi ve kültürüyle ilgilenen bilim dalı" Slavlaşmak,Slav gibi davranmak Slavlık,Slav olma durumu slayt,Saydam slip,Paçasız ve sıkıca saracak biçimde dikilmiş erkek donu slogan atmak,sloganı bağırarak söylemek slogan,"Bir düşünceyi kolay hatırlanıp tekrarlanabilir bir biçimde ifade eden kısa, çarpıcı söz, motto" slogancı,Slogan hazırlayan veya atan (kimse) slogancılık,Slogancının işi sloganlaşma,Sloganlaşma işi sloganlaşmak,Slogan durumuna gelmek sloganlaştırma,Sloganlaştırmak işi sloganlaştırmak,Slogan durumuna getirmek Slovak,Slovakya'da oturan Slav halkı ve bu halkın soyundan olan kimse Slovakça,Slovakların kullandığı Slav dili Slovakyalı,Slovakya halkından olan kimse Sloven,"Slavların güney kolundan bir ulus veya bu ulustan olan kimse, İsloven" Slovence,Slovenlerin kullandığı dil Slovenyalı,Slovenya halkından olan kimse Sm,Samaryum elementinin simgesi smaç,"Voleybol ve teniste topu yukarıdan aşağıya doğru sertçe yere vurma, küt (III)" smaçör,"Voleybolda topu file üzerinde karşı alana doğru yukarıdan aşağıya sertçe vuran oyuncu, kütör" smokin,"Özel günlerde erkeklerin giydiği önü açık, ceketi genellikle ipek yakalı takım giysi" Sn,Kalay elementinin simgesi snobizm,Züppelik snop,Züppe snopluk,Züppelik soba,"İçinde kömür, odun veya gaz yakılan, elektrikle de çalıştırılabilen ısınma aracı" sobacı,"Soba yapan, satan, onaran veya kuran kimse" sobacılık,Sobacının işi veya mesleği sobalık,Sobaya girebilecek büyüklükte olan sobe,"Genellikle kovalamaca, saklambaç vb. çocuk oyunlarında, ebeden önce davranıp daha önce kararlaştırılmış yere ulaşıldığında söylenen söz" sobeleme,Sobelemek işi sobelemek,`Sobe` diyerek ebeden önce kararlaştırılmış yere ulaşıldığını bildirmek soda,"Sindirimi kolaylaştırmak, susuzluğu gidermek, içkileri sulandırmak için kullanılan, içinde sodyum karbonat bulunan, köpüren su" sodyum,"Atom numarası 11, atom ağırlığı 22,990, yoğunluğu 0,971 olan, 97,5 °C'de eriyen, deniz ve kaya tuzlarında, doğada birleşik olarak çok yaygın bulunan, beyaz, parlak, mum gibi yumuşak bir element (simgesi Na)" sodyum bikarbonat,"Özellikle kabartma tozu olarak kullanılan madde, karbonat (NaHCO3)" sodyum florit,"Metalürjide, eczacılıkta kullanılan kristal madde (NaF)" sodyum fosfat,"Eczacılıkta, hekimlikte kullanılan fosforik asidin sodyumlu tuzu (NaH2, NaHPO4, Na3PO4)" sodyum hidroksit,"Sabun yapımında kullanılan, 320 °C'de eriyen kuvvetli bir baz, sut kostik (NaOH)" sodyum hiposülfit,"Fotoğrafçılıkta, eczacılıkta kullanılan, suda eriyebilen kristal madde (Na2S2O4)" sodyum karbonat,"Sabun yapımında, temizlik işlerinde kullanılan, güçlü bir alkali tuz (Na2CO3)" sodyum klorür,Tuz sodyumlu,Birleşiminde sodyum bulunan sodyum nitrat,"Gübre yapımında, eti korumada kullanılan madde (NaNO3)" sodyum sülfat,"Tekstil, kâğıt, cam sanayisinde kullanılan madde (Na2SO4)" sof,"Bir çeşit sertçe, ince yünlü kumaş" sofa,"Evlerde oda kapılarının açıldığı genişçe yer, hol" sufi,Mutasavvıf sufilik,Sufi olma durumu sofist,Bilgici sofistik,Sofistlere özgü sofistike,Yapmacık sofistlik,Sofist olma durumu sufiyane,Tasavvufla ilgili veya mutasavvıflara yakışır biçimde olan sofizm,Bilgicilik sofra,"Masa, sini vb. şeylerin, yemek yemek üzere hazırlanmış durumu" sofra donatmak,sofraya bol ve türlü yiyecekler koymak sofra (veya sofrayı) kurmak,yemek yemek için sofra takımını dizmek ve yiyecekleri hazırlamak sofrayı kaldırmak (veya toplamak),"yemek yendikten sonra masa, sini vb.ni temizlemek" sofra başı,"Sofranın etrafı, yemek yeme yeri" sofra bezi,Sofranın altına serilen yaygı sofracı,"Saraylarda sofrayı kurma, kaldırma, yemeği dağıtma vb. işlerle görevlendirilmiş kimse" sofra duası,Yemek sonunda yapılan dua sofralık,Sofrada yemeye yarayan sofra örtüsü,Sofra kurulurken masanın üzerine serilen örtü sofrası açık,"Konuklarını yemeğe alıkoymayı seven, sofrasında konuk eksik olmayan (kimse)" sofra tahtası,Yerde yemek yeneceği zaman üzerine sofra takımı konan alçak masa sofra takımı,"Yemek yerken kullanılan çatal, bıçak, tabak, örtü, peçete vb. şeylerin tümü" softa,Medrese öğrencisi softaca,Softaya yaraşır bir biçimde softalaşma,Softalaşmak işi softalaşmak,"Bir görüşe, bir inanışa körü körüne bağlanmak, softa durumuna gelmek" softalık,Softa olma durumu sofu,Dinin buyruk ve yasaklarına bütünüyle uyan (kimse) sofuca,Sofuya yaraşır biçimde sofuluk,Sofu olma durumu soğan,"Zambakgillerden, yemeklere tat vermek için yumrusu ve yeşil yaprakları kullanılan güzel kokulu bitki (Allium cepa)" soğancı,Soğan yetiştiren veya satan kimse soğancık,"Yalın kat yaprakla sarılı, besin bakımından zengin küçük soğan" soğan çiçeği,Fulya soğanlama,Soğanlamak işi soğanlamak,Soğan katmak soğanlı,"İçinde soğan bulunan, içine soğan doğranmış olan, soğanla pişirilmiş olan" soğansı,"Soğanı andıran, soğana benzeyen, soğan gibi, soğanımsı" Soğdca,"Orta Asya'da Soğdların kullandıkları İran kökenli ölü dil, Soğdakça" soğrulma,Soğurulma soğrulmak,Soğurulmak soğrumsama,Yüze soğurma soğuk almak,"üşüyerek hastalanmak, üşütmek" soğuk çalmak,"soğuk, bitkiye zarar vermek" soğuk çıkmak,hava soğumak soğuk durmak,"ilgisiz, sevimsiz davranmak" soğuk duş etkisi yapmak,ansızın bildirilen tatsız bir haber olumsuz bir tepki yaratmak soğuk düşmek (veya kaçmak),"söz, davranış vb. yersiz ve sevimsiz olmak" soğuk ter dökmek (veya basmak veya boşanmak),"korkmak, heyecanlanmak, bunalmak, gerilmek" soğuk vurmak (veya yakmak),soğuk etkisiyle bitki kurumak soğuk,"Isısı düşük olan, sıcak karşıtı" soğuk algınlığı,"Sıklıkla virüslerin yol açtığı, beden ısısında yükselme, burun akıntısı ile ortaya çıkan solunum yolu hastalığı" soğuk bez,"Keten ipliğinden yapılmış, tülbende benzeyen bir tür ince, seyrek bez" soğuk büfe,"Bazı toplantılarda, ayakta yenilmek için soğuk yiyecek ve içeceklerle hazırlanmış masa" soğukça,Soğuğa yakın soğuk dalgası,Soğuk havanın yoğun bir biçimde gelmesi soğuk damga,Mürekkep kullanılmadan baskı ile yapılan kabartma damga soğuk harp,Soğuk savaş soğuk hava deposu,"Bozulabilen yiyeceklerin konulduğu, sürekli olarak soğutulan depo" soğuk ısırması,"Soğuğun etkisiyle parmaklarda, kulak kenarlarında oluşan kırmızı, kaşındırıcı şiş" soğukkanlı,"Olaylara ve gelişmelere sakin, ılımlı ve temkinli yaklaşan (kimse), serinkanlı, itidal sahibi" soğukkanlı olmak,"kolayca, öfke, telaş ve heyecana kapılmamak" soğukkanlı hayvanlar,Vücut ısıları yaşadıkları ortamın ısısına göre değişen hayvanlar soğukkanlılık,"Soğukkanlı olma durumu, serinkanlılık" soğuklama,Soğuklamak işi soğuklamak,"Üşüterek hastalanmak, soğuk almak" soğuklaşma,Soğuklaşmak işi soğuklaşmak,Soğumak soğuklaştırma,Soğuklaştırmak işi soğuklaştırmak,Soğuk duruma getirmek soğukluk,"Soğuk olma durumu, soğuk bir etki yapan şeyin özelliği, bürudet" soğuk nevale,"İnsanlara yaklaşmayan, söz veya davranışları soğuk olan sevimsiz kimse" soğuk renkler,"Mavi, lacivert, mor ve bu renklerin tonları" soğuk savaş,"İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Doğu ve Batı Bloklarının zaman zaman savaş çıkarma tehditlerinin bütün dünyada yarattığı gerginlik, soğuk harp" soğuk şaka,"Hoş karşılanmayan, yersiz nükte veya sözle yapılan şaka" soğulma,Soğulmak işi soğulmak,Suyu veya sütü çekilerek pörsümek soğuma,Soğumak işi soğumak,Isısını hızla veya yavaş yavaş yitirerek soğuk duruma gelmek soğurma,"Soğurmak işi, absorbe" soğurmak,"Bir madde, bir sıvıyı içine çekmek" soğuruş,Soğurma işi soğuşma,Soğuşmak işi soğuşmak,Toprak su soğurup tavlanmak soğutkan,"Sıcaklığı azaltan, soğutma özelliği olan" soğutma,Soğutmak işi soğutmaç,Soğutucu soğutmak,"Soğumasını sağlamak, soğumasına sebep olmak" soğutucu,"Soğutma özelliği olan, frigorifik" soğutulma,Soğutulmak işi soğutulmak,Soğutma işine konu olmak soğutuş,Soğutma işi soğuyuş,Soğuma işi sohbet,"Dostça, arkadaşça konuşarak hoş bir vakit geçirme, söyleşi, yârenlik, hasbihâl" sohbet etmek,"dostça, arkadaşça konuşarak hoş bir vakit geçirmek, söyleşide bulunmak, yârenlik etmek, hasbihâl etmek" sohbet ustası,"Konuşması zevkle dinlenen ve doyurucu olan, dinleyicileri âdeta büyüleyen kimse" sokaktan toplamak,"kolayca sağlamak, masrafsız ve zahmetsiz elde etmek" sokak,"İl, ilçe vb. yerleşim bölgelerinde, iki yanında evler olan, caddeye oranla daha dar veya kısa olabilen yol" sokağa atmak,"birini düşkün, yoksul kalacak biçimde evden, iş yerinden uzaklaştırmak veya kovmak" sokağa çıkmak,gezmek veya bir iş görmek için evden çıkmak sokağa (veya sokaklara) dökülmek,herhangi bir sebeple dışarı çıkmak sokağa (veya sokaklara) düşmek,kadın kötü yola saparak orta malı olmak sokakta kalmak,"sığınacak yeri olmamak, bakacak kimsesi bulunmamak" sokak çocuğu,Vaktini genellikle sokaklarda geçirip eğitimden yoksun kalmış çocuk sokak kadını,"Kötü yola düşmüş kadın veya kız, sokak kızı" sokak kapısı,Evin sokağa açılan kapısı sokak kızı,Sokak kadını soket,Kısa çorap sokma,Sokmak işi sokmak,İçine veya arasına girmesini sağlamak sokman,Bir çeşit uzun konçlu çizme sokra,Güverte döşemelerinde iki ağacın uç uca gelmesiyle oluşan aralık sokranma,Sokranmak işi sokranmak,"Söylenmek, homurdanmak" sokturma,Sokturmak işi sokturmak,Sokma işini yaptırmak soku,Taş dibek sokulgan,"Kısa sürede insanlarla kaynaşıp dost olabilen, kendini çabucak sevdiren" sokulganlık,Sokulgan olma durumu sokulma,Sokulmak işi sokulmak,Sokma işine konu olmak sokulu,Sokulmuş olan sokuluş,Sokulma işi sokum,Lokma sokur,Köstebek sokuş,Sokma işi sokuşma,Sokuşmak işi sokuşmak,Dar bir yere sokulmak sokuşturma,Sokuşturmak işi sokuşturmak,Dar bir yere zorla veya iterek sokmak sol yapmak,"`direksiyonu sola doğru çevirmek, sola yöneltmek` anlamında kullanılan bir söz" sol,"Vücutta kalbin bulunduğu tarafta olan, sağ karşıtı" sola kaymak,siyasette ve ekonomide sol görüşleri benimsemek sol tarafından kalkmak,"aksiliği, huysuzluğu, tersliği üzerinde olmak" sol eli beklemek,"yemeğe beklenilen birine, yemeğe başlandığını anlatmak için kullanılan bir söz" sol,Gam dizisinde fa ile la arasındaki ses sol açık,Futbolda sol başta bulunan oyuncu solak,Genellikle sol elini kullanan kimse solaklık,Solak olma durumu sol anahtarı,Portedeki notaların sol yüksekliğinde olacağını gösteren işaret solaryum,Güneşletici sol bek,Bir takımın savunmasının sol yönünde yer alan oyuncusu solcu,Sol görüşlü partilerin yandaşı olan (kimse) solculuk,Solcu olma durumu soldurma,Soldurmak işi soldurmak,Solmasına sebep olmak solfej,Müzik ezgilerinin nota adları ile ses ve süre değerlerine uygun bir biçimde söylenmesi solgun,"Rengini, tazeliğini, canlılığını veya parlaklığını yitirmiş olan, solmuş" solgunlaşma,Solgunlaşmak işi solgunlaşmak,Solgun duruma gelmek solgunluk,Solgun olma durumu sol haf,Orta sahanın solunda oynayan oyuncu sol iç,"Futbolda, sol açıkla santrfor arasında görev yapan hücum oyuncusu" solidarist,Dayanışmacı solidarizm,Dayanışmacılık solipsizm,Tekbencilik solist,"Bir müzik eserini tek başına çalan, söyleyen sanatçı, solocu" solistlik,"Solistin görevi, soloculuk" sollama yapmak,343 sollamak sollama,Sollamak işi sollamak,"Bir taşıt, önünden gitmekte olan taşıtın solundan geçmek" sollayış,Sollama işi solluk,Sol görüşe sahip olma durumu solma,Solmak işi solmak,"Rengini yitirmek, rengi uçmak" solo yapmak (veya atmak),bir müzik parçasını tek başına söylemek veya çalmak solo,Bir müzik parçasının bir kişi tarafından söylenmesi veya çalınması solocu,Solist sol şerit,Trafikte yolun veya caddenin sol tarafında yer alan yol çizgilerinin oluşturduğu bölüm solucan,"Yuvarlak veya yassı, uzun kurtlara verilen genel ad" solucan gibi,solgun ve zayıf (kimse) solucan düşürücü,Bağırsak kurtlarını öldürmeye veya organizmadan dışarı atmaya yarayan ilaç solucanlar,"Halkalılardan, yer solucanı, tenya, askarit gibi vücutları uzun, yumuşak ve ayaksız hayvanları içine alan takım" solucan otu,"Birleşikgillerden, Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgelerinde yetişen, 15-35 santimetre yüksekliğinde, yuvarlak yapraklı çiçekleri solucan düşürücü olarak kullanılan çok yıllık ve otsu bir bitki (Pelargonium endlicherianum)" soluğan,Nefes darlığına tutulmuş soluğan etmek,soluk soluğa bırakmak soluk aldırmamak,"ara vermeden çalıştırmak, vakit bırakmamak" soluk almak,"havayı ciğerlere çekmek, nefes almak" soluğu (bir yerde) almak,bir yere hemen gitmek veya sığınmak soluğu kesilmek (veya tutulmak),soluk almaz duruma gelmek soluğunu kesmek,bir şey çok heyecan veya korku vermek soluk,"Akciğerlere çekilen, akciğerlerden atılan hava, nefes" soluk,"Rengi atmış olan, solmuş, uçuk" soluk borusu,"Gırtlakla bronşlar arasında bulunan, yaklaşık 12 santimetre uzunluğunda, havanın akciğerlere girip çıkmasını sağlayan boru, nefes borusu" soluk darlığı,"Soluk alamaz duruma gelme, nefes darlığı" soluk kesici,Çok heyecan veya korku veren soluklama,Soluklamak durumu soluklamak,Soluk duruma gelmek soluklanma,Soluklanmak işi soluklanmak,Rahat bir biçimde soluk almak soluklaşma,Soluklaşmak durumu soluklaşmak,"Gerçek rengini yitirmek, rengi solmak" solukluk,Soluk olma durumu soluk soluğa,"Koşmaktan güçlükle soluk alarak, sık sık soluyarak, yorgun, bitkin veya telaşlı bir biçimde, nefes nefese" soluk soluğa kalmak,"nefes alamayacak duruma gelmek, çok yorulmak" soluksuz,Soluk alamayacak bir biçimde soluksuzluk,Soluksuz olma durumu soluma,Solumak işi solumak,Nefes alıp vermek solungaç,"Suda yaşayan hayvanların solunum organı, galsame" solunma,Solunmak işi solunmak,"Soluk alıp vermek, teneffüs etmek" solunum,"Bütün canlılarda, oksijen alıp karbondioksit verme biçiminde görülen hareket, teneffüs" solunum aygıtı,Solunum sistemi solunum sistemi,"Organizmada solunumu sağlayan organların tümü, solunum aygıtı" soluş,Solma işi solutma,Solutmak işi solutmak,Solumasına sebep olmak soluyuş,Soluma işi solüsyon,"Özellikle lastikleri yapıştırmakta kullanılan koyu, yapışkan madde" som,"İçi dolu olan ve dışı kaplama olmayan, masif" som,Rıhtımın su üstünde olan bölümü som,Somon balığı som,Kırgızistan para birimi soma,"Cinsiyet hücreleri dışında, vücut hücrelerinin tümü" somak,Hayvanlarda yüzün çıkıntılı ve az çok sivri olan ön bölümü somaki,"Kızıl veya yeşil renkte, damarlı ve çok sert bir porfir türü mermer" Somalili,Somali halkından olan kimse somata,"Bademden yapılan bir şerbet, badem sübyesi" somon,Somon balığı somun,Yuvarlak ve şişkin ekmek somun,"Cıvatanın ucuna geçirilen, içi yivli demir başlık" somurma,Somurmak işi somurmak,"Dudakları yapıştırıp kuvvetlice içine çekmek, emmek" somurtkan,"Sürekli somurtan, asık suratlı, abus" somurtkanlık,Somurtkan olma durumu somurtma,Somurtmak işi somurtmak,"Küskünlüğünü, bir şeye sıkıldığını, keyifsizliğini anlatacak biçimde yüzünü buruşturmak, surat asmak" somurtuk,"Asık suratlı, yüzü gülmez, sıkıntılı, çekilmez" somurtuş,Somurtma işi somurulma,Somurulmak işi somurulmak,Somurma işi yapılmak veya somurma işine konu olmak somut,"Varlığı duyularla algılanabilen, müşahhas, konkre, soyut karşıtı" somut isim,Somut ad somutlanma,Somutlanmak durumu somutlanmak,Somut duruma gelmek somutlaşma,Somutlaşmak durumu somutlaşmak,Somut duruma gelmek somutlaştırma,Somutlaştırmak işi somutlaştırmak,Somut duruma getirmek somutluk,"Somut olma durumu, müşahhaslık" somya,Şilteyi taşımaya ve ona esneklik vermeye yarayan yaylı kerevet sonu gelmemek,"bitmemek, tükenmemek" sonu gelmek,"yok olmak, ölmek" sonunu almak,bir işi bitirmek sona kalan dona kalır,`bir işte geç kalan istediği şeyi elde edemez` anlamında kullanılan bir söz son vermek,"bitirmek, sona erdirmek" sonunu getirememek,iyi başladığı bir işi başarıyla bitirememek son noktayı koymak,bir işte en son sözü söylemek son kozunu (veya kartını) oynamak,elinde bulunan son imkânı kullanmak sona ermek,son bulmak son bulmak,"bitmek, tükenmek" son pişmanlık fayda vermez (veya etmez),`iş işten geçtikten sonra pişman olmanın yararı yoktur` anlamında kullanılan bir söz son,"Şimdiki zamana en yakın zamandan beri olan veya bu zamanda yapılmış, olmuş olan, ilk karşıtı" son adam,"Futbolda savunmanın gerisinde görev yapan, önündeki savunma oyuncularını kontrol eden, yöneten, yardımcı ve serbest hareket edebilen savunma oyuncusu, libero" sonar,"Batmış olan nesnenin, yüzeye yakın balıkların yerini ve durumunu yansılanan ses dalgalarıyla belirleyen sistem" sonat,"Bir veya iki çalgı için yazılmış, üç veya dört bölümden oluşan müzik eseri" sonbahar,"Kuzey yarım kürede eylül, ekim ve kasım aylarını içine alan süre, güz, hazan, bağ bozumu" son birim,"En sonda yer alan birim, marjinal" soncul,Son bulma özelliği olan sonda,"Suyun herhangi bir noktadaki derinliğini ölçmek, dip tabakaların yapısını incelemek için kullanılan araç" sondaj,Sondalama sondaj yapmak,"sonda ile yoklamak, sondalamak" sondajcı,Sondalamacı sondaj kuyusu,Sondaj çalışmalarının yapıldığı kuyu sondalama,"Sondalamak işi, sondaj" sondalamacı,"Sondalama yapan kimse, sondajcı" sondalamacılık,"Sondalamacının işi, sondajcılık" sondalamak,Suyun derinliğini sonda ile ölçmek son derece,"Pek çok, çok fazla, son kerte" sone,"İki dörtlü ve iki üçlüden oluşan, on dört dizeli bir Batı şiir türü" son ek,Kelimelerin kök veya gövdesinin sonuna gelen ek son vazife,Son görev son gürlüğü,"Bir kimsenin yaşlılığında kavuştuğu rahat, bolluk ve huzur" son kânun,"Ocak, kânunusani" sonlama,Sonlamak işi sonlamak,"Bitirmek, sonuçlandırmak, sona erdirmek, noktalamak" sonlu,"Sonu olan, bitimli" sonlu büyüklük,Ölçüsü sonlu bir sayıyla ifade edilen büyüklük son nefes,Hayatın sonu son nefesini vermek,ölmek sonra,"Daha ileri bir zamanda, müteakiben, önce karşıtı" sonradan,"Konuşulan zamanın ardından gelen zamanda, muahharan" sonradan gelen devlet devlet değildir,`kişi yaşlandıktan sonra gelen zenginlik işe yaramaz` anlamında kullanılan bir söz sonradan görme,Sonradan görmüş "sonradan görme, gâvurdan dönme",`sonradan görme olan kimseler fazla iyi niteliklere sahip değildir` anlamında kullanılan bir söz sonradan görmelik,Sonradan görmüşlük sonradan görmüş,"Sonradan zenginleşerek gösteriş, övünme vb. yersiz davranışlarda bulunan, sonradan görme" sonradan görmüşlük,"Sonradan zenginleşerek gösteriş, övünme vb. yersiz davranışlarda bulunma, sonradan görmelik" sonraki,Sonra olan sonraları,Sonraki zamanlarda sonrasız,Sonsuz sonrasızlık,Sonsuzluk sonsal,"Deneyden çıkan ve deneye bağlı olan (bilgi), aposteriori" son ses,Bir kelime veya hecenin sonundaki ses son ses düşmesi,Söz sonundaki bir sesin yok olması sonsuz,"Sonu olmayan, bitmeyen, ebedî" sonsuz küçük,"Sıfıra eşit olmamak şartıyla, herhangi bir sayıdan daha çok sıfıra yakın olabilen değişken" sonsuzlaşma,Sonsuzlaşmak işi sonsuzlaşmak,"Sonsuz duruma gelmek, sonu olmamak" sonsuzluk,Sonsuz olma durumu son teşrin,"Kasım, teşrinisani" son turfanda,Bir meyve veya sebzenin mevsiminin sonunda alınan en son ürünü sonuç,"Bir olayın doğurduğu başka bir olay veya durum, netice" sonuç almak,"bir işi bitirmek, sonuçlandırmak" sonuç çıkarmak,bir işlemi bitirip sonuca ulaşmak sonuç vermek,sonuçlanmak sonuç karşılaşması,Sonuç yarışması sonuçlama,Sonuçlamak işi sonuçlamak,"Sonuca ulaştırmak, sonuçlandırmak, bitirmek" sonuçlandırma,"Sonuçlandırmak işi, neticelendirme" sonuçlandırmak,"Sonuca ulaştırmak, bitirmek, neticelendirmek, intaç etmek" sonuçlanış,"Sonuçlanma işi, neticeleniş" sonuçlanma,"Sonuçlanmak işi, neticelenme" sonuçlanmak,"Sonuca ulaştırılmak, sonuca bağlanmak, bitirilmek, neticelenmek, intaç edilmek" sonuç oyuncusu,Maçın skorunda etkili olan oyuncu sonuçsuz,"Sonuca ulaşamayan, sonuç vermeyen, neticesiz" sonuç takımı,Maçlarda sonuç almasını bilen takım sonuç yarışması,"Sonucu almak için yapılan yarış, sonuç karşılaşması" sonunda,"En son zamanda, nihayetinde" sonurgu,"Bir başlangıcın, bir olgunun, bir ilginin renkli ve zorunlu görülen sonucu, vargısı" sonurtu,Birbirine bağlı iki önermeden ikincisi sonuşmaz,"Sonsuza giden bir eğrinin çeşitli noktalarının gittikçe yaklaştığı başka bir eğri veya doğru, asimptot" son görev,"Bir akraba veya dostun ölümünde gerekli olan saygıyı gösterme, töreleri yerine getirme, son vazife" sopa,Kalın değnek sopa atmak (veya çekmek),dövmek sopa yemek,"dövülmek, dayak yemek" sopanın altına yatırmak,dövmek sopalama,Sopalamak işi sopalamak,"Sopa ile vurmak, dövmek" sopalanma,Sopalanmak işi sopalanmak,"Sopa ile vurulmak, dövülmek" sopalı,Elinde sopası olan soprano,Kadın veya çocuklarda en ince ses sopsoğuk,Çok soğuk sordurma,Sordurmak işi sordurmak,Sorma işini yaptırmak sorgu,Sorma işi sorguya çekmek,bir suçla ilgili olarak soru sorup cevap istemek sorguç,"Bazı kuşların tepelerinde bulunan uzunca tüy, tuğ, tepelik" sorguçlanmak,Sorguç biçimiyle şekillenmiş gibi görünmek sorguçlu,Sorgucu olan sorguçsuz,Sorgucu olmayan sorgu hâkimi,Sorgu yargıcı sorgulama,"Sorgulamak işi, isticvap" sorgulamak,Suç niteliğinde bulunan bir sorun üzerine ilgili bulunanlara sorular sormak sorgulanış,Sorgulanma işi sorgulanma,Sorgulanmak işi sorgulanmak,Sorgulama işine konu olmak veya sorgulama işi yapılmak sorgun,Sepetçi söğüdü sorgu sual,Soruşturma sorgu suale çekmek,sorguya çekmek sorgusuz,Sorgu yapılmadan sorgusuz sualsiz,Soruşturmadan sorgu yargıcı,"Sanıkları sorguya çeken yargıç, sorgu hâkimi, müstantik" sorit,Öncül sayısı ikiden çok olan tasımsal çıkarım sorma,Sormak işi sorması ayıp olmasın (veya sorması ayıp),sormak ayıp olmasın sormaca,"Herhangi bir konuyla ilgili durum ve tutumu belirlemek için düzenlenmiş ayrıntılı ve kapsamlı soru dizisi, anket" sormak ayıp olmasın,sorulması teklifsizlik sayılan bir şeyi sormadan önce özür dilemek için kullanılan bir söz "sorma kişinin aslını, sohbetinden bellidir","`bir kişinin nasıl bir insan olduğu konuşmasından belli olur, soyunu sopunu öğrenmeye gerek yoktur` anlamında kullanılan bir söz" sormak,"Birine soru yönelterek herhangi bir konuda bilgi istemek, sual etmek" sora sora Bağdat (veya Kâbe) bulunur,`insan sora sora çok uzak yerleri bile bulur` anlamında kullanılan bir söz sorma! (veya sormayın! veya sorma gitsin!),"çokluk, aşırılık ve kötü bir durum anlatan bir söz" sormak,Dudakları uzatıp soluğu kuvvetle çekerek emmek sormuk,Çocuk emziği sorti,Elektrik tesisatında lamba veya fiş konacak kolların her biri sorti yapmak,uçak bir noktadan kalkıp başka bir noktaya inmek soru,"Bir şey öğrenmek için birine yöneltilen ve karşılık gerektiren söz veya yazı, sual" soru sormak,bir konu hakkında bilgi edinmek üzere soru yöneltmek soru cümlesi,Herhangi bir biçimde soru anlamı içeren cümle soru işareti,Soru cümlelerinin sonuna konulan noktalama işaretinin adı (?) sorulma,Sorulmak işi sorulmak,Sorma işine konu olmak sorulu görünüm,Soru biçimindeki bir fiilin bir başka fiilden önce gelerek zaman zarfı görevinde kullanılması sorum,Sorumluluk soruma,Sorumak işi sorumak,Emmek sorumlu,"Üstüne aldığı veya yaptığı işlerden dolayı hesap vermek zorunda olan, sorumluluk taşıyan (kimse), mesul, mesuliyetli" sorumlu tutmak,"sorumlu saymak, mesul olarak görmek" sorumluluk,"Kişinin kendi davranışlarını veya kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesi, sorum, mesuliyet" sorumluluk almak,sorumluluk yüklenmek sorumluluk düşmek,"sorumlu sayılmak, sorumlu olarak görülmek" sorumsuz,"Sorumlu olmayan, sorumluluk taşımayan, sorumluluk duygusu bulunmayan, düşünmeden hareket eden (kimse), mesuliyetsiz" sorumsuzca,"Sorumsuz bir biçimde, mesuliyetsizce" sorumsuzlaşma,Sorumsuzlaşmak durumu sorumsuzlaşmak,Sorumsuzca davranmak sorumsuzluk,"Sorumsuz olma durumu, mesuliyetsizlik" sorun çıkarmak,üzüntü verecek veya içinden güç çıkılır bir durum yaratmak sorun olmak,dert olmak sorun etmek,dert etmek sorun,"Araştırılıp öğrenilmesi, düşünülüp çözümlenmesi, bir sonuca bağlanması gereken durum, mesele, problem" sorunlu,"Sorunu olan, meseleli, problemli" sorunsal,Çözümü belli olmayan sorunsuz,"Sorunu olmayan, meselesiz, problemsiz" soru sıfatı,Adı soru yoluyla belirten sıfat soruşma,Soruşmak işi soruşmak,Birine sormak soruşmak,Kurumak soruşturma,Soruşturmak işi soruşturma açmak,"bir sorunu açıklığa kavuşturmak amacıyla bir idari veya adli makamın yönettiği, ilgililerden ve tanıklardan bilgi toplamak, konuyu incelemek" soruşturmacı,"Soruşturma yapan kimse, soruşturucu, muhakkik" soruşturmacılık,"Soruşturmacının yaptığı iş, soruşturuculuk, muhakkiklik" soruşturmak,"Öğrenilmek istenilen şeyi birçok kişiye inceden inceye sormak, araştırmak" soruşturma kurulu,"Herhangi bir konuda soruşturma yapmak üzere oluşturulmuş kurul, tahkikat komisyonu" soruşturucu,Soruşturmacı sorutkan,Somurtkan sorutma,Sorutmak işi sorutmak,"Somurtmak, surat asmak" soru zamiri,Yerini tuttuğu varlığı soru yoluyla temsil eden zamir soru zarfı,"Fiillerin yer, yön, zaman, neden, nitelik ve derecelerini soru yoluyla açıklayan ve soru zamirlerinden yararlanılarak kurulan zarf" sos,"Bazı yemeklerin üzerine dökülen, domates, baharat vb. şeylerle yapılan karışım" sosis,Kıyılmış etin baharatla yoğurulduktan sonra ya tam ya da yarı pişirilerek hayvan bağırsağı içine doldurulmasıyla hazırlanan bir yiyecek türü sosyal,Toplumsal sosyal adalet,"Toplumun değişik kesimlerinde hayat standardı, gelir düzeyi vb. birtakım ölçülerin fırsat eşitliği çerçevesinde dikkate alınmasıyla sosyal alanda sağlanan denge durumu" sosyal antropoloji,"Kültürü bir bütün olarak inceleyen, kültür kalıpları arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları ortaya koyan bilim dalı" sosyal bilgiler,Sosyal konuları içeren bilgiler sosyal bilim,"Toplum olayları, insanın sosyal ve kültürel faaliyetleri konusunda araştırma ve inceleme yapan bilim" sosyal bünye,Sosyal yapı sosyal değerler,"Toplumun fertlerini birbirine yaklaştıran, bir arada tutan, toplumun devamını sağlayan temel yargılar, değerler" sosyal değişme,Sosyal bakımdan söz konusu olan değişme sosyal demokrasi,Sosyal alanda emekçi toplum kesimlerinin çıkarlarının korunması ve üretimi artırmak yanında hakça bölüşümü de ön planda tutan sosyal ve siyasi akım sosyal demokrat,Sosyal demokrasi yanlısı olan kimse sosyal devlet,Ekonomik ve sosyal alanlarda bireylere sosyal güvenlik ve adalet sağlayıcı politikalar üreten devlet modeli sosyal düzen,"Sosyal yapı içerisinde belli yöntem, ilke veya yasalara göre oluşturulan düzen" sosyal faaliyet,Sosyal etkinlik sosyal gelişme,Sosyolojik bakımdan gözlenen değişme ve gelişme sosyal güvenlik,"Sosyal sigorta, sosyal yardım vb. araçlarla halkın sosyal durumunu güvence altına alma" sosyal hayat,"İnsanın toplum içindeki yaşama biçimi, sosyal yaşam" sosyalist,Toplumcu sosyalistik,"Toplumculukla ilgili, toplumculuğa ait" sosyalizasyon,Toplumsallaştırma sosyalizm,Toplumculuk sosyal konut,"Dar gelirliler için özel olarak yapılmış, sağlığa uygun ucuz konut" sosyalleşme,Toplumsallaşma sosyalleşmek,Toplumsallaşmak sosyalleştirme,Toplumsallaştırma sosyalleştirmek,Toplumsallaştırmak sosyal olgu,Sosyal nitelikli olay sosyal oluşum,Zaman içinde insanların oluşturduğu toplumla ilgili sosyal değişim sosyal psikoloji,Toplumun insan davranışlarına etkisini konu edinen bilim dalı sosyal sigorta,"Bir işte ücret karşılığı çalışanların sağlığını, geleceğini güvence altına almak amacıyla kazançlarından bir bölümü kesilerek yapılan sigorta" sosyal tabaka,"Bir toplumda yaşama biçimi, maddi imkân, öğrenim durumu bakımlarından birbirine benzeyen kişilerin oluşturduğu sınıf, sosyal sınıf" sosyal yapı,"İçinde sosyal ilişkilerin, sosyal olayların meydana geldiği, sosyal grupların ve kurumların yer aldığı toplumun şekil ve çerçevesiyle ilgili dış görünüşe sahip olan bir sosyal varlık, toplumsal yapı, sosyal bünye" sosyal yardım,"Yoksul kimselere yiyecek, giyecek, yakacak, tedavi ve ilaç sağlanarak yapılan parasız yardım" sosyal yaşam,Sosyal hayat sosyete,Bir topluluktaki gelir düzeyi yüksek ve kendilerine özgü yaşama biçimleri olan topluluk sosyetik,Sosyete ile ilgili sosyoekonomik,Aynı anda hem toplumsal alanı hem ekonomik alanı veya aralarındaki ilişkileri ilgilendiren sosyokültürel,Aynı anda bir toplumu veya toplumsal bir grubu ve kendine özgü olan kültürü ilgilendiren sosyolengüistik,"Dil, toplum ve kültür arasındaki ilişkileri konu edinen dil bilimi dalı" sosyolog,Toplum bilimci sosyoloji,Toplum bilimi sosyolojizm,Bütün sosyal bilimleri yalnız sosyolojinin bir dalı sayan ve bunların sadece sosyolojik metotlarla açıklanabileceğini söyleyen görüşün adı sote,"Küçük küçük doğranmış et, ciğer, böbrek vb. şeyler yağda hafifçe kavrulduktan sonra su, domates, biber vb. katılarak yapılan yemek" sovhoz,Sovyetler Birliği'nde devlet eliyle yönetilen tarım işletmesi Sovyet,"1990 öncesi SSCB'ye özgü, sosyalist toplumun siyasal örgütlenme biçimlerinden biri olan danışma kurulu" soy,"Bir atadan gelen kimselerin topluluğu, köken, sülale" soya çekmek,soyunun özelliklerini taşımak "soydur çeker, boktur kokar",`her insan veya yaratık az çok soyuna benzer` anlamında kullanılan bir söz soya,"Kökeni Çin ve Japonya'ya uzanan, protein değeri bakımından zengin bir tür fasulye, soya fasulyesi (Soia hispida)" soya çekim,Kalıtım soyadı,"Herkesin ailece anılmasına yarayan öz adından sonraki adı, aile adı, aile ismi, soy ismi" soya fasulyesi,Soya soyağacı,"Bir kişinin veya bir ailenin en uzak atasından başlayarak bütün kollarını belirten çizelge, hayatağacı, soy kütüğü, şecere" soydaş,Soyları bir olan bireylerden her biri soydaşlık,"Soyları bir olma, bir soydan olma durumu, türdeşlik" soydurma,Soydurmak işi soydurmak,Soyma işini yaptırmak soy gazlar,Asal gazlar soygun,Genellikle çete durumunda bir araya gelmiş haydutlar tarafından yapılan silahlı hırsızlık soyguncu,Soygun yapan kimse soygunculuk,"Soygun yapma, çapul" soyka,Ölünün üzerinden çıkan giysi soyka,"Tüyleri alacalı, bir tür küçük karga" soykırım,"Bir insan topluluğunu ulusal, dinsel vb. sebeplerle yok etme, jenosit, genosit, pogrom" soylu,"Doğuştan veya hükümdar buyruğuyla, bazı ayrıcalıklara sahip olan ve özel unvanlar taşıyan (kimse), asaletli, asil, kerim" soylu erki,"Ekonomik, toplumsal ve siyasi gücün soylular sınıfının elinde bulunduğu yönetim biçimi, aristokrasi" soyluluk,"Soylu olma durumu, asillik, asilzadelik, zadegânlık, asalet, asaletlilik, necabet" soylu soplu,Köklü ve tanınmış bir aileden olan soyma,Soymak işi soymak,"Bir şeyin üzerinden kabuk, deri, zar vb.ni çıkarmak" soyup soğana çevirmek,hiçbir şey bırakmamacasına soymak soymuk,"Damarlı bitkilerin kök, gövde ve yapraklarında, ongun besi suyunu ileten borularla, yakın hücrelerden ve bunların arasını dolduran özek dokudan oluşan tabaka" soy oluş,"Türlerin, ortaya çıktıkları zamandan bulundukları zamana kadar geçirdikleri gelişim evrelerinin tümü, filogenez, birey oluş karşıtı" soysal,Soyla ilgili soy sop,Bütün soy ve hısımlar soysuz,"Soyunun özelliklerini yitirmiş olan (kimse, bitki vb.), dejenere" soysuzca,"Soysuz bir biçimde, soysuza yakışırcasına" soysuzlaşma,"Soysuzlaşmak işi, dejenerasyon" soysuzlaşmak,"Biyolojik, toplumsal, doğal bozulmaya, dağılmaya uğramak, tefessüh etmek" soysuzlaştırma,Soysuzlaştırmak işi soysuzlaştırmak,Soysuz bir duruma getirmek soysuzluk,Soysuz olma durumu soytarı,"Söz ve davranışlarıyla halkı güldürüp eğlendiren kimse, maskara" soytarılık,"Soytarı olma durumu, kaşmerlik, maskaralık" soyulma,Soyulmak işi soyulmak,Soyma işine konu olmak soyunma,Soyunmak işi soyunmak,Üstündeki giysilerin bir bölümünü veya tümünü çıkarmak soyunup dökünmek,sokak giysilerini çıkarıp ev içinde kullandığı rahat kılığını giymek soyuntu,Soyulup atılan şey soyunuş,Soyunma işi soyuş,Soyma işi soyut,"Varlığı duyularla algılanamayan, mücerret, somut karşıtı, abstre" soyutçuluk,"Soyutlamalara, somut gerçeklerinkine eşit değer verme, amaç olarak soyutu alan tutum, abstraksiyonizm" soyut isim,Soyut ad soyutlama,"Bir nesnenin özelliklerinden veya özellikleri arasındaki ilişkilerden herhangi birini tek başına ele alan zihinsel işlem, gerçeklikte ayrılamaz olanı düşüncede ayırma, tecrit, abstraksiyon" soyutlamak,Bir şeye soyutlama işlemini uygulamak soyutlaşmak,Soyut duruma gelmek soyutlaştırmak,Soyut duruma getirmek soyutluk,Soyut olma durumu soyut sayı,"Birimlerinin türü belirlenmemiş sayı, abstre sayı" söbe,"Biçimi yumurta gibi olan, beyzi, oval" söğürme,Ateşte közlenerek hazırlanmış patlıcan söğüş,Soğuk olarak yenen haşlanmış et söğüşlemek,Dolandırmak söğüşlük,Söğüş yapmaya elverişli (et veya sebze) söğüt,"Söğütgillerden, sulak yerlerde yetişen, yaprakları almaşık ve alt yüzleri havla örtülü büyük bir ağaç (Salix)" söğütgiller,"İki çeneklilerden, söğüt, kavak vb. türleri içine alan bir bitki familyası" söğütlü,Söğüt ağaçları bulunan (yer) söğütlük,Söğüt ağacı bol olan yer sökel,"Sakat (kimse), malul" sökme,Sökmek işi sökmek,"Bir şeyi bulunduğu yerden kuvvet kullanarak veya gevşeterek çıkarmak, çekip ayırmak" söküp atmak,"gözden çıkarmak, kıymak, feda etmek" söktürme,Söktürmek işi söktürmek,Sökme işini yaptırmak sökük dikmek,sökülmüş olan bir şeyi onarmak sökük,Sökülmüş sökükçü,Sökük dikip yama yapan kimse sökülme,Sökülmek işi sökülmek,Sökme işine konu olmak sökülüş,Sökülme işi söküm,Sökme işi sökün,"`Birçok kişi veya şey birbiri ardından gelmek, görünmek` anlamlarına gelen sökün etmek birleşik fiilinde geçer" söküntü,Sökülen şeyin parçası sökü otu,"Baklagillerden, kumlu topraklarda yetişen bir bitki (Ornithopus)" söküş,Sökme işi sölom,Orta derinin iki tabakası arasında bulunan ve oğulcukta genel vücut boşluğunu oluşturan oyuk sölomlular,Bir vücut boşluğu bulunan hayvanlar sölpük,Gevşeyip kendini koyuvermiş sölpüme,Sölpümek işi sölpümek,Şişmanken zayıflamak sömestir,Yarıyıl sömikok,Taş kömürünün 500-600 °C'de damıtılmasıyla elde edilen kömür sömürge,"Bir devletin kendi ülkesinin sınırları dışında egemenlik kurarak yönettiği ekonomik veya siyasal çıkarlar sağladığı ülke, sömürülen ülke, müstemleke, koloni" sömürgeci,"Sömürgesi olan, sömürge elde etmek amacında olan kimse veya ülke, müstemlekeci, kolonyalist" sömürgecilik,"Genellikle bir devletin başka ulusları, devletleri, toplulukları, siyasal ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılması veya yayılmayı istemesi, müstemlekecilik, kolonyalizm" sömürgeleşme,"Sömürge durumuna gelme, müstemlekeleşme" sömürgeleşmek,"Sömürge durumuna gelmek, müstemlekeleşmek" sömürgeleştirme,"Sömürgeleştirmek işi, müstemlekeleştirme" sömürgeleştirmek,"Sömürge durumuna getirmek, sömürge yapmak, müstemlekeleştirmek" sömürgen,Sömürücü sömürgenlik,Sömürgen olma durumu sömürme,Sömürmek işi sömürmek,"Üretim araçları sahipleri, başkalarının emeğine ve onların yarattıkları değerlere el koymak" sömürü,Sömürme işi sömürücü,"Sömürüyü gerçekleştiren (kimse), sömürgen, istismarcı" sömürücülük,Sömürücü olma durumu sömürülme,Sömürülmek işi sömürülmek,Sömürme işine konu olmak sömürüş,Sömürme işi söndürme,Söndürmek işi söndürmek,"Ateş ve ışığın yanmasına, aydınlatmasına son vermek" söndürücü,Yangın söndürücü söndürülme,Söndürülmek işi söndürülmek,Söndürme işine konu olmak sönme,Sönmek işi sönmek,"Yanmaz, aydınlatmaz, parlamaz olmak" sönük,Sönmüş olan sönüklük,Sönük olma durumu sönüm,"Bir salınım hareketinin genliğinin türlü dirençlerin etkisiyle küçülmesi, itfa" sönüm ayrımı,Süresi gelmiş borç senetlerini ödemek amacıyla ayrılmış yedek para sönümleme,Sönümlemek işi sönümlemek,"Bir salınım hareketinin genliğini küçültmek, azaltmak, itfa etmek" sönümlü,Belirli bir sürede genliği sıfıra inen (salınım hareketi) sönümsüz,"Genliği hiçbir zaman sıfıra yaklaşmayan, her devirde beslenen (salınım hareketi), beslenen" sör,Katolik mezhebinde kendini dine adayan ve manastırda yaşayan kadın sörf,Özel kayma aracı ve yelkenlisi ile denizde yapılan bir spor türü sörfçü,Sörf sporu yapan kimse sövdürme,Sövdürmek işi sövdürmek,Sövme işini yaptırmak veya sövmesine yol açmak söve,"Kapı ve pencerenin yerleştiği kasa, çerçeve" söven,Büyük sopa sövgü,"Sövmek için söylenen söz, sövme, küfür" sövgücü,"Söven, küfreden, sövücü" sövme,"Sövmek işi, sövgü, küfretme" sövmek,"Onur kırıcı, çoğu basmakalıp kaba sözler söylemek, küfretmek" sövüp saymak,"aralıksız küfürler sıralamak, uzun uzadıya söverek yermek" sövülme,Sövülmek işi sövülmek,Sövme işine konu olmak sövüntü,"Hafif sövme yollu, kaba ve yakışıksız söz" sövüş,Sövme işi sövüşme,Sövüşmek işi sövüşmek,Birbirine sövmek sövüştürme,Sövüştürmek işi sövüştürmek,Birbirine sövdürmek söylem,"Söyleyiş, söyleniş, sesletim, telaffuz" söyleme,Söylemek işi söylemesi ayıp,utanılacak bir durumun açıklanması sırasında kullanılan bir söz söylemek,Düşündüğünü veya bildiğini sözle anlatmak söylemediğini bırakmamak,bir kimse veya bir konu ile ilgili olarak söylenmemesi gereken şeyleri söylemek söyleyeceği olmak,herhangi bir konuda kendisinin de diyecekleri bulunmak söylemseme,Söylemsemek işi söylemsemek,Söyleniş özelliği taşımak söylence,Efsane söylenilme,Söylenilmek işi söylenilmek,Söylenmek söyleniş,Söylenme işi söylenme,Söylenmek işi söylenmek,Söyleme işi yapılmak söylenti,"Ağızdan ağıza dolaşan, kesinlik kazanmayan haber, rivayet" söyleşi,"Arkadaşça, dostça karşılıklı konuşma, hasbihâl, sohbet" söyleşme,Söyleşmek işi söyleşmek,"Karşılıklı konuşmak, hasbihâl etmek, sohbet etmek" söyletme,Söyletmek işi söyletmek,Söylemesine yol açmak söylev,"Bir topluluğa düşünceler, duygular aşılamak amacıyla söylenen, uzunca, coşkulu ve güzel söz, nutuk, hitabe" söylev vermek,"Bir topluluğa düşünceler, duygular aşılamak amacıyla coşkulu ve güzel söz söylemek" söyleyiş,Söyleme işi sözünü (veya sözünüzü) balla kestim (veya kesiyorum),karşısındakinin konuşmasını kesip arada herhangi bir şey hatırlatmak istenildiğinde izin dilemek için söylenen bir söz söze yatmak,söz dinlemek sözü tartmak,ölçülü konuşmak sözü sohbeti yerinde,"güzel, oyalayıcı, kırmadan konuşan" sözü mü olur?,lafı mı olur? sözü kısa kesmek,lafı kısa kesmek sözü kesmek,konuşmasını bitirmeden susmak sözü geçmek,"kendisini kabul ettirmiş olmak, hatırı sayılmak" sözü edilmek,"adı anılmak, bahsedilmek" sözü döndürüp dolaştırmak,lafı döndürüp dolaştırmak sözü dolandırmak,lafı dolandırmak sözü dağıtmak,konuşurken birçok konuya değinerek anlatmak isteği konudan uzaklaşmak sözü (veya sözünü) çevirmek,lafı çevirmek sözü bağlamak,lafı bağlamak sözü ağzından almak,lafı ağzından almak sözü ağzında kalmak,konuşmasını bitirememek sözü ağzında gevelemek,lafı ağzında gevelemek sözü ağzında bırakmak,lafı ağzında bırakmak sözü ağzına tıkamak,lafı ağzına tıkamak sözü uzatmak,lafı uzatmak sözüm meclisten dışarı,konuşma arasında çirkin veya uygunsuz bir söz kullanmak gerektiğinde o sözden orada bulunanların alınmamasını belirtmek için söylenen bir söz sözüm yabana,sözüm meclisten dışarı sözün ardı boşa çıkmak,söz olumlu sonuca ulaşmamak sözünün eri,verdiği sözü ne olursa olsun yerine getiren kimse sözünü yemek,lafını yemek sözünü yedirmek,lafını yedirmek sözünü yabana atmamak,lafını yabana atmamak sözünü tutmak,verdiği sözü yerine getirmek sözünü tutmak,öğüdüne uymak sözünü kesmek,biri konuşurken söze karışıp onun konuşmasına fırsat vermemek sözünü geri almak,üstüne aldığı bir işten vazgeçtiğini söylemek sözü açılmak,bir şey veya bir konu üzerinde konuşulmaya başlanmak sözünü etmek,"birinden veya bir konudan söz etmek, onunla ilgili olarak konuşmak" sözünü bilmemek,"bir sözü, nereye varacağını düşünmeden söyleyemek" sözünü bilmek,lafını bilmek sözünü bağlamak,konuşmasını bitirmek için son sözlerini söylemek sözüne sadık kalmak,verdiği söze bağlı olmak sözüne gelmek,birinin söylediğini sonunda kabul etmek sözünden dönmek,verdiği sözü yerine getirmemek veya tutmamak sözünden çıkmamak,"birinin isteklerine, öğütlerine, sözlerine uyarak davranmak" sözünde durmak,"verdiği sözü yerine getirmek, verdiği sözden dönmemek, verdiği sözü tutmak" sözünü esirgememek (veya sakınmamak),"düşündüğünü, karşısındakini kıracak bir söz olsa bile söylemekten çekinmemek" söze karışmak,lafa karışmak söze son vermek,konuşmayı bitirmek söze boğmak,lafa boğmak söz etmek,bir şey üzerine konuşmak söz düşürmek,konuşmayı belli bir konuya getirmek söz düşmemek,başkalarının konuşmasından kendisine sıra gelmemek söz dinlemek (veya tutmak),"söylenen bir sözü, verilen bir öğüdü benimsemek, davranışlarını bunlara uydurmak" söz çıkmak,ortalıkta bir söylenti dolaşmak söz çıkarmak,laf çıkarmak söz çakmak,laf çakmak "söz bir, Allah bir",verilen sözden dönülmeyeceğini anlatan bir söz söz geçirmek,"söylediğini, istediğini yaptırmak" söz ayağa düşmek,"bir sorun, karışmaları gerekmeyen veya yetkisiz ve sorumsuz kimselerin görüş bildirdikleri duruma gelmek" söz aramızda,laf aramızda söz altında kalmamak,bir kimsenin kendisine dokunan sözüne gereken cevabı vermek söz anlayan beri gelsin,`hiçbiriniz laf anlamıyorsunuz` anlamında kullanılan bir söz söz anlatmak,laf anlatmak söz anlamaz,laf anlamaz söz almak,"konuşmak için toplantı başkanından izin almak, konuşmaya başlamak" söz açmak,bir konu üzerine konuşmaya başlamak söz,"Bir düşünceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi, lakırtı, kelam, laf, kavil" söz atmak,laf atmak söze dalmak,lafa dalmak söz gelmek,"bir davranışından dolayı eleştiriye konu olmak, yerilmek" söz götürmek,doğruluğu ve gerçekliği tartışılabilir olmak söze başlamak,"konuşmaya başlamak, bir konuya girmek" söze atılmak,bir konu konuşulurken birden araya girip konuşmaya başlamak sözden anlamak,laftan anlamak sözde kalmak,yapılacağı bildirilmiş bir iş konuşulup gerçekleşmemek söz yok!,"`mükemmel, çok güzel, kusursuz, eleştirilecek bir tarafı yok` anlamında kullanılan bir söz" söz yetiştirmek,laf yetiştirmek söz getirmek,birinin eleştirilmesine sebep olmak "söz var, iş bitirir; söz var, baş yitirir","`sözün insanlar üzerinde etkisi büyüktür; yerinde söylenen sözler işlerin yoluna girmesini sağlar, ölçüsüz ve sert söylenen sözler ise karşıdakini öfkelendirir, söyleyenin öldürülmesine bile yol açabilir` anlamında kullanılan bir söz" söz vermek,bir işi yapacağını kesinlikle bildirmek söz taşımak,laf taşımak söz sözü açmak,bir konudan konuşurken hemen arkasından türlü konulara geçmek söz olmak,dedikodu yapılmak veya bir iş hoş karşılanmamak söz kesmek,genellikle evlenmek için anlaşıp kesin karar vermek söz kaldıramamak,onuruna dokunan söze dayanamayıp karşılık verir yaradılışta olmak söz işitmek,laf işitmek söz gümüşse sükût altındır,`susmak bazen konuşmaktan daha iyi sonuç verir` anlamında kullanılan bir söz söz götürmez,"doğruluğu ve gerçekliği tartışılamayacak kadar açık olan, tersi savunulamayan" söz tutmak,söz dinlemek söz başı,Ön söz söz birliği,Ağız birliği söz birliği etmek,ağız birliği etmek söz bölüğü,Anlatımın herhangi bir parçası söz bölükleri,"Kelimelerin ad, sıfat, fiil, zamir, edat, bağlaç, zarf, ünlem diye adlandırılan türleri" söz cambazı,"Söz söylemesini iyi bilen, ağzı laf yapan kimse" söz cambazlığı,Söz cambazı olma durumu sözcü,"Bir kurul, bir topluluk veya kişi adına söz söyleme, onun düşünce ve davranışlarını savunma yetkisi olan kimse" sözcük,Kelime kelime türü,"Yapı, kavram, görev bakımından aralarındaki benzerliğe göre ayrılmış bulunan kelime türlerinden her biri, sözcük türü: Türkçede sekiz kelime türü vardır: isim, sıfat, zamir, zarf, edat, bağlaç, ünlem, fiil" kelime vurgusu,"Bir kelimede bir hecenin öteki hecelerden daha baskılı söylenişi, sözcük vurgusu" sözcülük,Sözcü olma durumu söz dağarcığı,Söz varlığı söz dalaşı,"Karşılıklı söz söyleme, sözle saldırma, polemik" sözde,Gerçekte öyle olmayıp öyle geçinen veya bilinen sözde kalmak,sadece söylenmek ama yapılmamak sözde özne,"Edilgen fiilin özne görevini yüklenmiş nesnesi, dolaylı özne: Kapı açıldı cümlesindeki kapı sözde öznedir" söz dizimi,"Bir cümleyi oluşturan kelime türlerinin arasındaki ilişkileri inceleyen ve sınıflamalar yapan dil bilgisi kolu, cümle bilgisi, tümce bilgisi, nahiv, sentaks" söz dizimsel,"Söz dizimi ile ilgili olan, sentaktik" söz düellosu,"İki kişi arasında sözle yapılan tartışma, söz yarışı" söz ebesi,Laf ebesi söz ehli,"Konuşması istekle, zevkle dinlenen (kimse)" sözel,"Sözle ilgili, söze dayanan" sözel öğrenme,Düşüncelerin açıklanması ve iletişim için gerekli anlama ve anlatma becerilerini elde etme işi söz gelimi,Söz gelişi söz gelişi,"Bir düşünceyi açıklamak için örnek gösterileceğinde o örneğe giriş olarak söylenen bir söz, söz gelimi, söz misali, temsil, söz temsili, örneğin, mesela, bilfarz" söz gösterisi,"Toplumun ilgisini çeken, çeşitli konuların ele alındığı, karşılıklı şaka ve takılmalarla süslenen program, tolkşov" söz karışıklığı,"Bir kelimenin yerine bir başkasını kullanma biçiminde görülen konuşma bozukluğu, kelime karışıklığı, parafazi" söz kesimi,"Gençlerin evlenmeleri için ön anlaşma yapılması, sözlenme" söz konusu,"Sözü edilen, üzerinde konuşulan, bahis konusu, bahis mevzusu, mevzubahis" söz konusu edilmek,"sözü edilmek, konuşulmak" söz konusu olmak,"üzerinde konuşulmak, bahis konusu olmak, bahis mevzusu olmak" sözlendirici,Seslendirici sözlendiricilik,"Sözlendiricinin işi, dublajcılık" sözlendirme,Sözlendirmek işi sözlendirmek,Bir filmi görüntüleriyle eş zamanlı olarak sözlü duruma getirmek sözlenme,Sözlenmek işi sözlenmek,Evlenmek için anlaşarak kesin karar vermek sözleşme,"Sözleşmek işi, kavil" sözleşme yapmak,"bir sözleşmeyi yazılı olarak belirlemek, mukavele yapmak, kontrat yapmak" sözleşmek,"Herhangi bir iş konusunda birbirine karşılıklı söz vermek, kavilleşmek, kavletmek" sözleşmeli,"Sözleşmeye dayanan, sözleşme yapılan, mukaveleli, kontratlı" sözleşmesiz,"Sözleşmeye dayanmayan, sözleşme yapılmamış olan, mukavelesiz, kontratsız" sözleşme tutanağı,Sözleşme şartlarını içeren belge sözlü,"Sözle, konuşma biçiminde yapılan, şifahi, oral, yazılı karşıtı" sözlü film,"Oyuncuların yalnız davranışlarını değil, konuşmalarını da veren film" sözlük,"Bir dilin bütün veya belli bir çağda kullanılmış kelime ve deyimlerini alfabe sırasına göre alarak tanımlarını yapan, açıklayan, başka dillerdeki karşılıklarını veren eser, lügat" sözlük bilgisi,Sözlükçülük sözcük bilimci,"Sözcük bilimi uzmanı, leksikolog" sözlük birimi,"Sözlükte madde başı olarak yer alacak anlamlı söz varlığı, leksik birimi" sözlükçü,"Sözlük yazan ve hazırlayan kimse, lügatçi, leksikograf" sözlükçülük,"Bir dilin veya karşılıklı olarak daha fazla dilin söz varlığını sözlük biçiminde ortaya koymak üzere yöntemleri araştırma; sözlük hazırlama, yazma ilkelerini, kurallarını geliştirme ve uygulama alanına çıkarma işi, sözlük bilgisi, lügatçilik, leksikografi" sözlü soru önergesi,Türkiye Büyük Millet Meclisinde sözlü olarak cevaplandırılması istenen soru söz meydanı,Serbestçe konuşulacak yer söz misali,Söz gelişi söz rüşveti,Bir çıkar sağlamak için bir kimseyi övme söz sahibi,Bir konuda bilgisi veya yetkisi olan (kimse) söz sahibi olmak,bir konuda konuşma yetkisi olmak sözsüz,"Konuşmadan yapılan, kelimesiz " sözsüz oyun,"Düşünce ve duyguları müzik veya türlü eşyalar eşliğinde bazen dansla, bazen de gövde ve yüz hareketleriyle yansıtmayı amaçlayan oyun, pandomim" söz temsili,Söz gelişi söz ustası,Söz söylemesini bilen veya ağzına söz yakışan kimse sözüm ona,"Sanki, güya" sözüne sahip,"Söylediğini yerine getiren, sözünü tutan" sözün kısası,Kısacası söz varlığı,"Bir dildeki sözlerin bütünü, söz hazinesi, söz dağarcığı, sözcük hazinesi, kelime hazinesi, kelime kadrosu, vokabüler" söz yarışı,Söz düellosu söz yazarı,"Müzik parçalarının metnini yazan kimse, güfteci" söz yitimi,"Beyinde meydana gelen bir hasar sonucunda kişinin anlama, konuşma, dinleme yeteneklerinde değişik oranlarda ortaya çıkan kaybolma nedeniyle ses çıkarma yeteneği kaybolmadığı hâlde istenilen sözü bulup söyleyememe hastalığı, afazi" söz zinciri,Dil birimlerinin birbirini izlemesinden doğan ve ardışıklığa dayanan düzen spagetti,Çeşitli soslarla yapılan İtalyan makarnası spazm,"Özellikle kalp, mide, bağırsak ve kasların elde olmadan kasılması" spektroskop,Tayfölçer spektroskopi,Tayf ölçümü spekülasyon,Vurgunculuk spekülatif,Kurgusal spekülatör,Vurguncu sperm,Meni sperma,Meni sperma ana hücresi,Erkek eşeylik organında atmıkları oluşturan ana hücre spermatozoit,"Er bezi borucuklarının ürettiği, atmığın içinde bulunan erkek döl hücresi, tohum" spesiyal,Özel spesiyalist,Uzman spesiyalite,Özellik spiker,"Radyo ve televizyonda programları, haberleri sunan kimse" spikerlik,Spiker olma durumu spiral,Sarmal biçiminde olan spiril,"Sarmal biçiminde uzun ve kıvrık, bazıları titrek tüylerle kaplı, iplik biçimindeki bakterilerin genel adı" spiritüalizm,Tinselcilik sponsor,Destekleyici sponsorluk,Destekleyicilik spontane,Anlık spontaneizm,Kendiliğindenlik spor,"Bedeni veya zihni geliştirmek amacıyla kişisel veya toplu olarak gerçekleştirilen, bazı kurallara göre uygulanan hareketlerin tümü" spor,Çiçeksiz bitkilerde üreme organı sporcu,Sporla uğraşan kimse sporculuk,Sporcu olma durumu spor kesesi,"Çiçeksiz bitkilerde, içinde sporların bulunduğu küçük kese" sporlanma,Sporlanmak durumu sporlanmak,Spor oluşmak veya bakterilerde spora dönüşmek spor loto,Çeşitli sayıları veya futbol maçlarındaki beraberlikleri önceden kestirip para ödülü kazanmak temeline dayanan bir oyun sporlular,"Bir hücrelilerin, omurgalı ve omurgasız hayvanlarda asalak olarak yaşayan, çok az hareket edebilen, sporla üreyen bir alt takımı" sporsever,Her türlü spora ilgi duyan (kimse) sportif,Sporla ilgili sportmen,Sporcu spor toto,Futbol maçlarının sonuçlarını önceden kestirip para ödülü kazanmak temeline dayanan bir oyun spot,Herhangi bir aynalı alet ile ekran üzerinde oluşturulan görüntü spot alım,Fabrikalardan ve piyasalardan toptan ve vadeli senet karşılığında mal satın alma spotçu,Bir malı çok miktarda toptancıdan veresiye aldıktan sonra piyasada değerinden daha aşağıya peşin olarak satan kimse spot lambası,Işıntı lambası spot mağaza,Fabrikalardan toptan ve vadeli mal satın alarak bunları indirimli fiyatlarla peşin olarak satan iş yeri spot satım,Fabrikalardan ve piyasalardan toptan ve vadeli mal satma sprey,Bir püskürtücü yardımıyla çok ince damlacıklar durumunda püskürtülen sıvı Sr,Stronsiyum elementinin simgesi stabilizasyon,İstikrar stabilizatör,Dengeleyici stabilize,Silindirle sıkıştırılarak düz duruma getirilmiş (yol) stabilize etmek,"kararlı bir duruma getirmek, sağlamlaştırmak" stabilize yol,"Kum, çakıl veya mucur ve bağlayıcı olarak kil karışımıyla yapılan, silindirle sıkıştırılan yol" stadya,"Bir noktanın takeometreye olan uzaklığını ölçmek için, bu nokta üzerine düşey doğrultuda konan santimetrelere bölünmüş mira" stadyum,"Takım oyunları, atletizm karşılaşmaları ve çeşitli törenlerin yapılabilmesi, seyircilerin de bunları izleyebilmesi için elverişli oturma yerleri olan alan, stat" stagflasyon,Durgun şişkinlik staj,Herhangi bir meslek edinecek olan kimsenin geçirdiği uygulamalı öğrenme dönemi stajyer,Staj yapan kimse stajyerlik,Stajyer olma durumu stalagmit,Dikit stalaktit,Sarkıt stand-by,343 destek standardizasyon,Standartlaşma standart,"Belli bir tipe göre yapılmış veya ayrılmış, ölçün, ölçünlü, tek biçim" standart dil,Ölçünlü dil standartlaşma,Standartlaşmak durumu standartlaşmak,Standart duruma gelmek standartlaştırma,Standartlaştırmak işi standartlaştırmak,Standart duruma getirmek stant,Sergilik star,Yıldız start vermek,343 başlatmak start,"343 çıkış, başlama" start almak,343 başlamak starta geçmek,343 başlamak stat,Stadyum statik,Duruk stafilokok,Mikroskopta üzüm salkımlarına benzer kümeler durumunda görülen mikroplar statolit,"Omurgalılarda, denge ve yönelimle ilgili işitme taşları" stator,Duruk statosist,Statolitlerin içinde bulunduğu kesecik statü,"Bir kimsenin, bir kurum veya bir toplum içindeki durumu" sürer durum,Statüko stearik,Bitkisel ve özellikle hayvansal stearin durumunda bulunan stearik asit (CH3-(CH2)16-CO2H) stearin,Gliserinin stearik asit esteri sten,"Çapı 9 milimetre olan, İngiliz yapısı, hafif, kullanışı kolay bir tür makineli tüfek" sten,Bir tonluk bir kütleye bir saniyede 1 metre hız artışı veren kuvvet ölçü birimi steno,"Söylenen sözleri söylendiği kadar çabuk yazmaya elverişli, kısa ve yalın işaretlerden oluşan yazı yöntemi, stenografi" stenograf,Steno stenografi,Steno stenotip,Stenografi için yapılmış yazı makinesi step,Bozkır stepne,Yedek lastik ster,"Yığın durumundaki yakacak odun için kullanılan, bir metreküpe eşit hacim ölçüsü birimi" steradyan,"Bir kürenin merkezini tepe olarak alan ve küre yüzeyi üzerinde, kenarı bu kürenin yarı çapına eşit bir kare kadar alan ayıran, uzay açıya eşit, uzay açı birimi (sr)" stereofoni,"Kaydedilen veya radyo ile yayımlanan sesleri, ses kaynaklarının mekândaki dağılımına uygun olarak iletme tekniği, stereo" stereofonik,Stereofoni ile ilgili olan stereografi,Katı nesneleri bir düzlem üzerinde gösterme sanatı stereografik,Stereografi ile ilgili stereoskop,Stereoskopik çiftlerin incelenmesinde kullanılan ve konuyu kabartma olarak gösteren optik alet stereoskopik,Stereoskopla ilgili olan stereoskopik çift,"Stereoskopla incelemek için aynı görünüşün, farklı görüş noktalarından alınmış iki fotoğrafından oluşan bütün" stereotip,"Basımcılıkta, matris kâğıdı kullanarak formaları, klişeleri ve metinleri çoğaltmaya yarayan yöntem" steril,Arınık sterilizasyon,Arınıklık sterilize,Bozulmasına yol açabilecek mikroorganizmalardan ve mayalardan sterilizasyon yöntemiyle arınmış olan (ürün vb.) sterilize etmek,mikropsuzlaştırmak sterlin,"Yüz peniden oluşan İngiliz para birimi, paunt" sterol,"Hayvanlarda, bitkilerde ve D vitamininde bulunan, genellikle karbon atomlarından oluşan, alkol niteliğinde organik bir madde" stetoskop,Kalbin ve iç organların hareketleri ile meydana gelen sesleri dinlemeye yarayan araç steyşın,Eşya konacak yeri aracın içine dâhil edilmiş binek otomobili stil,"Üslup, biçem" stilist,Giyimçizer stilistik,Anlatım bilimi stilo,Dolma kalem stoacı,"Stoacılık yanlısı (kimse, görüş vb.)" stoacılık,"Aklın egemenliğini, doğaya uygun yaşamayı, ruhun duyumsamazlığı ve dünya yurttaşlığı ülküsünü amaç edinen Kıbrıslı Zenon'un kurduğu, öğretiye ilişkin derslerin stoa denilen direkli galeride verildiği öğreti, revakiye" stok etmek,"bir şeyi bir yere çok miktarda yığmak, biriktirmek, istif etmek" stok,Yığılım stokçu,"Stok yapan kimse, istifçi" stokçuluk,"Stokçu olma durumu, istifçilik" stoklama,Stoklamak işi stoklamak,İhtiyacın üstünde bir malı aşırı miktarda yığmak stopaj,Ön kesinti stop lambası,Otomobillerin arkasına yerleştirilen ve ayak frenine basıldığında yanan lamba stop valf,Sıhhi tesisatta suyu kesmeye yarayan contalı vana stor,"Ağaç, kumaş vb.nden yapılmış bir kanal içinde hareket ederek açılıp kapanan perde" storlu,Storu bulunan strateji,İzlem stratejik,İzlemsel stratigrafi,Jeolojinin katmanları inceleyen kolu stratosfer,Kat yuvarı stratus,Katman bulut streptokok,"Sıvı ortamda zincir biçimde koloniler oluşturan, çoğu zaman patojen olan bir mikrokok" streptomisin,"Verem basili, şarbon, difteri, veba, menenjit, zatürre vb. hastalıklara sebep olan mikroplara karşı kullanılan bir antibiyotik" stres,Ruhsal gerilim stres atmak,"bir etkinlikte bulunarak gerginlikten, sıkıntıdan kurtulmak" strese girmek,"gerilmek, sıkıntıya girmek" strese sokmak,"gerilime, sıkıntıya sokmak" streslenme,Streslenmek durumu streslenmek,Ruhsal yönden gerilimli duruma girmek veya gelmek stresli,"Stresi olan, stresi bulunan" striknin,Kargabükenden çıkarılan etkili bir zehir striptiz,"Genellikle gece kulüplerinde, pavyonlarda genç bir kadın oyuncunun müzik eşliğinde dans edip soyunarak yaptığı gösteri" striptizci,Striptiz yapan kadın stronsiyum,"Atom numarası 38, atom ağırlığı 87,63, yoğunluğu 2,6 olan, 771 °C'de eriyen, doğada bazı maden filizlerinde bulunan sarı bir element (simgesi Sr)" strüktür,Yapı strüktüralist,Yapısalcı strüktüralizm,Yapısalcılık strüktürel,Yapısal stüdyo,Sanat çalışmaları için düzenlenmiş oda suya salmak,boşuna harcamak suya sabuna dokunmamak,"sakıncalı konularla ilgilenmemek, bunlardan söz etmemek" suya götürüp susuz getirmek,"herhangi bir işte akıl, zekâ, deneyim ve kurnazlıkla bir diğerini alt etmek" suya göstermek,hafifçe yıkamak suya düşmek,bir şeyin gerçekleşme olasılığı kalmamak sular seller gibi,bir metni yanlışsız söyleyecek kadar sular kararmak,akşam olmaya başlamak su kesmek,sulanmak sudan çıkmış balığa dönmek,"herhangi bir sebeple ne yapacağını bilememek, çok şaşırmak" suda pişmiş,kaynatılarak veya haşlanarak pişirilmiş su yüzüne çıkmak,"bir süre örtülü kalmış bir iş veya sorun aydınlanmak, belli olmak, meydana çıkmak" su yüzü görmemiş,su görmemiş suyu baştan (veya başından) kesmek,işin aslı üzerinde kesin bir şey söyleyip ayrıntılarını konuşmaya gerek duymamak su yürümek,ilkbahara doğru ağaçlar tomurcuklanmaya başlamak sudan geçirmek,herhangi bir şeyi üstünkörü yıkamak suyu çıkmak,"çok söz edildiği veya üzerinde yerli yersiz durulduğu için değerini yitirmek, önemsizleşmek" suyun başı,"suyun çıktığı yer, kaynak" suyu görünce teyemmüm bozulur,"`bir zorunluluk dolayısıyla yapılmakta olan bir işin, bu zorunluluk ortadan kalktığında gereği gibi yapılmak için yeni baştan ele alınması gerekir` anlamında kullanılan bir söz" suyu ısınmak (veya kaynamak),işbaşından uzaklaştırılması yakın olmak suyu kesilmiş değirmene dönmek,"işlemez, yararsız duruma gelmek" suyu mu çıktı?,`beğenilmeyecek nesini gördün?` anlamında kullanılan bir söz suyu nereden geliyor?,`bir işi görmek için harcanan para hangi kaynaktan sağlanıyor?` anlamında kullanılan bir söz suyu seli kalmamak,sulu yemek kaynaya kaynaya suyu azalmak suyun akıntısına gitmek,"olayların veya durumun gelişmesine göre davranmak, uymak" su yapmak,gemi veya sandalın içine dibinden su girmek suyuna gitmek,suyunca gitmek suyuna tirit,"baştan savma, değersiz, özensiz" suyunca gitmek,bir kimseyi sinirlendirmeyecek biçimde davranmak suyunu almak,kaynatılan yiyeceğin suyunu ayırmak suyunu çekmek,yemek kaynayıp suyu kalmamak suyunun suyu,tavşanın suyunun suyu "suyu getiren de bir, testiyi kıran da","testiyi kıran da bir, suyu getiren de" su vermek,bitkileri sulamak su kapmak,yaralar azmak "su uyur, düşman uyumaz",`düşmana karşı her zaman uyanık davranmak gerekir` anlamında kullanılan bir söz su,"Hidrojenle oksijenden oluşan, sıvı durumunda bulunan, renksiz, kokusuz, tatsız madde, ab" su almak,suyu içine çekmek su basmak,"bir şey veya yer sular altında kalmak, her yanı suyla dolmak" su çekmek,içine su almak su dökmek,küçük abdest bozmak su dökünmek,yıkanmak su etmek,bir geminin içine herhangi bir yerinden su girmek veya su sızmak su gelmek,doğumdan önce amniyon sıvısı döl yolundan akmak su gibi,çok ıslak su gibi akmak,zaman hızla geçmek su gibi aziz ol!,su getirenlere iyi dilek olarak söylenen bir söz su yüzüne (veya üstüne) çıkmak,görünür olmak su gibi ezberlemek,yanlışsız okuyabilecek kadar ezberlemek su gibi gitmek,bol bol harcanmak su gibi bilmek (veya okumak),yanlışsız bilmek veya okumak su gibi terlemek,çok terlemek su görmemiş,"çok kirli (yüz, el)" su götürür yeri olmamak,başka türlü yorumlanacak bir yönü bulunmamak su içinde,en kötü şartlarda bile su içinde kalmak,çok terlemek su iktiza etmek,gusül gerekmek su kaçırmak,su sızdırmak su katılmamış,"kendine özgü olan durumu koruyan, başka bir etkiyle değişmemiş, bozulmamış olan" su gibi olmak,çok ıslanmak su koyuvermek,sebze ve et pişerken suyunu salıvermek "su küçüğün, söz (veya sofra veya yemek) büyüğün","büyüklerin sayılması, küçüklerin korunması gerektiğini anlatan bir söz" su sabun görmemek,çok kirli olmak su,Sutaş su akrebi,"Vücudu geniş ve yassı, durgun sularda yaşayan zehirli bir tür akrep" sual etmek,sormak sual,Soru su altı,"Deniz, göl gibi su yüzeyinin altında kalan bölüm" su altı arkeolojisi,Su altında gerçekleştirilen arkeolojik araştırmalar su altı flaşı,Suyun altında film çekmek için gerekli ışığı veren cihaz su altı fotoğrafçılığı,Su altında fotoğraf çekme mesleği veya işi su altı işleri,"Dalgıçlık, balık adamlık, inci, midye, sünger avcılığı gibi deniz, göl ve akarsularda su altında çalışmayı gerektiren işler" suare,Gece gösterimi su askıları,Tatlı sularda yaşayan bir alg familyası su aygırı,"Çift parmaklılardan, Afrika ırmakları boyunca yaşayan, çok iri yapılı ve geniş ağızlı memeli hayvan, hipopotam (Hippopotamus)" su aygırıgiller,"Örnek türü su aygırı olan memeli hayvanlar familyası, hipopotamgiller" su baldıranı,"Maydanozgillerden, su kıyılarında ve bataklıklarda yetişen, zehirli, otsu bir bitki, su rezenesi (Cicuta virosa)" su bardağı,Su içmeye yarayan bardak su basıncı,Durgun bir su kütlesinin birim yüzeyini etkileyen yer çekimi su baskını,"Sellerin veya eriyen kar sularının katılmasıyla kabaran akarsuların yataklarından taşarak çevreyi basması, taşkın, taşma, seylap" subasman,Oturmalık subaşı,Şehirlerin güvenlik işlerine bakan görevlilerin başı subay,Silahlı kuvvetlerde asteğmenden orgeneral veya oramirale kadar rütbedeki asker subaylık,Subay olma durumu su bidonu,Su taşımaya ve depolamaya yarayan bidon su bilimci,"Su bilimi uzmanı, hidrolog" su bilimi,"Suların mekanik, fizik, kimya ve biyoloji bakımından özelliklerini inceleyen bilim, hidroloji" su biti,Su piresi su bombası,Su altı bombalarını atmaya yarayan alet su borusu,"Suyu, su buharını bir yerden bir yere aktarmaya yarayan demir veya naylon boru" su boyası,Su ile eriyebilen ağaç boyası su böceği,"Kın kanatlılardan, küçük su birikintilerinde yaşayan, 18 milimetre uzunluğunda kahverengi bir böcek, hidrofil (Hydrophilus caraboides)" su bölümü çizgisi,Komşu iki akarsuyun beslenme teknelerini ayıran çizgi su böreği,"Fırına koymadan önce yufkaları suda haşlanan, katları arasına peynir, kıyma konarak hazırlanan bir börek türü" subra,Koltukluk subret,Komedilerde hafifmeşrep genç kadın veya işveli hizmetçi rollerine çıkan kadın oyuncu subye,"Ayağın altından geçen, tozluğa veya pantolon paçalarına bağlanan deriden, kumaş vb.nden şerit" su cenderesi,Lokomotiflerin su haznelerine veya tenderlerine su vermeye yarayan araç sucu,"Su satan veya evlere su taşıyan kimse, saka" sucuk gibi olmak (veya ıslanmak),baştan aşağı ıslanmak sucuğunu çıkarmak,yormak sucuk,Şişirilip kurutulmuş bağırsak içine baharlı et kıyması doldurularak yapılan bir yiyecek türü sucukçu,Sucuk yapan veya satan kimse sucukçuluk,Sucuk yapma ve satma işi sucuklaşma,Sucuklaşmak işi sucuklaşmak,"Ter, kir vb.nden dolayı sucuk rengini ve görünümünü almak" sucul,"Suyu seven, suya düşkün" suculuk,"Sucunun yaptığı iş, sakalık" suçunu bağışlamak,bir kimseye işlediği suçun cezasını vermemek suçundan geçmek,suçunu bağışlamak suç işlemek,"yasaya, töreye aykırı bir davranışta veya harekette bulunmak" suç olmak,suç sayılmak suç,"Törelere, ahlak kurallarına aykırı davranış" suç aleti,Suçun işlendiği alet veya suçun işlenmesinde söz konusu olan alet su çıkrığı,Kuyudan su çıkarmaya yarayan çıkrık suçiçeği,"Genellikle çocuklarda görülen döküntülü, bulaşıcı, salgın hastalık" suçlama,"Suçlamak işi, itham" suçlamak,"Bir kimsenin herhangi bir suç işlediğini öne sürmek, itham etmek" suçlandırılma,Suçlandırılmak işi suçlandırılmak,"Suç yüklendirilmek, itham ettirilmek" suçlandırma,Suçlandırmak işi suçlandırmak,"Suçlu olduğuna karar vermek, suçlu olduğunu ileri sürmek" suçlanma,Suçlanmak işi suçlanmak,"Suçlama işine konu olmak, itham edilmek" suçlayış,Suçlama işi suçlu olmak,suçlu sayılmak suçlu,"Suç işlemiş, suçu olan (kimse), kabahatli, mücrim" suçluluk,"Suçlu olma durumu, mücrimlik" suçluluk duygusu,"Kişinin ahlaki, dinî kuralları çiğnediğini sezmesi sonucu bilinçli veya bilinçsiz olarak kapıldığı ve kendisiyle ilgili değer yargılarını sarsan duygu, suçluluk hissi" suçsuz,"Suçu olmayan, suç işlememiş olan, masum" suçsuzluk,Suç işlememiş olma durumu su çulluğu,Bataklık çulluğu suçüstü,"Birini suç işlerken yakalama, cürmümeşhut, meşhut suç" suçüstü yakalamak,suç işleyeni suçu işlediği sırada veya hareketinden çok az önce yakalamak suçüstü mahkemesi,"Failin suçüstü yakalandığı durumlarda duruşmasının görüldüğü mahkeme, meşhut cürümler mahkemesi" suç yükleme,Birine suç atma sudak,"Levrekgillerden, tatlı sularda yaşayan, eti beyaz ve lezzetli bir balık (Lucioperca fluviatilis)" su damarı,Su kaynağının kolları Sudanlı,Sudan halkından veya bu halkın soyundan olan kimse Sudan tavuğu,Bir tür Beç tavuğu su değirmeni,Su gücü ile çalışan değirmen su deposu,Binalarda su depolamaya yarayan araç su dolabı,"Bağ bahçe sulamak amacıyla bir eksen etrafında dikey biçimde dönerek bir akarsudan su aktarmaya yarayan düzenek, dolap" su düzeyi,"Su yüksekliğinin durumu, su seviyesi" sufle etmek,"oyunculara, izleyicilere duyurmadan söyleyecekleri sözü veya cümleyi fısıldamak" sufle,"Sahnedeki oyunculara, izleyicilere duyurmadan unutulmuş bir sözü veya cümleyi hatırlatma" suflör,"Oyunculara, rollerinde unuttukları sözleri izleyicilere duyurmadan söyleyip hatırlatan erkek" suflörlük,Suflörün görevi su hattı,Su kesimi su ısıtıcısı,Su ısıtmaya yarayan alet suibriği,"Suibriğigillerden, yaprakları almaşık, sapları uzun ve sülüksü, yaprak ayası ibrik biçiminde gelişmiş olan, sıcak ülkelerde yetişen, tırmanıcı bir bitki (Nepenthes destillatoria)" suibriğigiller,"İki çeneklilerden, otuz kadar bitki türünü içine alan ve örnek bitkisi suibriği olan bir bitki familyası" suistimal,"Görev, yetki vb.ni kötüye kullanma" suistimal etmek,kötüye kullanmak suikastta parmağı olmak,düzenlenen suikast olayında rol oynamak suikast,Gizlice cana kıyma ve kötülük etmeye kalkışma suikastçı,Suikast yapan kimse suiniyet,Kötü niyet suizan,"Kötü san, kuşku" su kabağı,"Kabakgillerden, alt bölümü şişkin, birçok yerde kurutulup su kabı olarak kullanılan bir tür asma kabağı, kantar kabağı (Lagenaria vulgaris)" su kabı,Su koymaya yarayan kap su kamışı,Hasır otu su kamışıgiller,"Bir çeneklilerden, su kamışı, su şeridi vb. türleri içine alan bir familya" su karanfili,"Ormanlarda, akarsu ve göl kenarlarında yetişen, 20-50 santimetre yüksekliğinde, sarı çiçekli, çok yıllık ve otsu bir bitki (Geum urbanum)" su kayağı,Su üzerinde yapılan kayak sporu su kaybı,"Vücutta ateş, ishal vb. sebeplerle suyun kaybolması" su keleri,"Kurbağagillerden, durgun sularda ve karada yaşayan bir tür küçük hayvan (Lophius)" su kemeri,Üzerinde su yolu bulunan kemerli köprü su kesesi,Su bitkilerinde içi hava ile dolu bölüm su kesimi,"Geminin su üstünde ve su altında kalan bölümlerinin kesiştiği yer, su hattı" su keteni,"Birleşikgillerden, sulak yerlerde yetişen, boyu 1,5 metre kadar olabilen, bir tür pembe çiçekli bitki, yaban keteni (Eupatorium cannabinum)" su kireci,Suyun içinde çabucak katılaşan bir kireç türü su korkusu,"Sudan korkma, hidrofobi" sukut etmek,düşmek sukut,Düşme sukutuhayal,Hayal kırıklığı su küre,Su yuvarı sulak,"Suyu olan, suyu bol (yer)" sulaklık,Sulak olma durumu sulama,Sulamak işi sulamak,"Toprak, bitki, hayvan vb.ne su vermek" sulandırıcı,Sulandırmayı sağlayan madde sulandırma,Sulandırmak işi sulandırmak,Sulu duruma gelmesini sağlamak sulanma,Sulanmak işi sulanmak,Sulama işi yapılmak sularında,"Saat gibi kelimelerle birlikte yaklaşık zaman bildiren bir söz, raddelerinde" sulatma,Sulatmak işi sulatmak,Sulama işini yaptırmak sulfata,Kinin sülfatı ve genel olarak kinin tuzu sulh olmak,uzlaşmak sulh,Barış sulhçu,Barışsever sulhperver,Barışsever sulhsever,Barışsever sulbünden gelmek,bir kimsenin öz evladı olmak sulp,"Bel kemiği, omurga" sulta,Otorite sultan,"Müslüman, özellikle Sünni hükümdarların kullandıkları unvan, padişah" sultan efendi,Osmanlılarda padişahın kız kardeşleri ile kızlarına verilen unvan sultani,Sultanlara yaraşan veya sultanlarla ilgili sultanibuselik,Klasik Türk müziğinde bir birleşik makam sultanihüzzam,Klasik Türk müziğinde bir birleşik makam sultani tembel,"Tembel, iş görmekten hoşlanmayan" sultani tembellik,Sultani tembel olma durumu sultaniyegâh,Klasik Türk müziği makamlarından biri sultan kethüdası,Padişahların ve şehzadelerin evlendirilen kızlarının dairelerindeki işlere bakan görevli sultanlık,"Sultan olma durumu, padişahlık, saltanat" sultanoğlu,"Padişah kızlarının, padişah soyundan olmayan kocalarından doğan erkek çocuğu" sulu,"Suyu olan, içinde su bulunan, koyu karşıtı" sulu boya,Su ile karıştırılarak kullanılan bir boya sulu gözlü,"Çok önemsiz olaylarda bile gözyaşlarını tutamayan, ağlayan (kimse), gözü sulu, sulu göz" suluk,Öğrencilerin okula su götürdükleri kap suluk zinciri,At vb. hayvanların gemlerinin altına takılan küçük zincir sululaşma,Sululaşmak işi sululaşmak,"Yersiz, yavan şakalar yapmak" sululuk etmek (veya yapmak),sululaşmak sululuk,Sulu olma durumu sulu sepken,Yağmurla karışık bir biçimde yağan (kar) sulu tarım,Sulamaya dayalı tarım sulu zırtlak,Gereğinden fazla sulu sumak,"Antep fıstığıgillerden, sıcak bölgelerde yetişen, kabuğu hekimlikte, yaprakları dericilikte kullanılan bir ağaç (Rhus coriaria)" sümen altı etmek,bir evrakın işleme konulmasını engellemek sümen,"Üzerinde yazı yazmaya, arasında evrak saklamaya yarayan deri kaplı altlık" Sümer,Mezopotamya'da yaşamış bir ulus ve bu ulustan olan kimse Sümerce,Sümer dili su mercimeği,"Su mercimeğigillerden, mercimeğe benzeyen yaprakları suların yüzünü kaplayan bir su bitkisi (Lemna)" su mercimeğigiller,"Bir çeneklilerden, örnek bitkisi su mercimeği olan, küçük bir bitki familyası" su mermeri,Kaymak taşı Sümerolog,Sümer dili ve eserleri ile uğraşan bilim adamı Sümeroloji,Sümer dili ve eserlerini konu alan bilim dalı sumsuk,Yumruk sumsuklama,Sumsuklamak işi sumsuklamak,"Yumrukla vurmak, yumruklamak" su muhallebisi,"Nişasta, süt ve su karışımının pişirilip buzdolabında katılaşmasından sonra ceviz büyüklüğünde kesilip şeker ve gül suyu içinde üzerine fıstık serpilerek hazırlanan bir tatlı türü" suni böbrek,Yapay böbrek suni gübre,Bitki kalıntılarının ticari gübre ile karıştırılmasından elde edilen gübre suni kalp,Yapay kalp suni tahta,Sunta suni teneffüs,Yapay solunum suna gibi,suna boylu suna,Erkek ördek suna boylu,İnce ve uzun boylu sunak,"Tapınaklarda, üzerinde kurban kesilen, günlük yakılan, dinî tören yapılan taş masa" su nanesi,"Yüksekliği 20-90 santimetre olan, kırmızımtırak renkli, az veya çok tüylü, yaprakları saplı ve kuvvetli kokulu, çok yıllık ve otsu bir bitki (Mentha aquatica)" sundurma,Sundurmak işi sundurmak,Sunma işini yaptırmak sungu,Bir büyüğe sunulan armağan sungur,"Doğana benzeyen, yırtıcı, avcı kuş" suni,Yapay sunilik,Yapaylık suni solunum,Yapay solunum sunma,Sunmak işi sunmak,"Bir büyüğe veya nezaket gereğince bir kimseye bir şeyi vermek, arz etmek, yollamak, göndermek, takdim etmek" sunta,"Doğramacılıkta kereste olarak kullanılan, sıkıştırılmış talaş ve yongadan yapılan tahta" suntıraç,"Nalbantların, nallanacak hayvanın tırnağını keserken kullandıkları keskin araç" sunturlu,"Yaman, adamakıllı, dehşetli" sunturlu küfür,"Çok kötü, berbat, ağza alınmaz söz" sunu,Sunulan şey sunu ve istem,arz talep sunucu,"Radyoda, televizyonda, bir eğlence yerinde programı sunan, açıklayan kimse, takdimci, anonsör" sunuculuk,Sunucunun işi ve görevi sunulma,Sunulmak işi sunulmak,Sunma işine konu olmak veya sunma işi yapılmak sunuluş,Sunulma işi sunum,Sunma işi sunuş,Sunma işi suoku,"Suokugillerden, bataklık bölgelerde ve su kenarlarında yetişen, kök sapları tazeyken acımtırak olan, kurutulduğunda yenebilen küçük bir bitki (Sagitteria)" suokugiller,"Bir çeneklilerden, örnek bitkisi suoku olan ve yetmiş kadar türü bilinen bir bitki familyası" suölçer,"Su vb. akışkanlara ilişkin derinliği ve ağırlığı, basıncı ölçmeye yarayan alet, hidrometre" su örümceğigiller,"Su örümceği ile yakın türleri kapsayan, suda çeşitli böceklerin üstünde veya yumuşakçaların solungaçlarında asalak olarak yaşayan böcekler familyası" su örümceği,Su altında kendi ördüğü ipekten kese içinde yaşayan örümcek (Argyroneta aquatica) sup,"Çikolata ile yapılan bir çeşit tatlı, supangle" supangle,Sup supap,"Bir yay yardımıyla gergin tutulan ve yatağın düzlemine dik olarak yaptığı gidip gelme hareketiyle bir akışkanın geçişini ayarlamaya yarayan kapak, sibop" supara,Osmanlı Devleti'nde okul kitaplarının genel adı superisi,"Çiçekleri tek eşeyli, gövdesi iki eşeyli olan su bitkisi" süphanallah,"`Tanrı'yı her türlü kusur, ayıp ve eksiklikten, insanlığa özgü niteliklerden uzak tutarım` anlamında kullanılan bir söz, fesüphanallah" su piresi,"Kabuklulardan, durgun sularda yaşayan bir hayvan, su biti (Daphnia pulex)" suples,Güreşte hasmın sırtını yere getirmek için kendi üzerinden aşırılarak yapılan bir atma hareketi sur,Kale duvarı sur,"Uğur, alın yazısı, talih" sura,Yumuşak ince bir tür ipekli kumaş suratından düşen bin parça olmak,öfke veya küskünlükten ileri gelen can sıkıntısıyla suratı asık olmak suratını ekşitmek (veya buruşturmak),yüzüne memnun olmadığını belirten bir anlam vermek suratını dağıtmak,yüzüne zarar verecek biçimde dövmek suratı sirke satmak,"öfkeli, kızgın olduğu anlaşılmak" suratı kasap süngeriyle silinmiş,"`utanması, sıkılması kalmamış` anlamında kullanılan bir söz" suratı değişmek,"bir kimseye karşı davranışı değişmek, daha sert bir durum almak" suratı bir karış asılmak,"öfkelenmek, kızmak ve somurtmak" surata bak süngüye davran,çok asık suratlı kimseler için kullanılan bir söz suratına indirmek,tokat atmak surat kalmamak,utanmaz duruma gelmek surat etmek,"birine karşı küskün durmak, asık yüzlü olmak" surat (veya suratı) bir karış,"öfkeli, kızgın ve somurtkan" surat asmak,"kaşlarını çatıp yüzüne küskün veya dargın bir anlam vermek, somurtmak" surat,Yüz (II) surat mahkeme duvarı,"asık suratlı, kimseye gülmeyen, suskun duran" surat düşkünü,Çirkin yüzlü (kimse) suratsız,Somurtkan suratsızlık,Somurtkan olma durumu sure,Kur'an'ın yüz on dört bölümünden her biri suretine girmek,"bir şeyin görünüşüne, biçimine benzemek" sureti haktan görünmek,kendisini iyi niyetli imiş gibi göstermek suret almak (veya çıkarmak),bir belgenin kopyasını çıkarmak suret,"Görünüş, biçim" sureta,"Görünüşe göre, görünüşte" su rezenesi,Su baldıranı Suriyeli,Suriye halkından veya bu halkın soyundan olan kimse su saati,Su sayacı susak,"Susamış olan, susayan" susak ağızlı,"Anlamsız, boş konuşan (kimse)" susak burunlu,"İri, çirkin burunlu (kimse)" susaklık,Susamış olma durumu susallar,Suda yaşayan bitki veya hayvan familyası susam,"Susamgillerden, sıcak bölgelerde yetişen küçük bir bitki (Sesamum indicum)" susama,Susamak işi susamak,Su içme gereksinimi duymak susamgiller,"İki çeneklilerden, en önemli ve örnek bitkisi susam olan, küçük bir bitki familyası" susam helvası,Kaynatılmış ağdalı şekerden yapılan ve susama bulanan bir tatlı türü su samuru,"Sansargillerden, tüyleri koyu kahverengi, iyi yüzen, kürkü beğenilen, küçük bir tür hayvan, lutr (Lutra)" susam yağı,"Susam tanelerinden çıkarılan yağ, şırlağan" susarımsağı,Kurtluca su sarnıcı,Su biriktirmeye yarayan yer altı su deposu susatma,Susatmak işi susatmak,"Susamasına yol açmak, susuz bırakmak" su sayacı,"İçinden geçen suyun miktarını ölçen araç, su saati" susayış,Susama işi su seviyesi,Su düzeyi su sığırı,Manda (I) su sineği,"Kın kanatlılardan, durgun sular üzerinde yaşayan, parlak yeşilimsi siyah renkli bir böcek (Hydrophilus)" susku,"Az konuşma, susma, sükût" suskun,"Çok az konuşan, sessiz, sakin olan, sükûti" suskunlaşma,Suskunlaşmak durumu suskunlaşmak,Suskun olmak suskunlaştırma,Suskunlaştırmak işi suskunlaştırmak,Suskun duruma getirmek suskunluk,"Suskun olma durumu, sükûtilik" susma,Susmak işi susma hakkı,"Bir soruşturma sırasında sanığın, ceza yönünden aleyhine sonuç doğuracak sorulara cevap vermeme hakkı" susmak,Konuşmasını kesmek susmalık,Sus payı sus payı,"Susması, karşı gelmemesi veya bildiği bir sırrı yaymaması için birine verilen para vb. şey, susmalık, hakkısükût, sükût hakkı" suspus,"Susmuş, sinmiş" suspus olmak,"susmak, sinmek, sesini hiç çıkarmamak" suspus etmek,susturmak susta durmak,köpek arka ayakları üzerinde durmak sustaya kalkmak,köpek susta durmak susta,Köpeğin arka ayakları üzerinde durması susta durdurmak,köpeği arka ayakları üzerinde durdurmak susta,Emniyet yayı sustalı,Sustası olan sustalı çakı,"Sustasına basılarak açılan, açıldıktan sonra sustasına basılmadıkça kapanmayan bir tür büyük çakı" susturma,"Susturmak işi, ilzam" susturmak,"Susmasını sağlamak, susmasına sebep olmak" susturucu,"Susmasını sağlayan, susmasına sebep olan" susturulma,Susturulmak işi susturulmak,"Susması sağlanmak, konuşması önlenmek" susuş,Susma işi susuz,"Suyu olmayan, suyu bulunmayan" susuzluk,"Susuz olma durumu, kuraklık" suşeridi,"Su kamışıgillerden, şeridi andıran, 1 metreye kadar uzayabilen, yaprakları açık yeşil renkte sucul bir bitki (Sparmanaum)" sut,"Eskiden bazı bitkilerden, bugün sodyum klorürden elde edilen sodyum karbonatın ticaretteki adı" su tabakası,Su ile kaplanmış yüzey su tankeri,Su taşımaya yarayan tanker sutaş,"Bazı giysilerin yaka, kol, cep vb. yerlerini süslemekte kullanılan işlemeli şerit, su (II), suyolu" su taşkını,Sel su tavuğu,"Su tavuğugillerden, gri, kızıl karışımı tonda, benekli veya çizgili tüyleri olan bir kuş, kalinis (Fulica atra)" su tavuğugiller,"Bataklık ve su kıyılarında yaşayan, gagaları yandan basık, kanat ve kuyrukları kısa olan, su tavuğu, su yelvesi türlerini içine alan bir familya" su tedavisi,"Bazı hastalıkları su ile tedavi etme, hidroterapi" su terazisi,"Basıncı çok olan suyun, basıncını azaltarak künklerin patlamasını önleyen, belli aralıklarla yapılmış, depo görevindeki kule" su teresi,"Turpgillerden, su kenarlarında yetişen, tereye benzeyen, çok yıllık ve otsu bir bitki (Nasturium officinale)" su testisi,Su koymaya yarayan topraktan yapılmış su kabı su testisi su yolunda kırılır,`bir kişi amaç edindiği işte kazaya uğrar` anlamında kullanılan bir söz su topu,"Topu karşı takımın kalesine sokmak temeline dayanan, yedi yüzücüden oluşan iki takım arasında havuzda oynanan spor türü" su tulumbası,Kuyudan su çıkarmaya yarayan ve elle çalışan tulumba su türbini,Su gücünden yararlanmayı sağlayan bir makine sistemi sütyen,"Göğüsleri dik tutup dolgun göstermek için kullanılan, saten, dantel vb. kumaşlardan yapılan kadın iç çamaşırı" sütyenci,Sütyen diken ve satan kimse sütyencilik,Sütyencinin işi su ürünleri,Denizlerde ve iç sularda bulunan bitkiler ve hayvanlar ile bunların yumurtaları suvarım,Bir suvarmada veya sulamada verilen su miktarı suvarma,Suvarmak işi suvarmak,"Hayvana su vermek, su içirmek" suvat,Hayvan suvaracak yer su yatağı,İçi su ile dolu yatak su yelvesi,"Su tavuğugillerden, sırtı yeşil kahverengi, karnı kara beyaz çizgili bir kuş (Rallus aquaticus)" su yılanı,"Su yılanıgillerden, uzunluğu 50 santimetre kadar olan, su kenarlarında ve bağlarda yaşayan bir sürüngen (Natrix natrix)" su yılanıgiller,Örnek hayvanı su yılanı olan sürüngenler sınıfının bir familyası su yılanları,Sürüngenler sınıfının bazı zehirli ve zehirsiz yılanları kapsayan geniş bir bölümü su yolcu,"İstanbul'un su yollarının ve bunlara ilişkin kuruluşların bakım, onarım ve işletmesiyle uğraşan kimse" suyolu,Sutaş su yolu,Künk veya demir boru ile yapılmış oluk su yolu yapmak,bir yeri sık sık gidip gelinen yer durumuna getirmek su yoncası,Tacı beyaz salkım çiçekli çok yıllık su bitkisi su yosunları,"Denizlerde, tatlı ve durgun sularda, genellikle su yüzeyinde yaşayan, yaprak veya tel biçiminde tallı bitkiler alt şubesi, algler" su yosunu,"Su yosunlarından, klorofilli bitki, alg" suyuk,"Organizmanın kan, lenf vb. sıvı bölümü" suyukçuluk,Organizmadaki hastalık belirtilerini suyukların bozukluğuna bağlayan tıp öğretisi su yuvarı,"Denizlerin yeryüzünde oluşturduğu yuvar, su küre, hidrosfer" suzidil,Klasik Türk müziğinde bir birleşik makam suzidilara,Klasik Türk müziğinde bir birleşik makam suzinak,Klasik Türk müziğinde bir basit makam sübek,Bazı yerlerde beşikteki çocukların bacakları arasına yerleştirilen sidik şişesi veya sidiği bir kaba akıtacak boru sübekli,Sübeği olan subjektif,"Öznel, objektif karşıtı" subjektiflik,Subjektif olma durumu subjektivist,Öznelci subjektivite,Öznellik subjektivizm,Öznelcilik süblime,Süblimleştirme yoluyla elde edilen ürün süblimleşme,Süblimleşmek işi süblimleşmek,"Bir cisim, katı durumdan sıvı durumuna geçmeden doğrudan doğruya gaz durumuna dönüşmek" süblimleştirme,Bir cismi katı durumdan doğrudan doğruya gaz durumuna dönüştürmeye dayanan işlem süblimleştirmek,Bir cismi katı durumdan doğrudan doğruya gaz duruma dönüştürmek sübut bulmak,"tanıtlanmak, ispat edilmek" sübut,"Gerçekleşme, şüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkma" sübvansiyon,Destekleme sübyan,Çocuklar sübyan koğuşu,Tutukevlerinde suçlu çocukların bulunduğu bölüm sübye,Mürekkep balığı sücut,"Secdeye varma, secde etme" südreme,Südremek işi südremek,"Sarhoş olmak, esrimek" süet,"Yumuşak, yüzü ince havlı bir deri türü, podösüet" süfli,"Aşağı, aşağılık, bayağı, adi" süflileşme,Süflileşmek işi süflileşmek,"Süfli duruma gelmek, süfli olmak" süflilik,Süfli olma durumu Süheyl,"Güney yarım kürede bulunan parlak yıldız, Yıldırak" suhulet,Kolaylık suhunet,Sıcaklık süit,Aynı tonda yazılmış şarkı biçimindeki dans müziği süje,Konu süklüm püklüm,Suç işlemiş gibi utanç veya korku içinde büzülmüş sükse yapmak,başarı kazanmak sükse,Başarı sükûti,Suskun (kimse) sükûnet,"Durgunluk, dinginlik, hareketsizlik, sessizlik" sükûnet bulmak,"sakinleşmek, rahatlamak" sükûnetli,"Durgun, sakin, hareketsiz" sükût,"Susma, konuşmama, söz söylememe, sessizlik" sükût ikrardan gelir,`susmak kabul etmek demektir` anlamında kullanılan bir söz sükûtla geçiştirmek,"sözü edilmesi gereken bir noktayı söylemeden atlamak, bile bile bir konuya değinmemek" sükûtilik,"Sessizlik, suskunluk" sülale,"Soy, hısım akraba" sülf,Kükürt sülfamit,Mikroplara karşı etkili olan azotlu ve kükürtlü organik birleşimlerin ortak adı sülfat,Sülfürik asidin tuzu veya esteri sülfatlama,"Mantar hastalıklarına karşı bitkilere bakır sülfat, demir sülfat püskürtme veya bitkileri bu maddelere bulama işlemi" sülfatlanma,Bir akümülatörün levhaları üzerinde kurşun sülfat tabakasının oluşması sülfatlaşma,Doğal maden sülfürlerinin hava ve su etkisiyle yavaş yavaş sülfat durumuna dönüşmesi sülfit,Sülfürlü asit tuzu sülfitleme,"Şarapçılıkta üzüm, elma veya armut şırasını kükürtdioksitle temizleme yöntemi" sülfür,Kükürdün başka bir elementle yaptığı bileşik sülfürik,Sülfürle ilgili sülfürimetre,Bir maddedeki kükürt oranını tespit etmek için kullanılan alet sülfürleme,Kükürtle birleştirmek için yapılan işlem sülfürlemek,Kükürtle birleştirmek süline,"Dar ve uzun kavkılı bir deniz yumuşakçası, denizçakısı (Solen)" süluk,"Bir yola girme, bir yol tutma" süluk etmek,bir işe girmek sülüğen,"Erimiş kurşunun, bir hava akımında yükseltgenmesiyle üretilen, çok yoğun ve zehirli, pas önleyici astar boyaların hazırlanmasında kullanılan kırmızı boya" sülük,"Sülüklerden, tatlı sularda yaşayan, vücudunda yirmi iki sindirim kesesi olduğu için bir kezde ağırlığının sekiz katı kan emebilen, halk arasında bazı kan hastalıklarının tedavisinde yararlanılan hayvan (Hirudo medicinalis)" sülük gibi,"çok sırnaşık, yapışkan (kimse)" sülük vurmak,tedavi amacıyla sülük yapıştırmak sülükçü,Sülük satan kimse sülükler,"Halkalılar takımından, tatlı ve tuzlu sularda yaşayan, uzun ve yassı vücutları otuz dört parçadan oluşmuş, gözleri gelişmemiş, iki çekmenli, kan emen türlerinde tükürük bezlerinin bir salgısı kanın pıhtılaşmasını önleyen bir enzim yapan asalaklar sınıfı" sülümen,Ak sülümen sülün,"Sülüngillerden, kuyruğu çok uzun, eti yenilen bir kuş (Phasianus colchicus)" sülün gibi,boylu boslu ve yürüyüşü güzel (kız veya kadın) sülüngiller,"Omurgalı hayvanlardan kuşlar sınıfının, tavuksular ve tavuklar alt takımına giren geniş bir familyası, tavukgiller" sülünlük,Sülünlerin üretildiği ve yetiştirildiği yer sülüs,Üçte bir sümbül,"Zambakgillerden, soğanla üretilen, 15-20 santimetre yüksekliğinde, çiçekleri keskin kokulu ve türlü renkli, çok yıllık bir süs bitkisi (Hyacinthus orientalis)" sümbüle,Klasik Türk müziğinde bir makam sümbüli,Yağmur yağdırmayan koyu renkli bulutlarla örtülü (hava) sümbülteber,"Zambakgillerden, güzel kokulu, beyaz renkli bir çiçek (Polianthes)" sümek,"Eğirilmek için temizlenmiş, taranmış yumak biçiminde yün" sümkürme,Sümkürmek işi sümkürmek,Soluğu burundan hızla vererek sümüğü dışarı atmak sümkürtmek,Sümkürmesini sağlamak sümmettedarik,Son anda düşünülen sümsük,"Sümsükgillerden, sivri gagalı, kısa bacaklı deniz kuşu (Sulabassana)" sümsükgiller,"Leyleksiler takımının, kanatları, kuyrukları çok uzun deniz kuşları sınıfı" sümsükleşme,Sümsükleşmek işi sümsükleşmek,"Uyuşuk duruma gelmek, miskinleşmek, pısırıklaşmak" sümsüklük,Sümsük olma durumu sümter,"Kırmızımtırak, küçük taneli sert buğday" sümük,"Sümük doku hücrelerinin ve üzerinde bulunan bezlerin, doku yüzünde nemli, akıcı, kaygan bir tabaka oluşturan salgısı" sümük doku,"Üzerinde çok sayıda ince memecik ve salgı bezi delikleri bulunan, iç organları kaplayan koruyucu doku, mukoza" sümüklü,Sümüğü olan sümüklü böcek,"Karından bacaklılardan, akciğerli, otçul ve kabuksuz yer yumuşakçası (Limax)" sümüksel,Sümükle ilgili sümüksü,"Sümük özelliğinde olan, sümüğe benzer, sümük gibi, sümüğümsü" sümüksü zar,Burun boşluklarını yutağa kadar kaplayan sümük doku sündürme,Sündürmek işi sündürmek,"Bir şeyi çekerek uzatmak, esnetmek" sündüs,"İpin yanı sıra altın ve gümüş tellerle dokunan, kaftan ve giysi dikiminde kullanılan bir tür ipekli kumaş" süne,"Yarım kanatlılardan, yumurtalarını ekin yapraklarına bırakan, esmer renkli, zararlı bir böcek (Eurigaster integriceps)" sünepe,"Kılıksız ve uyuşuk, sümsük (kimse)" sünepelik,Sünepe olma durumu sünger,"Genellikle denizlerde bir yere tutunarak koloni durumunda yaşayan, çok hücreli ilkel hayvan" sünger çekmek,"bir şeyi hiç olmamış saymak, silmek, silip atmak, unutmak" sünger geçirmek,"silip atmak, unutmak" sünger gibi,çok yumuşak sünger avcısı,"Denizden sünger çıkaran veya alıp satan kimse, süngerci" süngerci,Sünger avcısı süngercilik,Sünger avcılığı sünger doku,"Yaprağın alt yüzünde bulunan seyrek hücreli, gözenekli ve az klorofilli özek doku" süngerler,"Vücutları içten dar ve uzun kanalcıklardan oluşan, dıştan bu kanalcıklara açılan deliklerle kaplı, çoğu kayalara tutunmuş olarak koloniler durumunda yaşayan hayvanlar takımı" süngerleşme,Süngerleşmek işi süngerleşmek,Sünger durumuna gelmek süngerli,Süngerle döşenmiş veya süngerden yapılmış olan süngersi,"Sünger gibi gözenekleri olan, süngere benzeyen, süngerimsi" sünger taşı,"Metal ve fil dişi parlatmakta kullanılan, çok gözenekli ve pürüzlü, ağırlığı az, sert bir yanardağ feldspatı" süngü,Tüfek namlusunun ucuna takılan küçük kılıç biçiminde delici silah süngüleme,Süngülemek işi süngülemek,Süngü batırmak süngülenme,Süngülenmek işi süngülenmek,Süngüleme işi yapılmak süngüleşme,Süngüleşmek işi süngüleşmek,Birbirine süngü ile saldırmak süngülü,Süngü takmış olan süngüsü düşük,"Sağlığı, esenliği bozuk" sünme,Sünmek işi sünmek,Esnekliğini yitirerek gevşemek sünnet,Hz. Muhammed'in Müslümanlarca uyulması gerekli sayılan davranışları ve herhangi bir konuda söylemiş olduğu söz sünnet etmek,erkek çocukta erkeklik organının ucundaki deriyi çepeçevre kesmek sünnet olmak,sünnet edilmek sünnetçi,Çocukları sünnet eden kimse sünnetçilik,Sünnetçinin yaptığı iş sünnet çocuğu,Sünnet edilmiş veya edilecek çocuk sünnet düğünü,Erkek çocukların sünneti sırasında yapılan eğlence sünnet ehli,"Müslümanlıkta Hz. Muhammed'in koyduğu kuralları olduğu gibi uygulayan, onun izinden giden (kimse), ehlisünnet" sünnetleme,Sünnetlemek işi sünnetlemek,Tabaktaki yemeği sıyırıp bitirmek sünnetli,Sünnet edilmiş olan sünnetlik,Sünnet için hazırlanmış olan sünnetsiz,Sünnet edilmemiş olan Sünni,Sünnet ehlinden olan kimse Sünnilik,"Kur'an'a ve Hz. Muhammed'in sünnetlerine göre davranmayı en doğru ve tek yol sayan, Hanefi, Maliki, Şafii, Hanbeli mezhepleri" süper,"Nitelik, nicelik ve derece bakımından üstün olan" süper benzin,"Oktan indisi 100 ve 100'ün üzerinde olan, yüksek nitelikte benzin" süper çimento,"Yüksek dirençli, çabuk sertleşen çimento" süper lise,Özel eğitim sistemi ile desteklenmiş lise süpermarket,Büyük mağaza süpermarketçi,Süpermarket işleten kimse süpermarketçilik,Süpermarketçinin işi veya mesleği süprüntü,"Temizlik yapıldığında toplanan toz ve çöp, çer çöp" süprüntücü,Herhangi bir yerin süprüntüsünü temizleyen kimse süprüntülük,Çöplük süpürge,Süpürme işinde kullanılan araç süpürgeci,Süpürge yapan veya satan kimse süpürgecilik,Süpürge alıp satma veya sokak süpürme işi süpürge çalısı,Süpürge otu süpürge darısı,"Buğdaygillerden, sıcak bölgelerde yetişen ve çiçek saplarından süpürge yapılan, darıya benzeyen bir bitki" süpürgelik,"Süpürge yapmaya elverişli olan çalı, bitki vb" süpürge otu,"Fundagillerden, çiçekleri pembe, küçük bir çana benzeyen, işlenmemiş topraklar üzerinde yetişen, kökünden ağızlık, dallarından kaba süpürge yapılan, çalı görünüşünde bir bitki, süpürge çalısı, funda, erika (Erica)" süpürme,Süpürmek işi süpürmek,"Bir şeyin, bir yerin üstündeki çer çöp, toz toprak vb. şeyleri süpürge, fırça veya başka bir araçla toplamak, temizlemek" süpürtme,Süpürtmek işi süpürtmek,Süpürme işini yaptırmak süpürülme,Süpürülmek işi süpürülmek,Süpürme işi yapılmak süpürüş,Süpürme işi sürahi,"İçecek koymaya yarar, cam, plastik vb.nden yapılan kap" sürat,"Hızlılık, çabukluk, ivinti" sürat katarı,"Hat üzerinde belli duraklarda duran, her yerde durmayan tren" süratle,Çabucak süratlendirme,Süratlendirmek işi süratlendirmek,"Sürat vermek, hız kazandırmak, hızlandırmak" süratlenme,Süratlenmek işi süratlenmek,"Hızı artmak, hızlanmak" süratli,"Çabuk hareketlenen, çabuk giden, çabuk işleyen, hızlı" sürçme,Sürçmek işi sürçmek,Yürürken yanlış adım atıp dengesini yitirmek sürçtürme,Sürçtürmek işi sürçtürmek,Sürçme işini yaptırmak sürçülisan,Dil sürçmesi sürdürme,Sürdürmek işi sürdürmek,Sürme işini yaptırmak sürdürüm,Abonman sürdürüş,Sürdürme işi süre,"Bir olayın başı ile sonu arasında geçen zaman parçası, zaman aralığı, zaman bölümü, müddet" süre aşımı,"Bir işin üzerinden belirli bir zaman geçerek onun geçersiz kalması, zaman aşımı, müruruzaman" süreç,"Aralarında birlik olan veya belli bir düzen veya zaman içinde tekrarlanan, ilerleyen, gelişen olay ve hareketler dizisi, vetire, proses" süreduran,"Süredurum durumunda olan, atıl" süredurum,"Bir cismin içinde bulunduğu düzgün hareket veya hareketsizlik durumunun sürüp gitmesi, hareketsizliğe veya hareketsizlikten harekete kendi başına geçememesi özelliği, atalet" süregelme,Süregelmek işi süregelmek,"Başlangıcından beri aynı biçimde sürmek, devam etmek" süreğen,"Ne kadar süreceği belli olmaksızın sürüp giden, müzmin, kronik" süreğenleşme,"Süreğenleşmek işi, müzminleşme" süreğenleşmek,"Süreğen bir durum almak, müzminleşmek" sürek,"Süren, devam eden zaman" sürek avı,"Birçok avcının katılmasıyla ve çoğu kez at üzerinde avı kuşatarak yapılan avlanma, sürgün avı" sürekçi,Davar alışverişiyle uğraşan kimse sürekli,"Kesintisiz olarak süren, kalıcı, devamlı, baki, daimî" süreklilik,"Sürekli olma, kesintisiz olarak sürüp gitme durumu, devamlılık" süreklilik ilkesi,"Her yerde sürekli bir gidiş olduğunu, doğada sıçramanın olmadığını, her şeyin bir bütün içinde örüldüğünü söyleyen temel ilke" süreksiz,"Az süren, devamsız" süreksizlik,"Süreksiz olma durumu, devamsızlık" süreli,"Belirli aralıklarla yapılan, çıkan, mevkut, periyodik" süreölçen,Süreölçeri kullanarak bir yarışta zamanı belirlemekle görevli kimse süreölçer,"Belirli bir işin, işlemin, yarışmanın veya teknik alanda belli bir işin kısa süresini ölçmek amacıyla kullanılan alet, kronometre" süre ölçümü,Yarışlarda ve eğitimde harcanan süreyi ölçme sürerlik,Uzun sürme durumu sürerlik fiili,"Bir fiile -e zarf-fiil ekiyle durmak, kalmak, görmek fiilleri getirilerek oluşturulan ve süreklilik kavramı veren birleşik fiil: Gidedurmak. Bakakalmak. Yapagörmek gibi" sürerlik görünümü,Türkçede bir zarf-fiille yardımcı fiilin veya herhangi bir fiille durmak fiilinin birlikte kullanılmasından oluşan ve sürerlik kavramı veren görünüm süresiz,Süresi belirli olmayan süre sonu,"Bir işin bitirilmesi veya borcun ödenmesi için öngörülen sürenin sona ermesi, vade bitimi, vade sonu" süreyazar,"Belirli bir işin kısa süresini çizerek belirleyen araç, kronograf" Süreyya,Ülker sürfe,Kurtçuk sürfile,Seyrek ve çapraz (dikiş) sürfile yapmak,bir kumaşın tarazlanmaması için kenarına seyrek ve çapraz dikiş yapmak sürfile makası,Kumaş kenarlarını zikzaklı bir biçimde kesen ve sürfile yapılmasını gerektirmeyen bir makas türü sürfile makinesi,Sürfile işi yapan makine sürgen doku,"Bitkilerde kök ve sapların gelişebilecek durumda olan uç bölümlerindeki, çok yüzlü, kolay üreyebilir hücrelerden oluşan bir doku türü, meristem" sürgit,İlelebet sürgit yapmak,"iş için uzatmak, sürdürüp durmak" sürgü,"Kapının kapanması için arkasına yatay olarak yerleştirilen demir veya ağaç kol, tırkaz, sürme" sürgü kolu,Tüfeklerde fişek sürüp kovan boşaltan sürgünün elle tutulan kolu sürgüleme,Sürgülemek işi sürgülemek,Sürgü sürerek kapamak sürgülenme,Sürgülenmek işi sürgülenmek,Sürgülemek işi yapılmak sürgülü,Sürgü kolu olan sürgün,Ceza olarak belli bir yerin dışında veya belli bir yerde oturtulan kimse sürgün gitmek (veya olmak),"sürgüne gönderilmek, sürgün cezasına uğramak" sürgün vermek,filizlenmek sürgüne göndermek,ceza olarak bir yere sürmek sürgün avı,Sürek avı sürme,Sürmek işi sürme,"Kirpik diplerine sürülen siyah boya, sürme, is" sürme çekmek,gözleri sürme ile boyamak sürmeyi gözden çekmek,gözden sürmeyi çekmek sürmedan,Sürmelik sürüp gitmek,"eskiden olduğu gibi, eskiden nasılsa gene öyle olmak, öyle devam etmek" sürmek,"Yönetip yürütmek, sevk etmek" sürüp gelmek,eskiden beri devam etmek sürmeleme,Sürmelemek işi sürmelemek,Sürmeyi sürüp kapamak sürmelenme,Sürmelenmek işi sürmelenmek,Sürmeleme işi yapılmak sürmeli,Sürme ile boyanmış olan sürmelik,"Ağaç veya kemikten yapılan, içine göz sürmesi konulan küçük kap, sürmedan" sürme mantarıgiller,Sürme mantarlarından bir familya sürme mantarları,"Bitkilerin, özellikle tahılların dokularında yaşayan sürme veya rastık denilen hastalığı yapan, bazitli asalak mantarlar takımı" sürmenaj,"Sürekli ve aşırı çalışmadan doğan yorgunluk, bitkinlik" sürmesiz,Sürme ile boyalı olmayan sürnatüralist,Doğaüstücü sürnatüralizm,Doğaüstücülük sürpriz,Şaşırtı sürpriz yapmak,"birini, beklenmedik, şaşırtan, sevindiren veya üzen bir olayla karşılaştırmak" sürre,Osmanlı padişahlarının her yıl Mekke ve Medine'ye gönderdikleri para ve armağanlar sürre alayı,Osmanlı Devleti'nde her yıl recep ayının on ikisinde Hicaz'a gitmek üzere törenle yola çıkarılan ve padişahların armağanlarını taşıyan topluluk sürrealist,Gerçeküstücü sürrealite,Gerçeküstü sürrealizm,Gerçeküstücülük sürre emini,Sürre alayını gideceği yere ulaştırmakla görevlendirilen kişi sürsat,Savaşa giden ordunun geçeceği yollar çevresindeki köylülerden savaş araç ve gereçlerini temin etmesi ve rayiç değeri üzerinden yiyecek satın alması sürşarj,"Bir sayının, kelimenin yerine geçmek için üzerine başka bir sayı veya kelime basma işi" sürtme,Sürtmek işi sürtme ağı,"Açık denizlerde iki gemiyle sürüklenerek kullanılan, iki kollu ve geniş torbalı balık ağı" sürtmek,Bir şeyi bastırarak diğer bir şeyin üzerinden geçirmek sürtüp durmak,"yersiz, sebepsiz olarak durmadan dolaşmak" sürtük,"Vaktini çok gezerek geçiren, evinde oturmayan kadın" sürtükleşme,Sürtükleşmek durumu sürtükleşmek,Sürtük durumuna gelmek sürtüklük,Sürtük olma durumu sürtülme,Sürtülmek işi sürtülmek,Sürtme işi yapılmak sürtünme,Sürtünmek işi sürtünmek,"Geçerken değmek, sürünmek" sürtünüp durmak,"çıkarı, kazancı için yaltaklanıp durmak" sürtünüş,Sürtünme işi sürtüş,Sürtme işi sürtüşme,Sürtüşmek işi sürtüşmek,Birbirine sürtünmek sürtüştürme,Sürtüştürmek işi sürtüştürmek,İki şeyi birbirine sürtmek sürur,Sevinç sürü,Evcil hayvanlar topluluğu sürüden ayrılanı kurt kapar,"`birlikte olduğu topluluktan ayrılıp kendi başına iş yapma yolunu tutan kimse dayanışmadan yoksun, koruyucusuz, desteksiz kalır ve zarara uğrar` anlamında kullanılan bir söz" sürüden ayrılmak,"herkesin tuttuğu yolu bırakıp ayrı bir yol tutturmak, herkesin yaptığını yapmamak" sürüsüne bereket!,"pek çok, pek bol" sürüyü güden kurdu görür,`zor bir işe giren onun bütün sıkıntılarıyla karşılaşabilir` anlamında kullanılan bir söz sürücü,"Karada kullanılan motorlu araçları sürüp yöneten kimse, şoför" sürücü belgesi,"Taşıt sürücülerine ilgililerce verilen, araç kullanmada yeterli olmayı gösteren belge, ehliyet" sürücül,Sürü durumunda yaşayan sürücülük,"Sürücünün işi, şoförlük" sürükleme,Sürüklemek işi sürüklemek,Bir şeyi yerden kaldırmadan iterek veya çekerek götürmek sürüklendirme,Sürüklendirmek işi sürüklendirmek,Sürüklenmesine yol açmak sürükleniş,Sürüklenme işi sürüklenme,Sürüklenmek işi sürüklenmek,Sürükleme işi yapılmak veya sürükleme işine konu olmak sürükletme,Sürükletmek işi sürükletmek,Sürükleme işini yaptırmak sürükleyici,"Sürükleme niteliği veya gücü olan, dinamo" sürükleyiş,Sürükleme işi sürülme,Sürülmek işi sürülmek,Sürme işine konu olmak veya sürme işi yapılmak sürülüş,Sürülme işi sürüm,"Bir ticaret malının satılır olması, revaç" sürüme,Sürümek işi sürümek,"Bir şeyi yerden kaldırmaksızın çekerek, iterek götürmek, sürüklemek" sürümlü,"Sürümü çok olan, çok satılan (mal)" sürüm sürüm,`Yoksul ve perişan bir biçimde yaşamak` anlamındaki sürüm sürüm sürünmek deyiminde geçen bir söz sürümsüz,"Sürümü olmayan, az satılan veya satılmayan (mal)" sürümsüzlük,Sürümü olmama durumu sürünceme,Bir işin sonuçlanıncaya kadar boş yere uğradığı gecikmelerin tümü sürüncemede bırakmak (veya tutmak),"bir işi sonuçlanıncaya kadar boş yere geciktirmek, uzatmak" sürüncemede kalmak,"bir iş sonuçlanıncaya kadar boş yere gecikmek, uzamak, askıda kalmak, bir türlü sonuçlanamamak" süründürme,Süründürmek işi süründürmek,"Sürünme işini yaptırmak, sürünmesine sebep olmak" süründürülme,Süründürülmek işi süründürülmek,Süründürme işi yapılmak sürüngen,Sürünerek giden (hayvan) sürüngenler,"Omurgalıların, suda ve karada yaşayabilen yılan, kertenkele, kaplumbağa, timsah gibi yerde sürünerek veya yürüyerek ilerleyen sınıfı" sürünme,Sürünmek işi sürünmek,Karnı üzerinde sürünerek gitmek sürünüş,Sürünme işi sürü sepet,Birçok sürüş,Sürme işi sürüştürme,Sürüştürmek işi sürüştürmek,Sürekli olarak yavaş yavaş ve ovarak sürmek sürütme,Sürütmek işi sürütmek,Sürüme işini yaptırmak sürveyan,"Gözetmen, gözetici" Süryani,"Samilerin, Arami kolunun doğu bölümünde olan bir Hristiyan topluluğu ve bu topluluktan olan kimse" Süryanice,Süryani dili süs,"Süslemeye, süslenmeye yarayan şey, bezek, süs püs" süs için,"`yararlı olmak amacıyla değil, gerektiği için değil` anlamında kullanılan bir söz" süs bitkisi,Yerleşim bölgesinde iç ve dış dekorasyonu sağlayan bitki süsen,"Süsengillerden, yaprakları kılıç biçiminde, çiçekleri iri ve mor renkli, güzel görünüşlü ve kokulu, çok yıllık bir süs bitkisi, susam (İris germanica)" süsengiller,"Bir çeneklilerden, süsen, safran vb. bitkileri içine alan bir familya" süsleme,"Süslemek işi, bezeme, donama, tezyin" süslemeci,Süsleme sanatlarıyla uğraşan kimse süslemecilik,Süsleme sanatları süsleyip püslemek,"özenle, özen göstererek süslemek, göze çarpacak kadar süslemek, telleyip pullamak" süslemek,"Birtakım katkılarla bir şeyin daha güzel, daha göz alıcı olmasını, daha hoş görünmesini sağlamak, bezemek, bezeklemek, donatmak, tezyin etmek" süsleme sanatları,"Bir yapıyı, bir eşyayı kullanış amacıyla birlikte göze daha güzel göstermek için çeşitli türde yapılan estetik çalışmaların tümü, süslemecilik" süslendirme,Süslendirmek işi süslendirmek,Süslenmesini sağlamak süsleniş,Süslenme işi süslenme,Süslenmek işi süslenmek,Süsleme işine konu olmak süsletme,Süsletmek işi süsletmek,Süsleme işini yaptırmak süsleyici,"Süsleyen, dekoratif" süslü,"Süsü olan, süslenmiş, bezenmiş" süslü püslü,Göze çarpacak derecede süslü süslü üslup,Türlü edebî sanatlarla süslenmiş üslup süsme,Süsmek işi süsmek,"Boynuzlu hayvan boynuzu ile vurmak, tos vurmak" süspansiyon,Asıltı süs püs,Süs süssüz,"Süsü olmayan, süslenmemiş, gösterişsiz, yalın, sade" sütüne kalmak,"insanlığına, namusuna kalmak" sütüne havale etmek,"işi, beklenen biçimde yapmasını o kişinin vicdanına bırakmak" sütten kesilmek,"hastalık, üzüntü veya bebeğin emmemesi nedeniyle anneye süt gelmemek" sütten kesmek,emzirmeye son vermek sütten ağzı yanan yoğurdu (veya ayranı) üfleyerek yer (veya içer),"`bir olaydan gerekli dersi alan, sonra uyanık davranır` anlamında kullanılan bir söz" sütten ağzı yanmak,bir olaydan gerekli dersi alarak uyanık davranmak süt,"Kadınların ve memeli dişi hayvanların yavrularını besledikleri, memelerinden gelen, besin değeri yüksek beyaz sıvı" süt gibi,"çok beyaz, çok temiz" süt dökmüş kediye dönmek,suçunu bilerek bundan utanmak süt dökmüş kedi gibi,"suçunu bilerek, bundan utanarak" süt çekmek,bir özelliği akrabalarına benzemek süt çalmak,"bozuk süt, çocuğu hasta etmek" süt vermek,emzirmek sütten çıkmış ak kaşık gibi olmak,"temiz, saf olmak" sütağacı,"Isırgangillerden, Güney Amerika ormanlarında yetişen, sütlü öz suyu çok olan bitki (Galactodendron)" sütana,Sütanne sütanalık,Sütannelik sütanne,"Bir çocuğun, annesi dışında sütünü emmiş olduğu kadın, sütana, sütnine" sütannelik,"Sütanne olma durumu, sütanalık" süt asidi,Laktik asit sütbaba,Sütannenin kocası süt beyaz,"Bembeyaz, çok beyaz" süt çocuğu,Sütle beslenen çocuk süt çorbası,"Süt, tuz, et suyu ve unun birlikte çırpılmasıyla hazırlanan çorba" sütçü,Süt satan kimse sütçü beygiri gibi,çok tembel ve miskin sütçü beygiri gibi ayakta uyumak,çok tembel ve miskin olmak sütçülük,Süt satma işi süt danası,"Yeni doğmuş, daha süt emen dana" süt dişi,"Bebeğin beş veya altı aylıkken çıkarmaya başladığı, yedi yaşlarında kendiliğinden dökülen diş" süthane,Süt ve süt ürünleri satılan yer süt kardeşi,"Aynı kadından süt emmiş, kardeş olmayan çocukların her biri" süt kırı,Beyaz renkli at donu sütkız,Bir kadının kendi çocuğu değilken emzirdiği ve kocasıyla birlikte evlat olarak benimsediği kız çocuk süt kuzusu,Doğumdan ikinci ayın sonuna kadar olan ve ana sütü emen erkek veya dişi kuzu sütlaç,"Süt, şeker ve pirinçten yapılan bir tatlı türü, sütlü" sütleğengiller,"İki çeneklilerden, sütleğen, kauçuk, manyok vb. önemli bitkileri içine alan bir familya" sütleğen,"Sütleğengillerden, yaprak sap ve köklerinde süt görünüşlü, kekre ve yakıcı bir öz su bulunan, verdiği öz su türlerine göre hekimlikte ve sanayide kullanılan, yedi yüz kadar türü bilinen, bir veya çok yıllık bir bitki, Japon kaktüsü (Euphorbia)" sütlendirme,Sütlendirmek işi sütlendirmek,Sütün artmasını sağlamak sütlenme,Sütlenmek işi sütlenmek,"Sütü gelmek, sütü çoğalmak, sütlü duruma gelmek" sütliman,"Durgun, sakin" sütlü,"İçinde süt bulunan, sütle yapılan" sütlüce,Düğün çiçeği sütlük,Süt koymaya yarayan kap sütlü kengel,Deve dikeni sütlü ot,"Çuha çiçeğigillerden, yaprakları salata gibi yenilen bir bitki (Glaux maritima)" süt mavisi,Çok açık mavi sütnine,Sütanne sütoğul,Bir kadının kendi çocuğu değilken emzirdiği ve kocasının da evlat olarak benimsediği erkek çocuk süt otu,"Süt otugillerden, Kuzey Amerika'da yetişen, kökleri hekimlikte kullanılan otsu bir bitki (Polygala vulgaris)" süt otugiller,"Sarılgan gövdeli ot ve çalıları içine alan, iki çenekli, ayrı taç yapraklı çiçekli bitkiler familyası" sütölçer,Sütün yoğunluğunu ölçmeye yarayan alet sütre,"Perde, örtü" sütsüz,"İçinde süt bulunmayan, süt katılmadan yapılan" sütsüzlük,Sütü olmama durumu süt şekeri,Laktoz süt tozu,Sütün özel yöntemlerle kurutularak toz durumuna getirilmiş biçimi sütun,"Herhangi bir maddeden yapılan, zaman zaman üstünde çıkıntılı bir bölüm olan, genellikle bir altlığa, bazen doğrudan doğruya yere dayalı silindir biçiminde düşey destek, kolon" sütun gibi,düzgün biçimli (bacak) sütununu açmak,"yer vermek, yayımlamak" sütü bozuk,Kötü soydan gelen (kimse) süvari,Atlı süvari alayı,Atlı askerlerden oluşan alay süvari bölüğü,Altı askerlerden oluşan bölük süvarilik,Süvari olma durumu süveter,Genellikle altına gömlek veya bluz giyilen kolsuz kazak süyek,Cebire süyüm,İğneye geçirilen bir sap iplik süzdürme,Süzdürmek işi süzdürmek,Süzme işini yaptırmak süzek,Süzgeç süzgeçten geçirmek,ayrıntılı bir biçimde incelemek süzgeç,"Sıvıları süzmeye yarayan araç, süzek" süzgeçleme,Süzgeçlemek işi süzgeçlemek,Süzgeçten geçirmek süzgeçli,Süzgeci olan süzgü,Delikli çanak süzgün,"Biraz zayıflamış, güçsüzleşmiş" süzgün bakış,"Üst göz kapakları biraz kapalı bir biçimde nazlı, işveli bakış" süzgün göz,Süzgün veya ölgün bakışlarla bakan göz süzgünleşme,Süzgünleşmek işi süzgünleşmek,Süzgün duruma gelmek süzgünlük,Süzgün olma durumu süzme,Süzmek işi süzmek,"Bir sıvıyı, içindeki katı maddelerden ayırmak için bez veya delikli bir kaptan geçirmek" süzme yoğurt,"Bir torbaya konularak suyu süzülen yoğurt, kese yoğurdu, torba yoğurdu" süzük,"Zayıf, güçsüz, süzgün" süzülme,Süzülmek işi süzülmek,Süzme işine konu olmak süzülüş,Süzülme işi süzüm süzüm süzülmek,kendini beğenmiş bir tavırla ağırbaşlı oturup çevreye bakmak süzüm süzüm,"Kendini ağıra satarak, nazlanarak" süzüntü,Bir sıvıyı süzerek elde edilen tortu "ş, Ş","Türk alfabesinin yirmi üçüncü sırasında yer alan ve Şe adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından sızıcı tonsuz, diş eti-damak ünsüzünü gösterir" şaban,"Ay takviminin sekizinci ayı, üç ayların ikincisi" şabanlaşma,Şabanlaşmak durumu şabanlaşmak,"Aptal, alık, şaşkın duruma gelmek, aptallaşmak" şabanlık,Aptallık şablon,"Üzerindeki harf ve şekillerin çevre çizgileri kalem ucu girecek biçimde oyuk olan, bu çizgilerden kalemle istenilen biçim elde edilen, metal veya plastikten cetvel" şablon çıkarmak,kullanılmak üzere örnek elde etmek şabloncu,Bir düşünceyi enine boyuna irdelemeden olduğu gibi benimseyen veya kabullenen kimse şablonculuk,Şabloncu olma durumu şad,"Sevinçli, neşeli" şad olmak,"sevinmek, memnun ve mutlu olmak" şad etmek,"neşelenmesini, sevinmesini sağlamak" şadırvan,"Genellikle cami avlularında bulunan, çevresindeki musluklardan ve ortasındaki fıskiyeden su akan, üzeri kubbeli veya açık havuz" şafak,Güneş doğmadan az önce beliren aydınlık şafak atmak,birden önemli bir durumla karşı karşıya olduğunu anlamak şafak sökmek,sabahleyin ortalık aydınlanmaya başlamak Şafii köpeğine dönmek,yüzü gözü çok kirli olmak Şafii köpeği gibi titremek,çok titremek Şafii,İslamiyette dört Sünni mezhepten biri Şafiilik,Şafii olma durumu şaft,"Bir makinenin dönme hareketini öteki parçalara aktaran ve ucuna dişli çarklar, tekerlekler veya pervane bağlanan demir mil" şaful,Bal konulan ufak tekne şah,İran veya Afgan hükümdarı şahken şahbaz olmak,bir kimsenin herhangi bir sebeple çirkinliği veya durumunun kötülüğü artmak şah,"Atın, ön ayaklarını yerden keserek arka ayakları üstünde ayakta durması" şaha kalkmak,"at ön ayaklarını yerden kesip arka ayakları üstünde durmak, şahlanmak" şehadet,Tanıklık şehadet getirmek,İslam'ın şartlarından `Tanrı'dan başka tapacak yoktur ve Hz. Muhammed onun kulu ve peygamberidir` anlamına gelen kelimeişehadet adını taşıyan Arapça sözü söylemek şehadet şerbetini içmek,şehit düşmek şehadette bulunmak,tanıklık etmek şehadet etmek,"herhangi bir konuda bildiği, gördüğü şeyleri söylemek" şehadetname,"Diploma, sertifika" şehadet parmağı,İşaret parmağı şahane,"Hükümdarla ilgili, hükümdara özgü olan" şahap,Akan yıldız şahbaz,İri bir tür akdoğan şah damarı,"Boynun iki yanında, kanı başa taşıyan aort damarlarından her biri, gazel damarı" şaheser,"Kendi türünde mükemmel olan, üstün ve kalıcı nitelikte eser, başyapıt, başeser" şaheser yaratmak,"üstün, kalıcı niteliği olan bir eser ortaya koymak, çok önemli bir şey yapmak" şahıs,Kişi şahika,"Doruk, zirve" şahin,"Kartalgillerden, Avrupa ve Asya'nın dağ, orman ve çalılıklarında yaşayan, 50-55 santimetre uzunluğunda yırtıcı bir kuş (Buteo buteo)" şahin bakışlı,Sert ve keskin bakışlı (kimse) şahinci,Padişahların av şahinlerini üretip besleyen kişi şahit,Tanık şahit olmak,tanık olmak şahit tutmak,birini tanık olarak göstermek şahitli,Tanıklı şahitlik,Tanıklık şahitlik etmek,tanıklık etmek şahitsiz,Tanıksız şahlandırma,Şahlandırmak işi şahlandırmak,Şahlanmasına sebep olmak şahlanış,Şahlanma işi şahlanma,Şahlanmak işi şahlanmak,"At, ön ayaklarını yerden keserek arka ayakları üstünde durmak, şaha kalkmak" şahlık,Şah olma durumu şahmeran,"Başı insan, gövdesi yılan biçiminde olduğuna inanılan efsanevi yaratık" şahmerdan,"Vurucu ağırlığın, mekanik olarak yükselmesi ve düşmesi sonucu dövme işlemi yapan makine" şahmerdancı,Şahmerdan kullanan kimse şahne,Anadolu ve İran'da devlet kurmuş halklarda devlet görevlisi şahniş,Şahnişin şahnişin,"Eski Türk mimarisinde odanın karşı ön cephesinde yer alan üç yanı pencereli çıkma, şahniş" şahrem şahrem,"Herhangi bir şey parçalanmış, yarılmış olarak" şahsen,"Kendi (kendim, kendin ...), bizzat" şahsi,Kişisel şahsiyat yapmak,söz edilen konudan uzaklaşarak olumsuz yönleriyle kişiler üzerinde durmak şahsiyata dökmek (veya sürüklemek),şahsiyat yapmak şahsiyat,Kişiye ait işler şahsiyet,"Kişilik, belirgin özellik" şahsiyetli,Kişilikli şahsiyetlilik,Kişiliklilik şahsiyetsiz,Kişiliksiz şahsiyetsizlik,Kişiliksizlik şahtere,"Şahteregillerden, tarla ve yol kenarlarında yetişen, 20-40 santimetre yüksekliğinde çiçekleri hekimlikte kullanılan, çok yıllık ve otsu bir bitki (Fumaria officinalis)" şahteregiller,"İki çeneklilerden, şahtere vb. türleri içine alan küçük bir bitki familyası" şahtur,İnce donanma gemilerinden biri şaibe,Art düşünce şaibe altında kalmak (veya tutulmak),"kusurlu, ayıplı, lekeli sayılmak" şaibeli,Şaibesi olan şair,"Şiir söyleyen veya yazan kimse, ozan" şairane,"Şaire yakışır biçimde, şair gibi, ozanca" şairanelik,"Şaire yakışır bir biçimde, şair gibi davranma durumu, ozansılık" şaire,Kadın şair şairlik,"Şair olma durumu, ozanlık" şak,Eni geniş bir şeyle vurulduğunda çıkan ses şak diye,ansızın şakayken kaka olmak,"el ve dil ile yapılan şakadan, hoş olmayan bir sonuç veya kavga çıkmak" şakayı kakaya çevirmek,şakayken kaka olmak şakaya vurmak,ciddi bir söz veya davranışı şaka yoluyla geçiştirmek şakaya sığınmak,şakaya vurmak şakaya getirmek,ciddi bir şeyi açıktan açığa söyleyemeyip şaka görünümü vererek söylemek şakaya gelmemek,şakaya dayanamamak şakaya gelmek,şakaya katlanır olmak şakaya almak,söylenilen gerçek sözü şaka gibi kabul etmek şaka yapmak,şaka niteliğinde bir şey yapmak veya söylemek şaka söylemek,"bir şeyi, şaka yapmış olmak için söylemek" şaka kaldırmak,"şakaya dayanmak, katlanmak" şaka götürmemek,"bir durum veya iş hafifsemeye, dikkatsizliğe gelmemek" şaka gibi gelmek,bir türlü inanamamak şaka etmek,bir kimseye eğlenmek amacıyla takılmak şaka,"Güldürmek, eğlendirmek amacıyla karşısındakini kırmadan yapılan hareket veya söylenen söz, latife" şakası yok,"`hatır gönül tanımaz, gerekeni yapar` anlamında kullanılan bir söz" şakacı,"Şaka yapmasını seven, şakalaşmadan hoşlanan, latifeci" şakacıktan,Şakadan şakacılık,Şakacı olma durumu şakadan,"Şaka olarak, şaka diye, şakacıktan, mahsus" şakak,"Göz, alın ve yanak arasında, elmacık kemiğinin üstünde bulunan çukurumsu bölge" şakakları ağarmak (veya beyazlanmak),yaşlanmak şakakları atmak,çok sinirlenmek şakalaşma,Şakalaşmak işi şakalaşmak,"Karşılıklı olarak şaka etmek, şaka yapmak" şaka maka derken,`işi ciddiye almadık ama` anlamında kullanılan bir söz şaka maka,Önemsemeyerek şakasız,"Şaka yapmaksızın, ciddi olarak" şakayık,"Düğün çiçeğigillerden, çiçekleri türlü renkte, çok yıllık güzel bir süs bitkisi (Paeonia mascula)" şaka yollu,Ciddi bir şeye şaka görünümü vererek şakıldak,Bir çeşit çocuk oyuncağı şakıma,Şakımak işi şakımak,"Ötücü kuşlar ezgili ses çıkarmak, ötmek, şakramak, terennüm etmek" şakırdama,Şakırdamak işi şakırdamak,`Şakır` diye ses çıkarmak şakırdatma,Şakırdatmak işi şakırdatmak,Şakır şakır ses çıkartmak şakır şakır,"Sürekli olarak yağan yağmurun, ötüşen kuşların veya buna benzer hoşa giden şeylerin çıkardığı ses" şakır şukur,Fazlaca şakırtı çıkararak şakırtı,Şakırdayan bir şeyin çıkardığı sesin adı şakırtılı,Şakırtısı olan şakırtısız,Şakırtısı olmayan şakıyış,Şakıma işi şaki,Haydut şakilik,Haydutluk şakirt,"Öğrenci, çırak" şakkadak,Ansızın şakketme,Şakketmek işi şakketmek,"Yarmak, parçalamak" şaklaban,"Basit şakalar yaparak herkesi güldüren, şakacı kimse" şaklabanlık,Şaklaban olma durumu şaklama,Şaklamak işi şaklamak,`Şak` diye ses çıkarmak şaklatma,Şaklatmak işi şaklatmak,`Şak` diye ses çıkartmak şakrak,"Şen, neşeli, hayat dolu" şakrak kuşu,"İspinozgillerden, başı siyah, boynu kırmızı, ötücü bir kuş (Pyrrhula pyrrhula)" şakraklık,Şakrak olma durumu şakrama,Şakramak işi şakramak,Şakımak şakşak,"Çoğunlukla hokkabazların kullandıkları, hafifçe vurulduğunda hızla vurulmuş gibi `şak` diye ses çıkaran tahta maşa" şak şak,Eller birbirine vurulduğunda çıkan ses şakşakçı,"Bir kimseyi veya onun yaptığı her şeyi doğru bularak öven ve başkalarına da kabul ettirmeye çalışan kimse, alkışçı, zilli bebek" şakşakçılık,Şakşakçı olma durumu şakul,Çekül şakuli,Çekülle ilgili şakulleme,Şakullemek işi şakullemek,Çekülle düşey doğrultusuna bakmak şal,"Genellikle Hindistan'da dokunan, özel motifleri olan değerli bir yün kumaş" şalak,Büyümemiş karpuz şalaki,Şal taklidi kumaş şale,Uzun saçaklı çatısı olan alçak dağ konutu şalgam,"Turpgillerden, yumru köklü bir bitki (Brassica rapa)" şali,Tiftikten yapılan bir cins ince kumaş şal kuşak,Şaldan yapılmış bele sarılan kuşak şallak,Çıplak şallak mallak,Giyimi çok özensiz olarak sol,Peru para birimi şal örneği,"Şallarda görülen motiflerle bezenmiş (kumaş örtü, hırka)" şalter,Anahtar şalupa,Küçük bir gemi gibi kullanılabilen büyük sandal şalvar gibi,çok bol (pantolon) şalvar,"Genellikle ağı çok bol olan, bele bir uçkurla bağlanan, geniş bir pantolon türü" şalvarlı,Şalvar giyinmiş olan (kimse) şama,Bal mumuna veya parafine batırılmış fitil şamalı,Şama ile yapılmış şamama,Güzel kokulu bir tür küçük kavun şamama gibi,"ufak tefek, sevimli (kimse)" şaman,"Şamanlıkta büyü yapan, gelecekten haber verdiğine, ruhlarla ilişki kurarak hastalıkları iyileştirdiğine inanılan kimse, kam" şamandıra,"Halkalarına tekne bağlamak için limanda demirlenmiş olan, içi boş, her yanı kapalı, çoğunlukla metalden yapılan fıçı vb., yüzer top" şamandıralama,Şamandıralamak işi şamandıralamak,Belli bir noktayı işaretlemek için bir şamandırayı zincirleriyle birlikte denize bırakmak Şamani,Şamanist Şamanist,"Şamanlığa inanmış kimse, Şamani" Şamanizm,Şamanlık Şamanlık,"Kuzey ve Orta Asya'da Türkler, diğer kıtalarda da başka topluluklar arasında günümüze kadar süregelen doğaya tapma, doğaüstü ruhlara inanma temeline dayalı din, Şamanizm" şamar,"Açık elle yüze vurulan tokat, beşkardeş" şamar atmak (veya indirmek),şamarlamak şamar patlatmak,aniden güçlü bir tokat atmak şamarlama,Şamarlamak işi şamarlamak,"Yüze açık elle vurmak, şamar atmak" şamaroğlanına dönmek,yerli yersiz azarlanmak şamaroğlanı,"Adam yerine konulmayan, yerli yersiz azarlanan kimse" şamata,Gürültü patırtı şamata koparmak,aniden gürültü patırtı çıkarmak şamata etmek,gürültü patırtı yapmak şamatacı,Gürültü patırtı yapan şamatalı,Gürültülü patırtılı şambaba,"Bir tür hamur tatlısı, baba tatlısı, şambabası" şambrel,Otomobil iç lastiği şamdan,"Üzerine kandil, mum veya herhangi bir ışık kaynağı konulan yüksek tabla, mumluk, çırakma, şamdanlık" şamdancı,Şamdan yapıp satan kimse şamdancılık,Şamdancının işi veya mesleği Şam fıstığı,Antep fıstığı şamil,"İçine alan, kaplayan, kapsayan" şampanya,"Açık renkli, tatlı ve köpüklü şarap" şampanya bardağı,"Şampanya içmeye ayrılmış özel, ince, uzun veya geniş tabanlı kısa bardak" şampanyalı,Şampanya verilen şampiyon,"Ulusal ve uluslararası bir yarışmada ilk dereceyi alan, birinci olan kimse veya takım, böke" şampiyona,"Şampiyonluk yarışması, bökelik" şampiyonluk,"Şampiyon olma durumu, bökelik" şampuan,"Çoğunlukla saç yıkamakta kullanılan, kokulu ve bol köpüklü bir tür sıvı sabun" şampuanlama,Şampuanlamak işi şampuanlamak,Şampuanla yıkamak şanından olmak,"bir şey onun büyüklüğüne, karakterine uygun olmak, yaraşmak" şanına yakışmak,şanından olmak şanına yedirememek,yenilgiyi kabul edememek şan vermek,ün salmak şan,Ün şan,İnsan gırtlağından makamla çıkan ve perde ayrımlarıyla çeşitli duyumlar uyandıran ses dizisi şandel,Futbolda topu karşı takımın kalecisinin üzerinden aşırtma şandelleme,Şandellemek işi şandellemek,Futbolda topu karşı takımın kalecinin üzerinden aşırtmak şangırdama,Şangırdamak işi şangırdamak,"Tabak, bardak vb. bir yere veya birbirine çarparken, kırılırken gürültülü ve çınlayıcı ses çıkarmak" şangırdatma,Şangırdatmak işi şangırdatmak,Şangırdamasına sebep olmak şangır şungur,Büyük bir şangırtı çıkararak şangırtı,"Tabak, bardak, şişe vb.nin bir yere veya birbirine çarparken, kırılırken çıkardığı sesin adı" şanzıman,"Motorlu taşıtlarda motorun yükünü azaltarak güç aktarma organlarına veren, arabanın istenen hızda hareket etmesini sağlayan dişliler topluluğu" şanlı,"Tanınmış, ünlü" şanlı şöhretli,"Görkemli, etkileyici" şano,Tiyatro sahnesi şansı yaver gitmek,"talihli olmak, bahtı açık olmak" şansı dönmek,talihi iyiyken kötü veya kötüyken iyi olmak şans,"Mantıkla açıklanamayan birtakım rastlantısal olayların nedeni olan güç, baht, talih, felek" şansa bırakmak,oluruna bırakmak şansa kalmak,bir şeyin olabilmesi için çok az umut olmak şans tanımak,"imkân vermek, fırsat vermek" şansız,Ünsüz şanslı,"Talihi olan, talihli, ballı" şanslılık,Şanslı olma durumu şanson,Kıta adı verilen ve şarkı gibi söylenen mısra dizisi şansonet,"Küçük şanson, kısa türkü" şansölye,Almanya ve Avusturya'da hükûmet başkanı şansölyelik,Şansölye olma durumu şanssız,Şansı olmayan şanssızlık,Şanssız olma durumu şantaj,"Herhangi bir çıkar sağlamak amacıyla bir kimseyi, kendisiyle ilgili lekeleyici, gözden düşürücü bir haberi yayma veya açığa çıkarma tehdidiyle korkutma" şantaj yapmak,gözdağı vermek şantajcı,Şantaj yapan şantajcılık,Şantajcı olma durumu şantiye,Yapı gereçlerinin yığılıp saklandığı veya işlendiği yer şantör,Erkek şarkıcı şantöz,Kadın şarkıcı şantung,"Genellikle yazlık giyim eşyası yapılan, üzerinde kendinden desenli çizgileri bulunan, ham ipekle dokunmuş kumaş" şap,İstekle öperken çıkan ses şap,"Alüminyum ve potasyum sülfatından veya amonyum alüminyum sülfatından oluşan, sıcak suda eriyen, tadı buruk, antiseptik bir madde" şap gibi,ağza alınmayacak kadar tuzlu şap gibi donmak (veya kalmak),şaşırarak ses çıkarmayacak duruma gelmek şap gibi yanmak,"ortada kalmak, destek bulamamak" şapa oturmak,içinden çıkılması güç bir duruma düşmek şap,İnce kum ve çimentoyla yapılan düzgün döşeme sıvası şapadanak,Ansızın şapçı,Şap yapan veya satan kimse şapçılık,Şapçının yaptığı iş şaphane,"Şap çıkarılan yer, şap ocağı" şap hastalığı,"Sığırlarda, ağız ve tırnaklar arasında kabarcıklar görünmesi ve yüksek ateşle beliren, genellikle arıza bırakan bulaşıcı hastalık" şapırdama,Şapırdamak işi şapırdamak,Öperken veya bir şey yerken `şap` diye ses çıkarmak şapırdatma,Şapırdatmak işi şapırdatmak,Öperken veya bir şey yerken `şap` diye ses çıkartmak şapır şapır,Acele ile yemek yeme veya üst üste öpme sırasında `şap şap` sesi çıkararak şapır şupur,Öperken veya yemek yerken çıkarılan `şap şup` sesi şapırtı,Öperken veya yemek yerken çıkan sesin adı şapka,"Keçe, hasır, kumaş, ip vb. ile yapılan başlık" şapka çıkarmak,bir söz veya durum karşısında söyleyecek sözü kalmamak ve takdir etmek şapkasını giymek (veya taşımak),kendi kimliğinin veya düşüncelerinin dışında başka birinin kimliğini geçici olarak taşımak veya onun düşünceleriyle ortaya çıkmak şapkacı,Şapka yapan veya satan kimse şapkacılık,Şapkacının işi şapka işareti,Düzeltme işareti şapkalı,Şapka giymiş olan (kimse) şapkalık,Şapka koymaya yarayan şey veya yer şapkasız,Şapkası olmayan şaplak,`Şap` diye ses çıkaran tokat şaplak atmak (veya indirmek),elin içiyle vurmak şaplama,Şaplamak işi şaplamak,`Şap` diye ses çıkarmak şaplamak,Bir şeyi şaplı su ile ıslatmak şaplamak,Bir yapının tabanını ince kum ve çimentoyla hazırlanan karışımla sıvamak şaplatma,Şaplatmak işi şaplatmak,`Şap` diye ses çıkartmak şaplı,İçinde şap bulunan şappadak,Ansızın şapşal,"Aptalca davranışlarda bulunan, alık (kimse)" şapşalak,"Özensiz, düzensiz (kimse)" şapşalca,Şapşala yakışır bir biçimde şapşallaşma,Şapşallaşmak durumu şapşallaşmak,Şapşal duruma gelmek şapşallık,Şapşal olma durumu şapşal yaka,Dökümlü ve geniş yaka şap şap,Şap sesi çıkararak üst üste (öpmek) şap taşı,"Kızıldeniz'den çıkarılan, beyaza çalan renkte, pek çok dalı olan mercan türü" şarabi,Kırmızı şarap rengi şarampol,Kara yollarının kenarında yol düzeyinden aşağıda kalan bölüm şarap,"Üzüm veya başka meyve sularını türlü yöntemlerle mayalandırarak elde edilen alkollü içki, mey (I)" şarap bardağı,Şarap içmek için özel olarak üretilen cam bardak şarap çanağı,Şarap içilen yayvan çanak şarapçı,Şarap yapan veya satan kimse şarapçılık,Şarapçının işi şarap fıçısı,Şarabın dinlenmeye bırakıldığı büyük tahta fıçı şaraphane,Şarap yapılan yer şarapnel,Patladığında etrafa küçük parçalar saçan bir tür top mermisi şarap rengi,Kırmızı şarabın rengi şarbon,"Çeşitli hayvanlarda, özellikle koyun ve sığırlarda görülen, deri veya mukoza yoluyla insana bulaşan, bulaştığı yerde kara bir çıban yapan tehlikeli hastalık, karakabarcık, karayanık, yanıkara" şarıldama,Şarıldamak işi şarıldamak,Su bol bol akarken `şarıltı` sesi çıkarmak şarıl şarıl,"Su veya yağmur, bol ve sesli bir biçimde (akmak, yağmak), şar şar" şarıltı,Şarıldayan şeyin çıkardığı sesin adı şarj,Yükleme şarj etmek,yüklemek şarjör,"Otomatik silahlarda, belli sayıda mermi taşıyan ve bu mermileri namluya arka arkaya sürmeye yarayan mekanizma" şark,Doğu Şark çıbanı,"Yurdumuzun Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde, İran, Hindistan ve Kuzey Afrika'da insanların özellikle yüzünde veya kollarında görülen, iyileştiğinde iz bırakan bulaşıcı çıban, Urfa çıbanı, Halep çıbanı" şarkı tutturmak,bir şarkının sözlerini veya sadece bestesini seslendirmek şarkı,"Tonlama değişiklikleriyle çeşitli duygular uyandıran uyumlu, ezgili insan sesleri dizisi" şarkı söylemek,belirli bir besteye göre güfteyi uyumlu olarak okumak şarkıcı,"Şarkı söyleyen, şarkı söyleme yeteneği olan veya mesleği şarkı söylemek olan kimse, okuyucu, hanende, muganni, muganniye" şarkıcılık,Şarkıcının işi veya mesleği Şarki,"Doğu'yla ilgili, Doğu'ya özgü olan" Şarkiyat,"Doğu bilimi, oryantalizm" Şarkiyatçı,Doğu bilimci Şarkiyatçılık,Doğu bilimleriyle uğraşma Şarklı,Doğulu Şarklılık,Doğululuk şarküteri,"Peynir, zeytin, salam, sucuk vb. yiyecek maddelerinin satıldığı dükkân veya büyük alışveriş merkezinin bir bölümü" şarlama,Şarlamak işi şarlamak,Şarıldamak şarlatan,"Kendi bilgi ve niteliklerini veya mallarını överek karşısındakini kandıran, dolandıran kimse" şarlatanca,Şarlatana yakışır bir biçimde şarlatanlık,Şarlatan olma durumu şar şar,Şarıl şarıl şart koşmak,önceden bir şarta bağlamak şart olsun,"`nikâhım üzerine yemin ederim ki, öyle değilse veya bunu yapmazsa karım boş düşsün (olsun)` anlamında yemin olarak kullanılan bir söz" şart olmak,"gerekmek, kaçınılmaz bir durum almak" şart etmek,`şart olsun` diyerek yemin etmek şart,"Olması başka durumların gerçekleşmesini gerektiren şey, koşul" şart kipi,"Bir oluş ve kılışın şart biçiminde düşünüldüğünü anlatan, dilek görevi de yapan tasarlama kipi" şartlama,Şartlamak işi şartlamak,"Kirlenmiş sayılan bir şeyi en az üç, en çok kırk kez sudan geçirip kirli sayılmaktan kurtarmak" şartlandırma,"Şartlandırmak işi, koşullandırma" şartlandırmak,"Şartlanmasını sağlamak, koşullandırmak" şartlanış,"Şartlanma işi, koşullanış" şartlanma,"Şartlanmak işi, koşullanma" şartlanmak,"Önceden belirlenmiş şartlara göre uyarlanmak, koşullanmak" şartlaşma,Şartlaşmak işi şartlaşmak,Bir veya birçok şartı karşılıklı kabul etmek şartlı,"Şarta bağlı, koşullu, meşrut" şartlı birleşik cümle,"Bir esas cümle ile bu esas cümleye bağlı, fiili -sa / -se ekini almış yan cümlenin oluşturduğu anlatım birliği" şartlı birleşik zaman,Belli bir zaman eki almış yükleme -sa / -se şart eki getirilerek oluşturulan şekil şartlı refleks,"Doğal olmayan, sonradan kazandırılan tepkenin bir uyaran karşısında ortaya çıkması biçiminde beliren tepke, koşullu tepke" şartname,"Satın alma, satma, yaptırma, kiralama vb. işleri gerçekleştirmek isteyen tarafın düzenlediği, her iki tarafın da uymayı üstlendikleri şartların tespit edildiği resmî belge" şartsız,"Şarta bağlı olmayan, koşulsuz" şartsız refleks,"Herhangi bir şartlandırma sürecinin başında belirli bir uyaranla sağlanan doğal tepke, koşulsuz tepke" şartsız şurtsuz,Hiçbir şarta bağlı kalmaksızın şaryo,Bir aletin veya aracın hareketli parçası şase,"İçine mendil, gecelik vb. şeyleri koymaya yarayan, çeşitli büyüklükte, kumaştan koruncak" şasi,Motorlu kara taşıtlarının iskelet bölümü şaşaa,Görkem şaşaalı,Görkemli şaşakalma,Şaşakalmak işi şaşakalmak,"Çok şaşırmak, şaşkınlıktan ne yapacağını bilememek" şaşalama,Şaşalamak işi şaşalamak,"Şaşkın bir duruma düşmek, şaşkınca davranmak, şaşırmak" şaşalatma,Şaşalatmak işi şaşalatmak,Şaşalamasına sebep olmak şaşı,Birbirine paralel görme ekseni olmayan (göz veya kimse) şaşı çakır demektense kör de de kurtul,"`dolaylı, dolambaçlı yollara başvuracağına gerçeği olduğu gibi söyle` anlamında kullanılan bir söz" şaşılaşma,Şaşılaşmak işi şaşılaşmak,"Şaşı duruma gelmek, şaşı olmak" şaşılık,Şaşı olma durumu şaşılma,Şaşılmak işi şaşılmak,Şaşkınlığa uğranılmak şaşırış,Şaşırma işi şaşırma,Şaşırmak işi şaşırıp kalmak,"çok şaşırmak, büyük bir şaşkınlığa düşmek" şaşırmak,"Ne yapmak gerektiğini bilememek, nasıl davranacağını kestirememek, içinden çıkamamak" şaşırtma,Şaşırtmak işi şaşırtmaca,Şaşırtmak için yapılan oyun şaşırtmak,Şaşırmasına sebep olmak şaşkaloz,Şaşı (kimse) şaşkın,"Düşünceleri dağılmış, karışmış, ne yapacağını bilemez duruma gelmiş" şaşkına çevirmek,şaşırtmak şaşkına dönmek,beklenmedik bir durum karşısında şaşkınlaşmak şaşkınca,"Şaşkın bir biçimde, şaşkıncasına" şaşkınlaşma,Şaşkınlaşmak işi şaşkınlaşmak,Şaşkın bir duruma gelmek şaşkınlık,Şaşkın olma durumu şaşlık,Baharatlı sirkeye yatırılmış koyun etinden hazırlanmış bir yemek türü şaşma,Şaşmak işi şaşmak,"Umulmayan, beklenmeyen veya olağanüstü bir olay, bir olgu karşısında şaşkın duruma gelmek, hayret etmek" şaşmaz,Değişmez ve yanılmaz nitelikte olan şat,"Sığ sularda ağır yükleri taşımak için kullanılan, altı düz bir çeşit tekne" şatafat,Görkem şatafatlı,Görkemli şatafatsız,Görkemsiz şathiyat,"Ciddi bir düşünceyi, konuyu, şaka ve alay yollu anlatmak için yazılmış deyişler" şathiye,"Yergiye, alaya, şakaya yer veren manzum eser" şatır,"Neşeli, keyifli, şen" şato,"Avrupa'da soylu kimselerin oturduğu, çevresi hendek, sur ve kulelerle çevrili konak" şato gibi,"büyük, görkemli (yapı)" şavalak,"Aptal, alık, sersem, budala" şavkı vurmak,bir şeyin ışığı yansımak şavk,Işık şavkıma,Şavkımak işi şavkımak,"Işık saçmak, parlamak" şavul,"Şakul, çekül" şavullama,Şavullamak işi şavullamak,Yoklamak veya kollamak şayak,"Kaba dokunmuş, dayanıklı bir çeşit yün kumaş" şayan,"Uygun, yaraşır, değer, layık" şayeste,"Uygun, yakışır" şayet,Eğer şayi,"Yaygın, yayılmış (söz veya haber)" şayia,"Yayılmış haber, yaygın söylenti, duyultu" şayka,"Türklerin Karadeniz'deki ırmak kıyılarının korunmasında, Rus Kazakların kıyılara saldırmada kullandıkları altı düz, yayvan gemi" şaz,"Ayrık, kural dışı, müstesna" şe,"Türk alfabesinin yirmi üçüncü harfinin adı, okunuşu" şeamet,Uğursuzluk şeamet tellallığı yapmak,her olayı kötü ve sıkıntı yaratacak biçimde yorumlayıp dile getirmek şeb,Gece şebabet,Gençlik şebboy,"Turpgillerden, güzel kokulu, dar yapraklı, değişik renkli çiçekleri olan, çok yıllık ve otsu bir süs bitkisi (Cheiranthus cheiri)" şebek,"Genellikle Afrika'nın dağlık bölgelerinde sürüler hâlinde yaşayan, değişik renklerde olan, uzun veya kısa kuyruklu türleri bulunan maymun" şebekçi,Şebek oynatan kimse şebeke,"Ülke çapında yaygınlaştırılmış ulaşım ve iletişim örgüsü, ağ" şebekler,Primatların alt takımı şebiarus,Düğün gecesi şebiyelda,En uzun gece şebnem,Çiy şecaat,Yiğitlik şecere,Soyağacı şecereci,Şecere tutan kimse şecereli,"Şeceresi olan, oldukça uzak bir ataya kadar dedeleri belli olan" şecerename,Soyağacını gösteren kitap veya yazı şeci,"Yürekli, yiğit" şedaraban,Klasik Türk müziğinde bir şet makam şeddadi,Çok büyük ve sağlam (yapı) şedde,"Arap yazısında, iki kez okunması gereken ünsüzün üstüne konulan işaret" şeddeli,Üzerinde şedde işareti bulunan veya yan yana iki tane imiş gibi okunan (harf) şeddeli eşek,Çok kaba ve yeteneksiz kimse şedit,"Yeğin, şiddetli" şef,"Yetki ve sorumluluğu olan, yöneten kimse" şefaat,Birinin suçunun bağışlanması veya dileğinin yerine getirilmesi için o kimseyle Tanrı arasında peygamberin yaptığı aracılık şefaat etmek,"peygamber, birinin suçunun bağışlanması veya dileğinin yerine getirilmesi için aracılık etmek" şefaatçi,"Birisi için şefaatte bulunan, şefaat eden kimse" şefaatçilik,Şefaatçi olma durumu şeffaf,Saydam şeffaflaşma,Saydamlaşma şeffaflaşmak,Saydamlaşmak şeffaflaştırma,Saydamlaştırma şeffaflaştırmak,Saydamlaştırmak şeffaflık,Saydamlık şefik,"Sevecen, şefkatli, müşfik" şefkat,Sevecenlik şefkatli,Sevecen şefkatlilik,Sevecenlik şefkatsiz,Şefkati olmayan şefkatsizlik,Şefkatsiz olma durumu şeflik,Şefin yaptığı iş şeftali,"Gülgillerden, ılıman bölgelerde yetişen, çiçekleri pembe renkli bir ağaç (Prunus persica)" şehbender,Konsolos şehbenderlik,"Konsolosun yaptığı iş, konsolosluk" şehevi,Erotik şehir,"Nüfusunun çoğu ticaret, sanayi, hizmet veya yönetimle ilgili işlerle uğraşan, genellikle tarımsal etkinliklerin olmadığı yerleşim alanı, kent, site" şehirci,"Şehircilik uzmanı, şehircilikle uğraşan kimse, kentçi" şehircilik,"Şehirlerin kurulmasında, düzenlenmesinde, güzelleştirilmesinde kullanılacak, uygulanacak yöntemleri, şehirlerle ilgili toplumsal, ekonomik vb. sorunları konu edinen bilim dalı, kentçilik, urbanizm" şehir coğrafyası,Coğrafyanın yerleşme bölgelerinde şehrin yayıldığı yerin inceleme ve araştırılmasını konu edinen kolu şehir hatları,Şehir içi yolları şehirler arası,"İki veya daha çok şehir arasında ulaşım, iletişim sağlayan, kentler arası" şehirleşme,Şehirleşmek işi şehirleşmek,"Köy, kasaba büyüyerek şehir durumuna gelmek, kentleşmek" şehirli,"Şehir halkından olan, kentli" şehirlileşme,Şehirlileşmek işi şehirlileşmek,Şehre yerleşip şehir şartlarına uyar duruma gelmek şehirlilik,Şehirli olma durumu şehir rehberi,"Şehrin belli başlı yerlerini gösteren haritalı, açıklamalı kılavuz" şehir turu,Bir şehri gezmek ve görmek amacıyla düzenlenen gezi şehit,Kutsal bir ülkü veya inanç uğrunda ölen kimse şehit düşmek (veya olmak),kutsal bir ülkü veya inanç uğrunda ölmek şehit edilmek,kutsal bir ülkü veya inanç uğrunda öldürülmek şehitlik,Şehit olma durumu şehla,Kusurlu sayılmayacak kadar hafif şaşı (göz) şehname,"Hükümdarların niteliklerini, üstün başarılarını anlatan, mesnevi biçiminde yazılmış manzume" şehnameci,Şehname yazarı şehnaz,Klasik Türk müziğinde bir makam adı şehnazbuselik,Klasik Türk müziğinin eski makamlarından birinin adı şehremaneti,"Osmanlı Devleti'nde, bugünkü belediye zabıtası görevini yapan, şehrin temizlik ve güzelliğiyle ilgilenen yerel yönetim" şehremini,"Osmanlı Devleti'nde Tanzimata kadar saray ve devlet yapılarının onarımına, haremin gider ve aylık işlerine bakmakla yükümlü kimse" şehriyâr,"Padişah, hükümdar" şehriye,"Çorba ve pilavda kullanılan, türlü biçimlerde kesilerek kurutulmuş buğday unu hamuru" şehriye çorbası,"Yağ, tuz, su ve şehriyeden yapılan bir çorba türü" şehvani,Erotik şehvaniyet,Erotizm şehvet,"Erkek ve dişinin birbirine karşı duydukları güçlü cinsel istek, kösnü" kösnül,Erotik şehvetperest,"Şehvete, cinsel isteklerine aşırı derecede düşkün olan" şehzade,Padişahların ve oğullarının erkek çocuklarına verilen san şehzadelik,Şehzade olma durumu şek,Kuşku şekavet,Haydutluk şekel,İsrail para birimi şekerim!,genellikle kadınların kullandığı sevgi bildiren bir seslenme sözü şekeri kestirmek,"şeker şerbetine, limon suyu veya limon tuzu katarak kaynatıp koyulaşmasını sağlamak" şeker,"Şeker kamışı, şeker pancarı, patates, havuç, mısır, buğday vb. bitkilerin sap ve köklerinin öz suyundan veya nişastasından çıkarılan, birleşiminde karbon, oksijen ve hidrojen bulunan, beyaz, suda eriyen, mayalanabilen ve çoğu tatlı olan maddelerin genel adı" şeker gibi,"çok sevimli, güzel" şeker ağacı,"Vatanı Doğu Asya olup Güneydoğu Anadolu'da da yetişen, yeşilimsi, beyaz çiçekli bir ağaç (Hovenia dulcis)" şeker aktarması,"İşaretlerle iletişim kurma, gizlice haberleşme" Şeker Bayramı,Ramazan Bayramı şekerci,Şeker ve şekerleme yapan veya satan kimse şekerciboyası,"Şekerciboyasıgillerden, kökü iç sürdürücü olarak kullanılan, 2-3 metre yüksekliğinde, üzümsü meyvesinden şarapları boyamak için kırmızı boya çıkarılan çok yıllık bir bitki, Amerikan üzümü (Phytolacca americana)" şekerciboyasıgiller,"Ispanaklar takımına giren, şekerciboyası vb. bitkileri içine alan bir bitki familyası" şekercilik,Şeker ve şekerleme yapma veya satma işi şeker fasulyesi,"Badıcı etli, tohumu yuvarlak ve beyaz bir tür fasulye" şeker hastalığı,"Kanda şeker düzeyinin normal değerlerin üzerine çıkması sonucu çok su içme, çok yemek yeme, çok idrar yapma ve idrarda şeker bulunması ile beliren hastalık, şeker, diyabet" şeker kamışı,"Buğdaygillerden, çiçekleri salkım durumunda başakçıklar oluşturan, 10 metreye kadar uzayabilen, öz suyundan şeker çıkarılan bir bitki (Saccarum officinarum)" şekerleme,Şekerlemek işi şekerleme yapmak,"kısa bir süre uyumak, kestirmek" şekerlemeci,Şekerleme yapan veya satan kimse şekerlemecilik,Şekerlemecinin işi veya mesleği şekerlemek,"İçine şeker koymak, şekerle tatlandırmak" şekerlenme,Şekerlenmek işi şekerlenmek,"Şekerli eriyiklerin içindeki şeker, billur durumuna gelip ayrılmak" şekerleşme,Şekerleşmek işi şekerleşmek,"Nişastalı ve selülozlu maddeler, enzimlerin veya inorganik asitlerin etkisiyle mayalanabilir şekerler durumuna dönüşmek" şekerli,İçinde şeker bulunan şekerlik,Şeker konulan kap şekerli kahve,İçine şeker katılıp pişirilen kahve şeker pancarı,"Ispanakgillerden, etli kökünden şeker elde edilen bir yıllık tarım bitkisi, kocabaş (Beta vulgaris var rapa)" şekerpare,Çok tatlı bir tür kayısı şekerrenk,Sarıya çalan renk şekersiz,Şekeri olmayan şekle sokmak (veya koymak),uygun bir biçime girmesini sağlamak şekil vermek,"belirli bir biçime girmesini sağlamak, biçimlendirmek, şekillendirmek" şekil,Biçim şekil almak,"belli bir biçime girmek, biçimlenmek, şekillenmek" şekil ve şemail,görünüş şekil bilgisi,Yapı bilgisi şekilci olmak,"belli biçimler, kalıplar dışına çıkamamak" şekilci,Biçimci şekilcilik,Biçimcilik şekil değiştirme,Dönüşüm şekildaş,Biçimleri aynı olanlardan her biri şekildaşlık,Biçimleri aynı olma durumu şekillendirme,Biçimlendirme şekillendirmek,Biçimlendirmek şekillenme,Biçimlenme şekillenmek,Biçimlenmek şekilli,Şekli olan şekilperest,Biçimci şekilsiz,Belirli biçimi olmayan şekilsizlik,"Şekilsiz olma durumu, biçimsizlik" şeklen,"Biçim bakımından, biçim yönünden" şeklî,"Biçimle ilgili, biçimsel, formel" şekva,Şikâyet şekvacı,Şikâyetçi şekvacı olmak,"şikâyet etmek, yakınmak" şelale,"Büyük çağlayan, çavlan" şelek,Sırtta taşınan yük şelf,"Karaları çevreleyen ve karalardan sayılan, 200 metre derinliğe kadar olan sığ deniz dipleri" şem,"Mum, balmumu" şema,"Bir aletin, bir aracın veya bir biçimin ana çizgilerini gösteren çizim" şemail,Dış görünüş şemalaştırma,Şemalaştırmak işi şemalaştırmak,Çizerek şema durumuna getirmek şematik,Şema biçiminde olan şempanze,"Primatlardan, ayakları beş parmaklı, tek yavru doğuran, iyi tırmanıcı olan, ormanlarda yaşayan bir tür maymun (Pan troglodytes)" şems,Güneş şemse,"Yazma kitapların cildine, baş sayfalarının üst bölümüne veya kumaşlara, kapı, pencere vb. yerlere işlenen veya çizilen güneş biçiminde süs" şemsî,Güneşle ilgili şemsiye,"Bir sapın üzerinde esnek tellere gerilmiş, açılıp kapanabilen, yağmur ve güneşten korunmak için kullanılan, su geçirmez kumaştan yapılmış taşınabilir eşya, güncek" şemsiyeci,"Şemsiye yapan, satan veya onaran kimse" şemsiyecilik,Şemsiyecinin işi veya mesleği şemsiyelik,"Şemsiye koymaya yarayan, altında şemsiyelerden sızan suyun toplanması için özel kutusu olan, girişte bulunan mobilya" şen,"Yaşamaktan mutlu olduğunu davranışlarıyla belli eden, sevinçli, neşeli" şen olmak,"neşelenmek, sevinmek, mutlu olmak" şenaat,"İğrençlik, kötülük, alçaklık" şendere,Kaplamacılıkta kullanılan ince tahta şenelme,Şenelmek işi şenelmek,"Boş bir yer, insanların yerleşmesiyle yurt durumuna gelmek, meskûn olmak" şeneltme,Şeneltmek işi şeneltmek,"Şenelmiş duruma getirmek, meskûn kılmak" şeni,"Kötü, çirkin, alçakça, utanç verici" şeniyet,Gerçeklik şenlendirilme,Şenlendirilmek işi şenlendirilmek,Şenlenmesi sağlanmak şenlendirme,Şenlendirmek işi şenlendirmek,"Şenlenmesini sağlamak, neşelendirmek" şenleniş,Şenlenme işi şenlenme,Şenlenmek işi şenlenmek,"Şen duruma gelmek, neşelenmek, gönlü açılmak" şenlik,"Şen olma durumu, şetaret" şenlik görmemiş,"terbiyesiz, görgüsüz (kimse)" şenlikli,Eğlenceli (yer) şenliksiz,"Eğlenceli olmayan, eğlencesiz" şen şakrak,"Çok neşeli, şakrak, şen şatır" şen şatır,Şen şakrak şepit,Hamurdan çok ince açılarak sacda pişirilen ekmek şerrine lanet,kötü bir kimse ile uğraşmak istenilmediğini veya kaçınıldığını anlatan bir söz şer,"Kötülük, fenalık" şeran,İslam hukuku açısından şeri,İslam hukukuyla ilgili şerait,"Şartlar, koşullar" şerare,Kıvılcım şerbet,Meyve suyu ile şekerli su karıştırılarak yapılan içecek şerbet gibi,"yumuşak, güzel (hava)" şerbet içmek,sözlenmek veya nişanlanmak üzere tarafların anlaşması durumunda şerbet içilerek tören yapmak şerbetçi,Şerbet yapan veya satan kimse şerbetçilik,Şerbet yapma ve satma işi şerbetçi otu,"Yaprakları karşılıklı, sapı sarılgan olan, çiçekleri yumurtamsı kozalaklara dönüşen ve kozalaklarından bira yapımında yararlanılan çok yıllık ve otsu bir bitki (Humulus lupulus)" şerbetleme,Şerbetlemek işi şerbetlemek,Yılan vb. hayvanların sokmaması veya soktuğunda zehrin etkisiz olması için bir kimseyi afsunlamak şerbetlenme,Şerbetlenmek işi şerbetlenmek,Yılan vb. hayvanların sokmaması veya soktuğunda zehrinin etkisiz olması için afsunlanmak şerbetli,"Şerbeti olan, şerbet katılmış olan" şerbetlik,Şerbet yapmaya yarayan veya şerbet yapmak için ayrılmış olan şerbetsiz,Şerbeti olmayan şerç,Anüs şeref,"Başkasının, birine gösterdiği saygının dayandığı kişisel değer, onur" şeref vermek,"onurlandırmak, şereflendirmek" şerefe (veya şerefinize),"içki içilirken kadeh kaldırarak karşısındakine değer verildiğini belirtmek için söylenen söz, sağlığına veya sağlığınıza" ... şerefine,"... hatırı için, anısına" şerefe,"Minarenin gövdesini çepeçevre dolaşan, korkuluklu, ezan okunan yer" şerefiye,"Bir yer bayındır duruma getirildiğinde çevrede bulunan mülklerin değeri arttığından, sahiplerinden belediyece alınan para" şeref kıtası,"Devlet başkanlarının, yüksek aşamada devlet adamları ve kumandanlarının karşılanma ve uğurlanmalarında hazır bulunan tören kıtası" şeref konuğu,"Bir toplantı, davet, balo vb.ne çağrılan konuklar arasında kendisine ayrıcalık tanınan, en çok değer ve önem verilen kişi, şeref misafiri" şereflendirme,"Şereflendirmek işi, onurlandırma" şereflendirmek,"Kendisine saygı duyulan bir kimse, bir yere gelerek oradakileri mutlu etmek, onurlandırmak" şereflenme,"Şereflenmek işi, onurlanma, teşerrüf" şereflenmek,"Onurlanmak, teşerrüf etmek" şerefli,Onurlu şereflilik,Şerefli olma durumu şeref locası,"Tiyatro, sinema vb. yerlerde şeref konuklarına ayrılan özel loca" şeref misafiri,Şeref konuğu şeref salonu,"Havaalanı, saray vb. büyük yapılarda kral, başkan gibi kişilerin oturdukları veya önemli törenlerin, karşılamaların yapıldığı yer" şerefsiz,"Şereften yoksun olan, onursuz" şerefsizlik,"Şerefsiz olma, şerefini koruyamama durumu, onursuzluk" şeref sözü,Namus sözü şeref tribünü,"Stadyum, hipodrom vb. açık seyir yerlerinde devlet başkanlarına, yüksek makamlardaki devlet adamlarına, komutanlara ve kulüp yöneticileri ile diğer yetkili kişilere ayrılmış özel koltuklu bölüm" şeref üyesi,Onur üyesi şerefyap,Şeref kazanan (kimse) şerefyap olmak,onur kazanmak şeref yeri,"Bir toplantıda, özel saygı gösterilen kimse için ayrılmış yer" şergil,"Askıntı, baş belası" şerh etmek,açımlamak şerh düşmek (veya koymak),alınan karar veya kararlara karşı olumsuz yönde yazılı görüş bildirmek şerh,"Açma, ayırma" şerha,"Dilim, parça" şeriat,"Kur'an'daki ayetlere, Hz. Muhammed'in sözlerine dayanan İslam kanunu, İslam hukuku" şeriatın kestiği parmak acımaz,`kanunların uygun gördüğü cezaya katlanmak gerekir` anlamında kullanılan bir söz şeriatçı,"Dinin esaslarını sadece dinî hayatta değil, hukuksal, ekonomik ve siyasal düzenlemelerde de geçerli kılmak isteyen, şeriat yanlısı kimse" şeriatçılık,Şeriatçı olma durumu şerif,"Kutsal, şerefli" şerif,"Büyük Britanya'da kendi bölgesi içinde kralı temsil eden, yasalara saygı gösterilmesini sağlamakla görevli yönetici" şerik,Ortak şeriklik,Ortaklık şerir,Kötülükçü şerirlik,Kötülükçülük şerit,"Dar, uzun dokuma veya kumaş parçası" şerit değiştirmek,trafikte hız durumuna ve yol şartlarına göre belirli kurallar içinde bir yol şeridinden diğerine geçmek şerit balığı,Kurdele balığı şeritçi,Süs şeridi yapan veya satan kimse şeritçilik,Şeritçinin işi şeritgiller,Şeritler şeritleme,Şeritlemek işi şeritlemek,"Şerit geçirmek, şeritle süslemek" şeritler,"Vücutları şerit biçiminde ve parçalı olan, asalak olarak insan veya hayvanların bağırsaklarında yaşayan yassı solucanlar takımı, şeritgiller" şeritli,Şeridi olan şerit makarna,Uzun ve ince makarna şerit metre,"Bezden yapılmış, sarılmaya uygun metre" şeritsiz,Şeridi olmayan şeriye,İslam hukukuyla ilgili şeriye mahkemeleri,Osmanlı Devleti'nde fıkıh esasına göre yargılama yapan mahkemeler şeş,Altı şeşi beş görmek,yanlış görmek şeşbeş,"Zarla oynanan oyunlarda atılan zarlardan birinin altı, öbürünün beş gelmesi" şeşcihar,"Zarla oynanan oyunlarda atılan zarlardan birinin altı, öbürünün dört gelmesi" şeşüdü,"Zarla oynanan oyunlarda atılan zarlardan birinin altı, öbürünün iki gelmesi" şeşper,Savaş araçlarından altı dilimli topuz şeşüse,"Zarla oynanan oyunlarda atılan zarlardan birinin altı, öbürünün üç gelmesi" şeşyek,"Zarla oynanan oyunlarda atılan zarlardan birinin altı, öbürünün bir gelmesi" şet,"Sıkarak bağlama, sıkma" şetaret,"Sevinç, şenlik, neşe" şetaretli,"Şetareti olan, neşeli, şen, cıvıl cıvıl" şetim,"Sövme, sövgü" şetlant,"Shetland Adaları'nda yetişen koyun türünün yününden yapılan kumaş, örgü vb" şev,"İnişli yer, bayır" şevahit,"Şahitler, tanıklar" şevk,"İstek, heves" şevk vermek,isteklendirmek şevke gelmek,"isteği, hevesi artmak" şevke getirmek,"canlandırmak, isteğini artırmak" şevki kırılmak,"isteği, hevesi kalmamak" şevkefza,Klasik Türk müziğinde III. Selim tarafından düzenlenmiş bir birleşik makam şevket,"Büyüklük, ululuk, yücelik, heybet" şevketli,"`Büyüklük, güç sahibi` anlamında padişahlara verilen bir san" şevkli,Şevki olan şevksiz,Şevki olmayan şevksizlik,Şevksiz olma durumu şevval,"Hicri takvime göre ramazandan sonra gelen ay, bayram ayı" şey,"Madde, eşya, söz, olay, iş, durum vb.nin yerine kullanılan, belirsiz anlamda bir söz" şeytanılain,Lanetlenmiş olan şeytan şeyh,"Tarikat kurucusu, bir tarikatta en yüksek dereceye ulaşmış olan kimse" şeyhin kerameti kendinden menkul,büyük işler gördüğünü söyleyen birinin sözüne inanılmadığını anlatmak için söylenen bir söz şeyhlik,"Şeyh olma durumu, meşihat" şeyhülislam,"Osmanlı Devleti'nde, kabinede sadrazamdan sonra yer alan ve genellikle din işlerinden sorumlu olan üye" şeyhülislam kapısı,"Şeyhülislamların görev yaptığı daire, fetvahane" şeyhülislamlık,Şeyhülislam olma durumu şeytanın yattığı yeri bilmek,"bilinmesi ve hatırlanması güç şeyleri bilmek, çok kurnaz ve açıkgöz olmak" şeytanın arka bacağı (veya kıç bacağı veya art ayağı),çok akıllı ve yaramaz (çocuk) şeytanın işi yok,"`ne hikmetse, aksilik bu ya` anlamında kullanılan bir söz" şeytanın gör dediği,"başkalarının göremediği, farkına varamadığı incelikler veya gerçekler" şeytanın bacağını (veya ayağını) kırmak,herhangi bir sebeple yapılmayan bir işe başlamak veya gidilmeyen bir yere gitmek şeytana uymak,doğru yoldan ayrılarak kötü bir şey yapmak şeytana parmak ısırtmak,çok kötü ve çirkin bir şey yapmak şeytana külahı (veya pabucu) ters giydirmek,çok kurnaz olmak şeytan tüyü olmak,kendini herkese kolaylıkla sevdirme özelliği bulunmak şeytan kulağına kurşun,aksama ihtimali bulunan durum veya işler düzenli gittiğinde `nazar değmesin` anlamında söylenen bir söz şeytan aldatmak,"bazı davranışlarda iradeli, güçlü davranamamak, nefsine uymak" şeytan gibi,çok zeki ve kurnaz şeytan geçti,şeytan geçmiş gibi şeytan geçmiş gibi,birkaç kişinin konuştuğu sırada kısa bir süre sessizlik olması durumunda kullanılan bir söz şeytan kandırmak,"düş azmak, şeytan aldatmak" şeytan görsün yüzünü,"sevilmeyen, görmek bile istenilmeyen kimse için söylenen bir söz" şeytan elini çekmiş,uygunsuz bir iş yapacak veya kötülük düşünecek durumu olmayan çok yaşlı kimseler için kullanılan bir söz şeytan dürtmek,"durup dururken uygunsuz, kötü bir davranışta bulunmak" şeytan diyor ki,yapılmaması gereken bir davranışı yapma isteği duyulduğunda söylenen bir söz şeytan azapta gerek,`sevilmeyen bir kimse zorluk içinde kaldığında bunu hak etmiştir` anlamında kullanılan bir söz şeytan,"Hz. Âdem'e secde etmediği için cennetten kovulan, insanları Allah'ın emirlerine karşı kışkırtan, kötülüğe yönelten cin, iblis" şeytanarabası,Bazı bitkilerin havada uçuşan uzun ve ince tüylü tohumu şeytan bezi,Erkek elbisesi yapımında kullanılan kadife dokunuşlu bir tür pamuk kumaş şeytanca,Şeytana yaraşan şeytan çekici,Hareketli ve becerikli çocuk şeytan elması,Tatula şeytanet,"Şeytanlık, kurnazlık" şeytani,Şeytanca şeytaniğnesi,Şeytaniğnesigiller familyasına giren kız böceklerine verilen genel ad (Aeschna) şeytaniğnesigiller,Kız böcekleri takımına giren bir familya şeytan kuşu,"Kurbağa ile beslenen, kuyruksuz bir cins büyük yarasa (Rhinolophus ferrum equinum)" şeytanlık,Şeytan olma durumu şeytanlık etmek,"şeytanca bir davranışta bulunmak, kurnazlık etmek" şeytanminaresi,Bazı deniz böceklerinin koni biçimindeki kavkısı şeytan otu,Maydanozgiller familyasından nemli yerlerde yetişen mavi çiçekli çok yıllık bir bitki (Seabiosa ukranica) şeytan örümceği,Ördüğü ağı rüzgâra salarak onunla birlikte uzaklara giden bir cins örümcek şeytansaçı,Küsküt şeytan şalgamı,"Kabakgillerden, iri ve etli, nişastadan oluşan, kök sapından müshil olarak yararlanılan, tırmanıcı bir süs bitkisi (Bryonia diocia)" şeytantersi,"Maydanozgillerden, Orta Asya'da ve Akdeniz ülkelerinde yetişen, kalın köklü, sarı çiçekli, pis kokulu bitki (Ferula assa-foetida)" şeytan tırnağı,"Tırnağın yanında oluşan, rahatsız edici, sertleşip kalkmış üst deri" şeytan uçurtması,"Kâğıttan, bükülerek yapılmış üçgen biçiminde bir çeşit küçük uçurtma" şezlong,"Üzerine uzanılabilecek biçimde ayarlanan, döşeme yerine bez gerilen bir tür taşınabilir koltuk" şık,"Güzel, zarif, modaya uygun" şık,Seçenek şıkırdama,Şıkırdamak işi şıkırdamak,Birbirine çarpan metal nesneler şıkırtı sesi çıkarmak şıkırdatma,Şıkırdatmak işi şıkırdatmak,Şıkırtılı ses çıkartmak şıkır şıkır,"Parlak, pırıl pırıl" şıkır şıkır oynamak,canlı bir biçimde oynamak şıkırtı,Şıkırdama sonucu çıkan sesin adı şıklaşma,Şıklaşmak işi şıklaşmak,"Şık duruma gelmek, şık olmak" şıklaştırma,Şıklaştırmak işi şıklaştırmak,"Şık duruma getirmek, şık olmasını sağlamak" şıklık,Şık olma durumu şıkşık,Çıngıraklı çocuk oyuncağı şıldır şıldır,"Canlı, parlak (göz)" şıllık,Aşırı ve bayağı biçimde süslenip boyanmış kadın şımarık,"Şımarmış, şımartılmış (kimse)" şımarıkça,Şımarık bir biçimde şımarıklık,Şımarık olma durumu şımarış,Şımarma işi şımarma,Şımarmak işi şımarmak,Kendisine gösterilen sevgi ve saygıdan veya verilen değerden yüreklenerek yersiz ve aşırı davranışlarda bulunmak şımartılma,Şımartılmak işi şımartılmak,Şımartma işine konu olmak şımartma,Şımartmak işi şımartmak,Şımarmasına yol açmak şıngıl,Bir salkımı oluşturan küçük salkımlardan her biri şıngırdama,Şıngırdamak işi şıngırdamak,Küçük şeyler bir yere çarpıp düşerken veya birbirine değerken çınlama sesi çıkarmak şıngır şıngır,Şıngırdayarak şıngırtı,Şıngırdama sonucu çıkan sesin adı şıpıdık,"Ökçesiz ve arkalıksız terlik veya pabuç, şıpşıp" şıpın işi,"Özensiz, çabucak yapılan iş" şıpırdama,Şıpırdamak işi şıpırdamak,"Su vb. ara vermeksizin, damla damla akarken `şıp` sesi çıkarmak" şıpır şıpır,Şıpırdayarak şıpırtı,Şıpırdama sırasında çıkan sesin adı şıpka,Torpillere karşı ve daha başka işler için gemilerde kullanılan halattan örülmüş ağ şıppadak,Birdenbire ve beklenmeyen bir zamanda şıpsevdi,"Görür görmez seven, âşık olan kimse" şıpsevdilik,Şıpsevdi olma durumu şıpşıp,Şıpıdık şıra,Henüz mayalanmamış üzüm suyu şıracı,Şıra yapıp satan kimse şırak,"Bir nesne başka bir nesneye birdenbire, şiddetle çarptığında çıkan hışırtılı, sert ses" şırakkadak,Ansızın şıralı,Tadı ve suyu bol şıralık üzüm,Şıra yapmak için ayrılmış üzüm şıraölçer,Şıranın yoğunluğunu ölçmeye yarayan alet şırfıntı,"Seviyesi düşük, bayağı (kadın)" şırıldama,Şırıldamak işi şırıldamak,"Su vb. akarken veya dökülürken şırıl şırıl ses çıkarmak, şırıltıyla akmak" şırıl şırıl,"Su, sürekli ve ses çıkararak (akmak)" şırıltı,Şırıldayan suyun çıkardığı sesin adı şırınga,"Havayı, sıvıları emmeye veya itmeye yarayan alet" şırınga etmek,gaz veya sıvı bir maddeyi gözenekli başka bir maddenin içine şırınga ile doldurmak şırınga yapmak,şırınga ile vücuda gerekli yerinden ilaç vermek şırıngalama,Şırıngalamak işi veya durumu şırıngalamak,Şırınga etmek şırlağan,Susam yağı şırlama,Şırlamak işi şırlamak,Şırıl şırıl ses çıkararak akmak şıvgın,"Budanmış yaşlı ağaçların budanan yerlerinden çıkan taze sürgün, çıvgın" Şia,İslamiyette Hz. Ali'ye yandaş olan kimseler şiar,"Duyuş, düşünüş ve inanıştaki ayırıcı özellik, belgi" şiar edinmek,"benimsemek, ilke olarak kabul etmek" şiber valf,Suyu açıp kapamaya yarayan contasız vana şiddete başvurmak,kaba kuvvet kullanmak şiddet,"Bir hareketin, bir gücün derecesi, yeğinlik, sertlik" şiddet göstermek,"kaba, sert davranmak" şiddetlendirme,Şiddetlendirmek işi şiddetlendirmek,Şiddetini giderek artırmak şiddetlenme,Şiddetlenmek işi şiddetlenmek,"Şiddeti giderek artmak, hızlanmak, azışmak" şiddetli,"Etkisi çok olan, zorlu" şiddet olayı,Çevreyi sindirmek için yaratılan olay veya girişilen hareket şif,Pamuk kozası şifa,"Bedensel veya ruhsal bir hastalığın son bulması, hastalıktan kurtulma, onma" şifa bulmak,"iyi olmak, onmak" şifayı bulmak (veya kapmak),hastalanmak veya hastalığı artmak şifa vermek,"iyi etmek, sağlığına kavuşturmak" şifa niyetine,"bir kimseye ilaç verilirken `iyi olması, fayda sağlaması dileğiyle` anlamında kullanılan bir söz" şifalar olsun,"aksıranlara, banyodan çıkanlara veya ilaç içenlere söylenen bir iyi dilek sözü" şifahane,Hastane şifahen,"Ağızdan, sözle söyleyerek" şifahi,"Sözlü, tahrirî karşıtı" şifalı,Sağlığa yararlı olan şifa otu,Demet hâlinde çiçek açan ve küçük bir saraypatına benzeyen otsu bir bitki (Erigeron) şifasız,Şifası olmayan şifleme,Şiflemek işi şiflemek,Pamuğu kozasından ayırmak şifon,"İpek iplikle dokunmuş ince, şeffaf kumaş" şifonyer,Çekmecelerine çamaşır konulan dolap şifre,"Gizli haberleşmeye yarayan işaretlerin tümü, kod" şifreyi çözmek,bir şifrede kullanılan işaretlerin anlamını bulmak şifre anahtarı,Şifrede kullanılan işaretleri gösteren liste şifreci,Metinleri şifreleyen kimse şifreleme,Şifrelemek işi şifrelemek,Bir metni şifreli duruma getirmek şifreli,Şifresi olan şifreli çanta,"Açılıp kapanması şifreli rakamlara bağlı olan, özel olarak yapılmış çanta" şifreli hesap,Gizli hesap şifreli kasa,Önceden belirlenmiş harf veya rakamlardan oluşan özel bir şifrenin uygulanması sonucunda açılıp kapanan kasa şifreli kilit,"Üstünde her birinde çepeçevre birçok harf yazılı bir sıra tekerlek bulunan, bunlar çevrilerek bilinen bir kelime ortaya çıkarıldığında açılabilen kilit" şifreli telgraf,Metni şifreli olan ve bu şifre çözüldüğünde anlaşılabilen telgraf Şii,Şiilik mezhebinden olan kimse Şiilik,"Hz. Muhammed'in ölümünden sonra, damadı Ali'nin ilk halife ve imametin ancak onun soyundan gelenlere ait olduğunu kabul edenlerin, Sünnilerden ayrılarak kurdukları mezhep, Şia" şiir gibi,"çok güzel, çok hoş" şiir,"Zengin sembollerle, ritimli sözlerle, seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan, hece ve durak bakımından denk ve kendi başına bir bütün olan edebî anlatım biçimi, manzume, nazım, koşuk" şiir düzmek,şiir yazmak veya söylemek şiirce,Mensur şiir şiir defteri,Yazılmış veya derlenmiş şiirlerin içinde bulunduğu defter şiiriyet,Şiir olma özelliği şiir kitabı,İçeriği şiirlerle düzenlenmiş kitap şiirleştirme,Şiirleştirmek işi şiirleştirmek,Şiir durumuna getirmek şiirli,Şiir havasında olan şiirsel,Şiir niteliğinde olan şikâr,Av şikâyet getirmek,"sızlanmak, yakınmak (II)" şikâyette bulunmak,"yakınmak (II), şikâyet etmek" şikâyet,"Hoşnutsuzluk belirten söz veya yazı, sızlanma, sızıltı, yakınma (II), yakıntı" şikâyet etmek,birinin yaptığı yanlış bir iş veya davranışı ilgili makama veya daha üst makamdakine bildirmek şikâyetçi,"Sızlanan, sızıltısı olan, yakınan, şikâyet eden, şekvacı" şikâyetçilik,Şikâyetçi olma durumu şikâyetname,"Bir görevlinin, yanlış ve kötü hareketleriyle davranışlarını ilgili ve yetkili makama bildiren yazı, şikâyet mektubu" şike,Bir spor karşılaşmasının sonucunu değiştirmek için maddi veya manevi bir çıkar karşılığı varılan anlaşma şike yapmak,danışık spor karşılaşması yapmak şikeli,Danışıklı (spor karşılaşması) şikemperver,Boğazına düşkün şikesiz,Şikesi olmayan şikeste,"Kırılmış, kırık" şile,Mercanköşk Şile bezi,"Gecelik, gömlek, peçete yapımında kullanılan, bir tür ince, yıkanabilir pamuklu kumaş" şilem,"Briçte bir ekibin, en çok bir el vererek yaptığı oyun" şilep,Yük gemisi şilepçilik,Şilep işletmeciliği şilin,Avusturya para birimi şilt,"Üzerine genellikle bir kurum veya kuruluşun adı, işareti kazınmış veya basılmış olan ve armağan olarak bir kimse veya takıma verilen levha, ergilik" şilte,"Üstünde oturulan, yatılan, içi yünle, pamukla doldurulmuş döşek" şimal,Kuzey şimalî,"Kuzeyle ilgili, kuzeye özgü" şimdi,"Şu anda, içinde bulunduğumuz zamanda" şimdiden tezi yok,"vakit geçirmeden, hemen şimdi" şimdiye kadar (veya dek),"şu ana kadar, bugüne gelinceye kadar" şimdicik,"Hemen şimdi, şu anda" şimdiden,İçinde bulunduğumuz zamandan başlayarak şimdiki,"İçinde bulunulan anda olan veya yapılan, bu andaki, bu zamandaki" şimdikiler,"yeni kuşak, şimdiki gençler, yeniler" şimdilerde,Bugünlerde şimdileyin,Şimdiki zamanda şimdilik,"Şimdiki durumda veya zamanda, şimdiki zaman için, şu duruma göre" şimdi şimdi,Ancak çok yakın bir zamandan beri şimendifer,Demir yolu şimiotaksi,Kimya göçümü şimiotropizm,Kimya doğrulumu şimşek,"Bir bulutun tabanı ile yer arasında, iki bulut arasında veya bir bulut içinde elektrik boşalırken oluşan kırık çizgi biçimindeki geçici ışık, balkır, çakım, çakın, yalabık, yıldırak" şimşek çakmak,şimşek oluşmak şimşek gibi,çok hızlı şimşekleri üstüne çekmek,sert eleştirilere hedef olmak şimşeklenme,Şimşeklenmek işi şimşeklenmek,Şimşek çakmak şimşekli,"Şimşek oluşan, şimşek çakan (hava)" şimşek taşı,Gök taşı şimşir,"Şimşirgillerden, yaprakları her mevsimde yeşil kalan, taşlık, çorak bölgelerde kendiliğinden yetişen veya bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilen, odunu sarımsı renkli ve çok sert olan bir ağaççık (Buxus sempervirens)" şimşirgiller,"İki çeneklilerden, örnek bitkisi şimşir olan ve şimşir türlerini içine alan bir bitki familyası" şimşirlik,"Sarayda babası ölmüş şehzadelerin yaşadığı yer, kafes" şinanay,"Sevinç, mutluluk, hoşnutluk, kıvanç belirten bir söz" şinik,"Tahıl için kullanılan, sekiz kiloluk ölçek" şinikleme,Şiniklemek işi şiniklemek,"Şinikle tartmak, ölçmek" Şinto,Doğaya ve atalar kültüne önem vermesiyle tanınan Japonların inanç sistemi Şintoculuk,"Doğaya ve atalar kültüne önem vermesiyle tanınan Japonların inanç sistemini benimseme, Şintoizm" Şintoizm,Şintoculuk şip,Biz (III) şipşak,Çabucak şipşakçı,"Sokakta fotoğraf çekip beş on dakika içinde hazırlayıp satan fotoğrafçı, şipşak" şipşakçılık,Şipşakçının yaptığı iş şipşirin,"Çok sevimli, çok şirin, cana yakın" şirazeden çıkmak,kitabın sırt bölümünde bulunan dikişin bozulması sebebiyle sayfalar dağılmak şiraze,"Ciltçilikte, kitap yapraklarını düzgün tutmaya yarayan ince örülmüş şerit" şirden,"Geviş getiren hayvanlarda, çiğnenmiş besinin bir kez daha mide sularıyla sindirildiği, dört bölümlü midenin dördüncü bölümü" şirin,"Sevimli, cana yakın, tatlı, hoş" şirinlik,"Şirin olma durumu, sevimlilik" şirk,Eş koşma şirk koşmak,"Tanrı'nın birden çok olduğunu söylemek, Tanrı'ya ortak tanımak, eş koşmak" şirket,Ortaklık şirketleşme,Şirketleşmek işi şirketleşmek,Şirket durumunu almak şirpençe,"Deri altı hücre dokusunun ve yağ bezlerinin iltihaplanmasından oluşan, genişlediğinde çok tehlikeli olabilen, stafilokokların sebep olduğu bir kan çıbanı, kızılyara, aslanpençesi" şirret,"Kavga çıkarmaktan hoşlanan, edepsiz (kimse)" şirretçe,Şirret bir biçimde şirretleşme,Şirretleşmek işi şirretleşmek,"Huysuzlaşmak, edepsizleşmek" şirretlik etmek,edepsizce davranmak şirretlik,"Şirret olma durumu, yaygaracılık" şiryan,Atardamar şist,"Kolayca yapraklara ayrılabilen, silisli, alüminli tortul kayaçların genel adı" şistleşme,Şistleşmek işi şistleşmek,Kömüre karışmış moloz oranının çok olması yüzünden bir tabaka tümüyle işletilemez olmak şistli,Şist gibi yapraklı şistlilik,Bazı kayalara özgü olan dilimlere ayrılabilme durumu şiş,"Şişmiş olan yer, şişlik" şiş,"Bir ucu sivri, demir veya ağaçtan, bazen silah gibi kullanılabilen ince uzun çubuk" şişe,"İçerisine sıvı konulan, cam veya plastikten yapılmış, dar ağızlı uzun kap" şişe çekmek (veya vurmak),"ağrı dindirmek amacıyla içinde alev yakılarak havası seyreltilen özel bir şişeyi veya bardağı sırta yapıştırmak, vantuz çekmek" şişe,Tavan tahtaları arasındaki açıklığı kapatmak için uzunluğuna çakılan çıta şişeci,Şişe alan veya satan kimse şişek,İki yaşındaki koyun şişeleme,Şişelemek işi şişelemek,Şişeye doldurmak şişelenme,Şişelenmek işi şişelenmek,Şişeye doldurulmak şişelik,Şişe konulacak yer şişhane,Namlusu altı yivli tüfek veya top şişinme,Şişinmek işi şişinmek,"Surat asmak, dargın durmak" şişirilme,Şişirilmek işi şişirilmek,Şişirme işine konu olmak şişiriş,Şişirme işi şişirme,Şişirmek işi şişirmece,"Baştan savma, kötü (iş)" şişirmek,Şişkin bir duruma getirmek şişirtme,Şişirtmek işi şişirtmek,Şişirme işini yaptırmak şiş kebabı,Şişe takılarak pişirilmiş kebap şişkin,"Şişmiş, şişirilmiş" şişkinlik,Şişkin olma durumu şişko,Şişman şişkoluk,Şişman olma durumu şiş köfte,Şişe geçirilerek hazırlanmış ve pişirilmiş köfte şişleme,Şişlemek işi şişlemek,"Birine veya bir şeye şiş saplamak, şiş batırmak" şişlenme,Şişlenmek işi şişlenmek,Şişleme işine konu olmak şişlik,Şiş (II) olmaya elverişli şişman,"Deri altında fazla yağ toplanması sebebiyle vücudun her yanı şişkin görünen (kimse), şişko, mülahham" şişmanca,Biraz şişman şişmanlama,Şişmanlamak işi şişmanlamak,Şişman duruma gelmek şişmanlatma,Şişmanlatmak işi şişmanlatmak,"Şişmanlamasını sağlamak, şişman duruma getirmek" şişmanlık,Şişman olma durumu şişme,Şişmek işi şişmek,İçi hava veya gazlarla dolarak gerilmek şita,Kış şitaiye,Divan edebiyatında kış mevsimini konu olarak işleyen şiir şive,Söyleyiş özelliği şivekâr,İşveli şiveli,"Nazlı, edalı" şivesiz,"Konuşması şive özelliği taşımayan, ölçünlü dille konuşan" şivesizlik,Şivesiz olma durumu şizofren,Şizofreniye tutulmuş kimse şizofreni,"Gerçeklerle olan ilişkilerin büyük ölçüde azalması, düşünce, duygu ve davranış alanlarında önemli bozulmaların ortaya çıkması vb. belirtiler gösteren bir ruh hastalığı" şnitzel,Dana veya tavuk etinin galeta ununa bulanıp kızartılması ile yapılan bir yemek türü şnorkel,Dizel motorlu denizaltının su altında uzun süre kalmasını sağlayan düzen şofben,Gaz veya elektrikle çalışarak sıcak su sağlayan araç şoför,Sürücü (I) şoför ağzı,Şoförler arasında kullanılan ve kendilerine özgü deyim ve argoyu içeren konuşma tarzı şoför koltuğu,Taşıtlarda sürücünün oturduğu ön koltuk şoförlük,"Şoför olma durumu, sürücülük" şoför mahalli,"Ağır vasıtaların önünde yer alan, şoförün ve yanındakilerin oturması için düzenlenmiş bölüm" şoför muavini,"Genellikle otobüs, kamyon, minibüs vb. kara taşımacılığı yapan araçlarda şoföre veya yolculara yardım eden kimse" şoför okulu,Sürücü kursu şok,Ani bir değişiklik sonucunda ortaya çıkan şaşkınlık şoke,"`Birdenbire şaşırtmak, hoşa gitmeyecek bir şey yapmak` anlamlarındaki şoke etmek ve `birdenbire şaşırmak, hoşa gitmeyecek bir şeyle karşılaşmak` anlamlarındaki şoke olmak deyimlerinde kullanılan bir söz" şokola,"Çikolata, şeker, su veya sütle yapılan sıcak içecek" şok tedavisi,Beyinden gerilimli elektrik geçirme veya organizmanın dengesini sarsma yoluyla beyin işlevlerini uyarıcı bir tedavi yöntemi şom,Uğursuz şom ağızlı,"Sürekli kötü şeylerden söz eden ve sözlerinin uğursuzluk getireceğinden korkulan (kimse), ağzı kara" şopar,Çingene çocuğu şoparlık,Şopar gibi davranma şorlama,Şorlamak işi şorlamak,Su vb. `şor` diye ses çıkararak akmak şorolo,"Kadınlaşmış, kadın kılığına girmiş olan ve ahlak dışı ilişkiler için kullanılan erkek" şorololuk,Şorolo olma durumu şorolop,Birdenbire ve hırsla (yutmak) şort,Paçaları dizlerin yukarısında olan kısa pantolon şose,Genellikle taş kırıkları üzerine kum döşenip silindir geçirilerek yapılan yol şoset,Kısa çorap şoson,"Kumaş veya ince deriden, çoğunlukla düz topuklu, ayağı bütünüyle saran ayakkabı" şov,Gösteri şov yapmak,gösteri yapmak şoven,"Şovenizmden yana olan kimse, görüş vb" şovenizm,Kendi ulusunu öne çıkararak değişik ırk ve uluslar arasında düşmanlık yaratmayı amaçlayan ve bu yolda kışkırtmada bulunan aşırı akım şovenlik,Şoven olma durumu şovmen,Gösteri adamı şöbiyet,İnce yufkaların içine kaymak konulup üstüne dövülmüş fıstık serpilerek yapılan bir baklava türü şöhret kapısı açılmak,meşhur olmaya başlamak şöhreti dünyayı tutmak,çok tanınmak şöhret salmak,ünü yayılmak şöhret,Ün şöhret bulmak (veya kazanmak),"ün sahibi olmak, üne kavuşmak, ünlenmek" şöhretli,Ünlü şöhret sahibi,Ün kazanmış (kimse) şöhretsiz,"Ünü olmayan, ünsüz" şölen,Ziyafet şölen çekmek,"şölen düzenlemek, ziyafet vermek" şömine,"Odalarda, genellikle duvar kenarlarında tuğla veya taştan yapılmış, bacası olan yer, ocak" şömiz,Gömlek şömizye,"Yakası erkek gömleğini andıran, uzun kollu, manşetli kadın bluzu" şövale,Ressam sehpası şövalye,Eski Roma'da üç sınıftan ikincisinin üyesi olan yurttaş şövalyece,"Şövalye gibi, şövalyeye yakışır bir biçimde" şövalyelik,Şövalye olma durumu şövalye ruhlu,Şövalye geleneği çerçevesinde yetişen (kimse) şövalye yüzüğü,Kaşı kalın ve köşeli bir çeşit yüzük şöyle ki,bir düşünceyi açıklamak için söylenecek sözlerin başına gelen bağlaç şöyle,"Şunun gibi, şuna benzer biçimde" şöyle dursun,"bir işin gerçekleşmekten çok uzak bulunduğunu, ona bağlı daha kolay, daha basit bir şeyin bile gerçekleşmediğini anlatan bir söz" şöyle bir,Üstünkörü şöyle bir bakmak (veya göz atmak),kısaca bakmak şöyle böyle,"Ne iyi ne kötü, orta derecede, acı tatlı, iyi kötü" şu bu,Birtakım kimseler ve nesneler şunun bunun,"herkesin, el âlemin" şuna buna,başkalarına şunda bunda,herkeste şundan bundan,belirsiz şeylerden şundan bundan konuşmak,havadan sudan konuşmak şunu bunu,çeşitli nesneleri şunu bunu bilmemek,"itiraz dinlememek, mazeret kabul etmemek" şufa,Ön alım şufa hakkı,Ön alım hakkı şuh,Neşeli ve serbest (kadın) şuhluk,Şuh olma durumu şule,"Alev, yalım" şunca,"Epey, çok" şuncacık,"Şu kadarcık, birazcık" şura,"Anlatana veya söyleyene göre biraz uzakta olan yer, şu yer" şuradan buradan,"birçok yerden, rastgele yerden" şûra,Bir alanla ilgili olarak oluşturulan danışma kurulu şuracık,Yakın ve belirli bir yer şuracıkta,Yakın ve belirli bir yerde şurada,Şu yerde şurada burada,"birçok yerde, rastgele yerde" şuralı,"Şu yerin halkından olan, şu yöreden olan" şuralı buralı,Değişik yerlerden olan şurası,Şu yer şurup,Çok kaynatılarak koyulaştırılmış şerbet şut,Futbolda bir oyuncunun topu kaleye sokmak için ayağıyla yaptığı sert ve hızlı vuruş şut atmak (veya çekmek),topu sert ve hızlı bir biçimde kaleye atmak şutlama,Şutlamak işi şutlamak,"Kovmak, kapı dışarı etmek" şuur,Bilinç şuuraltı,Bilinçaltı şuurlu,Bilinçli şuurluluk,Bilinçlilik şuursuz,Bilinçsiz şuursuzluk,Bilinçsizlik şüheda,Şehitler şükran,"İyilik bilme, gönül borcu, minnettarlık" şükretme,Şükretmek işi şükretmek,"Tanrı'ya minnet duygusunu sunmak, şükreylemek" şükreyleme,Şükreylemek işi şükreylemek,Şükretmek şükür,Tanrı'ya duyulan minneti dile getirme şükürler olsun,duyulan hoşnutluğu bildirmek için kullanılan bir söz şümul,"İçine alma, kaplama, kapsama" şümullendirme,Şümullendirme işi şümullendirmek,"Etkisini, çevresini, kapsamını genişletmek, yaymak" şümullü,Kapsamlı şüphe bırakmamak,kuşkuya sebep olan bütün ihtimalleri ortadan kaldırmak şüpheye (veya şüphesine) kapılmak,şüphe duymak şüpheye düşmek,kuşkulanmak şüphe,Kuşku şüphe uyanmak,kuşku uyanmak şüphe yok,kuşku yok şüphe etmek,kuşkulanmak şüpheci,Kuşkucu şüphecilik,Kuşkuculuk şüphelendirme,Kuşkulandırma şüphelendirmek,Kuşkulandırmak şüpheleniş,Kuşkulanış şüphelenme,Kuşkulanma şüphelenmek,Kuşkulanmak şüpheli,Kuşkulu şüphesiz,"Şüphesi olmayan, kuşkusuz" şürekâ,"Ortaklar, şerikler" şüyu,"Herkesçe duyulma, yayılma" şüyu bulmak,"herkes tarafından duyulmak, yayılmak" şüyuu vukuundan beter,"`bir şeyin dedikodusunun yapılması, onun gerçekleşmesinden daha kötüdür` anlamında kullanılan bir söz" şvester,Hemşire T,Trityum elementinin simgesi Ta,Tantal elementinin simgesi ta,"Dek, değin, kadar, beri vb. edatlarla birlikte kullanılarak bir fiilin, bir hareketin, bir yerin, bir şeyin başladığı veya sona erdiği noktayı, zaman ve uzaklık bakımından abartmalı bir biçimde anlatan bir söz" ta kendisi,"(ta kısa söylenir) o kimse, tastamam kendisi" ta ki,"yeter ki, sonunda" taaccüp etmek,"hayrete düşmek, hayrette kalmak, şaşmak" taaccüp,Şaşma taaddüt,"Çoğalma, sayısı artma" taaffün,"Kokuşma, pis kokma" taaffün etmek,"kokuşmak, pis kokmak" taahhüt,"Bir şey yapmayı üstüne alma, üstlenme" taahhüt etmek,üstlenmek taahhütlü,"Taahhüt edilmiş, üstlenilmiş olan" taahhütlü mektup,Kayba uğramadan yerine ulaştırılması posta idaresi tarafından kayda alınarak üstlenilmiş olan mektup taahhütname,Bir şeyi yapmayı üstüne aldığını bildiren yazılı kâğıt taalluk,"İlgisi olma, ilgisi bulunma, ilgi, ilinti" taalluk etmek,"ilgili bulunmak, ilgili olmak, ilgilendirmek" taallukat,"Hısımlar, yakınlar" taam,"Yemek, yiyecek" taam etmek,yemek yemek taammüden,Kasten taammüm etmek,"yayılmak, genelleşmek" taammüm,"Yayılma, genelleşme" taammüt,"Bir işi veya suçu bile bile, tasarlayarak yapma" taannüt,"Direnme, ayak direme, inat etme, direnim" taannüt etmek,"direnmek, inat etmek, ayak diremek" taarruz,Saldırı taarruz etmek,saldırmak taassup,Bağnazlık taayyün,"Belli olma, ortaya çıkma, belirme" taayyün etmek,belirmek taayyüş,"Yaşama, geçinme" taba,"Kuru tütün yaprağını andıran kızılımsı kahverengi, tütün rengi" tabaat,Basımcılık tababet,Tıp tabak,"Yiyecek koymaya yarar, az derin ve yayvan kap" tabak gibi,dümdüz ve açık (yer) tabak,Sepici tabak sevdiği deriyi taştan taşa (veya yerden yere) çalar,`birinin yakınlarına gösterdiği sert davranış onun iyiliği içindir` anlamında kullanılan bir söz tabaka,Katman tabaka,Cepte taşınan tütün veya sigara kutusu tabakalama,Tabakalamak işi tabakalamak,Tabaka durumuna getirmek tabakalanma,Tabakaların birbiri üstüne veya birbiri ardınca sıralanışı tabakalanmak,Tabakalar durumuna gelmek tabakalı,"Tabakası olan, katmanlı" tabakasız,Tabakası olmayan tabakçı,Tabak yapan veya satan kimse tabakhane,"Hayvan postunu kullanılacak duruma getirme işleminin yapıldığı yer, sepi yeri" tabaklama,Tabaklamak işi tabaklamak,"Hayvan postlarını kullanılabilecek duruma getirmek amacıyla değişik kimyasal maddelerle işlemek, terbiye etmek" tabaklanma,Tabaklanmak işi tabaklanmak,"Hayvan postları çeşitli kimyasal maddelerle işlenmek, terbiye edilmek" tabaklık,Tabak koymaya yarayan ve üst üste birkaç kattan oluşan raf tabaklık,"Tabaklama, tabaklama işi, debagat" tabanları yağlamak,uzak bir yere yayan gitmeye hazırlanmak tabana kuvvet kaçmak,"çok hızlı, koşarak kaçmak" tabana kuvvet,bir yere yayan gitmekten başka çare olmadığını anlatan bir söz tabanları patlamak,"çok yürümekten, çok ayakta durmaktan aşırı yorulmak" taban yapmak,"fiyat, en aşağı duruma düşmek" taban tabana zıt (olmak),birbirine son derece aykırı taban,"Ayağın alt yüzü, aya" tabanları kaldırmak,koşarak kaçmak taban tepmek (veya patlatmak),uzun yol yürümek taban çıkmak (veya girmek veya koymak),futbolda topla oynayan oyuncunun hareketini engellemek için doğrudan doğruya tabanla müdahale etmek taban,Huy bakımından taban basma,Güreşçinin bir ayağının tabanıyla hasmının ayağına basıp eliyle çenesinden veya omuzlarından tutarak çevirmesi tabanca,"Kısa, hafif, cepte veya belde taşınan ateşli silah" tabancaya davranmak,ateş etmek için tabancayı bulunduğu yerden almaya kalkışmak tabanca boyası,Tabanca ile yapılan boya tabanca cilası,Tabanca ile püskürterek yapılan cila taban düzeyi,"Bir akarsuyun, aşındırma ile erişebileceği en alçak yer" taban fiyatı,"Bir mala resmî kuruluşlarca konulan fiyatın en alt sınırı, en düşük satış bedeli" taban halısı,Tabana serilen büyük halı tabanlı,Tabanı olan tabanlık,"Üzerine rayların yerleştirildiği, yere enine konulmuş demir veya ağaç parçaların her biri, travers" tabansız,Tabanı olmayan tabansızlık,Tabansız olma durumu tabanvay,Yayan tabasbus,Yaltaklık tabasbus etmek,yaltaklanmak tabela,"Üzerinde tanıtıcı, belirtici bir yazı, açıklama, işaret veya resim bulunan, tahta veya sac parçası, levha" tabelacı,Tabela yazan kimse tabelacılık,Tabelacının işi tabetme,Tabetmek işi tabetmek,Basmak tab,"Mizaç, huy, tabiat, karakter" tab,Bası tabi tutmak,tabi kılmak tabi olmak,"birinin kontrolü altına girmek, bir şeye veya bir kimseye bağlı olmak" tabi,Bağımlı tabi kılmak,"egemenliği altına almak, boyun eğdirmek, kendine uydurmak" tabi,Basıcı tabiat,Doğa tabiat bilgisi,Okullarda doğa ile ilgili bilgileri içine alan dersin adı tabiat bilimleri,Doğa bilimleri tabiatıyla,"Doğal bir biçimde, tabii olarak" tabiatlı,"Herhangi bir yaradılışta, huyda olan" tabiatsız,"Çirkin ve kaba şeylerden tedirgin olmayan, zevksiz (kimse)" tabiatsızlık,Tabiatsız olma durumu tabiatüstü,Doğaüstü tabiatüstücülük,Doğaüstücülük tabii,"Doğada olan, doğada bulunan" doğal afet,"İnsan eliyle önlenemeyen sel, fırtına, deprem, dolu vb. felaketlerin her biri" tabiileşme,Tabiileşmek işi tabiileşmek,Tabii duruma gelmek tabiilik,Doğal olma durumu tabiiyet,"Bir şeye veya bir kimseye bağlı olma, bağımlılık" tabiiyetli,"Herhangi bir ülkenin uyruğunda olan, uyruklu" tabiiyetsiz,"Herhangi bir ülkenin uyruğu olmayan, uyruksuz" tabiiyetsizlik,"Tabiiyetsiz olma durumu, uyruksuzluk" tabilik,Yayımcılık tabip,Hekim tabiplik,"Hekimlik, doktorluk" tabir,"Rüya yorma, yorumlama" tabir etmek,yorumlamak tabiri (veya tabir) caizse,`sözün özünü söylemek gerekirse` anlamında kullanılan bir söz tabirname,Rüyaların yorumunu yapan kitap tabl,Davul tabla,Satıcı vb.nin kullandığı tahtadan tepsi tablakâr,Tablacı tablalı,Tablası olan tabildot,"Seçmesiz yemek, alakart karşıtı" tablet,"Düz ve yassı biçimli, çiğnenecek veya yutulacak madde" tabliye,Köprü yapımında ilk olarak yerleştirilen ve köprüyü oluşturan bölüm tablo,"Bez, tahta, kâğıt vb. maddeler üzerine yapılmış yağlı boya, sulu boya, pastel veya kara kalem resim" tabu,"Kutsal sayılan bazı insanlara, hayvanlara, nesnelere dokunulmasını, kullanılmasını yasaklayan, aksi yapıldığında zararı dokunacağı düşünülen dinî inanç" tabulaşma,Tabulaşmak durumu tabulaşmak,"Tabu kabul edilmek, tabu gibi görünmek, tabu değeri kazanmak, tabu durumuna getirilmek" tabur,"Dört bölükten kurulan, bir binbaşının komutasındaki asker birliği" taburcu etmek,doktor hastayı yatarak tedavi gerekmediğinde hastaneden çıkarmak taburcu,Hastaneden çıkması kararlaştırılmış (hasta) tabure,Sırt ve kol dayayacak yeri olmayan iskemle tabut,"Ölünün içine konulduğu sandık biçiminde araç, sal(II), ölü salı" tabutluk,Camide boş tabutların konulduğu yer tabütüvan,"Güç, kuvvet, takat" tabya,Bir bölgeyi savunmak için yapılan ve silahlarla güçlendirilen yapı Tacik,Tacikistan Cumhuriyeti'nde yaşayan halk ve bu halkın soyundan olan kimse Tacikçe,Tacik dili tacil,"Hızlandırma, çabuklaştırma, tezleştirme" tacil etmek,"hızlandırmak, çabuklaştırmak, tezleştirmek" tacir,"Ticaretle uğraşan kimse, tüccar" taciz,"Tedirgin etme, rahatsız etme" taciz olmak,"sıkıntı duymak, rahatsız olmak" taciz etmek,"sıkıntı vermek, rahatsız etmek" taciz ateşi,Hasmı tedirgin etmek için silahla açılan ateş tacizlik,Tedirginlik verme tacizlik vermek,tedirgin etmek tacizlik getirmek,tedirgin olmak tacizlik etmek,"tedirgin etmek, can sıkmak" taç,"Soyluluk, iktidar, güç veya hükümdarlık sembolü olarak başa giyilen, değerli taşlarla süslü başlık" taç giymek,tahta çıkmak taç,Yan taç atışı,"Futbolda taca çıkan topun, karşı takım oyuncusu tarafından elle baş üzerinden geçirilip arkadan öne doğru oyun alanına atılması, yan atışı" taç beyit,"Gazelin en güzel beyti, şah beyit" taç giyme töreni,Hükümdar olacak kimsenin başına tacını giydirerek hükümdarlığının resmen ilanı amacıyla düzenlenen tören taçlanma,Taçlanmak işi taçlanmak,Taç giymek taçlı,Tacı olan taçsız,Tacı olmayan taçsız kral,Herhangi bir konuda büyük ün yapmış olan kimse taçsızlar,Çiçeklerinde taç bulunmayan bitki familyaları ve bitkiler taç yaprağı,Tacı oluşturan yaprakçıklardan her biri taç yapraklı,Taç yaprakları olan tadat etmek,saymak tadat,Sayma tadada çıkmak,yoklamaya katılmak üzere toplanmak tadım,Tat alma yetisi tadımlık,Bir şeyin tadına bakmaya yeter miktarda olan tadilat,Değişiklikler tadilat yapmak,değiştirmek tadil teklifi,Değiştirge taflan,"Gülgillerden, 2-6 metre yüksekliğinde, kışın yapraklarını dökmeyen, çiçekleri salkım durumunda, beyaz veya yeşil olan, süs bitkisi olarak bahçelerde yetiştirilen küçük bir ağaç, karayemiş ağacı, karayemiş (Prunus laurocerasus)" tafra,"Kendisini olduğundan büyük gösterip böbürlenme, yüksekten atma" tafra satmak,"böbürlenmek, büyüklenmek, büyüklük taslamak" tafracı,"Böbürlenen, yüksekten atan kimse" tafsil,"Bir şeyi ayrıntılarıyla anlatma, açıklama" tafsilat,Ayrıntı tafsilat vermek,"bir kimse, bir şey veya durumun özelliklerini, inceliklerini, ayrıntılarıyla anlatmak, uzun uzadıya anlatmak" tafsilata girmek,ayrıntılar üzerinde durmak tafsilatlı,Ayrıntılı tafta,"Bir tür sert, ipekli kumaş" tagaddi,Beslenme tagallüp,Zorbalık tagayyür etmek,değişmek tagayyür,"Değişme, başkalaşma" tağşiş,"Bir şeyin içine başka bir madde karıştırma, katıştırma" tağşiş etmek,karıştırmak tağyir,"Değiştirme, başkalaştırma" tağyir etmek,"değiştirmek, başkalaştırmak" tahaccür,"Taşlaşma, taş kesilme" tahaccür etmek,taşlaşmak tahaffuz,"Barınma, korunma" tahaffuzhane,"Sefer sırasında, yolcu ve çalışanların arasında bulaşıcı hastalık görülen gemilerin karantina sürelerini geçirmeleri, gerekli sağlık önlemlerinin alınması ve hastaların iyileştirilmeleri için büyük limanlara yakın kıyılara kurulmuş sağlık kuruluşu" tahakkuk,"Gerçekleşme, yerine gelme" tahakkuk ettirmek,"kurum, kuruluş veya kişilerin herhangi bir konuda ödemesi gereken miktarı belirlemek" tahakkuk etmek,gerçekleşmek tahakküm,"Baskı, zorbalık, hükmetme" tahakküm etmek,"baskı yapmak, zorbalık etmek, hükmetmek" tahammuz,Ekşime tahammül,"Nesnenin, güçlü, zorlayıcı dış etkenlere karşı koyabilmesi, dayanması" tahammül etmek,"dayanmak, katlanmak, kaldırmak" tahammülfersa,Dayanılmaz tahammülsüz,Tahammülü olmayan tahammülsüzlük,Tahammülsüz olma durumu tahammür,Mayalanma tahammür etmek,mayalanmak taharet,"Temizlik, temiz olma" taharet almak,temizlenmek taharet bezi,Sidik ve dışkı yapıldıktan sonra kullanılan küçük kurulama bezi taharet borusu,Alafranga tuvaletlerde temizlenmek için suyun akmasını sağlayan kıvrımlı boru taharetlenme,Taharetlenmek işi taharetlenmek,Sidik ve dışkı yapıldıktan sonra temizlenmek taharri,"Arama, araştırma" taharri etmek,araştırmak taharri memuru,Sivil polis taharrüş,"Tırmalanma, kurcalanma, azdırılma" taharrüş etmek,"tırmalanmak, kurcalanmak, azdırılmak" tahassun,"Korunmak için bir yere çekilme, sığınma" tahassür,Özlem tahassüs,"Duygulanma, duygulanım" tahaşşüt,Yığınak tahattur etmek,hatırlamak tahattur,Hatırlama tahavvül etmek,"değişmek, dönüşmek" tahavvül,"Bir durumdan başka bir duruma geçme, değişme, değişkenlik, dönüşme, dönüşüm" tahayyül etmek,hayal etmek tahayyül,Hayalde canlandırma tahdidat,"Sınırlamalar, kısıntılar" tahdit,"Sınırlama, çevreleme, çevresini daraltma" tahdit etmek,sınırlamak tahfif,"Hafifletme, yükünü azaltma" tahfif etmek,hafifletmek tahıl,"Buğday, arpa, mısır, yulaf, çavdar, pirinç vb. hasat edilen ürünler ile tohumlarının genel adı, hububat" tahin,Öğütülmüş susamın koyu sıvı durumu tahin helvası,Tahinin şekerle karıştırılmasıyla yapılan bir helva türü tahinî,Tahin rengi tahinli ekmek,Mayalanmış hamurun 1-2 santimetre kalınlığında açılıp üzerine şekerlendirilmiş tahinin serilmesiyle elde edilen malzemenin fırında pişirilmesiyle yapılan bir ekmek türü tahin rengi,"Kirli, koyu sarı renk, tahinî" tahirbuselik,Klasik Türk müziğinde bir birleşik makam tahkik,Soruşturma tahkik etmek,soruşturmak tahkikat,Soruşturma tahkikat komisyonu,Soruşturma kurulu tahkim etmek,"kuvvetlendirmek, sağlamlaştırmak" tahkime gitmek,"herhangi bir anlaşmazlığı, çözülmesini sağlamak için tahkim kuruluna taşımak" tahkim,"Kuvvetlendirme, sağlamlaştırma" tahkimat,"Bir yeri düşman saldırısına karşı koyabilecek duruma getirmek için yapılan türlü haberleşme, hendek, siper vb. savunma tesisleri" tahkimli,Tahkim edilmiş olan tahkir,"Aşağılama, onur kırma, onuruna dokunma" tahkir etmek,"aşağılamak, onur kırmak" tahkire uğramak,hakaret görmek tahkiye,"Bir olayı anlatmadaki düzen, anlatış düzeni" tahkiye etmek,hikâye etmek tahlif,"Ant içirme, yemin ettirme" tahlil,Çözümleme tahlil etmek,çözümlemek tahlilden geçirmek,gözden geçirmek tahlilî,Çözümlemeli tahlis,Kurtarma tahlisiye,"Kurtarma, can kurtarma" tahliye etmek,boşaltmak tahliye,Boşaltma tahmil,Yükleme tahmin etmek,"yaklaşık olarak değerlendirmek, oranlamak" tahmin,"Yaklaşık olarak değerlendirme, oranlama" tahminen,"Yaklaşık olarak, aşağı yukarı" tahminî,"Oranlamaya, tahmine göre, kararlama, aşağı yukarı" tahmis,"Divan edebiyatında bir gazelin her beytinin başına üç dize katılması durumu, beşleme" tahmis,Kahve vb. şeyleri kavurma tahmisçi,Kuru kahveci tahnit,Bozulmaması için ölüyü ilaçlama tahra,Bir tür eğri budama bıçağı tahribat,"Yıkıp bozma, harap etme" tahrif,"Bir şeyin aslını bozma, kalem oynatma, değiştirme" tahrif etmek,"bozmak, değiştirmek" tahrifat,"Bir şeyin aslını bozma, değiştirme" tahrik,"Cinsel isteği, duyguları uyandırma, artırma" tahrik etmek,"cinsel isteği, duyguları uyandırmak, artırmak" tahrik olmak,"cinsel isteği, duyguları uyanmak, artmak" tahrikât,Kışkırtmalar tahrikçi,Tahrik eden kimse tahrikçilik,Tahrikçinin işi tahril,Çizgi tahrilli,Çizgili tahrip,"Yıkma, kırıp dökme, harap etme, bozma" tahrip etmek,"yıkmak, kırıp dökmek, bozmak" tahripkâr,"Yıkıcı, yıkan, zarar veren, tahrip eden" tahrir,"Yazma, kitabet, kompozisyon" tahrirat,Resmî bir daire tarafından yazılan yazılar ve mektuplar tahrirat kâtibi,İlçede resmî yazı işleriyle görevli kimse tahriren,"Yazıyla, yazılı olarak" tahrir heyeti,Yazı kurulu tahrirî,"Yazılı, yazı ile, şifahi karşıtı" tahriş,"Tırmalanma, tırmalama" tahriş etmek,"tırmalamak, yakmak" tahriş olmak,zedelenmek tahsil,"Parayı alma, toplama" tahsil görmek,eğitim almak tahsil etmek,parayı toplamak tahsilat,Alacakların toplanması veya süresi içinde ödenmeyenlerin yasal yollarla alınması tahsildar,"Bir kimse veya bir kuruluş adına para toplamakla görevli kimse, alımcı" tahsildarlık,"Tahsildarın görevi, alımcılık, vergicilik" tahsis etmek,"ayırmak, özgülemek" tahsis,Bir şeyi bir kimseye veya bir yere ayırma tahsisat,"Bir kimseye, bir kuruluş veya topluluğa ayrılmış para, ödenek" tahsisatımesture,Örtülü ödenek tahsisli,"Bir şeye özgü kılınmış, bir şeye ayrılmış" tahsisli yol,Belediyece görevlendirilmiş toplu taşıma araçları için kentin ana caddelerinde ayrılmış yol şeridi tahşiye,"Dipnot yazma, çıkma yapma" taht,"Hükümdarların oturduğu büyük, süslü koltuk" tahta çıkmak,hükümdar olmak tahttan indirmek,hükümdarlığına son vermek tahtaya kalkmak,öğrenci sınıfta kara tahta önüne çıkmak tahta,"Çeşitli işlerde kullanılmak üzere düz, enlice, uzun ve az kalın biçimde işlenmiş ağaç parçası" tahtaya kaldırmak,öğrenciyi sözlü sınav için sınıftaki tahtanın önüne çağırmak tahta biti,Tahtakurusu tahtaboş,Teras Tahtacı,Özellikle Toroslarda yaşayan Alevilere verilen ad tahtacı,"Orman işletmelerinin izni doğrultusunda ağaçları işleyen, budayan, doğrayan kişi" tahta kurdu,Tahtadan yapılma eşyayı kemirerek delik deşik eden kın kanatlı böcek (Anobium punctatum) tahtakuruları,"Yarım kanatlılardan, pis kokulu, kan emici böcekler topluluğu" tahtakurusu,"Yarım kanatlılardan, uzunluğu 3-5 milimetre, vücudu oval ve yassı, kanatları körelmiş, oturulan, yatılan yerlerde üreyen, kan emerek beslenen, pis kokulu böcek, tahta biti (Cimex lectularius)" tahtalaşma,Tahtalaşmak işi tahtalaşmak,Tahta durumuna gelmek tahtalı,Tahtası olan tahta pamuk,Döşemecilikte kullanılan bir dolgu ve örtü malzemesi tahta perde,İki yeri birbirinden ayıran tahta duvar tahtelbahir,Denizaltı tahterevalli,"İki ucuna birer kişi oturup karşılıklı olarak havada yükselip inerek eğlenmeyi sağlayan, ortasından bir yere dayalı tahta veya metal araç, çöğüncek" tahteşşuur,Bilinçaltı tahtırevan,"Omuzda veya deve, fil, at vb. hayvanlara yüklenerek götürülen, üstü örtülü, insan taşınan araç" tahvil etmek,dönüştürmek tahvil,"Devletin veya özel bir kuruluşun ödünç para almak için çıkardığı, değişik dönemlerde belirli oranlarda faiz getiren yazılı senet" tahvilat,Tahviller tak,Tahta vb. bir şeye vurulduğunda veya silah patlayınca çıkan tok ve sert ses tak etmek,tak diye ses çıkarmak tak,"Millî bayramlarda veya önemli bir olayı anmak için düzenlenen şenliklerde, geçit yapılacak caddelere geçici olarak kurulan, yazılar ve çiçeklerle süslenen kemer" taka,Doğu Karadeniz bölgesine özgü yelkenli bir tür kıyı teknesi takacı,Taka işleten kimse takacılık,Takacının işi takaddüm etmek,"öncesine gelmek, öncesinde yer almak" takaddüm,Öncelik takallüs etmek,kasılmak takallüs,Kasılma takanak,Alacak takarrüp,"Yakınlaşma, yaklaşma, yanaşma" takarrüp etmek,"yakınlaşmak, yaklaşmak, yanaşmak" takarrür,"Bir yerde karar kılma, yerleşme" takarrür etmek,"bir yerde karar kılmak, yerleşmek" takas,Değişim takas etmek,"sayışmak, değiştirmek" takas tukas etmek,takas etmek takat,"Bir şeyi yapabilme, başarabilme gücü, güç, hâl, derman, kuvvet" takat getirmek,"dayanmak, katlanmak" takati kalmamak (veya kesilmek),"gücü azalmak, bitmek" takati yetmemek,gücü yeterli olmamak takatli,"Güçlü, dayanıklı" takatsiz,"Takati kalmamış, yorgun argın, dermansız, kudretsiz, mecalsiz" takatsizlik,Takatsiz olma durumu takatsizlik duymak,güçsüz ve kuvvetsiz kaldığını anlamak takatuka,Gürültü patırtı takayyüt,"Bağlı olma, bağlanma" takaza etmek,"azarlamak, başa kakmak" takaza,"Azarlama, başa kakma" takbih,"Çirkin görme, beğenmeme" takbih etmek,Kınamak takdim,"Bir şeyi karşılıksız olarak birine verme, sunma" takdim olunmak,sunulmak takdim etmek,sunmak takdimci,Tanıtmacı takdimcilik,Tanıtmacılık takdim tehir,Çeşitli amaçlarla cümledeki ögelerin yerlerini değiştirme takdir,"Beğenme, beğenip belirtme, değer verme" takdir etmek (veya eylemek),beğenmek takdir olunmak,beğenilmek takdirini kazanmak,bir kimse veya bir topluluk tarafından beğenilmek takdir hakkı,"Kanunun belirlediği durumlarda yargıca tanınan değerlendirme serbestliği, takdir yetkisi" takdiriilahi,Yazgı takdirkâr,"Takdir eden, beğenen" takdirname,"Yapılan bir işin beğenildiğini belirtmek amacıyla verilen yazılı belge, takdir" takdis etmek,kutsamak takdis,"Kutsal sayma, kutsama" takeometre,Düzenlenmiş arazinin yüz ölçümünü bulup planını yapmaya yarayan alet takı,"Çoğunlukla evlenen veya nişanlanan birine armağan olarak verilen küpe, bilezik, yüzük, zincir gibi şeylerin tümü" takılgan,"İnsanı, şaka yollu üzecek veya uğraştıracak davranışlarda bulunmayı huy edinmiş olan, muzip" takılganlık,"Takılgan olma durumu, muziplik" takılı,"Takılmış, tutturulmuş, asılmış" takılı kalmak,bir iş bitmemek takılış,Takılma işi takılma,Takılmak işi takılmak,Takma işi yapılmak takılıp kalmak,herhangi bir noktadan ayrılamamak takım,"Bir işte veya bir yerde kullanılan eşya ve aletlerin tamamı, ekipman" takım tutmak,"spor takımlarından birine gönül vermek, onun taraftarı olmak" takım yapmak,değişik parçaları bir araya getirerek bir bütün oluşturmak takımada,Birbirine yakın büyüklü küçüklü birkaç adanın tümü takım erki,Oligarşi takım taklavat,Araç gereçlerin bütünü takımyıldız,Gök küresinin ayrıldığı seksen sekiz parselden her biri takınak,"Bilince takılarak korku ve bunalım yaratan, kişinin çabalarına karşın kurtulamadığı düşünce" takınaklı,Takınakları olan (kimse) takınaklı davranış,Bilince takılan ve bütün kurtulma uğraşılarına karşı direnen bir düşüncenin yarattığı davranış takınaksız,Takınağı olmayan (kimse) takınma,Takınmak işi takınmak,Kendine takmak takıntı,Bir durum ve sorunla ilişkisi olan başka durum veya sorun takıntılı,"Takıntısı olan, obsesif" takıntısız,Takıntısı olmayan takırdama,Takırdamak işi takırdamak,`Takırtı` sesi çıkarmak takırdatma,Takırdatmak işi takırdatmak,"Takırdamasına yol açmak, takırdamasına sebep olmak" takır takır,"Sert ve kuru, takır tukur" takırtı,Bir şeyin çıkardığı kuru ve sert ses takır tukur,Takır takır takışma,Takışmak işi takışmak,Birbirine takılmak takıştırma,Takıştırmak işi takıştırmak,"Küpe, bilezik, yüzük vb. süs eşyasını çokça takmak" takibat,Kovuşturma takiben,Ardınca takigraf,Hızölçer takim,"Verimsiz duruma getirme, sonuçsuz bırakma, kısırlaştırma" takimetre,Hareket durumundaki bir cismin hızını ölçmeye yarayan alet takip,"Yetişmek, yakalamak veya bulmak amacıyla birinin arkasından gitme, izleme" takip etmek,"yetişmek, yakalamak veya bulmak amacıyla birinin arkasından gitmek, izlemek" takibe vermek,"banka, alacağını hukuki yoldan tahsil edilebilmek için işi avukata havale etmek" takipçi,"Takip eden, izleyen kimse" takipçilik,Takipçinin işi takipsiz,"Üzerinde durulmayan, takip edilmeyen" takipsizlik,Takipsiz olma durumu takipsizlik kararı,Herhangi bir suçtan ötürü sanık durumunda olan bir kimse için kovuşturmadan vazgeçme kararı takkadak,Çabucak takke,"İnce kumaştan dikilmiş veya ipten örülmüş, çoğunlukla yarım küre biçiminde başlık" "takke düştü, kel göründü",bir ayıbı örten şey ortadan kalktığı zaman gerçeğin ortaya çıktığını anlatan bir söz takkeli,Takkesi olan takkesiz,Takkesi olmayan takla atmak,takla hareketini yapmak takla attırmak,takla hareketini yaptırmak takla,Elleri yere koyduktan sonra ayakları kaldırıp vücudu üstten aşırtarak öne veya arkaya yapılan dönme hareketi takla böceği,"Kın kanatlılardan, sırtüstü çevrildiğinde göğsündeki özel bir organın yardımıyla takla atarak düzgün durma yeteneğinde olan ve tel kurdu denilen kurtçukları dolayısıyla önem taşıyan böcek (Agriotes lineatus)" takla böcekleri,Takla böceği türlerini içine alan kın kanatlılar familyası taklacı,Taklacı güvercin taklidî,Taklit yoluyla yapılan taklidî kelime,Yansıma taklip,"Döndürme, çevirme" taklip etmek,"bir şeyin biçim ve kalıbını değiştirmek, evirmek" taklit,"Belli bir örneğe benzemeye veya benzetmeye çalışma, öykünme" taklit etmek,"bir kimseye veya bir şeye benzemeye çalışmak, öykünmek" taklidini yapmak,"bir şeyin veya kimsenin konuşmasını, davranışını komik bir biçimde tekrarlamak" taklitçi,"Bir şeyin benzerini yapan kimse, öykünmeci" taklitçilik,Taklitçi olma durumu takma,Takmak işi takma ad,"Kendi adından başka eğreti alınan ad, takma isim, mahlas" takma ayak,"Kesilen, kopan bir ayağın yerine takılmak üzere ağaç, plastik vb. bir maddeden özel olarak yapılmış ayak, takma bacak" takma bacak,Takma ayak takma diş,Gerçek diş yerini tutabilecek biçimde yapılmış eğreti diş takma isim,Takma ad takıp takıştırmak,özenerek süslenmek takmak,"Bir şeyi başka bir yere uygun bir biçimde tutturmak, iliştirmek, geçirmek" takma kirpik,Daha güzel görünmek için dışarıdan takılan kirpik takma kol,"Kesilen, kopan bir kolun yerine takılan yapma kol" takmamazlık,"Dikkate veya ciddiye almama, umursamama" takma saç,"Farklı görüntüye sahip olmak için değişik renk ve boyda yapılarak başa takılan saç, peruk, peruka" takmazlık,Takmama durumu takoz koymak,"aracın hareketini önlemek için tekerleklerden birinin önüne veya arkasına takoz yerleştirmek, takoz atmak" takoz,"Bir eşyanın altına kıpırdamadan dik durması için yerleştirilen ağaç kama, kıskı" takozlama,Takozlamak işi takozlamak,Takoz koymak takriben,"Aşağı yukarı, yaklaşık olarak" takribî,Yaklaşık takrip,Yaklaştırma takrir etmek,ders anlatmak takrir,"Yerleştirme, yerleştirilme" takrir vermek,tapu dairesinde taşınmaz malını başkasına sattığını veya ipotek ettiğini sözle ifade etmek takriz,"Övme, övüş, bir eserin başına konulan yetkili bir kimsenin yazdığı, övücü tanıtma yazısı, beğence" taksa,Pulu yapıştırılmadan veya eksik yapıştırılarak gönderilen mektup için alıcının cezalı olarak ödediği posta ücreti taksalı,"Pulu yapıştırılmadığı veya eksik yapıştırıldığı için parası, cezasıyla birlikte kendisine gönderilen kimseden alınan (mektup)" taksa pulu,Taksalı mektuplara yapıştırılan pul taksi,"Belirli bir ücret karşılığı yolcu taşıyan, taksimetresi olan otomobil" taksi çevirmek,hareket hâlindeki taksiyi bir yere gitmek için durdurmak taksi,Göçüm taksici,Taksi çalıştıran kimse taksicilik,Taksicinin işi taksim,"Parçalara bölme, bölüştürme" taksim etmek,"bölmek, bölüştürmek, pay etmek" taksimat,Bölüntüler taksimetre,Taksilerde ödenecek ücreti gösteren sayaç taksir,"Kısaltma, kısma" taksirat,"Kusurlar, suçlar" taksirli,Kusurlu taksirli suç,"Dikkatsizlik, tedbirsizlik, meslekte acemilik veya düzene, buyruklara ve talimata uymazlıktan doğan, istemeyerek gerçekleştirilen suç" taksit,Bir borcun belli zamanlarda ödenmesi gerekli olan parçalarından her biri taksit ödemek (veya vermek),belli zamanlarda ödeme şartlarına bağlanmış bir paranın bir bölümünü vermek taksite bağlamak,"bir şeyi belli aralıklarla, belli miktarlarda ödeme şartları ile almak veya satmak" taksitlendirme,Taksitlendirmek işi taksitlendirmek,Taksitlere bağlamak taksonomi,Sınıflandırılma ve bu sınıflandırmada kullanılan kurallar bütünü takt,Yerinde konuşma veya davranma tak tak,"Vurma, çarpma sırasında çıkan ses" taktırma,Taktırmak işi taktırmak,Takma işini yaptırmak takti etmek,parçalara ayırmak takti,"Kesme, parçalama" taktik,"Türlü savaş araçlarını belli bir sonuca ulaşmak amacıyla etkili biçimde birleştirerek ve kullanarak kara, deniz veya hava savaşını yönetme sanatı" taktik vermek,çeşitli sorunlarda sonuca ulaşmak için yol ve yöntem göstermek taktikçi,Taktik uygulamasında becrikli olan kimse taktir,Damıtma taktir etmek,damıtmak tak tuk,"Vurma, çarpma sırasında çıkan ses" takunya,"Genellikle hamam vb. ıslak tabanlı yerlerde kullanılan, yüksek ökçeli, ağaçtan yapılmış bir tür ayak giysisi, nalın" takunyacı,"Takunyacılık işini yapan kimse, nalıncı" takunyacılık,"Takunyacının işi veya mesleği, nalıncılık" takunyalı,"Takunyası olan, nalınlı" takunyasız,"Takunyası olmayan, nalınsız" takva,Allah'tan korkma takvim,"Zamanı yıllara, aylara ve günlere ayıran yöntem" takviye,"Sağlamlaştırma, kuvvetlendirme, berkitme, pekiştirme" takviye etmek,"sağlamlaştırmak, kuvvetlendirmek, desteklemek" takyit,"Bağlı kılma, kısıtlama, kayıtlama" takyit etmek,"bağlı kılmak, bir davranışı kısıtlamak, birtakım şartlara bağlamak, kayıtlamak" tal,"Kök, sap ve yaprak şeklinde farklılaşmamış bir bitkinin yaşama ve büyüme organı" talak,"Evliliğin sona ermesi, erkeğin karısını boşaması" talakat,Kolayca düzgün söz söyleme durumu talan,Yağma talandan geçmek,yağmalanmak talan etmek,yağmalamak talancı,Talan eden kimse talancılık,Talancının yaptığı iş talanlama,Talanlamak işi talanlamak,Dağıtmak talaş,"Testere ile biçilen veya rende, matkap, törpü vb. araçlarla işlenen bir şeyden dökülen kırıntılar" talaş böreği,"İçine pişirilmiş kuşbaşı et ve sebze konularak hazırlanan bir börek türü, talaş kebabı" talaş kebabı,Talaş böreği talaşlama,Talaşlamak işi talaşlamak,Talaş dökmek talaşlanma,Talaşlanmak işi talaşlanmak,Talaş dökülmek talaz,"Dalga, kasırga" talazlanma,Talazlanmak işi talazlanmak,Dalgalanmak talazlık,Dalga serpintilerini önlemek için kayıkların küpeştesine baştan kıça doğru yerleştirilen tahta talebe,Öğrenci talebelik,Öğrencilik talep,"Bir kimseden bir şeyi yapmasını veya yapmamasını isteme, dileme, istem" talep eylemek,istemek talep etmek,"istemek, istekte bulunmak" talepname,İstek bildiren belge tali,"İkinci derecede olan, ikincil" talih,Şans talihi yaver gitmek,"talihi iyi olmak, işi yolunda gitmek" talihin kucağına atılmak,kendi kaderine boyun eğmek talihine küsmek,kötü bir durum veya olayla karşılaşıldığında yalnızca talihi suçlamak talih kuşu,Devlet kuşu talihli,"Talihi iyi olan, bahtı açık olan, bahtlı, şanslı" talihsiz,"Talihi ters olan, talihi kötü olan, şanssız, bahtsız (kimse)" talihsizlik,"Talihsiz olma durumu, şanssızlık, bahtsızlık" talik,"Asma, yukarı kaldırma" talik etmek,asmak talika,"Dört tekerlekli, üstü kapalı, yaylı bir tür at arabası" talil,Sebep gösterme talim etmek,az para karşılığında çalışmak talim etmek,"öğrenmek, bilgi kazanmak" talim,Öğretim talimar,"Baş bodoslamasından omurgaya kadar uzanan, cıvadra donanımına desteklik etmek amacıyla konulan ekleme" talimat,Yönerge talimat vermek,"üst düzeyde bulunan biri, yaptıracağı işle ilgili olarak görüşünü belirtmek, yol göstermek" talimatname,Yönetmelik talimgâh,"Çeşitli uzmanlık dallarına gerekli olan uzman, öğretici vb.ni yetiştirmek amacıyla uygulamalı olarak eğitim ve öğretim vermek için oluşturulmuş askerî kuruluş" talimhane,Eğitim alanı talimli,"Talim görmüş, eğitilmiş" talimname,"Savaşta uygulanan türlü manevraları, araç ve gereçlerin nasıl kullanılacağını, her sınıfın görev ve davranışını belirten kuralların toplandığı kitap" talip,"İsteyen, istekli" talip (veya talibi) çıkmak,kız evlenme teklifi almak talip olmak,istemek talipli,"Talip olan, talip" talk,"Genellikle açık yeşil, toz durumundayken yağlı bir görünümde, özgül ağırlığı 2,7, sertliği 1 olan, hidratlı doğal magnezyum" talkım,"Ana sapın bir çiçekle sonuçlandığı, büyümeyi yan sapların sürdürdüğü bir tür uzama biçimi" talkın vermek,ölü gömüldükten sonra mezar başında imam dinî sözler söylemek talkın,"Ölü gömüldükten sonra mezar başında imamın söylediği dinî sözler, telkin" talk pudrası,"Nişasta, bizmut, karbonat vb. ile karıştırılmasıyla yapılan, özellikle bebeklerin pişik gibi deri hastalıkları için kullanılan pudra" talk şist,Talktan oluşmuş billur şist tallahi,Vallahi tallı bitkiler,"Kök, gövde, yaprak gibi ana organlardan yoksun bulunan ve çoğu asalak veya çürükçül olarak yaşayan ilkel bitkiler topluluğu" taltif,İyilik ederek gönül alma taltif etmek,gönül okşamak talyum,"Atom numarası 81, atom ağırlığı 204,39, yoğunluğu 11,85 olan, 303 °C'de eriyen, fizik özellikleri bakımından kurşuna çok yaklaşan, tuzları ve bileşikleri zehirli bir element (simgesi Tl)" tam,"Eksiksiz, kesintisiz" tam adamına çatmak,olumsuz bir davranış ve tutum içinde bulunan kimseyle karşı karşıya gelmek tam adamını bulmak (veya adamına düşmek),en uygun kişiyi seçmek tam gelmek (veya olmak),"uygun gelmek, uymak" tam maaşla tekaüt (veya emekli),"işi az, ödeneği çok olan bir işe yerleşenler için söylenen bir söz" tam üstüne basmak,kesin olarak belirlemek tam açı,"Açının bir kenarını, tepesi çevresinde döndürerek elde edilen açı" tamah,Açgözlülük tamah etmek,açgözlü davranmak tamahkâr,Açgözlü tamahkârlık,Açgözlülük tam algı,Bir tasarın veya algı içeriğinin bilinçli olarak kavranması tamam bulmak,"bitmek, sona ermek" tamam gelmek,bir şeye uygun düşmek tamam mı?,"`oldu mu, anlaştık mı?` anlamında kullanılan bir söz" tamam olmak,"sona ermek, tamamlanmak" tamam,"Bütün, tüm" tamamen,"Bütün olarak, büsbütün, baştan sona" tamamı tamamına,Tam tamına tamamıyla,"Tam olarak, büsbütün, baştan sona, külliyen" tamamiyet,Bütünlük tamamlama,"Tamamlamak işi, tamlama, itmam" tamamlamak,"Eksiksiz, tamam duruma getirmek, bütünlemek" tamamlanış,Tamamlanma işi tamamlanma,Tamamlanmak işi tamamlanmak,"Eksiksiz duruma getirilmek, tamam olmak, bütünlenmek" tamamlatma,Tamamlatmak işi tamamlatmak,"Eksiğini yerine koydurmak, bütünletmek" tamamlayış,Tamamlama işi tamanit,Doğal kalsiyum ve demir fosfat tam asalak,Toprağa ve özümlemeye bağlı bütün besinlerini konakçıdan sağlayan bitki asalağı tam bakım yaptırmak,sağlık yönünden genel bir yoklama yaptırmak tam bakım,Sağlık yönünden yapılan genel yoklama tam bakım merkezi,Tam bakımın yapıldığı yer tam bilet,İndirimli olmayan bilet tam bölen,Bir nicelikte bir tam sayı kadar bulunan başka bir nicelik tambur,"Klasik Türk müziğinin başlıca çalgılarından biri olan, yay veya mızrapla çalınan, uzun saplı, telli çalgı" tambura,"Türk halk müziğinde kullanılan, cura, bulgari, çöğür, bağlama gibi telli ve çalgıçla çalınan çalgıların genel adı" tamburacı,Tambura çalan veya yapan kimse tamburi,Tambur çalan kimse tam er,Tam teçhizatlı asker tam gaz,"Hızla, hızlı olarak" tam gün,Yasalara göre kabul edilmiş olan bir iş günü süresi tamik,Derinleştirme tamim etmek,genellemek tamim,"Genelge, sirküler" tamir,"Onarma, onarım" tamir etmek,onarmak tamir görmek,"onarılmak, düzeltilmek, yenilenmek" tamire vermek,onarılmak için bir şeyi onaracak kimse veya yere vermek tamirat,Onarım tamirci,"Bir şeyi onaran kimse, onarıcı" tamircilik,Tamircinin işi tamirhane,Genellikle teknik araçların onarıldığı yer tamir takımı,Onarım işlerinde kullanılan araç ve gereçlerin hepsi veya bunları içinde bulunduran çanta tam kafiye,Dize sonundaki kelimelerin son harfleri arasında bir sesli bir sessiz harf benzeşmesinden oluşan uyak tamlama,"Bir adın başka bir ad, zamir veya sıfatla birlikte oluşturduğu kelime grubu, terkip: Evin kapısı. Bizim evimiz. Karlı dağlar gibi" tamlanan,"Tamlamada anlamı belirtilen, açıklanan ad, belirtilen, mevsuf: Evin önü. Öğretmenin kâhyası. Elma ağacı. Yeşil kitap gibi" tamlayan,"Tamlamalarda temel olan bir adın anlamını açıklayan ad, zamir veya sıfat, belirten: Evin kapısı. Öğretmenin kitabı. Su yolu. Kırmızı defter gibi" tamlayan durumu,"Ad görevindeki sözün taşıdığı kavramı başka bir kavrama -ın / -in / -un / -ün, -nın / -nin / -nun / -nün ekiyle bağlayan durum, genitif: kitab-ın (kapağı), ev-in (damı), araba-nın (sileceği), okul-un (kapısı), yüz-ün (rengi) vb" tamlık,"Eksik olmama durumu, bütün" tam mesai,Tam gün çalışma tam otomatik,Bütünüyle otomatik olan (araç) tam pansiyon,"Konaklama tesislerinde oda, kahvaltı, öğle ve akşam yemekleri gibi hizmetlerin tamamının verildiği sistem" tampon,"Bir deliği kapamaya yarayan, herhangi bir maddeden yapılmış büyük tıkaç" tampon bölge,"İki devlet arasında, hudut boyunca, askerden arındırılmış toprak parçası" tampon devlet,"Coğrafi konumu bakımından, güçlü ve birbirine düşman iki devlet arasında bulunan devlet" tamponlama,Tamponlamak işi tamponlamak,"Tampon koymak, yerleştirmek" tam sayı,"Bir bütünü oluşturan tekler için kararlaşmış bulunan sayı, adedimürettep" tam siper,Hiçbir yeri görünmeyecek biçimde sipere yatma tamtakır,"İçinde bulunması gereken şeylerden hiçbiri bulunmayan, bomboş" tamtakır olmak,içinde gerekli hiçbir şey kalmamak tamtakır kuru (veya kırmızı) bakır,"boş, bomboş" tamtam,Orkestrada yer alan bir tür Çin gongu tam tamına,"Bütünüyle, olduğu gibi, tamamı tamamına, tamı tamına" tam tarife,İndirimsiz tamu,Cehennem tam yol,"Çok çabuk, yüksek hızda, süratli" tamzara,"Doğu Anadolu'da, toplu olarak oynanan bir halk oyunu" tan,"Güneş doğmadan önceki alaca karanlık, fecir" tan ağarmak (veya atmak veya sökmek),"gün doğmaya başlamak, şafak sökmek" tanassur,Hristiyanlaşma tandem,İki kişilik bisiklet tandem oynamak,kalecinin önünde savunmak amacıyla duran iki oyuncu paslaşarak oynamak tandır,Yere çukur kazılarak yapılan bir fırın türü tandır alevi,Tandırda meşe odununun çıkardığı yakıcı ve etkili alev tandır böreği,Tandırda pişirilen börek tandır çöreği,Tandırda pişirilen çörek tandır ekmeği,Tandırda pişirilen ekmek tandır kebabı,Kuşbaşı et ve soğanla hazırlanarak tandırda pişirilen et yemeği tandırname,Tandır başında oturulurken söylenen veya okunan masal tane,"Herhangi bir sayıda olan şey, adet" tane bağlamak,meyve veya herhangi bir bitkinin tohumları tane durumuna gelmek tanecik,Küçük tane tanecikli,Küçücük tanelerden oluşmuş taneciksiz,Taneciği olmayan tanecil,Tahılla beslenen taneleme,Tanelemek işi tanelemek,Tanelerini ayırmak tanelenme,Tanelenmek işi tanelenmek,Tanelere ayrılmak taneli,Tanelerden oluşmuş tanen,"Birçok bitkisel maddede bulunan, deri tabaklamada, hekimlikte kullanılan, tadı buruk bir madde" tangırdama,Tangırdamak işi tangırdamak,Madenî şeyler kuru ve gürültülü ses çıkarmak tangırdatma,Tangırdatmak işi tangırdatmak,Madenî şeyler kuru ve gürültülü ses çıkartmak tangır tangır,Boş nesnelere vurulduğunda çıkan kaba ve çınlayıcı ses tangırtı,Madenî şeylerin çıkardığı kuru ve gürültülü sesin adı tangırtılı,"Tangırtısı olan, gürültülü" tangır tungur,Genellikle boş nesnelerin yuvarlanırken çıkardığı kaba ve çınlayıcı ses tango,Özel ritimli ağır bir dans tanı,"Hastalığın ne olduğunu araştırıp ortaya koyma, tanılama, teşhis" tanı koymak,hastalığın ne olduğunu araştırıp ortaya koymak tanıdık,"Tanışılıp konuşulan (kimse), bildik, tanış" tanıdık çıkmak,"önceden birbirlerini tanımış olmak, tanış olmak" tanık,"Gördüğünü ve bildiğini anlatan, bilgi veren kimse, şahit" tanık olmak,"bir olayı görmek ve duymak, şahit olmak" tanıklama,Tanıklamak işi tanıklamak,"Bir iddiayı tanıkla desteklemek, tanık göstermek" tanıklık,"Tanık olma durumu, şahitlik, şehadet" tanıklık etmek,"mahkemede, tanık olunan bir durumu söylemek, şahitlik etmek" tanık tepe,"Yatay veya bir yana eğimli katmanlardan oluşan bir yaylada, akarsu aşındırmasından az çok kurtulabilen ve aşınmadan önceki yüzeyin bir parçası olan tepecik" tanılama,"Tanılamak işi, tanı" tanılamak,Teşhis etmek tanılmak,"Tanınmak, bilinmek" tanım,"Bir kavramın niteliklerini eksiksiz olarak belirtme veya açıklama, tarif" tanıma,Tanımak işi tanımak,"Daha önce görülen, bilinen bir kimse veya şeyle karşılaşıldığında bunun kim veya ne olduğunu hatırlamak" tanımamazlık,343 tanımazlık tanımazlık,Tanımama durumu tanımazlıktan gelmek,bir kimseyi tanıdığı hâlde tanımıyormuş gibi davranmak tanımlama,"Tanımlamak işi, tarif etme" tanımlamak,"Bir kavramın niteliklerini eksiksiz olarak belirtmek ve açıklamak, tarif etmek" tanımlanma,Tanımlanmak işi tanımlanmak,"Tanımı yapılmak, tarif edilmek" tanımlayış,Tanımlama işi tanınış,Tanınma işi tanınma,Tanınmak işi tanınmak,Kim veya ne olduğu bilinmek tanınmış,Ünlü tanısızlık,"Duyularda herhangi bir bozukluk olmamasına rağmen sinir sisteminin belirli bir yerindeki doku bozukluğundan ileri gelen algı kaybı veya yokluğu, agnosi, agnozi" tanış çıkmak,daha önceden tanışmış olmak tanış,Tanıdık (kimse veya yer) tanışık,Birbirini tanıyanlardan her biri tanışıklık,"Birbiriyle tanışmış bulunma, birbirini tanımış olma durumu" tanışış,Tanışma işi tanışma,Tanışmak işi tanışmak,Daha önce birbirini tanımayan kimseler birbirini tanır duruma gelmek tanıştırma,"Tanıştırmak işi, takdim" tanıştırmak,"Birbirini tanımayanların tanışmasını sağlamak, tanıtmak, takdim etmek" tanıt,"Tanıtlamaya yarayan belge veya herhangi bir şey, beyyine, hüccet" tanıtıcı,"Tanıtma işini yapan, tanıtan" tanıtılış,Tanıtılma işi tanıtılma,Tanıtılmak işi tanıtılmak,"Tanıtma işine konu olmak, takdim edilmek" tanıtım,"Tanıtma işi, lansman" tanıtış,Tanıtma işi tanıtlama,"Tanıtlamak işi, ispatlama" tanıtlamak,"Bir iddianın gerçekliğini inkâr edilmeyecek bir kesinlikle göstermek, ispatlamak" tanıtlanış,Tanıtlanma işi tanıtlanma,Tanıtlanmak işi tanıtlanmak,"Tanıtlama işi yapılmak veya tanıtlama işine konu olmak, ispatlanmak" tanıtlayış,Tanıtlama işi tanıtlı,"Tanıtlanmış, tanıta dayanan" tanıtma,"Tanıtmak işi, takdim, prezantasyon" tanıtmacı,"Tanıtma işiyle görevli kimse, takdimci" tanıtmacılık,"Tanıtmacının işi, takdimcilik" tanıtma filmi,"Bir sinemada bir sonraki programı veya filmi tanıtmak için filmden önce gösterilen örnek parçalar, fragman" tanıtmak,Bir kimsenin veya bir şeyin tanınmasını sağlamak tanıtmalık,"İlaçların bileşimi, yan etkileri vb. ile nasıl kullanılacağını anlatan bilgileri içeren tanıtma yazısı, tarife, prospektüs" tanıtma yazısı,"Kitap, dergi, film vb. eserlerin özelliklerini genel çizgileriyle anlatan yazı" tanıtsız,"Tanıtlanmamış, tanıta dayanmayan" tanıyış,Tanıma işi tanin,Tınlama taninli,Tınlamalı tanjant,"Başka bir çizgiye, eğriye veya yüzeye dokunan fakat onu kesmeyen çizgi, eğri veya yüzey" tank,"Zırhlı ve silahlı, tekerlekleri paletli, motorlu savaş taşıtı" tankçı,Tank kullanan veya tankla birlikte savaşan asker tanker,"Petrol, benzin gibi akaryakıt ürünleriyle, sanayi ile ilgili yağ, şarap vb. sıvı maddeleri taşıyan gemi veya kamyon" tankerci,Tankerle taşımacılık yapan kimse tanksavar,Tankları hedef olarak seçen ve onları etkisiz hâle getirmek için kullanılan silah tanlama,Tanlamak işi tanlamak,"Şaşmak, şaşırmak" tannan,"Tınlayan, çınlayan" Tanrı,"Kâinatta var olan her şeyi yaratan, koruyan, tek ve yüce varlık, Yaradan, Allah, Rab, İlah, Mevla, Halik, Hüda, Hu, Oğan" Tanrı aşkına,Allah aşkına Tanrı korusun,Allah korusun Tanrı yarattı dememek,Allah yarattı dememek Tanrı'nın günü,Allah'ın günü Tanrı'ya şükür,Allah'a şükür tanrı bilimci,"Tanrı bilimiyle uğraşan kimse, ilahiyatçı, teolog" tanrı bilimi,"Allah'ın varlığı ve nitelikleriyle ilgili konuları ele alan bir bilim kolu, ilahiyat, teoloji" tanrıcılık,"Evreni yaratan ve yöneten, vahiy yoluyla insanlara buyruklar veren bir Tanrı'nın varlığına inanma, teizm" tanrıça,"Çok tanrıcılıkta kadın tanrı, ilahe" Tanrı kayrası,Tanrı'nın dünya işlerinde beliren iyilik ve bilgeliği tanrılaşma,Tanrılaşmak işi tanrılaşmak,Tanrı durumuna gelmek tanrılaştırma,Tanrılaştırmak işi tanrılaştırmak,"Birini veya bir şeyi Tanrı diye tanımak, Tanrı yerine koymak" tanrılık,"Tanrıya özgü olan varlık, nitelik, uluhiyet" Tanrı misafiri,"Tanınmayan, çağrılmadan kendiliğinden gelen konuk" tanrısal,İlahi tanrısallık,"Tanrısal olma durumu, uluhiyet" tanrısız,"Tanrısı olmayan, tanrı tanımayan, mülhit" tanrısızlık,Tanrısız olma durumu tanrıtanımaz,"Tanrı'nın varlığını inkâr eden, ate, ateist" tanrıtanımazlık,"Tanrı'nın varlığını inkâr eden öğreti, ateizm" Tanrı vergisi,"Sonradan elde edilmeyip yaratılıştan var olan nitelik, yetenek veya özellik, Allah vergisi" tansık,"İnsan aklının alamayacağı, şaşırtıcı, olağanüstü olay, mucize" tansiyometre,Gerilimölçer tansiyonu yükseltmek,gerilimi arttırmak tansiyon,Kan basıncı tansiyon ölçmek,bir kimsenin özel bir aletle kan basıncını tespit etmek tansiyonu düşürmek,gerilimi azaltmak tansiyonu çıkmak (veya fırlamak veya yükselmek),kan basıncı aniden yükselmek tansiyon düşürücü,Atardamar basıncını düşüren ilaç tantal,"Atom numarası 73, atom ağırlığı 180,88, yoğunluğu 16,6 olan, 3000 °C'ye doğru eriyen ve siyah bir toz durumunda elde edilen bir element (simgesi Ta)" tantana,Görkem tantana yapmak (veya etmek),kuru gürültü çıkarmak tantanacı,Kuru gürültü çıkaran kimse tantanalı,Görkemli tantanasız,Tantanası olmayan tan tun,`Öldürülmek veya başı belaya uğramak` anlamına gelen tan tuna gitmek deyiminde geçen bir söz tan yeli,Sabaha doğru çıkan hafif rüzgâr tan yeri,"Güneşin doğmak üzere olduğu sırada, ufukta hafifçe aydınlanan yer" tan yeri ağarmak,"sabah olmaya başlamak, ufku belli belirsiz bir aydınlık kaplamak" Tanzanyalı,Tanzanya halkından olan kimse tanzifat,Belediyece yaptırılan temizlik işleri tanzifat amelesi,Temizlik işi yapan kimse tanzifat arabası,Temizlik arabası tanzim etmek,sıralamak tanzim olunmak,sıralanmak tanzim,"Sıraya koyma, sıralama" Tanzimat,"Sultan Abdülmecit zamanında, 1839'da Gülhane Hattıhümayunu adıyla anılan bir fermanla ilan edilen, yönetimi iyileştirme tasarısı ve bu iyileştirmenin yapıldığı dönem" Tanzimatçı,Tanzimat hareketinde görev almış olan kimse tanzim satışı,"Satıcı fiyatlarının yükselmesini önlemek, bazı malların tüketiciye ulaşmasını sağlamak için belediye veya başka kamu kuruluşları tarafından yapılan satış" tanzir,Benzetme tanzir etmek,benzetmek Taoizm,Taoculuk tapa,"Şişe gibi dar delikleri tıkamaya yarayan mantar, cam, tahta veya plastikten tıkaç, tıpa" tapalama,"Tapalamak işi, tıpalama" tapalamak,"Şişe vb.nin ağzına tapa koymak, tıpalamak" tapalanma,"Tapalanmak işi, tıpalanma" tapalanmak,"Tapa ile tıkanmak, tıpalanmak" tapalı,"Tapa konmuş olan, tıpalı" tapan,"Tarlaya atılan tohumu örtmek için gezdirilen, ağaçtan geniş araç, sürgü" tapan çekmek,tapanlamak tapanlama,Tapanlamak işi tapanlamak,Tarlaya atılan tohumu örtmek için sürgü çekmek tapasız,"Tapa konmamış olan, tıpasız" tapı,Tapınılan şey tapıklama,Tapıklamak işi tapıklamak,"Birini beğenerek arkasını okşamak, tapışlamak" tapınak,"İçinde ibadet edilen, tapınılan yapı, mabet, ibadethane, ibadetgâh" tapıncak,Put (I) tapıncakçılık,Fetişizm tapınış,Tapınma işi tapınma,Tapınmak işi tapınmak,Tapma işi yapılmak tapırdama,Tapırdamak işi tapırdamak,`Tapırtı` sesi çıkarmak tapırtı,Yürürken çıkan ayak sesini andırır sesin adı tapış,Tapma işi tapışlama,Tapışlamak işi tapışlamak,Tapıklamak tapışlanma,Tapışlanmak işi tapışlanmak,Tapışlama işi yapılmak tapi kalmak,kumar oyunlarında fişsiz veya parasız kalmak tapi,Pokerde kâğıtlar dağıtılmadan önce oyunculardan birinin fiş veya parasını ortaya sürdükten sonra önünde fişi veya parası kalmadığını belirtmek için söylediği söz tapir,"Tapirgillerden, bir çeşidi Asya ve Afrika'nın tropikal bölgelerinde yaşayan, 2 metre uzunluğunda, kısa hortumlu bir tür hayvan (Tapirus)" tapirgiller,Tek parmaklılardan tapir türlerini içine alan bir familya tapma,Tapmak işi tapmak,İlah olarak tanınan varlığa karşı inancını ve bağlılığını belirli kurallar çerçevesinde göstermek tapon,"Niteliği düşük, eski, elde kalmış" taponcu,Tapon mal alıp satan kimse taptaze,Çok taze taptırma,Taptırmak işi taptırmak,Tapmasını sağlamak tapu,Bir taşınmazın üstündeki mülkiyet hakkını gösteren belge tapucu,Tapu memuru tapu kütüğü,"Bir taşınmazın üstündeki hak ve yükümlülüklerin yazıldığı resmî kütük, tapu sicili" tapulama,Tapulamak işi tapulamak,"Taşınmazlar ve bunlarla ilgili ipotek, şufa, irtifak gibi bazı hakları tapu kütüğüne geçirmek" tapulu,Tapusu olan tapu memuru,"Tapu kütüğü tutmakla görevli memur, tapucu" tapusuz,Tapusu olmayan tapyoka,Manyok kökünden çıkarılan nişasta tar,Doğu Anadolu ile Azerbaycan'da çalınan bir çalgı türü taraba,Tahta perde taraça,Teras tarafa olmak (veya çıkmak),"birinin görüş ve düşüncesini benimsemek, desteklemek" taraf çıkmak (veya olmak),taraf tutmak taraf gözetmek,birinden yana olmak taraf,"Ön, arka, sağ, sol, üst, alt vb. yanların her biri" taraf (veya tarafını) tutmak,"birinden yana olmak, birinin görüş ve düşüncesini desteklemek" tarafeyn,İki taraf tarafgir,"Bir tarafı kayıran, bir tarafı tutan" tarafgirlik,Tarafgir oalma durumu taraflı,Yanı ve yönü olan taraflılık,Yandaşlık tarafsız,Yansız tarafsız bölge,Savaşta iki taraf yetkilileri veya kumandanları tarafından verilen kararla oluşturulan askerden arınmış bölge tarafsızlaştırma,"Tarafsızlaştırmak işi, nötralizasyon" tarafsızlaştırmak,Tarafsız duruma getirmek tarafsızlık,Yansızlık taraftar,Yandaş taraftarlık,Yandaşlık taraftarlık etmek,"bir tarafı tutmak, bir yanı desteklemek" tarak,"Saçların, sakalın, hayvan tüylerinin karışıklığını gidermeye veya kadınların saçlarını tutturmaya yarayan dişli araç" tarak vurmak,taramak tarakçı,Tarak yapan veya satan kimse tarakçılık,Tarakçının işi tarak dubası,Denizi taraklama işinde kullanılan dolaplı duba tarak işi,Tarak dişleri gibi yol yol yapılmış el işi taraklama,Taraklamak işi taraklamak,"Bağ, bahçe toprağının yüzünü tarakla düzeltmek" taraklı,Tarağı olan taraklılar,"Sölenterlerin, saydam ve jelatinli deniz hayvanlarını içine alan sınıfı" tarak otu,Tarak otugillerden otsu bir bitki (Dipsacus) tarak otugiller,Bitişik taç yapraklı iki çeneklilerden bir familya taraksı,"Tarağı andıran, tarağa benzeyen, tarak gibi" taraksı kas,Uyluğun üst bölümünde bulunan kas taraksız,Tarağı olmayan taralı,Taranmış tarama,Taramak işi taramak,Bir şeyin tellerini birbirinden ayırıp karışıklığını gidermek taranga,Bir tür tatlı su balığı taranış,Taranma işi taranma,Taranmak işi taranmak,Tarama işi yapılmak tarantı,Taramak sonunda çıkan gereksiz şeyler tarassut,"Gözleme, gözetleme, dikkatle bakma" tarassut etmek,"gözlemek, gözetlemek" taraş,"Tarla, bağ, bahçe vb. yerlerden toplanan üründen artakalanlar" taraşlama,Taraşlamak işi taraşlamak,"Tarla, bağ, bahçe vb. yerlerden kaldırılan üründen artakalanları toplamak" taratış,Taratma işi taratma,Taratmak işi taratmak,Tarama işini yaptırmak tarator,"Ceviz içi, sarımsak, tuz, ekmek içi, sirke ve tahinin limon suyu ile çırpılmasından sonra kıyılmış maydanozla hazırlanan salça veya sos" taravet,Tazelik taravetli,"Körpe, taze" tarayış,Tarama işi taraz,İpek gibi düz ve parlak bir kumaşın üzerinde bulunan tel tel iplik tarazlama,Tarazlamak işi tarazlamak,Tezgâhtan çıkan kumaşın tarazlarını ayıklamak tarazlanma,Tarazlanmak işi tarazlanmak,"Kumaşın üzeri tel tel ipliklerle kaplanmak, iplikleri kabarmak" tarçın,"Defnegillerden, genellikle Asya'nın güneyinde yetişen ve değişik türleri bulunan bir ağaç (Cinnamomum)" tarçıni,Tarçın rengi tardiye,Beş dizelik bentlerden oluşan nazım parçası taret,"Gemilerde veya kalelerde, topçu mevzilerinde topun makine bölümünü ve topçuları koruyacak biçimde yapılmış zırhlı kule" tarh etmek,bir sayıyı bir sayıdan çıkarmak tarh,Bahçelerde çiçek dikmeye ayrılmış yer tarhana,"İçine domates, biber, soğan, kokulu otlar, süt veya yoğurt katılan, bulgur, mayalanmış ve kurutularak ufalanmış hamur vb.nden yapılan çorba malzemesi" tarhana çorbası,"İçine tarhana katılarak hazırlanan çorba, tarhana" tarhanalık,Tarhana yapmaya ayrılmış tarhun,"Birleşikgillerden, hekimlikte kullanılan, güzel kokulu bir bitki (Artemisia dracunculus)" tarım,"Bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretilmesi, kalite ve verimlerinin yükseltilmesi, uygun koşullarda korunması, işlenip değerlendirilmesi ve pazarlanması, ziraat, kültür" tarımcı,"Tarım işleriyle uğraşan kimse, ziraatçı" tarımcılık,"Tarım işleriyle uğraşma, ziraatçılık" tarım coğrafyası,"Beslenme, giyinme vb. gereksinimlerin ve tarımla ilgili verilerin gösterildiği veya konu edildiği coğrafya bilimi" tarımsal,"Tarımla ilgili, zirai" tarif,Tanım tarif etmek,tanımlamak tarife gelmemek,açıklanması güç olmak tarife,Fiyat gösteren çizelge tarifeli,Belli bir tarifeye göre olan tarifesiz,Tarifesi olmayan tarifli,Tarifi olan tarifname,"Bir işin yapılışını, bir aletin çalışmasını açıklayan yazı veya broşür" tarifsiz,Tarifi olmayan tarihe karışmak,"unutulmak, yalnız adı kalmak" tarihe geçmek,önemi bakımından unutulmayacak bir durum kazanmak tarih düşürmek,"önemli sayılan bir olayın, çoğunlukla nazım biçiminde söylenen sözlerle, ebcet hesabına göre tarihini belirtmek" tarih,"Bir olayın gününü, ayını ve yılını bildiren söz" tarih atmak (veya koymak),bir şeyin üzerine tarih yazmak tarihçe,Bir olay veya nesnenin özet olarak yazılmış tarihi tarihçi,"Tarihsel konular üzerinde araştırmalar yapan, tarih kitapları yazan kimse, müverrih" tarihçilik,Tarihçinin işi tarihî,Tarihsel tarihî coğrafya,Coğrafyanın tarihî yönünü ve gelişmesini ele alan ve inceleyen coğrafya kolu tarihî eser,Tarihsel bir konuyu işleyen eser tarihî film,Tarihsel bir konuyu işleyen film tarihî maddeci,Tarihsel özdekçi tarihî maddecilik,Tarihsel özdekçilik tarihî roman,"Başlıca kişileri ve olayları tarihten alınan roman, tarihsel roman" tarihî tiyatro,Tarihsel bir konuyu veya tarihe mal olmuş bir şahsiyeti işleyen tiyatro eseri tarihlendirme,Tarihlendirmek işi tarihlendirmek,"Tarihini belirtmek, belirlemek" tarihli,"Herhangi bir tarihi taşıyan, günlü" tarih öncesi,Yazının bulunmasından önceki çağlar tarihsel,"Tarihe dair, tarihle ilgili, tarihî" tarihsel roman,Tarihî roman tarihsiz,"Tarihi yazılmamış, yazıldığı gün, ay veya yıl belirtilmemiş, günsüz" tarik,Yol tarikat,"Aynı dinin içinde birtakım yorum ve uygulama farklılıklarına dayanan, bazı ilkelerde birbirinden ayrılan Tanrı'ya ulaşma ve onu tanıma yollarından her biri" tarikatçı,"Tarikatları yaymak ve yaşatmak isteyen, o yolda çalışan kimse" tarikatçılık,Tarikatçı olma durumu tariz,"Kapalı bir biçimde, dolaylı olarak söz söyleme, taşlama" tariz etmek,"sataşmak, dokundurmak" tarizde bulunmak,"sözle sataşmak, taşlamak" tarla,"Tarıma elverişli olan, sınırlı ve belirli toprak parçası" tarla açmak,"çalıları, ağaçları, taşları kaldırarak veya ormanlık bölgede ağaç keserek, yakarak bir yeri sürülüp ekilir duruma getirmek" tarlada izi olmayanın harmanda sözü (veya yüzü) olmaz,"`kendini işe vermeyenden, bir iş üretmeyenden hayır gelmez` anlamında kullanılan bir söz" "tarlanın taşlısı, karının (veya kadının) saçlısı","`kadının saçlı olanı, tarlanın taşlı olanı halk arasında daha yeğ tutulur` anlamında kullanılan bir söz" "tarlayı taşlı, kızı kardeşli yerden almalı","`tarlanın taşlısı, evlenilecek kızın kardeşlisi halk arasında daha yeğ tutulur` anlamında kullanılan bir söz" tarla faresi,"Sıçangillerden, 10 santimetre uzunluğunda, toprağı oyup yuva yapan, ekinlere zarar veren bir tür fare, tarla sıçanı (Microtus arvalis)" tarlakoz,Bir tür küçük manyat ağı tarla kuşu,"Tarla kuşugillerden, tarlalarda yuva yapan, uzunluğu 20 santimetre, sırtı kahverengi, karnı beyaz olan, küçük, ötücü kuş, çayır kuşu, toygar (Alauda arvensis)" tarla kuşugiller,"Ötücü kuşlardan, örnek hayvanı tarla kuşu olan bir familya" tarla sıçanı,Tarla faresi tarlatan,Kabarık görüntü vermek için değişik malzemelerle yapılan bir tür iç giysisi tump,"Toprak parçası, toprak seti, yığını" tarpan,"Atgillerden, soyu tükenmiş olan, küçük, çevik bir yaban atı (Equus gmelini)" tart,"Kovma, çıkarma" tart,Kalıpta pişen bir tür meyveli pasta tartaklama,Tartaklamak işi tartaklamak,Çekerek ve iterek hırpalamak tartaklanış,Tartaklanma işi tartaklanma,Tartaklanmak işi tartaklanmak,"Tartaklama işine maruz kalmak, hırpalanmak" tartaklayış,Tartaklama işi tartak martak,"`Kazıp dağıtmak, darmadağın etmek` anlamındaki tartak martak etmek deyiminde geçen bir söz" tartarak yenme,"Yağlı güreşte, rakibini kucağına alıp ayaklarını yerden keserek üç adım taşıma veya yarım çember dönüşü durumuna getirerek onu yenik saydırma" tartarat,Tartarik asit tuzu tartarik,Yapısında iki alkol ve iki asit bulunan (madde) tartarik asit,"Pastacılıkta, kumaş basmacılığında, bazı içkilerin hazırlanmasında, fotoğrafçılıkta kullanılan, izomerli kristal organik bileşik (C4H6O6)" tartı,Ağırlık tartıcı,Tartı aletiyle tartan kimse tartıl,Tartıya dayanan tartılı,Tartılmış tartılış,Tartılma işi tartılma,Tartılmak işi tartılmak,Tartma işi yapılmak veya tartma işine konu olmak tartım,Dizem tartımlı,Dizemli tartısız,Tartılmamış tartış,Tartma işi tartışılma,Tartışılmak işi tartışılmak,Tartışma işi yapılmak tartışmaya girmek,münakaşa etmeye başlamak tartışma,Birbirine karşıt düşünceleri karşılıklı savunma tartışma götürmek,bir konu tartışılabilir olmak tartışmacı,Bir konu ile ilgili ayrı görüşleri savunan kimselerin her biri tartışmak,"Bir konu üzerinde, birbirine ters olan görüş ve inançları karşılıklı savunmak" tartışmalı,Tartışma yapılan tartma,Tartmak işi tartmak,Bir şeyin birim cinsten ağırlığını bulmak tarttırma,Tarttırmak işi tarttırmak,Tartma işini yaptırmak tartura,Çıkrıkçı çarkı tarumar etmek,"dağıtmak, karıştırmak, perişan etmek" tarumar olmak,"dağılmak, karışmak, perişan olmak" tarumar,"Dağınık, karışık, perişan" tarz,"Özel oluş veya davranış biçimi, üslup, stil, janr" tarziye,"Yapılan kötü bir davranış için özür dileme, gönül alma" tarziye vermek,"gönül almaya çalışmak, özür dilemek" tas,Genellikle içine sulu şeyler konulan metal vb.nden yapılmış kap tas gibi,"saçsız, dazlak" tasa,"Üzüntülü düşünce durumu, kaygı, endişe, gam(I)" tasa çekmek,"kaygılanmak, üzüntü içinde olmak, üzülmek" tasa etmek,"üzülmek, kaygıya kapılmak" tasası sana mı düştü?,"`sen karışma, seni ilgilendirmez` anlamında kullanılan bir söz" tasasına düşmek,derdine düşmek tasalanma,Tasalanmak işi tasalanmak,"Bir şeyi kendine tasa etmek, üzülmek, kaygılanmak, endişelenmek" tasalı,"Tasası olan, kaygılı, endişeli" tasallut,"Musallat olma, saldırma" tasallut etmek,sarkıntılık etmek tasallüp,Katılaşma tasannu,"Bir şeyi olduğundan daha değerli gösterme, yapmacık" tasar,"Bir iş, bir düşünce sırasını, düzeyini gösteren resim, yazı, plan" tasar çizim,Tasarım tasar çizimci,Tasarımcı tasarı,Olması veya yapılması istenen bir şeyin zihinde aldığı biçim tasarı geometri,Uzaydaki tasavvur edilmiş biçimleri iz düşümleriyle gösteren geometri tasarım,"Zihinde canlandırılan biçim, tasavvur" tasarımcı,"Tasarım yapan kimse, tasar çizimci, dizayncı" tasarımlama,Tasarımlamak işi tasarımlamak,Bir şeyin biçimini zihinde canlandırmak tasarımlı,"Tasarımlanmış, zihinde canlandırılarak biçim verilmiş, dizaynlı, edimsel karşıtı" tasarlama,Tasarlamak işi tasarlamak,"Bir şeyin nasıl gerçekleşebileceğini düşünmek, zihinde hazırlamak" tasarlanış,Tasarlanma işi tasarlanma,Tasarlanmak işi tasarlanmak,Tasarlama işi yapılmak tasarlayış,Tasarlama işi tasarruf,"Bir şeyi istediği gibi kullanma yetkisi, kullanım" tasarruf etmek,"bir malın sahibi olmak, onu istediği gibi kullanmak" tasarruf bonosu,Maaş gibi kazançlarla bazı satışlarda devletin borçlanması yolu ile yapılan kesintiye karşılık verilen ve üzerinde faiz kuponları bulunan senet tasarruflu,"Parasını ölçülü, dikkatli harcayan" tasasız,"Tasası, derdi olmayan, kaygısız" tasasız olmak,dertsiz olmak tasasızlık,Tasasız olma durumu tasavvuf,Tanrı'nın niteliğini ve evrenin oluşumunu varlık birliği anlayışıyla açıklayan dinî ve felsefi akım tasavvufi,"Tasavvufla ilgili, tasavvufa ait" tasavvur,"Göz önüne getirme, hayal etme, zihinde canlandırma" tasavvur etmek,"zihinde canlandırmak, göz önüne getirmek" tasdi,"Can sıkma, baş ağrıtma, tedirgin etme" tasdik etmek,doğrulamak tasdik,Doğrulama tasdikli,Onaylanmış tasdikname,Verilen onayı gösteren belge tasdiksiz,Onaylanmamış tasfiye,"Arıtma, ayıklama, temizleme" tasfiye etmek,"arıtmak, temizlemek" tasfiyeci,Herhangi bir toplumsal olgudan yabancı ögelerin ayıklanması taraftarı olan kimse tasfiyehane,Arıtımevi tasgir,"Küçültme, ufak duruma getirme" tashih,"Düzeltme, düzelti" tashih etmek,"düzeltmek, doğrultmak" tasım,"Doğru olarak kabul edilen iki yargıdan üçüncü bir yargı çıkarma temeline dayanan bir uslamlama yolu, kıyas" tasımlama,Tasımlamak işi tasımlamak,"Bir işin tasarısını hazırlamak, tasmim etmek" tasımsal,Tasımla ilgili tas kebabı,"Yağsız kuşbaşı etlerin üzerine tas kapatılıp pirinç, soğan, patates vb. malzeme ile hazırlanan bir yemek türü" taslak,"Bir şeyi, bir sanat veya edebiyat eserini ana çizgileriyle, türlü bölümleriyle belirten ön çalışma" taslama,Taslamak işi taslamak,"Taşçılıkta bir taşın kaba bölümlerini, çıkıntılarını almak" tasma,"Bazı hayvanların boynuna takılan, bu hayvanları bir yere bağlamaya, çekip götürmeye yarayan kemer biçiminde bağ" tasmim etmek,tasımlamak tasmim,Tasımlama tasni,"Yapma, suni" tasnif,Bölümleme tasnif etmek,bölümlemek tasniflemek,Bölümlemek tasrif,Çekim tasrif etmek,"çekmek, çekimlemek" tasrih,Belirtme tasrih etmek,açıkça belirtmek tastamam,"Çok uygun, tıpatıp" tasvip,"Bir düşünce veya davranışın doğru olduğunu belirtme, onama, uygun bulma" tasvip etmek,"bir düşünce veya davranışın doğru olduğunu belirtmek, onamak, uygun bulmak" tasvip görmek,"birinin bir düşünce veya davranışı başkalarınca uygun, yerinde bulunmak" tasvir gibi,çok güzel (kimse) tasvir etmek,betimlemek tasvir,Betimleme tasvirî,"Tasvir niteliğinde olan, tasvirle ilgili, betimlemeli, betimsel, deskriptif" tasvirî dil bilgisi,Betimsel dil bilgisi taş,"Kimyasal veya fiziksel durumu değişiklikler gösteren, rengini içindeki maden, tuz ve oksitlerden alan sert ve katı madde" taşlar yerine oturmak,her şey yerli yerinde olmak taşın altına elini koymak,elini taşın altına koymak taşı toprağı altın olmak,arazisi çok değerli olmak taşı sıksa suyunu çıkarır,"`çok güçlü biridir, her zorluğun üstesinden gelir` anlamında kullanılan bir söz" taşı ölçeyim,"kırık, ezik, yara vb. durumlar anlatılırken bir kimsenin vücudu üzerinde yer gösterildiğinde `benden uzak olsun` anlamında söylenen bir söz" taşı gediğine koymak,"gerekli bir sözü tam zamanında ve yerinde söyleyerek karşısındaki kimseyi susturmak, zekice davranmak" taşa tutmak,"üst üste taş atmak, aralıksız taşlamak" taşa çekmek,bileği taşında kılağılamak taş yerinde ağırdır,"herkesin, her şeyin kendi çevresinde önem taşıdığını anlatan bir söz" taş yağar kıyamet koparken,telaşlı ve tehlikeli zamanları anlatan bir söz taş koymak,engelleyecek biçimde davranmak taş kırdırmak,böbrek taşlarını çeşitli yollarla parçalara ayırarak vücuttan atmak taş kesilmek,"çok şaşırıp ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilememek, sesini çıkaramaz olmak" taş gibi,"çok sert, çok katı" taş düşürmek,böbrekte oluşan kum ve taşları vücuttan atmak taş çıkarmak (veya çıkartmak),"biri ötekinden özellik, yetenek vb. bakımından üstün olmak" taş çatlasa,bütün olanakların kullanılmış olmasına karşın taş attın da kolun mu yoruldu?,`bu kazancı hiç yorulmadan elde ettin` anlamında kullanılan bir söz taş atıp kolu yorulmamak,bir kazancı hiç yorulmadan sağlamak taş atmak,"birine dolaylı olarak iğneleyici, dokunacak bir söz söylemek" taş sürmek,"satranç, dama, domino vb. oyunlarda taşlardan birini oynatmak" taş taş üstünde bırakmamak,baştan başa yıkıp yerle bir etmek taşak,"Er bezi, erkeklik bezi, haya" taşaklı,Taşağı olan taş arabası,"Aptal, sersem" taş bademi,Kabuğu çok sert bir tür badem taş balığı,"Gölge balığıgillerden, Akdeniz'de yaşayan, vücudu yassı, pullu, eti lezzetli bir balık, işkine (Sciaena umbra)" taş baskı,Taş basması taş basmacı,Taş basması ile uğraşan kimse taş basması,"Kalkerli taş yüzeyine sert bir cisimle kazındıktan sonra basılmış olan yazı, resim, taş baskı, litografya" taş bebek,Genellikle alçı vb.nden yapılmış oyuncak bebek taş bebek gibi,çok güzel fakat genellikle soğuk ve donuk (kadın) taş bilimi,"Taşların yapısını inceleyen bilim, litoloji, petrografi" taş böceği,Kabuğu katır boncuğuna benzeyen bir yumuşakça (Cypraea) taşçı,"Taş yontan, satan veya taş ocağından taş çıkaran kimse" taşçıl,"Taşı andıran, taş gibi" taşçılık,Taşçı olma durumu taşçı tarağı,Mozaik sıvayı taramak için kullanılan dişli çelik kalem Taş Devri,İnsanın ortaya çıkışı ve taştan araçlar yapmasından başlayarak kalkolitiğin sonuna kadar geçen tarih öncesi dönem taş dolgu,Taş ile yapılmış dolgu taş döşeme,Geniş yüzeyli taşlarla yapılmış döşeme taşemen,"Taşemengillerden, suda yaşayan, çok ilkel yapılı omurgalı hayvan (Petromyzon)" taşemengiller,"Taşemenleri içine alan, yuvarlak ağızlı omurgalı hayvanlar familyası" taşeron,"Büyük bir işin bir bölümünü yaptırmayı, asıl müteahhitten alarak kendisi üstlenen diğer yüklenici" taşeronluk,Taşeronun yaptığı iş taşıl,Fosil taşıl bilimi,"Taşıllara dayanarak jeolojik devirlerde yeryüzünde yaşamış varlıkları, yerin geçmişini inceleyen bilim dalı, paleontoloji" taşıllaşma,Fosilleşme taşıllaşmak,Fosilleşmek taşıllı,"İçinde taşıl bulunan, fosilli" taşım,Yemeğin taşacak kadar kaynaması taşıma,Taşımak işi taşıma su ile değirmen dönmez,`işi yapacak olanda yeteri kadar güç bulunmadıkça başkalarının küçük katkılarıyla sürekli ve büyük bir iş yürütülemez` anlamında kullanılan bir söz taşımacı,"Başkalarının eşyasını istenilen yere taşımayı sağlayan kimse, nakliyeci, nakliyatçı" taşımacılık,"İnsan, mal vb.nin çeşitli araçlarla bir yerden bir yere taşınması işi, nakliyecilik, nakliyat, transport" taşımak,Bir şeyi bir yerden alıp başka bir yere götürmek taşımlık,"Taşma süresi, taşacak kadar" taşınabilir,Taşınır taşınır,Taşınabilen (eşya) taşınış,Taşınma işi taşınma,Taşınmak işi taşınmak,Taşıma işi yapılmak taşınmaz,Taşınamayan taşıntı,"Sel ile taşınmış taş, toprak" taşırma,Taşırmak işi taşırmak,Taşmasına yol açmak taşıt,"Otomobil, tren, gemi, uçak gibi taşıma araçlarının ortak adı, nakil aracı, nakil vasıtası, vasıta" taşıtçı,"Taşıt kullanan kimse, sürücü" taşıtmak,Taşıma işini yaptırmak taşıyıcı,Taşıma işini yapan kimse veya şey taşıyış,Taşıma işi taşikardi,Kalp atım sayısının dakikada 100 atımın üstüne çıkması taş iliği,Taşların yapraklar durumunda ayrılmasını sağlayan ara katmanı taş kalpli,Merhametsiz taş kalplilik,Merhametsizlik taşkın,Taşmış bir durumda olan taşkınca,Biraz taşkın taşkınlık,Taşkın olma durumu taşkıran,Taşkıran otu taşkıran çiçeği,"Taşkırangillerden, 2500 metreden yukarı yerlerde sert kayaları yarıp yetişen bir çiçek (Leontopodium alpinum)" taşkırangiller,"Ayrı taç yapraklı iki çeneklilerden, örnek bitkisi taşkıran otu olan bir familya" taşkıran otu,"Taşkırangillerden, bazı türleri süs bitkisi olarak yetiştirilen, saplarının parçalanmasıyla üreyen bir bitki, taşkıran (Saxifraga)" taş kömürü,"Jeolojik dönemler boyunca dönüşüme uğrayarak büyük bir kalori gücü kazanan, bitki fosillerinden oluşan doğal yakıt, maden kömürü" taş küre,Taş yuvarı taşlama,Taşlamak işi taşlamacı,Taşlama işiyle uğraşan usta taşlamacılık,Taşlama ustasının yaptığı iş taşlamak,"Taş atmak, taşa tutmak" taşlanma,Taşlanmak işi taşlanmak,Taşlama işi yapılmak taşlanmış ipek,İpekten dokunmuş kumaşın birtakım kimyasal işlemlerden geçirilerek dayanıklı ve parlak duruma getirilmiş biçimi taşlaşma,Taşlaşmak durumu taşlaşmak,Taş durumuna gelmek taşlatma,Taşlatmak işi taşlatmak,"Taş attırmak, taşa tutturmak" taş levreği,Gölge balığı taşlı,"İçinde taş olan, taş karışmış olan (tahıl, bakliyat vb.)" taşlık,"Taşı bol, taşlı (yer)" taşma,Taşmak işi taşmak,"Sıvı maddeler, içinde bulundukları kaba sığmayacak kadar çoğalma ve kabarma yüzünden kenarları aşmak" taş mantarı,Bir tür mantar taş nanesi,"Yüksekliği 10-50 santimetre olan, tüylü ve çok yıllık bir bitki (Micromeria fruticosa)" taş ocağı,Yapı işlerinde kullanılacak taşların çıkarıldığı yer taş pamuğu,Asbest taş pudra,Süslenmek için kullanılan pudra ve krem karışımı katı madde taşra,"Bir ülkenin başkenti veya en önemli şehirleri dışındaki yerlerin hepsi, dışarlık" taşra ağzı,"Bir ülkede, yazı dilinin dayandığı belirli bir şehrin konuşması dışında kalan bölge ağzılarının her biri" taşralı kalmak,"bir kimse taşrada edindiği görgü, örf ve âdetleri büyükşehre gelince bırakmamak" taşralı,"Taşra halkından olan (kimse), dışarlıklı" taşsarımsağı,Genç yaprakları soğan yerine kullanılan bir tür bitki (Allium scorodoprasum) taşsız,Taşı olmayan taş tahta,Kayağan taştan yapılmış hesap tahtası taş toprak,Yüzeyi taş ve toprakla kaplı alan taş yağı,Gaz yağı taş yuvarı,"Yer kabuğunu oluşturan ve yer yuvarlağının merkez çekirdeği çevresinde bulunan katı yuvar, taş küre, litosfer" taş yürekli,Merhametsiz taş yüreklilik,Merhametsizlik Tat,Türklerin egemen olduğu yerlerde yaşayan Arap veya İranlılar tadını tuzunu bulmak,"kıvamına gelmek, beklenen ölçülere ulaşmak" tadını kaçırmak,güzel giden bir şeyi tatsız bir duruma sokacak ölçüsüzlüğe vardırmak tadını çıkarmak,bir şeyin güzelliğinden veya sağladığı imkânlardan yeterince yararlanmak tadını bulmak,tadı yerine gelmek tadını almak,bir şeyin ne tatta olduğunu anlamak tadından yenmemek,"çok tatlı, çok hoşa gider olmak" tadında bırakmak,aşırılığa kaçmamak tadına varmak,bir şeydeki ince güzelliği kavramak tadı tuzu yok,"zevksiz, yavan" tadına bakmak,"ağzına alıp tadını denemek, test etmek" tadı tuzu kalmamak (veya bozulmak),"yemek, lezzeti gitmek, tatsızlaşmak" tadı kaçmak (veya gitmek),"tatsız bir duruma gelmek, tadını yitirmek" tat vermek,"acı, tatlı, ekşi vb. bir tat kazandırmak" tat kazanmak,"belli bir tada kavuşmak, olgunlaşmak, tatlanmak" tat almak,tadı algılamak tat,"Canlıların besinlerdeki uçucu olmayan bileşikleri damak, boğaz ve dil yüzeyindeki mukoza noktaları aracılığıyla algıladığı duyum" tadına doyum olmamak,bir şeyin tadı çok beğenilmek tadı gelmek,tat kazanmak tadı damağında kalmak,yenen bir şeyin tadını unutamamak tat alma duyusu,"Ağza konulan nesnelerin tadını anlamaya yarayan duyu, tat duyusu" tat alma organı,Dil Tatar,"Tataristan'da, Batı Sibirya'da ve Rusya Federasyonu'nun değişik bölgelerinde yaşayan Türk soyundan bir halk ve bu halktan olan kimse" tatar,Postayı süren kimse tatar ağası,Posta görevi yapan tatarların amiri tatar arabası,Posta arabası Tatar böreği,Haşlanmış yufka parçalarına yoğurt ve kıyma katılıp üzerine kızgın yağ gezdirilmesiyle yapılan yemek Tatarca,Tatar Türkçesi tatarcık,"Sıcak ülkelerde, özellikle Akdeniz çevresinde yaşayan, türlü hastalıklara yol açan küçük bir sinek, yakarca (Phlebotomus)" tatarcık humması,"Tatarcıklarla insana geçen, şiddetli ateş ve baş ağrısı ile beliren bir hastalık" Tatarlaşmak,Tatar gibi davranmak tatbik,Uygulama tatbik etmek,uygulamak tatbikat,Uygulama tatbikatçı,Uygulayıcı tatbikî,Uygulamalı tatbik imzası,"Bir kimsenin, resmî makamlara sunulan ve onlar tarafından tanınan imzası" tatbik mührü,"Bir kimsenin, resmî makamlarca tanınmış olan mührü" tat duyusu,Tat alma duyusu tatil,"Kanun gereğince çalışmaya ara verileceği belirtilen süre, dinlenme" tatil etmek,"okul, iş yeri vb.ni kapatmak, çalışmasına ara vermek" tatil olmak,"kapanmak, ara verilmek" tatil yapmak,tatile çıkmak tatile girmek,belirli bir süre için çalışmalara ara vermek tatil köyü,Turistlerin veya ülke insanlarının dinlenmesine uygun bir yerde kurulmuş olan ve evleri gerektiğinde belirli bir süre dinlenmek isteyenlere kiralanan yerleşim yeri tatlandırma,Tatlandırmak işi tatlandırmak,"Tat vermek, tadını kazanmasını sağlamak" tatlanma,Tatlanmak işi tatlanmak,"Tat kazanmak, tadı gelmek, olgunlaşmak" tatlı canından etmek,öldürmek tatlı canından olmak,ölmek tatlı canını sıkmak,gereksiz şeylere üzülmek ve bunları dert edinmek tatlı yerinde bırakmak (veya kesmek),bir işi can sıkıcı bir duruma sokmadan sona erdirmek tatlıya bağlamak,kavgalı bir işi gönül hoşluğuyla bitirmek tatlı,Şeker tadında olan tatlı bela,"Sevildikleri için verdikleri sıkıntı ve üzüntülere katlanılan kimse, tatlı kaçık" tatlıca,"Biraz tatlı, az tatlı" tatlıcı,Tatlı yapan veya satan kimse tatlıcılık,Tatlı yapıp satma işi tatlı dil,"Gönül alıcı söz, tatlı söz" tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır,"`gönül alıcı, okşayıcı sözlerle karşımızdakinin inadı yenilebilir` anlamında kullanılan bir söz" tatlı dilli,"Güzel, kandırıcı, gönül alıcı konuşan, tatlı sözlü" tatlılaşma,Tatlılaşmak işi tatlılaşmak,"Tatlı duruma gelmek, tat kazanmak" tatlılaştırma,Tatlılaştırmak işi tatlılaştırmak,Tatlı bir duruma getirmek tatlılı,"Tatlısı olan, içinde tatlı bulunan" tatlılık,Tatlı olma durumu tatlılıkla,"Tatlı dille, anlayışla, hoşgörü göstererek, iyilikle" tatlı limon,Suyu tatlı olan bir limon türü tatlımsı,"Tatlıyı andıran, tatlıya benzeyen, tatlı gibi" tatlı sert,"Ne çok sert ne çok yumuşak (söz, davranış)" tatlısıyla tuzlusuyla,Eksiksiz bir biçimde tatlı söz,Tatlı dil tatlı sözlü,Tatlı dilli tatlı su,"Acı veya tuzlu olmayan, içilebilen su" tatlısu Frengi,Levanten tatlısu gelinciği,Tatlı sularda biten bir tür gelincik tatlısu ıstakozu,Kerevit tatlısu kayası,"Tatlı sularda yaşayan bir çeşit balık, karabalık, yeşilsazan" tatlısu kefali,"Sazangillerden, uzunluğu 80 santimetre olan, eti kılçıklı bir balık (Leuciscus cephalus)" tatlısu levreği,"Akarsularda, göllerde yaşayan, uzunluğu 30-50 santimetre olan, sırtı yüzgeçli, beyaz etli bir balık, aklevrek (Perca fluviatilis)" tatlı sülümen,"Cıva birleşimlerinden, hekimlikte kullanılan zehirli bir madde, kalomel" tatma,Tatmak işi tatmak,Dil yardımıyla bir şeyin tadının nasıl olduğunu anlamak tatmin,"İstenen bir şeyin gerçekleşmesini sağlama, gönül doygunluğuna erme, doyum" tatmin etmek,karşısındakinin cinsel isteklerini gidermek tatmin olmak,"istediği bir şeye ulaşarak hoşnut olmak, rahatlamak, doyurulmak" tatminkâr,"Tatmin eden, tatmin edici özellikte olan, uygun, doyurucu" tatminsiz,Tatmin olmayan tatminsizlik,Tatmin olmama durumu tatsal,Tat alma duyusu ile ilgili tatsız,"Tadı iyi olmayan, lezzetsiz" tatsızlaşma,Tatsızlaşmak işi tatsızlaşmak,"Tadı azalmak, tadı kalmamak" tatsızlık,Tatsız olma durumu tatsızlık çıkarmak,"hoşa gitmeyen, can sıkıcı, gergin bir duruma sebep olmak" tatsız tuzsuz,"Yavan, lezzetsiz" tattırma,Tattırmak işi tattırmak,"Tatma işini yaptırmak, tadına baktırmak" tatula,"Patlıcangillerden, çiçekleri beyaz veya mor renkte, meyveleri dikenli, hekimlikte kasların kasılmasını gidermek üzere kullanılan bir yıllık ve otsu bir bitki, şeytan elması, boru çiçeği (Datura stramonium)" taun,Veba tavı kaçmak (veya geçmek),uygun zamandan yararlanamamak tava getirmek,gereği kadar ısıtmak tava gelmek,toprak sürülecek duruma gelmek tav,"İşlenecek bir nesnede bulunması gereken ısının, nemin yeterli olması durumu" tav vermek,gereken ve uygun nemi sağlamak tavına getirmek,işi en uygun duruma getirmek tav olmak,kanmak tavını bulmak,iş vb. için en uygun şartları yakalamak tava,"Yağ kızdırma, yiyecek kızartma vb. işlere yarayan, uzun saplı yayvan kap" tava böreği,"Yufkanın içine peynir, maydonoz vb. konularak tavada pişirilen bir börek türü" tava ekmeği,Tavada pişirilen ekmek tavaf etmek,bir şeyin çevresini dolaşmak tavaf,İslam dininde hac sırasında Kâbe'nin çevresini yedi kez dönme tavalık,"Tavada pişirilmeye uygun (et, balık, midye)" tavan,"Bir yapının, kapalı bir yerin üst bölümünü oluşturan düz ve yatay yüzey, taban karşıtı" tavan yapmak,Menkul Kıymetler Borsasında işlem görmekte olan hisse senedinin değeri en üst düzeye ulaşmak tavana vurmak,tavan yapmak tavan başına çökmek (veya yıkılmak),beklenmeyen bir durum karşısında şaşırıp kalmak tavan aralığı,Tavan arası tavan arası,"Bir yapının tavanı ile çatısı arasında kalan bölüm, tavan aralığı, çatı arası" tavan fiyatı,Bir mala resmî kuruluşlarca belirlenen fiyatın üst sınırı tavan penceresi,Binalarda veya evlerde tavan kısmında bulunan pencere tavan süpürgesi,Tavandaki örümcek ağlarını temizlemek için kullanılan uzun saplı süpürge tavassut,"Aracılık, ara bulma, aracılık etme" tavassut etmek,aracılık etmek tavattun etmek,yurt edinmek tavattun,Yurt edinme tavazzuh etmek,"aydınlanmak, açıklık kazanmak, belirli duruma gelmek" tavazzuh,"Açıklık kazanma, aydınlanma" tavcı,"Birini kandırarak, yüze gülerek aldatan kimse" tavcılık,Tavcı olma durumu taverna,Çalgılı meyhane tavernacı,Taverna işleten kimse tavhane,Limonluk tavır,"Durum, vaziyet (I), hâl" tavır almak (veya takınmak),"belli bir durum veya davranış biçimini benimsemek, vaziyet almak" tavır almak (veya takınmak veya koymak),"mesafeli davranmak, uzak durmak" tavik,"Geciktirme, tehir" taviz,Ödün taviz vermek,ödün vermek tavizci,Ödüncü tavizcilik,Ödüncülük tavla,At ahırı tavla,Bölümlere ayrılmış iki yanlı tahta üzerinde on beşerden otuz pul ve iki zarla iki kişinin karşılıklı oynadığı oyun tavla atmak,tavla oynamak tavlacı,At beslenen tavlaya bakan kimse tavlacı,Tavla oyununa düşkün kimse tavlama,Tavlamak işi tavlamak,"İşlenilecek bir nesneye gereken ısıyı veya nemi sağlamak, tav vermek" tavlanma,Tavlanmak işi tavlanmak,Tavlama işi yapılmak tavlı,"Tavlanmış, tavı olan, tav verilmiş" tavsama,Tavsamak işi tavsamak,"Bir iş, bir durum vb. gücünü, hızını kaybetmek, yavaşlamak, gevşemek" tavsatma,Tavsatmak işi tavsatmak,"Tavsamasına sebep olmak, yavaşlatmak, gevşetmek" tavsız,"Tavlanmamış, tav verilmemiş" tavsif,"Nitelendirme, niteliklerini söyleme" tavsif etmek,"nitelendirmek, niteliklerini söylemek" tavsiye etmek,"bir şeyin yapılmasını veya yapılmamasını öğütlemek, salık vermek" tavsiye,"Öğütleme, yol gösterme" tavsiyeli,"Kayırılması istenen, kayırılan" tavsiye mektubu,"Birinin işe uygun olduğunu, işe alınmasını bildirmek amacıyla yazılmış mektup, tavsiyename, referans" tavsiyename,Tavsiye mektubu tavsiyesiz,Kayırılmayan "tavşana kaç, tazıya tut demek","iki tarafı, karşıt olan davalarında birbirlerine karşı kışkırtmak, ikili oynamak" tavşan,"Tavşangillerden, eti yenen, hızlı koşan, kemirgen, postundan yararlanılan bir tür memeli (Lepus europeus)" tavşan boku gibi (ne kokar ne bulaşır),ne yararı ne de zararı olan (kimse) tavşan dağa küsmüş de dağın haberi olmamış,"`önemsiz kişi, önemli kişiye küsse önemli kişinin umurunda bile olmaz` anlamında kullanılan bir söz" tavşanı araba ile avlamak,işini telaşsız ve soğukkanlılıkla görmek tavşanın suyunun suyu,iki şey arasındaki ilginin çok uzak olduğunu anlatan bir söz tavşan,"Değerli ağaçlar üzerine ince oymalar işleyen sanatçı, tahta oymacısı" tavşanağzı,Pembe renkli bir tür çiçek tavşan anahtarı,Maymuncuk tavşanayağı,Demir yollarında iki rayın kesişme noktasında bulunan parçalardan her biri tavşanbıyığı,Bir tür yonca tavşancı,Tavşan yetiştiren kimse tavşancıl,"Çoğu tavşan avlamakla beslenen kartal, akbaba vb. yırtıcı kuş" tavşancılık,Tavşancının işi veya mesleği tavşancıl otu,"Maydanozgillerden, nemli yerlerde yetişen, körpesi bazı yerlerde hayvan yemi olarak kullanılan bir bitki (Heracleum)" tavşan dudak,"Doğuştan üst dudağı yarık olan (kimse), yarık dudak" tavşan eti,Tavşanın kesilip parçalanmış pembemsi eti tavşangiller,Örnek hayvanı tavşan olan kemirgenlerden bir familya tavşankanı,Parlak ve koyu kırmızı renk tavşankulağı,"Çuha çiçeğigillerden, kalp biçiminde geniş yapraklı, beyaz, pembe, şarap rengi çiçekli bir bitki, buhurumeryem, siklamen (Cyclamen coum)" tavşanlık,Tavşan üretmeye elverişli yer tavşanmemesi,"Yüksekliği 30-100 santimetre olan, kışın yapraklarını dökmeyen bir ağaççık (Ruscus aculeatus)" tavşan uykusu,"Çabuk uyanılabilen uyku, kuş uykusu" tavşan yürekli,"Çok ürkek, korkak" tavuk,"Sülüngillerden, eti ve yumurtası için üretilen kümes hayvanı (Gallus)" tavuk ayağı yemek,"gevezelik etmek, dedikodu yapmak" tavuk gibi,erken yatıp uyuyan tavuk kaza bakmış da kıçını yırtmış,`başkalarından geri kalmamak için gücünü aşan işlere girişenler büyük zararlara uğrarlar` anlamında kullanılan bir söz tavuk balığı,Mezgit tavuk biti,Kümes hayvanlarında bulunan ve kümesleri saran bir tür bit tavukçu,Tavuk besleyicisi tavukçuluk,Tavukçunun işi veya mesleği tavuk eti,Tavuğun kesilip parçalanmış eti tavukgiller,Sülüngiller tavukgöğsü,"Lifleri yumuşayıncaya kadar haşlanmış, didiklenmiş tavuk göğüs etinin pirinç ve süt ile koyulaşıncaya kadar pişirilmesiyle yapılan muhallebiye şeker ve tavuk suyu katılarak hazırlanan bir tatlı türü" tavukgötü,Siğil tavukkarası,Gece körlüğü tavuk köftesi,"Haşlanıp ince kıyılmış tavuk etine ekmek içi, soğan, maydanoz, yumurta ve baharat eklenmesinden sonra hazırlanan karışımın yoğrulup galeta ununa bulanarak yağda kızartılmasıyla yapılan bir köfte türü" tavuk kümesi,Tavukların korunması ve bakımı için yapılmış özel kümes tavuklar,Tavuksular takımının bir alt takımı tavukpençesi,Tropikal bölgelerin karakteristik çim bitkisi tavuksular,Tavukları ve tepeli tavukları içine alan bir takım tavuk suyu,Tavuk etinin haşlanmasıyla elde edilen su tavuk yahnisi,"Domates, patates, soğan karışımına tavuğun katılması ve kısık ateşte pişirilmesiyle yapılan bir yemek türü" tavulga,Kabuğu kırmızı veya erguvan renginde olan ve tabaklamada kullanılan bir tür söğüt tavus,Tavus kuşu tavus kuşu,"Sülüngillerden, erkeğinin tüyleri uzun, kuyruğu parlak, güzel renkli, acı ve tiz sesli, süs hayvanı olarak beslenen bir kuş, tavus (Pavo)" tavuskuyruğu,Sarhoş kusmuğu tavus tüyü,Erkek tavus kuşunun renkli ve gösterişli tüyü tavus yeşili,"Tavusun kuyruğunda görülen yeşil, zümrüt yeşili" tavzif,"Vazifelendirme, görevlendirme, iş verme" tavzif etmek,"vazifelendirmek, görevlendirmek" tavzih,"Açıklama, aydınlatma" tavzih etmek,"açıklamak, aydınlatmak" tay,Üç yaşına kadar olan at yavrusu tay gelmek,"denk, eşit olmak" tay,"Denk, eşit, eş" taya,Dadı tayalık,Dadılık taydaş,Akran tayf,"Görüntü, hayalet, ruh" tayfa,Gemide türlü işlerde çalıştırılan sefer işçisi tayfölçer,"Işın tayflarını incelemeye yarayan alet, spektroskop" tayf ölçümü,"Işın tayflarının incelenmesi, spektroskopi" tayfun,"Okyanuslarda, Çin Denizi ile Hint Denizi'nde görülen, Dünya'nın dönüş yönüne zıt olarak doğudan batıya doğru oluşan, güçlü kasırga" tayga,"Orman kuşağı, kozalaklı orman bitki örtüsü" taygeldi,İkinci kez evlenen kadının beraberinde getirdiği çocuk veya çocuklar tayın,Asker azığı tayın bedeli,Bir aylık asker azığının karşılığı olan para tayin,"Ne olduğunu anlama, gösterme, belirtme, kararlaştırma" tayin etmek,kararlaştırmak tayini çıkmak,atanmak tayinli,Tayine bağlı olan tayinsiz,Tayine bağlı olmayan tayip,Kınama taylak,At veya deve yavrusu taylamak,Kısrak doğurmak Taylorculuk,İş verimini artıracak yolda işçiliği düzenlemek için Taylor tarafından ileri sürülen yöntem tayt,Bacakları sıkı saran özel kumaştan yapılmış bir pantolon türü tay tay,"`Emekleme döneminde, henüz yürüyemeyen çocuk ayakları üzerinde durmak` anlamındaki tay tay durmak deyiminde geçen bir söz" tay tay arabası,"Küçük çocukları yürümeye alıştıran dört tekerlekli araç, yürüteç" tayyar,Uçucu tayyare,Uçak tayyareci,Pilot tayyarecilik,Tayyarecinin işi tayyetme,Tayyetmek işi tayyetmek,Çıkarmak tayyör,Ceket ve etekten oluşan kadın giysisi tazallüm,"Sızlanma, yakınma" tazallüm etmek,"sızlanmak, yakınmak" tazammun,"Kapsama, içine alma, içerme" tazammun etmek,içermek tazarru,Yakarma tazarruda bulunmak,Tanrı'ya yakarmak taze,"Bozulmamış, bayatlamamış olan" taze ot görmüş eşek gibi,iştahlanmış bir biçimde tazece,"Tazeye yakın, taze gibi" taze fasulye,Fasulye bitkisinin taze ve turfanda olanı tazeleme,Tazelemek işi tazelemek,Yenisiyle veya tazesiyle değiştirmek tazelenme,Tazelenmek işi tazelenmek,Tazeleme işi yapılmak tazeleşme,Tazeleşmek işi tazeleşmek,"Taze bir durum almak, canlanmak, gençleşmek" tazelik,"Taze olma durumu, körpelik, taravet" taze para,İş gücünü güçlendirmek amacıyla farklı kaynaklardan sağlanan para tazı,"Genellikle tavşan avında kullanılan, uzun bacaklı, çekik karınlı, çok çevik bir tür köpek (Canis familiaris grajus hibernicus)" tazı gibi,çok zayıf ve ince kemikli (kimse) tazı o tazı ama çulu değişmiş,`tanıdığımız sıradan kişi işbaşına geçmiş` anlamında kullanılan bir söz tazıya dönmek,çok zayıflamak tazıcı,Tazı yetiştiren veya satan kimse tazılaşma,Tazılaşmak işi tazılaşmak,Tazı gibi zayıflayıp incelmek tazim,"Saygı gösterme, ululama" tazim etmek,"saygı göstermek, ululamak" tazimat,Yüksek saygı tazip,"Sıkıntıya sokma, üzme" tazip etmek,sıkıntıya sokmak taziye,"Ölen kimsenin yakınlarına başsağlığı dileme, taziyet" taziz,Sevgi ile anma tazmin,Zararı ödeme tazmin etmek,zararı ödemek tazminat,"Zarar karşılığı ödenen para, ödence" tazyik,"Sıkıştırma, darlaştırma" tazyik etmek,"zorlamak, baskı yapmak" Tb,Terbiyum elementinin simgesi Tc,Teknetyum elementinin simgesi T cetveli,Bir kenarını çizim yapılan yüzeyin kenarına dayayıp diğer kenarıyla birbirine paralel yatay çizgiler çizmeye yarayan T biçimindeki cetvel te,"Türk alfabesinin yirmi dördüncü harfinin adı, okunuşu" teadül,"Birbirine denk olma, denkleşme, denklik" teakup,Art arda gelme teakup etmek,birbiri ardınca gelmek teali,"Yükselme, yücelme" teamül,Bir yerde öteden beri olagelen davranış teamül hukuku,Örf ve âdete dayanan hukuk tearuz,"Çatışma, birbirine ters düşme" teati,Karşılıklı alıp verme teati etmek,karşılıklı alıp vermek teavün,Yardımlaşma tebaa,Uyruk tebahhur,"Su, sıvı vb. kaynayıp buhar olma, buğulaşma, buharlaşma, uçma" tebahhur etmek,"buharlaşmak, uçmak" tebaiyet,"Kanun, buyruk vb.ne uyma" tebarüz,"Belirme, görünme" tebarüz etmek,"belirmek, görünmek" tebcil,"Yüceltme, ululama" tebcil etmek,"yüceltmek, ululamak" tebdil,Değiştirme tebdil etmek,değiştirmek tebdil gezmek,tanınmamak için kılık değiştirerek gezmek tebdili şaşmak,"ne yapacağını bilememek, telaşa kapılmak" tebdilihava,Hava değişimi tebeddül,"Bir durumdan başka bir duruma geçme, değişme" tebeddülat,"Değişiklikler, değişmeler" tebelleş,"İstenmediği hâlde, birinden veya bir yerden ayrılmayan, gitmeyen, musallat olan" tebelleş etmek,birini veya bir şeyi birinin başına bela etmek tebelleş olmak,"bir kimsenin veya şeyin başına dert olmak, musallat olmak" tebellüğ etmek,bir bildirimi almak tebellüğ,Bildirimi alma tebellür,Billurlaşma tebellür etmek,billurlaşmak teber,Balta teberru,Bağış teberru etmek,bağışlamak teberrük,Uğur sayma teberrüken,"Uğur sayarak, mutlu olsun diye" teberrüz,"Meydana çıkma, görünme" teberrüz ettirmek,belirtmek tebessüm etmek,gülümsemek tebessüm,Gülümseme tebeşir,"Toz zerreciklerinden oluşan, çizdiği yerde iz bırakan, beyaz veya açık renkte kireçli kaya" tebeşirleşme,Bir dokunun kalınlığında tebeşire benzer katı birikintilerin oluşması tebeşirli,Tebeşir ile yazılmış tebeşirsiz,Tebeşir ile yazılmamış tebeyyün,Belli olma tebeyyün etmek,"belli olmak, ortaya çıkmak" tebligat,Bildirim tebligatta bulunmak,"bildirim yayımlamak, bildirimden haberdar etmek, bildirim göndermek" tebliğ,Bildirme tebliğ olunmak,bildirilmek tebliğ etmek,bildirmek tebrik etmek,kutlamak tebrik,Kutlama tebriye,"Aklama, temize çıkarma" tebriye etmek,aklamak tebşir,"Müjdeleme, muştulama" tebşir etmek,"sevinilecek bir haber vermek, müjdelemek, muştulamak" tebyiz,Bir yazı ile ilgili taslağı temize çekme tebyiz etmek,temize çekmek tecahül etmek,"bilmez gibi görünmek, bilmezlenmek" tecahül,"Bilmez gibi görünme, bilmezlikten gelme" tecahülüarif,Bilmezlikten gelme tecahülüarifane,Tecahülüarif tecahülüarifaneden gelmek,bilmez gibi davranmak tecanüs,Bir bütünü oluşturan ögeler arasında uyum bulunması durumu tecavüz,Saldırı tecavüz etmek,başkasının hakkına el uzatmak tecavüze uğramak,tecavüzle karşı karşıya kalmak tecavüzkâr,"Saldırgan, saldırıcı" tecdit,"Yenileme, tazeleme" teceddüt,Yenilik tecelli,"Belirme, görünme, ortaya çıkma, zuhur etme, meydana çıkma" tecelli etmek,"belirmek, görünmek, ortaya çıkmak, zuhur etmek, meydana çıkmak" tecemmu,Yığınak tecennün etmek,"çıldırmak, delirmek" tecennün,"Çıldırma, delirme, aklını oynatma" tecerrüt,"Her şeyden uzaklaşma, sıyrılma, soyutlanma" tecerrüt etmek,"sıyrılmak, soyutlanmak" tecessüm etmek,"boyut kazanmak, cisimlenmek" tecessüm,"Boyut kazanma, cisimlenme" tecessüs,Belli etmeden kendini ilgilendirmeyen şeyleri öğrenmeye çalışma tecezzi,"Parçalara ayrılma, ayrılma, bölünme" tecezzi etmek,"bölünmek, parçalara ayrılmak" tecil,Erteleme tecil etmek,ertelemek tecimevi,Ticarethane tecrit,"Ayırma, ayrı bir tarafta tutma" tecrit etmek,"herkesten veya her şeyden ayırmak, bir kenara koymak" tecrübe tahtasına dönmek,üst üste başarısız denemelere konu olmak tecrübe,Deneyim tecrübe etmek,"denemek, sınamak" tecrübe tahtasına çevirmek,üst üste başarısız denemelere konu etmek tecrübeli,"Tecrübesi olan, görmüş geçirmiş" tecrübelilik,Tecrübeli olma durumu tecrübesiz,Tecrübesi olmayan tecrübesizlik,Tecrübesiz olma durumu tecrübi,"Deneye dayanan, deneme ile ilgili, deneysel" tecvit,"Kelimelerin söylenişinde, seslerin çıkaklarına, uzunluk ve kısalıklarına göre okunması" tecviz,"Yapılmasını uygun bulma, izin verme" tecviz etmek,"uygun bulmak, izin vermek" tecziye,Cezalandırma tecziye etmek,cezalandırmak teçhil,"Birinin bir konuda bilgisizliğini söyleme, bilmezleme" teçhil etmek,"birinin bilgisizliğini göstermek, bilmezlemek" teçhiz,"Donatma, donatım" teçhiz etmek,donatmak teçhizat,"Silah dışındaki savaş gereçleri, donatı" tedafüi,"Savunma ile ilgili olan, savunmalık" tedahül,Birbirinin içine girme tedahülde kalmak,ödenmeden birikmek tedai,Çağrışım tedarik etmek,"bulmak, sağlamak" tedarikte bulunmak,hazırlık yapmak tedarik,"Araştırıp bulma, sağlama, elde etme" tedarikleme,Tedariklemek işi tedariklemek,"Sağlamak, tedarik etmek" tedarikli,Hazırlıklı tedariksiz,"Önceden gereken şeyleri sağlamamış olan, hazırlıksız" tedavi,"Çeşitli yöntemlerle hastalığı iyi etme, iyileştirme, sağaltım, sağaltma, terapi" tedavi etmek,"ilaçla iyileştirmek, sağaltmak" tedavi görmek (veya olmak),iyileşmek amacıyla sağlık uygulamalarından geçmek tedavül,Dolanım tedavülde olmak,"para vb. geçerli olmak, sürümde bulunmak" tedavülden kalkmak,para artık kullanılmamak tedavüle çıkarmak,parayı piyasaya çıkarmak tedbir,Önlem tedbir almak,önlem almak tedbirli,"Önceden hazırlıklı davranan, önlemini zamanında alan, müdebbir" tedbirsiz,"Önceden hazırlıklı davranmayan, önlemini zamanında almayan" tedbirsizce,"Tedbirsiz bir biçimde, tedbirsiz olarak" tedbirsizlik,Tedbirsiz olma durumu tedenni etmek,"gerilemek, düşmek" tedenni,"Gerileme, düşme" tedfin,Gömme tedhiş,Yıldırı tedhişçi,Yıldırıcı tedhişçilik,Yıldırıcılık tedhişli,Yıldırı dolu tedhişsiz,Yıldırısı olmayan tedip,"Uslandırma, yola getirme, terbiye etme" tedip etmek,"yola getirmek, uslandırmak, terbiye etmek" tedirgin,"Rahatı, huzuru kaçmış, bizar" tedirgin etmek,"rahatını, huzurunu kaçırmak" tedirgin olmak,"rahatı, huzuru kaçmak" tedirginleşme,Tedirginleşmek durumu tedirginleşmek,Tedirgin olmak tedirginlik,Tedirgin olma durumu tediye etmek,ödemek tediye,"Para vb. bir şey verme, ödeme" tediye emri,Ödeme emri tedricen,"Azar azar, giderek, gittikçe" tedricî,"Derece derece, yavaş yavaş olan" tedricî olarak,giderek tedriç,"Derece derece ilerleme, kerteleme" tedris,"Ders verme, öğretme, öğretim" tedrisat,Öğretim tedvin etmek,derlemek tedvin,Derleme tedvir etmek,"çevirmek, döndürmek" tedvir,Çevirme teeddüp,Utanma teeddüp etmek,"utanmak, sıkılmak" teehhül,Evlenme teehhül etmek,evlenmek teehhür,Gecikme teemmül,"Bir işi ayrıntılarıyla düşünme, düşünüp taşınma" teenni,"İlerisini düşünerek acelesiz iş görme, ağır davranma" teessüf,"Acınma, yazıklanma" teessüf ederim!,yazıklar olsun! teessüf etmek,"acımak, üzülmek, yazıklanmak" teessür göstermek,üzüntüsünü açığa vurmak teessür,Üzüntü teessür etmek,"üzülmek, acımak" teessüs etmek,"kurulmak, ortaya çıkmak" teessüs,"Kurulma, ortaya çıkma" teeyyüt,"Doğru çıkma, gerçeklenme" teeyyüt etmek,"doğru çıkmak, gerçeklenmek" tefe koymak,biri hakkında alaylı dedikodu yapmak tef,Zilli bir kasnağa geçirilmiş kursak zarından oluşan çalgı tef çalsan oynayacak,karmakarışık olan eşyalar için söylenen bir söz tefe koyup çalmak,tefe koymak tefahür,Övünme tefarik,"Genellikle kırmızı, beyaz ve mor kumaştan dikilen, gömlek ve şalvardan oluşan, kol ağızları, paça kenarları ile şalvarın yanları işlenmiş kadın giysisi" tefavüt etmek,farklı duruma getirmek tefavüt,"Ayırıcı özellik, farklılık" tefcir,Akaçlama tefe,Dokuma tezgâhında tarağı tutan ağaç veya metal parça tefeci,"El altından yüksek faizle ödünç para veren kimse, faizci, murabahacı" tefecilik,"Tefecinin işi, faizcilik, murabaha, murabahacılık" tefehhüm,Anlama tefekküre dalmak,"derin düşünmek, düşünceye dalmak" tefekkür etmek,düşünmek tefekkür,"Düşünme, düşünüş" tefeli,Sık dokunmuş (bez) teferruat,Ayrıntı teferruatlı,Ayrıntılı teferrüç,"Açılma, ferahlama" teferrüt,"Tek, yalnız olma, herkesten uzaklaşarak yalnız kalma" tefessüh etmek,"çürümek, kokuşmak" tefessüh,"Çürüme, bozulma, kokuşma" tefevvuk etmek,"üstün gelmek, bastırmak" tefevvuk,"Üstünlük, üstün gelme" tefeyyüz,"Yükselme, ilerleme" tefeyyüz etmek,"yükselmek, ilerlemek" tefhim,"Anlatma, bildirme" tefhim etmek,"anlatmak, bildirmek" tefrik etmek,"ayırmak, ayırt etmek" tefrik,"Ayırma, ayırt etme" tefrika,"Gazete veya dergilerde çıkan, birbirini tamamlayan yazılardan oluşan dizi" tefrika çıkarmak,birbirine kötülük etmeye kadar varan sürekli anlaşmazlık yaratmak tefrika etmek,"yazı dizisi, roman vb.ni gazete ve dergilerde bölümler hâlinde yayımlamak" tefrika roman,Süreli yayınlarda her gün bir bölümü yayımlanan roman tefriş etmek,döşemek tefriş,Döşeme işi tefrişat,Döşeme işleri tefrit,"Herhangi bir konuda geride kalma, yeterli ölçüde olmama durumu, ifrat karşıtı" tefsir,Yorumlama tefsir etmek,yorumlamak teftih,Açma teftiş,Denetleme teftiş etmek,denetlemek teftiş heyeti,Denetleme kurulu teftiş kurulu,Denetleme kurulu tefviz,"Bir işi bir kimsenin üzerinde bırakma, ihale" tegafül,Anlamazlıktan gelme tegafül etmek,anlamazlıktan gelmek teganni,Şarkı söyleme teganni etmek,şarkı söylemek teğelti,Binek hayvanlarında eyerin altına konulan keçe teğet,"Bir eğrinin yanından geçen ve ona ancak bir noktada değen doğru, mümas" teğet geçmek,yakınından geçmek teğmen,"Orduda rütbesi asteğmenle üsteğmen arasında olan, takım komutanlığı yapan subay, mülazım" teğmenlik,"Teğmen olma durumu, mülazımlık" tehacüm,"Birlikte ve birden hücum etme, saldırma" tehalüf,Aykırılık tehalüf etmek,birbirine aykırı olmak tehalük,"Can atma, çok isteme" tehalük etmek,"can atmak, çok istemek" tehcir,"Göç ettirme, göç etmesine sebep olma, sürme" tehcir etmek,"bir yerden göç ettirmek, sürmek" tehdit etmek,gözdağı vermek tehdit,Gözdağı tehdit savurmak,"korkutmak, gözdağı vermek" tehditsiz,"Tehdidi bulunmayan, tehditten uzak" tehevvür,"Çok kızma, öfkelenme, köpürme" tehevvür etmek,"çok kızmak, öfkelenmek, köpürmek" teheyyüç,"Coşma, heyecanlanma" tehi,Boş tehir,"Sonraya bırakma, erteleme" tehir etmek,ertelemek tehirli,Geciktirilmiş tehirsiz,"Tehiri olmayan, gecikmesiz" tehlike,"Büyük zarar veya yok olmaya yol açabilecek durum, muhatara" tehlike atlatmak,büyük zarar ve sıkıntılara yol açacak bir olayı savuşturmak tehlike çanları çalmak,kötü bir durumun ortaya çıkacağı belli olmaya başlamak tehlike yaratmak,tehlike oluşturmak tehlikeye atılmak,zarar ve sıkıntılara yol açacak bir davranışta bulunmak tehlikeye düşürmek,"sıkıntı, üzüntü veya zarar oluşturacak bir duruma sokmak" tehlikeli,"Tehlikesi olan, korkulu, muhataralı" tehlikesiz,Tehlikesi olmayan tehyiç,"Coşturma, heyecanlandırma" tehyiç etmek,"coşturmak, heyecanlandırmak" tehzil,Alaya alma tein,Çayda bulunan ve kafein niteliğinde olan etkili madde teizm,Tanrıcılık tek sıra olmak,"sıraya girmek, sıralanmak" tek kürekle mehtaba çıkmak,eksik hazırlıkla bir işe kalkışmak tek kale oynamak,futbolda rakibi kendi sahasına sıkıştırıp sürekli hücum etmek tek elden,"bir kimsenin, bir yerin veya bir merkezin yönetiminde olarak" tek dalmak,güreşte karşı güreşçinin tek bacağını kapmak tek,"Eşi olmayan, biricik, yegâne" tek geçmek,"sadece onunla ilgilenmek, sadece ona önem vermek" tek,"Sessiz, hareketsiz, uslu" tek durmak,"uslu durmak, yaramazlık etmemek, sessiz kalmak" tek durmamak,bir taraf öbür tarafa karşı bazı hareket ve çalışmalar içinde bulunmak tekabül,"Karşılık olma, karşılama, yerini tutma" tekabül etmek,"karşılık olmak, karşılamak, bir şeyin yerini tutmak" tek adam,Teklik özelliğini gösteren kimse tekâlif,Teklifler tekâmül etmek,olgunlaşmak tekâmül,"Olgunluk, olgunlaşma" tek anlamlı,Tek anlamı olan (kelime veya kavram) tek anlamlılık,Tek anlamlı olma durumu tekâpu,"Dalkavukluk etme, birinin her dediğini, her yaptığını onaylama" tekâsüf,"Bir araya gelme, toplanma, sıkışma" tekâsüf etmek,toplanmak tekâsül,Üşengeçlik tekaüdiye,Emekli aylığı tekaüt olmak,"emekli olmak, emekliye ayrılmak" tekaüt,Emekliye ayrılma tekaüt ikramiyesi,Emekli ikramiyesi tekaütlük,Emeklilik tekaüt maaşı,Emekli aylığı tek başına,"Kendi kendine, yalnız olarak, münferiden" tekbenci,Tekbencilik yanlısı olan tekbencilik,"`Yalnız ben varım, benden başka her şey yalnızca benim tasarımımdır` diyen, öznel beni bilinç içerikleriyle birlikte tek gerçek, tek var olarak kabul eden görüş, solipsizm" tek biçim,Standart tekbir,"Müslümanlıkta Tanrı'nın büyüklüğünü, yüceliğini anmak için söylenen ve `Allahuekber` sözü ile başlayan dua" tekbir getirmek,"Müslümanlıkta Tanrı'nın büyüklüğünü, yüceliğini anmak için söylenen ve `Allahuekber` sözü ile başlayan duayı okumak" tek çekirdekli,Yalnız bir çekirdeği olan (hücre) tek çekirdekliler,Yalnız bir çekirdeği olan hücreliler tek çenekli,Tek çeneği olan tek çenekliler,"Buğdaygiller, zambakgiller, palmiyeler, salepgiller, ananasgiller, muzgiller gibi bitkilerin önemli bir sınıfı" tek çeneklilik,Tek çenekli olma durumu tekçi,"Tekçilik taraflısı olan, tekçilikle ilgisi olan, birci, monist" tekçilik,"Gerçekliğin temeli olarak yalnızca tek bir ilkeyi benimseyen dünya görüşü, çokçuluk karşıtı, bircilik, monizm" tek delikliler,"Kuşlar gibi yumurtlayarak üreyen, dışkılığı olan memeliler takımı" tekdir,"Azarlama, paylama" tekdir etmek,"azarlamak, paylamak" tekdüze,"Değişmeksizin, düzenli, aynı biçimde tekrarlanan, sürüp giden, tek örnek, muttarit, yeknesak, monoton" tekdüzeleşme,Tekdüzeleşmek işi tekdüzeleşmek,Tekdüze bir duruma gelmek tekdüzelik,"Tekdüze olma durumu, yeknesaklık, biteviyelik, monotonluk" tekeden süt çıkarmak,olamayacak şeyleri olur duruma getirmek teke,Erkek keçi tekebbür,"Kibirlenme, büyüklenme, çalım, kurum" teke dikeni,Patlıcangiller familyasından yüksek çalı biçiminde dikenli bitki tekeffül,"Bir şeyin sorumluluğunu üzerine alma, yükümlenme" tekeffül etmek,yükümlenmek tekeline (veya tekellerine) almak,"bir şeye tek başına sahip olmak, inhisarına almak, patentini almak" tekel,"Bir malın yapımının yalnızca bir kuruluşun elinde bulunduğu durum, inhisar, monopol" tekelinde olmak,"herhangi bir şey tekeli altında bulunmak, elinde tutmak, inhisarında olmak" tekel bayisi,Tekel ürünlerinin satıldığı iş yeri tekelci,"Tekel kuran ve bu tekeli kabul ettiren kimse, inhisarcı" tekelci anamalcılık,Ana sermayenin merkezleşme eğiliminden doğan tekelleşme aşaması tekelcilik,"Tekelci olma durumu, inhisarcılık" tekelleşme,Tekelleşmek işi tekelleşmek,Tekel durumuna gelmek tekelleştirme,Tekelleştirmek işi tekelleştirmek,Tekel durumuna getirmek tekellüf,"Zahmet veren bir iş görme, güçlüğe katlanma" tekellüm,"Söyleme, konuşma" tekel maddesi,Tekel ürünleri arasında satışa sunulmuş madde tekemmül,"Olgunlaşma, yetkinleşme" tekemmül etmek,"olgunlaşmak, yetkinleşmek, erginleşmek" tekere çomak sokmak,"birinin yolunda giden işini aksatan, engelleyen davranışta bulunmak" teker,Tekerlek teker meker yuvarlanmak,döne döne yuvarlanmak tekerine (veya tekerinin önüne) taş koymak,tekere çomak sokmak tek erkçi,Monarşist tek erkçilik,Monarşizm tek erklik,Monarşi tekerlek,"Merkezde bulunan, bir eksenin çevresinde dönebilen çember, teker" tekerlek kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur,`sonucu kötü çıktıktan sonra bir davranış üzerine akıl öğreten çok bulunur` anlamında kullanılan bir söz tekerlekçi,Araba tekerliği yapan kimse tekerlekçilik,Tekerlekçinin işi veya mesleği tekerlekli,"Tekerleği olan, tekerli" tekerlekli koltuk,Tekerlekli sandalye tekerlekli sandalye,"Sakatların bir yere gidebilmek için kullandıkları tekerlekleri olan oturma aracı, tekerlekli koltuk" tekerlek pabucu,"Arabaların, yokuş inerken hızlanmalarını önlemek amacıyla tekerlek altına sürülen ve arabaya zincirle bağlı bulunan demir parçası" tekerleme,Tekerlemek işi tekerlemek,"Yuvarlamak, döndürmek" tekerlenme,Tekerlenmek işi tekerlenmek,"Yuvarlanmak, dönmek" tekerli,"Tekeri olan, tekerlekli" tekerrür,Tekrarlanma tekerrür etmek,tekrarlanmak teker teker,"Birer birer, ayrı ayrı" tekesakalı,"Birleşikgillerden, kökleri sebze olarak kullanılan otsu bir bitki (Tragopogon porrifolius)" tekesemek,Dişi keçi çiftleşmek için teke istemek tekessür,"Çoğalma, artma" tekessür etmek,"çoğalmak, artmak" tek eşli,"Eşi bir tek olan, tek evli, monogam" tek eşlilik,"Kadının veya erkeğin karşı cinsten yalnız bir kişiyle evlenebilmesini onaylayan, birden çok kadınla veya erkekle evlenmeyi yasaklayan evlilik biçimi, tek evlilik, monogami" teke tek,"Bire karşı bir, yeke yek" tek evli,Tek eşli tek evlilik,Tek eşlilik tekevvün,"Oluş, var olma, doğuş" tek fazlı,Bir fazı bulunan (elektrik sistemi) tekfin,Kefenleme tekfin etmek,kefenlemek tekfir,Kâfir sayma tekfir etmek,birini kâfir saymak tekfur,Bizans İmparatorluğu zamanında vali düzeyinde olan yöneticilerle Anadolu ve Rumeli'deki Hristiyan beylerine verilen ad tekfurluk,Tekfur olma durumu tek hücreli,Bir hücreli tekil,Teklik tekillik,Tekil olma durumu tekin,"Boş, içinde kimse bulunmayan" tekinsiz,"Tekin olmayan, uğursuz" tekir,Barbunyaya (I) benzeyen bir balık (Mugil surmulletus) tekit,"Kuvvetleştirme, sağlamlaştırma" tekit etmek,"kuvvetleştirmek, sağlamlaştırmak, pekiştirmek" tekkeyi bekleyen çorbayı içer,`bir şeyi elde etmek için bazı sıkıntılara katlanmak gerekir` anlamında kullanılan bir söz tekke,"Tarikattan olanların barındıkları, ibadet ve tören yaptıkları yer, dergâh" tek kişilik,"Tek kişinin kullanabileceği, tek kişiye göre, tek kişi için olan" tekleme,Teklemek işi teklemek,Sık fideleri seyrekleştirmek tekleşme,Tek duruma gelme tekleşmek,Tek özellik göstermek teklif,Yapması için birinden bir iş isteme teklif etmek,öne sürmek teklifli,"Kendisiyle samimi, içli dışlı olunmayan, resmî" teklifsiz,"Samimi, içli dışlı, sıkı fıkı" teklifsizce,"Teklifsiz bir biçimde, içten olarak" teklifsiz konuşma,"Senli benli, samimi, resmî olmadan konuşma ve davranma" teklifsizlik,Teklifsiz olma durumu teklif tekellüf,"Samimi olmama, resmî olma durumu, teklifli olma" teklik,"Tek, bir olma durumu" tek liste,Seçimde muhalefeti olmayan liste tekme,Ayakla vuruş tekme atmak (veya vurmak),ayakla bir yere sertçe vurmak tekme tokat girişmek,dayak atmak tekme yemek,birinin ayağından darbe almak tekmeleme,Tekmelemek işi tekmelemek,"Tekme vurmak, tekme atmak" tekmelenme,Tekmelenmek işi tekmelenmek,Tekme vurulmak tekmil,"Tamamlama, bitirme" tekmil vermek,"ast, bir iş ve durum hakkında üste bilgi vermek" tekmil almak,"üst, birliğin o andaki durumunu bildiren sözlü bilgiyi asttan almak" tekmil olmak,tamamlanmak tekmil haberi,"Askerlikte astın üste verdiği sözlü rapor, tekmil" tekmilleme,Tekmillemek işi tekmillemek,"Tamamlamak, bütünlemek, bitirmek" tekne,"Türlü işlerde kullanılmak için çoğu ağaçtan veya taştan yapılan, uzun ve geniş kap" tekneci,"Tekne, özellikle deniz teknesi yapan ve satan kimse" teknecilik,Teknecinin işi tekne kazıntısı,Kişilerin yaşları ilerlediğinde doğan çocukları teknetyum,"Atom numarası 43, atom ağırlığı yaklaşık 98 olan, yapay olarak elde edilen radyoaktif element, mazuryum (simgesi Tc)" teknik,"Bir sanat, bir bilim, bir meslek dalında kullanılan yöntemlerin hepsi" teknikçi,"Bir işin bilim yönünden çok, uygulama ve pratik yönü ile uğraşan kimse, teknik adam, teknisyen, tekniker" teknik eğitim,"Mekanik alandaki uğraşlara, sanayi ile ilgili işlere veya uygulamalı bilim alanlarına ilişkin eğitim" tekniker,Teknikçi teknik lise,Teknik alanlarda eğitim vererek öğrenciyi yükseköğretim kurumlarına hazırlayan ortaöğretim kurumu teknik okul,Öğrencileri teknik alanlarda yetiştiren okul teknik öğretim,Bir tekniğin veya teknik yöntem ve becerilerin kazandırılmasına ağırlık veren öğretim teknik üniversite,Ağırlıklı olarak teknikle ilgili öğretimin yapıldığı yükseköğretim kurumu teknisyen,Teknikçi teknokrasi,"Sanayi, ekonomi ve devlet yönetiminin politikacılar değil, uzmanlar, teknisyenler ve uygulayımcılar tarafından yönetilmesine dayanan sistem" teknokrat,Teknokrasiden yana olan teknoloji,"Bir sanayi dalı ile ilgili yapım yöntemlerini, kullanılan araç, gereç ve aletleri, bunların kullanım biçimlerini kapsayan uygulama bilgisi, uygulayım bilimi" teknolojik,Teknoloji ile ilgili tek örnek,Tekdüze tek parmaklılar,"Memeliler sınıfının otçul, geviş getirmeyen, beş parmaklı fil, üç parmaklı gergedan, tapir veya bir parmaklı toynaklıları içine alan alt takımı, tek tırnaklılar" tek partili,Tek partiye dayanan (siyasi hayat) tekrar etmek,yeni baştan söylemek veya yapmak tekrar,"Aynı olayın, işin, hareketin yeniden ortaya çıkışı, tekrarlanması" tekrarlama,Tekrarlamak işi tekrarlamak,"Bir işi bir kez daha yapmak, yinelemek, tekrar etmek" tekrarlanma,"Tekrarlanma işi, yinelenme, tekerrür" tekrarlatma,"Tekrarlatmak işi, yineletme" tekrarlatmak,"Tekrar ettirmek, yeni baştan yaptırmak, yineletmek" tekrarlı,"Üst üste veya tekrar tekrar yapılan, yinelemeli, tekrar edilen, mükerrer" tek renkli,Tek rengi olan tekrir,"Tekrar etme, yeniden söyleme" tekrir etmek,tekrarlamak tek sayı,"1, 3, 5, 7, 9 gibi kesirsiz olarak 2'ye bölünemeyen sayılar" tek seçici,Herhangi bir seçimde tek yetkili olan kimse tek sesli,Benzer seslerin kullanılmasıyla yapılan (müzik vb.) tek seslilik,Tek sesli olma durumu teksif,"Yoğunlaştırma, sıklaştırma, koyulaştırma" teksif etmek,yoğunlaştırmak teksir,Çoğaltma teksir etmek,yazıyı çoğaltmak teksir kâğıdı,Saman kâğıdı teksir makinesi,Çoğaltma makinesi tekst,Metin tekstil,Dokuma tekstilci,Tekstil işiyle uğraşan kimse tek tanrıcı,"Tek tanrıcılığa inanan, monoteist" tek tanrıcılık,"İnsanın, doğada ve toplumda, ilk veya değişmez sebebi araştırmasına yol açan tarihsel şartların etkisiyle her şeye gücü yeten bir tek tanrı düşüncesine varması, monoteizm" tek taraflı,"Bir yanı, tarafı olan" tek tırnak işareti,Çift tırnak içinde verilen bir alıntıda yer alan bir başka sözü belirlemek için kullanılan noktalama işaretinin adı ('... ') tektonik,Parçalanıp dağılmış yer katmanlarının birbirleri ile olan ilgilerini araştıran yer bilimi kolu tek tük,"Az, seyrek" tekvando,"El ve kol vuruşlarından çok, ayak ve tekme tekniklerine önem veren, Uzak Doğu'ya özgü dövüş sanatı" tekvin etmek,yaratmak tekvin,"Oluşturma, var etme, yaratış, yaratma" tek yanlı,Tek taraflı tek yönlü yol,Üzerinde trafiğin yalnız bir yönde hareket edebildiği kara yolu tek yumurta ikizi,Tek yumurtada döllenen ikizler tekzip,Yalanlama tekzip etmek,"yalanlamak, doğru olmadığını açıklamak" tel,"Türlü metallerden yapılmış, kopmaya karşı bir direnç gösteren ince uzun nesne" tel çekmek,"telle çevirmek, tel germek" teller takmak,sevincini aşırı davranışlarla gösterenler için kullanılan bir söz tel takınmak,teller takmak teli kırmak,bağlı bulunduğu kuruluşlarla ilişkisini kesmek tel,Telgraf tel çekmek,telgraf çekmek tela,Kumaşla astar arasına konularak giysinin dik durmasını sağlayan kolalı bez telaffuz,Söyleyiş telaffuz etmek,söylemek telaffuz cihazı,Bir dildeki söz varlıklarının doğru ve düzgün telaffuzunu gösteren alet telaffuz organları,Seslerin söz durumuna gelmesini sağlayan organlar telafi etmek,"ziyan olan veya elden çıkan bir şeyin yerini doldurmak, karşılamak" telafi,"Kötü bir etkiyi veya sonucu başka bir etki ile yok etme, karşılama, yerine koyma" telaki,"Buluşma, kavuşma" telakki,Anlayış telakki etmek,"saymak, öyle kabul etmek, öyle anlamak" telakki olunmak,"sayılmak, öyle kabul edilmek" telalama,Telalamak işi telalamak,İki kumaş parçası arasına tela koymak telaş,Herhangi bir sebeple acelecilik telaş almak,"herhangi bir sebeple heyecanlanmak, endişelenmek, acele etmek" telaş etmek,"sıkıntı duyarak acele etmek, endişelenmek, telaşlanmak" telaş göstermek,telaşını belli etmek telaşa düşmek,telaşlanmak telaşa gelmek,bir iş telaş sırasında yapılmak telaşa vermek,"davranış ve hareketleriyle çevresindekileri heyecana, aceleye, sıkıntıya sokmak" telaşına dalmak,"herhangi bir şeyle ilgili olarak heyecan içinde, aceleyle, sıkıntıyla davranmak" telaşe,Telaş telaşe müdürü,"Çok telaşlı veya çevresini telaşa veren kimse, telaşe nazırı" telaşlandırma,Telaşlandırmak işi telaşlandırmak,Telaşlanmasına sebep olmak telaşlanış,Telaşlanma işi telaşlanma,Telaşlanmak işi telaşlanmak,"Sıkıntı duyarak acele etmek, endişelenmek, telaş etmek" telaşlı,"Telaş eden, telaşa düşen, pürtelaş" telaşlılık,Telaşlı olma durumu telaşsız,"Telaş etmeyen, telaş göstermeyen, soğukkanlı" telaşsızlık,Telaşsız olma durumu telatin,"Bir tür sağlam, yumuşak dana veya öküz derisi" tel cambazı,"Tel üzerinde yürüyen, çeşitli akrobatik hareketler yapan cambaz" telcik,Çok ince tel tel çivi,Telden yapılan çivi tel dikiş,Telle yapılan dikiş tel dokuma,Telle örülmüş dokuma tel dolap,Yanları ve kapağı ince delikli telden yapılmış dolap telef,"Hayvanı yok etme, öldürme" telef etmek,hayvanı öldürmek telef olmak,"hayvan, ölmek" telefat,"Hastalık, afet vb. sebeplerle hayvanların toplu ölümü" teleferik,"Birbirinden uzak iki yüksek yer arasında, havada gerilmiş bir veya birkaç çelik halat üzerinde kayarak hareket eden asılı taşıt" telefon,Konuşmaları ileten ve yansıtan düzenek telefon etmek (veya açmak),birini telefonla aramak ve bir şey söylemek telefoncu,Telefon düzeni kuran veya telefon onaran kimse telefonculuk,Telefon kuruculuğu veya onarıcılığı telefon direği,Telefon tellerinin aktarımı için dikilen ağaç veya metal direk telefon hattı,Telefon tesisini ve iletişimini sağlayan tel örgü ağı telefon kabini,Telefon kulübesi telefon kartı,"Telefon edebilmek için kullanılan, manyetik gücü ile telefon makinesini çalıştıran kart" telefon kulübesi,"Şehir veya mahallelerin belli yerlerinde telefon edilebilecek özel yer, telefon kabini" telefonlaşma,Telefonlaşmak işi telefonlaşmak,Birbiriyle telefonda konuşmak telefonometre,Telefon konuşmalarının süresini ve sayısını gösteren sayaç telefon santrali,Aynı merkeze bağlı ve iletişim akışı için giriş ve çıkışın otomatik olarak yapılmasını sağlayan sistem telefotografi,"Fotoğraf, resim, yazı vb. durağan görüntülerin elektrik akımıyla uzaklara iletilmesi yolu" telek,"Kuşların gövde, kanat ve kuyruğunda bulunan, uçma, örtü ve kuyruk telekleri olarak üçe ayrılan, çeşitli renklerde kalın eksenli tüy" telekart,Telefon etmek için kullanılan kart teleke,Uzun ve sert kanat telekleri telekız,Telefon ile iletişim kurarak fuhuş yapan kadın telekinezi,Uza devim telekomünikasyon,"Haber, yazı, resim, sembol veya her çeşit bilginin tel, radyo, optik vb. elektromanyetik sistemlerle iletilmesi, bunların yayımı veya alınması, uz iletişim" telekonferans,Ses ve görüntünün uzağa iletilmesi yoluyla katılanların bir arada olmamalarına karşın birbirleriyle konuşup görüşebildikleri elektronik konferans türü teleks,Telsiz ve telem araçlarına uzaktan haber yazdırma düzeni teleksçi,Teleks görevlisi telem,Bir metnin doğrudan doğruya gönderilmesini ve alıcı olarak basımevi harfleriyle yazılmasını sağlayan araç teleme,Teleme peyniri teleme peyniri,"Tuzsuz ve yumuşak bir peynir türü, teleme" teleme peyniri gibi,tombul ve beyaz tenli (kadın) telemetre,İki nokta arasındaki uzaklığı ölçmeye yarayan gereç teleobjektif,"Uzaktaki cisimlerin çok yakın görüntülerinin elde edilmesini sağlayan, çok uzun odaklı mercek türü" teleoloji,Erek bilimi telepati,"Birinin düşündüklerini veya uzakta geçen bir olayı hiçbir bağlantı olmadan algılama, uza duyum" telepatik,Telepati ile ilgili teleradar,Televizyon aracılığıyla radar görüntüsü alma işi teles,"Yıpranmış, hırpalanmış bir biçimde telleri, lifleri meydana çıkmış" telesime,Telesimek durumu telesimek,"Yorulmak, güçsüz kalmak, yorgunluktan bayılacak duruma gelmek" telesinema,Bir sinema filmini televizyonda göstermeye yarayan cihaz telesiyej,Kayakçıları veya turistleri sürekli hareket hâlindeki bir kabloya asılı oturma yerlerinde taşıyan bir teleferik türü teleskop,"Sonsuzdaki bir nesnenin gerçek görüntüsünü, içbükey bir aynadan yapılmış merceğinin odak düzleminde veren ve gök bilimiyle ilgili gözlemlerde kullanılan optik aygıt, gözlemci, ırakgörür" televizyon,"Vericiden iletilen dalgaların görüntü ve ses olarak görünmesini ve duyulmasını sağlayan aygıt, televizyon alıcısı" televizyon alıcısı,Televizyon televizyon bandrolü,Televizyon alıcısı ile birlikte verilen ve alıcının vergisinin ödenmiş olduğunu gösteren belge televizyoncu,Televizyon satan kimse televizyonculuk,"Televizyon yapma, onarma veya satma işi" televizyon filmi,Televizyonda gösterilmek için hazırlanmış film televizyon oyunu,Televizyonda gösterilmek için hazırlanmış oyun televizyon programı,"Televizyonda sunulan, haber, müzik, eğlence gibi kendi başına bir bütün oluşturan yayınlardan her biri" televizyon verici istasyonu,Televizyon yayını yapmak üzere donatılmış her türlü hareketli veya sabit tesis televizyon yayını,Televizyon verici istasyonlarının aracılığıyla alıcılara ulaştırılan yayın düzeni tel fırça,Tel ile yapılmış sert fırça telfin,"Lakerda yapılmak için kesilmiş torik balığı parçası, takoz" telgraf çekmek,"telgrafla haber göndermek, tellemek" telgraf,"İki merkez arasında, kararlaştırılmış işaretlerin yardımıyla yazılı haberlerin veya belgelerin iletimini sağlayan bir telekomünikasyon düzeni" telgrafçı,Telgraf gönderen görevli telgrafçılık,Telgrafçı olma durumu telgraf çiçeği,"Bir çeneklilerden, boğumlu sarkık dallı, yaprakları etli, uçları sivri, bazı türlerinde yaprakların alt ve üst yüzü mor ve gümüşi yollu, beyaz, mavi veya pembe çiçekli bir süs bitkisi (Tradescantia)" telgraf direği,Telgraf hattını aktarmada kullanılan ağaç veya metal direk telgrafhane,Telgraf aracılığıyla haberleşmeyi sağlayan resmî kuruluş telgraf teli,Telgraf iletişimini sağlayan tel tel halat,Telden yapılan kalın halat telhis,"Özet, özetleme, kısaltma" telhis etmek,özetlemek telhisçi,Padişaha sunulacak işlerin özetini çıkarmakla görevli kimse telif,Uzlaştırma telif etmek,uzlaştırmak telif hakkı,"Bir fikir veya sanat eserini yaratan kişinin, bu eserden doğan haklarının hepsi, telif, yazar hakkı, röyalti" telin etmek,"lanetlemek, kargımak" telin,"Lanet okuma, lanetleme, kargıma, kargış" telin mitingi,Herhangi bir siyasi veya sosyal olayı lanetlemek için gerçekleştirilen protestolu gösteri telis,"Bitkisel tellerden yapılmış, kaba örgülü büyük çuval" tel kadayıf,Özel kalıplardan ince tel biçiminde dökülerek sıcak sac üzerinde kurutulan hamur tel kafes,Tellerle örülmüş kafes telkâri,"Tel durumundaki gümüşü, altını örerek veya bir şey üzerine kakarak yapılan iş" telkih,Aşılama telkin,"Bir duyguyu, bir düşünceyi aşılama" telkin etmek,aşılamak tel kurdu,Ekin ve sebze köklerini kemirerek büyük zararlara yol açması sebebiyle tarım için çok zararlı tarla böceği kurtçuklarına verilen ad tel küf,Vücutta hemen bütün dokularda yerleşebilen asalak bir tür mantar (Sporotrichum schnecki) tel küflüce,Tel küften ileri gelen ilkel mantar hastalığı tellak,Hamamda hizmet eden ve erkek müşterileri yıkayan erkek tellaklık,Tellağın yaptığı iş tellal,"Herhangi bir şeyi, olayı veya bir şeyin satılacağını halka duyurmak için çarşıda, pazarda yüksek sesle bağıran kimse, çağırtmaç" tellal çağırtmak,"bir haber, bir istek vb.ni tellal aracılığıyla duyurmak" tellaliye,Tellallık tellallık,Tellalın yaptığı iş telleme,"Tellemek (I), (II) işi" telleyip pullamak,birçok süsle süslemek tellemek,"Tel geçirmek, tel takmak" tellemek,Telgraf çekmek tellendirme,Tellendirmek işi tellendirmek,"Sigara, nargile, çubuk vb.ni keyifle tüttürerek içmek" tellenme,Tellenmek işi tellenmek,Tel takınmak tellenmek,Telgraf çekilmek telli,Teli olan telli balıkçıl,"Başında ok biçiminde bir tel demeti bulunan balıkçıl, okar" tellice,Tek kadın tarafından oynanan bir oyun türü telli çalgılar,Telli sazlar telli duvaklı,Duvakla ve telle süslenmiş olan (gelin) telli pullu,Zevksiz bir biçimde süslenmiş (şey veya kimse) telli turna,"Turnagillerden, su kıyılarında yaşayan, uzunluğu 85 santimetre olan, vücudu gümüşi, başı ve boynu kara, büyük bir kuş (Anthropoides virgo)" tellür,"Atom numarası 52, atom ağırlığı 127,60, yoğunluğu 6,24 olan, 450 °C'de eriyen, mavimtırak beyaz renkte bir element (simgesi Te)" telmih etmek,"üstü kapalı, imalı bir biçimde anlatmak" telmih,"Anlatılmak istenen şeyi söz arasında imalı olarak belli etme, açıkça söylememe" tel örgü,Dikenli tellerden yapılmış engel telsi,Çok ince telciklerden oluşan telsiz,Teli olmayan telsiz,"Türlerine göre belirli bir kapsama alanı içinde belirli kişilerin iletişimini sağlayan, elektromanyetik dalgalar yardımıyla çalışan araç" telsiz bağlantısı,İki telsiz arasında kurulan haberleşme bağlantısı telsizci,"Genellikle gemilerde, uçaklarda karayla gemi, yerle uçak arasında ve daha başka gemi ve uçaklarla telsiz bağlantısı kurmakla görevli kimse" telsizcilik,Telsizcinin görevi telsiz telgraf,"Elektromanyetik dalgalar yardımıyla çalışan telgraf düzeni, radyotelgraf" tel şehriye,Açılan hamurun ince tel biçiminde kesilip kurutulmasıyla elde edilen ve genellikle çorbası yapılan bir yiyecek türü tel tel,Tel biçiminde olan tel tel dökülmek,dağılıp gitmek teltik,"Yanlış, hata" teltikli,"Hatalı, kusurlu" teltiksiz,"Hatasız, kusursuz" telve,Fincanın dibine çöken kahve tortusu telvis etmek,"kirletmek, pisletmek" telvis,"Kirletme, pisletme" telyazı,Telgraf tel zımba,Kâğıtları birbirine tutturmaya yarayan teli basan araç tem,Tema temadi,"Sürme, sürüp gitme, uzama" temadi etmek,"sürmek, uzamak, sürüp gitmek" temaruz,Sayrımsama temaruz etmek,sayrımsamak temas,"Değme (I), dokunma (I), dokunuş (I), değinti" temas etmek,"dokunmak, değmek" temas etmek,görüşüp konuşmak temas kurmak,"ilişkiye geçmek, bağlantı sağlamak" temasta bulunmak,temas etmek temasa geçmek,"arada bir bağlantı kurmak, görüşme yapmak" temasa gelmek,buluşup görüşmek temaşa,"Hoşlanarak bakma, seyretme" temaşa etmek,"seyretmek, bakmak" temaşa sanatı,"Oyun, temsil, piyes, tiyatro, sahne sanatları" temayül,"Bir tarafa eğilme, meyletme" temayüz etmek,"sivrilmek, seçkinleşmek" temayüz,"Başkalarına göre üstün duruma gelme, sivrilme, seçkinleşme" tembel,"İş görmeyi, çalışmayı sevmeyen, çaba göstermekten, sıkıntıdan kaçan (kimse), üşengeç" "tembele iş buyur, sana akıl öğretsin",kendisinden bir konuda yardımcı olması istendiğinde yardım edeceği yerde çözüm yolları gösteren kimseler için kullanılan bir söz tembelce,"Tembel bir biçimde, tembelcesine" tembelhane,İçinde bulunanların çalışmaya karşı isteksiz davrandıkları yer tembelleşme,Tembelleşmek işi tembelleşmek,Tembel duruma gelmek tembelleştirme,Tembelleştirmek işi tembelleştirmek,Tembel olmasına sebep olmak tembellik,"Tembel olma durumu, atalet" tembellik etmek,tembelce davranmak tembelliği tutmak,tembelleşmek tembih etmek,"bir şeyin belli biçimde ve yolla yapılmasını istemek, söylemek, uyarmak" tembih,"Bir şeyin belli biçimde ve yolda yapılmasını söyleme, bunu üsteleyerek hatırlatma, uyarı, uyarma" tembihat,"Tembihler, uyarılar" tembihatta bulunmak,uyarmak tembihleme,Tembihlemek işi tembihlemek,"Uyarmak, hatırlatmak, tembih etmek" tembihlenme,Tembihlenmek işi tembihlenmek,"Tembihleme işi yapılmak, tembih edilmek" tembihli,"Uyarılmış, hatırlatılmış, tembih edilmiş" tembul,"Hindistan'da yetişen, tırmanıcı bir tür biber ağacı (Piper betle)" temcit,"Recep, şaban ve ramazan ayları süresince, sabah ezanından sonra minarelerden okunan ve Allah'ın ululuğunu belirten dua" temdit,"Uzatma, sürdürme" temdit etmek,"uzatmak, sürdürmek" temeddüh etmek,övünmek temeddüh,"Kendini övme, övünme" temeddün,"Uygarlaşma, medenileşme" temek,"Ahırdaki gübreyi dışarı atmak için kullanılan kapaklı veya kapaksız delik, pencere" temel,"Bir yapının toprak altında kalan ve yapıya dayanak olan duvar, taban vb. bölümlerinin tümü" temel atmak,bir yapının temellerini yapmaya başlamak temel tutmak,temelin kazılacağı zemin sağlam olmak temel kakmak,bulunduğu yerden kolay kolay ayrılacak gibi olmamak temel bilimler,"Değişik bilim alanlarının fizik, kimya, biyoloji, matematik gibi temel bilgilerini içeren bilim dalları" temel cümle,"Birleşik veya girişik cümlelerde, yan cümle, ara cümle ve iç cümlelerin bağlı olduğu asıl yargıyı belirten cümle, temel tümce" temel çivisi,Yapı işlerinde kullanılan büyük çivi temel direği,"Binalarda yerin altında bulunan büyük, kalın direk" temel duruş,"Bir jimnastik alıştırmasına başlamak için vücudun dayanak yüzeyine göre aldığı, değişen ilk durum" temel duvarı,Temeli oluşturan duvarlar temel eğitim,İlköğretimi kapsayan eğitim sistemi temel haklar,"Kişiye bağlı dokunulmaz, devredilmez hak ve özgürlükler" temel harf,Kanunla kabul edilmiş yeni Türk alfabesindeki harflerin tamamı temel kazısı,Temel atmak için yapılan kazı işleri temellendirme,Temellendirmek işi temellendirmek,"Temel tutmasını sağlamak, yerleştirmek" temellenme,Temellenmek işi temellenmek,Temel tutmak temelleşme,Temelleşmek işi temelleşmek,"Temel tutmak, yerleşmek" temelleştirme,Temelleştirmek işi temelleştirmek,"Temel tutmasını, yerleşmesini sağlamak" temelli,Herhangi bir nitelikte temeli olan temelli senatör,Belli bir süreye bağlı olmadan atanmış senatör temellük,Kendine mal etme temel öğretim,Temel eğitimin uygulanması temel önerme,Değişik önermelerin özünü oluşturan önerme temel sayılar,Asıl sayılar temelsiz,Temeli olmayan temel taşı,Bir yapının temeline konan taş temel tümce,Temel cümle temenna etmek,öne doğru eğildikten sonra doğrulurken eli başa götürerek selam vermek temenna,Öne doğru eğildikten sonra doğrulurken eli başa götürerek verilen selam temenni,Bir şeyin gerçekleşmesini dileme temenni etmek,dilemek temennide bulunmak,dilemek temerküz etmek,"bir yerde, noktada toplanmak, derişmek, merkezlenmek" temerküz,Bir yerde toplanma temerküz kampı,Toplama kampı temerrüt,"Dikkafalılık, kafa tutma, direnme" temerrüt etmek,kafa tutmak temerrüde düşmek,ödenmesi hâlâ mümkün olan borcu ödememekte direnmek temessül,Benzeşme temettü,Kazanç temettü hissesi,Kâr payı temevvüç,Dalgalanma temeyyüz,"Kendini gösterme, sivrilme" temeyyüz etmek,"kendini göstermek, sivrilmek" temhir,Mühürleme temin,"Korkusunu giderme, inanç verme" temin etmek,"korkusunu gidermek, güven vermek" teminat altına almak,güvence altına almak teminat vermek,güvence vermek teminat,Güvence teminat akçesi,Artırma ve eksiltmeye girenlerden garanti karşılığı alınan para teminatlı,Teminatı olan teminat mektubu,"Bir kimsenin belirli bir işi yapabileceğine ilişkin, bankalarca verilen para güvencesini içeren belge" teminat senedi,Ticari kuruluşların kullanabilecekleri krediye karşılık olarak bankalarda bulundurdukları müşteri çeki ve senetleri teminatsız,Teminatı olmayan temiz,"Kirli, lekeli, pis, bulaşık olmayan, arı (I), pak, münezzeh, hijyen, hijyenik" temiz tutmak,"bir şeyi kirletmeden, bozmadan kullanmak, temiz olmasına özen göstermek" temiz bir dayak atmak,adamakıllı dövmek temiz bir dayak yemek,adamakıllı dayak yemek temiz iş altı ayda çıkar,`doğru dürüst yapılması istenen iş uzun zaman ister` anlamında kullanılan bir söz temize çekmek,bir yazının karalamasını temiz olarak yazmak temize çıkmak,aklanmak temize havale etmek,uzayıp giden bir işi bitirivermek temiz kâğıdı,Bir otomobilin fabrika çıkış belgesi temiz kan,"Atardamarlarda dolaşan, akciğerlerden aldığı oksijeni taşıyarak vücudun her yanına giden kan" temizleme,Temizlemek işi temizlemek,"Temiz duruma getirmek, arıtmak, paklamak" temizleniş,Temizlenme işi temizlenme,Temizlenmek işi temizlenmek,"Temiz duruma gelmek, arınmak, paklanmak" temizletme,Temizletmek işi temizletmek,Temizleme işini yaptırmak temizleyici,Buhar makineleri aracılığıyla temizleme işini yapan kimse temizleyiş,Temizleme işi temizlik,"Temiz olma durumu, arılık (I), saffet, nezafet" temizlik yapmak,temizlemek temizlikçi,Temizlik işini yapan kimse temizlikçi kadın,"Ev, iş yeri vb. yerlerde ücret karşılığı temizlik işleri yapan kadın" temizlikçilik,Temizlikçi olma durumu temizlik malzemesi,"Temizlik için kullanılan sabun, deterjan, süpürge, çeşitli boy ve ebatta fırça, bez vb. gereçlerin tümü" temiz pak,Çok temiz temiz para,Kesintiden veya masraflardan sonra elde kalan para miktarı temiz raporu,Bir kimsenin herhangi bir hastalığı olmadığını gösteren rapor temiz yürekli,"İçi dışı bir olan, kalbi temiz olan" temiz yüreklilik,Temiz yürekli olma durumu temkin,"Bir işin sonunu düşünerek ölçülü, tedbirli davranma" temkinli,Davranışlarında ölçülü olan temkinsiz,Davranışlarında ölçülü olmayan temkinsizlik,Temkinsiz olma durumu temlik,Mülk olarak verme temlik etmek,bir malı bir kimseye mülk olarak vermek temlikname,Bir hakkın diğer bir kimseye geçirildiğini gösteren belge temmuz,"Yılın yedinci ayı, orak ayı" tempo,Bir müzik parçasındaki bölümlerin hızı tempo tutmak,el çırparak veya el ve ayaklarını bir yere vurarak bir müziğe eşlik etmek tempolu,Temposu olan temposuz,Temposu olmayan temren,Cirit ucu temrin,Alıştırma temriye,Deride yer yer küme durumundaki birtakım kabartılarla kendini gösteren hastalık temsil,Birinin veya bir topluluğun adına davranma temsil etmek,hak ve görev bakımından bir kimse veya topluluğun adına davranmak temsilci,"Hak ve görev bakımından birinin veya bir topluluğun adına davranan kimse, mümessil" temsilcilik,Hak ve görev bakımından birinin veya bir topluluğun adına davranma görevi temsilî,"Bir şeyi göz önünde canlandıran, temsille ilgili" temsilî resim,Tahayyülde canlandırılmış resim tema,"Asıl konu, temel motif, ana konu" temyiz,Ayırt etme temyiz etmek,ayırt etmek temyize gitmek,"mahkemelerce verilen kararın kanun ve usul yönünden incelenmesi için Yargıtay, Askerî Yargıtay veya Danıştaya başvurmak" ten,"İnsan vücudunun dış yüzü, cilt" tenafür,Ses uyumsuzluğu tenakus,"Azalma, eksilme" tenakuz,"Çelişme, çelişki" tenakuza düşmek,birbiriyle çelişen sözler söylemek tenasüh,Ruh göçü tenasül,Üreme tenasüp,"Birbirine uyma, yakışma, aralarında uygunluk bulunma, oran, orantı" tenasüpsüz,"Tenasüp olmayan, aralarında uygunluk, düzgünlük bulunmayan" tenazur,Bakışım tenceresi (veya tencereleri) kaynamak,geçimleri az çok yerinde olmak tencerede pişirip kapağında yemek,geçinme konusunda var olanla yetinmek "tenceresi kaynarken, maymunu oynarken","geçimi yolunda, keyfi yerindeyken" "tencere tava, herkeste bir hava","`herkes kendi bildiği gibi davranıyor, ortada düşünce birliği kalmamış` anlamında kullanılan bir söz" "tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş",`hoşa gitmeyen herhangi bir nitelik yönünden birbiriyle benzeşen iki kişi bir araya gelmiş` anlamında kullanılan bir söz tencere,"İçinde yemek pişirilen, kapaklı, genellikle metal kap" "tencere dibin kara, seninki benden kara","`kötülük, kusur yönünden sen benden daha betersin` anlamında kullanılan bir söz" tender,"Lokomotifin arkasına bağlanan, gerekli yakıtı, suyu taşıyan vagon" tendürüst,"Dinç, sağlam" teneffüs,Solunum teneffüs etmek,soluk almak teneffüshane,"Genellikle okullarda, ders aralarında dinlenmek için öğrencilerin çıktığı salon veya bahçe" teneke,Yumuşak çelikten yapılmış üzeri kalay kaplı ince sac tenekeci,"Tenekeden kap ve öteberi yapan, tenekeden yapılmış malzemeyi onaran kimse" tenekecilik,Tenekecinin yaptığı iş tenekelemek,Teneke kutuya doldurmak teneke mahallesi,"Damlarının çoğu teneke kaplı, derme çatma evlerden oluşan mahalle" teneşir,"Üzerinde ölü yıkanan ayaklı tahta, salacak, teneşir tahtası" teneşir paklamak,yaşarken kirli işlere bulaşan kimseler için tek çıkar yol ölüm olmak teneşire gelesi,`gebersin` anlamında kullanılan bir ilenme sözü teneşir horozu,"Çok zayıf kimse, teneşir kargası" teneşirlik,Cami avlularında teneşir ve tabut konulan yer tenevvü,Çeşitlilik tenevvür,Aydınlanma tenevvür etmek,aydınlanmak tenezzüh,Gezinti tenezzül etmek,alçak gönüllülük göstermek tenezzül,"Kendi durumundan daha aşağıdaki bir işi, bir durumu kabul etme" ten fanilası,Doğrudan doğruya ten üzerine giyilen ince fanila tenge,Kazakistan'ın para birimi tenha,Issız tenha kalmak,ıssızlaşmak tenhaca,Kalabalık olmayan tenhalaşma,Tenhalaşmak işi tenhalaşmak,Yalnız kalmak tenhalık,Tenha olma durumu tenis,"Ağla ortasından ikiye bölünen bir alanda tek veya çift oyuncuların raketle karşılıklı vurdukları, çeldikleri topu, belli kurallara göre, karşılanamayacak biçimde birbirlerinin alanına düşürerek sayı kazanmaları esasına dayanan oyun, alan topu" tenisçi,Tenis oynayan kimse tenis kortu,Kort tenkidî,"Eleştirmeli, eleştirili" tenkil etmek,düşman veya zararlı kimseleri topluca ortadan kaldırmak tenkil,Uzaklaştırma tenkis,"Azaltma, eksiltme" tenkis etmek,"azaltmak, eksiltmek" tenkisat,"Azaltmalar, eksiltmeler" tenkit,"Eleştirme, eleştiri" tenkit etmek,eleştirmek tenkit,Noktalama tenkitçi,Eleştirmen tenkitçilik,Eleştirmenlik tenkiye,Anüsten su vererek kalın bağırsağın içini temizleme tennure,"Mevlevi dervişlerinin giydiği kolsuz, yakasız, yırtmaçlı, beli kırmalı, uzun ve geniş giysi" tenor,En tiz erkek sesi ten rengi,İnsan teninin rengi tensik etmek,düzeltmek tensik,"Düzenleme, düzeltme, yoluna koyma" tensikat,"Düzen vermeler, düzenlemeler" tensil,Ağacın düşen yapraklarını toplayıp dibine gömme tensip,Yaraştırma tensip etmek,"uygun bulmak, uygun görmek, münasip görmek" tente,"Genellikle güneşten korunmak için bir yerin üzerine gerilen bez, naylon vb.nden yapılmış örtü" tenteli,Tentesi olan tentene,Dantel tenteneli,Dantelli tentenesiz,Dantelsiz tentesiz,Tentesi olmayan tentür,Alkolün bir veya birden çok bitki üstündeki eritici etkisi sonucu elde edilen sıvı ilaç tentürdiyot,Mikrop kapmasını önlemek için bir kesik veya sıyrığa sürülen iyot tentürü tenvir,Aydınlatma tenvir etmek,"ışıklandırmak, aydınlatmak" tenvirat,Aydınlatma tenya,Şerit tenzih etmek,"kusurlu ve kabahatli olmadığını, kötü vasıflardan soyutlandırıldığını, dışında tutulduğunu bildirmek" tenzih,"Arılama, kusur kondurmama" tenzil,"İndirme, azaltma, çıkartma" tenzil etmek,indirmek tenzilat,İndirim tenzilat yapmak,indirim yapmak tenzilatlı,İndirimli tenzilatsız,İndirimsiz teogoni,Tanrıların meydana gelişi hakkında bilgi teokrasi,"Siyasi iktidarın, Tanrı'nın temsilcileri olduklarına inanılan din adamlarının elinde bulunduğu toplumsal, siyasi düzen, din erki" teokratik,Teokrasiye dayanan teolog,Tanrı bilimci teoloji,Tanrı bilimi teorem,Kanıtlanabilen bilimsel önerme teori,Kuram teorik,Kuramsal tepesinin tası atmak,birdenbire çok sinirlenmek tepesine dikilmek,başına dikilmek tepesine binmek (veya çıkmak),"genellikle kendinden daha güçsüz kimseleri ezmek, kötü davranmak" tepesinden kaynar sular dökülmek,başından aşağı kaynar sular dökülmek tepesinde havan dövmek,"üst katta oturan biri, gürültü yaparak alt kattakini rahatsız etmek" tepesinde değirmen çevirmek,tepesinde havan dövmek tepesinde bitmek,"istenmediği hâlde birinin yanına gelip ayrılmak istememek, türlü isteklerle canını sıkmak, rahatsız etmek" tepesi üstü,"başı yere gelmek üzere, tepetakla" tepesi atmak,"birdenbire öfkeye kapılmak, öfkelenmek" tepeden bakmak,küçümsemek tepe,Bir şeyin en üstteki bölümü tepe açısı,Eksenden dikey kesitte yumuşakça çenetlerinin uç kısmında oluşan açı tepe aşağı,Baş aşağı tepesi aşağı gitmek,işleri bozulup büyük zarara uğramak tepe camı,"Tavanda veya tavana yakın yerde, tepeye yakın bulunan camlı pencere" tepecik,Yerden yükseklikleri çok az olan tepeler tepeden inme,"Beklenmedik, şaşırtıcı" tepeden inmeci,"Tepeden inme taraftarı, jakoben" tepeden inmecilik,"Egemen güçlerin, toplumun çıkarına birtakım görüşleri, uygulamaları topluma benimsetmesine dayanan akım, jakobenizm" tepeden tırnağa,Bütünüyle tepeden tırnağa süzmek,herhangi bir sebeple birine dikkatlice bakmak tepegöz,"Derslerde, konferanslarda asetat üzerine yazılan yazıyı veya grafiği kuvvetli bir ışık kaynağı aracılığıyla perdeye yansıtan optik araç" tepegözler,"Birçok türü, önemli solucan türlerine ara konakçılık eden, duyargaları tek kollu, beşinci çift ayakları körelmiş kabuklular familyası" tepe lambası,"Cankurtaran, itfaiye gibi trafikte geçiş üstünlüğüne sahip araçların ve kurtarıcı gibi yardımcı araçların üzerinde bulunan, aralıklarla renkli ışık yayan lamba" tepeleme,Tepelemek işi tepelemek,Ayakları altında ezmek tepelenme,Tepelenmek işi tepelenmek,Tepeleme işi yapılmak tepeletme,Tepeletmek işi tepeletmek,Tepeleme işini yaptırmak tepeli,Tepesi olan tepeli akbaba,"Güney Amerika'da, genellikle sazlık göllerde yaşayan, siyah beyaz tüylü, büyük boylu, boynu ve başı çıplak, erkeklerinde koyu kırmızı tepelik bulunan yırtıcı kuş, kondor (Vultur gryphus)" tepeli bülbül,Tepesi tüylü bir tür bülbül tepeli dalgıç,"Dalgıç kuşlarından, başında kara tüylerden bir tepelik bulunan, sazlık göllerde yaşayan bir kuş, elmabaş (Podiceps cristatus)" tepeli deve kuşu,"Uçma yeteneği olmayan, Yeni Gine ve Avustralya'da yaşayan bir tür deve kuşu" tepeli deve kuşugiller,Deve kuşu familyasından olan kuş türü tepeli horoz,İbiği iri ve yüksek dövüşçü horoz tepelik,Tepesi çok olan (yer) tepeli köstebek,"Burun deliklerinin çevresinde dokunma organı görevi yapan dokunaçları bulunan, uzun kuyruklu köstebek" tepeli patka,Orta Anadolu'da yaşayan dalıcı ördek tepeli tarla kuşu,"Tepeli, uzun kuyruklu, at dışkıları arasında beslenen tarla kuşu, tepeli toygar" tepeli tavuk,"Tepeli tavukgillerden, Güney Amerika'da yaşayan, ağaçlara tırmanan bir tür tavuk (Opisthocomus hoazin)" tepeli tavukgiller,Tavuksular takımının bir familyası tepesiz,Tepesi olmayan tepetakla,"Başı aşağı gelecek biçimde, tepetaklak" tepetakla etmek (veya devirmek),birinin toplumsal veya ekonomik durumunu bozmak tepetakla gitmek (veya yuvarlanmak),hızlı bir biçimde toplumsal ve ekonomik durumu bozulmak tepe üstü,Trafikte karşı yoldan gelen aracın görülmediği en yüksek nokta tephir,"Buharlaşma, buharlaştırma" tephirhane,Buğuevi tepi,"Bir işi yapmak, harekete geçmek için duyulan ve bireyin engelleyemeyeceği kadar güçlü istek, içtepi, itki" tepik,Tekme tepikleme,Tepiklemek işi tepiklemek,"Binek hayvanını yürütmek için ayakla vurmak, tekmelemek" tepilme,Tepilmek işi tepilmek,Tepme işi yapılmak tepindirmek,Tepinmesine yol açmak tepiniş,Tepinme işi tepinme,Tepinmek işi tepinmek,Ayaklarını hızla yere veya bir şeye üst üste vurmak tepir,"Tahılı saman ve kavuzlardan ayırmaya yarayan, kıldan veya kamıştan yapılmış elek" tepirleme,Tepirlemek işi tepirlemek,"Tahılın taşını ayırmak, elemek" tepiş,Tepme işi tepişme,Tepişmek işi tepişmek,Birbirini tepmek tepke,"Dıştan gelen bir uyarım sonucu doğan hareket, salgı gibi iç tepkilere yol açan irade dışı sinir etkinliği, yansı, refleks" tepkide bulunmak,tepki göstermek tepki vermek,herhangi bir etkiye karşı söz veya davranışla karşılık vermek tepki koymak,bir düşünce veya harekete karşı çıkmak tepki çekmek,"olumsuz, sert bir eleştiriyle karşı karşıya kalmak" tepki duymak,"bir olay veya durum karşısındaki düşüncesini söz veya davranışla belirtmek, tepki koymak" tepki göstermek,"bir olay veya durum karşısındaki düşüncesini söz veya davranışla belirtmek, tepki koymak" tepki,"Bir cismin kendini iten veya sıkıştıran başka bir cisme gösterdiği karşı etki, aksülamel, reaksiyon" tepkili,Tepkisi olan tepkili uçak,Jet tepkime,"Birbirini etkileyen maddeler arasında ortaya çıkan durum, reaksiyon, teamül" tepkimeye girmek,bir cisim etkisi altında kaldığı bir şeye karşı tepki vermek tepkimek,Bir madde etkisi altında kaldığı bir şeye karşı tepki göstermek tepkisel,"Tepkiyle ilgili, tepkiye ait" tepkisel davranış,Dış çevreden gelen bir uyarının etkisiyle ortaya çıkan bir davranış tepkisiz,"Tepkisi olmayan, tepki vermeyen" tepkisizlik,Tepkisiz olma durumu tepme,Tepmek işi tepmek,"Hayvan, ayağıyla vurmak" tepe tepe kullanmak,"sağlamlığına güvenilen şeyleri yıpranacağını düşünmeden, esirgemeden, sakınmadan hoyratça kullanmak" "teptim keçe oldu, sivrilttim külah oldu",bir şeyi işine geldiği gibi gösterenler veya yorumlayanlar için söylenen bir söz tepserme,Tepsermek işi tepsermek,Kuruyup çatlamak tepsi,"Fincan, tabak, bardak vb. şeyleri taşımaya yarayan, derinliği olmayan, türlü büyüklükte düz kap" terini soğutmak,terinin kurumasını bekleyerek dinlenmek tere batmak,çok terlemek ter dökmek,çok terlemek ter boşanmak,"hastalık, sıkıntı veya heyecandan dolayı çok terlemek" ter,"Derinin gözeneklerinden sızan, kendine özgü bir kokusu olan, yapışkan, renksiz, tuzlu sıvı, arak (I)" ter atmak,vücudu rahatlatmak amacıyla aşırı derecede terlemek ter basmak,sıkıntı veya heyecandan dolayı çok terlemek ter alıştırmak,terinin biraz kurumasını beklemek terakki,"İlerleme, yükselme, gelişme" terakki etmek,ilerlemek terakki göstermek,"geliştiğini, ilerlediğini ortaya koymak" terakkiperver,İlerici teraküm,"Birikme, yığılma" teraküm etmek,"birikmek, yığılmak" terane,"Ezgi, makam, nağme" terapi,Tedavi teras,"Bir yapının damında çevresi, üstü açık yer, ayazlık, taraça" teraslama,Sekileme teraslamak,Sekilemek teraslanma,Sekilenme teraslanmak,Sekilenmek teravih,"Ramazan ayı boyunca, yatsı namazından sonra kılınan namaz, teravih namazı" teravi,343 teravih teravih namazı,Teravih Terazi,Zodyak üzerinde Başakla Akrep arasında bulunan takımyıldızın adı terazi,"Bir kolun iki ucuna asılı iki kefeden oluşan tartı, mizan" teraziye vurmak,iyice tartarak düşünmek terazileme,Terazilemek işi terazilemek,Cambazlıkta kol veya sırık yardımıyla denge sağlamak terbi,Dördün terbiye,Eğitim terbiye almak (veya görmek),"belli bir eğitimle, görgüyle yetişmek" terbiye etmek,eğitmek terbiyesini bozmak,terbiyesizlik etmek terbiyesini vermek,sert sözlerle terbiyesizliğini kendisine anlatmak terbiye,Araba hayvanlarının dizginleri terbiyeci,Eğitimci terbiyelemek,Eğitmek terbiyeli,"Topluluk kurallarına uygun olarak davranan, müeddep" terbiyeli maymun gibi,"çok saygılı, çekingen, itaatkâr" terbiyeli çorba,Çeşitli katkı maddeleriyle lezzetli hâle getirilen çorba terbiyeli köfte,"Kıyma, ekmek içi, soğan, maydanoz ve baharat karışımının unlandıktan sonra kaynamakta olan su ve tuz içinde pişirilmesi ve limon suyu ile yumurtanın çırpılarak azar azar üzerine dökülmesiyle yapılan bir köfte türü" terbiyelilik,Terbiyeli olma durumu terbiyesiz,Terbiyesi olmayan terbiyesizce,Terbiyesiz terbiyesizleşme,Terbiyesizleşmek işi terbiyesizleşmek,"Terbiyesizce davranışlarda bulunmak, edepsizleşmek" terbiyesizlik,Terbiyesiz olma durumu terbiyesizlik etmek (veya yapmak),"toplum kurallarına, görgü kurallarına aykırı davranışta bulunmak" terbiyevi,Eğitimsel terbiyum,"Atom numarası 65, atom ağırlığı 159 olan, az bulunan bir element (simgesi Tb)" tercih etmek,yeğlemek tercih,Yeğleme tercihen,"Yeğleyerek, yeğleme yolu ile" terciibent,Divan edebiyatında uyakları başka başka olan birkaç bentten oluşan ve her bendin sonunda tekrarlanan bir beyit bulunan manzume biçimi tercüman,Çevirmen tercüman olmak,"başkasının düşüncesini ve duygusunu bildirmek, dile getirmek, anlatmak" tercümanlık,Çevirmenlik tercüme,Çeviri tercüme etmek,çeviri yapmak tercümeihâl,Öz geçmiş tere,"Turpgillerden, yaprakları salata olarak yenen baharlı bir bitki (Lepidium sativum)" terebentin,"Kozalaklılardan ve bazı ağaçlardan ya kendi kendine ya da ağacın çizilmesiyle akan, yağlı boya, yağlı vernik üretiminde ve inceltilmesinde kullanılan, ince, renksiz, kokulu reçine, terementi" tereciye tere satmak,birine çok iyi bildiği bir şeyi öğretmeye kalkmak tereci,Tere yetiştiren veya satan kimse tereddi,Yozlaşma tereddi etmek,"soysuzlaşmak, yozlaşmak" tereddüt,"Kararsızlık, duraksama, ikircik, ikirciklik" tereddüt etmek,"kararsız davranmak, duraksamak" tereddütlü,"Tereddüdü olan, duraksamalı" tereddütsüz,"Tereddüdü olmayan, duraksamasız" terek,Evlerin veya dükkânların yüksekçe yerinde bulunan raf tereke,Miras terekküp,"Birkaç şeyin bileşmesinden oluşma, bileşme" terekküp etmek,"birkaç şeyden oluşmak, bileşmek" terelelli,Hafif ve hoppa terementi,Terebentin terennüm,Güzel ve alçak sesle şarkı söyleme terennüm etmek,güzel ve alçak sesle şarkı söylemek teres,Pezevenk teressüp,Çökelme teressüp etmek,dibe çökmek terettüp,"Gerekme, icap etme" terettüp etmek,gerekmek tereyağı gibi,"çok yumuşak (elma, armut)" tereyağından kıl çeker gibi,"her türlü mecburiyetten, mükellefiyetten ve sorumluluktan kolayca sıyrılarak" tereyağı,"Sütten çıkarılan yemeklik yağ, sağyağ, sadeyağ, sarı yağ" terfi,"Derece, makam bakımından yükselme" terfi etmek,bir görevde derecesi yükselmek terfien,"Terfi ederek, yükselerek" terfih,"Ferahlatma, rahat yaşamasını sağlama, gönendirme" terfih etmek,"iyileştirmek, ferahlatmak, gönendirmek" terfik,Bir kimseyi arkadaş olarak yanına alma terfik etmek,"yanına katmak, yanına almak" tergal,Terilen terhin etmek,"rehin olarak bırakmak, rehine koymak, tutuya koymak" terhin,"Rehin olarak bırakma, rehine koyma, tutuya koyma" terhis olmak,askerlik görevini bitirmek terhis etmek,askerlik görevini bitirenleri bırakmak terhis,Askerlik ödevini bitirenleri ordudan bırakma terilen,"Yapay polyester lifleri veya ipliği, tergal" terim,"Bir bilim, sanat, meslek dalıyla veya bir konu ile ilgili özel ve belirli bir kavramı karşılayan kelime, ıstılah" terk,"Bırakma, ayrılma" terk etmek,"bırakmak, ayrılmak" terki,Eyerin arka bölümü terkisine almak,üzerinde bulunduğu atın sağrısına bindirmek terkibî,Tamlama ile ilgili terkibibent,Divan edebiyatında uyakları başka başka olan birkaç bentten oluşan ve her bendin sonunda kafiyeleri aynı birer beyti bulunan manzume biçimi terkin,Yazılmış bir şeyi çizerek silme terkin etmek,yazılmış bir şeyi çizerek silmek terkip etmek,"birleştirmek, bir araya getirmek" terkip,"Birleşim, birleştirme, bir araya getirme" terleme,Terlemek işi terlemek,"Ter çıkarmak, ter dökmek" terletme,Terletmek işi terletmek,Terlemesine sebep olmak terleyiş,Terleme işi terli,Terlemiş olan terlik,"Genellikle ev içinde giyilen, deri, naylon vb. şeylerden yapılan, arkası açık, hafif ve türlü biçimlerde ayak giysisi" terlikçi,Terlik yapan veya satan kimse terlikçilik,Terlik yapma veya satma işi terliksi,Terlik biçiminde olan termal,Sıcak kaplıca suyu terme,Bir tür yaban turpu termik,Isıl termik santral,Yakıtla oluşan ısıdan elektrik üreten santral terminal,"Otobüs, uçak vb. taşıtların yolcularını ilk aldığı veya son bıraktığı yer" terminoloji,Terimler dizgesi termit,Akkarınca termitler,Akkarıncalar termiye,"İki çenekliler sınıfının baklagiller familyasından beyaz çiçekleri olan, acı olan taneleri suda tatlılaştırılarak yenilen bir yıllık otsu bitki, acı bakla, delice bakla, gâvur baklası, koyun baklası, kurt baklası, Mısır baklası, yaban baklası, Yahudi baklası (Lupinus termis)" termodinamik,Isı enerjisi ile kinetik enerji arasındaki ilgileri ve bu konuyla ilgili olayları inceleyen fizik kolu termoelektrik,Isı enerjisi ile elektrik enerjisi arasındaki ilgileri ve bu konuyla ilgili olayları inceleyen fizik kolu termoelektrik çifti,"Isı enerjisini doğrudan doğruya elektrik enerjisine dönüştürebilen iki metalden oluşan pil, termoelektrik pil" termoelektrik maşa,"Çok küçük nesnelerin sıcaklığını ölçmekte kullanılan, seri olarak bağlı iki elemandan oluşan maşa" termoelektrik pil,Termoelektrik çifti termofor,"Kauçuk vb. maddelerden yapılan, içi su veya kimyasal bir madde ile doldurularak ısının aynı düzeyde kalmasını sağlayan kap" termokimya,Tepkimelere eşlik eden termik olayları inceleyen kimya dalı termometre,Sıcaklıkölçer termonükleer,"Ancak çok yüksek sıcaklıklarda, hafif elementler arasında doğan (çekirdeksel tepkime)" termoplast,"Sıcakta biçim verilmeye elverişli, soğukta oldukça sert olan, kalıplandıktan sonra biçim değiştirmeyen yapı malzemesi" termos,"Yalıtım maddesiyle kaplı metal bir kılıf içine yerleştirilen, aralarında hava boşluğu bulunan çift çeperli cam şişeden oluşan, içine konan sıvının ısısını uzun süre koruyan kap" termosfer,Isı yuvarı termosifon,"Sıcak su elde edilen, bir kazan ve içindeki borulardan oluşmuş araç" termostat,Isıdenetir terörist,Yıldırıcı terörizm,Yıldırıcılık terör,Yıldırı terörcü,Yıldırıcı tersine dönmek,"beklenildiği, umulduğu gibi gerçekleşmemek, aksi olmak" tersine çevirmek,içini dışına çevirmek tersinden okumak,yanlış anlamak tersi dönmek,şaşırıp bulunduğu ve gideceği yeri kestirememek tersine gitmek,"istenildiği gibi gerçekleşmemek, iyi sonuç vermemek" ters gitmek,"bir iş doğru ve düzgün yürümemek, sorun çıkmak" ters düşmek,"aykırı durumda olmak, karşıt olmak" ters anlamak,"yanlış yorumlamak, doğru anlam vermemek" ters,"Gerekli olan duruma karşıt, zıt" ters tarafından kalkmak,sol tarafından kalkmak ters,Hayvan pisliği ters açı,Birinin kenarları öbürünün kenarlarının uzantısından oluşan açılardan her biri tersane,"Gemi yapılan yer, gemilik, tezgâh" tersane kethüdası,Tersanede kaptan paşadan sonra gelen en yüksek aşamalı ve en yetkili Osmanlı subayı tersaneli,Osmanlı Devleti'nde deniz subayı ve eri tersane sergisi,Osmanlı Devleti'nde tersanede çalışanların alacaklarını gösteren çizelge tersbeşik,"Sırtüstü yatışta kollarla, bükülü durumdaki dizleri kavrayarak sırt üzerinde baş ve ayak yönünde sallanma, yuvarlanma" ters evirme,"Olumlu veya olumsuz olan bir önermenin konusunun tersini, yüklem ve yüklemin tersini konu yapma" tersim etmek,resmetmek tersim,Resmini yapma tersine,"Beklenilenin, umulanın aksine, karşıt olarak, bilakis, aksine" tersinir,"Bir olayın ortaya çıkma şartlarındaki sonsuz küçük bir değişikliğin etkisiyle herhangi bir anda yön değiştirebilen (kimyasal, fiziksel ve mekanik dönüşüm)" tersinirlik,Tersinir bir olayın özelliği tersinme,Tersinmek işi tersinmek,"Geri dönmek, rücu etmek" tersin tersin,Ters olarak tersiyer,Üçüncül tersleme,Terslemek işi terslemek,"Bir kimseye gönül kırıcı, sert söz söylemek veya gönül kırıcı davranmak, azarlamak" terslemek,Hayvanlar pislemek terslenme,Terslenmek işi terslenmek,Tersleme işine konu olmak tersleşme,Tersleşmek işi tersleşmek,"Terslik etmek, zıt davranmak" terslik,Ters olma durumu terslik etmek,zıt davranmak ters pers,Düzelemeyecek kadar ters bir biçimde ters pers olmak,yüzükoyun düşmek ters yüz,"Gerisin geriye, ters yüzü" ters yüz çevirmek,ters yüzüne çevirmek ters yüz dönmek,ters yüzüne dönmek ters yüz etmek,bir süre kullanılmış olan giysilerin içini dışına çevirmek ters yüz geri dönmek,gittiği bir yerden istediğini elde edemeden dönmek ters yüzüne çevirmek,geri döndürmek ters yüzüne dönmek,"geri gitmek, geri dönüp gitmek" tertemiz,"Çok temiz, her yanı temiz, arı sili, pirüpak" ter ter,"`Direnmek, istememek, inat etmek, sinirlenmek` anlamlarındaki ter ter tepinmek deyiminde geçen bir söz" tertibat,"Düzen, düzenleniş" tertibat almak,"olacağı düşünülen sakıncalı bir duruma, harekete karşı hazırlık yapmak" tertip,"Uygun bir sıraya, düzene koyma, sıralama" tertip etmek,"düzenlemek, hazırlamak" tertip olunmak,düzenlenmek tertibe düşürmek,"zarar verici bir eyleme, komploya uğratmak" tertipçi,"Tertip eden, düzenleyen kimse" tertipleme,Tertiplemek işi tertiplemek,"Sıraya, düzene koymak, düzenli bir biçim vermek" tertiplenme,Tertiplenmek işi tertiplenmek,"Sıraya konulmak, düzene sokulmak" tertipli,"Düzenli, derli toplu, yerli yerinde" tertiplilik,Tertipli olma durumu tertipsiz,"Dağınık, düzene konmamış, düzensiz" tertipsizlik,Tertipsiz olma durumu terütaze,"Çok taze, körpe" terviç,"Bir düşünceyi tutma, destekleme" terviç etmek,"bir düşünceyi tutmak, desteklemek" terzi,"Giysi biçip diken kimse, dikişçi" terzi kendi söküğünü dikemez,`insanlar başkalarına yaptıkları hizmetleri kendilerine yapamazlar` anlamında kullanılan bir söz terzihane,"Giysi biçilip dikilen yer, terzi dükkânı" terzil,Küçük düşürme terzil etmek,"küçük düşürmek, rezil etmek" terzilik,"Terzinin yaptığı iş, dikişçilik" tesadüf,"Yalnız ihtimallere bağlı olduğu düşünülen olayların kesin olmayan, değişebilen sebebi" tesadüf etmek,"rastlamak, rast gelmek" tesadüfen,"Rast gelerek, rastlantı sonucu olarak" tesadüfi,Rastlantısal tesahup,"Benimseme, sahip çıkma" tesahup etmek,"benimsemek, sahip çıkmak" tesalüp,İki şeyin birbiri üzerine çapraz biçimde gelmesi tesanüt,Omuzdaşlık tescil,"Herhangi bir şeyi resmî olarak kaydetme, kütüğe geçirme" tescil etmek,"bir şeyi bir yere kaydederek resmîleştirmek, kütüğe geçirmek" tescilli,"Tescil edilmiş, resmen kayıtlı" tescilsiz,Tescil edilmemiş tesdis,Sayısını altıya çıkarma veya altıya bölme teselli,"Avunma, avuntu, avunç" teselli bulmak,avunmak teselli etmek (veya vermek),"avutmak, avundurmak" teselli mükâfatı,Bir yarışma vb.nde kazanamayana onu yüreklendirmek amacıyla verilen ödül tesellisiz,Teselli edilemeyen tesellüm,"Verilen bir şeyi alma, teslim alma" tesellüm etmek,verilen bir şeyi almak teselsül,Zincirleme teselsül etmek,"kesintisiz, zincirleme sürüp gitmek" tesettür,Kadınların kapalı bir biçimde giyinmesi tesettürlü,Kapalı kıyafetler giyinen (kadın) teseyyüp,"Kayıtsızlık, tembellik, ihmalcilik" teshil,Kolaylaştırma teshil etmek,"kolaylaştırmak, kolaylık sağlamak" teshin,Isıtma teshin etmek,ısıtmak teshir,Büyü yapma teshir etmek,büyülemek teshir,"Ele geçirme, zapt etme" teshir etmek,"ele geçirmek, fethetmek" tesirini göstermek,etkisini göstermek tesir bırakmak,etki bırakmak tesir,Etki tesir etmek,etki etmek tesirli,Etkili tesirsiz,Etkisiz tesis,"Yapma, kurma, temelini atma" tesis etmek,"kurmak, ortaya çıkarmak, oluşturmak" tesisat,"Belli bir işin sağlanmasına yardım eden araçların uygun yerlere döşenmesi veya döşenen bu araçların tümü, döşem, donanım" tesisatçı,"Tesisatı döşeyen kimse, döşeyici, döşemci" tesisatçılık,"Tesisatçının yaptığı iş, döşeyicilik, döşemcilik" tesit etmek,kutlamak tesit,Kutlama teskere,Sedye teskin etmek,"acı, öfke, heyecan vb. duyguları yatıştırmak, dindirmek" teskin,"Acı, öfke, heyecan vb. duyguları yatıştırma, dindirmeye çalışma" teslim,Bir şeyi sahibine verme teslim almak,teslim edilen bir şeyi almak teslim etmek,bir şeyi sahibine vermek teslim olmak,üstün bir güç karşısında mücadeleden vazgeçip yenilgiyi kabul etmek teslim bayrağı çekmek,yenilgiyi kabul etmek teslimat,Teslim edilen eşyalar veya yatırılan paralar teslimatçı,Teslimat işiyle uğraşan kimse teslimiyet,"Teslim olma, kendini verme, boyun eğme" teslimiyet göstermek,birinin isteğini olduğu gibi kabul etmek teslim taşı,Bektaşilerin sembol olarak kullandıkları on iki köşeli yassı taş teslim tesellüm,"Biri verip öteki alma, verme ve alma" teslis,"Üçe çıkarma, üçleme" tesmiye,"Adlandırma, ad koyma, ad verme" tesmiye etmek,adlandırmak tespih,`Süphanallah` sözünü söyleme tespihe dizer gibi dizmek,"futbolda, rakip takımın oyuncuları arasından birer birer geçip gitmek" tespih çekmek,tespihin tanelerini birer birer iki parmak arasından geçirmek tespih ağacı,"Tespih ağacıgillerden, Hindistan'da ve Avrupa'nın sıcak bölgelerinde yetişen, meyvesi zehirli, kabukları ateş düşürücü bir ağaç, tespih çalısı, Çin leylağı (Melia azedarach)" tespih ağacıgiller,"İki çeneklilerden, tespih ağacı ve maun ağacı ile benzer cinsleri içine alan bir bitki familyası" tespih böceği,"Kabuklulardan, karada, nemli yerlerde yaşayan, 15 milimetre uzunluğunda, dokunulduğunda top biçimini alan, yemek artıkları, kök ve meyvelerle beslenen bir tür böcek (Armadillidium vulgare)" tespih böcekleri,Örnek hayvanı tespih böceği olan kabuklular takımı tespihçi,Tespih yapan veya satan kişi tespihli,Tespihi olan tespit,"Bir şeyi sağlam bir biçimde yerleştirme, yerinden oynamaz duruma getirme, saptama" tespit etmek,"bir şeyi sağlam bir biçimde yerleştirmek, oynamaz duruma getirmek, saptamak" tesri etmek,"çabuklaştırmak, hızlandırmak" tesri,"Çabuklaştırma, hızlandırma" test,"Bir kimsenin, bir topluluğun doğal veya sonradan kazanılmış yeteneklerini, bilgi ve becerilerini ölçmeye ve anlamaya yarayan sınama" test etmek,"denemek, ölçmek" testere,"Ağaç, demir vb. şeyleri kesmeye yarayan, genellikle üçgen biçiminde dişleri olan, dar ve uzunca çelik araç" testere balığı,"Testere balığıgillerden, Atlantik Okyanusu ve Akdeniz'de yaşayan, burnu uzun ve iki yanı testere gibi dişli olan, köpek balığına benzer iri bir balık, marangoz balığı (Pristis pristis)" testere balığıgiller,"Gövdesi basık, ağzı testere biçiminde, örnek cinsi testere balığı olan bir köpek balığı familyası" testereleme,Testerelemek işi testerelemek,Testere ile kesmek testereli,Testere biçiminde dişleri olan testi,"Geniş gövdeli, dar boğazlı, emzikli veya emziksiz olabilen, toprak, cam, metal vb. maddelerden yapılan su kabı" testi gibi,büyük ve sarkık (meme) testi kırılmadan,iş işten geçmeden testi kırılsa da kulpu elde kalır,`zarar da etse varlıklı bir kimse büsbütün yoksul kalmaz` anlamında kullanılan bir söz "testiyi kıran da bir, suyu getiren de",`görevini iyi yapanla kötüye kullanan arasında bir fark gözetilmemektedir` anlamında kullanılan bir söz testici,Testi yapan veya satan kimse testicilik,Testicinin işi testi kabağı,Su kabağı testilik,Evlerin iç avlularına su dolu testileri koymak için yapılan delikli tahta raf testis,Er bezi testosteron,Erkek cinsiyet hormonu tesvit,"Karalama, müsvedde yapma" tesviye,"Düz duruma getirme, düzleme" tesviye etmek,düzlemek tesviye aleti,Düzeç tesviyeci,"Metal, tahta vb. maddelerden yapılmış parçaları istenilen biçime sokmak için işleyerek düzelten zanaatçı" tesviyecilik,Tesviyecinin işi veya mesleği tesviyeruhu,Su terazisi teşbihte hata olmaz (veya olmasın),"`yeri geldiği zaman çirkin, kaba bir benzetme ile anlatıma daha etkili bir hava verilmesi, saygısızca bir davranış değildir, kimse bundan alınmamalıdır` anlamında kullanılan bir söz" teşbih etmek,benzetmek teşbih,Benzetme teşci,"Cesaret verme, cesaretlendirme, yüreklendirme" teşci etmek,"cesaret vermek, cesaretlendirmek, yüreklendirmek" teşdit,"Şiddetini artırma, güç verme" teşebbüs,"Girişim, girişme" teşebbüs etmek,"girişmek, el atmak" teşebbüse geçmek,"bir işi yapmak için davranmak, girişmek" teşebbüsü ele almak,öne atılıp bir işi yönetmeye başlamak teşehhüt,Namazda oturarak `ettehiyyatü` duasını okuma teşehhüt miktarı,Çok kısa bir süre teşekkül,"Belli bir varlık ve biçim kazanma, oluşma,oluşum" teşekkül etmek,"belirmek, belli bir biçim almak, oluşmak" teşekkür etmek,hoşnutluğunu anlatmak teşekkür,Yapılan bir iyiliğe karşı duyulan kıvanç ve gönül borcunu anlatma teşerrüf,"Bir kimse ile tanışmaktan onurlanma, şereflenme, şeref duyma" teşerrüf etmek,"onurlanmak, şereflenmek, şeref duymak" teşevvüş,Karışıklık teşhir,Gösterme teşhir etmek,göstermek teşhirci,Göstermeci teşhircilik,Göstermecilik teşhis,"Kim ve ne olduğunu anlama, tanıma, seçme" teşhis etmek (veya koymak),"kim ve ne olduğunu anlamak, tanımak, seçmek" teşhis ve intak,Kişileştirme teşkil etmek,"oluşturmak, ortaya çıkarmak" teşkil,"Oluşturma, ortaya çıkarma, meydana getirme" teşkilat,Örgüt teşkilatçı,Örgütçü teşkilatçılık,Örgütçülük teşkilatlandırılma,Örgütlendirilme teşkilatlandırılmak,Örgütlendirilmek teşkilatlandırma,"Örgütleme, örgütlendirme" teşkilatlandırmak,"Örgütlemek, örgütlendirmek" teşkilatlanma,Örgütlenme teşkilatlanmak,Örgütlenmek teşkilatlı,Örgütlü teşkilatsız,Örgütsüz teşkilatsızlık,Örgütsüzlük teşmil,"Kapsamına alma, genişletme, yayma" teşmil etmek,"kapsamını genişletmek, kapsamına almak" teşne olmak,çok istekli görünmek teşne,Susamış teşri,Yasama teşrif etmek,"şereflendirmek, onurlandırmak" teşrif,"Bir yeri onurlandırma, şereflendirme" teşrifat,Resmî günlerde ve toplantılarda devlet büyüklerinin makam ve mevki sıralarına göre kabulü teşrifatçı,Resmî günlerde tören ve çağrılarda çağrılıları kurallara göre karşılamakla ve ağırlamakla görevli kimse teşrifatçılık,Teşrifatçı olma durumu teşrih,"Bir sorunu veya konuyu ele alıp en ince noktalarına kadar gözden geçirerek anlatma, açımlama" teşrih etmek,açımlamak teşrihhane,Otopsi yapılan yer teşrii,Yasamalı teşrii kuvvet,Yasama gücü teşrii masuniyet,Yasama dokunulmazlığı teşrik,Yaptığı bir işe bir kimseyi ortak etme teşrikimesai,"Bir gaye uğruna kurulan çalışma ortaklığı, birlikte çalışma, iş birliği" teşri kuvveti,Yasama gücü teşrin,Yılın onuncu ve on birinci aylarına verilen ortak ad teşrinievvel,Ekim teşrinisani,Kasım teşt,Çamaşır leğeni teşvik,"İsteklendirme, özendirme" teşvik etmek,"isteklendirmek, özendirmek" teşvikçi,"Özendiren, isteklendiren, kışkırtan kimse, teşvikkâr" teşvikkâr,Teşvikçi teşviş,"Karıştırma, bulandırma" teşyi,Uğurlama teşyi etmek,"uğurlamak, geçirmek" tetabuk,"Uyma, uygun gelme" tetabuk etmek,"uymak, uygun gelmek" tetanos,"İnsan ve hayvan vücuduna açık yaralardan giren, genellikle toprakta, gübrede yaşayan bir basilin yol açtığı, kasların sürekli ağrılı kasılmasıyla kendini gösteren ateşli ve tehlikeli bir hastalık, kazıklı humma" tetebbu,"Bir şeyi iyice inceleme, onunla ilgili bilgi edinme, araştırma" tetebbu etmek,"inceleme yapmak, araştırmak" tetik,Ateşli silahlarda ateşlemeyi sağlamak için çekilen küçük parça tetiğe basmak (veya dokunmak),ateş etmek tetiği çekmek,tetiğe basmak tetikte (veya tetik) olmak (veya beklemek veya bulunmak veya durmak),her an uyanık ve hazır bulunmak tetik üstünde beklemek,"hazır, dikkatli, uyanık bulunmak, tetikte olmak" tetik durmak,hazır ve uyanık bulunmak tetiğini bozmamak,"soğukkanlılığını bozmamak, telaş göstermeyerek durumunu değiştirmemek" tetik bulunmak,tetikte bulunmak tetik,"Çabuk davranan, çevik, dikkatli, uyanık" tetik davranmak,"anında, çok çabuk davranmak" tetikçi,Kiralık katil tetikçilik,Tetikçi olma durumu tetikleşme,Tetikleşmek işi tetikleşmek,Tetik duruma gelmek tetiklik,Tetik (II) olma durumu tetir,Cevizin yeşil kabuğu ve yaprağı tetkik,İnceleme tetkik etmek,incelemek tetkikat,Araştırmalar tevabi,"Tabi olanlar, maiyet" tevafuk,"Birbirine uyma, uygun gelme" tevafuk etmek,"birbirine uymak, uygun gelmek" tevahhuş,"Ürkme, ürküntü" tevahhuş etmek,ürkmek tevakki,"Sakınma, korunma, çekinme" tevakki etmek,"sakınmak, korunmak, çekinmek" tevakkuf,"Durma, duraklama, eğleşme" tevakkuf etmek,"durmak, eğleşmek, eğlenmek" tevali,Arası kesilmeksizin sürme tevali etmek,"arkası gelmek, sürüp gitmek" tevarüs,"Bir kimseden miras kalma, mirasa konma" tevarüs etmek,mal vb. miras olarak birinden diğerine kalmak tevatür,"Bir haberin ağızdan ağıza yayılması, yaygın söylenti" tevazu,Alçak gönüllülük tevazulu,Alçak gönüllü tevazün,"Birbirine denk olma, dengede bulunma" tevbih,Paylama tevcih,Yöneltme tevcih etmek,"yöneltmek, çevirmek" tevdi,"Verme, bırakma" tevdi etmek,"vermek, bırakmak" tevdiat,"Banka vb. yerlere para, senet yatırma" tevdiatta bulunmak,para yatırmak teveccüh,"Bir yana doğru yönelme, yüzünü çevirme" teveccüh etmek,bir yere yönelmek teveccüh göstermek,güler yüz göstermek teveccühünüz,"`iyi görüşünüz, iyi değerlendirmeniz` anlamında kullanılan bir söz" tevehhüm,Kuruntuya düşme tevek,"Asma, kavun, karpuz vb. bitkilerin sürgünü veya dalı" tevekkel,Her şeyi oluruna bırakan tevekkeli,"Boşuna, boş yere, sebepsiz olarak" tevekkül,Herhangi bir işte elinden geleni yapıp daha sonrasını Allah'a bırakma tevekkül etmek,herhangi bir işte elinden geleni yapıp daha sonrasını Allah'a bırakmak tevekleme,Teveklemek işi teveklemek,Üzüm kütüklerinde dip ve gövdeden fışkıran gereksiz sürgünleri temizlemek tevellüt,"İnsanın doğumu, doğduğu zaman" tevellütlü,Doğumlu teverrüm etmek,"vereme yakalanmak, verem olmak" teverrüm,Verem olma tevessü,"Genişleme, yayılma" tevessü etmek,"genişlemek, yayılmak" tevessül,"Başlama, girişme" tevessül etmek,"başlamak, girişmek" tevettür,"Gergin duruma gelme, gerilme" tevfikan,"Uyarak, uygun olarak, -e göre" tevhit,"Allah'ın birliğine inanma, bir sayma, bir olarak bakma" tevhit etmek,Allah'ın bir olduğunu söylemek tevhit ehli,Allah'ın birliğine inananlar tevil,Çevri tevil etmek,söz veya davranışa başka bir anlam vermek tevil götürmek,söz veya davranışa başka bir anlam verebilmek tevki,Padişah fermanlarına çekilen tuğra tevkici,Nişancı tevkif,Durdurma tevkif etmek,tutuklamak tevkifhane,Tutukevi tevkil,Vekil etme tevkil etmek,birini vekil etmek tevlit,"Doğurma, doğurtma" tevlit etmek,"doğurmak, doğurtmak" tevliyet,Vakıf mallarına bakma görevi Tevrat,"Hz. Musa'ya indirilen ve Tanrı buyruklarını kapsayan, Musevilerin din kitabı, Ahd-i Atik" tevriye,Bir anlatım inceliği elde etmek için birden çok anlamı olan bir sözün yakın anlamının değil de uzak anlamının kullanılması sanatı tevsi etmek,"genişletmek, yaymak" tevsi,"Genişletme, yayma" tevsik etmek,belgelemek tevsik,Belgeleme tevşih,Akrostiş tevzi,"Dağıtma, üleştirme" tevzi etmek,"dağıtmak, üleştirmek" tevziat,"Dağıtmalar, üleştirmeler" tevzi bürosu,Dağıtım işleri ile uğraşan büro teyakkuz,Uyanıklık teyakkuza geçmek,dikkatli ve tetikte olmak teyel,Seyrek ve eğreti dikiş teyel yapmak (veya atmak),dikilecek parçaları birbirine teyelle tutturmak teyel ipliği,Teyel yapmakta kullanılan iplik teyelleme,Teyellemek işi teyellemek,"İki parçayı eğreti olarak seyrek dikişle elde dikmek, ilintilemek, ilgilemek" teyellenme,Teyellenmek işi teyellenmek,"Kumaş teyelle tutturulmak, üzerine teyel yapılmak" teyelli,"Teyelle tutturulmuş, teyellenmiş" teyemmüm,"Su bulunmayan yerde su niyetiyle toprak, kum vb. şeylerle abdest alma" teyit etmek,gerçeklemek teyit,Gerçekleme teyp,Manyetik bir bant üzerine sesleri kaydeden ve okuyan aygıt teybe almak,"söylenilen söz, müzik vb.ni teyp makinesindeki banda geçirmek" teyze,"Annenin kız kardeşi, ana yarısı" teyzezade,Teyzenin oğlu tez,"Çabuk olan, süratli" tez,Sav tezahür,"Belirme, görünme, gözükme, ortaya çıkma, oluşma" tezahür etmek,belirmek tezahürat,"Bağırıp çağırarak, alkışlayıp tempo tutarak yapılan gösteri" tezat,"Karşıtlık, karşıt olma, zıtlık, çelişki, kontrast, antagonizma" tezada düşmek,bir sözü öbürünü tutmamak tezatlı,"Birbirinin karşıtı olan, karşıtlı, çelişkili, kontrastlı" tezayüt etmek,"çoğalmak, artmak" tezayüt,"Çoğalma, artma" tez canlı,Aceleci tezce,Çabucak tezek,Yakıt olarak kullanılan kurutulmuş sığır dışkısı tezekkür,Bir sorunu konuşma tezellül,Aşağılanma tezelzül,"Sarsılma, sallanma" tezene,Mızrap tezevvüç,Evlenme tezevvüç etmek,evlenmek tezgâh,Genellikle dükkânlarda satıcıların önündeki uzun masa tezgâh açmak,"seyyar satıcı, herhangi bir yere tezgâhını kurmak" tezgâhı kurmak,"işe başlamak üzere çalışma araçlarını hazırlamak, çalışmaya başlamak" tezgâhlama,Tezgâhlamak işi tezgâhlamak,Dokunacak bezi tezgâha yerleştirmek tezgâhlanma,Tezgâhlanmak işi tezgâhlanmak,Tezgâhlama işine konu olmak tezgâhtar,"Kahve, gazino, mağaza vb. yerlerde tezgâhta duran, satış yapan kimse" tezgâhtar ağzı,"Bir şeyi beğendirmek için fazlaca konuşma, gereksiz övme" tezgâhtarlık,"Tezgâhtar olma durumu, tezgâhtarın işi" tezgâhtarlık etmek,"bir şeyi beğendirmeye çalışmak için fazlaca konuşmak, lüzumsuz yere övmek, methetmek" tezhip,"Yazma kitaplarda, sayfaların yaldız ve boya ile bezenmesi, yaldızlama" tezhipçi,Tezhip yapan kimse tezkere almak,askerlik görevini tamamlayarak bunu bildiren bir belge almak tezkeresini eline vermek,"işine son vermek, kovmak" tezkere bırakmak,"askerlik görevini bitirdiği hâlde orduda çalışmasını sürdürmek, orduda kalmak" tezkere,Pusula(II) tezkereci,"Askerlik ödevini tamamlamış, terhis olmuş er" tezkiye,"Temize çıkarma, aklama" tezkiyesini düzeltmek,ahlakça kötü tanınmışken durumunu düzeltmek tezkiyesi bozuk,Doğruluğuna güvenilmez (kimse) tezleme,Tezlemek işi tezlemek,Bir şeyi çabuklaştırmak tezleşme,Tezleşmek işi tezleşmek,"Çabukluk kazanmak, çabuklaşmak" tezleştirme,Tezleştirmek işi tezleştirmek,"Bir işi çabuklaştırmak, acele ettirmek" tezli,"Tezi olan, bir iddia ileri süren" tezlik,Tez olma durumu tezlik eylemi,Tezlik fiili tezlik fiili,"Bir fiile -i zarf-fiil ekiyle vermek fiili getirilerek oluşturulan ve çabukluk, kolaylık, yardım kavramı veren birleşik fiil, tezlik eylemi: Söyleyivermek, yapıvermek gibi" tezvir,"Yalan dolan, dedikodu" tezvir çıkarmak,birisi hakkında kovculuk etmek tezvirat,"Yalan dolan şeyler, kovculuklar" tezyif etmek,aşağılamak tezyif,"Bir şeyi değersiz, adi, bayağı, aşağılık göstermeye çalışma, küçültmek isteme" tezyin etmek,süslemek tezyin,Süsleme tezyinat,"Bezekler, süsler" tezyinî,"Bezemecilikle, süslemecilikle ilgili" tezyinî sanat,Süsleme sanatı tezyit,"Çoğaltma, artırma" tezyit etmek,"çoğaltmak, artırmak" Th,Toryum elementinin simgesi tıbben,"Tıpla ilgili olarak, tıbba göre" tıbbi,"Tıpla ilgili, hekimlikle ilgili" tıbbiye,"Doktor yetiştiren öğretim kuruluşu, tıp fakültesi" tıbbiyeli,Tıp fakültesinde okuyan öğrenci tıfıl,Küçük çocuk tıgala,"Hekimlikte kullanılan, sütleğengillerden bir bitkinin verdiği zamk ve öz su" tığ,"Dantel veya yün örmekte kullanılan, ucu çengelli kısa şiş" tığ gibi,"ince, zayıf, sağlam ve çevik (kimse)" tığ,Kılıç tık,İnce ve küçük bir nesne ile sert bir yere vurulduğunda çıkan ses tık yok,"hiç ses, hareket veya tepki gelmediğinde kullanılan bir söz" tıka basa,"Çok sıkıştırarak, boş kalmayacak biçimde" tıka basa doldurmak,doldururken çok bastırıp sıkıştırmak tıka basa yemek,mideye sıkıntı verecek kadar çok yemek tıkaç,Herhangi bir şeyin delik veya ağzını tıkamaya yarayan nesne tıkaçlama,Tıkaçlamak işi tıkaçlamak,Tıkaçla tıkamak tıkaçlanma,Tıkaçlanmak işi tıkaçlanmak,Tıkaçlama işi yapılmak tıkaçlı,"Tıkacı olan, tıkaçlanmış" tıkaçsız,"Tıkacı olmayan, tıkaçlanmamış" tıkalı,"Kapanmış, herhangi bir şeyin geçmesine imkân vermeyen, tıkanmış" tıkama,Tıkamak işi tıkamak,"Bir şeyin ağzını, deliğini, içine konulan veya dışarıdan uygulanan bir nesneyle kapamak" tıkanık,Tıkanmış olan tıkanıklık,"Tıkanık olma, iyi işleyememe durumu" tıkanma,Tıkanmak işi tıkanmak,Tıkama işine konu olmak tıkatma,Tıkatmak işi tıkatmak,Tıkama işini yaptırmak tıkılma,Tıkılmak işi tıkılmak,Tıkma işi yapılmak tıkım,Ağzın alabileceği büyüklükte lokma tıkınma,Tıkınmak işi tıkınmak,Eline geçen yiyeceği oburca yemek tıkır,"Tıkırdayan, birbirine vuran, çarpan şeylerin çıkardığı ses" tıkırı yolunda olmak (veya gitmek),"varlıklı olmak, parasal yönden sıkıntısı olmamak" tıkırını yoluna koymak,geçim düzenini iyi olarak sağlamak tıkırdama,Tıkırdamak işi tıkırdamak,"`Tıkır tıkır` ses çıkarmak, tıkırtı yapmak" tıkırdatma,Tıkırdatmak işi tıkırdatmak,"Tıkırdamasını sağlamak, tıkırdamasına sebep olmak" tıkırtı,Tıkırdayan bir şeyin çıkardığı sesin adı tıkır tıkır,"Düzenli bir biçimde, ara vermeden, aksamadan" tıkışık,Tıkışmış olan tıkışıklık,Tıkışık olma durumu tıkışma,Tıkışmak işi tıkışmak,Birlikte bir yere tıkılmak tıkış tıkış,Sıkışık bir durumda tıkıştırma,Tıkıştırmak işi tıkıştırmak,"Boş yer kalmayacak biçimde doldurmak, gelişigüzel koymak, tıka basa sokmak" tıkız,Tıknaz tıkızlaşma,Tıkızlaşmak işi tıkızlaşmak,Tıkız duruma gelmek tıkızlık,Tıkız olma durumu tıklatma,Tıklatmak işi tıklatmak,`Tık` sesi çıkararak hafifçe vurmak tıklım tıklım,"Ağzına kadar, boş yer kalmayacak biçimde, tıklım tıkış, lebalep" tıkma,Tıkmak işi tıkmak,"İterek, zorla, aceleyle sokmak" tıknaz,"Şişmanca, toplu, kısa ve kalın yapılı, tıkız" tıknazlık,Tıknaz olma durumu tıknefes,"Herhangi bir sebeple solunum sıkıntısı olan, güçlükle, kesik kesik nefes alan" tıknefes olmak,"nefesi tıkanmak, nefes darlığı olmak" tıknefeslik,Tıknefes olma durumu tıksırık,Tıksırırken çıkan ses tıksırıklı,Tıksırığı olan tıksırma,Tıksırmak işi tıksırmak,Ağız kapalıyken hafifçe aksırmak tık tık,`Tık` sesi çıkararak tılsım,Doğaüstü işler yapabileceğine inanılan güç tılsımlı,Tılsımı olan tımar,"Binek hayvanlarının kıllarını, derisini temizleme" tımar etmek,"yaralara bakmak, iyileştirmek, tımarlamak" tımar,"Anadolu Selçukluları ve Osmanlılarda, belirli görev ve hizmet karşılığında kişilere verilen, yıllık geliri 3.000-20.000 akçe olan toprak" tımarcı,Tımar yapan kimse tımarcı,Tımar sahibi tımarhane,Akıl hastanesi tımarhane kaçkını,Delice işler yapan kimse tımarhane kaçkını gibi,kılıksız tımarhanelik,Tımarhaneye kapatılmasını gerektirecek kadar akıl hastası olan tımarlama,Tımarlamak işi tımarlamak,Tımar etmek tımarlı,Tımar edilmiş (binek hayvanı) tımarlı,Tımar (II) sahibi olan kimse tımtıkız,Çok tıkız tın,"Tınlayan şeyin çıkardığı ses, tınlama sesi" tınaz,Dövülerek savrulmaya hazırlanan ekin yığını tınaz makinesi,Tınaz durumundaki ekinleri savurarak yabancı nesneleri ayıran makine tıngadak,"Birdenbire, aniden ses çıkararak" tıngır,Metal bir nesne sert bir yüzeye düştüğü zaman çıkan ses "tıngır elek tıngır saç, elim hamur karnım aç",`çalışmalarımla başkalarına yarar sağlıyorum ancak bundan kendim yararlanmıyorum` anlamında kullanılan bir söz tıngırdama,Tıngırdamak işi tıngırdamak,"Metal nesneler kuru bir ses çıkarmak, tıngıldamak" tıngırdatma,Tıngırdatmak işi tıngırdatmak,"Tıngırtı çıkarmak, tıngıldatmak" tıngır mıngır,"Kuru, çınlamalı ve yankılı bir sesle" tıngırtı,Tıngırdayan bir şeyin çıkardığı sesin adı tıngır tıngır,Birbirine çarpan metal eşya sürekli ses çıkararak tını,Türlü müzik araçlarının verdiği sesleri birbirinden ayırt etmeyi sağlayan ses özelliği tınlama,Tınlamak işi tınlamak,"`Tın` sesi biraz sürüp gitmek, çınlamak" tınma,Tınmak durumu tınmak,Ses çıkarmak tınnet,"Tınlama, çınlama" tıntın,"Boş, bomboş" tıp,"Hastalıkları iyileştirmek, hafifletmek veya önlemek amacıyla başvurulan teknik ve bilimsel çalışmaların tümü, tababet" tıpa,Tapa tıpalama,Tapalama tıpalamak,Tapalamak tıpalanma,Tapalanma tıpalanmak,Tapalanmak tıpalı,Tapalı tıpasız,Tapasız tıpatıp,"Tastamam, eksiksiz, tamamen, her bakımdan uygun, birbirinin aynı bir biçimde, tıpkısının aynısı, aynısının tıpkısı, tıpkı tıpkısına, tıpkısı tıpkısına" tıpatıp uymak,"her yönüyle uygun olmak, benzemek" tıpırdama,Tıpırdamak işi tıpırdamak,Yürürken tıpır tıpır ses çıkarmak tıpırdatma,Tıpırdatmak işi tıpırdatmak,Yürürken veya parmakları bir yere vururken `tıpır tıpır` diye ses çıkarmak tıpırtı,Tıpırdayan bir şeyin çıkardığı sesin adı tıpır tıpır,Hafif ve düzenli biçimde ses çıkararak tıpışlama,Tıpışlamak işi tıpışlamak,"Çocuğu uyutmak veya susturmak için arkasına yavaş yavaş vurmak, tapıklamak" tıpış tıpış,Kısa adımlarla çabuk yürüyerek tıpış tıpış yürümek,kısa adımlarla çabuk yürümek tıpı tıpına,"Tastamam, aynen" tıpkı,"Bir şeyin eşi, benzeri, aynı" tıpkıbasım,"Bir yazı, desen, tablo vb.nin fotoğrafından kalıp çıkarılarak yapılan aynı basımı, faksimile" tıpkıçekim,"Bir yazı, kitap veya biçimin fotoğraf yoluyla kopyasını çıkarma yöntemi, fotokopi" tıp tıp,Küçük ve hafif bir biçimde tır,"Genellikle uluslararası kara yolu taşımacılığında kullanılan, dingil sayısı fazla olan uzun kamyon" tırabzan,Merdiven korkuluğu tırabzan babası,"Merdiven başlarında bulunan, parmaklığı desteklemeye yarayan, kalın, yuvarlak taşlı dayanak" tırak,Kırılan kuru bir şeyin çıkardığı ses tıraşı gelmek (veya uzamak),"saçı, sakalı tıraş edilecek duruma gelmek" tıraş olmak,"erkek saçını, sakalını kesmek veya berberde kestirmek" tıraşa tutmak,birini bıkkınlık verici uzun konuşmalarla oyalamak tıraş,"Saç veya sakalı kesme işi, yülüme" tıraş etmek,tıraş işini yapmak tıraş bıçağı,"Erkeklerin yüzlerindeki kılları kesmek için kullandıkları, çelikten yapılmış ince bıçak, jilet, ustura" tıraşçı,Palavracı tıraş fırçası,Sakal tıraşı olurken yüze sabun sürmeye yarayan fırça tıraş köpüğü,Tıraş olmayı kolaylaştıran özel hazırlanmış köpük tıraş kremi,Tıraştan sonra deriyi yumuşak tutmak için sürülen krem tıraşlama,Tıraşlamak işi tıraşlamak,"Saç, sakal vb.ni seyreltmek, kazımak, tıraş etmek" tıraşlanmak,Tıraşlama işi yapılmak tıraşlı,"Tıraş olmuş, sakalını tıraş etmiş, matruş" tıraş losyonu,"Tıraştan sonra deriyi canlandırıcı, özel kokulu kolonya" tıraş makinesi,Tıraş etmeye yarayan araç veya aygıt tıraş sabunu,"Tıraşı kolaylaştırmak, sert kılları yumuşatmak için kullanılan sabun" tıraşsız,"Saçı veya sakalı uzamış, tıraşı gelmiş" tıraş tası,"Tıraş suyunun konulduğu, içinde tıraş bıçağının, fırçanın çalkalandığı metal veya plastik tas" tırhallı,"Aynı şartlar altında bulunanların aynı durumda olduklarını anlatmak için söylenen tırhallı, hep bir hâlli deyiminde geçen bir söz" tırık,Bir nesnenin art arda iki yere çarpmasından çıkan ince ve kuru ses tırık tırak,Art arda gelen kuru ve hafif bir biçimde ses çıkararak tırıl,Çıplak ve zayıf tırıllama,Tırıllamak işi tırıllamak,Çıplak veya parasız kalmak tırınk,Sert bir yüzeye çarpan para vb. metal bir nesnenin çıkardığı ses tırısa kalkmak (veya geçmek),tırıs gitmeye başlamak tırıs gitmek,koşmaya yakın hızlı yürümek tırıs,Atın kısa adımlarla hızlı yürüyüşü tırıs tırıs,Hızlı bir biçimde tırkaz,"Kapı mandalı, sürgü" tırkazlanma,Tırkazlanmak işi tırkazlamak,Tırkazı sürmek tırmalama,"Tırmalamak işi, cırlama" tırmalamak,"Tırnaklarıyla çizmek veya hırpalamak, tırnaklamak, tırmıklamak, cırmalamak" tırmalanma,Tırmalanmak işi tırmalanmak,Tırmalama işine konu olmak tırmanış,Tırmanma işi tırmanma,Tırmanmak işi tırmanmak,El ve ayaklarıyla tutunarak veya tırnaklarını iliştirerek dik bir yere çıkmak tırmanma şeridi,"Kara yollarında, yokuşlarda ağır araçlara ayrılmış en sağdaki şerit" tırmık,Tırnak beresi tırmıklama,Tırmıklamak işi tırmıklamak,Tırmalamak tırmıklanma,Tırmıklanmak işi tırmıklanmak,Tırmıklama işine konu olmak tırnaklarını sökmek,"elindeki güçten yoksun bırakmak, etkisini yok etmek" tırnağı olamamak,birinden değerce çok aşağı olmak tırnak takmak,kötülük yapmak için bahane aramak tırnağına değmemek,değerce ondan çok aşağı olmak tırnak kadar,çok küçük tırnak göstermek,"korkutmak, gözdağı vermek" tırnak,İnsanda ve birçok omurgalı hayvanda parmak uçlarının dış bölümünü örten boynuzsu tabaka tırnak sürüştürmek,kavgayı körüklemek tırnak besleyicisi,"Ojeden önce sürülen, tırnakları besleyen ve kırılmasını önleyen bir ürün" tırnakçı,Para bozdurmak için gelerek kasadaki veya tezgâh üzerindeki parayı çalan kimse tırnak işareti,"Bir metnin içinde başkasından aktarılan yazı veya sözlerin başına ve sonuna konulan noktalama işaretinin adı (`...`), tırnak" tırnaklama,Tırnaklamak işi tırnaklamak,Tırmalamak tırnaklanma,Tırnaklanmak işi tırnaklanmak,Tırnaklama işine konu olmak tırnaklı,Tırnağı olan tırnaklık,Bir kutunun kapağı üzerinde bulunan ve kapağın tırnakla çekilip açılmasını sağlayan yanlamasına çentik tırnak makası,El ve ayak tırnaklarını kesmeye yarayan araç tırnaksı,"Tırnağı andıran, tırnağa benzeyen, tırnak gibi" tırnaksı kemik,"Göz çukurunun iç çeperinde bulunan, küçük, dört köşe ince bir çift kemik" tırnak yeri,Çakı gibi açılıp kapanabilen şeyler üzerine tırnakla kolayca açabilmek için yapılmış kertik tırpan,"Uzun bir sapın ucuna tutturulan, ot, ekin vb.ni biçmeye yarayan, hafifçe kıvrık, uzun çelik bıçak" tırpan atmak,tırpanlamak tırpandan geçirmek,tırpanlamak tırpana,"Öz kedi balığıgillerden, yan kanatları vücuduna yapışık, uzun kuyruklu, iri bir balık, rina (Raja batis)" tırpancı,Tırpanla ekin biçen kimse tırpanlama,Tırpanlamak işi tırpanlamak,Tırpanla biçmek tırpanlanma,Tırpanlanmak işi tırpanlanmak,Tırpanlama işine konu olmak veya tırpanlama işi yapılmak tırtık,Çentik tırtıkçı,Yankesici tırtıkçılık,Tırtıkçı olma durumu tırtıklama,Tırtıklamak işi tırtıklamak,"Aşırmak, çalmak" tırtıklı,Tırtığı olan tırtıl,Yumurtadan çıkan kelebek kurtçuklarının ilk durumu tırtıl,Çevresinde kertikler bulunan ve işlenecek parça üzerine bastırılarak bu kertiklerin izini parçaya basmaya yarayan çelik disk tırtıl kesmek,bir şeyin yanlarını diş diş kesmek tırtıl çekmek,henüz yumuşak olan bir parçayı metal bir tırtılla süslemek tırtıllanma,Tırtıllanmak işi tırtıllanmak,Tırtıl üşüşmek tırtıllı,Kenarlarında tırtıl olan tırtıllı bıçak,Sebzeleri süslü ve kolay kesmek için kullanılan mutfak bıçağı tırtılsı,"Tırtılı andıran, tırtıla benzeyen, tırtıl gibi, tırtılımsı" tırtır,"Zar kanatlılardan, uzun gövdeli, uzun duyargalı, kurtçuk evresini tarım bitkilerine zarar veren böcekler üzerinde geçiren bir tür böcek (Ichneumon)" tıs,"Kaz, kedi, yılan vb.nin çıkardığı ses" tıs kesilmek,sessiz kalmak tıs yok,bir yerde hiç ses olmadığını belirtmek için kullanılan bir söz tıslama,Tıslamak işi tıslamak,"Kaz, kedi, yılan `tıs` diye ses çıkarmak" tıslayış,Tıslama işi tıynet,"Yaradılış, huy, maya" tıynetsiz,Kötü huylu Ti,Titan elementinin simgesi tiye almak,"biriyle alay etmek, eğlenmek" ti,"Bir tören sırasında, askerleri bir araya toplamak, törenin başladığını bildirmek vb. amaçlarla çalınan borazanın çıkardığı tiz ses" Tibetçe,Tibet dili Tibetli,Tibet halkından olan kimse Tibet öküzü,Yak ti borusu,Ti işareti veren boru Ticani,Kuzey Afrika'da kurulmuş bir tarikat ve bu tarikattan olan kimse Ticanilik,Ticani tarikatı ticaret,"Ürün, mal vb. alım satımı" ticaret ataşesi,"Yurt dışında ticaret işleri ve hareketleriyle ilgilenmek üzere görevlendirilen memur, ticari ataşe" ticaret borsası,Ticaret mallarının işlem gördüğü borsa ticaret coğrafyası,Bir ülkenin ticaretle ilgili her türlü ilişkisini ve bunun nedenlerini inceleyen coğrafya bilimi ticaret filosu,Aynı bayrak altında çalışan her türden ticaret gemilerinin tümü ticaretgâh,"Ticaret yeri, ticarete elverişli yer" ticaret gemisi,"Devlet veya özel sermayece işletilen, ticaret amacıyla kullanılan gemi" ticarethane,Ticaret işlerinin yürütüldüğü yer ticaret işletmesi,Kazanç sağlamak amacıyla çalışan işletme ticaret limanı,Dış ülkelerle alışverişin yapıldığı liman ticaret mahkemesi,Ticaret davalarına bakan mahkeme ticaret odası,"Tüccarlar arasında dayanışmayı sağlamak, ortak sorunlarla uğraşmak, yabancı tüccarlarla ilişki kurmak, ortak çıkarları korumak için kanun ile kurulan tüzel kişiliğe sahip kurum" ticaret sicili,Ticaret mahkemelerinin bulunduğu yerlerde ticari işlemlerin kayıt ve tescil edildiği ve herkesin yararlanabileceği resmî kütük ticari,"Ticaretle ilgili, ticarete ilişkin" ticari ataşe,Ticaret ataşesi ticari dava,Ticaret mahkemesinin görev alanına giren davalar ticarileşmek,Ticari duruma gelmek ticari tüketim,Ticaret mallarının tüketilmesi ticari unvan,Ticarethanelerin kullanmak zorunda oldukları ad veya unvan tifdruk,"Oyulmuş bakır kalıplarla yapılan, renkli fotoğraf baskılarına elverişli bir baskı tekniği" tifo,"Kirli sularda, bu sularla sulanmış sebzelerde bulunan, mikroplarla oluşan, ortalama üç hafta süren, ateşli ve tehlikeli bir bağırsak hastalığı, karahumma" tiftik,"Tiftik keçisinin ince, yumuşak, parlak yünü, moher" tiftik keçisi,"Uzun, kıvırcık ve ipek gibi yumuşak kılları olan, evcil bir tür keçi, Ankara keçisi" tiftiklenme,Tiftiklenmek işi tiftiklenmek,"Kumaşın telleri birbirinden ayrılmak, kabarmak, tiftik tiftik olmak" tiftik tiftik,Telleri birbirinden ayrılıp kabarmış tiftik tiftik olmak,"kumaşın telleri birbirinden ayrılmak, çok eskimek" tifüs,"Bitle geçen, ortalama on beş gün süren, vücutta pembe lekelerle beliren, ateşli ve tehlikeli bir hastalık, lekeli humma" ti işareti,Borazanla `ti` sesi çıkararak verilen işaret tik,Herhangi bir kas kümesinin irade dışı hareketi tik ağacı,"Çift çeneklilerden, kaplamada kerestesinden yararlanılan, doğal rengi sarı, zamanla havada kendiliğinden koyulaşan bir sıcak iklim ağacı (Tectona grandis)" tike,"Et, ekmek, peynir vb.nde parça, lokma, dilim" tikel,Kısmi tikel önerme,Konunun kapsamına giren bütün bireyler için değil de bazıları için belli bir şey bildiren önerme tiksindirici,"Tiksinilecek durumda olan, menfur" tiksindirme,Tiksindirmek işi tiksindirmek,Tiksinmesine yol açmak tiksinilme,Tiksinilmek işi tiksinilmek,Tiksinme işine konu olmak tiksiniş,Tiksinme işi tiksinme,"Tiksinmek işi, ikrah, istikrah, nefret" tiksinmek,"Bir şey, bir kimse, bir düşünce, bir durum vb.ni kötü, iğrenç veya aşağılık bularak ondan uzak durma duygusuna kapılmak, ikrah etmek, istikrah etmek" tiksinti,"Tiksinme işi, tiksinme, nefret" tik tak,Genellikle saatin çalışırken çıkardığı ses tilavet,"Kur'an'ı güzel ve yüksek sesle, usulünce okuma" tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkânıdır,"`bir kişi ne kadar farklı yerlerde yaşarsa yaşasın, ne kadar farklı işlerle uğraşırsa uğraşsın, bağlı bulunduğu çevreye veya işe dönmek zorunda kalır` anlamında kullanılan bir söz" tilki tilkiliğini anlatıncaya kadar post elden gider,`bir gerçeği anlatıncaya kadar çoğu kez başa gelmedik şey kalmaz` anlamında kullanılan bir söz tilki gibi,kurnaz (kimse) tilki,"Köpekgillerden, uzunluğu 90, kuyruğu 30 santimetre kadar, ırklarına göre çeşitli renklerde olan, ağız ve burnu uzun ve sivri, kümes hayvanlarına zarar veren, kürkü beğenilen bir tür memeli (Vulpes)" tilkikuyruğu,Hoşkuran tilkileşme,Tilkileşmek işi tilkileşmek,Kurnazlaşmak tilkilik,Kurnazlık veya kurnazca davranış tilki uykusu,"Yarı uyanık biçimdeki uyku, hemen uyanılabilen uyku" tilki uykusuna vermek,uyuyormuş gibi yaparak fırsat kollamak tilki uykusuna yatmak,uyuyormuş gibi yaparak fırsat kollamak tilki üzümü,İt üzümü tilmiz,Öğrenci tilmizlik,Öğrencilik tim,Güvenlik güçlerinde belirli bir iş veya hizmeti başarabilecek güçteki en küçük birlik timbal,"Üstü deri ile kaplı, bakırdan yapılan, küre biçiminde bir davul türü" timsah,"Sürüngenlerden, sıcak bölgelerin akarsularında yaşayan, kalın derili, uzun kuyruklu, iri bir hayvan (Crocodilus)" timsahlar,Örneği timsah olan sürüngenler takımı timsal,Simge timsal olmak,simge durumuna gelmek timüs,"Göğüs kemiği arkasında bulunan iç salgı bezi, özden" tin,Ruh tiner,İnceltici tinsel,"Maddeyle ilgisi olmayan, manevi olan, spiritüel" tinselcilik,"Bütün gerçekliğin özünün ruh olduğunu, her gerçek olanın manevi olduğunu ve maddi olanın yalnızca manevi gerçekliğin bir görünüşü olduğunu veya salt bir tasarım olduğunu ileri süren fizikötesi öğreti, spiritüalizm" tin tin,"Sessiz, patırtısız bir biçimde" tip,Aynı cinsten bütün varlıkların veya nesnelerin temel özelliklerini büyük ölçüde kendinde toplayan örnek tipi,Kar fırtınası tipik,"Bir kimseyi veya nesneyi niteleyen, karakteristik" tipileme,Tipilemek işi tipilemek,Kar tipiye çevirmek tipili,Kar fırtınalı tipleme,Tiplemek işi tiplemek,"Belirli bir tipin bütün çapraşık özelliklerini, bunu en iyi, en rahat, en inandırıcı biçimde temsil edebilecek kişiyle canlandırmak" tipografi,"Kabartma biçimlerle ilgili baskı yöntemi, tipografya" tipografya,Tipografi tipoloji,İnsan tiplerini belirleme ve ayırt etme yöntemi tiraj,Baskı sayısı tiramola,"Geminin rüzgârüstüne veya rüzgâraltına dönmesi için yelkenlerin bazısını gevşetme, bazısını germe işlemi" tiran,"Eski Yunan'da siyasal gücü zorla ele geçiren, onu kötüye kullanan kimse" tirat,Bir tiyatro oyununda oyuncuların bir defada söylediği parça tirbuşon,Burgu tire,Dikişte kullanılan pamuk ipliği tire,Kısa çizgi tirendaz,Ok atan tirfil,Bir tür yonca tirfillenme,Tirfillenmek işi tirfillenmek,Havı dökülmek tirhandil,Yelken ve kürekle yürütülen ve genellikle Bodrum'a özgü dayanıklı ve zarif tekne türü tirhos,Taze sardalya balığı tirhos vohozu,Sardalya balığının küçüğü tirildeme,Tirildemek işi tirildemek,Titremek tiril tiril,"Titrer gibi dalgalanan, ince (kumaş, elbise)" tiridi çıkmak,"iyice ihtiyarlamak, çok yaşlanmak" tiridine banmak,yemeğin suyuna banmak tirit,Et suyuna kızartılmış veya bayat ekmek konularak yapılan yemek tirit gibi,yerinden kımıldayamayacak kadar ihtiyar (kimse) tiritlenme,Tiritleşme tiritlenmek,Tiritleşmek tiritleşme,"Tiritleşmek işi, tiritlenme" tiritleşmek,"Çok yaşlanıp gücü kalmamak, tiritlenmek" tiriz,Giysilerin yırtmacına ve eteğine eklenen ensiz kumaş parçası tirle,Meme başı üzerine yerleştirilip sütün alınmasına yarayan araç tirlin,"Mürekkeple çizgi çizmeye yarayan, türlü kalınlıklarda gereç" tiroit,Tiroit bezi tirokalsitonin,"Tiroit bezinden salgılanan, kandaki kalsiyumu azaltan hormon" tiroksin,Tiroit hormonlarının ilk keşfedileni tirpidin,Ufak bahçe çapası tirsi,"Hamsigillerden, yumurtalarını tatlı sulara bırakan bir tür balık (Alosa alosa)" tirşe,Yeşil ile mavi arası renk tirşe gözlü,Gözü tirşe renkli olan tirşeleşme,Tirşeleşmek işi tirşeleşmek,Tirşe rengine dönüşmek tir tir,"`Çok üşümek, çok korkmak` anlamlarındaki tir tir titremek deyiminde geçen bir söz" tiryak,"Bitkisel, hayvansal ve madensel maddelerin karışımından yapılan macun, panzehir" tiryaki,"Afyon, tütün, kahve, çay vb. keyif veren maddelere alışmış olan (kimse)" tiryakisi olmak,bir şeye veya birine çok düşkün olmak tiryakilik,"Tiryaki olma durumu, iptila" tişört,"Genellikle kısa kollu, pamuklu spor giysi" titan,"Atom numarası 22, atom ağırlığı 47,90, yoğunluğu 4,5 olan, 1675 °C'ye doğru eriyen, özellikleri bakımından silisyumla kalaya yaklaşan, parlak beyaz renkli, basit element (simgesi Ti)" titiz,"Çok dikkat ve özenle davranan veya böyle davranılmasını isteyen (kimse), memnun edilmesi güç, müşkülpesent" titizce,Titiz bir biçimde titizlenme,Titizlenmek işi titizlenmek,"Çok dikkat ve özenle davranmak veya böyle davranılmasını istemek, titiz olmak, titizlik göstermek" titizleşme,Titizleşmek işi titizleşmek,Titizlenmek titizlik,"Titiz olma, titizce davranma durumu" titizlik göstermek,titizlenmek titr,Unvan titrek,"Titreyen, lerzan" titrekleşme,Titrekleşmek işi titrekleşmek,Titrek duruma gelmek titreklik,Titrek olma durumu titrem,Ton titreme,Titremek işi titreme gelmek,"titremeye başlamak, titremeye tutulmak" titremek,Küçük ve hızlı salınım hareketleri yapmak titremleme,Titremlemek işi titremlemek,"Konuşmada, düşünce veya duyuştan gelen yumuşaklık ve sertlik özelliklerini belirtmek için tonları düzenlemek" titreşim,"Küçük ve hızlı salınım, ihtizaz, vibrasyon, rezonans" titreşimli,Titreşim yapan veya titreşim oluşturan titreşimsiz,Titreşim yapmayan veya titreşim oluşturmayan titreşme,Titreşmek işi titreşmek,Her yanı titremek titreştirme,Titreştirmek işi titreştirmek,Her yanı titretmek titretiş,Titretme işi titretme,Titretmek işi titretmek,Titremesine yol açmak titreyiş,Titreme işi tiyatro,"Dram, komedi, vodvil vb. edebiyat türlerinin oynandığı yer" tiyatrocu,Tiyatro oyuncusu tiyatroculuk,Tiyatro sanatçılığı tiyatrolaştırmak,Yazılı bir eseri oyun durumuna getirmek tiz,"İnce, keskin (ses)" tizleşme,Tizleşmek işi tizleşmek,"Ses, tiz bir durum almak" Tl,Talyum elementinin simgesi Tm,Tulyum elementinin simgesi Togolu,Togo halkından olan kimse tuğrul,Çakırdoğan Toharca,Orta Asya'da kullanılmış olan eski bir Hint-Avrupa dili toht,"Çoban köpeklerinin boynuna takılan dikenli demir halka, tasma" tohum,Bitkilerde döllenme sonunda yumurtacıktan oluşan ve yeni bir bitki oluşmasını sağlayan tane tohuma kaçmak,üreme veya üretme gücü kalmamak tohumu dökülmek,geçirdiği büyük bir korku dolayısıyla dölden kesilmek tohumcu,Tohum yetiştiren veya satan kimse tohumculuk,Tohumcunun işi tohumlama,Döllemek işi tohumlamak,Döllemek tohumlanma,Tohumlanmak işi tohumlanmak,Tohumlu duruma gelmek tohumlu,Tohumu olan tohumlu bitkiler,"Bitkiler dünyasının büyük bir şubesi, çiçekli bitkiler" tohumluk,"Bitki yetiştirmede kullanılan tane, çekirdek, kök, sap vb.nin bütünü" tohum zarı,Tohumu dıştan sararak onu koruma altına alan zar tok,"Açlığını gidermiş, doymuş, aç karşıtı" tok açın hâlinden bilmez,"`varlıklı olan, yoksulun ne denli sıkıntı içinde bulunduğunu bilmez` anlamında kullanılan bir söz" tok evin aç kedisi,gereksinimi olmadığı hâlde açgözlülük eden tok tutmak,açlığı uzun süre giderme veya doyurma özelliği olmak toka,"Kemer, kayış, ayakkabı vb.nin iki ucunu birbirine bağlamaya, bunları istenilen genişlikte tutmaya yarayan, türlü biçimlerde tutturmalık" toka,El sıkışma toka etmek,el sıkışmak tokaç,"Çamaşır yıkarken kullanılan, tahtadan, yassı tokmak" tokaçlama,Tokaçlamak işi tokaçlamak,Çamaşırı tokaçla dövmek tokaçlanma,Tokaçlanmak işi tokaçlanmak,Çamaşır tokaçla dövülmek tokalaşma,Tokalaşmak işi tokalaşmak,"Birbirinin elini sıkmak, el sıkışmak" tokalı,"Tokası olan, toka takılmış olan" tokat,İnsana el içi ile vuruş tokat aşk etmek (veya eylemek),hızla vurmak tokat atmak (veya patlatmak),el içi ile vurmak tokat (veya tokadı) yemek,kendine tokat vurulmak tokat,Hayvan ağılı tokatçı,Dolandırıcı tokatçılık,Dolandırıcılık tokatlama,Tokatlamak işi tokatlamak,Tokat atmak tokatlanma,Tokatlanmak işi tokatlanmak,Tokat atılmak tokgözlü,"Gözü malda olmayan, gözü tok, açgözlü karşıtı" tokgözlülük,Tokgözlü olma durumu toklu,Bir yıllık kuzu tokluk,Tok olma durumu tokmak,Ağaçtan yapılmış iri çekiç tokmak gibi,tıkız etli tokmakbaş,Kaya balığı tokmakçı,Jigolo tokmaklama,Tokmaklamak işi tokmaklamak,Tokmakla vurmak toksikolog,Toksikoloji ile uğraşan kimse toksikoloji,"Zehirle, onların organizmaya olan etkileriyle ve zehirlerin belirlenmesiyle uğraşan bilim dalı" toksikoman,"Dıştan sağlanan her türlü maddeye, özellikle toksik bir maddeye karşı fiziksel ve ruhsal bir bağımlılık duyan, vücudunda bu maddenin yarattığı olağanüstü etkilerin arayışı içinde olan kişi" toksikomani,Uyuşturucu madde tutkunluğu toksin,Canlı organizmalarda görülen zehir tok sözlü,"Hatır ve gönül dinlemeden, hiçbir şeyden çekinmeden konuşan" tok sözlülük,Tok sözlü olma durumu tokurcun,Dokurcun tokurdama,Tokurdamak işi tokurdamak,"Hava, suyun içinde kabarcıklar durumunda yükselirken ses çıkarmak" tokurdatma,Tokurdatmak işi tokurdatmak,Tokurdama işini yaptırmak tokurtu,Tokurdama sırasında çıkan sesin adı tokuşma,Tokuşmak işi tokuşmak,"İki şey birbirine çarpmak, çarpışmak" tokuşturma,Tokuşturmak işi tokuşturmak,"Birbirine dokundurmak, çarpıştırmak" tokuz,"Sık ve kalınca, tok (kumaş)" tokyo,Genellikle plastikten yapılmış bir terlik türü tol,"Taş kemer veya taş kemerlerle yapılmış ev, oda, kapı vb. şey" tolerans,Hoşgörü toleranslı,Hoşgörülü toleranssız,Hoşgörüsüz toleranssızlık,Hoşgörüsüzlük tolga,Miğfer tolgalı,Tolgası olan tolgasız,Tolgası olmayan tolüen,"Maden kömürü katranında benzinle birlikte bulunan, eritici ve leke çıkarıcı olarak kullanılan, yanabilir sıvı hidrokarbür (CH)" tomak,Ağaçtan yapılmış top tomar,Dürülerek boru biçimi verilmiş deriler veya kâğıtlar tombak,"Kuyumculukta kullanılan, % 80 bakır, % 20 çinkodan oluşan sarı renkli alaşım" tombala,Torbadan numaralı taşlar çekilerek üzerinde numara yazılı kâğıtlarla oynanan bir talih oyunu tombala çekmek,tombala oynamak tombalacı,Tombala çektirerek para kazanan kimse tombalacılık,Tombalacının işi tombalak,"Kısa boylu, şişman, tıknaz ve tombulca" tombaz,"Irmaklarda işleyen, altı düz kayık" tombik,"Kuzey Afrika kıyılarında avlanan bir çeşit orkinosun yavrusu, tombilya" tombilik,Küçük ton balığı tombilya,Tombik tombul,Yuvarlak tombulca,Biraz tombul tombullaşma,Tombullaşmak işi tombullaşmak,"Tombul duruma gelmek, şişmanlamak" tombulluk,Tombul olma durumu tomografi,Bir organ veya organizma kesitinin röntgenle filmini çekme yöntemi tomruk,Ağacın kesilerek silindir biçimine getirilmiş gövdesi tomruğa atmak,tutukevine koymak tomruğa vermek,işkence aracına suçlunun ayaklarını geçirmek tomruklama,Tomruklamak işi tomruklamak,Tomruk durumuna getirmek tomruklanma,Tomruklanmak işi tomruklanmak,Tomruk durumuna gelmek tomurcuk,"Bir bitkinin üzerinde bulunan ve ileride sap, çiçek veya yaprak verecek olan filiz" tomurcuklanma,Tomurcuklanmak işi tomurcuklanmak,Tomurcuk oluşmak tomurma,Tomurmak işi tomurmak,Ağacı dibinden kesmek ton,Bir metreküp hacminde ve + 4 °C'deki arı suyun ağırlığı ton,"İnsan veya çalgı sesinin yükseklik, alçaklık derecesi" tonaj,Bir taşıtın alabildiği ton miktarı tonalite,Belirli bir tonda yazılmış müzik parçasının niteliği ton balığı,"Uskumrugillerden, boyu 2,5 metre kadar olabilen, eti yenir bir balık, istavrit azmanı, orkinos (Thunnus)" tongaya basmak (veya düşmek),"kendisini kötü bir duruma düşürmek için hazırlanan bir düzene uğramak, tuzağa düşmek" tonga,"Hile, düzen, tuzak" tonik,Organları uyaran ve güçlendiren ilaç tonilato,"Gemilerin alabileceği yükü belirtmekte kullanılan, bir tona eşit birim" tonilatoluk,Herhangi bir tonilato hacminde olan tonluk,Belli bir ton ağırlığında olan tonmayster,Ses yönetmeni tonoz,"Tuğla ve harçla örülmüş, alttan obruk, yarım silindir biçiminde tavan örtüsü" tonton,"Sevimli, hoş (kimse)" top yapmak,"topu rakibe kaptırmadan takım oyuncuları arasında dolaştırmak, topa daha uzun süre sahip olmak" topu taca atmak (veya bırakmak),karşılaşmada topu yan çizgi dışına çıkarmak topu dikmek,topu ayakla hızlı bir biçimde havaya doğru atmak topu atmak,iflas etmek topa tutmak,üzerine topla ateş etmek topa çıkmak,rakibin topu rahatça kullanmasına engel olmak için topa hamle etmek top yuvarlaktır,"`karşılaşma bitmeden sonuç belli olmaz, değişebilir` anlamında kullanılan bir söz" top sürmek,"kısa vuruşlarla, topu kaçırmadan karşı takımın kalesine veya potasına doğru götürmek" top gibi patlamak,birden gelen şaşırtıcı ve ürkütücü haber duyulmak top gibi gürlemek,gürültülü bir biçimde bağırmak veya konuşmak top etmek,bir şeyi yığın durumuna getirmek top (veya topu) atmak,"batkınlığa uğramak, iflas etmek" top,"Birçok spor oyununda kullanılan, türlü büyüklükte, genellikle kauçuktan yapılmış yuvarlak nesne" topaç,Çevresine ip sarılıp birden bırakılarak veya kamçı ile vurularak döndürülen koni biçiminde ucu sivri oyuncak topaç gibi,vücutça toplu ve sağlıklı (çocuk) topaççı,Topaç yapan veya satan kimse top ağaç,Gövdesi yüksekçe bir yerden kesilerek dallandırılan ağaç topak,"Yuvarlak biçimde olan nesne, toparlak" topaklama,Topaklamak işi topaklamak,Toz veya küçük parçalar durumundaki bir şeyi kütle veya yığın biçiminde birleştirmek topaklanma,Topaklanmak işi topaklanmak,Topak durumuna gelmek topal,"Bacağındaki sakatlık sebebiyle seker gibi veya iki adımda bir, bir yana eğilerek yürüyen (insan veya hayvan)" topal eşekle kervana katılmak (veya karışmak),yetkisi ve yeteneği olmadığı hâlde önemli bir işe katılmaya yeltenmek topalak,"Hünnapgillerden, yapraklarından yeşil boya çıkarılan bir bitki (Rhamnus clorophorus globosus)" topallama,Topallamak işi topallamak,"Bacağındaki sakatlık sebebiyle seker gibi veya iki adımda, bir yana eğilerek yürümek" topallayış,Topallama işi topallık,Topal olma durumu topaltı,Kale toplarının koruması altındaki yer top arabası,Sahra topunun oturtulmuş bulunduğu tekerlekli taşıt toparlacık,Çok yuvarlak toparlak,Top cephanesi taşıyan araba toparlakça,Toparlağa yakın bir biçimde olan toparlak hesap,Yuvarlak hesap toparlak sayı,Yuvarlak sayı toparlama,Toparlamak işi toparlamak,"Bir araya getirmek, toplu bir duruma sokmak" toparlanış,Toparlanma işi toparlanma,Toparlanmak işi toparlanmak,Toparlama işine konu olmak veya toparlama işi yapılmak toparlayıcı krem,Esnekliğini yitirmiş cildi sıkıştırıp düzelten krem türü topatan,"Güzel kokulu, sarı renkte, uzunca bir tür kavun" top atımı,Top atma işi topaz,"Alüminyum silikatı ve florinden oluşan, kahverengi veya soluk sarı renkte değerli taş" topbaş,"Anadolu'da özellikle Tokat yöresinde yetiştirilen açık renkli, orta boy yapraklı ve tatlı içimli bir tütün türü" top çam,"Yaklaşık 1,5 metre boyunda olan, fazla büyümeyen, yuvarlak biçimde bir tür çam" topçeker,"Ağır top taşıyan küçük savaş gemisi, gambot" topçu,"Topların kullanılışı, bakımı üzerine yetiştirilen asker sınıfı" topçuluk,Topçu olma durumu tophane,"Top yapılan, top dökülen yer" topik,"Tahin, nohut, patates ve soğanla yapılan meze" top kandil,Birçok kandilin birleştirilmesiyle yapılmış avize topla,Üç parmaklı dirgen toplaç,"Elektrik dinamolarında, hareketli bölümün üzerindeki iletken devrelerde oluşan akımı toplayıp tek bir devreye veren araç, kolektör" toplam,"Toplama işleminin sonucu, mecmu, yekûn" toplama,Toplamak işi toplama işareti,Toplama işlemini gösteren “+” işareti toplamak,Bir araya getirmek topla!,taşıtlarda sürücünün direksiyonu gideceği yöne çevirmesini söylemek için kullanılan bir söz toplama kampı,"Düşman olan milletten sivil halkın, savaş tutsaklarının veya siyasi tutukluların topluca tutuldukları yer, temerküz kampı" toplanan,Toplama işleminde toplamı oluşturan sayılardan her biri toplanık,Toplanmış durumda olan toplanılma,Toplanılmak işi toplanılmak,Toplama işi yapılmak toplanış,Toplanma işi toplanma,Toplanmak işi toplanmak,Toplama işine konu olmak toplantı,"Birden çok kimsenin belirli amaçlarla bir araya gelmesi, içtima" toplantı salonu,Toplantıların yapıldığı geniş mekân toplantı yeri,Toplantının yapıldığı yer veya merkez toplardamar,"Kirli kanın vücudun her yanından kalbe gitmesini sağlayan damar, vena, verit" toplaşma,Toplaşmak işi toplaşmak,Toplanmak toplatılma,Toplatılmak işi toplatılmak,Toplama işi yaptırılmak toplatma,Toplatmak işi toplatmak,Toplama işini yaptırmak toplayış,Toplama işi toplu,Topu olan topluca,Vücutça biraz dolgun toplu çalışım,Toplu çalışma toplu çalışma,"Bir konu, bir iş için gerçekleştirilen birlikte çalışma, toplu çalışım" toplu iğne,Başında küçük bir toparlak bulunan iğne toplu konut,"Önceden planlanmış belli bir yerleşim bölgesinde, vatandaşa devletin açtığı kredi yardımları ve katkılarıyla oluşturulan yapılar bütünü" topluluk,"Nitelikleri bakımından bir bütün oluşturan kimselerin hepsi, toplum, camia, cemiyet" topluluk adı,"Birlik kavramı taşıyan topluluğa verilen ad, topluluk ismi: Ordu, alay, tabur, sürü gibi" topluluk eki,Adlarda sayı bakımından topluluk ve birliktelik gösteren ek topluluk ismi,Topluluk adı topluluk sayısı,Topluluğu meydana getiren sayı toplum,"Aynı toprak parçası üzerinde bir arada yaşayan ve temel çıkarlarını sağlamak için iş birliği yapan insanların tümü, cemiyet" toplum bilimci,"Toplum bilimi bilgini, içtimaiyatçı, sosyolog" toplum bilimi,"Toplumun oluşum, işleyiş ve gelişim yasalarını inceleyen bilim dalı, içtimaiyat, sosyoloji" toplum bilimsel,"Toplum bilimiyle ilgili olan, sosyolojik" toplumcu gerçekçi,Toplumcu gerçekçilik yanlısı olan toplumcu gerçekçilik,Toplumsal olayları ve ilişkileri toplum bilimi açısından ele alarak hem gerçekçilik hem de gelişme süreci içinde irdeleyen roman türü toplumculuk,"Toplumsal refahı devlet inisiyatifinin getireceğini savunan, işçilerin yönetime katılmalarına ağırlık veren, hür teşebbüsü devletin ve sendikaların baskısı altında tutmaya çalışan, telkin ve propagandalarını eğitim, tarım ve vergi reformları üzerinde yoğunlaştıran siyasi öğreti, sosyalistlik, sosyalizm, erkincilik karşıtı" toplumdaş,Aynı topluma bağlı bireylerin her biri toplum dışı,Toplumun dışında kalan toplum felsefesi,Toplumcu görüşe dayalı düşünce ve değerlendirme toplumlar arası,Birçok toplumu ilgilendiren toplumlaşma,Toplumlaşmak durumu toplumlaşmak,Toplum durumuna gelmek toplum polisi,Toplumsal olayları izlemek ve denetlemek amacıyla oluşturulmuş polis birimi ve polisiye güç toplumsal,"Toplumla ilgili, topluma ilişkin, içtimai, maşerî, sosyal" toplumsal bilim,Toplum bilimi toplumsal bunalım,Toplumun genel olarak içinde bulunduğu sıkıntılı durum toplumsal dayanışma,Toplumun kurum ve kuruluşlarıyla ortak değerlerde birleşmesi ve birlikte hareket etmesi toplumsal değer,Toplumun her katmanı tarafından benimsenen ve savunulan değer toplumsal değişme,"Toplumun siyasal, sosyal ve ekonomik gelişme ve değişmelere paralel olarak gösterdiği eğilim" toplumsal denge,Bir toplumun başlıca kesimlerinin geniş ölçüde bir uyum içinde bulunmasını sağlayan toplum ve kültür bakımından bütünleşme toplumsal gelişme,Toplumun bütün olarak değişmesi ve gelişmesi toplumsal ilişki,Toplumun değişik ögelerinin karşılıklı etkileşimi ve ilişkisi toplumsallaşma,"Bireyin kişilik kazanarak belli bir toplumsal çevreye hazırlanması, toplumla bütünleşmesi süreci, sosyalleşme" toplumsallaşmak,"Birey kişilik kazanarak belli bir toplumsal çevreye hazırlanmak, toplumla bütünleşmek, sosyalleşmek" toplumsallaştırma,"Bazı imkânlardan, kuruluşlardan toplumun yararlanmasını sağlama, toplum hizmetine koyma, sosyalizasyon" toplumsallaştırmak,Toplum yararına çalışır duruma getirmek toplumsal yapı,Sosyal yapı toplum yapısı,Sosyal hayattaki irili ufaklı pek çok sayıda sosyal grubun meydana getirdiği yapı toplu sözleşme,"İş kanununa göre, işverenle bir yerde çalışan işçiler arasındaki çalışma şartlarını ve ücretleri düzenlemek amacıyla işçilerin bağlı olduğu sendika ile işveren arasında belli bir süre için imzalanan anlaşma" toplu tabanca,Mermileri şarjöre değil bir eksen etrafında dönen top içerisine yerleştirilen tabanca toplu taşıma,"Bir şehir halkının ulaşım gereksiniminin, çok sayıda insan taşımaya elverişli büyük taşıma araçlarıyla karşılanmasını sağlayan ulaşım sistemi" toplu taşımacılık,Toplu taşıma yapma durumu topoğrafik,Topoğrafyayla ilgili topoğrafik harita,Topoğrafya haritası topoğrafya haritası,"Büyük ölçekli olan ve yeryüzü biçimlerini ayrıntılarıyla gösteren harita, topoğrafik harita" topoğraf,Topoğrafya uzmanı topoğrafya,Bir kara parçasının doğal engebe ve özelliklerini kâğıt üzerinde çizgilerle gösterme işi topoloji,"Geometrik cisimlerin nitelikleriyle ilgili özelliklerini ve bağıl konumlarını, biçim ve büyüklüklerinden ayrı olarak alıp inceleyen geometri dalı" topolojik,Topoloji ile ilgili olan top patlıcan,Bir tür yuvarlak ve etli patlıcan toprak doyursun gözünü,gözünü toprak doyursun toprak,"Yer kabuğunun, toz durumuna gelmiş türlü kütle kırıntılarıyla, çürümüş organik cisimlerden oluşan ve canlılara yaşama ortamı sağlayan yüzey bölümü" toprak çekmek,bir yerdeki toprağı başka bir yere taşımak toprak olmak,"ölümünün üzerinden çok zaman geçtiği için artık çürümüş olmak, toprağa karışmış olmak" toprak paklar,`bir kimsenin yaptığı kötülükler ancak ölmesiyle son bulur` anlamına kullanılan bir söz toprağa bakmak,ölümü yakın görünmek toprağa düşmek,ölüp gömülmek toprağa vermek,ölüyü gömmek toprağı bol olsun,Müslüman olmayanlar için `ruhu sükûn içinde olsun` anlamında söylenen bir söz toprağı çekmiş,sürekli olarak yaşadığı yerden kısa bir süre kalmak üzere gittiği başka bir yerde ölenler için söylenen bir söz toprağına ağır gelmesin,bir ölünün aleyhinde konuşulduğunda kullanılan bir söz toprakbastı,Ayakbastı toprak bilimci,"Toprak bilimi uzmanı, pedolog" toprak bilimi,"Toprakların fiziksel, kimyasal, biyolojik vb. özelliklerini inceleyen bilim, pedoloji" toprak boya,"İçinde demir oksidi bulunan renk, kiremit kırmızısı" toprak kayması,"Yağışların etkisiyle toprağın alt tabakalarının gevşemesi sonucu üst tabakanın yerinden oynayarak hareket etmesi, kayşa, göçü, heyelan" toprak köleliği,Toprağa bağlı kölelik düzeni toprak kölesi,Toprağa bağlı köle topraklama,Topraklamak işi topraklamak,Üzerini toprakla örtmek topraklandırma,Topraklandırmak işi topraklandırmak,Bir kimseyi işletip geçinmesi için toprak sahibi yapmak topraklaşma,Topraklaşmak işi topraklaşmak,Toprak durumuna gelmek topraklı,İçine toprak karışmış toprak rengi,Toprağın sarı veya yeşile çalan rengi topraksı,"Toprağı andıran, toprağa benzeyen, toprak gibi" toprak sıçanı,"Sıçangiller familyasından, Avrupa, Asya ve Kuzey Amerika'da yaşayan, ekin tarlalarına zarar veren, küçük boylu bir tür sıçan" topraksız,İçinde toprak bulunmayan top sağır,Sağırlığı ileri derecede olan top sakal,"Çene bölgesinde yusyuvarlak düzeltilip kesilmiş olan, uzun ve gür sakal" top sakallı,Top sakalı olan toptan,"Büyük ölçüde, çok miktarda yapılan (alışveriş), perakende karşıtı" toptancı,Toptan satış yapan tüccar toptancılık,Toptancı olma durumu top tekniği,"Oyuncunun topla dilediği gibi oynayabilmesi, topu kullanabilme becerisi" top tüfek,Türlü silahlar topuk,Ayağın yuvarlakça olan alt bölümü topuk çalmak,yürürken ayakların iç kemikleri birbirine çarpmak topuk kapmak,dalmak topuk vurmak,selamlamadan önce ayak topuklarını yan yana getirmek topuk demiri,Kapı menteşelerinin altta kalan erkek bölümü topukdöven,Etekleri yere kadar uzanan kadın giysisi topuk kemiği,Ayağın alt ve arka kısmında bulunan kemik topuklama,Topuklamak işi topuklamak,Mahmuzlamak topukla!,`hızla git` anlamında kullanılan bir söz topuklu,Yüksek ökçeli topuksuz,Ökçe yüksekliği az olan topur,Kestanenin dikenli olan dış kabuğu toput,Çökelti topu topu,Toplam olarak topuz,Ucu top biçiminde eski bir silah topuz gibi,kısa ve tıknaz (kimse) topuzlu,Topuzu olan topuzlu kilit,Kilit sistemini bünyesinde bulunduran kapı kolu topyekûn,"Eksiksiz, toplam, toplu olarak" top zambak,Zambak tor,Sık gözlü ağ tor,"İşe alışkın olmayan, yabani" tor,Bir dairenin kendi düzleminde bulunan fakat merkezinden geçmeyen bir doğru çevresinde dönmesiyle oluşan cisim torak,Kömürleştirilecek ağaç veya pişirilecek tuğlalarla dolu olan ve dışı çamur ile sıvanan kümbet toraman,İri yapılı (genç) torbaya koymak,"sağlamak, elde etmek" torba,"Genellikle pamuk ve kıldan dokunmuş, türlü boy ve biçimde, ağzı büzülüp bağlanabilen araç" torba çay,Sallama çay torba kadro,Gereğinde yetkilinin uygun göreceği yerlerde ve miktarlarda kullanılmak için saklı bulundurulan kadroların tümü torbalama,Torbalamak işi torbalamak,Torbaya koymak torbalanma,Torbalanmak işi torbalanmak,Torbalama işi yapılmak torba yoğurdu,Süzme yoğurt toreador,Boğa güreşçisi torero,Boğa güreşçisi torik,İri palamut balığı (Palemye sarda) torlak,"Genç, toy" torluk,"Toyluk, acemilik" torna,Ağaç veya metal eşyaya yuvarlak bir biçim vermek için kullanılan çarklı tezgâh tornacı,"Torna işi yapan kimse, torna işçisi" tornacılık,Tornacının işi veya mesleği tornado,Batı Afrika kıyılarında esen çok kuvvetli siklon tornalama,Tornalamak işi tornalamak,Torna ile işlemek tornalanma,Tornalanmak işi tornalanmak,Torna ile işlenilmek tornalı,Tornada işlenmiş tornavida,"Vidaları söküp takmakta kullanılan, ucu düz veya yıldız biçiminde alet" tornet,Bilyeli tekerlekler ve küçük bir sandıktan oluşan basit taşıma aracı tornistan,Geminin pervanesini ters yönde çevirme tornistan etmek,gemi geri dönmek torpido,"Otomobillerde, içinde sürücü için gerekli şeylerin bulunduğu kapaklı küçük bölme, torpido gözü" torpido bot,"Torpil atmaya yarar, küçük ve çok hızlı giden savaş gemisi, torpido" torpido gözü,Torpido torpil,Genellikle bayramlarda çocukların eğlence aracı olarak kullandığı yanıcı madde torpil balığı,"Tırpanayı andıran ve başındaki bir organdan elektrik çıkararak başka balıkları öldüren, yavru doğurucu bir balık, uyuşturan balığı (Raia torpedo)" torpilci,Torpil ile uğraşan kimse torpilleme,Torpillemek işi torpillemek,Torpille batırmak torpillenme,Torpillenmek işi torpillenmek,Torpilleme işi yapılmak torpilli,Torpili bulunan tortop olmak,top biçimine girmek tortop,"Bütünüyle top biçiminde, yusyuvarlak (olan)" tortu,Çökelti tortul,Tortu niteliğinde olan tortulanma,Tortulanmak işi tortulanmak,Tortu durumuna gelmek tortulaşma,Tortulaşmak durumu tortulaşmak,Tortu durumuna gelmek tortul bilimi,Yer biliminin tortulları inceleyen kolu tortullaşma,Tortulaşma tortullaşmak,Tortulaşmak tortulu,Tortusu olan tortusuz,Tortusu olmayan torum,Deve yavrusu torun tosun (veya torba) sahibi olmak,torunu olmak torun,Bir kimseye göre çocuğunun çocuğu torunlar,"sonraki döller, kuşaklar" toryum,"Atom numarası 90, atom ağırlığı yaklaşık 232 olan, yoğunluğu 112,6 olan, 1700 °C'de eriyen, kurşun renginde, havada bozulmaz, atom enerjisi kaynağı olarak kullanılan radyoaktif bir element (simgesi Th)" tos,Alın veya boynuzla vuruş tos vurmak,"alın veya boynuzla vurmak, süsmek" tosbağa,Kaplumbağa toslama,Toslamak işi toslamak,Tos vurmak toslaşma,Toslaşmak işi toslaşmak,Birbirine tos vurmak tost,"İçine peynir, sucuk vb. konularak özel makinesiyle gevretilip kızartılmış ekmek" tostçu,Tost yapan veya satan kimse tost ekmeği,Tost yapmada kullanılan ekmek tostoparlak,Bütünüyle toparlak tosun gibi,tıknazca ve gürbüz tosun,Danalıktan yeni çıkmış genç boğa tosuncuk,Olması gerekenden daha iri doğmuş çocuk total,Bütünsel totalitarizm,Totaliter rejim ve kuram totaliter,"Demokratik hak ve özgürlüklerin baskı altında tutulduğu, bütün yetkilerin bir elde veya küçük bir yönetici grubunun elinde toplandığı demokratik olmayan (devlet düzeni), bütüncül" totem,"İlkel toplumlarda topluluğun ondan türediği sanılan ve kutsal sayılan hayvan, ağaç, rüzgâr vb. herhangi bir doğal nesne, ongun(II)" totemcilik,"Bir toteme inanma üzerine kurulu toplumsal bir birlik, dinî uygulama biçimi, ongunculuk, totemizm" totemizm,Totemcilik toto,"Kıç, popo" toto,Spor toto toy,Gençliği sebebiyle görgüsüz ve beceriksiz olan toy,Ziyafet toy,"Toygillerden, böcek ve tane ile beslenen, eti için avlanan, kızıl tüylü bir kuş (Otis tarda)" toyaka,Bükerek germek için iki kat edilmiş bir ipin ucuna geçirilen tahta parçası toyca,"Toya yakışır bir biçimde, acemice" toycu,"Toy veren kimse, düğüncü" toydan,Bir tür iri toy kuşu toyga,Toyga çorbası toyga çorbası,"Anadolu'ya özgü, yoğurt, buğday, nohut, tereyağı ve nane ile yapılan bir çorba türü, toyga" toygar,"Tarla kuşu, turgay" toygiller,"Kuşlar sınıfının, örnek hayvanı toy olan bir takımı" toyluk,"Toy (I) olma durumu, acemilik" toyluk etmek,toyca davranışta bulunmak toynak,"At, eşek vb. tek tırnaklı hayvanların tırnağı" toynaklılar,"At, eşek, su aygırı gibi parmakları toynak biçiminde olan memeli hayvanlar takımı" tozunu almak (veya atmak veya silkelemek veya silkmek),bir şeyi silerek tozdan temizlemek tozu dumana katmak,ortalığı altüst etmek toz olmak,toz durumuna gelmek tozdan dumandan ferman okunmamak,ortalık çok karışık olmak toz kondurmamak,"bir şeyde herhangi bir kusurun varlığını kabul etmemek, bir şeyi kusursuz göstermek" toz etmek,"ezip harap etmek, ortadan kaldırmak" toz almak,bir yerin tozunu temizlemek toz,Çok küçük ve hafif parçacıklara bölünmüş toprak toz koparmak,toz kaldırmak tozan,İncecik toz tanesi tozarma,Tozarmak işi tozarmak,"Toz durumuna girmek, tozlaşmak" toz bezi,Toz almakta kullanılan bez toz boya,"Sulandırılarak kullanılan, çeşitli renkte toz durumundaki boya" toz bulutu,Havada oluşan yoğun toz toz duman,Yerden kalkarak havayı kaplayan yoğun toz toz fırçası,Toz almak veya tozu temizlemek için kullanılan yumuşak kıllı fırça tozkoparan,Çok rüzgârlı (yer) tozlanma,Tozlanmak işi tozlanmak,"Tozlu olmak, üstüne toz konmak" tozlaşma,Tozlaşmak işi tozlaşmak,"Toz durumuna girmek, tozarmak" tozlu,Toza bulanmış veya tozu olan tozluk,"Pantolonun paçasını tozdan korumak için ayakkabının üzerine geçirilip düğmelenen veya dizden aşağı uzanarak ayağın üstünü örten dar paçalık, getr" tozpembe,Açık pembe renk tozpembe görmek,aşırı iyimser olmak toz sabun,Toz durumuna getirilmiş sabun toz şeker,Ufak billur biçiminde şeker toz toprak,Toz ve toprak yığını tozuma,"Tozumak işi, tozma" tozumak,"Toz havalanarak çevreye yayılmak, tozumak" tozuntu,Tozumakla havaya kalkıp uçan tozlar tozutma,Tozutmak işi tozutmak,"Toz kaldırmak, çevreye toz yaymak" töhmet,"Birine yüklenen, işlenildiği sanılan fakat henüz aydınlanmamış olan suç, suçlama" töhmet altında kalmak,suçu işlediği düşünülmek töhmetlendirme,Töhmetlendirmek durumu töhmetlendirmek,"Töhmet altında bırakmak, suçlandırmak" töhmetli,Suçlanmış tökezleme,Tökezlemek işi tökezlemek,Yürürken ayağı bir yere çarpıp sendelemek tökezlenme,Tökezlenmek işi tökezlenmek,Tökezleme işi yapılmak tökezmek,Tökezlemek tömbeki,"Özellikle İran'da yetişen ve nargile ile içilen bir tütün türü, nargile tütünü (Nicotiana persica)" tör,Başköşe töre,"Bir toplulukta benimsenmiş, yerleşmiş davranış ve yaşama biçimlerinin, kuralların, görenek ve geleneklerin, ortaklaşa alışkanlıkların, tutulan yolların bütünü, âdet" töre bilimi,"Yarar, iyi, kötü vb. sorunları inceleyen, töre ile ilgili bir davranış yasası geliştirilen, neyin uğrunda savaşılmaya değer, yaşama neyin anlam kazandırdığı, hangi davranışın iyi ve hangisinin kötü olduğu gibi sorunları kendine konu edinen bilim, ahlak bilimi, ilmiahlak, ahlakiyat, etik" töreci,"Töreyi ilke edinen, töreyi amaç olarak alan kimse" töre dışı,"Töreyle hiçbir ilgisi bulunmayan, töre ile ilgili yanı olmayan, ahlak dışı" töre dışıcılık,"Töreyi inkâr eden öğretilerin genel adı, ahlak dışıcılık, amoralizm" törel,Töreye uygun olan törelcilik,Ahlakçılık töreli,Törel törellik,"Topluluk yaşamını, insan davranışlarını düzenleyerek insanların birbirlerine ve topluma karşı ödevlerini belirleyen kural ve ölçüler bütünü, ahlakilik" törelsiz,Töreye aykırı tören,"Bir toplulukta, üyelerin belli bir olayı, kişiyi veya değeri ayırt edip sembolleştirmesi, bunların anlam ve öneminin güçlendirilmesi amaçlarıyla düzenlenen hareket dizisi, merasim" tören düzeni,"Tören yapılacak yerde oluşturulan düzen, protokol" törenli,"Törenle yapılan, merasimli" törensel,Törenle ilgili töresel,Törel töretanımaz,"Daha üstün saydığı bir töre adına geçerli töreyi tanımayan, immoral" töretanımazlık,"Toplumca benimsenmiş töre ile ilgili değerleri değiştirmek isteyen öğretilerin genel adı, immoralizm" törpü,"Ağaç, kurşun, kalay vb. yumuşak metallerin kabasını almaya yarayan, dişleri uzun ve aralıklı olan eğe" törpüleme,Törpülemek işi törpülemek,Törpü ile düzeltmek törpülenme,Törpülenmek işi törpülenmek,Törpüleme işi yapılmak törpülü,Törpülenmiş tös,Hayvanı töskürtmek için söylenen bir söz töskürme,Töskürmek işi töskürmek,Hayvan geri geri gitmek töskürtme,Töskürtmek işi töskürtmek,Hayvanı geri geri yürütmek töskürü,"Geri geri, gerisin geriye" tövbe,İşlediği bir günah veya suçtan pişman olarak bir daha yapmamaya karar verme tövbe etmek,bir günah veya suçu bir daha yapmamaya söz vermek tövbeler olsun! (veya tövbesi!),bir kimsenin herhangi bir işten çok pişman olarak tekrarlamama kararı aldığını anlatan bir söz tövbesini bozmak,"tövbe ettiği herhangi bir işe, duruma yeniden dönmek" tövbe ayları,Büyük tövbe ayı ve küçük tövbe ayı tövbekâr,"Günah sayılacak bir işten vazgeçmiş olan, bir daha yapmamaya karar vermiş olan (kimse)" tövbekâr olmak,tövbe etmek tövbeli,"Tövbe etmiş olan, tövbekâr" töz,"Kök, asıl, cevher" tözcülük,Bir veya birçok tözün varlığını öne süren öğretilerin genel adı tözel,Tözle ilgili Trabzon hurması,"Abanozgillerden, 15 metre kadar yükselebilen büyük bir ağaç (Diospyros kaki)" tradisyon,Gelenek trafik,"Ulaşım yollarının yayalar ve her türlü taşıt tarafından kullanılması, gidiş geliş, seyrüsefer" trafik kilitlenmek,"herhangi bir sebepten dolayı araç yolu tıkanmak, işlemez duruma gelmek" trafik akımı,Trafik akışı trafik akışı,"Trafikteki araçların kurallara uygun bir biçimde, sıkışıklığa meydan vermeden hareket etmesi, trafik akımı" trafikçi,Trafik polisi trafik işaretleri,Trafiği düzenlemek amacıyla gerekli yerlere konulan özel işaretli levhaların tümü trafik lambası,Taşıtların ve yayaların karayollarındaki geçişini düzenleyen ışık sistemi trafo,Dönüştürücü tragedya,Trajedi trahom,"Göz kapaklarının altında birtakım kabarcıkların belirmesiyle başlayan, tedavi edilmediğinde kirpiklerin içeriye kıvrılması, saydam tabakada yaralar çıkması nedeniyle körlükle sonuçlanabilen bulaşıcı hastalık" trajedi,"Konusunu efsanelerden veya tarihsel olaylardan alan, acıklı sonuçlarla bağlanan bir tür tiyatro eseri, facia, tragedya, ağlatı" trajik,Trajedi ile ilgili trajikleşme,Trajikleşmek durumu trajikleşmek,Trajik duruma gelmek trajikomedi,Acıklı komedi trajikomik,Hem acıklı hem de güldürücü özelliği olan trake,Soluk borusu trakeliler,"Eklem bacaklıların, solungaç yerine özel bir soluk borusu taşıyan takımı" trakit,Yanardağ kayalıkları arasında bulunan bir feldspat türü traksiyon,Çekim traktör,"Arkasına römork takılabilen, çift sürmek, yük taşımak vb. işlerde kullanılan motorlu iş makinesi" traktörcü,Traktörle taşıyıcılık yapan kimse trakunya,Çarpan balığı trampa,Değişim trampa etmek,değiştirmek trampet,İki değnek ile çalınan küçük davul trampet çalmak,trampete değnekle vurarak ses çıkartmak trampetçi,Trampet çalan kimse trampetçilik,Trampetçinin işi tramplen,"Yüzme sporunda, suya yüksekten atlamada kullanılan bir ucu sabit, öteki ucu esneyen sıçrama tahtası" tramvay,Şehirlerde yol üzerinde döşenmiş özel raylarda hareket eden yolcu taşıtı tramvay hattı,Tramvayın üzerinde hareket ettiği demir rayların döşendiği tahsisli yol trança,"İzmaritgillerden, özellikle sıcak denizlerde yaşayan, pullu, esmer renkli, beyaz etli, kemikli bir balık (Pagrus ehrenbergii)" trans,Medyumların ruhla ilişki kurdukları zaman girdikleri özel hipnoz durumu transa geçmek (veya girmek),"kendinden geçmek, içinde bulunduğu ortamdan başka bir dünyaya veya havaya geçmek" transandantal,Deneyüstü transandantalizm,Deneyüstücülük transatlantik,Atlantik Okyanusu'nu aşan transfer,Bir şeyi bir yerden alıp başka bir yere götürme transformasyon,Dönüşüm transformatör,Dönüştürücü transformizm,Dönüşümcülük transfüzyon,Kan ve kan ürünlerinin damar yoluyla vücuda verilmesi transistör,"Germanyum veya silisyum elementlerinin yarı iletkenlik özelliklerinden yararlanılarak imal edilen, elektronik tüplerin elektrik titreşimlerini genişletmekte kullanılan, sağlam yapılı ve uzun ömürlü alet" transit geçmek,"bir yerden, dinlenmeden, beklemeden, durmadan geçmek" transit,"Bir yerden dinlenmeden, beklemeden, durmadan (geçmek)" transkripsiyon,Çeviri yazı transliterasyon,"Yabancı yazıların, okunuşları dikkate alınmadan harf harf aktarılması, harf çevirisi" transmisyon,Elektrikli taşıtlarda dingilin motora göre gerek dikey gerek yatay düzende hareket etmesini sağlayan organ transplantasyon,Organ nakli transport,"Bir yerden başka bir yere taşıma, iletme, nakil" tranş,İnek veya dana budunun orta bölümü trap,"Hendek, tuzak" trapez,Alt uçlarına bir çubuk bağlanmış bulunan iki düşey ipten yapılmış salıncağa benzer bir jimnastik aracı trapezci,"Trapezle gösteri yapan sanatçı, trapez" tras,Volkanik tüf trata,Torbalı balık ağı travers,Tabanlık traverten,"Birtakım kaynak sularının dibinde biriken, kalkerli veya silisli tortu, pamuk taşı" travma,Sarsıntı travmatoloji,Sarsıntı bilimi tremolit,"İçinde magnezyum, kalsiyum, demir ve alüminyum bulunan, amfibol grubundan doğal silikat" tren,"Demir yolunda yolcu ve yük taşımakta kullanılan, bir veya birkaç lokomotif tarafından çekilen vagonlar dizisi, katar, şimendifer" treni kaçırmak,"bir şeyi elde etme, bir işi gerçekleştirme fırsatını ve imkânını yitirmek" trençkot,"İçi astarlı, kemerli, su geçirmez pardösü, yağmurluk" trençkotlu,Trençkotu olan trend,343 eğilim treyler,"Traktör veya kamyonlara, genellikle yük taşımalarını sağlamak için takılan araba" triyas,İkinci Çağın yaklaşık kırk beş milyon yıllık dönemi tribünlere oynamak,iş yapmadığı hâlde kendini iş yapıyor gibi göstermek tribün,"Spor salonu, stadyum, hipodrom vb. yarışma ve gösteri yapılan yerlerde seyircilerin oturduğu koltuklu veya basamaklı bölüm, sekilik" triftong,Üçüz ünlü trigonometri,"Üçgenleri hesaplamayı konu edinen matematik kolu, müsellesat" trigonometrik,Trigonometri ile ilgili triko,Örülerek dokunan bir cins yün kumaş trikosefal,Kırbaç kurdu trikotaj,Örme işleri trikotajcı,Örme işleri yapan kimse trikotajcılık,Trikotajcının işi trilyon,"Milyar kere bin, 1.000.000.000.000" trilyoner,Trilyon sahibi olan kimse trilyonerlik,Trilyoner olma durumu trilyonluk,Niceliği trilyonla ölçülen trinketa,Yelkenli gemilerde pruva direğinin en altta bulunan ana sereni ve bu serene bağlanan yelken tripleks,Üç katlı tripoli,"Ufalandığında toz, madenî eşya, taş, mermer, cam vb.ni temizlemeye ve parlatmaya yarayan silisli kaya" triportör,"Eşya taşımak için bir kasası bulunan, çoğu kez motorlu, üç tekerlekli küçük taşıt, üçteker" triptik,Otomobiller için verilen geçici gümrük belgesi trişin,"Ergin durumda olan, domuzdan başka, insanlarla birçok memelinin ince bağırsağında yaşayan, ipsiler cinsinden bir solucan (Trichinella spiralis)" triton,"Trityumun, bir protondan ve iki nötrondan oluşan atom çekirdeği" trityum,Atom ağırlığı 3 olan radyoaktif hidrojen izotopu trok,Değişim trol,"Teknelerle suyun dibinde sürüklenerek çekilen, huni biçiminde geniş ağızlı balık ağı" trolcü,Trol ile balık avlayan kimse troleybüs,"Şehir içi yollarda, bir hava hattından elektrik akımı alarak çalışan otobüs, telli otobüs, boynuzlu" trombon,Sürgü kolunun hareketiyle değişik yükseklikte seslerin elde edildiği nefesli çalgı tromboncu,Trombon çalan kimse tromp,Binanın bir bölümünü tutmaya yarayan köşe kubbesi trompet,Bir ağızlık ve kendi üstüne kıvrılmış silindir bir borudan oluşan nefesli çalgı trompetçi,Trompet çalan kimse tropik,Dönenceye ait tropika,Dönence tropikal,"Tropika ile ilgili, tropika bölgesinden olan" tropikal bitki,Tropikal iklim kuşağında yetişen gür bitki örtüsü tropikal bölge,Tropikal kuşak tropikal iklim,"Dönenceler arasında kalan bölgelerde görülen, yazların yağışlı, kışların kurak geçtiği bir iklim türü" tropikal kuşak,"İki tropika arasında bulunan sıcak kuşak, tropikal bölge, tropika" tropikal orman,Tropikal kuşağın nemli havasında ve bölgelerinde oluşan orman tropizm,Yönelim troplar,Antik Çağ kuşkucularının var olan şeyler hakkında nesnel bilgi edinebilmenin imkânsızlığını kanıtlamak için kullandıkları ilkeler troposfer,Atmosferin 11 kilometrelik ilk katmanı trotinet,Bir ayakla üzerine binilip öbür ayakla yeri teperek yol alınan ve bir yönetme kolu ile arka arkaya iki tekerleği bulunan çocuk oyuncağı tretuvar,Yaya kaldırımı troyka,"Rusya'da, üç atla çekilen kızak veya araba" tröst,"Aynı alanda iş yapan çeşitli ortaklıkların hisse senetlerinin, bir denetim teşkilatına teslim edilmesi ve yönetimin bir teşkilatı yöneten gruba aktarılmasıyla oluşan, tekelci sermayedarlığa dayanan ortaklıklar birliği" truakar,Kısa manto trup,Aynı tiyatroda çalışan oyuncular topluluğu trük,Sinema veya tiyatroda teknik ustalıkla yapılan gösteri tu,Tuh tuvalet (veya tuvaletini) yapmak,sidik veya dışkıyı vücuttan dışarı atmak tuvalet,"İnsanın dışkısıyla idrarını boşalttığı yer, abdesthane, aralık, ayakyolu, yüznumara, hacet yeri, hela, kenef, memişhane, kademhane" tuvaletçi,Tuvalet işleten kimse Tuba,"Cennette bulunduğuna inanılan, kökü yukarıda, dalları aşağıda büyük bir ağaç" tuba,"Üzerinde pistonlar bulunan, bakırdan nefesli çalgı" tufan,Nuh Peygamber zamanında yağan ve bütün dünyayı su altında bırakan şiddetli yağmur tufeyli,Asalak tufeylilik,Tufeyli olma durumu tugay,"Alayla tümen arasındaki askerî birlik, liva" tuğ,Sorguç tuğamiral,"Deniz kuvvetlerinde, rütbesi albay ile tümamiral arasında bulunan amiral" tuğamirallik,Tuğamiral rütbesi tuğbay,Tugay komutanlığı yapan albay tuğbaylık,Tuğbayın görevi tuğgeneral,"Kara ve hava kuvvetlerinde, rütbesi albay ile tümgeneral arasında bulunan general, liva, mirliva" tuğgenerallik,Tuğgeneral olma durumu tuğla,Balçığın kalıplara dökülüp güneşte kurutulduktan sonra özel ocaklarda pişirilmesiyle yapılan ve duvar örmekte kullanılan yapı malzemesi tuğlacı,Tuğla yapan veya satan kimse tuğlacılık,Tuğlacının yaptığı iş tuğla harmanı,Tuğla yapılan yer tuğlu,Tuğu olan tuğra,"Osmanlı padişahlarının imza yerine kullandıkları, özel bir biçimi olan sembolleşmiş işaret" tuğra çekmek,"Osmanlı Devleti'nde ferman, berat ve resmî belgelere tuğra koymak" tuğrakeş,Nişancı tuğrakeşlik,Nişancılık tuğyan,"Akarsuyun taşması, kabarması" tuh,"`Yazıklar olsun, vah vah` anlamlarında aşağılama amacıyla söylenen bir söz, tu" tuhaf,Acayip tuhafına gitmek,bir şeyi tuhaf bulmak tuhafiye,"Çorap, mendil, eldiven gibi giyim ile kurdele, dantel gibi giysi süsüne yarar şeyler" tuhafiyeci,Tuhafiye satan kimse tuhafiyecilik,Tuhafiyecinin işi tuhaflaşma,Tuhaflaşmak işi tuhaflaşmak,"Tuhaf olmak, tuhaf duruma gelmek" tuhaflık,"Tuhaf olma durumu, yabansılık, garabet" tuhaflık etmek,güldürecek şeyler yapmak tu kaka,"Berbat, kötü, fena durumda olduğu belirtildiğinde kullanılan bir söz" tu kaka olmak,"hafife alınıp bir kenara itilmek, önem verilmemek, kötülenmek" tu kaka etmek,"hafife alıp bir kenara itmek, önem vermemek, kötülemek" tul,Boylam tulani,Uzunlamasına tul derecesi,Boylam tulu,"Güneşin doğması, doğuşu" tuluat yapmak,doğaçlamak tuluat,Doğaçlama tuluatçı,Tuluat yapan sanatçı tuluatçılık,Tuluatçı olma durumu tuluat tiyatrosu,Doğaçlama tiyatro tuluk,Tulum tulum,"Bazı yiyecek ve içecekler için koruyucu kap olarak kullanılan, önü yarılmadan bütün olarak yüzülmüş hayvan derisi" tulum çıkarmak,hayvanın derisini yarmadan çıkarmak tulum çıkmak,amacını eksiksiz elde etmek tulum gibi,"her yanı şiş, şişman" tulumba,Sıvıları alçak yerlerden çekmeye veya yüksek yerlere çıkarmaya yarayan araç tulumbacı,"Mahallelerde bulundurulan yangın tulumbalarını, yangın olan yerlere götüren ve orada yangının söndürülmesine yardım eden kimse" tulumbacılık,Tulumbacı olma durumu tulumba kolu,Tulumbadan su çıkarmak için tulumbaya basmayı sağlayan uzun demir kol tulumba tatlısı,"Özel bir makinede ince, uzun, oluklu bir biçim verilmiş hamur tatlısı" tulumcuk,"İç kulakta, yarım daire kanallarına bağlı küçük kese" tulumlular,"Gömleklilerden, vücutları torba biçiminde kalın bir gömlekle örtülü olan deniz hayvanları takımı, tulumsular" tulum peyniri,Tuluma basılarak yapılan bir beyaz peynir türü tulumsular,Tulumlular tulup,"Atılmış, eğrilmeye hazırlanmış, top biçiminde yün veya pamuk" tulyum,"Atom numarası 69, atom ağırlığı 168,9, yoğunluğu 9,3 olan, yaklaşık 1500 °C'de eriyen nadir bir element (simgesi Tm)" tumağı,Nezle tuman,"Don, şalvar" tumba,"Altüst etme, altüst olma" tumba etmek,"sandalı, omurgası yukarı gelecek biçimde çevirmek" tumbadız,Kısa boylu ve şişman tumşuk,"Papağan, kartal vb. kuşların kemerli gagası" tumturak yapmak,"vurgulamak, önemini belirtmek, etkili olmasını sağlamak" tumturak,"Gösteriş, debdebe" tumturaklı,"Anlama bir şey katmayan, bir anlam bildirmeyen ancak kulağa hoş gelen, gösterişli" tun,"Gizli yer, köşe bucak" tundan tuna atmak,bir kişiyi uzaklara sürüp dolaştırmak tunç,"Koyu kızıl renkte olan, bakır, çinko ve kalay alaşımı, bronz" tunç bilekli,"Kolu, bileği çok güçlü" tunç kafiye,Dize sonundaki kelimelerin son harfleri arasında üç sesten fazla ses benzeşmesiyle veya biri diğerinin içinde bir kelime oluşturacak tarzda yapılan uyak tunçlama,Tunçlamak işi tunçlamak,Tunç durumuna getirmek tunçlaşma,Tunçlaşmak işi tunçlaşmak,Tunç rengini almak tunçlaştırma,Tunçlaştırmak işi tunçlaştırmak,Bir sembolü tunçtan yapılmış bir heykelle canlandırmak tundra,Kutuplara yakın bölgelerin bitki örtüsü tungsten,Volfram Tunguz,"Doğu Sibirya'da yaşayan, avcılık ve balıkçılıkla geçinen, yarı göçebe bir topluluk" Tunguzca,Tunguz dili tun tun kaçmak,gizlice kaybolmak tun tun,"Gizlice, kimse görmeksizin" Tunuslu,Tunus halkından olan kimse tur,Dolaşma tur atlamak,spor karşılaşmalarında çok puan toplayarak veya kurada kazanarak bir sonraki tura katılma hakkını kazanmak tur atmak,"dolaşmak, dolaşıp gelmek, dönmek" tur bindirmek,"uzun mesafeli pist yarışlarında hızlı olanlar, yavaş olanları bir veya daha fazla tur geride bırakmak" tura çıkmak,gezinti yapmak turu geçmek,elemeli karşılaşmalarda bir üst tura yükselmek tura,Tuğra turaç,"Sülüngillerden, uzunluğu 34 santimetre olan, soyu azalmış bir tür kuş (Tetrao francolinus)" turalama,Turalamak işi turalamak,İplik çilelerini turalarına ayırmak Turan,Turancıların dünyadaki bütün Türkleri birleştirerek kurmayı amaçladıkları ülkenin adı Turancı,"Turancılık yanlısı (kimse, görüş vb.), panturanist" Turancılık,"Osmanlı Devleti'nin son yıllarında ortaya çıkmış olan, Osmanlılık ve İslamcılık akımları karşısında bütün Türklerin tek vatanda ve tek bayrak altında birleştirilmesini amaçlayan akım, Panturanizm" Turani,Turanlı Turanlı,"Orta Asya'da yaşamış olan halk veya bu halkın soyundan olan kimse, Turani" turba,Az çok kömürleşmiş bitkilerden oluşan yakıt turbalık,"Göl ve bataklıklarda yetişen bitkilerin, özellikle sfagnumun çürümesi ve kömürleşmesiyle oluşan turba yatağı" turbo,"Havayı veya havaya katılmış bir karışımı, düzenli ve amaca uygun olarak üfleyen" turfa,"Az bulunur, eski, nadir" turfa olmak,"değerini yitirmek, çürümek" turfalama,Turfalamak işi turfalamak,Değer vermemek turfanda,"Mevsimin başında ilk yetişen (meyve, sebze)" turfandacı,Turfanda şeyler yetiştirip satan kimse turfandacılık,Turfandacı olma durumu turfandalık,Turfanda meyve veya sebze yetiştirilen tarla turfanda meyvecilik,Mevsiminin dışında yapılan meyve yetiştiriciliği turfanda sebzecilik,Mevsiminin dışında yapılan sebze yetiştiriciliği turgay,Toygar turgor,"Hücrenin çok su çekerek şişmesi, öz suyunun kıvamının azalması" turist,"Dinlenme, eğlenme, görme, tanıma vb. amaçlarla geziye çıkan kimse, gezgin, gezmen, seyyah" turistik,Turizmle ilgili olan turizm,"Dinlenme, eğlenme, görme, tanıma vb. amaçlarla yapılan gezi" turizmci,Turizm işleriyle uğraşan kimse turlamak,"Tur atmak, dolaşmak, dönüp durmak, turalamak" turnayı gözünden vurmak,umulmadık bir kazanç veya çıkar sağlama imkânı ele geçirmek turna,"Turnagillerden, Avrupa ve Kuzey Afrika'da toplu olarak yaşayan, göçebe, iri bir kuş (Grus grus)" turnaayağı,Düğün çiçeği turna balığı,Tatlı sularda yaşayan yırtıcı bir balık (Esox lucius) turnacı,"Yeniçeri Ocağında padişahla ava giden, av köpeklerine ve tazılara bakan, turna taşıyan bir sınıf asker" turnagagası,"Sardunyagillerden, tohumlarının ucunda turna gagasına benzer ince uzun bir uç bulunan, yaprakları güzel kokulu bir bitki, dönbaba (Geranium robertianum)" turnageçidi,Baharda esen bir fırtına turnagiller,Turna ve telli turnayı içine alan bir familya turnagözü,Berrak ve parlak sarı turna katarı,Arka arkaya ve teker teker dizilmiş durumda olan turna kümesi turna kırı,Kırmızımtırak gri turne,Bulunduğu yerden başka yerlere gösteri yapmak amacıyla giden tiyatro veya müzik sanatçılarının gezisi turnike,"İnsanların teker teker geçmesini sağlamak amacıyla bazı yerlere konulan, uçlarından biri çevresinde dönebilecek düzende yatay olarak yerleştirilmiş çarpı biçiminde araç" turno,"Tek dilli, bir tekerlekli makara" turnusol,Birtakım bitkilerden elde edilen mavi boya maddesi turnusol boyası,"Bazların etkisiyle maviye, asitlerin etkisiyle kırmızıya dönüşen, bir tür yosundan elde edilen mavi boya" turnusol kâğıdı,Turnusol boyasından yapılan ayıraç kâğıt turnuva,Oyuncu veya takımlar arasında sırayla yapılan yarışma dizisi tur operatörü,Tur düzenleyen kişi turp,"Turpgillerden, yaprakları tüylü, çiçekleri beyaz, sarı, mor renkli bir bitki (Raphanus sativus)" turp gibi,sağlığı yerinde turpun sıkısından seyreği iyidir,"`görüşmeyi, konuşmayı sıklaştırmamak doğrudur` anlamında kullanılan bir söz" turp filizi,Turp rengi turpgiller,"İki çeneklilerden, turp, hardal, lahana, karnabahar, kaşık otu vb. bitkileri içine alan geniş bir familya" turp otu,Turp cinsi bir ot turp salatası,Turpun rendelenmesi ile yapılan salata turşuya dönmek,"çok yorulmak, bitkinleşmek" turşusunu kurmak,`bir şeyin elden çıkarılması gerektiği hâlde buna bir türlü kıyamamak` anlamında kınama yollu söylenen bir söz turşusu çıkmak,çok yorulmak turşu kurmak (veya yapmak),"turşuluk sebze veya meyveleri kavanoz, fıçı vb.ne yerleştirmek" turşu gibi olmak,çok yorgun düşmek turşu,"Tuzlu suda, sirkede bırakılarak özel bir kıvama getirilmiş sebze veya meyve" turşu olmak,"yiyecek bozulmak, ekşimek" turşu balığı,Turşusu kurulan bir tür balık turşucu,Turşu yapan veya satan kimse turşuculuk,Turşucunun işi turşulaşma,Turşulaşmak işi turşulaşmak,"İyice ezilmek, turşu gibi olmak" turşuluk,Turşu yapmaya elverişli turşu suyu,Turşunun içilebilir nitelikteki ekşimsi ve kekremsi suyu turta,"Üzeri yufka kaplı, meyveli veya kakaolu bir pasta türü" turuncu,"Turunç rengi, kızıl sarı renk" turunculaşma,Turunculaşmak işi turunculaşmak,Turuncu bir renge girmek turunç,"Turunçgillerden, bütün Akdeniz ülkelerinde yetişen, kışın yaprağını dökmeyen bir ağaç, narenç (Citrus aurantium amara)" turunçgiller,"Sedef otugillerin, turunç, portakal, limon, mandalina vb.ni içine alan bir alt familyası, narenciye" tuş,"Piyano, org vb. müzik aletleriyle daktilo, hesap makinesi, bilgisayar ve telefon gibi makinelerde parmak vurulan yerlerin adı" tuşlama,Tuşlamak işi tuşlamak,Telefonun tuşlarına basmak tutacak,"Sıcak mutfak araçlarını tutmakta kullanılan, birbirine şeritle bağlı bez çifti, tutaç, tutak" tutaç,Laboratuvar maşası tutak,Bir şeyin tutulacak yeri tutam,Avuç içi veya parmak uçlarıyla tutulabilen miktarda olan tutamaç,Bir şeyin tutulup çekilecek yeri tutamaçlı,Tutamacı olan tutamak,Tutamaç tutamaksız,"Tutunacak, dayanacak, güvenecek şeyi olmayan" tutamlama,Tutamlamak işi tutamlamak,Bir tutam almak tutamlık,Herhangi bir tutam miktarında olan tutam tutam,Tutulacak kadar birçoğu bir arada olan tutanak,"Meclis, kurul, mahkeme vb. yerlerde söylenen sözlerin olduğu gibi yazıya geçirilmesi, tutulga, zabıt, zabıtname" tutar,Nicelik bakımından bir şeyin bütünü tutarak,Sara tutarağı tutmak,"huysuzluğu depreşmek, aşırı istekte bulunmak" tutarlı,"Aralarında çelişki bulunmayan, her bakımdan uyumlu, insicamlı" tutarlık,"Uygunluk, insicam" tutarlılık,"Tutarlı olma durumu, insicamlılık" tutarsız,"Tutarlı olmayan, aralarında çelişki bulunan, insicamsız" tutarsızlık,"Tutarsız olma durumu, insicamsızlık" tutkal,"Deri, kıkırdak vb. hayvansal maddelerden elde edilen, katılaşıp sertleşme özelliğiyle tahta, kâğıt vb. yapıştırmaya yarayan madde" tutkal gibi,sırnaşık ve yapışkan (kimse) tutkalcı,Tutkallama işiyle uğraşan işçi tutkallama,Tutkallamak işi tutkallamak,"Tutkal sürmek, tutkalla yapıştırmak" tutkallı,Tutkal sürülmüş tutkalsız,Tutkal sürülmemiş tutkal şerbeti,İçine çok az eritilmiş tutkal katılan ılık su tutku,"İrade ve yargıları aşan güçlü bir coşku, ihtiras" tutkuya kapılmak,aşırı istek ve eğilim içinde olmak tutkulaşma,Tutkulaşmak işi tutkulaşmak,Tutku durumuna gelmek tutkulu,"Tutkusu olan, ihtiraslı" tutkun,"Gönül vermiş, meftun, meclup" tutkun olmak,"âşık olmak, sevdalanmak" tutkunluk,"Tutkun olma durumu, meftuniyet, meftunluk" tutma,Tutmak işi tutmaç,Dört köşe kesilmiş küçük hamur parçalarından yapılan yoğurtlu çorba tutmak,"Elde bulundurmak, ele almak" tut kelin perçeminden,çözümü güçlük gösteren bir durum karşısında söylenen bir söz tut ki,varsay ki tuttuğu altın olsun,"`her işin olumlu gitsin, refah içinde yaşa` anlamında kullanılan bir söz" tuttuğu dal elinde kalmak,"dayandığı, güvendiği kimse veya şey önemini yitirerek işe yaramaz duruma gelmek" tuttuğunu koparmak,"becerikli olmak, giriştiği her işte başarı sağlamak" tutmalık,Tutmaya yarayan nesne tutsak,"Savaşta ele geçen düşman, esir" tutsak düşmek,"esir olmak, hükmü altına girmek" tutsak olmak,savaşta düşmanın eline geçmek tutsaklık,"Tutsak olma durumu, esirlik, esaret" tutturabildiğine,"Kabul ettirebildiğince, belli bir fiyatı olmaksızın (satmak)" tutturaç,Bir şeyin bağlanıp tutturulduğu nesne tutturgaç,"Kâğıtları birbirine tutturmak için kullanılan telden yapılmış araç, ataş" tutturma,Tutturmak işi tutturmak,Tutmasını sağlamak tutturmalık,"Kopça, düğme gibi iki şeyi birbirine tutturmaya yarayan nesne" tutturuş,Tutturma işi tutu,"Borcun ödeneceğine ilişkin borçlunun alacaklıya bir taşınmazı güvence olarak göstermesi, ipotek" tutuya bırakmak (veya koymak),"bir taşınmazı borcun ödeneceğine güvence olarak ödenince geri alınmak şartıyla borçlu alacaklıya vermek, ipotek vermek" tutucu,"Mevcut toplumsal düzeni, düşünceleri ve kurumları değiştirmeden olduğu gibi korumak isteyen (kimse), muhafazakâr, konservatör" tutuculaşmak,Tutuculuk yapmak tutuculuk,Tutucu olma durumu tutuk,"Akıcı, rahat konuşamayan" tutukevi,"Tutukluların kapatıldığı yer, tomruk, dam (I), tevkifhane" tutuklama,"Tutuklamak işi, tevkif" tutuklamak,"Kanun yoluyla hürriyeti kısıtlayarak bir yere kapatmak, tevkif etmek" tutuklanış,Tutuklanma işi tutuklanma,Tutuklanmak işi tutuklanmak,Tutuklama işine konu olmak tutuklatma,Tutuklatmak işi tutuklatmak,Tutuklama işini yaptırmak tutuklu,"Kanun yoluyla hürriyetlerinden alıkonularak bir yere kapatılan (kimse), tutuk, mevkuf" tutukluk,"Tutuk olma durumu, konuşma korkusu" tutukluk yapmak,silah çalışmaz olmak tutukluluk,"Tutuklu olma durumu, mevkufluk, mevkufiyet" tutuksuz,Tutuklanmadan yargılanan tutulma,Tutulmak işi tutulmak,Tutma işi yapılmak veya tutma işine konu olmak tutulmuş,Engellenmiş tutulmuş para,"Kontrol altına alınmış para, bloke para" tutulu,Tutulmuş tutulum,"Bir yıl boyunca Güneş'in gök küresi üzerinde çizdiği çemberin sınırladığı daire, ekliptik" tutuluş,Tutulma işi tutum,"Tutulan yol, tavır" tutumlu,"Aşırı harcamalardan kaçınan, idareli, muktesit" tutumluluk,Tutumlu olma durumu tutumsuz,"Aşırı harcamalar yapan, savurgan, müsrif" tutumsuzluk,"Tutumsuz olma durumu, müsriflik, savurganlık" tutunma,Tutunmak işi tutunacak dalı olmak,güveneceği bir kimse veya şey bulunmak tutunmak,"Tutup bırakmamak, dayanmak, sarılmak veya asılmak" tutunacak bir dal aramak,"güvenilecek, dayanılacak bir insana ihtiyaç duymak" tutunuş,Tutunma işi tuturuk,"Ateş tutuşturacak çalı, çırpı, yonga vb. şeyler" tutuş,Tutma işi tutuşma,Tutuşmak işi tutuşmak,"Birbirini tutmak, birbirine ilişip dokunmak" tutuşturma,Tutuşturmak işi tutuşturmak,Tutuşmalarını veya tutuşmasını sağlamak tutya,Çinko Tuvaca,Tuva Türkçesi tuval,"Üzerine resim yapılan, gerdirilmiş keten, kenevir veya pamuklu kaba kumaş" tuvalet kâğıdı,"Tuvalette temizlenmek için kullanılan, özel olarak hazırlanmış ince kâğıt" tuvalet masası,"Kadınların süslenmek, taranmak, makyaj yapmak amacıyla kullandıkları aynalı bir masa türü" tuvalet sabunu,Tuvalette temizlik için kullanılan sabun tuvalet takımı,Tuvalet veya makyaj malzemeleri bulunan çanta veya kutu tuyuğ,Mâni biçiminde aruzla yazılmış manzume tuz biber ekmek,"üzüntüyü, kusuru artıracak durum yaratmak" tuz (veya tuzla) buz etmek,"cam türünden şeyleri onarılmayacak biçimde kırmak, paramparça etmek" tuz (veya tuzla) buz olmak,"cam türünden şeyler onarılamayacak biçimde kırılmak, dağılmak, paramparça olmak" tuzu olmak,katkısı olmak tuz,"Kokusuz, suda eriyen, yiyecekleri korumada ve tatlandırmada kullanılan billursu madde" tuzak,Kuş veya yaban hayvanlarını yakalamaya yarayan araç veya düzenek tuzak (veya tuzağı) kurmak,bir şeyi yakalamak için düzenek hazırlamak tuzağa düşmek,"birileri tarafından hazırlanan kötü bir duruma uğramak, oyuna gelmek" tuzakçı,Tuzak kuran kimse tuzaklama,Tuzaklamak işi tuzaklamak,"Tuzak kurmak, tuzağa düşürmek" tuzaklanmak,Tuzak durumuna getirilmek tuzcu,Tuz satan kimse tuzcul,Tuzlu toprakları seven (bitki) tuzla,"Kıyılarda, tava denilen havuzlara deniz veya göl suyu akıtıldıktan sonra kurutularak tuz çıkarılan yer, memleha" tuzlak,"Otları tuzlu olan veya ot bitmeyen, çorak, verimsiz (yer), tuzla" tuzlama,Tuzlamak işi tuzlayayım da kokmayasın (veya kokma),"birine, düşüncesinde aldandığını ve aklının bir şeye ermediğini anlatmak için söylenen bir söz" tuzlamak,Tuza yatırmak veya üstüne tuz ekmek tuzlanma,Tuzlanmak işi tuzlanmak,Tuzlama işi yapılmak tuzlayış,Tuzlama işi tuzluya mal olmak (veya oturmak veya patlamak),"çok para vererek satın almak, çok pahalı gelmek" tuzlu,Tuzu olan tuzlu balgam,Birtakım deri hastalıklarının ortak adı tuzluk,İçine tuz konulan kap tuzluluk,Tuzlu olma durumu tuz ruhu,Hidroklorik asit tuzsuz,Tuzu olmayan veya tuzu az olan tuzu kuru,"Bir işten zarar görmeyen, kazancı yolunda olan (kimse)" tüberkülin,"Veremin tanı ve tedavisinde yararlanılan, verem mikrobu kültüründen elde edilen bir sıvı" tüberküloz,Verem tüccar,"Ticaret yapan, ticaretle uğraşan kimse, tacir" tüccarlaşmak,Tüccar durumuna gelmek tüccarlık,Tüccar olma durumu tüf,"Yanardağların püskürttüğü kül, kum ve lav parçacıklarından oluşan, çoğunlukla açık renkli, hafif gözenekli bir tür çökelti taşı" tüfek,"Savaş veya avda kullanılan, uzun namlulu ateşli silah" tüfek atmak,tüfekle ateş etmek tüfek çatmak,"askerlerin dinlenme sırasında tüfeklerini, dipçikleri üzerinde üçerli olarak birbirine dayamak" tüfekçi,"Tüfek yapan, onaran veya satan kimse" tüfekçilik,Tüfek yapma veya onarma işi tüfekhane,Tüfek yapılan yer tüfeklik,Kışla gibi yerlerde tüfekleri düzenli bir biçimde koymak için yapılmış yer tüh,"`Vah vah` anlamında pişmanlık bildiren bir seslenme sözü, tü" tükenik,"Bitmiş, tükenmiş" tükeniş,Tükenme işi tükenme,Tükenmek işi tükenmek,"Bitmek, sona ermek, kalmamak" tükenmez,"Tükenmeyen, bitmeyen" tükenmez kalem,"Ucunda küçük bir bilyesi bulunan ve içi özel bir mürekkeple dolu ince bir borucuktan oluşan kalem türü, tükenmez" tükenmezlik,Tükenmez olma durumu tükenmişlik,"Gücünü yitirmiş olma, çaba göstermeme durumu" tüketici,"Mal ve hizmetlerden yararlanan, satın alıp kullanan, tüketen kimse, müstehlik, üretici karşıtı" tüketim,Tüketme işi tüketme,Tüketmek işi tüketmek,"Kullanarak, harcayarak yok etmek, bitirmek, yoğaltmak" tükürme,Tükürmek işi tükürmek,Tükürüğü ağız içinden dışarıya atmak tükürdüğünü yalamak,verdiği sözden benliğini küçülterek geri dönmek tükürüğünü yutmak,imrenip ağzı sulanmak tükürük,Tükürük bezlerinin ağza akan salgısı tükürük bezleri,"Dil, çene ve kulak altında bulunan, tükürük salgılayan üç çift bez" tükürük hokkası,İçine tükürülen kap tükürükleme,Tükürüklemek işi tükürüklemek,Tükürükle ıslatmak tükürüklenme,Tükürüklenmek işi tükürüklenmek,Tükürükleme işine konu olmak tükürük otu,"Zambakgillerden, 20-30 santimetre yüksekliğinde, küçük, beyaz veya sarı çiçekli, otsu ve çok yıllık bir bitki (Ornithogalum umbellatum)" tül,"Çok ince gözenekli pamuk, ipek veya sentetik dokuma" tülbent,"İnce ve seyrek dokunmuş, hafif ve yumuşak pamuklu bez" tülbentçi,Tülbent satan kimse tüllenmek,Tül görünümü almak tüm,"Bir şeyin bütünü, tamamı, hepsi" tüm,Tümsek tümamiral,"Deniz kuvvetlerinde, rütbesi tuğamiralle koramiral arasında bulunan amiral" tümamirallik,Tümamiral rütbesi tüm başkalaşma,"Böceklerde, kurtçuk ve koza evresi geçiren başkalaşma türü" tüm başlılar,"Kemikleri kıkırdak olan, solungaç yarıkları bir deri kıvrımı ile örtülü omurgalı balıklar takımı" tümbek,Tümsek tümce,Cümle tümden,"Tümüyle, bütünüyle" tümdengelim,"Tümel bir önermeden tikel bir önermeye, yasalardan olaylara, etkenden etkiye geçme yolu, talil, dedüksiyon" tümel,"Belli bir sınıfa bağlı bireylerin hepsini içine alan, külli" tümel kavram,Kapsamına aldığı bütün nesneleri gösteren kavram tümel önerme,Konunun kapsamına giren bütün bireyler için belli bir şey bildiren önerme tümen,"Tugayla kolordu arasında yer alan birlik, fırka" tümevarım,"Teklik olandan, özel olandan genel olana giden, tek tek olgulardan genel önermelere varan yöntem, istikra, endüksiyon" tümgeneral,"Kara ve hava kuvvetlerinde, rütbesi tuğgeneralle korgeneral arasında bulunan general, ferik (II)" tümgenerallik,Tümgeneral olma durumu tüm kirpikliler,Kirpikli bir hücrelilerin alt sınıfı tümleç,"Tümleyen şey, mütemmim" tümleme,Tümlemek işi tümlemek,"Tüm durumuna getirmek, tamamlamak, ikmal etmek" tümlenme,Tümlenmek işi tümlenmek,Tüm durumuna gelmek tümler,"Tümleyen, mütemmim" tümler açı,"Bir dar açıyı dik açı değerine çıkaran açı, tümey" tümör,Ur tümörlenmek,Tümörleşmek tümörleşme,"Tümörleşmek işi, tümörlenme" tümörleşmek,"Tümör durumuna gelmek, tümörlenmek" tüm sayı,"Bir derneğin, örgütün bütün üyelerinin oluşturduğu toplam üye sayısı" tümsek,"Küçük tepe, tüm (II), tümbek" tümsekleşme,"Tümsekleşmek işi, tümselme" tümsekleşmek,"Tümsek durumuna gelmek, tümselmek" tümsekli,Tümseği olan tümselme,Tümsekleşme tümselmek,Tümsekleşmek tüm tanrıcı,"Tüm tanrıcılık yanlısı olan, kamu tanrıcı, panteist" tüm tanrıcılık,"Tanrı ile evreni bir kılan, her şeyi tanrı olarak gören öğretilerin genel adı, kamu tanrıcılık, panteizm" tümür,Bağırsakların iç yüzeylerinde bulunan pürtüklerin adı tün,Gece tünaydın,Öğleden akşama kadar geçen süre içinde karşılaşıldığında kullanılan bir selamlama sözü tünek,"Kuş, tavuk, horoz vb.nin üzerinde tünedikleri dal veya sırık" tünekleme,Tüneklemek işi tüneklemek,Tünemek tünel,"Bir yandan öbür yana geçebilmek için yer altında, genellikle dağların içinde açılan yol" tünel geçmek,aklını yaptığı işe vermemek tünelin sonunda ışık görünmek,sıkıntılı durumdan kurtulmak için çare belirmek tüneme,Tünemek işi tünemek,"Kuşlar, kanatlı evcil hayvanlar, uyumak için bir dala veya sırığa konmak" tünmek,Hava kararıp gece olmak tüp,"Laboratuvarlarda türlü işlerde kullanılan, bir ucu kapalı cam boru" tüplerini bağlatmak,döllenmeyi engellemek amacıyla fallop tüpünü operasyonla kapatmak tüp bebek,Üreme organlarındaki rahatsızlıklar yüzünden ana rahminin dışında yumurtanın döllenmesi ve sonra ana rahmine yerleştirilmesi sonucunda doğan bebek tüpçü,Tüp gaz satan veya dağıtan kimse tüp gaz,"İçine yüksek basınçla sıvılaştırılmış petrol gazı ve bütan gazı doldurulan, ısınmada ve mutfakta kullanılan tüp" tüp geçit,"Nehirlerin, kanalların, denizlerin iki yakasını su altından bağlayarak ulaşımı sağlayan yol" tüpleme,Tüplemek işi tüplemek,Tüpe doldurmak tüplü,Tüpü olan tüplük,Laboratuvarlarda cam tüpleri koymaya yarayan tahta veya metal tabla tür,"Çeşit, cins" türap,"Toprak, toz" türban,"İnce kumaştan yapılmış, başı sıkıca kavrayan bir tür başörtüsü" türbe,Genellikle ünlü bir kimse için yaptırılan ve içinde o kimsenin mezarı bulunan yapı türbedar,"Türbede hizmet gören, türbeyi bekleyen kimse, türbe bekçisi" türbe eriği,"Gülgillerden, kırmızı, tatlı, küçük çekirdekli, etinden kolay sıyrılabilen bir tür erik" türbin,"Su, buhar, gaz gibi herhangi bir akışkanın hareket enerjisiyle ve birtakım özel düzenler yardımıyla dönerek çalışan araç" türbülans,Burgaç türbülansa girmek,çalkantılı hava içerisinde sarsılarak yol almak türdeş,Türleri bir olanlardan her biri türdeşlik,"Aynı türden olma durumu, soydaşlık" türe,Adalet türedi,"Kendisinden umulmayan bir biçimde sivrilmiş ve hakkı olmayan bir duruma gelmiş (kimse), yerden bitme, zıpçıktı" türel,Adalet ile ilgili olan türeme,Türemek işi türemek,"Oluşmak, ortaya çıkmak, meydana çıkmak" türeme ünlü,"Kelimenin aslında bulunmayan, iç veya ön seste beliren ünlü: azm > azim, Rum > Urum, gepgenç > gepegenç gibi" türeme ünsüz,"Kelimenin aslında bulunmayan, ön veya iç seste beliren ünsüz: urmak > vurmak, fiat > fiyat gibi" türemiş fiil,"Yapım eki ile türetilmiş fiil: baş-la-mak, güzel-le-ş-mek, dur-ak-la-mak gibi" türemiş isim,Türemiş ad türemiş kelime,"Yapım ekiyle türetilmiş kelime: süz-geç, ver-gi gibi" türemiş sıfat,"Yapım ekiyle türetilmiş sıfat: akıl-lı (çocuk), sarı-şın (kız) gibi" türemiş zarf,"Yapım ekiyle türetilmiş zarf: ilk-in, akşam-leyin, gelmek-sizin, sürünür-cesine gibi" türetme,Türetmek işi türetme eki,Ad veya fiil köklerine getirilerek yeni söz varlıkları yapan ek türetmek,"Oluşturmak, ortaya çıkarmak, yaratmak, meydana çıkarmak" türev,Türemiş veya üretilmiş şey türeyiş,Türeme işi Türk,Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan halk ve bu halktan olan kimse Türk aksağı,Klasik Türk müziğinde bir küçük usul Türk biberi,Kırmızıbiber Türkçe,Genel Türk dili Türkçeci,Okullarda Türkçe dersi veren öğretmen Türkçecilik,Türk dilini yabancı kurallardan ve kelimelerden arındırma akımı Türkçeleşme,Türkçeleşmek durumu Türkçeleşmek,Türkçe niteliğini kazanmak Türkçeleştirme,Türkçeleştirmek işi Türkçeleştirmek,Türkçeleşmesini sağlamak Türkçü,"Türkçülük akımını benimseyen, Pantürkist" Türkçülük,"Osmanlı Devleti'nin son yıllarında ortaya çıkan, Osmanlılık ve İslamcılık akımları karşısında bütün Türklerin tek vatanda ve tek bayrak altında birleştirilmesini amaçlayan akım, Pantürkizm" Türkiyat,Türklük bilimi türkkıyması,"Yumuşak, esnek ve dayanıklı bir sünger türü, ipek süngeri, türkkupası" türkkupası,Türkkıyması Türkleşme,Türkleşmek durumu Türkleşmek,"Türk olmak, Türk dilini ve Türklüğü benimsemek" Türkleştirme,Türkleştirmek işi Türkleştirmek,"Türk dilini ve Türklüğü benimsetmek, Türkleşmesini sağlamak" Türklük,Türk olma durumu Türklük bilgisi,Türklük bilimi Türkmen,Türkmenistan Cumhuriyeti'nde ve Irak'ta yaşayan Türk soyundan bir halk ve bu halktan olan kimse Türkmence,Türkmen Türkçesi Türk meşesi,Ülkemizde yetişen bir tür meşe (Quercus cerris) Türkolog,Türklük bilimi uzmanı Türkoloji,Türklük bilimi turkuaz,"Yeşile çalan mavi renkte değerli bir taş, turkuaz mavisi, turkuaz yeşili, firuze" turkuaz yeşili,Turkuaz türkü,Hece ölçüsüyle yazılmış ve halk ezgileriyle bestelenmiş manzume türküsünü çağırmak,bir kimsenin hoşuna gidecek biçimde söz söylemek veya davranışta bulunmak türkü yakmak,türkü sözünü bestelemek türkü söylemek,ezgisiyle bir türküyü seslendirmek türkü tutturmak,türkü söylemek türkü çağırmak (veya çığırmak),türkü söylemek türkücü,"Türkü söyleyen kimse, okuyucu" türkücülük,Türkücünün işi türküleme,Türkülemek işi türkülemek,"Türküsünü söylemek, türkü yakmak" türküleşme,Türküleşmek durumu türküleşmek,Türkü durumuna gelmek türküleştirme,Türküleştirmek işi türküleştirmek,Türkü durumuna getirmek türlü,"Çok çeşitli özellikleri olan, çeşit çeşit, muhtelif" türüm,Varlıkların oluşumu türümcülük,Evrenin türüm ile ilgili olarak oluştuğunu ileri sürenlerin öğretisi türüz otu,"Hanımeligillerden, sarı, kırmızı çiçekli, güzel kokulu ve tırmanıcı bir süs bitkisi (Leonicera japonica)" tütme,Tütmek işi tütmek,Duman veya buhar çıkarmak tütsü,"Dinî törenlerde veya çevrenin güzel kokmasını sağlamak amacıyla yakılan kokulu madde, buhur" tütsü yapmak,dinî törenlerde kokulu madde yakmak tütsü gözü,Çadırlarda duman çıkmasını sağlayan delik tütsüleme,Tütsülemek işi tütsülemek,"Türlü amaçlarla bir yeri tütsü dumanıyla doldurmak, tütsü yapmak" tütsülenme,Tütsülenmek işi tütsülenmek,Tütsüleme işi yapılmak tütsülü,"Tütsü yapılmış (yer, kimse veya yiyecek)" tütsülük,"Tütsü kabı, buhurdan, buhurluk" tüttürme,Tüttürmek işi tüttürmek,"Tütmesini, duman çıkarmasını sağlamak, duman çıkarmak" tütününü tüttürmek,ev ve aile düzeninin sürmesini sağlamak tütünü tepesinden çıkmak,dumanı tepesinden çıkmak tütün,"Patlıcangillerden, birleşiminde nikotin bulunan, otsu bir bitki (Nicotiana tabacum)" tütün içmek,tütünü yakıp dumanını içine çekmek tütün sarmak,sigara kâğıdına tütün koyup sigara yapmak tütün balığı,Tütsü ile kurutulmuş balık tütüncü,Tütün yetiştiren veya satan kimse tütüncülük,Tütün yetiştiriciliği veya satıcılığı tütünlük,"Tütün ekilen yer, tütün tarlası" tütün rengi,Taba tüvana,"Kuvvetli, dinç, canlı" tüveyç,Çiçek tacı tüvit,"Taranmış yünden yapılan, çoğu iki renkte, spor giyecekler yapımında kullanılan kumaş türü" tüy atmak,hayvan tüyünü değiştirmek tüy,"İnsan ve hayvan derisi üzerinde bulunan ince, kısa, yumuşak ve sık uzantılar" tüy dikmek,kötü bir durum almış bir işi büsbütün kötü bir duruma sokmak tüy düzmek,hayvanın tüyü düzelmek tüylerini diken diken etmek,"korkutmak, tiksindirmek" tüyleri diken diken olmak,üşümekten veya korkmaktan vücuttaki kılların dipleri kabarıp kıllar dikilmek tüy gibi,çok hafif tüyleri ürpermek,"kötü bir olay, soğuk, gıcıklanma vb. sebeplerle korku veya tiksinti duymak" tüyüne dokunmamak,"dokunacak, zarar verecek en ufak bir davranışta bulunmamak" tüy ağırlık,Tüy sıklet tüydürme,Tüydürmek işi tüydürmek,"Çalmak, aşırmak" tüylendirme,Tüylendirmek işi tüylendirmek,Tüylenmesine yol açmak tüylenme,Tüylenmek işi tüylenmek,"Tüy çıkmak, üzerinde tüyler oluşmak" tüylü,Tüyü olan tüylü dalak otu,"Yüksekliği 10-40 santimetre olan, yatık veya dik, gri veya beyaz tüylü, çok yıllık bir tür dalak otu, acı yavşan (Teucrium polium)" tüylü meşe,Yaprakları tüylü olan bir tür meşe tüyme,Tüymek işi tüymek,Kaçmak tüyo,Herhangi bir konuda verilen gizli bilgi tüyo vermek,herhangi bir konuda gizli bilgi vermek tüy sıklet,"57 kiloda dövüşen boksör, tüy ağırlık" tüysüz,Tüyü olmayan tüy tüs,Tüy tüyü bozuk,Sarışın veya saçı sakalı seyrek (kimse) tüze,Hukuk tüzel,"Hukukla ilgili, hukuki, hukuksal" tüzel kişi,Hukuk bakımından bireylerin veya malların topluluğundan doğan ve tek bir kişi sayılan varlık tüzel kişilik,"Tüzel kişi olma durumu, hükmi şahsiyet" tüzük,"Herhangi bir kurumun veya kuruluşun tutacağı yolu ve uygulayacağı hükümleri sırasıyla gösteren maddelerin hepsi, nizamname, statü" tvist,Özellikle gençler arasında 1961 yılında yaygınlık kazanan çok hızlı ritmi olan bir dans U,Uranyum elementinin simgesi "u, U","Türk alfabesinin yirmi beşinci sırasında yer alan ve U adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından kalın, dar, yuvarlak ünlüyü gösterir" ubudiyet,Kulluk uca,Kuyruk sokumu kemiği uca,Yüce ucube,"Çok acayip, şaşılacak kadar çirkin olan" ucun ucun,"Uç uca, ucu ucuna" ucu ucuna,"Ancak, en son kertede" ucuz etin yahnisi yavan (veya tatsız) olur,`ucuza mal olan şeyler niteliksizdir` anlamında kullanılan bir söz "ucuz alan, pahalı alır","`ucuz olan mal çabuk eskir, pahalıya alınmış gibi olur` anlamında kullanılan bir söz" ucuz atlatmak (veya kurtulmak),zor veya tehlikeli durumdan az zararla sıyrılmak ucuz,"Fiyatı yüksek olmayan, pahası az, düşük fiyatlı, pahalı karşıtı" ucuza kapatmak,"ucuza almak, fırsatı değerlendirmek" ucuz pahalı dememek,yüksek veya düşük fiyatlı olduğuna bakmamak ucuza çıkmak,yaptırılan bir şey az masrafla elde edilmek "ucuzdur vardır illeti, pahalıdır vardır hikmeti","`ucuz şeylerin ucuzluğuna tamah etmemeli, pahalı şeylerin de pahalılığından korkulmamalıdır` anlamında kullanılan bir söz" ucuza gitmek,"basit, kolay, önemsiz olarak değerlendirilmek" ucuzcu,Malını ucuz satan ucuz halkçılık,Halkçılığı basit ve kolay yoldan yapma işi ucuzlama,Ucuzlamak durumu ucuzlamak,Fiyatı inmek ucuzlatılma,Ucuzlatılmak işi ucuzlatılmak,Ucuzlatma işi yapılmak ucuzlatma,Ucuzlatmak işi ucuzlatmak,Fiyatını indirmek ucuzluk,Ucuz olma durumu ucu ortası belli olmamak,iş neresinden başlanacağı kestirilemez durumda olmak ucunda (bir şey) bulunmak,kötü bir şeye sebep olmak ucundan tutmak,"bir şeyle meşgul olmak, katkı sağlamak, yardımcı olmak" ucunu bulmak,"sona erdirmek, kolayını bulmak" ucunu kaçırmak,"iş kötüye girmek, çıkmaza girmek" ucu bucağı olmamak (veya görünmemek),başı sonu olmamak uç vermek,çıban baş vermek uç,Genellikle uzun bir nesnenin incelerek biten son ve sivri noktası ucu (herhangi birine) dokunmak,birine olumsuz etkisi veya zararı gelmek ucu bucağı yok (veya kayıp),"başı sonu olmayan, sınırsız, sonsuz" uçak,"Kanatlarının altındaki havanın yaptığı basınç yardımıyla yükselip ilerleyebilen motorlu hava taşıtı, tayyare" uçaksavar,Hava hedeflerine karşı kullanılan silahlara verilen genel ad uçan daire,"Ne olduğu, nereden geldiği bilinmeyen, başka gezegenlerden uçup gelerek dünyamızda görüldüğü sanılan, yassı biçimli uçan araç" uçankale,Stratejik amaçlarla İkinci Dünya Savaşı'nda kullanılmış olan Amerikan ağır bombardıman uçağı uçan top,Voleybol uçar,"Uçan, uçucu" uçara atmak,uçmakta olan kuşu vurmaya çalışmak uçarı,Ele avuca sığmaz (kimse) uçarılık,Uçarı olma durumu uçar kefal,"Turna balığıgillerden, kefale benzer, uzun kanatlı, eti beğenilen bir balık (Exocoetus)" uç beyi,Uçların sivil ve askerî yönetiminden sorumlu olan görevli uç beyliği,Uç beyinin görevi veya makamı uçkun,Ateşten fırlayan ve etrafa saçılan kıvılcım uçkur,"Şalvarı bele bağlamak veya torba, kese vb. şeylerin ağzını büzmek için bunlara geçirilen bağ" uçkuruna gevşek (veya düşkün) olmak,cinsel isteklerin tutkunu olmak uçkuruna sağlam olmak,"cinsel isteklerin tutkunu olmamak, namuslu olmak" uçkurlu,Uçkuru olan uçkurluk,Uçkur geçirilen katlanmış kenar uçkurutan,"Turunçgillerden, özellikle limonlarda gelişerek dal uçlarının kurumasına yol açan ve birkaç yıl içinde ağacın ölmesine sebep olan bir tür mantar" uçlanma,Uçlanmak durumu uçlanmak,Uçlu duruma gelmek uçlu,"Ucu olan, ucu çıkan" uçma,Uçmak işi uçmak,"Kuş, kanatlı böcek vb. hareketli kanatları yardımıyla havada düşmeden durmak, havada yol almak" uçan kuşa borcu olmak,pek çok kişiye borçlu olmak uçan kuştan medet ummak,"çok sıkıntıda kalıp en ufak bir yardımın herhangi bir yerden gelmesini beklemek, sıkıntılı bir durumdan kurtulmak için her türlü çareye başvurmak" uçup gitmek,"kaybolmak, yok olmak" uçmak,Cennet uçsuz,"Ucu, sonu olmayan" uçsuz bucaksız,Sonu görülmeyecek kadar geniş olan uçtan uca,Bir baştan bir başa uçtuuçtu,Birkaç kişi arasında oynanan ve uçmayan şeyleri de uçar gibi göstererek şaşırtma temeline dayanan bir çocuk oyunu uç uca,"Bir şeyin son noktasıyla, ikinci bir şeyin baş noktasını birbirine ekleyerek" uç uca gelmek,ancak yetişmek uçucu,Uçma yeteneği veya özelliği olan uçuculuk,Uçucu olma durumu uçuç böceği,Uğur böceği uçuk,"Uçmuş, soluk" uçuk,"Ateşli hastalıklar, ruhsal bunalımlar veya korku sonucu genellikle dudakta beliren kabarcık" uçuklama,Uçuklamak işi uçuklamak,Uçuk (II) oluşmak uçuklaşma,Uçuklaşmak durumu uçuklaşmak,Rengi soluklaşmak uçun,Bayrağın uçkurluk karşısındaki kenarı uçurma,Uçurmak işi uçurmak,Uçma işini yaptırmak uçurtma,Uçurtmak işi uçurtmak,"Uçma işini yaptırmak, uçmasına yol açmak" uçurulma,Uçurulmak işi uçurulmak,Uçurma işi yapılmak uçurum,"Deniz, göl, ırmak vb. su kıyılarında veya karada dik yer, yar" uçurumun kenarından dönmek,büyük bir tehlikeden son anda kurtulmak uçurumlaşmak,Uçurum durumuna gelmek uçuş,Uçma işi uçuşma,Uçuşmak durumu uçuşmak,Hep birlikte uçmak udi,"Ut çalan çalgıcı, utçu" U dönüşü yapmak,yüz seksen derecelik bir dönüş yapmak U dönüşü,Yüz seksen derecelik bir dönüş uf,"Acı, sızı duyulduğunda veya sıkıntılı bir durumda söylenen bir söz" uf olmak,çocuk dilinde acımak ufacık,"Çok ufak, küçücük" ufacık tefecik,"Kısa boylu ve zayıf, küçük yapılı, çelimsiz" ufak,Boyutları normalden küçük ufak at da civcivler yesin,çok yalan söyleyen veya olayları abartan kişilere inandırıcı olmadığını belirtmek için söylenen bir söz ufakça,"Oldukça ufak, ufarak" ufaklık,Ufak olma durumu ufak para,Bozuk para ufaktan ufağa,"Azar azar, yavaş yavaş" ufak tefek,"Gerekli küçük eşya, araç gereç" ufalama,Ufalamak işi ufalamak,"Kırarak, ovarak veya ezerek ufak parçalara ayırmak" ufalanma,Ufalanmak işi ufalanmak,"Ufalama işi yapılmak, ufak parçalara ayrılmak" ufalayıcı,Ufalama işini yapan ufalma,Ufalmak durumu ufalmak,"Büyükken daha ufak duruma gelmek, küçülmek" ufaltma,Ufaltmak işi ufaltmak,"Büyük olan bir şeyi daha küçük duruma getirmek, küçültmek" ufarak,Biraz ufak ufki,Yatay ufku geniş,"İleriyi görebilen, bakış açısı geniş olan (kimse)" uflama,Uflamak işi uflamak,"Acı, sızı duyarak uf demek" uflayıp puflamak,sürekli olarak uflamak ufuk,"Düz arazide veya açık denizde gökle yerin birleşir gibi göründüğü yer, çevren" ufku daralmak,"ileriyi görememek, bakış açısı geniş olmamak" ufkunu genişletmek,"görüş alanını genişletmek, daha geniş, daha fazla bilgi ve görüş edinmek" ufunet,Pis koku ufunetlenme,Ufunetlenmek işi ufunetlenmek,Yara irinlenmek Ugandalı,Uganda halkından olan kimse uğra,Yufka açılırken hamurun tahtaya yapışmaması için serpilen kalın un uğrak,Çok uğranılan yer uğralama,Uğralamak işi uğralamak,Uğra serpmek uğrama,Uğramak işi uğramak,"Yola devam etmek üzere, bir yerde kısa bir süre kalmak" uğranma,Uğranmak işi uğranmak,Uğrama işi yapılmak uğraş,"Bir insanın yaptığı iş veya meslek, iş güç, meşguliyet" uğraşı,"Uğraşılan şey, meşgale" uğraşılma,Uğraşılmak işi uğraşılmak,Uğraşma işi yapılmak uğraşma,Uğraşmak işi uğraşmak,Bir iş üzerinde sürekli çalışmak uğraştırma,Uğraştırmak işi uğraştırmak,Uğraşmasına yol açmak uğratma,Uğratmak işi uğratmak,"Uğrama işini yaptırmak, uğramasına sebep olmak" uğru,Hırsız uğrulama,Uğrulamak işi uğrulamak,"Hırsızlıkla ele geçirmek, çalmak, sirkat etmek" uğruluk,"Uğrunun yaptığı iş, hırsızlık, sirkat" uğrun,Gizlice uğrunda,Önünde uğuldama,Uğuldamak işi uğuldamak,"Sürekli gürültülü, boğuk ve anlaşılmaz ses çıkmak" uğultu,"Gürültülü, boğuk ve anlaşılmaz ses, uğuldama sesi" uğultulu,"Uğultusu olan, uğultu çıkaran" uğul uğul,Uğuldayarak uğunmak,Büyük bir üzüntü veya acıdan kıvranmak uğur,Bazı olaylarda görülen ve insana iyilik getirdiğine inanılan belirti veya bazı nesnelerde var olduğuna inanılan iyilik kaynağı uğur getirmek,"iyilik, şans, talih, bereket getirmek" uğur ola! (veya uğurlar olsun!),yolun açık olsun! anlamında söylenen bir iyi dilek sözü uğur,"Hedef, amaç, erek, gaye, yol" uğur böceği,"Vücudu yarım küre biçiminde, turuncu, kırmızı renkli, üzerinde yedi tane kara nokta bulunan kın kanatlı böcek, gelin böceği, hanım böceği, uçuç böceği (Coccinella septempunctata)" uğur böcekleri,"Örneği uğur böceği olan, etçil ve otçul türleri içine alan kın kanatlılar familyası" uğurlama,Uğurlamak işi uğurlamak,"Gideni esenlik ve sevgi dilekleriyle geçirmek, yolcu etmek, teşyi etmek" uğurlanış,Uğurlanma işi uğurlanma,Uğurlanmak işi uğurlanmak,Uğurlama işi yapılmak uğurlayış,Uğurlama işi uğurlu,"Uğuru olan, iyilik getirdiğine inanılan, kutlu, tekin, kademli, meymenetli, mübarek" uğurlu kademli olsun,mutlu bir olay dolayısıyla söylenen bir iyi dilek sözü uğurluk,"Uğur sayılan kimse, hayvan veya nesne, maskot" uğursama,Uğursamak durumu uğursamak,Herhangi bir olguyu veya nesneyi uğur saymak uğursuz,"Kendinde uğursuzluk bulunan, yomsuz, kadersiz, meymenetsiz, menhus, musibet, meşum, şom" uğursuzluk,"Bazı olaylarda görülen ve insana kötülük getirdiğine inanılan belirti veya bazı nesnelerde var olduğuna inanılan güç, kademsizlik, meymenetsizlik, nuhuset, şeamet, şomluk" uğuru açık,"Talihli, şanslı (kimse)" uğut,Çimlenmiş buğdayın kaynatılmasıyla yapılan bir çeşit yemek uhdesine almak,"bir işi üstüne almak, yapacağına söz vermek, sorumluluğu altına almak" uhdesinden gelmek,"becermek, başarmak" uhde,"Birinin yapmakla yükümlü olduğu iş, görev" uhdesinde olmak,"üstünde olmak, sorumluluğu altında olmak" uhrevi,"Öbür dünya ile ilgili, ahiret ile ilgili, dünyevi karşıtı" uhuvvet,Kardeşlik ukala,"Kendini akıllı ve bilgili sanan, bilgiçlik taslayan (kimse)" ukalaca,Ukala bir biçimde ukala dümbeleği,"Aklı ermediği hâlde her konuda fikir yürüten, bilir bilmez her şeye karışan kimse" ukalalık,Ukala olma durumu ukde,"Düğüm, yumru" uknum,Hipostaz Ukraynalı,Ukrayna halkından olan kimse ukubet,Ceza ulaç,Zarf-fiil Ulah,Romanya'nın yerli halkına ve bu halkın soyundan olan kimselere Osmanlı Türklerinin verdiği ad Ulahça,Ulah dili ulak,Haberci ulak çıkarmak,"haberci göndermek, posta çıkarmak" ulam,"Aralarında herhangi bir bakımdan ilgi veya benzerlik bulunan şeylerin tümü, makule, kategori" ulama,Ulamak işi ulamak,"Eklemek, katmak, ilave etmek" ulan,Ey ulanma,Ulanmak işi ulanmak,Ulama işi yapılmak ulantı,Ulanan şey ulaşılma,Ulaşılmak işi ulaşılmak,Ulaşma işi yapılmak ulaşım,Ulaşma işi ulaşma,Ulaşmak işi ulaşmak,"Varmak, gelmek" ulaştırma,Ulaştırmak işi ulaştırmak,Ulaşmasını sağlamak ulema,Bilginler ulemalık,"Bilginlik, âlimlik" ulu,"Erdemleri bakımından çok büyük, yüce" ulufe,"Osmanlılarda kapıkulu askerlerine, saray ve devlet kuruluşlarındaki bazı görevlilere üç ayda bir verilen ücret" ulufe vermek (veya dağıtmak),Osmanlılarda askerî ve sivil kuruluşlardaki görevlilere üç ayda bir verilen ücreti dağıtmak ulufeci,Yeniçerilikte bir sınıf süvari askeri uluhiyet,"Tanrılık sıfatı, Allahlık vasfı" ululama,Ululamak işi ululamak,Ağırlamak ululanma,Ululanmak işi ululanmak,Ululamak işi yapılmak ululuk,"Büyüklük, büyük olma durumu, yücelik, izzet" ulum,"Bilimler, ilimler" uluma,Ulumak işi ulumak,"Köpek, kurt, çakal vb. hayvanlar uzun, iniltili, ağlar gibi bir ses çıkarmak" ulu orta,Açıktan açığa ulus,Millet ulusal,Millî ulusallaştırma,Millîleştirme ulusallaştırmak,"Ulusal bir nitelik vermek, millîleştirmek" ulusallık,"Milliyet, millîlik" ulusçu,Milliyetçi ulusçuluk,Milliyetçilik uluslararası,"Çeşitli milletlerin arasında yapılan, milletlerin arasında çok yönlü ilişkilerle ilgili olan, milletlerarası, beynelmilel, enternasyonal" uluslararasıcı,"Uluslararasındaki ilişkileri benimseyen, uluslararasındaki ilişkilerden yana olan, milletlerarasıcı, beynelmilelci, enternasyonalci, enternasyonalist" uluslararasıcılık,"Uluslararasındaki ilişkileri benimseme, uluslararasındaki ilişkilerden yana olma, milletlerarasıcılık, beynelmilelcilik, enternasyonalcilik, enternasyonalizm" ulussever,"Ulusunu seven (kimse), milliyetperver" ulusseverlik,"Ulussever olma durumu, milliyetperverlik" ulutmak,Ulumasını sağlamak ulvi,Yüce ulviyet,Yücelik umacı,Öcü umacı gibi,korkunç ve çirkin görünüşlü umar,Çare umarsız,"Çaresiz, çıkar yolu olmayan" umarsızlık,"Umarsız olma durumu, çaresizlik" umde,İlke umdurma,Umdurmak işi umdurmak,"Umma durumunu yaratmak, ummasını sağlamak" umma,Ummak işi ummak,"Bir şeyin olmasını istemek, beklemek" ummadığın taş baş yarar,`küçük veya önemsiz şeyler de çoğu kez büyük etkiler yapabilir` anlamında kullanılan bir söz umman,Okyanus umre,Hac mevsimi dışında Kâbe'yi ve Mekke'nin öbür kutsal yerlerini ziyaret etme umu,"Umut, istek, arzu" umulma,Umulmak durumu umulmak,Umma durumu yaratılmak veya umma durumuna konu olmak umum,"Bütün, tüm, kamu" umumhane,Genelev umumi,Genel umumi af,Genel af umumi coğrafya,Genel coğrafya umumi efkâr,Kamuoyu umumi heyet,Yönetim kurulu umumi kâtip,Genel sekreter umumi kongre,Genel kongre umumi vekâletname,Genel vekâletname umumiyet,Genellik umumiyetle,Genellikle umum müdür,Genel müdür umum müdürlük,Genel müdürlük umur,"Aldırış etme, önem verme" umurumda değil,`beni hiç ilgilendirmiyor` anlamında söylenen bir söz umurumun teki,bir işe ilgi gösterilmediğini anlatan bir söz umurunda olmamak,aldırmamak umursama,Umursamak durumu umursamak,"Aldırış etmek, önem vermek" umursamaz,"Umursamayan, aldırış etmeyen" umursamazca,"Umursamaz bir biçimde, umursamazcasına" umursamazlık,"Umursamama, aldırış etmeme durumu" umursanma,Umursanmak durumu umursanmak,Umursama durumuna konu olmak umudunu kırmak,umut kesmesine yol açmak umudunu kesmek,artık olacağını beklememek umudu (veya umudunu) üzmek,umudu kesmek umudu sönmek,umudu kalmamak umudu boşa çıkmak,"beklentisi, umudu gerçekleşmemek, hayal kırıklığına uğramak" umudu kırılmak,bir şeyin artık gerçekleşemeyeceği inancına varmak umuda kapılmak,"olacağını düşünmek, hayal etmek" umut serpmek,umutlandırmak umut vermek (veya vadetmek),"bir kimsede umut uyandırmak, bir kimseye güven vermek" umuda düşmek,"gerçekleşeceğine inanmak, umut etmek" umut,"Ummaktan doğan duygu, ümit" umut bağlanmak,"olmasını, olacağını ummak" umut etmek,"ummak, beklemek" umut bırakmak,"bir kimsede umut uyandırmak, umut vermek" umut kesmek,umudunu kesmek umut uyanmak,"umut doğmak, umut belirmek" umut beslemek,"bir şeyin olabileceğini beklemek, ummak" umut ışığı,Umutlandırıcı belirti umut kapısı,"İstenilen, arzu edilen bir şeyin gerçekleşmesi beklentisiyle özlenen durum, ümit kapısı" umutlandırma,"Umutlandırmak işi, ümitlendirme" umutlandırmak,"Umut vermek, umutlanmasına yol açmak, ümitlendirmek" umutlanma,"Umutlanmak durumu, ümitlenme" umutlanmak,"Bir şeyin olmasını inançla beklemek, ümitlenmek" umutlu,"Umudu olan, umut besleyen, ümitli, ümitvar" umutsuz,"Umudu olmayan, hiç umudu kalmayan, ümitsiz, nevmit" umutsuzluk,"Umutsuz olma durumu, ümitsizlik, meyusiyet" umutsuzluğa düşmek (veya kapılmak),"umudu kalmamak, güveni sarsılmak, olumsuzluğa sürüklenmek" un ufak olmak,"çok ufak kırıntılar durumuna gelmek, parçalanmak" un,Öğütülerek toz durumuna getirilmiş tahıl ve başka besin maddeleri "ununu elemek, eleğini asmak",`geri kalan ömrü süresince yapacak önemli bir işi kalmamak` anlamında kullanılan bir söz un ufak etmek,"çok ufak kırıntılar durumuna getirmek, parçalamak" uncu,Un satan kimse unculuk,Un alıp satma işi un çorbası,Un ve suyun karıştırılarak pişirilmesinden sonra süt ve yumurta sarısıyla terbiye edilmesi yoluyla yapılan çorba un helvası,Unun yağ içinde kavrulmasından sonra içine şeker şerbeti katılarak hazırlanan bir helva türü unlama,Unlamak işi unlamak,"Una bulamak, üzerine un serpmek" unlanma,Unlanmak durumu unlanmak,Una bulanmak unluk,Değirmende unun biriktiği yer unsur,Öge unutkan,"Çok unutan, unutma huyu olan" unutkanlık,Unutkan olma durumu unutma,Unutmak durumu unutmabeni,"İki çeneklilerden, küçük mavi çiçekler açan bir bitki (Myosotis palustris)" unutmak,"Aklında kalmamak, hatırlamamak" unutturma,Unutturmak işi unutturmak,Unutmasına yol açmak veya unutmasını sağlamak unutulma,Unutulmak durumu unutulmak,Unutma işine konu olmak unvan,"Bir kimsenin memuriyetindeki rütbesini, makamını veya mevkisini gösteren ad, san, titr" unvanlı,Unvanı olan upuslu,Çok uslu upuygun,"Çok uygun, tastamam" upuzun,Çok uzun ur,"Hücrelerin aşırı çoğalmasıyla insan, hayvan veya bitki dokularında oluşan ve büyüme eğilimi gösteren yumru, bağa, tümör, neoplazma, Çingene ahtapotu, vejetasyon" urağan,Beraberinde yağmur getirmeyen güçlü fırtına Ural-Altay,Ural dilleriyle Altay dillerinin oluşturduğu dil grubu uran,Sanayi Uranüs,Güneş'e uzaklık sırasında yedinci olan ve Güneş çevresindeki dolanımını seksen dört yılda tamamlayan gezegen uranyum,"Atom numarası 92, atom ağırlığı 238,03, yoğunluğu 18,7 olan, 1800 °C'ye doğru eriyen, demir görünüşünde, nükleer enerji elde etmede kullanılan bir element (simgesi U)" uray,Belediye urba,Giysi Urban,Çöl Arapları Urduca,Pakistan'da kullanılan resmî dil Urfa çıbanı,Şark çıbanı Urfa kebabı,"Koyun kıyması, domates, soğan, tuz ve baharat karışımıyla oluşturulan köftenin şişlere parmak uzunluğunda dizilerek kömür ateşinde pişirilmesiyle yapılan bir kebap türü" Urfa peyniri,Urfa ve yöresinde özel yöntemlerle hazırlanan yumruk biçiminde bir peynir türü urgan,"Keten, kenevir, pamuk, jüt gibi türlü dokuma maddelerinden yapılan ince halat" urgancı,Urgan yapan veya satan kimse urgancılık,Urgancının yaptığı iş ur kaplama,Ağacın urlarından elde edilen ve çok kıymetli olan bir kaplama türü urlaşma,Urlaşmak durumu urlaşmak,Ur durumuna gelmek urodel,Kuyruklular Uruguaylı,Uruguay halkından olan kimse uruk,"Soy, sülale" urup,Arşının sekizde biri uzunluğundaki ölçü us,Akıl usuna getirmek,aklına getirmek usanç getirmek,usanacak duruma gelmek usanç,"Usanma duygusu, bıkma, bıkkınlık, melal" usanç vermek,"usandırmak, bıktırmak" usançlık,"Usanma durumunda olma, bıkma" usançlık getirmek,"iyice bıkmak, tamamen usanmak" usandırma,Usandırmak işi usandırmak,Usanmasına yol açmak usangın,"Usanmış, bıkmış" usanılma,Usanılmak durumu usanılmak,Usanma işi yapılmak usanma,Usanmak durumu usanmak,"Tekrarlanması, uzun sürmesi dolayısıyla bir şeyden hoşlanmaz veya sıkılır duruma gelmek, bıkmak, bezmek" usare,Öz su usa vurma,"Bilinen veya doğru olarak kabul edilen belirli önermelerden başka önermeler çıkarma, uslamlama, muhakeme" usçu,Akılcı us dışı,"Aklın alamayacağı, aklın dışında kalan, akıl dışı, irrasyonel" us dışıcılık,"Yaşamda ve bilgilerde us dışı ögelere tek yanlı olarak ağırlık veren, sezgi, sevgi, duygu ve içgüdüleri bilginin kaynağı sayan görüş, akıl dışıcılık, irrasyonalizm" uskumru,"Uskumrugillerden, sıcak ve ılık denizlerde sürü durumunda yaşayan, çizgili bir deniz balığı (Scomber scombrus)" uskumru dolması,Bir tür uskumru yemeği uskumrugiller,"Açık denizlerde yaşayan, mekik biçiminde uzun gövdeli, örnek hayvanı uskumru olan bir balık familyası" uskumrumsugiller,"Örnek hayvanı kırlangıç balığı ve zargana olan, kemikli balıklar takımının kefaller alt takımına giren bir familya" uskur,Pervane uskurlu,Uskuru olan uskuru,Cıvata ve somunlardaki yiv uslamlama,Usa vurma uslamlamak,Usa vurmak uslanma,Uslanmak durumu uslanmak,"Yadırganan, ayıplanan davranışlardan vazgeçmek, davranışlarına düzen vermek" uslu,"Toplumu, çevresini rahatsız etmeyen, edepli, müeddep, yaramaz karşıtı" uslu durmak (veya oturmak),yaramazlık etmemek uslu akıllı,"Olgun, ağırlığı ve değeri olan (kimse)" usluluk,Uslu olma durumu us pahası,Akıl dışı yapılan bir iş sonucu uğranılan zarar ussal,"Akla uygun, yalnız akla dayanan, akli, rasyonel" ussallaştırma,"Herhangi bir işi veya davranışı akla uygun kılma, rasyonalizasyon" ussallık,"Akla dayalı olanın niteliği, rasyonalite" "ustamın adı Hıdır, elimden gelen budur","babamın adı Hıdır, elimden gelen budur" usta,Bir zanaatı gereği gibi öğrenmiş olan ve kendi başına yapabilen kimse usta elinden çıkmak,işinin ehli olan bir kimse tarafından yapılmak usta olmak,usta duruma gelmek ustabaşı,Bir iş yerinde çalışan ustaların başı olan ve onları denetleyen kimse ustaca,Ustaya yakışan usta işi,"Eli uz, işinin ehli olan bir kimse tarafından yapılan" ustalaşma,Ustalaşmak durumu ustalaşmak,Bir işi yapmakta usta durumuna gelmek ustalık,Usta olma durumu ustalıkla,Ustaca ustalıklı,Ustalıkla yapılmış ustunç,Taşınabilir cerrah araçları takımı usturayı kayışa çekmek,usturanın kılağısını almak için berber kayışına sürtmek ustura tutunmak,vücuttaki istenmeyen kılları temizlemek ustura,"Tıraş için kullanılan, açılır kapanır, çok keskin bıçak, baş bıçağı, yülgü" ustura taşı,Ustura bilemek için kullanılan taşın yapıldığı bir tür sert şist usturlap,Gök cisimlerinin yükseltisini ölçmekte kullanılan araç usturmaça,"Her tür deniz aracının rıhtım, iskele gibi yerlere yanaşmaları sırasında olabilecek çarpmaları önleyici nitelikte halat, ağaç, lastik, plastik gibi esnek malzemeden yapılmış, sabit veya taşınabilir yastık" usturpa,İnce bir halatın ucuna bir kurşun parçası bağlanarak yapılan bir çeşit kırbaç usturuplu,"Yerli yerinde, işlevine uygun bir biçimde" usulüne uydurmak,yapılamayacak bir şeyi bir yolunu bulup yapabilmek usul,"Kökler, asıllar" usul tutmak,dümtekle tempo tutmak usul,"Bir amaca erişmek için izlenen düzenli yol, tutulan yol, yöntem, tarz" usulca,Sessiz bir biçimde usulcacık,"Yavaşça, belli etmeden, usullacık, yavaşçacık" usuldan,"Yavaşça, sessizce" usullacık,Usulcacık usulsüz,Yöntemsiz usulsüzlük,Yöntemsizlik uşak,Çocuk uşakkapan,Bebekleri alıp götürdüğü söylenen bir cins akbaba uşaklık,Uşak olma durumu uşaklık etmek,bir kimseye hizmet veya kulluk etmek uşkun,"Karabuğdaygillerden, yaprakları yürek biçiminde, kökü dıştan sincabi ve içten sarı renkte olan bir tür ravent (Rheum rhaponticum)" uşşak,Türk müziğinde ana makamlardan biri ut,"Klasik Türk müziği araçlarından, iri karınlı, kirişli, mızrapla çalınan bir çalgı" ut açıcı,Göstermeci ut açıcılık,Göstermecilik utana sıkıla,"Çok utanıp sıkılarak, utanıp sıkılmış bir biçimde" utancından yere geçmek,çok utanmak utancından yerin dibine girmek,"istenilen biçimde ve nitelikte olmama karşısında üzüntü duymak, aşırı utanmak" utanç duymak,utanmak utanç vermek,"utandırmak, utanmasına yol açmak" utanç,"Utanma, hicap" utanç duygusu,Utanma duygusu utandırma,Utandırmak işi utandırmak,"Utanmasına yol açmak, utanacak bir duruma düşürmek, mahcup etmek" utangaç,"Bir topluluk içinde gereken güven ve cesareti kendinde bulamayan, rahat konuşamayan ve rahat davranamayan, sıkılgan, mahcup" utangaçlık,"Sıkılganlık, mahcubiyet" utangan,Utangaç utanış,Utanma işi utanma,"Utanmak durumu, arlanma, teeddüp" utanma duygusu,"İnsanın ruh dünyasında oluşan çekinme duygusu, utanç duygusu" utanıp sıkılmadan,"yüzsüzce, utanmadan" utananın oğlu kızı olmamış,"`bir şeyi elde etmek için çalışmalı, tembel tembel oturmamalıdır` anlamında kullanılan bir söz" utanmak,"Onursuz sayılacak veya gülünç olacak bir duruma düşmekten üzüntü duymak, mahcup olmak" utanmaz,"Utanması olmayan, sıkılmaz, yüzsüz, arsız" utanmazca,Utanmaz bir biçimde yapılan utanmazlık,"Utanmaz olma durumu, yüzsüzlük, arsızlık" Utarit,Merkür utçu,Ut yapan veya satan kimse utku,Yengi utkulu,Muzaffer utlu,İffetli utma,Utmak işi utmak,Yenmek utulma,Utulmak işi utulmak,Utma işi yapılmak veya utma işine konu olmak ut yeri,Edep yeri uvertür yapmak,bir şeye giriş niteliğinde söz söylemek veya davranışta bulunmak uvertür,"Operada, perde açılmadan önce orkestranın çaldığı parça" uyak,"Şiirde dizelerin sonunda tekrarlanan ve aynı ahengi veren heceler veya aynı görevde olmayan ancak benzeşen sesler, kafiye" uyaklı,"Uyağı bulunan, kafiyeli, mukaffa" uyaksız,"Uyağı bulunmayan, kafiyesiz" uyandırma,Uyandırmak işi uyandırmak,Uyanmasına yol açmak uyanık,"Uyumamış, bidar" uyanıklaşmak,Uyanık duruma gelmek uyanıklık,"Uyanık olma durumu, anıklık, saklık, teyakkuz" uyanış,Uyanma işi uyanma,"Uyanmak durumu, intibah" uyanmak,Uyku durumundan çıkmak uyaran,"Uyarma işini yapan (kimse veya şey), münebbih" uyarcılık,Uyarcı olma durumu uyarı,"Herhangi bir konu, sorun üzerine ilgi çekme, ikaz, ihtar, tembih" uyarıcı,"Uyarma özelliği olan, uyaran, münebbih" uyarılma,Uyarılmak işi uyarılmak,Uyarma işine konu olmak uyarım,"Bir uyaran karşısında organizmanın gösterdiği tepki, tembih" uyarınca,Gereğince uyarış,Uyarma işi uyarlama,"Uyarlamak işi, adaptasyon" uyarlamak,"Birbirine herhangi bir bakımdan uyar duruma getirmek, intibak ettirmek" uyarlanma,Uyarlanmak işi uyarlanmak,"Uyarlama işi yapılmak, adapte olunmak, alınmak" uyarlayıcı,Uyarlama işini yapan kimse uyarlık,"Uygun olma durumu, uygunluk" uyarma,"Uyarmak işi, ihtar, tembih" uyarmak,"Bir kimseye bir davranışta bulunmasını veya bulunmamasını söylemek, ikaz etmek" uyarma komutu,Jimnastikteki komutun alıştırma için uyarıcı nitelikteki ilk ve uzunca bölümü uyarsız,"Uygun davranışta bulunmayan, uyumlu görünmeyen (kimse)" uyartı,"Uyarmak için söylenen söz, uyarı, ihtar" uydu,"Bir gezegenin çekiminde bulunarak onun çevresinde dolanan daha küçük gezegen, peyk" uydulaşma,Uydulaşmak durumu uydulaşmak,Uydu durumuna gelmek uydulaştırmak,Uydu durumuna getirmek uyduluk,"Uydu olma durumu, peyklik" uydurma,Uydurmak işi uydurmaca,"Düzmece, sahte, yalan yanlış (bilgi, haber)" uydurmacı,Palavracı uydurmacılık,Palavracılık uydurmak,Uymasını sağlamak uydurmasyon,343 uydurma uyduruk,"Aslı olmayan, uydurma" uydurukçu,Bazı şeyleri uydurarak anlatan kimse uydurulma,Uydurulmak işi uydurulmak,Uydurma işi yapılmak uygar,"Fikir, sanat ve endüstri alanlarında çok büyük bir gelişme göstermiş olan, medeni" uygarlaşma,"Uygar duruma gelme, medenileşme, temeddün" uygarlaşmak,"Uygar duruma gelmek, medenileşmek" uygarlık,"Uygar olma durumu, medeniyet, medenilik" uygulama,"Uygulamak işi, tatbikat, tatbik, pratik" uygulamak,"Kuramsal bir bilgiyi, ilkeyi, düşünceyi herhangi bir alanda hayata geçirmek, tatbik etmek" uygulamalı,"Yalnız düşünce alanında kalmayıp işe dönüşen, kılgılı, kılgısal, kılgın, tatbikî, pratik, amelî, kuramsal karşıtı" uygulamalı bilimler,Uygulamaya ağırlık veren bilim dalları uygulamalı dil bilimi,Dil biliminin uygulamalı araştırmaya yönelik bilim dalı uygulamalı ruh bilimi,Ruh biliminin insan üzerinde gerçekleştirmeye yönelik psikolojik araştırmalarını konu alan bilim dalı uygulanabilirlik,Yapılabilirlik uygulanış,Uygulanma işi uygulanma,Uygulanmak işi uygulanmak,Uygulama işine konu olmak uygulayıcı,"Uygulayan, gereğini yapan, tatbikatçı" uygulayım,"Fizik, kimya, matematik vb. bilimlerden elde edilen verileri iş ve yapım alanında uygulama, teknik" uygulayım bilimi,Teknoloji uygulayımcı,"Uygulayımla ilgili herhangi bir alanda bilgi ve becerisi olan kimse, tekniker, teknikçi, teknisyen, teknokrat" uygun olmak,"isabetli, yerinde olmak" uygun görmek,"yakışır, yaraşır görmek, elverişli bulmak" uygun düşmek,"yakışmak, yaraşmak, elverişli olmak" uygun bulmak,"yakışır, yaraşır görmek" uygun gelmek,"yakışmak, yaraşmak" uygun,"Yakışır, yaraşır, mutabık, mütenasip" uygun adım,"Adım atışta birliği gerektiren, grup olarak yapılan bir yürüyüş türü" uygun katmanlaşma,Bir katman oluşturan tortuların dümdüz ve birbirine paralel olarak yığılması uygunluk,"Uygun olma durumu, yakışık, mutabakat, mukarenet" uygunsuz,"Uymayan, yakışık almayan, yaraşmayan, münasebetsiz, namünasip" uygunsuzluk,"Yakışmayan davranış, uymazlık, yakışıksızlık" Uygur,"Orta Asya'da büyük bir devlet ve uygarlık kurmuş, yazılı anıtlarla sanat eserleri bırakmış olan bir Türk kolu ve bu koldan olan kimse" Uygurca,Eski Uygur Türkçesi uyku nedir bilmeden,dinlenme imkânı bulamadan uykusu bölünmek,yeterince uyumadan uyanmak veya uyandırılmak uykusu gelmek,uyuma isteği duymak uykusu başına sıçramak,uyuyamadığı için sersemleşmek uykusunu almak,uykusunu tam olarak uyumak uykuya dalmak,uyumaya başlamak uykusu kaçmak,uyumak amacıyla yatmışken herhangi bir sebeple uyuyamamak uykusu açılmak (veya dağılmak),uykulu durumu geçmek uykuya yatmak,uyumak için yatmak uyku vermek (veya getirmek),"uyuma isteği duyurmak, uyutucu özelliği olmak" uykuda olmak,"yürütülmemek, olduğu gibi durmak" uyku,"Dış uyaranlara karşı bilincin, bütünüyle veya bir bölümünün yittiği, tepki gücünün zayıfladığı ve her türlü etkinliğin büyük ölçüde azaldığı dinlenme durumu" uyku basmak (veya bastırmak),çok uykusu gelmek uyku (veya uykusunu) çekmek,iyice uyumak uykuya varmak,uyumak uyku durak yok,`dinlenme imkânı yok` anlamında kullanılan bir söz uyku kestirmek,kısa bir süre uyumak uyku tutmamak,uyuyamamak uyku gözünden akmak,çok uykusu gelmek uyku dağıtmak,uyumasına engel olmak uykucu,"Uykuyu seven, çok uyuyan kimse" uyku hastalığı,Normalden çok uyuma hastalığı uyku ilacı,Rahat uyuyabilmek için kullanılan ilaç uykulu,Uyku gereksinimi olan uykuluk,Kasaplık hayvanların timüs ve pankreas bezlerine verilen ortak ad uyku saati,Yatma ve uyuma vakti uyku semesi,Uyku sersemi uyku sersemi,"Uyku sersemliği olan (kimse), uyku semesi" uyku sersemliği,Uykunun verdiği ağırlık ve baş dönmesi uyku seti,Uyku takımı uykusu ağır,"Uyurken kolayca uyanmayan (kimse), uykusu derin" uykusu ağır olmak,uykudan zor uyanmak uykusu hafif,Küçük bir sesten hemen uyanan (kimse) uykusuz,Uyumamış veya uykusunu alamamış uykusuz kalmak,uyuyamamak uykusuzluk,Uyku uyuyamama veya uyumamış olma durumu uyku tulumu,Uyumak amacıyla içine girilen tulum biçimindeki yatak uylaşım,Saymaca bir şey benimsemek için yapılan anlaşma uylaşma,Uylaşmak işi uylaşmak,"Birbiriyle uyuşmak, uzlaşmak, anlaşmak" uyluk,Kalçadan dize kadar olan bacak bölümü uyluk kemiği,Uyluğun iskeletini oluşturan kemik uyma,"Uymak işi, intibak, riayet, tebaiyet, tevafuk" uymaca,"Uyuşma, uzlaşma" uymacılık,"Yürürlükteki kurum, ölçüt veya şartlara, kesin olmayan katı kalıplara, eleştirici bir değerlendirme yapmaksızın uyma, konformizm" uymak,Ölçüleri birbirini tutmak uymaz,"Aykırı, başka türlü, mugayir" uymazlık,"Aykırılık, başkalık, beis, mugayeret" uyruk,"Bir devlete vatandaşlık bağıyla bağlı olma durumu, tebaa" uyruğuna girmek,bir devletin yönetimini kabul etmek uyruklu,Bir devletin yönetimi altında olan uyrukluk,"Uyruk olma durumu, tabiiyet" uyruksuz,Herhangi bir devletin uyruğunda olmayan uyruksuzluk,Uyruksuz olma durumu uysal,"Başkalarına kolayca uyabilen, sözlerini dinleyip karşı gelmeyen, yumuşak başlı" uysalca,Uysal bir biçimde uysallaşma,Uysallaşmak durumu uysallaşmak,"Uysal duruma gelmek, uysal olmak" uysallık,Uysal olma durumu uyuklama,Uyuklamak işi uyuklamak,"Oturduğu yerde hafif uykuya dalmak, ımızganmak" uyulma,Uyulmak işi uyulmak,Uyma işi yapılmak uyum,"Bir bütünün parçaları arasında bulunan uygunluk, ahenk" uyuma,Uyumak durumu uyuyan yılanın kuyruğuna basmak,kötü bir kimsenin yeni bir kötülük yapmasına fırsat vermek uyumak,Uyku durumunda olmak uyumlu,"Uyumu olan, ahenkli, mevzun, imtizaçlı" uyumsuz,"Uyumu olmayan, ahenksiz, imtizaçsız" uyumsuzluk,"Uyumsuz olma durumu, ahenksizlik, imtizaçsızlık" uyunma,Uyunmak durumu uyunmak,Uyuma işi yapılmak uyuntu,"Uyuşuk, tembel, miskin" uyur,Uyuyan uyurgezer,"Uykusu sırasında konuşan, yürüyen (kimse), sairfilmenam" uyurgezerlik,"Uyurgezer olma durumu, somnambulizm" uyur uyanık,"Yarı uyur yarı uyanık, yarı uykulu bir biçimde" uyuşkan,Herkesle veya her şeyle kolayca uyuşabilen uyuşma,Uzlaşma uyuşmak,"Soğuk, basınç vb. yüzünden vücudun bir yerinde, duygu ve hareket geçici olarak azalmak" uyuşmak,"Her konuda birbirine uymak, imtizaç etmek" uyuşmazlık,Uyuşmama durumu uyuşmazlık mahkemesi,Üyeleri Danıştay ve Yargıtay tarafından seçilen ve çeşitli mahkemeler arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili olan mahkeme uyuşturan balığı,Torpil balığı uyuşturma,Uyuşturmak işi uyuşturmak,"Uyuşmasını sağlamak, hissedemez duruma getirmek" uyuşturmak,Anlaşmalarını sağlamak uyuşturucu,"Uyuşturma özelliği olan, uyuşturan (madde), narkotik" uyuşturucu madde,"Morfin, kokain, eroin, afyon, esrar gibi duyulara uyuşukluk veren madde" uyuşturulma,Uyuşturulmak işi uyuşturulmak,"Uyuşturma işi yapılmak, hissedemez duruma getirilmek" uyuşuk,"Duymaz ve hareket edemez duruma gelmiş, uyuşmuş" uyuşukluk,Uyuşuk olma durumu uyuşum,"Uyuşma durumu, uyuşurluk" uyuşurluk,Uyuşum uyutma,Uyutmak işi uyutmak,"Uyumasını sağlamak, uyur duruma getirmek" uyutulma,Uyutulmak işi uyutulmak,Uyutma işine konu olmak uyuyuş,Uyuma işi uyuz,"Uyuz böceğinin, üst derinin altına girerek yaptığı kaşındırıcı, bulaşıcı bir deri hastalığı" uyuz olmak,uyuz hastalığına yakalanmak uyuz etmek,sinirlendirmek uyuz böceği,"Uyuz böceklerinden, uyuz hastalığına yol açan örümceğimsilerden bir tür (Sarcoptes scabiei)" uyuz böcekleri,"Memelilerde ve kuşlarda asalak olarak yaşayan, uyuz hastalığına yol açan böcekler familyası" uyuz ilacı,Uyuz hastalığına karşı koruyucu olarak kullanılan bir ilaç türü uyuzlaşma,Uyuzlaşmak işi uyuzlaşmak,Tüyleri döküldüğü için çirkin bir görünüş almak uyuzlu,"Uyuz hastalığı olan (kimse), uyuz" uyuzluk,Uyuz olma durumu uyuz merhemi,Uyuz için kullanılan bir merhem türü uyuz otu,"Hekimlikte uyuza karşı kullanılan çiçekli bitki, kum otu (Scabiosa rotata)" uyuz sineği,"Kın kanatlılardan, tarıma zararı dokunan böceklerle beslenen bir sinek (Cicindela)" uza devim,"Fiziksel etkili medyumların gerçekleştirdiği öne sürülen olaylardan biri olan, nesnelerin dokunulmaksızın hareket edişi, telekinezi" uza duyum,Telepati uzaklara gitmek,konudan ayrılmak uzak kalmak,uzakta bulunmak uzağı görmek,ileride ne olacağını kestirmek uzak tutmak,uzakta kalmasını sağlamak uzak,"Gidilmesi çok süren, çok ötelerde bulunan, ırak, yakın karşıtı" uzak düşmek,"uzak olmak, uzak bulunmak" uzak durmak,"yaklaşmamak, karışmamak" uzak akraba,"Yakınlığı, ilgi derecesi az olan akraba, uzaktan akraba, dış kapının mandalı" uzak benzeşme,"Bir kelimede bir sesin uzakta bulunan başka bir sesi etkilemesi: Etmek > ekmek, tepme > tekme gibi" uzak benzeşmezlik,"Bir kelimede yan yana bulunmayan iki aynı sesten birinin değişikliğe uğraması: Kehribar > kehlibar, fincan > filcan gibi" Uzak Doğu,Asya'nın doğu ve güneydoğusu uzak göçüşme,"Yan yana bulunmayan ünsüzlerin yer değiştirmesi, uzak metatez: ödünç > öndüç, lanet > nalet, zerdali > zeldari vb" uzak görüşlü,Uzak görüş sahibi olan (kimse) uzak görüşlülük,"İleride, gelecekte olabilecekleri düşünme ve sezme gücü" uzaklanma,Uzaklanmak durumu veya biçimi uzaklanmak,Nazlanmak uzaklaşılma,Uzaklaşılmak durumu uzaklaşılmak,Uzaklaşma işi yapılmak uzaklaşma,Uzaklaşmak durumu uzaklaşmak,"Bir şeyden, bir yerden veya kimseden ayrılıp uzağa gitmek" uzaklaştırılma,Uzaklaştırılmak işi uzaklaştırılmak,Uzaklaşması sağlanmak uzaklaştırma,Uzaklaştırmak işi uzaklaştırmak,Uzağa götürmek uzaklık,"Uzak olma durumu, ıraklık" uzak metatez,Uzak göçüşme uzaksama,"Uzaksamak işi, istibat" uzaksamak,"Uzak saymak, istibat etmek" uzaktan uzağa,Çok uzakta uzaktan yakından,Herhangi bir bakımdan uzam,Algılanan nesnelerin temel niteliği uzama,Uzamak işi uzamak,"Uzun duruma gelmek, boyu büyümek" uza!,"`defol git, kaybol` anlamlarında kullanılan bir söz" uzanılma,Uzanılmak durumu uzanılmak,Uzanma işi yapılmak uzanım,"Nitelik, özellik, ölçü, boyut" uzanış,Uzanma işi uzanma,Uzanmak işi uzanmak,Boylu boyunca yatmak uzantı,Bazı nesnelerin herhangi bir yerinde görülen uzamış bölüm uzatılma,Uzatılmak işi uzatılmak,Uzatma işi yapılmak uzatım,Uzatma işi uzatış,Uzatma işi uzatma,"Uzatmak işi, temdit" uzatmaları oynamak,bir görevde son zamanlarını yaşamak uzatmak,"Uzamasına sebep olmak, uzamasını sağlamak" uzatmayalım,kısacası uzatmalı,Süresi uzatılan uzatmalı çavuş,Uzman çavuş uzatmalı nişanlı,Nişanlılık süresi gereğinden çok uzamış olan kadın veya erkek uzatmalı sevgili,Evlenmeye karar veremeyip çok uzun süre sevgili olarak kalan kadın veya erkek uzay,"Bütün varlıkların içinde bulunduğu sonsuz boşluk, feza, mekân" uzay adamı,"Uzay gemisini uzayda yöneten kimse, astronot, kozmonot" uzay adamlığı,Uzay adamı olma durumu uzay eğrisi,Bütün noktaları aynı düzlem üzerinde bulunmayan eğri uzay gemisi,"Uzaya gitmek için yapılmış taşıt, mekik" uzay geometri,Hacimli biçimleri inceleyen geometri uzay hukuku,Ulusların uzayla ilgili sorunlarının ele alan uluslararası gelenek hukuku uzay istasyonu,"Uzay çalışmalarının yapıldığı, içinde insanların yer çekimi olmayan ortamlarda çalışabildiği yapay uydu, uzay üssü" uzay kapsülü,"Füzenin gürültüsüne ve hava ile sürtünmeden doğan sıcaklığa karşı yalıtılmış, insan veya malzeme taşınan, roketlerin ucunda bulunan küçük ve hafif kapalı yer" uzaylı,Uzayda yaşadığı varsayılan (canlı) uzay pilotu,Uzay araçlarını kullanan pilot uzay savaşı,Uzay çalışmalarında öne geçme yarışı uzay taşı,Gök taşı uzay uçuşu,Uzay gemisi ile Dünya'dan uzaklaşıp uzaya çıkma uzay üssü,Uzay istasyonu uzgören,Uzgörür uzgörür,"Gerçeği önceden görebilen, ileri görüşlü olan, uzgören" uz iletişim,Telekomünikasyon uzlaşı,Uzlaşma uzlaşılma,Uzlaşılmak işi uzlaşılmak,Uzlaşma işi yapılmak uzlaşma,"Uzlaşmak durumu, uyuşma (II), uzlaşı, uzlaşım, mutabakat, konsensüs" uzlaşmacı,Uzlaşma sağlayan kimse uzlaşmacılık,"Çıkarlarından, düşüncelerinden ödünler vererek uzlaşma sağlama siyaseti" uzlaşmak,"Aralarındaki düşünce veya çıkar ayrılığını, karşılıklı ödünlerle kaldırarak uyuşmak, karşılıklı anlaşmak ve mutabık kalmak, antant kalmak" uzlaşmalı,Aralarında uzlaşma bulunan uzlaşmaz,"Uzlaşmayan, uzlaşma yanlısı olmayan" uzlaşmazlık,"Anlaşmaya, uzlaşmaya yanaşmama durumu" uzlaştırıcı,"Uzlaşmayı sağlayan kimse, ara bulucu" uzlaştırma,Uzlaştırmak işi uzlaştırmak,Uzlaşmalarını sağlamak uzlaştırma kurulu,"Toplu sözleşme görüşmelerinde tarafların uyuşmazlığa düşmeleri durumunda, uzlaşma sağlamak amacı ile grev ve lokavt kanununa göre oluşturulan, kararlarının yaptırım gücü olmayan kurul" uzlet,Toplum yaşayışından kaçıp tek başına yaşama uzluk,"Ustalık, işinin eri olma durumu, hazakat, ehliyet" uzman,"Belli bir işte, belli bir konuda bilgi, görüş ve becerisi çok olan (kimse), mütehassıs, kompetan" uzman çavuş,"Lise ve dengi okullardan mezun olduktan sonra özel bir eğitim sonunda başarılı olarak astsubaylıktan bir alt basamaktaki asker rütbesini alan kimse, uzatmalı çavuş" uzman doktor,"Bir tıp dalında gerekli ihtisası görüp uzmanlık belgesini alan doktor, uzman hekim" uzman hekim,Uzman doktor uzmanlaşma,Uzman durumuna gelme uzmanlaşmak,"Uzman durumuna gelmek, uzman olmak" uzmanlık,"Uzman olma durumu, uzmanın görevi, mütehassıslık, ihtisas, kompetanlık" uzo,Yunan rakısı uzun,"İki ucu arasında fazla uzaklık olan, maksi, kısa karşıtı" uzun etmek,tartışmayı sürdürmek uzun kulaktan haber almak,uzaktan uzağa haber almak uzun lafın (veya sözün) kısası,"kısacası, özet olarak" uzun oturmak,"uzanarak oturmak, yarı yatmış durumda oturmak" uzun araç,"Normal bir yük aracından daha uzun olan, çok eşya taşımak için kullanılan taşıt" uzun atlama,"Vücudun, bacakların sıçrama gücü ile yerden kesilerek alabildiğine uzağa konması" uzun bacaklılar,"Sulak yerlerde yaşayan, uzun bacaklı kuşlar takımı" uzun boylu,Boyu uzun olan uzunca,Biraz uzun uzunçalar,Üzerine seslerin düşük devirle kaydedildiği büyük boyutlu plak uzun çizgi,"Karşılıklı konuşmada, konuşanın değiştiğini göstermek için kullanılan noktalama işaretinin adı, konuşma çizgisi, tire (II) ( - )" uzun dalga,Dalga boyu 1000-2000 metre arasında değişen radyo dalgası uzun diş,Boruları döndürmeden eklemeyi sağlayan ve bir ek bileziğiyle bir ters somunu alacak uzunlukta açılmış vida uzuneşek,Eğilmiş ve biri ötekinin arkasına tutunmuş birkaç kişinin üzerinden atlanılarak oynanan bir oyun uzun etek,"Etek boyu dizin altında olan giysi, maksi" uzun far,Uzun mesafeyi aydınlatma gücüne sahip otomobil farı uzun hava,"Türk halk müziğinde, belirli bir karakteri olmayan, bölgesel ögelerin etkisi altında gelişerek özellik kazanmış, yanık bir biçimde okunan türkü" uzun hayvan,Yılan uzun hece,"İçinde uzun ünlü bulunan hece: Âdet, kâtip gibi" uzun hikâye,"Ayrıntılı olayları ve kişi kadrosu geniş olan hikâye türü, uzun öykü" uzun kafalı,"Başı dar, kafatasının uzunluğu genişliğinden fazla olan (kimse), dolikosefal" uzun kulaklı,Eşek uzunkuyruk,Bir tür iskete kuşu uzunlamasına,"Ene dik olarak, boyuna, tulani" uzun levrek,"Kemirici balıklar takımından, 50-100 santimetre boyunda, Avrupa tatlı sularında yaşayan etçil ve yırtıcı bir balık (Lucioperca sandra)" uzunluk,Bir şeyin bir uçtan öbür uca kadar olan uzaklığı uzunluk ölçüsü,"Uzunluğu ölçmek için kullanılan metre, yarda vb. herhangi bir birim" uzun ömürlü,"Yaşadığı, var olduğu süre çok uzun olan" uzun öykü,Uzun hikâye uzun sesli,Uzun ünlü uzun uzadıya,"Uzatarak, derinleştirerek, genişleterek, ayrıntılarıyla" uzun ünlü,"Ses süresi uzun olan ünlü, uzun sesli, uzun vokal: Âlem, âdet gibi" uzun vokal,Uzun ünlü uzun yol sürücüsü,"Uzun mesafeli yollarda ağır vasıta kullanan sürücü, uzun yol şoförü" uzun yol şoförü,Uzun yol sürücüsü uzuv,Organ uzvi,Organik uzvi kimya,Organik kimya uzviyet,Organizma ücra,"Çok uçta, kenarda veya kıyıda köşede olan" ücret,İş gücünün karşılığı olan para veya mal ücretli,Ücretle çalıştırılan kimse ücretsiz,Bir karşılık ödemeden alınan üç nalla bir ata kaldı,eline önemsiz bir imkân geçtiğinde büyük işlerin düşüne kapılanlar için söylenen bir söz üç maymunu oynamak,"gördüğü ve duyduğu bir olay hakkında görmemiş, duymamış ve söylememiş olduğunu belirtmek" üç aşağı beş yukarı,"yaklaşık olarak, az bir farkla" üç,İkiden sonra gelen sayının adı üç aşağı beş yukarı dolaşmak,"kararsızlık içinde, düşünerek, bir karara varmaya çalışarak gezinmek" üç günlük ömür,ömrün kısalığını anlatan bir söz üç adım,Üç adım atlama üçayak,"Fotoğraf makinesi, televizyon kameraları vb. aletlerin üzerine oturduğu üç ayaklı düzen" üç aylar,"Ay takviminde recep, şaban ve ramazan aylarına verilen toplu ad" üç aylık,Üç ayda bir ödenen emekli aylığı üç beş,Nicelik yönünden az üçe beşe bakmamak,fiyat üzerinde küçük farkları önemsememek üç bir,"Zarla oynanan oyunlarda, atılan zarlardan birinin bir, öbürünün üç benekli olan yüzünün üste gelmesi, seyek" üç birlik kuralı,"Klasik tiyatroda yer, zaman ve konu birliğini esas alan kural" üç boyutlu,"Eninden ve boyundan başka derinliği de olan, üç buutlu" üç buçuk atmak,çok korkmak üç buçuk,"Yarım yamalak, üstünkörü" üçbudak,İzmir'de üretilen bir tütün türü üç durum yasası,"Toplumun Tanrı bilimi, fizikötesi ve tanıtlı olmak üzere üç durumdan geçerek geliştiğini savunan Auguste Comte yasası, üç hâl kanunu" üç düzlemli,İki düzlem kesiştikten sonra üçüncü bir düzlemi eğik olarak kestiğinde ortaya çıkan (açı) üçer,Üç sayısının üleştirme sayı sıfatı üçer beşer,"Yaklaşık üçü, beşi bir arada olarak, küme küme" üç etek,Genellikle köylü kadınlarının giydiği üç ayrı etekten oluşmuş özel bir giysi üçgen,"Üç tepe noktası, üç açısı, üç kenarı olan geometri biçimi, müselles" üçgen piramit,Tabanı üçgen olan piramit üçgen prizma,Tabanı üçgen olan prizma üçgül,Bir tür yonca üç hâl kanunu,Üç durum yasası üç iki,"Zarla oynanan oyunlarda atılan zarlardan birinin üçlü, öbürünün ikili gelmesi, sebayüdü" üçkâğıda bağlamak (veya getirmek),karşısındakini şaşırtarak aldatmak üçkâğıt,"Oynatıcının el çabukluğuyla yer değiştirip kapalı olarak bıraktığı, ikisi aynı, biri değişik üç iskambil kâğıdından değişik olanını bulmaya dayanan hileli oyun" üçkâğıtçı,Üçkâğıt oyunu oynatan kimse üçkâğıtçılık,Üçkâğıtçının işi üç katlı,"Üç katı olan, tripleks" üçleme,Üçlemek işi üçlemek,Üçe çıkarmak üçler,Halkın inançlarına göre üç kişilik ermişler topluluğu üçleşme,Üçleşmek işi üçleşmek,"Üçe çıkmak, bir veya ikiyken üç olmak" üçlü,"Üç parçadan oluşan, kendinde herhangi bir şeyden üç tane bulunan, müselles, troyka" üçlü bahis,At yarışlarında aynı koşuda ilk üçü tahmin etmeye yönelik müşterek bahis oyunu üçlü ganyan,At yarışlarında aynı gün üzerine bahis konulan ve birbiri ardınca düzenlenen üç koşunun birincilerini tahmin etme biçiminde oynanan oyun üçlük,"Üç tanesi bir arada bulunan, üç tane alabilen, üç taneden oluşmuş" üç nokta,Tamamlanmamış cümlelerin sonuna veya başına yan yana konulan noktalama işaretinin adı (...) üçtaş,Üç taşla oynanan bir tür çocuk oyunu üçteker,"İkisi arkada, biri önde üç tekerleği olan, çocukların düşmeden binmesi için yapılmış araç" üçten dokuza,İslam hukukuna göre kocanın üçerli aralıklarla üç kez `boş ol` sözünü tekrarlayıp boşanma konusundaki kararlılığını göstererek karısını boşaması üçüncü,"Üç sayısının sıra sıfatı, sırada ikinciden sonra gelen" üçüncül,"Organik bir birleşiğin formülünde öbür üç karbon atomuna bağlı olan (karbon atomu), tersiyer" üçüncülük,Üçüncü olma durumu Üçüncü Çağ,"Yeryüzünün yaklaşık altmış milyon yıllık çağı, senozoik" üçüncü dünya ülkeleri,"Hemen hepsi eski sömürgeler olan, ulusal bağımsızlıklarını kazanmış veya bu uğurda mücadele veren Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkeleri" üçüncünün olmazlığı,"Birinin yalanladığı, ötekinin doğruladığı iki önermeden birinin doğru olması gerektiğini, üçüncü bir ihtimalin söz konusu olmayacağını anlatan yasa" üçüz,Üçü bir arada doğan (çocuk) üçüzlü,Üçüzleri olan (ana) üdeba,"Yazarlar, edipler" üfleç,"Kaynak yapımında, metalleri kesme ve eritme işlemlerinde kullanılan, alev püskürten araç, hamlaç" üfleme,Üflemek işi üflemek,"Dudakları büzerek soluğu bir şey üzerine hızla vermek, üfürmek" üflemeli,"Üflenerek çalınan (çalgı), nefesli" üflemeli sazlar,"Üflenerek seslendirilen müzik araçları, üflemeli çalgılar, nefesli sazlar" üflenme,Üflenmek işi üflenmek,Üfleme işi yapılmak uful,Yıldızın batması üfürme,Üfürmek işi üfürmek,Üflemek üfürük,Üfürülerek verilen soluk üfürükçü,Okuyup üfleyerek hastalıkları iyileştirdiğine inanılan kimse üfürükçülük,Üfürükçünün işi üğrüm,"Çoğunlukla ayın neden olduğu, yerin dönme ekseninin yaptığı koni hareketindeki dönemsel salınım, nütasyon" üleş,Pay üleşilme,Üleşilmek işi üleşilmek,Üleşme işi yapılmak üleşme,Üleşmek işi üleşmek,"Bölüşmek, paylaşmak" üleştirilme,Üleştirilmek işi üleştirilmek,Üleştirme işi yapılmak üleştirim,Üleştirme işi üleştirme,"Üleştirmek işi, bölüştürme, dağıtma, tevzi" üleştirmek,"Pay ederek dağıtmak, bölüştürmek" üleştirme sıfatı,"Paylaştırma kavramı veren, -ar, -er, -şer ekiyle sağlanan sıfat: Otuzar kitap. Birer elma. İkişer kalem. Altışar lira gibi" ülfet,Alışma ülfet etmek,"tanışmak, görüşüp konuşmak, sohbet etmek" ülger,Şeftali vb.nin üzerinde bulunan ince tüy ülke,"Bir devletin egemenliği altında bulunan toprakların tümü, diyar, memleket" ülke açmak,"bir ülkeyi savaşarak almak, fethetmek" ülkeler arası,"İki veya daha çok ülke arasında oluşan, gerçekleşen" ülkeler coğrafyası,Yeryüzündeki değişik yerlerin olaylarıyla coğrafya arasındaki ilintiyi araştıran ve coğrafyanın en geniş kolunu oluşturan bilim dalı Ülker,"Boğa takımyıldızı sınırları içinde bulunan, yedi parlak yıldız ve etrafındaki gaz katmanı ile güzel görünüm veren yıldız kümesi, Yedikızkardeş, Süreyya, Pervin" ülkü,"Amaç edinilen, ulaşılmak istenen şey, ideal" ülkücü,"Bir ülküye çıkar gütmeden bağlı olan, idealist" ülkücülük,"Bir ülküyle belirlenmiş olan, bu ülküye çıkar gütmeden bağlı kalan yaşama biçimi ve dünya görüşü, idealizm" ülküdaş,Aynı ülküye bağlı olanlardan her biri ülküleştirilme,Ülküleştirilmek işi ülküleştirilmek,Ülküleştirme işi yapılmak ülküleştirme,"Ülkü durumuna getirme, idealleştirme" ülküleştirmek,"Ülkü durumuna getirmek, idealleştirmek" ülküsel,"Ülkü ile ilgili, ideal" ülser,Yara ültimatom,"Bir devletin başka bir devlete verdiği ve hiçbir tartışma veya karşı koymaya yer bırakmaksızın, tanıdığı sürede isteklerinin yerine getirilmesini istediği nota" ültimatom vermek,"nota vermek, istekleri sert bir biçimde bildirmek" ültimatomsu,"Ültimatomu andıran, ültimatoma benzeyen, ültimatom gibi" ultramodern,"Düşünce, eğilim, üslup için en üst sınırda olan, çok modern olan" ultrason,Yansılanım ultraviyole,Morötesi ülüş,Kesilen hayvanın etinden alınan pay ümera,"Beyler, amirler" ümidini kırmak,umudunu kırmak ümidini kesmek,umudunu kesmek ümidi sönmek,umudu sönmek ümidi kırılmak,umudu kırılmak ümidi boşa çıkmak,umudu boşa çıkmak ümit vermek,umut vermek ümide kapılmak,umuda kapılmak ümit serpmek,umut serpmek ümit uyanmak,umut uyanmak ümit,Umut ümit (veya ümidini) bağlamak,umut bağlamak ümit beslemek,umut beslemek ümide düşmek,umuda düşmek ümit etmek,umut etmek ümit bırakmak,umut bırakmak ümit kesmek,umut kesmek ümit dünyası,Umut dünyası ümit kapısı,Umut kapısı ümitlendirme,Umutlandırma ümitlendirmek,Umutlandırmak ümitleniş,Umutlanış ümitlenme,Umutlanma ümitlenmek,Umutlanmak ümitli,Umutlu ümitsiz,Umutsuz ümitsizliğe düşmek,umutsuzluğa düşmek ümitsizlik,Umutsuzluk ümmet,"Hz. Muhammed'e inanarak, onun yaptıklarını ve söylediklerini uygulayarak çevresinde toplanan Müslümanların tümü" ümmetçi,"Ümmetçilik yanlısı olan (kimse, görüş vb.)" ümmetçilik,Bir İslam topluluğu olarak kalmak amacını güdenlerin görüşü ümmi,Okuyup yazması olmayan ümmilik,Ümmi olma durumu ümran,Bayındırlık ümük,Boğaz ümüğüne sarılmak (veya basmak),bir iş için birini çok sıkıştırmak ümüğünü sıkmak,ümüğüne sarılmak üne kavuşmak,"ün kazanmak, şöhret bulmak" ün almak (veya kazanmak veya salmak veya yapmak),ünü herkesçe bilinmek ve her yerden duyulmak ün,Ses üniforma,"Aynı işi yapanların giydikleri, tüzükle belirtilmiş, bir örnek giysi" üniformalı,"Üniforması olan, üniforma giymiş olan (kimse)" ünik,"Tek, eşi olmayan" ünite,"Birlik, birleşmiş olma durumu" üniversal,Evrensel üniversite,"Bilimsel özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip, yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel araştırma ve yayın yapan fakülte, enstitü, yüksekokul vb. kuruluş ve birimlerden oluşan öğretim kurumu, darülfünun" üniversiteler arası,Birçok üniversite ile ilgili olan üniversiteli,Üniversite öğrencisi ünlem,"Türlü duyguları anlatan veya bir doğa sesini yansıtan kelime, nida: Ah! oh! şak, çat vb" ünleme,Ünlemek işi ünlemek,Yüksek sesle çağırmak ünlem işareti,"Sevinç, kıvanç, acı, korku, şaşma vb. duyguları anlatan, bir doğa sesini yansıtan kelime veya cümlelerin sonuna konulan noktalama işaretinin adı, ünlem (!)" ünlenme,Ünlenmek işi ünlenmek,"Çağrılmak, yüksek sesle bildirilmek" ünletme,Ünletmek işi ünletmek,"Bağırtmak, çağırtmak" ünlü,"Ün salmış olan, tanınmış, şöhretli, meşhur, şanlı, namlı, namdar, anlı şanlı" ünlü benzeşmesi,Ünlü uyumu ünlü çatışması,"Eklemelerde veya birleştirmelerde iki ünlünün yan yana gelmesi: Ne ise > neyse, ne asıl > nasıl vb" ünlü düşmesi,"Çeşitli sebeplerle kelimenin iç veya son ünlüsünden birinin düşmesi: oyun > oyunamak, oynamak vb" ünlü kaynaşması,Birleşik kelimelerde yan yana gelen iki ünlünün kaynaşması: Sütlü aş > sütlaç ünlü kısalması,"Aslında uzun olan bir ünlünün zamanla kısalması: Cân > can, hâzır > hazır, beyâz > beyaz" ünlü türemesi,"Ses özelliklerine veya birbirleriyle birleşme şartlarına uygun olarak kelimenin önüne, içine veya sonuna ünlü getirilmesi: scarpina > iskarpin, ruza > oruç, limon > ilimon vb" ünlü uyumu,"Türkçede, kelimelerdeki ünlülerin incelik, kalınlık veya düzlük, yuvarlaklık bakımlarından birbirine benzemesi, ünlü benzeşmesi, vokal uyumu, ahenk kaidesi" ünsiyet,Alışkanlık ünsiyet peyda etmek,"dostluk, arkadaşlık kurmak, samimi olmak" ünsüz,"Ünü olmayan, şöhretsiz" ünsüz benzeşmesi,"Yan yana gelen iki ünsüzün boğumlanma nitelikleri bakımından bir uyum içine girmesi: Anbar > ambar, çenber > çember" ünsüz düşmesi,Kaynaşma sırasında ekte veya kelimede bulunan ünsüzlerin birinin düşmesi: Alçak-cık > alçacık ünsüz uyumu,"Türkçede sert ünsüzle biten bir kelimeye c d g ünsüzlerinden biriyle başlayan bir ek getirildiğinde ekin başındaki ünsüzün sertleşmesi, ünsüz benzeşmesi, sessiz uyumu: Açık-ça, sepet -te, bıç-kı vb" ürat,Sidik asidi tuzu urbanizm,Şehircilik Ürdünlü,Ürdün halkından olan kimse üre,"Azotlu besinlerin vücutta yanmasıyla oluşan, erimiş bir durumda idrarla dışarı atılan azotlu madde" ürem,"Faiz, getiri" üreme,Üremek işi üremek,"Canlı, doğup çoğalmak" üreme organları,Organizmada üreme görevi için birlikte oluşmuş organlar bütünü üremi,Ürenin idrarla çıkmayıp kanda birikmesi sonucu ortaya çıkan hastalık üreteç,"Herhangi bir mekanik enerjiyi elektrik akımına çeviren aygıt, jeneratör, dinamo" üretici,"Üretimle uğraşan kimse, yetiştirici, müstahsil, prodüktör, tüketici karşıtı" üretici alan,"Maddi refahın yaratılması, dağılımı ve değişimi konularını kapsayan ekonomik etkinliklerin tümü" üreticilik,Üreticinin işi üretici olmayan alan,"Sonucunda maddi ürünlerin değil, hizmetlerin doğduğu etkinlikleri kapsayan üretim alanı" üretilme,Üretilmek işi üretilmek,Üretme işi yapılmak üretim,"Belirli faaliyet ve işlemler sonucu yeni bir mal veya hizmet meydana getirme, istihsal, tüketim karşıtı" üretim araçları,"Üretim sürecinde kullanılan iş, araç ve gereçlerin bütünü" üretim artığı,Ekonomide üretim fazlalığı üretim biçimi,"Toplum hayatında insanların yaşamları için gerekli olan şeyleri elde etmelerinin tarih içinde gösterdiği türlü düzenlemeler olan kölecilik, sermayecilik, toplumculuk vb.nin her biri" üretimevi,Fabrika üretim güçleri,"Bir toplumdaki insan ögesi, üretim araçları, üretim deneyleri ve alışkanlıklarının bütünü" üretim ilişkileri,"Toplum hayatında maddi zenginliklerin üretimi, değişimi ve dağılımı süreci içinde toplum üyeleri arasında ortaya çıkan ve insan bilincinden bağımsız olarak var olan nesnel, maddi ilişkiler" üretim kooperatifi,Anamalı olmayan işçilere kendi aralarında ortaklık kurma imkânı sağlayan kooperatif sistemi üretimlik,Fabrika üretimsel,Üretimle ilgili üretiş,Üretme işi üretken,"Üretme gücü olan, çok üreten" üretkenlik,Üretken olma durumu üretme,Üretmek işi üretmek,Aynı türden canlıları çoğaltmak üreyiş,Üreme işi ürik asit,"Suda çok az eriyen, soda ve amonyakla birleştiğinde kısmen eriyebilen, asit ve nötr tuzlar oluşturan asit (C5H4N4O3)" ürkek,"Çok ürken, korkuya çabuk kapılan" ürkekçe,Ürkek ürkekleşme,Ürkekleşmek durumu ürkekleşmek,Ürkek duruma gelmek ürkeklik,Ürkek olma durumu ürkme,"Ürkmek işi, tevahhuş" ürkmek,"Bir şeyden korkup sıçramak, tevahhuş etmek" ürkü,"Topluluğu saran ortak korku, panik" ürkünç,"Ürkme, çekinme duygusu veren" ürküntü,"Ürkme duygusu, tevahhuş" ürküntü vermek,ürkütmek ürküntülü,Ürküntü veren ürküsüz,Ürkü vermeyen ürküş,Ürkme işi ürkütme,Ürkütmek işi ürkütmek,Ürküntü vermek ürolog,"İdrar yolu hastalıkları hekimi, bevliyeci" üroloji,"Böbrek ve idrar yolları hastalıkları, erkek üreme sistemi bozukluklarıyla uğraşan bilim dalı, bevliye" ürperiş,Ürperme işi ürperme,Ürpermek işi ürpermek,"Korku, tiksinti, üşüme vb. yüzünden tüylerin dikilip derinin nokta nokta kabarmasıyla görülen ani titreme" ürperti vermek,korkutmak ürperti,Ürperme duygusu ürpertili,Titreşimli ürpertme,Ürpertmek işi ürpertmek,Ürperti vermek ürtiker,Kurdeşen ürüme,Ürümek işi ürümesini bilmeyen köpek sürüye kurt getirir,beceriksiz kimselerin iyilik yapayım derken zarara yol açtıklarını anlatan bir söz ürüyen köpek ısırmaz,`bağırıp çağırarak başkalarını korkutmak isteyen kimseden zarar gelmez` anlamında kullanılan bir söz ürümek,Havlamak ürün,"Doğadan elde edilen, üretilen yararlı şey, mahsul" ürün yelpazesi,"Üretilen maddelerin, değişik ve yaygın çok çeşitlilik durumu" ürüşme,Ürüşmek işi ürüşmek,Hep birden ürümek üryan,Çıplak üryani,Üryani eriği üs,"Bir kuvvete yükseltilmiş bir sayının üzerine yazılan ve kaçıncı kuvvete yükseltildiğini gösteren sayı: 53 anlatımında 3 rakamı üstür, 5 ise tabandır" üs,"Kök, asıl, temel, esas" üsera,"Esirler, köleler" üsküf,"Yüksek aşamadaki yeniçeri subaylarının giydikleri, yarısı arkaya sarkan uzun bir sarık" üsküre,"Topraktan veya madenden yapılmış çorba tası, çukur çanak" üslenme,Üslenmek işi üslenmek,Bir yeri kendine üs seçerek orada yerleşmek üslup,"Anlatma, oluş, deyiş veya yapış biçimi, tarz" üslupçu,Üslubu beğenilen yazar üslupçuluk,Üsluba gösterilen aşırı özen üsluplaştırma,Üsluplaştırmak işi üsluplaştırmak,Doğal biçimlerin görünüş özelliklerini yitirmeden yalınlaştırılması ile motif oluşturmak üsluplu,Üslubu olan üslupsuz,Üslubu olmayan üslupsuzluk,Üslupsuz olma durumu "üstündeki üstünde, başındaki başında",`üstündekinden başka hiçbir şey kalmadan` anlamında kullanılan bir söz üstüne güneş doğmamak,güneş doğmadan önce kalkmak üstüne kalmak,güçlükler birinin omuzlarına yüklenmek üstüne kapanmak,belli bir işi aralıksız bir biçimde yapmak üstüne koymak,"katmak, eklemek" üstüne kuma gelmek,"kocası, başka bir kadın almak" üstüne kuş kondurmak,"olağanüstü, o ana kadar görülmemiş bir şey yapmak" üstüne vazife olmamak,"görevi olmamak, o görev kendini ilgilendirmemek" üstüne olmamak,"daha üstü, iyisi bulunmamak" üstüne oturmak,hakkı yokken bir şeyi kendisine mal etmek üstüne ölü toprağı serpilmiş gibi,"tembel, uyuşuk, cansız, miskin" üstüne perde çekmek,"isteyerek örtmek, gizlemek" üstüne sevmek,birini severken bir başkasını daha sevmek üstüne titremek,"bir şeye veya kimseye sevgi, özen göstermek" üstüne toz kondurmamak,bir şeyin veya bir kimsenin kusurlu olabileceğini kabul etmemek üstüne tuz biber ekmek,"üzüntüyü, kusuru artıracak durum yaratmak" üstüne üstüne gitmek,"çekinmeden sonucu tehlikeli olabilecek bir şeyle uğraşmak, yılmamak" üstüne varmak,bir şey yapmasını baskı yaparak istemek üstüne gül koklamamak,sevdiği birinden başkasını sevmemek üstüne gitmek,"bir işe el atmak, karışmak" üstüne gelmek,bir şey yapılırken veya konuşulurken çıkagelmek üstüne geçirmek,bir malın tapusunu kendi adına yazdırmak üstünden akmak,bir durumu çok belli olmak üstünden atmak,bir şeyi ödev olarak kabul etmemek üstünden dökülmek,"giysi, giyecek bol ve biçimsiz olmak, yakışmamak" üstünden geçmek,"daha önceden yapılmış bir işi, denetlemek amacıyla yeniden gözden geçirmek" üstünden geçmek,ırzına geçmek üstünden (şu kadar zaman) geçmek,aradan herhangi bir zaman geçmek üstünden kibarlık akmak,aşırı derecede kibar davranmak üstünden silindir gibi geçmek,"perişan etmek, çok yormak" üstünde kalmak,"mal, artırma sonucunda bir kimsenin olmak" üstüne alınmak,"bir davranışın kendisine karşı olduğunu sanarak tedirgin olmak, alınmak" üstüne atmak,bir suçu birine yüklemek üstüne basmak,yerinde bir düşünce ileri sürmek üstüne bir bardak (soğuk) su içmek,"bir işten umudunu kesmek, o işin olacağına inanmamak, o işten vazgeçmek" üstüne bir iki güneş doğmak,sabah yataktan geç kalkmak üstüne çekmek,"kendi üzerine almak, muhatap olmak" üstüne çullanmak,saldırarak üzerine abanmak üstüne düşmek,bir kimseyle veya bir şeyle çok ilgilenmek üstüne fenalık gelmek,"aşırı derecede sıkılmak, pek bunalmak" üstüne almak,"bir işi yapmaya söz vermek, ödev alınmak" üstüne yaptırmak,bir malın tapusunu kendi adına yazdırmak üstünde durmak,"bir işe önem vermek, bir işle yakından ve sürekli ilgilenmek" üstüne yıkılmak,yamanmak üstüne yatmak,"hakkı yokken bir şeyi kendine mal etmek, bir şeyi alıp vermemek" üstünde hakkı olmak,"birinde emeği, iyiliği, hakkı bulunmak" üstünü görmek,gebeyken aybaşı olmak üstü kalsın,"hesaptan artakalan az miktardaki paranın alınmaması, bahşiş olarak bırakılması sırasında söylenen bir söz" üstten bakmak,"kibirli, gururlu bir biçimde" üste çıkmak,suçlu olduğu hâlde karşısındakini suçlamak üst çıkmak (veya gelmek),yenmek üstünüze afiyet (veya sağlık),hastalıktan söz ederken karşısındakinin o hastalığa tutulmaması dileğiyle söylenen söz üst,"Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı, üzeri, fevk, alt karşıtı" üstüme (veya üstümüze veya üstünüze) sağlık (veya iyilik sağlık veya şifalar),"`Tanrı esirgesin, üstümden uzak olsun` anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü" üstüne yürümek,"korkutmak, yıldırmak amacıyla saldıracakmış gibi yapmak" üstüne yüklenmek,saldırmak üstüne yıkmak,kendisinin de sorumlu olduğu bir işin ağırlığını başkalarına yüklemek üst başı,"yukarı yanı, yukarıda olan bölümü" üstüne yok,"`bundan daha iyisi olamaz, hepsinden iyisi bu` anlamında kullanılan bir söz" üst alize,Alizelere karşıt olarak her iki yarı kürede Ekvator bölgelerinden kutuplara doğru 3-10 kilometre yükseklerde esen yel üstat,Bilim veya sanat alanında üstün bilgisi ve yeteneği olan kimse üstatlık,Üstat olma durumu üstünden başından akmak,durumu belirgin bir biçimde anlaşılmak üstü başı dökülmek,giyecekleri çok eski olmak üst baş,"Giyecekler, giysiler, giyim kuşam, kılık" üstüne başına etmek,ağır bir biçimde sövmek üst bitken,"Başka bir bitkinin üzerinde biten ancak asalak olmayan (bitki), epifit" üstçavuş,"Orduda astsubaylığın ikinci aşaması olan, çavuşla başçavuş arasındaki görevli" üstçavuşluk,Üstçavuş olma durumu üst çene,"Çenenin üst bölümü, üst dudağın bulunduğu yöndeki çene" üst deri,"Deriyi oluşturan iki tabakadan dışta olanı, epiderm" üst diş,Üst damak üzerinde sıralanan dişlerin her biri üst dudak,Dudaklardan üstte bulunanı üste,"`Fazladan vermek, ödemek` anlamındaki üste vermek, `fiyatı artırmak eklemek, katmak` anlamlarındaki üste vurmak deyimlerinde geçen bir söz" üsteğmen,Orduda rütbesi teğmenle yüzbaşı arasında olan subay üsteğmenlik,Üsteğmen olma durumu üstel,Üstü olan üsteleme,"Üstelemek işi, tekit" üstelemek,"Bir düşünce veya istek üzerinde durmak, direnmek, ısrar etmek, tekit etmek" üstelenme,Üstelenmek işi üstelenmek,Üsteleme işine konu olmak üstelik,"Üste verilen şey, fark" üstenci,Yüklenici üstencilik,"Yüklenicilik, müteahhitlik" üstenme,"Üstenmek işi, taahhüt" üstenmek,"Bir iş yapmayı üstüne almak, taahhüt etmek" üst geçiş,"Bir yıldızın ufuk üzerinde en yüksek noktadan geçiş durumu, yücelim" üst geçit,Trafik akışını kesmemek için bir yolun üstünden geçirilen köprü biçiminde üstü açık geçit üst güverte,Gemilerde güvertenin yüksekte kalan bölümü üst kat,Bulunulan yere göre bir üst daire ve bölüm üst küme,İçinde bulunulan lig maçlarının bir üst ligi üstlenim,Üstlenme işi üstlenme,"Üstlenmek işi, deruhte" üstlenmek,"Üstüne almak, yüklenmek, deruhte etmek" üstlük,Üst olma durumu üst perdeden konuşmak,üstünlük taslayarak söz söylemek üst perdeden,Yüksekten üst sınıf,Bir üst sınıf veya ileri sınıf üstsubay,"Binbaşı, yarbay ve albay rütbesindeki subaylara verilen genel ad" üst tabaka,İleri gelenler sınıfı üst tarafı,"Olup olacağı, sonuç olarak" üstübeç,"Boyacılıkta kullanılan zehirli, bazik kurşun karbonat" üstübeç macunu,"Üstübeç veya tutkaldan, dövülmüş tebeşir tozu ile hazırlanan onarma macunu" üstü kapalı,Açık ve kesin olmayan üstün olmak (veya gelmek),benzerlerinden daha yüksek düzeyde olmak üstün bulmak (veya görmek),bir şeyi veya kimseyi başkasından daha değerli bulmak veya görmek üstün tutmak,"bir kimseye, bir şeye başkasından daha çok değer vermek" üstün,"Benzerlerine göre daha yüksek bir düzeyde olan, onları geride bırakan" üstün,"Arap harfli metinlerde bir ünsüzün a, e seslerinden biriyle okunacağını gösteren işaret, fetha" üstüne,"İlişkin, üzerine, dair" üstüne üstlük,"Fazla olarak, fazladan" üstünkörü,"İnceliklerine inmeden, özen göstermeden, gelişigüzel, baştan savma yapılan" üstünleşme,Üstünleşmek durumu üstünleşmek,Üstün duruma gelmek üstünlük,"Üstün olma durumu, faikiyet, rüçhan, avantaj" üstünlük derecesi,"En, çok zarflarıyla sıfat veya başka zarfların nitelik ve nicelik bakımından kazandıkları en üstün anlam" üstünlük duygusu,"Kişinin kendini bazı yönlerden veya genellikle insanların çoğundan üstün görmesi, üstünlük hissi, üstünlük karmaşası, üstünlük kompleksi" üstünlük karmaşası,Üstünlük duygusu üstünlük kompleksi,Üstünlük duygusu üstün yapım,"Çok büyük giderlerle çevrilen, kalabalık oyuncu kadrosuna sahip, göz kamaştırıcı süs ve giysili, büyük reklamlarla piyasaya sürülen ancak sanat yönünden genellikle büyük bir değer taşımayan film" üstün zekâ,"Çabuk, iyi, kıvrak bir zekâ" üstün zekâlı,Üstün zekâya sahip olan üstün zekâlılık,Üstün zekâlı olma durumu üstüpü,"Gemi kalafatında, işliklerde, buharlı makinelerde, temizlik işlerinde, otomobilcilikte kullanılan didilmiş kendir" üstüpüleme,Üstüpülemek işi üstüpülemek,Üstüpü ile silmek veya temizlemek üst üste,"Çok kalabalık, sıkışık" üst üste gelmek,çakışmak üstüvane,Silindir üstüvani,Silindir biçiminde olan üstyapı,"Altyapı üzerine kurulan, oturmaya veya üretime yarayan yapıların tümü" üşenç,"Üşenme, üşengeçlik" üşengeç,"Çok üşenen, tembel, üşengen" üşengeçlik,"Üşengeç olma durumu, tekâsül" üşengenlik,Üşengen olma durumu üşenme,Üşenmek işi üşenmek,"Kendinde bir gevşeklik duyarak bir işi yapmaya isteği olmamak, erinmek" üşme,Üşmek işi üşmek,Üşüşmek üşüme,Üşümek iş üşümek,"Isı yokluğundan, azlığından veya ısı kaybından etkilenmek, soğuğun etkisini duymak" üşüntü etmek,üşüşmek üşüntü köpekler mandayı paralar,`birlikten güç doğar` anlamında kullanılan bir söz üşüntü,"Toplanma, üşüşme, üşüşüp bir araya gelme" üşürme,Üşürmek işi üşürmek,"Üşme işini yaptırmak, saldırtmak" üşüşme,Üşüşmek işi üşüşmek,"Her yandan çokça bir araya gelmek, toplanmak, birikmek, üşmek" üşütme,Üşütmek durumu üşütmek,Üşümesine sebep olmak üşütük,"Aklını yitirmiş, delirmiş (kimse)" ütme,Ütmek işi ütmek,"Bir şeyi, tüylerini yakmak için alevden geçirmek" ütmek,"Oyunda yenerek bir şey kazanmak, utmak" ütopik,Hayalî ütopist,Hayalci ütopya,Gerçekleştirilmesi imkânsız tasarı veya düşünce ütopyacı,Ütopyalara inanan ütü,Genellikle giysilerin buruşukluklarını gidermek için bunların üzerinden geçirilen kızgın demir araç ütü altlığı,Ütü yapılırken ütünün altına konulan ateşe dayanıklı veya yanmaz madde ütü bezi,"Ütülenen şeyin yanmaması için üzerine serilen, nemli veya kuru olarak kullanılan ince pamuklu bez" ütücü,"İşi kumaş, giysi, çamaşır vb. ütülemek olan kimse" ütücülük,Ütücü olma durumu ütüleme,Ütülemek işi ütülemek,Ütü ile buruşukluklarını gidermek ütülenme,Ütülenmek işi ütülenmek,Ütüleme işine konu olmak ütülme,Ütülmek işi ütülmek,"Oyunda, yenilmek, kaybetmek" ütülü,"Ütülenmiş, ütü ile buruşuklukları giderilmiş" ütü makinesi,"Sıcaklık veren bir levha ile bunun üzerinde çamaşırı sıkıştırmak için bir pedalla döndürülen, silindirden yapılmış makine" ütü masası,"Üzerinde ütü yapılan yüksek ayaklı araç, ütü tahtası" ütüsüz,Ütülenmemiş veya ütüsü bozulmuş ütü tahtası,Ütü masası "ü, Ü","Türk alfabesinin yirmi altıncı sırasında yer alan ve Ü adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından ince, dar, yuvarlak ünlüyü gösterir" üvendire,"Çifte koşulan öküzleri yürütmek için kullanılan, ucuna nodul çakılmış uzun değnek, gönder" üvey,"Yalnız yasaca akraba sayılan, aralarında kan bağı bulunmayan, öz olmayan" üvey ana,Üvey anne üvey baba,"Öz olmayan baba, babalık" üvey çocuk,Üvey evlat üvey evlat gibi tutmak (veya saymak),"horlamak, haksızlık etmek, iyi davranmamak" üvey evlat muamelesi yapmak,dışlamak üvey evlat,"Karı kocanın her birine göre öbürünün ayrı bir eşinden dünyaya gelmiş olan evlat, üvey çocuk" üveyik,"Güvercinlerden, korularda yaşayan, eti için avlanan, boz renkli bir kuş (Streptopelia turtur)" üvey kardeş,Anaları veya babaları ayrı olan kardeşlerden her biri üvey kız,Karı kocanın her birine göre öbürünün ayrı bir eşinden dünyaya gelmiş olan kız çocuk üveyme,Üveymek işi üveymek,"Güvercin, kumru vb. kuşlar, göğüslerinden ötmek" üvey oğul,Karı kocanın her birine göre öbürünün ayrı bir eşinden dünyaya gelmiş olan erkek çocuk üvez,"Gülgillerden, orta boylu bir ağaç (Pirus sorbus)" üvez,Sivrisineğe benzer bir böcek üye,"Herhangi bir topluluğu oluşturan bireylerden her biri, aza" üye olmak,bir kuruluşa üye olarak girmek üye aidatı,Üyelik aidatı üyelik dondurmak,herhangi bir sebeple bir üyenin bağlı olduğu kuruluşun çalışmalarında yer almasını veya toplantılarda bulunmasını belirli bir süre için engellemek üyeliği düşmek,üye olma niteliğini kaybetmek üyelik,Üye olma durumu üyelik aidatı,"Bir kurum ve kuruluşa üye olurken ve üyelik sırasında yıllık olarak ödenen önceden belirlenmiş ücret, üye aidatı" üye tam sayısı,"Bir meclisi, derneği veya kurulu oluşturan üyelerin toplamı olan sayı" üzengi,"Eyerin iki yanında asılı bulunan ve hayvana binildiğinde ayakların basılmasına yarayan, altı düz demir halka" üzengi kemiği,Orta kulakta üzengiye benzeyen küçük bir kemik üzengileme,Üzengilemek işi üzengilemek,Koşturmak için hayvana üzengi ile vurmak üzengilenme,Üzengilenmek işi üzengilenmek,"Hayvan, üzengi ile vurulmak" üzengi taşı,Bir kemerin iki yanında ayaklar üzerine gelen ilk taş üzere,Amacıyla üzerinden dökülmek,bol ve biçimsiz olmak üzerinden atmak,sıkıntı veren bir iş veya durumdan kurtulmak üzerinden atlamak,bir şeyi ödev edinmemek üzeri,"Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı" üzerinde,Üstünde üzerinde durmak,"bir işe önem vermek, bir işle yakından, sürekli ilgilenmek" üzerinde tesir bırakmak,kişilik üzerinde etkisi olmak,bir kimsenin kişiliğinin oluşumunda etkin olmak üzerinde kalmak,"mal veya iş, artırma sırasında bir kimsenin olmak" üzerine tuz biber ekmek,üstüne tuz biber ekmek üzerine tüy dikmek,yaşanan durumu veya olayı daha da kötüleştirmek üzerine üzerine gitmek,üstüne üstüne gitmek üzerine varmak,üstüne varmak üzerine yaptırmak,üstüne yaptırmak üzerine yok,üstüne yok üzerine yıkmak,üstüne yıkmak üzerine toz kondurmamak,üstüne toz kondurmamak üzerine yüklenmek,üstüne yüklenmek üzerine yürümek,üstüne yürümek üzerinize afiyet (veya sağlık),üstünüze afiyet üzerine yatmak,üstüne yatmak üzerine titremek,üstüne titremek üzerine vazife olmamak,üstüne vazife olmamak üzerine oturmak,üstüne oturmak üzerine koymak,üstüne koymak üzerine düşmek,üstüne düşmek üzerine çullanmak,üstüne çullanmak üzerine çökmek,"duygu, durum vb. bastırmak, kaplamak" üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi,üstüne ölü toprağı serpilmiş gibi üzerine çekmek,üstüne çekmek üzerine bir iki güneş doğmak,üstüne bir iki güneş doğmak üzerine bir bardak (soğuk) su içmek,üstüne bir bardak su içmek üzerine atmak,üstüne atmak üzerine alınmak,üstüne alınmak üzerine almak,"bir işi görev edinmek, deruhte etmek" üzerine,Üstüne üzerlik,"Sedef otugillerden, yaprakları almaşık, çiçekleri beyaz renkte, susama benzeyen tohumları acı olan, halk hekimliğinde tedavi amaçlı, tütsü olarak kullanılan bir bitki (Peganum harmala)" üzgü,"Yersiz ve gereksiz olarak çektirilen sıkıntı, eziyet, eza, cefa" üzgülü,"Üzgü veren, eziyetli" üzgün,"Üzülmüş, üzüntü duymuş, mahzun, melul, meyus, mükedder" üzgün balığı,"Kaya balığıgillerden, kemikli, küçük bir balık (Collionymus İyra)" üzgünlük,"Üzgün olma durumu, neşesizlik" üzgüsüz,"Üzgü vermeyen, eziyetsiz" üzlük,"Topraktan yapılmış, kulpsuz, küçük çömlek" üzme,Üzmek işi üzmek,Üzüntü vermek üzre,343 üzere üzücü,"Üzüntü veren, acıklı" üzülme,Üzülmek durumu üzülmek,Üzme işine konu olmak üzüm,Asmanın taze veya kuru olarak yenilen ve salkım durumunda bulunan meyvesi üzüm üzüme baka baka kararır,"`her zaman bir arada bulunan, arkadaşlık eden kimseler, birbirlerine huy aşılar` anlamında kullanılan bir söz" üzümün çöpü armudun sapı var demek,"her şeyde bir eksiklik bulmak, güç beğenir olmak" üzümünü ye de bağını sorma,`yararlandığın şeyin nereden geldiğini araştırma` anlamında kullanılan bir söz üzümcü,Üzüm yetiştiren veya satan kimse üzümcülük,Üzümcünün işi üzüm hoşafı,"Kurutulmuş üzüm, şeker ve suyun kaynatılması ile yapılan hoşaf" üzüm kompostosu,"Yaş üzüm, şeker ve suyun kaynatılması ile yapılan komposto" üzümlü kek,İçine üzüm konularak yapılan kek üzüm pekmezi,"Üzümün önce çiğnenerek, ezilerek şıra durumuna getirilmesi sonra kazanda şeker ve üzüm topağı ile kaynatılması sonucu elde edilen pekmez" üzüm salkımı,Üzüm tanelerinin dizi dizi bulunduğu salkım üzüm suyu,Üzümün sıkılması sonucu elde edilen meyve suyu üzümsüz,İçinde üzüm olmayan üzüm şekeri,Glikoz üzüm şırası,"Üzümün ezilerek suyunun çıkarılması ve dinlendirilmesi ile elde edilen şıra, dinlendirilmiş üzüm suyu" üzüm üzüm,Anlamlarını pekiştirmek için üzmek ve üzülmek fiillerine getirilen bir söz üzünç,Üzüntü üzünçlü,Üzüntülü üzüntü,"Olması istenilmeyen olaylardan doğan ruh tedirginliği, gam(I), teessür" üzüntü vermek,"tedirginlik yaratmak, sıkıntı ve huzursuzluğa yol açmak" üzüntülü,"Üzüntüsü olan, acılı, müteessir" üzüntüsüz,"Üzüntüsü olmayan, sıkıntısız, acısız" "v, V","Türk alfabesinin yirmi yedinci sırasında yer alan ve Ve adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından yumuşak, diş-dudak ünsüzünü gösterir" vaat,Bir işi yerine getirmek için verilen söz vaatte bulunmak,söz vermek vaadinde durmak,vaadini tutmak vaadini tutmak,verdiği sözü yerine getirmek vaaz,"Cami, mescit vb. yerlerde vaizlerin yaptığı, genellikle öğüt niteliği taşıyan dinî konuşma" vaaz etmek,"cami, mescit vb. yerlerde dinî konuşma yapmak" vaaz vermek,vaaz etmek vabeste,Bağlı vacip,İslam dinine göre yapılması gerekli olan vacip olmak,İslam dinine göre yapılması gerekli olmak vade,"Bir işin yapılması veya bir borcun ödenmesi için tanınan süre, mühlet, mehil" vadesi gelmek (veya dolmak),"süresi dolmak, zamanı gelmek" vadesi yetmek,ölmek vade bitimi,Süre sonu vadeli,Vadesi olan vadeli hesap,"Belirli bir süre için açılmış banka hesabı, vadeli mevduat" vadeli satış,Karşılığı ileride ödenmek üzere yapılan satış vadesiz,Vadesi olmayan vadesiz hesap,"Süresi belirlenmemiş, paranın istenildiği zaman çekilebilmesine imkân tanıyan banka hesabı, vadesiz mevduat" vade sonu,Süre sonu vadetme,Vadetmek işi vadetmek,Bir işi yerine getireceğine söz vermek vadi,"İki dağ arasındaki çukurca arazi veya geçit, koyak" vadiye dökülmek,sohbet belirli bir konuya kaymak vaftiz,Hristiyanlıkta doğduktan kısa bir süre sonra çocuğa ilk günahını silmek ve onu Hristiyanlaştırmak amacıyla yapılan kutsal işlem vaftizhane,Vaftiz yapılan yer vajina,Döl yolu vagon,"Yük ve yolcu taşımakta kullanılan, lokomotifin çektiği demir yolu aracı" vagonet,Yana veya arkaya doğru devrilebilen ve bazı toprak düzleme işlerinde kullanılan küçük vagon vagotoni,Bir sinirsel rahatsızlık türü vah,`Yazık` anlamında söylenen bir söz vaha,Çöllerde çoğu kez yüze çıkan yer altı sularının yarattığı tarım veya yerleşme bölgesi vahamet,"Güçlük, korkulacak tehlikeli durum" vahamet kesbetmek,"gittikçe zorlaşmak, tehlikeli ve korkulacak bir durum almak" vahdaniyet,"Tanrı'nın birliği, bir olması" vahdet,"Bir olma, tek olma, birlik, teklik" vahdetivücut,Varlık birliği vahi,"Boş, saçma" vahim,"Ağır, korkulu, çok tehlikeli, vahametli" vahit,"Bir, tek" vahiy,Bir buyruk veya düşüncenin Tanrı tarafından peygamberlere bildirilmesi vahşet,"Yabani, vahşi olma durumu" vahşi,Yabani vahşice,"Vahşi bir biçimde, vahşicesine, vahşiyane" vahşi hayvan,"Ehlîleştirilmemiş hayvan, yabani hayvan" vahşileşme,Yabanileşme vahşileşmek,Yabanileşmek vahşilik,"Yabani olma durumu, yabanilik" vahşi orman,İnsan ayağı değmemiş büyük orman vahşiyane,Vahşice vahvahlanma,Vahvahlanmak işi vahvahlanmak,"Acınmak, yakınmak" vahyolunma,Vahyolunmak işi vahyolunmak,Vahiy gelmek vaiz,"İbadet yerlerinde öğüt niteliğinde dinî konuşmalar yapan kimse, öğütçü" vaizlik,Vaizin yaptığı iş vaka,"Olay, hadise" vakanüvis,Osmanlı Devleti'nde zamanın olaylarını tespit etmek ve yazmakla görevli devlet tarihçisi vakanüvislik,Vakanüvisin görevi vakar,Ağırbaşlılık vakarlı,Ağırbaşlı vakarsız,"Ağırbaşlı olmayan, onursuz" vakayiname,"Günü gününe yazılmış olayları içine alan eser, kronik" vaketa,İnek derisinden bir tür ince meşin vakfe,"Durma, duraklama" vakfetme,Vakfetmek işi vakfetmek,Mal ve mülkünü satılmamak şartıyla bir hayır kurumuna veya işine bağışlamak vakfiye,"Bir vakfın şartlarını bildiren belge, vakıfname" vakıa,Olgu vakıf,"Bir hizmetin gelecekte de yapılması için belli şartlarla ve resmî bir yolla ayrılarak bir topluluk veya bir kimse tarafından bırakılan mülk, para" vakıf kurmak,belli bir hizmeti görmek için vakıf oluşturmak vâkıf,"Bilen, farkında olan" vâkıf olmak,"bilmek, öğrenmek" vakıf arazisi,Bir vakfın mülkiyeti içinde olan arazi vakıf malı,Vakfa devlet veya kişilerden devredilen ve üçüncü şahısların kullanması mümkün olmayan mal vakıfname,Vakfiye vakıf senedi,Bir vakfın oluşumunu belgeleyen senet vakıf toprağı,Vakfın mülkiyeti altında olan toprak veya arazi vaki,"Olan, olmuş" vaki değil,"`daha önce böyle bir şey olmadı, gerçekleşmedi, görülmedi` anlamında kullanılan bir söz" vaki olmak,"vuku bulmak, gerçekleşmek" vakitler hayrolsun,"`vaktinizi güzel geçirin, mutlu olun` anlamında kullanılan bir selamlama sözü" vaktini şaşmamak,her şeyi tam zamanında yapmak vaktini almak (veya yemek),epey zaman harcanmasını gerektirmek vakti saati gelince,zamanı gelince vakti olmamak,bir kimse veya iş için ayıracak zamanı olmamak vakti gelmek,"ölmek üzere olmak, ölümü yaklaşmak" vakti olmak,yapılması için yeterli zaman bulunmak vakit öldürmek,"zamanı yararsız, gereksiz işlerle veya iş yapmadan geçirmek" vakit nakittir,"`zaman çok değerlidir, boş yere harcanmamalıdır` anlamında kullanılan bir söz" vakit kazanmak,bir şeye ayrılan süreyi azaltmak vakit geçirmek,"oyalanmak, uğraşmak" vakit,Zaman vakit saat aramamak,zamana hiç aldırmamak vakitli,"Zamanında yapılan, zamanında olan" vakitli vakitsiz,"Uygun zaman gözetmeden, gelişigüzel, rastgele zamanlarda, zamanlı zamansız" vakitsiz,Uygun bir zamanda olmayan vakitsiz öten horozun başını keserler,"`her söz yerinde ve zamanında söylenmelidir, zamansız ve yersiz söylenen sözler büyük zararlara yol açabilir` anlamında kullanılan bir söz" vaklama,Vaklamak işi vaklamak,`Vak` diye ses çıkarmak vaks,Bal mumunun sanayide mat yüzeyleri parlak ve kaygan duruma getiren türü vakta ki,"Ne zaman ki, -diği zaman" vaktiyle,"Zamanında, uygun zamanda" vaktizamanında,Vaktiyle vakum,Havası alınmış vakumlama,Vakumlamak işi vakumlamak,"Bozulmaması için bazı yiyeceklerin paketinin havasını, boşluğunu almak" vakur,Ağırbaşlı vakvak,Çocuk dilinde ördek vak vak,Ördeğin çıkardığı ses vakvaklamak,Ördek `vak vak` diye ses çıkararak bağırmak vakvaklama,Vakvaklamak işi vale,İskambil kâğıtlarında bacak valf,Vana vali,"Bir ilde devleti temsil eden en yetkili yönetim görevlisi, ilbay" valide,Anne valide sultan,Padişahın annesine verilen unvan valilik,Vali olma durumu valiz,Genellikle yolculukta içine çamaşır vb. eşya konulan küçük el bavulu vallahi,"`Tanrı'yı tanık tutarım, Tanrı hakkı için` anlamında kullanılan bir yemin sözü, billahi, tallahi, vallaha" vallahi billahi,"`Allah'a ant olsun ki` anlamında kullanılan bir yemin sözü, vallahi tallahi" vallahi tallahi,Vallahi billahi vals,Bir tür salon dansı vals yapmak,vals müziği ile dans etmek vamp,"Erkekleri peşinde koşturan, aşırı tavır, kıyafet veya makyajıyla bakışları üzerinde toplayan, baştan çıkarıcı kadın" vampir,İnsanların kanını emdiğine inanılan yaratık vana,"Boru içindeki bir akışkanın akışını durdurmaya veya serbest bırakmaya yarayan alet, valf" vanadyum,"Atom numarası 23, atom ağırlığı 50,942, yoğunluğu 6,11 olan ve 1710 °C'de eriyen beyaz bir element (simgesi V)" Vandal,Miladın başlangıç yıllarında yaşayan ve Roma İmparatorluğu ile yaptığı savaşlarda acımasızlığı ile ün salan bir Doğu Germen halkı Vandalizm,"Vandal olma yanlısı, Vandallık" Vandallık,Eski kültür ve sanat anıtlarını yakıp yıkma düşünce ve davranışı vanilya,"Salepgillerden, çiçekleri beyaz, kokulu, tırmanıcı küçük bir bitki (Vanilla planifolia)" Van kedisi,"Van ve yöresinde yaşayan göz renkleri farklı, beyaz tüylü kedi" vantilatör,Sıcak ve durgun havayı dalgalandırarak esinti sağlayan veya böyle bir ortama temiz hava üfleyen alet vantrilok,Karnından konuşan vantuz,"Deri üzerine yapıştırılarak çekip emmeye yarayan şişe vb. alet, çekmen" vantuz çekmek,şişe çekmek vapur,Su buharı gücüyle çalışan gemi vapurculuk,Vapur işletme işi vapurdumanı,"Koyu gri renk, füme" var yok,"belli bir ölçüye ya ulaşır ya ulaşmaz, herhangi bir ölçüye, miktara yakın, olduğu bile kuşkulu" var etmek,meydana getirmek varsa ... yoksa ...,başına getirildiği kelimenin her şeyin üstünde tutulduğunu anlatan bir söz varla yok arası,belli belirsiz var,"Mevcut, evrende veya düşüncede yer alan, yok karşıtı" var ol!,yaşa! var olmak,"sağ olmak, yaşamak" varagele,"Bir şeyi, bir yerden bir yere çekerek götürüp getirmeye yarayan araç" varagele bombardımanı,İkinci Dünya Savaşı'nda müttefiklerin çok sık uyguladığı bombardıman yöntemi varagele botu,İki nokta arasında ulaşımı sağlayan bot varagele halatı,İki nokta arasına gerilen ve ulaşımı sağlayan ip varagele kayığı,İki nokta arasında ulaşımı ve haberleşmeyi sağlayan kayık varak,Yaprak varaka,Varak varakçı,Varakla süs yapan zanaatkâr varaklama,Varaklamak işi varaklamak,Varak yapıştırarak süslemek varaklanmak,Varaklama işine konu olmak varaklı,"Varağı olan, varaklanmış" varakpare,Kâğıt parçası varan,Bir olayın tek kalmayıp arkadan daha başkalarının gelebileceğini anlatmak için birden başlayarak sıra ile sayıların başına getirilen bir söz varda,"`Dikkat et, savul, destur` anlamlarında bir seslenme sözü" vardabandıra,Özellikle savaş gemilerinde işaret alıp vermekte usta er vardakosta,Kıyıları koruyan gemi vardela,Yaklaşık 3 santimetre genişliğinde yumuşak kösele şerit vardırma,Vardırmak işi vardırmak,"Varmasına yol açmak, götürmek" vardiya,Posta vardiyacı,Vardiya ile çalışan kimse vareste,Kurtulmuş vareste kalmak,bir şeyi yapıp yapmamakta özgür bırakılmak vareste tutmak (veya kılmak),bir şeyi yapıp yapmamakta özgür bırakmak vargel,Herhangi bir makinenin bir doğrultuda gidip gelerek iş gören parçası vargel tezgâhı,Madenî parçaların üzerindeki kabalıkları almak için kullanılan makine vargı,Verilen bir önermeden çıkarsama yoluyla varılan sonuç var gücüyle,"Olanca gücüyle, var kuvvetiyle" varılma,Varılmak işi varılmak,Herhangi bir yere ulaşılmak varış,Varma işi varış çizgisi,Bir yarışın son noktasını belirleyen çizgi varidat,Gelirler varidatçı,Devletin gelir işlerini yürüten görevli varide,Gelen şey varil,"Çoğunlukla sıvı maddeleri koymak için kullanılan, metalden yapılmış, silindir biçiminde, üstü kapalı kap" varis,"Toplardamar genişlemesi, ordubozan" vâris,Kalıtçı varisli,Varis rahatsızlığı olan (kimse) vârisli,Vârisi olan vârissiz,Vârisi olmayan varit,Olabileceği akla gelen varit olmak,geçerli durumda bulunmak variyet,"Varlık, zenginlik" variyetli,Zengin var kuvvetiyle,Var gücüyle varlıkta darlık çekmek,herhangi bir engel yüzünden elindeki imkândan yararlanamamak varlığa darlık olmaz,`zengin olanın gücü her şeye yeter` anlamında kullanılan bir söz varlık,"Var olma durumu, mevcudiyet" varlık göstermek,"kendinden beklenilen görevi yerine getirmek, beğenilir bir iş yapmak" varlık içinde yaşamak,bolluk içinde sıkıntısız yaşamak varlık bilimi,"Konu olarak eski Yunan felsefesinden beri ele alınan ve Aristoteles'in ilk felsefe adını verdiği, var olanların özü üzerine araştırma yapan bilim, ontoloji" varlık birliği,"Yaratılanla yaratanın bir oluşunu, tek kaynaktan geldiğini savunan tasavvuf görüşü, vahdetivücut" varlıklı,Zengin varlıklılık,Zenginlik varlık nedeni,Varlık sebebi varlık sebebi,"Var oluşun sebeplerini irdeleyen ve araştıran düşünce, varlık nedeni" varlıksız,Yoksul varma,Varmak işi varıncaya kadar,ne varsa her şeyi var (veya varın veya varsın veya varsınlar),istersen (isterse...) gibi konuşulan iş üzerinde bir kimseyi serbest bırakmayı anlatan bir söz varmak,"Erişilmek istenen yere ayak basmak, ulaşmak, vasıl olmak" varoluş,"Yaşama, var olma, bir şeyin ne olduğu, nasıl olduğu değil, var olduğu olgusu, mevcudiyet, öz karşıtı" varoluşçu,"Varoluşçuluk yanlısı, egzistansiyalist" varoluşçuluk,"Varoluşun özden önce geldiğini ve özü sürekli olarak yarattığını ileri süren öğreti, egzistansiyalizm" varoş,Kent veya kasabada kenar mahalle varsağı,Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşayan Varsak Türklerinin söyledikleri koşma varsayım,"Deneylerle henüz yeter derecede doğrulanmamış ancak doğrulanacağı umulan teorik düşünce, faraziye, hipotez" varsayımlı,Varsayıma dayanan varsayımsal,"Bir varsayıma dayanan, farazi, hipotetik" varsıl,"Parası, malı çok olan, zengin, yoksul karşıtı" varsıl erki,"Zenginler iktidarı, zenginlerin yönetimi, bey erki, zengin erki, plütokrasi" varsıllaşma,Varsıllaşmak durumu varsıllaşmak,Zengin duruma gelmek varsıllık,"Zengin olma durumu, zenginlik" varta,Tehlikeli durum vartadan atlamak,zor bir durumdan kurtulmak vartayı atlatmak,tehlikeli bir durumdan kurtulmak varyant,"Bir yol şebekesi üzerinde, belli bir noktadan ayrılarak başka bir noktadan aynı yolla birleşen ikinci derecedeki yol" varyasyon,"Değişik biçim, varyete" varyemez,Cimri varyete,"Şarkı, dans, hokkabazlık, temsil gibi aralarında ilişki bulunmayan farklı oyunlardan oluşan gösteri" varyeteci,Varyete yapan kimse varyetecilik,Varyetecinin yaptığı iş varyos,Balyoz vasat,Orta vasati,Ortalama vasektomi,Kısırlaştırma vasıf,Nitelik vasıflandırma,Nitelendirme vasıflandırmak,Nitelendirmek vasıflanma,Nitelenme vasıflanmak,Nitelenmek vasıflı,Nitelikli vasıflı işçi,Nitelikli işçi vasıfsız,"Niteliği olmayan, niteliksiz" vasıfsız işçi,Niteliksiz işçi vasıl,"Ulaşan, varan" vasıl olmak,"ulaşmak, varmak" vasıta,Araç vasıta hâli,"Adın belirttiği nesnenin vasıta olarak kullanıldığını, fiile vasıta olduğunu belirtmek için kullanılan hâl, enstrümantal" vasıtalı,Araçlı vasıtalık,Aracılık vasıtalı vergi,"Vergi yükü, vergiyi verenden başka biri aracılığıyla oluşan vergi" vasıtasıyla,Aracılığıyla vasıtasız,Araçsız vasıtasızlık,Vasıtasız olma durumu vasıtasız vergi,Vergi mükellefi önceden bilinen vergi vasi,"Bir yetimin veya akılca zayıf, hasta birinin malını yöneten kimse" vâsi,Geniş vasilik,"Vasi olma durumu, vasinin yaptığı iş, vesayet" vasistas,"Pencere veya kapının üst yanında bulunan ve oda havasının değiştirilmesine yarayan, açılır kapanır bölüm" vasiyet etmek,öldükten sonra herhangi bir şeyin yapılmasını istemek vasiyet,Bir kimsenin ölümünden sonra yapılmasını istediği şey vasiyetname,"Bir kimsenin vasiyetini yazmış olduğu belge, vasiyet" vaşak,"Kedigillerden, kulakları sivri, dişleri ve tırnakları keskin, kürkünden yararlanılan, yırtıcı bir hayvan (Lynx lynx)" vat,Saniyede bir jullük iş yapan bir motorun güç birimi vatan,Yurt vatan tutmak,yurt edinmek vatan borcu,Askerlik vatandaş,Yurttaş vatandaşlık,Yurttaşlık vatandaşlıktan çıkarılmak,yurttaşlık hakları elinden alınmak vatan haini,Vatanın yüksek çıkarlarını hiçe sayarak onun aleyhinde iş gören kimse vatan hainliği,Vatan haini olma durumu vatani,Yurtsal vatani görev,"Askerlik hizmeti, vatani vazife" vatani vazife,Vatani görev vatanlaştırma,Vatanlaştırmak işi vatanlaştırmak,Vatan durumuna getirmek vatanperver,Yurtsever vatanperverlik,Yurtseverlik vatansever,Yurtsever vatanseverlik,Yurtseverlik vatansız,"Vatanı olmayan, haymatlos" vatka,"Giysilerde, omuzların dik durmasını sağlamak amacıyla içine konulan parça" vatlık,Herhangi bir vat gücünde olan vatman,Tramvay sürücüsü vatoz,"Köpek balıklarından, sırtında büyük dikenleri olan, kuma gömülü olarak yaşayan bir balık (Raja clavata)" vatsaat,Gücü bir vat olan bir makinenin bir saatte yapacağı iş vaveyla,Çığlık vaveyla koparmak,çığlık atmak vay,Şaşma anlatan bir söz vay anam! (veya anasını! veya canına!),`çok şaşılacak şey` anlamında kullanılan bir söz vay sen misin?,herhangi bir söz veya davranışın öfke yarattığını anlatan bir söz vaybabamcı,Kalabalıkta hızla çarptığı kişiye kazayla çarptığını söyleyip özür dilerken karşısındakinin cüzdanını çekip alan kimse vaybabamcılık,Vaybabamcının işi vayvaycı,Yaygaracı vayvaycılık,Yaygaracılık vazedilme,Vazedilmek durumu vazedilmek,Ortaya konulmak vazelin,"Ham petrolden çıkarılan, merhem ve kremlerde kullanılan ve 31 °C'de eriyen bir tür mineral yağ" vazelinlemek,Vazelin sürmek vazetme,Vazetmek işi vazetmek,Koymak vazgeçilme,Vazgeçilmek durumu vazgeçilmek,"Vazgeçme işi yapılmak, feragat edilmek" vazgeçirme,Vazgeçirmek işi vazgeçirmek,Vazgeçme işini yaptırmak vazgeçme,Vazgeçmek durumu vazgeçmek,Kendi hakkı saydığı bir şeyi artık istemez olmak vazgelmek,Vazgeçmek vazıh,"Açık, aydın, belli" vazıh olmak,"açık durumda bulunmak, anlaşılır biçimde görünmek" vazııkanun,Yasa koyucu vazife,Ödev vazife etmek,görev bilmek vazife görmek,"bir görevi yerine getirmek, sürdürmek" vazifesi mi?,umurunda değil vazifesinden olmak,bir şey bir kimsenin görevleri arasında olmak vazife kurbanı,Görev şehidi vazifelendirilme,Vazifelendirilmek işi vazifelendirilmek,"Vazife verilmek, görevlendirilmek, ödevlendirilmek" vazifelendirme,Vazifelendirmek işi vazifelendirmek,Ödevlendirmek vazifeli,Görevli vazife şehidi,Görev şehidi vazifeşinas,"Ödevine, işine bağlı, ödevcil" vaziyet,"Durum, tavır, hâl" vaziyet almak,"belli bir durum veya davranış biçimini benimsemek, tavır almak, tavır takınmak" vaziyeti kurtarmak,herhangi bir güç durumdan sıyrılmak ... vaziyeti takınmak,herhangi bir tavır takınmak vazo,"Çiçek koymak için kullanılan, cam, toprak, porselen vb. maddelerden ve çeşitli madenlerden yapılan, türlü boyut ve biçimlerde olabilen kap" vazolunma,Vazolunmak işi vazolunmak,Konulmak ve,"Türk alfabesinin yirmi yedinci harfinin adı, okunuşu" ve,İki kelime veya iki cümle arasına girerek aralarında bir bağ olduğunu anlatan söz veba,"Hasta farelerden insana geçen bir mikrobun oluşturduğu bulaşıcı, öldürücü bir hastalık, taun" vebali boynuna,"`ben karışmam, sorumluluk sana veya ona düşer` anlamında kullanılan bir söz" vebal,Günah vebal altında kalmak,manevi sorumluluk yüklenmek vebalı,Vebaya yakalanmış olan ve benzeri,"Sayılan birkaç şeyin benzerlerinin de bulunduğunu belirtmek için kullanılan bir söz, vesaire" veca,Ağrı vecibe,"Ödev, boyun borcu" vecih,"Yüz, çehre" vecde gelmek,"kendinden geçecek kadar coşmak, bir şey karşısında sonsuz heyecan duymak, esrimek" vecde kapılmak,"coşmak, kendinden geçmek" vect,"Sevgi veya heyecandan doğan coşkunluk, kendinden geçme, esrime" veciz,"Kısa ve etkili (ifade, söz), lakonik" vecize,Özdeyiş veçhe,Yön veçhişebeh,Benzetme yönü veda,Ayrılırken birbirine selam ve esenlik dileme veda etmek,"vedalaşmak, esenleşmek" vedalaşma,Vedalaşmak işi vedalaşmak,"Ayrılırken birbirine esenlik dilemek, esenleşmek" vedia,"Saklanılması, korunması için birine veya bir yere bırakılan eşya, inam, emanet" vefa,"Sevgiyi sürdürme, sevgi, dostluk bağlılığı" vefakâr,"Vefası olan, sevgisi geçici olmayan, hakikatli, vefalı" vefakârlık,Vefalı olma durumu vefalı,Vefakâr vefasız,"Vefası olmayan, sevgisi çabuk geçen, hakikatsiz, bivefa" vefasızlık,"Vefasız olma durumu, hakikatsizlik, bivefalık" vefat,Ölüm vefat etmek,ölmek vefat ilmühaberi,Ölüm kâğıdı vehme kapılmak (veya düşmek),"yersiz korkuya, yanlış düşünceye kapılmak" vehim,Kuruntu vehimli,"Vehim içinde olan, vehme kapılan" vehleten,İlk anda vehmetme,Vehmetmek işi vehmetmek,"Yersiz korkuya, kuşkuya düşmek, kuruntuya kapılmak, evhamlanmak" vejetalin,Bazı bitkilerden çıkarılan ve sadeyağ yerine kullanılan katı yağ vejetalizm,Yalnız bitkisel gıda maddelerine yer veren beslenme rejimi vejetarizm,"Sağlığı koruma veya tedavi amacıyla yapılan, süt, tereyağı, yumurta, bal vb. hayvansal gıda maddelerinin de yer aldığı beslenme rejimi" vejetaryen,Etyemez vejetaryenlik,Etyemezlik vejetasyon,Ur vekâlet etmek,"birinin yerine bakmak, görevini üstlenmek" vekâlet,Vekillik vekâleten,"Vekil olarak, asaleten karşıtı" vekâletname,"Bir kimsenin vekil olduğunu bildiren, noterlik tarafından onaylanmış belge" vekâlet ücreti,Vekâlet verilen işlerde o işi yapana ödenen ücret vekil,"Birinin, işini görmesi için kendi yerine bıraktığı veya yetki verdiği kimse" vekilharç,Kesedar vekilharçlık,Vekilharç olma durumu vekillik,"Vekil olma durumu, asalet karşıtı" vekillik etmek,"birinin yerine bakmak, görevini üstlenmek" vekil vükela,İleri gelenler vektör,"Doğrultusu, yönü, uzunluğu belirli olan ve bir ok işaretiyle gösterilen doğru çizgi" veladet,"Doğum, doğma, doğuş" velayet,Velilik velayetname,Tarikat ileri gelenlerinin hayatlarını ve menkıbelerini anlatan kitap veledizina,Piç velense,"Yüzü uzun tüylü, kalın ve ağır battaniye" velespit,Bisiklet velet,"Oğul, çocuk" velev ki,"İsterse, olsa da, kaldı ki, hatta, her ne kadar" velhasıl,Kısacası velhasılıkelam,Sözün kısası veli,"Bir çocuğu koruyan, işlerine bakan ve her türlü davranışından sorumlu kimse, ege, iye" veliaht,Bir hükümdarın ölümünden veya tahttan çekilmesinden sonra tahta geçmeye aday olan kimse veliahtlık,Veliaht olma durumu velilik,"Veli olma durumu, velinin görev ve ödevi, velayet" velinimet,"Birine, etkisi yaşadıkça sürecek bir iyilik ve bağışta bulunan kimse, ana" veliyullah,Veli velur,Kadife velut,Doğurgan velvele,"Gereksiz telaş, gürültü ve heyecan" velvele kopmak,büyük gürültü çıkmak velveleye vermek,gereksiz telaşa ve heyecana düşürmek velveleci,Gürültücü vena,Toplardamar Venezuelalı,Venezuela halkından olan kimse Venüs,Çoban Yıldızı venüsçarığı,"Salepgillerden, esmer kırmızımtırak renkte olan, çiçekleri çarığa benzeyen, güzel bir süs bitkisi (Ceypripedium calceolus)" veranda,Camlı taraça veraset,Kalıtım veraset ilamı,"Bir kimsenin, bir miras bırakanın mirasçısı olduğunu gösteren ve mahkemeden alınan resmî belge" veraset ve intikal vergisi,Ölenin vârislerine kalan mal ve paradan alınan vergi verdi,Bir borudan bir saniyede geçen suyun miktarı verdirme,Verdirmek işi verdirmek,"Verme işini yaptırmak, vermesini sağlamak" vere,Bir kalenin veya tahkim edilmiş bir yerin teslimi verecek,"Birine verilmesi gereken para, borç, alacak karşıtı" verecekli,"Birine vereceği olan, borçlu, alacaklı karşıtı" verem,"Herhangi bir organa ve en çok akciğerlere yerleşen Koch basilinin yol açtığı ateşli ve bulaşıcı bir hastalık, tüberküloz" verem etmek,"çok üzmek, dert sahibi yapmak" verem olmak,verem hastalığına yakalanmak veremli,"Vereme tutulmuş, müteverrim" verese,Mirasçılar veresiye almak,malı parasını daha sonra vermek şartıyla almak veresiye vermek,malı parasını daha sonra almak şartıyla vermek veresiye,"Karşılığı sonra ödenmek üzere, peşin karşıtı" veresiyeci,Veresiye iş gören kimse veresiyecilik,Veresiyeci olma durumu verev,"Bir köşeden karşı köşeye doğru kesilmiş, katlanmış veya konulmuş olan" vergi,"Kamu hizmetlerine harcanmak için hükûmetin, yerel yönetimlerin yasalara göre doğrudan doğruya veya bazı malların fiyatlarının üstüne koyarak dolaylı yoldan herkesten topladığı para" vergi kaçırmak,bildirimde bulunmamak veya eksik bildirim sonucu ödemesi gereken vergiyi ödememek vergiye bağlamak,bir kimse veya şeyden vergi almak vergi beyannamesi,Vergi mükellefinin bir vergi döneminde sağladığı kazancı bildirir belge vergici,Tahsildar vergicilik,Tahsildarlık vergi dairesi,"Vergi mükelleflerini tespit eden, beyannameleri denetleyen ve vergiyi toplayan resmî daire" vergi dilimi,Vergisi alınacak kazançların oranlarını belirlemek üzere hangi gelir toplamının hangi oranda vergilendirileceğini gösteren dilimlerden her biri vergi iadesi,Mükellefin yaptığı ihracattan geri alınan vergi indirimi vergi kaçağı,Bildirimde bulunmama veya eksik bildirim sonucu ortaya çıkan vergi geliri kaybı vergi kaçakçılığı,Vergi kaçırma işi vergi kaçakçısı,Vergi kaçıran kimse vergileme,Vergilemek işi vergilemek,Vergi koymak vergilendirilme,Vergilendirilmek işi vergilendirilmek,Vergilendirme işi yapılmak vergilendirme,Vergilendirmek işi vergilendirmek,Bir kimseyi veya bir şeyi vergiye bağlamak vergili,"Vergisi olan, vergi ödenen" vergi matrahı,Bir vergi döneminde verginin alınacağı meblağ vergi muafiyeti,Vergi verme dışında bırakılma vergi rekortmeni,Bir yılın sonunda en çok vergi veren kimse vergisiz,"Vergisi olmayan, vergi ödenmeyen" vergi yükümlüsü,"Vergi vermek zorunda olan gerçek veya tüzel kişi, vergi mükellefi" veri,"Bir araştırmanın, bir tartışmanın, bir muhakemenin temeli olan ana öge, muta, done" veri bankası,Belli bir konudaki verilerin derlenip biriktirilmesini ve ilgililer tarafından kolay bir biçimde erişilmesini sağlayan bilgi ortamı verici,"Veren, verme yanlısı olan kimse" veri dosyası,Verilerin sistemli bir biçimde toplandığı belgeler bütünü veri işlem,Bilgi işlem verile emri,"Devlet dairelerinde, ödemenin yapılabilmesi için yetkilinin verdiği izin yazısı, ita emri" veriliş,Verilme işi verilme,Verilmek işi verilmiş sadakası olmak,büyük bir tehlike veya kaza atlatıldığında söylenen bir söz verilmek,Verme işine konu olmak verim,"Çalıştırılan, işletilen, bakılan bir şeyin verdiği sonuç veya bu sonucun niceliği, mahsul, randıman" verim düşürmek,verimli olmaya engel olmak verimkâr,Verimli verimli,"Verimi iyi ve bol olan, bitek, randımanlı, mahsuldar, mümbit, müsmir, verimkâr" verimlilik,"Verimli olma durumu, verimkârlık, mümbitlik" verimsiz,"Verimi olmayan veya az olan, yetersiz" verimsizleşme,Verimsizleşmek durumu verimsizleşmek,Verimsiz duruma gelmek verimsizlik,Verimsiz olma durumu veri ortamı,Verilerin bir araya getirildiği yer veya durum veriş,Verme işi veriştirme,Veriştirmek işi veriştirmek,Çok fazla söylemek verit,Toplardamar veri tabanı,Bilgisayar kullanımında çözüme erişmek için işlenebilir duruma getirilmiş bilgi ortamı veri toplama,Verileri bir araya getirme verkaç,"Futbol, hentbol ve basketbolda topa sahip oyuncunun yakındaki bir arkadaşına pas verip boş bir alana kaçarak tekrar topu alması" verme,Vermek işi vermek,"Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek" ver elini ...,ansızın verilen bir kararla yola çıkıldığını anlatan bir söz verip veriştirmek,ağzına geleni söylemek "vermeyince (veya vermemiş) mabut, neylesin Sultan Mahmut",şanssız kişiler için söylenen bir söz vermut,"Birçok bitki eklenerek özel koku verilmiş, tatlı, bir tür beyaz şarap" vernik,"İnce bir tabaka olarak uygulandıktan sonra saydam biçimde katı duruma gelen, kuruyan yağlar, reçine ve çözücüden oluşan kaplama malzemesi" vernikleme,Verniklemek işi verniklemek,Vernik sürmek verniklenme,Verniklenmek işi verniklenmek,"Vernikleme işi yapılmak, vernik sürülmek" verniye,"Doğrusal veya dairesel boyutların ölçülmesinde, ölçme duyarlığını artıran, çok küçük boyutların ölçülebilmesini sağlayan düzen" veronika,Yavşan otu versiyon,Yorum veryansın,"`Acımadan, hiçbir şey düşünmeden saldırmak, yok etmek, bol bol harcamak veya acımasızca söylemek` anlamlarındaki veryansın etmek deyiminde geçer" vesaik,"Belgeler, vesikalar" vesaire,Ve benzeri vesait,"Araçlar, vasıtalar" vesayet,Vasilik vesika,Belge vesikaya bağlamak,mevcudu yeteri kadar bulunmayan ancak çok talep edilen bir şeyi belge karşılığı vermek vesikacı,Vesika işleriyle uğraşan kimse vesikacılık,Vesikacının yaptığı iş vesikalı,Belgesi olan vesikalık,Vesikalık fotoğraf vesikalık fotoğraf,"Resmî belge için gerekli olan, yüzün belirgin olarak seçildiği, belli ölçülerdeki fotoğraf, vesika fotoğrafı, vesikalık, vesikalık resim" vesikalık resim,Vesikalık fotoğraf vesikasız,Vesikası olmayan vesile,"Sebep, bahane" vesile aramak,bir fırsatını kollamak vesile bulmak,"sebep yaratmak, bahane göstermek" vesile olmak,uygun ortam oluşmak vesselam,"`İşte o kadar, son söz şudur` anlamlarında kullanılan bir söz" vestiyer,"Otel, lokanta vb. yerlerde veya evlerde şapka, palto, pardösü gibi eşyayı bırakmak ve korumak için ayrılmış yer, askılık" vestiyerci,Vestiyerde çalışan kimse veston,Erkek ceketi vesvese,Kuruntu vesveseye düşmek,kuruntuya kapılmak vesveseli,Kuruntulu veteriner,Veteriner hekim veteriner hekimliği,Veterinerlik veterinerlik,"Veteriner olma durumu, veteriner hekimliği, baytarlık" vetire,Süreç veto,"Karşı çıkma, engelleme, reddetme" veto etmek,"reddetmek, kabul etmemek" veto yemek,"engellenmek, reddedilmek" veto hakkı,Belli bir alanda yetki sahibinin öneri veya kararı reddetme hakkı veya,"Ayrı olmakla birlikte aynı değerde tutulan iki şeyi anlatan kelimelerden ikincisinin önüne getirilen söz, yahut" veyahut,Yahut vezaret,Vezirlik vezikül,İçi su dolu kabarcık vezin,Tartı vezinli,Ölçülü vezinsiz,Ölçüsü olmayan vezir,"Osmanlılarda devletin bakanlık, valilik gibi yüksek görevlerinde bulunan ve paşa unvanını taşıyan kimse" veziriazam,Sadrazam vezirlik,"Vezir olma durumu, vezaret" vezirparmağı,Bir tür hamur tatlısı vezir vüzera,İleri gelenler vezne,Banka vb. kurum ve kuruluşlarda para alınıp verilen yer vezneci,"Banka vb. kurum ve kuruluşlarda para alıp veren görevli, veznedar" veznecilik,Veznecinin yaptığı iş veznedar,Vezneci veznedarlık,Veznedarın görevi vıcık,"Sulanarak kıvamı gevşemiş, yumuşamış" vıcıklama,Vıcıklamak işi vıcıklamak,"Sulu veya yumuşak şeyleri avuç içinde ezmek, vıcık duruma getirmek" vıcıklık,Vıcık olma durumu vıcık vıcık,"Kıvamı çok gevşemiş, yumuşamış, sulu" vıcırdama,Vıcırdamak işi vıcırdamak,Serçe gibi kuşlar ötmek vıcırdaşma,Vıcırdaşmak işi vıcırdaşmak,Hep birlikte vıcırdamak vıdı vıdı,Türlü sebeplerle yerli yersiz çok konuşmayı huy edinmiş (kimse) vıdı vıdı etmek,çevresini rahatsız edecek biçimde yerli yersiz çok konuşmak vık vık,İnce ses çıkararak vınıltı,Vınlayan bir şeyin çıkardığı sesin adı vınlama,Vınlamak işi vınlamak,Dönerken veya düz bir doğrultuda hızla hareket ederken `vın` diye ses çıkarmak vırıldamak,"Usandıracak, sinirlendirecek biçimde durmadan konuşmak, vırlamak" vırıldama,"Vırıldamak işi, vırlama" vırıltı,Vırıldama sırasında çıkan sesin adı vırlama,Vırıldama vırlamak,Vırıldamak vırt zırt,"Sık sık, ikide birde" vır vır,"Usandırıcı, sinirlendirici bir biçimde durmadan konuşma" vır vır etmek,"usandırıcı, sinirlendirici bir biçimde durmadan konuşmak" vırvırcı,Can sıkacak kadar çok konuşan kimse vız,Böcek uçarken veya atılan bir şey hızla geçerken çıkan ses vız gelmek,pek önemsiz görünmek vız gelip tırıs gitmek,"önemsememek, aldırış etmemek" vızıldama,Vızıldamak işi vızıldamak,`Vız` diye ses çıkarmak vızıldanma,Vızıldanmak işi vızıldanmak,"Yakınmak, sızlanmak" vızıltı,Vızıldama sesi vızır vızır,"Hiç ara vermeksizin, sürekli bir biçimde" vızlama,Vızlamak durumu vızlamak,Vızıldamak vızvız böceği,Vızıldayarak uçan bir tür böcek vibrasyon,Titreşim vibratör,Titreşim yaratan araç vibriyo,Koleraya neden olan virgül biçimindeki bakteri vicahen,Yüz yüze vicahi,Yüz yüze olan veya yapılan vicdan,"Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç" vicdanen,Vicdan bakımından vicdani,"Vicdanla ilgili olan, vicdana dayanan" vicdanlı,Vicdanı olan vicdansız,Vicdanı olmayan vicdansızca,Vicdansıza yakışan vicdansızlık,Vicdansız olma durumu vida,Döndürülerek bir yere sokulan burmalı çivi vidaları gevşemek,kendini tutamayıp çok gülmek vidala,Çanta ve ayakkabı yapılan tabaklanmış dana derisi vidalama,Vidalamak işi vidalamak,Vida ile tutturmak vidalanma,Vidalanmak işi vidalanmak,Vidalama işine konu olmak vidalı,Vidası olan vidanjör,Boşaltıcı vidasız,Vidası olmayan video,Manyetik bantlar üzerinde yer alan veya sayısal olarak derlenmiş hareketli resimler dizisi videobant,"Televizyon yayınlarının kaydedildiği, bir kasete sarılı şerit" videocu,Video alıp satan veya onaran kimse videoculuk,Videocunun işi videokaset,Üzerinde kayıtlı olanı video aracılığıyla ekrana yansıtabilen kaset videoteyp,"Hem görüntü hem de ses kaydedebilen, daha önce kasete kaydedilmiş görüntü ve sesleri ekrana yansıtan aygıt, video" vidoyu görmek,vidoyu kabul etmek vido çekmek,oyundaki kazanılacak sayıyı veya parayı iki katına çıkarmayı teklif etmek vido,Oyunda kazanılacak parayı iki katına çıkarma vidolu,Vido ile oynanan vidosuz,Vido ile oynanmayan Vietnamlı,Vietnam halkından olan kimse vigla,"Savaş ve ticaret gemilerinin direklerine ve dalyanlarda dikine gömülmüş gönderler üzerine gözcülerin nöbet tutmaları için yapılmış yer, çanaklık" vikaye,Koruma vikaye etmek,korumak vikont,Batı ülkelerinde baron ile kont arasında bir soyluluk unvanı vikontes,Kadın vikont veya vikont karısı viladi,Doğuştan (olan) vilayet,İl vilayet binası,Şehrin valilik makamı ile idari ve adli kurumlarının bulunduğu yapı villa,"Yazlıkta veya şehir dışında, bahçeli, müstakil ev" vinç,Ağır yük kaldırmaya ve bir yere taşımaya yarayan araç vinter,Ağaç çemberler üzerine örülmüş torba biçimindeki balık ağı vinyet,"Bir kitabın sayfalarını süsleyen başlık, süslü harf gibi motif" vira,Arasız vira etmek,"toplamak, almak" viraj,Dönemeç viraj almak,virajı dönmek virajlı,Virajı olan virajsız,"Virajı olmayan, düz" viran,"Yıkık, harap" viran olmak,"viran duruma gelmek, haraplaşmak" virane,Yıkılmış veya çok harap olmuş yapı viraneye çevirmek,yıkıntı durumuna getirmek viranelik,Ev yıkıntıları bulunan yer viranlaşma,Viranlaşmak durumu viranlaşmak,Viran duruma gelmek viranlık,Viran yer virdizeban,"Dile dolama, dilden düşürmeme" virdizeban etmek,"dile dolamak, dilden düşürmemek" virgül,"Yazılı cümlelerde birbiri ardınca sıralanan eş görevli kelime ve kelime grupları arasına konulan, kısa bir durmayı göstermek için kullanılan noktalama işaretinin adı (,)" viroloji,Virüsleri inceleyen bilim dalı virt,Dinî bir sözü sürekli tekrarlama virt etmek,"diline dolamak, sürekli olarak söylemek" virtüöz,Herhangi bir müzik aracını büyük ustalıkla çalabilen sanatçı virtüözlük,Virtüöz olma durumu virüs,"Hastalık yapıcı, bakterilerden daha küçük, yaşamak için bir başka hücrenin içine girmek zorunda olan ve ancak elektron mikroskobunda görülebilen parazit" visal,Kavuşma visamiral,Amirallikten bir önceki rütbede olan deniz subayı viski,Tahıllar malt yapılarak şekerlendirildikten ve gereği kadar mayalandıktan sonra damıtılarak elde edilen alkollü içki viski bardağı,Viski içmek için kullanılan özel bardak viskonsül,Yardımcı konsolos viskoz,Selüloz türevlerinin üretiminde kullanılan koloidal selüloz çözeltisi viskozite,"Bir maddenin ağdalı, koyu kıvamlı olma durumu, ağdalık" viskozite değeri,Akıcılık ölçeği olarak kullanılan kabın deliğinden 100 santimetreküp sıvının boşalma süresinin saniye olarak miktarı vişnap,Vişne şurubu vişne,"Gülgillerden, dalları kırmızımtırak, çiçekleri beyaz renkte, kiraza benzer bir ağaç (Cerasus vulgaris)" vişneçürüğü,Çürük vişne rengi vişne hoşafı,"Kurutulmuş vişne, şeker ve suyun kaynatılması ile yapılan hoşaf" vişneli ekmek,Vişne ve ekmekle yapılan bir çeşit tatlı vişne reçeli,"Taze vişne, şeker ve suyun kaynatılarak koyu kıvama getirilmesi sonucu yapılan reçel" vişne suyu,Vişneden çıkarılan su vişne şurubu,"Taze vişneden yapılan şurup, vişne şerbeti" vitamin,"Besinlerde bulunan, vücutta genellikle yapılmayan, yağda veya suda çözünebilme özelliği olan, eksikliği veya fazlalığı çeşitli hastalıklara yol açan maddelere verilen genel ad" vitaminli,Vitamini olan vitaminsiz,Vitamini olmayan vitaminsizlik,Vitamin eksikliğinden veya yetersizliğinden doğan patolojik olayların hepsi vitellüs,"Yumurtada, kabuk ve çekirdek dışında kalan maddelerin hepsi" vitesten atmak,çok kızmak vites küçültmek,aracın hızını azaltmak için daha düşük vitese geçmek vites,Otomobillerin çekiş ve hızını ayarlamaya yarayan dişliler düzeni vitese takmak,motorlu taşıtlarda vites kolunu uygun duruma getirip aracı kalkışa hazır durumda tutmak vites büyütmek,aracın hızını artırmak için daha yüksek vitese geçmek vites değiştirmek,otomobilin çekiş ve hızını değiştirmek vites dişlisi,Otomobillerde vites koluna bağlı ve hareket iletişimini sağlayan dişli takımı vites kolu,Motorlu taşıtların dişlilerini birbirine geçirmeye yarayan manivela vites kutusu,"Motorlu taşıtlarda, şanzımana yön veren dişlilerin bulunduğu yuva" vitesli,Vitesi olan vitir,Vitir namazı vitray,"Birbirine bağlı kurşun bölmelere yerleştirilmiş renkli cam parçalarından oluşan, saydam pencere süslemesi veya resim" vitrin,"Bir dükkân veya mağazanın dışarıdan camla ayrılan ve mal sergilemek için kullanılan yeri, sergen" vitrinleme,Vitrinlemek işi vitrinlemek,Vitrin durumuna getirmek viya,Dümeni ortaya alarak gemiyi bulunduğu doğrultuda yürütme viyadük,Köprü yol viyak,Bebeğin ağlarken çıkardığı ses viyaklama,Viyaklamak işi viyaklamak,"`Viyak` diye ses çıkararak bağırmak, ağlamak" viyak viyak,Viyaklayarak viyola,"Kemana benzer, kemandan büyük bir çalgı, alto" viyolacı,"Viyola çalan kimse, viyolonist" viyolonist,Viyolacı viyolonsel,"Viyoladan büyük, kontrbastan küçük, dört sürtme telli bir orkestra çalgısı, çello" viyolonselci,Viyolonsel yapan veya satan kimse viyolonselist,Viyolonselci vize almak,elçilikten veya konsolosluktan bir ülkeye giriş izni almak vize,Bazı resmî kâğıtlara `görülmüştür` anlamında konulan işaret ve bu işareti koyma işi vize sınavı,Ara sınav vizite,Hekimin hastanedeki hastaları dolaşıp yoklaması viziyer,Kasket siperi vizon,"Sansargillerden, kürkü çok beğenilen bir tür memeli, mink (Mustela vison)" vizon kürk,Vizon derisinden yapılan iyi işlenmiş kürk vizyon,Görünüm vodvil,"Hareketli, eğlenceli bir konuya dayanan, şarkılara da yer verilen hafif güldürü" vokabüler,Söz varlığı vokal,Sesle ilgili vokal,Ünlü vokalist,Müzik türlerinde solisti arka planda destekleyen kimse vokal müzik,"Şarkı, opera, oratoryo gibi insan sesi için yapılmış beste" vokal uyumu,Ünlü uyumu volan,Bir hareketi bir mekanizmaya aktaran veya makinelerde hareketin hızını düzgün tutmaya yarayan tekerlek vole,"Havadan gelen topa, futbolda sıçrayarak ayağın üstüyle, teniste raket ile vurma" voleybol,"Altışar kişilik iki takım arasında, bir alan ortasında gerilmiş olan ağ üzerinden topun karşılıklı olarak elle oynanması oyunu, uçan top" voleybolcu,Voleybol oynayan kimse volfram,"Atom numarası 74, atom ağırlığı 183,85, yoğunluğu 19,3 olan, sert, 3482 °C'de eriyebilen bir element, tungsten (simgesi W)" voli,Balıkçı kayıklarının balıkları çevirmek için denize fırdolayı ağ salmaları voli çevirmek,voli ile balık avlamak voli vurmak,vurgun vurmak voli ağı,Kayıkla denize salındıktan sonra her iki kolunun halatlarıyla karaya çekilen balık ağı volkan,Yanardağ volkanik,Volkanla ilgili volontarizm,İstenççilik volt,Elektromotor gücün veya gerilimin birimi volta,Bir halatı bir yere bir kez dolama veya babalara yöntemince sarma voltaya geçmek,volta atmaya başlamak voltasını almak,"kaçmak, savuşmak" volta vurmak,gemi zikzak yapmak volta atmak,bir aşağı bir yukarı dolaşmak voltaj,Gerilim voltametre,"Bir elektrotta, açığa çıkan madde miktarına göre devreden geçen elektrik miktarını ölçmeye yarayan alet" voltamper,"Dalgalı gerilimde, 1 volt olan bir gerilim altında 1 amperlik akımın ürettiği güç birimi" voltmetre,Bir elektrik devresindeki gizil güç farkını volt cinsinden ölçmeye yarayan alet vombat,"Keselilerden, Avustralya'da yaşayan, ağır gövdeli, kısa bacaklı hayvan (Phascolomys ursinus)" vonoz,"Kolyoz, uskumru, sardalya vb. küçük balıkların ufağı" votka,Tahıl tanelerinin damıtılmasıyla elde edilen alkollü içki voyvo,Alay ederek sataşmak için söylenen bir söz voyvoda,Osmanlıların Eflak ve Boğdan beylerine verdikleri unvan voyvodalık,Voyvoda egemenliği vuku bulmak,"olmak, meydana gelmek" vuku,"Olma, meydana gelme" vukuat,Polisi ilgilendiren olay veya olaylar vukuf,"Anlama, bilme, bilgi" vukuflu,Bilgisi olan vukufsuz,Bilgisiz vukufsuzluk,Bilgisizlik vulva,Ferç vuraç,Raket vurdulu kırdılı,"Hareketli, şiddet içeren, maceraya ve dövüşmeye ağırlık veren" vurdumduymaz,"Anladığı hâlde anlamamış gibi davranan, umursamaz, aldırmaz, aldırışsız, duygusuz, duvar yüzlü" vurdumduymaz kör ayvaz,duygusuz vurdumduymazlık,"Aldırmazlık, aldırışsızlık, umursamazlık" vurdumduymazlıktan gelmek,"aldırış etmemek, umursamamak, önem vermemek" vurdurma,Vurdurmak işi vurdurmak,Vurmasına yol açmak vurgu,"Konuşma, okuma sırasında bir hece veya kelime üzerine diğerlerinden daha farklı olarak yapılan baskı, aksan" vurgulama,Vurgulamak işi vurgulamak,Vurgu ile söylemek vurgulu,Vurgu ile söylenen vurgulu hece,Bir kelimede vurgunun bulunduğu hece vurgun,Kolayca ve haksız ele geçen kazanç vurgun (veya vurgunu) vurmak,yolsuzluk yaparak kısa sürede büyük kazanç elde etmek vurgun yemek,vurgun sonucu ölmek veya sakat kalmak vurguncu,"Para dalgalanmalarından yararlanarak kolay yoldan kazanç elde eden, alavereci, muhtekir, ihtikârcı, spekülatör" vurgunculuk,"İleride meydana gelebilecek fiyat dalgalanmalarından yararlanarak haksız kazanç sağlama, alaverecilik, ihtikâr, ihtikârcılık, spekülasyon, spekülatörlük" vurgunculuk etmek,haksız kazanç sağlamak için uğraşmak vurgunluk,"Vurgun olma, gönül kaptırma durumu" vurgusuz,Vurgu ile söylenmeyen vurgusuz hece,Bir kelimede vurgu bulunmayan hece vurgu uzunluğu,Bir kelimede vurgulu hecenin uzunluğu vurma,Vurmak işi vurmalı sazlar,"Davul, zil, timbal, tef gibi vurularak çalınan çalgılar, vurmalı çalgılar, perküsyon" vurmak,Elini veya elinde tuttuğu bir şeyi bir yere hızla çarpmak vur abalıya,"bütün özverinin yumuşak huylu kişiye yüklenmesi, sessiz, güçsüz kişinin hırpalanması, hakkının çiğnenmesi durumunda söylenen bir söz" vur aşağı tut yukarı,"uzun uzun çekişerek, sıkı pazarlık ederek" vur dediyse öldür demedi,bir dileği yerine getirirken aşırılığa düşen için söylenen bir söz "vur patlasın, çal oynasın",aşırı zevk ve eğlenceyi anlatan bir söz vurduğu yerden ses gelmek,"çok kuvvetli vurmak, eli ağır olmak" vurdukça tozumak,"üzerinde çalışıldıkça, işlendikçe işi artmak" vurup kafayı yatmak (veya uyumak),uykusu geldiğinde hemen yatmak vurmalı çalgılar,Vurmalı sazlar vurtut,Silahla yaratılan kargaşalık vuru,"Kalbin, gevşeyip kasılmasından ileri gelen atım hareketi" vurucu,Silah attığında hedefini vuran vurucu güç,"Silah gücü yüksek, özel eğitim görmüş askerî birlik, vurucu tim" vurucu tim,Vurucu güç vuruk,"Çarpık, çarpılmış" vurulma,Vurulmak işi vurulmak,Vurma işine konu olmak vuruluş,Vurulma işi vurunmak,Kendine vurmak vuruntu,Ateşleme bozukluğu veya yanmanın sıra dışı olması sebebiyle bir motorun içinden gelen gürültü vuruş,Vurma işi vuruşkan,Dövüşken vuruşkanlık,Dövüşkenlik vuruşma,Vuruşmak işi vuruşmak,"Birbirini vurmak, dövüşmek" vuslat,Sevgiliye kavuşma vuslata ermek,kavuşmak vusul,"Ulaşma, varma" vusul bulmak,"ulaşmak, varmak" vuzuh,"Açık olma durumu, açıklık, aydınlık" vuzuhsuz,Belirsiz vuzuhsuzluk,Belirsizlik vücut,"İnsan veya hayvan gövdesi, beden" vücut bulmak,oluşmak vücut vermek,vücuda getirmek vücut yapmak,kas geliştirici hareket ve sporlarda bedeni güçlü duruma getirmek vücuda gelmek,"ortaya çıkmak, oluşmak, meydana gelmek, olmak" vücuda getirmek,"meydana getirmek, var etmek" vücudunu ortadan kaldırmak,öldürmek vücuttan düşmek,zayıflamak vücut ısısı,Vücut sıcaklığı vücutlu,Vücudu iri ve şişman olan vükela,"Osmanlı Devleti'nde bakanlar, vekiller" vulgarize,Herkesin anlayacağı düzeyde olan vürut,"Geliş, gelme" vüsat,Genişlik vüzera,Vezirler Y,İtriyum elementinin simgesi "y, Y","Türk alfabesinin yirmi sekizinci sırasında yer alan ve Ye adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından yumuşak, sürtünücü ön damak ünsüzünü gösterir" ya sabır,katlanılması güç durumlarda sabır gerektiğini anlatan bir söz ya ya ya şa şa şa,karşılaşmalarda sporcuların veya seyircilerin yaşa veya yaşasın sözü yerine kullandıkları bir söz ya Allah,bir işe başlarken güç kazanmak için söylenen bir söz ya,"`Ey, hey` anlamlarında bir seslenme sözü" ya Rabbi (veya Rab),"Tanrı'm, Allah'ım" ya sabır çekmek,bir sıkıntıya ses çıkarmadan veya ona karşı bir şey yapmadan katlanmak ya,"Şaşma, şaşkınlık bildiren bir söz" yaba,"Harman savurmakta kullanılan, çatal biçiminde, tahtadan tarım aracı" yabalama,Yabalamak işi yabalamak,Yaba ile atmak veya savurmak yaban,İnsan yaşamayan ıssız yer yabana atmak,"önem vermemek, önemsiz görmek" yabana gitmek,"tanınmayan, bilinmeyen biriyle, bir yabancıyla evlendirilmek" yabana söylemek,"saçma sözler söylemek, boşa konuşmak" yaban arısı,"Zar kanatlıların yaban arısıgiller familyasından, arıya benzeyen, iğneli bir böcek, sarıca (Vespa vulgaris)" yaban arısıgiller,Toplu olarak yaşayan iğneli yaban arıları familyası yaban armudu,Ahlat (I) yaban asması,Akasma yabancı gelmek,tanımamak yabancısı olmamak,"tanıdık, bildik olmak" yabancı,"Başka bir milletten olan, başka devlet uyruğunda olan (kimse), bigâne, ecnebi" yabancı gibi durmak,"bir işe karışmamak, ilgi göstermemek, çekinmek" yabancı saymak (veya tutmak),"yabancı gibi görmek, yabancı olarak benimsemek" yabancı çıta,"Kirişli birleştirmelerde iki tarafa açılan yuvaya uygun ölçü ve biçimde hazırlanmış ince, dar parça" yabancı dil,Ana dilin dışında olan dillerden her biri yabancıl,"Uzak, yabancı ülkelerle ilgili, bu ülkelerden getirilmiş, egzotik" yabancılama,Yabancılamak işi yabancılamak,"Yabancı gibi görmek, kendinden saymamak, yadırgamak" yabancılaşma,Yabancılaşmak işi yabancılaşmak,"Tanımaz, bilmez duruma gelmek, yabancı olmak, bigâne düşmek" yabancılaştırma,Yabancılaştırmak işi yabancılaştırmak,Yabancı duruma getirmek yabancılık,"Yabancı olma durumu, bigânelik" yabancılık çekmek,bir iş veya çevrede yabancı olmaktan doğan güçlüklere uğramak yabancılık duymak,"bir kimseye, bir şeye alışamamak" yabancıllık,"Bir eserde uzak, yabancı ülkelerle ilgili olayları, kişileri, yöresel görüşleri yansıtma, egzotizm, egzotiklik" yabancı saha,Dış saha yaban defnesi,"İki çeneklilerden, çiçekleri beyaz, sarı veya pembe renkli, orman ve çayırlarda yetişen bir süs bitkisi (Daphne pontica)" yaban domuzu,"Domuzgillerden, domuzdan iri, bağ ve bahçelere zarar veren saldırgan, yabani bir hayvan (Sus scrofa)" yaban enginarı,Bir tür deve dikeni yaban eriği,Çakal eriği yaban eşeği,"Atgillerden, Hazar Denizi dolaylarında yaşayan, eşeğe çok benzeyen yaban hayvanı (Equus onager)" yaban fesleğeni,Yer fesleğeni yaban gülü,"Gülgillerden, çiçekleri soluk pembe, beyaz, yemişi parlak kırmızı renkte bir bitki, yabani gül (Rosa canina)" yaban havucu,"Maydanozgillerden, kökleri yenebilen, hayvan yemi olarak da kullanılan, yıllık veya çok yıllık otsu bir bitki, karakavza (Pastinaca sativa)" yabanıl,"İlkel yaşayan (kimse), yabani, vahşi" yabanıllaşma,Yabanileşme yabanıllaşmak,Yabanileşmek yabanıllık,"Yabanıl olma durumu, vahşilik, vahşet" yabani,"Doğada yaşayan, evcil olmayan (hayvan), evcil karşıtı" yabani akdiken,"Hünnapgillerden, yaprakları almaşık, kırmızı renkli yemişi olan bir bitki (Rhamnus frangula)" yabanice,Yabani bir biçimde yabani enginar,Kenger yabani gül,Yaban gülü yabani hayvan,"Ehlîleşmemiş, vahşi ve yırtıcı hayvanların genel adı" yabani ıspanak,Pazı (I) yabani kimyon,"Ayrı taç yapraklı iki çeneklilerden, Doğu Anadolu'da yetişen, beyaz veya turuncu çiçekli, çok yıllık, otsu bir bitki (Zygophyllum fabago)" yabani kimyongiller,"Ayrı taç yapraklı iki çeneklilerden, yabani kimyon, peygamber ağacı vb. bitkileri içine alan bir familya" yabani kiraz,Ana vatanı Türkiye olan bir tür kiraz (Cerasus microcarpa) yabani lahana,"Turpgillerden, kumlu yerlerde yetişen ve sebze gibi yenen bir bitki" yabanileşme,"Yabanileşmek işi, yabanıllaşma" yabanileşmek,"Yabani duruma gelmek, yabanıllaşmak, vahşileşmek" yabanilik,"Yabani olma durumu, yabanıllık" yabani marul,"Sarı çiçekli, beyaz sütlü, 50-150 santimetre yüksekliğinde, iki yıllık otsu bir bitki, eşek marulu, yağ marulu (Lactuca serriola)" yabani menekşe,Menekşe çiçeğinin yabani bir türü yabani mercanköşk,"Mercanköşk çiçeğinin yabani bir türü, farekulağı (Origanum vulgare)" yaban inciri,"Dutgillerden, Mısır'da yetişen ve kerestesi eski Mısırlılarca mumyalara sanduka yapmakta kullanılmış olan bir ağaç, yabani incir" yabani turp,Yaban turpu yaban kazı,"Ördekler familyasından, sazlık alanlarda yaşayan ve yalnız bitki ile beslenen büyük ve göçücü bir kuş, sakar meke (Anser anser)" yaban keçisi,"Anadolu'nun dağlık bölgelerinde yaşayan, uzun ve kıvrık boynuzlu bir tür keçi" yaban kedisi,"Kedigillerden, kırçıl renkli, 60 santimetre uzunluğunda bir tür memeli (Felis silvestris)" yaban keteni,Su keteni yaban koyunu,"Boynuzlugillerden, Kuzeydoğu Asya, Avrupa ve Anadolu'da yaşayan, büyük boynuzları olan bir tür koyun, argali, muflon (Ovis ammon)" yabanlık,"Bayram gibi önemli günlerde veya konukların yanına çıkarken giyilen yeni giysi, kişilik, adamlık" yaban maydanozu,Baldıranın maydanoza benzeyen bazı türlerine verilen ad yaban mersini,"Fundagillerden, çiçekleri beyaz veya pembe, yaprakları taneli bir bitki, keçi yemişi, çobanüzümü (Vaccinium myrtillus)" yaban nanesi,Yabani bir tür nane yaban ördeği,"Ördekgillerden, evcil ördeğe benzeyen, yeşil boyunlu bir tür ördek (Anas boschas)" yaban pancarı,Pazı (I) yaban pazısı,Iştır yabansı,Acayip yabansılık,"Yabansı olma durumu, tuhaflık" yabansıma,Yabansımak işi yabansımak,"Yabansı bulmak, garip ve tuhaf bulmak" yaban sümbülü,Kedi nanesi yaban tavşanı,Ada tavşanı yaban teresi,Horozcuk otu yabantırak,Sulak yerlerde yetişen bir tür dereotu (Anethum graveolens) yaban turpu,"Turpgillerden, kökü ve yaprakları baharlı, beyaz çiçek açan bir bitki, acırga, yabani turp (Raphanus raphanistrum)" yaban yasemini,"Patlıcangillerden, sulak yerlerde ve çit kenarlarında yetişen, mor çiçekli, çok yıllık bir bitki (Solanum dulcamara)" yabgu,Orta Asya'da kurulan ilk Türk devletlerinde kağandan sonra gelen en üst düzeydeki yöneticinin unvanı yad,Yabancı yâdını uyandırmak,birini hatırlatmak yâd,Anma yâd etmek,"anmak, hatırlamak" ya da,"Seçeneği, çeşitliliği veya tercihi belirten bir söz" yad el,"Yabancı yer, gurbet" yad erklik,"Dışarıdan gelen yasa veya buyruğa göre davranma, özerklik karşıtı" yad estetik,Estetiğe aykırı yad gerekirci,Belirlenmezci yad gerekircilik,Belirlenmezcilik yadımlama,"Canlı protoplazmayı yapan büyük ve karmaşık yapılı moleküllerin enerji çıkararak yanması, yıkım, katabolizma, özümleme karşıtı" yadırgama,Yadırgamak işi yadırgamak,"Kendine yabancı gelen bir kimseye, duruma veya şeye alışamamak, ısınamamak" yadırganma,Yadırganmak işi yadırganmak,Yadırgama işi yapılmak yadırgatma,Yadırgatmak işi yadırgatmak,"Yadırgama işini yaptırmak, yadırgamasına yol açmak" yadigâr,"Bir kimseyi, bir olayı hatırlatan nesne veya kişi, andaç" yadigâr kalmak,"bir olayı, bir kimseyi hatırlatan bir nesne, bir özellik bırakılmış olmak" yadigâr bırakmak,hatırlanmak için arkasında bir kimseyi veya bir nesneyi bırakmak yadigâr olmak,hatıra olarak kalmak yadsıma,"Yadsımak işi, yokumsama, inkâr" yadsımak,"Yaptığı bir işi, söylediği sözü veya tanık olduğu bir şeyi yapmadığını, bilmediğini söylemek, yaptığını saklamak, inkâr etmek" yadsınma,Yadsınmak işi yadsınmak,Yadsıma işi yapılmak Yafa portakalı,"Kalın kabuklu, çekirdekli bir portakal türü" yaftayı yapıştırmak,yanlış biçimde değerlendirip tanıtmak yafta,Üzerine asıldığı veya yapıştırıldığı şeylerle ilgili bir bilgi veren yazılı kâğıt parçası yaftalama,Yaftalamak işi yaftalamak,Yafta asmak yaftalanmak,Yafta asılmak veya yapıştırılmak yağ bağlamak,üzerine yağ birikmek yağ bal olsun,"`yenen, içilen şeyler helal ve afiyet olsun` anlamında kullanılan bir söz" yağ basmak,büyük bir kaba yağ yerleştirmek yağ çekmek (veya yapmak),"gereksiz biçimde övmek, dalkavukluk etmek" yağ gibi kaymak,"kızak, taşıt vb. sarsılmadan hızla gitmek" yağ yakmak,tavada yağı çok ısıtmak yağ yedirmek,yağı bir şeyin içine azar azar ekleyerek belli olmaz duruma getirmek yağa bala batırmak,"bol bol yedirip içirmek, çok iyi ağırlamak" yağ,"Birleşiminde stearik, oleik, palmitik asitlerle gliserin bulunan ve bunların oranlarına göre kıvamları değişen bitkisel veya hayvansal madde" yağar,Yağmur yağ bezi,Yağ bezleri yağ bezleri,"İçinde yağ bulunan veya yağ salgılayan bezler, yağ bezi" yağcı,Yağ çıkaran veya satan kimse yağcılık,Yağ çıkarma veya satma işi yağcılık etmek,"gereksiz biçimde övmek, dalkavukluk etmek" yağdanlık,"Makineleri yağlamakta kullanılan, ince, uzun bir borusu olan yağ kabı" yağdırılma,Yağdırılmak işi yağdırılmak,Yağdırma işi yapılmak yağdırma,Yağdırmak işi yağdırmak,Yağmasını sağlamak yağ doku,Vücutta yağ tabakalarını oluşturan doku yağhane,Bitkisel ve hayvansal yağ elde edilen yer yağ hücresi,"Özünde yağ bulunan hücre, liposit" yağı,"Düşman, hasım" yağılaşma,Yağılaşmak işi yağılaşmak,"Düşman olarak karşı karşıya gelmek, savaşa tutuşmak" yağılık,Düşmanlık yağır,"Sırt, arka, iki kürek arası" yağış,Yağma işi yağış düzeni,Yıllık ortalama yağış tutarının aylara veya mevsimlere dağılışı yağış göstergesi,Yağış durumunu ölçen ve gösteren alet yağış haritası,Bölgelere göre yağış yoğunluğunu ve türünü gösteren harita yağışlı,Yağışı olan yağışölçer,"Belirli bir zamanda, belirli bir yere düşen yağış miktarını ölçmeye yarayan alet, yağmurölçer, plüviyometre" yağışsız,"Yağışı olmayan, kurak" yağışsızlık,"Yağış olmama durumu, kuraklık" yağız,Esmer yağız doru,Kızıla çalan siyah tüyleri olan (at) yağ kesesi,Vücudun değişik yerlerinde oluşan beze yağ kutusu,Makine ve otomobil aksamında yağ gereksinimini karşılayan kutu yağlama,Yağlamak işi yağlamak,Yağ sürmek yağlayıp ballandırmak,çok överek anlatmak yıkama yağlama,"Genellikle benzin istasyonlarında bulunan, otomobillerin yağ kontrollerini ve temizliğini yapan servis" yağ lambası,Taşıtlarda yağ seviyesi düştüğünde uyarmaya yarayan lamba yağlanma,Yağlanmak işi yağlanmak,"Yağlama işi yapılmak, yağ sürülmek, yağ konulmak" yağlatma,Yağlatmak işi yağlatmak,Yağlama işini yaptırmak yağlayıcı,"Makine, motor vb.ni oluşturan parçaları yağlama işinde kullanılan araç" yağlı,Üzerinde veya içinde yağı olan yağlı ballı,İçli dışlı yağlı ballı olmak,"araları çok iyi olmak, içli dışlı olmak" yağlı bitki,Özünde yağ bulunan veya yağ salgılayan bir tür bitki yağlı boya,"Eşyaya renk vermek veya onu dış etkilerden korumak için sürülen, boyanın bazı özel sıvılarla karıştırılmasıyla yapılan kimyasal madde" yağlı boyacı,Binalarda yağlı boya işleri yapan kimse yağlı güreş,Güreşçilerin vücutlarının zeytinyağı ile yağlanmasıyla yapılan bir tür serbest güreş yağlı güreşçi,Yağlı güreş yapan sporcu yağlı ip,Darağacı yağlık,"Yağ için ayrılmış, yağ elde etmeye özgü" yağlı kâğıt,Yiyeceklerin sarılarak saklanması için kullanılan bir kâğıt türü yağlı kapıya konmak,"rahat, sıkıntısız bir yere girmek, geçimini başkasının üstüne yıkmak" yağlı kapı,"Çalıştırdığı kişiye bol para, yiyecek, eşya veren aile, kuruluş vb" yağlı kara,"İs ile yağın karışımından oluşan, halk arasında yaralara da sürülen tencere kiri" yağlıkçı,"Havlu, çevre, çamaşır vb. satan kimse" yağlı kömür,"İçinde % 20-30 uçucu madde bulunan, ısı etkisiyle bu maddeler kaybolduktan sonra kok veren kömür" yağlılık,Yağlı olma durumu yağlı toprak,Gevşek ve kaygan bir toprak türü yağma,Yağmak işi yağma Hasan'ın böreği,`hakkı olan veya olmayan herkesin yararlandığı kaynak` anlamında kullanılan bir söz yağma gitmek,"bir şey çok alıcı bulmak, çok satılmak" yağma yok,"`öyle şey olmaz, buna razı olunmaz` anlamında kullanılan bir söz" yağma,"Birçok kişinin zor kullanarak ele geçirdikleri malı alıp kaçması, talan" yağma etmek,"birçok kimse, zor kullanarak bir malı alıp kaçmak" yağmacı,Yağma eden kimse veya ordu yağmacılık,Yağma etme işi yağıp gürlemek,birine çok sinirlenmek yağmasa da gürlemek,elinden bir şey gelmese de sözle destek vermek yağmak,"Yağmur, kar, dolu gökten düşmek" yağmalama,Yağmalamak işi yağmalamak,Yağma etmek yağmalanma,Yağmalanmak işi yağmalanmak,Yağma edilmek yağ marulu,Yabani marul yağmurdan kaçarken doluya tutulmak,güç bir durumdan kurtulayım derken daha kötüsüyle karşılaşmak yağmur yemek,"yağmurda iyice ıslanmak, sırılsıklam olmak" yağmur olsa kimsenin tarlasına düşmez (veya yağmaz),elinden geldiği hâlde kimseye iyilik etmeyenler için kullanılan bir söz yağmur yağarken küpünü doldurmak,fırsat varken ondan yararlanıp para veya mal edinmek yağmur,"Atmosferdeki su buharının yoğunlaşmasıyla oluşan ve yeryüzüne düşen yağışın sıvı durumda olanı, yağar, yağış, baran, bereket, rahmet" yağmur boşanmak,birdenbire çok yağmur yağmak yağmur bombası,Kurak mevsimlerde atmosferde yağmur bulutlarının oluşmasını hızlandırmak için atılan bomba yağmur borusu,Binalarında çatılarında biriken yağmur suyunu kanalizasyona aktaran boru yağmur bulutu,Atmosferde nem yüklü bulutlar yağmur duası,Kuraklık zamanlarında yağmur yağması için halkın topluca Tanrı'ya yakarması yağmur kuşağı,Ekvator'un kuzeyindeki bol yağmur alan bölge yağmur kuşu,"Yağmur kuşugillerden, bataklık ve su kenarlarında yaşayan, kısa boyunlu, kabarık ve kısa gagalı, ayakları üç parmaklı, küçük bir kuş, altın yağmurcun (Charadrius fluvialis)" yağmur kuşugiller,"Yağmur kuşu, kız kuşu vb. türleri içine alan, ince bacaklı, sivri kanatlı kuşlar familyası" yağmurlama,Yağmur gibi su püskürtme yağmurlamak,"Hava yağmura çevirmek, yağmur yağacak gibi olmak" yağmurlayıcı,Yağmurlama aracı yağmurlu,"Yağmuru olan, yağmur yağan" yağmurluk,"Yağmurdan korunmak için üste giyilen giysi, trençkot, empermeabl" yağmur mevsimi,Yağmurun bol yağdığı mevsim yağmur ormanları,Yağmurların bol düştüğü ormanlık alan yağmurölçer,Yağışölçer yağmursuz,"Yağmuru olmayan, yağmur yağmayan" yağölçer,Sütteki yağlı madde miktarını ölçmeye yarayan alet yağrın,Kürek kemiği yağsız,Yağı olmayan yağsızlık,Yağsız olma durumu yağ şalgamı,Küçük şalgam yağ taşı,"Kesici aletlerin ağızlarını bilemede gaz yağı, mazot veya zeytinyağı sürülerek kullanılan doğal taş" yağ tulumu,"Çok semiz, yağ küpü" yağ yakıt,Ham petrolün damıtılması sonunda elde edilen ve yakıt olarak kullanılan ürün yahey,Sevinç ve coşma anlatan bir söz yahni,"Kavrulmuş soğan ve salça ile pişirilen, sade veya sebzeli et yemeği" yahşi,"İyi, güzel, çok güzel" yahşilik,Yahşi olma durumu yahu,"`Hey, bana bak, baksana` anlamlarında bir seslenme sözü" Yahudi,"Hz. Musa'nın dinine bağlı olan kimse, Musevi, semitik" Yahudi baklası,Termiye Yahudice,Yahudi dili Yahudi ebegümeci,Mühliye Yahudilik,"Yahudi olma durumu, Musevilik" Yahudi pazarlığı,"Alıcının bir şeyi çok ucuza almak, satıcının çok pahalıya satmak için yaptıkları sıkı yapılan pazarlık" Yahudi takvimi,Yahudilerin kullandığı takvim yahut,"Veya, ya da" yak,"Tibet'te, Asya'nın bazı yörelerinde yabani veya evcil olarak yaşayan, kılları uzun bir tür öküz, Tibet öküzü, Tibet sığırı (Bos grunniens)" yakasına sarılmak,"istediği şeyi almak veya dövüşmek için birini bırakmamak, zorlamak" yakasını bırakmamak,"bezdirecek kadar üstüne düşmek, rahat vermemek, ısrar etmek" yakasını kaptırmak,"bir şeyin, bir kimsenin etkisinden kendisini kurtaramamak" yakadan atmak,savıp kurtulmak yakayı (veya yakasını) kurtarmak (veya sıyırmak),bir işten kurtulmak yakasına çökmek,"zorlamak, baskı yapmak" yakayı ele vermek,"kaçamayarak ele geçmek, yakalanmak" yakasına (veya yakasından) asılmak (veya yapışmak),hesap sormak veya bir şey istemek için tutup bırakmamak yaka silkmek,"bıkmak, usanmak" yakadan geçirmek,evlatlığa kabul etmek yakası açılmadık,"söylenmesinden kaçınılan (söz, sövgü veya açık saçık nükte)" yaka ısırmak,şaşırarak `Allah esirgesin` demek "yaka bir tarafta, paça bir tarafta",kılığı kıyafeti dağınık bir durumda yaka,"Giysilerin boyna gelen, boynu çeviren bölümü" yakacak,"Odun, kömür gibi ısı sağlamak amacıyla yakılan madde, mahrukat" yakalama,Yakalamak işi yakalamak,Bir kimseyi veya bir şeyi elle tutmak yakalanış,Yakalanma işi yakalanma,Yakalanmak işi yakalanmak,"Yakalama işi yapılmak, ele geçirilmek" yakalatma,Yakalatmak işi yakalatmak,Yakalanmasını sağlamak yakalı,Herhangi bir biçimde yakası olan yakalık,Yaka yapılmaya uygun olan şey yakalı kamçılılar,"Denizlerde veya tatlı sularda yaşayan kamçılı, bir hücreli hayvanlar familyası" yakalıklı,Yakalığı olan yakalıksız,Yakalığı olmayan yakamoz olmak,gizlendiği yer belli olmak yakamoz,Denizde balıkların veya küreklerin kımıldanışıyla oluşan parıltı yakamozlanma,Yakamozlanmak işi yakamozlanmak,Denizde yakamozlar oluşmak yakarca,Tatarcık yakarış,"Yakarma işi, yakarı" yakarma,Yakarmak işi yakarmak,"Israrlı bir biçimde istemek, yalvarmak" yakasız,Yakası olmayan yakasız gömlek,Kefen yakı,"Bazı hastalıkları tedavi etmek amacıyla bir bez üzerine yayılıp deri üzerine uygulanan, beden ısısıyla vücuda yapışan eczalı parça" yakı açmak,iyileştirmek için bir yarayı açıp işletmek yakı yakmak (veya vurmak),yakı yapıştırmak yakı ağacı,Kabukları yakı olarak kullanılan defne türünden bir ağaç (Daphne quidium) yakıcı,"Yakma özelliği olan, yakan" yakıcılık,Yakıcı olma durumu yakılma,Yakılmak işi yakılmak,Yakma işi yapılmak yakım,Yakma işi yakımcı,Türkü yakan kimse yakın,"Az bir ara ile ayrılmış olan (zaman veya yer), uzak karşıtı" yakın akraba,Birinci derecede yakınlığı olan akraba yakın anlamlı,Anlamları arasındaki ayrım çok az olan (kelimeler) yakın anlamlılık,Yakın anlamlı olma durumu yakın benzeşme,"Kelimede yan yana düşen iki ünsüzün birbirine etkisi: sütcü > sütçü, yurtdaş > yurttaş gibi" yakın benzeşmezlik,"Bir kelimede yan yana bulunan aynı veya benzer iki sesten birinin değişikliğe uğraması: attar > aktar, aşçı > ahçı gibi" Yakın Çağ,Fransız İhtilali (1789)'nden zamanımıza kadar olan süre yakından,"Yakın bir yerden, yakın olarak" yakından bilmek (veya tanımak),"bir kimseyi, bir şeyi bütün özellikleriyle bilmek veya tanımak" Yakın Doğu,"Akdeniz'in doğu kıyısında, Suriye, Mısır, Lübnan, İsrail, Ürdün'ün oluşturduğu bölge, Yakın Şark" yakın dost,"İçten, samimi kimse" yakın göçüşme,Kelimede birbirine yakın olan ünsüzlerin yer değiştirmesi: köprü > körpü vb yakınış,Yakınma işi yakınlaşma,Yakınlaşmak işi yakınlaşmak,"Yakın bir duruma gelmek, yaklaşmak" yakınlaştırma,Yakınlaştırmak işi yakınlaştırmak,"Yakın bir duruma getirmek, yaklaştırmak" yakınlık göstermek,"biriyle ilgilenmek, sevgiyle davranmak" yakınlık kurmak,"sıkı ilişki içinde bulunmak, ilgi ve destek vermek" yakınlık görmek,"ilgi, sevgi görmek" yakınlık duymak,birine karşı sevgi veya ilgi duymak yakınlık,Yakın olma durumu yakınlık derecesi,Akrabalık ilişkisi içindeki sıra yakınlık eylemi,Yakınlık fiili yakınlık fiili,"Bir fiile -e zarf-fiil ekiyle yazmak fiili getirilerek oluşturulan ve kavramda olayın çok yaklaştığını, neredeyse gerçekleşeceğini gösteren birleşik fiil, yaklaşma eylemi, yakınlık eylemi, yaklaşma fiili: Düşeyazmak, öleyazmak gibi" yakınma,Yakınmak (I) işi yakınmak,"Kına, yakı vb.ni vücudun bir yerine sürmek, koymak" yakınmak,"Sızlanmak, sızlanarak anlatmak, şikâyet etmek" yakınsak,Tek bir noktaya doğru yönelen (ışın) yakınsaklık,Yakınsak olma durumu yakınsama,Yakınsamak işi yakınsamak,"Bir şeyin yakın zamanda olacağını düşünmek, olmasını yakın görmek" yakın sesli,Benzer sesli yakıntı,Yakılan bir şeyin kalıntısı yakı otu,"Küpe çiçeğigillerden, kırmızı veya pembe çiçekli, sulak yerlerde yetişen, küçük bir süs bitkisi (Epilobium)" yakış,Yakma işi yakışık,"Uygunluk, yaraşma" yakışık almamak,"yerinde olmamak, uygun düşmemek" yakışıklı,"Güzel, gösterişli (erkek)" yakışıklılık,Yakışıklı olma durumu yakışıksız,"Yakışık almayan, uygunsuz, çirkin, münasebetsiz (tavır, hâl vb.)" yakışıksız kaçmak,"uygun düşmemek, çirkin olmak, münasebetsiz görünmek" yakışıksızlık,"Yakışık almayan davranış veya durum, uygunsuzluk" yakışma,Yakışmak işi yakışmak,"Güzel durmak, iyi gitmek, yaraşmak, uygun gelmek" yakıştırma,Yakıştırmak işi yakıştırmaca,"Herhangi bir sebeple ortaya atılan, uydurma (söz)" yakıştırmak,"Yakışacak bir duruma getirmek, uygun duruma koymak, yaraştırmak" yakıt,"Doğal gaz, mazot gibi ısı sağlamak amacıyla yakılan madde" yakıtçı,Yakıt satan kimse yakıt deposu,Motorlu taşıtlarda yakıt depolamaya yarayan bölüm yakıt göstergesi,Motorlu taşıtlarda yakıtın durumunu veya düzeyini göstermeye yarayan alet yakıt parası,Binalarda ısınma giderleri için ödenen ücret yakin,"Sağlam, kesin bilgi" yakinen,"Kesin olarak, iyice" yaklaşık olarak,aşağı yukarı yaklaşık,"Gerçek değeri ve miktarı değil, ondan az fazla veya eksik bir niceliği gösteren, aşağı yukarı bir değerlendirme yapılarak bulunan, ortalama, takribî" yaklaşık bilgi,Bilimsel bakımdan geçerli sayılabilecek kadar açık ve nesnel olan fakat bilim geliştikçe yeniden gözden geçirilmesi ve geliştirilmesi gerekecek olan bilgi yaklaşık değer,Bir niceliğin gerçek tutarından az eksik veya az artık olan değeri yaklaşılma,Yaklaşılmak işi yaklaşılmak,Yaklaşma işi yapılmak yaklaşım,Yaklaşma işi yaklaşma,"Yaklaşmak işi, iktiran" yaklaşma eylemi,Yakınlık fiili yaklaşma fiili,Yakınlık fiili yaklaşmak,"Arada az bir aralık kalacak biçimde ilerlemek, aradaki uzaklığı azaltmak veya büsbütün ortadan kaldırmak için ileri gitmek" yaklaştırma,Yaklaştırmak işi yaklaştırmak,Bir şeyi kendine yakın duruma getirmek yakma,Yakmak işi yakmaç,"Sıvı yakıtı kolayca yanabilecek taneciklere ayırarak püskürten araç, brülör" yakıp yıkmak,"çok büyük zarar vermek, harap etmek" yakmak,"Yanmasını sağlamak veya yanmasına yol açmak, tutuşturmak" yakmak,"Kına, yakı vb.ni koymak, sürmek" yakmalık,Yakmaya ayrılmış yakacak yakma resim,Dağlama resim yaktırma,Yaktırmak işi yaktırmak,Yakma işini yaptırmak Yakut,"Kuzeydoğu Sibirya'da yaşayan bir Türk topluluğu veya bu topluluktan olan kimse, Saha" yakut,"Pembe veya erguvan tonları ile karışık koyu kırmızı renkte, saydam bir korindon türü olan değerli taş" Yakutça,"Yakut Türkçesi, Sahaca" yal,Köpek ve sığırlara yedirilmek için un ve kepekle hazırlanan yiyecek yalabık,"Alevin oynayarak parıldaması, parlama, parıltı" yalabıma,Yalabımak işi yalabımak,"Parıldamak, parlamak, ışıldamak" yalak,Hayvanların su içtikleri taş veya ağaçtan oyma kap yalaka,Dalkavuk yalaka olmak,dalkavuklaşmak yalama,Yalamak işi yalama olmak,aşınmak yalayıp geçmek,"rüzgâr, dalga vb. sıyırarak, dokunarak hızla geçmek" yalayıp yutmak,iştahla yemek yalamak,Bir şeyin üzerinden dilini sürüp geçirmek yalama uçuş,Yere çok yakın olarak yapılan ustaca uçuş yalama yazı,Yontuk düz yalamuk,"Çam ağacının reçineli kabuğu, soymuk" yalanı çıkmak,bir kimsenin yalan söylediği anlaşılmak yalanını yakalamak (veya tutmak),bir kimsenin yalan söylediğini anlamak yalana şerbetli olmak,çekinmeden yalan söyleyebilmek yalan yere yemin etmek,"gerçeğe uygun olmayarak, doğru olmadığını bile bile yemin etmek" yalan atmak (veya kıvırmak),yalan söylemek yalan çıkmak,yalan olduğu anlaşılmak yalan yere,"gerçeğe uygun olmayarak, doğru olmadığını bile bile" yalan,"Doğru olmayan, gerçeğe uymayan söz, kıtır" yalancı,Yalan söylemeyi huy edinmiş olan kimse yalancı çıkarmak,birinin yalan söylediğini ortaya koymak veya yalan söylememesini sağlamak yalancı çıkmak,bilmeyerek yalan söylemiş bulunmak "yalancının evi yanmış, kimse inanmamış","`yalan söylemeyi huy edinen kimsenin sözlerine, gerçeği söylediği zaman bile inanılmaz` anlamında kullanılan bir söz" yalancının mumu yatsıya kadar yanar,`söylenen söz yalansa durum çok geçmeden anlaşılır` anlamında kullanılan bir söz yalancısı olmak,doğruluğu bilinmeyen bir bilgiyi başkasından duyup iletmek yalancı akasya,Akasya yalancı ayak,Bir hücreli hayvanlarda hareket ve beslenmeye yarayan protoplazma uzantısı yalancı biber,"Akdeniz ülkelerinde süs ağacı olarak yetiştirilen, 5-10 metre yüksekliğinde, kışın yaprak dökmeyen bir ağaççık (Schimus mollis)" yalancı cep,"Ceket, yelek vb.nde cebin olması gereken yerde bulunan dikili kapak" yalancı dolma,"Biber, patlıcan, asma yaprağı gibi sebzelerle yapılan, kıymasız, zeytinyağlı dolma" yalancı dünya,Yalan dünya yalancıktan,Yalandan yalancılık,"Yalancı olma durumu, yalan söyleme huyu" yalancı meyve,Meyve görünümünde yapılmış süs eşyası yalancı öd ağacı,Kalembek yalancı pehlivan,Yapamayacağı bir işi yapabilecekmiş gibi görünen kimse yalancı safran,"Birleşikgillerden, çiçekleri safrana benzeyen bir bitki, papağanyemi, aspur (Carthamus tinctorius)" yalancı şöhret,Birdenbire ün kazanmış kimse yalancı tanık,"Bilgisine başvurulduğunda doğruyu söylemeyen kişi, yalancı şahit" yalancı taş,Değerli taşların camdan yapılmış taklidi yalandan,"Gerçek olmayarak, yapmacık bir biçimde, oyun olsun diye, yalancıktan, sureta" yalan dolan,Gerçek dışı söylenen birçok söz yalan haber,"Gerçek olmayan, uydurma haber" yalanış,Yalanma işi yalanlama,Yalanlamak işi yalanlamak,"Haber veya sözün gerçek olmadığını bildirmek, yalan olduğunu açıklamak, tekzip etmek" yalanlanma,Yalanlanmak işi yalanlanmak,Yalanlama işi yapılmak veya yalanlama işine konu olmak yalanma,Yalanmak işi yalanmak,Yalama işi yapılmak veya yalama işine konu olmak yalan makinesi,Suçluların suçlarını itiraf etmesi amacıyla özel olarak yapılmış makine yalansız,İçinde yalan olmayan yalap şalap,"Baştan savma, üstünkörü, yarım yamalak" yalap yalap,"Parıl parıl, parıldayarak" yalatma,Yalatmak işi yalatmak,Yalama işini yaptırmak yalayış,Yalama işi yalaz,Alev yalaz yalaz yanmak,yüksek ateş içinde bulunmak yalazlama,Yalazlamak işi yalazlamak,Bir şeyi alevden geçirmek yalazlanma,Yalazlanmak işi yalazlanmak,Ateş alevli bir biçimde yanmak yalçın,"Dik, sarp" yalçınlaşma,Yalçınlaşmak işi yalçınlaşmak,Yalçın duruma gelmek yaldırak,"Parlak, cilalı" yaldız,"Eşyaya altın veya gümüş görünüşü vermek için kullanılan, sıvı veya yaprak durumundaki altın, gümüş ve bunların taklidi olan madde" yaldızcı,Yaldız işleri yapan kimse yaldızcılık,Yaldızcının işi yaldızlama,Yaldızlamak işi yaldızlamak,"Bir eşyayı yaldızla kaplamak, yaldız sürerek süslemek" yaldızlanma,Yaldızlanmak işi yaldızlanmak,Yaldızlama işi yapılmak veya yaldızlama işine konu olmak yaldızlatma,Yaldızlatmak işi yaldızlatmak,Yaldızlama işini yaptırmak yaldızlı,"Üzerine yaldız sürülmüş, yaldızla süslenmiş" yaldızlı hap,"Kötülüğü örtülerek, gizlenerek verilen şey" yalelli,Uzun ve tekrarlardan oluşan şarkı yalelli gibi,"usanç verecek biçimde sürüp giden (iş, konuşma vb.)" yalgın,Serap yalı,Sahil yalı kazığı gibi,uzun boylu ve iri kemikli (kimse) yalı ağası,Kıyıları korumakla görevli komutan yalı boyu,Su kıyısı yalı bülbülü,"Konuşkan, çok konuşan kimse" yalıçapkını,"Yalıçapkınıgillerden, su kıyılarında yaşayan, sırtı mavi ve yeşil, karnı pas rengi bir kuş, emircik, iskele kuşu (Alcedo atthis)" yalıçapkınıgiller,Örneği yalıçapkını olan omurgalı hayvanlardan kuşlar sınıfına giren bir familya yalım,Alev yalın,Alev yalın,"Gösterişsiz, süssüz, sade (söz, yazı)" yalın ad,"Birleşik olmayan ve yapım eki almamış ad, yalın isim: Ev, kol, el, baş, diş gibi" yalın ayak,Ayakları çıplak "yalın ayak, başı kabak",çok perişan bir kılıkta yalıncak,Çıplak yalın cümle,"Bir tek çekimli fiille kurulan cümle, yalın tümce" yalınç,"Birleşik olmayan, yalnız bir maddeden oluşan" yalın durum,"Ad soyundan sözün taşıdığı kavramı ek almadan bildiren durum, yalın hâl, mücerret, nominatif" yalıngaç,Kabuğu çatlayıp soyulan yalıngöz,Bir tür kertenkele yalın hâl,Yalın durum yalın isim,Yalın ad yalın kat,"İnce, tek katı olan" yalın kelime,"Anlamlı olarak daha küçük parçaya bölünemeyen, kök durumundaki kelime, basit kelime: Ev, gel, ayak gibi" yalın kılıç,"Elinde kılıç olduğu hâlde, kılıçlı olarak, dalkılıç" yalınlaşma,Yalınlaşmak işi yalınlaşmak,"Sadeleşmek, yalın duruma gelmek" yalınlık,"Yalın olma durumu, birleşik veya karmaşık olmama durumu, sadelik" yalın tümce,Yalın cümle yalın üslup,"Uzatmalardan, parlak hayalî buluşlardan, süslü benzetmelerden, istiarelerden uzak üslup" yalın yapıldak,Üstü başı perişan durumda olan (kimse) yalın zaman,"Ek fiil kullanılmadan kurulan çekimli fiilin belirttiği zaman: Geldin, gelmişsin, geliyorsun gibi" yalın zarf,"Birleşik olmayan ve yapım eki almayan zarf: En, pek, çok, az gibi" yalıtıcı,Yalıtkan yalıtılma,Yalıtılmak işi yalıtılmak,Yalıtma işi yapılmak yalıtım,"Elektrik akımının olumsuz etkilerini önlemek için iletkeni kauçuk, lastik, porselen vb. ile kaplama, yalıtma, tecrit, izolasyon" yalıtkan,"Elektrik iletkenliği sıfır veya çok zayıf olan (cisim veya madde), izolatör, iletken karşıtı" yalıtkanlık,Yalıtkan olma durumu yalıtma,Yalıtım yalıtmak,"Elektrik akımının olumsuz etkilerini önlemek için iletkeni kauçuk, lastik, porselen vb. ile kaplamak, izole etmek" yalı uşağı,Deniz kıyısında doğup büyümüş kimse yalı yar,"Yüksek kıyılarda dalga aşındırmasıyla oluşan ve aşınma sürdükçe karanın içine doğru gerileyen yar, falez" yalız,Düz ve parlak (kas) yallah çekmek,kovmak yallah,"`Haydi, yürü, kalk, git` anlamlarında kullanılan bir söz" yallah etmek,"atma, yollama vb. işleri hızla yapmak" yalman,Eğik yalnız,Tek başına yalnız başına,"Kendi kendine, tek başına" yalnızca,Yalnız olarak yalnızcı,"Yalnızcılık siyasetini izleyen (devlet), infiratçı" yalnızcılık,"Uluslararası konulara ve anlaşmazlıklara katılmama siyaseti, infiratçılık" yalnızlaşma,Yalnızlaşmak işi yalnızlaşmak,"Yalnız duruma gelmek, tenhalaşmak" yalnızlık,"Yalnız olma durumu, kimsesizlik" yalpa yapmak,yalpalamak yalpa vurmak,"rüzgâr, deniz ve yolun durumu dolayısıyla deniz taşıtları iki yana sallanmak" yalpa,"Rüzgâr veya dalgaların etkisiyle geminin bir sancağa, bir iskeleye yatıp kalkması" yalpak,Dalkavuk yalpaklık,Dalkavukluk yalpalama,Yalpalamak işi yalpalamak,"Dengesi bozularak bir sağa, bir sola eğilmek" yalpalanma,Yalpalanmak durumu yalpalanmak,"Sallanmak, bir o yana bir bu yana gidip gelmek" yalpalatma,Yalpalatmak işi yalpalatmak,Yalpalamasına sebep olmak yalpı,"Eğimli yüzey, yamaç" yalpık,"Derinliği az ve geniş olan, yayvan" yalpılı,Bir yanı öbüründen yüksek veya kalın yaltakçı,Dalkavuk yaltakçılık,Dalkavukluk yaltaklanış,Yaltaklanma işi yaltaklanma,"Yaltaklanmak işi, dalkavukluk" yaltaklanmak,"Birine hoş görünmek için onursuzca davranmak, dalkavukluk etmek, tabasbus etmek" yaltaklık,Dalkavukluk yaltaklık etmek,yaltaklanmak yalvaç,Peygamber yalvaçlık,"Yalvaç olma durumu, peygamberlik" yalvarılma,Yalvarılmak işi yalvarılmak,Yalvarma işi yapılmak yalvarış,"Yalvarma işi, yalvarma, rica" yalvarış yakarış,"Çok yalvarma, rica ile isteme" yalvarma,Yalvarmak işi yalvarmak,"Birinden ısrarlı bir biçimde, kendine acındıracak sözlerle, saygılı bir biçimde bir şey istemek" yalvarıp yakarmak,çok yalvarmak yalvar yakar olmak,çok yalvarmak yalvartma,Yalvartmak işi yalvartmak,Yalvarma işini yaptırmak yama,"Delik ve yırtığı uygun bir parça ile onarma, kapatma" "yama küçük, delik büyük",`eldeki imkânlar sorunu çözmek için yeterli değil` anlamında kullanılan bir söz yama gibi durmak,"bulunduğu yere uymamak, eklendiğini belli etmek" yama vurmak,"delik, yırtık veya eski bir yere yama koymak, yama koyarak onarmak" yamacı,"Ayakkabı yamayan, onaran kimse, ayakkabı eskicisi" yamacılık,Yama yapma işi yamaç,Dağın veya tepenin herhangi bir yanı yamak,Bir işte yardımcı olarak çalışan erkek yamaklık,Yardımcılık yamaklık etmek,bir işte yardımcı olarak çalışmak yamalama,Yamalamak işi yamalamak,"Yama ile onarmak, yama vurmak" yamalanış,Yamalanma işi yamalanma,Yamalanmak işi yamalanmak,"Yama ile onarılmak, yama vurulmak" yamalı,"Yama vurulmuş, yama ile onarılmış olan" yamalı bohça,"Tutarsız, birbirine uymayan şey" yamalık,Yama için kullanılan parça yamalmak,"Biçimini, rengini doğaya uydurarak saklanmak" yamama,Yamamak işi yamamak,"Yama koyarak onarmak, yamalamak" yaman,"Güç, etki veya beceri bakımından alışılmışın üzerinde olan (kimse)" yamanma,Yamanmak işi yamanmak,Yamalanmak yamatma,Yamatmak işi yamatmak,Yamama işini yaptırmak yamçı,"Bir yüzü uzun tüylü, kalın yünden dokunarak yapılmış yağmurluk" yamçılı,Yamçısı olan yamçısız,Yamçısı olmayan yampiri,"Eğri büğrü, yan yan ve çarpık giden" yampirilik,Yampiri olma durumu yamrulma,Yamrulmak işi yamrulmak,Yamru yumru bir duruma gelmek yamru yumru,Yumru yamuk,Bir yana doğru eğik olan yamuk yapmak,birine karşı yanlış davranmak yamukluk,Yamuk olma durumu yamulma,Yamulmak işi yamulmak,"Yamuk duruma gelmek, eğilmek" yamyamlık,Yamyam olma durumu yamyam,"Daha çok din, tapınma, büyü vb. amaçlarla insan eti yiyen (kimse)" yamyassı,"Çok yassı, dümdüz bir biçimde" yamyaş,"Çok yaş, sırılsıklam" yanında olmak,"desteklemek, yardımcı olmak" yanına kalmak,yanına kâr kalmak yanına yaklaştırmamak,birinin veya bir şeyin kendi yakınına gelmesine izin vermemek yanına salavatla yaklaşılmak,"birinin yanına korkarak, çekinerek gitmek" yanına salavatla varılmaz,çok pahalı olan şeyler için kullanılan bir söz yanına kâr kalmak,cezasız kalmak yanına bırakmamak (veya koymamak),"cezasız bırakmamak, öç almak" yanına almak,yanında çalıştırmak -den yana olmak,birinin tarafını tutmak -den yana çıkmak,"birinin yanlısı olmak, birini tutmak" -den yana,için yan yatmak,yana doğru çok eğilmek yan tutmak,"taraflardan yalnızca birini desteklemek, yansız davranmamak" yan pala Zeydün,"birinin, yeni bir durum karşısında ne yapacağını kestiremeyerek şaşkınlık geçirdiğini anlatmak için kullanılan bir söz" yan gözle bakmak,yan bakmak yan gelmek,"bir işe karışmayarak rahatına bakmak, keyfince yaşamak" yan gelip oturmak (veya yatmak),yan gelmek yan çizmek,bir işten kaçmak yan basmak,bir işte aldanmak yan bakmak,beğenmeyerek veya düşmanca bakmak yan,"Bir şeyin ön, arka, alt ve üst dışında kalan bölümü, profil" yanından bile geçmemiş,`o şeyle hiçbir ilgisi yok` anlamında kullanılan bir söz yanağına kan gelmek,"yüzü daha canlı ve renkli olmak, iyi beslenmekten dolayı gürbüz görünmek" yanağından kan damlamak,çok sağlıklı olduğu benzinden anlaşılmak yanak,"Yüzün göz, kulak ve burun arasındaki bölümü" yanaklı,Yanağı olan yanak yanağa,Yanakları birbirine değecek kadar yakın olarak yanal,"Yanda olan, yana düşen" yanal yüzey,"Bir cisimde tabanların yüzeyleri dışında, yan kenarların yüzeyi" yanarca,Meşale yanardağ,"Magmanın yer içinden yüzeye çıktığı veya geçmişte çıkmış olduğu, genellikle koni biçiminde, tepesinde bir püskürme ağzı bulunan dağ, volkan" yanardağ ağzı,"Yanardağın tepesinde, yamacında veya eteğinde arka arkaya patlamalar ve püskürtmelerle oluşmuş koni biçiminde delik, krater" yanardağ bilimci,Yanardağ bilimi ile uğraşan bilim adamı yanardağ bilimi,Yanardağları ve yanardağ hareketlerini inceleyen bilim dalı yanardağ bölgesi,Yanardağların yoğun olduğu coğrafi kesim yanardağ patlaması,Yanardağın püskürmeye başlaması yanardağ püskürmesi,Yanardağın lav çıkarmaya başlaması yanardöner,"Kıpırdadıkça çeşitli renklerde parlayan (kumaş, deri vb.), janjan" yanaşık,Yanaşmış durumda olan yanaşıklık,Yanaşık olma durumu yanaşık nizam,Yanaşık düzen yanaşılma,Yanaşılmak işi yanaşılmak,Yanaşma işi yapılmak yanaşlık,Deniz veya ırmakta iskele yanaşma,Yanaşmak işi yanaşmak,"Bir şeyin, bir kimsenin yanına gelmek" yanaştırma,Yanaştırmak işi yanaştırmak,Yanaşmasını sağlamak yan atışı,Taç atışı yanay,"Bir cismin düşey kesiti, profil" yana yakıla,"Sızlanarak, sıkıntısını belli ederek, şikâyet ederek" yana yana istemek,"ısrarlı bir biçimde, içtenlikle dilemek" yana yana,"Döne döne, tekrar tekrar" yanay doğrusu,Yer eksenine dik olan doğru yanay düzlemi,Yer düzlemi yer eksenine dik olan düzlem yan bakış,Yan gözle bakma yancı,Kahvelerde oynanan oyunları seyreden ve bedavadan yiyip içen kimse yan cümle,"Çekimli bir fiilden sonra kullanılan ki bağlacı, dilek kipi veya şartlı birleşik zamanla kurularak temel cümleye bağlanan cümle, yan tümce" yan çizgisi,Bir yerin yan tarafına çizilen çizgi yandan çarklı,Her iki yanında birer çarkı bulunan ve bu çarklarla ağır hareket eden (vapur) yandaş,"Birinden yana olan veya bir düşünceye, bir isteğe katılan, onu destekleyen kimse, yanlı, taraflı, taraftar" yandaşlık,"Yandaş olma durumu, yanlılık, taraflılık, taraftarlık" yandaşlık etmek,yandaş durumunda olmak yandık,"Baklagillerden, sıcak ve kurak bölgelerde yetişen, sarımtırak küçük tohumlarından kudret helvasına benzer bir madde elde edilen bitki (Alhagi maurorum)" yandırma,Yandırmak işi yandırmak,"Yanmasına sebep olmak, yakmak" yan etki,"Tedavi için uygulanan ilacın kişide kullanım amacı dışında sebep olduğu olumsuz etki, yan tesir" yangı,"Vücudun mikroplara karşı koymak için herhangi bir yerine fazla kan hücumu ile orada şişkinlik, kırmızılık, ısı ve ağrı ile beliren irin toplaması, iltihap, enflamasyon" yangılanma,"Yangılanmak işi, iltihaplanma" yangılanmak,"Bir doku veya bir organda iltihap oluşmak, iltihaplanmak" yangılı,"Yangısı olan, iltihaplı" yangın,Zarara yol açan büyük ateş yangın bacayı sarmak,durum olağanüstü kötüye gitmek yangına körükle gitmek,"gerginliği, uzlaşmazlığı artıracak biçimde davranmak" yangına vermek,"tutuşturmak, bir şeyi bilerek yakmak" yangından mal kaçırır gibi,"bir işte gereksiz telaş ve ivedilik göstererek, herkesten saklamaya çalışarak" yangını körüklemek,"gerginliği, anlaşmazlığı artırmak" yangın bombası,Yangın çıkarmak için yapılan özel bir bomba yangıncı,İtfaiyeci yangın çıkışı,Yangından kaçmak için binalara yapılan çıkış kapısı veya merdiveni yangın hortumu,Yangını söndürmek için itfaiye aracından veya yangın musluğundan su aktarmak üzere kullanılan uzun hortum yangın kulesi,Yangını görüp haber vermek için yapılan kule yangın merdiveni,İtfaiyecilerin yangında ve kurtarma işlerinde kullandıkları merdiven yangın musluğu,"Cadde ve sokaklarda su şebekesine bağlı olarak belirli yerlere yerleştirilmiş, üzerine hortum takılabilen kalın musluk" yangın sigortası,Yangına karşı yapılan sigorta yangın söndürücü,"Yangın söndürmeye yarayan alet, söndürücü" yangın tulumbası,Yangın söndürmek için kullanılan tulumba yangın yerine dönmek,çok kalabalıklaşmak yangın yeri,Çok kalabalık veya dağınık yer yangısız,"Yangısı olmayan, iltihapsız" yardımcı hakem,"Karşılaşmalarda sayıları, uyarmaları tespit eden ve sonuç ile birlikte tutanağı yazıp imza eden yetkili, yan hakem, yan yargıcı" yanık,Yanmakta olan yanık kokmak,is kokmak yanıkara,Şarbon yanıklık,Yanık olma durumu yanık rüzgâr,Çabuk dinen yel yanık ses,Dokunaklı ses yanık sesli,Dokunaklı sese sahip (kimse) yanıksı,Biraz yanık olan yanılgı,Yanılma durumu yanılgıya düşmek,bilmeden bir yanlışlık yapmak yanılış,Yanılma işi yanılma,Yanılmak işi yanılmak,"Tanımayarak, niteliğini iyi anlamayarak aldanmak" yanılsama,Yanlış algılama ve duyu yanılması yanıltı,"Sonucu bakımından çok önemli olmayan yanlışlık, sehiv" yanıltıcı,"Yanıltma özelliği olan, sofistike" yanıltma,Yanıltmak işi yanıltmaca,"Yanıltmak için, yanıltacak yolda söz söyleme, mugalata" yanıltmacı,Yanlış yargılamada bulunan kimse yanıltmaç,Karşıdakini yanıltıp başka şey söylemesine yol açacak biçimde düzenlenmiş söz yanıltmak,Yanılmasına yol açmak yanı sıra,Birlikte yanış,Yanma işi yanışölçer,Yanma verimini ve onu etkileyen etkenleri ölçmekte kullanılan cihaz yanıt,Cevap yanıt vermek,"yanıtlamak, cevaplamak" yanıtlama,Cevaplama yanıtlamak,Cevaplamak yanıtlandırılma,Cevaplandırılma yanıtlandırılmak,Cevaplandırılmak yanıtlandırma,Cevaplandırma yanıtlandırmak,Cevaplandırmak yanıtlanma,Cevaplanma yanıtlanmak,Cevaplanmak yanıtlı,Cevaplı yanıtsız,Cevapsız yani,`Demek oluyor ki` anlamlarında bir söz yan kabağı,Birinin yanından ayrılmayan (kimse) yan kâğıdı,Ciltli kitaplarda cildi kitaba bağlayan ve gerektiğinde çeşitli motiflerle süslenen ara kâğıt yankesici,"Bir kimsenin cebinden, çantasından ustalıkla, hissettirmeden bir şeyler çalan kimse, cep faresi, tırtıkçı" yankesicilik,Yankesici olma durumu yankı,"Sesin bir yere çarpıp geri dönmesiyle duyulan ikinci ses, aksiseda, inikâs, akis, eko" yankı yapmak,ses bir yere çarpıp ikinci kez duyulmak yankı uyandırmak,"bir olgu çevrede duygusallık, düşünce, dedikodu gibi tepki yapmak" yankı bilimi,"Fizik biliminin konusu ses olan kolu, akustik" yankılı konuşma,"Başka birinin kullandığı söz veya cümleleri anlamsız olarak yankı gibi tekrarlama, ekolali" yankılama,Yankılamak işi yankılamak,"Sesi geri çevirmek, yankı durumunda geri döndürmek, inikâs etmek" yankılanım,"Kapalı bir yerde seslerin dağılım biçimi, akustik" yankılanma,Yankılanmak işi yankılanmak,"Ses vermek, ses çıkarmak, yankı durumunda geri dönmek, aksetmek" yankılı,Yankısı olan yankısız,Yankısı olmayan yanlama,Yanlamak işi yanlamak,"Yana yatmak, yana dönmek" yanlı,Yandaş yanlılık,Yandaşlık yanlışını çıkarmak,yanlışını bulup göstermek yanlıştan dönmek,bir işte yapılanın yanlış olduğunu anlayıp yeni bir uygulamaya geçmek yanlış kapı çalmak,"isteğinin yapılmayacağı, yersiz sayılacağı bir yere başvurmak" yanlış hesap Bağdat'tan döner,`ortaya çıkan bir yanlışlık çok geç de olsa düzeltilebilir` anlamında kullanılan bir söz yanlış ata oynamak,tercihinde yanlış yapmak yanlış,"Bir kurala, bir ilkeye, bir gerçeğe uymama durumu, yanılgı, hata" yanlış çıkmak,yanlış olduğu anlaşılmak yanlışlık,"Yanlış davranış, yanlış iş, yanlış sanı, hata" yanlışlıkla,"Yanılarak, bilmeyerek, sehven" yanlış yunluş,Yanlış bir biçimde yanma,Yanmak işi yanıp yakılmak,"sızlanmak, şikâyet etmek" yanıp durmak,pişman olmak yandı gülüm keten helva,`kaçırılmış bir fırsat` anlamında kullanılan bir söz yanıp tutuşmak,güçlü bir aşk ile sevmek yanmak,"Birleşiminde karbon bulunan maddeler, ısı ve ışık yayarak kül durumuna geçip yok olmak" yan ödeme,Bir görevliye aldığı aylık veya ücretten başka türlü sebeplerle ödenen para yan sanayi,Ana sanayiye yardımcı sanayi kolu yansı,Bilgisayar veya tepegözle hazırlanan saydamın yansıtılmasıyla perdede ortaya çıkan görüntü yansıca,"Başkasının yaptığı hareket ve davranışları anlamsız olarak tekrarlama, ekopraksi" yansılama,Yansılamak işi yansılamak,Işık yansı yapmak yansılanma,Yansılanmak işi yansılanmak,Yansılama işi yapılmak yansıma,Yansımak işi yansımak,"Işık dalgaları yansıtıcı bir yüzeye çarparak yön değiştirmek, aksetmek" yansımalı,Yansıtan veya yansıyan yansımasız,Yansıtmayan veya yansımayan yansıtaç,Yansıtıcı yansıtıcı,"Işık, ses, görüntü vb.ni geri göndermek, yansımasını sağlamak amacıyla kullanılan araç, yansıtaç, reflektör" yansıtılma,Yansıtılmak işi yansıtılmak,Yansıtma işi yapılmak yansıtma,Yansıtmak işi yansıtmak,"Işık, ses, görüntü vb.ni geri göndermek, yansımasını sağlamak, aksettirmek" yansız,"Birinden yana olmayan veya bir düşünceye, bir isteğe katılmayan, onu desteklemeyen, yan tutmayan, tarafsız, bitaraf, nötr" yansızlaştırma,Yansızlaştırmak işi veya durumu yansızlaştırmak,Yansız duruma getirmek yansızlık,"Yansız olma durumu, bitaraflık, tarafsızlık, nötralizm" yanşak,"Yersiz ve çok konuşan, geveze" yanşaklık,"Yanşak olma durumu, gevezelik" yanşama,Yanşamak işi yanşamak,"Gevezelik etmek, tatsızlık etmek" yan tesir,Yan etki yantutmaz,"Tarafsız, yandaş olmayan" yantutmazlık,Tarafsız olma durumu yan tümce,Yan cümle yan ürün,Bir ana ürün elde edilirken ortaya çıkan başka ürün yan yan,Yanlamasına yan yan bakmak,göz ucuyla bakmak yan yana,Birbirinin yanında olan yan yargıcı,Yardımcı hakem yan yüzergiller,Dikenli yüzgeçliler alt takımına giren bir familya yapağı,"İlkbaharda kırkılan koyun tüyü, yapak" yapakçı,Yapağıcı yapalak,İri bir tür baykuş yapay,"Doğadaki örneklerine benzetilerek insan eliyle yapılmış veya üretilmiş, yapma, suni, doğal karşıtı" yapayalnız,Yanında kimse veya hiçbir şey bulunmayan (kimse) yapay böbrek,"Sonradan takılan böbrek, suni böbrek" yapay dil,Değişik diller konuşan kişiler arasında anlaşma sağlamak amacıyla doğal dillerdeki ögelerden yararlanılarak oluşturulan dil yapay dölleme,Suni dölleme yapay döllenme,Suni döllenme yapay kalp,"Sonradan takılan kalp, suni kalp" yapaylaşmak,Yapay duruma gelmek yapaylaştırmak,Yapay duruma getirmek yapaylık,"Yapay olma durumu, sunilik" yapay solunum,"Normal solunumun yeterli olmadığı durumlarda takviye amacıyla alet yardımıyla yaptırılan solunum, suni solunum, suni teneffüs" yapboz,Kesilmiş resim parçacıklarını birbirine uygun duruma getirerek resmi yeniden oluşturmaya dayanan bir tür çocuk oyunu yapı,"Barınmak veya başka amaçlarla kullanılmak için yapılmış her türlü mimarlık eseri, bina" yapı bilgisi,"Kelimelerin yapısını, türeme yollarını ve çekim biçimlerini içeren bilgi, şekil bilgisi, yapı bilimi, morfoloji" yapı bilimi,"Bitkilerde ve canlılarda organların yapılarını, biçimlerini, biçimleriyle görevleri arasındaki ilgiyi inceleyen bilim kolu, morfoloji" yapı bilimsel,"Yapı bilimi ile ilgili, morfolojik" yapıcı,"Yapan, oluşturan, ortaya çıkaran, meydana getiren" yapıcılık,Yapıcı olma durumu yapı elemanı,"Bir yapının bütünü içinde yer alan duvar, çatı, doğrama vb. ögelerden her biri" yapık,Belleme (II) yapı kooperatifi,Katılımcıların konut gereksinimini karşılamak amacıyla kurulan ortaklık yapılabilirlik,"Herhangi bir girişimin işletme ve ekonomi yönlerinden durumunu önceden tespit etme, uygulanabilirlik, fizibilite" yapılaşma,Yapılaşmak işi yapılaşmak,Yapı durumuna gelmek yapılı,Yapısı herhangi bir nitelikte olan yapılış,Yapılma işi yapılma,Yapılmak işi yapılmak,Yapma işine konu olmak yapım,"Yapma işi, inşa, imal, konstrüksiyon" yapı malzemesi,İnşaatın yapımında kullanılan her türlü malzeme yapımcı,"Bir şeyin yapılmasında, ortaya konulmasında, gerçekleştirilmesinde emeği geçen kimse veya kuruluş" yapımcılık,Yapımcı olma durumu yapım eki,Kelime kök veya gövdesine getirilerek kelimenin yeni bir anlam kazanmasını sağlayan ek: -lik (göz-lük); -ci (ev-ci); -li (ev-li); -inç (sev-inç); -gi (sev-gi); -daş (vatan-daş) gibi yapımevi,İmalathane yapıncak,"Soğuk havada, açıkta bırakılan atlara örtülen uzun tüylü kebe" yapıncak,"Seyrek taneli, kırmızı benekli bir tür üzüm, kınalı yapıncak" yapınma,Yapınmak işi yapınmak,Kendine yapmak veya kendi için yaptırmak yapıntı,"Gerçekle çeliştiğini, gerçekliğe uymadığını bile bile tasarlanan şey, hayal gücüyle yaratılmış olan şey, tasni" yapıntıcılık,"Duyumlar yoluyla gösterilemeyen ve gösterilmeyen her şeyin birer yapıntı olduğunu ancak bu yapıntıların, gerçek olmasalar da düşünme ve yaşamada gerekli olduğunu öne süren görüş" yapıntılı,"Yapıntı niteliğinde olan, musanna" yapısal,"Yapı ile, yapılış ile, kuruluş ile ilgili, strüktürel, konstrüktif" yapısalcı,"Yapısalcılık görüşü ve yöntemini benimseyen, strüktüralist" yapısalcılık,"Bilimin her dalında yapıdan yola çıkarak sonuçlara ulaşma yöntemi, strüktüralizm" yapısal dil bilimi,Yapısalcılık yapısallaşma,Yapısallaşmak durumu yapısallaşmak,Yapısal duruma gelmek yapısallık,Yapısal olma durumu yapış,Yapma işi yapışıcı sap,"Duvarlara, ağaçlara yapışarak yükselen sap türü" yapışık,Bir yere yapışmış olan yapışık çeneliler,Çengel çeneliler yapışıklık,Yapışık olma durumu yapışkan,Yapışma özelliği olan yapışkanlık,Yapışkan olma durumu yapışkan otu,"Isırgangillerden, duvarlar üzerinde gelişen, yaprakları yapışkan bir bitki (Parietria)" yapışma,Yapışmak işi yapışmak,Yapışkan bir maddeye bulanmış olan bir şey ayrılmayacak bir biçimde bir yere tutunup kalmak yapıştırıcı,"Yapıştırma özelliği olan, yapıştırmaya yarayan nesne, yapışkan" yapıştırılma,Yapıştırılmak işi yapıştırılmak,Yapıştırma işi yapılmak yapıştırma,Yapıştırmak işi yapıştırmak,Yapışmasını sağlamak yapış yapış,Yapışkan bir madde ile bulanmış yapıt,"Bir emek sonucunda ortaya konulan ürün, eser" yapı taşı yerde kalmaz,"`değerli kimse boşta kalmaz, kendisine bir iş verilir` anlamında kullanılan bir söz" yapı taşı,Binanın ağırlığını çeken esas taş yapma,Yapmak işi yapmacık,"İçten olmayan (tavır, davranış, duygu), yapma, yapay, sahte, suni, zahirî, sofistike" yapmacık görünümü,Gerçekte yapıldığı hâlde yapılmamış gibi bir izlenim veren görünüm yapmacıklı,"İçtenliği olmayan, içten olmayan" yapmacıksız,"İçten, içten geldiği gibi, samimi" yapma çiçek,Görünümü çiçeği andıran ve yumuşak maddelerle yapılan süs eşyası yapma dil,Sonradan oluşturulan dil yapma gübre,Suni gübre "yaptığı hayır, ürküttüğü kurbağaya değmemek","yol açtığı zarar, yaptığı iyilikten büyük olmak" yapmadığını bırakmamak,elinden gelen her türlü kötülüğü yapmak yapmadığı kalmamak,kendisi için zararlı olan birçok iş yapmak yaptığı yanına (kâr) kalmamak,"yaptığı kötülük karşılıksız kalmak, cezasını görememek" yapmak,"Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek" yapma (veya yapma yahu),"şaşılacak durumlarda `öyle mi, doğru mu, gerçek mi?` gibi anlamlar bildiren bir söz" yapıp etmek,yapmak yapma uydu,"Herhangi bir gezegenin çevresindeki bir yörüngeye yeryüzünden fırlatılarak yerleştirilmiş insan yapısı nesne, suni peyk" yapracık,Yaprakçık yaprak,"Bitkilerde solunum, karbon özümlenmesi, terleme vb. olayların oluştuğu, çoğu klorofilli, yeşil ve türlü biçimdeki bölümler" yaprak gibi titremek,aşırı titremek yaprak oynamamak (veya kıpırdamamak),"hava rüzgârsız, çok durgun olmak" yaprak arıları,"Çeşitli türleri kurtçuk evresinde, önemli tarım bitkilerine ve orman ağaçlarına zarar veren zar kanatlılar familyası" yaprak arısı,"Yaprak arıları familyasından, zar kanatlıların ortak adı" yaprak aşısı,"Bir parça ağaç kabuğuyla birlikte çıkarılmış bir yaprak tomurcuğunun, aşılanacak ağacın kabuğu altına sokulup tutturulmasıyla yapılan aşı" yaprak ayası,"Yaprağın, yassılaşmış, az veya çok geniş yüzeyli yeşil bölümü" yaprak biti,"Yaprak bitleri familyasından olan böceklerin genel adı, fidan biti" yaprak bitleri,"Duyargaları ve hortumları eklemli, 1 milimetre boyunda, yumuşak vücutlu eş kanatlılar familyası" yaprak çay,"Çay yapraklarının işleme uğramamış, parçalanmadan kurutulmuş hâli" yaprak dolması,343 sarma yaprak dökümü,Sonbaharda ağaçların yaprak dökmesi yaprak döner,"İçinde sıkıştırılmış et bulunan, piştikten sonra yaprak inceliğinde kesilen döner" yaprak kını,Yaprak sapının gövdeye bağlandığı yüzey yaprak kurdu,Yaprak böceği yaprakkurusu,Kuru yaprak rengi yapraklanma,Yapraklanmak işi yapraklanmak,"Yaprakları çıkmak, yaprak oluşmak" yapraklı,Yaprağı olan yapraklı kara yosunları,"Kayaların, ağaç kabuklarının yüzünde halı tüyleri gibi sık biten kara yosunları" yaprak makinesi,Madenleri bastırıp yaprak durumuna getiren baskı makinesi yaprak sarması,Sarma yapraksı,Yaprak görünüşünde olan yapraksız,Yaprağı olmayan yaprak sigarası,"Yaprak tütünün dürülerek sarılmasıyla yapılan kalın sigara, puro" yaprak taş,"İçinde mika parçacıkları bulunan, değişime uğramış şist" yaprak tütün,"Kıyılmamış, yaprak bütünlüğü tam olan, işlenmiş veya işlenmemiş tütün" yapsatçılık,Yapsatçının işi veya mesleği yaptırılma,Yaptırılmak işi yaptırılmak,Yaptırma işine konu olmak yaptırım,Yaptırma işi yaptırma,Yaptırmak işi yaptırmak,"Yapmasını sağlamak, yapmasına imkân vermek" yaptırtma,Yaptırtmak işi yaptırtmak,"Yapmasını sağlamak, yapmasına sebep olmak" yapyakın,Çok yakın yapyalnız,Yapayalnız yar,Uçurum yardan atmak,kazaya uğratmak yâr,Sevgili "yâr beni ansın bir koz ile, o da çürük çıksın",`bir dostun verdiği armağan küçük ve değersiz olsa bile verilen kişinin hatırlandığını göstermesi bakımından çok değerlidir` anlamında kullanılan bir söz yâr olmak,"yardım etmek, yararlı olmak" "yârden mi geçersin, serden mi?",eş değerde iki şeyin birinden vazgeçmek güçlüğü karşısında söylenen bir söz yarayı tazelemek,"üzüntüyü, sıkıntıyı, acıyı hatırlatmak, yeniden ortaya çıkarmak" yaraya tuz biber ekmek,bir derdin acısını çoğaltmak yarasını deşmek,"acıyı, üzüntüyü hatırlatmak, tazelemek" yarası olan gocunur (veya gocunsun),`bir işte sorumlu aranırken kusuru olan kimse telaşa düşer` anlamında kullanılan bir söz yaraya merhem olmak,zorunlu ihtiyacı karşılamak yara işlemek,yara kapanmayıp akıntı sürmek yara almak,yaralanmak yara açmak,vücutta veya bir şeyin yüzünde yara oluşmasına sebep olmak yara,Keskin bir şeyle veya bir vuruşla vücutta oluşan derin kesik yara kapanmak,yara iyi olup geçmek Yaradan,Tanrı Yaradan'a kurban (olayım),bir şeye hayran kalındığında söylenen bir söz Yaradan'a sığınıp,bütün gücünü kullanarak Yaradancılık,"Tanrı'ya inanmakla birlikte, belli bir dinin dogmalarını ve ilkelerini benimsemeyen, Tanrı'nın evreni yarattıktan sonra onu, kendi yasasına göre işlemek üzere kendi başına bıraktığını öne süren öğreti" yaradılış,"Bir kimsede doğuştan bulunan vücut ve ruh özelliklerinin tümü, mizaç, huy, tıynet, cibilliyet" yaradılışlı,Doğuştan vücut ve ruh özelliklerinin tümünü üzerinde taşıyan yaradılıştan,"Doğumla beraber, yaradılıştan beri, doğuştan, kudretten, fıtraten, hilkaten" yarak,Silah yaralama,Yaralamak işi yaralamak,"Silah, bıçak vb. bir araçla yara açmak" yaralanış,Yaralanma işi yaralanma,Yaralanmak işi yaralanmak,Yaralama işi yapılmak yaralı parmağa işememek,en küçük bir yardımı bile esirgemek yaralı,"Yarası olan, yaralanmış (kimse), mecruh" yaralı kuşa kurşun sıkılmaz,`birinin düşkünlüğünden yararlanarak ondan öç almak doğru değildir` anlamında kullanılan bir söz yarama,Yaramak işi yaramak,"Bir şey yararlı olmak, yarar sağlamak" yaramamak,"gereksiz olmak, boşuna yapılmış olmak" yarasın!,`afiyet olsun` anlamında kullanılan bir söz yaramaz,"Uygun ve yararlı olmayan, bir işe yaramayan" yaramaz olmak,yaramazlaşmak yaramazca,Yaramaz bir biçimde yaramazlaşma,Yaramazlaşmak işi yaramazlaşmak,"Çocuk söz dinlememek, rahat durmamak, yasak edilen şeyleri yapmakta ayak diremek" yaramazlık,Yaramaz olma durumu yaramazlık etmek,yaramazca davranmak yâran,Dostlar yaranış,Yaranma işi yaranma,Yaranmak işi yaranmak,Bir davranışla birini memnun etmek yara otu,Halk arasında yaralara iyi geldiğine inanılan bitki yararı olmak,"yararlı olmak, olumlu etki yapmak" yararı dokunmak,"yararlı olmak, kâr sağlamak" yarar,"Bir işten elde edilen iyi sonuç, fayda, avantaj" yararcı,"Yarar peşinde koşan, faydacı, pragmatik" yararcılık,Ahlaki iş ve davranışlarda yararın ilke edinilmesi yararlanma,"Yararlanmak işi, faydalanma" yararlanmak,"Kendine yarar sağlamak, faydalanmak, istifade etmek" yararlı kılmak,fayda sağlayan ve üretken duruma getirmek yararlı olmak,"yarar sağlamak, faydalı olmak" yararlı,"Yarar sağlayan, yararı olan, yarayışlı, faydalı, nafi, avantajlı" yararlık,Yararlılık yararsız,"Yarar sağlamayan, yararı olmayan, işe yaramayan, yarayışsız, faydasız, nafile, avantajsız" yararsızlık,"Yararsız olma durumu, faydasızlık, yarayışsızlık" yarasa,"Yarasalardan, ön ayakları perdeli kanat biçiminde gelişmiş, vücudu yumuşak sık kıllarla kaplı, iskeletleri hafif yapılı, uçabilen memeli hayvan (Vespertilio)" yarasalar,Yarasa türlerini içine alan memeliler takımı yaraş,Girişken (kimse) yaraşık almak,yaraşmak yaraşık,"Yaraşma, uyma, uygunluk" yaraşıklı,"Yaraşan, uygun, yakışır" yaraşıksız,"Yaraşık olmayan, yaraşmayan, yakışmayan" yaraşır,"Layık, uygun" yaraşma,Yaraşmak işi yaraşmak,"Yakışmak, uymak" yaraştırma,"Yaraştırmak işi, tensip" yaraştırmak,"Uygun görmek, yakıştırmak, tensip etmek" yaratı,Yaratım yaratıcı,"Yaratma yeteneği olan, kreatif" yaratıcılık,Yaratıcı olma durumu yaratık,"Yaratılmış canlı varlık, mahluk" yaratılış,Yaratılma işi yaratılma,Yaratılmak işi yaratılmak,Yaratma işine konu olmak yaratım,"Özel yetenekle ortaya konulan eser veya nesne, yaratı, kreasyon" yaratımcı,"Özel yetenekle bir nesne veya eser ortaya koyan kimse, kreatör" yaratış,Yaratma işi yaratma,Yaratmak işi yaratmak,"Allah, olmayan bir şeyi var etmek" yarayışlı,Yararlı yarbay,Orduda rütbesi binbaşı ile albay arasında olan subay yarbaylık,Yarbay olma durumu yarda,"91,4 santimetrelik İngiliz uzunluk ölçüsü birimi" yardak,Özellikle kötü işlerde yardım yardakçı,Kötü işlerde birine yardım eden kimse yardakçılık etmek,birine kötü işlerde yardım etmek yardakçılık,Yardakçı olma durumu yardımına koşmak,güç duruma düşene istekle yardım etmek yardımda bulunmak,yardım etmek yardım görmek,"destek elde etmek, bağış almak" yardım etmek,"kendi gücünü, imkânlarını başka birinin iyiliği için kullanmak" yardım,"Kendi gücünü ve imkânlarını başka birinin iyiliği için kullanma, muavenet" yardım ve yataklık etmek,yasa dışı eylemlerde bulunan kişileri barındırmak ve işledikleri suça destek olmak yardımcı olmak,yardımda bulunmak yardımcı,"Yardım eden veya gerektiğinde yardım edecek olan kimse vb., muavin, muin, yaver, asistan" yardımcı ders,Esas eğitimi ve dersleri destekler nitelikte alınan veya okunan ders yardımcı eylem,Yardımcı fiil yardımcı fiil,"Ad soylu kelimelerin veya bazı fiilimsilerin fiil gibi kullanılmalarını sağlayan `imek, etmek, eylemek, olmak, kılmak` fiilleri, yardımcı eylem: Hasta idim. Naz eyledi. Arz olunur gibi" yardımcı hücre,Kırmızı su yosunlarında döllenmede oluşan bir çekirdeği alarak gelişmeyi sağlayan hücre yardımcılık,Yardımcı olma durumu yardımcı oyuncu,Yedek oyuncu yardımcı yargıcı,Başyargıcının yardımcısı yardımlaşma,Yardımlaşmak işi yardımlaşmak,Karşılıklı yardımda bulunmak yardımsever,Hayırsever yardımseverlik,Hayırseverlik yardırma,Yardırmak işi yardırmak,Yarma işini yaptırmak yâren,"Arkadaş, yakın dost" yârenbaşı,Yâreni yöneten veya yönlendiren kimse yârence,"Yâren gibi, yârene benzer bir biçimde" yârenlik,"Yakın arkadaşlık, muhabbet" yârenlik etmek,"ahbapça, dostça konuşmak, sohbet etmek" yargı,"Kavrama, karşılaştırma, değerlendirme vb. yollara başvurularak kişi, durum veya nesnelerin eleştirici bir biçimde değerlendirilmesi, hüküm" yargıya başvurmak,dava açmak yargıya gitmek,bir anlaşmazlığı gidermek amacıyla mahkemeye başvurmak yargıya varmak,"karşılaştırma ve değerlendirme yaparak bir sonuca ulaşmak, anlam vermek" yargıcı,Hakem yargıcılar kurulu,Hakem heyeti yargıcılık,Hakemin görevi yargıç,"Millet adına, yargı yetkisini kullanarak yasaya aykırı davranışlarda veya uyuşulmayan işlerde yasayı yerine getirmekle, adaleti gerçekleştirmekle görevli kimse, hâkim" yargı çevresi,"Bir mahkemenin yargılama yetkisinin sınırlarını belirleyen coğrafi, resmî alan, yargı alanı, kaza dairesi" yargıçlık,"Yargıcın görevi, hâkimlik" yargı erki,Yargı gücü yargı gücü,"Yargı işini yerine getirebilme gücü, yargı erki" yargılama,"Birbirine karşı olan iki tarafı dinleyerek bir yargıya varma, muhakeme" yargılama gideri,Dava gideri yargılamak,"Yargıç, bir karara varmak için davalı ile davacıyı dinleyerek sonuca varmak" yargılama usulü,"Yargılama işi veya yöntemi, yargı usulü" yargılanış,Yargılanma işi yargılanma,Yargılanmak işi yargılanmak,Yargılama işi yapılmak yargı organları,Yargılama işiyle ilgili kuruluşlar yargısal,Yargı ile ilgili yargı usulü,Yargılama usulü yargı yeri,Mahkeme yargı yolu,"Mahkemeye başvurma hakkı, muhakeme usulü" yarıda kalmak,bitmemek yarı,"Bir bütünü oluşturan iki eşit parçadan her biri, nısıf" yarı yolda bırakmak,yapılan yardımı sonuna kadar sürdürmemek yarı açık cezaevi,"Cezalarının bir kısmını tamamlamış, iyi hâlleri görülen tutukluların geri kalan sürelerini çiftçilik, el sanatları vb. işlerle geçirebilecekleri, dıştan korunmasız olmasına karşın, kaçmaya karşı engelleri olan cezaevi" yarı alan,"Yarışma veya müsabaka alanını ortadan ikiye bölen orta çizginin iki yanında kalan ve her birinde bir takımın yer aldığı alan, yarı saha" yarı asalak,Yarım asalak yarı başkalaşma,Böceklerde kurtçuk evresi görülmeyen başkalaşma türü yarı bel,Bel hizası yarı belgesel,Bütünüyle belgesel nitelikli olmayan yarı buçuk,"Baştan savma, üstünkörü" yarıcı,Ortakçı yarıcılık,Ortakçılık yarıçap,"Çemberin herhangi bir noktasıyla merkezini birleştiren doğru parçası, çapın yarısı, nısıf kutur" yarı final,"Bir yarışmada çeyrek finale kalan sekiz takımdan dördünün elenmesiyle oluşan grup veya aşama, yarı son, dömifinal" yarı gece,Gecenin ortası yarı geçirgen,Aynı eritici içindeki iki eriyiği birbirinden ayıran ve eriticiyi geçirdiği hâlde erimiş cisimleri geçirmeyen (çeper) yarı geçirgenlik,Yarı geçirgen olma durumu yarı göçebe,Hem yerleşik hem de göçebe hayatını birlikte yaşayan topluluk yarı göçebelik,Yarı göçebe olma durumu yarı gölge,"Bir ışık kaynağı önüne konulan saydam olmayan bir cismin, gerisindeki ekran üzerine vuran gölgesinin çevresinde görülen, çok koyu karanlık olmayan bölümü" yarı ağır sıklet,Boksta 75 kilogramdan 81 kilograma kadar olan ağırlık yarık,"Yarılarak açılmış yer, geniş çatlak" yarı karanlık,Alaca karanlık yarıklık,Yarık olma durumu yarı küre,"Yer veya gök kürenin Ekvator'la bölünmüş iki yarısından her biri, yarım küre" yarılama,Yarılamak işi yarılamak,Yarısını bitirmek yarılanma,Yarılanmak işi yarılanmak,Yarısına varılmak yarılma,Yarılmak işi yarılmak,Yarma işi yapılmak yarım sağ etmek,sağ yana biraz yönelmek yarım kulak dinlemek,"umursamadan, önem vermeden dinlemek" yarım sol etmek,sol yana biraz yönelmek "yarım elmanın yarısı o, yarısı bu",birbirine çok benzeyenler için söylenen bir söz "yarım elma, gönül (veya hatır) alma",`armağan küçük de olsa gönül almaya yeter` anlamında kullanılan bir söz yarım,Bütün bir şeyin ayrıldığı iki eşit parçadan her biri yarım kalmak,"tamamlanmamak, sonuçlanmamak" yarımada,"Yalnız bir yanından ana karaya bağlı, öbür yanları suyla çevrili kara parçası" yarım adam,"Güçsüz, sakat, zayıf adam" yarım ağızla,"İstemeye istemeye, isteksizce, yarım ağız" yarım akıllı,"Aklı az, aptal" yarı mamul,Tam işlenmemiş yarım asalak,"Üzerinde yaşadığı konakçı bitkiden bazen hazır besin maddesi alan, gerektiğinde kendibeslek yaşayabilen, klorofilli bitkilerde görülen, tam olmayan asalak, yarı asalak" yarım ay,Dördün yarım ayak,Çocuk oyunlarındaki takım seçiminde ayak atışması sırasında ayağın yere enlemesine konma durumu yarım baş ağrısı,"Kusma, mide bulantısı ile görülen, sempatik sinir sistemi dengesinin bozulmasından ileri gelen baş ağrısı, yarımca, migren" yarımca,Vücudun yarısına gelen inme yarım daire,Bir dairenin bir yarım çember ve bir çapla sınırlanan yarısı yarım daire kanalları,İç kulakta bulunan halka biçimindeki üç kanalın ortak adı yarım doğru,Başlangıç denilen bir noktadan çıkıp yalnız bir yönde sonsuza doğru uzayıp giden doğru yarım gün,Belirli veya alışılmış çalışma saatlerinin yarısı olan süre yarım kafiye,Yarım uyak yarım kanatlılar,"Böcekler sınıfından, ön kanatları dipten başlayarak yarıdan çoğu sertleşmiş, son bölümleri ve art kanatları zar durumda olan tahtakurusu, bit, su biti, su akrebi, fidan biti, cırcır böceği, kırmız böceği gibi böcekleri içine alan bir alt takım" yarım kubbe,Mimaride tam kubbe özelliği taşımayan bölüm yarım küre,İki eşit parçaya bölünmüş bir kürenin her parçası yarımlama,Yarımlamak işi yarımlamak,"Bir işin yarısını yapmak, yarılamak" yarımlık,Sakat ve sağlıksız olma durumu yarım mesai,"Tam gün çalışılmayan, günün belli saatlerinde yapılan iş" yarım pabuçlu,Pabuçlarının arkasına basmış olan yarım pansiyon,Konaklama tesislerinde oda ve kahvaltı hizmetleri yanında öğle veya akşam yemeğinden birisinin verilmesine dayanan sistem yarım seren,Üzerine yan yelkeni açmak için direklerin gerisine eğik olarak konulan seren yarımşar,"Yarım yarım, yarım olarak" yarım uyak,"Çıkış yerleri birbirine yakın sesteşlerle oluşturulan uyak, yarım kafiye" yarım yamalak,"Kusurlu, eksik" yarın,Bugünden sonra gelecek ilk gün yarından tezi yok,"gecikmeksizin, hemen" yarınki,"Yarın yapılacak olan, yarın ile ilgili" yarıntı,"Selin veya yüzeyi kaplarcasına akan selintilerin oluşturduğu, eğim aşağı uzanan ince, az derin, oluk biçimli çukurlar" yarı orta sıklet,Boksta sporcuların 71 kilogramdan 75 kilograma kadar olan ağırlıkları yarı otomatik,"Tam otomatik olmayan (araç, otomobil vb.)" yarı sanayileşme,Sanayileşme sistemini tam oturtamamış veya kuramamış olma durumu yarı saydam,Işığı geçiren fakat arkasındaki nesnelerin sınırlarını ve biçimini belirgin olarak göstermeyen yarı saydamlık,Işığı geçirmekle birlikte arkasındaki nesneyi belirgin olarak göstermeyen nesnelerin özelliği yarı son,Yarı final yarış,Yarışma yarış etmek,geçmek için uğraşmak yarışa girmek,yarışmak yarışa kalkmak,yarışmaya başlamak yarıştan kopmamak,"rahatsızlanmak, rakibi tarafından geçilmek, yenileceği anlaşılmak gibi her türlü olumsuz duruma karşın yarışı bırakmamak" yarış arabası,"Yarışa katılan, motoru özel olarak güçlendirilmiş araba, yarış otomobili" yarış atı,At yarışları için yetiştirilen at yarışçı,"Bir spor dalında birbirini geçmeye çalışanlardan her biri, müsabık" yarışçılık,Yarışçı olma durumu yarışım,Yarışma yarışımcı,Yarışmacı yarış kayığı,Kayık yarışları için özel olarak yapılan kayık yarışlık,Pist (II) yarışma,"Yarışmak işi, müsabaka" yarışmacı,"Bir yarışmaya katılan kimse, yarışımcı, müsabık" yarışmak,Üstünlük kazanmak amacıyla bir yarışmaya katılmak yarış otomobili,Yarış arabası yarış tabancası,"Yarışı başlatmak, yanlış çıkışları yarışmacılara bildirmek ve yarışı durdurmak için kullanılan ateşli silah" yarıştırma,Yarıştırmak işi yarıştırmak,Yarışmasını sağlamak yarı yarıya,Yarısı kadar yarıyıl,"Bir öğretim yılının ayrıldığı iki dönemden her biri, dönem, sömestir" yarka,Büyük piliç yarkurul,Alt kurul yarlıgama,Yarlıgamak işi yarlıgamak,"Tanrı, birinin suçunu bağışlamak, mağfiret etmek" yarlık,Ferman yârlik,Yâr olma durumu yarma,Yarmak işi yarma gibi,çok iri yarı (kimse) yarma buğday,İri ve gelişigüzel kırılmış buğday yarma çorbası,Yarma buğday ile yapılmış bir çorba türü yarmak,Uzunlamasına bölüp ayırmak yarma kereste,Damarları yönünde yarılarak biçimlendirilmiş ağaç yarmalama,Yarmalamak işi yarmalamak,Uzunlamasına ikiye bölmek yarmalık,Yarma yapmak için ayrılmış (buğday vb.) yarma saldırısı,Yarma taarruzu yarma şeftali,Eti çekirdeğinden kolayca ayrılan şeftali yarma taarruzu,"İki yanı kapalı, yanları kuşatma veya çevirmeye elverişsiz olan düşman birliğinin savunma düzenini, gedikler açarak parçalama amacı güden saldırı, yarma saldırısı" yarpuz,"Ballıbabagillerden, çiçekleri birbirinden ayrı halka durumunda, nane türünden, kısa saplı, az veya çok tüylü, güzel kokulu bir bitki (Mentha pulegium)" yas bağlamak,Yas tutmak yasını tutmak,kötü bir olay sonunda acı ve üzüntü duymak yas,"Ölüm veya bir felaketten doğan acı ve bu acıyı belirten davranışlar, matem" yas tutmak,"çok üzülmek, yasa bürünmek, matem tutmak" yas çekmek,yas tutmak yasa bürünmek (veya boğulmak veya gömülmek),çok üzülmek yasa,"Olayların gidişinde olağan dışına yer vermeyen, değişmezlik ve mecburiyet gösteren kural" yasa çıkarmak (veya yapmak veya koymak),"bir yasa önerisi, yasama gücü tarafından onaylanmak" yasa dışı,"Yasalara, yasa kurallarına uymayan, kanun dışı, gayrikanuni, illegal" yasak,"Bir işin yapılmasına karşı olan yasal veya yasa dışı engel, memnuiyet" yasak etmek,"yapılmamasını istemek, yasaklamak" yasak olmak,"yapılmaması istenmek, yasaklanmak" yasak savmak,"bir nesne, bir gereksinimi geçici olarak karşılamak, şimdilik işe yaramak" yasağı (veya yasakları) çiğnemek,uyulması gereken kurallara uymamak yasak aşk,"Hukuk, din, töre bakımından uygun görülmeyen, reddedilen aşk" yasak bölge,"Üzerinden uçakların geçme izninin sınırlı olduğu, güvenlik sebebiyle içeriye girişlerin özel olarak sınırlandırıldığı bölge, memnu mıntıka" yasakçı,Yasağı koyan veya uygulayan kimse yasak kitap,Satışı ve dağıtımı yasaklanmış olan kitap yasaklama,"Yasaklamak işi, men" yasaklamak,"Bir şeyin yapılmamasını buyurmak veya istemek, menetmek" yasaklanış,Yasaklanma işi yasaklanma,Yasaklanmak işi yasaklanmak,"Yasak edilmek, yapılmaması buyrulmak veya istenmek, yapılması engellenmek, önlenmek, alıkonulmak, menedilmek, menolunmak" yasaklayıcı,"Yasaklama, önleme niteliği olan, engelleyici" yasaklı,Herhangi bir şeyi yapması kendisine yasak edilmiş olan (kimse) yasak meyve,"Tanrı'nın yasaklamasına rağmen Âdem'in, Havva'nın elinden yediği meyve, memnu meyve" yasa koyucu,"Yasa yapma veya koyma yetkisi olan, kanun koyucu, vazııkanun" yasal,"Yasanın, dinin ve kamu vicdanının doğru bulduğu, yasalara uygun, kanuni (I), meşru, legal" yasalaşma,"Yasalaşmak işi, kanunlaşma" yasalaşmak,"Yasama meclisleri tarafından onaylanarak yürürlüğe girmek, yasa durumuna gelmek, kanunlaşmak" yasalaştırılma,Yasalaştırılmak işi yasalaştırılmak,"Yasa durumuna getirilmek, kanunlaştırılmak" yasalaştırma,"Yasalaştırmak işi, kanunlaştırma" yasalaştırmak,"Yasa durumuna getirmek, yasaya bağlamak, kanunlaştırmak" yasalı,"Yasaya uygun veya yasanın buyurduğu, kanuni" yasallaşmak,Yasal duruma gelmek yasama,"Yasa koyma, yasa yapma, teşri" yasama dokunulmazlığı,"Yasama organı üyelerinin, adli kovuşturmadan korunarak görevlerini serbestçe yapabilmelerini sağlayan anayasa ilkesi, teşrii masuniyet" yasama dönemi,Meclisin iki genel seçim arasında geçirdiği süre yasama gücü,"Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasa yapma, değiştirme ve kaldırma yetkisi, yasama hakkı, yasama yetkisi, yasama kuvveti, teşrii kuvvet, teşri kuvveti" yasama hakkı,Yasama gücü yasamak,Düzen vermek yasama kurulu,Parlamento yasama kuvveti,Yasama gücü yasamalı,"Yasa yapma ile ilgili, teşrii" yasama meclisi,Parlamento yasama organı,Parlamento yasama yetkisi,Yasama gücü yasama yılı,Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 Ekim'de başlayıp 30 Eylül'de biten çalışma dönemi yasa önerisi,Yasa teklifi yasasız,"Yasaya bağlı olmayan, kanunsuz" yasasızlık,"Yasasız olma durumu, kanunsuzluk" yasa sözcüsü,"Danıştay savcısı, kanun sözcüsü" yasa tasarısı,"Hükûmet tarafından hazırlanarak yasalaşması için meclise gönderilen kanun metni, kanun tasarısı, kanun layihası" yasa teklifi,"Meclis üyelerinin meclise sunmak üzere hazırladıkları kanun örneği, yasa önerisi, kanun teklifi" yasemin,"Zeytingillerden, beyaz, kırmızı veya sarı renkli güzel kokulu çiçekleri olan, 1-2 metre boyunda, süs bitkisi olarak yetiştirilen tırmanıcı bir ağaççık, Mısır yasemini (Jasminum)" Yasin,Kur'an surelerinden biri yaslama,Yaslamak işi yaslamak,"Bir şeyi bir yere dokunur duruma getirmek ve bu durumda bırakmak veya tutmak, dayamak" yaslanma,Yaslanmak işi yaslanmak,Dayanmak yaslanmak,"Yasa bürünmek, yas içinde olmak" yaslı,"Yas tutan (kimse), matemli" yasmak,Yayın kirişini gevşetmek yasmık,Mercimek yassı,Yayvan ve düz yassıca,Biraz yassı yassı kadayıf,Yuvarlak ve kalın hazır yufka yassılama,Yassılamak işi yassılamak,Yassı duruma getirmek yassılanma,Yassılanmak işi yassılanmak,"Yassı duruma gelmek, yassı olmak" yassılık,Yassı olma durumu yassılma,Yassılaşma yassılmak,Yassılaşmak yassı solucanlar,"Tenya ve kelebek asalağı gibi, vücutları yassı ve uzun olan solucanlar takımı" yassı solungaçlılar,"Midye, deniztarağı gibi kavkıları iki çenekli ve çoğu yenilen yumuşakçalar sınıfı" yastağaç,"Üstünde hamur açılan, yemek yenilen tahta" yastık,"Başın altına koymak veya sırtı dayamak için kullanılan, içi yün, pamuk, kuş tüyü, ot vb.yle doldurulmuş küçük minder" yastık bıyık,Yana yatmış ve uzamış bıyık yastık kılıfı,Yastığa geçirilen koruyucu kılıf yastıklama,Yastıklamak işi yaş ilerlemek,"yaşlanmak, ihtiyarlamak" "yaş yetmiş, iş bitmiş",`yaşı ilerlemiş insandan fayda beklenmez` anlamında kullanılan bir söz yaşı benzemesin,erken ölmüş birine herhangi bir yönden benzetilen bir kimse için `aynı yaşta ölmesin` anlamında söylenen bir söz yaşı ne başı ne?,konuşulan iş için genç bir kimsenin yaşının ve deneyiminin elverişli olmadığını anlatan bir söz yaşı yerde (veya toprakta) sayılası,`ölsün` anlamında kullanılan bir ilenme sözü yaşında,bir yaşını henüz bitirmiş yaşına başına bakmamak,yaşına uygun davranmamak yaşından başından utanmamak (veya sıkılmamak),ilerlemiş yaşına karşın uygun olmayan davranışlarda bulunmak yaşını başını almak,yaşı ilerlemiş olmak yaşını bitirmek (veya doldurmak),öngörülen belli bir yaş sınırına ulaşmak ... yaşını sürmek,... yaşında olmak yaş,"Doğuştan beri geçen ve yıl birimi ile ölçülen zaman, sin (II)" yaşta kalmış kavat pabucu gibi,"çaresiz, kırgın, üzgün" yaşlara boğulmak,çok ağlamak yaş tahtaya (veya yere) basmamak,bir işte uyanık davranarak aldanmamak yaş kesen baş keser,"`ağaç kesmek, insan öldürmek kadar büyük bir suçtur` anlamında kullanılan bir söz" yaş akıtmak (veya dökmek),ağlamak yaş,"Nemli, ıslak, kuru karşıtı" yaşını içine akıtmak,"duyduğu acıyı, üzüntüyü sezdirmemek" yaşa,"Hoşnutluk, sevinç vb. duyguları anlatmak için söylenen bir söz, yaşasın, ole, oley" yaşam,"Doğumla ölüm arasında yaşanan süre, ömür, hayat(I)" yaşama,Yaşamak işi yaşamaca,"Yaşadığı kadar, yaşama süresince" yaşama gücü,Hayatın zorluklarına karşı mücadele etme gücü veya kuvveti yaşamak,"Canlılığını, hayatını sürdürmek" yaşam biçimi,Hayat tarzı yaşam düzeyi,"Yaşama ve geçinme düzeyi, hayat düzeyi, hayat seviyesi" yaşam felsefesi,Hayat felsefesi yaşam güvencesi,Hayat sigortası yaşam koşulları,Hayat şartları yaşam öyküsü,Öz geçmiş yaşamsal,Hayati yaşam sigortası,Hayat sigortası yaşam standardı,Hayat standardı yaşanılmak,Herhangi bir kimse yaşamak yaşanılma,"Yaşanılmak, yaşanmak işi" yaşanmışlık,Yaşanmış olma durumu yaşantı,"Hayat tarzı, içinde yaşanılan şartların tümü, hayat" yaşarlık,"Canlılığını sürdürme durumu, hayatiyet" yaşarma,Yaşarmak işi yaşarmak,"Islanmak, nemlenmek" yaşartma,Yaşartmak işi yaşartmak,Yaşarmasına sebep olmak yaşasın,"Yaşa, kahrolsun karşıtı" yaşatkan,"Hayatın sürmesini, büyümeyi, çoğalmayı sağlayan" yaşatkan sinir sistemi,"Sempatik ve parasempatik sinir sistemlerinin oluşturduğu, kalp kası, düz kas ve salgı bezlerinin işlevlerini düzenleyen sinir sistemi" yaşatma,Yaşatmak işi yaşatmak,Yaşamasını sağlamak veya yaşamasına imkân vermek yaşatmamak,herhangi bir yerde barınmasına imkân vermemek yaşayış,Yaşama işi yaş dönümü,Menopoz yaş günü,Birinin doğduğu günün yıl dönümü yaş haddi,"Bir görevlinin görevinde kalmasına yasanın izin verdiği en ileri yaş, yaş sınırı" yaşın yaşın,"Gizli gizli, için için, gizli saklı olarak" yaşıt,Aynı yaşta olan kimselerden her biri yaşıtlık,Yaşıt olma durumu yaşlanma,Yaşlanmak durumu yaşlanmak,"Yaşı ilerlemek, kocamak, ihtiyarlamak" yaşlı,"Yaşı ilerlemiş, kocamış, ihtiyar (kimse)" yaşlı,Yaşla dolmuş (göz) yaşlı başlı,"Yaşlı, deneyimli ve görgülü, olgun" yaşlıca,Biraz yaşlı olan yaşlıca başlıca,"Yaşı biraz geçkin durumda olan, deneyimli (kimse)" yaşlık,"Yaş olma durumu, ıslaklık" yaşlılar yurdu,Huzurevi yaşlılık,Yaşlı olma durumu yaşlılık bilimi,"Yaşlılık ve yaşlanmaya bağlı tüm klinik, biyolojik ve sosyolojik tıbbi sorunlarla ilgilenen bilim dalı, geriatri, gerontoloji" yaşlılık sigortası,"Çalışanlara emekli olduktan sonra aylık veya toptan ödeme sağlayan sigorta türü, ihtiyarlık sigortası" yaşmak,"Kadınların ferace ile birlikte kullandıkları, gözleri açıkta bırakan, ince yüz örtüsü" yaşmaklama,Yaşmaklamak işi yaşmaklamak,Yaşmakla yüzünü örtmek yaşmaklanma,Yaşmaklanmak işi yaşmaklanmak,Yaşmakla örtünmek yaşmaklı,Yaşmak örtünmüş yaşmaksız,Yaşmak örtünmemiş yaş pasta,"Krem, krema ve yaş meyvelerle yapılmış pasta" yaş sebze,Taze sebze yaş sınırı,Yaş haddi yaş üzüm,Taze üzüm yat,"Kalkan, zırh vb. korunma aracı" yat,Özel gezinti gemisi yatağan,"Namlusu kavisli, iki yanı da kesici, bir tür uzun savaş bıçağı" yatağını ayırmak,ayrı yatakta yatmak yatağa serilmek,"bitkin, yorgun bir durumda yatağa uzanıp yatmak" yatağa (veya yataklara) düşmek,yataktan kalkamayacak kadar hasta olmak yatağa bağlanmak,yataktan kalkamayacak kadar hasta olmak yatağına girmek,kadın biriyle evlilik dışı ilişkide bulunmak yatak yorgan yatmak,ağır hasta olmak yatak,"Uyuma, dinlenme vb. amaçlarla üzerine veya içine yatılan eşya, döşek" yatağa bağlamak,yataktan kalkamayacak kadar hasta etmek yatak çekmek,çok bitkin ve güçsüz olmak yatak yapmak (veya sermek),yatacak yer hazırlamak yatak çarşafı,Yatakta şiltenin üzerine serilen çarşaf yatakçı,Sancak beyleri ve beylerbeyi tarafından geceleyin çarşıları beklemekle görevlendirilen halktan kimse yatakhane,"Okul, fabrika vb. yerlerde yatakların konulduğu yer" yataklı,"Herhangi bir sayıda yatağı olan, yatak alabilen" yataklık,Yatak yapmaya uygun yataklık yapmak (veya etmek),"suçluları gizlice barındırmak, suçlulara yardım etmek" yataklı vagon,"Kompartımanları tek veya çift yatak alacak biçimde düzenlenmiş vagon, yataklı" yatak liman,Büyük donanmaların barınmasına elverişli liman yatak limonu,Toplandıktan sonra saman vb.ne sarılarak uzun süre korunan limon yatak odası,Yatmak için kullanılan oda yatak örtüsü,Yatağın üzerine serilen örtü yatak takımı,"Karyola, komodin, gardırop, şilte, yorgan, yastık vb.nden oluşan bütün" yatalak,"Felç, sakatlık vb. bir sebeple yataktan kalkamayan (kimse)" yatalak olmak,"yataktan kalkamayacak durumda hasta olmak, felçli duruma gelmek" yatar koltuk,"Taşıtlarda kullanılan, gerektiğinde arkalığı geriye doğru yatan koltuk, pulman" yatay,"Durgun bir su yüzeyine veya zemine paralel, düşey doğrultusuna dikey olan, ufki" yatay geçiş,Yükseköğretimde bir okuldan eş değer başka bir okula yönetmeliklere uygun bir biçimde yapılan geçiş yatay seren,Üzerine dört köşeli yelken açılan ve bir direğe yatay olarak takılan seren yat borusu,Yatma saatini bildiren boru yatçı,Yat turizmiyle uğraşan kimse yatçılık,Yatçı olma durumu yatı,Gidilen yerde geceyi geçirme yatıya kalmak,gidilen yerde geceyi geçirmek yatık,"Dik olmayan, eğik, yatırılmış bir durumda olan" yatık doğru,Yatık biçimde çizilen doğru yatık yazı,Eğik yazı yatılı,"Geceleri de kalınıp yatılan (okul vb.), leyli" yatılma,Yatılmak işi yatılmak,Yatma işi yapılmak yatım,Gemi direklerinin başa veya kıça doğru olan eğimi yatır,Doğaüstü gücü bulunduğuna ve insanlara yardım ettiğine inanılan kimsenin mezarı yatırılma,Yatırılmak işi yatırılmak,Yatırma işi yapılmak yatırım,Yatırma işi yatırım yapmak,gelir amacıyla bir işe para yatırmak yatırım bankası,Yatırım finansmanı ve harcamalarını karşılamak üzere kurulan banka yatırımcı,Yatırım yapan kimse yatırma,Yatırmak işi yatırmak,Bir kimsenin bir yere yatmasını sağlamak yatısız,Geceleri yatılmayan yatış,Yatma işi yatışma,Yatışmak işi yatışmak,"Hızı, etkisi azalmak, aşırılığı geçmek" yatıştırıcı,"Yatıştırma özelliği olan, yatıştıran, sakinleştiren" yatıştırma,Yatıştırmak işi yatıştırmak,"Bir kargaşayı, ayaklanmayı bastırmak" yatkın bulmak,uygun görmek yatkın,"Bir yana eğilmiş, yatık" yatkınlaşma,Yatkınlaşmak işi yatkınlaşmak,Yatkın duruma gelmek yatkınlık,Yatkın olma durumu yat kulübü,Yatçılık sporunun gelişmesini ve faaliyetini düzenleyen kuruluş yatma,Yatmak işi yatmak,Bir yere veya bir şeyin üzerine boylu boyunca uzanmak yatıp kalkıp,"her zaman, hep" yatıp kalkmak,gecelerini geçirmek yatmalık,Yatılacak yer veya bölüm yatsı,"Güneşin batmasından bir buçuk, iki saat sonraki vakit, yatsı vakti" yatsı ezanı,Yatsı namazının vaktinin geldiğini bildirmek için okunan ezan yatsı namazı,Yatsı vakti kılınan namaz yatuğan,"Kanun, santur vb. yatırılarak çalınan sazların ortak adı" yavan,Yağı az yavanlaşma,Yavanlaşmak işi yavanlaşmak,Yavan duruma gelmek yavanlaştırma,Yavanlaştırmak işi yavanlaştırmak,Yavan duruma getirmek yavanlık,Yavan olma durumu yavaştan almak,işi gereken sürede yapmamak yavaş gel! (veya ol!),abartarak konuşanlar için kullanılan bir söz yavaş atın tekmesi yavuz olur,`yumuşak huylu kimseler öfkelendiklerinde aşırı davranışlarda bulunurlar` anlamında kullanılan bir söz yavaş,"Hızlı olmayan, ağır, çabuk karşıtı" yavaş!,"`dikkat et, acele etme!` anlamında kullanılan bir söz" yavaşa,Burunduruk yavaşça,"Oldukça yavaş bir biçimde, usulca" yavaşçacık,Usulcacık yavaşlama,Yavaşlamak işi yavaşlamak,"Yavaş gitmeye başlamak, hızını azaltmak, yavaş olmak" yavaşlatılma,Yavaşlatılmak işi yavaşlatılmak,Yavaşlatma işi yapılmak yavaşlatılmış hareket,Filmde hızlı hareketlerin ayrıntılarını gözlemeye yarayan sinema düzeni yavaşlatma,Yavaşlatmak işi yavaşlatmak,"Yavaşlamasını sağlamak, yavaşlamasına yol açmak, hızını kesmek" yavaşlık,Yavaş olma durumu yavaş tütün,Sert olmayan tütün yave okumak,"gereksiz söz söylemek, boşa konuşmak" yave,"Saçma, saçma sapan söz" yaver,Yardımcı yaverlik,Yaver olma durumu yavru,Yeni doğmuş hayvan veya insan yavru atmak,gebe hayvan yavrusunu düşürmek yavrum!,sevecen bir biçimde söylenen bir seslenme sözü yavruağzı,Kavuniçi ile pembe arası bir renk yavrucağız,Yavrucak yavrucak,"Çocuklara sevgiyle yaklaşıldığını belirten bir söz, yavrucuk, yavrucağız" yavrucuk,Yavrucak yavru kapı,Kuzu kapısı yavrukurt,İzci çocuk yavrulama,Yavrulamak işi yavrulamak,"Hayvan, doğurmak" yavsı,Bir tür kene yavşak,Bit yavrusu yavşan otu,"Sıracagillerden, mavi ve beyaz renkte çiçekler açan, kokulu, acı, kaynatılıp suyu ilaç olarak içilen bir bitki, yavşan (Artemisia)" yavuklama,Yavuklamak işi yavuklamak,Nişanlamak yavuklanma,Yavuklanmak işi yavuklanmak,Biriyle nişanlanmak yavuklu,Sözlü yavuz hırsız ev sahibini bastırır,"biri, suçunu zarar verdiği kimseye yüklediğinde söylenen bir söz" yavuz,"Güçlü, çetin" yavuzca,Yavuz bir biçimde yavuzlaşma,Yavuzlaşmak işi yavuzlaşmak,Yavuz duruma gelmek yavuzluk,Yavuz olma durumu Yay,Zodyak üzerinde Akrep ile Oğlak arasında bulunan takımyıldızın adı yay,"Ok atmaya yarayan, iki ucu arasına kiriş gerilmiş, eğri ağaç veya metal çubuk" yay gibi,eğri yaya kaldın tatar ağası,"istediğini elde edemeyen, başarısızlığa uğrayan kimseler için kullanılan bir söz" yaya kalmak,istediği şeyi yapamaz duruma gelmek yaya,Yürüyerek giden kimse yaya bırakmak,yarışma söz konusu olan durumlarda geride bırakmak yaya çivisi,"Yollarda ve özellikle kavşaklarda yayaların geçeceği bölümü belirtmek için asfalta çakılan çok büyük başlı, parlak çivi" yaya geçidi,Caddelerde yayaların karşıya geçmesi için ayrılmış bölüm yaya kaldırımı,"Sokaklarda, caddelerde yürümek için yapılmış yüksekçe yer, kaldırım, tretuvar" yaya köprüsü,Caddelerde yayaların geçmesi için yapılmış köprü yayalık,Yaya olma durumu yayan,Yürüyerek giden yayan yapıldak,Yalın ayak bir biçimde yaya yolu,Sadece yayaların kullanmasına ayrılan yol yay ayraç,"Cümle içinde geçen bir sözü metin dışı tutmak için o sözün başına ve sonuna getirilen noktalama işaretinin adı, parantez, mutariza `( )`" yayçizer,Pergel yaydırma,Yaydırmak işi yaydırmak,"Yayma işini yaptırmak, yayılmasını sağlamak" yaygara koparmak,yaygarayı basmak yaygara,Gereksiz olarak yüksek sesle bağırıp çağırma yaygarayı basmak,bağırıp çağırmak yaygaracı,Gerekli gereksiz çok bağırıp çağıran yaygaracılık,"Yaygaracı olma durumu, şirretlik" yaygı,Yere veya döşeme üzerine serilen örtü yaygı balığı,Serin ve ılık sularda yaşayan beyaz etli bir tür balık yaygın,"Çoğu kimselerce duyulmuş, öğrenilmiş, kullanılmış veya benimsenmiş olan" yaygın eğitim,"Örgün eğitim imkânlarından yararlanmamış olanlara, gittikleri okuldan erken ayrılanlara veya meslek dallarında daha yeterli duruma gelmek isteyenlere uygulanan eğitim" yaygınlaşma,Yaygınlaşmak işi yaygınlaşmak,"Yaygın duruma gelmek, yayılmak" yaygınlaştırma,Yaygınlaştırmak işi yaygınlaştırmak,Yaygın duruma getirmek yaygınlık,Yaygın olma durumu yaygın öğretim,Yaygın eğitim sistemi ile gerçekleştirilen öğretim yaygın yanlış,Galatımeşhur yayık yaymak,sütün ayranını ve yağını ayırmak için yayığı çalkalamak yayık,"Tereyağı çıkarmak için sütün, yoğurdun içinde çalkalandığı kap veya makine" yayık dövmek,yayık yaymak yayık ağızlı,"Kelimeleri yayarak, uzatarak söyleyen" yayıklama,Yayıklamak işi yayıklamak,Yayıkta dövmek yayık makinesi,Süt işleme makinesi yayılı,"Yayılmış, serilmiş" yayılımcı,Emperyalist yayılımcılık,Emperyalizm yayılış,Yayılma işi yayılma,"Yayılmak işi, intişar" yayılmacı,Emperyalist yayılmak,Yayma işine konu olmak veya yayma işi yapılmak yayım,Yayma işi yayımcı,"Bir sanatçının, bir yazarın eserini yayıma hazırlayan kimse veya kuruluş, yayıncı, naşir, tabi (II), editör" yayımcılık,"Yayımcının yaptığı iş, yayıncılık, tabilik (II), editörlük" yayımlama,Yayımlamak işi yayımlamak,"Kitap, gazete, dergi vb. şeyleri basmak ve dağıtmak, neşretmek" yayımlanma,"Yayımlanmak işi, neşrolunma" yayımlanmak,"Yayımlama işi yapılmak, neşrolunmak" yayımlatma,Yayımlatmak işi yayımlatmak,"Yayımlanmasına sebep olmak, yayımlanmasına imkân sağlamak" yayın,"Basılıp satışa çıkarılan kitap, gazete vb., neşriyat" yayın balığı,"Yayın balığıgillerden, başı büyük, ağzı geniş, derisi pulsuz, vücudu uzun, lezzetli, iri bir tür tatlı su balığı (Silurus glanis)" yayın balığıgiller,"Örnek hayvanı yayın balığı olan, Amerika, Afrika ve Asya'nın tatlı sularında yaşayan bir familya" yayıncı,Yayımcı yayındırıcı,Işığın yayınmasını sağlamak için ışık kaynağı önüne konulan türlü yapıda yüzeyler yayındırma,"Bir ışığı, pürüzlü bir yüzeyde yansıtma" yayınevi,"Dergi, kitap vb.ni yayımlayan veya satan kuruluş" yayınık,Pürüzlü yüzeyde yansıyan (ışık) yayınım,Yayınma yayınispi,Nispet eki yayınma,"Işığın, pürüzleri bulunan bir yüzeyin her noktasında yansıyarak pek çok doğrultuda yayılması olayı, yayınım" yayıntı,"Yayılmış, dağılmış şeyler" yayış,Yayma işi yay kabzası,"Ok yaylarının elle tutulan, şişkince olan orta kısmı" yay kolu,Ok yaylarının esneyen uçlarının her iki yanı yayla,"Akarsularla derin bir biçimde yarılmış, parçalanmış, üzerinde düzlüklerin belirgin olarak bulunduğu, deniz yüzeyinden yüksek yeryüzü parçası, plato" yaylacı,Yaz mevsimini yaylada geçiren kimse yaylacılık,Yaylacı olma durumu yayla çiçeği,Ölmez çiçek yayla çorbası,"Yoğurt, un, yumurta sarısı, yağ vb. maddelerle pişirilen çorba" yayla gülü,Ölmez çiçek yayla havası,Yayla gibi yüksek yerlerin serin ve temiz havası yaylak,Otlak yaylakiye,Sürü sahiplerinin yaylak sahiplerine verdikleri kira yaylama,Yaylamak işi yaylamak,"Yazın yaylada oturmak, yaylaya çıkmak" yaylandırma,Yaylandırmak işi yaylandırmak,Yaylar aracılığıyla hareketliliğini sağlamak yaylanma,Yaylanmak işi yaylanmak,Yaylar üzerinde hareket etmek yayla yavşanı,Tüylü dalak otu yaylı,Yayı olan yaylı araba,Yaylı yaylı sazlar,"Keman, kemençe, viyolonsel vb. yayla çalınan çalgılar, yaylı çalgılar" yaylım,"Yayılma, dağılma işi" yaylım ateşi,Birden çok ateşli silahın aynı zamanda ateş etmesi yaylı terazi,Yay düzeni ile yapılmış tartı aleti yayma,Yaymak işi yaymacı,Pazarlarda veya sokaklarda sergi açıp ufak tefek eşya veya hırdavat satan kimse yaymacılık,Yaymacının yaptığı iş yaymak,"Bir şeyi açarak, düzelterek bir alanı örtecek biçimde sermek" yayvan,"Eni boyundan ve derinliğinden çok olan, basık ve geniş" yayvanlaşma,Yayvanlaşmak işi yayvanlaşmak,Yayvan duruma gelmek yayvanlık,Yayvan olma durumu yaz,"Kuzey yarım kürede 21 Haziran 23 Eylül, güney yarım kürede 21 Aralık 21 Mart tarihleri arasındaki zaman dilimi, ilkbaharla sonbahar arasındaki sıcak mevsim" yaza çıkmak,yaz mevsimine ulaşmak yazı getirmek,yazlık giysiler giymek yazanak,Rapor yazar,"Bilim, edebiyat, sanat alanlarında kitap yazan veya kitap hazırlayan, bir eseri ortaya koyan ve eserin sahibi olan kimse, kalem erbabı, müellif" yazar hakkı,Telif hakkı yazar kasa,"Satılan malları ve tutarlarını gösteren bir fiş veren, hesabı belleğinde tutan elektronik makine" yazarlık,Yazar olma durumu yazarlık etmek,"yazar olarak çalışmak, hayatını yazarlıkla sürdürmek" yazboz tahtası,Okullarda dışarı çıkan çocuğun dönüp dönmediğinin anlaşılması için girip çıkarken işaretlenen tahta yazboz tahtasına çevrilmek (veya döndürmek),bir konuda art arda birbirini tutmayan kararlar alınmak yazdırma,Yazdırmak işi yazdırmak,Yazma işini yaptırmak yaz dönemi,Yaz mevsimine rastlayan zaman dilimi Yaz Dönencesi,Yengeç Dönencesi yazgı,"Tanrı'nın uygun görmesi, Tanrı'nın isteği, kader, ezelî takdir, yazı, alın yazısı, hayat, mukadderat, takdiriilahi" yazgıcı,"Yazgıcılık yanlısı olan, kaderci, fatalist" yazgıcılık,"Her şeyin, alın yazısına göre önceden belirlenmiş olduğuna, insanın bu önceden belirlenmiş olan alın yazısını değiştiremeyeceğine inanan dünya görüşü, kadercilik, cebriye, fatalizm" yazgısal,"Kadere, mukadderata ait" yaz helvası,"Hafif olduğu için genellikle yaz mevsiminde yenen, ceviz, un, şeker veya pekmezle yapılan bir helva türü" yazı,"Düşüncenin belli işaretlerle tespit edilmesi, yazma işi" yazının cahili olmak,"okuma yazması olmamak, bilgisiz olmak" yazıya dökmek,herhangi bir konuyu yazı ile anlatmak yazıya gelmemek,yazı ile anlatılamamak yazıyı çıkarmak (veya sökmek),okuyabilmek yazıya geçirmek,"yazmak, yazılı duruma getirmek" yazı,"Düz yer, ova, kır" yazı bilgisi,"El yazısından, yazanın karakter ve duygularını anlamayı amaç edinen inceleme yöntemi, grafoloji" yazı bilimci,Yazı bilimi ile uğraşan kimse yazı bilimi,"El yazısından hareketle o kişinin karakterini ve kimliğini çıkarmayı amaç edinen bilim dalı, grafoloji" yazıcı,Yazar yazıcı cihazı,Bir filmin yazılarının film üzerine basılmasını sağlayan araç yazıcı kadın,Gelinlerin yüzünü boyayıp süsleyen kadın yazıcılık,Yazıcı olma durumu yazı çevirimi,Çeviri yazı yazı dili,Dilin yazıda kullanılan biçimi yazıhane,"Yazı ve danışma işlerinin yürütüldüğü iş yeri, büro" yazı hayatı,Yazarlık süresi veya günleri yazı işleri,Bir daire veya kurumda yazışmaların yapıldığı bölüm yazık,"Herkesi üzebilecek şey, günah" yazık etmek,boş yere zarar vermek yazıklar olsun,üzüntü ve kınamanın çokluğunu anlatan bir söz yazık olmak,boş yere zarar verilmek yazı kadrosu,"Gazete, dergi vb. bir yayında sürekli yazı yazanların tümü" yazı kâğıdı,"Yazıyı güzel gösteren, mürekkebi dağıtmayan kaliteli bir cins kâğıt" yazık günah,Büyük üzüntü ve kınama anlatan bir söz yazıklanma,"Yazıklanmak işi, esef, teessüf" yazıklanmak,"Üzülmek, acınmak, esef etmek, teessüf etmek" yazıksız,Günahsız yazı kurulu,"Gazete, dergi vb. bir yayında basılacak yazıları seçen, yazı işlerini yürüten kimselerin oluşturduğu kurul" yazıla,Devlet dairelerinde yapılan müsveddenin düzeltilmesi yapıldıktan sonra yazılması için verilen `yazılsın` emri yazılı,"Yazılmış olan, muharrer, sözlü karşıtı" yazılı bildirim,"Herhangi resmî bir işlemin, ilgili kişiye yazılı olarak bildirilmesi" yazılı emir,Kamu hizmeti ve görevlerinin yerine getirilmesi için üstün asta yazılı olarak verdiği veya daha önce sözlü olarak vermiş olduğu emrin yazıyla tekrarlanmış biçimi yazılı hani,"Hanigillerden, uzunluğu 20-30 santimetre olan, Akdeniz'de yaşayan, eti yenen bir balık (Serranus scriba)" yazılı hukuk,Yasama organı tarafından kabul edilen ve yayımlanan hukuk yazılı imtihan,Yazılı sınav yazılı kâğıdı,Yazılı sınavda kullanılan ve cevapların yazıldığı kâğıt yazılım,"Bir bilgisayarda donanıma hayat veren ve bilgi işlemde kullanılan programlar, yordamlar, programlama dilleri ve belgelemelerin tümü" yazılım dizgesi,Yazılım sistemi yazılım paketi,Genel iş uygulamalarına yönelik olarak tasarlanıp hazırlanan yazılım yazılım sistemi,"Bir bilgisayar sisteminde denetim işlerini gerçekleştirmek amacıyla geliştirilen yazılım, yazılım dizgesi" yazılı sınav,"Öğrencilerin ve değişik kurumlara alınacak kişilerin bilgi ve becerilerini yazılı olarak ölçmeyi amaçlayan sınav, yazılı, yazılı yoklama, yazılı imtihan" yazılış,Yazılma işi yazılı yoklama,Yazılı sınav yazılma,Yazılmak işi yazılmak,Yazma işi yapılmak yazım,"Bir dilin belli kurallarla yazıya geçirilmesi, imla" yazı makinesi,"Tuşlara parmakla vurulduğunda harflerin boyalı bir şerit yardımıyla kâğıt üzerine çıkması temeline dayanan, mekanik veya elektrikle çalışan türleri bulunan makine, daktilo, daktilo makinesi" yazı masası,"Üzerinde yazı yazılan, genellikle çekmeceli masa" yazımcı,Yazı yazma işlerini yapan kimse yazın,"Yaz mevsiminde, yaz aylarında" yazın,Edebiyat yazın bilimci,Edebiyat bilimi uzmanı yazın bilimi,"Edebiyatla uğraşan bilim dalı, edebiyat bilimi" yazıncı,"Yazın ile uğraşan, ilgilenen kimse, edebiyatçı" yazın dili,Edebî dil yazın eri,Edebiyatçı yazınsal,Edebî yazın tarihi,Edebiyat tarihi yazış,Yazma işi yazışma,"Bir konuda karşılıklı yazı yazma, haberleşme, muhabere" yazışmak,"Yazılı olarak haberleşmek, birbirine yazmak" yazıt,"Bir kimse veya bir olayın anısını yaşatmak için bir şey üzerine kazılan yazı, kitabe" yazı tahtası,"Okullarda üzerine yazı yazılan, genellikle kara tahta" yazı takımı,Yazı yazmakta kullanılan bütün araç gereç yazıt bilimci,Yazıt bilimi ile uğraşan kimse yazıt bilimi,"Konusu, yazıtları incelemek olan tarihe yardımcı bilim, epigrafi" yazı tura,"Havaya atılan bir metal paranın, düştüğünde üstte kalacak tarafını önceden bilmeye dayanan şans oyunu" yazı tura atmak,bir oyunda ilk başlayacak olanı tespit etmek amacıyla veya girişilen bir iddiada kazananı belirlemek için metal parayı havaya döndürerek atmak ve yere düştüğünde hangi yüzün üste geldiğine bakarak karar vermek yazı yaban,Her yer yaz kış,Bütün yıl boyunca yazlama,Yazlamak işi yazlamak,Yazı bir yerde geçirmek yazlığa çıkmak,yazı geçirecek bir yere gitmek yazlık,Yazın oturulan yer yazlıkçı,Tatillerini yazlıklarda geçiren kimse yazlı kışlı,Bütün yıl boyunca yazma,"Yazmak işi, tahrir" yazmacı,"Yemeni, yorgan yüzü vb. şeylere elle veya tahta kalıplarla desen yapan kimse" yazmacılık,Yazmacının işi yazma eser,"Basım tekniğinin gelişmediği dönemlerde, elle yazılmış eser" yazmak,Söz ve düşünceyi özel işaret veya harflerle anlatmak yazıp çizmek,yazmak yazmak,Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e) zarf-fiil eki almış fiillere gelerek yaklaşma bildiren birleşik fiiller oluşturur yazman,"Özel kuruluş veya kamu kurum veya kuruluşlarında haberleşmeyi sağlayan, yazışma yapabilen görevli, kâtip, sekreter" yazmanlık,"Yazmanın görevi, kitabet" yazma yitimi,"Ellerinde, parmaklarında hiçbir sakatlık olmamasına karşın ruhsal sebeplerle yazma melekesini yitirme, agrafi" yaz saati,"Bazı ülkelerde, günlerin daha uzun olduğu yaz mevsiminde, saatleri bir veya iki saat ileri alarak elde edilen saat düzeni" yaz sömestiri,Eğitim ve öğretimde üçüncü yarıyıl yaz uykusu,Öğle saatlerinde uyunan uyku yaz yağmuru,Ani yağan ve çabuk geçen yağmur Yb,İterbiyum elementinin simgesi yedek,"Gereğinde kullanılmak için elde bulundurulan, asıl karşıtı" yedek (veya yedekte) çekmek,akıntılı suda kayığı karadan iple çekmek yedekte kalmak,karşılaşma sırasında takımda yer alamamak yedeğe almak (veya takmak),bağlayarak ardından çekip götürmek yedek akçe,"İleride doğacak gereksinim ve zararları karşılamak için kârdan ayrılan para, ihtiyat akçesi" yedek besinler,"Organizmanın sindirdikten sonra kullanmayıp depo ettiği karbonhidrat, yağ, protein vb. maddeler" yedekçi,Bir hayvanı yedeğe alan kimse yedek lastik,"Otomobillerde gerektiğinde kullanılmak üzere genellikle bagajda bulundurulan janta takılı lastik, yedek teker, stepne" yedekleme,Yedeklemek işi yedeklemek,Bir şeyin yedeğini sağlamak yedekleşme,Yedekleşmek işi yedekleşmek,Karşılıklı olarak yedeklik etmek yedekli,Halk edebiyatında yedeklerle yazılan manzume yedeklik,Yedek olma durumu yedek oyuncu,"Oyunculardan birinin herhangi bir sebeple takımdan çıkması gerektiğinde onun yerine oynayacak oyuncu, yardımcı oyuncu" yedek parça,Bir makinenin işlemez duruma gelen bölümünün yerine konacak yeni parça yedek parçacı,Yedek parça yapan veya satan kimse yedek parçacılık,Yedek parçacının işi veya mesleği yedek subay,"Askerliği meslek olarak seçmediği hâlde, yurt ödevi için kanunlara göre belli bir süre orduda subay olarak çalışan kimse" yedek teker,Yedek lastik yedi,Altıdan sonra gelen sayının adı yedi iklim dört bucak,her yer yedi kat yerin dibine geçmek,çok güçlü olarak yere çakılmak yedi kubbeli hamam kurmak,büyük hayaller peşinde koşmak yedi bela,"Çok şirret, geçimsiz, küstah kimse" yedi canlı,Sonucu ölüm olabilecek birçok olaydan sağ çıkan (kimse veya hayvan) yediden yetmişe,Herkes yedi düvel,Bütün devletler yedi düvelle barışık,herkesle iyi geçinen kimse yediemin,"Birden çok kişi arasında hukuki durumu çekişmeli olan bir malın, çekişme sonuçlanıncaya kadar emanet olarak bırakıldığı kimse" yedigen,Yedi kenarlı çokgen Yedigir,Büyükayı yedi göbek,Bir soyun bilinen en büyüğü Yedikardeş,Büyükayı'yı oluşturan yedi yıldız yediler,Yedi kişilik evliya topluluğu yedili,"Yedi parçadan oluşan, kendinde herhangi bir şeyden yedi tane bulunan" yedilik,"Yedisi bir arada, yedi taneden oluşmuş, yedi tane alabilen" yedilme,Yedilmek durumu yedilmek,Yedeğe alınarak götürülmek yedinci,"Yedi sayısının sıra sıfatı, sırada altıncıdan sonra gelen" yedinci sanat,Sinema yedirilme,Yedirilmek işi yedirilmek,Yedirme işi yapılmak yedirme,Yedirmek işi yedirmek,Yemesini sağlamak yedişer,Yedi sayısının üleştirme sayı sıfatı yediveren,"Yılda birkaç kez meyve veren veya çiçek açan (asma, gül vb.)" yediz,Yedisi bir arada doğan (çocuk) yedme,Yedmek işi yedmek,"Çekerek peşinden götürmek, yedeğinde götürmek" yegâh,Klasik Türk müziğinde re perdesi ve bu perdedeki makam yegân,"Birler, tekler" yegâne,"Biricik, tek" yeğ,"Bir başkasından daha çok beğenilip tercih edilen, üstün görülen, müreccah" yeğ tutmak,yeğlemek yeğen,"Birine göre, kardeş, amca, hala, dayı veya teyzenin çocuğu" yeğin,"Zorlu, katı, şiddetli" yeğinleşme,Yeğinleşmek işi yeğinleşmek,"Güç duruma gelmek, şiddetlenmek" yeğinlik,Yeğin olma durumu yeğleme,"Yeğlemek durumu, tercih" yeğlemek,"Bir şeyi öbürüne göre daha iyi, üstün veya önemli saymak, yeğ tutmak, tercih etmek" yeğlenme,Yeğlenmek durumu yeğlenmek,Yeğ tutulmak yeğlik,"Bir şeyin, başkalarından üstün sayılması, rüçhan" yeğni,"Ağır olmayan, hafif" yeğnilemek,"Önemsememek, hafifsemek" yeğnilik,Hafiflik yeğnilme,Yeğnilmek işi yeğnilmek,Hafiflemek yeğniltme,Hafifletmek işi yeğniltmek,"Hafif duruma getirmek, hafifletmek" yeğniseme,Hafifseme yeğnisemek,Hafifsemek yeğrek,"Daha iyi, daha üstün" yeise kapılmak,çok üzülmek yeise bürünmek,"umutsuz, üzüntülü olmak" yeis duymak,"üzüntü çekmek, kahrolmak" yeis,"Umutsuzluktan doğan karamsarlık, üzüntü" yek,"Bir, tek" yekdiğeri,"Bir diğeri, ötekisi" yeke,Kayıkta dümeni kullanmak için dümenin baş tarafına takılan kol yekiniş,Yekinme işi yekinme,Yekinmek işi yekinmek,"Davranmak, olduğu yerden fırlamak, ayağa kalkmak, kalkmak için hareket etmek, kımıldamak" yeknesak,Tekdüze yeknesaklık,Tekdüzelik yekpare,"Bir parçadan oluşan, tek parça, bütün" yeksan,Düz yekta,"Tek, eşsiz" yekten,"Birden, birdenbire, ansızın" yekûn,Toplam yekûn çekmek,konuşmaya son vermek yekvücut,Hep birlikte yekvücut olmak,"birleşmek, tek bir yürek olmak" yele vermek,"savurmak, boşuna harcamak" yel vermek,rüzgârı veya havayı herhangi bir şeyin üzerine yöneltmek yel gibi gelen sel gibi gider,`emek vermeden ele geçen para çarçur olur gider` anlamında kullanılan bir söz "yel üfürdü, sel (veya su) götürdü",`mal birdenbire ve sebepsiz ortadan yok oluverdi` anlamında kullanılan bir söz yel,Rüzgâr yel gibi,"çok hızlı bir biçimde, çabucak, hızla" yel değirmeni,Rüzgâr gücüyle çalışan değirmen yeldirme,Yeldirmek işi yeldirmek,"Aceleyle koşturmak, koşuşturmak" yeldirmeli,Yeldirmesi olan yeldirmesiz,Yeldirmesi olmayan yele,"At, aslan vb. hayvanların ensesinde veya boynunda bulunan uzun kıllar" yeleç,Havadar yelek,Ceket altına giyilen kolsuz ve kısa giysi yeleken,Havadar yelekleme,Yeleklemek işi yeleklemek,Okun kuyruğuna tüy takmak yeleklenme,Yeleklenmek işi yeleklenmek,"Kanatlanmak, kanat açmak" yelelenme,Yelelenmek işi yelelenmek,Saç hafif hafif dalgalanmak yeleli,Yelesi olan (hayvan) yeleme,Havai yelengeç,Kabuğu kendi kendine çatlayıp soyulan (ağaç) yelin,"İnek, manda, koyun vb. hayvanlarda memenin süt toplanan bölümü" yelken dikmek,tekneye yelken takmak yelken,Rüzgâr gücünden yararlanarak geniş bir yüzey oluşturacak biçimde yan yana dikilen ve teknenin direğine uygun bir biçimde takılarak onu hareket ettiren kumaş veya şeritlerin tümü yelken açmak,yola çıkmak için hareket etmek yelken basmak,"yola çıkmak, hareket etmek" yelkenleri suya indirmek,"direnmekten vazgeçip karşısındakinin dediğini benimsemek, kabul etmek" yelken balığı,"Pasifik Okyanusu'nun sıcak bölgelerinde yaşayan, birinci sırt yüzgeci yelkeni andıran bir balık (Poecilia sphenops)" yelken bezi,Yelken yapmaya yarar kalın bez yelkenci,Yelken diken kimse yelkencilik,"Teknelerle yapılan gezi, spor ve yarışmalar" yelken gemisi,Rüzgârın şişirdiği yelkenlerin yardımıyla yol alan gemi yelken gönderi,Yelkenlerin çekildiği direk yelken iğnesi,Yelkenleri birbirine tutturmaya yarayan alet yelkenleme,Yelkenlemek işi yelkenlemek,Yelken açıp yola çıkmak yelkenli,"Yelkeni olan, yelkenle giden deniz veya göl taşıtı, yelken" yelkenli gemi,Yelkenle yürütülen gemi yelken yarışı,Yelkenli tekneler arasında yapılan yarışma yelkesen,"Yarışlarda, rüzgârın etkisinden korunmak için öne takılan siperlik, yelkıran, rüzgârlık" yelkıran,Yelkesen yelkovan,"Saatin, dakikaları gösteren ve akrepten daha uzun olan ibresi" yelkovangiller,"Kuşlar sınıfının, fırtına kuşları takımından bir familya" yelleme,Yellemek işi yellemek,"Körükle, yelpaze ile veya başka bir araçla rüzgâr yapmak" yellenme,Yellenmek işi yellenmek,"Körük, yelpaze vb. araçların yaptığı yelin etkisinde kalmak" yelli,"Yeli çok olan, rüzgârlı" yellim yelalim,Çabucak yellim yepelek,Yel yeperek yelloz,"Ahlaksız, hafifmeşrep, şıllık (kadın)" yelme,Yelmek işi yelmek,"Aceleyle, telaşlı bir biçimde koşmak" yelölçer,"Rüzgârın veya gaz durumundaki akışkanların akış hızını ölçmeye yarayan aygıt, anemometre" yelpaze,"Sallandığında küçük bir hava akımı yapan ve özellikle yüzü serinletmeye yarayan, katlanabilir, taşınabilir araç" yelpazeleme,Yelpazelemek işi yelpazelemek,Yelpaze veya bir başka nesne ile yel yapmak yelpazelenme,Yelpazelenmek işi yelpazelenmek,Kendini yelpaze ile serinletmek yelpik,Nefes darlığı yelpirdemek,"Kımıldamak, hafif sallanmak" yelseme,Yelsemek işi veya durumu yelsemek,"Hava alarak bozulmak, bayatlamak" yeltek,Hercai yelteniş,Yeltenme işi yeltenme,Yeltenmek işi yeltenmek,"Yapamayacağı bir işe girişmek, özenmek, heves etmek, meyletmek" yelve,Florya yel yeperek,"Çok acele, telaşlı bir biçimde, bilinçsizce (koşuşturmak), yel yepelek" yel yeperek yelken kürek,"aceleyle, telaşlı bir biçimde" yelyutan,Atlarda hava yutmanın yol açtığı bir hastalık yem,Hayvan yiyeceği yem dökmek (veya koymak),avlanılacak hayvanları bir yere çekmek için yiyecek dökmek "yem istemez, su istemez",`elde tutulması hiçbir külfet getirmez` anlamında kullanılan bir söz yem kestirmek,yolda durup hayvanlara yem yedirmek yem olmak,herhangi bir hayvan tarafından yenilmek yem borusu,Askerlikte hayvanlara yem verme saatinin geldiğini bildirmek için çalınan boru yemci,Yem satan kimse yeme,Yemek işi yemeden içmeden kesilmek,"bir üzüntü veya heyecan sebebiyle yiyemez, içemez duruma gelmek, iştahı kesilmek" yeme içme,Türlü yiyecek ve içeceklerle beslenme yemek çıkarmak,ağırlamak için yemek sunmak yemek,"Yemek yeme, karın doyurma işi" yemek seçmek,bazı yemekleri sevmemek yemek vermek,konukları yemeğe çağırmak yemek yemek,karın doyurmak yiyip içmek,"karın doyurmak, beslenmek" yiyip bitirmek,tüketmek yemeden içmeden,"vakit geçirmeden, hemen" yeme de yanında yat,çok lezzetli veya çok hoş olan şeyler için söylenen bir söz yedirip içirmek,beslemek yedikleri içtikleri ayrı gitmemek,her zaman bir arada olmak ve sıkı ilişki içinde bulunmak "yediği önünde, yemediği ardında","bolluk, refah içinde yaşayanlar için kullanılan bir söz" yediği naneye bak!,"`yaptığı yersiz, uygunsuz işe bakın` anlamında kullanılan bir söz" ye kürküm ye!,"gösterilen saygının kişiliğe değil, giyim kuşam düzgünlüğüne olduğunu belirtmek için kullanılan bir söz" yemek,Ağızda çiğneyerek yutmak yemekaltı,"Yemekten önce sofraya getirilen soğuk yiyecekler, ordövr" yemek borusu,"Besinleri ağızdan mideye ulaştıran, kasla çevrili, içi mukoza ile kaplı kanal" yemek dolabı,Yemeğin saklandığı dolap yemekhane,"Okul, fabrika vb. kuruluşlarda yemek yenilen büyük salon" yemek hizmeti,Bir kuruluş tarafından yemeğin hazırlanması ve dağıtılması işi yemekli,Yemek de yenilen yemeklik,Yemek yapmakta kullanılan yemek listesi,"Yemek yenilecek yerlerde mevcut yemekleri gösteren liste, menü" yemekli vagon,Trenlerde yolculara yemek servisi yapılan vagon yemek masası,Üzerinde yemek yemek amacıyla kullanılan masa yemek odası,"Yemek yenilen oda, yemek salonu, salamanje" yemeksiz,Yemek verilmeyen yemeni,"Kalıpla basılıp elle boyanan, kadınların başlarına bağladıkları tülbent" yemenici,Yemeni yapan veya satan kimse yemenicilik,Yemeni yapma işi yemenili,Yemeni takmış olan Yemenli,Yemen halkından olan kimse yemin etsem başım ağrımaz,`gerçek olduğuna korkmadan yemin ederim` anlamında kullanılan bir söz yemin,Ant yemin etmek,ant içmek yemin içmek,ant içmek yemini basmak,çabuk ve kuvvetli olarak yemin etmek yemin verdirmek (veya ettirmek),ant içirmek yemin vermek,ant vermek yemin billah etmek,Tanrı adını anarak ant içmek yemin billah vermek,yemin etmek yemin billah,Tanrı'nın adını anıp yemin ederek yemin kasem,Yemin ederek yeminli,Açıklamasını yemin ederek yapan yeminsiz,Yemine dayanmayan yemiş,Meyve yemişçi,Yemiş yetiştiren veya satan kimse yemişçil,Yemişle beslenen yemişen,"Gülgillerden, meyvesi elmaya benzeyen, yaprakları kısa saplı, yumurtamsı biçimde ve kenarları dişli olan, dikenli bir bitki" yemişlenme,Yemişlenmek işi yemişlenmek,Ağaçlar meyve vermek yemişli,Meyveli yemişlik,Meyvelik yemleme,Yemlemek işi yemlemek,"Hayvana yem vermek, beslemek" yemlenme,Yemlenmek işi yemlenmek,Yemleme işi yapılmak yemlik,Hayvanlara yem verilen yer veya kap yemlikli,Yemliği olan yemliksiz,Yemliği olmayan yem torbası,Hayvanların yem yemesi için başlarına takılan torba yemyeşil,"Her yanı yeşil, çok yeşil" yen,Giysi kolu yen,Japonya para birimi yenge,"Bir kimsenin kardeşinin, dayısının veya amcasının karısı" yengen olur!,bayanla yakın ilişkisi olduğunu ima etmek için kullanılan söz Yengeç,"Zodyak üzerinde İkizler ve Aslan arasında bulunan takımyıldızın adı, Seretan" yengeç gibi,yan yan yürüyen (kimse) yengeç,"Eklem bacaklılardan, kabuklu, birinci ayak çifti iki kıskaç olarak gelişmiş, eti için avlanan, suda yaşayan bir böcek" Yengeç Dönencesi,"Güneş'in gökyüzündeki yıllık hareketinde kuzeyden güneye dönüş yaptığı, Ekvator'a göre açısal uzaklığı 23° 27' olan yer, Yaz Dönencesi" yengeçvari,Yengeç yürüyüşüne benzer bir biçimde yengelik,Yenge olma durumu yengi,"Birçok emek ve tehlikeli uğraşma pahasına erişilen mutlu sonuç, utku, galibiyet, galebe, zafer" yeni,"Kullanılmamış veya az kullanılmış olan, eski karşıtı" yeni ay,Hilal yenibahar,"Mersingillerden, Amerika'nın sıcak bölgelerinde yetişen bir bitki (Pimenta officinalis)" yeni baştan,"Baştan başlayarak, yeniden" yenice,Oldukça yeni yenici,"Yenen, üstün gelen, mağlup eden" yenici,"Yenilik yanlısı, yeniliği tutan" Yeni Çağ,Orta Çağın bitiminden (1453 veya 1492'den) Fransız İhtilali'ne (1789) kadar süren çağ yeniçeri,Kapı kulu teşkilatının piyade sınıfı yeniçeri ağası,Yeniçeri Ocağının en yüksek subayı ve komutanı yeniçerilik,"Yeniçeri olma durumu, yeniçeri askerliği" yeniden,"Gene, yine, bir daha, tekrar" yeniden kurma,"Sit alanlarında yıkılmış binaların aslına uygun olarak yeniden yapılması, rekonstrüksiyon" yeniden tasarımlama,"Bir tasarımı yeniden gözden geçirme, restitüsyon" yeniden yapılanma,"Bir kurum, kuruluş veya işletme personel ve çalışma düzeni bakımından yeni bir yapıya kavuşma" yeniden yeniye,"Çok yakın bir süreden beri, çok yakın geçmişte" Yeni Dünya,Amerika ana karası yenidünya,"Gülgillerden, Akdeniz çevresinde yetişen, büyük, pürüzsüz ve sert yapraklı bir ağaç (Eriobotrya Japonica)" yeni Platoncu,"Yeni Platonculuk yanlısı olan, yeni Eflatuncu" yeni Platonculuk,"İskenderiye'de milattan sonra III. yüzyılda ortaya çıkan ve VII. yüzyıla kadar okullarda okutulan felsefe öğretisi, yeni Eflatunculuk, neoplatonizm" yeni eleştirici,Yeni eleştiricilik yanlısı olan yeni eleştiricilik,Kant sistemine göre eleştiriyi yeni boyutta değerlendiren akım yeni gerçekçi,Yeni gerçekçilik yanlısı olan yeni gerçekçilik,Eşyanın gerçeğini ışık ve gölgeden yoksun keskin çizgilerle vermeyi amaç edinen resim anlayışı yeni gümüş,Alman gümüşü yeni izlenimci,Yeni izlenimcilik yanlısı olan yeni izlenimcilik,"İzlenimcilerin içgüdüye dayanarak yaptıkları, güneş ışığının parçalanmasını bilimsel yöntemli biçimde uygulayan, izlenimcilerin bozdukları yapısal kuruluşa yeniden önem veren, saf renkleri nokta nokta sürüp renk karışımını seyircinin gözünde oluşturmayı amaçlayan resim akımı" yenik,"Yenmiş, aşınmış" yenik saymak,yenilmiş olarak kabul etmek yenik düşmek,"yenilmek, mağlup olmak" yenik,"Savaş veya yarışmada yenilmiş, mağlup" yenileme,Yenilemek işi yenilemek,Bir kimse veya bir şeyin yerine yenisini koymak yenilenme,Yenilenmek durumu yenilenmek,Bir şeyin yerine yenisi konulmak yenileşme,Yenileşmek işi yenileşmek,"Yeni bir durum almak, yenilik kazanmak, yeniliğe uymak" yenileştirme,Yenileştirmek işi yenileştirmek,Yenileşmesini sağlamak yeniletme,Yeniletmek işi yeniletmek,Yenileme işini yaptırmak yenilgi,"Bir yarışmada kaybetme, yenilme, mağlubiyet, hezimet" yenilgiye uğramak,"yenilmek, mağlup olmak" yenilik,Yeni olma durumu yenilik yapmak,"değişiklik yapmak, değişiklik getirmek" yenilikçi,Yenilikten yana olan yenilik korkusu,"Her değişiklikten, her yenilikten ürkme hastalığı" yeniliş,Yenilme işi yenilme,Yenilmek işi yenilir yutulur değil (veya olmamak),yenmeyecek nitelikte olan (yiyecek) yenilmek,Yeme işi yapılmak veya yeme işine konu olmak yenilmek,"Savaş veya yarışmada karşısındakinden aşağı durumda kalmak, kaybetmek, mağlup olmak" yenilmezlik,Yenik duruma düşmeme durumu yenirce,Kemik ve diş dokusunun harap olması durumu yeni sene,Yeni yıl yenişme,Yenişmek işi yenişmek,Birbirini yenmeye çalışmak yeni yetme,Ergen yeni yetmelik,Yeni yetme olma durumu yenli,Yenleri olan yenme,Yenmek işi yenmek,"Savaş veya yarışmada üstünlük sağlamak, üstün gelmek" yenmek,Yemek işine konu olmak yenene içilene bakılmamak,bir şey gidere önem verilmeden bol bol harcanmak yensiz,Yenleri olmayan yepelek,"İnce yapılı, zarif, narin" yepyeni,"Çok yeni, hiç kullanılmamış" yeri göğü birbirine katmak,aşırı telaş yaratmak yerini doldurmak,görevini başarı ile yapar olmak yer bakır gök demir kesilmek,"tamamen tükenmek, bitmek, yoksul duruma düşmek" yer almak,bir işi hazırlayanlar arasında bulunmak yer,"Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân" yeri göğü inletmek,yüksek sesle ve olanca güçle bağırmak yeri göğü tutmak,"her tarafı ele geçirmek, denetim altında bulundurmak" yeri göğü tırmalamak,"çok sancı, acı çekmek" yeri olmak,uygun olmak yeri öpmek,"yere düşmek, yere serilmek" yeri soğumadan,ayrılan bir kimsenin ardından çok zaman geçmeden yeri var!,"`uygundur, iyidir` anlamında kullanılan bir söz" yeri yurdu belirsiz olmak,belli bir yeri olmamak yerin dibine batırıp çıkarmak,"çok utandırmak, rezil etmek" yerin dibine geçmek (veya batmak veya girmek),çok utanıp sıkılmak yerin kulağı var,gizli konuşulan bir şeyin umulmadık bir yoldan başkalarınca duyulabileceğini anlatan bir söz yerinde duramamak,sürekli kıpırdamak yerinde kalmak,başka yere gitmemek yerinde olmak,uygun olmak yerinde saymak,"yürür gibi yaparak hep aynı yerde, sürekli olarak ayağın birini kaldırıp birini basmak" yerinde su çıkmak,haklı bir sebep olmadan yerini bırakanlara veya bırakmak isteyenlere kınama ve engelleme amacıyla söylenen bir söz yerinde yeller esmek,"artık bulunmamak, yok olmak" yerinden fırlamak,oturulan yerden hızla kalkmak yerinden oynamak,yerinden ayrılmak yerinden oynatmak,"başka yere kaldırmak, yerini değiştirmek" yerine geçmek,görevden ayrılan birinin yerini almak yerine gelmek,"yapılmak, olmak" yerine getirmek,"istenileni, gerekeni yapmak" yerine koymak,"gibi görmek, saymak" yerine oturmak,iyi yerleşmek yerini almak,yerine geçmek yer bulmak,oturacak yer sağlamak yerini beğenmek,bitki yerini gelişmesine çok uygun bulmak yer çevirmek,kullanım hakkı devlet veya özel kişide olan araziyi kendi kullanımına almak yer demir gök bakır,çorak ve sıcak bir yeri niteler yeri göğü ben yarattım demek,çok gururlu olmak yeri gelmek,"sırası gelmek, zamanı uygun olmak" yeridir,"`layıktır, uygundur, münasiptir` anlamında kullanılan bir söz" yeri başka,"`daha başka bir değeri olan, önemi olan` anlamında kullanılan bir söz" yere yıkılmak,yere düşmek yere yığılmak,yere düşmek yere vurmak,kötü bir duruma sokmak yere sermek,"kötü bir duruma sokmak, yenmek" yere sağlam basmak,titiz ve dikkatli davranmak yere göğe koymamak,"nasıl ağırlayacağını, nasıl memnun edeceğini bilmemek, çok önem vermek" yere çalmak,"yere atmak, yere fırlatmak" yere batmak,yok olmak yere baktırmak,"utandırmak, mahcup etmek" yere bakmak,ihtiyarların ölümü yakın olmak yere bakan (veya bakıp) yürek yakan,`uysal ve uslu göründüğü hâlde sinsice kötülük yapan` anlamında kullanılan bir söz yerden yere vurmak,birine türlü yönlerden saldırarak onu çok aşağılayıcı bir duruma düşürmek yerden yere çalmak,çok hırpalamak yerden göğe kadar,pek çok yerde kalmak,"saygı görmemek, yüzüne bakılmamak" yer açmak,bir kimseye oturması için yer hazırlamak yer yerinden oynamak,"bir iş çok gürültülü, telaş ve heyecan içinde yapılmak" yer yarılıp içine girmek (veya geçmek),yitirilip bir türlü bulamamak yer vermek,"önemli saymak, saygı göstermek" yer tutmak,yer ayırmak yer öpmek,bir büyüğün önüne eğilmek yer kapmak,kalabalık içinde kendine yer bulmak yer kaplamak,önemli bir hacim tutmak yer kabul etmez,çok günahkâr yer etmek,iz bırakmak yer değiştirmek,bulunduğu yerden bir başka yere geçmek yerini bulmak,uygun olan yerde olmak yere batasıca (veya batsın),"`yok olsun, ölsün` anlamında kullanılan bir ilenme sözü" yerlere kadar eğilmek,aşırı saygı göstermek yerle yeksan etmek,yerle bir etmek yerini sevmek,yerini beğenmek yerini tutmak,"bulunmayan bir nesnenin yerini almak, onu aratmamak" yerini yapmak,bir şey elde etmek amacıyla girişimde bulunmak yerle beraber,yer düzeyinde yerle bir etmek,"temeline kadar yok etmek, tahrip etmek" yerle gök bir olsa,`sonu ne olursa olsun` anlamında kullanılan bir söz yerlerde sürünmek,"çok perişan, acınacak bir durumda bulunmak" yerini ısıtmak,bir yerde uzun süre kalmak yerlere geçmek,çok utanıp sıkılmak veya kahrolmak yerleri süpürmek,"saç, etek, paça çok uzun olmak" yer adı,"Yerleşim bölgeleri ile deniz, göl, ırmak, dağ, tepe, bağ, bahçe, vadi vb. yerlerin adı" yer adı bilimi,"Yer adlarını inceleme konusu edinen dil bilimi dalı, toponimi" yer alıştırmaları,"El ve bütün vücut bölümleri için, yeri bir dayanak yüzeyi veya bir tür araç gibi kullanarak düzenlenen hareketler" yer altı,Yerin yüzeyi altındaki bölümü yer altı çarşısı,Yerin yüzeyi altında kurulan dükkânlardan oluşan alışveriş merkezi yer altı kaynakları,"Petrol, gaz, kömür gibi toprak altında bulunan kıymetli ham ürünler" yer altı merdiveni,İşlek yollarda yayalar için yolun altına yapılan merdiven yer altı suları,Geçirimli kayaç ve katmanlardan sızarak yer çekiminin de etkisiyle yer altına inen ve orada akarak veya birikerek yeni bir düzen kuran sular yer altı treni,Metro yer belirteci,Yer zarfı yerberi,Dünya çevresinde dolanan bir uydunun gerçek veya görünür yörüngesinin Dünya'ya en yakın noktası yer biçimleri,Engebe yer bilimci,"Yer bilimi uzmanı, jeolog" yer bilimi,"Yer yuvarlağının yapısını, birleşimini, evrimini inceleyen bilim, arziyat, jeoloji" yer bilimsel,"Yer bilimle ilgili, jeolojik" yer cücesi,"Kısa boylu, çokbilmiş, kurnaz kimse" yer çamı,"Yüksekliği 5-10 santimetre olan, limon sarısı renkli, otsu bir bitki, yer servisi (Ajuga chamaepitys)" yer çekimi,"Yer kütlesinin çekimi etkisiyle bir cismin, türlü bölümlerine uygulanan güçlerin bileşkesi, arz cazibesi" yer çekirdeği,Yer merkezinde toplanmış olan çok yoğun küresel kütle yerdegezen,Yılan yer değiştirme,"Bir yerden başka bir yere gitme, tebdilimekân" yerden bitme,"Kısa boylu, yerden yapma" yerden selam,"Elin yerlere kadar uzatılmasıyla verilen selam biçimi, yerden temenna" yerden yapma,Yerden bitme yer domuzu,"Afrika'da yaşayan, uzun kulaklı, uzun burunlu memeli" yer domuzugiller,Damarlı dişliler takımından yer domuzu familyasının genel adı yere doğrulum,Yere yönelim yeregeçen,Havuç yerel,Yöresel yerelleşme,"Yerelleşmek işi, yöreselleşme, mahallîleşme" yerelleşmek,"Yerel bir özellik kazanmak, yöreselleşmek, mahallîleşmek" yerelleştirme,Yerelleştirmek işi yerelleştirmek,Yerel duruma getirmek yer elması,"Birleşikgillerden, kök sapları yumru durumunda olan bir bitki (Helianthus tuberosus)" yerel radyo,Belli bir bölgeye yayın yapan düşük frekanslı radyo istasyonu yerel saat,Güneş'in 0 meridyen noktasından geçmekte olduğu anda ayarlanan saat yerel yayın,Belli bir bölgeye radyo ve televizyon aracılığıyla yayın yapma yerel yönetim,"İl, belediye veya köy halkının oradaki ortak yerel gereksinimlerini karşılayan ve genel karar organları oradaki halk tarafından seçilen kamu tüzel kişisi, mahallî idare" yereşeği,Makaslı böcek yerey,Arazi yere yönelim,"Bitkilerde kök ve sapların, yer çekimi etkisi ile belli bir doğrultu almaları özelliği, yere doğrulum, jeotropizma" yer fesleğeni,"Sütleğengillerden, otsu veya odunsu sürüngen gövdeli bitki, yaban fesleğeni (Mercurialis)" yer fıstığı,"Baklagillerden, çiçekleri döllendikten sonra toprağa gömülerek meyve veren bir tarım bitkisi, araşit (Arachis hypogaea)" yer geçidi,Yer altında bulunan geçit yergi,"Bir kimseyi, bir toplumu, bir düşünceyi, bir nesneyi, bir göreneği yermek için yazılmış yazı veya söylenmiş söz, hicviye, hiciv, satir" yergici,Yerme huyu olan kimse yergicilik,Yergici olma durumu yer hostesi,Uçağa binecek olan yolcuların bilet işlemlerini yapan veya biniş kartlarını toplayan görevli yerilme,Yerilmek işi yerilmek,"Yerme işine konu olmak, kötülenmek" yerinde,"İyi, yeterli" yerinde bulmak,doğru olduğunu kabul etmek yerindelik,"Yerinde olma durumu, isabet" yerinden yönetim,"Merkezî yönetimin bazı hak ve yetkilerinin yerel yönetimlerce kullanılması, ademimerkeziyet" yerine,Bir şeyin veya bir kimsenin yerini almak üzere yerinme,"Yerinmek işi, teessüf" yerinmek,Acınmak yer istasyonu,Uzay araştırmalarında yeryüzünde yapılan çalışmaların gerçekleştiği merkez yer kabuğu,"Dünya'nın dışını çepeçevre kaplayan, üzerinde karalar ve denizlerin bulunduğu bölüm, yeryüzü" yer katı,Giriş katı yerküre,"Üstünde yaşadığımız gök cismi, yer, yer yuvarı, yer yuvarlağı" yerleşik,Belli bir yere yerleşmiş yerleşiklik,Yerleşik olanın özelliği yerleşilme,Yerleşilmek işi yerleşilmek,Yerleşme işine konu olmak veya yerleşme işi yapılmak yerleşim,"Yerleşme, iskân" yerleşim alanı,Yerleşim merkezi yerleşim merkezi,"İl, ilçe, köy gibi halkın bir arada yaşadığı yerler, yerleşim alanı, meskûn mahal" yerleşke,"Bir üniversitenin genellikle kent dışında derslik, öğrenci yurdu gibi her türlü yapı ve etkinlik alanlarıyla toplu bir biçimde bulunduğu yer, kampüs" yerleşme,Yerleşmek işi yerleşmek,"Yerine iyice oturmak, yerinde sabit olmak" yerleştirilme,Yerleştirilmek işi yerleştirilmek,Yerleştirme işine konu olmak yerleştirme,Yerleştirmek işi yerleştirmek,Yerleşmesini sağlamak yerli,"Taşınamayan, başka yere götürülemeyen" yerli dolap,Gömme dolap yerlileşme,Yerlileşmek işi yerlileşmek,"Bir yerde, bir ülkede çok uzun süre kalmış olmak" yerli malı,"Ülkede yetiştirilen veya üretilen sebze, meyve veya malların hepsi" yerli yerinde,Eskiden olduğu yerde yerli yerinde olmak,eskiden olduğu yerde bulunmak yerli yerine oturmak,uygun düşmek yerli yerine,Kendine ait olan yere yerli yersiz,Uygun zamanı olup olmadığı düşünülmeden yer mantarı,Domalan yerme,"Yermek işi, zem" yermek,"Kötülüklerini söylemek, zemmetmek" yermeli,"Yerici bir özelliği de bulunan (söz), pejoratif" yermerkezcilik,"Yer yuvarlığını evrenin merkezi sayanların görüşü, yer özekçilik, jeosantrizm" yer merkezli,Yer özekçil yer meşesi,Kurtluca yer minderi,"Yere serilerek üzerine oturulan yün, pamuk, sünger vb.yle doldurulmuş minder" yer mumu,"Petrol ve terebentin içinde eriyen, doğal hidrokarbonlardan oluşan bir mum türü, ozokerit" yer odası,Tabanı yerle bir olan oda yer ölçümü,"Yerin boyutlarını ve biçimini konu olarak inceleyen bilim, jeodezi" yer örümceği,"Toprak içinde ağla döşeli yuva yapan, büyük bir tür örümcek (Mygale avicularia)" yeröte,"Yer çevresinde dolanan bir uydunun yörüngesi üzerinde yere en uzak nokta, evç" yer özekçil,Yermerkezci yer özekçilik,Yermerkezcilik yer palamudu,Kurtluca yer pelidi,Kurtluca yer pırasası,Aslankuyruğu yer sakızı,Bitüm yer sarmaşığı,"Gebre otugillerden, nemli yerlerde, duvar diplerinde yetişen bir bitki (Cleome)" yer sarsıntısı,Deprem yersel,Yerle ilgili yer servisi,Yer çamı yer sıçanı,Köstebek yersiz,Barınacak yeri olmayan yersizlik,Yeri olmama veya yeri yeterli olmama durumu yersiz yurtsuz,Barınacak yeri olmayan yersiz yurtsuz kalmak,"barınacak bir yeri bulunmamak, oturacak yeri olmamak" yer sofrası,Yerde kurulan sofra yer solucanı,"Halkalılardan, nemli topraklarda yaşayan bir solucan (Lumbricus terrestris)" yer üstü,Yerin yüzeyi üstündeki bölümü yer yağı,Petrol yer yatağı,Yere serilen yatak yer yurt,"Oturulan, yaşanılan yer" yer yuvarlağı,Yerküre yeryüzü,Yer kabuğu yer zarfı,"Bir fiilin anlamını yer göstererek belirleyen, sınırlayan zarf, yer belirteci, mekân zarfı: İçeri giriniz. Yukarı çıkınız" yestehleme,Yestehlemek işi yestehlemek,Büyük abdest yapmak yeşerme,Yeşermek işi yeşermek,"Bitki yaprak vermek, yapraklanmak" yeşerti,Yeşermiş yer yeşertme,Yeşertmek işi yeşertmek,Yeşermesini sağlamak yeşil,"Sarı ile mavinin karışmasından ortaya çıkan, bitki yapraklarının çoğunda görülen renk" yeşilbağa,"Yeşil renkli bir tür küçük kurbağa, yaprak kurbağası" yeşilbaş,"Ördekgillerden, tüyleri mavi, beyaz, kara, kahverengi, erkeğinin başı yeşil renkli bir tür yaban ördeği (Anas platyrhynchos)" yeşilbiber,"Yeşil renkli, taze, sivri veya dolma biber" yeşilçekirge,"Böcekler sınıfının düz kanatlılar takımından, uzun ince duyargalı, 5-6 santimetre uzunluğunda, yeşil renkte bir tür böcek" yeşil ışık,Trafikte yolun geçişe açık olduğunu gösteren ışık yeşil ışık yakmak,"uygun olabileceğini, izin verilebileceğini belli etmek" yeşil kuşak,Ormanlık ve yeşillik alan yeşillenme,Yeşillenmek işi yeşillenmek,"Yeşil duruma gelmek, yeşil olmak, yeşermek" yeşilli,Yeşili olan yeşillik,Yeşil olma durumu yeşil oy,Çekimser davranıldığını gösteren oy yeşil saat,Görüşme yapılabilecek zaman dilimi yeşil saha,Futbol oynanan alan yeşilsazan,Tatlısu kayası yeşilzeytin,Zeytinin salamura edilmiş yeşil renkli türü yeşim,"Açık yeşil ve pembe renkli, kolay işlenen, değerli bir taş" yetenek,"Bir kimsenin bir şeyi anlama veya yapabilme niteliği, istidat, kabiliyet, kudret " yetenekli,"Yeteneği olan, kabiliyetli, istidatlı" yeteneklilik,"Yetenekli olma durumu, kabiliyetlilik, istidatlılık" yeteneksiz,"Yeteneği olmayan, kabiliyetsiz, istidatsız" yeteneksizlik,"Yeteneksiz olma durumu, kabiliyetsizlik, istidatsızlık" yeter,"İhtiyacı karşılayacak kadar olan, kâfi" yeter derecede,yeterli ölçüde yeteri kadar,yetecek ölçüde yeterince,"Gerektiği kadar, gereğince, istenildiği kadar, yeter sayıda, kararında" yeterli,"Bir işi yapma gücünü sağlayan özel bilgisi olan, kifayetli, ehliyetli" yeterli olmak,bir işi yapabilme gücü bulunmak yeterlik,Yeterlilik yeterlik belgesi,Belli bir alanda uzman olunduğunu belirten belge yeterlik eğitimi,"Bir görev dalında veya belli bir konuda ön bilgili ve yetenekli kişilerin, bu bilgi ve yeteneklerini güçlendirmeye yarayan eğitim" yeterlik fiili,"Olumlusu, herhangi bir fiilin -e zarf-fiil eki ve bilmek fiil kökünün birleşmesiyle ortaya çıkan ve yeterlik kavramı veren, olumsuzu ise herhangi bir fiilin -e zarf-fiil eki ile -me olumsuzluk ekinin birleşmesiyle oluşan ve yetersizlik kavramı veren birleşik fiil: Söyleyebilmek, yapabilmek, yapamamak gibi" yeterlik önergesi,Bir konu üzerindeki konuşmaların yeterli olduğunu bildirmek için toplantı başkanına verilen yazı yeterlik sınavı,Devlet görevlisi olarak alınmada ve bu görevde yükselmede uygulanan sınav yeterlilik,"Yeterli olma durumu, yeterlik" yeter sayı,"Bir toplantının, bir oturumun açılabilmesi için orada bulunması gereken üye sayısı, nisap" yetersiz,"Gerekli bilgi ve yeteneği olmayan, yeterliği olmayan, kifayetsiz, ehliyetsiz" yetersizlik,"Yetersiz olma durumu, kifayetsizlik" yeti,"İnsanda bulunan, bir şey yapabilme yeteneği, kuvve, meleke" yetik,"Yetişmiş, erişmiş, büyümüş" yetim,"Babası ölmüş olan (çocuk), babasız" "yetimi okşamışlar, vay sırtım demiş",öksüzün karnına vurmuşlar (öksüzü dövmüşler) `vay arkam` demiş yetimhane,"Yetim çocukların barındırıldığı, bakıldığı yer" yetimlik,"Yetim olma durumu, babasızlık" yetingen,Kanaatkâr yetingenlik,Kanaatkârlık yetinme,"Yetinmek durumu, kanaat, iktifa" yetinmek,"Bir şeyi kendisi için yeter bularak daha çoğuna gerek görmemek, daha çoğunu istememek, kanaat etmek, iktifa etmek" yetirme,Yetirmek işi yetirmek,"Bitirmek, tamamlamak" yetişek,"Yetişme durumu, eğitim" yetişilme,Yetişilmek işi yetişilmek,"Yetişme işi yapılmak, ulaşılmak" yetişim,"Öğretmen olabilmek için alınan mesleki eğitim derslerinin bütünü, formasyon" yetişkin,"Yetişmiş, olgunlaşmış" yetişkin eğitimi,Yetişkin kimselere yönelik eğitim ve öğretim programı yetişkinlik,Yetişkin olma durumu yetişme,Yetişmek işi yetişmeyesi!,öfke ile söylenen bir ilenme sözü yetiş! (veya yetişin!),yardım istemek için söylenen bir söz yetişmek,"Ulaşmak, ermek, varmak, vasıl olmak" yetişmiş,Gereken niteliğe veya olgunluğa erişmiş yetiştirici,"Üretici, müstahsil" yetiştirilme,Yetiştirilmek işi yetiştirilmek,Yetiştirme işi yapılmak yetiştirim,Bir hayvana herhangi bir amaçla birtakım alışkanlıklar ve beceriler kazandırma işi yetiştirme,Yetiştirmek işi yetiştirmek,"Birini, bir şeyi gitmekte veya gitmek üzere olan bir kimse veya şeye ulaştırmak, ulaşmasını sağlamak" yetiştirme yurdu,"Anne ve babası olmayan veya anne ve babası tarafından bırakılan, haklarında koruma kararı alınan, 7-18 yaşlarındaki çocukların barındırılıp yetiştirildiği eğitim kurumu, çocuk yuvası" yetke,Otorite yetkeli,Otoritesi olan yetki,"Bir görevi, bir işi yasaların verdiği imkânlara göre, belli şartlarla yürütmeyi sağlayan hak, salahiyet, mezuniyet" yetki vermek,yetkilendirmek yetki belgesi,"Bir makam veya organ adına bir işi, bir konuyu yürütmekle görevli olunduğunu gösteren belge" yetki devri,Bir makam veya organın sahip olduğu yetkileri başka bir makam veya organa devretmesi yetki gasbı,Hukuki bir işlemin yetkisiz bir kimse tarafından ele geçirilmesi yetkilendirme,Yetkilendirmek işi yetkilendirmek,Birini yetkili kılmak yetkili,"Herhangi bir işte yetkisi olan (kimse), salahiyetli, salahiyettar" yetkili kılmak,yetkisini kullanma imkânını vermek yetkili merci,Sorumlu ve yetkili makam yetkili yargıç,Bir davayı görmekle ve yürütmekle sorumlu ve ehliyetli hâkim yetkin,"Gerekli olgunluğa erişmiş, olgun, kâmil, mükemmel" yetkinleşme,"Yetkinleşmek işi, tekemmül" yetkinleşmek,"Yetkin bir duruma gelmek, tekemmül etmek" yetkinlik,"Yetkin olma durumu, olgunluk, kemal, mükemmeliyet" yetkisiz,"Herhangi bir işte yetkisi olmayan, salahiyetsiz" yetkisizlik,"Yetkisiz olma durumu, salahiyetsizlik" yetme,Yetmek işi yetti artık (veya gayrı),bir olaydan veya sözden aşırı derecede sıkıntı duyulduğunu anlatan bir söz yetmek,"Bir gereksinimi karşılayacak, giderecek nicelikte olmak" yeter de artar,`fazlasıyla yeter` anlamında kullanılan bir söz yeter ki,"ancak, şu şartla" yetmişine merdiven dayamak,ileri yaşlara ulaşmak yetmiş,Altmış dokuzdan sonra gelen sayının adı yetmişer,Yetmiş sayısının üleştirme sayı sıfatı yetmişinci,"Yetmiş sayısının sıra sıfatı, sırada altmış dokuzuncudan sonra gelen" yetmişlik,Bir şeyden içinde yetmiş tane bulunan yevmi,"Günlük, gündelik" yevmiye,Gündelik yevmiyeci,Gündelikçi yevmiye defteri,Günlük defter yevmiyeli,Gündelikli yeygi,"Hayvanlar için saklanan kışlık yiyecek, yem" Yezidi,"Musul, Halep ve Bağdat bölgelerinde yaygın bulunan, Tanrı'nın iyiliği, şeytanın kötülüğü temsil ettiğine, Tanrı ile şeytan arasında sürekli bir tartışma olduğuna inanan bir mezhep" Yezidilik,Yezidilerin bağlı olduğu din inancı yezit,Nefret edilen kimseler için kullanılan bir söz yezitlik,"Yezit olma durumu, yezit gibi davranma, kötülük, hainlik" yığdırma,Yığdırmak işi yığdırmak,Yığma işini yaptırmak yığılı,Yığılmış olan yığılışma,"Yığılışmak işi, izdiham" yığılışmak,"Bir yerde birikmek, toplanmak" yığılma,Yığılmak işi yığılmak,Yığma işine konu olmak veya yığma işi yapılmak yığılıp kalmak,birikmek yığın,"Bir şeyin yığılmasıyla oluşturulan küme, tepe" yığınak,Bir şeyin biriktiği yer yığın bulut,Kesif ve yoğun nitelikli bulut tabakası yığın kültürü,"Toplumsal yapı ayrılıkları gözetilmeksizin televizyon, radyo, sinema, basın vb. kitle iletişim araçlarıyla yaygınlaştırılan kültür" yığınla,"Çok, pek çok" yığıntı,Bir araya yığılmış şeyler kümesi yığış,Yığma işi yığışık,Üst üste birikmiş yığışım,"Molozların çimento durumuna dönüşmesiyle oluşan kütle, konglomera" yığışma,Yığışmak işi yığışmak,"Bir araya gelip toplanmak, birikmek" yığma,Yığmak işi yığmak,Bir tepe oluşturacak biçimde üst üste koymak yıkama,Yıkamak işi yıkamak,Su veya başka bir sıvı kullanarak bir şeyi temizlemek yıkanış,Yıkanma işi yıkanma,Yıkanmak işi yıkanmak,Yıkama işi yapılmak veya yıkama işine konu olmak yıkatma,Yıkatmak işi yıkatmak,Yıkama işini yaptırmak yıkayıcı,Yıkama işini yapan kimse yıkayış,Yıkama işi yıkı,Harabe yıkıcı,Yıkmacı yıkıcılık,Yıkıcı olma durumu yıkık,"Yıkılmış olan, harap, viran" yıkılış,Yıkılma işi yıkılma,Yıkılmak işi yıkılmak,Yıkma işi yapılmak veya yıkma işine konu olmak yıkım,Yıkma işi yıkım olmak,büyük zarara yol açmak yıkımcı,Yapıları yıkma işini yapan kimse yıkıntı olmak,birini çok zarara sokmak yıkıntı,"Yıkılma, yıkım, mahvolma" yıkış,Yıkma işi yıkışma,Yıkışmak işi yıkışmak,Güreşmek yıkkın,Harap yıkkınlık,Haraplık yıkkınlık göstermek,yıkılmaya yüz tutmak yıkma,Yıkmak işi yıkmacı,"Yıkılması uygun görülen bir yapının yıkılması işini üstlenen ve yıkıntılarını satın alan kimse, yıkıcı" yıkmak,"Kurulu bir şeyi parçalayarak dağıtmak, bozmak, tahrip etmek" yıktırılma,Yıktırılmak işi yıktırılmak,Yıkma işi yaptırılmak yıktırma,Yıktırmak işi yıktırmak,Yıkma işini yaptırmak yıl,"Dünya'nın, Güneş çevresinde tam bir dolanım yapması için geçen 365 gün, 5 saat ve 49 dakikalık zaman" yıl on iki ay,"sürekli olarak, sürekli bir biçimde" yıl uğursuzun,"arsız, yüzsüz kimselerin el üstünde tutulduğu zamanı anlatan bir söz" yılan,"Sürüngenlerden, ayaksız, ince ve uzun olanların genel adı, yerdegezen, uzun hayvan" yılan gibi,"hain, sevimsiz ve soğuk (kimse)" yılan gibi sokmak,bir kimseye sinsice kötülük etmek yılanın kuyruğuna basmak,kötü bir kimseye kötülük yapacak fırsat vermek yılan balığı,"Yılan balığıgillerden, yılana benzeyen, kaygan derili, ince uzun ve eti beğenilen bir balık (Anguilla)" yılan balığıgiller,"Örnek türü yılan balığı olan, karınları yüzgeçsiz balıklar familyası" yılanbaşı,Atların takımlarına süs olarak takılan bir çeşit deniz böceği kabuğu yılancı,Yılan besleyen veya yılan oynatan kimse yılancık,"Streptokok denilen mikropların bir sıyrığa veya yaraya bulaşarak yaptıkları hastalık, kızılyörük" yılancıl,En çok yılanla beslenen bir kuş (Threshkiornis aethiopica) yılan çıyan,Zehirli sürüngenler yılan çiçeği,Bir tür kıvrımlı eğrelti otu yılandili,Küçük eğrelti otu (Ophioglossum) yılan gömleği,"Yılanların üzerinden her yıl sıyrılarak değişen üst deri, yılan kavı" yılan hikâyesi,"Uzayıp giden, bir türlü sonuca bağlanamayan sorun" yılaniğnesi,Kemikli balıklar takımının deniziğnesigiller familyasından bir tür balık yılankavi,"Dolambaçlı, dolanarak giden" yılankemiği,Yapana hiçbir zaman huzur ve rahat yüzü göstermeyen suç yılan taşı,"Rengi ve billur yapısı farklı birçok türü olan, minerallerin başkalaşmasıyla oluşan kütle, serpantin" yılanyastığı,"Yılanyastığıgillerden, sulak ve nemli yerlerde yetişen, kök sapında süt görünüşünde, yakıcı ve acı bir öz su bulunan, zehirli bir bitki (Dracunculus vulgaris)" yılanyastığıgiller,"Bir çeneklilerden, danaayağı, yılanyastığı vb. cinsleri içine alan bir bitki familyası" yılaşırı,"Bir yıl ara ile, iki yılda bir, bienal" yılbaşı,Ocak ayının birinci günü yıldan yıla,Her yıl Yıldırak,Süheyl yıldırak,Şimşek yıldırama,Yıldıramak durumu yıldıramak,Parıldamak yıldırılma,Yıldırılmak işi yıldırılmak,Yıldırma işine konu olmak yıldırım,"Gök gürültüsü ve şimşekle görülen, hava ile yer arasındaki elektrik boşalması, saika" yıldırımla vurulmuşa dönmek,yıldırım çarpmışa dönmek yıldırım gibi,büyük bir hızla yıldırım çarpmışa dönmek,apansız kötü bir durum karşısında kalıp ne yapacağını bilememek yıldırımları üstüne çekmek,"bazı davranışlarıyla birçok kimseyi kızdırarak saldırılarına, eleştirilerine yol açmak" yıldırım aşkı,Birdenbire oluşan aşk yıldırımkıran,Yıldırımsavar yıldırımlı,"Yıldırım oluşan, yıldırım düşen (hava)" yıldırımlık,Yıldırımsavar yıldırım nikâhı,Özel durumlarda işlemlerin hızlandırılmasıyla yapılan nikâh yıldırımsavar,"Yıldırımların zararını önlemekte kullanılan, ucunda bakır veya platin bulunan, 5-10 metre uzunluğunda demir çubuk ve bununla toprak veya kuyu arasında çekilen bakır telden oluşan koruma aracı, siperisaika, yıldırımkıran, yıldırımlık, yıldırım siperi, paratoner" yıldırım siperi,Yıldırımsavar yıldırım takla,"Başı yere değdirmeden tek omuz üzerinde, tek elle apansız atılan takla" yıldırım telgraf,Haberleşmede çok acele gönderilen telgraf yıldırma,Yıldırmak işi yıldırmak,Gözdağı vermek yıldır yıldır,"Pırıl pırıl, ışıl ışıl" yıldız akmak (veya kaymak veya uçmak),yıldız gökyüzünde hızla yer değiştirmek yıldızı (veya yıldızları) barışmamak,"görüş, duygu ve düşünce bakımından uyuşmamak" yıldızı parlamak,"başarı yönünden herkesin dikkatini çekecek bir duruma gelmek, ün kazanmak" yıldızı sönmek,ününü yitirmek yıldızları saymak,geceleri uyku uyuyamamak yıldız,"Çekirdeğinde oluşan füzyon sonucunda açığa çıkan enerjiyi uzaya ışınım biçiminde yayan, ışıklı gök cisimlerinden her biri" yıldız anasonu,"Manolyagillerden, Japonya'da yetişen, meyveleri zehirli bir ağaççık (İllicium anisatum)" yıldız barışıklığı,"Karşılıklı iyi geçinme, hoş geçinme" yıldız bilimci,Astrolog yıldız bilimi,Astronomi yıldız böceği,Ateş böceği yıldız çiçeği,"Birleşikgillerden çiçekleri katmerli, yıldız biçiminde ve türlü renkte bir süs bitkisi, dalya (II) (Dahlia)" yıldız falcılığı,"Yıldızların etkilerinin incelenmesi yoluyla insanların yazgısını önceden görme ve karakterlerini belirleme uğraşısı, müneccimlik, astroloji" yıldız falcısı,"Yıldızların durum ve hareketlerinden anlam çıkararak falcılık yapan kimse, müneccim, astrolog" yıldız günü,Dünya'nın yıldızlara göre tam bir dönüşü için geçen süre yıldızı dişi,"Herkesçe sevilen, sempatik" yıldızı düşük,"Şanssız, talihsiz" yıldız kara yel,Kara yel ile kuzey arasında esen yel yıldız kurdu,Ateş böceği yıldız kümesi,Kütle çekimi altında birbirlerine bağlı yıldızlar topluluğu yıldızlama,Yıldızlamak işi yıldızlamak,Rüzgâr kuzeyden esmeye başlamak yıldızlaşma,Yıldızlaşmak işi yıldızlaşmak,"Bir işte, bir meslekte üstün başarı göstermek, yıldız durumuna gelmek" yıldızlı,Üzerinde yıldız bulunan yıldızlık,Yıldız olma durumu yıldız omurlular,Omurgalı hayvanlardan balıklar sınıfının köpek balıklar takımının bir alt sınıfı yıldız poyraz,Kuzeydoğu ile kuzey arasında esen yel yıldız saati,Yıldız zamanını gösteren saat yıldız savaşı,Bilim kurgu filmlerde yıldızlar arasında geçen savaş yıldızsız,"Bulutlu, kapalı, açık olmayan" yıldız tabya,Girintili ve çıkıntılı yapısıyla yıldız meydana getiren tabya yıldız taşı,"İçinde, ışık altında parlayan mika tanecikleri bulunan, sarı esmer renkte bir kuvars türü" yıldız yağmuru,Birçok akan yıldızın birden görünmesi yıldız yasemini,Zakkumgiller familyasından her mevsim yeşil olma özelliğini koruyan odunsu bir bitki yıldız yeli,Kuzeyden esen soğuk yel yıldız yılı,Dünya'nın bir yıldız ile yeniden aynı doğrultuya gelmesi için geçen süre yıldız zamanı,Dünya'nın yıldızlara göre tam bir dönüş süresini temel alan zaman yıl dönümü,"Herhangi bir olayın üzerinden bir yıl geçtikten sonra yeni bir yılın başladığı gün, seneidevriye" yılgı,Fobi yılgın,"Yılmış, korkmuş olan" yılgınca,Yılgın bir biçimde yılgınlık,Yılgın olma durumu yılgın yılgın,Ürkerek yıl halkası,"Ağaçta, bir büyüme döneminde oluşan çembersel bölüm" yılık,"Çarpık, eğri (ağız)" yılışık,Yapmacık davranışlarla hoş görünmeye çalışan yılışıkça,Yılışık bir biçimde yılışıklık,Yılışık olma durumu yılışkan,Hoşa gitmek düşüncesiyle sürekli olarak ve yapmacıklı bir biçimde gülen (kimse) yılışkanlık,Yılışkan olma durumu yılışma,Yılışmak işi yılışmak,Yapmacık davranışlarla hoş görünmeye çalışmak yılkı,"At, eşek gibi tek tırnaklı hayvan sürüsü" yılkıcı,Yılkı işiyle uğraşan kimse yılkılık,Yılkıya ayrılmış at yıllama,Yıllamak işi yıllamak,Bir yerde uzun süre kalmak yıllanma,Yıllanmak işi yıllanmak,Üzerinden bir veya daha çok yıl geçmek yıllatma,Yıllatmak işi yıllatmak,Üzerinden çok zaman geçirmek yıllık,"Bir yıl için, senelik, senevi" yıllıkçı,Yıllıklı yıllık ortalama,Bir yılın verilerine göre hesaplanan ortalama yılma,Yılmak işi yılmak,Bir işten gözü korkup vazgeçmek yılmaz,"Bir işten gözü korkup vazgeçmeyen, yılmayan" yılmazlık,Yılmaz olma durumu yıprak,"Yıpranmış, aşınmış, eski" yıpramak,"Aşınıp eskimek, incelmek" yıpranma,Yıpranmak işi yıpranmak,"Zamanla veya çok kullanılma sonucu aşınmak, eskimek" yıpratma,Yıpratmak işi yıpratmak,"Yıpranmış duruma getirmek, eskitmek" yır,"Ezgi, türkü, nağme" yırık,Yırtılmış yırlama,Irlama yırlamak,Irlamak yırtıcı,Beslenmek için başka hayvanları parçalayarak yiyen (hayvan) yırtıcı hayvan,Vahşi hayvan yırtıcı kuş,Ehlîleştirilmemiş vahşi kuşlara verilen genel ad yırtıcılar,"Örnek hayvanı kartal veya baykuş olan, pençeli, eğri gagalı, etobur kuşlar takımı" yırtıcılık,Yırtıcı olma durumu yırtık,Yırtılmış olan yırtıkça,"Girişken, becerikli" yırtıklık,Yırtık olma durumu yırtık pırtık,"Parça parça olmuş, eskiyip parçalanmış, eski püskü" yırtılış,Yırtılma işi yırtılma,Yırtılmak işi yırtılmak,Yırtma işi yapılmak veya yırtma işine konu olmak yırtılmış,Yırtık duruma gelmiş yırtılmışlık,Yırtılmış olma durumu yırtınış,Yırtınma işi yırtınma,Yırtınmak işi yırtınmak,Parçalanırcasına bağırmak yırtış,Yırtma işi yırtlak,Göz kuyruğu yırtılmış gibi açık duran (göz) yırtma,Yırtmak işi yırtmaç,"Çoğunlukla etek, paça veya kol yeninde, dikilmemiş uzunca açıklık" yırtmaçlı,Yırtmacı olan yırtmaçsız,Yırtmacı olmayan yırtmak,"Kâğıt, kumaş gibi bükülüp katlanan şeyleri parçalamak" yırttırma,Yırttırmak işi yırttırmak,Yırtma işini yaptırmak yısa,Birçok kişinin birlikte yaptığı işte birbirlerine gayret vermek için söylenen bir söz yısa beraber!,hep birlikte yısa etmek,çekmek yıvışık,"Islak, kaygan, yapışkan" yıvışıklık,Yıvışık olma durumu yıvışma,Yıvışmak işi veya durumu yıvışmak,"Cıvık bir duruma gelmek, cıvıklaşmak" yıvış yıvış,Laubali bir biçimde yiğit,"Güçlü ve yürekli, alp, kahraman, mert" yiğitbaşı,Esnaf loncalarının kararlarını yürüten kimse yiğitçe,Yiğit yiğitleme,Koçaklama yiğitlendirme,Yiğitlendirmek işi yiğitlendirmek,"Yüreklendirmek, cesaretini artırmak, cesaretlendirmek" yiğitlenme,Yiğitleşme yiğitlenmek,Yiğitleşmek yiğitlik taslamak,yiğitmiş gibi davranmak yiğitlik sende kalsın,"`her zaman özverili, hoşgörülü ve ılımlı ol` anlamında kullanılan bir söz" yiğitliğe leke (veya bok) sürmemek,mertliğe aykırı davranışta bulunmamak yiğitlik,"Yiğit olma durumu, yiğitçe davranış, erkeklik, yüreklilik, cesaret, mertlik" yiğitlik etmek,"yüreklilik, cesaret göstermek" yilbik,Sara yine,"Yeniden, bir daha, tekrar, gene" yineleme,Tekrarlama yinelemek,Tekrarlamak yinelemeli,Tekrarlı yineleniş,Tekrarlanış yinelenme,Tekrarlanma yinelenmek,Tekrarlanmak yineletme,Tekrarlatma yineletmek,Tekrarlatmak yineleyiş,Tekrarlayış yirik,"Yarık, yırtık" yirmi,On dokuzdan sonra gelen sayının adı yirmi beşlik,Yirmi beş kuruş veya lira değerinde para yirmilik,İçinde yirmi tane bulunan yirminci,"Yirmi sayısının sıra sıfatı, sırada on dokuzuncudan sonra gelen" yirmişer,Yirmi sayısının üleştirme sayı sıfatı yirmişerlik,İçinde yirmi tane bulunan yirmi yaş dişi,Akıl dişi yitik,Kayıp olan şey yitiklik,Yitik olma durumu yitim,Kayıp yitirilme,Yitirilmek işi yitirilmek,Yitirme işi yapılmak yitiriş,Yitirme işi yitirme,Yitirmek işi yitirmek,"Ne olduğunu, nerede bulunduğunu bilememek, kaybetmek" yitme,Yitmek işi yitip gitmek,"görünmez olmak, ortadan kalkmak" yitmek,"Yok olmak, ortadan kalkmak, kaybolmak" yiv,"Bir yüzeyin üzerinde çizgi biçiminde olan, sarmal girinti veya çıkıntı" yivaçar,"Metal çubuk ve borulara diş açan alet, pafta" yivleme,Yivlemek işi yivlemek,Dikerek eklemek yivli,"Yivi olan, üzerine yiv açılmış olan" yiyecek,Yenmeye elverişli olan her şey yiyici,Yiyen yiyicilik,"Yiyici olma durumu, irtikâp" yiyim,Yeme işi yiyim yeri etmek (veya yapmak),bir yeri kendi çıkarına kullanmak yiyimli,Zevkle yenen yiyinti,Yeme içme işi yiyintili,Lezzetli yiyiş,Yemek işi yo,`Hayır` anlamında kullanılan bir söz yobaz,"Dinde bağnazlığı aşırılığa vardıran, başkalarına baskı yapmaya yönelen (kimse)" yobazca,Yobaz bir biçimde yobazlaşma,Yobazlaşmak işi yobazlaşmak,Yobaz duruma gelmek yobazlık,"Yobaz olma durumu, yobazca davranış" yoga,Ruhsal yaşama ve bedene egemen olmayı amaçlayan Hint felsefe sistemi yogi,Yoga felsefesini uygulayan kimse yoğ,Eski Türklerde ölüler için yapılan tören yoğalma,Yoğalmak işi yoğalmak,"Varlığı ortadan kalkmak, yok olmak" yoğaltılma,Yoğaltılmak işi yoğaltılmak,Yoğaltma işi yapılmak yoğaltım,Tüketim yoğaltma,Yoğaltmak işi yoğaltmak,Tüketmek yoğrulma,Yoğrulmak işi yoğrulmak,Yoğurma işi yapılmak veya yoğurma işine konu olmak yoğrum,Yoğurma işi yoğun,"Hacmine oranla ağırlığı çok olan, kesif" yoğun bakım,Ağır hastaların tedavisi için uygulanan özel bakım yoğunlaç,Kondansatör yoğunlaşma,"Yoğunlaşmak işi, konsantrasyon" yoğunlaşmak,"Yoğun duruma gelmek, tekâsüf etmek, konsantre olmak" yoğunlaştırma,Yoğunlaştırmak işi yoğunlaştırmak,"Yoğun duruma getirmek, teksif etmek" yoğunluk,Yoğun olma durumu yoğunlukölçer,"Sıvıların özgül ağırlığını ölçen araç, dansimetre" yoğurma,Yoğurmak işi yoğurmak,Katı veya toz durumundaki bir maddeyi herhangi bir sıvı ile karıştırarak hamur durumuna getirmek yoğurt çalmak,yoğurt yapmak için süte yoğurt mayası koymak yoğurt gibi,koyu ve katılaşmış (nesne) yoğurt,"Maya katılarak koyulaştırılmış beyaz, kıvamlı bir süt ürünü" yoğurt çiçeği,Papatya yoğurt çorbası,"Yoğurt, nane, pirinç ve yağ karışımıyla hazırlanan bir çorba türü" yoğurtçu,Yoğurt yapan veya satan kimse yoğurtçuluk,Yoğurt yapma veya satma işi yoğurthane,Yoğurt yapılan yer yoğurtlama,Yoğurtlamak işi yoğurtlamak,Yoğurt katmak yoğurtlu,"İçine yoğurt katılmış, içinde yoğurt bulunan" yoğurtlu kebap,"Dilimlenmiş küçük pide, yoğurt ve etten oluşan bir yemek türü" yoğurtma,Yoğurtmak işi yoğurtmak,Yoğurma işini yaptırmak yoğurt otu,"Kökboyasıgillerden, çiçekli dal uçlarında sütü kestirmekte kullanılan maya bulunan, bir yıllık veya çok yıllık otsu bitki, çobansüzgeci (Galium)" yoğurt tatlısı,"Yumurta, yoğurt ve erimiş yağ karışımının içine toz şeker, un, irmik, kabartma tozu, vanilya ve Hindistan cevizi karıştırılarak hazırlanan bir tatlı türü" yok,"Bulunmayan, mevcut olmayan (nesne, kimse vb.), var karşıtı" yok ananın örekesi,saçma bir söze karşı verilen karşılık yok canım,"`öyle şey olmaz, hayır, inanmayın` anlamında kullanılan bir söz" yok devenin başı (veya pabucu veya nalı),çok abartılı bir söz karşısında kullanılan bir söz yok etmek,"ortadan kaldırmak, ifna etmek, izale etmek" yok oğlu yok,aranıp da bulunmayan kimse veya şey için kullanılan bir söz yok olmak,"ortadan kalkmak, kaybolmak" yok satmak,"bir mal, çok satıldığı için çabucak tükenmek" yok yok,`ne istersen var` anlamında kullanılan bir söz yoktan var etmek,"yaratmak, ortaya çıkarmak" yokum,`söz edilen yerde değilim` anlamında kullanılan bir söz yokçu,Nihilist yokçuluk,Nihilizm yoklama,"Yoklamak işi, kontrol" yoklamacı,Kalelerdeki savaş araç ve gereçlerini bakımdan geçirmek için başşehirden gönderilen görevli yoklamak,Dokunarak incelemek yoklanma,Yoklanmak işi yoklanmak,Yoklama işine konu olmak yoklatma,Yoklatmak işi yoklatmak,Yoklama işini yaptırmak yokluk,"Yok olma, bulunmama durumu, adem, ademiyet, fıkdan, gaybubet" yokluk çekmek,yoksulluk içinde bulunmak yokluk eki,"Ad soylu kelimelere gelerek herhangi bir nesne veya özelliğe sahip olmama anlamı katan -sız, -siz eki" yok pahasına,"Çok ucuz bir biçimde, ölü fiyatına" yoksa,`Aksi takdirde` anlamında kullanılan bir söz yoksul,"Geçinmekte çok sıkıntı çeken (kimse, toplum, ülke), parasız, yoksuz, varlıksız, variyetsiz, fakir, fukara, zengin, varsıl karşıtı" yoksullaşma,Yoksullaşmak işi yoksullaşmak,"Yoksul duruma gelmek, fakirleşmek" yoksullaştırma,"Yoksullaştırmak işi, fakirleştirme" yoksullaştırmak,"Yoksul duruma getirmek, fakirleştirmek" yoksulluk,"Yoksul olma durumu, yoksuzluk, variyetsizlik, sefillik, sefalet, fakirlik" yoksulluk çekmek,sürekli yoksulluk içinde bulunmak yoksun,"Belli bir şeyden kendisinde olmayan, belli bir şeyin yokluğunu çeken, mahrum" yoksun bırakmak (veya etmek veya kılmak),"yoksun duruma getirmek, bir şeyin yokluğunu çektirmek" yoksun kalmak,"sahip olunan bir şeyi kaybetmek, kullanamamak" yoksun olmak,"belli bir şeye, sahip olamamak" yoksunlu,Yokluk bildiren yoksunluk,"Yoksun olma durumu, mahrumluk, mahrumiyet" yoksuz,Yoksul yoksuzluk,Yoksulluk yokumsama,Yadsıma yokumsamak,Yadsımak yokuş,"Aşağıdan yukarıya gittikçe yükselen eğimli yer, iniş karşıtı" yokuş aşağı,Yokuşta aşağıya doğru yokuşçu,Özellikle tepe ve yamaçlı yollarda başarılı olan bisiklet yarışçısı yokuş yukarı,Yokuşta yukarıya doğru yok yere,"Hiçbir gereği ve sebebi olmadan, boşu boşuna" yok yoksul,"Zengin olmayan, fakir" yolları ayrılmak,"iki kişi veya topluluk arasında görüş, düşünce ayrılığı ortaya çıkmak, ayrı görüş ve düşünceleri benimsemek" yolunu yapmak,bir işin istediği gibi olması için uygun zemin hazırlamak yolunu tutmak,"benimsemek, gereğini yerine getirmek" yolunu tutmak,o yere doğru gitmeye başlamak yolunu sapıtmak,"doğru yoldan ayrılmak, kötü yola sapmak" yolunu kesmek,"engel olmak, engellemek" yolunu kaybetmek,hangi yoldan gideceğini bilememek yolunu değiştirmek,gittiği yoldan ayrılarak başka yola geçmek yollara dökülmek,kalabalık hâlde yolda olmak yolunu bilmek,yöntemini biliyor olmak yol görünmek,gitmek gerekmek yol gitmek,yolda ilerlemek yol etmek,o yere sık sık gitmek yol çizmek,bir konuda plan yapmak yol bulmak,çare bulmak yol aramak,çare bulmaya çalışmak yol almak,yolda ilerlemek yol açmak,yol yapmak yol,"Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik" yolları tutmak,"geçecek kimselere engel olmak, bırakmamak" yoluna sapmak,başvurmak yol göstermek,"kılavuzluk etmek, yolu bilmeyene anlatmak, tarif etmek" yolu almak,yolun sonuna varmak yolu (veya yolunu) şaşırmak,yanlış yola sapmak yolu açık olmak,"bir iş, önünde engel olmamak" yolun açık olsun,"`yolda bir engelle, bir kazayla karşılaşmamanı dilerim` anlamında yolculara söylenen bir iyi dilek sözü" ... yoluna,... uğruna yoluna bakmak,beklemek yoluna baş koymak,"bir amaca yönelmek, bütün varlığıyla kendini vermek" yolunu bulmak,yasal olmayan yollardan kazanç sağlamak yoluna can (veya canını) vermek,birinin uğruna ölmek yoluna çıkmak,karşılamaya gitmek yoluna girmek,"istenilen, gerekli olan biçimde gelişmeye başlamak" yoluna koymak,"istenilen biçime getirmek, düzene koymak" yolu düşmek,bir yerden geçmesi gerekmek yol gözlemek,bir şeyin olmasını ummak yolu açmak,yolda geçişi önleyen engelleri kaldırmak yol kesmek,"geçmesine engel olmak, durdurmak" yolunu beklemek (veya gözlemek),gelmesini beklemek yolunda görünmek,sorunsuz olduğu anlaşılmak yoldan (veya yolundan) kalmak,gidilmek istenen yere gidememek yol iz bilmek,gideceği yolu ve yeri bilmek yoldan çıkmak,"belli bir yol izleyen taşıtlar herhangi bir sebeple yolundan ayrılmak, gitmez olmak" yoldan çevirmek,"gideni durdurmak, gitmesine engel olmak" yolda kalmak,"kaza, doğal afet vb. sebeplerden olayı yolda ilerleyememek, gideceği yere varamamak" yola vurmak,"yolcu etmek, uğurlamak" yola revan olmak,yola çıkmak yola (veya yoluna) koyulmak,yola düzülmek yola gitmek,yolculuğa çıkmak yola getirmek,birinin bir konudaki ters tutumunu düzeltmek yolunda gitmek (veya yürümek),olumlu gelişme göstermek yola düzülmek,gidilecek yere doğru yola çıkmak yola (veya yollara) düşmek,"yola çıkmak, yol almaya başlamak" yola dizilmek,yol kenarında sıralanmak yola çıkmak,araca binmek üzere yolüstünde durmak yol yürümek,yolda gitmek yol yapmak,yol oluşturmak yol yakınken,sezilen veya beliren kötü duruma düşmeden yol vurmak,yol kesmek yol şaşmak,yol çatallaşıp karışmak yol tepmek,çok uzun bir süre yürümek yol tutmak,bir yoldan kimseyi geçirmeyecek biçimde düzen kurmak yol vermek,geçmesine izin vermek yola gelmek (veya yatmak),"istenilen biçimde davranışı kabullenmek, düzelmek, uslanmak" yol ağzı,Bir yolun başka yollarla kesiştiği yer yolak,Patika yol ayrımına gelmek,yolların birbirinden ayrıldığı yerde bulunmak yol ayrımı,Yolların birbirinden ayrıldığı yer yol azığı,Yolluk yol bel,"Geçilen yer, yol" yol boyu,Kara yolunda kenar yolcu,Yolculuğa çıkmış kimse yolcu etmek,yola çıkanı uğurlamak yolcu yolunda gerek,`vakit geçirmeden yola devam edilmeli` anlamında kullanılan bir söz yolculuk etmek,bir yerden başka bir yere gitmek yolculuk,"Ülkeden ülkeye veya bir ülke içinde bir yerden bir yere gidiş veya geliş, gezi, seyahat, sefer" yolcu salonu,"Liman, istasyon, otogar vb. yerlerde, yolcuların giderken veya gelirken oturma, dinlenme imkânını buldukları yer" yoldaş,Yol arkadaşı yoldaşlık,Yoldaş olma durumu yoldaşlık etmek,"bir yolcuya katılmak, birlikte gitmek" yoldurma,Yoldurmak işi yoldurmak,Yolma işini yaptırmak yol erkân,"Usul, yöntem, davranış bilgisi" yol evladı,Yolculuk sırasında arkadaşlık eden kimse yolgeçen hanı,"`Girip çıkanı, geleni gideni çok ve belirsiz olan yer` anlamında kullanılan yolgeçen hanı gibi deyiminde geçer" yol halısı,Yolluk yol işareti,"Yarış yolunda, yol gösteren oklar veya levhalar" yolkesen,Yolda engelleme yapıp soygun düzenleyen yol kilimi,Dar ve uzun olarak dokunmuş kilim türü yollama,Yollamak işi yollamak,Göndermek yollanma,Yollanmak işi yollanmak,"Yollama işi yapılmak, gönderilmek" yollu,Yolu herhangi bir nitelikte olan yolluk,"Yolculuk sırasında yenmek üzere hazırlanan yiyecek, yol azığı" yolma,Yolmak işi yolmak,"Bitki, tüy vb.ni çekerek yerinden çıkarmak, çekip koparmak" yol parası,Yolculuk sırasında harcanmak için ayrılmış para yolsuz,Yolu olmayan yolsuz kalmak,parasız kalmak yolsuzluk,Yolsuz olma durumu yolsuz yöntemsiz,"Bir kurala, bir yönteme uymayan, usulsüz" yol uğrağı,"Geçerken uğranılan, yanından yol geçen yer, uğrak, çiğnek" yoluk,Yolunmuş olan yolunma,Yolunmak işi yolunmak,"Yolma işi yapılmak, çekilip koparılmak" yoluyla,Aracılığıyla yol yol,"Çizgiler biçiminde, iplik iplik" yol yordam,"Uygun olan davranış biçimi, adap, adap erkân" yol yorgunu,Yoldan geldiği için yorulmuş kimse yom,"İyi talih, iyi haber" yom tutmak,uğurlu saymak yoma,"Sabit manevralarda ve gemileri bağlamada kullanılan, üç veya dört kollu halat" yomsuz,Uğursuz yomsuzluk,Uğursuzluk yonca,"Baklagillerden, başak durumundaki çiçekleri kırmızı veya mor renkli, hayvanlara yem olarak yetiştirilen çayır bitkilerinin genel adı (Trifolium)" yoncalık,Yonca tarlası yonca yaprağı,"Kara yollarında alt yoldan üst yola veya üst yoldan alt yola geçmeyi sağlayan, dört yapraklı yonca biçimindeki kavşak" yonga,"Kesilen, yontulan veya rendelenen bir şeyden çıkan parça, kamga" yongalama,Yongalamak işi yongalamak,Yonga durumuna getirmek yongar,Üç teli olan bağlama yonma,Yonmak işi yonmak,Yontmak yont,Başıboş hayvan yont kuşu,Kuyruksallayan yontma,Yontmak işi yontmak,"Bir şeye istenilen biçimi vermek için dış bölümünü keskin bir araçla biçmek, kesmek" Yontma Taş Çağı,Yontma Taş Devri Yontma Taş Devri,"Tarihten önceki zamanların en eski devri, Yontma Taş Çağı" yontu,Heykel yontucu,Heykelci yontuculuk,Heykelcilik yontuk,Yontulmuş yer yontuk düz,"Erozyon etkisiyle oluşmuş, yumuşak engebeli yeryüzü parçası, yalama yazı, peneplen" yontulma,Yontulmak işi yontulmak,Yontma işi yapılmak veya yontma işine konu olmak yonulmak,Yontulmak yordam,"Yatkınlık, alışkanlık, yeti, meleke" yordamlı,Yakışıklı yordamsız,"Çevik olmayan, cansız" yordurma,Yordurmak işi yordurmak,"Yorumunu yaptırmak, yorumlanmasını sağlamak" yorgaya kaldırmak,"atı, binicisini sarsmayan bir biçimde yürümesi için hareketlendirmek" yorga,Biniciyi sarsmayan at yürüyüşlerinden biri yorgalama,Yorgalamak işi yorgalamak,"At yorga yürümek, yorga gitmek" yorgan,"Yatakta örtünmeye yarayan, içi pamuk, yün vb. şeylerle doldurularak dikilmiş geniş örtü" yorgan döşek yatmak,ağır hasta olmak "yorgan gitti, kavga bitti",`anlaşmazlık sebebi olan şey ortadan kalktığında anlaşmazlık da sona erdi` anlamında kullanılan bir söz yorgan kaplamak,yorgana çarşaf geçirmek yorgancı,"Yorgan, yastık, şilte vb. şeyler diken veya satan kimse" yorgancılık,Yorgancının işi yorgan çarşafı,Yorganın alt yüzüne dikilen çarşaf yorgan iğnesi,Yorgan dikmeye yarayan kalın ve uzun bir iğne türü yorgan ipliği,Yorgan dikmek için kullanılan kalın ve sağlam iplik yorgan yüzü,Yorganı kirden ve dış etkilerden korumak için kumaştan yapılan yüz yorgun,"Çalışma vb. sebeplerle beden veya zihin etkinliği yavaşlayan, yorulmuş olan, bitap" yorgun düşmek,"çok yorulmak, bitkin duruma gelmek" yorgunu yokuşa sürmek,"yapılması güç bir işin, büsbütün güç şartlarda gerçekleştirilmesini istemek" yorgun argın,"Çok yorulmuş, gücü kalmamış bir biçimde" yorgunluk,"Çalışma vb. sebeplerle bireyin ruh ve beden etkinlikleri açısından verimlilik düzeyinin azalması, bitaplık" yorgunluk (veya yorgunluğunu) atmak (veya çıkarmak),dinlenmek yorgunluğunu almak,dinlenmesine sebep olmak yorgunluk kahvesi,Dinlenmek amacıyla çalışmaya ara verildiğinde içilen kahve yorma,Yormak işi yormak,Yorgun duruma getirmek yormak,"Bir anlam vermek, yorumlamak" yortma,Yortmak işi yortmak,Koşmak yortu,"Hz. İsa'nın yaşamını, ölümünü, dirilişini ve azizlerin yaşamlarına yansımış olan erdemlerini anmak üzere kilisenin belirlediği kutsal günler" yorulma,Yorulmak işi yorulmak,Yorgun duruma gelmek yorulmak,"Bir sebebe bağlanılmak, yorumlanmak" yorum,"Bir yazının veya bir sözün, anlaşılması güç yönlerini açıklayarak aydınlığa kavuşturma, tefsir" yorum yok,yorumsuz yorumcu,Yorum yapan kimse yorumculuk,Yorumcu olma durumu yorumlama,"Yorumlamak işi, tefsir" yorumlamak,"Bir yazıyı veya bir sözü yorum yaparak açıklamak, tefsir etmek" yorumlanma,Yorumlanmak işi yorumlanmak,Yorumlama işi yapılmak veya yorumlama işine konu olmak yosma,"Şen, güzel, fettan (genç kadın)" yosmalık,"Yosma olma durumu, yosmaca davranış" yosun,"Çoğu sularda, ağaç veya taşların üzerinde yetişen tallı bitkilerin ilkel yapıdaki örneklerine verilen genel ad" yosun bağlamak (veya tutmak),üzerini yosun kaplamak yosuncul,Yosunla beslenen veya yosunların içinde yaşayan yosunlanma,Yosunlanmak durumu yosunlanmak,"Yosun oluşmak, yosunla kaplanmak" yosunlu,"Yosunu olan, yosunla kaplanmış olan" yoz,Doğada olduğu gibi kalarak işlenmemiş olan yozlaşma,"Yozlaşmak durumu, tereddi, dejenerasyon" yozlaşmak,"Özündeki iyi nitelikleri birtakım dış etkenlerle zamanla yitirmek, soysuzlaşmak, özünden uzaklaşmak, bozulmak, dejenere olmak, tereddi etmek" yozlaştırma,Yozlaştırmak işi yozlaştırmak,"Yozlaşmasını sağlamak, yozlaşmasına sebep olmak, soysuzlaştırmak, dejenere etmek" yozluk,"Yoz olma durumu, tereddi" yön,"Belli bir noktaya göre olan yer, taraf" yön vermek,"yeni bir biçim, yeni bir düzen vermek" yön belirteci,Pusula (I) yöndeş,"Yönü aynı olan, aynı yöne bakan" yöndeş açılar,"İki paralel çizginin bir kesenle kesişmesinden oluşan ve biri içte, biri dışta olarak kesenin aynı tarafında kalan açılar" yön eki,Yön gösterme eki yönelik,"Belli bir yöne çevrilmiş olan, müteveccih" yönelim,Yönelme işi yöneliş,"Yönelme işi, yönleniş" yönelme,"Yönelmek işi, yönlenme" yönelme durumu,"Ad soyundan bir sözü yönelme kavramıyla fiile veya bir edata bağlayan -a / -e ekiyle kurulan durum, yönelme hâli, datif: yol-a, ev-e (kadar), kapı-y-a (bakmak), bahçe-y-e vb" yönelme hâli,Yönelme durumu yönelmek,"Belli bir yön tutmak, yüzünü belli bir yöne doğru çevirmek, teveccüh etmek, yönlenmek" yönelmeli,Yönelme durumunda olan yönelmeli tümleç,Yapılan işin anlamını bütünleyen ve yönelme durumunda bulunan tümleç: Çocuklar eve geldi yönelteç,Direksiyon yöneltilme,Yöneltilmek işi yöneltilmek,Yöneltme işi yapılmak yöneltim,Yöneltme işi yöneltme,"Yöneltmek işi, tevcih" yöneltmek,"Bir şeye belli bir yön vermek, yönelmesini sağlamak, çevirmek, tevcih etmek" yönerge,"Herhangi bir konuda tutulacak yol için üst makamlardan alt makamlara belli bir esasa dayanarak verilen buyruk, talimat, direktif" yönetici,"Yönetme gücünü elinde bulunduran kişi, yöneten kişi, idareci, menajer" yöneticilik,"Yönetici olma durumu, idarecilik" yönetilme,Yönetilmek işi yönetilmek,"Yönetmek işi yapılmak, idare edilmek" yönetim,"Yönetme işi, çekip çevirme, idare" yönetim gideri,"Genellikle apartmanlarda, kooperatiflerde yönetimle ilgili işlerin yapılması için toplanan para, ücret" yönetim kurulu,"Bir kuruluşu yönetmekle görevlendirilmiş kimselerin hepsi, umumi heyet" yönetimsel,"Yönetimle ilgili, yönetsel, idari" yönetim yeri,Kamu veya özel kurum ve kuruluşların yönetildiği merkez yönetiş,Yönetme işi yönetme,Yönetmek işi yönetmek,"Bir kurum veya kuruluşun yasalara, kurallara ve belli şartlara uygun biçimde işlemesini sağlamak, idare etmek, tedvir etmek" yönetmelik,Bir kuruluşun çalışma yöntemini belirleyen kuralların tümü yönetmen,"Bir kuruluşu yönetme yetkisi olan kimse, müdür, direktör" yönetmenlik,Yönetmen olma durumu yönetmen yardımcısı,"Yönetmene her konuda yardımcı olmakla görevli kimse, reji asistanı" yönetsel,Yönetimsel yöneylem,Karmaşık sorunların çözümünde ve incelenmesinde bilimsel ve özellikle matematiksel yöntemlerin uygulanışı yöneylem araştırması,Herhangi bir problemi yöneylem yöntemine göre araştıran inceleme yön gösterme eki,"Yön bildiren, yer ve zaman adları yapan ek, yön eki: son-ra, taş-ra, dış-arı, iç-eri vb" yönlendirme,"Yönlendirmek işi, oryantasyon" yönlendirmek,"Bir kimsenin davranış, tutum, yapacağı iş vb. alanlarda izleyeceği yolu göstermek" yönlü,Yönü olan yönlü doğru,Üzerinde bir artı yön belirlenen doğru yönseme,"Belli bir amaca veya sonuca yönelen, faaliyete dönüşmeyen etki gücü, temayül" yönsüz,Yönü olmayan yöntem,"Bir amaca erişmek için izlenen, tutulan yol, usul, sistem, prosedür, politika" yöntem bilgisi,"Bir amaca erişmek için izlenen, tutulan yol, usul ve sistemlere ilişkin bilgi" yöntem bilimi,"Özellikle felsefe ve bilim alanında yöntem araştırmak ve yeni yöntemler yaratmak için ilkeler geliştiren bilim, metodoloji" yöntem bilimsel,"Yöntem bilimle ilgili, metodolojik" yöntemli,"Belli bir yönteme dayanılarak yapılan, metotlu, metodik" yöntemlilik,Yöntemli olma durumu yöntemsiz,"Bir yönteme dayanmayan, düzensiz, uygunsuz, metotsuz" yöntemsizlik,"Yöntemsiz olma durumu, düzensizlik, uygunsuzluk, metotsuzluk" yön zarfı,Yön bildiren zarf yöre,"Bir bölgenin belli bir yer ve çevresini kapsayan sınırlı bölümü, havali, mahal, civar" yöresel,"Belli bir yöre ile ilgili, yerel, mahallî, mevzii, lokal" yöreselleşme,Yerelleşme yöreselleşmek,Yerelleşmek yöresellik,"Yöresel olma durumu, mahallîlik" Yörük,"Hayvancılıkla geçinen, genellikle Toroslarda yaşayan göçebe Türk oymağı, Türkmen" Yörük çadırı,"Yörüklerin iyi korunmuş, kıldan yapılmış, büyük ve geniş çadırı, çatma" yörünge,"Bir gök cisminin hareketi süresince izlediği yol, mahrek" yörüngesine oturmak,yapma uydu uzayda istenilen yörüngede hareket etmek yudum,Sıvı içiminde ağza alınan miktar yudumlama,Yudumlamak işi yudumlamak,"Yudum yudum içmek, acele etmeden yavaş yavaş içmek" yudumlanma,Yudumlanmak işi yudumlanmak,Yudumlama işi yapılmak bir yudumluk,Bir yudum yuf,"Kınama, üzüntü, nefret bildiren bir söz" yuf borusu,"Boynuzdan yapılan bir boru türü, nefir" yuf borusu çalmak,"kınama, üzüntü ve nefretini bildirmek" yufka,"Oklava ile açılan ince, yuvarlak hamur yaprağı" yufka açmak,hamuru yufka durumuna getirmek yufkacı,"Yufka, kadayıf vb.ni yapıp satan kimse" yufkacılık,Yufkacının işi yufka ekmeği,Pideden daha ince açılan bir çeşit ekmek yufka kebabı,Yufka ile etten yapılan bir kebap türü yufkalık,"Az, kıt olma, sığlık" yufka yürekli,"Kötü olaylardan çok çabuk etkilenen, üzülen, bağrı yufka" Yugoslav,Yugoslavya halkından olan kimse Yugoslavyalı,Yugoslavya'da yaşayan kimse yuh çekmek,"beğenilmeyen, tasvip edilmeyen birine veya bir duruma karşı haykırmak" yuh,"Birine karşı beğenilmeyen veya öfke duyulan bir durumda haykırılan söz, yuha" yuha,Yuh yuha çekmek,yuh çekmek yuhaya tutmak,yuh çekmek yuhalama,Yuhalamak işi yuhalamak,Birine `yuha` diye bağırmak yuhalanma,Yuhalanmak işi yuhalanmak,Yuhalama işi yapılmak yukaç,"Yer katmanları kıvrımlarının tümsek bölümü, semer, ineç karşıtı" yukarı,"Bir şeyin üst bölümü, fevk, aşağı karşıtı" "yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal","aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık" yukarıdan,"Tepeden, üstten" yukarıdan almak,"yumuşaklık göstermemek, ağır önerilerde bulunmak, sert davranmak" yukarıdan bakmak,kendini karşısındakinden üstün görmek yukarı mahalle,Bir yerleşim bölgesinin yüksek yerlerinde oluşan mahalle yulaf,"Buğdaygillerden, en çok hayvan yemi olarak yetiştirilen otsu bitki (Avena sativa)" yulaf unu,Kurutulmuş yulaf tanelerinin öğütülmesiyle elde edilen un yuları teslim etmek,yuları ele vermek yuları takmak,"birini sözünden çıkamayacak duruma getirmek, egemenliği altına almak" yuları birinin elinde olmak,"bir kimsenin davranışları birinin denetiminde, yönetiminde olmak" yuları ele vermek (veya kaptırmak),"birinin sözünden çıkmayacak duruma gelmek, kendi iradesiyle davranmamak" yular,Bir yere bağlamak veya çekerek götürmek için hayvanın başlığına veya tasmasına bağlanan ip yuları eksik,"Kaba, anlayışsız (kimse)" yuma,Yumak işi yumak,Yıkamak yumak,"Yuvarlak biçimde sarılmış iplik, yün vb. şey" yumaklama,Yumaklamak işi yumaklamak,Yumak durumuna getirmek yumaklanma,Yumaklanmak işi yumaklanmak,Yumak durumuna gelmek yumdurma,Yumdurmak işi yumdurmak,Yummasını sağlamak yumma,Yummak işi yummak,"Kısarak kapamak, sıkarak kapalı duruma getirmek" yumru,"Yuvarlak, şişkin şey" yumrucuk,"Küçük yumru, ufak şişkinlik" yumruk,Parmakların kapanmasıyla elin aldığı biçim yumruk atmak (veya indirmek),yumrukla vurmak yumruk gibi,yumruk büyüklüğünde yumruk göstermek,"korkutmak, gözdağı vermek" yumruk kadar,"çok iri, büyük" yumruk yumruğa gelmek,yumruklaşmak yumruğuna güvenmek,isteklerini yaptırmak için yalnızca bedensel gücüne güvenmek yumruk hakkı,Zorbalıkla elde edilen şey yumruklama,Yumruklamak işi yumruklamak,Yumrukla vurmak yumruklanma,Yumruklanmak işi yumruklanmak,Yumrukla vurulmak yumruklaşma,Yumruklaşmak işi yumruklaşmak,"Karşılıklı yumruk atmak, yumruk vurarak dövüşmek" yumruk oyuncusu,Boksör yumruk oyunu,Boks yumru kök,"Patates, pancar, yer elması gibi yumru biçiminde olan kök" yumruk topu,"Boksörlerin düzgün ve çabuk yumruk vurabilmeleri için çalıştıkları, uzunluğu boksörün boyuna göre ayarlanabilen, bir askıya asılı lastik top" yumrulanma,Yumrulanmak işi yumrulanmak,"Yumru durumuna gelmek, yumru gibi olmak" yumruluk,Yumru olma durumu yumru top,Yuvarlak top yumuk,"Yumulmuş olan, yumulmuş gibi duran, yumulu" yumuk gözlü,"Göz kapakları şişkin, gözü kısık olan" yumuklaşma,Yumuklaşmak işi yumuklaşmak,Yumuk duruma gelmek yamuk yumuk,Yamru yumru yumulma,Yumulmak işi yumulmak,"Kapanmak, örtülmek" yumulu,Yumuk yumurcak,Yaramaz küçük çocuk yumurtayı çalkamak,"hayvan, üstüne oturduğu yumurtayı çevirmek" yumurtaya kulp takmak,bahane bulmakta usta olmak yumurta,"Bir dişinin vücudunda oluşan, yumurtlama ve döllenmeden sonra aynı türden bir canlı oluşturan hücre" yumurtadan daha dün çıkmış,`bilgiçlik taslayan toy kimse` anlamında kullanılan bir söz yumurta kapıya dayanmak (veya gelmek),yapılacak iş için zaman çok daralmak yumurta akı,"Yumurta sarısını saran az akışkan, albümince zengin, saydam madde" yumurtacı,Yumurta alıp satan kimse yumurtacık,"Canlılarda dişinin, döllenip oğulcuk durumuna gelmesi için çıkardığı üreme hücresi" yumurtacılık,Yumurtacının yaptığı iş yumurta hücresi,"Bitkilerde erkek gamet tarafından döllenerek yumurtayı oluşturan dişi gamet, oosfer" yumurtakökü,Kökboyası yumurtalık,"Canlılarda dişi üreme hücrelerini veren organ, mebiz" yumurta ökçe,Orta yükseklikte ve az sivri ayakkabı ökçesi yumurta sarısı,Yumurtanın ortasında bulunan sarı bölüm yumurta zarı,Yumurtanın kabuğuyla akını birbirinden ayıran ince zar yumurtlama,Yumurtlamak işi yumurtlamak,"Tavuk, kuş, balık vb. yumurta yapmak" yumurtlatma,Yumurtlatmak işi yumurtlatmak,Yumurtlama işini yaptırmak yumurtlayanlar,Yumurtlama yolu ile üreyen hayvanlar yumuşacık,"Hoşa giden, istenilen yumuşaklıkta olan, çok yumuşak olan" yumuşak,"Dokunulduğunda veya üzerine basıldığında çukurlaşan, eski biçimini kaybeden, katı karşıtı" yumuşak ağızlı,Kolay gem alan (hayvan) yumuşak başlı,"Uysal, kolay yola gelen (kimse)" yumuşakça,"Yumuşak vücutlu, omurgasız hayvan" yumuşakçalar,"Çoğu suda yaşayan, omurgasız, yumuşak olan vücutları kabuk denilen sert, kalkerli bir örtü ile kaplı hayvanlar dalı" yumuşak damak,Damağın boğaza yakın bölümü yumuşak iniş,"Uzay araçlarının ve uçakların ustalıkla, yolcuları rahatsız olmayacak bir biçimde yere inişi" yumuşaklaşma,Yumuşaklaşmak durumu yumuşaklaşmak,"Yumuşak bir duruma gelmek, yumuşamak" yumuşaklık,"Yumuşak olma durumu, mülayemet" yumuşak su,Az kireçli su yumuşak yüzlülük,Yumuşak yüzlü olma durumu yumuşama,Yumuşamak işi yumuşamak,"Sertliği kalmamak, yumuşak duruma gelmek" yumuşatıcı,Yumuşamayı sağlayan kimyasal madde yumuşatılma,Yumuşatılmak işi yumuşatılmak,"Sertliği giderilmek, yumuşak duruma getirilmek" yumuşatış,Yumuşatma işi yumuşatma,Yumuşatmak işi veya durumu yumuşatmak,"Sertliğini gidermek, yumuşak duruma getirmek" yumuşatmalık,Amortisör yuna,Belleme (II) yunak,Hamam Yunan,"Yunanistan’da yaşayan, Helenlerin soyundan olan halk veya bu halkın soyundan olan kimse; Yunanlı" Yunanca,Yunanistan’da yaşayanlar tarafından kullanılan dil Yunanistanlı,Yunanlı Yunanlı,Yunan yunma,Yunmak işi yunmuş arınmış (veya yıkanmış),yıkanıp temizlenmiş yunmak,Yıkanmak yunus,"Balinalardan, ılık ve sıcak denizlerde sürüler durumunda yaşayan, boyları 3 metreye kadar erişebilen, memeli deniz hayvanı (Delphinus)" yunusgiller,"Örnek hayvanı yunus olan, balinaların bir alt familyası" yurdu,İğnenin deliği yurt,"Bir halkın üzerinde yaşadığı, kültürünü oluşturduğu toprak parçası, vatan" yurt edinmek (veya tutmak),"bir yeri kendisine, ailesine yurt olarak kabul etmek, vatan tutmak" yurt bilgisi,Yurttaşlık bilgisi yurt dışı,Yurt sınırları dışında olan yurt içi,Yurt sınırları içinde olan yurtlandırma,"Yurtlandırmak işi, iskân" yurtlandırmak,"Bir kimseye veya bir topluluğa yurt sağlamak, iskân etmek" yurtlanma,"Yurtlanmak işi, iskân" yurtlanmak,"Bir yeri yurt edinmek, yurt sahibi olmak" yurtluk,"Bir yerin gelirinin bir kimseye yalnız ölünceye kadar kullanılması şartıyla ayrılması yöntemi, malikâne" yurtsal,"Yurtla ilgili, vatani" yurtsama,Yurtsamak işi yurtsamak,Yurt özlemi çekmek yurtsever,"Yurdunu, milletini büyük bir tutku ile seven, bu uğurda her türlü özveriye katlanan (kimse), vatansever, vatanperver" yurtseverlik,"Yurtsever olma durumu, vatanseverlik" yurtsuz,Yurdu olmayan (kimse) yurttaş,"Yurtları veya yurt duyguları bir olanlardan her biri, vatandaş" yurttaşlık,"Yurttaş olma, bir yurtta doğup büyüme veya yaşamış olma durumu, vatandaşlık" yurttaşlık bilgisi,"Devlet ve hükûmet kuruluşlarını, yurttaşlık ödev ve haklarını kapsayan bilgi, yurt bilgisi" yusufçuk,"Dağlık ve ormanlık bölgelerde yaşayan, güvercine benzeyen, ondan daha küçük bir kuş (Turtur auritus)" yusyumru,Tam bir yumru durumuna gelmiş olan yusyuvarlak,Çok yuvarlak yutak,Ağız ve burun boşluklarıyla gırtlak ve yemek borusu arasındaki boşluk yutak iltihabı,"Yutağın yangılı hastalığı, farenjit" yutar hücre,"Organik veya inorganik cisimcikleri içine alıp sindirebilen kan hücresi, fagosit" yutkunma,Yutkunmak işi yutkunmak,Tükürüğü yutmak veya bir şey yutuyormuş gibi gırtlağı hareket ettirmek yutma,Yutmak işi yutmak,Ağızda bulunan bir şeyi yutağa geçirmek yutturma,Yutturmak işi yutturmaca,Dinleyenin anlamayacağı biçimde yapılan söz oyunu yutturmak,Yutma (I) işini yaptırmak veya yutmasını sağlamak yutturulma,Yutturulmak işi yutturulmak,Yutma (I) işi yaptırılmak yutulma,Yutulmak işi yutulmak,Yutma işi yapılmak yuva,"Kuşların ve başka hayvanların barınmak, yumurtlamak, kuluçkaya yatmak, yavrularını büyütmek veya yavrulamak için türlü şeylerden yaptıkları ve türlü biçimlerde hazırladıkları barınak" yuva kurmak,evlenmek yuva yapmak,"yuva hazırlamak, yuva oluşturmak" yuvasını bozmak,aile düzenini dağıtmak yuvasını dağıtmak,kurulu ev düzenini bozmak yuvasını yapmak,"birine gereken ceza veya cevabı vermek, hakkından gelmek" yuvasını yıkmak,birinin eşinden boşanmasına sebep olmak yuvayı yapan dişi kuştur,"`evin kadını anlayışlı, idareci ve tutumlu olursa ancak o zaman evde dirlik düzenlik sağlanır` anlamında kullanılan bir söz" yuvayı yürütmek,evlilik birliğini sürdürmek yuvak,Loğ yuvalama,Yuvalamak işi yuvalamak,Yuva yapmak yuvalanma,Yuvalanmak işi yuvalanmak,"Ev bark, yuva sahibi olmak, yuva kurmak" yuvalı,"Bir yuva içinde bulunan, yuvası olan" yuvar,"Organizmadaki kan, lenf, süt vb. sıvılarda bulunan, genellikle yuvarlak veya oval küçük cisim" yuvarlacık,Küçük ve yuvarlak yuvarlak konuşmak,bir şeyin ayrıntılarını gereği gibi belirtmeden genel konuşmak yuvarlak,"Top veya küre biçiminde olan, müdevver" yuvarlak ağızlılar,"Gerçek çenenin yerinde geniş bir emici ağız bulunan, iskeletleri kemikleşmemiş çok ilkel yapılı hayvanlar" yuvarlak hesap,"Yaklaşık olarak bir bütün sayıya tamamlanabilen hesap, toparlak hesap" yuvarlaklaşma,"Düz ünlünün ünsüz etkisiyle yuvarlak oluşu: savırmak > savurmak, kavışmak > kavuşmak, yımışak yumuşak gibi" yuvarlaklaşmak,"Yuvarlak bir biçim almak, yuvarlak duruma gelmek" yuvarlaklaştırma,Yuvarlaklaştırmak işi yuvarlaklaştırmak,Yuvarlak duruma getirmek yuvarlaklık,Yuvarlak olma durumu yuvarlak masa toplantısı,Göz temasının kolaylıkla yapılabilmesi için yuvarlak bir masa etrafında geniş katılımlı gerçekleştirilen önemli toplantı yuvarlak sayı,"Bütüne tamamlanmış sayı, toparlak sayı, toparlak rakam" yuvarlak solucanlar,"Sert bir kitinle örtülü vücutları halkasız, uzunlamasına yuvarlak ve genellikle ince solucanlar topluluğu" yuvarlak ünlü,"Dudakların toplanıp yuvarlaklaşması ile oluşan ünlü, yuvarlak vokal: o, ö, u, ü" yuvarlak vokal,Yuvarlak ünlü yuvarlama,Yuvarlamak işi yuvarlamak,"Bir şeyi bir yerden kaldırmadan ekseni çevresinde döndürerek yürütmek, tekerlemek" yuvarlanış,Yuvarlanma işi yuvarlanma,Yuvarlanmak işi yuvarlanan taş yosun tutmaz,`sürekli olarak iş değiştiren bir kimse başarı kazanamaz` anlamında kullanılan bir söz yuvarlanıp gitmek,eldeki imkânlarla geçinmek yuvarlanmak,Kendi üzerinde dönerek hareket etmek yuvarlatma,Yuvarlatmak işi yuvarlatmak,Yuvarlama işini yaptırmak yuvarölçer,Özellikle optik camların küresel eğriliğini ölçmeye yarayan araç yuvgu,Loğ yuvgulama,Yuvgulamak işi yuvgulamak,Üzerinden yuvgu geçirmek yüce,"Yüksek, büyük, ulu, ulvi" yücelik,"Yüce olma durumu, ulviyet" yücelim,Üst geçiş yüceliş,Yücelme durumu yücelme,Yücelmek durumu itila yücelmek,"Yükselmek, yüce bir duruma gelmek" yüceltilme,Yüceltilmek durumu yüceltilmek,Yüceltme işine konu olmak veya yüceltme işi yapılmak yüceltme,"Yüceltmek işi, yükseltme" yüceltmek,"Yükseltmek, yüce bir duruma getirmek" yüğrük,"İyi yürüyen, iyi koşan" yüğrük at yemini artırır,`bir işte üstün çaba gösterenler karşılık iyi olarak görürler` anlamında kullanılan bir söz yükünü tutmak,"çok zengin olmak, zenginleşmek" yük,"Araba, hayvan vb.nin taşıdığı şeylerin hepsi" yük altına girmek,ağır bir görevi üzerine almak yük olmak,"zahmet, sıkıntı vermek" yük vurmak,hayvana yük yüklemek yükte hafif pahada ağır,taşınması kolay olan değerli (eşya) yükünü almak,taşıyabileceği en ağır yükü yüklenmiş olmak yükünü çekmek,"bütün ağırlığını taşımak, her türlü eziyete katlanmak" yük arabası,Yük taşıyan araba yük asansörü,"Yüksek katlara yük çıkarmak için yapılan, geniş asansör" yükçü,Taşıyıcı yükçülük,Taşıyıcılık yük gemisi,"Yük taşımak için yapılan özel gemi, şilep" yük hayvanı,"Yük taşımada kullanılan at, eşek vb. hayvanlar" yüklem,"Cümlede oluş, iş ve hareket bildiren kelime veya kelime grubu, haber, mahmul" yükleme,"Yüklemek işi, tahmil" yükleme durumu,Belirtme durumu yükleme hâli,Belirtme durumu yüklemek,"Bir yere, taşınması için belli ağırlıkta eşya veya araç gereç koymak" yüklem grubu,"Yüklemle birlikte kurulan söz veya tamlamalar, yüklem birliği, yüklem öbeği" yüklenilme,Yüklenilmek işi yüklenilmek,Yüklemek işi yapılmak yüklenme,Yüklenme işi yüklenmek,Yükleme işi yapılmak veya yükleme işine konu olmak yükletilme,Yükletilmek işi yükletilmek,Yükletme işi yapılmak yükletme,Yükletmek işi yükletmek,Yükleme işini yaptırmak yükleyici,Yükleme işini yapan kimse yükleyiş,Yükleme işi yüklü,"Yükü olan, mahmul" yüklüce,"Oldukça çok, bir hayli fazla" yüklük,"Evlerde yatak, yorgan gibi şeyleri koymaya yarayan yer veya büyük dolap, yük, yük odası" yüklülük,Yüklü olma durumu yüksek,"Altı ile üstü arasındaki uzaklık çok olan, alçak karşıtı" yüksek perdeden konuşmak,yüksek sesle konuşmak yüksek oynamak,kumar ve şans oyunlarına çok para ile katılmak yükseklerde dolaşmak,elde edilmesi güç şeyler istemek yüksekten almak,"olduğundan fazla böbürlenmek, abartılı davranmak" yüksekten atmak,yapamayacağı şeyleri yapabilirmiş gibi söylemek yüksekten bakmak,kendini karşısındakinden üstün görmek yüksekten konuşmak,kendini çevresindekilere kabul ettirebilmek için övünerek konuşmak yüksekten uçmak,yükseklerde dolaşmak yüksek atlama,"Vücudu, bacakların sıçrama gücü ile yerden keserek bir engelin öte yanına geçirmeye dayanan bir spor dalı" yüksek basınç,Basınçölçerde 760 milimetre üstünde bulunan ve güzel havayı belirten hava durumu yüksek fırın,"Sanayide kullanılan, ham demir madeninin eritildiği, ısı derecesi yüksek olan fırın" yüksek fiyat,Değerinden fazla olan fiyat yüksek gerilim,Otuz üç bin kilovattan elli dört bin kilovata kadar olan gerilim yükseklik,Yüksek olma durumu yükseklik korkusu,"Yüksek yerlerde duyulan aşırı korku, akrofobi" yükseklikölçer,"Bulunulan yerin yüksekliğini gösteren aygıt, altimetre" yüksek lisans,Lisans diplomasıyla doktora arasındaki akademik derece yüksekokul,"Üst düzeyde uygulayıcı meslek elemanı yetiştiren yükseköğretim kurumu, akademi" yükseköğrenim,"Ortaöğrenim düzeyi üstündeki öğrenim, yüksek tahsil" yükseköğretim,Üniversiteleri yönetmek görevini ve sorumluluğunu taşıyan birimlerden oluşan kuruluş yüksek ses,Uzaktan işitilecek nitelikte ses yüksek sosyete,"Sosyetenin önde gelenleri, yüksek tabaka, cemiyet, kibarlar âlemi" yüksek tahsil,Yükseköğrenim yükselim,Dik açıklık yükseliş,Yükselme işi yükselme,"Yükselmek işi, itila" yükselmek,Yükseğe çıkmak yükselteç,"Alçak veya yüksek frekanslı akımların yararlı etkilerini artırmaya yarayan araç, amplifikatör" yükseltgeme,Oksitleme yükseltgemek,Oksitlemek yükseltgenme,Oksitlenme yükseltgenmek,Oksitlenmek yükselti,Tümsek yükseltilme,Yükseltilmek işi yükseltilmek,Yükseltme işine konu olmak veya yükseltme işi yapılmak yükseltme,Yükseltmek işi yükseltmek,"Yükseğe çıkarmak, yukarı kaldırmak" yüksük,"Dikiş dikerken, iğnenin batmasını önlemek için parmak ucuna takılan kesik koni biçiminde gereç" yüksük kadar,"çok az, az miktarda" yüksük kına,Yalnız bir tek parmağın baş kısmına sürülen kına yüksük makarna,Yüksük biçiminde olan makarna yüksük otu,"Sıracagillerden, kalp hastalıklarının iyileştirilmesinde kullanılan bir alkaloit veren, çiçekleri yüksük biçiminde olan bitki (Digitalis purpurea)" yüksünme,Yüksünmek işi yüksünmek,"Üşenmek, tembellik etmek" yük treni,"Yük taşımada kullanılan tren, yük katarı, marşandiz" yüküm,Yükümlülük yükümlendirme,Yükümlendirmek işi yükümlendirmek,Yükümlülük altına almak yükümlenme,"Yükümlenmek işi, tekeffül" yükümlenmek,"Bir şeyin sorumluluğunu üzerine almak, tekeffül etmek" yükümlü,"Bir şeyi yapma zorunluluğu olan, memur, mükellef" yükümlülük,"Yapılması zorunlu olan iş veya bir işi yapma zorunluluğu, yükümlülük, yüküm, mükellefiyet, mecburluk, mecburiyet" yükün,İyon yükünme,Yükünmek işi yükünmek,"Birinin önünde, saygı göstermek için eğilmek veya yere kapanmak" yük vagonu,Yük taşımada kullanılan vagon yülgü,Ustura yülük,Ustura ile kesilmiş (kıl) yülüme,"Yülümek işi, tıraş" yülümek,"Vücudun fazla kıllarını ustura ile almak, tıraş etmek" yülünmek,Yolunmak yün,Koyun tüyü yünlü,Yünü olan yüpürmek,Telaşlı bir biçimde öteye beriye koşmak yüreği dar,Çabuk sıkılan (kimse) yüreği delik,Dertli (kimse) yüreği dolu,"Kinli, hınçlı (kimse)" yüreği geniş,Hiçbir şeyi kendine tasa etmeyen (kimse) yüreği katı,Acınacak durumlar karşısında duygusuz kalabilen (kimse) yüreği pek,Yüreği katı (kimse) yüreği temiz,"Temiz yürekli, saf, iyi niyetli (kimse)" yüreği yanık,"Duygulu, hassas olan (kimse)" yüreği yaralı,"Felakete uğramış (kimse), yüreği dağlı" yüreği yufka,"Üzüntülü, acıklı durumlara dayanamayan, merhametli (kimse)" yüreğine od (veya ateş) düşmek,"felakete uğramak, çok üzülmek" yüreğine kurt düşmek,"şüphelenmek, içine kurt düşmek" yüreğine işlemek,yüreğe işlemek yüreğine inmek,kötü bir olay dolayısıyla fazlaca etkilenmek yüreğine dert olmak,"başkasının herhangi bir davranışı, sonradan kendisi için sürekli bir üzüntü kaynağı olmak" yüreğine dokunmak,üzülmek yüreğine (bir şey) çökmek,derinden ızdırap duymak yüreği yağ bağlamak,istenilen bir şeyin olmasından ferahlık duymak yüreğinden geçmek,düşünmek yüreği yerinden oynamak,birdenbire heyecanlanmak veya korkmak yüreği yarılmak,çok korkmak yüreği yanmak,çok acımak yüreğine oturmak,çok üzmek yüreği ürpermek,çok korkmak yüreği tükenmek,bir şeyi anlatmak için çok yorulmak yüreğinden gelmek,"bir şeyi isteyerek, severek yapmak" yüreğine saplanmak,"aşırı derecede acı duymak, içine oturmak" yüreğini eritmek (veya sızlatmak),çok üzmek yüreğine su serpmek,bir kimseyi kaygı sebebinin ortadan kalkmasıyla veya yeniden umut verecek bir haberle ferahlatmak yüreği titremek,"duygulanmak, endişe, korku duymak" yürekten çağırmak,"aşırı derecede arzu etmek, istemek" yüreğinin yağı (veya yağları) erimek,çok üzülmek yüreğinin başı sızlamak,yüreği sızlamak yüreğini tüketmek,bir şey anlatmaya çalışarak yorulmak yüreğini tüketmek,bir şeyi anlayıncaya kadar anlatanı çok yormak yüreğini serinletmek,üzüntüsünü azaltmak yüreğini pek tutmak,kendini korkuya kaptırmamak yüreğini kemirmek,"içini kemirmek, tedirgin olmak" yüreğini kaplamak,endişe ve üzüntü duymak yüreğini hoplatmak (veya oynatmak veya kaldırmak),heyecanlandırmak yüreğini dağlamak,"acıyla ve özlemle içi yanmak, acıyla kıvranmak" yüreğini boşaltmak (veya dökmek),"derdini, üzüntüsünü anlatarak hafiflemek" yüreğini ateş almak,"aşırı üzülmek, fazla üzüntüden içi yanmak" yüreğini açmak,"kalbini açmak, derdini dökmek, içini dökmek, senli benli konuşmak ve davranmak" yüreğine sinmek,içine sinmek yüreği şişmek,can sıkıcı şeyler dinlemekten bunalmak yüreğine kar yağmak,kıskançlık duyarak üzülmek yüreği sızlamak,"çok acımak, çok üzülmek" yüreği dayanmamak,"acısına katlanamamak, çok acı duymak" yüreği daralmak,"sıkılmak, bunalmak, içi daralmak" yüreği çarpmak,kalbi çarpmak veya çalışmak yüreği cız etmek (veya cızlamak),"çok acımak, içi sızlamak" yüreği burkulmak,"çok üzülmek, çok acı duymak" yüreği bozulmak,"bunalmak, sıkılmak" yüreği boğazına tıkanmak,"sıkılmak, üzülmek, dertlenmek" yüreği ezilmek,"üzülmek, acı duymak" yüreği bayılmak,karnı çok acıkmak yüreğe işlemek,çok derin acı uyandırmak yürek vermek,"yüreklendirmek, cesaretlendirmek" yürek tüketmek,yüreği tükenmek yürek soğutmak,sevmediği birinin bir felakete uğramasına sevinmek yürek Selânik olmak,çok korkmak ve çok heyecanlanmak yürek paralamak (veya parçalamak),çok üzmek yüreği soğumak,düşmanın bir felakete uğramasına sevinmek yüreği ağzına gelmek,"birdenbire çok korkmak, aşırı korku veya sevinçten fazlasıyla heyecanlanmak, endişelenmek" yüreği ferahlamak (veya hafiflemek),kaygıdan kurtulmak yürek burkmak,"insanın içini acıyla doldurmak, insana çok üzüntü vermek" yüreği göz göz olmak,"dert, acı ve sıkıntıdan içi kabarmak, aşırı dertlenmek" yüreği sıkılmak,içi sıkılmak yüreği serinlemek,üzüntüsü bir dereceye kadar azalmak yüreği rahatlamak,"üzüntü ve kaygısı azalmak, kalmamak" yüreği sıkışmak (veya tıkanmak),"kalp atışları düzensiz olmak, sıkıntı duymak" yüreği parça parça olmak,pek çok acımak yüreği parçalanmak,çok acımak yüreği kaynamak,içinde şüphe ve endişe uyanmak yüreği katılmak,ağlamaktan veya soğuktan nefesi tutulmak yüreği parlamak,"coşmak, heyecanlanmak" yüreği kanamak,aşırı üzüntüden sarsılmak yüreği kararmak,içine karamsarlık ve sıkıntı çökmek yüreği hop etmek (veya hoplamak veya oynamak),birdenbire korkup heyecanlanmak yüreği kabarmak,içi sıkıntı ile dolup derin soluk alma gereğini duymak yüreği götürmemek,"dayanmamak, katlanamamak" yüreği kaldırmamak,"dayanamamak, katlanamamak" yüreği kalkmak,heyecanlanmak yüreği kan ağlamak,"derinden acı duymak, çok üzülmek" yürek,Kalp yürek acısı,"Yürekten duyulan acı, iç acısı, kalp acısı" yürek ağrısı,Kalp ağrısı yürek çarpıntısı,"Sevgi, merak, kaygı, korku vb. duygular sebebiyle beliren tedirginlik" yürek darlığı,"Sıkıntı, bunaltı, üzüntü" yürek karası,İşlenen bir günahtan sonra duyulan sürekli ve üzücü pişmanlık yüreklendirme,Yüreklendirmek işi yüreklendirmek,"Birine yüreklilik, cesaret vermek" yüreklenme,Yüreklenmek işi yüreklenmek,"Korkusuz duruma gelmek, yiğitlenmek, cesaretlenmek" yürekli,"Tehlikeyi korkusuzca karşılayan, hiçbir şeyden korkusu olmayan, gözü pek, babayiğit, koçak, cesaretli, cesur, cüretli, cüretkâr" yüreklilik göstermek,"korkmamak, cesur davranmak" yüreklilik,"Yürekli, korkusuz, cesur olma durumu, yiğitlik" yüreksiz,"Yürekli olmayan, cesaretsiz, cüretsiz, tabansız" yüreksizlik,"Yüreksiz olma durumu, yüreksizce davranış, cesaretsizlik" yüreksizlik göstermek,"korkmak, ürküp kaçmak" yürekten,"Temiz duygularla, saygı ile, içten, içtenlikle, kalpten" yürek yarası,"Aşktan, özlemden, başarısızlıktan duyulan büyük keder, aşırı üzüntü, kalp yarası" yürük,Göçebe olan yürük aksak,Aksak usulünün en hareketlisi yürüklük,Yürük olma durumu yürük semai,"Türk müziği usullerinden biri, sengin semai" yürüme,Yürümek işi yürümek,"Adım atarak ilerlemek, gitmek" yürü!,"`devam et, git` anlamında kullanılan bir söz" yürü ense tıraşını göreyim (veya görelim),görüştüğü kimseye gitmesini söylemek veya görüşmeyi kısa kesmek için kullanılan bir söz yürünme,Yürünmek işi yürünmek,Yürüme işi yapılmak yürürçalar,"Pille çalışan kulaklık aracılığıyla müzik dinlemeye yarayan, insanın üzerinde taşıyabileceği teyp" yürürlükten kalkmak,bir kanun veya karar iptal edilmek yürürlükten kaldırmak,uygulanmaz duruma getirmek yürürlükte olmak,"kanun, karar, iş yapılmakta, uygulanmakta olmak" yürürlükte kalmak,bir kanun veya karar geçerli olmaya devam etmek yürürlüğe konmak,bir kanun veya bir karar uygulama alanına konulmak yürürlüğe girmek,"bir kanun, bir karar, bir iş uygulanır, yapılır duruma gelmek" yürürlük,"Gereğinin yapılır olması durumu, meriyet" yürürlükte bulunmak,bir kanun veya bir karar uygulama alanında olmak yürüteç,"Yeni yürümeye başlayan çocukların çabuk yürümelerini sağlayan araç, örümcek, yürüten" yürütme,Yürütmek işi yürütme gücü,"Kanunları uygulama yetkisi, icra kuvveti" yürütmek,"Yürüme işini yaptırmak, yürümesini sağlamak" yürütme kurulu,"Bir kuruluşta kanun, tüzük, yönetmelik ve alınan kararları uygulamakla görevli kurul" yürütücü,Yürütme yetkisini kullanan (kimse) yürütülme,Yürütülmek işi yürütülmek,Yürütme işi yapılmak veya yürütme işine konu olmak yürütülüş,Yürütülme işi yürütüm,Yürütme işi yürüyen merdiven,"Basamakları sürekli olarak dönen bir düzenek üzerine yerleştirilmiş, elektrikle çalışan merdiven" yürüyüş,Yürüme işi yürüyüş düzenlemek,bir olayı protesto etmek veya bir konuya dikkat çekmek amacıyla toplu yürüyüş tertip etmek yürüyüş yapmak,spor amacıyla yürümek yürüyüşe çıkmak,"dolaşmaya, gezintiye çıkmak" yürüyüşe geçmek,bir yerden başka bir yere gitmek için yürümeye başlamak yürüyüş kolu,"Belli bir bölgeye ulaşmak veya bulunulan bir bölgeden ayrılmak amacıyla bir kumanda altında, düzenli yürüyüş yapan piyade, zırhlı veya motorlu birliklerin tümü" yüsrü,Bazı ince işlerin yapımında kullanılan siyah bir ağaç ve bu ağacın kökü yüz,Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı yüzünün derisi kalın,"utanması, arlanması olmayan" yüzüne gözüne bulaştırmak,"bir işi becerememek, bozmak" yüzüne duramamak,"dayanamamak, bir isteğe hayır diyememek, kıramamak" yüzüne bir daha bakmamak,darılıp konuşmamak yüzüne bakmaya kıyamamak,biri çok güzel olmak yüzünün derisi yere geçmek,yüzü yere gelmek yüzüne bakmamak,"önem vermemek, ilgilenmemek" yüzüne bakılmaz olmak,çok çirkin olmak yüzüne bakılacak gibi olmak,çok çirkin olmamak yüzüne bakılır olmak,çirkin sayılmamak yüzüne gülmek,dostmuş gibi görünmek yüzüne bağırmak,birine öfke ile saygısızca sözler söylemek yüzünden okumak,"ezbere değil, yazılmış kâğıttan okumak" yüzünden kan damlamak,"çok sağlıklı olmak, sağlığı yüzünün renginden belli olmak" yüzünden düşen bin parça olmak,öfke veya küskünlükten ileri gelen can sıkıntısıyla suratı asık olmak yüzünden akmak,herhangi bir durum yüzünden çok belli olmak yüzü yere gelmek (veya geçmek),çok utanmak yüzü yazılı kalmak,"kullanılmak, yenilmek için hazırlanmışken herhangi bir sebeple olduğu gibi dokunulmadan kalmak" yüzü soğuk olmak,ürkütücü olmak yüzüne bakamaz olmak,"utanç, yüreksizlik vb. sebeplerle bir kimsenin karşısına çıkamamak" yüz,"Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat" yüzüne karşı,bir kimsenin kendi önünde ve ondan çekinmeden yüzünü yere getirmek (veya geçirmek),"utandırmak, mahcup duruma düşürmek" yüzüne yazmak,gelinin yüzünü süslemek yüzünü unutmak,"uzun süre görmemek, varlığına hasret kalmak" yüzünü şeytan görsün,sevilmeyen bir kimseye karşı duyulan nefreti belirtmek için kullanılan bir söz yüzünü kızartmak,"bir kimsenin utanmasına sebep olmak, birini utanacak duruma düşürmek" yüzünü kızartmak (veya kızdırmak),"onuruna, gururuna önem vermeden bir şey istemek, utançla, utanarak istemek" yüzünü kara çıkarmak,birini utandırmak yüzünü karartmak,birine sinirlenerek somurtmak yüzüne kan gelmek,"sağlığı yerine gelmek, benzinin solgunluğu geçmek" yüzünü güldürmek,"birini mutlu etmek, birine iyilik etmek" yüzünü görmemek,uzun süre görmemek yüzünü gören cennetlik,uzun süre görünmeyen kimseler için söylenen bir söz yüzünü duvara yapıştırmak,ilgiyi kesmek yüzünü buruşturmak (veya ekşitmek),yüzüne öfke ve hoşnutsuzluk gösteren bir biçim vermek yüzünü ağartmak,"beğenilir iş yapmak, iş ve davranışlarıyla yakınlarının övünmesine sebep olmak" yüzüne vurmak (veya çarpmak),ayıplayarak kusurunu yüzüne söylemek yüzüne tükürseler yağmur yağıyor sanır,çok arsız ve onursuz kimseler için kullanılan bir söz yüzüne su çarpmak,yüzünü soğuk su ile yıkamak yüzünü gözünü açmak,bir çocuğa veya gence o zamana kadar bilmediği birtakım cinsel bilgiler vermek yüzüne hasret kalmak,"birinden veya bir şeyden yoksun kalmak, özlemek" yüzü suyuna,yüzü suyu hürmetine yüzü sıcak olmak,"çok sevilmek, hoşlanılmak" yüz yapmak,makyaj yapmak yüz vermemek,"ilgi, yakınlık göstermemek" yüz verince astar istemek,"kendisine gösterilen küçük bir ilgiden şımararak geniş yetki elde etmeye, daha çok yarar sağlamaya çalışmak" yüzü sararmak,"korku, üzüntü, coşku vb. sebeplerle yüzün rengi solmak" yüz tutmak,"bir şey, olmak üzere bulunmak" yüz tutmak,yönelmek yüz takınmak,yüze verilen biçimle bir duyguyu belirtmek yüz sürmek,aşırı sevgi göstermek için yere eğilmek yüz surat davul derisi (veya mahkeme duvarı),utanması olmayanlar için söylenen bir söz yüz kızdırmak,utanmayı göze almak yüz kızartmak,sıkılarak yalvarmak yüz göstermek,ortaya çıkmak yüz geri etmek,geri döndürmek yüz etmek,"ısmarlamak, havale etmek" yüz çevirmek,gösterdiği ilgiyi kesmek yüz bulunca astar istemek,yüz verince astar istemek yüz bulmak,ilgi ve yakınlık görmek yüz yazmak,makyaj yapmak yüz yüzden utanır,`insanlar karşı karşıya geldiklerinde daha kolay uzlaşabilirler` anlamında kullanılan bir söz yüze çıkmak,bir sıvının üst bölümüne çıkmak yüze duramamak,"birinin hatırından çıkamamak, birinin hatırını kıramamak" yüzü seçilmemek,"açıkça tanınmamak, belli belirsiz görünmek" yüzü olmamak,bir şeye dayanamamak yüzü kızarmak,utanmak yüzü kireç gibi olmak (veya ağarmak),"yüzünde renk kalmamak, rengi solmak" yüzü kireç kesilmek,yüzünde renk kalmamak yüzü kasap süngeriyle silinmiş,"`utanmayan, utanması sıkılması olmayan` anlamında kullanılan bir söz" yüzü karışmak (veya allak bullak olmak veya alabora olmak),"can sıkıcı bir durum, yüzünden belli olmak" yüzü kalmamak,bir kimseden daha önce birçok ricada bulunduğu için yeni bir şey istemeye sıkılmak yüzü suyu hürmetine,`birinin veya bir şeyin hatırına veya varlığına değer verildiği için` anlamında kullanılan bir söz yüzü kâğıt gibi olmak,kanı çekilip benzi solmak yüzü gözü açılmak,"sıkılmaz, utanmaz bir duruma gelmek" yüzü görmemek,"...-den yoksun olmak, uzak bulunmak" yüzü asılmak,somurtmak yüzü düşmek,somurtmak yüzü açılmak,"güzelliği, parlaklığı ortaya çıkmak" yüze vurmak,yüzüne vurmak yüze gülmek,yalandan dost görünmek yüze gelmek,çekinmemek yüzü gülmek,sevinci yüzünden belli olmak yüzünüze güller,iğrenç bir şey anlatılırken söylenen bir söz yüzü tutmamak,haklı da olsa karşısındakini kıracak bir davranışta bulunmaktan çekinmek yüz (veya yüzünün) akı ile çıkmak,bir işi kendi saygınlığını yitirmeden eksiksiz ve başarılı olarak yapıp bitirmek yüz akı,Övünç kaynağı yüz aklığı,"İftihar edilecek, onurlanacak durum" yüz aklığı göstermek,bir işte başarıya ulaşmak yüzbaşı,Orduda rütbesi üsteğmenle binbaşı arasında olan subay yüzbaşılık,Yüzbaşı olma durumu yüzbeyüz,Yüz yüze yüz binlerce,"Pek çok, çok sayıda" yüz binlik,Yüz bin lira değerinde kâğıt para yüzde,"Herhangi bir işte aracı olan kimseye, görevinin karşılığı olarak belli bir hesaba göre verilen ücret, yüzdelik" yüzdelik,Yüzde yüzde yüz,Kesinlikle yüzdürme,Yüzdürmek işi yüzdürmek,Yüzmesini sağlamak veya yüzme işini yaptırmak yüzdürmek,"Derisini çıkarttırmak, derisini soydurtmak" yüzdürülme,Yüzdürülmek işi yüzdürülmek,Yüzdürme işine konu olmak veya yüzdürme işi yapılmak yüze gülücü,"İkiyüzlü, riyakâr" yüze gülücülük,Yüze gülücü olma durumu yüzer,Yüz sayısının üleştirme sayı sıfatı yüzergezer,"Karada olduğu gibi suda da kullanılabilen (araba, tank, uçak vb. araç), amfibi" yüzer havuz,Denizde gemi onarımında kullanılan havuz yüzerlik,Yüz tanesi bir arada olan yüzer top,Şamandıra yüzey,"Bir cismi uzaydan ayıran dış ve yaygın bölüm, satıh, yüz (II)" yüzeyleşme,Yüzeyleşmek işi yüzeyleşmek,"Derine inmemek, derinleşmemek, sathileşmek" yüzeysel,"Yüzey ile ilgili, sathi" yüzey şekilleri,Engebe yüzgeç,"Balıklarda ve yüzen memelilerde karın ve göğüste çift, sırt, kuyruk ve anüste tek olarak bulunan, hareketi ve dengeyi sağlayan organ" yüzgeç ayaklılar,"Omurgalı hayvanlardan memeliler sınıfına giren, morslar ve foklar gibi denizde yaşayan, karada yüzgeçlerini ayak gibi kullanan alt takım" yüz görümlüğü,Damadın düğün günü geline verdiği armağan yüz göz,"`Biriyle gereksiz yere, aşırı derecede senli benli olmak` anlamındaki yüz göz olmak deyiminde geçen bir söz" yüz kalıbı,İnsan yüzüne alçı dökülerek alınmış kalıp yüz kaplama,"Genellikle sert ve orta sert ağaçlardan biçilerek veya kesilerek elde edilen, kontratabla veya yonga levhalarının yüzlerine yapıştırılarak kullanılan, güzel desenli bir kaplama türü" yüz karası,"Utanılacak bir durum veya şey, yüz kiri" yüz karası olmak,utanılacak bir durum ortaya çıkmak yüz kızartıcı suç,İnsanlık onuruna yakışmayan suç yüz kiri,Yüz karası yüzleme,Yüzlemek işi yüzlemece,Birinin yüzüne karşı yüzlemek,Kusurunu veya suçunu yüzüne karşı söyleyip birini utandırmak yüzlenme,Yüzlenmek işi yüzlenmek,"Şımarmak, yüz bulmak" yüzler,Ondalık sayı sisteminde bir sayının sağdan sola doğru üçüncü rakamının bulunduğu yer yüzlerce,"Pek çok, çok sayıda" yüzleşme,Yüzleşmek işi yüzleşmece,Yüz yüze gelerek yüzleşmek,"Bir olayı ileri sürenle, inkâr eden kimseler yüz yüze gelerek sözlerini tekrarlamak" yüzleştirme,Yüzleştirmek işi yüzleştirmek,İki tarafın yüzleşmesini sağlamak yüzlü,Yüzü herhangi bir nitelikte olan yüzlük,Yüz lira değerinde olan para yüzlük birimler bölüğü,Yüzden dokuz yüz doksan dokuza kadar olan sayılar bölüğü yüzme,Yüzmek işi yüzme havuzu,"Spor, sağlık ve eğlence amacıyla yapılmış, belirli derinlikleri bulunan, suyla dolu olan yer" yüzmek,"Kol, bacak, yüzgeç vb. organların özel hareketleriyle su yüzeyinde veya su içinde ilerlemek, durmak" yüzmek,"Derisini çıkarmak, derisini soymak" yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmek,uzun sürmüş bir işi bitirmek üzere olmak yüznumara,Tuvalet yüz ölçümü,"Bir yerin veya bir şeyin yüzeyini ölçme, mesaha" yüz sabunu,Yüz yıkamak için kullanılan sabun yüzsuyu,"Bir kimsenin onuru, haysiyeti" yüzsuyu dökmek,onurunu sarsacak kadar çok yalvarmak yüzsüz,Yüzü olmayan yüzsüzce,"Utanmaz, sıkılmaz bir biçimde" yüzsüzleşme,Yüzsüzleşmek işi yüzsüzleşmek,"Yüzsüz duruma gelmek, yüzsüz olmak" yüzsüzleştirme,Yüzsüzleştirmek işi yüzsüzleştirmek,Yüzsüz duruma getirmek yüzsüzlük,"Yüzsüz olma durumu, yüzsüzce davranış" yüzsüz yüzsüz,Utanmaz ve pişkin bir biçimde yüzü ak olsun,`sağ olsun` anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü yüzü ak,Suçu ve utanılacak bir durumu olmayan (kimse) yüzü asık,"Somurtkan, küskün (kimse)" yüzücü,Yüzme sporu yapan kimse yüzücülük,Yüzücü olma durumu yüzük,Parmağa geçirilen genellikle metal halka yüzük takmak,nişanlanmak yüzüğü geriye çevirmek,"evlenme sözünü geri almak, nişanı bozmak" yüzü kara,Utanacak bir durumu olan (kimse) yüzükoyun,Yüzüstü yüzük oyunu,"Fincanlar altına yüzük saklayarak oynanılan bir oyun, yüzük" yüzük parmağı,"Orta parmak ve serçe parmak arasındaki parmak, adsız parmak" yüzülme,Yüzülmek işi yüzülmek,Yüzme işi yapılmak yüzüncü,"Yüz sayısının sıra sıfatı, sırada doksan dokuzuncudan sonra gelen" yüzünden,-den ötürü yüzü pek,Birine söylenmesi güç olan şeyi sıkılmadan söyleyebilen veya kendisinden istenilen şeyleri rahatlıkla geri çevirebilen (kimse) yüzüstü,"Yüzü yere gelecek biçimde, yüzükoyun" yüzüstü bırakmak,"birini yapayalnız, kimsesiz, kötü bir durumda bırakmak" yüzüstü kalmak,"bir iş, zamanında yapılmayıp olduğu gibi bırakılmak" yüzüş,Yüzme işi yüzü yumuşak,Kendisinden istenilenleri geri çeviremeyen (kimse) yüz yazısı,"Köylerde gelinin yüzüne yapıştırılan telli, pullu süsler" yüzyıl,"Yüzyıllık süre, asır" yüzyıllık,"Yaklaşık olarak sürerliği yüzyıl olan, asırlık" yüz yüze,"Karşı karşıya, vicahen" yüz yüze bakmak,arada hatır gönül meselesi olduğu için karşılıklı ilişkiyi korumak zorunda bulunmak yüz yüze gelmek,birden karşılaşmak yüz yüze getirmek,karşı karşıya getirmek yüz yüze kalmak,aynı ortam içerisinde bulunmak yüz yüze yaşamak,sürekli olarak bir arada olmak zorunda bulunmak "z, Z","Türk alfabesinin yirmi dokuzuncu sırasında yer alan ve Ze adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından yumuşak, diş eti sızıcısını gösterir" zaafa uğramak,"eksikliği, yetersizliği belli olmak" zaafa düşmek,zaafa kapılmak zaaf,Düşkünlük zaafa kapılmak,direnme gücü gösterememek zaaf göstermek,"zayıflığı, yeteneksizliği ortaya çıkmak" zabıt,Tutanak zabıt tutmak,tutanak düzenlemek zabıta,Belediye hizmetlerinin güvenliğini sağlamakla görevli yönetim zabıtname,Tutanak zabit,Rütbesi teğmenden binbaşıya kadar olan asker zabitan,Subaylar zabitlik,Zabit olma durumu zaç,Kükürtle demir bileşimlerinden biri zaç yağı,Sülfürik asit zade,"Oğul, evlat" zadegân,Soylular zadegânlık,Soyluluk zafer,Savaşta kazanılan başarı Zafer Bayramı,30 Ağustos 1922'de kazanılan büyük zaferi kutlamak üzere yasayla kabul edilmiş olan resmî bayram zafiyet,"Arıklık, zayıflık" zafiyet geçirmek,zayıflayıp iyice kuvvetten düşmek zafran,Safran zağ,Kılağı zağanos,Bir cins doğan zağar,Bir cins çoban köpeği zağara,Yakanın üzerine dikilen kürk zağarcı,Osmanlı Devleti'nde padişahın av köpeklerine bakan görevli zağarlık,Av köpeği gibi izleme zağcı,Kılağı yapan kimse zağcılık,Kılağı yapma işi zağlama,Kılağılama zağlamak,Bilemek zağlı,Kılağılı zahir,"Açık, belli" zahîr,"Yardım eden, destekleyen, arka çıkan" zahirde,Görünüşte zahire,"Gerektiğinde kullanılmak için saklanan tahıl, aşlık" zahiren,Görünüşte zahirî,"Görünen, görünürdeki" zahit,Dinin yasak ettiği şeylerden sakınıp buyurduklarını yerine getiren (kimse) zahmete sokmak,birine yorgunluk vermek veya masraf ettirmek zahmetine değmek,verilen emeği karşılamak zahmet vermek,sıkıntı vermek zahmet,Güçlük zahmet olmak,"yapılan bir işten sıkıntı, yorgunluk duymak" zahmet olmazsa,`rica ederim` yerine kullanılan bir nezaket sözü zahmet çekmek,"güçlükle karşılaşmak, sıkıntıya katlanmak" zahmete girmek (veya katlanmak),zahmet etmek zahmet etmek,biri için yorulmak veya masrafa girmek zahmetli,"Zahmetle yapılan, yorucu, sıkıntılı, eziyetli, güç" zahmetsiz,"Sıkıntı çekilmeden, güçlükle karşılaşmadan yapılan, eziyetsiz, kolay, emeksiz" zahmetsiz rahmet olmaz,"`sıkıntı, güçlük çekmeden iyi ve güzel işler başarılamaz` anlamında kullanılan bir söz" zahmetsizce,"Zahmetsiz bir biçimde, kolay bir biçimde" zahter,Bir çeşit kekik (Thymus longicaulis) zail,"Yok olan, ortadan kalkan" zail olmak,"yok olmak, ortadan kalkmak" zait,"Çoğaltan, artıran" zakkum,"Zakkumgillerden, Akdeniz ülkelerinde yetişen, çiçekleri beyaz veya pembe renkli, kışın yapraklarını dökmeyen zehirli bir ağaççık, ağı ağacı, ağı çiçeği (Nerium oleander)" zakkumgiller,"İki çeneklilerden, zakkum, Cezayir menekşesi vb. türleri içine alan familya" zakkumlaşmak,Çok acı bir duruma gelmek zakkumlu,Zakkumun zehri bulaşmış zalim,"Acımasız ve haksız davranan, zulmeden" zalimane,Acımasızca zalimlik,Zalim olma durumu zam,"Bir şeyin fiyatını artırma, bindirim" zam gelmek,fiyatı artmak zam görmek,fiyatı artmak zam yapmak,söz konusu fiyatı artırmak zamana uymak,davranışlarını içinde bulunulan günün şartlarına uydurmak zaman ile yarışmak,hızlı hareket etmek zamanı (veya zamanını) geçirmek,bir işin yapılması için tanınan süreyi doldurmak zamanı geçmek,o şey artık gerekli ve yerinde olmaktan çıkmak zamanı dolmak,bir iş için ayrılan süre sona ermek zamanı avlamak,uygun zamanı bulmak zaman tanımak,bir iş için yeterli zaman vermek zaman öldürmek,boş şeylerle vakit geçirmek zaman kollamak,bir işin sırasını beklemek zaman kazanmak,vakit kazanmak zaman almak,"sürmek, devam edip zamanı geçirmek" zaman geçirmek,oyalanmak zaman bırakmak,bir iş için süre ayırmak zaman,"Bir işin, bir oluşun içinde geçtiği, geçeceği veya geçmekte olduğu süre, vakit" zaman vermek,bir iş için belli bir süre ayırmak zaman aşımı,Süre aşımı zaman belirteci,Zaman zarfı zaman bilimi,"Tarihsel olayların zamanını inceleme bilimi, kronoloji" zaman bilimsel,"Zaman bilimi ile ilgili olan, kronolojik" zaman birimi,Tekrarlanan gök olaylarına dayanılarak seçilen zaman aralığı zaman dizini,"Tarihsel olayların zaman bakımından sırası, kronoloji" zamane,"İçinde bulunulan zaman, dönem" zamane adamı,Günün adamı zaman eki,"Fiillerde kullanılan ve zaman kavramı veren ek: -ecek (gel-eceğ-im), -miş (piş-miş-ti), -iyor (sev-iyor), -di (gel-di) vb" zamanında,Eskiden zamanla,"Aradan süre geçtikçe, giderek" zamanlama,Zamanlamak işi zamanlamak,"Bir konuda en iyi sonucu almak için en iyi, en uygun süreyi belirlemek" zamanlı,Zamanı olan zamanlı zamansız,Vakitli vakitsiz zamansız,"Uygun olmayan bir zamanda yapılan, vakitsiz" zaman zaman,Ara sıra zaman zarfı,"Bir fiilin anlamını zaman kavramı ile sınırlandıran zarf, zaman belirteci" zamazingo,Zımbırtı zambak,"Zambakgillerden, 90-100 santimetre yüksekliğinde, güzel ve iri çiçekli, çok yıllık bir süs bitkisi, top zambak (Lilium candidum)" zambakgiller,"Bir çeneklilerden, çiğdem, lale, soğan, pırasa, zambak vb. bitkileri içine alan bir familya" Zambiyalı,Zambiya halkından olan kimse zamir,"Kişi, dönüşlülük, gösterme, soru ve belirsizlik kavramları vererek varlıkların yerini tutan söz, adıl" zamk,"Akasya, kitre, sütleğen vb. ağaçların kabuklarından sızarak donan, eriyiği yapıştırıcı olarak kullanılan, renksiz veya sarı kırmızımtırak renkte biçimsiz madde" zamk ağacı,"Akasya, mimoza gibi zamk veya reçineli zamka benzeyen maddeler veren okaliptus, zamk akasyası" zamk akasyası,Zamk ağacı zamkıarabi,Arap zamkı zamkinos,Zımbırtı zamkinos etmek,"kaçmak, savuşmak" zamklama,Zamklamak işi zamklamak,Zamk sürmek zamklanma,Zamklanmak işi zamklanmak,Zamklama işine konu olmak zamklı,Üstüne zamk sürülmüş zamklı kâğıt,Bir tarafı yapıştırılmak amacıyla zamklanmış kâğıt zamlanmak,Fiyatı yükselmek zamme,Ötre zammetme,Zammetmek işi zammetmek,Katmak zampara,"Sürekli kadın peşinde koşan, kadınlara düşkün (erkek), kadıncıl, keskin, zendost" zamparalık etmek,"çapkınlık etmek, kadın peşinde koşmak" zamparalık,"Zampara olma durumu, zendostluk" zan altında bulunmak,"bir şeyle suçlanmak, sanık durumunda olmak" zannına düşmek,sanmak zan,Sanı zanaat,"İnsanların maddeye dayanan gereksinimlerini karşılamak için yapılan, öğrenimle birlikte deneyim, beceri ve ustalık gerektiren iş, sınaat" zanaatçı,"Belli bir zanaatla uğraşan, bir zanaatı meslek edinen emekçi, zanaatkâr" zanaatçılık,"Zanaatçı olma durumu, zanaatkârlık" zanaatkâr,Zanaatçı zanaatkârlık,Zanaatçılık zangırdama,"Zangırdamak işi, zıngırdama" zangırdamak,"Güçlü bir ses çıkararak titremek veya sallanmak, zıngırdamak" zangırdatma,Zangırdatmak işi zangırdatmak,Zangırdamasına yol açmak zangırtı,Güçlü titremeyle oluşan sesin adı zangır zangır,"`Aşırı bir biçimde titremek` anlamındaki zangır zangır titremek deyiminde geçen bir söz, zıngır zıngır, zıngıl zıngıl" zangoç,Kilise hizmetini gören ve çan çalan kimse zangoçluk,Zangocun yaptığı iş zanka,İki atlı kızak zanlı,Şüpheli zannetme,Sanma zannetmek,Sanmak zanneyleme,Sanma zanneylemek,Sanmak zannolunma,Sanılma zannolunmak,Sanılmak zapt olunmak,ele geçirilmek zapt,Zor kullanarak ele geçirme zapt etmek,zorla almak zaptiye,Osmanlı Devleti'nde toplum güvenliğini sağlamakla görevli askerî polis kuruluşu zaptiye memuru,Zaptiye zapturapt,Disiplin zapturapt altına almak,düzeni ve disiplini sağlamak zar gibi,"çok ince, saydam" zar,İnce perde veya örtü zar tutmak,"istediği sayıyı getirmek için zarı, atmadan önce parmaklar arasında düzene sokmak" zar kesmek,zarını bozmak zarını bozmak,"tavla oyununda oyuncu, yenilmesini yanına oturan kimseden bilmek" zar gelmek,şansı iyi olmak zar atmak,zarı hızla yuvarlamak zar almak,oyunu kazanmak zar,"Tavla ve başka oyunlarda kullanılan kemik, fil dişi, plastik vb. maddelerden küp olarak yapılan ve altı yüzünde, birden altıya kadar benekler bulunan oyun aracı" zar atmak,henüz başarısını kanıtlamamış biri için önceden olumlu düşünce belirtmek zarafet,Zariflik zararı yok,"özür dileyenlere karşılık olarak bağışlandığını, olayın pek önemli olmadığını bildirmek için söylenen bir söz" zarara uğramak,kötü bir durumla karşılaşmak zararı dokunmak,kötülüğe uğratmak zararda olmak,alışverişte kâr elde edememek zarara sokmak,zarar vermek zarar vermek,kötülük etmek zararı olmamak,kötülüğe yol açmamak zarar gelmek,kötülük gelmek zarar etmek,maddi ve manevi bakımdan kayba uğramak zarar çekmek,zarara uğramak zarar,"Bir şeyin, bir olayın yol açtığı çıkar kaybı veya olumsuz, kötü sonuç, dokunca, ziyan, mazarrat" zarar görmek,kötü sonuca uğramak zararına,Zarar ederek zararlı,"Zarar veren, zararı dokunan, dokuncalı, muzır, tahripkâr" zararlı çıkmak,bir işin sonunda değerli sanılan bazı şeyleri yitirmek zararsız,"Zarar vermeyen, zararı dokunmayan, dokuncasız, ziyansız" zarcı,Zar oyunu oynayan kimse zarf,"Kap, kılıf, sarma" zarf atmak,dolandırıcı zarf vb. kullanarak bir tür para sızdırmak veya çarpmak zarf-fiil grubu,Birden fazla kelimeden oluşan zarf-fiil zarfçı,"Tenha bir yolda yere içi doluymuş gibi görünen zarf veya cüzdan bırakan, sonra da bunları bulup alan kimseyi suçlayarak, tehdit ederek para sızdıran dolandırıcı, papelci" zarfçılık,"Zarfçının yaptığı iş, papelcilik" zarf-fiil,"Zarf olarak kullanılan fiil soyundan kelime, ulaç, durum ulacı, bağ-fiil, sıla sıygası" zarfında,"Belli bir sürede, belli bir süre içinde" zarflama,Zarflamak işi zarflamak,Zarf içine koymak zarflanma,Zarflanmak durumu zarflanmak,Zarf içine konulmak zarflı,Zarfı olan zargana,"Uskumrumsugillerden, 40-60 santimetre boyunda, vücudu silindir biçiminde, gaga gibi ince, uzun, sivri ağızlı bir balık (Belone belone)" zarif,"Çekicilik, biçim, görünüş, durum, konuşma ve davranışlarıyla hoşa giden, beğenilen, zarafetli" zariflik,"Zarif davranış veya zarif olma durumu, zarafet" zari zari,İnleyerek zar kanatlılar,"Arı, karınca vb. eklem bacaklıları içine alan, kanatları zar gibi saydam ve az damarlı olan hayvanlar takımı" zarsı,"Zarı andıran, zara benzeyen, zar gibi, zarımsı" zarta,Yellenme zartayı çekmek,ölmek zart zurt,"Kendini önemli kişi olarak göstermek için yüksekten atıp tutarak çıkışma, kaba kuvvet gösterisi" zart zurt etmek,"yüksekten atıp tutarak çıkışmak, kaba kuvvet gösterisinde bulunmak" zaruret,Zorunluluk zaruri,Zorunlu zar zor,Güçlükle zat,Kişi zata mahsus,Kişiye özel zaten,"Doğrusu, doğrusunu isterseniz, esasen, zati" zatıalileri,`Saygın bir kişi olan siz` anlamında kullanılan bir söz zatıaliniz,`Saygın bir kişi olan siz` anlamında kullanılan bir söz zati,Zaten zatî,"Kendine özgü, kişiye ilişkin, kişisel, özel" zat işleri,Özlük işleri zatülcenp,"Göğüs sancısı, ateş, titreme, öksürük vb. belirtilerle ortaya çıkan akciğer zarı yangısı, satlıcan" Zatülkürsi,Altıkardeş zatürre,"Ateş, öksürük ve balgamla beliren, tehlikeli bir akciğer hastalığı, batar" zavallı,Acınacak kadar kötü durumda bulunan zavallılık,Zavallı olma durumu zaviye,Köşe zaviyevi,Açısal zayıf,"Eti, yağı az olan, sıska, cılız, arık (insan veya hayvan)" zayıf düşmek,zayıflamak zayıf yerinden (veya noktasından veya damarından) yakalamak,"güçsüz, eksik ve yanlış bir tutum ve davranışı yüzünden zor durumda bırakmak" zayıflama,Zayıflamak işi zayıflamak,Zayıf duruma gelmek zayıflatma,Zayıflatmak işi zayıflatmak,Zayıf olmasına yol açmak zayıflayış,Zayıflama işi zayıflık,Zayıf olma durumu zayıf nahif,Çok zayıf zayıf sesli,Sesi pek duyulmayan zayi,"Kaybolma, yitme" zayi etmek,"yitirmek, kaybetmek" zayi olmak,"yitmek, kaybolmak" zayiat,"Yitikler, kayıplar" zayiat vermek,"kayba uğramak, zarar ziyan görmek" zayiçe,"Yıldızların, belli bir zamandaki yerlerini, durumlarını gösteren çizelge" zayiçesine bakmak,"bir inanışa göre, yıldızlara bakarak birinin gelecekteki talihini anlamak" zeamet,Tımar zeban,Dil (II) zebani,Cehennem bekçisi zebella,İri yarı kimse zebercet,"Sarı renkte ve cam parlaklığında, doğal demir ve magnezyum silikat, krizolit" zebra,"Tek parmaklılardan, ata benzeyen, derisi çizgili, Afrika'da yaşayan memeli hayvan (Equus zebra)" zebunu olmak,"birini çok sevmek, ona aşırı düşkün olmak" zebun olmak,güçsüz duruma düşmek zebun kalmak,"güçsüz, zavallı durumda bulunmak" zebun,"Güçsüz, zayıf, âciz" zebun etmek,"güçsüz bırakmak, zavallı duruma düşürmek veya getirmek" zebunküş,"Güçsüze acımayan, zavallıları ezen" zebunküşlük,Zebunküş olma durumu zebunlaşma,Zebunlaşmak durumu zebunlaşmak,"Zebun bir duruma gelmek, zayıflamak" zebunluk,Zebun olma durumu Zebur,Tanrı tarafından Hz. Davut'a gönderilen kutsal kitap zecir,"Yaptırmama, yasaklama" zecren,Yasaklayarak zecrî,"Zorlayıcı, zorlayan, yasaklayan" zedeleme,Zedelemek işi zedelemek,Hafifçe yaralamak zedeleniş,Zedelenme işi zedelenme,Zedelenmek işi zedelenmek,"Vurma, çarpma, delme sonucu berelenmek, ezilmek" zedeli,Zedelenmiş zedesiz,Zedelenmemiş zefir,"Genellikle gömlek yapımında kullanılan, çizgili, ince, pamuklu bir kumaş türü" zehaba (veya zehabına) kapılmak,"kuruntuya düşmek, vesveselenmek" zehap,"Sanma, sanı, zannetme" zehapta bulunmak,"vesveseye kapılmak, kuruntu içinde olmak" zehir gibi,çok acı zehir,"Organizmaya girdiğinde kimyasal etkisiyle fizyolojik görevleri bozan ve miktarına göre canlıyı öldürebilen madde, ağı, sem" zehir kesilmek,çok acı ve yakıcı olmak zehir saçmak,"çevreye kötü propaganda yapmak veya insanları olumsuz davranışlara yönlendirmek, tahrik etmek, ortalığı karıştırmak" zehir hafiye,"Kimseye göz açtırmayan, sert yaradılışlı kimse" zehirleme,"Zehirlemek işi, ağılama" zehirlemek,"Öldürmek amacıyla yedirme, içirme vb. yollarla zehir vermek, ağılamak" zehirlenme,"Zehirlenmek durumu, ağılanma" zehirlenmek,"Zehirleme işi yapılmak veya zehirleme işine konu olmak, ağılanmak" zehirli,Zehri olan zehirli gaz,Zehirleyici özelliği bulunan gaz zehirlilik,Zehirli olma durumu zehirsiz,Zehri olmayan zehir zemberek,"Son derece sert, hakaret dolu" zehir zıkkım,Son derece acı zehir zıkkım olsun,nankörler için kullanılan bir ilenme sözü zehretme,Zehretmek durumu zehretmek,"Tatsızlık çıkarıp üzüntüye yol açmak, bunaltmak, acı vermek, sıkmak, üzmek" zehrolma,Zehrolmak durumu zehrolmak,Zevk almak umulurken üzüntü ile karşılaşmak zekâ,"İnsanın düşünme, akıl yürütme, objektif gerçekleri algılama, yargılama ve sonuç çıkarma yeteneklerinin tamamı, anlak, dirayet, zeyreklik, feraset" zekâ bölümü,Bir kimsenin zihin gücünün hangi düzeyde bulunduğunu gösteren değer zekâ geriliği,"Türlü sebeplerle zihnin görevini yapmakta gösterdiği sürekli yavaşlama, duraklama ve gerileme durumu" zekât,"Zenginlerin sahip olduğu mal ve paranın kırkta birinin dağıtılmasını öngören, İslam'ın beş şartından biri" zekât vermek,"Müslümanlıkta, sahip olunan mal ve paranın kırkta birlik payını sadaka olarak dağıtmak" zekâvet,"Çabuk anlama ve kavrama, zeyreklik" zekâ yaşı,"Bir zekâ testinden elde edilen puanın, o zekâ testinin ortalamasına göre gösterdiği yer" zeker,Erkeklik organı Zekeriya sofrası,Bir dileğin gerçekleşmesi için kırk çeşit yiyecekle hazırlanan sofra zeki,"Anlama, kavrama yeteneği olan, zekâsı olan, zeyrek" zelil,"Hor görülen, aşağı tutulan, aşağılanan" zelil etmek,"aşağılamak, hor görmek, önem ve değer vermemek" zelil olmak,"hor görülmek, aşağılanmak" zelve,"Çift öküzünün boyunduruktan çıkmaması için boynunun iki yanından boyunduruğa, aşağıya doğru geçirilen çubuk" zelzele,Deprem zem,"Bir kimseyi kötüleme, yerme, yergi" zemberek,"Saatlerin çeşitli parçalarını harekete geçiren bölüm, yay" zemberek kurulmak,durum kızışmak zembereği boşalmak (veya boşanmak),zembereği kurulmaz duruma gelmek zemberek gibi,"birdenbire, aniden" zemberekçi,Yeniçerilerin zemberek kullananı zemberek kutusu,Zembereği muhafaza etmek için yapılan kutu zemberekli,Zembereği olan zemberek otu,Atkuyruğu zembil,Hasırdan örülmüş saplı torba zembil otu,"Buğdaygillerden, ayrık otuna benzeyen, çorak yerlerde yetişen bitki (Briza)" zemheri,Kara kış zemheri zürefası,Kışın ince giysi ile gezen kimse zemin,"Taban, döşeme, yer" zemin hazırlamak,uygun ortam yaratmak zemin ve zamana uygun,"konuya, içinde bulunulan şartlara uygun" zemin katı,Giriş katı zeminli,Zemini olan zeminlik,Yer altı barınağı zemmetme,Zemmetmek işi zemmetmek,"Yermek, kınamak, kötülemek, çekiştirmek" zemzem kuyusuna işemek,"ünlü olsun, adı anılsın diye herkesi iğrendirip kızdıran kötü bir iş yapmak" zemzemle yıkanmış olmak,"biri, ötekine göre çok iyi nitelikte olmak" zemzem,"Kâbe yakınında bulunan bir kuyunun Müslümanlarca kutsal sayılan suyu, zemzem suyu" zemzem suyu,Zemzem zemzem suyu ile yıkanmak,hiçbir suçu veya günahı olmamak zen,Kadın zencefil,"Zencefilgillerden, Hindistan ve Malezya'da yetişen, yaklaşık 100 santimetre yüksekliğinde, kamış görünüşünde otsu bir bitki (Zingiber officinale)" zencefilgiller,"Bir çeneklilerden, zencefil, kakule, zerdeçal gibi güzel kokulu bitkileri içine alan bir familya" zenci,"Siyah ırktan olan kimse, siyahi" zencirek,Cilt kapağındaki ince çizgiler zendost,Zampara zengin etmek,çok mal ve para sahibi yapmak zengin olmak,çok mal ve para edinmek zengin,"Parası, malı çok olan, varlıklı, varsıl, variyetli, fakir, yoksul karşıtı" "zengin arabasını dağdan aşırır, fakir düz ovada yolunu şaşırır","`zengin, para gücüyle güçlükleri yenerken yoksul, parasızlık yüzünden en kolay işi bile başaramaz` anlamında kullanılan bir söz" zenginin malı züğürdün çenesini yorar,"birinin zenginliğinden çok söz etmenin gereksizliğini, yersizliğini belirtmek için söylenen bir söz" zengin erki,Varsıl erki zengin kafiye,Dizelerdeki uyaklarda ikiden çok ses arasındaki uyumluluk zenginlemek,Zengin duruma gelmek zenginleme,Zenginlemek durumu zenginleştirme,Zenginleştirmek işi zenginleştirmek,"Zengin duruma getirmek, zenginleşmesini sağlamak" zenginlik,"Zengin olma durumu, varlıklılık" zenne,Kadın zenneye çıkmak,"orta oyununda erkek oyuncu, kadın rolüne çıkmak" zenneci,Kadın eşyası satan kimse zennelik,Zenne rolü zephiye,Kesimevinde kesilen hayvanlar için kasapların ödedikleri vergi zeplin,Hava gemisi zer,Altın zeravent,Lohusa otu zerdali,Kayısı ağacının Akdeniz ülkelerinde yetiştirilen küçük meyveli bir türü (Armeniaca vulgaris) zerde,Safranla renk ve koku verilen bir çeşit şekerli pirinç peltesi zerdeçal,"Zencefilgillerden, kök saplarından safranı andıran boyalı bir madde çıkarılan, yaprakları sivri uçlu, çiçekleri sarı renkte, çok yıllık bir bitki, Hint safranı (Curcuma longa)" zerdeva,Ağaç sansarı (Martes) Zerdüştçülük,"Hz. İsa'dan önce VII. yüzyılda Zerdüşt tarafından düzenlendiği ileri sürülen, temel ilkeleri, iyilik (aydınlık) ve kötülük (karanlık) olan din" zerk,İç itim zerk etmek,iç itmek zerre,Çok küçük parçacık zerre kadar,"bir parça, çok az" zerresi (veya zerre kadar eseri) kalmamak (veya olmamak veya yok),"hiç bulunmamak, tükenmek, yok olmak" zerrin,Altından yapılmış zerzevat,Sebze zerzevatçı,"Zerzevat satan kimse, sebzeci" zerzevatçılık,"Zerzevatçının işi, sebzecilik" zevahiri kurtarmak,görünüşü kurtarmak zevahir,Görünüm zevale yüz tutmak,"bozulmaya, alçalmaya, yok olmaya başlamak" zevale ermek,zeval bulmak zeval vermemek,"yok etmemek, sona erdirmemek" zevali olmak,"zararı olmak, zararı dokunmak" zeval,"Yok olma, yok edilme" zeval bulmak,"bozulup yok olmak, çökmek" zevalî,Zeval ile ilgili zevalî saat,Öğle vakti 12.00'yi başlangıç olarak alan saat zevalsiz,"Yok olmayan, ortadan kalkmayan, bitmeyen, kalımlı" zeval vakti,Öğle vakti zevat,"Kişiler, zatlar" zevce,Karı zevcelik,"Zevce olma durumu, karılık, eşlik" zevç,Koca zeveban,Ergime zeveban etmek,ergimek zevkten dörtköşe olmak,"çok sevinip keyiflenmek, aşırı zevk duymak" zevk,"Hoşa giden veya çekici bir şeyin elde edilmesinden, düşünülmesinden doğan hoş duygu, haz" zevk almak (veya duymak),"hoşlanmak, beğenmek" zevk etmek,eğlenmek zevk için,yalnız eğlenmek için zevki çıkmak,hoşa gitmek zevkinde olmak,zevkine bakmak zevkine bakmak,yalnız kendi eğlencesini düşünmek zevkine gitmek,hoşuna gitmek zevkine ermek (veya varmak),zevkini çıkarmak zevkini çıkarmak,bir şeyden olabildiği kadar zevk almak zevkini okşamak,bir şeyden hoşlanmak zevk ehli,"Güzel veya çirkin hükmünü verdiren duyguya sahip, zevkli (kimse), ehlizevk" zevkiselim,En yüksek zevk zevklenme,Zevklenmek durumu zevklenmek,"Zevk duymak, hoşlanmak" zevkli,"Beğenilen, hoşa giden" zevkli gelmek,eğlenceli olduğunu düşünmek zevkli geçmek,eğlenceli bir biçimde sürmek zevksiz,"Beğenilmeyen, hoşa gitmeyen" zevksizlik,Zevksiz olma durumu zevzek,Geveze zevzekçe,"Gevezeye yakışan, geveze gibi" zevzeklenme,Gevezelenme zevzeklenmek,Gevezelenmek zevzeklik etmek,gevezelik etmek zevzeklik,Gevezelik zeybek,Batı Anadolu efesi zeyil,Ek zeyrek,"Anlayışlı, uyanık, zeki" zeyrek,Keten tohumu zeyreklik,Zekilik zeytin,"Zeytingillerden, Akdeniz ülkelerinde yetişen, 10-20 metre yüksekliğinde, dalları dikensiz, yaprakları karşılıklı, küçük ve gümüş renginde, uzun ömürlü bir ağaç (Olea europaea)" zeytinci,Zeytin ağacı yetiştiren kimse zeytincilik,Zeytincinin yaptığı iş zeytin dalı,Zeytin ağacının dalı zeytin dalı uzatmak,barış için ilk adımı atmak zeytin ezmesi,İşlenmiş zeytinin ezilmesi ile yapılan yiyecek zeytingiller,"İki çeneklilerden, zeytin, leylak, dişbudak, yasemin vb. bitkileri içine alan ağaç veya ağaççıklar familyası" zeytin güvesi,"Pul kanatlılar takımından parlak gri renkli olup zeytinin yaprak, çiçek ve tanelerini kemiren zararlı bir böcek" zeytin kurdu,"Kınkanatlılar takımından, kahverengi veya siyah renkte zeytine musallat olan ve onların kurumasına yol açan zararlı bir böcek" zeytinli,Üzerinde veya içinde zeytin olan zeytinlik,Zeytin yetiştirilen alan zeytin rengi,Koyu gri ve siyah arası bir renk zeytinsi,"Zeytini andıran, zeytine benzeyen, zeytin gibi, zeytinimsi" zeytinsi meyve,"Erik, kiraz, kayısı, badem vb. tek çekirdekli meyvelerin genel adı" zeytin sineği,Meyve sineğigiller familyasından olup zeytin tanelerine musallat olan zararlı bir böcek zeytinsiz,Üzerinde veya içinde zeytin olmayan zeytinyağı,Zeytin tanelerinden çıkarılan bitkisel yağ zeytinyağı gibi üste çıkmak,"bir sorunda haksız olduğunu kabul etmemek, ustalıkla kendini haklı çıkarmaya çalışmak" zeytinyağlı dolma,"Malzemesi zeytinyağı ile pişirilip hazırlanan dolma, yalancı dolma" zeytinyağlı sarma,Malzemesi zeytinyağı ile pişirilen sarma zeytuni,Zeytin rengi zıbarma,Zıbarmak işi zıbarmak,"Ölmek, gebermek" zıbın,"Bebeklere iç çamaşırı olarak giydirilen, ince pamukludan kısa ve kollu giysi" zıddiyet,Karşıtlık zıh,"Giysilerin kol, yaka, etek vb. kenarlarına dikilen şerit veya kaytan" zıhlama,Zıhlamak işi zıhlamak,Kenarına zıh geçirmek zıhlanma,Zıhlanmak işi zıhlanmak,Zıhlamak işi yapılmak zıhlı,Zıhı olan zıkkım,"Zehir, ağı" zıkkımlanma,Zıkkımlanmak işi zıkkımlanmak,Bir şeyler yemek zılgıt yemek,azar işitmek zılgıt,"Korkutma, çıkışma, gözdağı, azarlama" zılgıt vermek,"korkutmak, çıkışmak, azarlamak, gözdağı vermek" zılgıtlanmak,"Zılgıt yemek, azar işitmek" zımba,Delgeç zımbalama,Zımbalamak işi zımbalamak,Bir şeyin üzerinde zımba ile delik açmak zımbalanma,Zımbalanmak işi zımbalanmak,Zımbalama işi yapılmak zımbalatma,Zımbalatmak işi zımbalatmak,Zımba ile delik açtırmak zımbalı,Zımbası olan zımbalı defter,Kolay koparılabilsin diye yapraklarının dibi zımbalanmış olan defter zımbırdatma,Zımbırdatmak işi zımbırdatmak,Telli bir çalgıyı acemice çalmak zımbırtı,Telli bir çalgıyı acemice çalarak çıkarılan çirkin sesin adı zımnen,"Üstü kapalı bir biçimde, dolaylı olarak" zımnında,"Dolayısıyla, için" zımni,"Kapalı olarak yapılan veya söylenen, dolayısıyla anlatılan, kapalı, gizli" zımpara,Çok sert alümin billurları kapsayan ve aşındırıcı olarak kullanılan doğal kaya zımpara kâğıdı,"Maden, tahta ve daha başka şeylerin yüzünü aşındırıp düzeltmeye ve parlatmaya yarar, üstüne zımpara tozu yapıştırılmış kalınca kâğıt" zımparalama,Zımparalamak işi zımparalamak,Zımpara kâğıdı sürerek bir şeyin yüzeyindeki pürüzleri yok etmek zımparalanma,Zımparalanmak işi zımparalanmak,Zımparalama işi yapılmak zımpara taşı,Yüzeylerinden biri üzerinde çalışılan ve düzlemsel yüzeyleri düzeltmede kullanılan taşlama taşı zımpara tozu,Taş kesme çarklarının üzerine yapıştırılan maden tozu zındık,Tanrı'ya ve ahirete inanmayan (kimse) zındıklık,Zındık olma durumu zıngadak,Birdenbire ve sarsıntıyla zıngıldama,Zıngıldamak işi zıngıldamak,Zangırdamak zıngıl zıngıl,Zangır zangır zıngırdama,Zangırdama zıngırdamak,Zangırdamak zıngırdatma,Zıngırdatmak işi zıngırdatmak,"Zangırdamasına sebep olmak, titretmek" zıngırtı,Zangırdama sırasında çıkan sesin adı zıngır zıngır,Zangır zangır zınk diye durmak,birdenbire durmak zınk,`Birdenbire durmak` anlamındaki zınk diye durmak deyiminde geçer zıp diye çıkmak,beklenmeyen bir zamanda ortaya çıkmak zıp,Zıplayan veya birdenbire fırlayan bir şeyin hareketi veya çıkardığı ses zıpçıktı,"Görgüsüz, fırsatçı kimse" zıpır,"Şımarık ve delice tavırlı, hareketlerinde ölçüsüz, delişmen, zırtapoz, zirzop" zıpırlık,"Zıpır olma durumu, delişmenlik, zirzopluk, zırtapozluk" zıpka,Karadeniz kıyısı halkının giydiği dar paçalı potur zıpkın,Büyük balıkları vurup çekmeye yarayan ucu çengelli mızrak zıpkıncı,Zıpkınla balık avlayan kimse zıpkınlama,Zıpkınlamak işi zıpkınlamak,Zıpkınla vurmak zıpkınlanma,Zıpkınlanmak işi zıpkınlanmak,Zıpkınlamak işi yapılmak zıplama,Zıplamak işi zıplamak,Bir yere çarpıp yukarı fırlamak zıplatma,Zıplatmak işi zıplatmak,"Zıplama işini yaptırmak, hoplatmak, sıçratmak" zıppadak,"Beklenilmeyen, uygun olmayan bir sırada" zıpzıp,Bilye zıp zıp,`Çok sevinmek` anlamındaki zıp zıp zıplamak deyiminde geçen bir söz zırcahil,Çok cahil zırdeli,"Aşırı deli, çılgın" zırh,"Savaşlarda ok, kılıç, süngü vb. silahlardan korunmak için giyilen, demir ve tel levhalardan yapılmış giysi" zırhlandırma,Zırhlandırmak işi zırhlandırmak,Zırhla kaplamak zırhlanma,Zırhlanmak durumu zırhlanmak,Zırh giymek zırhlı,Zırh giymiş veya zırh kaplanmış zırhlı araç,Savaşta veya savaş dışında güvenliği sağlamak için zırh ile kaplanmış araç zırhlı balık,Zırhlı yayın zırhlı başlılar,Omurgalı hayvanlardan amfibyumların bir takımı zırhlı birlik,"Hareket yeteneği yüksek, ateş gücüne sahip, zırhla korunan savaş araçlarıyla donatılmış silahlı kara kuvveti, zırhlı güç, zırhlı kuvvet" zırhlı güç,Zırhlı birlik zırhlı kuvvet,Zırhlı birlik zırhsız,Zırhı olmayan zırıldama,Zırıldamak işi zırıldamak,Durmaksızın söylenerek hoşnutsuzluğunu açığa vurmak zırıldanma,Zırıldanmak işi zırıldanmak,Zırıldamak zırıltı,Zırıldama sırasında çıkan sesin adı zırıltı çıkarmak,anlaşmazlık sebebiyle kavga etmek zırıl zırıl,Bolca zırlak,Sürekli zırlayan zırlama,Zırlamak işi zırlamak,Zırıldamak zırlatma,Zırlatmak işi zırlatmak,Zırlamasına sebep olmak zırnık (bile) vermemek,en ufak bir şey vermemek zırnık (bile) koklatmamak,en ufak bir şey vermekten kaçınmak zırnık,"Herhangi bir şeyin en küçük, önemsiz ve işe yaramaz parçası" zırtapoz,Zıpır zırtapozluk,Zıpırlık zırt fırt,Zırt pırt zırtlak,"Yavan, tatsız" zırt pırt,"İkide birde, uygunsuzca, yerli yersiz, gereksiz yere, zırt fırt, zırt zırt" zırt zırt,Zırt pırt zırva,"Saçma, saçma sapan, boş, anlamsız söz" zırva tevil götürmez,"saçma olan bir düşünceyi döndürme, çevirme yolu ile savunmaya kalkışanlara söylenen bir söz" zırvalama,Zırvalamak işi zırvalamak,"Boş ve anlamsız sözler söylemek, saçmalamak" zır zır,Bıktırıcı ve sürekli bir ses çıkararak zıt gitmek,"birine karşı sürekli ters davranmak, istediklerinin tersini yapmak" zıddına basmak (veya gitmek),"sinirlendirmek, sinirini bozmak" zıddı olmak,"bir şey birini tedirgin etmek, hoşuna gitmemek" zıt,"Karşıt, ters" zıt kutup,Farklı durum ve yapıda olan (kimse) zıtlanma,Zıtlanmak işi zıtlanmak,"Ters, karşı davranmak, zıtlaşmak" zıtlaşma,Zıtlaşmak işi zıtlaşmak,Birbirine karşı ters davranmak zıtlık,Karşıtlık zıvana,İki ucu açık küçük boru zıvanadan çıkarmak,"sinirlendirmek, öfkelendirmek" zıvanadan çıkmak,"çok sinirlenmek, öfkelenmek" zıvanalı,Zıvanası olan zıvanalı sigara,Bir ucunda kartondan zıvana bulunan sigara zıvanasız,Zıvanası olmayan zıypak,Kaygan zibidi,Gülünç olacak derecede kısa ve dar giyinmiş olan zibidilik,Zibidi olma durumu zifaf,Gerdek zifafa girmek,gerdeğe girmek zifir,Tütün dumanının bıraktığı yağlı ve siyah kir zifirî,Çok koyu zifirî karanlık,Çok koyu karanlık zifos,Yerden sıçrayan çamur zifos atmak,sataşmak zift,"Katran ve diğer organik maddelerin buharlaşmasından veya damıtılmasından elde edilen, kolay kırılan, az ısı ile eriyen, katı, siyah, parlak madde, karasakız" zift gibi,çok acı ziftin pekini yesin,zift yesin zift yesin,`ne yerse yesin` anlamında öfke bildiren bir söz ziftleme,Ziftlemek işi ziftlemek,"Zift sürmek, ziftle kaplamak" ziftlenme,Ziftlenmek işi ziftlenmek,"Zift sürülmek, ziftle kaplanmak" zigot,Erkek ve dişi gametin birleşmesiyle oluşan döllenmiş hücre zihaf,"Aruzla yazılmış şiirlerde uzun bir ünlünün ölçü gereğince kısa okunması, imale karşıtı" zihayat,"Canlı, neşeli, hayat dolu" zihnini kurcalamak (veya tırmalamak),bir şey sık sık hatırlanıp insanı düşündürmek zihnini toplamak,"kendine gelmek, sağlıklı düşünmeye başlamak" zihnini oynatmak,"çıldırmak, delirmek" zihnini çelmek,"bir kimseyi yanıltmak, yanlış yola sürüklemek" zihnini bulandırmak,kuşkuya düşürmek zihnini bozmak,sürekli olarak aynı şeyi düşünmek zihnini altüst etmek,düşüncelerini karmakarışık duruma getirmek zihnine yerleştirmek,unutulmayacak biçimde aklında tutmak zihnine girmek,düşüncesini değiştirmesine yol açmak zihnini dağıtmak,gerektiği gibi düşünmemek zihni bulanmak (veya karışmak),düşünürken olaylar arasındaki bağlantıyı yitirmek zihni boşalmak,kafası rahat ve dingin olmak zihni açılmak,"kavrayışı, anlayışı çoğalmak" zihinde (veya zihninde) yer etmek,çıkmamak üzere belleğe yerleşmek zihin yormak,"bir konuda çok düşünmek, kafa yormak" zihni takılmak,yanlış bir kanıya takılıp kalmak zihin açmak,zihni daha iyi çalışır duruma getirmek zihin,Canlının duygu ve davranışlar dışındaki ruhsal süreç ve etkinliklerinin bütünü zihin açıklığı,"Doğru düşünme gücü, zihin berraklığı" zihin berraklığı,Zihin açıklığı zihin bulanıklığı,Zihin karışıklığı zihin hesabı,Matematik işlemlerinin doğrudan doğruya akıldan yapıldığı hesap zihin jimnastiği,Bazı zihinsel yetileri çevikleştirmek için yapılan alıştırmaların tümü zihin karışıklığı,"Düşünme sırasında düşünceler arasındaki bağlantının yok olması, zihin bulanıklığı" zihinsel,"Zihinle ilgili, zihnî" zihin yorgunluğu,Zihnin aşırı derecede yorulması zihnen,Zihince zihnî,Zihinsel zihniye,Anlıkçılık zihniyet,Anlayış zikıymet,"Değerli, kıymetli" zikri geçmek,"anılmak, adı geçmek" zikir,"Anma, söyleme, sözünü etme" zikredilme,Zikredilmek durumu zikredilmek,Adı anılmak zikretme,Zikretmek işi zikretmek,"Adını söylemek, sözünü söylemek, anmak" zikrolunma,Zikrolunmak durumu zikrolunmak,"Adı geçmek, söylenmek" zikzak,Art arda birdenbire ters yöne açılar yapan kırık çizgi zikzak yapmak,sık sık sağa sola yön değiştirmek zikzak dikişi,Nakışta ve terzilikte zikzak biçiminde yapılan dikiş zikzaklı,Zikzak biçiminde olan zikzak makinesi,Zikzak dikişi yapan makine zil,"İşaret vermek, uyarmak, çağırmak için kullanılan ve bir çan ile bu çana vuran bir tokmaktan oluşan, elle veya başka düzenlerle işletilebilen araç" zil takıp oynamak,çok sevindiğini belli etmek zilhicce,"Ay takviminin on ikinci ayı, kurban ayı" zilkade,Ay takviminin on birinci ayı zillet,"Hor görülme, aşağılanma" zillete düşmek,"hor görülmek, aşağılanmak" zilli,"Zili olan, üstünde zili bulunan" zilli maşa,Uçlarına zil takılmış maşa biçiminde bir çalgı zilsiz,Zili olmayan zilsiz oynamak,çok sevindiğini belli etmek zilyet,"Sahibi kendisi olsun olmasın bir malı kullanmakta olan, elinde tutan kimse, eldeci" zilyetlik,"Zilyet olma durumu, eldecilik" zilzurna,Kendini bilmeyecek ölçüde olan zilzurna olmak,çok içip sarhoş olarak kendini bilemeyecek duruma gelmek zimamdar,"Yönetici, işbaşında bulunan kimse" zimmet,Üstünde olan şey zimmetine geçirmek,bir hesabı birinin borcuna eklemek zimmet çıkarmak,eksik veya yanlış yapılan bir işlemden dolayı kişiye fazladan ödenen miktarı belirlemek ve ödemesini sağlamak için bildirimde bulunmak zimmetine geçirmek,emanet edilmiş para veya eşyayı kendine mal etmek zimmi,"İslam devleti tebaasında olan ve haraç veren Hristiyanlar, Yahudiler" zina,Aralarında evlilik bağı olmayan kişiler arasındaki cinsel ilişki zincifre,Kırmızı renkli doğal cıva sülfür zincir,Birbirine geçmiş bir sıra metal halkadan oluşan bağ zincir gibi,art arda sıralanmış şey zincir vurmak,elini ayağını bağlamak zincire vurmak,prangaya vurmak zincirleme,Zincirlemek işi zincirleme isim tamlaması,Zincirleme ad tamlaması zincirlemek,Zincirle bağlamak zincirleme kaza,Üç veya daha çok aracın trafik kazasına karışması durumu zincirleme sıfat tamlaması,Bir sıfat tamlamasına çoğu kez `-li` bazen de `-siz` veya 3. kişi iyelik eki getirilerek kurulan ikinci bir sıfat tamlaması zincirleme tepkime,Art arda birden fazla tepkimenin oluşması durumu zincirlenme,Zincirlenmek durumu zincirlenmek,Zincirle bağlanmak zincirli,Zinciri olan zindan olmak,"yaşanmaz, huzursuz, rahatsız, zevk alınmaz duruma gelmek" zindan kesilmek,çok karanlık duruma gelmek zindan etmek,"bir yeri yaşanmaz, huzursuz, rahatsız, zevk alınmaz bir duruma getirmek" zindan,Tutuklu veya hükümlülerin içine konulduğu kapalı yer zindan gibi,karanlık veya iç sıkıcı (yer) zindancı,Zindan bekçisi zindandelen,Palamut balığının iki kilodan ağır olanı zinde,"Dinç, canlı, diri, sağlam" zinde tutmak,genç ve diri kalmasını sağlamak zinde kuvvet,Taze kuvvet zindeleşme,Zindeleşmek durumu zindeleşmek,Zinde duruma gelmek zindelik,"Dinçlilik, canlılık, sağlamlık" zinhar,Asla zira,Çünkü ziraat,Tarım ziraatçı,Tarımcı ziraatçılık,Tarımcılık zirai,Tarımsal zirai işletme,Tarımla ilgili işleri düzenleyen kuruluş zirkon,"Zirkonyumun doğal durumunda bulunan, renksiz, sarı, yeşil, kahverengi türleri olan doğal ve saydam, değerli taş" zirkonyum,"Atom numarası 40, atom ağırlığı 91,22, yoğunluğu 6,25, siyah toz biçiminde bir element (simgesi Zr)" zirve,Doruk zirveye çıkmak,dağın doruğuna ulaşmak zirve konferansı,Doruk toplantısının oluşturduğu konferans zirve toplantısı,Doruk toplantısı zirzop,Zıpır zirzoplaşma,Zirzoplaşmak durumu zirzoplaşmak,"Uygunsuz, yakışıksız davranmak" zirzopluk etmek,"uygunsuz, yakışıksız davranışlarda bulunmak" zirzopluk,Zıpırlık zivircik,"Akdeniz bölgesinde yetişen, 100-300 santimetre yüksekliğinde, kuvvetli kokulu bir çalı (Anagyris foetida)" ziya,Işık ziyadar,Işıklı ziyade,"Çok, daha çok, daha fazla" ziyade olsun!,"yemekte bulunanlara veya yemeğe buyurun diyenlere `artsın, çoğalsın` anlamında söylenen bir nezaket sözü" ziyadeleşme,Çoğalma ziyadeleşmek,Çoğalmak ziyadesiyle,Fazlasıyla ziyafet,"Eğlenmek veya bir olayı kutlamak amacıyla birçok kimsenin bir araya gelerek yedikleri yemek, şölen, toy (II)" ziyafet çekmek (veya vermek),konukları yemekli ağırlamak ... ziyafeti çekmek,"herhangi bir şeyi en iyi biçimde başarmak, herhangi bir yönüyle doyurmak" ziyan zebil olmak,"boşuna, boş yere harcanmak" ziyan olmak,"boşuna harcanmak, zarar görmek" ziyanı yok,"özür dileyenlere karşılık olarak bağışlandığını, olayın pek önemli olmadığını bildirmek için söylenen bir söz" ziyan,Zarar ziyan etmek,"yersiz, boş yere harcamak" ziyankâr,Sürekli zarar veren veya zarar vermeyi huy edinmiş olan ziyankârlık,Ziyankâr olma durumu ziyansız,Zararsız ziyaret,"Birini görmeye, biriyle görüşmeye gitme, görüşme" ziyaret etmek,birini görmeye gitmek ziyaretçi,"Ziyaret eden, ziyarete giden kimse" ziyaretgâh,Ziyaret yeri ziynet,"Süs, bezek" zloti,Polonya para birimi Zn,Çinko elementinin simgesi Zodyak,"Gök küresinde Koç, Boğa, İkizler, Yengeç, Aslan, Başak, Terazi, Akrep, Yay, Oğlak, Kova, Balık takımyıldızlarının eşit aralıklarla dağıldığı kuşak, Burçlar Kuşağı" zoka,"Büyük balıkları tutmakta kullanılan, küçük balık biçiminde, ucu iğneli kurşun parçası" zokayı yutmak,aldatılıp zarara sokulmak zom olmak,çok sarhoş olmak zom,Çok sarhoş zona,"Deride, sinirler boyunca, özellikle gövde, bacak ve yüzde birtakım ağrılı fiskelerle beliren, mikroplu bir hastalık" zonklama,Zonklamak işi zonklamak,"Vücudun bir yeri nabız atışı gibi, kesik kesik ağrımak veya sancımak" zonklatma,Zonklatmak işi zonklatmak,"Zonklamasına yol açmak, zonklamasına sebep olmak" zonk,"`Zonklamak` anlamındaki zonk zonk atmak, `vücudun bir yeri çok zonklamak` anlamındaki zonk zonk zonklamak deyimlerinde geçer" zoolog,Hayvan bilimci zooloji,Hayvan bilimi zoospor,"Suda yaşayan mantarlarda ve su yosunlarında bulunan, selüloz zardan yoksun, üzerindeki iki veya daha çok titrek tüyle hareket eden üreme hücresi" zootekni,Evcil hayvanları üretme ve yetiştirme bilimi zorunda kalmak (veya olmak),"kesinlikle yapması gerekmek, yapmaya mecbur olmak" zorunda bırakmak,yapmaya mecbur etmek zoruna gitmek,"onuruna dokunmak, gücüne gitmek" zorun ne?,"`amacın ne, ne istiyorsun?` anlamında kullanılan bir söz" zoru olmak,"kendisini zorlayan bir durumu, bir sıkıntısı olmak, sorunu bulunmak, güçlüğü olmak" zora koşmak,güçlük çıkarmak zora gelememek,"baskıya, sıkıntıya veya sıkı bir çalışmaya dayanamamak, katlanamamak" zora binmek,iş ancak zor kullanılmakla sonuçlanacak bir hâl almak zor oyunu bozar,"hile, güç kullanarak düzenlenen oyun boşa çıkarıldığında söylenen bir söz" zor kullanmak,bir işin yapılması için her türlü baskıya başvurmak zor gelmek,bir işin yapılması birine güç gelmek zor,"Sıkıntı veya güçlükle yapılan, kolay karşıtı" zoraki,İstemeyerek yapılan zor alım,"İşlenen bir suç karşılığı olarak suçlunun malının bütünü veya bir bölümü üstündeki mülkiyetine son verilmesi ve bu mülkiyetin bir başka kuruluşa devredilmesi, müsadere" zor alıma çarpmak,"kişi mallarına devlet adına yasal olarak el koymak, müsadere etmek" zorba,"Gücüne güvenerek hükmü altında bulunanlara söz hakkı ve davranış özgürlüğü tanımayan (kimse), müstebit, mütegallibe, despot, diktatör" zorbaca,Zorbaya yakışır bir biçimde zorbalık,"Zorbaca davranışta bulunma, müstebitlik" zorbalık etmek,zorba gibi davranmak zor bela,Güçlükle zorca,Biraz zor zorgu,Kişinin eğilimi ve isteğine uymayan iş ve davranışlara zorlanması veya bu özellikteki davranışları göstermesi zorgulu,Davranışları uygunsuz ve yersiz olmasına karşın bunları yapmak için önüne geçilmez bir zorgu duyan (kimse) zorla,"Zor kullanarak, cebren, zecren, metazori" zorla güzellik olmaz,"`kişiye, beğenmediği şey zorla beğendirilemez` anlamında kullanılan bir söz" zorlama,"Zorlamak işi, zecir" zorlamak,"Birine bir şey yaptırmak amacıyla güç kullanmak, boyun eğdirmeye çalışmak, zor kullanmak, mecbur etmek" zorlamasız,"Kolay, içten" zorlanış,Zorlanma işi zorlanma,Zorlanmak işi zorlanmak,Zorlama işi yapılmak zorlaşma,Zorlaşmak durumu zorlaşmak,"Zor duruma gelmek, güçleşmek" zorlaştırma,Zorlaştırmak işi zorlaştırmak,"Zor duruma getirmek, güçleştirmek" zorlayıcı,"Zorlayan, mücbir" zorlayış,Zorlama işi zorlu,"Güçlü, kuvvetli, şiddetli" zorluk,"Sıkıntı veya güçlükle yapılma durumu, zor olma, güçlük, zahmet" zorluk çıkarmak (veya göstermek),bir şeyin yapılmasını engellemek için çeşitli sorunlar yaratmak zorlukla,"Zor bir biçimde, güçlükle" zorsunmak,"Yüksünmek, yapacağı işi ağır bir yük veya angarya olarak kabul etmek" zorunlu,"Kesin olarak gereksinim duyulan, zaruri, mecburi, ıztırari" zorunlu kılmak,mecbur etmek zorunlu olarak,kendi isteğinin dışında zorunlu emeklilik,Yasalarda şartları belirlenmiş mecburi emeklilik zorunluk,Zorunluluk zorunlu öğrenim,İlköğretim zorunlu sigorta,"Trafik sigortası, deprem sigortası gibi yaptırılması zorunlu olan sigorta" zoru zoruna,Zorluk çekerek Zr,Zirkonyum elementinin simgesi zuhur etmek,"ortaya çıkmak, görünmek, belirmek" zuhur,"Ortaya çıkma, görünme, belirme, baş gösterme, meydana çıkma" zuhurat,"Gerçekleşeceği düşünülmeyen, hesapta olmayan, umulmadık, olağan dışı olgular" zuhuri,Orta oyununda taklitçi zuhuri kolu,Orta oyunu takımı zula,Kaçak ve yasak şeylerin saklandığı gizli yer zula etmek,"çalmak, aşırmak" zulaya atmak,bir şeyi gizli bir yere koymak zulmet,Karanlık zulmetme,Zulmetmek işi zulmetmek,"Eziyet etmek, işkence etmek" zulüm,"Güçlü bir kimsenin yasaya veya vicdana aykırı olarak başkasını uğrattığı kötü durum, kıygı, eziyet, cefa" zulüm görmek,kendisine eziyet edilmek zum,Optik kaydırma zum yapmak,zumlamak zurnanın zırt dediği yer,sürdürülmekte olan bir işin en can alıcı noktası zurna gibi,dar (pantolon) zurna,"Ağaçtan yapılan, iki karış boyunda, ağız bölümü yayvan, keskin bir ses çıkaran ve çoğu zaman davulla veya dümbelekle birlikte çalınan nefesli çalgı" "zurnada peşrev olmaz, ne çıkarsa bahtına","`rastgele yapılan plansız işlerde yöntem, kural aranmaz` anlamında kullanılan bir söz" zurnacı,"Zurna çalan kimse, zurnazen" zurnacının karşısında limon yemek gibi,birinin zihni çelinip işini göremeyecek duruma getirildiği anlatılırken söylenen bir söz zurnacılık,"Zurnacının yaptığı iş, zurnazenlik" zurnazen,Zurnacı zübde,Öz (I) züccaciye,"Cam, porselen vb. maddelerden yapılmış eşya" züğürt,"Parasız, yoksul, meteliksiz olan (kimse)" züğürt olup düşünmektense uyuz olup kaşınmak yeğdir,`uyuz olup kaşınmak insanı çok rahatsız eder ama züğürtlükten dolayı ne yapacağını düşünmek daha çok rahatsız eder` anlamında kullanılan bir söz züğürtleme,Züğürtlemek işi züğürtlemek,"Parasız, meteliksiz kalmak, züğürt duruma gelmek" züğürtlük,"Parasızlık, parasız kalma durumu, meteliksizlik" züğürt tesellisi,"Kötü sonuçlanmış bir işte, çok önemsiz iyi bir yan bularak sevinme" Zühal,Satürn Zühre,Çoban Yıldızı zührevi hastalık,"Frengi, belsoğukluğu vb. cinsel ilişkilerle bulaşan hastalık" züht,Takva zühul,"İş çokluğu veya dalgınlık sebebiyle yanılma, geciktirme, ihmal etme" zükâm,Nezle zül,"Alçalma, düşkünlük" zül saymak (veya addetmek),"bir olay veya sözü küçültücü, alçaltıcı, aşağılayıcı olarak değerlendirmek" zülal,"Saf, tatlı su" zülfaris,"Baklagillerden, bir süs bitkisi ve bunun güzel kokulu, mor, beyaz renkli, saç lülesi görünüşünde olan kıvrıntılı çiçeği (Phaseolus caracalla)" Zülfikar,"Hz. Muhammed'in Hz. Ali'ye armağan ettiği, ucu ikiye ayrılmış kılıç" zülfüyâr,Zülüf zülfüyâre dokunmak,"hatırlı, güçlü bir kimseyi veya bir makamı gücendirmek, darılmasına yol açmak" zülüf,Şakaklardan sarkan saç lülesi zülüflü,Zülfü olan zümre,"Topluluk, takım, grup, camia" zümre edebiyatı,Seçkin kesimlere hitap eden edebiyat zümre toplantısı,Aynı dersi okutan branş öğretmenlerinin ders konularını veya öğrenci sorunlarını ele aldığı kurul zümrüdi,Zümrüt yeşili Zümrüdüanka,Anka Zümrüdüanka gibi,hayal ürünü olan veya adı olup da kendi var olmayan (iyi ve güzel şeyler) zümrüt,"Cam parlaklığında, yeşil renkte, saydam bir süs taşı, doğal alüminyum ve berilyum silikatı" zümrüt gibi,yemyeşil zümrütlenme,Zümrütlenmek durumu zümrütlenmek,"Yeşil duruma gelmek, yeşillenmek" zümrüt yeşili,Koyu yeşil züppe,"Giyinişte, söz söyleyişte, dilde, düşünüşte toplumun gülünç ve aykırı saydığı yapmacıklıklara ve aşırılıklara kaçan" züppece,Züppeye yakışır bir biçimde züppeleşme,Züppeleşmek durumu züppeleşmek,"Giyiniş, söz söyleyiş, düşünüş, dil vb.nde, toplumun gülünç ve aykırı saydığı yapmacıklıklara ve aşırılıklara kaçmak, züppe olmak" züppeleştirme,Züppeleştirmek işi züppeleştirmek,Züppe durumuna getirmek züppelik,"Züppeye yakışır davranış, snopluk, snobizm" züppelik etmek,züppece davranmak zürafa,"Geviş getiren memelilerden, Afrika'da yaşayan, çok uzun boylu ve boyunlu, derisi benekli, ot yiyen hayvan (Giraffa camelopardalis)" zürafa gibi,"ince, uzun boylu, uzun boyunlu (kimse)" zürafagiller,"Örnek hayvanı zürafa olan, geviş getiren memeliler familyası" zürra,Çiftçiler zürriyet,"Döl, soy sop, sulp" züyuf,"Ayarı düşük para, sikke veya akçe, züyuf akçe" züyuf akçe,Züyuf u borusu,U harfi biçiminde yapılmış boru ucuzca,"Ucuz olarak, ucuz bir biçimde" ucuzuna,"Ucuz olarak, ucuzca" uçukluk,Uçuk olma durumu uçurumlaşma,Uçurumlaşmak durumu ufak ufak,"Küçük küçük, hafif hafif" ulutma,Ulutmak işi urbalı,Giysili ut,Utanma duygusu uyanıklaşma,Uyanıklaşmak durumu uyarcı,"Uygun davranışta bulunan, uyumlu görünen kimse" uygulamalı toplum bilimi,Toplum biliminin uygulamaya yönelik araştırma dalı uykulu uykulu,"Uykudan yeni kalkmışken, uyku sersemliği üzerindeyken" uyuşturulmak,Anlaşmaları sağlanılmak uz,"İyi, güzel" uz,"Masallarda az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik tekerlemesinde `uzak` anlamında kullanılan bir söz" uzun dişli,"Tamahkâr, açgözlü, hırslı" uzun uzun,"Uzun süre, uzun olarak, uzunca" rabıt edatı,Bağlaç raddelerinde,Sularında radyoaktifleştirme,Bir elementi radyoaktif duruma getirme radyoelektriksel,Radyoelektriğe ilişkin radyoelektronik,Elektroniğin radyoelektriğe uygulanması radyofizik,Radyoelektriğe ilişkin olayları inceleyen bilim dalı radyofizyoloji,Radyobiyoloji radyo gazetesi,"Radyo aracılığıyla yayımlanan haber, yorum ve röportajların tümü" radyo istasyonu,Radyo vericilerinin bulunduğu merkez radyo muhabiri,Radyo haberlerini ve röportajlarını hazırlayan gazeteci radyo oyunu,"Radyoda seslendirilmek üzere yazılan oyun, radyofonik piyes" radyo taksi,Telsiz telefon ağı ile bir şirkete veya durağa bağlı olarak çalışan taksi radyo yayını,Doğrudan kamuya seslenen ve sesli programları yayan iletişim aracı rahîm,"Koruyan, acıyan, merhamet eden (Tanrı)" rakı âlemi,Rakı meclisi ramazan davulu,Ramazan günlerinde oruç tutacakları sahura kaldırmak için mahalle aralarında çalınan davul rasyonelleşme,Rasyonelleşmek durumu rasyonelleşmek,Rasyonel duruma gelmek rasyonelleştirme,Rasyonelleştirmek işi rasyonelleştirmek,Rasyonel duruma getirmek raşelenme,Raşelenmek durumu raşelenmek,"Titremek, ürpermek" remilcilik,Remilcinin işi renklendirici,Renk veren madde resmigeçit,Geçit töreni rezede çiçeği,Rezede ritmik sayma,"Bir kural dâhilinde sayı aralıklarını değiştirmeden ileri, geri sayma" riyakârane,Riyakârca rol çatışması,"Toplumun statülere bağlı olarak beklediği veya buyurduğu iki veya daha fazla şey karşısında ferdin gösterdiği çelişik istekler, davranışlar" rol iflası,Buyrukların veya beklentilerin yönelttiği durumda ortaya çıkan davranışsızlık Romanist,Romanolog rotatifçi,Rotatifte çalışan kimse rötuşlama,Rötuşlamak işi benzin göstergesi,Benzinle çalışan motorlu araçlarda benzinin düzeyini gösteren alet mazot göstergesi,Mazotla çalışan araçlarda mazotun düzeyini gösteren alet gaz göstergesi,Sıvılaştırılmış petrol gazı ile çalışan motorlu araçlarda gazın düzeyini gösteren alet yağ göstergesi,Motorlu araçlarda yağın olup olmadığını gösteren alet yalakalık,Dalkavukluk yalakalık etmek,yaranmak amacıyla aşırı derecede dalkavukluk etmek imlik,"Kitap sayfaları arasına konulan ve okunan yeri belirlemekte kullanılan ince, uzun karton parçası" font,Yazı karakteri dizüstü bilgisayar,Dizüstü otelgarni,Apart otel setik,İnce bulgur uydu kent,Ana kente bağlantılı olarak kurulan ve onun yükünü azaltmak amacıyla çevresinde oluşturulan yerleşim yeri uyku takımı,"Çarşaf, yastık kılıfı, nevresim ve yorgandan oluşan yatak eşyası, uyku seti" yürütmeyi durdurma,Bir mahkemece verilen bir kararın yerine getirilmesinin geçici olarak geri bırakılması zeyilname,Ek poliçe ek poliçe,"Sigorta bedelinin yükseltilmesi durumunda önceden hazırlanmış bir poliçeye ek olarak düzenlenen belge, zeyilname" heliport,Helikopter pisti akçasal,Parasal ön ödeme,"Bir alacağın gerçekleşmesinden önce verilen belirli bir miktar, pey akçesi" para birimi,Bir devletin para için kabul ettiği değer ve eder ölçüsü para dolaşımı,Dolanım paramnezi,Kelimelerin anlamlarını ve kullanışlarını unutma sonucu oluşan bellek zayıflığı rambursman,Geri ödeme geri ödeme,"Alınan bir borcun ödenmesi, rambursman" para arzı,Bir ülkede dolaşımdaki para hacmi rögar,"Kanalizasyona inmek, bakım ve onarım yapmak üzere yol düzeyinde kapağı bulunan özel baca" etoloji,Hayvanların davranışlarını kendi doğal çevrelerinde ve deney düzeneğine sokmadan karşılaştırmalı olarak inceleyen bilim dalı reeksport,Bir ülkeden alınan malın başka bir ülkeye satılması halüsinasyon,Sanrı halüsinasyon görmek,gerçekte olmayan birtakım olayları yaşadığını sanmak şuara,Şairler Sih,Hindistan'ın Pencap bölgesinde yaşayan bir topluluk sılayırahim,"Anne, baba ve akrabayı ziyaret etme" belirge,"Birlikte bulunduklarında belli bir hastalığı işaret eden belirti ve bulgular bütünü, sendrom" yakın takip,Birini her bakımdan incelemek için izleme yakın takibe almak,yakın takip işini yapmak bodyguard,343 koruma yakın koruma,"Önemli kişi, kurum veya kuruluşları her türlü saldırıya karşı koruma işi" sigorta primi,Sigortacının sağlamış olduğu güvenceye karşılık olarak sigortalının ödediği ücret sigorta poliçesi,Sigortalı ile sigorta şirketi arasında tarafların karşılıklı hak ve borçlarını gösteren ve sözleşmenin kanıtlanması amacıyla düzenlenen belge su tası,"Çeşmelerden su içmeye yarar, özel yapılmış kap" Türk kahvesi,"Cezve ile kısık ateşte, şekerli orta veya sade olarak pişirilen kahve" tashihikarar,Mahkemece alınan kararın düzeltilmesi tatlandırıcı,Yiyecek ve içeceklere tat vermek için kullanılan (madde) teknik şartname,İhalenin teknik özelliklerini içeren şartname eksibisyonizm,Göstermecilik şah mat,Satranç oyununda yenme kup,Dondurma ve sütlü tatlıların konulduğu kap profiterol,Arasında krema bulunan özel yuvarlak toplar üzerine sıcak çikolata dökülerek yapılan bir tatlı türü leasing,343 kiralama link hattı,İki nokta arasında haberleşmeyi sağlayan sistem mano,Kumar oynatan kişinin kazançtan aldığı pay mecburi hizmet,Bursu veren kuruluşun hizmetinde zorunlu olarak belli bir süre çalışma taşınır değer,"Senet, bono, tahvil, hisse senedi vb. belge" menkul kıymetler,"Senet, bono, tahvil, hisse senedi vb. taşınır değerler" musaddak,Onaylı müterakki vergi,Matrah arttıkça oranı yükselen vergi müteselsil kefil,Borcun yerine getirilmesinde aynen borçlu gibi borcun ödenmesini üstlenen kimse müteselsil borç,"Birden çok borçlunun, her birinin ayrı ayrı tamamından sorumlu bulundukları borç" otel faresi,"Otel, motel vb. yerlerde hırsızlık yapan kimse" elektromekanik,Mekanik ögelerden oluşan ve bunların hareketiyle elektrikli unsurlara bağlı olarak uzakta bulunan aletlerin çalışmasını ve kontrolünü sağlayan tertibat muzır yayın,"Pedagojik açıdan belli bir yaş altındaki çocuklara zararlı olan kitap, gazete, dergi vb. yayın" ağız ağıza,"Ağzına kadar, tamamen" ağız ağıza vermek (veya konuşmak),iki kişi birbirine pek yakın durarak başkaları işitmeyecek bir biçimde konuşmak iyilikbilmez,"İyilik gördüğü kimseye hainlik yapan, aldığı yardımı inkâr eden, nankör, tuz ekmek düşmanı" Taoculuk,"Çin'de Tao'nun öğretisini ilke edinen felsefe ve din sistemi, Taoizm" Abaza peyniri,İnek sütünden yapılan ve yassı biçimde dilimlenen bir kaşar peyniri türü acele posta,Özel ücreti olan ve alıcısına hızlı bir biçimde teslim edilen posta açık görüş,"Cezaevlerinde yatanlarla yakınlarının belirli günlerde, aralarında herhangi bir fiziksel engel olmaksızın yaptıkları görüşme biçimi" açık kart,Açık çek açık büfe,Yiyecek ve içeceklerin serbestçe seçilip alındığı servis düzeni açık raf,Kitaplıklarda ve mağazalarda kitapların ve malların kolaylıkla seçilebilmesini sağlamak üzere yapılmış sergen açık alan,"Şehrin gürültüsünden uzak, insanların dinlenebilecekleri çeşitli bitkilerle kaplı yer" telefon diplomasisi,Devletler arası ilişkilerde telefon aracılığıyla kurulan görüşme yolu açıklık politikası,"Siyasette açık, şeffaf olma, glasnost" açık piyasa,Fiyatların tamamen arz ve talebe göre belirlendiği piyasa açlık kan şekeri,Aç karnına ölçülen kandaki glikoz miktarı halı saha,Futbol oynanmak üzere zemini halı vb. özel bir maddeyle kaplı ve etrafı tel örgüyle çevrili alan ağır kusur,Kazalarda dikkatsizlikten ve özensizlikten dolayı işlenen büyük hata ağır hasta,İyileşmesi güç olan hastalığa yakalanmış kimse ağır hava,Kirlilik veya rutubet oranı yüksek olan hava uzaktan kumanda,"Televizyon, müzik seti vb. aletleri, otomobil, oyuncak otomobil vb. araçları belli bir uzaklıktan çalıştırmaya yarayan kablosuz alet" uzaktan kumanda etmek,kişiyi veya grubu dışarıdan yönlendirmek beherglas,"Silindir biçiminde cam deney çubuğu, beher (II)" beher,Beherglas mantalite,Anlayış ajan provokatör,Kışkırtıcı ajan aksiyoner,"Hisse sahibi, hissedar" alan araştırması,Bir olayın veya durumun bilimsel amaçlarla yerinde incelenmesi gümüş varak,Varak iniş takımları,Uçağın yere inişini sağlayan donanımlar ambalajlı,Ambalajlanmış ambalajsız,Ambalajlanmamış anafilaksi,Aşırı duyarlık aşırı duyarlık,"Organizmaya giren yabancı bir madde yüzünden canlı varlıklarda oluşan aşırı tepki, anafilaksi" animatör,Canlandırıcı aracı banka,Kredi kullanma işlemlerinde bir başka banka adına işlemleri yapan banka arama bülteni,"Güvenlik güçleri tarafından yurt içinde ve dışında, kayıp kişi veya eşyaların bulunabilmesi için yayımlanan bülten" arama ruhsatı,Yer altındaki maden ve petrol arama işleri için verilen izin arama izni,"Yasa dışı ilişkilerle ilgili olarak delil toplamak, zanlı veya suçlu kişileri yakalamak için mahkemece güvenlik güçlerine verilen resmî izin" arazi aracı,Her türlü arazide kullanılabilecek biçimde ve güçte yapılmış motorlu araç arsa payı,Kat mülkiyeti söz konusu olduğu yerlerde bağımsız bölümlere tahsis edilen mülkiyet payı artçı şok,Artçı deprem artçı deprem,"Asıl depremden sonra meydana gelen şiddet ve büyüklük bakımından daha küçük olan deprem, artçı sarsıntı, artçı şok" askıcı,Askı yapan veya satan kimse avanproje,Ön proje av tezkeresi,Avcılara verilen izin belgesi avcı çantası,Kara avında avcının avını koyduğu ağ biçiminde çanta av hayvanı,"Etinden, postundan yararlanmak amacıyla veya zararlı olduğu için avlanan vahşi hayvan" avantüriyer,"Serüvene atılan, maceracı (kadın)" fiskal,Hazineye ilişkin bağımsız bölüm,"Kat Mülkiyeti Kanunu'na göre, bir binanın ayrı ayrı ve başlı başına kullanılmaya elverişli ve bağımsız mülkiyete konu olan özel bölümü" balotaj kurulu,Kurum ve kuruluşlarda yeni üyelerin alınmasına karar veren kurul çizgi im,"Malın değişik özelliklerini ve fiyatını belirten, elektronik aygıtların okuyabileceği biçimde düzenlenmiş etiket, barkod" baz morfin,Uyuşturucu madde yapımında kullanılan açık kahverengi toz bazofobi,Sinirsel veya ruhsal bozukluktan ileri gelen yürüyememe hastalığı borsa aracısı,"Borsada kendi adını kullanarak kişi, kurum ve kuruluşlar hesabına alım satım yapan kimse, borsa komisyoncusu" broker,343 borsa simsarı borsa komisyoncusu,Borsa aracısı saha komiseri,"Beden Terbiyesi İl Müdürlüğü tarafından oyun alanlarını düzenlemek üzere görevlendirilen yetkili, komiser" hükûmet komiseri,Kurum ve kuruluşların toplantılarının yasalara uygun biçimde yapılmasını denetlemek üzere Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından atanan memur borsa komiseri,"Borsalarda günlük alım satım işlemlerini, fiyat dalgalanmalarını denetlemek üzere Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından atanan görevli" ikinci el,"Kullanılmış (araç vb.), elden düşme" birinci elden kaynağa gitmek,"bilimsel çalışmalarda kaynakların aslına, özgününe dayanmak" birinci el,"Kaynaktan çıkma, aslından çıkma" bey,"Satma, satış" barbutçu,Barbut oynayan kimse domates dolması,Dolma kabak dolması,Sakız kabağının içi oyularak kıyma veya çeşitli sebze doldurulmasıyla yapılan bir yemek türü biber dolması,Dolma lahana sarması,Sarma büyüme hızı,"İş gücü, doğal kaynaklar, donanım vb. temel değişkenlerin bir arada yoğrulması sonunda bir önceki yıla oranla adam başına düşen gerçek gelir artış hızı" cari kur,Piyasada arz ve talep sonucu belirlenen kur cari gider,Yatırım ve transfer ödemesi niteliğinde olmayan kamu harcamaları iş hacmi,"Ticari kuruluşlarda bir yıl içinde yapılan işlemlerin toplam değeri, ciro" çalışma ruhsatı,Çalışma izni çıkmazlık,İkilem çalışma izni,"Bir konuda iş yapmak için resmî kuruluşlardan alınan izin, çalışma ruhsatı" çoğunluk sistemi,Çok partili sistemlere göre bir seçim bölgesinde en çok oy alan partinin seçimi kazanması dalgalı borçlar,Devletin bir bütçe dönemi içinde gelirlerin giderleri karşılamadığı zamanlarda sağlamış olduğu kısa vadeli krediler davranış bozukluğu,İnsan davranışlarının ruhsal dengesizlik nedeniyle normal seyrinin dışına çıkması defi,Taraflardan birinin kendisine açılan davada borçtan kurtulmak için başvurduğu her türlü yol defin ruhsatı,Ölünün gömülmesi için belediye veya hükûmet doktorundan alınan izin denge fiyatı,Piyasalarda arz ve talep miktarlarının eşitlendiği fiyat depolitizasyon,"Grup, kurum veya eylemin siyasal niteliğini yitirmesi" developer,343 yıkamaç yıkamaç,Fotokopi makinelerinde veya fotoğraf basımı işinde kullanılan yıkama aleti dikey geçiş,"İki yıllık yüksekokullardan mezun olanların, belirli koşulları yerine getirerek fakültelerde okuma hakkı elde etmesi" doğallıkla,"Doğal olarak, tabii" domuz derisi,Çanta ve ayakkabı yapımında kullanılan bir tür sağlam deri münavebeli,Nöbetleşe döviz kuru,Yabancı paranın millî paraya karşı değeri el ilanı,El ile dağıtılan yazılı duyuru duvar ilanı,Sokak ve caddelere bakan duvarlara yapıştırılarak veya asılarak yapılan duyuru duvar yazısı,Duvarlara yazılan her türlü yazı ilan panosu,Duyurumluk billboard,343 duyurumluk ehlikitap,Kitap ehli gece öğretimi,Yükseköğretim kurumlarında gece yapılan öğretim ekstern öğrenci,Devam zorunluluğu olmayan yükseköğretim kurumlarında okuyan öğrenci açık lise,Liselerde uygulanan açık öğretim biçimi epilepsi,Sara Yakın Şark,Yakın Doğu enflasyonist,"Enflasyonla ilgili, enflasyona dayanan, enflasyona bağlı" epileptik,Sara hastalığı ile ilgili fahri konsolos,Dışişleri mensubu olmamasına rağmen büyükelçisi bulunmayan ülkelerde o yabancı memleketin işlerini yapan ve çıkarlarını gözeten tanınmış kimse final-four,343 dörtlü final faiz haddi,Elde tutulmak istenen para miktarı ile memleketteki para stokunu eşitleyen fiyat faiz oranı,"Kredi işlemlerinin kısa, orta ve uzun vadeli olmasına, kredi tiplerine ve sermaye piyasası, para piyasası vb. piyasa biçimlerine bağlı farklılıklardan oluşan ve para sahibinin üretimden aldığı pay oranı, faiz haddi" factoring,343 alacaklandırma yoksulluk belgesi,Devletin sağladığı nakdî ve ayni yardımlardan yararlanmak üzere mahalle muhtarları tarafından düzenlenen ve muhtaç olanlara verilen belge fason imalat,Fason üretim sermaye mal,"Bir ticari kuruluşun para, mal ve malzeme varlığının tümü" fehim,"Anlama, kavrama" fehmetmek,"Anlamak, kavramak" fennî muayene,Motorlu araçların belli sürelerde teknik yönden yapılan denetimi gece körlüğü,"Beslenmede A vitamini yetersizliğinden ortaya çıkan bir hastalık belirtisi, tavukkarası" geçici plaka,Motorlu taşıtlara trafiğe çıkabilmeleri için esas plaka alınıncaya kadar verilen plaka geçici teminat,İhalelere katılanların yatırmak zorunda olduğu teminat fütürolog,Gelecek bilimci gelir ortaklığı,"Köprü, baraj vb. kamu yapılarının gelirlerine gerçek ve tüzel kişilerin belirli şartları yerine getirerek ortak olması" görevsizlik kararı,Yargıcın bir davada mahkemeyi yetkisiz bulması gümrük birliği,"Belli ülkeler arasında gümrük vergilerini kaldıran, üçüncü ülkelere karşı ortak gümrük tarifesi uygulamalarını öngören ekonomik bütünleşme" gümrük tarifesi,İthal edilen mallar üzerinden alınması gereken vergi miktarı veya oranlarını gösteren liste hakkımüktesep,Kazanılmış hak müktesep hak,Kazanılmış hak kazanılmış hak,"Yürürlükte olan hükümlere göre bir kimse yararına sabit olan hak, müktesep hak, hakkımüktesep" hayalî ihracat,Mal ihraç ediyormuş gibi göstererek alınan fatura karşılığının vergi iadesini haksız olarak devletten tahsil etme korumacılık,"Ekonomik gücü yükseltmek için ulusal ekonominin gümrük tarifeleri ile dış rekabete karşı korunmasını savunan görüş, himayecilik" single,343 tekli bazofil,Baz veya bazik alkali özelliği üstün olan bitki beden işçisi,Beden gücü ile çalışan kimse bekleme süresi,Evliliği sona ermiş kadının yeniden evlenebilmesi için aradan geçmesi gereken süre berdel,Ailenin kız ve erkek çocuğunun diğer ailenin kız ve erkek çocuğuyla karşılıklı olarak aynı zamanda evlendirilmesi asaleten atanma,Asaleten atanmak işi âşıklı,Âşığı olan aromalı,"Hoş kokulu, aromatik" anlaşılan,"Anlaşıldığına göre, galiba, muhtemelen" tavuklu,İçinde tavuk eti bulunan angutluk,"Ahmaklık, bönlük" alttan alta,"Gizlice, el altından" Almansever,"Alman yanlısı, Alman dostu, Germanofil" aktüellik,Güncellik aktüelleştirmek,Güncelleştirmek aktüelleşmek,Güncelleşmek bayram gazetesi,Dinî bayram günlerinde Gazeteciler Cemiyeti tarafından yayımlanan özel gazete liyan,Yabani ormanlarda yetişen parazit sarmaşığı tatlandırıcılı,İçinde tatlandırıcı bulunan anafordan,Yolsuzluk yaparak anamnez,"Hastanın, hastalığı ve çevresi hakkında verdiği bilgi, anamnezi" gümüş yıl,Eşlerin evliliklerinin yirmi beşinci yılı gümüş kaplama,Herhangi bir metalin gümüş ile örtülmüş biçimi ayak tabanı,Aya atlaya zıplaya,Atlayarak çoksatar,En çok satılan yayın iadeiitibar,Yitirilen saygınlığı yeniden elde etme iddia makamı,Savcılık makamı ihkakıhak,Bir hakkı hukuk kurallarına uygun bir biçimde teslim etme ihzar müzekkeresi,Mahkemece yapılan çağrıya uymayanların kolluk gücüyle mahkemeye gelmesini sağlamak için verilen yazılı emir imza çizelgesi,Kurum ve kuruluşlarda çalışanların veya görevlilerin devam durumunu gösteren çizelge iskân belgesi,Yeni yapılarda oturulabilirlik belgesi hıfzetmek,Saklamak hıfzetme,Hıfzetmek işi rekiz,"Dikme, saplama, kurma" kabalacılık,Kabala (I) yanlısı sanat akımı kaşe,"Kalın, kışlık bir tür yün kumaş" katıksız hapis,Suçlu eri yalnızca ekmek ve su vererek hapsetme kati teminat,İhaleyi kazanan firmadan istenen teminat kat irtifakı,Bir binanın üstüne kat yapma iznini veren hak kayıtlı sermaye,Anonim şirketlerin ticaret siciline kaydedilmiş sermayeleri kefalet mektubu,"Bir işin yapılması için birisinin kefil olduğunu, güvence verdiğini belirten belge" kefalet senedi,Gemi veya malın salıverilmesi ve serbest bırakılması için verilen belge kılavuz gemisi,"Boğaz vb. geçişi tehlikeli yerlerden büyük gemilerin kolaylıkla geçişini sağlamak için yol gösteren gemi, kılavuz" kılavuz kaptan,"Bir devletin kılavuz alınması zorunlu olan sularında gemilere yol gösteren kimse, kılavuz" sektörel,"Bölüm, kol, dal, kesim ile ilgili" konsolide borç,Kısa vadeli olarak planlanıp daha sonra orta veya uzun vadeli duruma çevrilen borç konsinye satış,Satasıya sürmanşet,Gazetelerin birinci sayfasındaki logonun üzerinde kullanılan başlık kütör,Smaçör laka,Lak lakacı,Lakçı laklamak,Laka veya vernik sürmek hâl tercümesi,Öz geçmiş İhlas,Kur'an surelerinden biri kildan,"İçine sabun, lif, kese, kına, kil konan bakırdan yapılmış kap" ferforje,"Kapılara, pencerelere veya evlerin iç bölümlerine süsleme amacıyla yapılıp takılan dövme demir" perforje,Delik açma azimkâr,"İradeli, gayretli, istençli, kararlı" az gelişmiş,Gelişmesi gecikmiş olan aynştaynyum,"Atom sayısı 99 olan, uranyumun sürekli ısınmasıyla veya termonükleer tepkimeler sırasında oluşan yapay element (simgesi Es)" kınalı bamya,Trakya'da yetişen baş tarafı kızıl renkte bir cins bamya böğrülce,Börülce ropdöşambır,Erkeklerin evin içinde kıyafetlerinin üzerine giydikleri üstlük ruziklenmek,Sefil bir biçimde gün geçirmek veya geçinip gitmek ruzuşeb,Gece gündüz run,III-XIII. yüzyıllarda İngiliz İskandinav dillerinde kullanılan alfabenin harflerinin her biri runik,Run harfleriyle yazılmış rütbesiz,"Rütbesi olmayan, kıdemsiz" tabanı yarık,"Korkak, güven vermeyen (kimse)" tabii hukuk,İnsanın doğuştan sahip olduğuna inanılan haklarını ele alan hukuk rahim,Döl yatağı tahta göğüs,Tahta göğüslü tahta göğüslü,"Göğsü küçük olan, tahta göğüs" tahtacılık,Tahtacı olma durumu tahtalıköy,Mezarlık tahtalıköyü boylamak,ölmek takdir yetkisi,Takdir hakkı takım oyunu,"Basketbol, voleybol gibi takım hâlinde oynanan oyun" takım takım,Küçük topluluklar hâlinde tamı tamına,Tam tamına tane tane,Teker teker tane tane söylemek (veya konuşmak),"acele etmeden, seslerin hakkını vererek herkesin anlayabileceği gibi konuşmak" tantuni,"Kuşbaşından daha küçük et parçalarının soğan, biber, maydanoz, domates vb. ile bir sac üzerinde pişirilmesi sonunda hazırlanan kebap türü" tapu sicili,Tapu kütüğü tasnifleme,Tasniflemek işi tastir,Yazı yazma tastir etmek,yazmak taş ekmek,İçi taş döşeli fırında pişmiş olan ekmek taşıtma,Taşıtmak işi tat,Dilsiz tatlı tatlı,"Güzel, hoşa gidecek bir biçimde, tatlılıkla, güzel güzel" teberli,Teberi olan tebersiz,Teberi olmayan tebessümlü,"Tebessüm eden, tebessümü olan" tebessümsüz,"Tebessüm etmeyen, tebessümü olmayan" tecim,Ticaret tecimen,"Tacir, tüccar" tecvitli,"Tecvidi olan, tecvidi ortaya koyan" tefeül,"Fal açma, fala bakma" tefeül etmek,"fala bakmak, fal açmak" tek heceli dil,Çince ve Tibetçe gibi kelimeleri tek heceden oluşan dil tektaş,"Sadece bir pırlantası veya elması olan (yüzük, küpe)" telaşe nazırı,Telaşe müdürü teleksçilik,Teleksçinin işi veya mesleği telgraf üslubu,Kısa ve özlü anlatım telsiz telefon,"Elektromanyetik dalgalar yardımıyla çalışan telefon, radyotelefon" temkinlice,"Temkinli olarak, temkinli bir biçimde" tenekeleme,Tenekelemek işi teneşir kargası,Teneşir horozu teneşir tahtası,Teneşir terörcülük,Yıldırıcılık tespihçilik,Tespihçinin işi veya mesleği tespihli silme,Üzerinde bir sıraya dizilmiş tespih taneleri gibi yuvarlakları olan silme tezgâhçı,Tezgâh yapıp satan kimse tezgâhçılık,Tezgâhçı olma durumu tezgâh mengenesi,"İş yerlerinde sabit tezgâha bağlanan ve boru, demir vb.ni kesme işlerinde kullanılan bir mengene türü" tezyifkâr,"Aşağılayıcı, adi, kötü, bayağı" tıkımlanma,Tıkımlanmak işi tıkımlanmak,Eline geçeni çok çabuka yemek tırsma,Tırsmak durumu tırsmak,"Ürkmek, korkmak, çekinmek" ticarileşme,Ticarileşmek işi titrek kavak,"Avrupa, Kuzey Afrika, Ön Asya, Kafkasya, Sibirya, Japonya ve Türkiye'nin orman bölgelerinde yetişen, çalı veya ağaççık hâlinde bir tür kavak, acı kavak, dağ kavağı (Populus tremula)" tiyatrolaştırma,Tiyatrolaştırmak işi tok tok,Kalın ve gür sesle tok tok yürümek,"kendinden emin, heybetli bir biçimde yürümek" toparlak rakam,Yuvarlak sayı torpilcilik,Torpilcinin işi tostçuluk,Tostçunun işi tuvalet ispirtosu,"Hekimlikte, temizlik amacıyla kullanılan binde 966'sı saf, geri kalanı su olan ispirto" turizmcilik,Turizmcinin işi veya mesleği tutarık,Sara tutkalcılık,Tutkalcının işi tutsak pazarı,"Tutsakların köle gibi alınıp satıldığı yer, esir pazarı" tutuculaşma,Tutuculaşmak durumu tutulmaz,"Yakalanmaz, ele avuca gelmez" tutulmazlık,Tutulmaz olma durumu tüllenme,Tüllenmek işi tüpçülük,Tüpçünün işi Türkkâri,"Türk yapımı, Türk yapısını andıran" ufunetlendirme,Ufunetlendirmek işi ufunetlendirmek,İrinlenmesine neden olmak kuşak bağlama,Düğün sırasında baba veya başka bir aile büyüğü tarafından gelinin beline kırmızı kurdele dolama bol bolamat,"Bol bol, döke saça" mücevher mahfazası,Mücevher kutusu mücevher kutusu,"Mücevherlerin saklandığı küçük kapalı kutu, mücevher mahfazası" çirkefli,İğrenç ve pis durumda bulunan meyancılık,Aracılık eden kimsenin durumu meyancılık etmek,Aracılık etmek gayret kuşağı,Babaevinden çıkarken aile büyükleri veya erkek kardeşlerinden biri tarafından gelinin beline dolanan kırmızı kuşak koltuğa girme,Düğün sırasında gelinin damadın koluna girmesini sağlama merasimi kuru laf,"Gerçekle ilgisi olmayan, değer taşımayan boş söz, kuru söz" deniz otobüsü,"Feribottan daha hızlı giden, yolcularla birlikte araçları da kapalı mekânda taşıyan bir deniz taşıtı" yolcu gemisi,Yolcu taşımak üzere yapılmış deniz taşıtı rindane,Rintçe maymunlaştırmak,"Birini, kendi düşünceleriyle değil başkalarının yönlendirmesiyle hareket eder duruma getirmek" hayvanlaştırma,Hayvanlaştırmak durumu maymunlaştırma,Maymunlaştırmak durumu hayvanlaştırmak,Hayvan durumuna getirmek katolunmak,Kesilmek katolunma,Katolunmak durumu patates sufle,Yumurta çırpıldıktan sonra patates ezmesi karıştırılarak kabarıncaya kadar pişirilen yemek Hanya,"`Bir işin gerçek yönünü anlayarak aklı başına gelmek, akıllanmak` anlamındaki Hanya'yı Konya'yı anlamak (veya bilmek, görmek) deyiminde geçen bir söz" Bornova misketi,"Genellikle Ege ve Akdeniz kıyılarında yetişen, kokulu, beyaz renkli bir tür üzüm" Yalova misketi,"Ege ve Akdeniz bölgelerinde sofralık olarak üretilen, beyaz renkli, oval ve iri taneli bir tür üzüm" dirsizlik,Dirlik düzenlikten uzak durum kurander,"Hava akımı, cereyan" kıl payı,"Hemen hemen, neredeyse" padişahi,"Padişah ile ilgili, padişaha ait" Panislamcı,Panislamizm yanlısı olan Panislamcılık,Panislamizm akımını benimseme pankartlı,Pankartı olan veya pankart bulunduran panoramik,Genel görünümlü papara,Orta oyununda zurna papaz balığıgiller,Ilıman denizlerde yaşayan kemikli balıklar familyası para pul,"Para, para niteliğinde olan şey" para pul tutmamak,"hesabını bilmemek, birikim yapmamak" para basma,Piyasaya yeni para çıkarma para cezası,İşlenen bir suçun para karşılığının devlete ödenmesini öngören ceza paralel akım,Bir paralel bağlantıdan geçen akım paralizi,İnme paralojik,Mantığa uymayan parametreleme,Parametrelemek işi parametrelemek,Parametreli bir eğri veya yüzey belirlemek paraşüt kulesi,Paraşütle atlama eğitiminin yapıldığı kule paraşütlü,Paraşütü olan paratüberküloz,Geviş getirenlerde aside dirençli bir bakterinin sebep olduğu hastalık pare pare,Parça parça parfümcü,Parfümeri ürünleri üreten veya satan kimse parfümcülük,Parfümcünün işi parıldayıcı,Parıldama özelliği veya niteliği bulunan madde parkeleme,Parkelemek işi parkelemek,Parke ile döşemek parkeletme,Parkeletmek işi parkeletmek,Parke ile döşetmek park saati,Parkmetre parmaksı,Elin parmaklarını andırır biçimde olan parselletme,Parselletmek işi parselletmek,Parsellere ayırtmak paspasçılık,Paspasçının işi paspaslatma,Paspaslatmak işi paspaslatmak,Paspas yaptırmak pasta kalıbı,İçinde pasta hamurunun pişirildiği değişik biçimlerdeki kalıp pastav makinesi,Kumaş toplarını üst üste katlayarak yığan alet pastiş,Başka sanatçıların eserlerini taklit yoluyla meydana getirilen sanat eseri pastişçi,Pastiş yapan kimse paşa paşa,"Uslu uslu, güzel güzel" patates böceği,Patates ve patlıcangillere dadanan sarı ve kızıl renkli böcek patates püresi,"Haşlanmış ve ezilmiş patatesi süt, yağ ve et suyu ile karıştırarak elde edilen yiyecek" patent damgası,"Altın, gümüş vb. maddelerin altına vurulan ve oranını belirten damga" patlıcan kızartması,Kabuğu soyulduktan sonra ince dilimlenmiş patlıcanın sıvı yağda yapılan kızartması patlıcan oturtması,"Dilimlenmiş ve kızartılmış patlıcan üzerine kavrulmuş kıyma, domates ve sebze eklenerek pişirilen yemek" pattadan,Pattadak payansızlık,Sonsuzluk pazarlıksız,Pazarlık yapılmadan pederane,Babaya yakışır bir biçimde pediyatrik,Çocuk sağlığı ve hastalıkları ile ilgili pehlivanane,Pehlivanca pek pek,"Olsa olsa, en üstün olarak" pekiştirme ünlüsü,"Pekiştirmeli kelimelerde kavramı güçlendirmek için türeyen ünlü: Yap-a-yalnız, çep-e-çevre, güp-e-gündüz gibi" pens,Giysilerde bazı yerlerden içeriye doğru daraltılarak dikilmiş bölüm perde perde,Yavaş yavaş perdesi sıyrık,Perdesi yırtık peren,Ülker yıldızı peri oyunu,Olağanüstü ögelere ve büyüye ağırlık veren bir tür sahne eseri perlitli,Özünde perlit bulunduran peruk,Takma saç Pervin,Ülker peşin peşin,Önceden benimsenmiş olarak petek dokuma,Üzerinde küçük petek motifleri bulunan pamuklu dokuma petek güvesi,Arı kovanlarında peteklere zarar veren iki asalağın adı petrokimya,Petrolden organik kimyasal ürünler elde etmede kullanılan sanayi dalı petrokimyacı,Petrokimya dalında uzmanlaşmış kimse peygamberane,Peygamberce peygamber balığı,Dülger balığı peygambervari,Peygamber gibi pıllım pıllım,Köhne ve eskimiş pıllım pıllım olmak,köhneleşmek pırlama,Pırlamak işi pışt,Islıklı ses pışt demek,rahatsız edici bir söz söylemek pigme,Boy ortalaması 150 santimetrenin altında olan Afrika kökenli bir zenci topluluğun bireyi piknikçi,Piknik yapan kimse piknik tüpü,Boyutu küçük bütan gazı tüpü piramitçik,Eski Mısır piramitlerinde ve dikili taşlarında tepelik olarak yer alan küçük piramit piramitli,Piramit biçiminde olan piramitsi,"Piramide benzeyen, piramidi andıran, piramidimsi" pirekapan,Pire otu pirekıran,Pireyi yok etmeye ve öldürmeye yarayan ilaç pirinç örgü,İlmekleri bir ters bir düz örüp arka sırayı da buna uygun örme biçimi pirinçsi,"Pirinci andıran, pirince benzeyen, pirinç gibi" pis pis düşünmek,derin ve üzüntülü düşünceye dalmak pis pis bakmak,karşısındakini rahatsız edici ve sinirli bir biçimde bakmak pis pis gülmek (veya sırıtmak),"başkalarını kızdıracak, sinirlendirecek biçimde gülmek" pis pis,Hoşa gitmeyecek bir biçimde pislik böceği,Bok böceği pislikçil,Dışkısal pişpirikçi,Pişpirik oynayan kimse plaseleme,Plaselemek işi plaselemek,Topu kavisli vuruşla ileri göndermek plastikçi,Plastik işi yapan kimse plastikçilik,Plastikçinin işi veya mesleği Platoncu,Platonculuk yanlısı olan plazma kimyası,Plazmayı kimyasal açıdan inceleyen bilim dalı plazmalaştırma,Plazmalaştırmak işi plazmalaştırmak,Bir gazı plazmaya dönüştürmek pofurdatma,Pofurdatmak işi pofurdatmak,Pofurdamasına sebep olmak potalı atış,Basketbolda topu potaya çarptırarak çembere sokma pozitif hukuk,Belli imkân ve zamanda konulmuş kurallar birliği pötibör,"Çifte fırınlanmış, tereyağlı, dikdörtgen biçiminde, kenarları tırtıklı bir bisküvi türü" pratikte,"Günlük yaşayışta, uygulamada" prezidyum,Bütün yetkilerini eski S.S.C.B. Anayasası'na özgü bir tarzda kullanan örgüt programlaştırma,Programlaştırmak işi programlaştırmak,Bir işin programını yaptırmak pul pul,Küçük tabakalar biçiminde pul pul dökülmek,küçük ve ince tabakalar hâlinde dökülmek pul pul olmak,küçük ve ince tabakalar hâlinde olmak pürdikkat,Çok dikkatli pürdikkat kesilmek,çok dikkat etmek pütür pütür,Üzerinde pek çok pütür bulunan kabadayılaşma,Kabadayılaşmak işi kabadayılaşmak,"Kabadayı gibi davranmak, kabadayılık etmek" kabahatlilik,Kabahatli olma durumu kabarcıklı düzeç,Su terazisi kabartıcı,"Kabartma maddesi, kabartma tozu" kabartmalı,Kabartması olan Kabotaj Bayramı,Deniz ticaretini teşvik amacıyla 1 Temmuz'da kutlanan bayram kabotaj gemisi,Kabotaj hattında çalışan gemi kabuk bilimi,Kabukları inceleyen bilim dalı kaçışılma,Kaçışılmak durumu kademe kademe,"Basamak basamak, derece derece" kademeleme,Kademelemek işi kademelemek,Kademeli bir biçimde düzenlemek kademelenme,Kademelenmek durumu kademelenmek,Kademeli duruma gelmek kademelendirmek,Kademeli duruma getirmek kademelendirme,Kademelendirmek işi kadındüğmesi,"Süs bitkisi olarak yetiştirilen, düğme biçiminde çiçek açan otsu bir bitki" kadın hastalıkları,"Kadın cinsel organlarını ve bunlarla ilgili hastalıkları inceleyen bilim dalı, nisaiye, jinekoloji" kadınsal,Kadına özgü ve kadınla ilgili kadınsılaşma,Kadınsılaşmak durumu kadimî,Sürekli Kadiriye,Kadirilik kadmiyumlu,İçinde kadmiyum bulunan kadrolaşma,Kadrolaşmak işi kadrolaşmak,"Kadrolara, aynı görüşü paylaşan insanları toplamak, yerleştirmek" kadüklük,Kadük olma durumu kâffesi,"Bütünü, hepsi, tamamı" kâfiristan,"Kâfir ülkesi, Müslüman olmayanların yaşadığı yer" kahve dibeği,Kahve çekirdeklerini dövmeye ve çöplerini ayıklamaya yarayan içi oyuk taş veya ağaç kap kahve kaşığı,Kahve karıştırmak için yapılan ve kullanılan küçük kaşık kahve makinesi,Kahve çeken veya öğüten makine kahve tabağı,Kahve fincanının altına konulmak üzere yapılmış tabak kaimelik,Kâğıt para cüzdanı kakım,"Sansargillerden, yazın esmer kırmızı, kışın beyaz renkli kürkü değerli, etçil hayvan, as (I), ermin (Mustela erminea)" kakırca,Fındık faresi adıyla bilinen küçük memeli hayvan kalafatçılar,Tersane halkını oluşturan bölüklerden her biri kalanlı bölme,"Bölünenden artanın, sıfırdan farklı bir sayı olduğu bölme işlemi" üçgensel bölge,Üçgenin sınırladığı düzlemsel bölge ufunetli,"İçinde irin, cerahat olan" ufunetsiz,"İçinde irin, cerahat olmayan" ülen,Ulan üleştirimli tüze,Ödül ve cezanın herkesin hakkına göre üleştirilmesi temeline dayanan tüze ümmetçe,Ümmet olarak ümranlı,"Bayındır, gelişmiş" ürünlü,Ürünü olan ürünsüz,Ürünü olmayan üstadane,Üstatça üstünseme,Üstünsemek durumu üstünsemek,"Üstün, iyi, yeğlenir olduğuna inanmak" üşengen,Üşengeç üzümlü,İçinde üzüm olan vadeli mevduat,Vadeli hesap vadesiz mevduat,Vadesiz hesap vakitçe,"Vakit bakımından, vakte göre" vardacı,Varda işini sesle veya araçla yapan kimse vazelinleme,Vazelinlemek işi vesaitinakliye,Taşımada kullanılan araçlar vücutça,"Vücut bakımından, vücudun durumuna göre" maaş bordrosu,"Çalışanların bir aylık hizmet bedelini, vergi matrahını ve kesintileri ile aylık net ücretini gösteren cetvel" maaşsız,Aylıksız macunluk,İçine macun konulmaya yarayan özel kap maç maç,Bir şeyi çiğnerken `maç` diye ses çıkararak maça kızı,İskambil destesinde maça dizisinde yer alan kız madalyoncu,Madalyon yapan veya satan kimse maden bilimi,Mineral bilimi maden kirası,Maden işletilsin veya işletilmesin devlete verilen para maden kuyusu,Maden ocağı madenselleşmek,Madensel özellik kazanmak maderzat,Anadan doğma magmasal,Magmatik magnezyum karbonat,Magnezit ve özellikle kalsiyum ve magnezyum karbonat tuzu olan dolomit biçiminde madde (MgCO3) magnezyumlu,"Özünde magnezyum bulunduran, magnezyum içeren" mağara resmi,Tarih öncesi insanların mağara duvarlarına yaptıkları resim mağara sesi,"Derin, boğuk ve korkmuş vurgulu ses" mağazacı,Mağazası olan veya mağaza işleten kimse mahfi,"Saklanmış, gizli" mahmuz çiçeği,"İki çenekliler familyasından Akdeniz bölgesinde yetişen kırmızı, pembe veya beyaz çiçekler açan iki yıllık otsu bir bitki (Centranthus)" mahremlik,Mahrem olma durumu mahya şenliği,Batı Trakya'da et ve pilav yemeğinin topluca yenmesi geleneği mahzunane,Mahzunca makadamlama,Makadamlamak işi makadamlamak,Makadamla kaplamak makrome,Kalın iplikle elde örülmüş iş maktel,Cinayet işlenen yer maktu fiyat,Kesin fiyat makyajlama,Makyajlamak işi malen,Malca mali cebir,Paraya ilişkin konuları esas alan bilim dalı Malikilik,Maliki mezhebi mali senet,Mali belge Maltalı,"Malta adası halkından veya bu halkın soyundan olan kimse, Maltız" manaca,Anlamca mancınık işi,Kozadan ipek sağlama işi mandacılık,Mandacı yanlısı tutum mandolinci,"Mandolin yapan, satan veya çalan kimse" manevra fişeği,Askerî harekâtta kullanılan ve kurusıkı atım yapan fişek mangal yürekli,"Korkusuz, gereğinden fazla cesur, gözünü daldan budaktan esirgemeyen, gözü pek olan kimse" Manicilik,"İranlı düşünür Mani'nin III. yüzyılda kurduğu ve iyilik kötülük esasına dayalı dinî öğreti, Manihaizm" mantar meşesi,"Batı Akdeniz bölgesinde yetişen bir tür meşe, sezü (Quercus suber)" mantar kent,Nüfusu hızla artan yerleşim bölgesi mantarsı,"Mantarı andıran, mantara benzeyen, mantar gibi, mantarımsı" Maocu,Maoculuğu benimsemiş veya Maoculuk yanlısı olan Maoculuk,Çin lideri Mao Çe-Tung'un düşüncelerine dayanan Marksist akım marabacılık,Ortakçılık marjinal,Aykırı mecnunca,"Çılgın bir biçimde, delice, deli gibi, mecnuncasına, mecnunane" medenileştirme,Uygarlaştırma medenileştirmek,Uygarlaştırmak medenici,Medeni hukuk dersini veren öğretim üyesi mekanikleştiricilik,Makine insan ikilemini model alan maddeci kuram mekân zarfı,Yer zarfı mekik diplomasisi,"Bir sorunun çözümü için devletler arasında gerçekleştirilen, seri biçiminde yapılan diplomatik temaslar" mekik oyası,Dantel melezleştirme,Melezleştirmek işi melezleştirmek,Melez duruma getirmek melul mahzun,"Çok üzgün, sıkıntılı, ağlamaklı bir biçimde" menfilik,Olumsuzluk menisküs,Diz eklemlerinde kemik arasındaki kıkırdak yapıda oluşan yaralanma mercancı,Mercan avlayan kimse mercaniğnesi,Soldan sağa ve köşelerde birer düğüm oluşturarak yapılan zikzak işleme mercanlı,İçinde mercan bulunduran mercan teknesi,Mercan avlamak için yapılan özel bir tekne türü mercan tespih,"Mercandan yapılan, değerli tespih" merdivenkovası,Dönerek çıkılan merdivenlerde yukarıdan aşağıya bakıldığında ortada görülen boşluk merdivensi,"Merdiveni andıran, merdivene benzeyen, merdiven gibi, merdivenimsi" merhameten,"Acıyarak, merhamet ederek" merkezî idare,Merkezî yönetim merkezkaçlama,Bir karışımın bileşenlerini merkezkaç kuvvetle ayırma işlemi merkezleme,Merkezlemek işi merkezlemek,Merkezleştirmek merkezleştirme,Merkezleştirmek işi merkezleştirmek,"Merkez durumuna getirmek, merkezlemek" mesafelik,Herhangi bir uzaklıkta olan meşhut cürümler mahkemesi,Suçüstü mahkemesi mevlit alayı,Hz. Muhammed'in doğum günü olarak benimsenen Rebiyülevvelin on ikinci günü düzenlenen tören mevlit şekeri,"Mevlit okunduktan sonra dağıtılan, özel olarak yapılmış şeker" mevlut,Yeni doğmuş çocuk mızraplı,Telleri bir mızrap veya parmakla çalınan (saz) minibüsçülük,Minibüs işletme işi minnettarane,Minnettarca minyatürleştirme,Minyatürleştirmek işi minyatürleştirmek,"Bir şeyin küçük bir kopyasını, benzerini veya modelini oluşturmak" mirat,Ayna Misakımillî,"Erzurum ve Sivas kongrelerinde tespit edilip Osmanlı Mebusan Meclisinde 28 Ocak 1920'de kabul edilen ve milletçe sonuna kadar uygulanmasına karar verilen altı maddelik millî sözleşme, Millî Misak" miskinane,Miskince mitleşme,Mitleşmek durumu mitleşmek,Mit durumuna gelmek mobil,"Hareketli, taşınabilir" mopet,Bir tür küçük motosiklet mobilize,Hareketli mobilize etmek,harekete geçirmek muahezename,Eleştiri yazısı ve kitabı muahharen,Sonradan mualla,"Yüksek, yüce" muhalefet şerhi,"Karşı olma yazısı, muhalefet gerekçesi" münasebetli münasebetsiz,"Yakışık alsın almasın, yerli yersiz" saadetle,`Güle güle` anlamında kullanılan bir esenleme sözü saadetli,Mutlu saat dairesi,Bir yıldızdan ve göğün kutuplarından geçen büyük daire saba,Sabah yeli sababuselik,Klasik Türk müziğinde bir birleşik makam sabahyıldızı,"Afrika'da yetişen sert ve kaba dokulu, turuncu sarı renkli ağaç (Nauclea didemichii)" sabitkadem,Süreklilik gösteren sabuh,Sabah vakti içilen içki sabreyleme,Sabreylemek işi sabreylemek,Sabretmek sabun ağacı,Öz suyu köpüren ağaç (Sapindaceae) sabun balığı,Atlas Okyanusu kıyılarında yaşayan ve bol miktarda mukus salgılayan küçük balık (Rypticus saponacens) saçmalaşma,"Saçmalaşmak durumu veya işi, abuklaşma" saç örgüsü,"Nakış işlerinde bir motif adı, bölük" sağ çıkarma,Boksta sağ elle yumruk atma sağım makinesi,Sağmal hayvanların sütünü sağmaya yarayan ve emme sistemi ile çalışan alet sağ kanat,Futbol ve hentbolda hücum alanının sağ tarafı sağlam para,"Uluslararası para piyasasında kolaylıkla değiştirilebilen ve kuru devamlı koruyan veya yükselen para, sağ para" sağlık memuru,"Pansuman, iğne vurma vb. işler yapan kimse" sahil boyu,Deniz kıyısı sahileştirme,Sahileştirmek işi sahileştirmek,"Gerçek bir durum almasını sağlamak, gerçekleştirmek" sahil şeridi,Deniz kıyısı boyunca uzanan düzenli alan sahlep,Salep sakallı kartal,"İri vücutlu, güçlü ve gagası çengelli yırtıcı kuş (Gypaetus barbatus)" sakametli,"Kötü, bozuk" sakkarometre,Sakkarozölçer sakar otu,"Yuvarlak başlı, pembe veya beyaz çiçekli çalı tipi bir bitki (Dorycnium)" sakkarozölçer,"Sakkaroza göre derecelenen ve bir sıvının kuruluğunu tespit eden yoğunlukölçer, sakkarometre" sakınım,"Herhangi bir tehlikeye karşı alınan önlem, ihtiyat, tedbir" sakınımlı,"İhtiyatlı, tedbirli" sakin sakin,"Durgun, dingin olarak" salgılayıcı,Salgı üreten organ veya doku salgılı,Salgı çıkaran veya üreten sam,"Rus yapısı, karadan havaya güdümlü silah" samuray,Japon derebeyinin hizmetindeki savaşçı samur kürk,Sansar veya sincap derisinden yapılan kürk sandalyeli,Sandalyesi olan sandalyelik,Sandalyeden zedelenmemesi için duvara çakılan ince uzun tahta kaplama sandalyesiz,Sandalyesi olmayan sanrısal,Sanrıya ilişkin Sanskritçe,Sanskrit santimetrelik,Belli bir santimetre uzunluğunda olan santra çizgisi,"Futbolda santra yuvarlağını ortadan ikiye bölen, üzerinde santra noktası bulunan çizgi" santra noktası,"Futbol sahasının ortasında bulunan, oyunun başlatıldığı nokta, santra" santra yuvarlağı,Orta yuvarlak saraypatı,Güzel çiçekleri için yetiştirilen bir süs bitkisi (Callistephus sinensis) sarban,Deveci sarbanbaşı,Padişahların develerine bakan devecilerin başı sarbanlık,Devecilik sarılıklı,Sarılık olan (kimse) sayesinde,"Aracılığıyla, yardımıyla" sayesinde sayeban olmak,istenilen bir şeyi başkasının aracılığıyla elde etmek sayfa ekran,Kullanıcıyı bilgilendirmek amacıyla görüntü ekranının bütününü kaplayan bilgi sayfalama,"Sayfalamak işi, mizanpaj" sayfalamak,Bilgisayarda sayfalara ayrılmış bir bellek kullanma düzenine dayalı sistemi uygulamak sayfalanmış program,Sayfalar hâlinde düzenlenmiş program sayılı fırtına,"Toplumun görgü kurallarına uygun davranan, hak arayan, yiğit kimse" saz rengi,"Soluk, uçuk sarı" sazendelik,"Çalgıcılık, saz sanatçılığı" sazkâr,Klasik Türk müziğinde bir birleşik makam seçimlik,"İsteğe bağlı, seçmeli olan" sedefkâr,Sedefçi sedyeci,Sedye taşıyan kimse seferli,Sefere giden veya sefere çıkan sefihane,Alçakça segâh perdesi,Klasik Türk müziğinde orta sekizlinin yirmi ikinci perdesi semazen,Semada dönen derviş semazenbaşı,Mevlevilikte semayı yöneten dede serbest nazım,"Ölçü, uyak gibi klasik ve bağlayıcı kuralları bir kenara iten şiir tarzı" sermaye piyasası,"Hisse ve tahvil alım satımının yapıldığı, kanunla düzenlenmiş ticaret merkezi" sermayeli,Sermayesi olan sere serpe,"Serbest, rahat bir biçimde, çekinmeden" sermestane,Sarhoşça sermestî,Sarhoşluk ses kirişleri,"Gırtlak duvarında ikisi sağda, ikisi solda bulunan ve havanın geçmesiyle titreşerek ses çıkaran dört kıvrım" sevk pusulası,Askerlik kararı alınarak birliğine gönderilecek askerin durumunu bildiren ve askerlik şubeleri tarafından verilen belge seyahat acentesi,Yolculuk bileti satılan ticari kuruluş seyreyleme,Seyreylemek işi seyreylemek,"Bir şeyi seyretmek, geriden gözlemek" seyreyle gümbürtüyü,"`çıkacak olayları gör, ibretle seyret` anlamında kullanılan bir söz" sıcaklıkyayar,"Bir cismin ısı değişikliklerini, yaydığı kızılötesi ışınları kaydeden cihaz, termograf" sıkıyönetim,"Olağanüstü zamanlarda ve durumlarda ülkede güvenliğin sağlanması için ordunun yardımıyla gerçekleştirilen yönetim, örfi idare" sırsıklam âşık,Sırılsıklam âşık sırtçı,Taşıyıcı silgiç,"Silmeye yarayan alet, silecek" silikatlama,Silikatlamak işi silikatlamak,"Kireç, taş, tahta vb. maddeleri sertleştirmek üzere silikata batırmak" silikatlaşma,Bir maden oksidin silisle birleşerek silikat durumunu alması silikleştirme,Silikleştirmek işi silikoz,Silis tozu içinde çalışan işçilerin yakalandıkları akciğer hastalığı silindir şapka,"Resmî törenlerde sivillerin giydiği, silindir biçiminde siyah şapka" silisseven,Silisli toprakları seven (bitki) silmeci,Silme işini yapan usta silme kalıbı,İnce madenî plaka üzerine oyulan ve taş yüzeyinde silme işlemini ayarlamaya yarayan alet silme makinesi,"Profil, kaval çubuk vb. maddelerin silme işleminde kullanılan makine" simetrisizlik,Bakışımsızlık snack-bar,343 atıştırma yeri sinekoloji,Hayvan ve bitki topluluklarını inceleyen bilim dalı sinekromi,Filmlerin renklendirilmesi ile ilgili sinema kolu sinekyutan,Sinekçil sinema perdesi,Film görüntüsünün yansıtıldığı bez veya plastik maddeden yapılmış beyaz satıh sinema sanatçısı,Sinema yapımında emeği geçen sanatçı sinema tekniği,Bir sinema filmini yaratmada kullanılan teknik araçlarla ilgili yöntem sineroman,Sinema için kaleme alınan roman sinirleri kuvvetli,"Kolayca, çabuk heyecanlanmayan veya sinirlenmeyen" sinirleri zayıf,"Kolayca, çabuk heyecanlanan veya sinirlenen" siparişçi,Sipariş veren kimse sirke ruhu,Asetik asit sistemcilik,Toplum biliminde etkileşim alanlarını çeşitli sistemlere ayıran bilim yöntemi sistemik,Sayısal ve ekonomik konulara belli sistemler çerçevesinde bakan sistireci,Sistire yapan kimse sit alanı,Sit bütünlüğünü veya onun bir parçasını üzerinde bulunduran yer sitayişkâr,"Övücü, öven" siya siya,Yavaş yavaş siya siya gitmek,geri geri gitmek siyanürik,İçinde siyanür bulunan asit siyanürleme,Siyanürlemek işi siyanürlemek,Siyanürden geçirmek siyaseten,"Siyaset bakımından, siyaset açısından" slalomcu,Slalom yapan kimse Slavlar,Slav dilleri alanında yaşayan etnik grup Slavlaşma,Slavlaşmak durumu soğumölçer,Soğuma durumunu ölçmeye yarayan alet soğurgan,"Emen, soğuran" soğurganlık,"Bir madde veya enerjiyi soğurma gücü, yeteneği" soğurmalı,Soğurma yoluyla çalışan soğurucu,Soğurma özelliği gösteren madde sol eğilimli,Dünya görüşü solculuğa yatkın olan somon balığı,"Kemikli balıklardan, hem denizde hem tatlı sularda yaşayan, eti beğenilen, irice bir balık, som (III), somon (Salmo salar)" soru eki,Cümleye soru anlamı veren ek sosluk,Sos konulmak için kullanılan kap sosyal bilimler,"Toplum olaylarını, insanın sosyal ve kültürel faaliyetlerini inceleyen bilimlerin ortak adı" sosyal ilişki,"Birbirlerinden haberi olan, en az iki insan arasında bir süre devam eden, anlamlı, belirli amaçları bulunan sosyal bağ" sosyal olay,İnsanlar arası ilişkilerden doğan ve bir defa olup biten sosyal oluşum sosyal statü,Bir sosyal pozisyonunun diğer sosyal pozisyona göre işgal ettiği durum sözlükçe,Herhangi bir bilim dalının söz varlığını içeren sözlük spermasızlık,Sperma salgısının yokluğu spesifik,Özellikli suç duyurusu,"İşlenen suçu resmî makamlara bildirme, duyurma" suç duyurusunda bulunmak,"ilgiliye, ilgili makama suçu bildirmek" suni peyk,Yapma uydu sükût hakkı,Sus payı sülfürik asit,"Suda çözünerek büyük bir ısı açığa çıkaran, şurup kıvamında, renksiz, kokusuz, 10 °C'de katılaşan bir sıvı, kara boya, zaç yağı" sürü sürü,Pek çok ufak çapta,Küçük olan ufku dar,"İleriyi göremeyen, bakış açısı geniş olmayan (kimse)" ufuk çizgisi,"Göz eriminin, geçen yatay düzlemle kesiştiği çizgi" ulam ulam,Sıra sıra uranyumlu,İçinde uranyum bulunan (alaşım) usantı,"Usanç, usanma durumu" uzak görüş,İleride olabilecekleri düşünme ve sezme nafile yere,"Boş yere, boşu boşuna" naif,"Saf, deneyimsiz" nakış makinesi,Nakış işlemek üzere özel olarak yapılmış makine naklettirme,Naklettirmek işi naklettirmek,"Nakil işini yaptırmak, nakledilmesini sağlamak" Nakşilik,Nakşibendilik namahremlik,Namahrem olma durumu namuskâr,Namuslu nankörleşme,Nankörleşmek durumu nar balinası,Narval narenç,Turunç narsist kompleksi,Kendini sevme özelliğini ön plana çıkarma işi narval,"Atlas Okyanusu'nun Antartika bölgesinde yaşayan bir tür balina, nar balinası (Monodon monoceros)" nasihat yollu,Öğüde benzer bir biçimde nasihatname,Dinî konularda öğüt veren eser natür,Doğa nazal,Genizsil nazariyeci,Kuramcı nazım birimi,Şiirde en küçük anlam bütünlüğünü sağlayan ve kendi içinde bağımsız dize topluluğu nazım türü,İçeriğine ve konusuna göre şiirin kendi içinde ayrılan ve adlandırılan her bir türü Nazileştirme,Nazileştirmek işi Nazileştirmek,Propaganda yolu ile Nazizm yanlısı yapmak nazmen,Şiir olarak neden sonra,Aradan bir hayli zaman geçince nedenli nedensiz,Sebepli sebepsiz nekais,"Eksiklikler, noksanlıklar" nekrotik,Nekroz görünümünde veya durumunda olan neme gerek,Neme lazım nemlilik,Nemli olma durumu nesim,"Hafif yel, esinti" nesnesel,Nesneye ilişkin nesnesiz,Nesnesi olmayan netleştirme,Netleştirmek işi nevabuselik,Klasik Türk müziğinde bir birleşik makam nikâh şekeri,Nikâh töreninde davetlilere dağıtılmak üzere özel olarak yaptırılan şeker noktalama işareti,"Cümle veya yan cümledeki türlü ögeleri birbirinden ayırmaya yarayan, nokta, virgül, noktalı virgül, iki nokta, üç nokta, soru işareti, ünlem işareti, parantez vb. işaretlerden her biri" normalleştirme,Normalleştirmek işi normalleştirmek,Normal duruma getirmek normallik,Normal olma durumu notalama,"Notalamak işi, notasyon" notam,Havacılar ve pilotlar için yayımlanan bülten nurlandırma,Nurlandırmak işi nurlandırmak,"Nur gibi yapmak, parlak ve tertemiz bir duruma getirmek" taaşşuk,Karşılıklı âşık olma tadil,Değişiklik tadil etmek,değiştirmek taksit taksit,Taksitlere bağlanarak tankercilik,Tankercinin işi veya mesleği tariflendirme,Tariflendirmek işi tariflendirmek,Tarifini yapmak tarihsel özdekçi,"Tarihsel özdekçilik yanlısı olan, tarihî maddeci" tarihsel özdekçilik,Toplumsal gelişmenin özdeksel yapıya dayandığını savunan Marksçı görüş tart suçu,Disiplin suçuyla belli süreler için okuldan veya meslekten uzaklaştırılma tasarımlanma,Tasarımlanmak durumu tasarımlanmak,Tasarımlama işi yapılmak timing,343 zamanlama taziyet,Taziye taziyetname,Başsağlığı dileme yazısı teessürat,"Acılar, üzüntüler, sıkıntılar" tehditkâr,Tehdit edici tehiriicra,Yürütmenin durdurulması tekercik,"Bilgisayarda oluşturulmuş, yazılmış bilgileri saklamak, bir başka yere aktarmak amacıyla kullanılan araç" tekli,Tek yataklı otel odası teknokratçılık,Teknokrat yanlısı olma durumu tekrar tekrar,"Üst üste, ardı ardına" tekraren,"Tekrar tekrar, tekrarlanarak, defalarca" tekrarlanmak,"Tekrar edilmek, yinelenmek" telefon rehberi,"Belirli il, ilçe veya kurumdaki telefon numaralarının sahiplerini alfabetik sıraya göre gösteren kitap" telmihen,"Telmih yoluyla, ima ederek" telyazısı,Telgrafla gönderilen yazı tematik,Bir tema etrafında oluşan temsilî istiare,Alegorik anlatım tenkitli,Eleştirmeli teorisyen,Kuramcı tepebaşı,Siyah pullarla işlenmiş kumaş veya giysi tepeli toygar,Tepeli tarla kuşu tepkin,"Tepkime özelliği olan, tepkiyen" tepkinlik,Tepkin olma durumu ter bezi,Derinin içinde bulunan ve ter salgılayan bez tercihane,Terciibentte vasıta beytinden önceki beyitlerin oluşturduğu bent terkiphane,Terkibibentte vasıta beytinden önceki beyitlerin oluşturduğu bent termikleştirme,Termikleştirmek işi termikleştirmek,Yüksek enerji nötronlarını termik nötron durumuna getirmek için yavaşlatmak ters ters,Ters ters ters bakmak,düşmanca ve öfkeli bir biçimde bakmak ters yüzü geri dönmek,gerisin geriye gitmek ters yüzü,Ters yüz teslimiyetçi,"Boyun eğme eğiliminde olan, kabullenmiş" testere çaprazı,Testerenin ağzını açmak için kullanılan alet think-tank,343 beyin takımı tığlık,İçine tığ konulan kutu veya kap tıkamalı,"Tıkaması olan, tıkaçlı" tıngıldama,Tıngıldamak durumu veya biçimi tıngıldamak,Tıngırdamak tıngıldatma,Tıngıldatmak işi tıngıldatmak,Tıngırdatmak tınmaz melaike,"Kendi hâlinde, sessiz kimse" tırkazlama,Tırkazlamak işi tırkazlanmak,Tırkazlama işi yapılmak tırkazlatma,Tırkazlatmak işi tırkazlatmak,"Tırkazlama işini yaptırmak, sürgületmek" tırmananlar,Tırmanıcılar tırmanıcılar,"İki parmağı öne, iki parmağı arkaya dönük tırmanma özelliği olan gugukgiller, papağangiller vb. kuşlar takımı, tırmananlar" tırnak derisi,Tırnakların etrafında bulunan ince deri tırnakçılık,Tırnakçının yaptığı iş tırnak kemiği,Tırnağı taşıyan parmak ucundaki kemik tırnaklatma,Tırnaklatmak işi tırnaklatmak,Tırnaklama işini yaptırmak tırpanlatma,Tırpanlatmak işi tırpanlatmak,Tırpanlama işini yaptırmak tırtık tırtık,"Pürüzlü, düz olmayan, çentikli" tırtıklanma,Tırtıklanmak durumu tırtıklanmak,Tırtıklama işine konu olmak tırtıklatma,Tırtıklatmak işi tırtıklatmak,Tırtıklama işini yaptırmak Tibet sığırı,Yak ticaret merkezi,"Çeşitli ürünlerin ve malların pazarlandığı, ticari ilişkilerin kurulduğu yer" tikellik,Tikel olma durumu tipo,Kurşundan dökülmüş harflerin bir araya getirilmesiyle yapılan bir baskı türü tipocu,Basımevlerinde tipo baskısıyla uğraşan kimse tipleşme,Tipleşmek durumu tipleşmek,"Tip özelliğini kazanmak veya roman, oyun vb.de temsilcilik görevini üstlenmek" tipleştirme,Tipleştirmek işi tipleştirmek,Tip özelliği vermek veya kazandırmak tipolojik,Tipolojiye ilişkin tipolojik tasnif,İnsan tiplerini sınıflandırma tomahavk,Amerikan yapısı güdümlü füzelerin bir türü tonsuzlaşma,Ses tellerinin ciğerlerden gelen havayı titreştirmemesi ve ton vermemesi tonlulaşma,"Ünsüzlerin boğumlanması sırasında, ciğerlerden gelen havaya ses tellerinin titreşerek ton vermesi" tonlu vurgu,Hem yüksek hem yeğin hem de dinamik vurgu topaklaşma,Topaklaşmak durumu topaklaşmak,Topak durumunu almak topaklaştırmak,"Bir maddenin, bir cevherin en küçük parçalarını birbirine yapışık duruma getirmek" topbaş balık,Kefal toplumiçincilik,Toplummerkezcilik toplumlaştırma,Toplumlaştırmak işi toplumlaştırmak,Toplumculuk ilkeleri çerçevesinde topluma mal etmek toplumsal davranış,Toplumun değişik katmanlarında ve bireyleri arasında sağlanan iletişim etkinliği ve ilişkileri toplumsal bütünleşme,Toplumda amaçların izlenmesinde beliren duygu ve davranışlardaki birlikteliğin geliştirilmesi toplumsal çözülme,Birbirine bağlı kişiler veya gruplar arasında amaca ulaştıracak görevlerin yapılamaması sebebiyle ilişkilerin bozulması toplumsal farklılaşma,"Kişi veya gruplarda farklı özelliklerin topluca meydana getirilmesi, tanınması ve benimsenmesi" top mermisi,"Top ile atılan sivri uçlu, silindir biçiminde mermi" toprakçıl,Toprakta yaşayan hayvan türü toprak çimento,Çimento ve su katılarak sıkıştırılmış toprak toprak hukuku,"Toprak üzerindeki mülkiyet rejimini, toprağın işletilmesiyle ilgili hususları düzenleyen hukuk" top sürme,Topu kısa aralıklarla sürükleyerek veya yere vurarak karşı tarafın kalesine veya potasına doğru götürme torbalı,Torbası olan tornalatma,Tornalatmak işi tornalatmak,"Tornadan geçirtmek, torna yaptırmak" tozlaştırma,Tozlaştırmak işi tozlaştırmak,Toz durumuna getirmek tradisyonel,Geleneksel tropik kuşu,"Tropik kuşugiller familyasından pembemsi tüylü, kuyruğunda iki teleği olan deniz kuşu" tubeless,343 içsiz tugrik,Moğolistan'da kullanılan bir para birimi tuğcu,Osmanlı döneminde savaşlarda padişahın tuğlarını taşıyan kimse tuğralı,Tuğrası olan tulumcu,Tulum çalan veya yapan kimse tüberkülin testi,Bir kimsede tüberküloz bulunup bulunmadığını anlamak amacıyla deri altına tüberkülin aşılama tüccarlaşma,Tüccarlaşmak durumu tümeller,"Cins, tür, ayrım, özellik ve ilineği içeren kavramlar" tümen tümen,"Pek çok, binlerce" Türkçesi,Açıkçası Türki,Türkle ilgili kalavra,"Ölçeksiz ayakkabı, yemeni" kalavrahane,Kundura atölyesi kalaybalık,Balık avlamada oltanın ucuna yerleştirilen madde kalayhane,Kalaycının çalıştığı yer kalçıncı,Kalçın yapan veya satan kimse kaldırım taşı,Kaldırım döşemeye elverişli olan sert bir taş türü kale bedeni,Kalenin burçları arasında yer alan üstü mazgal ve siperlerle örülmüş kalın duvar kalem erbabı,Yazar kalem kömürü,İyi cins mangal kömürü kalem pil,"İnce, uzun ve küçük pil" kalem şuarası,Divan şiiri tarzından etkilenen okuryazar halk şairi kalıtsallık,Kalıtsal olma durumu kalibraj,Ayarlama kalkışılma,Kalkışılmak durumu kalkışılmak,Kalkışma işine konu olmak kala kala,"Bütünü, olup olacağı" kalotip,Yarı saydam durumdaki kâğıt üzerinde fotoğraf negatifleri elde etme yöntemi kalp acısı,Yürek acısı kalp çarpıntısı,Kalbin düzensiz veya hızlı çalışması kalp yarası,Yürek yarası kalp akçe,Sahte metal veya kâğıt para kalpaklık,Kalpak yapmaya elverişli kalp kası,"Kalbin ana duvarını çeviren ve düzenli hareket edebilen kas örgüsü, miyokart" kalsiyum fosfat,Üç kalsiyum atomu içeren ve formülü Ca3(PO4)2. olan fosfat kaltakçı,Kaltak yapan kimse kamış kemiği,"Baldırın arka tarafında yer alan ince, uzun kemik" kampanacı,"Düzenbaz, hilekâr, sahtekâr" kamu güvenliği,Bir devlette zabıta hizmetleriyle halka sağlanan can ve mal güvenliği kamu hizmeti,Devlet ve öteki kamu tüzel kişileri tarafından halkın genel ve ortak gereksinimlerinin karşılanması kamu kurumu,Belirli kamu hizmetlerini yerine getirmek amacıyla oluşturulan kamu tüzel kişisi Kanada geyiği,Kuzey Amerika'da yaşayan bir tür iri gövdeli geyik (Cervus Canadensis) Kanadalı,Kanada halkından olan kimse kanadiyen,"Kanadalı tuzak avcılarının ceketlerine benzeyen içi kürklü veya pamuklu, şal yakalı, kemerli kruvaze ceket" kancalanma,Kancalanmak durumu kancıl,Kanda yaşayan asalak kandamlası,Asya ve Avrupa'da ılıman bölgelerde yetişen kırmızı veya sarı çiçekli otsu bir bitki (Adonis) kandidoz,Pamukçuk Kangal köpeği,"Anadolu'da Sivas bölgesinde yetiştirilen, burnu ve ağzı siyah, kulakları düşük, kuyruğu sırtına doğru düzgün kıvrım yaparak duran ve çok tutulan bir tür köpek" kangrenleştirme,Kangrenleştirmek durumu veya biçimi kan grubu,Bireyde serum ve alyuvarların taşıdığı antijen veya antikorların türüne göre ayırıcı özellikler taşıyan grup kanıtlandırma,Kanıtlandırmak işi kanıtlandırmak,"Bir düşünceyi, bir savı yeterli delillerle doğrulamak, belgelemek ve açıklamak" kan otu,Gelincikgiller familyasından kan kırmızı renkte çok yıllık zehirli bir bitki kanserleştirme,Kanserleştirmek durumu kansız ameliyat,Kesi yapılmaksızın lazer vb. yöntemlerle gerçekleştirilen ameliyat kantarlık,Kantar ölçüsünde olan Kantçı,Kant felsefesi yanlısı olan Kantçılık,Kant felsefesi öğretisi kanun maddesi,"Kanun, tüzük ve yönetmeliklerinin ayrı ayrı hükümlerini gösteren bölüm, bent, fıkra" kapak takımı,"Alafranga tuvaletin üstündeki kapak, oturak ve vidaların bütünü" kapak tahtası,Biçilen tomruğun tahtalarından en dışta kalan parçası kapancı,"Kapanın başında bulunan görevli, tartıcı" kapı duvar,Ses seda çıkmaması durumu kapı perdesi,"Rüzgâr ve soğuktan korunmak için kalın kumaştan veya deriden yapılmış örtü, perde" kapitalistleşme,Kapitalistleşmek durumu kapitalistleştirme,Kapitalistleştirmek işi kapitalizasyon,Anaparaya dönüştürme işi kaplamsal,Kavramla ilgili bütün özellikleri bir arada bulunduran kaplamsallık,Kaplamsal olma özelliği kaplan derisi,Deri sanayisinde çok tutulan ve kadın giysisi yapımında kullanılan deri kapsayıcı,"Bütün özellikleri ve incelikleri içine alan tanım, kısır döngü karşıtı" kapuçin,Latin çiçeği kara iklimi,"Yazların sıcak ve kurak, kışların soğuk ve kar yağışlı geçtiği, günlük ve mevsimlik sıcaklık farklarının belirgin olduğu iklim, karasal iklim" kara kuvvetleri,Bir ülkeyi karadan gelecek saldırı ve tehlikeye karşı korumak amacı ile kurulan askerî teşkilat kara mili,1609 metre uzunluğundaki bir ölçü birimi kara vapuru,Demir yolu taşıtı kara yeli,Yaz geceleri karadan denize doğru esen yel karaca kemiği,Kol kemiği karamsarlaştırma,Kötümserleştirme karamsarlaştırmak,Kötümserleştirmek karasal iklim,Kara iklimi karaya,Eczacılıkta kullanılan ve çürümeyen bir bitki kar baykuşu,İskandinavya ve kuzey kürede yaşayan koyu renk benekli büyük baykuş (Nyctes scandica) kardeş kardeş,"Dostlukla, dostça, sevgiyle" kare kare,Kareli olarak karıklama,"Meralarda yüzey akışını önlemek ve toprak nemini uzun süre koruyarak vejetasyonu geliştirmek için 1-1,5 metre aralıklarla 10-15 santimetre kesitinde tesviye eğrilerine paralel küçük hendeklerin açılması" karıklamak,Karık (II) açmak karım köylü,Karısı köylü karıncasever,Karınca yiyerek beslenen ve karınca yuvası çevresinde yaşayan böcek karınca yuvası,Karıncaların barındığı yer karınca yuvası gibi kaynamak,çok kalabalık ve hareketli olmak karınca yuvası gibi,çok kalabalık karından ayaklılar,Karından bacaklılar karın zarı iltihabı,Karın zarı yangısı karides ağı,Karides avlamakta kullanılan bir ağ türü kar ispinozu,"Asya ve Avrupa'nın yüksek yerlerinde, karlık bölgelerde yaşayan serçeye benzer küçük ötücü kuş (Montifringilla nivalis)" kar sapanı,"Kayarken kayak uçlarını birbirine yaklaştırma, arka uçlarını ise birbirinden uzaklaştırmayla sağlanan frenleme durumu" karşılaştırmacı,Karşılaştırmalı edebiyat veya dil bilimi uzmanı kartoncu,Karton işi kartonlama,Kartonlamak işi kartonlamak,Karton yerleştirmek veya kartonla kaplamak kasidehan,Kaside okumayı meslek edinmiş kimse kaslaşma,Kaslaşmak durumu kaslaşmak,Kas durumuna gelmek kaşeleme,Kaşelemek işi kaşelenme,Kaşelenmek durumu kaşeletme,Kaşeletmek işi kaşlama,Kaşlamak işi kaşlamak,Yüzüğün taşını kaşa oturtmak katı kalpli,Merhametsiz katı kalpli olmak,"olan bitenden etkilenmemek, duygusuzlaşmak" katıltma,Katıltmak işi katmer katmer,"Kat kat, üst üste" kavga adamı,Düşünce ve inançlarını son kerteye kadar hararetle savunan kimse kayıkçı kavgası,"Sonucu olmayan, bıktırıcı münakaşa" kaynana ağzı,"İleri geri veya yersiz konuşma, gereksiz dedikodu yapma" kefeli,Kefesi olan kefenci,Cenaze gereçleri satan kimse kemik rengi,Beyaz ile krem rengi arasında olan renk kemik bilimci,"Kemik bilimi uzmanı, osteolog" kemik zarı,Kemikleri kapsayan beyazımsı ve sedef renginde zar kemoterapi,Kimyasal tedavi kenevir yağı,Kenevir ağacından yapılan yağ kenger,"Birleşikgillerden, yaprakları dikenli yaban bir bitki, eşek dikeni, kengel (Cynara cardunculus)" kenger sakızı,"Kenger sütünden yapılan bir sakız türü, çengel sakızı, kengel sakızı" vaktikerahet,Kerahet vakti kerkes,Akbaba kese çiçeği,Süs için yetiştirilen ve demet olarak çiçek açan bitki (Ceanothus) keseletme,Keseletmek işi kesik Kerem,Âşık Kerem'in ezgilerinde görülen yanık türkü dalı kesme taş,Yola dizilmek amacıyla veya bir yapı için biçimlendirilmiş taş keşideci,Çek veya poliçe düzenleyen ve imzalayan kimse keşleme,Keşlemek durumu keşlemek,"Aldırış etmemek, önem vermemek, ciddiye almamak" keşmekeşlik,"Karışıklık, halledilmesi, içinden çıkılması zor durum" keşşaflık,İzcilik kethüdalık,Kethüdanın yaptığı iş kezalik,Keza Kıbrıslı,Kıbrıs halkından olan kimse kıkırdak bilimi,Kıkırdakları inceleyen bilim dalı kılbaz,Dalkavuk kıldırtma,Kıldırtmak işi kıldırtmak,Kıldırma işini yaptırmak kılıç alayı,Kılıç kuşanma kılıç pabucu,Kılıç kınının aşağı kısmı kılıfçı,Kılıflama işini yapan kimse kılkapan,Kehribar kıl otu,Dağlık çayırlarda yetişen ince ve sert yapraklı bir bitki (Nardus) kıl yumağı,Saç yeme alışkanlığı olan kimselerin midesinde oluşan ur kıracak,Nalbantların atın tırnağını kesmek için kullandıkları keskin demir alet kırbacık,Tulumcuk kırçıllaşma,Kırçıllaşmak durumu kırçıllaşmak,Kırçıl duruma gelmek kır gülü,Çorak bölgelerde biten ve gün gülüne benzeyen bir tür çiçek (Fumana) kırık hava,Hareketli ve canlı oyun melodisi ve türküsü kırıtım kırıtım,Kırıtarak kırk basması,Doğumdan sonraki kırk gün içinde çocuğun ateşli bir hastalığa yakalanması kırkbudak,Bektaşilikte erenler meydanına konulan kırk kollu büyük şamdan kırkımcı,Kırkıcı kırmızımtırak,Kırmızımsı kısas,"Kıssalar, hikâyeler, öyküler" kısmet ağacı,Bütün sıcak ülkelerde sık rastlanan tırmanıcı ve iri gövdeli ağaç (Clerodendron) kıvamlaştırıcı,Sıvı bir maddeyi kıvamına getirmeyi sağlayan alet kıvamlaştırma,Kıvamlaştırmak işi kıvamlaştırmak,Bir maddeyi sıvıdan ayırarak kıvamlı duruma getirmek kıymalı börek,Soğan ve çeşitli baharatlar katılmasıyla hazırlanan kavrulmuş kıymanın iç olarak kullanıldığı börek türü kıymalı makarna,İçinde kavrulmuş kıyma bulunan makarna yemeği kıymalı yumurta,İçine kavrulmuş kıyma konularak hazırlanan yumurtalı yemek kızılçam,Uzun boylu bir tür çam kızılcık reçeli,Kızılcık meyvesinden şeker katılarak yapılan reçel türü kibarlar âlemi,Yüksek sosyete kibar lokması,"Gösterişli, görkemli durum veya ortam" kibarzade,Soylu bir aileden gelen çocuk kifafınefis,Yaşamaya yetecek kadar olan rızık kilise çanı,Kiliselerde saat başlarında ve dinî törenlerde çalınan büyük çan kilise hukuku,Kilisenin kuruluşunu ve iç düzenini sağlayan kurallar kilitletme,Kilitletmek işi kilitletmek,Kilitlenmesini sağlamak kilolu,Ağır kimyasal savaş,Kimyasal madde ve silahların kullanıldığı savaş kimyasal silah,"İnsan, hayvan ve bitkiler üzerinde zehirli maddelerle ölümcül olaylara neden olan silah" kira bedeli,Kiralanan mal için ödenen karşılık kirtikli,Kenarları girintili çıkıntılı olan koca koca,Büyük büyük Koch basili,Alman hekimi R. Koch'un bulduğu verem hastalığına yol açan bir basil koç,Çalıştırıcı kodifikasyon,Düzenleme kol ağzı,Giysi kolunun uç bölümü kol değirmeni,"Bulgur, yarma vb. tahılların öğütülmesinde kullanılan, kol gücü ile çalışan taş değirmen" kol kapağı,Giysi ve gömlek kolunun bileği örten bölümü kolay kolay,Kolayca kolayda,"Kolay bulunabilir yerde, el altında" kompetitif,Rekabetçi kompoze,"`Ögelerini birleştirmek, bütünleştirmek, yeniden oluşturmak` anlamlarındaki kompoze etmek birleşik fiilinde geçen bir söz" konferansçılık,Konuşmacılık koniklik,Konik olma durumu kona göçe,"Yolculukta konaklayarak, geziye zaman zaman ara vererek" konsept,Kavram kontör,Belirli bir sürenin bir birim olarak kabul edildiği ve telefonda toplam konuşma süresinin kaç birim olduğunu sayısal olarak gösteren araç kontör yüklemek,cep telefonuna konuşma süresi yüklemek kontrolcü,"Kontrol yapan, denetçi, kontrolör" kontrpiye,Sporcunun yanılma hareketi kontrpiyede kalmak,futbolda kaleci ters tarafa gitmek veya hamle yapmak korku damarı,"Kasıklarda olduğu sanılan, korkuyu atlatmak için sıkılması gerektiğine inanılan damar" korlaşma,Korlaşmak durumu veya biçimi koruma ünsüzü,Bağlayıcı ünsüz korunumlu,Mekanik enerjisini değişmez kılan (sistem) koşun koşun,"Dizi dizi, sıra sıra" koyu koyu,İyice koyu (renk) koyu koyu düşünmek,uzun uzun veya derin derin düşünmek koyverme,Koyuverme koyuvermek,"Bir yere bırakmak, koymak" koz helvası,Koz helva köhneleşme,Köhneleşmek durumu köhneleşmek,Köhne duruma gelmek kök saplı,İnci çiçeği veya eğrelti gibi çok yıllık kök sapı bulunan bitki köksüzlük,Köksüz olma durumu kökten çiçekli,Çiçekleri kök saptan veya kök yanından süren bitki çeşitleri köleci,Karıncaların başka türlerin yuvalarını talan etmesi durumu köpekoğluköpek,"Kurnaz, işini bilen, düzenbaz, açıkgöz, uyanık kimse" köreltme,Köreltmek işi köreltmek,Körelmesini sağlamak köşe dönmeci,Köşe dönücü kriz masası,Bir afetin zararlarını belirlemek ve yardım çalışmalarını yürütmek amacıyla geçici bir süre için uzmanlardan oluşturulan kurul Allah taksimi,"Herhangi bir konuda eşitlik gözetilmeden yapılan paylaştırma, kul taksimi karşıtı" kulis çalışması,Kulis faaliyeti kulüpler arası,Birçok kulübün takımlarını karşı karşıya getiren (sportif faaliyet) kumbaşı,Kumsal kumandan gemisi,Kumandanın komuta ettiği donanma gemisi kumaşçılık,Kumaşçının yaptığı iş kum engereği,Özellikle Balkanlarda görülen üçgen kafalı iri engerek (Vipera ammodytes) kumkayası,Sıcak ve ılık denizlerde ve özellikle kayalık yerlerde yaşayan kemikli balık (Neogobius) kurt yeniği,Ağaçta kurt tarafından kemirilerek oluşturulan oyuk kurtayağı tozu,"Kurtayağının sporlu başaklarından elde edilen, hekimlikte kullanılan sarı bir toz" kuruş kuruş,Kuruşu kuruşuna kutu kutu,1'den 10'a kadar sayıların gizlice yazılıp tahmin edilmesine dayanan ve iki çocuk arasında oynanan bir oyun kuzguni siyah,"Çok koyu, kara renk" kuzu kuzu,"Hiç ses çıkarmadan, karşı gelmeden, uysal bir biçimde" küçük abdest,İdrar küçük abdesti gelmek,idrar yapma ihtiyacı duymak küçük Hindistan cevizi,"İki çeneklilerden, sıcak iklimlerde yetişen bir ağaç (Myristica frangrans)" kürek kürek,"Kürekler dolusu, pek çok" inebolukütüğü,Karadeniz'de kereste taşımakta kullanılan bir tür küçük mavna yad eller,"Baba ocağından uzak yerler, gurbet" yağ küpü,Yağ tulumu yağlama yağı,Hareket eden yüzeylerde sürtünmeyi azaltmak amacıyla kullanılan genellikle rafine edilmiş bir yağ türü yağlı kuyruk,Kolayca ve bolca yararlanılabilecek kaynak yağlı müşteri,"Bol paralı, çok alışveriş yapan müşteri" yağlı harç,İçinde bol miktarda kireç veya çimento bulunan harç Yahudi Almancası,"Almanya'dan çıkarılan Yahudilerin konuştuğu Almanca, Yiddiş" Yahudi Arapçası,"Arap ülkelerinde yaşayan Yahudilerin konuşup yazdıkları, ölçünlü olmayan Arapça" Yahudi tapınağı,Sinagog yakarı,Yakarış yakınlarda,"Yakın yerlerde, çevrede" yakında,Yakın bir yerde yalan dünya,"Geçici, ölümlü hayat, yalancı dünya" yalan yanlış,"Gerçek olmayan, yanlış şeylerle dolu" yalancı şahit,Yalancı tanık yalapşap,Yalap şalap yalın sıfat,Birleşik olmayan ve yapım eki almamış sıfat yaltak,Dalkavuk yamalma,Yamalmak işi yanaşık düzen,"Kişi veya araçların birbirinin yanında ve aynı hizada düzenli duruşu, yanaşık nizam" yanlamasına,"Yan olarak, yana yatmış biçimde, yan yan" yapağıcı,"Yapağı alıp satan kimse, yapakçı" yapak,Yapağı yapak yağı,Yapağının yıkanması sırasında asit karışımı elde edilen yağlı madde yapaylaşma,Yapaylaşmak durumu yapaylaştırma,Yapaylaştırmak işi yaprak yaprak,"Kat kat, üst üste yığılmış olan" yaprak böceği,"Sebze ve meyvelere zarar veren böceklerin genel adı, yaprak kurdu" yaprakçıl,Yaprakla beslenen hayvan yaprak kurbağası,Yeşilbağa yararlanılma,"Yararlanılmak durumu, faydalanılma" yararlanılmak,"Yararlanma işi yapılmak, faydalanılmak" yardımcı doçent,Üniversitede doktora sonrası öğretim üyeliğinin ilk basamağında olan öğretim üyesi yardımcı kitap,Eğitimde esas dersleri konuları bakımından açıklayan kitap yan hakem,Yardımcı hakem yardım sandığı,Sosyal yardımlaşmayı güçlendirmek amacıyla kurulan dernek veya kurum yargı alanı,Yargı çevresi yargı denetimi,Yargı düzeninin sağlanması amacıyla yargı kurulları veya organları tarafından gerçekleştirilen denetim yargıevi,Mahkeme yargı yetkisi,Yargılama gücünü veren yetki yarı başkanlık,Başkanlık rejimi ile parlamenter sistemi birleştirmeyi hedefleyen siyasi rejim yarı finalist,Yarı finale yükselen sporcu veya takım yarı iletken,Elektrik akımını tam iletmeyen (metal dışı madde) yarı kurak,Yeterince su alamayan coğrafi bölge yarı kübik,Parabol yarım boy,Resimde belden yukarısı yarma kütüğü,Üzerinde balta ile odun yarmak için yapılan kalın kütük yasallaşma,Yasallaşmak durumu yassı balıklar,Kemikli balıklar takımı yassılaşma,"Yassılaşmak işi, yassılma" yassılaşmak,"Yassı duruma gelmek, yassı olmak, yassılmak" yassıltma,Yassıltmak işi yassıltmak,"Yassı duruma getirmek, yassılaştırmak" yassılaştırma,Yassılaştırmak işi yassılaştırmak,Yassı duruma getirmek yastama,Yastamak işi yastamak,"Dayamak, yaslamak" yastıklı,Yastığı olan yaşama çabası,"Canlı varlıkların bulundukları çevrenin her türlü zorluğu karşısında yaşayabilmek için verdikleri savaş, yaşama uğraşısı" yaşama sevinci,"Maddi, manevi mutluluk içinde yaşama" yaşama uğraşısı,Yaşama çabası yaşanma,Yaşanmak işi yaşanmak,Yaşama işi yapılmak yavaş yavaş,"Yavaş bir biçimde, ağır ağır, adım adım, aheste aheste, aheste beste, sepil sepil" yavuzlanma,Yavuzlanmak durumu yavuzlanmak,"Yavuz gibi olmak, yavuz durumuna gelmek" yayık yayık,Heceleri uzatarak (konuşmak) yayılmacılık,Emperyalizm yayla salatası,Yeşil salata yaylı tambur,Yayla çalınan bir tambur türü yayvan yayvan,"Sesleri yayarak, uzatarak" yazarçizer,Yazarlıkla uğraşan (kimse) yeleli kurt,Sırtlan yelpirdeme,Yelpirdemek işi yemek salonu,Yemek odası yemlik arpa,Hayvanlara yiyecek olarak verilen bir tür arpa yeni yazı,"1 Kasım 1928'de kabul edilen, Latin alfabesi sistemine dayanan Türk alfabesi" yeni yeni,"Yeni olarak, bugünlerde, çok yakınlarda" yenilerde,Yakın geçmişte yeni yıl,"Yaşanılan yıldan bir sonraki yıl, yeni sene" yer yer,Zaman zaman yeraltı dünyası,"Yasal olmayan, kirli ve karanlık işlerin gerçekleştirildiği ortam" yer yuvarı,Yerküre yeşilimtırak,Yeşilimsi yıkık dökük,"Harabeye benzeyen, harabeye dönmüş" yıllar yılı,Uzun yıllardan beri yılan kavı,Yılan gömleği yıldızsı,"Yıldızı andıran, yıldıza benzeyen, yıldız gibi, yıldızımsı" yıllarca,"Yıllar boyu, birçok yıl, senelerce" yıllıklı,"Ücreti yılda bir verilen, yıllıkçı" Yiddiş,Yahudi Almancası yiğitleşme,"Yiğitleşmek işi, yiğitlenme" yiğitleşmek,"Yiğitlik etmek, cesaret göstermek, yiğitlenmek" yolüstü,Yolun hemen kenarı yorgan kavgası,Bir şeyden çıkar sağlama konusunda anlaşmazlığa düşme yosmaca,"Yosmaya yaraşır bir biçimde, yosma gibi" yudum yudum,Azar azar yumak yumak,Yuvarlak bir biçimde yumuşak yüzlü,"Kendisinden istenilen bir şeyi geri çeviremeyen, hayır diyemeyen (kimse)" yuvaya dönüş,"Eski yerine, görevine veya aile ocağına dönüş" yuvar yuvar,Yuvarlanır gibi yüklem birliği,Yüklem grubu yülünme,Yülünmek işi yüz kere,"Pek çok, tekrar tekrar, çok kez, defalarca" yüze soğurma,"Bir gazın veya sıvının, bir katının içine yüzeysel olarak girmesi, soğrumsama" yüzlü yüzlü,"Utanmadan, sıkılmadan, çekinmeden" O,Oksijen elementinin simgesi o saat,"Hemen, o anda, o saatte" o sırada,İçinde bulunulan zamanda objektivist,Nesnelci od ocak,"Mal, mülk, maddi zenginlik" oduncul,Odunla beslenen böcek odun bilimi,"Odunun yapısını, fiziksel, mekanik ve kimyasal özelliklerini inceleyen bilim dalı, ksiloloji" ofsetçi,Ofsetle uğraşan oğul oğul,"Gruplar hâlinde, bölük bölük" oksijen çadırı,"Hava geçirmeyen bir dokumadan veya plastikten yapılan, bir kimseyi normal havadan ayırıp saf oksijen veya karbojen etkisi altında bulundurmaya yarayan alet" oksijenlenmek,Oksijen ile birleşmek okuma kitabı,Okuma becerisini kazandırmak amacıyla hazırlanan ve içinde değişik metinler bulunan kitap okutturma,Okutturmak işi okutturmak,Okutma işini yaptırmak olimpik,"Olimpiyatlarla ilgili, olimpiyat ölçülerinde olan" Oltu otu,Pire otu oluk oluk,Pek çok oluşumcu,Oluşumculuk yanlısı olan oluşumculuk,İnsanın ruh dünyasında oluşan ve gelişen bir durumun yaşla geliştiğini ileri süren görüş omuz eklemi,Kol kemiğinin başını kürek kemiğinin yuva çukuruyla birleştiren eklem on paralık etmek,birine hakarette bulunmak on paralık,"Değeri çok az veya değersiz, hiç" on parasız,Parası olmayan onaşmak,"Karşılıklı rıza göstermek, razı olmak" on birli,Dizeleri on bir heceli şiir onculayın,"Ona göre, onun gibi" onmadık,"Talihi yaver gitmeyen, başı beladan kurtulmayan" onmadık yılın yağmuru harman vakti yağar,"`zamanında olduğunda büyük yarar sağlayacak bir durum, zamanı geçtikten sonra gerçekleşirse zarar bile verebilir` anlamında kullanılan bir söz" ontolojizm,Tanrı bilgisinin insan için doğal olduğunu ileri süren kuram opalleşme,"Saydam bir camın, özündeki kristallerin çökmesiyle opal renge girmesi" optimal,En uygun optikçi,Gözlükçü doğru orantılı,Birbirine bağlı olan ve biri arttığında öteki de artan ordu komutanı,Bir orduya komuta eden ve genellikle orgeneral rütbesinde olan asker ordu merkezi,Ordu karargâhının bulunduğu yer organikçi,Organik kimya uzmanı orman evi,Orman koruma memurunun evi ortanın sağı,"Ilımlı siyasi görüşe göre, sosyal alanla ilgili sosyal yapıyı koruma veya olduğu gibi sürdürme eğiliminde bulunan partilerin benimsedikleri görüş" ortanın solu,"Ilımlı siyasi görüşe göre, sosyal alanla ilgili köklü değişimleri gerçekleştirmek çabasında bulunan partilerin benimsedikleri görüş" ortak gider,Kat mülkiyetinde her dairenin aylık giderlere eşit ölçüde katılma payı orunlama,Bir konunun yerine onunla benzerlikleri olan bir başka konuyu anlatma Osmani,Osmanlılarla ilgili Osmanlıcacılık,Osmanlı Türkçesinden yana olan kimsenin tutumu Osmanlı Türkçesi,"XIII-XX. yüzyıllar arasında Anadolu'da ve Osmanlı Devleti'nin yayıldığı bütün ülkelerde kullanılmış olan, Arapça ve Farsçanın etkisi altında kalan Türk dili" Osmanlıcılık,Osmanlılık düşüncesini benimseyen ve yayan düşünce akımı osmiyumlu,Bileşiminde osmiyum içeren (madde) otomatiklik,Otomatik olma durumu otomatikman,Otomatik olarak oturma belgesi,Bazı ülkelerde çalışan veya ticaret yapan kimselere verilen oturma izni belgesi oturma izni,Resmî makamlarca belli bir bölgede oturmak üzere verilen izin oya çiçeği,Koyu menekşe veya pembe renkte çiçekler açan süs bitkisi (Lagerstroemia indica) oylum oylum,"Oymalı, girintili çıkıntılı bir biçimde" oyumlama,Oyumlamak durumu veya biçimi oyumlamak,"Bitki kök salmak, tutmak" oyunlaştırılma,Oyunlaştırılmak işi oyunlaştırılmak,Oyun biçimine getirilmek ozalitçi,Ozalit yapan veya çıkaran kimse ozonlaşma,Ozonlaşmak durumu ozonlaşmak,Ozon durumuna gelmek ozonlaştırıcı,Ozonlu oksijen veya hava hazırlayan alet ozonoliz,Ozonla ayrışma ozonometre,Ozonölçer ozonoskop,Ozonun varlığını tespit etmeye yarayan düzenek ozonölçer,"Atmosferdeki ozon niceliğini tespit etmeye yarayan alet, ozonometre" ozon ölçüm,Havada ve oksijen içindeki ozonu ölçme işi ozuga,Tropikal Afrika ve ormanlık alanlarda yetişen ince dokulu bir tür ağaç (Saccoglottis gabonensis) öbeklenme,Öbeklenmek durumu veya biçimi öbeklenmek,"Öbek durumuna gelmek, öbek öbek olmak" öbekleşme,Öbekleşmek durumu öbekleşmek,"Bir grup oluşturmak, öbek durumunu almak" ödemli,Ödemi olan öke,"Deha sahibi kimse, dâhi" ökelik,Öke olma durumu ökse kuşu,Saka kuşu öksürük tıksırık,Sık sık öksürme ölçekli,Ölçek farkıyla aynı bütünü veren geometrik şekil veya eleman ölçü bilimi,"Ağırlıkları ve ölçüleri inceleyen bilim dalı, metroloji" ölçü bilimci,Ölçü bilimi ile uğraşan kimse ölçülendirme,Ölçülendirmek işi ölçülendirmek,Ölçme işlemlerini bir düzlem üzerine aktarmak ölçülen,Bir ölçme işlemine imkân sağlayan fiziksel büyüklük ölçümlü,"Metre veya metreyi temel olarak alan ölçülerle ilgili, metrik" ölçün,Standart ölçünlü,Standart önemsizce,Önemli sayılmayacak kadar örgütsüzlük,"Herhangi bir örgütlenmenin bulunmaması durumu, teşkilatsızlık" örtüş,Örtme işi örtüşme,Örtüşmek durumu veya biçimi öte gün,"Geçen gün, yakın günlerden birinde" öyle öyle,Böylece reji masası,Rejisörün oyunu yönlendirdiği yer rekreasyon alanı,"İnsanların boş zamanlarında, eğlence ve spor amacı ile gönüllü olarak etkinlik yapabilecekleri yer" ücretlendirme,Ücretlendirmek işi ücretlendirme makinesi,Posta işlemlerinde zarfların üstüne pul yerine ücreti gösteren damga basan makine ücretlendirmek,"Bir malın, bir işin ücretini, rayicini belirlemek" ücretlilik,Ücretlinin yaşama biçimi üç beyaz,"Un, şeker ve yağı anlatan bir söz" üç başlı,Üç başı olan üç boyutlu film,"Görüntüsü en ve boydan başka derinlik duygusu da uyandıran, özel gözlüklerle izlenen film" üççatal,Büyük balıkları avlamak için kullanılan ucu üç çatallı zıpkın üççeyrek,Çocuklar için yapılan keman üçerli,Üçer üçer sıralanmış üçkat,Bir kumaş örgüsünde üç ipliğin bir iplik yerine kullanılması üç parmaklı,Bir ayağında üç parmak bulunan (hayvan) üçüncü kişi,"Fiil çekiminde teklik ve çokluk üçüncü şahıs biçimi, gaip" üçüzleme,Bir dizenin hem ritmik hem anlam olarak üç ayrı öbek oluşturması ülkesel,Ülkeye ilişkin ülkesellik,Ülkeye ilişkin olma durumu ündeş,Benzer sesle biten söz veya cümle ündeşlik,Ses benzerliği veya birliği üremik,Üremiyle ilgili olan üremsel,Üremeye ilişkin ürokültür,İdrardan alınan örnekle yapılan bakteri kültürü üzengi kayışı,Eyerin sağına ve soluna takılan üzengi demirini özel toka ile eyere bağlayan kayış üzengisiz,Üzengisi bulunmayan üzüm asması,Üzüm çubuğunun ve dallarının asılarak yetiştirilmesi sonucu oluşturulan asma üzümgüneşi,"İnce uzun gövdeli, ön kanatlı ve ince duyargalı küçük kelebek" üzüm kurusu,Kuru üzüm vahametli,Vahim vakit vakit,"Belli olmayan zamanlarda, ara sıra, zaman zaman" tahnit sanatı,İçi doldurulmuş süs hayvanı maketi yapma sanatı serendi,"Dört, altı veya sekiz direk üstüne yapılmış tahıl, meyve ve sebze kurusunu saklamak için kullanılan kiler" varaklanma,Varaklanmak durumu varlık bilimci,Varlık bilimi uzmanı vatansızlık,Vatansız olma durumu vatvat,Dağ kırlangıcı vaz,"Konma, konulma" vergi mükellefi,Vergi yükümlüsü virolog,Viroloji uzmanı zahitlik,Zahit olma durumu zakkumlaşma,Zakkumlaşmak durumu zamandaş,Aynı zamanda yapılanlardan veya gerçekleşenlerden her biri zaman tüneli,Bilim kurguda değişik zamanlar arasında geçişin sağlandığına inanılan yer zamk hastalığı,Ağacın veya bitkinin bol miktarda zamk salgılaması sonucu ortaya çıkan hastalık zamlanma,Zamlanmak işi zarifane,Zarifçe zarifçe,"Zarife yakışır bir biçimde, hoşça, güzelce, zarifane" zekâ testi,Bir kimsenin zihin gücü ve kabiliyetini ölçmek için hazırlanmış olan test zekâ yeteneği,Bir kimsenin zihin gücü ve kabiliyeti zekice,Zeki olan zendostluk,Zamparalık zenginleşme,Zenginleşmek durumu zenginleşmek,"Zengin duruma gelmek, mallanmak" zevküsefa,"Eğlenme, eğlence" zeybek havası,Zeybek zılgıtlanma,Zılgıtlanmak durumu zırhlı yayın,"Kemikli balıklar takımının yayın balığıgiller familyasından bir tür balık, zırhlı balık" zıvanalı vida,Zıvanası olan vida zihince,"Zihin bakımından, zihnen" zilli bebek,Şakşakçı zorsunma,Zorsunmak durumu zorunluluk,"Olması gerekme, olduğundan başka olmama, zorunlu olma, mecburluk, mecburiyet, mecburilik, zaruret, ıztırar, zorunluk, zarurilik" züğürtleşme,Züğürtleşmek işi züğürtleşmek,Züğürt durumuna gelmek parmak parmak,Parmak biçiminde şak,"Yarma, yarılma" şartınca,Gereği gibi şırak şırak,`Şırak` sesi çıkararak saatlerce,Uzun süre saha avantajı,Bir spor karşılaşmasında yarışmanın yapıldığı alanı tanıma ve seyirci desteğine sahip olma imkânı salto,"Rakibin bedenini kollarıyla birlikte kavrayarak yana veya arkaya savurma, devirerek bastırma biçiminde uygulanan bir güreş oyunu" salto atmak,rakibe salto oyunu uygulamak ekü,Avro testi kebabı,İçi et ve sebze ile doldurulmuş ve ağzı hamurla sıvanmış testinin ocak veya fırına verilmesi yoluyla pişirilen bir kebap türü toplumsal yardım,Toplum bireyleri arasında ve toplumlar arasında kurulan yardımlaşma tost makinesi,"Tost yapmaya yarayan, elektrikle veya gazla ısıtılan araç" verevine,Verev biçimi verilerek vıcır vıcır,Vıcırdaşarak vız vız,Vızıldama sesi yabani incir,İncir ağacının yabani türü yapsatçı,Bina yapıp satan kimse yayla kekiği,Mercanköşk yel yepelek,Yel yeperek yerden temenna,Yerden selam yısa yısa,"Olsun olsun, en çok" yük odası,Yüklük çalışma dolabı,"Üst yüzeyinde çalışma tablası bulunan, ön yüzeyinde kapak ve çekmeceleri olan mobilya" kitap dolabı,"Ön yüzü açık, yatay ve dikey bölümleri olan bazı türlerinde çekmece de bulunan, kitap koymaya yarayan mobilya" grup mobilya,Benzer yapı ve görünüşteki elemanların kendi aralarında üst üste veya yan yana konulmasıyla elde edilen bir sistem mobilya kolçaklı sandalye,"Taşıyıcı kısımları masif malzemeden yapılan, oturma yüzeyi ve arkalığı genellikle elastik olan tek kişinin oturabileceği mobilya" oturma mobilyası,"Boyutları ve şekli insan vücudunun ölçülerine uygun olan ve rahat oturmayı sağlayan, oturma yüzeyi elastik veya elastik olmayan malzemeden yapılan mobilya" yatak mobilya,"Boyutları ve şekli insan vücudunun ölçülerine uygun olan ve rahat yatmayı sağlayan, yatma yüzeyi elastik malzemeden yapılmış mobilya" ağaç mobilya,"Oturma, yemek yeme, çalışma, yatma vb. işlerin yapılmasında kolaylık ve rahatlık sağlayan, parçalarının büyük çoğunluğu masif, lifli, yongalı ve tabakalı ağaç malzemeden yapılan, taşınabilir veya sabit olarak kullanılan eşya" sahil çizgisi,Kıyısal bölgede denizin sakin olduğu devrede suyun kara ile birleştiği hat okyanus çukuru,3000-4000 metre derinlikten 6000-7000 metre derinliğe kadar devam eden deniz dibi çukuru küreyici,"Cevher veya posayı, sabit bir makara üzerinden dönüş yapan sonsuz halat aracılığıyla arkaya doğru küreyen mekanik düzen" mercan resifi,"Yıllık ortalama deniz suyu sıcaklığı 20 °C'nin üzerinde bulunan bölgelerde, kıtasal kenardaki adaların sığ sahillerinde, kalkerli bitkisel ve hayvansal organizmaların yığılımı" dalga periyodu,Dalgaların arka arkaya iki tepesinin belli bir noktadan geçiş süresi dalga hızı,Dalga boyunun dalga periyoduna oranı esmer şeker,"Kristal şeker yapımı sırasında kristallerin santrifüj ile ayrılmasından sonra kalan şurubun kristallendirilmesi sonucu elde edilen, genellikle kraker ve bisküvilerde kullanılan, çok ince kristalli, koyu renkli, kokulu bir şeker" ekşi maya,Bir önceki ekşi veya mayalı hamurdan alınıp bir süre fermente edildikten sonra yeni yapılmış bir hamuru mayalamak amacıyla kullanılan maya pike,"İyi ayrılamama sebebiyle un veya irmik içerisinde kalmış olan, gözle görülebilen, iri ve koyu renkli kepek vb. parçacık" yumuşak buğday,"Kırma ve öğütmeye karşı direnci daha az olan, öğütüldüğünde genelde daha ince un meydana getiren ve tane kesiti unsu yapıda, beyaz renkte ve mat görünüşlü olan buğday" buğday unu,Yabancı maddelerinden temizlenmiş ve tavlanmış buğdayların tekniğine uygun olarak öğütülmesiyle elde edilen bir ürün koşin,"Ağır, hareketsiz, bol ve kabarık tüylü bir tavuk ırkı" brahma,"İri yapılı, bacakları tüylü, paçalı bir tavuk ırkı" minorka,"Genellikle siyah tüylü, balta veya gül ibikli yumurta tavuğu" imroz,"Vücudu beyaz, baş ve ayaklarda siyah lekeler bulunan, küçük cüsseli, uzun ve ince kuyruklu, kaba karışık ve uzun yapağılı, Gökçeada ve kısmen Çanakkale ilinde yetiştirilen bir tür koyun" ivesi,"Genellikle Güneydoğu Anadolu'da yetiştirilen, başı kahverengi, kirli sarı veya siyah olan, vücudu beyaz, yapağısı kaba ve karışık olan, süt verimi yüksek bir tür koyun" herik,"Karadeniz'in geçit bölgelerinde yetiştirilen, beyaz renkli, kaba ve karışık yapağılı bir tür koyun" güney karamanı,"Siyahtan kül rengine kadar değişen renklerde, kuyrukları diğer karamanlara göre daha küçük, kuzularından bukleli post alınabilen ve Batı Toroslar bölgesinde yetiştirilen bir tür koyun" morkaraman,"Kızıldan mora kadar değişen renklerde, göz, ağız, burun etrafı daha açık, baş ve ayaklar vücuduna göre daha koyu renkte, kaba karışık yapağılı Doğu Anadolu bölgesi ile kuzeydoğu illerimizde yetiştirilen bir tür koyun" karbonizasyon,Hayvansal lifler içinde bulunan bitkisel kısımların veya selülozik liflerin giderilmesi için asitlerle sıcaklık etkisi altında işlem görmesi akkaraman,"Orta ve Doğu Anadolu'nun batı kesimlerinde yaygın olarak yetiştirilen, vücudu beyaz, ağız, burun, göz etrafı, kulak ve ayaklarında siyah lekeler bulunabilen, kaba karışık yapağılı, yerli bir tür koyun" gren,Kâğıdın yüzeyinin pürüzlülük derece ve tipinin bir izlenimi eper,Işığa karşı bakıldığında kâğıt tabakasının yapısal görünümü pergament kâğıdı,"Sülfürik asitli işlem ile sürekli doku oluşturularak yüzey sertliği arttırılmış ve organik sıvıların genellikle belirli katı yağların, sıvı yağların ve gres yağının kâğıda nüfuz etmesine karşı yüksek derecede dayanıklılık kazandırılmış kâğıt" kenar bobini,"Kâğıtçılıkta üretimin maksimum makine genişliğinde olmasını sağlayabilmek için ana bobinlerin yanında üretilen dar, tekrar hamurlaştırmanın dışında kullanıma imkân sağlayacak genişlikteki bobin" yüzme kesesi,"Balıklarda, iç organların üzerinde bulunan ve su içinde balığın dengede durmasını sağlayan tek veya iki bölmeli balon biçiminde organ" atık kâğıt,"Kullanıldıktan sonra kâğıt, karton üretimi veya kâğıt hamuru yapımında tekrar kullanılan kâğıt veya karton parçaları" inhibitör,Engelleyici katkı maddesi,Petrol ürünlerine katıldığı zaman bunlara istenilen özellikleri sağlayan veya doğal özelliklerini kuvvetlendiren uygun bir madde silindir yağı,"Yüksek viskoziteli ve parlama noktası yüksek olan, buhar makinelerinin valf ve silindirlerini yağlamak amacıyla kullanılan bir yağlama yağı" iğ yağı,"Yüksek hızlı ve az yüklü parçaların yağlanmasında kullanılan, düşük viskoziteli bir yağ" bölmeç,Ambalaj içinde bulunan malları birbirinden ayırmaya yarayan koruyucu parça bardo,Aygır ile dişi eşek çiftleşmesinden üretilen hayvan çevirme ağı,"Balık sürülerinin önce çevrelerinin sarılması, sonra ağın altının kapatılması yoluyla kaçmalarını önleyerek avlamayı sağlayan bir ağ türü" çarpılı,Çarpı işareti konmuş olta iğnesi,Olta takımının ucuna takılan ve biçimlerine göre değişik adlarla anılan küçük çengel av yasağı,Yılın av dönemi dışında kalan zamanda konulan yasak av mevsimi,Av dönemi av dönemi,"Av hayvanlarının avlanmasının serbest olduğu yılın belirli bölümü, av mevsimi, av sezonu, avlanma dönemi, avlanma mevsimi, avlanma sezonu" habitus,"Bitkinin yerindeki durumu, dallanması, köklerinin toprak içerisindeki dağılmasını belirten morfolojik görünüş" habitat,"Yerleşme, oturma" kalsiyum oksit,Susuz veya sönmemiş kireç kalsiyum klorür,Hidroklorik asidin kimyasal formülü CaCl2 olan kalsiyum tuzu ve bunun hidratlaştırılmış biçimi kalsiyum karbonat,En az % 38 kalsiyum içeren bir ürün iyotlu tuz,"Homojen karıştırılmış en az % 0,007 iyot içeren yemek tuzu (NaCl)" demir sülfat,Sülfürik asidin kimyasal formülü Fe2(SO4)3 olan demir tuzu ve bunun hidrojenle işlenmiş biçimi demir oksit,"Demirin hem doğada görülen hem de sentetik olarak yapılan, değişik kimyasal değer ve renkte bulunabilen oksit biçimi" bakır oksit,Kimyasal formülü CuO veya Cu2O olan bakırın oksit biçimi kan unu,"Kıl, mide enzimleri, idrar vb. maddeden, temiz, taze hayvan kanından normal işlemle elde edilmiş, genellikle koyu, siyaha benzer bir renkte, suda çözünmeyen, kurutulmuş bir ürün" et unu,"Karada yaşayan memeli hayvanların deri, tırnak, boynuz ve kemikleri ile mide, bağırsak muhteviyatı ayrıldıktan sonra geriye kalan et ve diğer yumuşak dokularının veya kansız ve kemiksiz mezbaha artıklarının usulüne göre pişirilip pres edilerek yağları alınıp öğütülmesi ile elde edilen bir ürün" şlempe,"Tanelerin, melasın fermantasyonuyla veya damıtma yoluyla alkolün alınmasından sonra geriye kalan çok sulu hâldeki lapa" rasyon,Bir hayvanın 24 saatlik bir periyot için besin maddeleri ve enerji gereksinimini sağlayan toplam yem miktarı kültüre alma,Küf mantarı çeşitleri ve bakteri gibi mikroorganizmaların bir kültür ortamında üretilmesi işlemi kültür ortamı,Besi yeri kök doğrayıcısı,"Yedek besin maddelerini köklerinde toplayan, pancar, şalgam vb. kök yemlerin doğranması için kullanılan, bazen temizleme kafesi de bulunan özel bir alet" kesif yem,"Sindirilebilir besin maddeleri yüksek, selülozu düşük yem" ıslatma suyu,Bazı maddelerin çeşitli amaçlarla işlenmesinde kullanıldıktan sonra değişik yöntemlerle ayrılan ve çözünmüş besin maddeleri içeren sıvı fitin,"Fitik asidin C6H6[OPO(OH)2]6, bir tuzu olan, fosforu tek mideliler tarafından değerlendirilemeyen organik bir bileşik" bitiriş yemi,Et üretimi için beslenen hayvanlara belirli bir devreden itibaren besi sonuna kadar yedirilen ve enerji değeri daha yüksek olan karma yem balast yem,"Çok büyük miktarda ham selüloz ve dolayısıyla yoğun yemlerden çok daha düşük sindirilebilir besin maddeleri ihtiva eden, hayvanlara tokluk hissi vermek amacıyla kullanılan yem" amonyaklamak,"Bazı yemleri amonyak veya bir amonyum bileşiği ile karıştırmak, doyurmak" amonyaklama,Amonyaklamak işi ambarda kurutma,"Kapalı bir yerde, güçlü bir vantilatör kullanılarak sağlanan hava akımı ile yeşil ve sulu yemlerin kurutulması" kaplamalı mobilya,"Yüzeyleri ağaç, plastik vb. levhalarla kaplanmış mobilya" modern mobilya,"Antika, taklit, stil mobilyaların dışında kalan ve genellikle düz hatlardan meydana gelen mobilya" stil mobilya,Antika mobilyanın özelliklerini kısmen yansıtan ve teknolojik gelişmelerden yararlanılarak üretilen mobilya taklit mobilya,Antika mobilyanın özelliklerini aynen uygulayarak sonradan yapılan mobilya antika mobilya,Eski dönemlerde imal edilmiş olup ana hatlarında herhangi bir değişiklik yapılmayan ve belli bir ekole göre adlandırılan mobilya iskelet mobilya,"Oturma grubuna giren koltuk, kanepe, sandalye, kolçaklı sandalye, sallanan koltuk vb. mobilyanın masif ağaç malzemeden yapılan esas taşıyıcı kısımları" oturma grubu,"Koltuk, kanepe, sandalye, kolçaklı sandalye, sallanan koltuk vb. mobilyalardan oluşan takım" orta masası,"Değişik sayıdaki kısa ayaklar üzerine yatay olarak yerleştirilmiş tablası olan, genellikle oturma grubu ile kullanılan mobilya" besi merası,Besleme değeri oldukça yüksek mera bitkileri ile kaplı ve gerektiğinde kesime gönderilecek hayvanların fazla ağırlık kazanmalarını sağlamak için otlatıldıkları doğal veya yapay verimli mera piçsinek,Bir tür olta iğnesi otlatma sistemi,"Bir meradan beklenen en fazla yararı, özellikle bitki örtüsüne bir zarar vermeden elde etmek ve bununla birlikte meranın her tarafının aynı derecede otlatılmasını sağlamak için uygulanan bir otlatma planı" devamlı otlatma,Bir meranın otlatma mevsimi içerisinde bitkilere dinlenme imkânı verilmeden aralıksız bir biçimde hayvanlara otlatılması seyrek otlatma,"Otlayan hayvanların, genellikle koyun ve keçilerin, mera üzerine seyrek bir biçimde dağıtılarak, birbirini rahatsız etmeden çobanlar tarafından otlatılması" sık otlatma,"Otlayan hayvanların, genellikle koyun ve keçilerin, mera üzerinde sürü hâlinde, birbirlerine çok yakın bir biçimde çobanlar tarafından otlatılması" mera bitkileri,"Meralarda kendiliğinden yetişen veya yetiştirilen, yem değeri olan veya olmayan tüm bitki türleri" yem verimi,"Belirli genişlikteki bir alanın, belirli bir süre içerisinde ürettiği yeşil ot, doğal veya yapay biçimde kurutulmuş kuru ot veya kuru madde miktarı" tahıl yemi,"Henüz olgunlaşmamışken kuru ot, silo yemi, kıyılmış yeşil yem olarak kullanılmak üzere biçilen veya biçilmeden otlatılan tahıllar" anahtar bitkiler,Mera üzerinde çok bulunan ve bunların doğru bir biçimde otlatılmaları ile tüm meranın doğru bir şekilde otlanmış olacağı kabul edilen bitki türleri yaş kesim,Tabandan sızma veya toplanma suretiyle yer altından sulanan veya çoğu zaman ıslak durumda olan arazi deneme hayvanı,Meranın verimi veya mera üzerinde uygulanan ıslah ve düzenleyim işlemlerinin etkileri hakkında bilgi edinmek amacıyla otlatılan ve canlı ağırlık artışı veya süt verimi devamlı biçimde ölçülen hayvan densimetre,Bitkilerin dış kısımları ile toprak üzerinde kapladıkları alanı çeşitli büyüklüklerdeki halkalar yardımı ile ölçen bir alet kaşınma kazığı,"Çeşitli böcek, sinek ve arılar tarafından rahatsız edilen hayvanların kaşınarak rahatlamaları için meranın elverişli yerlerine dikilen ve üzerlerine antiseptik maddeli gres yağı sürülen kazık" açık ağıl,"Koyunların ve keçilerin barındırıldıkları üstü açık, etrafı taş duvar veya çitlerle çevrili basit barınak" gözleme,Meralarda yağışın toprakla tutulması ve yem üretiminin artırılması amacıyla 40-50 santimetre aralıklarla 15-20 santimetre çapında ve 7-8 santimetre derinliğinde çukurlar açılması yatık çit,"Kışı çok soğuk geçen ve çok kar yağan bölgelerde, tellerin kopmasını önlemek üzere, kullanılmadığı zaman çit kazıklarından çıkartılarak yere yayılan ve gerektiği zaman yine çit kazıklarına takılan tel çit" akompanyatör,Bir parça çalındığı zaman ses veya bir aletle ona eşlik eden kimse alt ırk,Aynı ırk içinde yetiştirme amacına ve çevreye bağlı kalınarak değişime uğratılmış ve bu yolla ırk içinde özellikle fizyolojik nitelikleri bakımından kalıtsal sapma gösteren hayvan topluluğu ağ torba,"Genişliği 25, uzunluğu 50 santimetre olan, ağdan yapılmış, kırmızı yosunları suya dalarak avlamada kullanılan, ip ve kayıktaki makara yardımı ile suyun yüzeyine çıkıp inebilen bir torba" alçak yaylak,"Devamlı oturma bölgesinde, normal tahıl ziraatı yapılan alanların bitişiğinde olan, genellikle deniz seviyesinden 900-1200 metre yükseklikteki yaylak" abdestbozan otu,"Gülgillerden, almaşık yapraklı, yeşilimsi veya kan kırmızı çiçekler açan, idrar söktürmede ve kan dindirmede kullanılan bir bitki (Poterium spinosum)" abdesthane,Tuvalet abdestli,Abdest almış (kimse) abdestlik,Abdest alınacak yer abdestsiz yere basmamak,dinî kurallara titizlikle bağlı olmak abdestsiz,Abdest almamış olan (kimse) acılılık,Acılı olma durumu adacık,Küçük ada ad bilimi,"Dil biliminin adlar, özellikle kişi adları üzerinde duran ve onları köken bilgisi, tarihsel gelişim, dil ve kültür sorunları açısından inceleyen dalı" addedilme,Sayılma ağaç minesi,"Mine çiçeğigillerden, bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilen, kırmızı, mor çiçekli bir ağaççık (Lantana)" akılsallaştırmak,Bir şeyi akılsal duruma getirmek alamana ağı,"Kıyılardan uzak sularda avlanmak için iki alamana kayığı tarafından kullanılan, uzunluğu 200-250, genişliği 7-25 kulaç olan büyük ağ" enterostomi,Bağırsak düğümünün kesilip alınması Arabizasyon,Araplaştırma armoniler,"Frekansı, ana sesin frekansının tam katı olan sesler" ayazlandırma,Ayazlandırmak işi ocak katı,Belirli bir düzeyde hazırlanmış galeri ağının tümü kilit sarma,İki veya daha çok bağ boyundurukları altına karşılıklı olarak atılmış ve birbirine fırçalarla bağlanmış olan bir çift sarma kör baca,Herhangi bir çıkışı bulunmayan baca kuyu topuğu,"Kuyunun yapısını, kuyu başındaki tesisleri, çökme sırasında oluşabilecek hasara veya zarara karşı korumak amacıyla kuyu çevresinde bırakılan güvenlik topuğu" karakaş,"Genellikle Güneydoğu Anadolu'da yetiştirilen, vücudu beyaz, ağız, burun, göz etrafı, kulak ve tırnakları siyah, yağlı kuyruğunun uç kısmı fazla sarkık bir tür koyun" sivriç,"Kaya çatlakları arasına sokulup üzerine balyozla vurulan, ucu sivri, yaklaşık 1 metre boyunda çelik çubuk" sıktırma,Sıktırmak işi süven,Bozuk ve gevşek arazide veya göçük açmada bağ direklerinin üst ve yanından arazi içine çakılarak sürülen ucu sivri direk veya kama yastık takoz,"Direk başı ile tavan arasına yerleştirilen, tavanın yükünü direğe ileten ve esneklik sağlayan küçük ağaç parçası" taban lağımı,Eğimli bir cevher yatağının tabanındaki tabakalar içinde ve cevher yatağı doğrultusuna paralel olarak sürülen lağım türü karadavar,Her yaştaki kıl keçisi veya kıl keçisi sürüsü kırçıllık,Kırçıl olma durumu koyu kır,Kırlaşmanın ilk devresinde meydana gelen koyu renkli at donu jersey,"Sarı ve kahverengiden esmere kadar değişen renkte, et tutmayan, kemikleri belirgin bir kültür ırkı sığırı" kıyı tırmığı,"Buğdaygillerin hasadında yararlanılan tırmık benzeri, dişleri metal ve sapı daha uzun olan, kayalar üzerindeki kökü zayıf deniz yosunlarının kıyı boyunca yapılan hasadında kullanılan bir alet" yosun külü,"Yosunların yakılmasından elde edilen, cam ve sabun sanayisinde kullanılan, soda ve iyot üretiminde değerlendirilen deniz yosunu ürünü" su mantarları,Klorofilleri olmadığından su içindeki bozulmuş organik madde üzerinde saprofit veya su canlıları üzerinde parazit olarak yaşayan su bitkileri su bitkileri,"Tek hücreli veya hücre toplulukları olan, suya uyum gösteren, Schizomycetes sınıfından, suda yaşayan bitki ve hayvanların ölülerinde saprofit ve su canlılarında parazit olarak yaşayan su bitkiler" dalgıç tüpü,Dalgıçların su altında uzun süre kalmaları için solunum yapmalarını sağlayan tüp dalgıç elbisesi,Dalgıçların su altında hareketlerini engellemeden vücutlarını çeşitli etkenlerden korumak için özel olarak yapılmış elbise dalgıç gözlüğü,Su altında görmeyi sağlayan ve içine su girmeyecek biçimde yapılmış gözlük voli yeri,"Denizlerde ve iç sularda su ürünleri avlanmasına elverişli, kıyıya bitişik ve sınırları belli su alanları" kıyı balıkçılığı,Kıyıdan fazla uzaklaşmadan bir gün içinde avlanıp limana dönme biçiminde yapılan avcılık ası,Asma işi asıda olmak (veya kalmak),bir işe son verilmeyip öylece bırakılmış olmak kerteles,Bir tür deve olan teke ile iki hörgüçlü erkek devenin geriye melezlenmesiyle elde edilen bir tür deve kıl keçisi,"Vücut rengi beyazdan siyaha kadar değişmekle beraber en çok siyah renklisi görülen yerli bir tür keçi, karakeçi" suni çayır,Rutubetli veya sulanabilen topraklarda buğdaygil ve baklagil yem bitkilerinin bir karışım olarak yetiştirildiği çayır biçenek,Her yıl belirli bir süre otlatıldıktan sonra yeniden gelişen bitkilerin biçilerek değerlendirildiği doğal çayır orman çayırı,Orman içerisindeki açıklıklarda veya orman ağaçlarının altında yetişen doğal çayır kuru çayır,Yaz aylarında bitkilerinin çoğunun kuruduğu doğal çayır yaş çayır,"Bütün yaz mevsimi boyunca yaş ve rutubetli olan topraklarda gelişen, üç köşeli otlar ve sazların da bulunduğu doğal çayır" dağ çayırı,Dağlık bölgelerde derin ve rutubetli toprağa sahip alanlarda gelişen doğal çayır yayla çayırı,Yaylalarda derin ve rutubetli toprağa sahip alanlarda gelişen doğal çayır yağmur kapanı,"Meyilli alanlarda plastik örtüler, asfaltlanmış kanaviçe, galvanizli sac, asfalt ve daha birçok benzeri maddeyle kaplanarak yağmur sularının toplanıp depo edildiği ve hayvanların içme suyu gereksinimlerinin karşılandığı basit su toplama düzeni" mutlak mera,Kendiliğinden gelişen ve otlatmaya elverişli bir bitki örtüsünü üzerinde taşıyan mera ön yaylak,"Esas yaylaktan daha aşağıda bulunan, çıkarken veya inerken bir süre hayvan otlatılan ve bir miktar ot biçilip kurutulan yaylak" yüksek yaylak,"Orman sınırının üzerinde, en az 1600 metre yükseklikte bulunan otlak" orta yaylak,"Devamlı oturulan ve normal tahıl tarımı yapılan bölge sınırının üstündeki, genellikle deniz seviyesinden 1200-1600 metre yükseklikteki yaylak" budalacasına,Budalaca tavlandırmak,Tavlanmasını sağlamak arıtma ünitesi,"Doğal gaz üretim kuyularından toplama hatlarıyla gelen gazın içerisindeki hidrojen sülfür, karbondioksit, su buharı vb. hidrokarbon bileşiği olmayan gazların doğal gazdan ayrıldığı birim" ana sayaç,"Belirli bir yerleşim birimine veya bir şehre verilen toplam elektrik, su ve gazın ölçülmesi amacıyla, ana dağıtım boru hattı başlangıcına tesis edilen sayaç sistemi" akma sınırı,Malzemenin belirli bir gerilme uygulanmasıyla sınırlı ve kalıcı deformasyona uğraması veya belirlenen toplam uzamaya maruz kalması durumundaki mukavemeti ana kök,Tohumun çimlenmesinden sonra kökçüğün toprağa dalarak gelişmesi sonucu oluşan ilk kök ana dal,"Ağaç, ağaççık veya çalılarda gövdeden ilk çıkan ve bitkinin çatısını oluşturan dal" nikâhlık,Nikâha uygun olan saksafonculuk,Saksafoncunun işi sıpsıcak,"Pek sıcak, cana yakın, sımsıcak" nişanlık,Nişan töreni için kalkancık,"Tohum içerisinde oğulcuğu besi dokuya bağlayan, onu besin deposundan ayıran ve besin maddelerini emerek oğulcuğa veren zar gibi ince ve kalkan şeklinde bir parça" iç kavuz,Buğdaygil çiçeğinin erkek ve dişi organlarını içerisinde tutan ve başakçık eksenine aşağıdan ve dış taraftan bağlanmış olan kavuz dış kavuz,"Buğdaygillerde başakçığın en altında, bazı türlerde çiçeğin bütün organlarını içerisine alacak bir biçimde gelişmiş olan kavuz" ercik,Çiçek tozu üreten ve on tanesi çeşitli biçimde birleşerek erkek organı meydana getiren çiçek kısmı yaprakçık,"Baklagillerde basit, üçlü ve bileşik yaprakları oluşturan küçük yapraklar, yapracık" malç,Toprak ve rutubet muhafazası amaçları ile çayır ve mera üzerine bırakılan veya başka yerlerden getirilip serpilen her türlü bitki artığı yarma aşı,"Bitki veya ağaçlarda, kalın çaplı anacın tepesi düzgün biçimde kesildikten ve perdahlandıktan sonra, tam orta yerinden 4-5 santimetre derinliğinde açılan yarığa bir kalem yerleştirilerek yapılan bir aşı" kakma aşı,"Tepesi düzgün kesilmiş ağacın bir kenarında açılan üçgen biçimindeki yarığa, ucu aynı şekilde yontulmuş kalemin yerleştirilip aşı bağı ile bağlanması ve aşı macunu ile örtülmesi biçiminde uygulanan bir kalem aşısı" uyur göz,"Normal durumlarda sürmeyip uyur vaziyette kalan fakat gerektiğinde sürerek dal, yaprak oluşturan tomurcuk" koltuk gözü,Sürgün ve genç dalların yaprak saplarının koltuğunda bulunan tomurcuk tepe tomurcuğu,Dalların ucunda bulunup o dalların uzamalarını sağlayan tomurcuk doruk dal,Aşıdan gelişen sürgünün dik uzaması ile oluşan ve ağacın gövdesini meydana getiren dal kılcal kök,"Ana kök, saçak kök ve yan köklerden çıkan ikincil, üçüncü kökler üzerinde bulunan ince kıl şeklindeki emici kök parçaları" kıyılık,Sayanın kenarlarını sağlamlaştırmak ve güzelleştirmek için dikilen şerit biçimindeki parça yağıltı,"Derideki yağ ve ter bezleri tarafından salgılanan, lifleri bir kılıf gibi sararak dış tesirlerden koruyan madde" stor kapak,İnce çıtaların esnek bir yüzeye yan yana dizilmesiyle yapılan ve kıvrılarak açılıp kapanan kapak karteks dolabı,"Bilgi kartlarının bulunduğu kutu ve çekmecelerin içinde saklandığı, ayrıca ön kısmı düz veya stor kapak ile kilitlenebilen mobilya" kan serumu,Kanın çökmesinden sonra üstünde kalan sıvı kısmı çöz yağı,Karın boşluğundaki sindirim organları üzerinde bulunan ve onların üzerinden sıyrılarak veya kesilerek alınan yağ hukuki metroloji,"Metrolojinin, hukuki konuların gerektirdiği durumlarda, ölçme metotları, ölçme birimleri ve ölçme aletleri ile ilgili olan kısmı" kavşak adası,"Kavşak içindeki hareketleri düzenleyen, üçgen, daire, dörtgen, damla vb. şekillerde olabilen ve dış kenarları bordür taşı ile sınırlandırılmış yapı" trafik şeridi,Taşıtların bir dizi hâlinde güvenle seyredebilmeleri için taşıt yolunun işaretle ayrılmış bir bölümü gaz dedektörü,Boru hatlarıyla taşınan gazın kontrol edilen ortamda bulunup bulunmadığını tespit eden cihaz çek valf,"Depodaki suyun geri kaçmasını önlemek için kullanılan araç, çek vana" sayaç takımı,"Sayaç giriş tarafının gaz servis hattına, çıkış tarafının tüketici yakıt hattına bağlanması amacıyla kurulan boru donanımı ve boru bağlantı parçaları" tüketici sayacı,Harcanmak üzere tüketim mahalline sevk edilen gazı ölçmekte kullanılan cihaz çek vana,Çek valf işletme şirketi,"Gaz, su, elektrik vb. hattını veya donanımını işleten şahıs, firma, halk şirketi veya kuruluş" şalt binası,"Gaz boru hattı ve ana dağıtım boru hattında, boru donanımı veya vana, basınç regülatörü vb. boru donanım elemanlarını korumak için yer altında inşa edilen bina" deniz geçişi,Denizden geçen gaz boru hattının deniz altında kalan kısmı bazlamaç,Bazlama beklenmez,"Beklenmeyen, umulmayan durumda olan" biçki dikiş kursu,Terzilik mesleğini öğretmek amacıyla verilen kurs büryan yağı,Tandırda susuz pişirilerek yapılan kebaptan çıkan yağ bitkisel yağ,Bitkilerden değişik yöntemler kullanılarak elde edilen yağ bulgurlama,Bulgurlamak işi bir başına,Tek başına camgöz,"Deniz kıyısına yakın yaşayan, yanlarında veya sırtında beyaz lekeleri bulunan, gözü parlak olan, eti yenebilen bir tür köpek balığı (Galeius canis)" cam göz,Gözü takma olan cayırdatma,Cayırdatmak işi cazipleşme,Cazipleşmek durumu cazipleşmek,Cazip duruma gelmek cazipleştirme,Cazipleştirmek durumu cazipleştirmek,Cazip duruma getirmek Ce,Seryum elementinin simgesi ce,"Türk alfabesinin üçüncü harfinin adı, okunuşu" ce,"Kucak çocuklarını, bebekleri eğlendirmek için çıkarılan ses" ce demeye mi geldin?,`bu kadar az oturmaya mı geldin?` anlamında kullanılan bir söz cehdetme,Cehdetmek işi cemetme,Cemetmek işi cevretme,Cevretmek işi cevretmek,Eziyet etmek cık,"`Yok, olmaz` anlamında kullanılan bir söz" ciğer sotesi,Sote contalama,Contalamak işi Cu,Bakır elementinin simgesi cuk,"`Tam yerine denk gelmek, uygun gelmek, yakışmak` anlamlarındaki cuk oturmak deyiminde geçen bir söz" dış bellek,Bilgisayarın yalnızca giriş çıkış kanallarını kullanarak erişebildiği bellek manyetik tambur,Yüzeyinde manyetik kayıt yoluyla bilginin depolanabildiği bir mıknatıslanabilir kaplaması olan dik bir dairesel silindir manyetik kart,Yüzeyinde manyetik kayıt yoluyla bilginin depolandığı mıknatıslanabilir bir alan olan kart manyetik kartuş,"Bir koruyucu içinde bulunan ve koruyucusundan çıkarmaksızın kullanılabilir manyetik şerit ve koruyucu bileşim, manyetik kaset" manyetik kaset,Manyetik kartuş manyetik şerit,Yüzeyinde manyetik kayıt yoluyla bilginin depolanabildiği bir mıknatıslanabilir kaplaması olan bir şerit iç bellek,Bilgisayarın giriş çıkış kanalları kullanılmaksızın erişebildiği bellek manyetik disk,"Yüzeyinde manyetik kayıt yoluyla bilginin depolanabildiği mıknatıslanabilir kaplaması olan plak şekilli tabaka, manyetik" iç kuyu,"Yer altında, ocak katları arasında bulunan ve ağzı yer üstüne açılmayan kuyu türü" petrifikasyon,"Taşlaşma, taş olma" kalsifikasyon,Kireç taşı durumuna dönüşme "ç, Ç","Türk alfabesinin dördüncü sırasında yer alan ve Çe adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından sert, katışık, diş-diş eti ünsüzünü gösterir" çanak ağızlı,Büyük ağızlı çanak yalayıcı,Dalkavuk çanak yalayıcılık,Dalkavukluk çarıklı erkânıharp,Kurnaz veya uyanık köylü çarliston marka,"Yeni icat, az bulunur, antika" çarliston marka kereste,Az bulunan kereste çarpıştırma,Çarpıştırmak işi çarşaf çarşaf,Olabildiğince uzun çatıldama,Çatıldamak durumu çe,"Türk alfabesinin dördüncü harfinin adı, okunuşu" çengüçegane,Saz eğlentisi çığlık çığlığa,"Çığlık atarak, bağırıp çağırarak" çirişçi çanağı,Çiriş hazırlamakta kullanılan derin kap çöküntü hendeği,"Yer kabuğunun birbirine paralel olarak uzanan kırıkları veya basamaklı kırık dizileri arasındaki çökmüş bölümü, yer çöküntüsü, graben" çöl tavuğu,"Çöl tavuğugillerden, çöllerde yaşayan, uzun gövdeli, çarpık bacaklı, kanatları ve kuyrukları sivri, iyi uçan bir tür kuş" çörek otu,"Düğün çiçeğigillerden, çiçekleri sapının ucunda bulunan otsu bir bitki, karacaot, çöreotu (Nigella damascena)" abartmasız,Abartısız abartış,Abartma durumu abasız,Aba giymemiş olan abdallık,Abdal olma durumu abeslik,Abes olma durumu abiye,Gece kıyafeti ablaklık,Ablak olma durumu acıtış,Acıtma işi acıyış,Acıma durumu ağlatış,Ağlatma işi aksatış,Aksatma işi aksayış,Aksama işi aktarış,Aktarma işi alçaltış,Alçaltma işi aratış,Aratma işi arınış,Arınma işi arıtış,Arıtma işi asılış,Asılma işi camekânsız,Camekânı olmayan cankurtaranlık,Cankurtaran olma durumu cankurtaran sandalı,"Deniz kazalarında veya gemi batmak üzereyken insanları kurtarmaya yarayan motorlu, kürekli sandal, filika" cankurtaran şamandırası,"Denize düşenlerin kolayca belirlenip kurtarılmaları için denize bırakılan ve kazaya uğrayanların bulup kendilerini göstermeleri için kullanılan, parlak renkli, fosforlu şamandıra" cari masraf,Belirli bir dönemde yapılan harcamalar carsız,Car (II) giymemiş olan cembiyesiz,Cembiyesi olmayan cepleme,Ceplemek işi ceplemek,"Kazanmak, cebine indirmek" deccal,"Yalancı, fesat, dedikoducu (kimse)" dehdeh,Çocuk dilinde at demir perde,"Sahne ile izleyicilerin bulunduğu salonu yangın tehlikesinde birbirinden ayıran, demirden yapılmış perde" derinden,"En ince ayrıntısına kadar, etraflıca" detaylandırma,Ayrıntılandırma dikdörtgensel,"Dikdörtgen benzeri, dikdörtgen gibi" diploma,"Bir kimseye herhangi bir okulu veya öğrenim programını başarıyla tamamladığını, bir derece veya unvanı kullanmaya hak kazandığını, bir iş, sanat veya meslek dalında çalışabilme yetkisi elde ettiğini belirtmek için bir öğretim kurumu tarafından düzenlenip verilen resmî belge, icazetname, şehadetname" domuzuna,"İnat olsun diye, inadına" dramatikleşme,Dramatikleşmek durumu düğün yahnisi,"Hafifçe kavrulan bol soğan içinde kemikli kuzu etinin ağır ateşte pişirilmesiyle hazırlanan, az sulu yemek türü" düş gücü,Hayal gücü ekşi elma,"Sert, sulu ve şeker oranı düşük bir tür elma" damar aktarma,Köprüleme elden,Doğrudan elden almak,bir malı pazara çıkarılmadan sahibinden doğrudan satın almak elbasan tavası,Önceden haşlanarak hazırlanmış yağsız etin üzerine yoğurt ve çırpılmış yumurta karışımının dökülüp fırında pişirilmesiyle yapılan bir yemek elcik,"Bisiklet ve motosiklette dümenin elle tutulan kısımlarına geçirilen ve yumuşak, sentetik maddeden yapılan kaplama" et sotesi,Sote façalı,"Havalı, gösterişli" ferik,"Kümes hayvanlarının civcivlikten çıkmış yavrusu, piliç" ferişte,Melek fırtına uğrağı,Fırtınanın çok olduğu yer format,Biçim (II) format atmak (veya çekmek),biçimlendirmek formatlı,Bilgisayarda kullanılabilir duruma getirilmiş formatlama,Formatlamak işi formatlamak,Biçimlendirmek Döger,Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri Dodurga,Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri Eğmür,Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri Doğu Türkçesi,Hazar Denizi'nin ve Türkmenistan'ın doğusunda kalan Türklerin kullandığı dil dolgun ücret,"Yüksek ve tatmin edici ücret, dolgun maaş" dolgun maaş,Dolgun ücret dörtlü final,Dört takımın katılımı ile oynanan final maçları Avar,"Kuzeydoğu Kafkasya'da, Dağıstan Federe Cumhuriyeti'nde yaşayan bir halk" Acara,Acar Afgan,Afganistan halkından veya bu halkın soyundan olan kimse Aramice,Sami dillerinin batı lehçelerini içine alan ve milattan önceki dönemlerde kullanılmış olan ölü bir dil arap,Koyu esmer arap gibi olmak,"simsiyah olmak, kararmak" arap olayım,"söylenen bir şeyin doğruluğuna inandırmak için `söylediğim söz doğru değilse kararayım, esmerleşeyim` anlamında kullanılan bir söz" Alayuntlu,Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri Alkaevli,Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri bağrışa çağrışa,"Büyük gürültü ederek, bağırıp çağırarak" banka kartı,"Banka işlemleri için otomatik makinede kullanılan özel şifreli kart, ödeme kartı" bedavadan,"Bedava olarak, cabadan, bedava, bedavasına, bedavaya" bedavasına,Bedavadan bedavaya,Bedavadan belirsizlik sıfatı,"Adları yaklaşık, kabataslak belirten sıfat, belgisiz sıfat: bazı, birkaç, her, birtakım, filan vb" belirsizlik zamiri,"Adın yerini belirsiz, kabataslak tutan zamir, belgisiz zamir: bazısı, birkaçı, birçoğu, azı, herkes, biri vb" Begdili,Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri Beçene,Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri Bügdüz,Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri biyolojici,Okulda biyoloji dersini veren öğretmen Bayındır,Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri Bayat,Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri Çiğil,Eski Türk boylarından biri Kınık,Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri Yıva,Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri İğdir,Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri Yüregir,Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri Salur,Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri Çepni,Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri Çavuldur,Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri Kargın,Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri Kızık,Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri Yaparlu,Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri Yazır,Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri Karaevli,Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri Kayı,Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri gabya yelkeni,Ana yelkenler üzerindeki yelkenler gadretme,Gadretmek işi gâhice,Zaman zaman gazel damarı,Şah damarı geçmez,Kullanımı olmayan gıyabi hüküm,Kendi yokken arkasından verilen hüküm gıyabi tutuklama,Kişinin yokluğunda alınan tutuklama kararı gölleşme,Gölleşmek durumu gösterme hakkı,"Sinema, tiyatro, konser vb. görsel sanatlarda telif hakkı" gövdesizlik,Gövdesi olmama durumu gözyaşı memesi,Gözün iç açısındaki kırmızı çıkıntı graben,Çöküntü hendeği gusletme,Gusletmek işi güçlü kuvvetli,"Sağlığı, gücü, kuvveti yerinde olan" Halaç,İran'ın güneydoğusundaki bir Türk topluluğu veya bu topluluktan olan kimse hamsili pilav,Hazırlanan iç pilavın üzerine ayıklanıp temizlenmiş hamsilerin konulması ve fırında pişirilmesiyle yapılan bir pilav türü hapazlama,Avuçlama harfitarif,Tanımlık Harput köftesi,"Kıyma, ince bulgur ve fesleğen benzeri değişik baharatlarla hazırlanan sulu yemek" hayat felsefesi,"Hayatı anlama ve algılama biçimi, yaşam felsefesi" hayat hikâyesi,Bir kişinin hayatı boyunca geçirdiği önemli olaylar ve evrelerin bütünü hayat seviyesi,Yaşam düzeyi hayat şartları,"Hayat boyunca karşılaşılabilecek her türlü sosyal ve ekonomik durum, yaşam koşulları" hayat tarzı,Yaşayış biçimi heykelleştirme,Heykelleştirmek işi hezaren,Bambu horst,Merdiven biçimli fay serisindeki iki tektonik çukur arasında veya bir tektonik çukurun iki yanında yükselen kısım iadeiziyaret,Daha önce yapılan ziyarete ziyaretle karşılık verme iftar zamanı,İftar vakti imaret,İmarethane isimlendirme,Adlandırma kablolu,Kablosu olan kaçamak yol,Kişinin bir sorundan kendisini kurtarmak için gelişigüzel ileri sürdüğü özür kadim dost,Eski dost kakaolu,İçinde kakao bulunan kara fırın,"İçinde odun yakılmak suretiyle ekmek pişirilen, yüksek ateşe dayanıklı tuğlalardan yapılmış ve pişirme süresi modern fırınlardan daha uzun olan fırın, taş fırın" karalahana çorbası,"Karalahana yapraklarının ince ince kıyılmasından sonra tereyağı, kuru fasulye, mısır yarması ve baharat ile pişirilmesiyle hazırlanan sulu bir yemek" kara su,Ağır akan su karısı köylü,Karısının yakınlarını benimseyip kendi yakınlarını unutan (erkek) karşılaştırmalı edebiyat,"Karşılaştırma yöntemiyle çeşitli edebiyatlar arasındaki ilişkileri, benzerlikleri tespit etmeyi amaçlayan bilim dalı, mukayeseli edebiyat" karşılıksız aşk,"Kişinin kendince yarattığı aşk, tek yanlı aşk" kast,"Ayrıcalıklar bakımından yukarıdan aşağıya doğru kesin ölçülerle sınırlanmış bulunan, en koyu biçimiyle Hindistan'da görülen toplumsal sınıfların her biri" katbekat,Kat kat kesik kesik,Kısa kısa kısıkça,Biraz kısılmış kısmi felç,Vücudun bir bölümünün felçli duruma gelmesi kıyım kıyım,İnce ince kıymalı pide,Etli pide kiraz reçeli,Kirazın şeker ile kaynatılması sonucu elde edilen reçel kireç fabrikası,Kireci işleyip satışa hazır duruma getiren işletme kocakarı masalı,Avutucu ve eğlendirici nitelikli masal kokpit,Pilot kabini konuk sanatçı,"Asıl programda olmayan, program dışı etkinliğe katılan sanatçı" konut fonu,Toplu konut yapımı için devletçe oluşturulan fon kopyalamak,Aynısını veya benzerini çoğaltmak kopyalanmak,"Özdeşleşmek, bütünleşmek" korner direği,Futbolda köşe atışının yapılacağı yeri belirleyen bayraklı direk koyun koyuna,Birbirine sarılmış bir durumda kökten dinci,"Kökten dincilik yanlısı olan, fundamentalist" kökten dincilik,"Kurulu düzenin temellerini dinî kural ve inançlar doğrultusunda değiştirip uygulamadan yana olan tutum veya öğreti, fundamentalizm" kurutmalı,Kurutma sistemi olan kuruyasıca,"İşe yaramaz, kötü" kutulu,Kutusu olan külhanbeyi ağzı,"Külhanbeyine yakışır biçimde konuşma, küllük ağzı" küreleme,Kürelemek işi küreme,Küremek işi küremek,"Kürekle atıp temizlemek, kürelemek, kürümek" lavabo bataryası,Lavabolarda kullanılan birkaç aygıtın bir araya getirilerek belirli biçimde eklenmesinden oluşan takım lavtacı,Lavta (I) çalan kimse lavtacılık,Lavtacının yaptığı iş le,"Türk alfabesinin on beşinci harfinin adı, okunuşu" leşçil,Leşle beslenen (hayvan) liman cüzdanı,Gemi adamlarının özel kimlik belgesi yerine seferlerde kullandıkları küçük defter limon tuzu,Sitrik asit narven,Karaağaç notalamak,Bir eseri notaya almak mahsusen,Özellikle mercan balığı,Mercan meri,Geçerli meriyet,Yürürlük Mesket Türkleri,Ahıska Türkleri mikalı,Yapımında mika maddesi kullanılan motamot,"Kelimesi kelimesine, aynen" motamot çeviri,Aslına bağlı kalınarak yapılan çeviri ocakeşeği,Ocakta odunları dayayarak çatmaya yarayan üç ayaklı demir araç palmiyelik,Palmiyesi çok olan yer pot yeri,Kötü dikiş yüzünden elbisede oluşan kıvrım veya büzülme yeri proforma fatura,Bir malın satın alınmasını sağlayabilmek amacıyla ödemenin önceden yapılması için kesilen fatura ritüel,Ayin Roman,Çingene Romen dilleri,Latinceden türemiş yaşayan diller ruhbanlık,"Ruhban olma durumu, ruhbaniyet" şambabası,Şambaba şıralık,Şıra olmaya elverişli (meyve) Şor,Batı Sibirya'da yaşayan bir Türk topluluğunun adı Şorca,Şor Türkçesi Ural dilleri,"Fince, Macarca ve Samoyetçeden oluşan dil grubu" takiye,"Mezhep belirtmeme, gizleme" takiye yapmak,olduğundan farklı görünmek tanımlık,"Arapçada addan önce gelerek onun belirli olduğunu gösteren elif ve lam harfleri, harfitarif" tanrı,"Çok tanrıcılıkta var olduğuna inanılan insanüstü varlıklardan her biri, ilah" tarsin etmek,sağlamlaştırmak tarsin,Sağlamlaştırma Tatar çorbası,"Hafifçe kavrulmuş una soğan, domates, patates vb. malzeme eklenmesiyle yapılan bir çorba türü" tavuk sarması,"Haşlanmış havuç, kabak ve tavuk göğsüyle hazırlanan, üzerine salça ve yoğurtlu sos dökülerek servisi yapılan bir yemek" tavukyelpazesi,"Tavuk bifteğinin pişirilmesinden sonra domates, biber ve sarımsağın beşamel sosla karıştırılarak tavuğun üzerine dökülmesiyle hazırlanan bir yemek" taylama,Taylamak işi tedviren,Yönetmekle görevli olarak telesekreter,"Telefon cihazının içinde yer alan, arayanların mesajlarını kaydeden araç" Teleüt,Batı Sibirya'da yaşayan bir Türk topluluğu Teleütçe,Teleüt Türkçesi trafik müfettişi,Trafiği düzenleme konusunda polislere yardımcı olan ve bu işi fahri olarak yapan kimse Troçkici,Troçkiciliği benimsemiş veya Troçkicilik yanlısı Troçkicilik,Troçki'nin düşüncelerine dayanan sosyalist akım Türkiye Türkçesi,"Türkiye'de, Balkanlarda, Avrupa'da, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde, Irak ve Suriye'nin bazı bölgelerinde kullanılan Türk dili" sabahlatma,Sabahlatmak işi seneidevriye,Yıl dönümü serbest kart,Giriş kartı Soğdakça,Soğdca son deyiş,Son söz sözcük hazinesi,Söz varlığı sözcük türü,Kelime türü sözcük vurgusu,Kelime vurgusu sultan böreği,"Yufka aralarına hafifçe pişirilmiş kuşbaşı et, soğan ve dil peyniri katılarak fırında hazırlanan bir börek" sut kostik,Sodyum hidroksit virman,Para aktarımı zaman ayarlı,Belirli bir ana ayarlanmış olan zamane çocuğu,"Çokbilmiş, akıllı çocuk" zam paketi,Çeşitli tüketim mallarına veya ücretlere toplu olarak yapılan zam üst deri altı,Üst derinin altında bulunan hücre katmanı üzüm sirkesi,Üzüm suyundan yapılan sirke ünsüz göçüşmesi,Göçüşme ünsüz ikizleşmesi,"Bazı sözlerin iç seslerinde türlü sebeplerle aynı ünsüzün iki defa söylenmesi, ikizleşme: döşek > döşşek, ışık > ışşık vb" ünsüz türemesi,Kelime içine veya başına bir ünsüzün eklenmesi yanında,"Bir şeye, bir kimseye göre, nispetle" yemek duası,Yemek yedikten sonra Allah'a şükretmek için edilen dua Yeni Dünya aslanı,Puma yer çöküntüsü,Çöküntü hendeği açgöz,Açgözlü açıklama cümlesi,Ana cümlede anlatılmak istenen duygu ve düşünceyi daha iyi açıklamak ve pekiştirmek için kullanılan cümle ademiyet,Yokluk adımsayar,"Yürüme sırasında gerçek sonuçlara varabilmek için geçilen yerin uzunluğunu anlayabilmek amacıyla ayağa veya bele takılan alet, pedometre" aerobik,Sağlıklı bir vücuda sahip olmak için tempolu müzik eşliğinde yapılan bir jimnastik türü Ahıska Türkleri,"Gürcistan'ın Türkiye sınırlarına yakın bölgelerinde yaşamış olan ancak İkinci Dünya Savaşı sonlarında Sovyetler Birliği'nin değişik bölgelerine sürülen Türkler, Mesket Türkleri" aklı sıra,Aklınca Altayca,Altay Türkçesi Altayistik,"Altay grubuna giren Türk, Moğol, Mançu-Tunguz, Japon ve Korelilerin dil, edebiyat, kültür ve tarihleriyle uğraşan bilim dalı" Altayist,Altayistik ile uğraşan kimse amentü,"Bir oluş, düşünce veya ideolojinin temelini oluşturan değer yargıları" ana deniz bilimi,Deniz bilimi anılaşma,Anılaşmak durumu anırtma,Anırtmak işi aparma,Aparmak işi Arabistik,Arap dili ve kültürü araştırmaları Asyalılık,Asyalı olma durumu beleşten,"Para ödemeden veya karşılık olarak, beleşe" bilakayduşart,"Kayıtsız ve şartsız olarak, herhangi bir kısıtlama olmaksızın" briketçilik,Briketçinin yaptığı iş Cumhuriyet Bayramı,"29 Ekim 1923'te kurulan cumhuriyeti kutlamak üzere yasayla kabul edilmiş olan bayram, ulusal bayram" çadır çanağı,"Çadır direğinin ucunda, çadır bezini tutmaya yarayan oyuk ağaç" çağırım,Çağırma işi çakaralmaz,"Basit, ilkel çakmak" çakırdikenlik,Çakırdikeni bol olan yer çalı kakıcı,Eşkıya bozuntusu çalışma gezisi,İş gezisi çamaşır sodası,Beyaz çamaşırların yoğun veya asitli kirlerini eritmek için kullanılan sodyum karbonat çamaşır takımı,"Fanila, atlet ve dondan oluşan iç giyim" çatal don,Paçaları diz üstünde kalan don çengel atış,"Basketbolda çembere yan durarak tek elle baş üzerinden geçirilerek atılan şut, hukşat" ebedî uyku,Ölüm ebedî uykuya dalmak,ölmek edat grubu,Edat tümleci eğitim fakültesi,Öğretmen yetiştirmek için kurulmuş yükseköğretim kurumu ekarte,"`Saf dışı etmek, konu dışında tutmak` anlamındaki ekarte etmek, saf dışı edilmek, konu dışında tutulmak` anlamındaki ekarte olmak birleşik fiillerinde geçen bir söz" ek ders,Haftalık zorunlu ders yükünün dışında kalan ders eklesil,Üniversitelerde öğrencilerin ders seçme veya bırakma işlemi ekstre,Öz(I) eli maşalı,"Kavgacı, şirret, dayak atmayı seven (kimse)" el telefonu,Cep telefonu eltieltiyeküstü,Birbirine ters duran iki çiçekten oluşan dokuma veya nakış motifi erkek işi,"Yalnızca erkeğin yapabileceği, daha çok güç, kuvvet isteyen zahmetli iş" eskülabi,Üstü kapalı eşkin,Filiz evelemek develemek,Eveleme gevelemek evlatlı,Evladı olan evlatsız,Evladı olmayan daldan dala,"Oradan oraya, düzensiz, kararsız bir biçimde" daldan dala konmak,"sık sık iş, konu veya düşünce değiştirmek" deizm,"Tanrı'yı yalnızca ilk sebep olarak kabul eden, evreni bir Tanrı'nın yarattığına inanmakla beraber yaratıcının evrene hiçbir müdahalesi olmadığını ve olmayacağını savunan, vahyi reddeden görüş" deist,Deizm yanlısı demirsiz,"Demiri bulunmayan, içinde demir olmayan" deniz kızı,"Denize yakın kayalıklar üzerinde şarkı söyleyen, başı ve göğsü kadın biçiminde, belden aşağısı balık kuyruklu olduğu varsayılan doğaüstü yaratık" denizkulağı,"Yassı kabuklu, içi sedefli, 10 santimetre uzunluğunda bir deniz yumuşakçası (Haliotis)" deniz kurdu,"Deneyimli, eski denizci, usta denizci" dert babası,"Herkesin derdini rahatlıkla, çekinmeden, bir çözüm yolu bulabilir ümidiyle anlattığı kimse" devetüyü,"Deve tüyü rengi, açık kahverengi" devlet bakanı,Bazı resmî kuruluşların yönetimini başbakan adına üstlenen hükûmet üyesi dış ticaret açığı,Yabancı ülkelerden alınan malların satılandan daha fazla olması sonunda ortaya çıkan borç tutarı didon sakallı,"Yalnız çenesinde sivri sakalı olan, didona sakallı" dilaltı,Genellikle kalp hastalıklarında hızlı ve kesin etki sağlamak için dilin altına konularak emilen ilaç Doğululaşmak,Doğu yaşayışını benimsemek dünyaevine girmek,evlenmek dünyaevi,Evlilik dünya görüşlü,Dünya görüşü olan fakir cevher,İçindeki madenin oranı düşük olan maden cevheri fallus,Erkeklik organı faredişi,Bir iğne veya boncuk oyası türü folyo kâğıdı,"Yiyecekleri korumak ve saklamak için kullanılan, ince, şeffaf kâğıt" formüle,`Bir düşünceye bir anlatım biçimi vermek` anlamında kullanılan formüle etmek birleşik fiilinde geçen bir söz şıp,Düşen su damlasının çıkardığı ses şıp diye,`şıp` sesi çıkararak geniş görüşlü,Konuları çok yönlü değerlendiren (kimse) geniş görüşlülük,Konuları çok yönlü değerlendirme gönendirilme,Gönderilmek işi haletme,Haletmek işi haletmek,Tahttan indirmek Hanbeli,İslamiyette dört Sünni mezhepten biri haptetme,Haptetmek işi haptetmek,"Karşısındakini susturmak, cevap veremez durumunda bırakmak" harf çevirisi,Transliterasyon hayat kadını,"Para karşılığında erkeklerin cinsel zevklerine hizmet eden ve bu işi meslek edinen kadın; orta malı, kaldırım çiçeği, kaldırım süpürgesi, kaldırım yosması, sürtük" iç güveyilik,İç güveyi olma durumu iki yüzlü,İki tarafı olan imza sirküleri,Bir resmî daire veya ticari kuruluşta imza atmaya yetkili kimselerin imza örneklerini öncelik sırasına göre içeren imza belgesi ince sıva,Kaba sıva üzerine ince kum ve çimento karışımıyla yapılan düzgün sıva İranist,İran dili ve kültürü ile uğraşan kimse İranistik,İran dili ve kültürü araştırmaları isimlik,Üzerine ad yazılan şey işaretsiz,İşareti olmayan işgüzarca,İşgüzara yakışacak bir biçimde itçe,Terbiyesiz bir biçimde kabul kredisi,Kabulün vadesinden önce poliçeyi kabul eden bankaya belirli bir tarihte belirli bir tutarın ödeneceğine dair anlaşmadan sonra bankanın açtığı kredi kaça,"Ne kadar bir para, değer karşılığında?" kaça patlamak?,"ne kadara mal olmak, fiyatı ne olmak?" kaçta,Ne zaman? kafadan kontak,"Düşüncesiz, mantıksız iş gören" kafası boş,Cahil kafası bulutlu,Sarhoş kafası çatlak,"Yarı deli, aptal (kimse)" kafası iyi,Sarhoş kafası kontak,"Deli, çıldırmış, çılgın (kimse)" kafası küflü,"Çağının gerisinde kalmış, gerici" kafası örümcekli,"Düşüncesiz, kaba, anlayışsız (kimse)" kafası tembel,"Alık, budala, basireti olmayan (kimse)" kafası kıyak,Sarhoş kaldırım kabadayılığı,"Adi ve basit, seviyesiz, yersiz veya gereksiz güç gösterisi" kaldırım kabadayısı,"Basit, seviyesiz veya ucuz kahramanlık gösterisinde bulunan kimse" kale çizgisi,"Futbol vb. top oyunlarında, oyun alanının sınırlarını gösteren ve kale hizasında olan çizgi" kale vuruşu,"Futbolda topun karşı takım oyuncuları tarafından kale çizgisi dışına çıkarılması sonucunda, genellikle kaleci aracılığıyla oyuna yeniden başlanması için yapılan atış" kalite riski,"Alıcının, varış yerine gelen malının kalitesi için yüklendiği riziko" kambiyo ajanı,Borsalarda müşterilerin alım ve satım yapmalarını sağlayan kişi veya kuruluş kambiyo cirosu,"Döviz kurunun, poliçenin ciro edilmesi ile sabit duruma getirilmesi" kambiyo senedi,Poliçenin birinci kopyası veya aslı kapalı bölge,"Ulaşım, ekonomi, nüfus hareketleri ve iletişim bakımından dışarıyla bağlantısı bulunmayan yer" kara düzen,Halk müziğinde bağlama çalış türlerinden biri karavel,Çift motorlu bir uçak türü karşı oy,Kırmızı oy kaşık havası,Orta Anadolu bölgesinde kaşık çalınarak oynanan bir halk oyunu veya bu oyunun müziği katalitik soba,"Tüp gaz ile çalışan, ısıtma amacıyla kullanılan bir soba türü, katalitik" kavletme,Kavletmek işi kavletmek,"Sözleşmek, anlaşmak, söz kesmek" kazan dairesi,Gemi veya çok katlı yapılarda ısıtma sisteminin yer aldığı bölüm kederleniş,Kederlenme işi kemakân,"Önceden olduğu gibi, eskisi gibi" kırkyıllık,"Çok eski, köklü" "kırkyıllık Yani, olur mu Kâni",`eskimiş bir alışkanlık kolay kolay değişmez` anlamında kullanılan bir söz kola çıkma,"Kamu düzenini korumak için, kolluk kuvvetlerinin şehir çevresinde atla dolaşması" kolektifleşmek,Ortaklaşmak kolektifleştirme,Ortaklaştırma konut kredisi,"Konut almak için banka vb. kurumlardan belli bir vadeye yayılmış olarak ödünç alınan para, emlak kredisi" kot,Temel ile zemin arasındaki yükseklik kuluçkahane,Kuluçkalık kulyuç,Geniş ve derin ağızlı mağara kuruş,Kurma işi kuşdili,Bir tür dişbudak küçük çapta,Belirli bir ölçüde antroponim,Kişi adı arttırma,Arttırmak işi arttırmak,Artırma işi yapılmak baba bucağı,Baba ocağı defneyaprağı,"Kemikli balıklar takımının, hanigiller familyasından lüferin küçük boylularına verilen özel bir ad (Pomatomus saltatrix)" peygamber dikeni,Deve dikeni meryemana dikeni,Deve dikeni laf cambazı,"Bir kimsenin, bir grubun duygularını kamçılayarak abartılı veya gerçek dışı sözler söyleyen kimse, demagog" laforizma,Çok bilinen sözleri veya atasözlerini günün gereklerine göre değiştirme: `Akılsız başın cezasını ayaklar çeker` atasözünün `akılsız başın cezasını halklar çeker` biçimi bir laforizmadır Leninci,"Leninciliği benimsemiş veya Lenincilik yanlısı, Leninist" Lenincilik,"Lenin'in düşüncelerine dayanan bir akım, Leninizm" Leninist,Leninci Leninizm,Lenincilik makyaj takımı,Makyaj için gerekli olan malzemeleri bir arada bulunduran set masöz,Bayan masajcı mayınlı,"Mayını olan, mayınlanmış yer" mayınsız,"Mayını olmayan, mayınlanmamış yer" mefruşatçılık,Mefruşatçının işi memnunca,"Memnun gibi, az çok memnun" mendilsiz,Mendili olmayan meşaleci,Ortalığı aydınlatmak için çıra vb. yakmakla görevli kimse metafor,Mecaz meydanda,"Ortada, ortalıkta, belli(II), açık, aşikâr" meydanda bırakmak,"açıkta, evsiz barksız bırakmak" müge,İnci çiçeği mütevelli heyeti,Bir vakfın veya bir kuruluşun yönetim işlerinin doğrudan bağlı bulunduğu kurul nalınsız,Takunyasız nikelsiz,Birleşiminde nikel bulunmayan icabında,"Gerekince, gerekirse" hâlihazırda,"Bugünlerde, son zamanlarda" hilafıhakikat,Gerçek dışı azit,Azothidrik asit HN3 teki hidrojenin yerine bir kökün geçmesi ile türeyen birleşikler aziziye,Sultan Abdülaziz'in ve devlet adamlarının giydiği fes azol,Heterosiklik birleşiklerin önemli bir sınıfı azonal,Yeryüzünün herhangi bir noktasında enleme bağlı olmaksızın meydana gelen olay azotölçer,"Bir organik maddede bulunan azotun gaz hacmini ayarlamaya yarayan aygıt, azotometre" ordövr tabağı,İçine genellikle soğuk mezelerin konduğu özel olarak hazırlanmış tabak ozonosfer,Ozon yuvarı ölüm orucu,Herhangi bir amaca ulaşmak için sonunda ölümü bile göze alarak tutulan oruç ezan saati,Ezan vakti ezelî takdir,Yazgı ezgiç,Boyaları ezmeye yarayan demir veya porselen alet ezme boya,Yağ veya başka bir maddeyle ezilerek hamur durumuna getirilmiş boya ezofori,İki gözde görme bozukluğu ezoterik,İçrek hüsnüteveccüh,Sevgi ve saygıyla yakınlık gösterme hüzzam beşlisi,Klasik Türk müziğinde birleşik makamların beşlilerinden biri hüveyda,"Besbelli, açıkça, meydanda, aşikâr" ıstampa resim,"Ağaç, bakır vb. yüzeylere oyulan ve tuvale basılan resim sanatı" ıstampalama,Istampalamak işi ıstampalamak,Ham madeni sıcakta veya soğukta istenilen kalıba sokarak şekillendirmek ıstakoz ağı,Kabuklu deniz hayvanlarını avlamakta kullanılan küçük ağ ıstakozluk,Istakozları saklamak için deniz kıyısında yapılan özel bölüm veya havuz ışık aylası,Herhangi bir gök cismini çevreleyen ışıklı halka ışık aynası,Fotoğrafçılıkta ışığı yansıtmak için ışık kaynağının önüne konulan nesne ışık bacası,Işığın yapıların içine iyice girebilmesi için yapılan baca ışık çanağı,Sahneyi aydınlatmak için değişik açılardan ışığın gelmesini sağlayan çukur madenî yansıtıcı ışık eğrisi,Değişken bir yıldızın parlaklığının zamana göre değişimi gösteren grafik ışık gölge,Resimde ışıklı ve gölgeli bölümlerin birbirine göre dağılımını gösteren kısımlar ızdırapsız,"Izdırabı olmayan, acı veya üzüntü vermeyen" ışık hızı,Işığın bir saniyede aldığı yol ışık göçüm,Bitkilerde protoplazmanın ışığa gösterdiği tepki ışıkkesen,Karanlık odalara girip çıkarken bu yerlere ışık sızmasını önleyen düzen ışık korkusu,Bazı canlıların ışıktan korkma duygusu ışıl,Işıklı ışılak,Parıltı ışılatma,Işılatmak işi ışılatmak,Parıldatmak ışınım akısı,Birim düzeyden birim zamana geçen ışınım ışınım alıcısı,Işınıma karşı duyarlı araç veya gereç ışınım basıncı,Işınımın yayılma doğrultusuna dik birim yüzeye birim zamanda yüklediği itme gücü ışınım dengesi,Bir yüzeyin aldığı ve yaydığı ışınımın denkliği ışınlandırma,Işınlandırmak işi ışınlandırmak,"İnsan, hayvan veya herhangi bir materyal röntgen, gama, nötron vb. ışınların etkisinde kalmak" ışınlı,"Işın veren, ışın saçan" ışıtım,İçine yağ konularak ucundaki fitil sayesinde ışık elde edilen kandil ıydiye,Bayram kutlaması ıtır yaprağı,Süsleme sanatında ıtır yaprağı biçiminde oluşturulan ve kullanılan motif ıttırat,"Birbirini izleme, birbiri arkasından gelme, düzenli sıralanma" ızgara demiri,Kazan ızgarasını meydana getiren demir çubuklardan her biri ızgara köfte,"Kıyma ve özel baharatların karıştırılıp yoğrulmasıyla hazırlanan, ızgarada pişirilen bir köfte türü" ızgara parmaklığı,"Yüzen cisimleri ve yaprakları tutmak için, bir barajda, yükleme odasında basınçlı boru ağzının önüne eğik olarak yerleştirilen demir parmaklık" ızgara yatağı,"Katı yakıtlı madenî bir ocağın, içine ızgaranın yerleştirildiği kısmı" pekmezköpüğü,Açık kahverengi pısırıkça,"Pısırık gibi, pısırığa yaraşır bir biçimde" piknik tip,"Orta boylu, şişmanca, geniş ve yumuşak yüzlü, kalınca boyunlu, yukarı doğru daralan şişkin göğüslü ve iri göbekli kimse" potansiyel suçlu,Suçlu işleme ihtimali olan kimse putrelli,Putreli olan püritenlik,Püriten olma durumu pürizm,Özleştirmecilik püskülcük,Güneş kursunun bazı tek renkli resimlerinde görülen parlak bulut püskürtücü,"Püskürtme işini yapan araç, sprey" püskürtüş,Püskürtme işi püstül,İrinle dolu kabarcık veya sivilce kalkınma hızı,Belirli iki tarih arasında ekonomideki büyüme veya gelişme durumu kalp aksesi,Kalp krizi kefen parası,Ölüm durumunda gerekli masrafların görülmesi için ayrılmış para kenarın dilberi,"Kibarlığa özenen, görgüsü az kadın" püskürtme makinesi,Püskürteç püskürük taş,Püskürük külte püskürme benli,Bir arada irili ufaklı benleri olan püskürük külte,"Yanardağından püskürme sonucu katılaşmış duruma gelen taş, püskürük taş" lügol,Yüz birim suya bir birim iyodo-iyodür katılarak oluşturulan güçlü bir çözelti lük,Boyacılıkta kullanılan Hint zamkı lük boyası,Kırmızı boya lüknet,"Dilde pelteklik, tutukluk durumu" lümensaat,Işık miktarı birimi lümenlik ışık akısıyla 1 saatte yayılan ışık ölçüsü lüpletme,Lüpletmek işi lüks baskı,Kitapların iyi cins kâğıt ve özel ciltli kapaklara basılan biçimi lüks hayat,"Fazla masraf gerektiren şaşaalı, gösterişli ve göz kamaştırıcı yaşama biçimi" lüks koltuk,Salonun arka ve yan taraflarında özel bölmelerde yer alan ve ücreti farklı olan koltuk lüks mevki,Birinci mevki lüks tarife,"İyi hizmet verilen yerlerde uygulanan, normal fiyattan yüksek olan ücret" lütufkârane,İyilikle davranarak sanat eri,Sanatçı sarıağı,"Kışın yapraklarını döken, sarı çiçekli ve çalı görünüşünde bir bitki, sifin, zifin (Rhododendron luteun)" selzede,"Sel felaketine uğramış, selden zarar görmüş kimse" seyyar hastane,"Harekâtta veya acil durumlarda kullanılmak üzere yapılan, gezgin hastane" scoreboard,343 sayı göstergesi söylevci,Bir topluluk karşısında konuşan kimse sükûn,Sükûnet oynaşlık,Oynaşın yaptığı iş oynaşlık etmek,toplumda hoş karşılanmayan ilişkilerde bulunmak oyuklu,"Oyuğu olan, oyukları bulunan" oyun sahası,Oyun alanı ozonlayıcı,Ozonlama cihazı ozon tedavisi,"Lokal veya genel banyo, pansuman veya iğneyle ozon ve oksijen vererek yapılan tedavi" ozonlama cihazı,"Ozonlanmış oksijen elde etmeye yarayan, duyarlı bir alet, ozonlayıcı" ozon yuvarı,"Atmosferin 15-40 kilometre arasında bulunan tabakası, ozonosfer" ozonür,Ozonun çift bağlı organik maddelerle meydana getirdiği katılma bileşiği oyun alanı,"Çocukların oynayabilmesi için özel olarak hazırlanmış bölüm, yer" ragbi,On beşer kişilik iki takım arasında oval bir topla oynanan oyun rakı meclisi,"Rakı veya başka içki içilip yemekler, mezeler yiyerek vakit geçirilen, çalınıp söylenerek eğlenilen toplantı, rakı âlemi" reenkarnasyon,Ruh göçü roze,"Bir tür pembe şarap, gül şarabı" seğrimek,Seğirmek sütuncuk,Gövdesi klasik sütunlardan ince ve uzun olan küçük sütun süvari sınıfı,"Harekât ve manevra yeteneğini at üstünde gerçekleştiren, aynı zamanda piyade gibi de görev yapan askerî sınıf" süvari polisi,Atlı polis süveyda,Kalbin ortasında var olduğuna inanılan siyah benek süzgeç gagalılar,"Ördek, kaz, flaman vb. perde ayaklı kuşları içine alan alt takım" süzme bal,Peteklerden süzülerek elde edilen bal varissiz,Varisi olmayan vizyon sahibi,"Geniş görüşlü, ileri görüşlü, ufku geniş (kimse)" "t, T","Türk alfabesinin yirmi dördüncü sırasında yer alan ve Te adı verilen bu harf, ses bilimi bakımından sert, patlayıcı diş ünsüzünü gösterir" talakıselase,"Mecelle'ye göre, kocanın ayrı ayrı üç kez veya bir arada üç kez karısını boşadığını bildirmesiyle gerçekleşen boşanma" tanıtma kartı,Kimlik toponimi,Yer adı bilimi terbiyeleme,Terbiyelemek işi tez beri,Kolaylıkla tez vakit,Tez vakitte turlama,Turlamak işi tümörlenme,Tümörleşme leksik birimi,Sözlük birimi yaka kartı,Kurum ve kuruluşlara dışarıdan gelen kimselerin ziyaretçi olduğunu veya kurum içinde görevli personelin kimliğini göstermek için yakaya takılan resmî kart yalavaç,Peygamber yedialtmışbeşlik,"Namlusu 7,65 milimetre çapında olan bir tabanca türü" yük katarı,Yük treni zeytinyağlı,İçine zeytinyağı katılan üvey anne,"Öz olmayan anne, analık, üvey ana, cicianne" ya huyundan ya suyundan,"bazı özellikleri olduğu gibi bir yerden, bir kimseden almış kimseler için kullanılan bir söz" ya herrü ya merrü,"zor, tehlikeli bir durum karşısında `ne olursa olsun` gibi kötü ihtimalin de göze alındığını anlatan bir söz" ya deve ya deveci (veya deve üstündeki hacı),"`ilerisi için verdiğim sözden korkmuyorum, o zamana kadar şartlar değişebilir` anlamında kullanılan bir söz" ya bu deveyi gütmeli ya bu diyardan gitmeli,`buranın şartlarına uymalı veya buradan ayrılmalı` anlamında kullanılan bir söz ya ... ya ...,Birinden birinin olacağı sanılan iki iş için kullanılan bir söz ya devlet başa ya kuzgun leşe,`sonunda büyük bir başarıya ulaşmak için yok olma tehlikesi bile göze alınır` anlamında kullanılan bir söz yakasız mintan,Kefen vesika fotoğrafı,Vesikalık fotoğraf zirzopça,Zıpırca laptop,343 dizüstü fehmetme,Fehmetmek işi asaleten atama,Asaleten atamak işi ayakta tedavi,Hastanın yatağa yatırılması gerekli görülmeyerek kendisine ayakta yapılan tedavi icra kuvveti,Yürütme gücü Es,Aynştaynyum elementinin simgesi çoğaltan,Çarpan akortlamak,Akort etmek akortsuzlaşmak,Akordu bozulmak sent,Doların yüzde biri değerinde para birimi mihenk taşı,"Altın, gümüş vb. madenlerin ayarını anlamak için sürtüldükleri bir tür taş, mihenk, denek taşı" tefahhus,İnceden inceye araştırma gülibrişim,İpek ağacı ipek gülü,İpek ağacı gümüşi akasya,Mimoza tülü,"Uzun tüylü, özel güreşlerde yararlanılan erkek deve" fikirleşmek,Bir konuyu karşılıklı olarak tartışıp görüş alışverişinde bulunmak fikirleşme,Fikirleşmek işi fikirleştirmek,"Fikrî yanını geliştirmek, olgunlaştırmak" fikirleştirme,Fikirleştirmek işi baklava börek,Bir başka şeyle karşılaştırıldığında çok kolay ve zevkli olan iş baklava börek olsa yemem,fazlasıyla tok olunduğunda söylenen bir söz kulak sadakası,Duyulan ve öğrenilen bilgilerin bir bölümünün başkalarına aktarılması tekiden,"Tekit ederek, tekit yoluyla, üsteleyerek, yineleyerek" çultutmaz,"Giysi ve mal değeri bilmeyen, derbeder, serseri, avare (kimse)" kuş uçumu,Kuş uçuşu Acem kılıcı,İki tarafı keskin olan kılıç Acem kılıcı gibi,"her iki tarafı da idare edebilen, güvenilmez (kimse)" anık,"Ballıbabagillerden, tek yıllık, mavi çiçekli, yemeklere koku vermek için kullanılan bir bitki, dağ reyhanı (Ziziphora)" dağ reyhanı,Anık (II) servi ağacı,Servi tıpkısı,Aynı betimlemeli,Tasvirî kan ayaklı,"Çaresiz, zavallı" teleskobik,Teleskop aracılığıyla yapılan pavlonya,"Vatanı Orta Çin, 10-15 metre boyunda, 1 metre çapında, yaprakları gri yeşil renkli tüylü, çiçekleri güzel kokulu, pembe, mor, açık eflatun renginde, salkım biçiminde, dekoratif bir ağaç (Paulownia tomentosa)" akçakesme,Kesme katılımcı,"Herhangi bir etkinliğe katılan kimse, şirket vb., iştirakçi" Mihalıççık peyniri,"Uzun ve büyük kalıplar hâlinde hazırlanan, çok tuzlu ve gözenekli sert bir peynir türü" Afyon kaymağı,Afyon yöresine özgü bir kaymak türü östrojen tedavisi,"Menopoz sırasında ve daha sonraki yıllarda kalp, kemik ve damarlar üzerinde meydana gelebilecek olumsuz etkileri önleyen bir tedavi" yundusuz,Aklı kıt alerjen,Alerjiye sebep olan herhangi bir madde sezonluk,Belirli bir süre içinde uygulanan guru,"Brahmacı eğitimde, yüksek kasttan gençleri ve öğrencileri yetiştiren, manevi gücünün en yüksek noktada olduğuna inanılan kimse" gürpedek,Ansızın kumlaştırmak,Kum tanecikleri durumuna getirmek kumlaştırma,Kumlaştırmak işi büyütken,Büyümeye yol açan Yeni Zelandalı,Yeni Zelanda halkından olan kimse Tayvanlı,Tayvan halkından olan kimse kısma ad,"Kısaltması yapılacak kelime veya kelimelerin ünlü ve ünsüzlerinden yararlanarak gerektiğinde bir ünlü ekleyerek akılda kalabilecek bir söz oluşturma, kısaltmalı kelime, akronim: İLESAM, ASELSAN gibi" akronim,Kısma ad mersin ağacı,Mersin karayemiş,Taflan karayemiş ağacı,Taflan tespih çalısı,Tespih ağacı sofora,"Çin kökenli olup Kore yarımadasında yetişen, 15-20 metre boy atabilen, 1 metre eninde gövdeye ulaşabilen, dalları uzun, hafif kıvrık ve koyu yeşil renkte olan bir tür ağaç (Sophora japonica)" yapay ipek,"Sonradan elde edilmiş ipek, suni ipek" bilasebep,"Sebepsiz yere, hiçbir sebep olmadan, gereksizce" Hasandede üzümü,"Kırıkkale çevresinde ve özellikle Hasandede yöresinde yetiştirilen, beyaz renkli, yuvarlak, seyrek taneli, iri çekirdekli, sulu, uzun ve etli bir tür üzüm" yağ mantısı,"Hamuru kalın ve çay tabağı büyüklüğünde bohçalar hâlinde hazırlanan, bol yağlı olarak pişirilen bir mantı türü" Yuva kavunu,"Koyu renkli, kalın kabuklu, dayanıklı ve tatlı bir tür kavun" Siirt battaniyesi,"Tiftik keçisinin tüyünden dokunan, uzun tüyleri çeşitli yönlere yatırılarak desenler elde edilen bir battaniye türü" Tonya yağı,"Besin değeri yüksek, hafif ve hoş kokulu, koyu sarı renkli bir tereyağı türü, Trabzon yağı" Trabzon yağı,Tonya yağı Değirmendere fındığı,"İnce kabuklu, uzunca, yağı az ve taze taze tüketilen bir tür fındık" ferik elması,Ferik (I) bakıntı,Temel gereksinimleri karşılama maltalık,"Malta taşı ile kaplı sofa, avlu" suni ipek,Yapay ipek ağaç yılanı,"Su yılanıgillerden, 120 santimetre uzunluğunda, ağaçlar üzerinde yaşayan bir tür yılan" ağaç serçesi,Dağ serçesi acı pelin,Pelin pelin otu,Pelin akpelin,Pelin köygöçüren,"Üzeri zeytin yeşili veya kirli sarımsı yeşil renkli, sapı beyaz, üst kısmında derimsi bir halka ve dip kısmında belirgin çanakçık bulunan, meşe ve kayın ağaçlarının altında biten, en tehlikeli zehirli bir tür mantar, evcikkıran (Phalloides)" evcikkıran,Köygöçüren Hint leylağı,Oya ağacı oya ağacı,"Doğal olarak Çin ve Japonya'da yetişen, en çok 6-7 metre boyunda, gövde kabuğu kavlar hâlinde dökülen, çiçekleri kırmızı, beyaz veya lavanta renginde, dekoratif amaçlı olarak yetiştirilen bir ağaç, Hint leylağı (Lagerstromeia indica)" ışığan,"Kışın yapraklarını dökmeyen, 3 metre boyunda, yaprakları sivri dikenli, beyaz çiçekli, meyvesi parlak kırmızı renkli bir tür çalı (Ilex colchica)" Çin çamı,Mabet ağacı mabet ağacı,"Dünyadaki tohumlu bitkilerin en eskisi ve yaşlısı olup yaşayan fosil olarak adlandırılan, 30-40 metre boyunda 2-3 metre çapında, sonbaharda altın sarısı yapraklarıyla dekoratif bir görünüm sergileyen, dona ve hava kirliliğine karşı dayanıklı bir süs ağacı, Çin çamı (Ginkgo biloba)" demircik,Dişbudak her dem,Her zaman kuş iğdesi,"İğdegillerden, 60-80 yıl ömürlü, zeytin yaprağını andıran, ince yapraklı, dikenli, meyveleri zeytin iriliğinde, dekoratif amaçlı olarak yetiştirilen bir ağaç (Elaeagnus angustifolia)" develik,Defne deliboynuz,Erguvan karagürgen,Gürgen dağ servisi,Sedir (II) sandal ağacı,Koca yemiş kızılsöğüt,Kızılağaç elektrolit dengesi,Hücre içi ve dışı sıvılarında madensel iyonların uygun yoğunlukta bulunması boş kafalı,"Akılsız, bilgisiz" bitmişi,Bir şeyin son fiyatı soğancılık,Soğan yetiştirme veya satma işi patatesçi,Patates yetiştiren veya satan kimse patatesçilik,Patates yetiştirme veya satma işi reçina,Reçine ile yapılan bir tür alkollü içki kıyıdaş,"Aynı denizde kıyısı olan ülke veya şehirlerden her biri, sahildar" hapazlamacılık,Hapazlamacı olma durumu hapazlamacı,Yasal olmayan yoldan kazanç elde eden kimse sahildar,Kıyıdaş çocuklamak,"Doğurmak, dünyaya getirmek" çocuklama,Çocuklamak işi tedarikçi,Gerekli malzemeyi sağlayan kimse tedarikçilik,Tedarikçinin yaptığı iş kan pahası,Diyet (I) eriştelik,Erişte yapmaya yarayan enterfon,İç telefon donanımı donatısız,Donatısı olmayan donatılı,Donatısı olan dreç,"Ağlı kepçe, tarama ağı" kâr marjı,Ortaklıkların ürünlerini satışta göz önünde tuttukları kâr oranı on milyonluk,On milyon liralık kâğıt para dilden dile,Sözlü bir biçimde dilden dile aktarılmak,sözlü olarak yayılmak dilden dile dolaşmak,birçok kişi tarafından konuşulmak dilden dile geçmek,kişiler arasında çok konuşulur olmak aç açına,"Aç olarak, bir şey yemeden" paratiroit bezi,"Tiroit bezinin yanında yer alan, kandaki kalsiyum düzeyinin normalde tutulmasını denetleyen hormonu salgılayan bez" zıt anlamlı,Karşıt anlamlı ruhsatlandırmak,Ruhsat vermek balçıklaşmak,Balçık durumuna gelmek ruhsatlandırma,Ruhsatlandırmak işi balçıklaşma,Balçıklaşmak durumu sağ selamet,Sağ salim mozalak,"Olgunlaşmamış, eğri büğrü meyve" yerel televizyon,Belirli bir bölgeye yayın yapan televizyon kanalı sövücü,Sövgücü tereyağlı,Tereyağı ile yapılmış lebdeğmez,"Saz şiirinde b, f, m, p, v dudaksıl sesleri kullanılmadan söylenen koşma türü, dudakdeğmez" dudakdeğmez,Lebdeğmez yamaç paraşütü,"Rüzgârın yardımıyla yüksek tepe veya yar başlarından boşluğa uçurulmak üzere yapılan paraşüt, parapent" yağ çubuğu,Motorlu araçlarda motorun yağ seviyesini kontrol etmeye yarayan ve özel göstergesi bulunan ince çubuk alamerikan,Amerikan usulü güzeşte,"Geçmiş, geçen" dökme gaz,Yakıt olarak kullanılmak üzere konutlardaki veya iş yerlerindeki depolara doldurulan sıvılaştırılmış gaz dökme çimento,Hazır beton yapma yerlerinde kullanılmak üzere torbalanmadan özel araçlarla taşınan çimento agrega,Katışmaç hazır beton,Yapı işlerinde kullanılmak üzere beton santrallerinde hazırlandıktan sonra karmaçlarla taşınan karışım beton santrali,"Yıldız biçiminde bölümlenmiş, içinde çeşitli irilikte kum ve çakıl bulunan gereçleri, tamburda su ve çimento ile karıştırarak hazır beton üreten yapım yeri" tambur,Silindir biçiminde kap tambur majör,"Bando takımının çaldığı parçayı, yürüyüşünü, ritmini elindeki asa ile yönlendiren kimse" kurtarmacılık,Kurtarmacının işi veya mesleği kurtarmacı,Arızalanan veya kaza yapan araçlara yardımda bulunan kimse kınalı kuzu,Genellikle alnına kına yakılmış kuzu veya koyun ufarakça,Oldukça ufak veya küçük sivilize,"Medenileşmiş, uygar" kaynaklı,Belli bir kaynaktan gelen kuşgözü,"Ev, villa vb. konutların çatı katlarını aydınlatmaya yarayan küçük pencere" kuş evi,"Kuşların barınmalarını ve korunmalarını sağlamak için saray, köşk vb. konutların duvarlarına veya bahçelerindeki büyük ağaçların dallarına özel olarak yapılan yuva" taşlanmış kot,Sert bir yüzeye sürtülerek yer yer rengi açılmış ve kullanılmış görünümü verilmiş kumaş chat,343 sanal sohbet limuzin,"İçinde her türlü donanım bulunan lüks, uzun ve geniş otomobil türü" uzlaşım,Uzlaşma ön eleme,Yarışmalara veya sınavlara katılacak esas kişileri belirlemek için yapılan eleme ön rapor,Esas rapora dayanak olmak üzere hazırlanmış olan ön bilgi yazısı depozitolu,Depozitosu olan depozitosuz,Depozitosu olmayan düzlek yapı,Yatay duruşlu tabakaların geniş yer tuttuğu düzlük bilgisayar masası,Bilgisayar ve eklentilerinin yer aldığı masa pinpon masası,Üzerinde masa tenisi oynanan masa fiskos sehpası,"Etrafına iki sandalye veya koltuk konabilen yuvarlak sehpa, fiskos masası" fiskos masası,fiskos sehpası bilardo masası,"Üzerinde bilardo oynanan, yeşil çuha kaplı, delikli veya deliksiz masa" kontörlü,Kontörü bulunan kontörlü telefon,Konuşma süresini gösteren sayaçlı telefon kontuar,Kara ve hava yolları ulaşımında bilet ve bagaj işlemlerinin yapıldığı tezgâh veya bölüm can havliyle,Ölüm korkusundan doğan güçlü bir tepki ile hesap makinesi,Birçok sayısal işlemi yapmaya yarayan araç ezgileşmek,Ezgi durumuna gelmek ezgileşme,Ezgileşmek işi ezgileştirme,Ezgileştirmek işi ezgileştirmek,Ezgileşme işini yaptırmak akne,Yağ bezlerinin deri üzerinde oluşturduğu iltihaplı sivilce manti,Sakalı çıkmamış genç oğlan anchorman,343 ana haber sunucusu iç spiker,"Televizyon ekranında görülmeyen, sesi duyulan sunucu" derin devlet,"Devletin çıkarlarını gözetip kolladığı öne sürülen, göz önünde olmayan örtülü güç" bandana,Başı değişik biçimlerde bağlamak amacıyla kullanılan büyük mendil au pair,343 bakıcı çeldirici,"Test sınavında, sorunun cevapları arasında doğruya en yakın görünen ancak yanlış olan şık" çeldirmek,Çelme işini yaptırmak çeldirme,Çeldirmek işi malcılık,Malcının yaptığı iş malcı,Mal alıp satan kimse tezelden,Çabucak metal yorulması,"Metallerin molekül yapısında yük, direnç ve titreşim nedeniyle bozukluk oluşması" yırtım,Basma kumaş vb. dokuma yırtımcı,Manifaturacı yırtımcılık,Yırtımcının işi kumrucu,Kumru yapan veya satan kimse cikcik,Beyaz kum midyesi pamuk helvası,"Toz şekerin çok sıcak bir ortamda hızlı bir biçimde döndürülüp pamuklaşmasından oluşan bir tatlı türü, pamuk şekeri" buşon,Şişeyi kapatmaya yarayan tapa kuver,Lokantalarda yemeklerin servisinden önce masaya serilen örtü hapır hapır,Hapır hupur sayımlamalı,İstatistiksel istatistiki,İstatistiksel kara bahtlı,"Yaşayışı, hayatı sürekli kötü, mutsuz, bahtlı karşıtı" köpürgen,"Gerekli gereksiz, hızlı, aralıksız ve bıktırıcı biçimde konuşan" üzenti,Manevi hazdan yoksunluk kuşaklanmak,Kuşaklama işine konu olmak kuşaklanma,Kuşaklanmak durumu afal,"Şaşkın, dağınık, ne yapacağını bilmez" çengüçağanak,Çalgı çağanak beslenme yetersizliği,Çeşitli güçlükler ve yokluklar yüzünden vücuda gerekli olan gıdaların yerinde ve zamanında alınamaması durumu beslenme sorunu,"Eğitim yetersizliği, ekonomik güçlükler, gıda üretimi ve dağıtımı, teknolojisindeki düzensizlikler sebebiyle ortaya çıkan olumsuz durum" duran top,Atış yapmak üzere bekletilen ve hareketsiz olan futbol topu bağlantı doku,Hücreleri ve çeşitli dokuları bir arada tutarak destek ve bağlama görevi yapan hücreler topluluğu yeterli beslenme,"Vücudun yaşaması ve çalışmasını sürdürebilmesi için gerekli enerjinin karbonhidrat, yağ ve proteinlerden sağlanması işi" dengesiz beslenme,"Büyüme, gelişme ve sağlık durumlarının bozulması veya gereğinden çok besin alarak aşırı şişmanlama dolayısıyla ortaya çıkan sağlık bozukluğu" protein yetersizliği,"Yeterli protein alınmaması veya düşük kaliteli proteinlerin alınması sonucu ortaya çıkan, büyümeyi engelleyen, hastalıkların ağır seyretmesine yol açan, kan hücrelerinin yapımını geciktiren ve kansızlığa sebep olan dengesiz beslenme" Flamenko,Endülüs halk müziği hipofiz,"Beynin alt bölümünde bulunan, salgısını kana vererek fizyolojik olaylarda önemli rol oynayan sinirsel organ" mineralli,İçinde mineral bulunan mineralsiz,İçinde mineral bulunmayan kümes hayvanları,"Etinden, tüyünden, yumurtasından yararlanmak üzere yetiştirilip beslenen tavuk, kaz, ördek, hindi vb. evcil hayvanlar" inorganik öge,Besinlere koruyucu olarak eklenen asit türü organik öge,Besinlere koruyucu olarak eklenen organik asitler ve bunların tuzları antioksidan,"Genellikle yağların, yağlı besinlerin uzun süre saklanabilmesi, beyaz renkli sebze ve meyvelerin kararmasının önlenmesi için kullanılan madde" çamaşır kazanı,İçinde çamaşır kaynatılan kazan çamaşır azgını,"Çok yıkanmaktan dolayı hırpalanmış, eskimiş, örselenmiş" Kiril,Kiril alfabesi meryemanakandili,Zayıf yanan ışık erkân minderi,Ev ve konaklarda seçkin konukların oturması için yapılmış yer minderi Cm,Küriyum elementinin simgesi Md,Mendelevyum elementinin simgesi Ne,Neon elementinin simgesi Np,Neptünyum elementinin simgesi Rf,Kurçatovyum elementinin Amerikalılar tarafından adlandırılan Rutherfordyum biçiminin simgesi yakalı,Boynu üzerinde manto yakasına benzeyen tüyleri bulunan bir tür güvercin yakamozlu,Yakamozu olan çömlek hamuru,Çanak çömlek yapımında kullanılan özlü kil veya çamur andıç,Uyarı veya hatırlatmak için yazılan not eylemlilik,Eylemli olma durumu acımak,"Acılı, ağrılı olmak" "acıyan uyumuş, acıkan uyumamış","`her türlü sıkıntıya katlanılır, açlığa katlanılmaz` anlamında kullanılan bir söz" acımak,Merhamet etmek aba,Abla göbüt,"Yuvarlak, yassı, içine yumurta vb. malzemeler konan ekmek" dekan yardımcısı,Fakültelerde dekana yardım eden öğretim üyesi rektör yardımcısı,Üniversitelerde rektöre yardım eden öğretim üyesi idare amiri,Kurum veya kuruluşlarda yönetim birimlerinden sorumlu kimse idare meclisi,Yönetim kurulu seyreltici,Seyreltmeyi sağlayan madde kalp hastası,Sürekli kalp rahatsızlığı çeken kimse suma,İlk damıtılan ve içinde anason bulunmayan rakı bal dudak,Bal dudaklı ayva göbekli,Göbeği çukur olan (kimse) ateşe dayanıklı,Aşırı ısıdan zarar görmeyen gerekli gereksiz,Yersiz bir biçimde zelber,Büyük yük üzerine konulan küçük yük mevsimsel,Mevsimlik yatılı bölge okulu,Yerleşim yerleri dağınık olan bölgelerde çocuklara eğitim ve öğretim olanağı sağlamak amacıyla belli bir merkezde yatılı ve gündüzlü açılmış olan eğitim kurumu astik,Pezevenk dasnik,Pezevenk godoş,Pezevenk ballama,Ballamak işi ballamak,Bal sürmek perforjeli,Perforjesi olan notlandırmak,Not vermek notlandırma,Notlandırmak işi nazlaşma,Nazlaşmak işi nazlaşmak,Karşılıklı olarak naz yapmak tasarrufçu,Birikimci birikimci,"Tasarruf yapan, para vb. değerli şeyleri biriktiren kimse" birikimcilik,Birikimci olma durumu tasarrufçuluk,Birikimcilik sör,İngiliz soyluluk unvanı nöroşirürji,Beyin cerrahisi nöroşirürjiyen,Beyin cerrahı bulgurlanmak,Bulgur taneleri gibi küçük parçalara ayrılmak ayak perde,Âşık sazındaki sap üzerinde olan en sonuncu perde fasık,"Allah'ın emirlerini tanımayan, sapkın, günah işleyen" saldırtma,Saldırtmak işi saldırtmak,Saldırma işini yaptırmak şöylece,"Şu biçimde, tam şöyle" şöylesine,"Tam şöyle, şu biçimde" şu,"Bu kelimesine göre yerde, zamanda veya söz zincirinde biraz uzak olanı niteleyen söz" şu denli,"çok, fazla" şu günlerde (veya sırada),çok uzak olmayan bir zamanda şu kadar,şunca şu kadar ki,"ancak, bununla birlikte, ne var ki" şuna bak!,hafifsemek veya kınamak için söylenen bir söz şunun şurası,"küçümseme, azımsama anlatan bir söz" şusu busu,belirsiz mal varlığı şundan,şu nedenle şua,Işın şubat,"Yılın ikinci ayı, gücük ay" şube,"Bir kurumun, bir kuruluşun alt mevkilerindeki iş yerlerinden her biri" iç uyak,"Beyitlerin dize ortasındaki kelimeleri arasında kullanılan uyak, iç kafiye" flu,Tam olarak belli olmayan üniter,"Birlikçi, birlikten yana, birleştirici (siyaset)" internet,343 genel ağ genel ağ,"Bilgisayar ağlarının birbirine bağlanması sonucu ortaya çıkan, herhangi bir sınırlaması ve yöneticisi olmayan uluslararası bilgi iletişim ağı, internet" bilgisayar ağı,Kaynaklarını paylaşmak üzere birbirine bağlanmış iki veya daha fazla bilgisayarın oluşturduğu yapı agresif,Saldırgan tetikleme,Tetiklemek işi lavuk,Gereksiz konuşan (kimse) Burak,Hz. Muhammed'in Miraç Gecesi'ndeki biniti makina,343 makine empati,Duygudaşlık boyoz,"Kuş yuvası biçimi verilmiş milföy hamurunun içine kıyma, patates, peynir vb. malzemeler konulduktan sonra üzerine pudra şekeri veya tahin dökülerek hazırlanan bir börek türü" pragmatik,Yararcı payandalık,Destek görevinde bulunma payandalık etmek,destek görevinde bulunmak diz yastığı,Taşıtlarda kaza anında diz bölümüne gelebilecek çarpmaların sonuçlarını azaltmaya yönelik hava basınçlı yastık sivil toplum örgütü,Sivil toplum kuruluşu sivil toplum kuruluşu,"Toplumdaki çeşitli sorunları bağımsız olarak ele alıp kamuoyunu bilgilendirme ve aydınlatma görevi yapan, öneriler sunan her türlü birlik, sivil toplum örgütü" aile doktoru,"Bir ailenin bireylerinin sağlık işleriyle özel olarak ilgilenen doktor, aile hekimi" aile hekimi,Aile doktoru aile hekimliği,Ailenin sağlık sorunlarını genel olarak ele alan hekimlik dalı eylem planı,Bir işin amacına uygun bir biçimde gerçekleştirilebilmesi veya bir durumun daha ileriye götürülebilmesi için yapılan düzenleme dorse,Kara taşıma araçlarındaki kasa büstiyer,"Bayanların ceket vb. kıyafetlerinin içinde kullanılan çarpıcı, göz alıcı, işlemeli kumaştan yapılmış askılı veya askısız üstlük" dekoder,Çözücü mozerella,"İnek sütünden yapılan, küçük, yağlı, yuvarlak biçimde kızartılarak da yenilen bir peynir türü" light,343 yeğni afet istasyonu,"Afet zamanında yardım ve kurtarma malzemelerinin kolay dağıtılabilmesi için mahallelere yerleştirilen, ısıya, ışığa ve suya dayanaklı konteyner" hidrotermal,Şifalı sıcak su kaynağı kesatlaşmak,"İşlerde, satışlarda azalmak" kesatlaşma,Kesatlaşmak durumu maskulen,Erkeksi feminen,Kadınsı yayın organı,İletişim araçları insülin iğnesi,Kanda şeker oranını düzenlemek amacıyla yapılan iğne kategorize,"`Sınıflamak, ayıklamak` anlamlarındaki kategorize etmek birleşik fiilinde kullanılır" pasivize,"`Etkisizleştirmek, edilgen duruma getirmek` anlamındaki pasivize etmek birleşik fiilinde geçen bir söz" domuzbağı,Başın el ve ayaklarla birlikte hareket edemeyeceği biçimde bağlanmasıyla yapılan işkence biçimi kenter,Atın hızlı ve düzenli gidişi sprint,Uzun mesafe koşularında son 100 veya 200 metrelerde yapılan atak sprinter,Atletizmde 100 ve 200 metre koşularına katılan atlet galop yapmak,at yarışında veya hazırlık çalışmasında iyi bir derece elde etmek galop,At yarışında veya hazırlık çalışmasında atın yaptığı derece derbi,Aynı şehrin takımları arasında oynanan oyun hazırlık çalışması,Alıştırma yeke yek,Teke tek yedi cet,Yedi göbek mıncık,`Ezilerek içi dışına çıkmak` anlamındaki mıncığı çıkmak deyiminde geçen bir söz gezdirici,Gezdiren kimse esir almaca,Karşı takım oyuncularını tutsak ederek kazanılan bir çocuk oyunu beşibirarada,Beşibirlik teknik adam,Teknikçi teknik direktör,"Spor takımının oyuncularını kurduğu düzene göre oynatan, oyuncularla spor kulübü arasında ilişkileri düzenleyen kişi" görme engelli,"Görme duyusu olmayan (kimse), görmez, gözsüz, kör, âmâ" konuşma engelli,İşitemediği için söz söyleme alışkanlığı edinememiş (kimse) kamera şakası,"İzleyenleri eğlendirmek amacıyla, önceden hazırlanan bir oyunun, gizli bir yere konmuş kamera aracılığıyla, habersiz kişiler tarafından oynanması" efsus,"Yazık, eyvah" basılmak,Uygunsuz durumda yakalanmak müteselsilen,Zincirleme olarak yeşil kart,Hiçbir sosyal güvencesi olmayan yoksul vatandaşlara devletin sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanmaları için verilen kart kırmızı plaka,Bakanlar Kurulu üyelerine ve bazı üst düzey yöneticilere tahsis edilen makam araçlarına ait plaka yeşil pasaport,"Dördüncü dereceden itibaren devlet memurlarına, eş ve çocuklarına verilen hususi pasaport" kırmızı bülten,Uluslararası polis örgütünün dünya çapında aradığı suçlular için yayımladığı arama ve yakalama emri kırmızı pasaport,Ülkesini yurt dışında temsil etmekle görevlendirilen kimselere belirli süreler için verilen pasaport apartmak,Aparma işini yaptırmak bostan gölgeliği,"Bağ ve bahçelerde gölgelenmek veya yağmurdan korunmak için yapılan, üstü örtülü, basit gölgelik" salatüselam,Hz. Peygambere ve onun soyundan gelenlere saygı bildirmek için okunan dua kuut,Namazın oturularak kılınan kısmı tetiklemek,Harekete geçirmek yemekçilik,Yemekçinin yaptığı iş oryantasyon,Yönlendirme popülist,Halk yardakçısı nümismat,Madalya ve eski para bilimiyle uğraşan kimse nümismatik,Eski para ve madalyaların tarihi ve tanımıyla uğraşan bilim ombudsman,343 kamu denetçisi kamu denetçisi,"Parlamento tarafından görevlendirilen, vatandaşları resmî makamların keyfî ve yasa dışı davranışlarına karşı korumakla görevli kişi veya kurum" entropi,İstatistik kurallarına göre yönlendirilen bir haber kaynağının haber içeriklerinin oranı anal,Anüsle ilgili oral,Ağızcıl Aborjin,Avustralya yerlisi aktutma,Albümin işeme abuk subuk,Abuk sabuk denyo,"Dengesiz, deli bozuk" say,"Düz, ince, yassı taş" sözce,Söz bakımından yan dal,Yükseköğretimde öğrencinin temel alan yanında devam ettiği ikincil alan aselbent ağacı,Tropikal bölgelerde yetişen ve gövdesinden reçine elde edilen ağaç güllabi,"Kurnaz, açıkgöz" tandem paraşütü,İki kişilik yamaç paraşütü tandem filtre,Birbirine aktarmalı yapıda oluşturulan ikiz filtre semen,Satım sözleşmesinde alıcının borcu ödence,Tazminat ödence davası,Tazminat davası termin,"Belirlenmiş zaman, randevu" etik bilimi,"Ahlak bilimi, etik" seri katil,Aynı tarzda ve çok sayıda cinayet işleyen kimse katılımcı demokrasi,Toplumun kişileri ve kurumlarıyla geniş katılımının sağlandığı demokratik yapılanma statükocu,Süregelen durumu korumaya meyilli olan küfürleşmek,Karşılıklı sövmek küfürleşme,Küfürleşmek işi hapsolmak,Bulunduğu yerden dışarı çıkamamak hapsolma,Hapsolmak durumu kişiselleştirmek,Kişiye özel duruma getirmek kişiselleştirme,Kişiselleştirmek işi tek pas,Oyuncunun kendisine gelen topu bekletmeden en uygun durumda olan arkadaşına vererek karşı takımın oyun kurmasını engellediği pas tek pas yapmak,kendisine gelen topu bekletmeden en uygun durumda olan arkadaşına vererek karşı takımın oyun kurmasını engellemek ezelî rekabet,"Kişi, kurum veya takımlar arasında süregelen çekişme" ekran koruyucu,Bilgisayarda monitörün uzun süre kullanılmadan açık kalması durumunda devreye giren ve monitörün ömrünün azalmasını engelleyen yazılım kesintisiz güç kaynağı,"Bilgisayarda elektrik kesildiğinde devreye giren, bilgisayar ile ona bağlı donanımlara belirli bir süre güç sağlayan araç" enerji kaynağı,Güç kaynağı makyör,"İyi görüntü sağlamak, belli bir tip yaratmak veya yalnızca bazı düzeltmeler yapmak için oyuncunun yüzünde ve vücudunda yapılan boyama ve değişim yapan erkek" makyöz,"İyi görüntü sağlamak, belli bir tip yaratmak veya yalnızca bazı düzeltmeler yapmak için oyuncunun yüzünde ve vücudunda yapılan boyama ve değişim yapan kadın" suflöz,"Oyunculara, rollerinde unuttukları sözleri izleyicilere duyurmadan söyleyip hatırlatan kadın" tıklamak,Bir yere hafifçe vurarak `tık` sesi çıkarmak tıklanmak,Tıklama işine konu olmak tıklanma,Tıklanmak işi tıklama,"Tıklamak işi, klikleme" epilasyon,Vücutta istenmeyen tüyleri alma araç telefonu,"Taşıtlar için geliştirilmiş telefon, mobil telefon" mobil telefon,Araç telefonu kesin kayıt,"Belli bir düzeyi, puanı tutturan ve belirlenen şartları yerine getiren adaylar için yapılan kayıt" ön kayıt,Kesin kabul ve kayıt işlemlerinden önce aday başvurularının kabulü çalıştay,Bilim adamlarının ve uzmanların bir konuda ön hazırlık yapmak üzere katıldığı inceleme ve değerlendirme toplantısı buğuz,"Kin besleme, nefret etme" buğzetme,Buğzetmek durumu buğzetmek,"Kin beslemek, nefret etmek" yönetişim,"Resmî ve özel kuruluşlarda idari, ekonomik, politik otoritenin ortak kullanımı" efileme,Efilemek işi efildemek,Rüzgâr yavaş bir biçimde ve serin olarak esmek efildeme,Efildemek işi efilemek,Efil efil esmek perte çıkmak,taşıt hurdaya çıkmak pert olmak,taşıt hurdaya çıkmak pert,"Değersizleşme, zarar" viyol,"Satış sırasında yumurtayı korumayı amaçlayan, atık malzemeden yapılmış özel kap" elibelinde,"Halı ve kilimlere yapılan, ellerini beline koymuş insan figürünü andıran bir motif türü, eliböğründe, koçboynuzu" degajman,Degaj degaje,"Serbest, geniş" degaj,"Futbolda kalecinin topu sert bir ayak vuruşuyla uzağa atması, degajman" degaj yapmak,futbolda kaleci topu sert bir vuruşla gücü yettiğince uzağa atmak degaje yaka,"Dökümlü, hafif açık, serbest yaka" V yaka,`V` harfi biçiminde olan yaka bisiklet yaka,Kazak ve süveterlerde bulunan yuvarlak yaka Türk eli,Türklerin yaşadığı toprak seküler,"Yüzyıllık, yüzyılda bir olan" selobant,Seloteyp dümbük,Pezevenk ensest,Aile içi yasak ilişki embesil,"Budala, aptal, ahmak" erişilebilirlik,Genel ağda bir sayfanın ulaşılabilir olması tarayıcı,"Kâğıt üzerindeki resim, yazı vb. simgeleri tanıyıp bilgisayar ortamına aktaran araç" tümleşik,Bütünleşik gün ışığı,Aydınlık gün ışığına çıkmak,"açıklığa kavuşmak, aydınlanmak" panikatak,"Aşırı korku, heyecan dolayısıyla saldırgan, telaşlı davranışta bulunma veya içine kapanma" stabil,"Dayanıklı, sağlam" finansal,Mali finans,"Para, mal" fil dişi kule,"Kendini toplumdan soyutlayan insanın, kendi içinde oluşturduğu dünya" fil dişi kuleye çekilmek,herkesi küçümseyip kendisine özgü dünyasına çekilmek fil dişi kuleden bakmak,herkesi küçümseyip kendini farklı görmek Düldül,Hz. Ali'ye Hz. Muhammed tarafından armağan edilen binek hayvanının adı diz üstü çökmek,dizleri yere gelecek biçimde eğilmek veya oturmak diz üstü,"Boyu dizlerin üst kısmına gelen (etek, pantolon, çorap vb.)" çetrefillilik,Çetrefilli olma durumu İlah,Tanrı yanlık,"Kahvaltıda ve diğer öğünlerde ana yiyeceğin yanında verilen çerez türü veya domates, salatalık vb. yiyecekler" baş altı,Yağlı güreşte pehlivanların ayrıldığı beş derecenin ikincisi başüstüne,"Bir isteğin, buyruğun hemen yerine getirileceğini bildiren söz, oldu" balıketi,Balıketinde bakla çiçeği,Sarımtırak eflatuna çalan beyaz renkte bir bitki çıt çıt,Birbiri ardınca çıkan çıtırtılı ses Kur'an-ı Kerim,Kur'an ötanazi,Ölme hakkı ölme hakkı,"İyileşme olasılığı olmayan hastaların veya yaşamını kendi başına sürdüremeyecek ölçüde sakat olan kimselerin yaşamını sona erdirme hakkı, ötanazi" aydan aya,Her ay pisi pisi,Kedileri çağırmak için kullanılan bir seslenme sözü ön ayak,Hayvanlarda vücudun önünde bulunan ayaklardan her biri makro,"Büyük, geniş, mikro karşıtı" mikro,"Küçük, dar, makro karşıtı" megastar,343 başyıldız kök boyası,"Kökboyasının köklerinden elde edilen kırmızımsı sarı bir boya, kök kırmızısı, alizarin" taze soğan,"Zambakgillerden, salata ve yemeklere tat vermek için kök yumrusu ve yeşil yaprakları kullanılan, acımsı, keskin kokulu sebze, yeşilsoğan, göksoğan" iki tek,`İçki içmek` anlamına gelen iki tek atmak veya iki tek içmek deyimlerinde geçer her hâlde,Kesinlikle yeşilfasulye,Taze fasulye göksoğan,Taze soğan yeşilsoğan,Taze soğan oydaşma,Düşünce birliği içerisinde olma oydaşmak,Düşünce birliği içerisinde olmak müzmin bekâr,Evlilik çağını geçmiş olup da henüz evlenmemiş olan kimse müstakilen,Bağımsız olarak muhannet,"Alçak, korkak, namert" sal,Tabut obez,Çok şişman obezite,Çok şişmanlık etfal,Çocuklar süt taşı,"Süt kaynatılırken taşmaması için tencerenin içine konulan bombeli, yuvarlak, camdan yapılmış araç" analog,"Benzer, eş" ketenpere,Dolandırıcılık ketenpereye gelmek,dolandırılmak ketenpereye getirmek,dolandırmak sucuklu yumurta,Kavrulmuş sucuğun üzerine yumurta kırılarak yapılan bir çeşit yemek nevbahar,İlkbahar gülşen,Gül bahçesi kombine bilet,Sezonluk alınan bilet kombine,Toplu kombinasyon,Birleştirme keyfekeder,"Pek üzerinde durulmayan, önem verilmeyen" pastelci,Pastel boya ile resim yapan ressam pastel renk,"Soluk, mat olan renk" uyumluluk,"Uyumlu olma durumu, uyarlılık" gübürlük,Çöplük gübürcü,Çöpçü gübür,"Çöp, süprüntü" daru,İlaç soyut sanat,"Soyut gerçeği yansıtan sanat, abstre sanat" abstre sanat,Soyut sanat açık gri,Grinin bir veya birkaç ton açığı açık kırmızı,Kırmızının bir veya birkaç ton açığı metalik renk,Parlak renk sucuklu,İçinde sucuk bulunan kılkuyruk,"Ördekgillerden, uzunluğu 55-65 santimetre, kuyruğu sivri, tüyleri ak yeşil karışık, gagası, ayakları mavi bir tür kuş (Anas acuta)" dağ kavağı,Titrek kavak prime time,343 altın saatler altın saatler,Televizyonun en çok izlendiği saatler belirtke,"Soyut bir şeyin, bir kavramın sembolü olan varlık veya eşya, amblem" uzlaştırıcılık,Ara buluculuk azıtılmak,Azıtma işine konu olmak aybaşılı,Âdet görmüş (kadın) cin çalığı,Dış görünüşü çirkin olan kimse simülasyon,Benzetim benzetim,"Taklit etme, benzerini yapma, simülasyon" dinlenmek,Dinleme işine konu olmak dinlenme,Dinlenmek (II) işi kahkaha fırtınası,Kahkaha tufanı kahkaha tufanı,Toplu olarak atılan kahkaha kahkaha tufanı kopmak,birdenbire toplu olarak kahkaha atmak kağnı arabası,Kağnı kadroculuk,Kadrocu olma durumu kadrocu,Kendi düşüncesine yakın düşüncede olan insanları kadrosunda toplayan kaçışılmak,Kaçışma işine konu olmak kaç kaç,"Sayı bakımından nasıl, kaça kaç" bazasız,Bazası olmayan bazalı,Bazası olan baş havlusu,Banyodan sonra saçı kurulamak için kullanılan havlu plaj havlusu,Yüzüldükten sonra kurulanmak için kullanılan havlu ayak havlusu,Ayağı yıkadıktan sonra kurulamak için kullanılan havlu yüz havlusu,Yüzü yıkadıktan sonra kurulamak için kullanılan havlu silgeç,Silecek kayısı reçeli,"Taze kayısı, şeker ve suyun kaynatılarak koyu kıvama getirilmesi sonucu elde edilen reçel" katır inadı,Fazla inatçı olma durumu tahta kaşık,"Genellikle şimşir ağacından yapılan, yemek pişirirken, yerken veya halk oyunlarında kullanılan kaşık" tatlı kaşığı,Tatlı yerken kullanılan çorba kaşığından küçük kaşık kasık fıtığı,"Kasık bölgesinde oluşan fıtık, kasık çatlağı, yarımlık" kaçınık,"Köşesine çekilmiş, insan içine çıkmak istemeyen (kimse)" pimpirikli,Gereksiz yere titizlik gösteren keş,Ayyaş keş,Aptal kelalaka,"`İlgisi yok, ne ilgisi var` anlamlarında kullanılan bir söz" ketebe kaydı,El yazması kitaplarda yazarın adını verdiği yer kırk paralık,Oldukça değersiz kırkyılda bir,Çok seyrek olarak kırkyılın başı,Çok uzun süre içinde bir kez geçmez not,Eğitim ve öğretimde başarısızlığı gösteren not geçer not,"Eğitim ve öğretimde başarıyı gösteren not, geçer" gün gülü,Gelincik yaka paça,"Zorla, isteği dışında" yaka paça etmek (veya götürmek),"hiçbir itiraz dinlemeden ve zorla, apar topar götürmek" polen,Çiçek tozu katavaşya,"Göçücü balıkların kışa doğru Karadeniz'den Akdeniz'e geçmesi, anavaşya karşıtı" âlemci,"Eğlenceyi seven, her fırsatta eğlenen kimse" alacak verecek,Alışveriş ilişkisi alacağı vereceği kalmamak (veya olmamak),ilişkisi kesilmek güvenlik şeridi,"Otoyollarda kesiksiz çizgiyle belirlenen ve en sağ şeritte bulunan, acil durumlarda cankurtaran, itfaiye, polis vb. araçların gidebilmesi için ayrılmış yol bölümü, emniyet şeridi" elmek,Elektronik posta e-posta,Elektronik posta çevrim içi,Bilgisayar sisteminde sunucuya bağlı ve çalışır durumda olma on-line,343 çevrim içi hazırun,Bir toplantıya katılanlar hazırun cetveli,Bir toplantıya katılanları gösteren liste basınç duyumu,Deri yüzeyine kas veya eklem bölgelerine uygulanan bir gücün yarattığı duyu basınç tedavisi,Vurgun rahatsızlığında ortalama atmosfer basıncının üstünde bir basınç bulunan özel bir odada uygulanan iyileştirme yöntemi hemoroitli,Basurlu hemoroit,Basur kesyapıştır,Bilgisayar yazılımlarında seçilen bir metni veya nesneyi bir yerden yok edip başka bir yere taşıma işlemi kov,Sivrisinek vb. hayvanların ısırmasından korunmak için vücuda sürülen özel sıvı kot,"Yörelere göre değişen ölçüde tahıl alabilen, tahtadan yapılmış bir ölçek" kovboyluk,Kovboy olma durumu ahım şahım,"Beğenilecek, değer verilecek nitelikte" ahım şahım olmamak,"beğenilecek, değer verilecek nitelikte olmamak" bilardo topu,Bilardo oyununda kullanılan fil dişinden yapılmış özel bir top bilardo salonu,Bilardo oyununun oynatıldığı yer bilardo sopası,İsteka beyzbol sopası,Beyzbol oyununda kullanılan özel bir sopa başa baş noktası,Bir yabancı paranın veya değerli kâğıdın piyasa değeri ile üstünde yazılı değerin aynı olması durumu baştan,"Başından alarak, bir kez daha, yeniden" baştan savma,Üstünkörü başı havada,Sevinçli (kimse) başına buyruk,"Kimseden izin almaksızın dilediği gibi davranan (kimse), failimuhtar" başı yukarıda,"Kibirli, kendini beğenmiş (kimse)" başı yerde,"Utangaç, mahcup (kimse)" başı önünde,"Uslu, çevrede gözü olmayan (kimse)" başı kalabalık,Yanında bir işi konuşamayacak kadar çok insan olan (kimse) başı bütün,Eşi hayatta olan (kadın veya erkek) başmüezzin,Birden çok müezzin bulunan camilerde en kıdemli müezzin başlama atışı,Basketbolda oyuna başlarken topun hakem tarafından havaya atılması orta hakem,Futbol karşılaşmasını yöneten hakem pamuk otu,"Papirüs familyasından, bataklıklarda yetişen bir bitki, bataklık keteni (Eriophorum)" yabani sarımsak,"Zambakgillerden, kırlarda yetişen, koyu yeşil yaprakları bahar olarak kullanılan çok yıllık bir tür bitki, köpek sarımsağı, köpek soğanı" körüklü otobüs,Körükle birbirine bağlanan iki parçadan oluşan ve şehir içi toplu taşımacılığında kullanılan otobüs köylük yer,Köy kravat iğnesi,Kravatın sağa sola hareketini engellemek amacıyla kravatla gömleği birbirine tutturan aksesuar şehir kulübü,Kentteki ileri gelenlerin yemek yemek ve çeşitli oyunlar oynayarak eğlenmek amacıyla bir araya geldiği yer uzaktan kumandalı,Uzaktan kumandası olan uzaktan kumandasız,Uzaktan kumandası olmayan kumandasız,Kumandası olmayan kumandalı,Kumandası olan şans oyunu,Talih oyunu spor kulübü,Özellikle gençlerin değişik spor etkinliklerinde bulunmaları amacıyla ilgili devlet kurumuna kayıt ve tescilini yaptırmış kuruluş maharetlilik,Beceriklilik beğenir,Beğenme duygusu olan beğenirlilik,"Beğenir olma durumu, beğenirlik" beğenili,Beğenisi olan beğenisiz,Beğenisi olmayan her bir,"Sayılabilen şeylerin ayrı ayrı hepsi, beher (I)" savunma oyuncusu,"Kalecinin önünde yer alan, kaleyi savunan oyunculardan her biri, savunucu, bek (II)" ötelemek,Öteye götürmek ayran ağızlı,Ayran budalası sırıkla yüksek atlama,"Atletizmde, eldeki sırıktan güç kazanarak belirli yükseklikteki çıtayı aşmak için yapılan bir yarışma türü, sırıkla atlama" kafadan,"Zihinden, belleğini kullanarak" kafadan atmak,"bir konu üzerinde inceleme yapmadan rastgele konuşmak, uydurmak, yalan söylemek" aşermek,"Hamilelikte bazı yiyeceklere karşı aşırı düşkünlük göstermek, çok arzulamak veya nefret etmek, tiksinmek" Ankara taşı,"Plajiyoklazlı bir yanardağ kültesi, andezit" Ankara çiğdemi,"Açık sarı renkli çiçekleri olan, parlak sarı yapraklı bir tür çiğdem" angora tavşanı,Ankara tavşanı Ankara tavşanı,"Parlak, ince, ipeksi, uzun, beyaz renkli tüylü, özel olarak üretilen bir tür tavşan, angora tavşanı" angora,Ankara keçisinin kılından veya tavşanının tüyünden elde edilen iplikle dokunan (giysi) kitap fuarı,"Çeşitli kurum ve yayınevlerinin katıldığı, değişik etkinliklerin düzenlendiği ve satışların yapıldığı büyük sergi yeri" kokar ağaç,"Sedef otugillerden, Avrupa'ya Çin'den getirilmiş, kısa zamanda yetişip boy attığı için bir gölge ağacı olarak dikilen, kötü kokan bir ağaç, kokak ağaç, aylandız (Ailanthus glandulosa)" kontörlük,Belirli sayıda kontör bulunduran kartlı,Kartı olan kartsız,Kartı bulunmayan kartlı telefon,Kontör yüklenerek kullanılan cep telefonu faturalı hat,Bağlı bulunulan işletme tarafından faturalandırılan cep telefonu hattı faturasız hat,"Bağlı bulunulan işletme tarafından fatura gönderilmeden, kontör satın alınarak kullanılan cep telefonu hattı" saha amiri,Saha komiseri mercimek pilavı,"Yeşil mercimek, kıyma, ince bulgur ve tereyağıyla yapılan bir pilav türü" bilgileşim,"Kuruluşlar, şirketler arasında bilgi satma, bilsat" binde bir,"Nadir, az bulunan" zamlı,"Fiyatı arttırılmış, bindirimli" bir çırpıda,Çabucak bir daha,İkinci kez bir daha mı,asla bir defada,Ara vermeksizin bir dereceye kadar,bir noktaya veya bir sınıra kadar bir derece,Biraz bir ağızdan,"Hep birlikte, beraberce, hep birden" bu cümleden,"Bunlar arasında, bunlar gibi" bu gidişle,"Bu biçimde, bu tarzda" bu gözle,Bu anlayışla bu haysiyetle,Bu bakımdan bu kabîl,"Bu gibi, bu türlü, bu kabîlden" bu kabîlden,Bu kabîl bu türlü,"Böyle, bu biçimde" bu yüzden,Bundan dolayı bu meyanda,Bu arada reaktif,"Ayıraç, belirteç" kumaşlı terzi,Diktiği giysilerin kumaşını da satan terzi kumaşsız terzi,Kumaş satmayıp müşteri tarafından getirilen kumaşla giysi diken terzi kum ocağı,Yapı işlerinde kullanılacak kumun çıkarıldığı yer hediye kuponu,Yapılan alışverişin belli bir oranına karşılık gelecek miktarda ödülü gösteren basılı kâğıt hediye çeki,Alışverişten sonra hediye yerine geçmek amacıyla verilen özel çek kura efradı,Kura neferleri kurumsallaşma,Kurumsallaşmak durumu kurusıkı atıcı,Korkutmak veya yıldırmak amacıyla aslı olmayan söz söyleyen kurusıkı atıcılık,Kurusıkı atıcı olma durumu kodlama,Harfleme harflemek,"Harf harf söylemek, kodlamak" harfleme,"Harflemek işi, kodlama" kodlamak,Harflemek kod adı,"Kimliği gizlemek için kullanılan takma ad, kod ismi" kod,Harf kuş yemi,"Kuşlara yedirilen çeşitli tahıl taneleri, dane" güney küre,Güney Kutbu'ndan Ekvator'a kadar olan bölge kuzey küre,Kuzey Kutbu'ndan Ekvator'a kadar olan bölge köpek soğanı,Yabani sarımsak kucak kucak,Bol bol ipildemek,"Parlak bir ışıkla yanmak, bir sönüp bir parlamak" menevişleme,Menevişlemek işi ipildeme,İpildemek işi menevişlemek,Bir yüzeyde renk dalgalanmaları oluşturmak kültür merkezi,"Kültüre ve kültürün gelişimine hizmet etmek amacıyla kurulmuş opera, tiyatro, sergi vb. etkinliklerin yapıldığı yer, kültür sarayı, kültür sitesi" kültür mantarı,Yemek için özel olarak üretilen mantar bir tomar,"Pek çok, fazla" bir tutam,"Çok az, bir tutamlık" bir küme,"Pek çok, fazla" kürk hayvanı,Kürkü için üretilen veya avlanan hayvan bölüm başkanı,"Üniversitede bir bölümün yönetim işleri ile eğitim, öğretim, araştırma faaliyetlerinden sorumlu öğretim üyesi, kürsü başkanı" bir anda,Çabucak bir lahzada,Çabucak gözyaşı kemiği,"Göz çukurunun ön kısmındaki ince, ufak, zarımsı kemik" lazer ışını,"Tıpta, haberleşmede ve sanayide kullanılan çok kuvvetli ve toplu ışık" lüzumsuz yere,Gereksiz yere bir elden,Aynı kimse tarafından bir tahtada,"Bir defada, yekten" bir türlü,Tekrarlı kullanıldığında işin yapılmasının da yapılmamasının da aynı derecede kötü olduğunu belirten bir söz bir yandan,"Bir taraftan, hem ... hem" bir yığın,"Birçok, pek çok" bir yanda,"Bir tarafta, hem ... hem" ulaçlı birleşik zaman,"Zarf-fiil eki almış fiille `bilmek, durmak, görmek, kalmak, vermek, yazmak` fiillerinin oluşturduğu birleşik fiil: gidebilmek, yazadurmak, yapmayagörmek, bakakalmak, söyleyivermek, düşeyazmak gibi" tasvirî fiil,Zarf-fiil ekiyle oluşturulan birleşik fiil geniş paça,"Pantolonların normal ölçüyü aşan genişlikteki paçası, bol paça" dar paça,Eni normal ölçüden daha dar olan pantolon veya şalvar paçası bundan böyle,"Artık, bundan sonra" filateli,Pulculuk filatelist,Pulcu bahis mevzusu,Söz konusu bahis mevzusu olmak,söz konusu olmak balıkçı kahvesi,Genellikle balıkçıların devam ettiği kahvehane cadı kazanı,"Dedikodunun, fesadın, kargaşanın çok olduğu yer" cadı kazanı gibi kaynamak,"dedikodu, kargaşa çok olmak" can çabası,Varlığını kanıtlamak amacıyla gösterilen aşırı gayret can sıkıntısı,"Yapılacak bir iş olmaması ve hiçbir şeyle oyalanma imkânı bulunmaması sebebiyle duyulan tedirginlik, bunalım" candan yürekten,İçtenlikle erinleşmek,Ergenleşmek erinleşme,Ergenleşme açık kestane,Kestane renginin bir veya birkaç ton açığı yol haritası,Belirli bir konuda amaca ulaşmak için yapılması gereken işler bütünü se,"Türk alfabesinin yirmi ikinci harfinin adı, okunuşu" ye,"Türk alfabesinin yirmi sekizinci harfinin adı, okunuşu" ze,"Türk alfabesinin yirmi dokuzuncu harfinin adı, okunuşu" lep,Dudak taşizm,Lekecilik Letonca,"Letonya'da kullanılan dil, Letçe" kümeye çıkma,"Takımların sonraki sezonda bir üst kümeye yükselmesi, lige çıkma" limon bahçesi,Limonluk hâl dili,"Düşüncelerini duruşuyla, davranışlarıyla anlatma" liste dışı,Herhangi bir seçimde listeye girememiş olan kimse veya şey liste dışı kalmak,listede yer alamamak yaptırım gücü,"Kanun, ahlak gibi kurumların buyruklarının yerine getirilmesini sağlayan güç" çemiş,"Sıska, zayıf (kimse)" mavra,Gevezelik mavra atmak (veya sıkmak),gevezelik etmek meşruluk,"Geçerli olma durumu, meşruiyet" kara yas,Aşırı bir biçimde üzüntüye kapılma kara yasa bürünmek,aşırı üzülmek ahbap çavuş ilişkisi,Karşılıklı çıkarları gözeterek kurulan yakın ilişki ahbap çavuşlar,Sürekli birlikte görülen ve birbirine çok bağlı olan arkadaşlar didingen,Çok gayret eden beraberinde,Yanında dişçi koltuğu,"Diş hekimi muayenehanesinde bulunan, aşağı, yukarı ve geriye hareket eden, birtakım donanımlara sahip özel koltuk" magnezit,Lüle taşı maddeleme,Maddelemek işi maddelemek,Madde madde yazmak madde madde,Maddeler hâlinde sıralayarak didon sakal,Yalnız çenede olan sivri sakal gümüş gol,Normal süresi berabere biten elemeli futbol maçının birinci veya ikinci uzatma süresinde atılan ancak devreyi sona erdirmeyen gol altın gol,Elemeli futbol maçında uzatma süresinde atıldığında oyunu bitiren gol çember sakallı,Çember sakalı olan (kimse) keçi sakallı,Keçi sakalı olan sepetçi kavağı,Çalık kavak iş saati,Çalışma saati çap,"Bozuk, eğri, dolaşık, aykırı" dalgalı kur,Döviz paritesinin alış ve satış değerlerinin serbest piyasa kurallarına göre Merkez Bankasının müdahalesi olmaksızın belirlenmesi sabit kur,Döviz paritesinin alış ve satış değerlerinin serbest piyasa kurallarına göre Merkez Bankasının müdahalesiyle belirlenmesi çeyrek altın,"Ata liranın dörtte biri, çeyrek" yarım altın,"Ata liranın yarısı, yarımlık" dünyacılık,"Bireysel katılımı önemli gören, dinin devletten ayrı ve özerk olmasını savunan öğreti, sekülarizm" sekülarizm,Dünyacılık sekülarist,Dünyacı dünyacı,"Dünyacılık yanlısı kimse, sekülarist" daldalanmak,Gölgeli yere saklanmak daldalanma,Daldalanmak işi dar darına,Darı darına dağdan inme,Dağ adamı yaban çileği,Dağ çileği çiğ çiğ yemek,bir kimseye parça parça edecek derecede öfke duymak çiğ çiğ,"Çiğ olarak, çiğ bir biçimde" pedolog,Çocuk bilimci çok yanlı,Farklı görüş açılarını içeren çok yönlü,"İkiden çok yönü olan, çok taraflı" çırçır,Cırcır böceği amalgam,Malgama iç sürme,İshal Tokat kebabı,"Tokat yöresine özgü, domates, biber, patlıcan ve etle özel fırınlarda yapılan bir kebap türü" malulen emekli,Hastalığı veya sakatlığı dolayısıyla erken emekli edilmiş kimse tasvirci,Betimlemeci magazin dünyası,Genellikle eğlence ve spor dünyasında tanınmış kişilerin içinde bulunduğu çevre veya ortam magazin basını,"Yazısı az, resmi bol, genellikle eğlence ve spor dünyasında tanınmış kişilerin yaşantılarıyla ilgili haber ve yorumlara yer veren yayın" cankulağı ile dinlemek,çok dikkatli dinlemek cankulağı,"Çok yakın dost, sırdaş" can pahasına,Canını vererek veya tehlikeye koyarak arkadaş canlısı,"Arkadaşlığa değer veren, arkadaşlarına çok düşkün (kimse), dost canlısı" dost canlısı,Arkadaş canlısı cehennem sıcağı,Aşırı sıcak cüce aynası,Nesneleri olduğundan küçük gösteren ayna marjinalleşme,Aykırılaşma marjinalleşmek,Aykırılaşmak marjinallik,Marjinal olma durumu mavracı,Geveze mavnacılık,Mavna işletmeciliği medyunuşükran olmak,teşekkür borçlu olmak medyunuşükran,Teşekkür borçlu kırmalık,Melezlik melisa ruhu,Baygınlığa karşı iyi gelen oğul otu özü varsayılmak,"Bir şeyin var olduğu kabul edilmek, farz olunmak" varsay ki,`bunları hesaba katmasak da` anlamında kullanılan bir söz varsaymak,"Bir olgunun sonuçlarından yararlanabilmek, bu sonuçlar üzerine düşünce üretebilmek için onu olmuş veya olacak saymak, farz etmek" varsayma,Varsaymak işi varsayılma,Varsayılmak işi vadolunmak,Bir iş yerine getirilmek üzere söz verilmek vadolunma,Vadolunmak işi şapirograf,"Daktiloda, mumlu kâğıda karbon şeritsiz olarak yazılan yazıyı ispirtolu çoğaltma tekniğiyle basan ve elle çalıştırılan makine" denk yapmak,denk durumuna getirmek denk,Yük hayvanlarının sağ ve soluna konulan iki yük parçasından her biri devleşme,Devleşmek işi veya durumu dıştan evlilik,Dış evlilik dışarıdan evlenme,Dış evlilik medine dilencisi,"Üstü başı perişan, kötü giyimli kimse" çalışma kampı,"Herhangi bir suçtan tutuklu bulunan kimselerin, ceza süresi boyunca değişik amaçlı işlerde, toplu olarak çalıştırıldıkları yer" esir kampı,Savaşta tutsak olanların toplu olarak gözetim altında bulunduruldukları yer yaz okulu,Çocuk ve gençlerin belirli spor etkinliklerinde eğitilmelerinin ve iyi vakit geçirmelerinin sağlandığı yer dirsek dirseğe,"Çok sıkışık bir durumda, yan yana" diyaliz makinesi,Kan diyalizi yapmaya yarayan araç diyet uzmanı,"Kişinin sağlığını korumak ve düzeltmek amacıyla beslenmesini düzene koymasını sağlayan kişi, diyetisyen" eser miktarda,"Belli belirsiz miktarda, çok az ölçüde" kombili,Kombi tesisatı döşenmiş doktorculuk,"Çocukların hasta ve doktor rolüne girerek oynadıkları oyun, doktorluk" beşon,Kalınlığı beşe on santimetre ölçülerinde olan kereste ayrımlamak,Ayrım yapmak onbeşli,"Rumi takvime göre, 1899 veya 1900 yılında doğanlar arasından Birinci Dünya Savaşı'na çağrılan (kimse)" sekizçifte,Kürek yarışlarında sancak ve iskelesinde sekizer küreği olan tekne ondörtlük,On dört mermi atan bir tabanca türü yüzbeşlik,Topçulukta ağır bombardımanda kullanılan bir top türü ikide bir,"Sıklıkla, sürekli, ikide birde" ılıkçıl,"Ortalama 15 °C sıcaklıkta yaşayan bitki, mezoterm" sertap,Mıklebin açıkta duran kısmı mıgır,"Küçük, işe yaramaz (oyun kâğıdı veya eşya)" mıgırlık,Mıgır olma durumu mıncık,"Kedi, köpek vb. hayvanların pençesi" mıncık mıncık,Yapışkan ve kaygan bir duruma gelmiş mezoterm,Ilıkçıl mırıltılı,Alçak ve anlaşılmaz sesli mırlanmak,Mırıldanmak mırlanma,Mırlanmak işi Mısır anasonu,Diş otu Mısır yasemini,Yasemin kurt baklası,Termiye koyun baklası,Termiye delice bakla,Termiye gâvur baklası,Termiye yaban baklası,Termiye başlık parası,"Bazı bölgelerde, evlenirken damadın kaynatasına ödemesi gereken para veya mal, başlık" mihnetli,"Sıkıntılı, eziyetli olan" mihnetsiz,"Sıkıntısız, eziyetsiz olan" mikrodalga fırın,Elektromanyetik dalga ile yiyecekleri kısa sürede pişiren veya ısıtan fırın mikrocerrahi,Mikroskop altında çok özel araçlarla yapılan ameliyat mikroekonomi,Ekonomik etkinlikleri ve hesapların kapsayabileceği nicelikleri inceleyen ekonomi dalı hava mili,1852 metrelik bir uzunluk ölçüsü milim milim,En ince ölçümlerle Rumi takvim,Osmanlı Devleti'nde 1678'den sonra maliye işlemlerinde kullanılan miladi takvimden on üç gün geri olan bir güneş takvimi hicri tarih,Hicri takvimin belirttiği tarih makroekonomi,Bütüncü ekonomi makroekonomik,Makroekonomi ile ilgili olan mikroekonomik,Mikroekonomi ile ilgili olan el altında,"Kolayca alınabilecek yerde, hazırda" el altından,Gizlice eli koynunda,"Boş, işsiz (kimse)" eli koynunda kalmak,çaresiz kalmak önünde sonunda,Mutlaka evvel bahar,İlkbahar fazladan,"Alışılana ek olarak, alışılandan çok, bol bol, çok çok" geri çekilme,"Savaşı daha elverişli şartlarda sürdürmek amacıyla bir askerî birliğin başka bir mevzi veya bölgeye hareket etmesi, ricat" geriden geriye,"Gizlice, sinsice" çekik gözlü,"Gözleri şakaklara doğru gerilmiş olan, çekik göz" güngörmez,Güneş ışığı almayan (yer) gün günden,Günden güne günü geçmiş,Eski tarihli günün birinde,Bilinmedik bir zamanda hacısı hocası,"Kim varsa, herkes, hepsi" iki gözüm,Okşayıcı bir seslenme sözü cemevi,Alevilerin toplanma yeri cem ayini,"Mevlevi ve Bektaşi tekkelerinde kadın ve erkeğin birlikte katıldığı, dinî müzikli sohbet töreni, ayinicem" cem,"Toplama, bir araya getirme" cedelleşme,"Cedelleşmek işi, becelleşme, cebelleşme" cedelleşmek,"Tartışmak, münakaşa etmek, becelleşmek, cebelleşmek" isot,"Kırmızı, acı biber" katamaran,Birbirine paralel tutulmuş iki ağaç kütükten yapılan tekne vinterize,`Vinterizasyon işleminden geçirmek` anlamındaki vinterize etmek birleşik fiilinde geçen bir söz vinterizasyon,Kademeli olarak soğutulan ve düşük sıcaklıklarda yavaşça karıştırılıp bekletilerek elde edilen donmuş asitlerin süzülerek yağdan uzaklaştırılması cedel,"Tartışma, çekişme, münakaşa etme" çevirge,"Bilgisayar verilerini telefon hattı vb. iletişim hatları üzerinden gönderen elektronik araç, modem" montgomer,Mont montajlamak,Kurgulamak montajlama,Kurgulama moral eğitim merkezi,Kurum ve kuruluşlarda moral eğitiminin verildiği yer off-line,343 çevrim dışı çevrim dışı,Bilgisayar sisteminde sunucuya bağlı ve çalışır durumda olmama murahhas aza,Murahhas üye murahhas üye,"Yetkili olan üye, murahhas aza" muşmula suratlı,Asık suratlı olan (kimse) mükemmelleşmek,Mükemmel duruma gelmek mükemmelleşme,Mükemmelleşmek durumu mükemmelleştirmek,Mükemmel duruma getirmek mükemmelleştirme,Mükemmelleştirmek durumu yastıkaltı,"Banka veya bir başka yere yatırılmak yerine evde, iş yerinde saklanan taşınabilir (değer)" misket,Ankara ve çevresinde oynanan bir tür halk oyunu dümen yelpazesi,Geminin ileri veya geri hareketinden meydana gelen su akıntısının baskı yaptığı dümen yüzeyi ilk planda,"Önce, en önde" nabız yoklaması,"Düşünce, niyet ve eğilimi anlamak için yapılan ön araştırma" Nakşi,Nakşibendi namus borcu,"Mutlaka yerine getirilmesi, ödenmesi gereken görev, borç" fikirdeş,Oydaş androsefal,Sadece başı insan başına benzeyen (hayvan) iç acısı,Yürek acısı kana kan,Kısasa kısas kana kan istemek,kısas yapılmasını istemek kanuncu,Kanun yapan kanun layihası,Yasa tasarısı kastarlanma,Kastarlanmak işi kastarlanmak,Kastar işi yapılmak korakor,Sporda beden gücünü kullanarak termal kamera,Canlıların yaydığı vücut ısısından yararlanarak hareketlerini tespit edip yerlerini belirleyen kamera çekme halatı,"Bozulmuş, kaza yapmış araçları çekmeye yarayan ip, plastik, zincir veya halattan yapılmış alet" nefesi kuvvetli,Okuduğu dualar etkili olan (kimse) kendi adına,"Yalnız kendi için, kendi hesabına" kendi payına,"Kendi adına, kendine göre" keramet sahibi,Keramet gösterebilen (kimse) kıssadan hisse,"Anlatılan bir hikâyeden, olaydan alınacak ders" kıssadan hisse almak (veya çıkarmak),"anlatılan bir hikâyeden, olaydan ders almak" kira sözleşmesi,"Kiralama işinde karşılıklı yükümlülükleri belirten resmî belge, kira kontratı" koro hâlinde,"Toplu bir durumda, hep birlikte" kötü haber,Kara haber kötü haber tez duyulur,kara haber tez duyulur kucakta,"Henüz yürüyemeyen, küçük (çocuk)" kul kethüdası,Kul kâhyası küt,Smaç laf kalabalığı,"Üzerinde konuşulan konuyla, esasla veya sorunla ilgisi olmayan boş söz yığını" edepsizcesine,Edepsizce terbiyesizcesine,Terbiyesizce avro,"Avrupa Birliği'nin ortak para birimi, ekü" emekçi sınıfı,"Emeğini sermayeciye satarak geçimini sağlayanların oluşturduğu toplum kesimi, proletarya" çöp vergisi,Çevre temizlik vergisi çevre temizlik vergisi,"Belediyenin mücavir alan sınırları içinde bulunan ve katı atık toplama hizmetinden yararlanan konut ve iş yeri sahiplerinden alınan vergi, çöp vergisi" daraş,"Dar, kasvetli (yer)" hâletinez,Nez hâli nifak tohumu,"`Huzursuzluk, ara bozma sebebi olacak şeyleri yapmak` anlamındaki nifak tohumu ekmek (veya saçmak) deyiminde geçen bir söz" nisa,Kadın mayın arama tarama gemisi,Deniz içine döşenmiş mayınları bulmaya yarayan bir aygıtla donanmış gemi nisan bir şakası,Nisan bir nisan bir,"Nisan ayının birinci gününde yapılan aldatma veya şaka, nisanbalığı, nisan bir şakası" nispetle,Nispeten nispet i'si,Nispet eki devlet nişanı,"Gördükleri önemli işlerden dolayı kişileri onurlandırmak için devletçe verilen anmalık, nişan" nispi çoğunluk,"Bir oylamada yarışan kişi, liste veya görüşlerden birinin, diğerlerinin ayrı ayrı elde ettiklerinden daha çok oy alması yoluyla sağlanan çoğunluk" keskin nişancı,Silahla hedeflediği noktayı ustalıkla vuran kişi padişah divanı,"Osmanlılarda padişah, sadrazam ve bazı yüksek rütbeli devlet görevlilerinin oluşturduğu meclis ve meclisin çalıştığı yer, Divanıhümayun" mesail,Sorunlar ulusal gelir,Millî gelir nükleik asit,Bütün canlı hücrelerde özellikle hücre çekirdeğinin proteininde bulunan kompleks asit gruplarından her biri temcit pilavı,İftardan kalan ve sahurda ısıtılan pilav temcit pilavı gibi (ısıtıp ısıtıp öne sürmek),bir şeyi birçok kez tekrarlamak oksijenlenme,Oksijenlenmek işi oburcasına,Oburca diş doktoru,Diş hekimi birinci mevki,"Ulaşım araçlarında normal tarifeden daha pahalı olan ve daha iyi hizmet verilen mevki, lüks mevki" birinci sınıf,Öğretim kurumlarında ilk yıl ikinci sınıf,Öğretim kurumlarında ikinci yıl olaylama,"Roman, hikâye, tiyatro eseri vb. edebî türlerde olayları oluşturma, yansıtma" güvenlik engeli,"Müze, sergi vb. yerlerde gerildiği yerin gerisine geçişi yasaklayan ip, naylon, zincir vb. maddelerden yapılmış engel" enam,İçinde Kur'an'dan bazı ayet ve surelerin bulunduğu dua kitabı yayıncılık,Yayımcılık Arap alfabesi,"Genellikle Müslümanlar tarafından kullanılan, sağdan sola doğru yazılan alfabe" erken bahar,İlkbahar oldum olasıya,Oldum olası cağ kebabı,Oltu kebabı opsiyonsuz,Seçme süresi olmayan opsiyonlu,Seçme süresi olan optik okuyucu,"Kalem ile işaretlenen belgelerdeki bilgileri, laboratuvar, sınav sonuçları vb.ni okuyan ve bilgisayara aktaran aygıt" opsiyonlu sözleşme,"Oyuncuların kesin bir süre için imzalayarak yaptırımlarına bağlı kaldıkları, süresi bittiğinde her iki tarafın koşullarda anlaşması durumunda takım tarafından ek bir süreyle uzatılan sözleşme" hayat öpücüğü,Yapay solunum rembetiko,"Nüfus mübadelesi sonucu, Anadolu'dan Yunanistan'a göç eden Rumların orada oluşturdukları müzik türü" evvelleri,Önceleri evvel ahir,Önünde sonunda ses uyumsuzluğu,"Bazı sözlerde, söz öbeklerinde, boğumlanma yerleri aynı veya birbirine yakın seslerin tekrarlanması sonucu söyleyişin güçlüğe uğraması, kulağı rahatsız etmesi, kakışma, ses kakışması, tenafür, kakofoni" lacerem,Elbette belgegeçerleme,Belgegeçerlemek işi belgegeçerlemek,"Bir yazıyı belgegeçer ile başka bir yere göndermek, belgeçlemek, fakslamak" temerrüt faizi,Borcun zamanında ödenememesi sonucu daha sonra ödenen ek faiz korpus,Konu külliyatı orman koruma memuru,Ormancı bağ evi,Bağ (II) içerisine yapılarak yaz aylarında kalınan ev orostopol,Orospu çocuğu büyük orta,Karakucak ve yağlı güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş dereceden biri küçük orta,Karakucak ve yağlı güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş dereceden biri Osmanlı kadını,Otoriter kadın Osmanlıcacı,Osmanlı Türkçesi dersi veren kimse oy pusulası,"Seçimlerde adaylara veya partilere ait özel şekilleri içeren, üzerine oya ait işaret konulan resmî belge, oy kâğıdı" hesap pusulası,Hesap oy kâğıdı,Oy pusulası sesletim,Söyleyiş Osmanlı tokadı,Sert ve etkili tokat Osmanlı tokadı atmak,bir kimseye sert ve etkili bir biçimde tokat atmak Osmanlı tokadı yemek,sert ve etkili bir biçimde tokat atılmak fason üretim,"Malzemesi marka sahibi tarafından karşılanarak başka bir firmaya yaptırılan üretim, fason imalat" fason mal,Fason fiil tasrifi,Fiil çekimi yıpranma payı,"Yıpratıcı işlerde çalışanların yaptıkları ağır ve tehlikeli işten dolayı fiilî hizmet yıllarına eklenen süre, fiilî hizmet zammı" gümrük kolcusu,"Gümrüklerce gözaltında bulundurulması gerekli görülen eşya ve yolcularla beraber bulunmak, tartı, sayım ve muayene memurlarına yardım etmek vb. işlerle görevli kişi, dideban" kamusal alan,"Kamuya ait, kamu ile ilgili işlerin yapıldığı yer" yazı karakteri,"Bilgisayarda birbiriyle uyumlu büyüklüğe ve biçime sahip, belirli bir özelliği olan harfler dizisi, font (II)" okuma vakti,Okuma saati ihtimalli,Olasılı öbür gün,Yarından sonraki gün ötekileri,"Ötede bulunanlar, diğerleri, başkaları" öbürleri,"Ötekiler, öbür kişiler veya şeyler, diğerleri" alıcı ödemeli,Taşıma ücreti alıcı tarafından ödenen (gönderi) ödünçleşme,Ödünçleşmek işi ödünçleşmek,Karşılıklı ödünç alıp vermek ödünçlenme,Ödünçlenmek işi ödünçlenmek,Ödünç alıp vermek ödünçleme,"Ödünçlemek işi, ariyet" epeyice,Epey cıvalı zar,"Bir yüzü ağır olacak biçimde yapılmış, hileli zar, öküz" alçı levha,"Duvarda ve tavanda düzgünlük sağlamak amacıyla iç mekânlarda kullanılan, alçı ve diğer katkı maddeleriyle sıkıştırılmış levha, alçıpan" ilk yardım çantası,Ecza çantası geçici işçi,Kısa süre için çalıştırılan kadrosuz işçi gaz pedalı,Motorlu taşıtlarda aracın hızını ayarlamaya yarayan aygıt geçiş önceliği,Geçiş üstünlüğü ölüevi,Bir ferdi veya yakını ölmüş olan aile ölüevi gibi,"üzüntülü, sessiz" dinlenilme,Dinlenilmek işi dinlenilmek,Dinlenme işi yapılmak öncüller kümesi,Bir tasımda sonuçtan önce gelen önermelerin tümü öncüller,Bir tasımda yargıya ulaştıran ilk iki önerme prediksiyon,Kehanet östaki tüpü,Östaki borusu açıktan atama,"Açıktan atamak işi, açıktan tayin" yerinden yönetimci,"Yerinden yönetim yanlısı olan, ademimerkeziyetçi" parapsikoloji,"Doğaüstü olayları araştıran, telepati, gaipten haber alma, duyu dışı algılama, geleceği görebilme vb. olayları inceleyen ruh bilimi" paraşütçü birlikler,"Paraşütle iniş yapmak için yetiştirilmiş asker birlikleri, paraşüt birlikleri" hava taşıtı,"Hava taşımacılığında kullanılan insanlı veya insansız her türlü araç, hava aracı" yüklenici,"Başkası için yapı ve ticaretle ilgili bir işi yapmayı üstüne alan kimse, müteahhit, üstenci" yüklenicilik,Yüklenicinin yaptığı iş Çingene ahtapotu,Ur Çingene pavuryası,Yengecin küçüğü ağzı havada,"Çevresindekilerden habersiz, alık, şaşkın (kimse)" ağzı kulaklarında,"Çok sevinçli, mutlu (kimse)" Dingo,`Girenin çıkanın belli olmadığı yer` anlamındaki Dingo'nun ahırı sözünde geçer voltajlı,Voltajı olan al bayrak,Türk bayrağı al sancak,Türk bayrağı Allah aşkına,Ant vermek veya yalvarmak için `Allah'ını seversen` anlamında kullanılan bir söz Ebussuut,"`Çok kapalı giyinen kız veya kadın` anlamındaki Ebussuut Efendi'nin gelini gibi ve `eskiye çok bağlı, tutucu` anlamındaki Ebussuut Efendi'nin torunu deyimlerinde geçen bir söz" Bulgurlu,`Bu kadar süslenmeye gerek yok`anlamındaki Bulgurlu'ya gelin mi gidecek deyiminde geçen bir söz gelinlik kız,Evlenme çağına gelmiş kız çocuğu ergenlik çağı,Ergenlik ilk gençlik,Ergenlik çağı genel yazmanlık,Genel sekreterlik gezici kütüphane,Halka eğitim ve öğretim amacıyla götürülen kitaplık hizmeti gözü yolda,Sürekli bir şeyi bekleyen (kimse) gözü yolda (veya yollarda) kalmak (veya olmak),"birinin gelmesini merak, istek veya özlemle beklemek" gözü yüksekte,Bulunduğu durumdan çok üstün olan bir duruma ulaşma amacı güden (kimse) gözü yüksekte (veya yükseklerde) olmak,bulunduğu durumdan çok üstün olan bir duruma ulaşma amacını gütmek kişi başına,Adam başına adam başına,"Her bir bireye, her birine, kişi başına, adam başı" eş anlı,Eş zamanlı sivri dil,İğneleyici ve kırıcı söz sivri dillilik,Sivri dilli olma durumu sivri dilli,İğneleyici ve kırıcı söz söyleyen (kimse) papyon kravat,Papyon papaya ağacı,"Amerika'nın sıcak bölgelerine özgü, sarı, kavuna benzer bir tür meyvesi olan ağaç, papaya (Carica papaya)" papağanlaşma,Papağanlaşmak durumu papağanlaşmak,Başkasından duyduklarını düşünmeksizin aynen tekrarlamak palamar gözü,Geminin baş ve kıç kısımlarında bulunan palamar halatlarına mahsus delik kelleci,Kelleyi pişiren veya satan kimse kabul resmi,Kabul töreni sarmısak,343 sarımsak "zürefanın düşkünü, beyaz giyer kış günü","`daha önce iyi bir durumda olan kişi bu konumunu kaybettiğinde uygun olmayan, yersiz davranışlarda bulunur` anlamında kullanılan bir söz" zürefa,"Kibarlar, nazikler" perküsyon,Vurmalı sazlar lümpen,Sınıfsız sekans,"Belirli bir süre içinde arka arkaya giden şeyler, dizi" teneffüs zili,Okullarda dersin bittiğini bildiren zil sesi pazubent,"Belli bir amaçla kola geçirilen enli kuşak, kolçak" pazubentli,Pazubendi olan veya pazubent takan gül kurusu,Kurutulmuş gül yaprağı selülit,Bağ dokusu iltihabı penaltı sahası,Ceza alanı penaltı alanı,Ceza alanı dürtücü kılıç,"Eskrimde kullanılan, namlusu düz ve yuvarlak, ucu düğmeli kılıç, flöre" ksiloloji,Odun bilimi vizör,"Kamera, fotoğraf makinesi ve dürbünde bulunan, görüntüyü tam sınırlarıyla kesmeden veya taşırmadan alabilmeyi sağlayan düzenek, bakaç" çok yanlılık,Çok yanlı olma durumu ara yerde,Arada arada bir,Ara sıra azaltılma,Azaltılmak işi azaltılmak,Azaltma işi yapılmak altın böcek,"Böcekler sınıfının kınkanatlılar takımından, yeşil kırmızı renkleri olan eklem bacaklı bir tür böcek, gül böceği" humor,Gülmece stent,Tıkanmakta olan veya açılmış damara bir daha tıkanmaması için konan araç gümrahlaşma,Gümrahlaşmak işi gümrahlaşmak,Bitki aşırı derecede büyümek kanka,Kardeş kadar yakın olan kimse oylumluca,Hacimlice oylumsuz,Hacimsiz haddikifaye,Yeterlik derecesi haddikifayeyi bulmak,yeterince olmak hakemli,Hakemi olan hakemli dergi,Yazıları hakemin denetiminden geçtikten ve onaylandıktan sonra yayımlanan dergi halk ekmeği,Belediyelerce indirimli fiyata satılan ekmek halk günü,"Vali, belediye başkanı vb.nin sorunlarını dinlemek için halkla görüştüğü gün" korozyon,Aşındırma Yahudi tavlası,Kız tavlası kız tavlası,"Belli bir düzene göre sıralanmış pulların gelen zara göre önce kendi hanesinde yayılması ve sonra toplanmasıyla oynanan tavla oyunu, Yahudi tavlası" oydaşlık,Düşünce birliği içerisinde olma hangi biri,Çok olanlardan hangisi hapishane kaçkını gibi,kılık kıyafetine dikkat etmeyen (kimse) hapishane kaçkını,"Kılık kıyafetine dikkat etmeyen, bakımsız, perişan (kimse)" haram lokma,Toplumun gelenek ve göreneklerine veya dinî kurallarına aykırı olarak elde edilen şey harimiismet,"Kutsal sayılan, korunulan yer, ocak" hatim duası,Kur'an'ın tamamı okunduktan sonra yapılan dua desimal,Ondalık sistem hamdolsun,`Tanrı'ya şükürler olsun` anlamında hoşnutluk anlatan bir söz tebdilimekân,Yer değiştirme tebdilimekânda ferahlık vardır,sağlık veya görev değişikliği nedeniyle bir yerden başka bir yere giderek huzur sağlanacağını bildiren bir söz kemaliafiyet,Ağız tadı rütbe indirimi,Daha alt bir göreve getirilme tenzilirütbe,Rütbe indirimi silsileimeratip,Rütbe sıralaması rütbe sıralaması,"Büyükten küçüğe, küçükten büyüğe makam ve rütbe sırası" er kişi,Erkek hatun kişi,Kadın havai hat,"Maden işletmeciliği, haberleşme, dağcılık vb. alanlarda ulaşımı sağlamak için bir hat boyunca dikilmiş direkler arasına gerilen tel, yol" kablosuz,Kablosu olmayan havsalası dar,"Anlama kabiliyeti olmayan, anlayışı kıt (kimse)" günlük konuşma,Konuşma dili triatlon,"Yüzme, koşu ve bisiklet yarışından oluşan atletizm dalı" telli otobüs,Troleybüs duyultu,Şayia diya,Slayt ev sahipliği,Ev sahibi olma durumu ev sahipliği yapmak,konukları güler yüzlü davranıp iyi ağırlamak lastikli lakırtı,Lastikli söz teokrat,Teokrasiye dayanan iktidar sahibi kimse makferlanlı,Makferlan giymiş olan arka plan,"Bir şeyin gerisindeki görünüm, geri plan" arka plana kaymak,arka planda kalmak arka plana itilmek,gözden düşmek paunt,Sterlin mermer,Beyaz ve ince bir tür bez multimedya,Çoklu ortam çoklu ortam,"Bilgisayarda metin, grafik, ses ve canlandırma ögelerini birleştirerek sunan ortam, multimedya" dişe diş,Kısasa kısas multimilyoner,Çok zengin kimse neoplatonizm,Yeni Platonculuk kaytan bıyık,İnce ve uzun bir bıyık türü bakımlı erkek,"Görünüşe, giyimine kuşamına özen gösteren erkek, metroseksüel" metroseksüel,Bakımlı erkek harem selamlık,Kadın ve erkeğin ayrı ayrı oturması harem selamlık olmak,bir yerde kadın erkek ayrı oturmak Türk Cumhuriyetleri,"Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bağımsızlığını ilan eden Türk soylu Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan devletleri" bağrı kara,Bağrı yanık peydah,Peyda peydah olmak,peyda olmak yengen,Yemesi hoş nesne postmodernizm,Modernist arayışın canlılığını kaybetmesinden sonra XX. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan çeşitli üslup ve yönelişlerin adı postmodern,Postmodernizm yanlısı sıla hastalığı,"Memlekete, aile ve akrabalara duyulan aşırı özlem" popüler bilim,Toplumun her kesiminin anlayacağı bir dille ve biçimle yapılan bilim piknik yeri,Piknik alanı pikolo,Normal bir flütün bir oktav tizine ayarlanmış küçük flüt pirsing,"Vücudun herhangi bir yerine süs amacıyla takılan metal halka, kanca, top vb" pimpiriklik etmek,pimpirikçe davranmak pimpiriklik,Pimpirik olma durumu pimpirikçe,Pimpirikli bir biçimde pimpiriklenme,Pimpiriklenmek durumu pimpiriklenmek,Kuşkulanmak pirana,"Genellikle Güney Amerika'da rastlanan, grup hâlinde avlanan ve avını kısa sürede iskeleti kalıncaya kadar yiyen yırtıcı balık" piromani,Yangın çıkarma hastalığı Oltu tozu,Pire otunun kurutulup toz durumuna getirilmesiyle pire öldürücü olarak kullanılan toz pisik otu,"Çok yıllık, 25-50 santimetre yüksekliğinde, kokusu kuvvetli, koyu mor çiçekli, yaprakları çorba ve yemeklere koku vermek için kullanılan otsu bir bitki, nezle otu (Nepeta racemosa)" pirpirim,Semizotu helikopter pisti,"Helikopterin iniş kalkış yaptığı özel alan, heliport" piston vida,İş makinelerinde vida biçiminde olan ve taşıyıcı görevi yapan pistona benzer araç pitikare,Pötikare piyasa yeri,Alışverişin çok olduğu yer pide fırını,Özellikle pide pişirip satan fırın simit fırını,"Simit pişirip satan fırın, simitçi fırını" simitçi fırını,Simit fırını rakun,"Kuzey Amerika'da, ağaçlarda yaşayan, kafası tilkiye benzeyen, uzun kuyruğu alaca halkalı, boyu yaklaşık 90, kuyruğu 30 santimetre olan kürklü hayvan (Procyon lotor)" ekvatoral,Gök cisimlerinin sağ açıklık ve dik açıklıklarını temel alan kurgu enformatik,Bilişim kartografya,Haritacılık dar,Ev hipnotizmacı,Hipnotizma ile uğraşan kimse hipnotizmalı,Hipnotizma edilmiş (kimse) sinematik,Kinematik lim,Küçük limon peyapey,"Art arda, peş peşe" kalamazo,"Banka, ticarethane vb. yerlerde kullanılan ve cilt kapakları özel bir düzen ve anahtarla gevşetilip sıkıştırılabilen defter" hırsız çekmecesi,Çalışma masasının gizli bölmesi atılı,"Atılmış, ertelenmiş, tehirli" atılı bulunmak,ertelenmiş olmak mikroklima,Dar iklim bölgesi bir çuval dolusu,Çok fazla hırsız,Oltadaki asıl iğnenin yanına takılan özel iğne baş üstü dolabı,"Uçaklarda, otobüslerde el bagajını koymaya yarayan kapaklı dolap" at hırsızı,Kılık kıyafeti ve davranışları güven vermeyen kimse kabin amiri,Uçuş sırasında kabinin uçuş güvenliği ve yönetiminden kaptana karşı sorumlu olan hostes deniz hırsızı,Korsan hiç yoktan,"Hiçbir sebep veya zorunluluk yokken, sebepsiz olarak" hürmetlice,Saygılıca hürmetsizce,Saygısızca hürmetkârane,Saygılıca ırktaşlık,Irktaş olma durumu şaşkın şavalak,Şaşkın şaşkın yemin töreni,"Güvenlik görevlilerinin, askerlerin veya bir makama seçilenlerin göreve başlamadan önce edecekleri yemin için düzenlenen tören" seçim kampanyası,Seçim öncesinde adayların seçilme şansını artırabilmek amacıyla yaptığı çalışma saftorik,Saftirik saftirik,"Saf, budala, acemi, saftaron, saftorik" dramaturji,Oyun yazma ve yönetme bilgisi eman,Radyoaktif cisimlerde ölçü birimi matematisyen,Matematikle uğraşan kimse intelijans,"Aydın, seçkin kimse" mikrokozmos,Uzayda dünya ve insanın durumu söve,Pencere ve kapı kenarlarındaki süs kalıpları idol,Çok tanrılı dinlerde tapınılacak nesne amor,Aşk adam sendecilik,Adam sendeci olma durumu Amentü,"Arapça `inandım` anlamına gelen ve İslamiyetin temel inançları olan `Allah'a, onun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah'tan geldiğine inanma`yı dile getiren söz" klinik vaka,Hastaneye yatırılarak tedavi edilmesi gereken hastalık boylu gıcır,"Gövdesi odunsu, yaprakları üç köşeli, beyaz, sarımsı yeşil çiçekleri olan, üzümsü meyvesi kırmızı renkli, boyu 20 metre kadar olabilen, tırmanıcı çalı görünüşünde bir bitki (Smilax excelca)" müskat,Küçük Hindistan cevizi marinat,"Av hayvanlarının, balığın ve diğer et türlerinin daha lezzetli olması ve yumuşaması için baharatlardan hazırlanan bir sos türü" konsome,Et suyu ile kemiklerin birlikte kaynatılmasından ve yağının alınmasından sonraki durumu kruton,Yağda veya fırında kızartılan küçük küp biçimindeki ekmek parçası frape,"Buzlu veya dondurulmuş olarak sunulan içki, meşrubat" flambe,Aleve tutarak pişirme yöntemi eskalop,"İnce dövülmüş, yağsız, sinirsiz tavuk veya dana eti" adsız sansız,"Adı anılmayan, bilinmeyen" fizikçe,Fizik bakımından kimyaca,Kimya bakımından mahcubane,Mahcupça ziyalı,Işıklı ziyasız,Işıksız cazbantçı,Cazcı saleplik,İçinde salep bulunan veya salep dağıtmaya yarayan özel kap bozalık,İçinde boza bulunan veya boza dağıtmaya yarayan özel kap it dalaşı,İki ülkeye ait savaş uçaklarının birbiri çevresinde burgu gibi dönüşlerle taciz için manevra yapması sulantı,"Sulanma, cinsel isteği gösterme, asılma" ahuvah,Ah vah dil adası,Bir dilin veya ağzın yayıldığı alanda farklı bir dil veya ağız özelliği bulunan küçük bölge tutkusal,"Tutkulu, aşırı bağlı veya düşkün" çıtırbom,"Türedi, ehliyetsiz" özene bezene,"Özenli bir biçimde, itina ile" ayağı bağlı,Serbest hareket edemeyen polimerleştirilme,Polimerleştirilmek işi polimerleştirilmek,Bir madde polimer durumuna dönüştürülmek profil boru,Demircilerin korkuluk vb. şeylerin yapımında kullandıkları içi boş demir boru tahaccüm,Büyüme vazelinli,İçinde vazelin olan vazelinsiz,İçinde vazelin bulunmayan çukurlaştırma,Çukurlaştırmak işi çukurlaştırmak,Çukur duruma getirmek elverdiğince,İmkân dâhilinde olduğu sürece sırma saçlı,Saçları altın sarısı renginde olan dinceltme,Dinceltmek işi dinceltmek,"Canlılığını, dinçliğini, zindeliğini sağlamak" kuralı,"Kurasını çekmiş, askere gitmeyi bekleyen (asker)" viglacı,Savaş ve ticaret gemilerinde gönderler üzerinde nöbet tutan kimse Türkvari,"Türk tarzı içeren, Türk işi olan" garsiyat,"Ağaç dikmeler, ağaçlandırmalar" cuşuhuruş,Coşkunluk delikleşmek,"Delikler, girintiler oluşmak" yanı başı,"Yakını, hemen yanı, omuz başı" uğur boncuğu,Nazar boncuğu uğur,Ön veya yan yutmak,"Haksız olarak kendine mal etmek, zorbalıkla elinden almak" pelesenk,"Konuşurken gereksiz tekrarlanan söz, persenk" zar,Car (II) terazilenme,Terazilenmek durumu terazilenmek,Dengelenmek delikleşme,Delikleşmek işi uğur parası,Zenginlik ve iyilik getireceğine inanılarak birisinden alınan para popülasyon,Varlık içi dışı bir,"Düşündüğünü açıkça söyleyen, gizli bir düşüncesi olmayan, ikiyüzlü olmayan, özü sözü bir" içi boş,İçinde bir şey bulunmayan içi fesat,Her an kötülük düşünen içi çıfıt çarşısı,Her işte aklından türlü kötülükler geçiren başakortçu,Müzik aletlerini akort edenlerin başı hafifmeşreplik,Hafifmeşrep olma durumu dayamsız döşemsiz,Yaşamak için gerekli olan nesneler olmayan (yer) Osmanlıca,Osmanlının tavrı ve hareketleri gibi intifada,Filistin halkının başkaldırısı devre arası,"Futbol, basketbol vb.nde karşılaşma sırasında dinlenme süresi" rayiç bedel,Piyasa fiyatı piyasa değeri,Piyasa fiyatı piyasa bedeli,Piyasa fiyatı piyasa fiyatı,"Bir para biriminin veya malın sürüm değeri, piyasa bedeli, piyasa değeri, rayiç bedel, rayiç fiyat" orta kaldırım,"Taşıt trafiğinin yoğun olduğu yollarda yayaların karşıdan karşıya daha kolay geçmesi için yolun ortasında düzenlenmiş kaldırım, refüj" reji asistanı,Yönetmen yardımcısı reji kolcusu,Tekel idaresine bağlı kolluk kuvvetleri rejisörlük odası,Reji odası tellaliye resmi,Yerel yönetimlerde duyuru işi için alınan ve yönetmeliklerle belirlenmiş vergi mafya çizgisi,"Takım elbisenin kumaşında bulunan, ince, dikey çizgi" çizgi hakemi,Voleybolda topun veya ayağın çizgiye temas durumunu belirlemekle görevli hakem ace,343 servis sayısı açık durum,"Güreşte vücudun dizler bükülü, ayaklar açık, dirsekler gövdeye yakın, kollar yarı gergin olarak aldığı durum" ajitatör,Körükleyici ajite,`Körüklemek; duygu sömürüsü yapmak` anlamlarındaki ajite etmek birleşik fiilinde ve `çırpıntıya uğramak` anlamındaki ajite olmak teriminde geçen bir söz akreditasyon,Denklik markajcı,"Takım oyunlarında karşı takımdaki bir oyuncuyu yakından izleyen, tutan" önceden satış,"Ürün daha tarladayken, yetiştiği zaman teslim edilmek üzere, önceden pey verilerek yapılan satış, alivre" ambiyans,Hava aşınma payı,Yıpranma payı tarih yanılgısı,"Tarihlendirmede yanılgı içinde bulunma, anakronizm" hikâyecik,"Kısa veya özlü anlatımı olan hikâye, fıkra, anekdot" ansambl,Topluluk antagonizm,Düşmanlık ağaç parkı,"Örnek olabilecek çeşitli ağaçların ve bitkilerin bilimsel amaçlarla yetiştirildiği alan, arboretum" hoş koku,"Bitki özlerinden veya yağlarından elde edilen koku, aroma" artikülasyon,Boğumlanma asist,Sayı veya gol pası asist yapmak,sayı veya gol pası vermek şişirme haber,"Uydurma, gerçek olmayan, gerçekmiş gibi gösterilen haber, uydurma, asparagas" boyutlandırmak,Boyut kazandırmak terdit,Yazıda beklenmedik bir sonuçla karşılaşma likit fon,Hem yatırım fonu almak hem de istenildiği anda nakit olarak kullanmak amacıyla oluşturulan fon türü sanal kart,"Banka tarafından verilen bir karta bağlı olarak çalışan, kişiye özel olarak belirlenen ve değişebilen limit içinde genel ağ ortamında alışveriş yapmayı sağlayan şifreli kart" acil ihtiyaç kredisi,Artı para artı para,"Banka tarafından müşteri hesabı için öngörülen limitten belirli bir miktar daha fazlasını kullanma imkânı veren tutar, acil ihtiyaç kredisi" alışveriş sigortası,Kredi kartı ile satın alınan eşyanın belirli bir sürede hasara uğraması veya çalınması durumunda poliçe maddelerine göre sağlanan güvence ferdî kaza sigortası,"Deprem dâhil her yerde oluşacak kaza sonunda ortaya çıkan sakatlık, hastalık veya ölüm dolayısıyla ödenecek para tutarını belirleyen sözleşme" ana menü,Bankamatikte işleme başlandıktan sonra ekrana gelen görüntülerin ilki asgari tutar,Kredi kartıyla yapılan toplam harcamanın bir ay içinde en az ödenmesi gereken bölümü borsa işlemi,"Müşteri talimatıyla hisse senedi, hazine bonosu, fon belgesi, poliçe vb. değerlerin aracı kuruluş tarafından alım satım ve devir işi" borsa üyesi,Sermaye Piyasası Kurulu tarafından borsa işlemlerinde aracılık yapmasına izin verilen kuruluş bütçe dengesi,Gelirin gidere eşit olma durumu data,Veri değişmez maliyet,"Toplam faiz, komisyon, kira ve emlak vergisi, amortisman, genel imalat, yönetim ve satış masrafları vb. ögelerin belirli bir dönem içindeki değişmeyen maliyeti" değişken maliyet,"Belirli bir dönem içindeki toplam ham madde, vasıtasız işçilik, enerji tüketimi, fabrika malzemesi, amortisman ve komisyon ögelerinin değişiminden oluşan maliyet" devlet tahvili,Devletin aldığı genellikle uzun vadeli borçlar karşılığında özel ve tüzel kişilere verdiği ve sahibinin devletten alacaklı olduğunu gösteren kıymetli kâğıt veya belge doğal fiyat,Maliyet fiyatı normal fiyat,Maliyet fiyatı dolanım hızı,Paranın herhangi bir işlem sonunda el değiştirme temposu döviz işlemi,Yerli paranın herhangi bir yabancı paraya veya yabancı bir paranın yerli paraya çevrilmesi işi efektif fiyat,Alıcının bir mal karşılığı olarak ödediği bedel emlak kredisi,Konut kredisi hazine bonosu,Maliyenin her yıl bütçe kanunu ile aldığı yetkiye dayanarak aynı kanunla belirlenen sınırı aşmamak üzere çıkardığı ve bankalara iskonto ettirdiği en çok bir yıl vadeli borç senedi pay senedi,Hisse senedi iç borçlanma,"Devletin veya çeşitli kuruluşların yurt içinde piyasaya tahvil, bono vb. sürerek borç alma işi" idari bütçe,"Devlet giderlerinin, devletin siyasi ve idari kuruluşuna göre dağıtılması sonucunda oluşan bütçe türü" bayrak bilimi,"Bayrak, sancak, flama vb. simgelerin ölçüsü, biçimi, cinsi ve kullanımı ile ilgili kuralları koyan bilim dalı, veksilloloji" veksilloloji,Bayrak bilimi portal,Ana kapı ileri gözetleyici,Düşman birliklerini bulunduğu noktadan gözetleyerek bombardımanın başarılı yapılması için gerekli koordinatları veren kişi ileri karakol,"Keşif ve gözetleme amacıyla sınıra yakın, en uç noktada bulunan birlik" ekvator,"Fındık, ceviz vb. meyvelerin ölçümünde kullanılan bir birim" mucizevi,Olağanüstü niteliklere sahip yeşil dalga,Trafikte belirli bir hızda gidilmesi durumunda sürekli olarak yeşil ışığa denk gelme Meksika dalgası,Seyircilerin tribünde bir dalga görüntüsü verecek biçimde gruplar hâlinde ve birbiri ardınca hızla kollarını yukarıya doğru kaldırıp ayağa kalkmaları ve tekrar oturmaları biçiminde yaptıkları hareket Kürtçe,Kürtlerin kullandığı dil travesti,Kadın gibi giyinip süslenen eş cinsel biseksüel,Hem kendi cinsine hem de karşı cinse ilgi duyan transseksüel,Hormon tedavisi görüp ameliyat olarak cinsiyet değiştiren heteroseksüel,Karşı cinsi arzulayan defihacet,Küçük veya büyük abdest bozma defihacet etmek,küçük veya büyük abdest bozmak Haremeyn,Müslümanlarca kutsal sayılan Mekke ve Medine şehirleri gayriresmî,Devletin koyduğu kurallar dışında kalan derogasyon,Ayrıklık farkındalık,Farkında olma durumu polar,Kutup polis karakolu,"Güvenliği sağlamakla görevli polislerin görev yaptığı bina, merkez" jandarma karakolu,Güvenliği sağlamakla görevli jandarmanın görev yaptığı bina karakol hattı,Sınırda bulunan karakolların oluşturduğu hat popüler müzik,Pop müzik pöhrenk,Künk print,343 baskı print etmek,343 çıktı almak Mikâil,"Tanrı buyruğu ile, insanların rızkını dağıtmakla ve doğa olaylarının gerçekleşmesini sağlamakla görevli melek" Cebrail,Allah tarafından peygamberlere vahiy getirmekle görevlendirilen dört büyük melekten biri promil,Kandaki alkol miktarını gösteren birim ensar,Hz. Muhammed'e hicret zamanında yardım eden Medineliler icma,Toplama promosyonlu,Promosyon ihtiva eden Hüma,Başına konduğu kimseye mutluluk getirdiğine inanılan talih kuşu radyofonik piyes,Radyo oyunu hırızma,Hızma mezmur,Makamla okunan Zebur suresi Simurg,Anka görünge,"Eşya ve nesnelerin uzaktan görünüşü, perspektif" yapılandırma,Yapılandırmak işi yapılandırmak,Yapılı duruma getirmek yapılanmak,"Yapı özelliği kazanmak, oluşmak" yapılanma,Yapılanmak işi küfranlık,Nankörlük küfranlık etmek,nankörlük etmek burnunun direğini kırmak,çok pis bir koku yayarak tedirgin etmek burnunun direği kırılmak (veya düşmek),çok pis bir koku duyarak tedirgin olmak burun direği,Burnun kemiği burnunun direği sızlamak,"maddi veya manevi çok acı duymak, çok üzülmek" edim bilimi,Dille onu algılayan insan arasındaki ilişkiyi inceleyen dil bilimi dalı muhtevalı,İçerikli dış hat,İş yerlerinde bulunan santrallerde iş yerinin dışarıyla bağlantısını sağlayan haberleşme ağı iç hat,İş yerlerinde bulunan santrallerde iş yeri içindeki bağlantıyı sağlayan haberleşme ağı iltifatkâr,"Güler yüz gösteren, hoş davranan, mültefit" ileri gelen,"Bir topluluğun önemli, sözü dinlenir, saygın kişisi" ilk göz ağrısı,İlk çocuk battıçıktı,Alt geçit indibindi,Dolmuş taşımacılığında belli bir alan içinde yapılan en kısa yolculuk tıkırında gitmek (veya olmak veya yürümek),işler yolunda ve düzenli gitmek tıkırında,"Yolunda, düzen içinde" dolmalık biber,Dolma biber kızlı erkekli,Kız erkek karışık kalamata zeytini,Kalamata absorbe,Soğurma absorbe olmak,soğurulmak absorbe etmek,soğurmak kamet,Farz olan namazdan önce okunan iç ezan kameti artırmak,yüksek sesle konuşmak kamet getirmek,farz namazına durmak için iç ezan okumak göz altı,Yüzde gözlerin hemen altında bulunan bölüm burnu büyük,Kibirli (kimse) kayıt kabul,Bir yere başvuranların kayıt işlemini yapma katiyetle,Kesinlikle kazayağı,"Ispanakgillerden, yaprakları kaz ayağına benzeyen bir bitki (Chenopodium)" kazayağı,Açık turuncu renk gülgüli,Gül renginde olan kopyalayapıştır,Bilgisayar yazılımlarında seçilen bir metni veya nesneyi bir yerden kopyalayıp başka bir yerde de bulunmasını sağlama işlemi uçman,Pilot sabaha karşı,"Gecenin sabaha yakın zamanında, sabaha doğru" Peştu,Afgan halkı infaz masası,Yargıca suçu sabit olan kişilerin yakalanarak haklarında verilmiş olan kararın yerine getirilmesini sağlayan güvenlik birimi infaz memuru,Yargıca suçu sabit olan kişilerin yakalanarak haklarında verilmiş olan kararın yerine getirilmesini sağlayan güvenlik memuru infazcı,Öldürme veya cezalandırma işini yapan kimse zıkkımın kökü,Kızgınlık anında söylenen bir söz zıkkımın kökünü (veya pekini veya dibini) ye!,sunulan yiyeceği beğenmeyenlere söylenen bir söz insani yardım,"Doğal afet zamanlarında insanın temel gereksinimleri olan sağlık, barınma vb. konularda yapılan yardım" deprem konteyneri,"Doğal afet zamanlarında kullanılmak üzere gereksinim duyulabilecek çadır, battaniye, ilk yardım ve kurtarma malzemelerini barındıran, yerleşim merkezlerinde belirli noktalara konulan özel büyük dolap" enkaz eldiveni,Kalın kumaş ve deri karışımından yapılan ve enkaz kaldırmada kullanılan eldiven ameliyat eldiveni,"Ameliyat sırasında kullanılan genellikle kauçuktan yapılmış, ince eldiven" toz maskesi,Tozların boğaz yoluna kaçmasını engellemek amacıyla kullanılan özel maske ikaz yeleği,"Doğal afet zamanlarında enkaz kaldırılırken görevlilerin her an görülebilmeleri için giydikleri, fosforlu şeritleri bulunan yelek" düğmük,Düğüm düğmük atmak,düğümlemek çağla yeşili,"Olmamış, ham olan yeşil meyvenin rengi" yetmiş iki millet,Bütün insanlar oy,Çeşitli duyguları anlatmak için kullanılan bir seslenme sözü dış kapı,Binayı sokaktan ayıran giriş kapısı dış kapının mandalı,uzak akraba yakaza,Uyanıklık evrilme,Evrilmek işi evrilmek,Bir biçimden başka bir biçime doğal olarak dönmek kolpocu,Dalavereci kolpo,Bilardo oyununda vuruş kolpoya düşmek (veya gelmek),oyuna gelmek enjekte,İç itilmiş enjekte etmek,iç itmek ana konu,Tema apostrof,Kesme işareti numerik,Sayısal psikiyatrist,343 psikiyatr yükleme boşaltma,Bir malın taşıma araçlarına yüklenmesi ve taşıttan boşaltılması ring hattı,Bir toplu taşıma aracının ilk ve son durağının aynı nokta olduğu hat ritim saz,Bir müzik eserinin icrası sırasında ritmi belirgin olarak veren saz kalender meşrep,Düşünce ve davranışlarında kalender olan (kimse) romanlaşma,Romanlaşmak durumu romanlaşmak,Roman durumuna gelmek Romanolog,"Romen dilleri uzmanı, Romanist" röfleli,Değişik tonlarda boyanmış (saç) rölyefli,Kabartmalı ruhban sınıfı,Rahiplerin oluşturduğu dinsel sınıf eli dar,Maddi olarak sıkıntıda olan (kimse) eli dar (veya darda) olmak,para sıkıntısı içinde olmak eli kulağında,"Nerede ise olacak, çok yakında olması beklenilen" eli şakağında,"Düşünceli, kaygılı olan (kimse)" eli ayağı düzgün,"Bedence kusursuz olan, sakat olmayan (kimse)" eli yüzü düzgün,"Yüzüne bakılır, güzel (kimse)" potasyum permanganat,"Mikrop öldürücü olarak kullanılan, suda eriyiği menekşe renginde bulunan madde, permanganat" beş parasız kalmak,harcayacak parası olmamak beş parasız,Yoksul betimlemeli dil bilgisi,Betimsel dil bilgisi bocuk,Ortodokslarca kutlanan İsa'nın doğum yortusu bocuk domuzuna dönmek,çok semiz ve besili olmak boğaz tokluğuna,Karın tokluğuna hava tahmincisi,"Havanın gelecek gün veya hafta içindeki durumunu birtakım verilere dayanıp yaklaşık olarak ortaya koyan ve bunu haber kanallarına ileten kimse, meteorolog" okuma bayramı,Öğrenimin ilk yılında öğrencilerin okumaya başlamasını kutlamak amacıyla yapılan tören nefis izzeti,"Kişinin öz saygısı, kişiliği, yüceliği, onuru, izzetinefis" sineyimillete dönmek,bulunduğu makamı veya görevi terk edip halktan biri olmak sineyimillet,"Halk içi, halk kucağı" çıkkınlaşmak,"Kabarmak, şişmek" çıkkın,"Kabarık, şişkin" canı cebinde,Zayıf ahlaklı (kimse) canı sıkkın,Keyfi kaçmış (kimse) cibin,Sinek çam bölmesi,Çam yarması çam yarması,"İri yarı, koca gövdeli (kimse), çam bölmesi" müddea,İddia edilen tevkifat,Para konusunda kesintiler runik yazı,Run harflerinin kullanıldığı eski bir Germen yazısı Latin harfleri,Eski Roma dönemindeki yazı sistemine dayanan harflerin her biri yeni Türk harfleri,Türkiye Cumhuriyeti'nde 1928'den sonra Arap harfleri yerine kullanılmaya başlanan harfler Göktürk harfleri,"Genellikle VI-VIII. yüzyıllarda Orhun ve Yenisey bölgesindeki yazıtlarda kullanılan, Göktürklere özgü harfler" Uygur harfleri,"Uygurlara özgü, VIII. yüzyıldan sonra kullanılan harfler" çevre felaketi,Çevre kirliliğinin aşırı boyutlara varması rüzgârölçer,Yelölçer dandik,Düşük nitelikli girişimsel,Girişimle ilgili kısacası,"Kısa söylemek gerekirse, sözün kısası, elhasıl, velhasıl, hasılıkelam" kırtlama,Kıtlama kıtlama şekeri,Küçük parçalara ayrılarak çay içerken kullanılan sert şeker kesbî,"Sonradan elde edinilmiş, sonradan kazanılmış" kolonyal,Sömürgeyle ilgili çene yarıştırma,"Karşılıklı gevezelik etme, karşılıklı çene çalma" çiçeği burnunda,Yeni çil,Yeni ve parlak (para veya altın) dar,Yurt penceresiz,Penceresi olmayan eline ağır,Elinden çabuk iş çıkmayan (kimse) eline ayağına çabuk,"Hamarat, titiz, çalışkan (kimse)" eliyle,Aracılığıyla elçekli,Elçeği olan eteği belinde,Kıvrak ve hamarat (kadın) fi tarihinde,"Oldukça eski bir zamanda, bir zamanlar" sağ kol,Ordunun sağ tarafındaki kısım safçasına,Safça fen bilimleri,"Fizik, kimya, biyoloji gibi bilimlerin ortak adı" sağlık bilimleri,"Tıp, diş hekimliği, veterinerlik, eczacılık, hemşirelik vb. sağlık konularıyla ilgilenen bilim dallarının ortak adı" sağlık kontrolü,Muayeneden sonra hastalığın seyrinin kontrolü seleklik,Selek olma durumu sahne sanatları,"Gösteriye dayalı tiyatro, orta oyunu, dans vb. sanat dalları" gıcırı bükme,"Hemen yetiştirilen, iletilen" formüllü,Formülü olan gönlü yaralı,Aşkta karşılık görmeyen (kimse) göz göz,"Üzerinde birçok göz, delik bulunan" göz göz olmak,"üzerinde birçok göz, delik oluşmak veya bulunmak" gözü önünde,"yanında, yakınında" göz önünde tutmak (veya bulundurmak),"herhangi bir durumun nasıl bir sonuca yol açacağını hesaba katmak, dikkate almak" göz önünde,"Apaçık, belirgin, aşikâr olarak" göz (veya gözünün) önünde olmak,sürekli denetimi altında bulunmak güçbeğenir,"Her şeyden hoşlanmayan, zorlukla karar veren, müşkülpesent" gıcırdatılmak,Gıcırdatma işi yapılmak gıcırdatılma,Gıcırdatılmak işi helmeleşme,Helmeleşmek durumu helmeleşmek,Helme durumuna gelmek sebze meyve toptancısı,Kabzımal kapıda,Gelmek üzere zalimce,Acımasız Yalova kaymakamı,Kendini önemli kişi sanan kimse Agop,`Aptal aptal bakmak` anlamındaki Agop'un kazı gibi bakmak deyiminde geçen bir söz kirli çamaşır,Kirlenmiş giyecek kirli çamaşırlarını ortaya dökmek,"birinin ayıp, kusur veya suçlarını açıklamak, söylemek" Karaman,Türkiye'nin İç Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Karaman'ın koyunu sonra çıkar oyunu,bir şeye tam güvenmeyip ileride ne olacağı konusunda bilgi sahibi olunamadığı durumlarda kullanılan bir söz İsa,"`İyilik edeyim derken kimseyi memnun edemedi` anlamındaki İsa'yı küstürdü, Muhammed'i memnun edemedi atasözünde geçen bir söz" yeşil salata,"Küçük küçük doğranan marul, kıvırcık, aysberg, taze soğan, nane, tere ve salatalığa yağ ve limon karışımı eklenerek yapılan salata, yayla salatası" poşet çay,Sallama çay sallama çay,"Torbacık içinde sıcak suya daldırılarak yapılan çay, poşet çay, torba çay, daldırma çay" salon bitkileri,"Kapalı mekânlarda yetiştirilen, kaktüs, kauçuk, eltieltiyeküstü vb. süs bitkileri" sambacı,Samba yapan kimse salsa,Bir tür Güney Amerika dansı sandık gözlemcisi,"Yapılan seçimin kurallara uygun olup olmadığını sandık başında kontrol eden parti temsilcisi, sandık müşahidi" sandık müşahidi,Sandık gözlemcisi seçmen listesi,"Seçmen adlarının yazılı olduğu liste, seçmen kütüğü" sandık çevresi,Seçimlerde aynı sandığa oy atacak kişilerin tümü valör,Değer püsürüklük,Pısırıklık suzeni,Kasnağa gerilmiş kumaşa iğne veya tığla yapılan bir nakış türü masabaşında,"Uygulamaya yönelik olup olmadığına bakmaksızın tartışarak, konuşarak, görüşerek" barut kabağı,"Kurutulduktan sonra içine barut konulan küçük su kabağı, barutluk" kapan,Pazara satılmak üzere gelen yiyecek maddelerinin tartıldığı resmî büyük kantar ve bu kantarın bulunduğu yer don,At kılının rengi dil yarası,Gönül yarası Köktürk,Göktürk pasta çekmek,otomobilleri pasta ile parlatmak pasta,Otomobillerin gerçek renklerini ortaya çıkarmak ve parlatmak için kullanılan özel karışım buz pateni,"Buzla kaplı zemin üzerinde yapılan buz sporlarında kullanılan, altı çelik bıçaklı, özel ayakkabı" buz hokeyi,"Altışar kişilik iki takım arasında, buzla kaplı bir alanda, küçük, yassı, sert bir diski sopalarla vurup kaydırmaya dayanan bir tür oyun" buz dansı,Buzla kaplı bir zeminde zorunlu figürler ve serbest danslarla yapılan bir spor dalı çobanüzümü,Yaban mersini bunsuz,Bu olmaksızın öz ısı,Isınma ısısı libero,Son adam ciklet,Sakız tutarga,Sara tutarıklı,Saralı sargı bezi,"Keten veya pamuk ipliğinden üretilen ve mikroplardan arındırılmış şerit biçiminde kesilmiş, vücudun belli bir bölgesini sarmak için yapılmış bağ" sifin,Sarıağı zifin,Sarıağı sarımsaklanmak,Sarımsaklama işine konu olmak sarımsaklanma,Sarımsaklanmak işi karyağdılı,Üstünde beyaz benekler bulunan artçı sarsıntı,Artçı deprem ihraççı,İhracatçı satır arası,Yazı satırlarının arasında kalan mesafe böle,Teyze kızı kayıt dışı,"Herhangi bir biçimde yazılı belgesi olmayan, kayda geçmemiş" kayıt dışı ekonomi,Kayda geçirilmeyerek devletten gizlenen ve bu nedenle denetlenemeyen ticari işlem gönderim,"Birtakım bilgileri içeren, kişiden kişiye veya kurumlar arası bilginin geçişini sağlayan belge" dizelge,Liste beşamel,"Et yemekleri için tereyağı, un ve sütle yapılan bir sos türü" espresso,Kaynatılarak koyu kıvamlı duruma getirilen sert İtalyan kahvesi kapuçino,"Kremalı, sütlü İtalyan kahvesi" suşi,"İnce şerit biçimindeki yosun tabakasının içine çiğ balık, yağsız, tuzsuz haşlanmış pirinç ve özel baharat karışımının konulmasıyla hazırlanan Japon yemeği" sake,Pirinçten yapılan bir tür Japon rakısı tekila,Sert bir Meksika içkisi Şavak peyniri,Bir tür tulum peyniri savatlanma,Savatlanmak işi savatlanmak,Savatlama işi yapılmak bozulaşmak,Develer bir arada bağırmak bozulaşma,Bozulaşmak işi dobra,"İyi, güzel" şeytan taşlama,"Hac görevini yerine getiren Müslümanların, Mina adlı yerde Kurban Bayramı'nın birinci, ikinci ve üçüncü günü şeytana yedişer adet taş atmaları" yorgun mermi,Havaya sıkıldıktan sonra hızını kaybederek yere düşen mermi serseri kurşun,Kör kurşun maganda kurşunu,Serseri kurşun adı belirsiz,"Ünü olmayan, tanınmayan, kim ve ne olduğu bilinmeyen" adı sanı,Bir kimsenin kimliği adı sanı olmak,"bilinmek, tanınmak, ünlü olmak" adı üstünde,Adından da belli olduğu gibi adına,"Bir şeyin veya bir kimsenin namına, hesabına, yerine" adıyla sanıyla,"Bilinen ün ve niteliğiyle, ismiyle cismiyle" adam adama savunma,"Futbol, basketbol, hentbol vb. oyunlarda karşı takımdan tutmakla görevli olduğu oyuncuyu kollamaya, rahat hareket etmesini ve sayı yapmasını engellemeye dayalı savunma biçimi" adam kıtlığında,Adam yokluğunda adam yokluğunda,"İşe yarar kimselerin bulunmadığı durumda, adam kıtlığında" akla yakın,"Aklın benimseyebileceği, aklın kabul edebileceği nitelikte olan" akla yatkın,"Uygun, akıllıca, makul" akla zarar,"Karşılaşılan olumsuz durum üzerine hayret ve şaşkınlık bildiren bir söz, akla ziyan, akıllara seza, akıllara şifa, akıllara zarar, akıllara ziyan" akla ziyan,Akla zarar akıllara zarar,Akla zarar akıllara ziyan,Akla zarar aklı başında,Sürekli akıllı davranan aklı başında olmamak,iyi düşünebilir durumda olmamak aklı tam ayar,Akıllı ana kuyu,Bir ocakta ana çıkış ve havalandırmada kullanılan kuyu art elden,Birini oyalayıp ondan gizli olarak ay parçası,Çok güzel (kadın veya kız) ayağı uğurlu,Geldiği yere uğur getirdiğine inanılan (kimse) ayağı üzengide,Hemen yola çıkmak üzere olan ayıp yerler,Vücutta örtülü tutulması gereken yerler kaba su,"Kireçli, içilemeyen ve sabunu köpürtmeyen su" iç ısı,Yer yuvarlağının içindeki ısı iç göç,Bir ülke sınırları içinde genellikle küçük yerleşim bölgelerinden büyük kentlere geçici veya sürekli kalmak üzere göç etme hiposantır,Deprem ocağı deprem ocağı,"Deprem dalgalarının başladığı nokta, hiposantır" göl bilimi,"Göllerde araştırma yapan bilim dalı, limnoloji" geodezi,Yer yuvarlağının büyüklüğü ve biçimi ile ilgili ölçme yollarını ve haritaların yapılmasında temel değerleri veren bilim dalı fön,Sıcak veya soğuk hava üfleyen bir aletle saçı kurutup biçim vererek tarama fön çekmek,aletle saçı kurutup biçim vererek taramak fitocoğrafya,Bitki coğrafyası çoklu,İçinde birden çok işlev barındıran belediye zabıtası,"Kanunlarla belediyeye verilmiş emir ve yasakları belediye sınırları içerisinde takip etmekle görevli kolluk kuvveti, belediye polisi" mezar soyguncusu,"Ölüyle birlikte gömülen değerli eşyaları çalan kimse, ölü soyucu, kefen soyucu, nebbaş" ölü soyucu,Mezar soyguncusu kefen soyucu,Mezar soyguncusu nebbaş,Mezar soyguncusu büyümseme,Büyükseme kar topu,"Elle top biçiminde sıkıştırılmış, eğlence amacıyla karşılıklı atılan kar topağı" erupsiyon,Yanardağın püskürmesi deprem ortası,"Depremin gerçekleşmesine neden olan fay kırılmasının tam olarak gerçekleştiği yer, merkez üs, episantır" episantır,Deprem ortası deniz yüksekliği,Yeryüzünün bir noktasının deniz yüzeyine olan dikine uzaklığı dazkır,"Ot bitmeyen, tuzlu, kıraç, kurak, yarı bozkır, yarı çöl özelliği gösteren yer" dazkırlaşmak,Doğal olaylar veya insanların etkisiyle yeryüzü bölgesi çıplaklaşmak ve kelleşmek dazkırlaşma,Dazkırlaşmak durumu dalga oyuğu,"Dik kıyılarda yarın alt bölümünde bulunan, dalgaların çarparak oydukları in biçimli oyuk" dağ bilimi,"Yeryüzü biçimlerini genellikle de dağların özelliklerini ve dış görünüşlerini inceleyen bilim, orografya" orografya,Dağ bilimi çöl iklimi,"Yıllık yağış oranının çok düşük, gece ile gündüz arasındaki ısı farkının fazla olduğu iklim" çöküntü gölü,Yer altındaki mağaraların ve oyukların tavanlarının çökmesiyle meydana gelen çanaklarda suların birikmesiyle ortaya çıkan göl çökerti,Su içinde yüzer veya erimiş durumda bulunan maddelerin elverişli koşullar altında dibe çökerek tortullaşması olayı çökerti sekisi,İçinde erimiş maddelerin bulunduğu sularda çökertilerin oluşturduğu basamak bulancak,Genellikle bulanık akan su briz,Meltem aeroloji,Hava araştırmaları bilimi agronomi,Çiftçilikle ilgili bilgilerin araştırıldığı bilim dalı artık göl,"Önceden denizken kurumalar, çekilmeler yüzünden göl durumuna gelmiş yer" fenoloji,Belirti bilimi belirti bilimi,"Bitkilerin yıl içinde büyüme ve gelişmelerinde görülen değişikliklerle iklim olayları arasında ilgi kurarak bundan sonuç çıkaran bilim, fenoloji" başı dertte,"Çözülmesi güç, sıkıntılı bir durumda olan" bayramda seyranda,"Seyrek olarak, ara sıra" bayramdan bayrama,"Seyrek olarak, ara sıra" bayramlık ağız,"`Kaba konuşmak, küfretmek` anlamlarında bayramlık ağzını açmak deyiminde geçen bir söz" bazısı,"Birtakımı, kimi, kimisi" bey kardeş,Erkekler için kullanılan bir seslenme sözü boncuk boncuk,Yuvarlak bugün yarın,"Çok yakında, nerede ise" bugüne bugün,Bilindiği gibi bugünlerde,"İçinde bulunduğumuz zamanda, bu birkaç gün içinde" bulgurlu,Bulguru olan canıgönülden,"İçtenlikle, çok isteyerek, canıyürekten" canıyürekten,Canıgönülden sever,Seven (kimse) matruşka,"Özellikle Rusya'dan dünyaya yayılan, tahtadan yapılmış iç içe bebeklerden oluşan süs eşyası" oryantiring,Yönbul atanmış,Atama ile işbaşına gelen seçilme hakkı,Herhangi bir seçimde seçilebilme hakkı yönbul,"Her türlü arazide harita ve pusula yardımıyla katılımcıların denetim noktalarını bulmaya çalıştıkları bir doğa sporu, oryantiring" sedef kakmalı,Sedef kakması olan sekilenmek,"Seki durumuna getirilmek, teraslanmak" sekil,"At, eşek ve sığırların ayaklarında bileğe veya dize kadar çıkan beyazlık, seki (II)" sekitmek,Sektirmek sekitme,Sekitme işi öfkesi burnunda,Çok öfkeli (kimse) öksemek,"Özlemek, göreceği gelmek, istemek" önünden,-den biraz önce örgüleme,Örgülemek işi örgülemek,Örgü durumuna getirmek mücahede,"Çalışma, gayret" hilkat garibesi,Bedeninde doğuştan normal olmayan gariplikler bulunan kimse müstehap,"Hoşa giden, sevilen, beğenilen" efdal,Erdemli kündekâri,Kakmacılık sıcaklama,Sıcaklamak işi sıcaklamak,Sıcaktan bunalmak fıtır sadakası,Fitre uluslaşma,Uluslaşmak durumu uluslaşmak,Milletleşmek milletleşme,Milletleşmek durumu milletleşmek,Millet durumuna gelmek müebbet hapis,Ömür boyu süren hapis cezası fırsat eşitliği,Sunulan olanaklardan herkesin ayrım yapılmaksızın eşit biçimde yararlanması bütünleşik,"Birbiriyle bağlantılı duruma getiren, tümleşik" sersemleşme,Sersemleşmek durumu sersemleşmek,Sersem duruma gelmek gizli servis,İstihbarat servisi ünsüz tekleşmesi,"Bir kelimenin içindeki çift ünsüzden birinin düşmesi, tekleşme: kassap > kasap, sarraç > saraç vb" set üstü ocak,Alt bölümünde fırın yerine bulaşık veya çamaşır makinesi gibi beyaz eşya bulunan ocak sevap,Doğru hatasıyla sevabıyla,"Yanlışlarıyla doğrularıyla, her şeyiyle" sevabına,Maddi karşılık beklemeden sadece sevap kazanmak üzere timsah gözyaşları,Sahte gözyaşları iş gezisi,"Karşılıklı iş ilişkilerini düzenlemek amacıyla bir ülke veya şehre yapılan seyahat, çalışma gezisi, iş seyahati" iş seyahati,İş gezisi açığa alma,Açığa almak işi açmacılık,Açmacının yaptığı iş adam sendeci,"Önemsemeyen, vurdumduymaz davranışlar içinde olan" borazan kuşu,"Güney Amerika'da yaşayan, mavi ve yeşil metalik yansımalı bir kuş, agami" ağır aksak,Yavaş donanma gecesi,"Bayramlarda, sevinçli günlerde bayrak, ışık kullanılarak, havai fişek atılarak yapılan şenlik, donanma, donanma şenliği" akva,Bir tür sırmalı ve köstekli bıçak ana rahmi,Döl yatağı ana rahmine düşmek,döl yatağında cenin oluşmak araz,İlinek atbaşı (beraber) gitmek (veya gelmek),eşit durumda olmak atbaşı,"Eşit, birlikte, başa baş" rahleitedris,Birinin bilgisi ve görgüsü altında alınan eğitim rahleitedrisinden geçmek,birinden eğitim almak çantada keklik,"Ele geçirilmesi, elde edilmesi kolay olan, torbada keklik" çoktan,"Çok zaman önce, çok zamandan beri, öteden beri, uzun süreden beri" dersbaşı,Öğrencilerin tatil sonrası yeni öğretime başlaması dersbaşı etmek (veya yapmak),tatil sonrası öğrenciler yeni öğretime başlamak dikbaşlılık,"Dikbaşlı olma durumu, dikkafalılık" dile kolay,Anlatılması kolay ancak yapılması veya katlanılması çok güç durmuş oturmuş,"Olgun, davranışları tutarlı (kimse)" durmuş oturmuşluk,Durmuş oturmuş olma durumu eski göz ağrısı,Eski sevgili kardan adam,Eğlenmek amacıyla insana benzetilerek yapılan kardan heykel panelist,Panelde konuşmacı olan kimse kimi vakit,Ara sıra belirtke tablosu,Bir konu hakkındaki açıklayıcı bilgilerin bulunduğu tablo diyafon,"İş yerlerinde, apartmanlarda, taksi duraklarında kısa süreli karşılıklı konuşmayı sağlayan araç" muvafakatname,İzin verildiğine ilişkin üzerinde bilgi bulunan yazılı belge slap,Büyük yassı levha klonlamak,Kopyalamak klonlama,Kopyalama klon,Kopya nanobakteri,Son derece küçük bakteri kök hücre,"İnsan vücudunu oluşturan, sınırsız bölünme, her türlü vücut hücresine dönüşme ve yeni görevler üstlenme imkânına sahip ana hücre" atlama çizgisi,Tek adım veya üç adım atlama yarışmalarında sıçramadan önce ayağın son olarak konulduğu çizgi adam adama,Gölge gibi izleyerek bâtın,İç Karadeniz,Çok düşünceli ve durgun görünen kimseler için kullanılan `Karadeniz'de gemilerin mi battı?` deyiminde geçen bir söz takometre,Hızölçer takograf,Hızölçer geri kafalılık,Geri kafalı olma durumu geri zekâlılık,Geri zekâlı olma durumu avunulmak,Avunma işi yapılmak avunulma,Avunulma işi ürkütülmek,Ürkütme işi yapılmak ürkütülme,Ürkütülmek işi ürkütülüş,Ürkütülme işi yarı resmî,Tam resmî olmayan bungunluk,Sıkıntı fokus,Odak jiletleme,Jiletlemek işi jiletlemek,Vücudun çeşitli yerlerini jiletle kesmek aynılaşma,Aynılaşmak durumu aynılaşmak,"Aynı, benzer duruma gelmek" sahihlik,Gerçeklik eninde sonunda,Önünde sonunda sorgu kutusu,"Genel ağda sorgulanacak, aranacak sözün yazıldığı küçük kutu" sıra gecesi,Güneydoğu Anadolu'da genellikle kış gecelerinde her hafta bir kişinin evinde olmak üzere yapılan sazlı sözlü eğlence sıra saygı,Geleneklere uygun olarak karşılıklı gösterilen saygı sıra saygı gözetmek,karşılıklı saygı göstermek töre cinayeti,"Bazı bölgelerde geleneksel anlayışlara uymama sebebiyle genellikle genç kız veya kadınların ailesinin kararıyla yine aileden biri tarafından öldürülmesi, namus cinayeti" namus cinayeti,Ahlak ve onuruna ters düşen bir durumdan kurtulmak için işlenen cinayet akıl kârı,"Akla uygun olan, akla yatkın olan" akıl kârı olmamak,akıllı bir kişinin yapacağı iş olmamak müjgân,Kirpik akrep,"Akreplerden, sıcak ve nemli yerlerde yaşayan, kıvrık ve kalkık kuyruğunda zehirli iğnesi olan bir tür böcek, kuyruklu (Scorpio)" akrep gibi,her fırsatta sözleriyle başkalarını inciten veya onlara kötülük eden sıkı fıkılık,Sıkı fıkı olma durumu tek taraflılık,Tek taraflı olma durumu tek yanlılık,Tek yanlı olma durumu tek yönlü,Tek yönü olan tek yönlülük,Tek yönlü olma durumu çok yönlülük,"Çok yönlü olma durumu, çok taraflılık" çok taraflı,Çok yönlü çok taraflılık,Çok yönlülük ansiklopedik bilgi,Ansiklopedide yer alacak nitelikte olan ayrıntılı bilgi toplaşık,"Bir araya getirilmiş, toplu hâle getirilmiş" ara konakçılık,Ara konakçı olma durumu askerlik şubesi,Yurttaşları askere alma işiyle görevli birim tırıvırı,"Misina ağından çeşitli boyutlarda örülmüş, ucuna kurşun ağırlık takılan av malzemesi" tırı vırı,"Değersiz, boş" altın adam,Başarılı kimse altın yürekli,"İyi niyetli, merhametli (kimse)" altın yürekli olmak,"çok iyi niyetli, merhametli olmak" baptist,Protestan mezhebine bağlı kimse bayıltılmak,Bayıltma işi yapılmak bayıltılma,Bayıltılmak işi âlemcilik,Âlemci olma durumu alemcilik,Alemcinin yaptığı iş harabi,"Meyhaneye giden, âlemci" ön proje,Bir projenin hazırlanmış ilk biçimi ilk tasarım,Bir tasarımın hazırlanmış ilk biçimi mânici,Mâni söyleyen kimse mânicilik,Mâni söyleme işi heterodoks,Kabul edilmiş din kurallarına aykırı genelci,Genele uygun davranan kimse genelcilik,Genelci olma durumu olgusal,Olguya ilişkin olgusallık,Olgusal olma durumu Caferilik,Caferi olma durumu efektif alış,Bir yabancı para biriminin ulusal para birimi türünden belirlenen fiyatıyla alımı efektif satış,Bir yabancı para biriminin ulusal para birimi türünden belirlenen fiyatıyla satışı efektif kur,Efektif dövizin ulusal para birimi karşılığı efektif talep,Bir malı satın alma gücüne sahip olanın satın alma gücü ile desteklenen isteği efektif döviz,Yabancı ülkelerin nakit biçimindeki para birimi çeşme başı,Çeşmenin etrafı pınar başı,Pınarın etrafı geniş çaplı,"Ayrıntılı, bütün yönleri içine alan" merkez parti,Görüş açısından uç noktalarda olmayan siyasi kuruluş sıradanlaşmak,Bayağılaşmak sıradanlaşma,Bayağılaşma elimine,"`Elemek` anlamındaki elimine etmek, `elenmek` anlamındaki elimine olmak (veya edilmek) birleşik fiillerinde geçen bir söz" eliminasyon,Eleme ucubik,"Çok acayip, garip, uçuk kaçık" folyo,Folyo kâğıdı Ahfeş,`Söylenen sözü anlamadan kafa sallayarak onaylamak` anlamında Ahfeş'in keçisi gibi başını sallamak deyiminde geçen bir söz ahi,Kardeş aktüelleşme,Güncelleşme aktüelleştirme,Güncelleştirme alaylı,"Gösterişli, görkemli, debdebeli" Allahsız,"Tanrı'yı tanımayan, Tanrı'nın varlığına inanmayan, Tanrısız" allahsızlık,"Acımasız olma, insafsız olma, vicdansız olma" arifane ile,ortaklaşa arifane,Yiyeceği ortaklaşa sağlanan (toplantı) askısız,Askısı olmayan beş beter,Besbeter baharatlandırma,Baharatlandırmak işi basmakalıplaşma,Basmakalıplaşmak durumu başbayilik,Başbayi olma durumu başdümencilik,Başdümenci olma durumu başeksperlik,Başeksper olma durumu başgardiyanlık,Başgardiyan olma durumu başhakemlik,"Başhakem olma durumu, başyargıcılık" başhosteslik,Başhostes olma durumu başimamlık,Başimam olma durumu başkaldırmak,"Ayaklanmak, isyan etmek" başkaldırı,"Herhangi bir amaçla kurulu düzene veya devlet güçlerine karşı gelme, başkaldırma, ayaklanma, isyan" bayatsıma,Bayatsıma durumu beberuhi,"Sevimsiz, budala, bücür erkek" Bedevi,Bedevilik tarikatından olan derviş Bedevilik,XIII. yüzyılda kurulan bir Sünni tarikatı bestecilik,"Bestecinin yaptığı iş, bestekârlık, kompozitörlük" beyazlatılma,Beyazlatılmak işi yan yol,"Otoyolların kenarında, yerleşim alanları arasında gidiş gelişi sağlayan, ayrılmış özel yol" çakra,İnsan bedeninde bulunan enerjiyi tüm vücuda dağıtan enerji noktaları şıp şıp,`Şıp` sesi çıkararak âdem,"İnsan, insanoğlu, adam" akortsuzlaşma,Akortsuzlaşmak durumu akortsuzlaştırma,Akortsuzlaştırmak işi amatörce,Amatör gibi azıtılma,Azıtılmak işi bellenme,Bellenmek (I) işi bellenme,Bellenmek (II) işi Bizans oyunu,Alavere dalavere bulanıklaştırma,Bulanıklaştırmak işi bunma,Bunmak durumu burunlama,Burunlamak işi buydurma,Buydurmak işi çengellenme,Çengellenmek durumu çıfıt,"Hileci, düzenbaz" çıfıtlık etmek,"hile yapmak, düzenbazlık etmek" çıfıtlık,"Hilekârlık, düzenbazlık" çitilme,Çitilmek işi çoksama,Çoksamak işi birçokları,Çok sayıda olan kimse veya şey dehletme,Dehletmek işi denklenme,Denklenmek işi dinçlenme,Dinçlenmek durumu filmleştirme,Filmleştirmek işi Finlandiyalı,Finlandiya halkından veya bu halkın soyundan olan kimse Frenkleştirme,Frenkleştirmek işi geçersizleştirme,Geçersizleştirmek durumu gerçeğe uygun,Gerçeğe uyan gömüleme,Gömülemek işi göyme,Göymek işi güllabicilik,Güllabinin (I) yaptığı iş haçlama,Haçlamak işi hüsnütalil,"Herhangi bir olayı, asıl sebebinden daha başka bir sebebin genellikle de daha güzel bir sebebin sonucu olarak gösterme sanatı" ilişkilendirme,İlişkilendirmek işi ilsizleşme,İlsizleşmek durumu kamçılaşma,Kamçılaşmak durumu kanserleştirmek,Bir organı kanser durumuna getirmek joker,Bazı kâğıt veya taş oyunlarında istenen kartın veya taşın yerine konabilen kart Kavuklu,"Orta oyununda hikâyeyi anlatıp asıl görevi üstlenen, espri ve komiklik yapan kişi" kementleme,Kementlemek işi konutlanma,Konutlanmak durumu kurumsallaştırma,Kurumsallaştırmak işi kurumsallaştırmak,Kurumlaşmasını sağlamak kutlulama,Kutlulamak işi Letonyalı,Letonya halkından olan kimse Malezyalı,Malezya halkından olan kimse masallaştırma,Masallaştırmak işi Mevla'sına kavuşmak,ölmek Mevla,Tanrı Millî Mücadele,"I. Dünya Savaşı sonunda düşman işgaline karşı Atatürk'ün Samsun'a çıkmasıyla tam bağımsızlık amacına yönelik olarak başlatılan, işgalcilerin ve iş birlikçilerinin yenilgisi sonrasında Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ve Lozan Antlaşması ile sonuçlanan askerî ve siyasi dönem" Moldovalı,Moldova halkından olan kimse öyküleştirme,Öyküleştirmek işi ruziklenme,Ruziklenmek durumu sahiplenme,Sahiplenmek işi sekilenme,"Sekilenmek durumu, teraslanma" semerletme,Semerletmek işi semerletmek,Semer taktırmak senetleşme,Senetleşmek işi sonuçlandırılma,"Sonuçlandırılmak işi, neticelendirilme" sonuçlandırılmak,"Sonuca ulaştırılmak, neticelendirilmek" soyutlaşma,Soyutlaşmak durumu soyutlaştırma,Soyutlaştırmak durumu destekçi,"Destek veren, destek olan kimse" ker,"Kuvvet, kudret" böcekçilik,Böcekçinin yaptığı iş hücreli,Hücresi olan tepindirme,Tepindirmek işi tıraşlanma,Tıraşlanmak işi ticani,"Yobaz, gerici" ticanilik,"Yobazlık, aşırı gericilik" tutkallanma,Tutkallanmak durumu tutkallanmak,Tutkallı duruma gelmek uğunma,Uğunmak işi üstsüz,Belden üst kısmında giysi olmayan ütületme,Ütületmek işi ütületmek,Ütülü duruma getirtmek vasıflılık,Vasıflı olma durumu vasıfsızlık,Niteliksiz olma durumu vırıldanma,Vırıldanmak işi vırıldanmak,Kendi kendine sürekli konuşmak yasma,Yasmak işi yenilikçilik,Yenilikçi olma durumu yosunlaşma,Yosunlaşmak durumu yosunlaşmak,Yosunlu duruma gelmek tavizkâr,Ödüncü gözeli,Gözesi olan bunsuz,Sıkıntısız canı burnunda,Çok yorgun ve bezgin cebel,Dağ terapist,Tedavici transparan,Şeffaf cihetiyle,"-den dolayı, -den ötürü, sebebiyle" cönk,"Saz şairlerinin, kendilerinin veya başkalarının şiirlerini derledikleri, uzunlamasına açılan, deri kaplı defter, sığırdili" öğle arası,Öğle tatili çifte kavrulmuşluk,Çifte kavrulmuş olma durumu açığa alınma,Açığa alınmak işi aforozlanma,Aforozlanmak işi aforozlanmak,Aforozlama işi yapılmak aklıevvellik,Aklıevvel olma durumu aklıselimlik,Aklıselim olma durumu aksesuarcılık,Aksesuarcının yaptığı iş albenisiz,Alımsız alevsiz,Alevi olmayan alkolsüz,Alkolü olmayan ambalajlanma,Ambalajlanmak durumu ambalajlanmak,Ambalajlı duruma gelmek andavallılık,Andavallı olma durumu angaryacılık,Angaryacı olma durumu anıtlı,Anıtı olan anıtsız,Anıtı olmayan anormalleştirme,Anormalleştirmek işi anormalleştirmek,Anormal duruma getirmek antrenörlü,Çalıştırıcılı antrenörsüz,Çalıştırıcısız antsız,Ant içilmemiş arabasız,Arabası olmayan argolu,İçinde argo söz bulunan argosuz,İçinde argo söz bulunmayan arşivlenme,Arşivlenmek işi arşivlenmek,Arşiv yapılmak askıcılık,Askıcının yaptığı iş aşırmacı,Başkasına ait olan bir şeyi izinsiz alan kimse atılımcılık,"Atılımcı olma durumu, hamlecilik" avareleştirme,Avareleştirmek işi avareleştirmek,Avare duruma getirmek ayırttırma,Ayırttırmak işi ayırttırmak,Ayırtma işini yaptırmak aymazlaşma,Aymazlaşmak durumu aymazlaşmak,Aymaz duruma gelmek ayrıntısız,"Ayrıntısı olmayan, teferruatsız, detaysız" azıksız yola çıkanın iki gözü el torbasında olur,"`ileride gereksinim duyacağı şeyleri zamanında hazırlamayan kişi, hazırlık yapan diğer insanlardan yardım bekler` anlamında kullanılan bir söz" azıksız,Azığı olmayan azimsiz,Azmi olmayan "dediğim dedik, öttürdüğüm (veya çaldığım) düdük",bir insanın sözünde direndiğini anlatan bir söz dediği dedik,"Her istediğini yaptıran, söylediği sözden dönmeyen (kimse)" babaannelik,Babaanne olma durumu anneannelik,Anneanne olma durumu bahçıvansız,Bahçıvanı olmayan balgamsız,Balgamı olmayan barizleştirme,Barizleştirmek durumu barizleştirmek,Bariz duruma getirmek battaniyesiz,Battaniyesi olmayan bavulsuz,Bavulu olmayan benzeştirme,Benzeştirmek işi benzeştirmek,Benzer duruma getirmek bilgilendirilme,Bilgilendirilmek işi bilgilendirilmek,Bilgilendirme işi yapılmak bilgisayarlaşma,Bilgisayarlaşmak durumu biriktirilme,Biriktirilmek işi biriktirilmek,Biriktirme işi yapılmak birleştirilme,Birleştirilmek işi birleştirilmek,Birleştirme işi yapılmak bitiştirilme,Bitiştirilmek işi bitiştirilmek,Bitiştirilme işi yapılmak borusuz,Borusu olmayan boyunlandırma,Boyunlandırmak durumu boyunsuz,Boynu olmayan bölmesiz,Bölme ile ayrılmamış bölüştürülme,Bölüştürülmek işi bölüştürülmek,Bölüştürme işi yapılmak briyantinsiz,Briyantin sürülmemiş bulandırılma,Bulandırılmak işi bulandırma,Bulandırmak işi bulatma,Bulatmak işi bulundurulma,Bulundurulmak işi bulundurulmak,Bulundurma işi yapılmak bungunlaştırma,Bungunlaştırmak durumu bungunlaşma,Bungunlaşmak durumu bungunlaşmak,Sıkıntılı duruma gelmek burcuma,Burcumak işi bürgüsüz,Bürgüsü olmayan büyümsemek,Büyüksemek cazibeleştirme,Cazibeleştirmek işi cevaplanma,"Cevaplanmak işi, yanıtlanma" cevaplanmak,"Cevaplama işi yapılmak, yanıtlanmak" cızırtısız,"Cızırdamayan, cızırtısı olmayan" coşkusuz,Coşkusu olmayan curcunasız,"Gürültüsüz, şamatasız" çapkıma,Çapkımak işi çarşısız,Çarşısı olmayan çatalsız,Çatalı olmayan çatırtısız,Çatırtısı olmayan çeliksiz,Çeliği olmayan çemensiz,Çemeni olmayan çepelsiz,"İçinde sap, taş, toprak vb. yabancı madde bulunmayan" çentiksiz,Üzerinde çentik bulunmayan çepersiz,Çeperi olmayan çerçevelettirme,Çerçevelettirmek işi çerçevelettirmek,Çerçeveleme işini yaptırmak çervişsiz,Çervişi olmayan çeşnisiz,Çeşnisi olmayan çetrefilleştirme,Çetrefilleştirmek işi çetrefilleştirmek,Çetrefil duruma getirmek çıkkınlaşma,Çıkkınlaşmak işi çırasız,Çırası olmayan çızıktırma,Çiziktirme çiftesiz,Çiftesi bulunmayan çikolatasız,Çikolatası olmayan çirişsiz,Çiriş sürülmemiş çiziksiz,Çiziği olmayan çöğme,Çöğmek işi çökerme,Çökermek işi çömme,Çömmek işi çuhasız,Çuhası olmayan dili yatkın,Yabancı bir dili kolaylıkla öğrenme yeteneği olan dilseverlik,Dilsever olma durumu Dimyat,`Aşırı hırs göstererek elindekini de yitirmek` anlamındaki Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak deyiminde geçen bir söz dip bucak,Ayrıntılı bir biçimde davranılma,Davranılmak işi davranılmak,Davranma işi yapılmak debdebesiz,Debdebesi olmayan değişimsiz,Değişme özelliği göstermeyen delikanlılaşma,Delikanlılaşmak işi delikanlılaşmak,Delikanlı olmak desturlu,İzni olan dinamikleştirme,Dinamikleştirmek dinamikleştirmek,Dinamik duruma getirmek dincelme,Dincelmek işi dingilsiz,Dingili olmayan dinli,Dinî inancı olan dipçikletme,Dipçikletmek işi dipçikletmek,Dipçikleme işini yaptırmak diplomasızlık,Diplomasız olma durumu direksiz,Direği olmayan ditilme,Ditilmek işi divaneleştirme,Divaneleştirmek işi divaneleştirmek,Divane duruma getirmek dizdirilme,Dizdirilmek işi dizdirilmek,Dizdirme işi yapılmak doğaseverlik,Doğasever olma durumu doğrusuz,Doğrusu olmayan doygunlaşma,Doygunlaşmak işi döşeksiz,Döşeği olmayan dramatikleştirme,Dramatikleştirmek işi dramatikleştirmek,Dramatik duruma getirmek dualı,İçinde dua olan duasız,"Dua okumayan, dua etmeyen" doğru orantı,Birbirine bağlı olan ve biri arttığında öteki de artan iki büyüklük arasındaki bağıntı doymak,"İsteği kalmayıncaya kadar yemek, açlığı kalmamak" efsanesiz,Efsanesi olmayan eğilimsiz,Eğilimi olmayan elletme,Elletmek işi elletmek,Elleme işini yaptırmak endazeli,Ölçülü endeksletme,Endeksletmek işi endeksletmek,Endekse bağlatmak engelletme,Engelletmek işi engelletmek,Engel olmak enseletme,Enseletmek işi enseletmek,Enseleme işini yaptırmak eriştirilme,Eriştirilmek işi eriştirilmek,Eriştirme işi yapılmak eş güdümlülük,Eş güdümlü olma durumu etiketletme,Etiketletmek işi etiketletmek,Etiketleme işini yaptırmak evirtme,Evirtmek işi evrenselleştirilme,Evrenselleştirilmek işi evrenselleştirilmek,Evrensel duruma getirilmek eyerletme,Eyerletmek işi eyerletmek,Eyerleme işi yaptırılmak ezberlettirme,Ezberlettirmek işi ezberlettirmek,Ezberleme işi yaptırmak eyitme,Eyitmek işi burnu havada,Çok kibirli facialaştırma,Facialaştırmak işi facialaştırmak,Facia durumuna getirmek façetasız,Üzerinde façetaları bulunmayan falakasız,Falakası olmayan faturalatma,Faturalatmak işi faturalatmak,Faturalama işini yaptırmak feracesiz,Ferace giymemiş olan feyzalma,Feyzalmak işi fırfırsız,Fırfırı olmayan fısfıslatma,Fısfıslatmak işi fısfıslatmak,"Koku, ilaç vb. sıvıları püskürttürmek" fıslatmak,Fıslama işini yaptırmak fıstıklama,Fıstıklamak işi figürsüz,Figürü olmayan fişeksiz,İçinde fişeği bulunmayan fişletme,Fişletmek işi fişletmek,Fişleme işini yaptırmak fişsiz,Fişi olmayan fiyaskolu,Fiyasko veren fiyaskosuz,Fiyasko vermeyen fosfatlatma,Fosfatlatmak işi fosfatlatmak,Fosfatlama işini yaptırmak formatsız,Bilgisayarda kullanılabilir duruma getirilmemiş formülsüz,Formülü olmayan fosfatsız,İçinde fosfat olmayan betelenme,Betelenmek işi bir düzine,Çok gacırtılı,Gacırtısı olan gacırtısız,Gacırtısı olmayan galericilik,Galericinin yaptığı iş gametsiz,Gameti olmayan galvanizsiz,Galvanizlenmemiş gamlandırma,Gamlandırmak işi gamlandırmak,Gamlı duruma getirmek garipsenme,Garipsenmek işi garipsenmek,Garipseme işi yapılmak gardıropçuluk,Giydiricilik garnitürsüz,Garnitürü olmayan gazapsız,"Öfkeli, kızgın, hiddetli olmayan" gececilik,Gececi olma durumu geleneksiz,"Geleneği olmayan, geleneklere dayanmayan" genelme,Genelmek işi gergisiz,Gergisi olmayan gerillalaşma,Gerillalaşmak işi gırgırlatma,Gırgırlatmak işi gırgırlatmak,Gırgırlama işini yaptırmak gizletme,Gizletmek işi gizletmek,Gizleme işini yaptırmak golcülük,Golcü olma durumu golfçülük,Golfçünün yaptığı iş gollü,Golü olan golsüz,Golü olmayan gondolculuk,Gondolcunun yaptığı iş göğüslenme,Göğüslenmek işi göğüslenmek,Göğüsleme işi yapılmak gönüllendirme,Gönüllendirmek işi gönüllendirmek,Gönüllenmesine sebep olmak gördürtme,Gördürtmek işi gördürtmek,Gördürme işini yaptırmak gurklama,Gurklamak işi gübreletme,Gübreletmek işi gübreletmek,Gübreleme işini yaptırmak güdümsüz,Güdümü olmayan gümbürtüsüz,Gümbürtüsü olmayan günülenme,Günülenmek işi günülenmek,Günüleme işi yapılmak güreştirilme,Güreştirilmek işi güreştirilmek,Güreştirme işi yapılmak gürleştirme,Gürleştirmek işi gürleştirmek,Gürleşme işi yaptırılmak ecel şerbeti,`Ölmek` anlamındaki ecel şerbeti içmek deyiminde geçen bir söz eğri çehreli,Asık suratlı eğri yüzlü,Asık suratlı asık surat,Asık suratlı ekmek kırıntısı,Ekmek ufağı vaziyet,El koyma vaziyet etmek,el koymak el kazanıyla aş kaynamaz,"`önemli bir iş, başkalarının yardımıyla başarılamaz, iş her an yarıda kalabilir` anlamında kullanılan bir söz" el kazanıyla aş kaynatmak,başkasının hazırladığı imkânları kendi hesabına kullanarak iş çevirmek el yumruğu yemeyen kendi yumruğunu değirmen taşı sanır,"`deneyimsiz kişi kendisinin herkesten üstün olduğunu, her işi yapabileceğini sanır` anlamında kullanılan bir söz" el iyisi olmak,"yakın çevresine değil, yabancılara yardımcı olmayı sevmek" elin ağzı torba değil ki büzesin,`başkalarının söyleyeceklerine engel olamazsınız` anlamında kullanılan bir söz "elden vefa, zehirden şifa",`zehirden şifa beklenilmeyeceği gibi yabancılardan da yardım ve iyilik beklenmez` anlamında kullanılan bir söz ele güne karşı,"yabancılara, herkese karşı" "ele verir talkını (veya telkini), kendi yutar salkımı",`kendisinin inanmadığı ve tutmadığı öğütleri başkalarına kolayca verir` anlamında kullanılan bir söz "elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz","`kişi yalnızca kendi kazancına güvenmeli, başkasının yardımını beklememelidir` anlamında kullanılan bir söz" el ile gelen düğün bayram,"`herkese birden gelen sıkıntı ve felakete katlanmak, yalnızca bir kişiye gelene katlanmaktan daha kolaydır` anlamında kullanılan bir söz" el elin eşeğini türkü çağırarak arar,"`insanın kendi sıkıntı ve sorunlarına başkaları gereken önemi vermez, gerektiği kadar ilgilenmez` anlamında kullanılan bir söz" "el için kuyu kazan, evvela kendisi düşer","`başkasına tuzak hazırlayan kimse, bu tuzağa ondan önce kendisi düşer` anlamında kullanılan bir söz" "el için yanma nâra, yak çubuğunu bak keyfine",`başkalarının derdini kendine sorun yapıp da kendi rahatını ve düzenini bozma` anlamında kullanılan bir söz el,"Yakınların dışında kalan kimse, yabancı" "el ağzına bakan, karısını tez boşar","`kişi, özel hayatı ile ilgili ciddi konularda başkasının düşüncesiyle değil kendi düşünceleriyle karar vermelidir` anlamında kullanılan bir söz" el arı düşman gayreti,`dosta düşmana karşı küçük düşmemek için çaba gösterme` anlamında kullanılan bir söz el elin aynasıdır,`kişi kendi özelliklerini zaman zaman yabancıdan öğrenir` anlamında kullanılan bir söz el beğenmezse yer beğensin,`beğenilmeyen bir kimse olmaktansa ölmek daha iyidir` anlamında kullanılan bir söz el eliyle yılan tutulur,`kişi kendi işini kendisi yapmalıdır` anlamında kullanılan bir söz el için ağlayan gözden olur,`başkası için yapılacak fedakârlığın bir sınırı vardır` anlamında kullanılan bir söz "el elin nesine, gülerek gider yasına","`bir kimsenin acısı, başkalarının umurunda değildir` anlamında kullanılan bir söz" eli belinde,Kavgaya hazır olduğunu belirten (kimse) eli böğründe,"Başarısız, zavallı (kimse)" eli böğründe kalmak,"başarısızlığa uğramak, bir şey yapamaz duruma düşmek" haberdarlık,Haberdar olma durumu haberlilik,Haberli olma durumu halkasız,Halkası olmayan Hanbelilik,Hanbeli olma durumu hançerletme,Hançerletmek işi hançerletmek,Hançerleme işini yaptırmak haresiz,Haresi olmayan hasarsız,Hasarı olmayan hasarsızlık,Hasarsız olma durumu hasetçilik,Kıskançlık hecelettirme,Hecelettirmek işi hecelettirmek,Heceletme işini yaptırmak hedeflenme,Hedeflenmek durumu helezonsuz,Helezonu olmayan hesaplattırma,Hesaplattırmak işi hesaplattırmak,Hesaplamasını sağlamak hırıltısız,"Hırıltı çıkarmayan, hırıltısı olmayan" hissesiz,Hissesi olmayan ısrarlılık,Israrlı olma durumu iadesiz,İadesi olmayan iğneletme,İğneletmek işi iğneletmek,İğne vurdurmak ihlassız,İhlası yerinde ve sağlam olmayan (kimse) ihlassızlık,İhlassız olma durumu ikramiyesiz,İkramiyesi olmayan ilintisiz,"İlgisi, ilişkisi, bağı, ilintisi olmayan" ileri görüşlülük,İleri görüşlü olma durumu isimlendirilme,Adlandırılma isimlendirilmek,Adlandırılmak ispiyonlanma,"İspiyonlanmak durumu, gammazlanma" ispiyonlanmak,"İspiyon işi yapılmak, gammazlanmak" ispiyonlatma,İspiyonlatmak işi ispiyonlatmak,İspiyonlamasını sağlamak istihzasız,İstihzası olmayan işaretletme,İşaretletmek işi işaretletmek,İşaretlemesini sağlamak savmacılık,Savmacının işi savmacı,Savma işi yapan kimse severlik,Sever olma durumu ayrımcı,Ayrım yapan kimse ayrımcılık,Ayrımcı olma durumu sahiplenmek,Bir şeye sahip çıkmak biyokimyasal,Biyokimya ile ilgili parmaklı,Parmağı olan yüzgeçli,Yüzgeci olan denetme,Denetmek işi denetmek,Denemesini sağlamak bilmiş,"Her şeyi bilir geçinen, bilgiçlik taslayan" gelişmiş,"Gelişme gösteren, ümranlı" Güney Kutbu,İki kutuptan Ekvator'un güney tarafında yer alan kutup bölgesi erce,"Erken, erken olarak" er ekmeği,Kocanın getirdiği ekmek "er ekmeği, meydan ekmeği","`kadın, kocasının kazancını rahatça yer` anlamında kullanılan bir söz" jelatinsiz,Jelatinle kaplanmamış jiletli,Jileti olan jiletsiz,Jileti olmayan jöleli,Jölesi olan jölesiz,Jölesi olmayan kâbussuz,Kâbusu olmayan kanaatsiz,Elindeki ile yetinmeyen kanaatsizlik,Kanaatsiz olma durumu kandilsiz,Kandili olmayan kanıtsız,Kanıtı olmayan kapasitesizlik,Kapasitesiz olma durumu karıncasız,Karıncası olmayan karmaşıklık,Karmaşık olma durumu kaskolama,Kaskolamak işi kaskolamak,Kasko yapmak kaskolatma,Kaskolatmak işi kaskolatmak,Kasko yaptırmak kasvetsizlik,Kasvetsiz olma durumu kaşelettirme,Kaşelettirmek işi kaşelettirmek,Kaşeletme işini yaptırmak kaşesiz,Kaşesi olmayan kaşıklatma,Kaşıklatmak işi kaşıklatmak,Kaşıklama işini yaptırmak katıştırılma,Katıştırılmak işi katıştırılmak,Katıştırma işi yaptırılmak katranlatma,Katranlatmak işi katranlatmak,Katranlama işini yaptırmak katransız,Katranı olmayan kavaracılık,Gürültücülük kavatlık,Pezevenklik kavissiz,Kavisi olmayan kavkısız,Kavkısı olmayan kavramlaştırma,Kavramlaştırmak işi kavramlaştırmak,Kavram durumuna getirmek kazdırılma,Kazdırılmak işi kazdırılmak,Kazdırma işine konu olmak kazdırtma,Kazdırtmak işi kazdırtmak,Kazdırma işini yaptırmak kazıntısız,Kazıntısı olmayan kefesiz,Kefesi olmayan kelepçesiz,Kelepçesi olmayan kepekçilik,Kepekçinin yaptığı iş kepeksiz,Kepeği olmayan keratinsiz,Keratini olmayan kertiksiz,Kertiği olmayan kesesiz,Kesesi olmayan kıkırdaksız,Yapısında kıkırdak bulunmayan kırmacılık,Kırmacının yaptığı iş kıymıksız,Üzerinde veya içinde kıymık bulunmayan kininsiz,İçinde kinin bulunmayan klasikleştirme,Klasikleştirmek işi klasikleştirmek,Klasik duruma getirmek klavyesiz,Klavyesi olmayan kuçuşma,Kuçuşmak işi kodlatma,Kodlatmak işi kodlatmak,Kodlama işini yaptırmak kokartsız,Kokart takmamış olan kolasız,Kolası olmayan koklatılma,Koklatılmak işi koklatılmak,Koklama işine konu olmak kolaylaştırılma,Kolaylaştırılmak işi kolaylaştırılmak,Kolaylaştırma işini yaptırılmak kolonyasız,Kolonyası olmayan komikleştirme,Komikleştirmek işi komikleştirmek,Komik duruma getirmek komplekssiz,Kompleksi olmayan komploculuk,Komplocu olma durumu kopyalanma,Kopyalanmak işi kostümsüz,Kostümü olmayan köyleştirme,Köyleştirmek işi kullanımlı,Kullanımı kolay olan kullanımsız,Kullanımı kolay olmayan kullanışlılık,Kullanışlı olma durumu kullanışsızlık,Kullanışsız olma durumu kurşunlatma,Kurşunlatmak işi kurşunlatmak,Kurşunlama işini yaptırmak küpsüz,Küpü olmayan ufuklu,Ufku olan ufuksuz,Ufku olmayan uluslu,Ulusu olan ulussuz,Ulusu olmayan yokuşlu,Yokuşu olan yokuşsuz,Yokuşu olmayan butlu,Budu olan butsuz,Budu olmayan buutlu,Boyutu olan buutsuz,Boyutu olmayan dokulu,Dokusu olan dokusuz,Dokusu olmayan parmaksız,Parmağı olmayan zapping,343 geçgeç macunlatma,Macunlatmak işi macunlatmak,Macunlama işini yaptırmak madalyasızlık,Madalyasız olma durumu maddileştirme,Maddileştirmek işi maddileştirmek,Maddi duruma getirmek madenselleşme,Madenselleşmek durumu mahzursuz,Sakıncası olmayan makassız,Makası olmayan manyetosuz,Manyetosu olmayan maşalanma,Maşalanmak işi mavileştirme,Mavileştirmek işi mavileştirmek,Mavi duruma getirmek mayonezsiz,"Mayonezi olmayan, mayonez katılmamış" medeniyetçi,Medeniyet yanlısı olan kimse mermerleştirme,Mermerleştirmek işi mermerleştirmek,Mermer durumuna getirmek meylettirme,Meylettirmek işi meylettirmek,Meyletme işini yaptırmak meziyetsiz,"Beğenilmeyen, üstün nitelikleri bulunmayan" namıdiğer,Diğer bir deyişle mızmızlaşma,Mızmızlaşmak işi mızmızlaşmak,Mızmız duruma gelmek mikroplaşma,Mikroplaşmak işi mikroplaşmak,Mikrop duruma gelmek millîleştirme,Millîleştirmek işi millîleştirilmek,Millî duruma getirilmek minesiz,Minesi olmayan minyatürleşme,Minyatürleşmek durumu minyatürleşmek,Minyatür duruma gelmek mizanpajlı,"Mizanpaj yapılan, mizanpajı olan" mizanpajsız,Mizanpajı olmayan molalı,Mola verilen monotonlaştırma,Monotonlaştırmak işi monotonlaştırmak,Monoton duruma getirmek muasırlaştırma,Çağdaşlaştırma muasırlaştırmak,Çağdaşlaştırmak muhatarasız,Tehlikesiz mumyalatma,Mumyalatmak işi mumyalatmak,Mumya durumuna getirmek muşambalı,Muşambası olan muşambasız,Muşambası olmayan mutmainlik,Mutmain olma durumu müesseseleştirme,Müesseseleştirmek durum müesseseleştirmek,Müessese durumuna getirmek mürekkepsiz,Mürekkebi olmayan mürşitlik,Mürşit olma durumu müsteşriklik,Müsteşrik olma durumu müziklendirme,Müziklendirmek durumu müzikseverlik,Müziksever olma durumu Eros,Yunan mitolojisinde aşk tanrısının adı yutum,Yutma işi ocuma,Ocumak işi onaşma,Onaşmak durumu orantısız,Orantısı olmayan ödeneksiz,Ödeneği olmayan ödeneksizlik,Ödeneksiz olma durumu ödüllendirilme,Ödüllendirilmek işi ödüllendirilmek,Ödüllendirme işi yapılmak ölçeksiz,Ölçeği olmayan ölçütlü,Ölçütü olan ölçütsüz,Ölçütü olmayan ölümsüzleştirilme,Ölümsüzleştirilmek işi ölümsüzleştirilmek,Ölümsüz duruma getirilmek özverisiz,"Özveri ile davranmayan, özverisi olmayan" accelerando,Gittikçe hızlanarak adacyo,"Yavaş, ağır bir biçimde çalınan beste" affettuoso,Bir parça yumuşak ve duygulu bir biçimde çalınarak agitato,Canlı ve coşkulu bir biçimde (çalınmak) allegretto,Allegrodan biraz daha ağır bir biçimde (çalınarak) allegro,"Canlı, neşeli ve hızlı bir biçimde (çalınarak)" amabile,Sevimli ve cana yakın bir biçimde (çalınmak) andante,"Adacyo ile andantino arası, yarı yavaş bir biçimde (çalınmak)" andantino,"Andanteden daha canlı, daha hızlı bir biçimde (çalınmak)" animato,Canlı bir biçimde (çalınmak) appassionato,Coşkun bir biçimde arioso,Dramatik ve lirik bakımdan yüksek bir anlatım gücü olan ağırbaşlı ezgi büğlü,"Küçük büğlü, soprano büğlü, alto büğlü, bariton büğlü olarak dört türü bulunan, bakırdan, perdeli veya pistonlu müzik araçlarının adı" kreşendo,Çalgıların giderek daha yüksek ses verecek biçimde çalınma durumu çembalo,Klavsen dekreşendo,Sesi gittikçe kısarak (çalmak) diminuendo,Müzik parçasının başında `>` işaretiyle gösterilen nota terimi duetto,Bir kadın ve bir erkek sesin sözleri dönüşümlü olarak okudukları hafif müzik parçası forte,Güçlü bir biçimde (çalınmak) fortepiano,Önce güçlü daha sonra hafif bir biçimde (çalınmak) fortissimo,Bazı bölümler çok güçlü bir biçimde (çalınmak) intermezzo,Serbest bir biçimde yazılmış olan ve kendi kendine bir bütün oluşturan müzik eseri kapriçyo,"Çalgı veya ses için bestelenmiş, serbest biçimde parça" larghetto,Bir parça largodan çabuk ve hafif çalınarak largo,Bir parçanın ağır ve görkemli çalınarak veya söylenerek legato,Bir parçanın notalarını ara vermeden birbirine bağlayarak (söylemek veya çalmak) lento,Ağır bir biçimde (çalınmak) libretto,Bir operanın sözlerinin yazılı bulunduğu kitap maestoso,Bir parça görkemli bir biçimde ve ağır tempoyla çalınarak maestro,Besteci parçalattırma,Parçalattırmak işi parçalattırmak,Parçalatma işini yaptırmak parlaklaştırma,Parlaklaştırmak işi parlaklaştırmak,Parlak duruma getirmek partisiz,Partisi olmayan paylaştırılma,Paylaştırılmak işi paylaştırılmak,Paylaşma işi yaptırılmak payandasız,Payandası olmayan peçeteli,Peçetesi olan peçetesiz,Peçetesi olmayan pırlantasız,Pırlantası olmayan pisleşme,Pisleşmek durumu pisleşmek,Pis duruma gelmek poşetlenme,Poşetlenmek işi poşetlenmek,Poşetleme işi yapılmak poşetletme,Poşetletmek işi poşetletmek,Poşetleme işini yaptırmak poşusuz,Poşusu olmayan pratikleştirme,Pratikleştirmek işi pratikleştirmek,Pratik duruma getirmek profesyonelleştirme,Profesyonelleştirmek işi profesyonelleştirmek,Profesyonel duruma getirmek projelendirilme,Projelendirilmek işi projelendirilmek,Proje durumuna getirilmek promosyonsuz,Promosyonu olmayan laikleştirilme,Laikleştirilmek durumu laikleştirilmek,Laik duruma getirilmek lakacılık,Lakçılık lakçılık,"Lakçının işi, lakacılık" lakerdacılık,Lakerdacının yaptığı iş lastiksiz,Lastiği olmayan latekssiz,Özünde lateks bulundurmayan radikalleştirme,Radikalleştirme işi radikalleştirmek,Radikal duruma getirmek rakamsız,Rakamı olmayan randımansız,Randımanı olmayan raporsuz,Raporu olmayan gayya,Gayya kuyusu sabitleştirilme,Sabitleştirilmek işi sabitleştirilmek,Sabit duruma getirilmek sadeleştirilme,Sadeleştirilmek işi sadeleştirilmek,Sadeleştirme işi yapılmak saflaştırılma,Saflaştırılmak işi saflaştırılmak,Saf (II) duruma getirilmek sağlamlaştırılma,Sağlamlaştırılmak işi sağlamlaştırılmak,Sağlam duruma getirilmek sahipli,Bir kimsenin malı olan sancısız,Sancısı olmayan mezzosoprano,Soprano ile kontralto arasında kadın sesi moderato,Tek başına kullanıldığında orta hızda bir tempoyu belirten bir söz aktüer,"İstatistiklere dayanarak sigorta primlerini, risklerini hesaplayan kimse" aktüeryal,Sigorta risklerine ve istatistiklere dayanan sansürsüz,Sansürü olmayan deodorant,Vücudun belli bölgelerinden hoş olmayan kokuların çıkmaması için sıkılarak kullanılan güzel kokulu madde dedantör,"Ocak, fırın, soba vb. araçlarda kullanılan likit gazın akışını düzenleyen aygıt" ayrıyeten,343 ayrıca abartısızlık,Abartısız olma durumu abdestlilik,Abdestli olma durumu abdestsizlik,Abdestsiz olma durumu abur cuburluk,Abur cubur olma durumu acıklılık,Acıklı olma durumu acısızlık,Acısız olma durumu açıklayıcılık,Açıklayıcı olma durumu açık saçıklık,Açık saçık olma durumu açık seçiklik,Açık seçik olma durumu adillik,Adil olma durumu adli tabiplik,Adli tabip olma durumu adli polislik,Adli polisin yaptığı iş ekolog,"Ekolojiyle uğraşan kimse, ekoloji uzmanı" ekolojizm,Olgulara bütünsel olarak ve doğa merkezli bakış açısıyla yaklaşan bir düşünce akımı ekoloji uzmanı,Ekolog sakızcı,Sakız yapan veya satan kimse sakızcılık,Sakızcının işi ve mesleği sarılaştırma,Sarılaştırmak işi sarılaştırmak,Sarı duruma getirmek sarımsaklatma,Sarımsaklatmak işi sarımsaklatmak,Sarımsaklı duruma getirmek sembolleştirilme,Simgeleştirilme sembolleştirilmek,Simgeleştirilmek serpiştirilme,Serpiştirilmek işi serpiştirilmek,Serpiştirme işine konu olmak sesletme,Sesletmek işi sesletmek,Sesleme işini yaptırmak sevimsizleştirme,"Sevimsizleştirmek durumu, antipatikleştirme" sevimsizleştirmek,"Sevimsiz duruma getirmek, antipatikleştirmek" sıkılaştırma,Sıkılaştırmak işi sıkılaştırmak,Sıkı duruma getirmek sıradanlaştırma,Bayağılaştırma sıradanlaştırmak,Bayağılaştırmak sızısız,Sızısı olmayan silahlandırılma,Silahlandırılmak işi silahlandırılmak,Silahlandırma işine konu olmak simgeleştirme,"Simgeleştirmek işi, sembolleştirme" simgeleştirmek,"Bir olayı, bir insan veya bir duyguyu sembollere başvurarak anlatmak, sembolleştirmek" sorguçlanma,Sorguçlanmak durumu stressiz,"Stresi olmayan, stresi bulunmayan" sulandırılma,Sulandırılmak işi sulandırılmak,Sulandırma işi yapılmak sündürülme,Sündürülmek işi sündürülmek,Sündürme işi yapılmak süngersiz,Süngeri olmayan süngüsüz,Süngüsü olmayan süratsiz,Sürati olmayan sürgüsüz,Sürgüsü olmayan korist,Koro ile birlikte şarkı söyleyen kimse şaibesiz,Şaibesi olmayan şampanyasız,Şampanya verilmeyen şarıltılı,Şarıltısı olan şarıltısız,Şarıltısı olmayan şarjörlü,Şarjörü olan şarjörsüz,Şarjörü olmayan şartlandırılma,"Şartlandırılmak işi, koşullandırılma" şartlandırılmak,"Şartlandırma işi yapılmak, koşullandırılmak" şaşaasız,Görkemsiz şeffaflaştırılma,Saydamlaştırılma şeffaflaştırılmak,Saydamlaştırılmak şehirlileştirme,Şehirlileştirmek işi şehirlileştirmek,Şehirli duruma getirmek şehvetsiz,Cinsel isteği olmayan şekerleştirme,Şekerleştirmek durumu şekerleştirmek,Şekerli duruma getirmek şekillendirilme,Biçimlendirilme şekillendirilmek,Biçimlendirilmek şekilleşme,Biçimlenme şekilleşmek,Biçimlenmek şırasız,Şırası olmayan şimşeksiz,Şimşeği olmayan şişletme,Şişletmek işi şişletmek,Şişleme işini yaptırmak tabakçılık,Tabakçı olma durumu tabiileştirme,Tabiileştirmek işi tabiileştirmek,Doğal duruma getirmek tabulaştırma,Tabulaştırmak işi tabulaştırmak,Tabu durumuna getirmek taksitlendirilme,Taksitlendirilmek işi taksitlendirilmek,Taksitli duruma getirilmek tanesiz,Tanesi olmayan tanılma,Tanılmak işi tanısız,Tanısı olmayan presto,"Çabuk, çok çabuk bir tempo ile" trio,Üçlü V,Vanadyum elementinin simgesi Ha,Hahniyum elementinin simgesi Fm,Fermiyum elementinin simgesi Bk,Berkelyum elementinin simgesi ordu donatım,Silahlı kuvvetlerin savaş araç gereç vb. gereksinimlerini sağlamakla görevli sınıf tartışmasız,Tartışma götürmez tasfiyecilik,Tasfiyeci olma durumu Tatarlaşma,Tatarlaşmak durumu tavlandırma,Tavlandırmak işi tazeletme,Tazeletmek işi tazeletmek,Taze duruma getirmek tekrarsız,"Tekrarı olmayan, yinelemesiz" tembihsiz,"Uyarılmamış, hatırlatılmamış, tembih edilmemiş" tenkitsiz,Eleştirmesiz tevazusuz,Tevazusu olmayan tokasız,Tokası olmayan tokatlatma,Tokatlatmak işi tokatlatmak,Tokatlama işini yaptırmak torbasız,Torbası olmayan torpilsiz,Torpili olmayan tökezme,Tökezmek işi tökezletme,Tökezletmek işi tökezletmek,Tökezleme işini yaptırmak töresiz,Töresi olmayan törpületmek,Törpüleme işini yaptırmak törpületme,Törpületmek işi törpüsüz,Törpülenmemiş tövbesiz,Tövbe etmemiş tutkusuz,"Tutkusu olmayan, ihtirassız" tuzaklanma,Tuzaklanmak işi tünme,Tünmek işi uçkursuz,Uçkuru olmayan uğultusuz,Uğultusu olmayan uydulaştırma,Uydulaştırmak durumu uygulayıcılık,Uygulayıcı olma durumu uygulayımcılık,Uygulayımcı olma durumu ürkülü,Ürkü veren ürküntüsüz,Ürküntü vermeyen vasıflandırılma,Nitelendirilme vasıflandırılmak,Nitelendirilmek vazgelme,Vazgeçme vazifesiz,"Ödevi, görevi olmayan" verimsizleştirme,Verimsizleştirmek durumu verimsizleştirmek,Verimsiz duruma getirmek vestiyercilik,Vestiyerci olma durumu vurunma,Vurunmak işi tamlamak,Tamlama oluşturmak yaftalanma,Yaftalanmak işi yarayışsız,Yararsız yıprama,Yıpramak işi yonulma,Yontulma yöreselleştirme,Yöreselleştirmek işi yöreselleştirmek,Yöresel duruma getirmek yünsüz,Yünü olmayan yüpürme,Yüpürmek işi yüzleştirilme,Yüzleştirilmek işi yüzleştirilmek,Yüzleşme işi yaptırılmak yüzsüzleştirilme,Yüzsüzleştirilmek işi yüzsüzleştirilmek,Yüzsüzleşme işi yaptırılmak zamsız,Fiyatı arttırılmamış adsızlık,"Adsız olma durumu, isimsizlik" agresiflik,Saldırgan olma durumu ağaçsızlık,Ağaçsız olma durumu ağdacılık,Ağdacının yaptığı iş ağdalılık,Ağdalı olma durumu ağrısızlık,Ağrısız olma durumu ağzı açıklık,Ağzı açık olma durumu ağzı bozukluk,Ağzı bozuk olma durumu ağzı gevşeklik,Ağzı gevşek olma durumu ağzı sıkılık,"Ağzı sıkı olma durumu, sır saklama, ketumiyet, ketumluk" ahestelik,Aheste olma durumu akıllara seza,Akla zarar akıntısız,Akıntısı olmayan akla yakınlık,Akla yakın olma durumu akla yatkınlık,Akla yatkın olma durumu akliyecilik,Akliyecinin yaptığı iş sıvazlanma,Sıvazlanmak işi sıvazlanmak,Sıvazlama işi yapılmak şişmanlaşma,Şişmanlaşmak işi şişmanlaşmak,Şişman duruma gelmek dış ses,Sinema ve televizyonda görüntüsü olmayan kişiye ait söz su topçu,Su topu oynayan kimse hanut,Özellikle turist kafilelerini alışveriş etmeleri için belirli dükkânlara götürme işinden alınan yüzde hanutçu,Hanut karşılığında turistleri belirli dükkânlara götüren kimse hanutçuluk,Hanutçunun yaptığı iş hüsnüzan,İyi niyet hüsnüzan etmek,iyi niyet beslemek bilişsel,"Bilişle ilgili, zekânın işleyişiyle ilgili, kognitif" kognitif,Bilişsel fizik tedavi uygulayıcısı,Fizik tedavi yapan kimse doğal gaz sayacı,Gaz sayacı gündüzki,Gündüz olan geçici işçilik,Geçici işçi olma durumu geçişlilik,Geçişli olma durumu geçişsizlik,Geçişsiz olma durumu gelişimci,Gelişim gösteren kimse gelişimcilik,Gelişimci olma durumu gelişkinlik,Gelişkin olma durumu gen,Geniş geniş gönüllülük,Geniş gönüllü olma durumu geniş ufukluluk,Geniş ufuklu olma durumu geniş yüreklilik,Geniş yürekli olma durumu gerillalık,Gerilla olma durumu bir gıdım,Çok az miktarda dümbüklük,Pezevenklik godoşluk,Pezevenklik muhabbet tellallığı,Pezevenklik Edirnekâri,Tahta üzerine boya ve altın yaldız ile yapılan nakış lot,Tutam (II) tutam,"Bankacılıkta kullanılan, borsada kota alabilmek için gerekli asgari şirket sermayesi veya pay, hisse, parti (II), lot" Gotça,Gotların dili nüks,Bir durumun veya olayın yeniden ortaya çıkması nüks etmek,"hastalık veya başka bir durum yeniden ortaya çıkmak, depreşmek, üstelemek" eli bol,Cömert celbetme,Celbetmek işi celbetmek,Kendine çekmek kesbetme,Kesbetmek işi kesbetmek,"Kazanmak, elde etmek" gasbetme,Gasbetmek işi gasbetmek,"Bir şeyi zorla, izinsiz almak" selbetme,Selbetmek işi selbetmek,"Zorla almak, kapmak" dercetme,Dercetmek işi dercetmek,"Almak, toplamak" görme engellilik,"Görme engelli olma durumu, körlük, âmâlık" mortgage,343 tutulu satış tutulu satış,"Bir taşınmazın ipotek edilmek suretiyle uzun vadeli krediyle satın alınması, tutsat" göz bilimci,"Göz bilimiyle uğraşan kimse, oftalmolog" kollayıcı,Koruyucu gözü açlık,Gözü aç olma durumu gözü açıklık,Gözü açık olma durumu göz açıklığı,Gözü açık olma durumu gözü bağlılık,Gözü bağlı olma durumu gözü kapalılık,Gözü kapalı olma durumu gözü karalık,Gözü kara olma durumu gözü peklik,Gözü pek olma durumu gözü sululuk,Gözü sulu olma durumu gözü tokluk,Gözü tok olma durumu aktarıcılık,Aktarıcının yaptığı iş alakadarlık,İlgililik alerjili,Alerjisi olan alerjisiz,Alerjisi olmayan alışılmışlık,Alışılmış olma durumu alkışlatma,Alkışlatmak işi alkışlatmak,Alkışlama işini yaptırmak alternatifli,Seçenekli alternatifsiz,Seçeneksiz alternatiflilik,Seçeneklilik alternatifsizlik,Seçeneksizlik altın yüreklilik,Altın yürekli olma durumu andavallık,Andavallılık anlaşılmazlık,Anlaşılmaz olma durumu antidemokratiklik,Antidemokratik olma durumu antiemperyalistlik,Antiemperyalist olma durumu antikapitalistlik,Antikapitalist olma durumu antikomünistlik,Antikomünist olma durumu antipatiklik,Sevimsizlik antisemitlik,Antisemit olma durumu antisemitistlik,Antisemitist olma durumu arbedeci,"Gürültülü kavga yapan, patırtı çıkaran kimse" arkasızlık,Arkasız olma durumu arlanmazlık,Arlanmaz olma durumu armadorluk,Armador olma durumu armasız,Arma bulunmayan aromasız,Aroması olmayan art niyetli,"Art niyeti olan, art niyet besleyen" art niyetlilik,Art niyetli olma durumu asansörcülük,Asansörcünün işi asık suratlılık,Asık suratlı olma durumu aslan yüreklilik,Aslan yürekli olma durumu asosyallik,Asosyal olma durumu assolistlik,Assolist olma durumu ateşe dayanıklılık,Ateşe dayanıklı olma durumu ateşperestlik,Ateşperest olma durumu ayakçılık,Ayakçının yaptığı iş ayırıcılık,Ayırıcı olma durumu ayran gönüllülük,Ayran gönüllü olma durumu azmanlık,Azman olma durumu babasızlık,Yetimlik bacılık,Bacı olma durumu badem bıyıklı,Badem bıyığı olan bademcilik,Bademcinin yaptığı iş badireli,Badiresi olan badiresiz,Badiresi olmayan bağlaşımsız,Aralarında karşılıklı destek ve bağımlılık bulunmayan bağlayıcılık,Bağlayıcı olma durumu bahisçilik,Bahisçi olma durumu bahtlılık,Bahtlı olma durumu bakar körlük,Bakar kör olma durumu bakilik,Baki olma durumu balalık,Bala olma durumu baldırı çıplaklık,Baldırı çıplak olma durumu dördüncülük,Dördüncü olma durumu beşincilik,Beşinci olma durumu altıncılık,Altıncının yaptığı iş yedincilik,Yedinci olma durumu sekizincilik,Sekizinci olma durumu dokuzunculuk,Dokuzuncu olma durumu onunculuk,Onuncu olma durumu bol keseden,"Bol bol, ölçüsüz bir biçimde" baletlik,Balet olma durumu bandrolsüz,Bandrolü olmayan bankerzedelik,Bankerzede olma durumu bariyerli,Bariyeri olan bariyersiz,Bariyeri olmayan barizlik,Bariz olma durumu barkodlu,Barkodu olan barkodsuz,Barkodu olmayan basamaksız,Basamağı olmayan basmakalıplık,Basmakalıp olma durumu başefendilik,Başefendi olma durumu başyardımcılık,Başyardımcı olma durumu bateristlik,Baterist olma durumu baykuşluk,Baykuş olma durumu bayrakçılık,Bayrakçının yaptığı iş bedelsizlik,Bedelsiz olma durumu bedhahlık,Bedhah olma durumu beğenilirlik,Beğenilir olma durumu belirtisizlik,Belirtisiz olma durumu besteletme,Besteletmek işi besteletmek,Besteleme işini yaptırmak beş parasızlık,Beş parasız olma durumu betonculuk,Betoncunun yaptığı iş bilmişlik,Bilmiş olma durumu biraderlik,Birader olma durumu bitimlilik,Bitimli olma durumu bitimsizlik,Bitimsiz olma durumu bitirmişlik,Bitirmiş olma durumu borsa aracılığı,Borsa aracısı olma durumu borsa komiserliği,Borsa komiseri olma durumu borsa komisyonculuğu,Borsa komisyoncusu olma durumu borsa simsarlığı,Borsa simsarı olma durumu başkahramanlık,Başkahraman olma durumu boş kafalılık,Boş kafalı olma durumu boynu büküklük,Boynu bükük olma durumu bölgesellik,Bölgesel olma durumu bölüntülü,Bölüntüsü olan bölüntüsüz,Bölüntüsü olmayan bölütsüz,"Bölütlere, halkalara ayrılmamış olan" bukalemunluk,Bukalemun olma durumu buluculuk,Bulucu olma durumu bulvarlı,Bulvarı olan burnu büyüklük,Burnu büyük olma durumu butaforculuk,Butaforcunun yaptığı iş buyrukçuluk,Buyrukçu olma durumu can alıcılık,Can alıcı olma durumu canciğerlik,Canciğer olma durumu cananlık,Canan olma durumu cin fikirlilik,Cin fikirli olma durumu çatık çehreli,Çatık yüzlü çevrintili,Çevrintisi olan çocuk ruhluluk,Çocuk ruhlu olma durumu dar görüşlülük,"Dar görüşlü olma durumu, kısa görüşlülük" dava vekilliği,Dava vekili olma durumu deccallık,Deccal olma durumu demokratiklik,Demokratik olma durumu dildaşlık,Dildaş olma durumu dirayetlilik,Dirayetli olma durumu evdeşlik,Evdeş olma durumu formalitesiz,Formalitesi olmayan globalleştirme,Küreselleştirme globalleştirmek,Küreselleştirmek küreselleştirme,Küreselleştirmek işi küreselleştirmek,Küreselleşme işini yaptırmak goşistlik,Goşist olma durumu cayırtılı,Cayırtısı olan cingözlük,Cingöz olma durumu çatık suratlı,Çatık yüzlü alengir,"Hile, düzen, tuzak" hayvanseverlik,Hayvansever olma durumu hayvansever,"Hayvanları seven, haklarını koruyan, onlara iyi davranan" çevrintisiz,Çevrintisi olmayan çok partililik,Çok partili olma durumu dar kafalılık,Dar kafalı olma durumu dayanılmazlık,Dayanılmaz olma durumu dediğim dedikçilik,Dediğim dedikçi olma durumu denetimcilik,Denetimci olma durumu bordrolu,Bordrosu olan bordrosuz,Bordrosu olmayan dindaşlık,Dindaş olma durumu dizicilik,Dizicinin yaptığı iş eli sıkılık,Cimrilik gamzeli,Gamzesi olan gamzesiz,Gamzesi olmayan cazırtılı,Cazırtısı olan çağrıcılık,Çağrıcının yaptığı iş cazırtısız,Cazırtısı olmayan çatık yüzlü,"Yüzü asık olan, çatık çehreli, çatık suratlı" çifte standartlık,Çifte standart olma durumu çok sözlülük,Çok sözlü olma durumu darmadağınlık,"Darmadağın olma durumu, darmadağınıklık" dedikodulu,Dedikodusu olan dedikodusuz,Dedikodusu olmayan dili tutukluk,Dili tutuk olma durumu eli uzunluk,Eli uzun olma durumu ceketli,Ceketi olan ceketsiz,Ceketi olmayan çekiniklik,Çekinik olma durumu çifte standartlı,Çifte standardı olan çifte standartsız,Çifte standardı olmayan çok ulusluluk,Çok uluslu olma durumu darmadağınıklık,Darmadağınlık dayatmacılık,Dayatmacı olma durumu depolatma,Depolatmak işi depolatmak,Depolama işini yaptırmak dini bütünlük,Dini bütün olma durumu doymuşluk,Doymuş olma durumu eli yatkınlık,Eli yatkın olma durumu fiyonklu,Fiyongu olan fiyonksuz,Fiyongu olmayan geyşalık,Geyşa olma durumu çarpmalı,Çarpma yapılabilen çarpmasız,Çarpma yapılamayan çelişkenlik,Çelişken olma durumu çifte vatandaş,İki ayrı devlet vatandaşlığına sahip olan kimse çok yüzlülük,Çok yüzlü olma durumu darmadumanlık,Darmaduman olma durumu dayaksız,Dayağı olmayan değişmezlik,Değişmez olma durumu doyumluluk,Doyumlu olma durumu elitlik,Elit olma durumu gizemsellik,"Gizemsel olma durumu, mistiklik" cımbızcılık,Cımbızcının yaptığı iş çatıcılık,Çatıcı olma durumu çelişkisizlik,Çelişkisiz olma durumu çocuk bakıcılığı,Çocuk bakıcısı olma durumu dar gelirlilik,Dar gelirli olma durumu davacılık,Davacı olma durumu dikkafalılık,Dikbaşlılık eğri sözlü,Sözü kötü olan esprisiz,Esprisi olmayan formaliteli,Formalitesi olan gladyatörlük,Gladyatör olma durumu abuk subukluk,Saçmalık alavere dalavere yapmak (veya çevirmek),"hileli, düzenli bir iş yapmak, yalanla dolanla iş görmek" alavere dalavere,Hile anasonlu,Anasonu olan anasonsuz,Anasonu olmayan anketörlük,Anketçilik apartma,Apartmak işi avanta,Bir kimsenin emek vermeden sağladığı kazanç sulhseverlik,Barışseverlik sinemaseverlik,Sinemasever olma durumu sporseverlik,Sporsever olma durumu sanatseverlik,Sanatsever olma durumu edebiyatseverlik,Edebiyatsever olma durumu çiçekseverlik,Çiçeksever olma durumu güçbeğenirlik,Güçbeğenir olma durumu habeş,Derisinin rengi çok koyu esmer olan (kimse) Hak,Tanrı Hakk'ın rahmetine kavuşmak (veya Hakk'a kavuşmak veya Hakk'a yürümek),ölmek Hak getire,"`yoktur, bulunmaz, ne arar` anlamında kullanılan bir söz" halka dönüklük,Halka dönük olma durumu har gür,Tartışıp çekişme harcetme,Harcetmek işi harcetmek,Harcama yapmak haremlik selamlık,343 harem selamlık hav,Köpeğin çıkardığı ses onurluk,"Bir başarıyı veya durumu ödüllendirmek amacıyla verilen türlü biçimlerde levha, plaket" etkileşimli,"Etkileşimi olan, interaktif" interaktif,Etkileşimli şuurlanmak,Bilinçlenmek şuurlanma,Bilinçlenme gönlü dar,İçi sıkıntılı olan (kimse) dürüm ekmeği,Dürüm yapmakta kullanılan ekmek kruvaziyer,Büyük gezinti gemisi oylaşma,Müzakere oylaşmak,Müzakere etmek alyan,"Cıvataları çıkarıp takmaya yarayan, altıgen kesitli, L biçiminde alet" alyan anahtarı,Alyan aruz vezni,"Hecelerin uzunluk ve kısalık, kapalılık veya açıklık değerlerine göre türlü ses kalıplarından oluşan divan edebiyatı nazım ölçüsü, aruz, aruz ölçüsü" içgörü,"Kendi duygularını, kendi kendini anlayabilme yeteneği" haymana beygiri,`İşsiz güçsüz dolaşmak` anlamındaki haymana beygiri gibi dolaşmak deyiminde geçen bir söz Lokman Hekim,Tadı güzel olan şeyler için kullanılan Lokman Hekim'in ye dediği deyiminde geçen bir söz helalühoş,"Yapılmış bir iyilikten, yardımdan söz edilirken buna pişman olunmadığını anlatmak için söylenen helalühoş olsun cümlesinde geçen bir söz" sesli duyuru,"Bir durumu, bir haberi sesli bir biçimde bildirme, anons" nüdist,Her yerde çıplak gezmeyi savunan kimse nüdizm,Her yerde çıplak yaşamayı savunan bir anlayış bovling,"Özel olarak üretilmiş topla, bir bant üzerinde arkalı önlü dizilmiş kukaları uzaktan devirme amacına dayalı bir oyun türü" streç,Esnek homojenleşme,Bağdaşıklaşma homojenleşmek,Bağdaşıklaşmak homojenleştirme,Bağdaşıklaştırma homojenleştirmek,Bağdaşıklaştırmak izafi değer,Bağıl değer hemfikirlik,Hemfikir olma durumu heriflik,"Herif olma durumu, herife yakışır davranışta bulunma" hesapçılık,"Hesapçı olma durumu, hesabilik" hesaplılık,Hesaplı olma durumu heveslendirme,İsteklendirme heveslendirmek,İsteklendirmek heveslilik,Hevesli olma durumu hevessizlik,Hevessiz olma durumu bir hoşluk,Bir hoş olma durumu bir hoşluğu olmak,garip veya tuhaf bir durumda olmak hoyrat,Güneydoğu Anadolu'da ve Irak'taki Türkler arasında tek başına söylenen bir tür ezgili deyiş Hu,Tanrı irtibatlı,Bağlantılı irtibatsız,Bağlantısız bloksuz ülkeler,Bağlantısız ülkeler müttefiklik,Müttefik olma durumu müşterek bahisçi,"Oyunlarda ve at yarışlarında yarışın sonuçlarını tahmin ederek bahis oynayan veya oynatan kimse, bahisçi" ihtiyat kuvvetleri,Savaş sırasında harekâtın gelişmesine etkide bulunmak için her an savaşa girebilecek biçimde hazır bulundurulan birlikler ikide birde,İkide bir paternalizm,Babacılık tazyikli,Tazyiki olan tazyikli su,Basınçlı su iri iri,"Büyük, çok iri" iri yapılı,"Uzun boylu ve etine dolgun (kimse), iri kıyım, iri yarı" işe uygunluk,İşe uygun olma durumu iyi kalplilik,İyi kalpli olma durumu iyi niyetlilik,İyi niyetli olma durumu iyi yüreklilik,İyi yürekli olma durumu iyi niyetli,İyi niyet sahibi bâtıni,İçrek mankurt,"Ulusal kimlikten uzaklaşan, içinde bulunduğu topluma yabancılaşan" mankurtlaşma,Mankurtlaşmak durumu mankurtlaşmak,"Ulusal kimlikten uzaklaşmak, içinde bulunduğu topluma yabancılaşmak" aybaşı,"Belirli yaşlar arasında kadınların ayda bir döl yatağından kan gelmesi durumu, ay hâli, âdet" ay başı,"Ayın ilk günü, ay dönümü" devegözü,İri ve siyah taneli bir tür üzüm mezaristan,Mezarlık boruculuk,Borucunun yaptığı iş botanikçilik,Botanikçinin yaptığı iş biseksüellik,Biseksüel olma durumu bol kepçeden,Çok fazla zimmetli,Zimmet edilmiş zimmetleme,Zimmetlemek işi zimmetlemek,Herhangi bir şeyi bir kimsenin üzerine emanet olarak kaydetmek zumlamak,"Bir nesnenin görüntüsünü büyütmek için objektifin odak uzaklığını değiştirmek, zum yapmak" zumlama,Zumlamak işi esericedit,"Resmî yazışmalarda kullanılan, büyük boy yazı kâğıdı, esericedit kâğıdı" etkileyicilik,"Bir kimsenin kişiliği etrafında oluştuğu kabul edilen ve niteliği kolay açıklanamayan, hayranlık uyandıran etkileyici güç, karizma, karizmatiklik" çiçek çocukları,"Çağdaş toplumu eleştiren, özgürlük hareketlerini destekleyen, kendine özgü düşüncelerini sergileyen gençlik kesimi" derbederce,"Derbedere yakışır bir biçimde, derbedercesine" silah arkadaşı,Birlikte savaşanlardan her biri doyum noktası,İstek ve gereksinimlerin en üst sınırı doyma noktası,Doyuma ulaşma sınırı anadan üryan,Çırılçıplak anadan doğma,Çırılçıplak gümrük kapısı,"Yurt dışına gidiş veya yurt dışından dönüş sırasında gümrük işlemlerinin yapıldığı yer, sınır kapısı" sınır kapısı,Gümrük kapısı zigon,"İç içe geçen sehpa, zigon sehpa" zigon sehpa,Zigon çayağacı,Tavla vb. oyunlarda sürekli yenilip bir şeyler ısmarlamak zorunda kalan kimse anime,"Japon çizgi romanı mangaların televizyon, sinema vb. için filmleştirilmiş biçimi" manga,Japon çizgi romanı oluru,Pazarlıkta olabilecek en düşük fiyat şarlatanlaşma,Şarlatanlaşmak işi şarlatanlaşmak,Şarlatanca davranmak şart şurt tanımamak,kendini hiçbir şarta bağlı saymamak şart şurt,"Her türlü koşul, kural" kabalacılık,Kabalacının (II) yaptığı iş kaçın kurası,Kolay kolay aldanmayacak kadar görmüş geçirmiş kimse kafadan gayrimüsellah,"Akılsız, aklında bozukluk olan" kahrolsun,"`Yok olsun, mahvolsun` anlamlarında bir ilenme sözü, yaşasın karşıtı" kalın sesli,Sesi kalın olan kalın seslilik,Kalın sesli olma durumu kanepe,"Genellikle çay ve kokteyller için hazırlanan, peynir, sucuk, salam vb. şeylerle süslenen çok küçük ekmek" kantarı belinde,"Gözü açık, aldatılmaz (kimse)" kapı bir komşu,Bitişikte oturan komşu siyahımsı,"Rengi siyahı andıran, siyaha benzeyen, siyahımtırak" sarımsı,"Rengi sarıyı andıran, sarıya benzeyen, sarımtırak" mavimsi,"Rengi maviyi andıran, maviye benzeyen, mavimtırak" yeşilimsi,"Rengi yeşili andıran, yeşile benzeyen, yeşilimtırak" pembemsi,"Rengi pembeyi andıran, pembeye benzeyen, pembemtırak" kırmızımsı,"Rengi kırmızıyı andıran, kırmızıya benzeyen, kırmızı gibi, kırmızımtırak" beyazımsı,"Rengi beyazı andıran, beyaza benzeyen, beyaz gibi, beyazımtırak" esmerimsi,"Esmere çalan, esmer gibi" karnı tok sırtı pek olmak,"geçimi iyi olmak, para sıkıntısı olmamak" karnı tok,Maddi olarak herhangi bir eksiği olmayan karun,Çok zengin kimse kaşe,"Damga, mühür" katı kalplilik,Merhametsizlik katı yüreklilik,Merhametsizlik katmerli katmerli,"Üst üste ve ara vermeden, aşırı bir biçimde" kayda değerlik,Kayda değer olma durumu kayınbabalık,Kayınbaba olma durumu kayınbiraderlik,Kayınbirader olma durumu kayınpederlik,Kayınpeder olma durumu kayınvalidelik,Kayınvalide olma durumu kaz kafalılık,Kaz kafalı olma durumu keçi sakallılık,Keçi sakallı olma durumu keloğlan,Bir ailenin koruyuculuğuna veya bir yere çıraklığa alınan öksüz çocuk kemik yalayıcılık,Dalkavukluk kısa ünlülü,Kısa ünlüsü olan kızevi naz evi,`kız tarafı nazlı olur` anlamında kullanılan bir söz kızevi,Evlenme sürecinde kız tarafı döşlü,Döşü olan görüşlü,Görüşü olan tanımaz,Tanımayan belasız,Bela içermeyen ocaksız,Ocağı olmayan bucaksız,Bucağı olmayan bucaklı,Bucağı olan küreksiz,Küreği olmayan kürekli,Küreği olan sualsiz,Suali olmayan sualli,Suali olan döşemli,Döşemi olan döşemsiz,Döşemi olmayan tahminci,Tahmin eden kimse kafalılık,Kafalı olma durumu zekâlılık,Zeki olma durumu zekâlı,Zeki olan evvellik,Evvel olma durumu selimlik,Selim olma durumu engellilik,Engelli olma durumu niyetlilik,Niyetli olma durumu niyetsizlik,Niyetsiz olma durumu kalıplık,Kalıp yapmaya veya koymaya yarayan şey büküklük,Bükük olma durumu alıcılık,Alıcı olma durumu fikirlilik,Fikirli olma durumu ruhluluk,Ruha sahip olma durumu görüşlülük,Görüşü olma durumu görüşsüzlük,Görüşü olmama durumu partililik,Partili olma durumu partisizlik,Partisiz olma durumu standartlık,Standart olma durumu standartlı,Standardı olan standartsız,Standardı olmayan yüzlülük,Yüzlü olma durumu dumanlılık,Dumanlı olma durumu gelirli,Geliri olan gelirsiz,Geliri olmayan gelirlilik,Gelirli olma durumu gelirsizlik,Gelirsiz olma durumu kalplilik,Kalpli olma durumu seslilik,Sesli olma durumu validelik,Valide olma durumu pederlik,Peder olma durumu sakallılık,Sakallı olma durumu sakalsızlık,Sakalsız olma durumu ünlülü,İçinde ünlü harf bulunan (söz) ünsüzlü,İçinde ünsüz harf bulunan (söz) gönderge,"Dış dünyada yer alan, bir göstergenin belirttiği nesne veya varlık" küratör,"Müze, kütüphane, sergi, hayvanat bahçesi vb.ni yöneten ve etkinliklerini düzenleyen yetkili kimse" sekunder,İkincil ezgisel,Ezgiye özgü şebekleşme,Şebekleşmek işi şebekleşmek,Şebek durumuna gelmek şebeklik,Şebek olma durumu şehir merkezi,"Şehrin en işlek yeri, iç bölümleri" ifham,"Bildirme, anlatma" ifham etmek,"bildirmek, anlatmak" derhatır etmek,hatırlamak derhatır,Hatırlama müdekkik,"Tetkik eden, inceleyen kimse" nesren,"Nesir olarak, düzyazı olarak" elekleme,Eleklemek işi eleklemek,Elekten geçirmek komplo teorisi,"Bir kimse, kuruluş veya ülkeye karşı gizlice, zarar verici tuzak kurulduğu varsayımına dayanan düşüncelerin tümü" komplo kurbanı,Kendisine komplo kurulan veya komploya uğrayan kimse günlük değer,Beslenmede alınan gıdanın bir gün içindeki kullanımına ilişkin ölçü beton soğutma,İnşaat sırasında atılan betonun yanmaması amacıyla özellikle sıcak havalarda yapılan sulama mutabakat zaptı,"İki ülke arasında karşılıklı olarak eğitim, kültür, spor, ekonomi ve hukuk alanlarında yapılacak programlar ile bunlara ilişkin uygulamaların onaylandığı ön anlaşma" sektör kodu,Bazı iş kollarında çalışmaların ve bürokratik işlemlerin çabuklaştırılması için verilen numara kitle turizmi,"Eğlenmek, gezmek amacıyla gruplar hâlinde yapılan gezi, mas turizm" mas turizm,Kitle turizmi sütreleme,Sütrelemek işi sütrelemek,Sütre ile kaplamak kil taşı,"İnce taneli kilin zamanla kat kat yığılması sonucu meydana gelen taş, şist" akaryakıtçılık,Akaryakıtçının yaptığı iş sürücü kursu,"Sürücü belgesi almak isteyen adaylara özel eğitim veren kuruluş, şoför okulu" alarma,Alarmak durumu alarmak,Kızarmak sergi salonu,Sergievi inti,Peru para birimi doğaüstücü,"Doğaüstücülük yanlısı, tabiatüstücü, sürnatüralist" tabiatüstücü,Doğaüstücü masaüstü,"Bilgisayar açıldığında klasör, program vb. simgeler ile genel görüntülerin yer aldığı çalışma ortamı" yemek tablası,Büyük konaklarda yemekleri taşımaya yarayan büyük tahta tepsi tablacı,"Mallarını tabla üzerinde satan kimse, tablakâr" tabii afet,Doğal afet bir tabur,"Çok, bir yığın" kayzer,Alman kralı akaryakıtçı,Akaryakıt satan kimse görüşsüz,Görüşü olmayan sarkaçlı,Sarkacı olan tahmincilik,Tahminci olma durumu defaat,"Kereler, kezler" enaniyet,Bencillik kötü yol,"Yanlışlık, uygunsuzluk" kötü yola düşmek,kötü kadın olmak kötü yola sapmak,doğruluktan ayrılıp istenilmeyen ve yanlış işler yapmak kötü yola sürüklemek,"yasa dışı, uygunsuz veya hoşa gitmeyen bir yaşayış içine sokmak" kötü yola saptırmak,kötü yola sürüklemek kredili,Kredisi olan kredisiz,Kredisi olmayan krep,"Yumurta, süt, un ile tavada kızartılarak yapılan, küçük yuvarlak tatlı veya tuzlu yiyecek" kukla hükûmet,"Bir ülkede, yabancı bir devlet tarafından kendi amaçlarını gerçekleştirmek için kurulmuş sözde hükûmet" kulağı kirişte,"Söylenecek sözü, gelecek haberi sabırsızlıkla bekleyen (kimse), kulağı tetikte" kulağı kirişte olmak,"söylenecek sözü, gelecek haberi sabırsızlıkla beklemek" kulağı tetikte,Kulağı kirişte kuş beyinlilik,Kuş beyinli olma durumu galoşlu,Galoşu olan galoşsuz,Galoşu olmayan külyutmazlık,Külyutmaz olma durumu erzel,Pek rezil sarkaçsız,Sarkacı olmayan nameci,Mektup yazan kimse insanlı,"Çevresinde, içinde insan bulunan" insansız,İçinde insan bulunmayan ahiretlik,Ahretlik aşarcı,Aşar toplayan kişi aşarcılık,Aşarcının yaptığı iş nasipli,"Nasibi olan, kısmetli" nasiplilik,Nasipli olma durumu nasipsiz,"Nasibi olmayan, kısmetsiz" nasipsizlik,Nasipsiz olma durumu kara paracılık,Kara paracı olma durumu kara paracı,Kara parayla uğraşan kimse paracılık,Paracı olma durumu paracı,Parayı seven (kimse) köşe dönmecilik,Köşe dönücülük kulağı kesik,"Görmüş geçirmiş, deneyimi fazla olan, uyanık" kulağı kesiklik,Kulağı kesik olma durumu imarcılık,İmarcının yaptığı iş imarcı,İmarla uğraşan kimse ödeme belgesi,"Kredi kartı ile satın alınan mal veya hizmet karşılığında bankanın yetki verdiği iş yeri tarafından düzenlenen, satın alanca imzalanan, ödeme taahhüdünü gösteren belge, slip(II)" ek kart,Banka müşterisinin kendi hesabından kart aracılığıyla harcama yetkisi verdiği ve kendisiyle birlikte müşterek ve müteselsil borçlu olan kişinin kullandığı kart ödeme kartı,Banka kartı ululaşma,Ululaşmak işi ululaşmak,Ulu duruma gelmek ara eleman,"Meslek liselerinin, meslek yüksekokullarının veya halk eğitim merkezlerinin yetiştirdiği işçi" vibrasyon tecridi,Titreşim önleyici titreşim önleyici,"Yapılarda hidrofor, elektrik motoru, boyler üniteleri, kalorifer kazanı vb. araçların titreşimleriyle etrafa zarar vermemeleri için yapılan yalıtım, vibrasyon tecridi" perde duvar,"Yapıda statik ve dinamik yüklere karşı direnç sağlamak üzere kolonların devamı olan duvarlarda duvar yerine konulan, özel beton duvar" etriye,Dikme kiriş bağlantılarında direnci sağlayan sargı kütük demir,"Demir çelik fabrikalarında, izabe tesislerinde maden cevherinden veya hurdadan döküm sonu elde edilen ham kütle, kütük" nervürlü demir,Nervürlü çelik nervürlü çelik,"Direnci artıran, üzerinde çıkıntılar bulunan, dişli demir çubuk, nervürlü demir" hasır demir,Hasır çelik hasır çelik,"İnşaatlarda düz yüzeylere atılacak betonun içine konulan, hasır biçiminde örülmüş malzeme, hasır demir" çubuk demir,"İnşaatlarda kullanılan, üzerinde yiv bulunmayan demir" bir lahza,Kısa bir süre bir lahzacık,Kısa bir süre dalay lama,Lamaların (II) en büyüğü latalı,Latası olan latasız,Latası olmayan sıcak çekme,"Demir çelik fabrikaları, izabe tesisleri vb. iş yerlerinde kütük demirlerini sıcak olarak tavlama derecesinde biçimlendirme ve haddeleme" gökşin,Maviye yakın renk Mağribî,Batılı Mağrip,Afrika'nın Mısır dışındaki kuzey ülkeleri iyilikbilmezlik,İyilikbilmez olma durumu itirafçılık,İtirafçı olma durumu ihtirassız,İhtirası olmayan marifetiyle,Aracılığıyla marjsız,Marjı olmayan marpuççuluk,Marpuççu olma durumu içten pazarlıklılık,İçten pazarlıklı olma durumu dansçılık,Dansçının yaptığı iş dış vurumculuk,Dışa vurumculuk dolapçılık,Dolapçı olma durumu dramaturgluk,Dramaturg olma durumu duyumcu,Duyumculuk yanlısı dirim kurgusal,"Biyoloji ve elektronikle ilgili olan, biyonik" dış borçlanma,Devletin veya çeşitli kuruluşların yurt dışındaki kuruluşlardan borç alma işi iç borç,"Devletin veya çeşitli kuruluşların yurt içinde piyasaya sürdüğü tahvil, bono vb. ile aldığı borç" masajcılık,Masajcı olma durumu masaüstü yayıncı,Masaüstü yayıncılık yapan kimse usul,Alçak sesle memesiz,Memesi olmayan memleketsiz,Memleketi olmayan memleketsizlik,Memleketsiz olma durumu bu merkezde,"Bu yolda, bu durumda olan" harbici,Doğrucu ulusal ekonomi,"Bir milletin kendine özgü ekonomi siyaseti, millî ekonomi, millî iktisat" ulusal savunma,"Bir milletin kendine özgü savunma yöntemi, millî savunma, millî müdafaa" silo yemi,"Su yönünden zengin, dayanıklılığı düşük, her tür kaba yemin silo kabı adı verilen kaplarda, havasız ortamda, belli bir süre süt asidi bakterileri mayalanmasına tabi tutulmaları sonucu elde edilen yem" tahkim kurulu,Anlaşmazlıkları çözmek üzere oluşturulmuş hakem heyeti tahlisiye sandalı,Kaza sırasında yolcuların kurtarılması için gemi güvertesinde bulundurulan sandal teşekkürname,"Okullarda belli bir başarı düzeyinin üzerine çıkan öğrenciye karnesiyle birlikte verilen belge, teşekkür" tınlamalı,`Tın` sesi çıkaran Bağdat,`Karnını doyurmak` anlamındaki Bağdat'ı tamir etmek deyiminde geçen bir söz kalma durumu,Bulunma durumu üflemeli çalgılar,Üflemeli sazlar yaylı çalgılar,Yaylı sazlar vurmalı,Vurularak çalınan (çalgı) laga luga,`Boş konuşmak` anlamındaki laga luga etmek (veya yapmak) deyiminde geçen bir söz denim,Kot vb. yapımında kullanılan bir tür pamuklu kumaş elektrikli süpürge,"Elektrik enerjisi ile çalışan süpürge, elektrik süpürgesi, süpürge" ilahi,"Tanrı'yı övmek, ona dua etmek için yazılıp makamla okunan nazım" dışarılık,Dışarlık kardeşli,Kardeşi olan kardeşsiz,Kardeşi olmayan tartar,"Suda eriyen, alkol ve eterde erimeyen, asit tadında beyaz bir tuz" tas tarak,`Gitmek üzere bütün eşyasını toplamak` anlamındaki tası tarağı toplamak deyiminde geçer pürist,Özleştirmeci moskof,"Acımasız, zalim" batimetre,Derinlikölçer batimetri,Derinlik ölçümü geri geri,"Geriye doğru, arka arka, götün götün, kıçın kıçın" geri geri çekilmek,arka arka gitmek taşımalı eğitim,İlköğretim öğrencilerinin köy vb. yerleşim yerlerinden okulun bulunduğu daha büyük merkezlere araçlarla taşınması yoluyla yapılan eğitim tatarı,Tam pişmemiş tazyiksiz,Tazyiki olmayan tebeşirleme,Tebeşirlemek işi tebeşirlemek,Tebeşir tozu ile kirletmek tebeşirlenme,Tebeşirlenmek işi tebeşirlenmek,Tebeşir tozu ile kirlenmek tebrik kartı,"Bayram vb.ni kutlamak için gönderilen kart, tebrik" tebrik mesajı,Herhangi bir olayı kutlamak için gönderilen mesaj bir nefes,"Bir an, kısa bir süre" nevi şahsına münhasır,Kendine özgü davranış ve karakteri olan (kimse) o hâlde,"Demek oluyor ki, öyleyse" o yolda,"Öyle, o gidiş ve düzenle" onu bunu bırak,"`bahane arama, mazeret ileri sürme` anlamında kullanılan bir söz" o bu,Bazı kimseler ve nesneler onluk bozma,"Onluğu, on tane birliğe çevirme" orman dizisi,Orman kuşağı ortada,Sonucu belli olmayan (karşılaşma) ortada bırakmak,birini çok güç bir durumdayken terk etmek ortada fol yok yumurta yok,fol yok yumurta yok ortada kalmak,"yersiz kalmak, barınacak yer bulamamak" ortada olmak,Bir iş yapması gereken kişi belli olmamak katılımcılık,Katılımcı olma durumu tavlama derecesi,Demir çelik işletmelerinde kütük demirin şekillendirilmesi veya haddelenmesi için en uygun ısı ve nem oranı kar yükü,Yağan kar miktarının binalarda yaptığı baskı gücü rüzgâr yükü,Bir bölgede görülen rüzgârın binalarda oluşturduğu sarsma gücü başkemancı,Orkestranın yönetici durumunda olan kemancısı birinci kemancı,"Orkestrada keman çalan, şeften sonraki ikinci kişi" bireysel emeklilik,Bireylerin geleceklerini garanti altına almak için bankalar veya çeşitli finans kurumları aracılığıyla yaptıkları tasarruf randevulu,Randevusu bulunan randevusuz,Randevusu olmayan battallaşma,Battallaşmak işi battallaşmak,Battal duruma gelmek battal boy,Normalden daha büyük ölçüde olan boyutlanma,Boyutlanmak işi boyutlanmak,Boyut kazanmak akman,"Bozulmamış, saf, temiz" kümbetlenme,Kümbetlenmek işi kümbetlenmek,Kümbet biçimini almak gri pasaport,Belli bir görev için yurt dışına çıkanlar için verilen geçici pasaport lacivert pasaport,Yurt dışına çıkmak için verilen pasaport bölgeleme,Bölgelemek işi bölgelemek,Bölgelere ayırmak boyutlama,Boyutlamak işi boyutlamak,"Boyutları belirlemek, ortaya koymak" aforizm,Özdeyiş hafif makineli,Elde taşınabilen mitralyöz ağır makineli,"Kundak üzerine oturtulmuş, mermisi özel boyutlarda olan, etkili ateş gücüne sahip tüfek veya top" zürriyetli,"Dölü olan, soyu olan" zürriyetsiz,"Dölü olmayan, soyu olmayan" kımıltılı,"Kımıltısı bulunan, kıpırdayan" kımıltısız,"Kımıltısı bulunmayan, kıpırdamayan" kırmızı çizgi,Pasaport kontrolü sırasında geçilmesi yasak olan bölgeyi belirleyen çizgi kırmızı nokta,Televizyonda şiddet veya cinsellik içeren programların belli bir yaşın altındakilere izlettirilmemesini belirten işaret katılma belgesi,Kişinin kurucu ve saklayıcı kuruma karşı sahip olduğu hakları taşıyan ve fona ne kadar pay ile katıldığını gösteren kıymetli evrak katılım belgesi,"Kongre, bilgi şöleni vb. çalışmalara katılanlara, katıldıklarına ilişkin olarak düzenleyenler tarafından verilen belge" ekipman yatırımı,"Bir iş için gereken elemanları yetiştirmek, eğitmek için yapılan yatırım" gaz beton,"Kuvarsit, sünger taşı vb. malzeme kullanılarak tuğla biçimi verilmiş beton yapı malzemesi" çatal yürek,Çatal yürekli çatal yürekli,"Cesur, korkusuz, çatal yürek" çatal yüreklilik,Çatal yürekli olma durumu yükçeker,Yükleri bir noktadan başka bir noktaya götürmekte kullanılan araç transporter,343 yükçeker sarmal metot,Sarmal yöntem sarmal yöntem,"Herhangi bir çalışmada basitten karmaşığa giden işlemler bütünü, sarmal metot" kimileyin,"Bazen, bazı zaman" alt başlık,Herhangi bir yazıda alt bölümün başlığı arayüz,"Bilgisayar yazılımlarının kullanıcı tarafından çalıştırılmasını sağlayan, çeşitli resimlerin, grafiklerin, yazıların yer aldığı ön sayfa" davranım,Davranış cillop,"Parlak, pürüzsüz, tertemiz" cillop gibi,"parlak, pürüzsüz, tertemiz" ekliptik,Tutulum ekliptik düzlem,Bir yıl boyunca Güneş'in gök küresi üzerinde çizdiği çemberin yüzeyi epidemik,Salgın hastalıkla ilgili ergonomik,Kullanışlı ikaz lambası,"Taşıtlarda ısı, benzin, yağ vb.ndeki aksamalarla ilgili sürücüyü uyaran ışıklı gösterge" föy,Kısa bilgileri içeren belge parnasizm,"`Sanat sanat içindir` ilkesini benimseyen, genellikle şiirde kendini gösteren bir edebiyat akımı" parnasyen,Parnasizm yanlısı işaret fişeği,"Bulunduğu yeri belli etmek için havaya atılan, renkli ışık saçan fişek" içselleştirme,İçselleştirmek işi içselleştirmek,Özümsemek dembedem,Zaman zaman satanist,Şeytana tapan kimse satanistlik,Satanist olma durumu satanizm,Şeytana tapma eksiz,Eki olmayan erksiz,Erki olmayan ateşten gömlek,"Acı, üzüntü veren, dayanılmaz, sıkıntılı durum" gravyer peyniri,Gravyer kalıcı makyaj,"Özellikle dudak, göz çevresi ve kaşların belirginleştirilmesi amacıyla kişiye özel olarak seçilmiş renklerin iğne yardımıyla üst deriye zerk edilmesiyle yapılan ve çok uzun süre ciltte kalan makyaj" yönetici özeti,"Görüşülecek konularda toplantı öncesi yöneticiye sunulan, kısaltılmış açıklamalardan oluşan bilgi notu" esmer buğday,Koyu renkli bir cins buğday esmer un,Esmer buğdaydan elde edilen un tam ekmek,"Geleneksel mayalama tekniği ile üretilen, kepeği alınmamış ekmek" zengin ekmek,"İçine çeşitli vitaminlerin eklendiği, kepeği alınmamış ekmek" guguk guguk,Birisiyle eğlenmek ve onu kızdırmak için çocukların çıkardıkları ses kerkinme,Kerkinmek işi kerkinmek,"Taşıtlarda kalabalıktan yararlanarak başkalarına sürtünmek, sarkıntılık etmek" fortçu,"Taşıtlarda kalabalıktan yararlanarak başkalarına sürtünen, sarkıntılık eden kimse" fortçuluk,Fortçu olma durumu büküç,Köşe hala kızı,Halanın kızı emmi kızı,Amca kızı çağrıştırma,Çağrıştırmak işi boynu eğri,Boynu bükük boynu eğri olmak,herhangi bir sebeple birine karşı direnecek veya söz söyleyecek durumda olmamak asortik,Giysilerini birbirine uygun giyen dağ başından duman eksik olmaz,"`büyük adamların, büyük iş yapanların her zaman üzüntüleri, sıkıntıları vardır` anlamında kullanılan bir söz" "dağ başına kış gelir, insanın başına iş gelir",`dağ başında kışın fırtına eksik olmadığı gibi kişinin yaşamında da yıpratıcı olaylar eksik olmaz` anlamında kullanılan bir söz dağ başı,"Dağın zirvesi, doruğu" "dağ başına harman yapma, savurursun yel için, sel önüne değirmen yapma, öğütürsün el için","`yapacağın iyi bir işi, sonunu hesaplamadan yapma` anlamında kullanılan bir söz" perukçu,"Peruk yapan, hazırlayan veya satan kimse" perukçuluk,Perukçunun işi veya mesleği paylaşım,Paylaşma işi paylaşımcı,Paylaşım içinde olan paylaşımcılık,Paylaşımcı olma durumu moskofluk,Acımasızca davranış mağazacılık,Mağazacı olma durumu mahfazasız,Mahfazası olmayan milföy hamuru,"Çeşitli pastaların yapımında kullanılan, ince açılmış, yağlı bir hamur türü, milföy" mühimmat deposu,Savaş gereçlerinin saklandığı yer örüntü,Olay veya nesnelerin düzenli bir biçimde birbirini takip ederek gelişmesi kundak,Yeni doğmuş çocuğu ilk aylarda sıkıca sarıp sarmalamaya yarayan geniş bez kalbiselim,Temiz kalpli olan dudaklı,Dudağı olan dudaksız,Dudağı olmayan egzozculuk,Egzozcunun yaptığı iş falçatalı,Falçatası olan futbolculuk,Futbolcunun yaptığı iş hatırşinaslık,Hatırşinas olma durumu jakuzili,Jakuzisi olan jakuzisiz,Jakuzisi olmayan jeokimyacı,Jeokimya ile uğraşan kimse jokeyli,Jokeyi olan jokeylik,Jokey olma durumu jokeysiz,Jokeyi olmayan aleni tadat,Açık sayım dubniyum,"Atom numarası 105, atom ağırlığı 262 olan, 25 °C'de katı olduğu, gümüş renginde veya gri renkte olduğu tahmin edilen, kaliforniyum ile azot atomlarının reaksiyonu sonucu elde edilen yapay bir element (simgesi Db)" siborgiyum,"Atom numarası 106, atom ağırlığı 266 olan, 25 °C'de katı olduğu, gümüş renginde veya gri renkte olduğu tahmin edilen, kaliforniyum ile oksijen ve kaliforniyum ile neon atomlarının reaksiyonu sonucu elde edilen yapay bir element (simgesi Sg)" bohriyum,"Atom numarası 107, atom ağırlığı 264 olan, 25 °C'de katı olduğu, gümüş renginde veya gri renkte olduğu tahmin edilen yapay bir element (simgesi Bh)" hassiyum,"Atom numarası 108, atom ağırlığı 269 olan, 25 °C'de katı olduğu, gümüş renginde veya gri renkte olduğu tahmin edilen yapay bir element (simgesi Hs)" metneryum,"Atom numarası 109, atom ağırlığı 268 olan, 25 °C'de katı olduğu, gümüş renginde veya gri renkte olduğu tahmin edilen yapay bir element (simgesi Mt)" darmstadtiyum,"Atom numarası 110, atom ağırlığı 271 olan, 25 °C'de katı olduğu, gümüş renginde veya gri renkte olduğu tahmin edilen yapay bir element (simgesi Ds)" ruentgeniyum,"Atom numarası 111, atom ağırlığı 272 olan, 25 °C'de katı olduğu, gümüş renginde veya gri renkte olduğu tahmin edilen yapay bir element (simgesi Rg)" Rg,Ruentgeniyum elementinin imgesi Ds,Darmstadtiyum elementinin simgesi Mt,Metneryum elementinin simgesi Hs,Hassiyum elementinin simgesi Bh,Bohriyum elementinin simgesi Sg,Siborgiyum elementinin simgesi Db,Dubniyum elementinin simgesi üstyapısal,Üstyapı ile ilgili altyapısal,Altyapı ile ilgili yeraltı,Gizli ve yasa dışı bordomsu,"Rengi bordoyu andıran, bordoya benzeyen, bordomtırak" bordomtırak,Bordomsu göğümsü,"Rengi gök rengini andıran, gök rengine benzeyen" turkuazımsı,Rengi turkuazı andıran kahverengimsi,"Rengi kahverengiyi andıran, kahverengiye benzeyen" kızılımsı,"Rengi kızılı andıran, kızıla benzeyen, kızıl gibi, kızılsı, kızılımtırak" kızılımtırak,Kızılımsı eflatunumsu,"Rengi eflatunu andıran, eflatuna benzeyen, eflatunsu" turuncumsu,"Rengi turuncuyu andıran, turuncuya benzeyen, turuncumtırak" turuncumtırak,Turuncumsu grimsi,"Rengi griyi andıran, griye benzeyen, grimtırak" grimtırak,Grimsi karamsı,"Rengi karayı andıran, karaya benzeyen, kara gibi" neftimsi,"Rengi neftîyi andıran, neftîye benzeyen" laciverdimsi,"Rengi laciverdi andıran, laciverde benzeyen" pembemtırak,Pembemsi bozumsu,"Rengi bozu andıran, boza benzeyen" tekel ürünleri,"Devlet tarafından üretimi yapılan içki, sigara vb. maddeler" Kâbe,"Mekke'de bulunan, Müslümanlarca kıble olarak kabul edilen ve hac ibadeti yapılırken tavaf edilen kutsal yer" Rihter ölçeği,Depremin büyüklüğünü ve şiddetini belirleyen gösterge tehditli,Tehdidi bulunan yüzeyselleşmek,"Yüzeysel duruma gelmek, sathileşmek" yüzeyselleşme,Yüzeyselleşmek durumu yüzeyselleştirme,Yüzeyselleştirmek durumu yüzeyselleştirmek,"Yüzeysel duruma getirmek, sathileştirmek" Şebiarus,Mevlâna'nın ölüm yıl dönümü olan 17 Aralık'ta düzenlenen tören sutyen,343 sütyen sübvanse,"`Para yardımı yapmak, desteklemek` anlamındaki sübvanse etmek birleşik fiilinde geçen bir söz" sinematografi,Sinemacılık sinematografik,"Sinemaya ilişkin, sinemayla ilgili" eurobond,343 avrovil avrovil,Avrupa Birliği dışındaki ülkeler tarafından çıkarılan ve tutulan avroya dayalı borç senedi karnı kara,Kötü yürekli (kimse) iç yüz,Bir şeyin iç tarafı dayı kızı,Dayının kızı mâniasız,Engelsiz şu hâlde,"Öyleyse, bu durum karşısında, sonuç olarak denilebilir ki" aşkmerdiveni,Eğrelti otu meditasyon,Dalınç despot,Ortodoks Rumların din başkanları yurtsuzluk,Yurtsuz olma durumu tanzimat,İdari işlerin düzeltilmesi için alınan önlemlerin ve uygulamaların tamamı polonez,Bir tür dans üniformasız,Üniforması olmayan yasakçılık,Yasakçı olma durumu yemcilik,Yemci olma durumu sence,"Sana göre, senin düşüncene göre" sizce,"Size göre, sizin düşüncenizce" tıynetli,İyi huylu teolojik,Tanrı bilimiyle ilgili tekstilcilik,Tekstilci olma durumu teferruatsız,Ayrıntısız tedbirlilik,Tedbirli olma durumu tartımsız,Dizemsiz talimsiz,Talim görmemiş tahinli,İçinde tahin bulunan tahinsiz,İçinde tahin bulunmayan şömizli,Şömizi olan şömizsiz,Şömizi olmayan şereflendirilme,Şereflendirilmek durumu şereflendirilmek,Şereflendirme işi yapılmak şamatacılık,Şamatacı olma durumu sümkürtme,Sümkürtmek işi striptizcilik,Striptizci olma durumu statükoculuk,Statükocu olma durumu sportmenlik,Sportmen olma durumu sordurtma,Sordurtmak işi sordurtmak,Sordurmasını sağlamak sonlandırılma,Sonlandırılmak işi sonlandırılmak,Sonlandırma işi yapılmak sonlandırma,Sonlandırmak işi sonlandırmak,Sona erdirmek sonlandırış,Sonlandırma işi sonlanma,Sonlanmak işi sonlanmak,Sona ermek sonlanış,Sonlanma işi sinemalaştırma,Sinemalaştırmak işi sigarasızlık,Sigarasız olma durumu servisçilik,Servisçi olma durumu semeresiz,Sonuçsuz rimelsiz,Rimel sürülmemiş (kirpik) rujlu,Ruj sürülmüş rujsuz,Ruj sürülmemiş tepeüstü,Baş aşağı tepeüstü düşmek,"başının üzerine düşmek, yuvarlanmak" Kuvayımilliye,Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Yunanların İzmir'i işgal etmeleri ve Anadolu'da ilerlemeleri üzerine kurulan ve onlara karşı savaşan millî teşkilat kondor,Tepeli akbaba filar,Hafif bir terlik filarlı,Fiları olan filarsız,Fiları olmayan sizinki,"Sizin olan, sizinle ilgili olan" benimki,"Benim olan, benimle ilgili olan" seninki,"Senin olan, seninle ilgili olan" onunki,"Onun olan, onunla ilgili olan" onlarınki,"Onların olan, onlarla ilgili olan" ağlayıcılık,Ağıtçılık algılayıcılık,Algılayıcı olma durumu anayasacılık,Anayasacı olma durumu arayıcılık,Arayıcı olma durumu bakımcılık,Bakımcının yaptığı iş başkemancılık,Başkemancı olma durumu bulaşıcılık,Bulaşıcı olma durumu cuntacılık,Cuntacı olma durumu dalyancılık,Dalyancının yaptığı iş destancılık,Destancının yaptığı iş dükkâncılık,Dükkâncının yaptığı iş elmacılık,Elmacının yaptığı iş fetvacılık,Fetvacının yaptığı iş göz alıcılık,Göz alıcı olma durumu halkacılık,Halkacının yaptığı iş icracılık,İcracının yaptığı iş intikamcılık,İntikamcı olma durumu kapsayıcılık,Kapsayıcı olma durumu kartpostalcılık,Kartpostalcının yaptığı iş kasacılık,Kasacının yaptığı iş kaytarıcılık,"Kaytarıcı olma durumu, kaytarmacılık" keskin nişancılık,Keskin nişancı olma durumu kollayıcılık,Koruyuculuk konuşmacılık,"Konuşmacı olma durumu, hatiplik, konferansçılık" külhancılık,Külhancı olma durumu masalcılık,Masalcı olma durumu medyacılık,Medyacı olma durumu onarıcılık,Onarıcı olma durumu piyasacılık,Piyasacı olma durumu planyacılık,Planyacı olma durumu raspacılık,Raspacı olma durumu ricacılık,Ricacı olma durumu saçmacılık,Saçmacı olma durumu sağlamcılık,Sağlamcı olma durumu sambacılık,Sambacı olma durumu saptırıcılık,Saptırıcı olma durumu sayıcılık,Sayıcının yaptığı iş seyyar satıcılık,Seyyar satıcı olma durumu sıfırcılık,Sıfırcı olma durumu sondajcılık,Sondalamacılık şıracılık,Şıracı olma durumu tablacılık,Tablacı olma durumu tanıtıcılık,Tanıtıcı olma durumu tantanacılık,Tantanacı olma durumu tartışmacılık,Tartışmacı olma durumu taşıyıcılık,"Taşıyıcı olma durumu, sırtçılık, hamallık, yükçülük" tırpancılık,Tırpancı olma durumu uyarıcılık,Uyarıcı olma durumu ütopyacılık,Ütopyacı olma durumu vırvırcılık,Vırvırcı olma durumu yancılık,Yancı olma durumu yanıltıcılık,Yanıltıcı olma durumu yansıtıcılık,Yansıtıcı olma durumu yarışmacılık,Yarışmacı olma durumu yasaklayıcılık,Yasaklayıcı olma durumu yatırımcılık,Yatırımcı olma durumu yatıştırıcılık,Yatıştırıcı olma durumu yazıncılık,Edebiyatçılık yıkımcılık,Yıkımcı olma durumu yumuşatıcılık,Yumuşatıcı olma durumu zıpkıncılık,Zıpkıncı olma durumu zorlayıcılık,Zorlayıcı olma durumu analizcilik,Analizcinin yaptığı iş aprecilik,Aprecinin yaptığı iş ardiyecilik,Ardiyecinin yaptığı iş asabiyecilik,Asabiyeci olma durumu ateşleyicilik,Ateşleyici olma durumu belgecilik,Belgecinin yaptığı iş belleticilik,Belletici olma durumu tasarımcılık,"Tasarımcı olma durumu, tasar çizimcilik, dizayncılık" besleyicilik,Besleyici olma durumu betimlemecilik,"Betimlemeci olma durumu, tasvircilik" biçkicilik,Biçkicinin yaptığı iş bilişimcilik,Bilişimcinin yaptığı iş ciğercilik,Ciğercinin yaptığı iş cincilik,Cincinin yaptığı iş çözümleyicilik,"Çözümleyici olma durumu,tahlilcilik, analistlik" delicilik,Delici olma durumu düzenlemecilik,Düzenlemecinin yaptığı iş düzenleyicilik,Düzenleyicinin yaptığı iş ekicilik,Ekicinin yaptığı iş erkencilik,Erkenci olma durumu esirgeyicilik,Esirgeyici olma durumu eskrimcilik,Eskrimci olma durumu evet efendimcilik,Evet efendimci olma durumu ezicilik,Ezici olma durumu felsefecilik,Felsefeci olma durumu frezecilik,Frezecinin yaptığı iş gelip geçicilik,Gelip geçici olma durumu gidicilik,Gidici olma durumu görüşmecilik,Görüşmeci olma durumu göstericilik,Göstericinin yaptığı iş gözeticilik,Gözeticinin yaptığı iş grevcilik,Grevci olma durumu güftecilik,Güftecinin yaptığı iş haddecilik,Haddecinin yaptığı iş hamburgercilik,Hamburgercinin yaptığı iş hamlecilik,Atılımcılık haybecilik,Haybeci olma durumu hazır yiyicilik,Hazır yiyici olma durumu hergelecilik,Hergelecinin yaptığı iş heybecilik,Heybecinin yaptığı iş hüllecilik,Hülleci olma durumu ilgi çekicilik,İlgi çekici olma durumu imgecilik,İmgeci olma durumu incelemecilik,İncelemeci olma durumu inceleyicilik,İnceleyici olma durumu işkencecilik,İşkenceci olma durumu işlemcilik,İşlemci olma durumu izleyicilik,İzleyici olma durumu kandilcilik,Kandilcinin yaptığı iş karatecilik,Karatecinin yaptığı iş kesicilik,Kesici olma durumu kesimcilik,Kesenekçilik kestanecilik,Kestanecinin yaptığı iş kıraathanecilik,Kıraathanecinin yaptığı iş kuru temizleyicilik,Kuru temizleyici olma durumu latifecilik,Latifeci olma durumu makinecilik,Makineci olma durumu mukabelecilik,Mukabeleci olma durumu mücadelecilik,Mücadeleci olma durumu müjdecilik,Müjdeci olma durumu mültecilik,Mülteci olma durumu mürtecilik,Mürteci olma durumu müzakerecilik,Müzakereci olma durumu narenciyecilik,Narenciyeci olma durumu öykünmecilik,Öykünmeci olma durumu pişiricilik,Pişirici olma durumu pişmaniyecilik,Pişmaniyecinin işi projecilik,Projeci olma durumu rallicilik,Rallici olma durumu resimcilik,Resimci olma durumu sergicilik,Sergici olma durumu sevicilik,"Sevici olma durumu, ablacılık, lezbiyenlik, lezbiyenizm" seyircilik,Seyirci olma durumu söylevcilik,Söylevci olma durumu sürükleyicilik,Sürükleyici olma durumu şifrecilik,Şifreci olma durumu tasvircilik,"Tasvirci olma durumu, betimlemecilik" tek seçicilik,Tek seçici olma durumu temizleyicilik,Temizleyici olma durumu tezkerecilik,Tezkereci olma durumu tiksindiricilik,Tiksindirici olma durumu törecilik,Töreci olma durumu tüketicilik,Tüketici olma durumu vericilik,Verici olma durumu yenicilik,Yenici olma durumu yetiştiricilik,Yetiştirici olma durumu yevmiyecilik,Gündelikçilik çözücülük,Çözücü olma durumu düşündürücülük,Düşündürücü olma durumu güdücülük,Güdücü olma durumu güldürücülük,Güldürücü olma durumu gürültücülük,"Gürültücü olma durumu, velvelecilik, kavaracılık" kontrolcülük,Kontrolcünün yaptığı iş kostümcülük,Kostümcünün yaptığı iş öldürücülük,Öldürücü olma durumu ötücülük,Ötücü olma durumu övücülük,Övgücülük petrolcülük,Petrolcü olma durumu radyatörcülük,Radyatörcü olma durumu traktörcülük,Traktörcü olma durumu yürütücülük,Yürütücü olma durumu ağızlıkçılık,Ağızlıkçının yaptığı iş bağışçılık,Bağışçı olma durumu icapçılık,İcapçının yaptığı iş icatçılık,İcatçı olma durumu ilahiyatçılık,Tanrı bilimcilik kasnakçılık,Kasnakçının yaptığı iş kazıkçılık,Kazıkçı olma durumu kıyakçılık,Kıyakçının yaptığı iş mukaddesatçılık,Mukaddesatçı olma durumu nifakçılık,Arabozanlık sabahçılık,Sabahçı olma durumu saltanatçılık,Saltanatçı olma durumu silahçılık,Silahçı olma durumu suikastçılık,Suikastçı olma durumu tankçılık,Tankçı olma durumu tuzakçılık,Tuzakçı olma durumu yazlıkçılık,Yazlıkçı olma durumu davetçilik,Davetçi olma durumu destekçilik,Destekçi olma durumu direnişçilik,Direnişçi olma durumu elektronikçilik,Elektronikçinin yaptığı iş fişekçilik,Fişekçinin yaptığı iş istatistikçilik,İstatistikçi olma durumu iş birlikçilik,İş birlikçi olma durumu iştirakçilik,İştirakçi olma durumu kafesçilik,Kafesçinin yaptığı iş kireççilik,Kireççinin yaptığı iş klarnetçilik,"Klarnetçinin yaptığı iş, gırnatacılık" klikçilik,Hizipçilik lastikçilik,Lastikçinin yaptığı iş matematikçilik,Matematikçi olma durumu menfaatçilik,Çıkarcılık meşrutiyetçilik,Meşrutiyetçi olma durumu mozaikçilik,Mozaikçinin yaptığı iş optikçilik,Optikçinin yaptığı iş ozalitçilik,Ozalitçinin yaptığı iş refakatçilik,Refakatçi olma durumu rekabetçilik,Rekabetçi olma durumu tertipçilik,Tertipçi olma durumu teslimiyetçilik,Teslimiyetçi olma durumu teşvikçilik,Teşvikçi olma durumu tezhipçilik,Tezhipçi olma durumu trompetçilik,Trompetçinin yaptığı iş tuvaletçilik,Tuvaletçi olma durumu tülbentçilik,Tülbentçinin işi yedekçilik,"Yedekçinin yaptığı iş, kolancılık" yemişçilik,Yemişçi olma durumu ziyaretçilik,Ziyaretçi olma durumu bavulculuk,Bavulcunun yaptığı iş dokuyuculuk,Dokumacılık doyuruculuk,Doyurucu olma durumu gecekonduculuk,"Gecekonducu olma durumu, konduculuk" jetonculuk,Jetoncunun yaptığı iş kabloculuk,Kablocunun yaptığı iş kanunculuk,Kanuncunun yaptığı iş kavunculuk,Kavuncunun yaptığı iş kopuzculuk,Kopuzcunun yaptığı iş koşuculuk,Koşucunun yaptığı iş kumculuk,Kumcunun yaptığı iş limonculuk,Limoncunun yaptığı iş okuyuculuk,Okuyucu olma durumu orgculuk,Orgcunun yaptığı iş rodeoculuk,Rodeocu olma durumu tuzculuk,Tuzcunun işi ucuzculuk,Ucuzcu olma durumu uykuculuk,Uykucu olma durumu uyuşturuculuk,Uyuşturucu olma durumu voleybolculuk,Voleybolcu olma durumu vuruculuk,Vurucu olma durumu pusulacık,"Üstüne hatırlanması gereken notlar yazılan, kendinden yapışkanı olan küçük kâğıt" öz belirtim,"Kendini yönetme hakkını belirleme, selfdeterminasyon" duyulmamışlık,Duyulmamış olma durumu düelloculuk,Düellocu olma durumu yolcu treni,Kısa veya uzun mesafelerde işleyip bütün ana istasyon ve duraklarda duran ve yolcu taşıyan tren karma tren,"Yolcu vagonlarının arkasında yük vagonları bulunan, bütün istasyon ve duraklarda duran tren" sansız,"Sanı, ünü olmayan" çubukçuluk,Çubukçunun yaptığı iş sulhçuluk,Barışseverlik usçuluk,Akılcılık uydurukçuluk,Uydurukçu olma durumu dövüşçülük,Dövüşçü olma durumu gümüşçülük,Gümüşçünün yaptığı iş öğütçülük,Öğütçü olma durumu sörfçülük,Sörfçü olma durumu alacaklılık,Alacaklı olma durumu alaylılık,Alaylı olma durumu avantajlılık,Avantajlı olma durumu ayaklılık,Ayaklı olma durumu aldırışsızlık,Aldırışsız olma durumu amansızlık,Amansız olma durumu antrenmansızlık,İdmansızlık arabasızlık,Arabasız olma durumu arızasızlık,Arızasız olma durumu asılsızlık,Asılsız olma durumu aşısızlık,Aşısız olma durumu azıksızlık,Azıksız olma durumu cevapsızlık,"Cevapsız olma durumu, yanıtsızlık" cezasızlık,Cezasız olma durumu çapsızlık,Çapsız olma durumu rastlantısal,"Rastlantı ile ilgili, tesadüfi" tınlatma,Tınlatmak işi tınlatmak,Tınlamasına yol açmak tireleme,Tirelemek işi tirelemek,Bir yazıya tire (II) koymak tiroit bezi,"Gırtlağın ön ve alt bölümünde bulunan, çok damarlı, salgısını kana veren bir bez, kalkan bezi, tiroit" kadınımsı,Kadınsı erkeğimsi,Erkeksi masalsı,"Masalı andıran, masala benzeyen, masal gibi, masalımsı" masalımsı,Masalsı külahsı,"Külahı andıran, külaha benzeyen, külah gibi, külahımsı" külahımsı,Külahsı taşsı,"Taşı andıran, taşa benzeyen, taş gibi, taşımsı" taşımsı,Taşsı bitkimsi,"Bitkiyi andıran, bitkiye benzeyen, bitki gibi" resimsi,"Resmi andıran, resme benzeyen, resim gibi" şeytansı,"Şeytanı andıran, şeytana benzeyen, şeytan gibi, şeytanımsı" şeytanımsı,Şeytansı yenimsi,"Yeniyi andıran, yeniye benzeyen, yeni gibi" eskimsi,"Eskiyi andıran, eskiye benzeyen, eski gibi" balkonsu,"Balkonu andıran, balkona benzeyen, balkon gibi, balkonumsu" balkonumsu,Balkonsu odunsu,"Odunu andıran, oduna benzeyen, odun gibi, odunumsu" baklamsı,"Baklayı andıran, baklaya benzeyen, bakla gibi" gümüşümsü,Gümüşsü altınsı,"Altını andıran, altına benzeyen, altın gibi, altınımsı" altınımsı,Altınsı bakırsı,"Bakırı andıran, bakıra benzeyen, bakır gibi, bakırımsı" bakırımsı,Bakırsı kurşunsu,"Kurşunu andıran, kurşuna benzeyen, kurşun gibi, kurşunumsu" kurşunumsu,Kurşunsu çinkomsu,"Çinkoyu andıran, çinkoya benzeyen, çinko gibi" demirsi,"Demiri andıran, demire benzeyen, demir gibi, demirimsi" demirimsi,Demirsi kromsu,"Kromu andıran, kroma benzeyen, krom gibi" nikelsi,"Nikeli andıran, nikele benzeyen, nikel gibi" kalaysı,"Kalayı andıran, kalaya benzeyen, kalay gibi" tuzsu,"Tuzu andıran, tuza benzeyen, tuz gibi, tuzumsu" tuzumsu,Tuzsu zımparamsı,"Zımparayı andıran, zımparaya benzeyen, zımpara gibi" kükürtsü,"Kükürdü andıran, kükürde benzeyen, kükürt gibi, kükürdümsü" kükürdümsü,Kükürtsü mermersi,"Mermeri andıran, mermere benzeyen, mermer gibi, mermerimsi" mermerimsi,Mermersi kireçsi,"Kireci andıran, kirece benzeyen, kireç gibi, kirecimsi" kirecimsi,Kireçsi kömürsü,"Kömürü andıran, kömüre benzeyen, kömür gibi, kömürümsü" kömürümsü,Kömürsü kumsu,"Kumu andıran, kuma benzeyen, kum gibi" mikamsı,"Mikayı andıran, mikaya benzeyen, mika gibi" kilsi,"Kili andıran, kile benzeyen, kil gibi" yakutumsu,"Yakutu andıran, yakuta benzeyen, yakut gibi" sedefimsi,Sedefsi elmasımsı,"Elması andıran, elmasa benzeyen, elmas gibi" zümrütsü,"Zümrüdü andıran, zümrüde benzeyen, zümrüt gibi" platinsi,"Platini andıran, platine benzeyen, platin gibi, platinimsi" platinimsi,Platinsi billurumsu,Billursu boynuzumsu,Boynuzsu gagamsı,"Gagayı andıran, gagaya benzeyen, gaga gibi" hamurumsu,Hamursu kabuğumsu,Kabuksu karpuzsu,"Karpuzu andıran, karpuza benzeyen, karpuz gibi, karpuzumsu" karpuzumsu,Karpuzsu kavunumsu,Kavunsu armutsu,"Armudu andıran, armuda benzeyen, armut gibi, armudumsu" armudumsu,Armutsu çileksi,"Çileği andıran, çileğe benzeyen, çilek gibi, çileğimsi" elmamsı,"Elmayı andıran, elmaya benzeyen, elma gibi" eriksi,"Eriği andıran, eriğe benzeyen, erik gibi" kayısımsı,"Kayısıyı andıran, kayısıya benzeyen, kayısı gibi" limonsu,"Limonu andıran, limona benzeyen, limon gibi, limonumsu" limonumsu,Limonsu muzsu,"Muzu andıran, muza benzeyen, muz gibi, muzumsu" portakalsı,"Portakalı andıran, portakala benzeyen, portakal gibi, portakalımsı" portakalımsı,Portakalsı şeftalimsi,"Şeftaliyi andıran, şeftaliye benzeyen, şeftali gibi" üzümsü,"Üzümü andıran, üzüme benzeyen, üzüm gibi" ıspanağımsı,"Ispanağı andıran, ıspanağa benzeyen, ıspanak gibi" lahanamsı,"Lahanayı andıran, lahanaya benzeyen, lahana gibi" marulumsu,"Marulu andıran, marula benzeyen, marul gibi" patatesimsi,"Patatesi andıran, patatese benzeyen, patates gibi" soğanımsı,Soğansı fasulyemsi,"Fasulyeyi andıran, fasulyeye benzeyen, fasulye gibi" bibersi,"Biberi andıran, bibere benzeyen, biber gibi, biberimsi" biberimsi,Bibersi arpamsı,"Arpayı andıran, arpaya benzeyen, arpa gibi" ekmeksi,"Ekmeği andıran, ekmeğe benzeyen, ekmek gibi, ekmeğimsi" bulgursu,"Bulguru andıran, bulgura benzeyen, bulgur gibi, bulgurumsu" bulgurumsu,Bulgursu mercimeksi,"Mercimeği andıran, mercimeğe benzeyen, mercimek gibi" merceksi,"Merceği andıran, merceğe benzeyen, mercek gibi" susamsı,"Susamı andıran, susama benzeyen, susam gibi" peynirsi,"Peyniri andıran, peynire benzeyen, peynir gibi, peynirimsi" peynirimsi,Peynirsi sütsü,"Sütü andıran, süte benzeyen, süt gibi, sütümsü" yağsı,"Yağı andıran, yağa benzeyen, yağ gibi, yağımsı" yağımsı,Yağsı tavuksu,"Tavuğu andıran, tavuğa benzeyen, tavuk gibi" horozsu,"Horozu andıran, horoza benzeyen, horoz gibi, horozumsu" horozumsu,Horozsu bademsi,"Bademi andıran, bademe benzeyen, badem gibi" cevizimsi,"Cevizi andıran, cevize benzeyen, ceviz gibi" bahçemsi,"Bahçeyi andıran, bahçeye benzeyen, bahçe gibi" tarlamsı,"Tarlayı andıran, tarlaya benzeyen, tarla gibi" yüreksi,"Yüreği andıran, yüreğe benzeyen, yürek gibi" dilsi,"Dili andıran, dile benzeyen, dil gibi" kolsu,"Kolu andıran, kola benzeyen, kol gibi" çiçeksi,"Çiçeği andıran, çiçeğe benzeyen, çiçek gibi, çiçeğimsi" çiçeğimsi,Çiçeksi ağacımsı,Ağaçsı ayaksı,"Ayağı andıran, ayağa benzeyen, ayak gibi" betonsu,"Betonu andıran, betona benzeyen, beton gibi, betonumsu" iliksi,"İliği andıran, iliğe benzeyen" kirpiksi cisim,Gözdeki damar tabakasının ön dış bölümü mememsi,"Memeyi andıran, memeye benzeyen, meme gibi" basamaksı,"Basamağı andıran, basamağa benzeyen, basamak gibi" nohutsu,"Nohudu andıran, nohuda benzeyen, nohut gibi" tuzlumsu,"Tuzluyu andıran, tuzluya benzeyen, tuzlu gibi" mizahsı,"Mizahı andıran, mizaha benzeyen, mizah gibi, mizahımsı" mizahımsı,Mizahsı aslansı,"Aslanı andıran, aslana benzeyen, aslan gibi, aslanımsı" aslanımsı,Aslansı filsi,"Fili andıran, file benzeyen, fil gibi" tilkimsi,"Tilkiyi andıran, tilkiye benzeyen, tilki gibi" eşeksi,"Eşeği andıran, eşeğe benzeyen, eşek gibi, eşeğimsi" hikâyemsi,"Hikâyeyi andıran, hikâyeye benzeyen, hikâye gibi" fıkramsı,"Fıkrayı andıran, fıkraya benzeyen, fıkra gibi" destanımsı,Destansı şiirsi,"Şiiri andıran, şiire benzeyen, şiirimsi" şiirimsi,Şiirsi gazelimsi,"Gazeli andıran, gazele benzeyen, gazel gibi" rubaimsi,"Rubaiyi andıran, rubaiye benzeyen, rubai gibi" şarkımsı,"Şarkıyı andıran, şarkıya benzeyen, şarkı gibi" romansı,"Romanı andıran, romana benzeyen, roman gibi, romanımsı" romanımsı,Romansı hayvansı,"Hayvanı andıran, hayvana benzeyen, hayvan gibi, hayvanımsı" hayvanımsı,Hayvansı şairimsi,"Şairi andıran, şaire benzeyen, şair gibi, ozansı" yazarımsı,"Yazarı andıran, yazara benzeyen, yazar gibi" devasızlık,Devasız olma durumu dumansızlık,Dumansız olma durumu faydasızlık,Yararsızlık garazsızlık,Garazsız olma durumu hatasızlık,Hatasız olma durumu idmansızlık,"İdmansız olma durumu, antrenmansızlık" ihtirassızlık,İhtirassız olma durumu iktisatsızlık,İktisatsız olma durumu imtiyazsızlık,İmtiyazsız olma durumu irtibatsızlık,Bağlantısızlık istidatsızlık,Yeteneksizlik kârsızlık,Kârsız olma durumu kavrayışsızlık,Kavrayışsız olma durumu kitapsızlık,Kitapsız olma durumu kuralsızlık,Kuralsız olma durumu maksatsızlık,Maksatsız olma durumu makyajsızlık,Makyajsız olma durumu malumatsızlık,Malumatsız olma durumu on parasızlık,On parasız olma durumu orantısızlık,Orantısız olma durumu plansızlık,Plansız olma durumu programsızlık,Programsız olma durumu sabıkasızlık,Sabıkasız olma durumu saçsızlık,Saçsız olma durumu savunmasızlık,Savunmasız olma durumu sıkıntısızlık,Sıkıntısız olma durumu sınırsızlık,"Sınırsız olma durumu, hudutsuzluk" silahsızlık,Silahsız olma durumu standartsızlık,Standartsız olma durumu şartsızlık,"Şartsız olma durumu, koşulsuzluk" yanıtsızlık,Cevapsızlık zamansızlık,Zamansız olma durumu ananesizlik,Ananesiz olma durumu azimsizlik,Azimsiz olma durumu beyinsizlik,Beyinsiz olma durumu denetimsizlik,Denetimsiz olma durumu desteksizlik,Desteksiz olma durumu dirençsizlik,Dirençsiz olma durumu eğitimsizlik,Eğitimsiz olma durumu ehemmiyetsizlik,Önemsizlik eksiksizlik,Eksiksiz olma durumu elektriksizlik,Elektriksiz olma durumu erkeksizlik,Erkeksiz olma durumu evsizlik,Evsiz olma durumu ferasetsizlik,Ferasetsiz olma durumu gayesizlik,Gayesiz olma durumu gerekçesizlik,Gerekçesiz olma durumu gerilimsizlik,Gerilimsiz olma durumu gölgesizlik,Gölgesiz olma durumu güvencesizlik,"Güvencesiz olma durumu, garantisizlik" hacimsizlik,"Hacimsiz olma durumu, oylumsuzluk" hilesizlik,Hilesiz olma durumu himayesizlik,Himayesiz olma durumu hünersizlik,Hünersiz olma durumu idealsizlik,İdealsiz olma durumu ilişiksizlik,İlişiksiz olma durumu ipsizlik,İpsiz olma durumu isabetsizlik,İsabetsiz olma durumu isimsizlik,Adsızlık işaretsizlik,İşaretsiz olma durumu kadersizlik,Kadersiz olma durumu kafiyesizlik,Uyaksızlık kaidesizlik,Kaidesiz olma durumu kedersizlik,Kedersiz olma durumu kemiksizlik,Kemiksiz olma durumu kesintisizlik,Kesintisiz olma durumu kibirsizlik,Kibirsiz olma durumu kinsizlik,Kinsiz olma durumu kişiliksizlik,"Kişiliksiz olma durumu, şahsiyetsizlik" komplekssizlik,Komplekssiz olma durumu kredisizlik,Kredisiz olma durumu külfetsizlik,Külfetsiz olma durumu lekesizlik,Lekesiz olma durumu limitsizlik,Limitsiz olma durumu maliyetsizlik,Maliyetsiz olma durumu mazeretsizlik,Mazeretsiz olma durumu milliyetsizlik,Milliyetsiz olma durumu mukavemetsizlik,Mukavemetsiz olma durumu mürüvvetsizlik,Mürüvvetsiz olma durumu nedensizlik,Nedensiz olma durumu neticesizlik,Sonuçsuzluk nihayetsizlik,Nihayetsiz olma durumu öfkesizlik,Öfkesiz olma durumu ölçeksizlik,Ölçeksiz olma durumu problemsizlik,Problemsiz olma durumu proteinsizlik,Proteinsiz olma durumu rakipsizlik,Rakipsiz olma durumu rehbersizlik,Rehbersiz olma durumu ritimsizlik,Ritimsiz olma durumu rutubetsizlik,Rutubetsiz olma durumu sevgisizlik,Sevgisiz olma durumu stressizlik,Stressiz olma durumu sünnetsizlik,Sünnetsiz olma durumu süresizlik,Süresiz olma durumu tehlikesizlik,Tehlikesiz olma durumu temelsizlik,Temelsiz olma durumu töresizlik,Töresiz olma durumu vakitsizlik,Vakitsiz olma durumu vazifesizlik,Vazifesiz olma durumu zürriyetsizlik,Zürriyetsiz olma durumu boyutsuzluk,Boyutsuz olma durumu bulutsuzluk,Bulutsuz olma durumu coşkusuzluk,Coşkusuz olma durumu çulsuzluk,Çulsuz olma durumu dostsuzluk,Dostsuz olma durumu fütursuzluk,Fütursuz olma durumu kurumsuzluk,Kurumsuz olma durumu kuşkusuzluk,"Kuşkusuz olma durumu, şüphesizlik" nursuzluk,Nursuz olma durumu sonuçsuzluk,Sonuçsuz olma durumu sorunsuzluk,"Sorunsuz olma durumu, meselesizlik, problemsizlik" temposuzluk,Temposuz olma durumu tutuksuzluk,Tutuksuz olma durumu tuzsuzluk,Tuzsuz olma durumu yağmursuzluk,Yağmursuz olma durumu alkolsüzlük,Alkolsüz olma durumu dönüşsüzlük,Dönüşsüz olma durumu düşsüzlük,Düşsüz olma durumu golsüzlük,Golsüz olma durumu gözsüzlük,Gözsüz olma durumu gürültüsüzlük,Gürültüsüz olma durumu ödünsüzlük,"Ödünsüz olma durumu, ivazsızlık" ölçütsüzlük,Ölçütsüz olma durumu süssüzlük,Süssüz olma durumu ürünsüzlük,Ürünsüz olma durumu yönsüzlük,Yönsüz olma durumu gönüldaşlık,Gönüldaş olma durumu kadehdaşlık,Kadehdaş olma durumu ülküdaşlık,Ülküdaş olma durumu zamandaşlık,Zamandaş olma durumu denktaşlık,Denktaş olma durumu kenttaşlık,Kenttaş olma durumu düşündeşlik,Düşündeş olma durumu yöndeşlik,Yöndeş olma durumu sesteşlik,"Sesteş olma durumu, eş adlılık, eş seslilik" alışılmamışlık,Alışılmamış olma durumu atanmışlık,Atanmış olma durumu kalıplaşmışlık,Kalıplaşmış olma durumu kullanılmışlık,Kullanılmış olma durumu tanınmışlık,Tanınmış olma durumu az gelişmişlik,Az gelişmiş olma durumu gelişmişlik,Gelişmiş olma durumu görülmemişlik,Görülmemiş olma durumu işitilmemişlik,İşitilmemiş olma durumu seçilmişlik,Seçilmiş olma durumu yetişmişlik,Yetişmiş olma durumu dondurulmuşluk,Dondurulmuş olma durumu kokmuşluk,Kokmuş olma durumu olmuşluk,Olmuş olma durumu tutulmuşluk,Tutulmuş olma durumu ölmüşlük,Ölmüş olma durumu inanılmazlık,İnanılmaz olma durumu kaçınılmazlık,Kaçınılmaz olma durumu olamazlık,Olamaz olma durumu paslanmazlık,Paslanmaz olma durumu şaşmazlık,Şaşmaz olma durumu benzemezlik,Benzemez olma durumu bilinemezlik,Bilinemez olma durumu geçmezlik,Geçmez olma durumu görünmezlik,Görünmez olma durumu varyemezlik,Varyemez olma durumu tanıdıklık,Tanıdık olma durumu bildiklik,Bildik olma durumu ıkıntı,Ikınma işi millîleştirilme,Millîleştirilmek işi altıncı,Altın alıp satan kimse kocaman,"Çok iri, büyük, koca" ana haber sunucusu,Toplanan haberleri önem derecesine göre değerlendiren ve yayımlayan yetkili sunucu canına düşkün,"Kendine iyi bakan, kendini koruyan (kimse)" alacaklandırıcı,Vadeli satış yapan firmaların her türlü mal ve hizmet satışından doğan haklarını devralan finansal kuruluş factor,343 alacaklandırıcı para aktarımı,"Banka hesabındaki birikimin belli bir miktarının başka bir hesaba aktarılması, aktarma, virman" boku bokuna,"Boşu boşuna, yok yere" boktan,"Temelsiz, derme çatma, yararsız" bok püsür,"Hoşa gitmeyen, can sıkan şey ve onun ayrıntı ve pürüzleri" boğaz derdi,Geçim için uğraşma başka biri,Diğer bir kimse başta,İlk olarak başta gelmek,"önde olmak, üstün durumda olmak" başta gitmek,en ileri durumda bulunmak bakarak,Göre az daha,"Az kalsın, neredeyse" aslı astarı,"İçyüzü, gerçek şekli, aslı faslı" aslı astarı olmamak,"gerçekliği, doğruluğu bulunmamak" kornetçilik,Kornetçinin yaptığı iş ah vah,"İnleme, sızlanma, ahuvah" ah vah etmek (veya demek),pişman olmak ahı gitmek vahı kalmak,"iyice zayıflamak, iş göremez duruma gelmek" akşamdan sonra merhaba,"iş işten geçtikten, olan olduktan sonra gösterilen ilginin yararlı olmayacağını belirten bir söz" akşamdan,Henüz akşam iken akşamdan kalmış (veya kalma),geceki sarhoşluğun mahmurluğunu taşıyan "akşamdan kavur, sabaha savur",kazandığını günü gününe harcayan tutumsuz kimselerin durumunu anlatmak için kullanılan bir söz kolesterollü,Kolesterolü yüksek olan kolesterolsüz,Kolesterolü yüksek olmayan pleistosen,Buzul Çağı sefalı,"Şenlikli, eğlenceli" sefasız,"Şenliği, eğlencesi olmayan" sırılsıklam âşık,"Delicesine sevdalı, tutkun kimse, sırsıklam âşık" sibakusiyak,Siyakusibak şahnişinli,Şahnişini olan kendirci,Kendir yetiştiren kimse kenevirci,Kenevir yetiştiren kimse alt tarafı,"Olup olacağı, alt yanı, altı üstü" alt yanı,Alt tarafı alt yanı çıkmaz sokak,"sonu gelmeyen, sonuç alınamayan işler için söylenen bir söz" cicimama,Toy delikanlının düşüp kalktığı yaşça kendisinden büyük kadın arkası yufka,Soğuğa karşı gereği gibi giyinmemiş (kimse) ayıkma,Ayıkmak işi pürçüksüz,Pürçeği olmayan kör kandil,"Aşırı derecede sarhoş, gök kandil" uzatma işareti,Düzeltme işareti niteliksiz işçi,"İstenilen nitelikleri taşımayan, iyi yetişmemiş, vasıfsız işçi" ölüm kâğıdı,"Bir kişinin öldüğüne ilişkin verilen belge, vefat ilmühaberi" üçtelli,Üç teli olan saz rektör yardımcılığı,Rektör yardımcısı olma durumu işbaşında eğitim,Hizmet içi eğitim Abbas,`Yola çıkacak veya ölümü yaklaşan kimse` anlamlarındaki Abbas yolcu deyiminde geçen bir söz limbo,"Irmaklarda, sığ sularda yük taşıyan bir tekne türü" pek çoğu,Yeterinden fazlası pısma,Pusma pirpiri,Pırpırı puansız,Puanı olmayan rahim,"Acıma, esirgeme" sabit fikirli,Saplantılı sabit fikirlilik,Sabit fikirli olma durumu pesleşme,Pesleşmek durumu görmüş geçirmiş,"Görgülü, geçmişte iyi günler yaşamış, güngörmüş, deneyimli" umurgörmüş,Önemli görevlerde bulunmuş (kimse) abajursuz,Abajuru olmayan abidik gubidik,Abuk sabuk ablacı,Sevici ablacılık,Sevicilik babadan kalma,"Babanın miras olarak bıraktığı (mal, mülk, eşya)" baba dostu,"Çok eski, hayırlı aile dostu" baba soylu,"Baba soyluluğa ilişkin olan, baba soyluluğa dayanan" baba soyluluk,"Soyun, mirasın, sosyal statünün öncelikle veya sadece baba tarafından belirlendiği aile düzeni" baba diyarı,"Soyun, kökenin bulunduğu yer" baba yarısı,Amca baba tarafı,Ailenin baba yönünden akrabaları baba yerli,"Baba yerliliğe ilişkin olan, baba yerliliğe dayanan" baba yerlilik,"Yeni evli çiftin, erkeğin ailesinin yanında yaşamasına dayanan evlilik düzeni" baca dolgusu,"Eski veya sönmüş bir yanardağ bacasının bulunduğu yerde, aşınma sonucu ortaya çıkmış sert kayaçlardan oluşan tepe" baca fırıldağı,Bacanın tepesine yerleştirilen ve çıkmakta olan dumanın içeri dönmesini engellemek için rüzgâra göre yön değiştiren dirsekli boru baca kaşı,"Bir şöminenin, ocağın üstündeki taş veya taştan raf" bağda,"Ayağa vurulan, ipten, ağaçtan veya demirden yapılan köstek" bağırsak düğümlenmesi,İnce veya kalın bağırsağın bir bölümünün bağırsak askısı çevresinde besin geçişini engelleyecek bir biçimde dönerek bükülmesi bağırsak düşüklüğü,Bağ gevşemesi sonucunda kalın bağırsağın aşağı doğru sarkma durumu bağırsak gazı,Yemek yerken yutulan havadan veya besinlerin sindirimi sırasında açığa çıkan gazlardan oluşan ve bağırsaklarda biriken uçucu madde bağışık serum,"Bulaşıcı hastalıklara yol açan mikroorganizmalara veya zehirli maddelere karşı bileşiminde özgül etkili antikorlar bulunan kan serumu, antiserum" bağıtsız,Sözleşmesi olmayan baca külahı,Bacanın dumanı çekişini güçlendirmek amacıyla baca deliğinin üzerine yerleştirilen ve genellikle sacdan yapılan parça baca kürsüsü,"Çatının üstünde kalan ve üzerine baca külahı oturtulan baca bölümü, baca tomurcuğu" baca tomurcuğu,Baca kürsüsü baca şapkası,"Bacaya yağmur, kar veya rüzgâr girmemesi için baca külahının üzerine yerleştirilen kapak" bademsiz,İçinde badem bulunmayan etek pisliği,"Yasal olmayan, yolsuz ilişki" eteği arı,"Namuslu, iffetli" eteği temiz,"İffetli, namuslu (kadın)" eteğine pis,"Aşırı cinsel arzu duyan, şehvetli, tatmin olmayan" eteğine eğri,"İffetsiz, kötü (kadın)" etek taşı,Alaturka tuvalette taşın arka bölümü etekserpen,"Kıyafeti toplu olmayan, pasaklı" etek belde,Bir işi yapmaya hazır olan etek bağı,Kadınların iç giysilerinin çarşaf altından görünmemesi için bellerine bağladıkları ince kuşak etek etek,"Bol bol, pek çok" sabahın körü,Sabahın erken saati akşam vakti,Akşamleyin sabah vakti,Sabahleyin yatsı vakti,Yatsı Kitab-ı Mukaddes,"Tevrat, Zebur, İncil'e verilen ortak ad" bu seferlik,"Bu defalık, bu kezlik" Karamürsel sepeti sanmak,"bir kimse veya şeyi ufak, önemsiz saymak" Karamürsel sepeti,Önemsiz kimse veya şey solda sıfır,"Hiçbir değeri ve önemi olmayan, benzerleriyle karşılaştırıldığında değersizliği daha iyi anlaşılan" solda sıfır kalmak,"anlamı olmamak, değersiz olmak" sonradan olma,"Başkasına kıyasla yeni olan, yeni ortaya çıkan" osteolog,Kemik bilimci kan zehirlenmesi,"Kanda hastalık yapan bakteri, virüs vb.lerin bulunmasından ileri gelen her türlü hastalık, septisemi" söz sırası,Bir toplulukta konuşma yapma zamanı sözünübilmez,"Bir sözü, nereye varacağını düşünmeden söyleyen, patavatsız" sugötürmez,"Başka bir yoruma elverişli olmayan, kesin, sözgötürmez" sözgötürmez,Sugötürmez Hollanda kavağı,Akkavak köknar reçinesi,Köknar sakızı ödeme emri,"Ödemelerin yapılabilmesi için yetkili makamca verilen emir, tediye emri" triloji,Üçleme söz hazinesi,Söz varlığı şahıs eki,Kişi eki aidiyet eki,İlgi eki işaret zamiri,Gösterme zamiri ayrılma durumu,Çıkma durumu tören birliği,"Devlet büyüklerini, yüksek makamlardaki kumandanları karşılamak ve uğurlamakla görevli birlik, ihtiram birliği, ihtiram kıtası, onur kıtası" Seretan,Yengeç idrar torbası,"Vücuttan dışarıya atılacak olan idrarın toplandığı bölüm, sidik kavuğu, sidik torbası, kavuk, mesane" bilmezlikten gelme,"Bir anlam inceliği yaratmak için bildiği şeyi bilmez görünme sanatı, tecahülüarif" göreci,"Bağıntıcılık yanlısı olan, bağıntıcı, rölativist" kankırmızı,Yaman günde,Her gün seneye,Gelecek sene sabaha,Yarın sabah aerolojik,Aeroloji ile ilgili aktinolojik,Aktinoloji ile ilgili anesteziyolojik,Anestezi bilimsel astrolojik,Astroloji ile ilgili biyometeorolojik,Biyometeoroloji ile ilgili dermatolojik,Dermatoloji ile ilgili diyalektolojik,Lehçe bilimsel elektrobiyolojik,Elektrobiyoloji ile ilgili embriyolojik,Embriyoloji ile ilgili endokrinolojik,İç salgı bilimsel entomolojik,Böcek bilimsel epidemiyolojik,Epidemiyoloji ile ilgili epistemolojik,Bilgi kuramı ile ilgili etiyolojik,"Neden bilimsel, sebep bilimsel" etolojik,Etoloji ile ilgili farmakolojik,İlaç bilimi ile ilgili fenolojik,Belirti bilimsel fenomenolojik,Görüngü bilimsel fitopatolojik,Fitopatoloji ile ilgili fonolojik,Ses bilimsel frenolojik,Frenoloji ile ilgili fütürolojik,Gelecek bilimsel gastroenterolojik,Sindirim bilimi ile ilgili grafolojik,Grafoloji ile ilgili helmintolojik,Kurt bilimi ile ilgili hematolojik,Kan bilimi ile ilgili hepatolojik,Hepatoloji ile ilgili hidrobiyolojik,Hidrobiyoloji ile ilgili hidrojeolojik,Hidrojeoloji ile ilgili hidrolojik,Su bilimi ile ilgili histolojik,Doku bilimsel immünolojik,Bağışıklık bilimsel jeomorfolojik,Yüzey bilimi ile ilgili jinekolojik,Kadın hastalıkları ile ilgili kanserolojik,Kanser bilimsel karakterolojik,Karakteroloji ile ilgili kardiyolojik,Kardiyoloji ile ilgili klimatolojik,İklim bilimi ile ilgili kraniyolojik,Kraniyoloji ile ilgili kriminolojik,Suç bilimsel kriptolojik,Kriptoloji ile ilgili ksilolojik,Odun bilimsel kültürel antropolojik,Kültürel antropoloji ile ilgili leksikolojik,Sözcük bilimi ile ilgili letarjik,Letarji ile ilgili limnolojik,Göl bilimsel litolojik,Taş bilimsel metrolojik,Metroloji ile ilgili mikolojik,Mantar bilimi ile ilgili mikrobiyolojik,Mikrobiyoloji ile ilgili minerolojik,Mineral bilimsel müzikolojik,Müzik bilimi ile ilgili nekrolojik,Nekroz bilimi ile ilgili nörolojik,Sinir bilimsel nöroşirürjik,Beyin cerrahisi ile ilgili nükleer enerjik,Nükleer enerji ile ilgili oftalmolojik,Göz bilimsel onkolojik,Onkoloji ile ilgili ornitolojik,Kuş bilimi ile ilgili osteolojik,Kemik bilimsel paleontolojik,Taşıl bilimsel parapsikolojik,Parapsikoloji ile ilgili parazitolojik,Asalak bilimsel pedolojik,Çocuk bilimsel petrolojik,Petroloji ile ilgili radyobiyolojik,Radyobiyoloji ile ilgili radyolojik,Radyoloji ile ilgili seksolojik,Cinsellik bilimsel semiyolojik,Semiyoloji ile ilgili sinekolojik,Sinekoloji ile ilgili sinerjik,Görevdaşlık ile ilgili sismolojik,Deprem bilimsel sitolojik,Hücre bilimsel sosyal antropolojik,Sosyal antropoloji ile ilgili sosyal psikolojik,Sosyal psikoloji ile ilgili sosyolojik,Toplum bilimsel Sümerolojik,Sümeroloji ile ilgili teleolojik,Erek bilimsel terminolojik,Terimler dizgesi ile ilgili toksikolojik,Toksikoloji ile ilgili travmatolojik,Sarsıntı bilimsel ürolojik,Üroloji ile ilgili virolojik,Viroloji ile ilgili zoolojik,Hayvan bilimsel Türkolojik,Türklük bilimi ile ilgili Hindolojik,Hindoloji ile ilgili antolojik,Seçki ile ilgili deontolojik,Ödev bilimsel siyem siyem yağmak,"yağmur, kar ince ince yağmak" siyem siyem ağlamak,"hafif hafif, ince ince, durmadan gözyaşı dökmek" siyem siyem,Siyim siyim tıpkısının aynısı,Tıpatıp topu,Hepsi tuş,Güreşte oyun sırasında iki omzun aynı anda yere değmesiyle oluşan yenilgi tuş olmak,güreşte sırtı yere gelmek tuşa getirmek,güreşte hasmı sırtüstü yere sermek tuşlamak,"Güreşte tuşa getirmek, tuşla yenmek" tuz ekmek düşmanı,İyilikbilmez tuz ekmek hakkı,Birinin ekmek yedirip iyilik ettiği kimse üzerindeki manevi hakkı Nasrettin Hoca,`Her yanı açık olduğu hâlde yalnız bir girişi bulunan veya kilitli olan yer` anlamındaki Nasrettin Hoca'nın türbesi gibi deyiminde geçen bir söz uğrunda,"Amacında, yolunda" üç otuzunda,Çok yaşlı (kimse) üstten,Üstünkörü ütüsü üzerinde,Yeni ütülenmiş her hâlükârda,"Kesinlikle, her koşulda" vaktinde,"Önceden belirlenen, düşünülen vakitte" vitir namazı,"Yatsı namazından sonra kılınan üç rekât namaz, vitir" bir defalık,Bir kerelik otistik,İçe yönelik olan yedi mahalle,Herkes yedi kat el,Çok yabancı yedi gömlek uzak,Soyca veya yakınlık bakımından bir hayli uzak yüzü yerde,Alçak gönüllü (kimse) yedek subaylık,Yedek subay olma durumu otobur,"Otla beslenen (hayvan), otçul, bitkicil, herbivor" semitik,Yahudi semitizm,Yahudi taraftarlığı antisemitik,Yahudi karşıtı olan tabilik,Tabi (I) olma durumu hamt,Tanrı'ya şükretme çağrı belgesi,"Mahkeme tarafından dava edene, edilene veya tanıklara gönderilen belge, çağrı kâğıdı, celp, celp kâğıdı, celpname" çağrı kâğıdı,Çağrı belgesi edimsiz,Edimi olmayan tazminat davası,"Manevi zarar ve ziyanın ödenmesini kapsayan şahsi dava, manevi tazminat, ödence davası" arz cazibesi,Yer çekimi edimselcilik,"Geçmiş jeolojik olayların bugünkülere bakarak açıklanabileceğini ileri süren öğreti, aktüalizm" ders programı,Öğretim programı alacaklandırma,Alacaklandırmak işi alacaklandırmak,Vadeli satış yapan firmaların her türlü mal ve hizmet satışından doğan haklarını alacaklandırıcı adı verilen finansal kuruluşlara devretmek barbunya,"Taneleri yuvarlak, oval veya yassı, kırmızı benekli, bir tür fasulye" hortumlamak,Yasa dışı yollarla zimmetine para veya mal geçirmek hortumlama,Hortumlamak işi hortumlatma,Hortumlatmak işi hortumlatmak,Hortumlamasına yol açmak hortumlanma,Hortumlanmak işi hortumlanmak,Hortumlama işi yapılmak hiç kimse,"Bir kişi bile, kimsecik" ha hoca Ali ha Ali hoca,"değişik gibi gösterilen iki şeyin, gerçekte aynı olduğunu anlatan bir söz" ha bugün ha yarın,"neredeyse, kısa bir süre içinde" ha ... ha ...,"Neredeyse, hemen yakında" boa yılanı,"Boagillerden, yalnız Güney Amerika'da yaşayan, zehirsiz, çok iri, güçlü bir yılan, boa (Boa constrictor)" çadır kent,Olağanüstü durumlarda afet bölgelerinde kurulan çadırlardan oluşan geçici yerleşim yeri diye,Herhangi bir yargıya vararak bilim insanı,Bilim adamı dernekevi,"Bir dernek veya kuruluşun üyelerinin buluşmaları için ayrılmış yer, lokal" erkekevi,Oğlanevi arada sırada,Ara sıra takat sınırı,Dayanma gücü o saatte,O saat taat,"Allah'ın buyruklarını yerine getirme, ibadet etme" uçuk kaçık,Deli dolu kuple,Bir şarkıyı meydana getiren ve bir nakaratla sona eren bölümlerden her biri lisans sözleşmesi,"Firmanın, geliştirdiği teknolojiyi başkalarının kullanabilmesi için verdiği izin belgesi" Demokles,`Her an gerçekleşebilecek tehlike` anlamındaki Demokles'in kılıcı deyiminde geçen bir söz dizek,Porte mahcupça,"Mahcup bir biçimde, mahcubane" mahzunca,"Mahzun bir biçimde, üzgün olarak, mahzunane" masumca,"Suçsuz, temiz, masum bir biçimde, masumcasına, masumane" mesutça,"Mesut bir biçimde, mesut olarak, mesudane" minnettarca,"Minnet duyarak, minnettarane" muzafferce,"Üstün bir biçimde, zafer kazanmışa yaraşır bir biçimde, muzafferane" pehlivanca,"Pehlivana yakışır bir biçimde, pehlivanca, yiğitçe, pehlivanane" peygamberce,"Peygambere yaraşır bir biçimde, peygamberane" rintçe,Rinde yakışan riyakârca,"İkiyüzlülükle, riyakârcasına, riyakârane" sadıkça,"Sadığa yaraşır bir biçimde, sadıkane" sanatkârca,"Sanatçıya yakışır bir biçimde, sanatkârane" sefilce,"Sefile yakışır bir biçimde, sefilane" sarhoşça,"Sarhoş bir biçimde, sarhoş olarak, sermestane" üstatça,"Üstat gibi, üstadın yaptığına benzer bir biçimde, üstadane" uyaksızlık,"Uyaksız olma durumu, kafiyesizlik" uyuşma,Uyuşmak (I) işi üçler yediler kırklar,Halk inançlarında yaşayan ermişler topluluğu vakumlu,Vakumlanmış vantilatör kayışı,Taşıtlarda motor gücünü vantilatöre aktararak dönmesini sağlayan kayış vın,Vınlama sesi antagonist,Düşman antidumping,343 karşı düşürüm hoş kokulu,"Hoş kokusu olan, aromalı, aromatik" tüytop,Tenise benzeyen ve bir tür tüylü topla oynanan oyun denetim pulu,"Paketlerin, şişelerin ağızlarına konulan şerit veya etiket, bandrol" benchmarking,343 bilgileşim bloke para,Tutulmuş para boarding card,343 uçuş kartı uçuş kartı,"Yapılacak uçak yolculuğuyla ilgili uçuş saati, koltuk numarası vb. bilgilerin bulunduğu kart" nakit kartı,Bankalardan peşin para almak veya para çekmek için kullanılan kart catering,343 yemek hizmeti change,343 para değişimi check-in,343 giriş işlemi giriş işlemi,"Otelde kalınacak odanın, uçakta oturulacak yerin belirlenmesi" denetim noktası,Denetleme yapılan yer check-point,343 denetim noktası varlık kartı,Kişiyle ilgili birçok bilgiyi içinde barındıran kart chip card,343 varlık kartı birlikte yaşama,"Birlikte oturma, bir arada yaşama" cohabitation,343 birlikte yaşama ışıl ışıl,"Parıltılı, ışıltılı" ışıl ışıl yanmak,parlamak bitli kokuş,"Üstü başı kirli, vücut temizliğine bakmayan (kadın)" sermuharrirlik,Başyazarlık sermürettiplik,Başdizgicilik meşrubat,İçecek onur kıtası,Tören birliği hem ... hem ...,"Birden fazla özne, tümleç veya fiili birlikte kabul etmek için, bunlardan önce yer alan kelimelerin başlarına getirilen tekrarlı bağlaç, ne ... ne ... karşıtı" hem İsa'yı hem de Musa'yı memnun etmek,istekleri birbirine karşıt olan iki kişiyi birden hoşnut edecek bir davranışta bulunmak hem kaçar hem davul çalar,`işi yapmaktan çekindiği hâlde yine de yapar` anlamında kullanılan bir söz hem kel hem fodul,yetenekli olmadığı hâlde üstünlük taslayanlar için kullanılan bir söz hem nalına hem mıhına,karşıt olan iki yanı destekleyerek hem suçlu hem güçlü,`gerçek suçlu kendi olduğu hâlde başkalarını suçlayan` anlamında kullanılan bir söz hem ziyaret hem ticaret,"biriyle görüşmeye giden kimsenin, bu gidişten yararlanarak başka bir işi de yapması durumunda kullanılan bir söz" yüksünülme,Yüksünülmek işi yüksünülmek,Yüksünme işi yapılmak konfigürasyon,Yapılandırma öğretim elemanı,"Yüksek öğretimde eğitim öğretim faaliyetlerini yürüten öğretim üyesi, öğretim görevlisi ve araştırma görevlisi" ilk devre,İlk yarı korner vuruşu,Köşe atışı perma,"Saçların uzun süre dalgalı veya kıvırcık kalmasını sağlamak için uygulanan işlem, permanant" pozitif ayrımcılık,Toplumdaki diğer kişiler ile eşit koşullarda yaşamadığı düşünülen belli gruplara çeşitli ayrıcalıklar tanıyarak onları destekleme menkıbevi,Efsanevi eğitim kurumu,Öğrencilerin eğitim ve öğretimlerinin yapıldığı yer kolonyalı mendil,"El ve yüz temizliğinde kullanılmak üzere özel olarak nemlendirilmiş ve hoş koku verilmiş ambalajlı mendil, ıslak mendil" ıslak mendil,Kolonyalı mendil beylik tabanca,Ordu veya emniyet mensuplarına görev dolayısıyla verilen tabanca hardal gazı,"Deriyi tahriş ederek solunum yollarını ve gözleri etkileyen, yiyeceklerle birlikte alınması durumunda yemek borusu ve bağırsaklarda ağır yaralar açan kimyasal silah" mermi çekirdeği,Ateşli silahlarda kovan içerisinde bulunan barutun yanması ile namludan hedefe giden metal parça soket,Bir elektrik kablosunun ucunu oluşturan ve onu yapının bir bölümüne bağlayan parça yarı saha,Yarı alan konuşma çizgisi,Uzun çizgi soy kırımı,343 soykırım yazılı soru önergesi,Türkiye Büyük Millet Meclisinde yazılı olarak cevaplandırılması istenen soru toner,Bilgisayar yazıcısı veya fotokopi makinesinde kullanılan toz durumundaki mürekkep yakmak,"Türkü, ağıt vb. düzenlemek, bestelemek" melezlenmek,Melezleme işi yapılmak melezlenme,Melezlenmek işi tekeseme,Tekesemek işi jullük,Bir jul değerinde olan onomatopeik,Yansımalı dörtköşe,"Keyifli, sevinçli" dörtköşe olmak,"çok keyiflenmek, çok zevk almak" nesilden nesile,"Kuşaktan kuşağa, kuşaklar boyunca" bağrılma,Bağrılmak işi bağrılmak,Bağırma işi yapılmak laklama,Laklamak işi hayalperver,Hayalci kristallenme,Kristallenmek işi kristallenmek,Kristal duruma gelmek kristallendirme,Kristallendirmek işi kristallendirmek,Kristal duruma getirmek kristallendirilme,Kristallendirilmek işi kristallendirilmek,Kristal duruma getirilmek yüksek tabaka,Yüksek sosyete Amerikanizm,Amerikancılık Amerikancılık,"Amerikancı olma durumu, Amerikanizm" rumi,"Anadolu Selçuklularının üsluplaştırdıkları filiz, yaprak ve hayvan motiflerinden oluşmuş dolaşık süsleme" çılbır,Yulara takılan ip veya zincir plaj çantası,Plajda gerekli olan malzemelerin konulduğu çanta vekâleten atama,Vekâleten atamak işi vekâleten atanma,Vekâleten atanmak işi mamografi,Memenin filmini çeken özel cihaz sözlü saldırı,"Kişi veya kişileri rahatsız etmek amacıyla söz ile sataşma, laf atma" soluk benizli,Sağlık sorunu sebebiyle yüzünün rengi solmuş olan soluk benizlilik,Soluk benizli olma durumu yetkili servis,Ticari kuruluşların çeşitli bölgelerde kendilerini temsil etmeleri amacıyla görevlendirdikleri işletme üryani eriği,"İnce kabuklu bir tür erik, üryani" soğurulma,Soğurulmak işi soğurulmak,"Soğurma işi yapılmak, absorbe olmak" önemsemezlik,"Önem vermezlik, mühimsemezlik" anında,Çabucak muasırlık,Çağdaşlık asrileştirme,Çağdaşlaştırma asrileştirmek,Çağdaşlaştırmak mutaassıplık,Bağnazlık kurukafa,"Tırtılları patates yaprağı yiyen, alt kanatları sarı, üstü kahverengi bir tür kelebek (Acherantia adrophos)" caydırılma,Caydırılmak işi basiretlilik,"Basiretli olma durumu, sağgörülülük" bilinç kaybı,Sinir sistemindeki bir arıza sebebiyle bilincin yitirilmesi hafıza yitimi,Bellek yitimi mutaassıplaşma,Mutaassıplaşmak işi mutaassıplaşmak,Mutaassıp duruma gelmek fanatikleşme,Fanatikleşmek işi fanatikleşmek,Fanatik duruma gelmek azimlilik,Azimli olma durumu yüzyıllarca,"Yüzlerce yıl, asırlarca" durup dururken,Gereği veya nedeni yokken sokaktaki adam,Genellikle kamuoyunun görüşünü dile getirdiğine inanılan herhangi bir kişi Acem işi,"Döşemelik kumaşların üzerine renkli ipek iplikle işlenen, yer yer altın veya gümüş boncuklarla süslenmiş nakış" acıkış,Acıkma durumu açık hava müzesi,"Açık havadan etkilenmeyecek etnografik eserlerin, evlerin, işlik vb. sivil yapıların sergilendiği bir bölgede kurulan üstü açık müze" sağkol,Birinin çok güvendiği kimse makromolekül,İçinde genellikle pek çok kere tekrarlanan atom gruplarından meydana gelmiş bir veya birçok yapısal motif bulunan molekül modernist,Modernizm yanlısı kimse trakeit,Nefes borusunun iltihaplanması iyodoiyodür,İyot ve potasyum iyodür bileşimi siyanojen,"Suda çözünebilen, 1,8 yoğunluğunda olan, -21 0C'de sıvılaşan zehirli, keskin kokulu, renksiz bir gaz (simgesi Cy)" biyotop,Biyolojik ortam ondalık sistem,"Temel birimlerin katları ve askatları, bu birimlerin ondalık kuvvetleri olan uzunluk ve ağırlık ölçümlerinde kullanılan sistem, desimal" termograf,Sıcaklıkyayar yoğun disk,"Manyetik olmayan ince bir metalden oluşmuş ve yüksek yoğunluklu ışık kaynağı kullanarak optik tarama düzeneği ile okunan veri saklama ortamı, disk" üzengili,Üzengisi bulunan vakit kaybetmeden,"Hemen, derhâl" vicdan azabı çekmek (veya duymak),"yapılan bir işten dolayı üzülmek, pişmanlık duymak" vicdan azabı,"Yapılan bir işten dolayı duyulan acı, üzüntü" karabulut,"Sıkıntı, felaket" kaldırım mühendisliği,İşsiz güçsüz sokaklarda dolaşma yirmi milyonluk,Yirmi milyon liralık kâğıt para bir milyonluk,Bir milyon liralık para eş güdümcülük,"Eş güdümcünün yaptığı iş, koordinatörlük" koordinatörlük,Eş güdümcülük kıvrımsız,Kıvrımı olmayan kıtlamak,Isırmak vesair,Diğer haberleşilme,Haberleşilmek işi haberleşilmek,Haberleşme işi yapılmak boğazına düşkün,"Yiyip içmeyi çok seven (kimse), şikemperver" eveleme develeme,Eveleme geveleme evelemek gevelemek,"Bir sözü tam söylememek, ağzının içinde mırıldanmak, evelemek develemek" eveleme geveleme,"Evelemek gevelemek işi, eveleme develeme" dededen kalma,"Dedenin miras olarak bıraktığı (mal, mülk, eşya)" gide gele,Aynı yere sürekli gidip gelerek dil ebeliği,Laf ebeliği söz ebeliği,Laf ebeliği çaprazlamasına,Çaprazlama dampersiz,Damperi olmayan beyefendilik,Beyefendi olma durumu kundaklatmak,Kundaklama işini yaptırmak horoz ibiği,Horozun tepesinde bulunan etli kırmızı kısım hentbolculuk,Hentbolcunun yaptığı iş haylama,Haylamak işi ağızcıl,"Ağızla ilgili olan, oral" ağzı büyük,"Yüksekten konuşan, hava atan" alpaka,Alman gümüşü altıparmak,Ayrı renkte altı yolu olan kumaş arzusuz,"İsteği, hevesi olmayan" kesici kılıç,Eskrimde kullanılan bir kılıç türü delici kılıç,"Eskrimde kullanılan delici özelliğe sahip bir kılıç türü, epe" otçullar,"Bitki yiyerek beslenen canlılar, otoburlar" otoburlar,Otçullar herbivor,Otobur astarsız,Astarı olmayan tapon mal,"Niteliği düşük, eski mal" fazlasıyla,"Olağandan, gerekenden çok, pek çok, ziyadesiyle" yüreği ağzında,Korku ve heyecan dolu bir durumda yürekler acısı,Çok acıklı zağsız,Kılağısız zannedilme,Sanılma zannedilmek,Sanılmak zıhsız,Zıhı olmayan yakınma,"Yakınmak (II) işi, şikâyet" kartonpiyerli,Kartonpiyeri olan kartonpiyersiz,Kartonpiyeri olmayan eko,Yankı yokoğluyok,Aranıp da bulunmayan kimse veya şey için kullanılan bir söz yurt özlemi,"Yurttan ayrı kalındığında duyulan özlem, sıla özlemi, daüssıla" bıçaksırtı,"Çok az fark, çok yakın aralık" bileylemek,Bilemek bileyleme,Bileylemek işi delepme,Delepmek durumu sütlü kahve,Süt karıştırılarak yapılan kahve başağrısı olmak,"sıkıntı vermek, uğraştırmak" başağrısı,Sürekli sıkıntı yaratan durum veya kimse butik otel,"Seçkin müşterileri için kendilerini evlerinde hissedebilecekleri konforu sağlayan, oda sayısı az, şık bir otel türü" büyüsüz,"Büyüsü olmayan, sihirsiz" guguk,`Tek başına kalmak veya oturmak` anlamında kullanılan guguk gibi kalmak veya guguk gibi oturmak deyimlerinde geçen bir söz özümsetme,Özümsetmek işi özümsetmek,Özümseme işini yaptırmak özendirilme,Özendirilmek işi özendirilmek,Özendirme işi yapılmak özelleştirilme,Özelleştirilmek işi özelleştirilmek,Özelleştirme işi yapılmak meraklılık,Meraklı olma durumu mahrumluk,Yoksunluk ehvenlik,"Ehven olma durumu, ehveniyet" ilişkinlik,"İlişkin olma durumu, aidiyet" çimme,Çimmek işi çavma,Çavmak işi manyaklaştırma,Manyaklaştırmak işi manyaklaştırmak,Manyak duruma getirmek lekeletme,Lekeletmek işi lekeletmek,Lekeli duruma getirmek legalleştirme,Legalleştirmek işi legalleştirmek,Legal duruma getirmek kibirlilik,"Kibirli olma durumu, mütekebbirlik" yüz para,İki buçuk kuruş on paraya on takla (veya taklak) atmak,az bir miktar kazanabilmek için bile onursuzca bir sürü şey yapmak on para on aslanın ağzında,`para kazanmak çok güçleşti` anlamında kullanılan bir söz on para,Çok az (para) on para etmemek,hiçbir değeri olmamak beş para almamak,hiç para almamak beş para etmez,"`hiçbir değeri yok, işe yaramaz` anlamında kullanılan bir söz" beş para,Çok az para kataloglatma,Kataloglatmak işi kataloglatmak,Katalog durumuna getirtmek isabetlilik,İsabetli olma durumu şeytan kırmızısı,Kırmızının parlak bir türü ızdırapsızlık,Izdırapsız olma durumu hiddetlilik,Hiddetli olma durumu hiddetsiz,"Kızgın, öfkeli olmayan" hiddetsizlik,Hiddetsiz olma durumu dendroloji,Ağaç bilimi ağaç bilimi,"Botaniğin ağaçları inceleyen dalı, dendroloji" moher,Tiftik tunik,"Pantolon veya etek üzerine giyilen, dizlere kadar inen üst giysisi" akor,Üç veya daha çok sesin bir arada tınlaması grogi,Boksta rakibinin yumruklarıyla çok sarsılmış ancak hâlâ ayakta durabilen boksör hararetlilik,Hararetli olma durumu sürme,"Sürme mantarıgillerin yol açtığı ve tanelerin içini kurum karası bir tozla dolduran ekin hastalığı, rastık" sahleplik,Saleplik pikolo,Büyüklüğü 5 milimetreden küçük fındık içi Amerikan İngilizcesi,Amerikanca İngiliz İngilizcesi,İngilizce tensil sahası,Ağaçların düşen yapraklarının toplandığı alan lamelif,Dolambaçlı top toplayıcı,"Futbol maçlarında oyun sahasının dışına çıkan topları getiren kimse, ikibuçukluk (I)" ıklaya sıklaya,Ikına sıkına her dem taze,Yaşlı olduğu hâlde genç görünen çalılı,Çalısı olan dantelli,"Danteli olan, tenteneli" dantelsiz,"Danteli olmayan, tentenesiz" dekan yardımcılığı,Dekan yardımcısı olma durumu eletme,Eletmek işi eletmek,Eleme işini yaptırmak jaluzili,Jaluzisi olan jaluzisiz,Jaluzisi olmayan körlenme,Körlenmek işi oğlaklama,Oğlaklamak işi ön ödemeli,Ön ödemesi olan ön ödemesiz,Ön ödemesi olmayan raptiyeletme,Raptiyeletmek işi raptiyeletmek,Raptiyeleme işini yaptırmak rezilleşme,Rezilleşmek işi rötuşlatma,Rötuşlatmak işi rötuşlatmak,Rötuşlama işini yaptırmak yapakçılık,Yapağıcılık zekâsızlık,Zekâsız olma durumu zararsızlık,Zararsız olma durumu zehirletme,Zehirletmek işi zehirletmek,Zehirleme işini yaptırmak zekâsız,Zeki olmayan okullar arası,Birçok okul ile ilgili olan sırsız,"Sırrı olmayan, açık, gizliliği bulunmayan" sırlı,Sırrı olan kartlık,Kart konulan gereç lila rengi,Açık eflatun alkolmetre,Alkolölçer önoloji,Şarapla ve şarap yapımıyla ilgilenen bilim dalı taç kapı,Büyük bir yapının görkemli biçimde süslenmiş girişi beyin fırtınası,Kişilerin bir araya gelip herhangi bir konuyla ilgili düşüncelerini tartışmaksızın açıklayarak birbirleriyle fikir alışverişinde bulunmaları meyan,Şarkıların makam geçişlerinin yapıldığı ve melodik hareketin nakarata bağlandığı bölüm milli,Mil içeren milsiz,Mil içermeyen darboğaz,"Piyasalarda üretimin, kredilerin, döviz imkânlarının, sürümün, ham madde arzının ve malzeme stoklarının gereksinim düzeyi altına düştüğü sıkıntılı durum" ön içki,"İştah açmak için yemekten önce içilen alkollü içki, açar, aperitif" spiritüel,Tinsel Batı,"Güneşin battığı yöndeki ülkeler bölgesi, Garp, Doğu karşıtı" Garp,Batı Şark,Doğu Doğu,"Güneşin doğduğu yöndeki ülkeler bölgesi, Şark, Batı karşıtı" yirmilik diş,Akıl dişi foş,Suyun ani ve fazla miktarda dökülmesi sırasında çıkan ses çatallı iğne,Çengelli iğne çeneye kuvvet,"Konuşma gücüyle, durmadan konuşup söyleyerek" damsız,Yanında bayan olmadan dayak,"Bir şeyin yıkılmaması için dayanan ağaç, destek, payanda" sizli bizli,"Resmî olarak, samimi olmaksızın" sofra tuzu,"İyot bakımından zenginleştirilmiş, ince toz hâline getirilmiş tuz" sökün avı,"Kuşların, özellikle kekliklerin göç zamanı yapılan av" tahıl ambarı,Tahılın çok yetiştirildiği yer göbeksiz,Göbeği olmayan Doğululaştırma,Doğululaştırmak işi Doğululaştırmak,Doğulu duruma getirmek Şarkçı,Doğucu Şarkçılık,Doğuculuk Şarklılaşma,Doğululaşma Şarklılaşmak,Doğululaşmak selanik,"Atkı, hırka vb.nde kullanılan bir tür örgü biçimi" dörtçeker,Çekiş gücünü ön ile arka tekerlekler arasında belli oranda eşit olarak dağıtan sistem önden çekişli,Motor gücü sadece ön tekerleklere aktarılan (taşıt) geri bildirim,"Gönderilen bilgi veya talimatın alıcıda yaptığı etkiye ilişkin edinilen bilgi, dönüt" dönüt,Geri bildirim demir leblebi,Başa çıkılması güç kimse beyaz yakalı,"Üretim sürecinde bedensel gücüyle çalışmayıp düşünsel etkinlikte bulunan, maaş veya ücret karşılığında çalışan memur, teknik personel" mavi yakalı,Üretim sürecine bedensel gücüyle katılarak maaş veya ücret karşılığı çalışan kişi nanoteknoloji,Maddenin atomik veya moleküler boyutta işlenerek mikroskobik boyutta ürünlerin üretilmesi yöntemi verinti,Bir dilden başka bir dile verilen söz tevfik,Allah'ın yardımına kavuşma tombik,Küçük ve şişman çocuk toparlağımsı,Top biçiminde olan ölçünlü dil,"Kuralları sözlüklerde ve yazım kılavuzlarında tespit edilmiş, eğitim, hukuk, basın yayın alanları ile resmî yazışmalarda kullanılan, işlev ve geçerlilik alanı geniş, sosyal sınıf ve yerel iz taşımayan dil türü, standart dil" dancing,343 dans salonu dayı oğlu,"Dayının oğlu, dayızade" kapik,Köpek tansiyometri,Gerilim ölçümü ağız ünsüzü,Boğumlanma yeri ağız olan ve ciğerlerden gelen havanın geniz yoluna kaymadan ağız boşluğundan geçmesi ile oluşan ünsüz akışmasız,Akışma özelliği olmayan yordurmak,Yorulmasını sağlamak antitonal,Tona uygun olmayan kavala,"Genellikle Arapların kullandığı, kamıştan yapılan üflemeli bir tür çalgı" neyçe,Küçük ney çözünürlük,"Bir maddenin başka bir madde içinde çözünme özelliği, resolüsyon" uzaktan bakmak (veya seyirci kalmak),seyirci gibi davranıp karışmamak uzaktan,Uzak yerden uzaktan merhaba,Yakın ahbaplık bulunmadığını veya istenmediğini anlatan bir söz uykusu derin,Uykusu ağır uykusu derin olmak,uykusu ağır olmak tartma,"Başörtüsü, yemeni" tartma tartmak,başörtüsü takmak soluk almadan,Büyük bir dikkatle pırpır,Tek veya çift motorlu küçük uçak akrobatik,Cambazlık ile ilgili anamnezi,Anamnez ansiklopedist,Ansiklopedici boğma rakı,"İncir, dut, kuru üzümün mayalandıktan sonra ilkel araçlarla damıtılmasıyla elde edilen, alkol derecesi yüksek bir rakı türü" bir dikişte,Ara vermeden (içmek) dejavu,Bir yeri daha önce görmüş olma veya bir olayı daha önce yaşamış olma duygusu koruma görevlisi,Koruma fıslatma,Fıslatmak işi medikal,"Tıbba ait, tıpla ilgili" aldırmamazlık,343 aldırmazlık almazlık,"Almama, kabul etmeme durumu" patoz,Harman işini yapan makine saraciye,"Deri, muşamba vb.nden yapılan bavul, çanta cüzdan, kemer vb. ürün" ekspres,Özel ulak detaylı,Ayrıntılı detaysız,Ayrıntısız detaylandırılma,Ayrıntılandırılma detaylandırılmak,Ayrıntılandırılmak bin kere,Bin kez bin kez,"Pek çok kere, bin kere" modernizm,Çağdaşlık somnambulizm,Uyurgezerlik dilenemez dilenci,Yoksulluğa düştüğü hâlde durumunu kimseye açmayan kimse dip dibe,Yan yana sıkışmış olarak dişiyle tırnağıyla,Bütün gücünü kullanarak glasyolojist,Buzul bilimci kuyruklu yıldız başı,Kuyruklu yıldızın önde giden yuvarlak parçası kuyruklu yıldız çekirdeği,Kuyruklu yıldız başının ortasında yıldıza benzeyen parlak nokta kuyruklu yıldız saçı,Kuyruklu yıldız çekirdeğini saran ışıklı gaz yuvarı nakil aracı,Taşıt paranoit,Paranoya ile ilgili park sayacı,Parkmetre rölöve,"Eski bir sanat eserinin, bir yapının çizilerek veya boyanarak hazırlanan kopyası" pürmüz,"Genellikle metalleri lehimlemede kullanılan, güçlü alev çıkaran, benzin veya gazla çalışan araç" pürüzlemek,"Yapılarda sıva, alçı veya boyanın daha iyi tutmasını sağlamak amacıyla yüzeyi pürüzlü duruma getirmek" pürüzleme,Pürüzlemek işi Anzak,"Birinci Dünya Savaşı sırasında kurulan, Avustralya veya Yeni Zelanda birliklerinin ortak adı" eskalasyon,İhalelerde sözleşme fiyatının maliyetlerdeki artışa göre güncellenmesi oksidasyon,Paslanma okside,"`Paslandırmak` anlamındaki okside etmek, `paslanmak` anlamındaki okside olmak birleşik fiillerinde geçen bir söz" kanalize,"`Yönlendirmek, bir düzene koymak` anlamındaki kanalize etmek, `yönlenmek, bir düzene konulmak` anlamındaki kanalize olmak birleşik fiillerinde geçen bir söz" kadraj,Sinema ve fotoğrafçılıkta görüntüyü çerçeve içine alma arkeometri,İnsanlığın kültür tarihini anlamada arkeologlara yardımcı olabilmek için antik eserlerin ve materyallerin bilimsel yöntemlerle incelenmesi arkeometrik,Arkeometri ile ilgili iglu,Kubbe biçiminde Eskimo kulübesi elk,"Kuzey Avrupa'da yaşayan, geniş dallı boynuzları olan, iri bir tür geyik" günısı,Güneş enerjisinden yararlanarak sıcak su elde etmeye yarayan düzenek akrilik,"Renksiz, keskin kokulu asitler" abanış,Abanma işi ağmak,"Yükselmek, yukarı doğru çıkmak" aklımda,Lades oyununa katılanlardan biri ötekine bir şey verirken karşıdakinin `unutmadım` anlamında söylediği söz abe,Seslenmek ve dikkati çekmek için özellikle Rumeli'de kullanılan bir söz lutilik,Oğlancılık ablavut,"Bön, aptal, sersem (kimse)" ablavutlaşma,Ablavutlaşmak durumu ablavutlaşmak,Ablavut duruma gelmek ablavutluk,Ablavut olma durumu uymacı,"Uymacılık yanlısı olan, konformist" konformist,Uymacı uyaroğlu,Bulunduğu ortama ve koşullara kolaylıkla uyum sağlayan kimse viral,Virüslerle ilgili antiviral,Virüsün çoğalmasını engelleyen keyfi yolunda,Keyfi yerinde abosa,Gemide hareket hâlindeki halatın veya zincirin bir an durdurulması için verilen komut hazır kahve,Granül hâline getirilen kahveye sıcak su veya süt eklenerek hazırlanan içecek absent,Pelinden yapılan sert bir içki abstraksiyon,Soyutlama abusluk,Abus olma durumu abuzambak,"Garip sözler söyleyen, tuhaf hareketlerde bulunan (kimse)" aceleten,Çabucak heple hiç ilkesi,"Tür, cins vb. evrensel bir konu üzerinde ileri sürülen olumlu, olumsuz bir yargının, o tür veya cinsin bütün bireyleri için doğru olması ilkesi" Siyam kedisi,"Uzak Doğu'ya özgü, mavi gözlü bir tür kedi" Siyam ikizleri,"Birbirine yapışık doğan ikizler, siyam ikizi" Siyam ikizi,Siyam ikizleri montür,Çeşitli takılarda taşın yerleştirildiği çerçeve cam elyafı,"Çok ince, bükülebilir, ısı ve ses yalıtımında kullanılan koruyucu madde, cam lifi, cam yünü" cam lifi,Cam elyafı yazmak,"Yaymak, sermek" yazma,"Bohça, yemeni, başörtü, yorgan vb. şeyler yapmakta kullanılan, üstüne boya ve fırça ile veya tahta kalıplarla desen yapılmış bez" eksilti,"Anlatımda kolaylık sağlamak üzere bir kelimedeki eklerin veya bir cümledeki kelimelerin azaltılarak kullanılması olayı, elips" eksiltili,Kısalmış dakika başı,"Çok sık bir biçimde, arka arkaya" geri besleme,Bir düzeneğin çıktısından alınan kuvvetin veya bilginin bir bölüğünün o düzeneğin girdisi ile bağlaşımı geri dönüşüm,Atıkların yeniden değerlendirilmesi durumu bahçe katı,Apartmanların bahçe hizasında olan katı geri dönüşümlü,Geri dönüşümü olan geri dönüşümsüz,Geri dönüşümü olmayan acemi birliği,Acemi askerlere eğitim yaptırılan yer umur,İşler zamir,İçyüz ironik,İroniye dayalı eğik yazı,"Üstten sağa doğru eğik olan basım harfi, yatık yazı, italik" dil,"İnsanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşma, lisan, zeban" dil tutmak,sorguya çekmek için düşman askeri yakalamak Hüda,Tanrı İlahî,Ey Allah'ım doğrucu Davut,Her şeyin doğrusunu yapmayı veya söylemeyi huy edinmiş kimse indirimsiz,"Fiyatında değer düşürümü yapılmamış, tenzilatsız, iskontosuz" sürdürümleme,Sürdürümlemek işi sürdürümlemek,Abone etmek sürdürümlenme,Sürdürümlenmek işi sürdürümlenmek,Abone olmak sürdürümcü,Abone sekilik,Tribün bulunak,Adres toplum dışılama,Aforoz toplum dışılamak,Aforoz etmek Batılıca,Alafranga Doğuluca,Alaturka yerinel,Alegorik engelleyim,Ambargo düzenleyim,"Devlete ve kişilere ait ormanların, önceden hazırlanıp kabul edilmiş esaslara uygun olarak işletilmesi, amenajman" amfibik,İki yaşamlı iki yaşamlı,"Hem suyun içinde hem karada yaşayabilen, amfibik" kargaşacılık,"Kargaşacı olma durumu, anarşistlik" hamsi ezmesi,"Genellikle hamsi, bazen de çaça, sardalya veya tirsi balıklarından yapılan tuzlu ve yağlı ezme, ançüez" yüklenti,Angarya çalışım,İdman yüzde işareti,Oranlamanın yüz sayısı ile yapıldığını gösteren işaret (%) anjanbuman,Dizenin son kelimesiyle sonraki dizeyi başlatma sanatı etnografik,Etnografya ile ilgili hissolunma,Hissolunmak durumu hissolunmak,Hissedilmek hissedilme,Hissedilmek işi aslında,"Asıl olarak, esasen, esasta, haddizatında" elektronik imza,"Sadece imza sahibinin tasarrufunda bulunan, özel bir araçla oluşturulan, nitelikli elektronik sertifikaya dayanarak imza sahibinin kimliğinin tespitini ve imzalanmış elektronik veride sonradan herhangi bir değişiklik yapılıp yapılmadığının tespitini sağlayan imza" ıslak imza,Kişinin kâğıt üzerine kalemle attığı imza kolon,Kalın bağırsağın gödenden önceki bölümü kolonyalizm,Sömürgecilik kraker,Bir tür gevrek ve tuzlu bisküvi monarşik,Monarşi ile ilgili monşer,"`Azizim, dostum` anlamında kullanılan bir seslenme sözü" aromaterapi,Koku tedavisi background,343 art alan art yetişim,Art alan yörekent,"Genellikle oturma alanı niteliğinde olan, şehir merkezinden uzakta veya sınırlarına yakın yerlerde bulunan şehir yöresi, banliyö" kitap düşkünlüğü,"Kitap düşkünü olma durumu, bibliyomani" kitap düşkünü,"Hastalık derecesine varan kitap sevgisi olan kimse, bibliyoman" dengelem,Bilanço yoldüzler,Dozer cash card,343 nakit kartı casting,343 oyuncu kadrosu oyuncu kadrosu,Televizyon ve sinema dizi ve filmlerinde oynayan oyuncuların tümü compact disc,343 yoğun disk check-out,343 çıkış işlemi çıkış işlemi,Konaklama yerlerinden ayrılırken yapılan işlem kahveevi,Kahve içilen yer ilk çeyrek,Basketbolda onar dakikalık bölümlerden birincisi son çeyrek,Basketbolda onar dakikalık bölümlerden dördüncüsü dart,343 oklama isim babası,Bir ürüne veya bir kavrama ilk defa ad veren kişi geoteknik,İnşaat mühendisliğinin temel yapımında kullanılmak üzere zeminin davranış özelliklerini inceleyen alt uzmanlık alanı istatistiksel,"İstatistiğe dayanan, sayımlamalı, istatistiki" dejenerasyon,Yozlaşma bozunum,"Birleşik bir maddenin daha yalın bileşiklere veya bileşenlere tek yönlü olarak ayrılması, dejenerasyon" bozunma,Bozunmak işi bozunmak,"Birleşik bir madde, daha yalın bileşiklere veya bileşenlere tek yönlü olarak ayrılmak" hesap belgesi,"Bankalarda çekilen veya yatırılan para karşılığında verilen belge, dekont" demarke,"Sıyrılmış, boşta kalmış" demarke olmak,"sıyrılmak, boşta kalmak" demo,Tanıtım gösterisi demoralizasyon,Moral çöküntüsü moralist,Ahlakçı demoralize olmak,morali bozulmak demoralize,Morali bozulmuş demoralize etmek,moralini bozmak deplase,"`Yerini değiştirmek` anlamındaki deplase etmek, `yeri değişmek.` anlamındaki deplase olmak birleşik fiillerinde geçen bir söz" dış sahaya gitmek (veya çıkmak),spor takımları kendi şehirleri dışında maç yapmaya gitmek dış saha,"Spor takımlarının kendi sahaları dışında oynaması durumu, deplasman" iç saha,Spor takımlarının kendi sahası devalüe,"`Değerini düşürmek` anlamındaki devalüe etmek, `değeri düşürülmek` anlamındaki devalüe olmak birleşik fiillerinde geçen bir söz" atlatma haber,Rakip yayın kuruluşu atlatılarak yapılan haber dezenformasyon,Bilgi çarpıtma yazdırım,Dikte gasilhane,Ölü yıkama yeri yıldırmacı,Yıldırıcı destekleyici,"Bilim, sanat, kültür veya spor alanlarında yapılacak herhangi bir etkinliğin maddi yönünü üstlenen kimse veya kurum, sponsor" sıyırgı,Lüle taşı işlemeciliğinde kullanılan bir bıçak türü aktaş,Lüle taşı patal,Lüle taşı bilmeceli,Bilmecesi olan bultak,"Bir ile üç yaş grubu için oluşturulmuş, üzerinde çeşitli biçimlerin ve uygun parçalarının bulunduğu zekâ oyunu" sosis yaka,Örüldükten sonra dışarıya doğru kıvrılan ve sosis biçimini andıran yaka seslendirici,"Seslendirme işini yapan kimse, sözlendirici, dublajcı" Adana,Türkiye'nin Akdeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Abana,Kastamonu iline bağlı ilçelerden biri Altınyayla,Burdur iline bağlı ilçelerden biri Adıyaman,Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Afyonkarahisar,Türkiye'nin Ege Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Ağrı,Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri "Amasya'nın bardağı, biri olmazsa biri daha",`ele geçirilmeyen veya kaçan bir şeye üzülmek boştur çünkü her zaman benzeri sağlanabilir` anlamında kullanılan bir söz Amasya,Türkiye'nin Karadeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Ankara,"Türkiye'nin İç Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri, Türkiye'nin başkenti" Antalya,Türkiye'nin Akdeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Artvin,Türkiye'nin Karadeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Aydın,Türkiye'nin Ege Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Balıkesir,Türkiye'nin Marmara Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Bilecik,Türkiye'nin Marmara Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Bingöl,Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Bitlis,Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Bolu,Türkiye'nin Karadeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Burdur,Türkiye'nin Akdeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Bursa,Türkiye'nin Marmara Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Çanakkale,Türkiye'nin Marmara Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Çankırı,Türkiye'nin İç Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Çorum,Türkiye'nin Karadeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Denizli,Türkiye'nin Ege Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Diyarbakır,Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Edirne,Türkiye'nin Marmara Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Elâzığ,Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Erzincan,Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Erzurum,Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Eskişehir,Türkiye'nin İç Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Gaziantep,Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Giresun,Türkiye'nin Karadeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Gümüşhane,Türkiye'nin Karadeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Hakkâri,Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Hatay,Türkiye'nin Akdeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Isparta,Türkiye'nin Akdeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Mersin,Türkiye'nin Akdeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri İstanbul,Türkiye'nin Marmara Bölgesi'nde yer alan illerinden biri İzmir,Türkiye'nin Ege Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Kars,Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Kastamonu,Türkiye'nin Karadeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Kayseri,Türkiye'nin İç Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Kırklareli,Türkiye'nin Marmara Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Kırşehir,Türkiye'nin İç Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Kocaeli,Türkiye'nin Marmara Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Konya,Türkiye'nin İç Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Kütahya,Türkiye'nin Ege Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Malatya,Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Manisa,Türkiye'nin Ege Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Kahramanmaraş,Türkiye'nin Akdeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Mardin,Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Muğla,Türkiye'nin Ege Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Muş,Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Nevşehir,Türkiye'nin İç Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Niğde,Türkiye'nin İç Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Ordu,Türkiye'nin Karadeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Rize,Türkiye'nin Karadeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Sakarya,Türkiye'nin Marmara Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Samsun,Türkiye'nin Karadeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Siirt,Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Sinop,Türkiye'nin Karadeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Sivas,Türkiye'nin İç Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Tekirdağ,Türkiye'nin Marmara Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Tokat,Türkiye'nin Karadeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Trabzon,Türkiye'nin Karadeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Tunceli,Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Şanlıurfa,Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Uşak,Türkiye'nin Ege Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Van,Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Yozgat,Türkiye'nin İç Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Zonguldak,Türkiye'nin Karadeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Aksaray,Türkiye'nin İç Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Bayburt,Türkiye'nin Karadeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Kırıkkale,Türkiye'nin İç Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Batman,Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Şırnak,Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Bartın,Türkiye'nin Karadeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Ardahan,Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Iğdır,Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Yalova,Türkiye'nin Marmara Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Karabük,Türkiye'nin Karadeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Kilis,Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Osmaniye,Türkiye'nin Akdeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Düzce,Türkiye'nin Karadeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri Acıgöl,Nevşehir iline bağlı ilçelerden biri Acıpayam,Denizli iline bağlı ilçelerden biri Adaklı,Bingöl iline bağlı ilçelerden biri Adalar,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Adilcevaz,Bitlis iline bağlı ilçelerden biri Afşin,Kahramanmaraş iline bağlı ilçelerden biri Ağaçören,Aksaray iline bağlı ilçelerden biri Ağın,Elâzığ iline bağlı ilçelerden biri Ağlasun,Burdur iline bağlı ilçelerden biri Ağlı,Kastamonu iline bağlı ilçelerden biri Ahırlı,Konya iline bağlı ilçelerden biri Ahlat,Bitlis iline bağlı ilçelerden biri Ahmetli,Manisa iline bağlı ilçelerden biri Akçaabat,Trabzon iline bağlı ilçelerden biri Akçadağ,Malatya iline bağlı ilçelerden biri Akçakale,Şanlıurfa iline bağlı ilçelerden biri Akçakent,Kırşehir iline bağlı ilçelerden biri Akçakoca,Düzce iline bağlı ilçelerden biri Akdağmadeni,Yozgat iline bağlı ilçelerden biri Akhisar,Manisa iline bağlı ilçelerden biri Akıncılar,Sivas iline bağlı ilçelerden biri Akkışla,Kayseri iline bağlı ilçelerden biri Akköy,Denizli iline bağlı ilçelerden biri Akkuş,Ordu iline bağlı ilçelerden biri Akören,Konya iline bağlı ilçelerden biri Akpınar,Kırşehir iline bağlı ilçelerden biri Akseki,Antalya iline bağlı ilçelerden biri Aksu,Isparta iline bağlı ilçelerden biri Akşehir,Konya iline bağlı ilçelerden biri Akyaka,Kars iline bağlı ilçelerden biri Akyazı,Sakarya iline bağlı ilçelerden biri Akyurt,Ankara iline bağlı ilçelerden biri Alaca,Çorum iline bağlı ilçelerden biri Alacakaya,Elâzığ iline bağlı ilçelerden biri Alaçam,Samsun iline bağlı ilçelerden biri Aladağ,Adana iline bağlı ilçelerden biri Alanya,Antalya iline bağlı ilçelerden biri Alaplı,Zonguldak iline bağlı ilçelerden biri Alaşehir,Manisa iline bağlı ilçelerden biri Aliağa,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Almus,Tokat iline bağlı ilçelerden biri Alpu,Eskişehir iline bağlı ilçelerden biri Altındağ,Ankara iline bağlı ilçelerden biri Altınekin,Konya iline bağlı ilçelerden biri Altınova,Yalova iline bağlı ilçelerden biri Altınözü,Hatay iline bağlı ilçelerden biri Altıntaş,Kütahya iline bağlı ilçelerden biri Altunhisar,Niğde iline bağlı ilçelerden biri Alucra,Giresun iline bağlı ilçelerden biri Amasra,Bartın iline bağlı ilçelerden biri Anamur,Mersin iline bağlı ilçelerden biri Andırın,Kahramanmaraş iline bağlı ilçelerden biri Araban,Gaziantep iline bağlı ilçelerden biri Araç,Kastamonu iline bağlı ilçelerden biri Araklı,Trabzon iline bağlı ilçelerden biri Aralık,Iğdır iline bağlı ilçelerden biri Arapgir,Malatya iline bağlı ilçelerden biri Ardanuç,Artvin iline bağlı ilçelerden biri Ardeşen,Rize iline bağlı ilçelerden biri Arguvan,Malatya iline bağlı ilçelerden biri Arhavi,Artvin iline bağlı ilçelerden biri Arıcak,Elâzığ iline bağlı ilçelerden biri Armutlu,Yalova iline bağlı ilçelerden biri Arpaçay,Kars iline bağlı ilçelerden biri Arsin,Trabzon iline bağlı ilçelerden biri Artova,Tokat iline bağlı ilçelerden biri Asarcık,Samsun iline bağlı ilçelerden biri Aslanapa,Kütahya iline bağlı ilçelerden biri Aşkale,Erzurum iline bağlı ilçelerden biri Atabey,Isparta iline bağlı ilçelerden biri Atkaracalar,Çankırı iline bağlı ilçelerden biri Avanos,Nevşehir iline bağlı ilçelerden biri Avcılar,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Ayancık,Sinop iline bağlı ilçelerden biri Ayaş,Ankara iline bağlı ilçelerden biri Aybastı,Ordu iline bağlı ilçelerden biri Aydıncık,Mersin iline bağlı ilçelerden biri Aydınlar,Siirt iline bağlı ilçelerden biri Aydıntepe,Bayburt iline bağlı ilçelerden biri Ayrancı,Karaman iline bağlı ilçelerden biri Ayvacık,Çanakkale iline bağlı ilçelerden biri Ayvalık,Balıkesir iline bağlı ilçelerden biri Azdavay,Kastamonu iline bağlı ilçelerden biri e-mail,343 elektronik posta emprovizasyon,Doğaçlama emprovize,Doğaçlama endirekt atış,Çift vuruş Babadağ,Denizli iline bağlı ilçelerden biri Babaeski,Kırklareli iline bağlı ilçelerden biri Bafra,Samsun iline bağlı ilçelerden biri Bağcılar,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Bahçe,Osmaniye iline bağlı ilçelerden biri Bahçelievler,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Bahçesaray,Van iline bağlı ilçelerden biri Bahşılı,Kırıkkale iline bağlı ilçelerden biri Bakırköy,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Baklan,Denizli iline bağlı ilçelerden biri Balâ,Ankara iline bağlı ilçelerden biri Balçova,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Balışeyh,Kırıkkale iline bağlı ilçelerden biri Balya,Balıkesir iline bağlı ilçelerden biri Banaz,Uşak iline bağlı ilçelerden biri Bandırma,Balıkesir iline bağlı ilçelerden biri Baskil,Elâzığ iline bağlı ilçelerden biri Başçiftlik,Tokat iline bağlı ilçelerden biri Başkale,Van iline bağlı ilçelerden biri Başmakçı,Afyonkarahisar iline bağlı ilçelerden biri Başyayla,Karaman iline bağlı ilçelerden biri Battalgazi,Malatya iline bağlı ilçelerden biri Bayat,Afyonkarahisar iline bağlı ilçelerden biri Bayındır,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Baykan,Siirt iline bağlı ilçelerden biri Bayramiç,Çanakkale iline bağlı ilçelerden biri Bayramören,Çankırı iline bağlı ilçelerden biri Bayrampaşa,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Bekilli,Denizli iline bağlı ilçelerden biri Belen,Hatay iline bağlı ilçelerden biri Bergama,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Besni,Adıyaman iline bağlı ilçelerden biri Beşikdüzü,Trabzon iline bağlı ilçelerden biri Beşiktaş,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Beşiri,Batman iline bağlı ilçelerden biri Beyağaç,Denizli iline bağlı ilçelerden biri Beydağ,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Beykoz,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Beylikova,Eskişehir iline bağlı ilçelerden biri Beyoğlu,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Beypazarı,Ankara iline bağlı ilçelerden biri Beyşehir,Konya iline bağlı ilçelerden biri Beytüşşebap,Şırnak iline bağlı ilçelerden biri Biga,Çanakkale iline bağlı ilçelerden biri Bigadiç,Balıkesir iline bağlı ilçelerden biri Birecik,Şanlıurfa iline bağlı ilçelerden biri Bismil,Diyarbakır iline bağlı ilçelerden biri Bodrum,Muğla iline bağlı ilçelerden biri Boğazkale,Çorum iline bağlı ilçelerden biri Boğazlıyan,Yozgat iline bağlı ilçelerden biri Bolvadin,Afyonkarahisar iline bağlı ilçelerden biri Bor,Niğde iline bağlı ilçelerden biri Borçka,Artvin iline bağlı ilçelerden biri Bornova,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Boyabat,Sinop iline bağlı ilçelerden biri Bozcaada,Çanakkale iline bağlı ilçelerden biri Bozdoğan,Aydın iline bağlı ilçelerden biri Bozkır,Konya iline bağlı ilçelerden biri Bozkurt,Denizli iline bağlı ilçelerden biri Bozova,Şanlıurfa iline bağlı ilçelerden biri Boztepe,Kırşehir iline bağlı ilçelerden biri Bozüyük,Bilecik iline bağlı ilçelerden biri Bozyazı,Mersin iline bağlı ilçelerden biri Buca,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Bucak,Burdur iline bağlı ilçelerden biri Buharkent,Aydın iline bağlı ilçelerden biri Bulancak,Giresun iline bağlı ilçelerden biri Bulanık,Muş iline bağlı ilçelerden biri Buldan,Denizli iline bağlı ilçelerden biri Burhaniye,Balıkesir iline bağlı ilçelerden biri Bünyan,Kayseri iline bağlı ilçelerden biri Büyükçekmece,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Büyükorhan,Bursa iline bağlı ilçelerden biri Ceyhan,Adana iline bağlı ilçelerden biri Ceylânpınar,Şanlıurfa iline bağlı ilçelerden biri Cide,Kastamonu iline bağlı ilçelerden biri Cihanbeyli,Konya iline bağlı ilçelerden biri Cizre,Şırnak iline bağlı ilçelerden biri Cumayeri,Düzce iline bağlı ilçelerden biri Çağlayancerit,Kahramanmaraş iline bağlı ilçelerden biri Çal,Denizli iline bağlı ilçelerden biri Çaldıran,Van iline bağlı ilçelerden biri Çamardı,Niğde iline bağlı ilçelerden biri Çamaş,Ordu iline bağlı ilçelerden biri Çameli,Denizli iline bağlı ilçelerden biri Çamlıdere,Ankara iline bağlı ilçelerden biri Çamlıhemşin,Rize iline bağlı ilçelerden biri Çamlıyayla,Mersin iline bağlı ilçelerden biri Çamoluk,Giresun iline bağlı ilçelerden biri Çan,Çanakkale iline bağlı ilçelerden biri Çanakçı,Giresun iline bağlı ilçelerden biri Çandır,Yozgat iline bağlı ilçelerden biri Çankaya,Ankara iline bağlı ilçelerden biri Çardak,Denizli iline bağlı ilçelerden biri Çarşamba,Samsun iline bağlı ilçelerden biri Çarşıbaşı,Trabzon iline bağlı ilçelerden biri Çat,Erzurum iline bağlı ilçelerden biri Çatak,Van iline bağlı ilçelerden biri Çatalca,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Çatalpınar,Ordu iline bağlı ilçelerden biri Çatalzeytin,Kastamonu iline bağlı ilçelerden biri Çavdarhisar,Kütahya iline bağlı ilçelerden biri Çavdır,Burdur iline bağlı ilçelerden biri Çay,Afyonkarahisar iline bağlı ilçelerden biri Çaybaşı,Ordu iline bağlı ilçelerden biri Çaycuma,Zonguldak iline bağlı ilçelerden biri Çayeli,Rize iline bağlı ilçelerden biri Çayıralan,Yozgat iline bağlı ilçelerden biri Çayırlı,Erzincan iline bağlı ilçelerden biri Çaykara,Trabzon iline bağlı ilçelerden biri Çekerek,Yozgat iline bağlı ilçelerden biri Çelebi,Kırıkkale iline bağlı ilçelerden biri Çelikhan,Adıyaman iline bağlı ilçelerden biri Çeltik,Konya iline bağlı ilçelerden biri Çeltikçi,Burdur iline bağlı ilçelerden biri Çemişgezek,Tunceli iline bağlı ilçelerden biri Çerkeş,Çankırı iline bağlı ilçelerden biri Çerkezköy,Tekirdağ iline bağlı ilçelerden biri Çermik,Diyarbakır iline bağlı ilçelerden biri Çeşme,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Çıldır,Ardahan iline bağlı ilçelerden biri Çınar,Diyarbakır iline bağlı ilçelerden biri Çınarcık,Yalova iline bağlı ilçelerden biri Çiçekdağı,Kırşehir iline bağlı ilçelerden biri Çifteler,Eskişehir iline bağlı ilçelerden biri Çiftlik,Niğde iline bağlı ilçelerden biri Çiftlikköy,Yalova iline bağlı ilçelerden biri Çiğli,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Çilimli,Düzce iline bağlı ilçelerden biri Çine,Aydın iline bağlı ilçelerden biri Çivril,Denizli iline bağlı ilçelerden biri Çobanlar,Afyonkarahisar iline bağlı ilçelerden biri Çorlu,Tekirdağ iline bağlı ilçelerden biri Çubuk,Ankara iline bağlı ilçelerden biri Çukurca,Hakkâri iline bağlı ilçelerden biri Çumra,Konya iline bağlı ilçelerden biri Çüngüş,Diyarbakır iline bağlı ilçelerden biri Daday,Kastamonu iline bağlı ilçelerden biri Dalaman,Muğla iline bağlı ilçelerden biri Damal,Ardahan iline bağlı ilçelerden biri Darende,Malatya iline bağlı ilçelerden biri Dargeçit,Mardin iline bağlı ilçelerden biri Datça,Muğla iline bağlı ilçelerden biri Dazkırı,Afyonkarahisar iline bağlı ilçelerden biri Delice,Kırıkkale iline bağlı ilçelerden biri Demirci,Manisa iline bağlı ilçelerden biri Demirköy,Kırklareli iline bağlı ilçelerden biri Demirözü,Bayburt iline bağlı ilçelerden biri Derbent,Konya iline bağlı ilçelerden biri Derebucak,Konya iline bağlı ilçelerden biri Dereli,Giresun iline bağlı ilçelerden biri Derepazarı,Rize iline bağlı ilçelerden biri Derik,Mardin iline bağlı ilçelerden biri Derince,Kocaeli iline bağlı ilçelerden biri Derinkuyu,Nevşehir iline bağlı ilçelerden biri Dernekpazarı,Trabzon iline bağlı ilçelerden biri Develi,Kayseri iline bağlı ilçelerden biri Devrek,Zonguldak iline bağlı ilçelerden biri Devrekâni,Kastamonu iline bağlı ilçelerden biri Dicle,Diyarbakır iline bağlı ilçelerden biri Didim,Aydın iline bağlı ilçelerden biri Digor,Kars iline bağlı ilçelerden biri Dikili,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Dikmen,Sinop iline bağlı ilçelerden biri Dinar,Afyonkarahisar iline bağlı ilçelerden biri Divriği,Sivas iline bağlı ilçelerden biri Diyadin,Ağrı iline bağlı ilçelerden biri Dodurga,Çorum iline bağlı ilçelerden biri Doğanhisar,Konya iline bağlı ilçelerden biri Doğankent,Giresun iline bağlı ilçelerden biri Doğanşar,Sivas iline bağlı ilçelerden biri Doğanşehir,Malatya iline bağlı ilçelerden biri Doğanyol,Malatya iline bağlı ilçelerden biri Doğanyurt,Kastamonu iline bağlı ilçelerden biri Doğubeyazıt,Ağrı iline bağlı ilçelerden biri Domaniç,Kütahya iline bağlı ilçelerden biri Dörtdivan,Bolu iline bağlı ilçelerden biri Dörtyol,Hatay iline bağlı ilçelerden biri Dumlupınar,Kütahya iline bağlı ilçelerden biri Durağan,Sinop iline bağlı ilçelerden biri Dursunbey,Balıkesir iline bağlı ilçelerden biri Düziçi,Osmaniye iline bağlı ilçelerden biri Düzköy,Trabzon iline bağlı ilçelerden biri çalgısal,Sözsüz son söz,"Bazı edebî eserlerde yer alan son söz niteliğindeki bölüm, son deyiş, hatime, epilog" eskortluk etmek,araçlarla korumak eskortluk,Araçlarla koruma işi espiyonaj,Casusluk sıra işi,Değeri fazla olmayan belgeçleme,Belgeçlemek işi belgeçlemek,Belgegeçerlemek belgeçletme,Belgeçletmek işi belgeçletmek,Belgegeçerletmek belgegeçerletmek,Belgegeçerle göndertmek fakslatmak,"Belgegeçerletmek, belgeçletmek" fakslatma,Belgegeçerletme işi belgeç,Belgegeçer fast break,343 hızlı hücum fiction,343 kurgu figürasyon,Biçimleme first lady,343 başbayan başbayan,Devlet büyüklerinin eşi first-class,343 birinci sınıf fitness,343 sağlıklı yaşam formel eğitim,Örgün eğitim toplu tartışma,"Dinleyici durumunda olanların da söz alabildikleri belli bir konu üzerinde düzenlenmiş toplantı, forum" gümrüksüz mağaza,Gümrük vergisi ödenmesi gerekmeyen malların satışının yapıldığı mağaza free-shop,343 gümrüksüz mağaza dinlenmelik,"Bir gösteri veya toplantı binasında, temsil veya toplantı aralarında kullanılan dinlenme yeri, fuaye" ön gösterim,"Bir temsilin ilk oynanışı veya bir filmin ilk gösterimi, gala" güvenceci,Garantör Eceabat,Çanakkale iline bağlı ilçelerden biri Edremit,Balıkesir iline bağlı ilçelerden biri Eflâni,Karabük iline bağlı ilçelerden biri Eğil,Diyarbakır iline bağlı ilçelerden biri Eğirdir,Isparta iline bağlı ilçelerden biri Ekinözü,Kahramanmaraş iline bağlı ilçelerden biri Elbeyli,Kilis iline bağlı ilçelerden biri Elbistan,Kahramanmaraş iline bağlı ilçelerden biri Eldivan,Çankırı iline bağlı ilçelerden biri Eleşkirt,Ağrı iline bağlı ilçelerden biri Elmadağ,Ankara iline bağlı ilçelerden biri Elmalı,Antalya iline bağlı ilçelerden biri Emet,Kütahya iline bağlı ilçelerden biri Eminönü,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Emirdağ,Afyonkarahisar iline bağlı ilçelerden biri Emirgazi,Konya iline bağlı ilçelerden biri Enez,Edirne iline bağlı ilçelerden biri Erbaa,Tokat iline bağlı ilçelerden biri Erciş,Van iline bağlı ilçelerden biri Erdek,Balıkesir iline bağlı ilçelerden biri Erdemli,Mersin iline bağlı ilçelerden biri Ereğli,Konya iline bağlı ilçelerden biri Erfelek,Sinop iline bağlı ilçelerden biri Ergani,Diyarbakır iline bağlı ilçelerden biri Ermenek,Karaman iline bağlı ilçelerden biri Eruh,Siirt iline bağlı ilçelerden biri Erzin,Hatay iline bağlı ilçelerden biri Esenler,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Eskil,Aksaray iline bağlı ilçelerden biri Eskipazar,Karabük iline bağlı ilçelerden biri Espiye,Giresun iline bağlı ilçelerden biri Eşme,Uşak iline bağlı ilçelerden biri Etimesgut,Ankara iline bağlı ilçelerden biri Evciler,Afyonkarahisar iline bağlı ilçelerden biri Evren,Ankara iline bağlı ilçelerden biri Eynesil,Giresun iline bağlı ilçelerden biri Eyüp,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Ezine,Çanakkale iline bağlı ilçelerden biri Fatih,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Fatsa,Ordu iline bağlı ilçelerden biri Feke,Adana iline bağlı ilçelerden biri Felâhiye,Kayseri iline bağlı ilçelerden biri Ferizli,Sakarya iline bağlı ilçelerden biri Fethiye,Muğla iline bağlı ilçelerden biri Fındıklı,Rize iline bağlı ilçelerden biri Finike,Antalya iline bağlı ilçelerden biri Foça,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Gaziemir,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Gaziosmanpaşa,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Gazipaşa,Antalya iline bağlı ilçelerden biri Gebze,Kocaeli iline bağlı ilçelerden biri Gediz,Kütahya iline bağlı ilçelerden biri Gelendost,Isparta iline bağlı ilçelerden biri Gelibolu,Çanakkale iline bağlı ilçelerden biri Gemerek,Sivas iline bağlı ilçelerden biri Gemlik,Bursa iline bağlı ilçelerden biri Genç,Bingöl iline bağlı ilçelerden biri Gercüş,Batman iline bağlı ilçelerden biri Gerede,Bolu iline bağlı ilçelerden biri Gerger,Adıyaman iline bağlı ilçelerden biri Germencik,Aydın iline bağlı ilçelerden biri Gerze,Sinop iline bağlı ilçelerden biri Gevaş,Van iline bağlı ilçelerden biri Geyve,Sakarya iline bağlı ilçelerden biri Gökçebey,Zonguldak iline bağlı ilçelerden biri Göksun,Kahramanmaraş iline bağlı ilçelerden biri Gölbaşı,Adıyaman iline bağlı ilçelerden biri Gölcük,Kocaeli iline bağlı ilçelerden biri Göle,Ardahan iline bağlı ilçelerden biri Gölhisar,Burdur iline bağlı ilçelerden biri Gölköy,Ordu iline bağlı ilçelerden biri Gölmarmara,Manisa iline bağlı ilçelerden biri Gölova,Sivas iline bağlı ilçelerden biri Gölpazarı,Bilecik iline bağlı ilçelerden biri Gölyaka,Düzce iline bağlı ilçelerden biri Gömeç,Balıkesir iline bağlı ilçelerden biri Gönen,Balıkesir iline bağlı ilçelerden biri Gördes,Manisa iline bağlı ilçelerden biri Görele,Giresun iline bağlı ilçelerden biri Göynücek,Amasya iline bağlı ilçelerden biri Göynük,Bolu iline bağlı ilçelerden biri Güce,Giresun iline bağlı ilçelerden biri Güçlükonak,Şırnak iline bağlı ilçelerden biri Güdül,Ankara iline bağlı ilçelerden biri Gülağaç,Aksaray iline bağlı ilçelerden biri Gülnar,Mersin iline bağlı ilçelerden biri Gülşehir,Nevşehir iline bağlı ilçelerden biri Gülyalı,Ordu iline bağlı ilçelerden biri Gümüşhacıköy,Amasya iline bağlı ilçelerden biri Gümüşova,Düzce iline bağlı ilçelerden biri Gündoğmuş,Antalya iline bağlı ilçelerden biri Güney,Denizli iline bağlı ilçelerden biri Güneysınır,Konya iline bağlı ilçelerden biri Güneysu,Rize iline bağlı ilçelerden biri Güngören,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Günyüzü,Eskişehir iline bağlı ilçelerden biri Gürgentepe,Ordu iline bağlı ilçelerden biri Güroymak,Bitlis iline bağlı ilçelerden biri Gürpınar,Van iline bağlı ilçelerden biri Gürsu,Bursa iline bağlı ilçelerden biri Gürün,Sivas iline bağlı ilçelerden biri Güzelbahçe,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Güzelyurt,Aksaray iline bağlı ilçelerden biri Hacıbektaş,Nevşehir iline bağlı ilçelerden biri Hacılar,Kayseri iline bağlı ilçelerden biri Hadim,Konya iline bağlı ilçelerden biri Hafik,Sivas iline bağlı ilçelerden biri Halfeti,Şanlıurfa iline bağlı ilçelerden biri Halkapınar,Konya iline bağlı ilçelerden biri Hamamözü,Amasya iline bağlı ilçelerden biri Hamur,Ağrı iline bağlı ilçelerden biri Han,Eskişehir iline bağlı ilçelerden biri Hanak,Ardahan iline bağlı ilçelerden biri Hani,Diyarbakır iline bağlı ilçelerden biri Hanönü,Kastamonu iline bağlı ilçelerden biri Harmancık,Bursa iline bağlı ilçelerden biri Harran,Şanlıurfa iline bağlı ilçelerden biri Hasanbeyli,Osmaniye iline bağlı ilçelerden biri Hasankeyf,Batman iline bağlı ilçelerden biri Hasköy,Muş iline bağlı ilçelerden biri Hassa,Hatay iline bağlı ilçelerden biri Havran,Balıkesir iline bağlı ilçelerden biri Havsa,Edirne iline bağlı ilçelerden biri Havza,Samsun iline bağlı ilçelerden biri Haymana,Ankara iline bağlı ilçelerden biri Hayrabolu,Tekirdağ iline bağlı ilçelerden biri Hayrat,Trabzon iline bağlı ilçelerden biri Hazro,Diyarbakır iline bağlı ilçelerden biri Hekimhan,Malatya iline bağlı ilçelerden biri Hemşin,Rize iline bağlı ilçelerden biri Hendek,Sakarya iline bağlı ilçelerden biri Hınıs,Erzurum iline bağlı ilçelerden biri Hilvan,Şanlıurfa iline bağlı ilçelerden biri Hisarcık,Kütahya iline bağlı ilçelerden biri Hizan,Bitlis iline bağlı ilçelerden biri Hocalar,Afyonkarahisar iline bağlı ilçelerden biri Honaz,Denizli iline bağlı ilçelerden biri Hopa,Artvin iline bağlı ilçelerden biri Horasan,Erzurum iline bağlı ilçelerden biri Hozat,Tunceli iline bağlı ilçelerden biri Hüyük,Konya iline bağlı ilçelerden biri Ilgaz,Çankırı iline bağlı ilçelerden biri Ilgın,Konya iline bağlı ilçelerden biri Ilıca,Erzurum iline bağlı ilçelerden biri İbradı,Antalya iline bağlı ilçelerden biri İdil,Şırnak iline bağlı ilçelerden biri İhsangazi,Kastamonu iline bağlı ilçelerden biri İhsaniye,Afyonkarahisar iline bağlı ilçelerden biri İkizce,Ordu iline bağlı ilçelerden biri İkizdere,Rize iline bağlı ilçelerden biri İliç,Erzincan iline bağlı ilçelerden biri İmamoğlu,Adana iline bağlı ilçelerden biri İmranlı,Sivas iline bağlı ilçelerden biri Gökçeada,Çanakkale iline bağlı ilçelerden biri İncesu,Kayseri iline bağlı ilçelerden biri İncirliova,Aydın iline bağlı ilçelerden biri İnebolu,Kastamonu iline bağlı ilçelerden biri İnegöl,Bursa iline bağlı ilçelerden biri İnhisar,Bilecik iline bağlı ilçelerden biri İnönü,Eskişehir iline bağlı ilçelerden biri İpsala,Edirne iline bağlı ilçelerden biri İscehisar,Afyonkarahisar iline bağlı ilçelerden biri İskenderun,Hatay iline bağlı ilçelerden biri İskilip,Çorum iline bağlı ilçelerden biri İslâhiye,Gaziantep iline bağlı ilçelerden biri İspir,Erzurum iline bağlı ilçelerden biri İvrindi,Balıkesir iline bağlı ilçelerden biri İyidere,Rize iline bağlı ilçelerden biri İznik,Bursa iline bağlı ilçelerden biri köpoğlu,"Kurnaz, işini bilen, düzenbaz, açıkgöz, uyanık kimse" tatbilir,"Yiyecek ve içecek konusunda uzmanlık ölçüsünde bilgisi bulunan, tadına bakan ve lezzetini değerlendiren (kimse), gurme" haute-couture,343 özel dikiş özel dikiş,Genellikle bir tane dikilen ve özel kesimlere sahip giysi subasar,"Basınç uygulayarak suyu binanın üst katlarına çıkaran düzenek, hidrofor" su bilgisi,"Bir bölgedeki bütün yer altı ve yer üstü sularına ait bilgi, hidrografi" yüksek teknoloji,"Yüksek düzeyde uygulanan teknoloji, ileri teknoloji" high-tech,343 yüksek teknoloji ileri teknoloji,Yüksek teknoloji hukşat,Çengel atış cemşat,Basketbolda rakibe yüklenip aniden geri çekilerek ve dönerken zıplayarak atılan şut buzlu çay,Soğuk olarak ikram edilen bir çay türü ice-tea,343 buzlu çay Kabadüz,Ordu iline bağlı ilçelerden biri Kabataş,Ordu iline bağlı ilçelerden biri Kadıköy,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Kadınhanı,Konya iline bağlı ilçelerden biri Kadışehri,Yozgat iline bağlı ilçelerden biri Kadirli,Osmaniye iline bağlı ilçelerden biri Kâğıthane,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Kağızman,Kars iline bağlı ilçelerden biri Kâhta,Adıyaman iline bağlı ilçelerden biri Kale,Denizli iline bağlı ilçelerden biri Kalecik,Ankara iline bağlı ilçelerden biri Kalkandere,Rize iline bağlı ilçelerden biri Kaman,Kırşehir iline bağlı ilçelerden biri Kandıra,Kocaeli iline bağlı ilçelerden biri Kangal,Sivas iline bağlı ilçelerden biri Karaburun,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Karacabey,Bursa iline bağlı ilçelerden biri Karacasu,Aydın iline bağlı ilçelerden biri Karaçoban,Erzurum iline bağlı ilçelerden biri Karahallı,Uşak iline bağlı ilçelerden biri Karaisalı,Adana iline bağlı ilçelerden biri Karakeçili,Kırıkkale iline bağlı ilçelerden biri Karakoçan,Elâzığ iline bağlı ilçelerden biri Karakoyunlu,Iğdır iline bağlı ilçelerden biri Karamanlı,Burdur iline bağlı ilçelerden biri Karamürsel,Kocaeli iline bağlı ilçelerden biri Karapınar,Konya iline bağlı ilçelerden biri Karapürçek,Sakarya iline bağlı ilçelerden biri Karasu,Sakarya iline bağlı ilçelerden biri Karataş,Adana iline bağlı ilçelerden biri Karatay,Konya iline bağlı ilçelerden biri Karayazı,Erzurum iline bağlı ilçelerden biri Kargı,Çorum iline bağlı ilçelerden biri Karkamış,Gaziantep iline bağlı ilçelerden biri Karlıova,Bingöl iline bağlı ilçelerden biri Karpuzlu,Aydın iline bağlı ilçelerden biri Karşıyaka,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Kartal,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Kaş,Antalya iline bağlı ilçelerden biri Kavak,Samsun iline bağlı ilçelerden biri Kavaklıdere,Muğla iline bağlı ilçelerden biri Kaynarca,Sakarya iline bağlı ilçelerden biri Kaynaşlı,Düzce iline bağlı ilçelerden biri Kahramankazan,Ankara iline bağlı ilçelerden biri Kâzımkarabekir,Karaman iline bağlı ilçelerden biri Keban,Elâzığ iline bağlı ilçelerden biri Keçiborlu,Isparta iline bağlı ilçelerden biri Keçiören,Ankara iline bağlı ilçelerden biri Keles,Bursa iline bağlı ilçelerden biri Kelkit,Gümüşhane iline bağlı ilçelerden biri Kemah,Erzincan iline bağlı ilçelerden biri Kemaliye,Erzincan iline bağlı ilçelerden biri Kemalpaşa,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Kemer,Antalya iline bağlı ilçelerden biri Kepsut,Balıkesir iline bağlı ilçelerden biri Keskin,Kırıkkale iline bağlı ilçelerden biri Kestel,Bursa iline bağlı ilçelerden biri Keşan,Edirne iline bağlı ilçelerden biri Keşap,Giresun iline bağlı ilçelerden biri Kıbrısçık,Bolu iline bağlı ilçelerden biri Kınık,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Kırıkhan,Hatay iline bağlı ilçelerden biri Kırkağaç,Manisa iline bağlı ilçelerden biri Kızılcahamam,Ankara iline bağlı ilçelerden biri Kızılırmak,Çankırı iline bağlı ilçelerden biri Kızılören,Afyonkarahisar iline bağlı ilçelerden biri Kızıltepe,Mardin iline bağlı ilçelerden biri Kiğı,Bingöl iline bağlı ilçelerden biri Kiraz,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Kocaali,Sakarya iline bağlı ilçelerden biri Kocaköy,Diyarbakır iline bağlı ilçelerden biri Kocasinan,Kayseri iline bağlı ilçelerden biri Koçarlı,Aydın iline bağlı ilçelerden biri Kofçaz,Kırklareli iline bağlı ilçelerden biri Konak,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Korgan,Ordu iline bağlı ilçelerden biri Korgun,Çankırı iline bağlı ilçelerden biri Korkut,Muş iline bağlı ilçelerden biri Korkuteli,Antalya iline bağlı ilçelerden biri Kovancılar,Elâzığ iline bağlı ilçelerden biri Koyulhisar,Sivas iline bağlı ilçelerden biri Kozaklı,Nevşehir iline bağlı ilçelerden biri Kozan,Adana iline bağlı ilçelerden biri Kozluk,Batman iline bağlı ilçelerden biri Köprübaşı,Manisa iline bağlı ilçelerden biri Köprüköy,Erzurum iline bağlı ilçelerden biri Körfez,Kocaeli iline bağlı ilçelerden biri Köse,Gümüşhane iline bağlı ilçelerden biri Köşk,Aydın iline bağlı ilçelerden biri Köyceğiz,Muğla iline bağlı ilçelerden biri Kula,Manisa iline bağlı ilçelerden biri Kulp,Diyarbakır iline bağlı ilçelerden biri Kulu,Konya iline bağlı ilçelerden biri Kuluncak,Malatya iline bağlı ilçelerden biri Kumlu,Hatay iline bağlı ilçelerden biri Kumluca,Antalya iline bağlı ilçelerden biri Kumru,Ordu iline bağlı ilçelerden biri Kurşunlu,Çankırı iline bağlı ilçelerden biri Kurtalan,Siirt iline bağlı ilçelerden biri Kurucaşile,Bartın iline bağlı ilçelerden biri Kuşadası,Aydın iline bağlı ilçelerden biri Kuyucak,Aydın iline bağlı ilçelerden biri Küçükçekmece,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Küre,Kastamonu iline bağlı ilçelerden biri Kürtün,Gümüşhane iline bağlı ilçelerden biri Lâçin,Çorum iline bağlı ilçelerden biri Lâdik,Samsun iline bağlı ilçelerden biri Lalapaşa,Edirne iline bağlı ilçelerden biri Lâpseki,Çanakkale iline bağlı ilçelerden biri Lice,Diyarbakır iline bağlı ilçelerden biri Lüleburgaz,Kırklareli iline bağlı ilçelerden biri Maçka,Trabzon iline bağlı ilçelerden biri Maden,Elâzığ iline bağlı ilçelerden biri Mahmudiye,Eskişehir iline bağlı ilçelerden biri Malazgirt,Muş iline bağlı ilçelerden biri Malkara,Tekirdağ iline bağlı ilçelerden biri Maltepe,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Mamak,Ankara iline bağlı ilçelerden biri Manavgat,Antalya iline bağlı ilçelerden biri Manyas,Balıkesir iline bağlı ilçelerden biri Marmara,Balıkesir iline bağlı ilçelerden biri Marmara Ereğlisi,Tekirdağ iline bağlı ilçelerden biri Marmaris,Muğla iline bağlı ilçelerden biri Mazgirt,Tunceli iline bağlı ilçelerden biri Mazıdağı,Mardin iline bağlı ilçelerden biri Mecitözü,Çorum iline bağlı ilçelerden biri Melikgazi,Kayseri iline bağlı ilçelerden biri Menderes,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Menemen,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Mengen,Bolu iline bağlı ilçelerden biri Meram,Konya iline bağlı ilçelerden biri Meriç,Edirne iline bağlı ilçelerden biri Merzifon,Amasya iline bağlı ilçelerden biri Mesudiye,Ordu iline bağlı ilçelerden biri Midyat,Mardin iline bağlı ilçelerden biri Mihalgazi,Eskişehir iline bağlı ilçelerden biri Mihalıççık,Eskişehir iline bağlı ilçelerden biri Milâs,Muğla iline bağlı ilçelerden biri Mucur,Kırşehir iline bağlı ilçelerden biri Mudanya,Bursa iline bağlı ilçelerden biri Mudurnu,Bolu iline bağlı ilçelerden biri Muradiye,Van iline bağlı ilçelerden biri Muratlı,Tekirdağ iline bağlı ilçelerden biri Murgul,Artvin iline bağlı ilçelerden biri Musabeyli,Kilis iline bağlı ilçelerden biri Mustafakemalpaşa,Bursa iline bağlı ilçelerden biri Mut,Mersin iline bağlı ilçelerden biri Mutki,Bitlis iline bağlı ilçelerden biri Nallıhan,Ankara iline bağlı ilçelerden biri Narlıdere,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Narman,Erzurum iline bağlı ilçelerden biri Nazımiye,Tunceli iline bağlı ilçelerden biri Nazilli,Aydın iline bağlı ilçelerden biri Niksar,Tokat iline bağlı ilçelerden biri Nilüfer,Bursa iline bağlı ilçelerden biri Nizip,Gaziantep iline bağlı ilçelerden biri Nurdağı,Gaziantep iline bağlı ilçelerden biri Nurhak,Kahramanmaraş iline bağlı ilçelerden biri Nusaybin,Mardin iline bağlı ilçelerden biri Of,Trabzon iline bağlı ilçelerden biri Oğuzeli,Gaziantep iline bağlı ilçelerden biri Oğuzlar,Çorum iline bağlı ilçelerden biri Oltu,Erzurum iline bağlı ilçelerden biri Olur,Erzurum iline bağlı ilçelerden biri Ondokuzmayıs,Samsun iline bağlı ilçelerden biri Orhaneli,Bursa iline bağlı ilçelerden biri Orhangazi,Bursa iline bağlı ilçelerden biri Orta,Çankırı iline bağlı ilçelerden biri Ortaca,Muğla iline bağlı ilçelerden biri Ortaköy,Aksaray iline bağlı ilçelerden biri Osmancık,Çorum iline bağlı ilçelerden biri Osmaneli,Bilecik iline bağlı ilçelerden biri Osmangazi,Bursa iline bağlı ilçelerden biri Otlukbeli,Erzincan iline bağlı ilçelerden biri Ovacık,Karabük iline bağlı ilçelerden biri Ödemiş,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Ömerli,Mardin iline bağlı ilçelerden biri Özalp,Van iline bağlı ilçelerden biri Özvatan,Kayseri iline bağlı ilçelerden biri Palu,Elâzığ iline bağlı ilçelerden biri Pamukova,Sakarya iline bağlı ilçelerden biri Pasinler,Erzurum iline bağlı ilçelerden biri Patnos,Ağrı iline bağlı ilçelerden biri Pazar,Rize iline bağlı ilçelerden biri Pazarcık,Kahramanmaraş iline bağlı ilçelerden biri Pazarlar,Kütahya iline bağlı ilçelerden biri Pazaryeri,Bilecik iline bağlı ilçelerden biri Pazaryolu,Erzurum iline bağlı ilçelerden biri Pehlivanköy,Kırklareli iline bağlı ilçelerden biri Pendik,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Perşembe,Ordu iline bağlı ilçelerden biri Pertek,Tunceli iline bağlı ilçelerden biri Pervari,Siirt iline bağlı ilçelerden biri Pınarbaşı,Kastamonu iline bağlı ilçelerden biri Pınarhisar,Kırklareli iline bağlı ilçelerden biri Piraziz,Giresun iline bağlı ilçelerden biri Polateli,Kilis iline bağlı ilçelerden biri Polatlı,Ankara iline bağlı ilçelerden biri Posof,Ardahan iline bağlı ilçelerden biri Pozantı,Adana iline bağlı ilçelerden biri Pülümür,Tunceli iline bağlı ilçelerden biri Pütürge,Malatya iline bağlı ilçelerden biri Refahiye,Erzincan iline bağlı ilçelerden biri Reşadiye,Tokat iline bağlı ilçelerden biri Reyhanlı,Hatay iline bağlı ilçelerden biri Safranbolu,Karabük iline bağlı ilçelerden biri Saimbeyli,Adana iline bağlı ilçelerden biri Salıpazarı,Samsun iline bağlı ilçelerden biri Salihli,Manisa iline bağlı ilçelerden biri Samandağ,Hatay iline bağlı ilçelerden biri Samsat,Adıyaman iline bağlı ilçelerden biri Sandıklı,Afyonkarahisar iline bağlı ilçelerden biri Sapanca,Sakarya iline bağlı ilçelerden biri Saray,Tekirdağ iline bağlı ilçelerden biri Saraydüzü,Sinop iline bağlı ilçelerden biri Saraykent,Yozgat iline bağlı ilçelerden biri Sarayköy,Denizli iline bağlı ilçelerden biri Sarayönü,Konya iline bağlı ilçelerden biri Sarıcakaya,Eskişehir iline bağlı ilçelerden biri Sarıgöl,Manisa iline bağlı ilçelerden biri Sarıkamış,Kars iline bağlı ilçelerden biri Sarıkaya,Yozgat iline bağlı ilçelerden biri Sarıoğlan,Kayseri iline bağlı ilçelerden biri Sarıveliler,Karaman iline bağlı ilçelerden biri Sarıyahşi,Aksaray iline bağlı ilçelerden biri Sarıyer,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Sarız,Kayseri iline bağlı ilçelerden biri Saruhanlı,Manisa iline bağlı ilçelerden biri Sason,Batman iline bağlı ilçelerden biri Savaştepe,Balıkesir iline bağlı ilçelerden biri Savur,Mardin iline bağlı ilçelerden biri Seben,Bolu iline bağlı ilçelerden biri Seferihisar,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Selçuk,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Selçuklu,Konya iline bağlı ilçelerden biri Selendi,Manisa iline bağlı ilçelerden biri Selim,Kars iline bağlı ilçelerden biri Senirkent,Isparta iline bağlı ilçelerden biri Serik,Antalya iline bağlı ilçelerden biri Serinhisar,Denizli iline bağlı ilçelerden biri Seydiler,Kastamonu iline bağlı ilçelerden biri Seydişehir,Konya iline bağlı ilçelerden biri Seyhan,Adana iline bağlı ilçelerden biri Seyitgazi,Eskişehir iline bağlı ilçelerden biri Sındırgı,Balıkesir iline bağlı ilçelerden biri Silifke,Mersin iline bağlı ilçelerden biri Silivri,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Silopi,Şırnak iline bağlı ilçelerden biri Silvan,Diyarbakır iline bağlı ilçelerden biri Simav,Kütahya iline bağlı ilçelerden biri Sincan,Ankara iline bağlı ilçelerden biri Sinanpaşa,Afyonkarahisar iline bağlı ilçelerden biri Sincik,Adıyaman iline bağlı ilçelerden biri Sivaslı,Uşak iline bağlı ilçelerden biri Siverek,Şanlıurfa iline bağlı ilçelerden biri Sivrice,Elâzığ iline bağlı ilçelerden biri Sivrihisar,Eskişehir iline bağlı ilçelerden biri Solhan,Bingöl iline bağlı ilçelerden biri Soma,Manisa iline bağlı ilçelerden biri Sorgun,Yozgat iline bağlı ilçelerden biri Söğüt,Bilecik iline bağlı ilçelerden biri Söğütlü,Sakarya iline bağlı ilçelerden biri Söke,Aydın iline bağlı ilçelerden biri Sulakyurt,Kırıkkale iline bağlı ilçelerden biri Sultanbeyli,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Sultandağı,Afyonkarahisar iline bağlı ilçelerden biri Sultanhisar,Aydın iline bağlı ilçelerden biri Suluova,Amasya iline bağlı ilçelerden biri Sulusaray,Tokat iline bağlı ilçelerden biri Sumbas,Osmaniye iline bağlı ilçelerden biri Sungurlu,Çorum iline bağlı ilçelerden biri Suruç,Şanlıurfa iline bağlı ilçelerden biri Susurluk,Balıkesir iline bağlı ilçelerden biri Susuz,Kars iline bağlı ilçelerden biri Suşehri,Sivas iline bağlı ilçelerden biri Süloğlu,Edirne iline bağlı ilçelerden biri Sürmene,Trabzon iline bağlı ilçelerden biri Sütçüler,Isparta iline bağlı ilçelerden biri Şabanözü,Çankırı iline bağlı ilçelerden biri Şahinbey,Gaziantep iline bağlı ilçelerden biri Şalpazarı,Trabzon iline bağlı ilçelerden biri Şaphane,Kütahya iline bağlı ilçelerden biri Şarkışla,Sivas iline bağlı ilçelerden biri Şarkikaraağaç,Isparta iline bağlı ilçelerden biri Şarköy,Tekirdağ iline bağlı ilçelerden biri Şavşat,Artvin iline bağlı ilçelerden biri Şebinkarahisar,Giresun iline bağlı ilçelerden biri Şefaatli,Yozgat iline bağlı ilçelerden biri Şehitkâmil,Gaziantep iline bağlı ilçelerden biri Şemdinli,Hakkâri iline bağlı ilçelerden biri Şenkaya,Erzurum iline bağlı ilçelerden biri Şenpazar,Kastamonu iline bağlı ilçelerden biri Şereflikoçhisar,Ankara iline bağlı ilçelerden biri Şile,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Şiran,Gümüşhane iline bağlı ilçelerden biri Şirvan,Siirt iline bağlı ilçelerden biri Şişli,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Şuhut,Afyonkarahisar iline bağlı ilçelerden biri Talas,Kayseri iline bağlı ilçelerden biri Taraklı,Sakarya iline bağlı ilçelerden biri Tarsus,Mersin iline bağlı ilçelerden biri Taşkent,Konya iline bağlı ilçelerden biri Taşköprü,Kastamonu iline bağlı ilçelerden biri Taşlıçay,Ağrı iline bağlı ilçelerden biri Taşova,Amasya iline bağlı ilçelerden biri Tatvan,Bitlis iline bağlı ilçelerden biri Tavas,Denizli iline bağlı ilçelerden biri Tavşanlı,Kütahya iline bağlı ilçelerden biri Tefenni,Burdur iline bağlı ilçelerden biri Tekkeköy,Samsun iline bağlı ilçelerden biri Tekman,Erzurum iline bağlı ilçelerden biri Tercan,Erzincan iline bağlı ilçelerden biri Termal,Yalova iline bağlı ilçelerden biri Terme,Samsun iline bağlı ilçelerden biri Tire,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Tirebolu,Giresun iline bağlı ilçelerden biri Tomarza,Kayseri iline bağlı ilçelerden biri Tonya,Trabzon iline bağlı ilçelerden biri Toprakkale,Osmaniye iline bağlı ilçelerden biri Torbalı,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Tortum,Erzurum iline bağlı ilçelerden biri Torul,Gümüşhane iline bağlı ilçelerden biri Tosya,Kastamonu iline bağlı ilçelerden biri Tufanbeyli,Adana iline bağlı ilçelerden biri Turgutlu,Manisa iline bağlı ilçelerden biri Turhal,Tokat iline bağlı ilçelerden biri Tut,Adıyaman iline bağlı ilçelerden biri Tutak,Ağrı iline bağlı ilçelerden biri Tuzla,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Tuzluca,Iğdır iline bağlı ilçelerden biri Tuzlukçu,Konya iline bağlı ilçelerden biri Türkeli,Sinop iline bağlı ilçelerden biri Türkoğlu,Kahramanmaraş iline bağlı ilçelerden biri Uğurludağ,Çorum iline bağlı ilçelerden biri Ula,Muğla iline bağlı ilçelerden biri Ulaş,Sivas iline bağlı ilçelerden biri Ulubey,Ordu iline bağlı ilçelerden biri Uluborlu,Isparta iline bağlı ilçelerden biri Uludere,Şırnak iline bağlı ilçelerden biri Ulukışla,Niğde iline bağlı ilçelerden biri Ulus,Bartın iline bağlı ilçelerden biri Urla,İzmir iline bağlı ilçelerden biri Uzundere,Erzurum iline bağlı ilçelerden biri Uzunköprü,Edirne iline bağlı ilçelerden biri Ümraniye,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Ünye,Ordu iline bağlı ilçelerden biri Ürgüp,Nevşehir iline bağlı ilçelerden biri Üsküdar,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Üzümlü,Erzincan iline bağlı ilçelerden biri Vakfıkebir,Trabzon iline bağlı ilçelerden biri Varto,Muş iline bağlı ilçelerden biri Vezirköprü,Samsun iline bağlı ilçelerden biri Viranşehir,Şanlıurfa iline bağlı ilçelerden biri Vize,Kırklareli iline bağlı ilçelerden biri Yağlıdere,Giresun iline bağlı ilçelerden biri Yahşihan,Kırıkkale iline bağlı ilçelerden biri Yahyalı,Kayseri iline bağlı ilçelerden biri Yakakent,Samsun iline bağlı ilçelerden biri Yalıhüyük,Konya iline bağlı ilçelerden biri Yalvaç,Isparta iline bağlı ilçelerden biri Yapraklı,Çankırı iline bağlı ilçelerden biri Yatağan,Muğla iline bağlı ilçelerden biri Yavuzeli,Gaziantep iline bağlı ilçelerden biri Yayladağı,Hatay iline bağlı ilçelerden biri Yayladere,Bingöl iline bağlı ilçelerden biri Yazıhan,Malatya iline bağlı ilçelerden biri Yedisu,Bingöl iline bağlı ilçelerden biri Yenice,Çanakkale iline bağlı ilçelerden biri Yeniçağa,Bolu iline bağlı ilçelerden biri Yenifakılı,Yozgat iline bağlı ilçelerden biri Yenimahalle,Ankara iline bağlı ilçelerden biri Yenipazar,Aydın iline bağlı ilçelerden biri Yenişarbademli,Isparta iline bağlı ilçelerden biri Yenişehir,Bursa iline bağlı ilçelerden biri Yerköy,Yozgat iline bağlı ilçelerden biri Yeşilhisar,Kayseri iline bağlı ilçelerden biri Yeşilli,Mardin iline bağlı ilçelerden biri Yeşilova,Burdur iline bağlı ilçelerden biri Yeşilyurt,Malatya iline bağlı ilçelerden biri Yığılca,Düzce iline bağlı ilçelerden biri Yıldırım,Bursa iline bağlı ilçelerden biri Yıldızeli,Sivas iline bağlı ilçelerden biri Yomra,Trabzon iline bağlı ilçelerden biri Yumurtalık,Adana iline bağlı ilçelerden biri Yunak,Konya iline bağlı ilçelerden biri Yusufeli,Artvin iline bağlı ilçelerden biri Yüksekova,Hakkâri iline bağlı ilçelerden biri Yüreğir,Adana iline bağlı ilçelerden biri Zara,Sivas iline bağlı ilçelerden biri Zeytinburnu,İstanbul iline bağlı ilçelerden biri Zile,Tokat iline bağlı ilçelerden biri Adanalı,Adana ilinden olan kimse Adıyamanlı,Adıyaman ilinden olan kimse Afyonkarahisarlı,Afyonkarahisar ilinden olan kimse Ağrılı,Ağrı ilinden olan kimse Amasyalı,Amasya ilinden olan kimse Ankaralı,Ankara ilinden olan kimse Antalyalı,Antalya ilinden olan kimse Artvinli,Artvin ilinden olan kimse Aydınlı,Aydın ilinden olan kimse Balıkesirli,Balıkesir ilinden olan kimse Bilecikli,Bilecik ilinden olan kimse Bingöllü,Bingöl ilinden olan kimse Bitlisli,Bitlis ilinden olan kimse Bolulu,Bolu ilinden olan kimse Burdurlu,Burdur ilinden olan kimse Bursalı,Bursa ilinden olan kimse Çanakkaleli,Çanakkale ilinden olan kimse Çankırılı,Çankırı ilinden olan kimse Çorumlu,Çorum ilinden olan kimse Denizlili,Denizli ilinden olan kimse Diyarbakırlı,Diyarbakır ilinden olan kimse Edirneli,Edirne ilinden olan kimse Elâzığlı,Elâzığ ilinden olan kimse Erzurumlu,Erzurum ilinden olan kimse Erzincanlı,Erzincan ilinden olan kimse Eskişehirli,Eskişehir ilinden olan kimse Gaziantepli,Gaziantep ilinden olan kimse Giresunlu,Giresun ilinden olan kimse Gümüşhaneli,Gümüşhane ilinden olan kimse Hakkârili,Hakkâri ilinden olan kimse Ispartalı,Isparta ilinden olan kimse Mersinli,Mersin ilinden olan kimse İstanbullu,İstanbul ilinden olan kimse İzmirli,İzmir ilinden olan kimse Karslı,Kars ilinden olan kimse Kastamonulu,Kastamonu ilinden olan kimse Kayserili,Kayseri ilinden olan kimse Kırklarelili,Kırklareli ilinden olan kimse Kırşehirli,Kırşehir ilinden olan kimse Kocaelili,Kocaeli ilinden olan kimse Konyalı,Konya ilinden olan kimse Kütahyalı,Kütahya ilinden olan kimse Hataylı,Hatay ilinden olan kimse Malatyalı,Malatya ilinden olan kimse Manisalı,Manisa ilinden olan kimse Kahramanmaraşlı,Kahramanmaraş ilinden olan kimse Mardinli,Mardin ilinden olan kimse Muğlalı,Muğla ilinden olan kimse Muşlu,Muş ilinden olan kimse Nevşehirli,Nevşehir ilinden olan kimse Niğdeli,Niğde ilinden olan kimse Ordulu,Ordu ilinden olan kimse Rizeli,Rize ilinden olan kimse Sakaryalı,Sakarya ilinden olan kimse Samsunlu,Samsun ilinden olan kimse Siirtli,Siirt ilinden olan kimse Sinoplu,Sinop ilinden olan kimse Sivaslı,Sivas ilinden olan kimse Tekirdağlı,Tekirdağ ilinden olan kimse Tokatlı,Tokat ilinden olan kimse Trabzonlu,Trabzon ilinden olan kimse Tuncelili,Tunceli ilinden olan kimse Şanlıurfalı,Şanlıurfa ilinden olan kimse Uşaklı,Uşak ilinden olan kimse Vanlı,Van ilinden olan kimse Yozgatlı,Yozgat ilinden olan kimse Zonguldaklı,Zonguldak ilinden olan kimse Aksaraylı,Aksaray ilinden olan kimse Bayburtlu,Bayburt ilinden olan kimse Karamanlı,Karaman ilinden olan kimse Kırıkkaleli,Kırıkkale ilinden olan kimse Batmanlı,Batman ilinden olan kimse Şırnaklı,Şırnak ilinden olan kimse Bartınlı,Bartın ilinden olan kimse Ardahanlı,Ardahan ilinden olan kimse Iğdırlı,Iğdır ilinden olan kimse Yalovalı,Yalova ilinden olan kimse Karabüklü,Karabük ilinden olan kimse Kilisli,Kilis ilinden olan kimse Osmaniyeli,Osmaniye ilinden olan kimse Düzceli,Düzce ilinden olan kimse ölçülük,Ölçü olma durumu toprakçı,"Toprağa önem veren, toprağa bağlı kimse" dank,"`Bir olay sebebiyle birden ayılmak, doğruyu anlamak` anlamında dank etmek veya dank demek birleşik fiillerinde kullanılır" abi,343 ağabey tezkire,Divan şairlerinin hayatlarını ve şiirlerini genellikle öznel bir bakış açısıyla değerlendiren eser me,"Türk alfabesinin on altıncı harfinin adı, okunuşu" me,"Koyun, kuzu vb. hayvanların çıkardığı ses" halıhane,Halı dokunan yer Adanalılık,Adanalı olma durumu Adıyamanlılık,Adıyamanlı olma durumu Afyonkarahisarlılık,Afyonkarahisarlı olma durumu Ağrılılık,Ağrılı olma durumu Amasyalılık,Amasyalı olma durumu Ankaralılık,Ankaralı olma durumu Antalyalılık,Antalyalı olma durumu Artvinlilik,Artvinli olma durumu Aydınlılık,Aydınlı olma durumu Balıkesirlilik,Balıkesirli olma durumu Bileciklilik,Bilecikli olma durumu Bingöllülük,Bingöllü olma durumu Bitlislilik,Bitlisli olma durumu Bolululuk,Bolulu olma durumu Burdurluluk,Burdurlu olma durumu Bursalılık,Bursalı olma durumu Çanakkalelilik,Çanakkaleli olma durumu Çankırılılık,Çankırılı olma durumu Çorumluluk,Çorumlu olma durumu Denizlililik,Denizlili olma durumu Diyarbakırlılık,Diyarbakırlı olma durumu Elâzığlılık,Elâzığlı olma durumu Erzincanlılık,Erzincanlı olma durumu Erzurumluluk,Erzurumlu olma durumu Edirnelilik,Edirneli olma durumu Eskişehirlilik,Eskişehirli olma durumu Gazianteplilik,Gaziantepli olma durumu Giresunluluk,Giresunlu olma durumu Gümüşhanelilik,Gümüşhaneli olma durumu Hakkârililik,Hakkârili olma durumu Hataylılık,Hataylı olma durumu Ispartalılık,Ispartalı olma durumu Mersinlilik,Mersinli olma durumu İstanbulluluk,İstanbullu olma durumu İzmirlilik,İzmirli olma durumu Karslılık,Karslı olma durumu Kastamonululuk,Kastamonulu olma durumu Kayserililik,Kayserili olma durumu Kırklarelililik,Kırklarelili olma durumu Kocaelililik,Kocaelili olma durumu Kırşehirlilik,Kırşehirli olma durumu Konyalılık,Konyalı olma durumu Kütahyalılık,Kütahyalı olma durumu Malatyalılık,Malatyalı olma durumu Manisalılık,Manisalı olma durumu Kahramanmaraşlılık,Kahramanmaraşlı olma durumu Mardinlilik,Mardinli olma durumu Muğlalılık,Muğlalı olma durumu Muşluluk,Muşlu olma durumu Nevşehirlilik,Nevşehirli olma durumu Ordululuk,Ordulu olma durumu Rizelilik,Rizeli olma durumu Sakaryalılık,Sakaryalı olma durumu Samsunluluk,Samsunlu olma durumu Siirtlilik,Siirtli olma durumu Sinopluluk,Sinoplu olma durumu Sivaslılık,Sivaslı olma durumu Tekirdağlılık,Tekirdağlı olma durumu Tokatlılık,Tokatlı olma durumu Trabzonluluk,Trabzonlu olma durumu Tuncelililik,Tuncelili olma durumu Şanlıurfalılık,Şanlıurfalı olma durumu Uşaklılık,Uşaklı olma durumu Vanlılık,Vanlı olma durumu Yozgatlılık,Yozgatlı olma durumu Zonguldaklılık,Zonguldaklı olma durumu Aksaraylılık,Aksaraylı olma durumu Bayburtluluk,Bayburtlu olma durumu Karamanlılık,Karamanlı olma durumu Kırıkkalelilik,Kırıkkaleli olma durumu Batmanlılık,Batmanlı olma durumu Şırnaklılık,Şırnaklı olma durumu Bartınlılık,Bartınlı olma durumu Ardahanlılık,Ardahanlı olma durumu Iğdırlılık,Iğdırlı olma durumu Yalovalılık,Yalovalı olma durumu Karabüklülük,Karabüklü olma durumu Kilislilik,Kilisli olma durumu Osmaniyelilik,Osmaniyeli olma durumu Düzcelilik,Düzceli olma durumu belgegeçerletme,Belgegeçerletmek işi sosyal etkinlik,"Bilgilendirme, yardımlaşma, eğlendirme gibi toplum veya grup yararına düzenlenen etkinlik, sosyal faaliyet" sosyalistlik,Toplumculuk tofu,Soya eti soya loru,Soya eti soya eti,"Soya fasulyesinden elde edilen, beyaz peynire benzeyen, kolesterol içermeyen bir yiyecek türü, soya loru, tofu" soya filizi,Soyanın besleyici değeri yüksek olduğu için çorba ve salatalarda kullanılan yeni sürmüş küçük dalları soya yağı,"Soyadan elde edilen, hafif tatlı ve kokusuz bir yağ türü" miso,Tuzlu ve zengin çeşnili bir tür tatlandırıcı deneyimlilik,Deneyimli olma durumu sudan sebep,"Baştan savma, inandırıcı olmaktan uzak sebep" sudan cevap,"Baştan savma, inandırıcı olmaktan uzak cevap" sudan bahane,"Baştan savma, inandırıcı olmaktan uzak bahane" saplantısız,Saplantısı olmayan gerek ... gerek ...,"Kelimeleri, kelime öbeklerini, görevdeş ögeleri birleştirme, eşitlik, istenileni seçme vb. anlamlar katarak bağlayan kelime" erkek berberi,Berber maddiyatçı,"Paraya, mala çok önem veren kimse" maddiyatçılık,Maddiyatçı olma durumu pes perdeden konuşmak,alçak ve kalın sesle konuşmak pes perde,Alçak ve kalın ses intern,343 ön hekim ön hekim,Staj yapmak üzere hastanelerde çalışan tıp fakültelerinin altıncı sınıf öğrencileri ön hekimlik,Ön hekim olma durumu intranet,343 yerel ağ yerel ağ,"Bilgisayar ağlarının birbirine bağlanması sonucu ortaya çıkan, sınırlaması ve yöneticisi olan sadece kurum veya iş yeri içinde kullanılan bilgi iletişim ağı, iç ağ" kurtarımcılık,"Dil, gelenek, görenek ve çeşitli kültür değerleri bakımından bir birlik gösterdiği hâlde ana yurt dışında kalmış halkın yaşadığı toprakları ana yurt sınırları içine almak düşüncesi, irredantizm" kurtarımcı,"Kurtarımcılık yanlısı olan, irredantist" irredantist,Kurtarımcı irite,"`Sinirlendirmek, rahatsız etmek` ve tıp alanında `tahriş etmek, kaşındırmak` anlamında irite etmek birleşik fiilinde kullanılan bir söz" şerit perde,"İçeriden görülmeksizin dışarıyı görmeyi sağlayan, şerit biçiminde metal veya plastik levhalardan yapılmış bir tür pencere kapama düzeni, jaluzi" toplu caz,Caz müzisyenlerinin bir araya gelerek müzik yapmaları jam-session,343 toplu caz yüzey bilimi,"Yeryüzü engebelerini ve aşınma ile ilgili gelişimleri inceleyen bilim, jeomorfoloji" yüzey bilimci,"Yüzey bilimi ile uğraşan, jeomorfolog" soy yapısı,"Bir canlının genlerinin bütünü, genotip" su kızağı,Su üzerinde gidebilen altı kızak biçiminde motosiklet jet ski,343 su kızağı kumanda kolu,Genellikle bilgisayar oyunlarında oyunu yönetebilmek için kullanılan özel bir araç joy-stick,343 kumanda kolu doğa yürüyüşü,Belli kurallar ve grup anlayışı içinde doğada yapılan uzun yürüyüşler kalifikasyon,Niteliklilik niteliklilik,"Nitelikli olma durumu, kalitelilik, kalifikasyon" kalitatif,Nitel kantitatif,Nicel kantite,Nicelik güvenmelik vermek,"bir kimseye pazarlığında anlaşılmış bir paranın küçük bir bölümünü önceden vermek, kapora vermek" güvenmelik,"Sözleşme yapılırken, taraflardan birinin diğerine işten caymayacağını belirtmek amacıyla önceden verdiği güvence parası, kapora" kimyasal tedavi,"Hastalıkların kimyasal maddelerle tedavi edilmesi yöntemi, kemoterapi" kökleşik,"Alışılmış olan, yenilik getirmeyen, geleneksel, klasik" klikleme,Tıklamak işi kliklemek,Tıklamak kesyap,"Kumaş, tahta vb. malzemelerle yapılan, kâğıt veya kartona yapıştırılan resim, kolaj" sıtmagörmemiş,Gür ve kalın (ses) Niğdelilik,Niğdeli olma durumu beli büküklük,Beli bükük olma durumu aç karnına,"Mide boşken, henüz bir şey yiyip içmemişken" adlı adıyla,Herkesin bilip tanıdığı bir biçimde aksi hâlde,"Yoksa, öyle olmazsa, aksi takdirde" aksi takdirde,Aksi hâlde alay malay,"Hep birden, birlikte" ayağına çabuk,Bir yere alışılandan daha kısa sürede gidip gelen buğusu üstünde,Çok sıcak çöpten çelebi,"Çok zayıf, güçsüz kişi" deve yürekli,Çok korkak (kimse) deve yüreklilik,Deve yürekli olma durumu beyhude yere,Boşuna bir kalemde,Toptan çarpanlara ayırma,"Bir sayıyı veya cebirsel anlatımı, iki veya daha çok çarpanın çarpımı durumuna getirme" dağarcığı yüklü,"Bilgisi çok olan, bilgili" dakikası dakikasına,Tam olarak dalgacı Mahmut,"Yapılması gerekli bir işi benimsemeyen kimse, kaytarıcı" çok geçmeden,Kısa bir süre sonra yöre,"Değirmenlerde, taşla kasnak arasında kalan ve hayvan yemi olarak kullanılan un" uzmanlık belgesi,Tıpta belirli bir alanda eğitimden ve sınavlardan geçip başarılı bulunanlara verilen belge tokmak tokmak,"Etli, kalın bir biçimde" top top,Birçok topu bir arada bulunan (kumaş vb.) torbada keklik,Çantada keklik ide,Düşünce ayda yılda bir,Çok seyrek olarak dipsiz testi,"Eline geçen para veya malı hesapsızca, boş yere harcayan" ev hanımı,Ev kadını ev kadınlığı,"Ev kadını olma durumu, ev hanımlığı" ev hanımlığı,Ev kadınlığı şunlar,Şu zamirinin çokluk biçimi onlar,O şahıs zamirinin çokluk biçimi harcatma,Harcatmak işi harcatmak,Harcamasına yol açmak harcatılma,Harcatılmak işi harcatılmak,Harcatma işi yapılmak harcanılma,Harcanılmak işi harcanılmak,Harcanma işi yapılmak kovalatma,Kovalatmak işi kovalatmak,Kovalama işini yaptırmak uygulatma,Uygulatmak işi uygulatmak,Uygulama işini yaptırmak uygulatılma,Uygulatılmak işi uygulatılmak,Uygulatma işi yapılmak uysallaştırma,Uysallaştırmak işi uysallaştırmak,Uysal duruma getirmek yalanlatma,Yalanlatmak işi yalanlatmak,Yalanlama işini yaptırmak yankılatma,Yankılatmak işi yankılatmak,Yankılama işini yaptırmak yararlandırma,"Yararlandırmak işi, faydalandırma" yararlandırmak,"Yararlanma işini yaptırmak, faydalandırmak" yararlandırılma,"Yararlandırılmak işi, faydalandırılma" yararlandırılmak,"Yararlanma işi yaptırılmak, faydalandırılmak" yargılatmak,Yargılama işini yaptırmak yasaklatma,Yasaklatmak işi yasaklatmak,Yasaklama işini yaptırmak yasallaştırma,Yasallaştırmak işi yasallaştırmak,Yasal duruma getirmek yıkattırma,Yıkattırmak işi yıkattırmak,Yıkatma işini yaptırmak yıpratılma,Yıpratılmak işi yıpratılmak,Yıpratma işi yapılmak yoldurtma,Yoldurtmak işi yoldurtmak,Yoldurma işini yaptırmak yollatma,Yollatmak işi yollatmak,Yollama işini yaptırmak yorumlatma,Yorumlatmak işi yorumlatmak,Yorumlama işini yaptırmak yudumlatma,Yudumlatmak işi yudumlatmak,Yudumlama işini yaptırmak yuhalatma,Yuhalatmak işi yuhalatmak,Yuhalama işini yaptırmak böldürtme,Böldürtmek işi böldürtmek,Böldürme işini yaptırmak yemek takımı,"Sofrada yeme ve içme için kullanılan tabak, bardak, tuzluk vb.nden oluşan takım, servis takımı" cisimlendirme,Cisimlendirmek işi cisimlendirmek,Cisimlenme işini yaptırmak derletme,Derletmek işi derletmek,Derleme işini yaptırmak destekletme,Destekletmek işi destekletmek,Destekleme işini yaptırmak devirtme,Devirtmek işi devirtmek,Devirme işini yaptırmak erteletme,Erteletmek işi erteletmek,Erteleme işini yaptırmak garantiletme,Garantiletmek işi garantiletmek,Garantileme işini yaptırmak gerdirtme,Gerdirtmek işi gerdirtmek,Gerdirme işini yaptırmak görüntülenme,Görüntülenmek işi görüntülenmek,Görüntüleme işine konu olmak görüntületme,Görüntületmek işi görüntületmek,Görüntüleme işini yaptırmak gülümsetme,Gülümsetmek işi gülümsetmek,Gülümsemesine yol açmak önemsetme,Önemsetmek işi önemsetmek,Önemseme işini yaptırmak önerilme,Önerilmek işi önerilmek,Önerme işine konu olmak örgütleşme,Örgütleşmek durumu örgütleşmek,Örgüt durumuna gelmek örtüştürme,Örtüştürmek işi örtüştürmek,Örtüşme işini yaptırmak ötelenmek,Öteleme işi yapılmak öteletme,Öteletmek işi öteletmek,Öteleme işini yaptırmak yalımı alçak,Yüreksiz tıngırı yolunda,Kazancı iyi parça başına,Her parça için öksüz anası,Yoksul ve kimsesiz olanları gözeten kadın öksüz babası,Yoksul ve kimsesiz olanları gözeten erkek mesabesinde,"Yerinde, değerinde, hükmünde" muvacehesinde,Bir durum karşısında namına,"Adına, kendisine" nefsine düşkün,Bencil kırk kere,Pek çok kez dayaklık,Destek olarak kullanılan şey sağ açıklık,"Bir gök cisminin ilkbahar noktasından itibaren gök eşleği boyunca ölçülen açısal uzaklığı, açılım, gök boylamı" gök boylamı,Sağ açıklık Avcı,"Gökyüzünün güneyinde bulunan bir takımyıldız, Cebbar, Orion" Cebbar,Avcı Orion,Avcı dik açıklık,"Bir gök cisminin gök eşleğinden olan açısal uzaklığı, yükselim" hava gemisi,"Havada yolcu taşımaya yarayan, sert gövdeye sahip, gazla yükselen ve pervanelerle hareket eden araç, zeplin" korona,Güneş tacı Kurt,"Güney gök küresinde, Akrep ile Boğa arasında bulunan takımyıldız" kirlikartopu,Kuyruklu yıldız öğlen çemberi,Meridyen çemberi Yedikızkardeş,Ülker gezegen yılı,Bir gezegenin Güneş çevresindeki dolanım süresi zıt anlamlılık,Karşıt anlamlılık erkek Fatma,Erkek gibi davranışları olan kadın geyikler kırkımında,Hiçbir zaman gırtlağına düşkün,Çok yiyip içen götten bacaklı,Kısa boylu hırsız malı,Çalıntı mal ilmek,"Değmek, dokunmak" durup dinlenmeden,"Arası kesilmeksizin, arka arkaya, sürekli olarak" dünden bugüne,Çabucak dünden ölmüş,Çalışma hevesi kalmamış (kimse) düttürü Leylâ,"Tuhaf, dar ve kısa giyinmiş kadın" elifi elifine,"Tam, tam olarak, noktası noktasına" dünya görmüş,"Çok gezmiş, çok yer görmüş" elinin körü,"Bıktırıcı, usandırıcı durum karşısında kullanılan bir azarlama sözü" en azından,"En azı ile, hiç olmazsa" en aşağı,"Hiç olmazsa, hiç değilse" göz kamaştırıcı,"Gözün kamaşmasına, bir süre göremez duruma gelmesine yol açan (ışık)" hep bir ağızdan,"Toplu olarak (söylemek, konuşmak)" haddinden fazla,"Gereğinden çok, aşırı" kan pahasına,Yaralanmayı veya ölümü göze alarak saatinde,"Önceden belirlenen, düşünülen vakitte" sefa pezevengi,Zevk ve eğlenceye düşkün kimse sudan ucuz,"Çok ucuz, bedava" sahiplendirme,Sahiplendirmek işi sahiplendirmek,Sahiplenme işini yaptırmak sahneletme,Sahneletmek işi sahneletmek,Sahneleme işini yaptırmak kekleme,Keklemek işi keklemek,Kandırmak ruhumücerret,Katışık ve karışık olmayan ruh fakruzaruret,İleri derecede yoksulluk yönlendirilme,Yönlendirilmek işi yönlendirilmek,Yönlendirme işi yapılmak tertipletme,Tertipletmek işi tertipletmek,Tertipleme işini yaptırmak sevindirilme,Sevindirilmek işi sevindirilmek,Sevindirme işi yapılmak sergiletme,Sergiletmek işi sergiletmek,Sergileme işini yaptırmak anadan görme,Geleneksel anası danası,"Soyu sopu, bütün aile" anası kılıklı,"Görüş, davranış, huy vb. bakımından annesine benzeyen" pabuçtan aşağı,Aşağılık (kimse) moralman,Moral bakımından motive,"`İsteklendirmek, güdülemek` anlamındaki motive etmek, `isteklenmek, güdülenmek` anlamındaki motive olmak birleşik fiillerinde geçen bir söz" güdüleme,"Güdülemek işi, motivasyon" güdülemek,"Amaçlanan davranışa yönelirken bireye güç vermek, hedefe yoğunlaştırmak" güdülenme,Güdülenmek işi multimilyarder,Çok zengin kimse nekrofili,Ölü sevicilik ölü sevicilik,"Ölü sevici olma durumu, nekrofili" nekrofil,Ölü sevici ölü sevici,"Ölü seven, ölü ile cinsel ilişkide bulunan, nekrofil" Neonazizm,Nazizmi yeni bir tarzda ifade etme politikası Neonazi,Neonazizm yanlısı neofaşizm,İkinci Dünya Savaşı'ndan ortaya çıkan faşizm neofaşist,Neofaşizmi benimseyen kimse neoklasik,Neoklasisizm yanlısı neoklasisizm,"Sembolizme karşı XX. yüzyılın başında ortaya çıkan, klasik üslubu canlandırmaya yönelik edebî akım" telaro,İp iskelesi ip iskelesi,"Temel uygulaması için yapı tabanının bir metre kadar dışına çepeçevre çekilen ahşap çerçeve, telaro" diş plağı,Diş taşının oluşumuna sebep olan tabaka markalaşma,Markalaşmak işi markalaşmak,Ürün marka durumuna gelmek avcı kuş,"Şahin, doğan, kartal, atmaca vb. gibi başka hayvanları yakalamakta usta olan kuş, alıcı kuş" avcı kuşu,Ava alıştırılan ve avcılara yardım eden kuş şeytantırnağı,"Çan çiçeğigillerden, genellikle dağlarda yetişen bir çeşit bitki (Phyteuma)" temel direk,"Bir şeyin dayandığı, güç aldığı en önemli öge, nesne veya kişi" tıpkı tıpkısına,Tıpatıp tıpkısı tıpkısına,Tıpatıp kutup bozkırı,Tundra antiplak,Diş plağının dişin yüzeyine tutunmasını engelleyen madde bakteri plağı,Üzerinde bakteri bulunduran diş plağı su basmanı,343 subasman levent,"Dokuma tezgâhlarında üzerine çözgü ipliği veya ham kumaş sarılan, takılıp çıkarılabilen, ahşap veya metalden yapılmış, makara biçiminde büyük silindir" hıyaroğluhıyar,"Kurnaz, işini bilen, düzenbaz, açıkgöz, uyanık kimse" itoğluit,"Kurnaz, işini bilen, düzenbaz, açıkgöz, uyanık kimse" eşekoğlueşek,"Kurnaz, işini bilen, düzenbaz, açıkgöz, uyanık kimse" hayvanoğluhayvan,"Kurnaz, işini bilen, düzenbaz, açıkgöz, uyanık kimse" hamdetmek,Tanrı'ya şükretmek hamdetme,Hamdetmek işi tardetmek,"Uzaklaştırmak, savmak" tardetme,Tardetmek işi parkometre,Parkmetre abandırabilme,Abandırabilmek işi abandırabilmek,Abandırmaya gücü yetmek abandırıverme,Abandırıvermek işi abandırıvermek,Çabucak abanmasını sağlamak abanıverme,Abanıvermek işi abanıvermek,"Ansızın, çabucak abanmak" irsaliye faturası,Gönderme belgesinde bulunan bilgileri de içeren fatura at arabası,"Çeşitli yükleri taşımak için kullanılan, dört tekerlekli, at koşulmuş taşıt" komün,Beraber çalışıp geliri paylaşmak üzere bir araya gelen topluluk komün hayatı,Harcamalar için gelirleri birleştirerek yaşanılan ortak hayat mikropsuzlaştırma,"Mikropsuzlaştırmak işi, sterilleştirme" mikropsuzlaştırmak,"Mikroplardan arındırmak, sterilleştirmek" sterilleştirme,Mikropsuzlaştırma sterilleştirmek,Mikropsuzlaştırmak yığılım,Yığılma işi biyodizel,"Kolza, ayçiçeği, soya gibi yağlı tohum bitkilerinden elde edilen yağların veya hayvansal yağların bir katalizör eşliğinde kısa zincirli bir alkol ile reaksiyonu sonucunda açığa çıkan ve yakıt olarak kullanılan bir ürün" eküri,Ahırdaş ahırdaş,"Aynı at sahibine veya at ortaklığı bulunan kişilere ait olan, aynı koşuya katılan atlar, eküri" toprak altı,Toprağın içi arak,Çalma Divanhane,Kubbealtı slip,Ödeme belgesi hayallemek,Hayal etmek hayalleme,Hayallemek işi ideogram,Kavram yazı ideografi,Kavram yazı sistemi kamu görevlisi,"Devlet hizmetinde çalışan kişi, kamu personeli" ikibuçukluk,Top toplayıcı bugünlük yarınlık,Çok kısa bir sürede yapılan veya yapılabilecek olan demir para,Madenî para kapı karşı komşu,Kapı komşu acıkara,"Sık, yuvarlak ve küçük taneli bir tür ekşi üzüm" kükürtdioksit,"Yoğunluğu 2,3 olan, renksiz, boğucu kokulu ağır bir gaz" gemre,"Son turfanda yetişen, sert kabuklu bir tür siyah üzüm" abanozlaşıverme,Abanozlaşıvermek durumu abanozlaşıvermek,Çabucak abanozlaşmak abanozlaştırma,Abanozlaştırmak işi abanozlaştırmak,Abanoz gibi olmasını sağlamak abanozlaştırıverme,Abanozlaştırıvermek işi abanozlaştırıvermek,Çabucak abanozlaşmasını sağlamak abanozlaştırabilme,Abanozlaştırabilmek işi abanozlaştırabilmek,Abanozlaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak abartabilme,Abartabilmek durumu abartabilmek,Bir şeyi olduğundan daha abartılı bir biçimde anlatma eğiliminde olmak abartılabilme,Abartılabilmek durumu abartılabilmek,Abartılma ihtimali veya imkânı bulunmak abartılış,Abartılma durumu abazanlaşma,Abazanlaşmak durumu abazanlaşmak,Cinsel ilişkiden uzun süre uzak kalmış olmak abideleştirilme,Anıtlaştırılma abideleştirilmek,Anıtlaştırılmak abidemsi,Anıtsı abukça,Abuk bir biçimde abuklama,Saçmalama abuklamak,Saçmalamak abuklaşma,Saçmalaşma abuklaşmak,Saçmalaşmak saçmalaştırma,"Saçmalaştırmak işi, abuklaştırma" saçmalaştırmak,"Saçmalaşmasını sağlamak, saçma duruma getirmek, abuklaştırmak" abuklaştırma,Saçalaştırma abuklaştırmak,Saçmalaştırmak abukluk,Saçmalık acayipleşebilme,Acayipleşebilmek durumu acayipleşebilmek,Acayipleşme ihtimali veya imkânı bulunmak acayipleşivermek,Çabucak acayipleşmek acayipleşiverme,Acayipleşivermek durumu aceleleşmek,Çabuklaşmak aceleleşme,Çabuklaşma acemileşebilmek,Acemileşme ihtimali veya imkânı bulunmak acemileşebilme,Acemileşebilmek durumu acemileşivermek,Acemi olmamasına karşın acemi gibi davranmak acemileşiverme,Acemileşivermek durumu acıkabilmek,Acıkma ihtimali veya imkânı bulunmak acıkabilme,Acıkabilmek işi acıkıvermek,Çabucak acıkmak acıkıverme,Acıkıvermek durumu acılaşabilmek,Acılaşma ihtimali veya imkânı bulunmak acılaşabilme,Acılaşabilmek işi acılaşıvermek,Çabucak acılaşmak acılaşıverme,Acılaşıvermek durumu acılaştırabilmek,Acılaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak acılaştırabilme,Acılaştırabilmek işi acılaştırılmak,Acı duruma getirilmek acılaştırılma,Acılaştırılmak işi veya durumu acımasızlaşabilmek,Acımasız duruma gelme ihtimali veya imkânı bulunmak acımasızlaşabilme,Acımasızlaşabilmek durumu acımasızlaşmak,"Acımasız duruma gelmek, acımamak" acımasızlaşma,Acımasızlaşmak durumu acındırabilmek,Acındırma ihtimali veya imkânı bulunmak acındırabilme,Acındırabilmek işi acındırılmak,Acındırma işine konu olmak acındırılma,Acındırılmak işi acınış,Acınma işi acıtabilmek,Acıtma ihtimali veya imkânı bulunmak acıtabilme,Acıtabilmek işi acıtılmak,Acıtma işine konu olmak acıtılma,Acıtılmak işi acıtıvermek,Çabucak acıtmak acıtıverme,Acıtıvermek işi acıyabilmek,Acıma ihtimali veya imkânı bulunmak acıyabilme,Acıyabilmek durumu âcizleşebilmek,Âciz bir duruma düşme ihtimali bulunmak âcizleşebilme,Âcizleşebilmek durumu âcizleşmek,Âciz duruma gelmek âcizleşme,Âcizleşmek durumu acyoculuk,Acyocu olma durumu açabilmek,Açma ihtimali veya imkânı bulunmak açabilme,Açabilmek işi açadurmak,Açmayı sürdürmek açadurma,Açadurmak işi açgözlüce,Açgözlüye yaraşır bir biçimde açgözlüleşmek,Açgözlü duruma gelmek açgözlüleşme,Açgözlüleşmek durumu açgözlüleşebilmek,Açgözlü olma ihtimali bulunmak açgözlüleşebilme,Açgözlüleşebilmek durumu açıklanabilir,Anlaşılır duruma getirilebilen açıklanabilirlik,Açıklanabilir olma durumu açıklanabilmek,Anlaşılır bir duruma getirilme ihtimali veya imkânı bulunmak açıklanabilme,Açıklanabilmek işi açıklanış,Açıklanma işi açıklaştırabilmek,Daha açık bir duruma getirme ihtimali veya imkânı bulunmak açıklaştırabilme,Açıklaştırabilmek işi açıklaştırılmak,Açıklaştırma işine konu olmak açıklaştırılma,Açıklaştırılmak işi açıklatabilmek,Açıklamasını veya açıklanmasını sağlamak açıklatabilme,Açıklatabilmek işi açıklayabilmek,Açıklama ihtimali veya imkânı bulunmak açıklayabilme,Açıklayabilmek işi açıklayıvermek,Çabucak veya kolayca açıklamak açıklayıverme,Açıklayıvermek işi açıklıkla,"Açık bir biçimde, açık olarak" açılabilmek,Açılma ihtimali veya imkânı bulunmak açılabilme,Açılabilmek işi açılıvermek,Çabucak ve ansızın açılmak açılıverme,Açılıvermek işi açımlanış,Açımlanma işi açımlayış,Açımlama işi açıvermek,Ansızın veya çabucak açmak açıverme,Açıvermek işi açkıcılık,Açkıcının yaptığı iş açkılatılmak,Açkılatma işine konu olmak açkılatılma,Açkılatılmak işi açtırabilmek,Açmasını veya açılmasını sağlamak açtırabilme,Açtırabilmek işi açtırılmak,Açtırma işi yaptırılmak açtırılma,Açtırılmak işi açtırış,Açtırma işi adayabilmek,Adama ihtimali veya imkânı bulunmak adayabilme,Adayabilmek işi adayış,Adama işi adımlayabilmek,Adımlama ihtimali veya imkânı bulunmak adımlayabilme,Adımlayabilmek işi adımlayış,Adımlama işi adileşebilmek,Adileşme ihtimali bulunmak adileşebilme,Adileşebilmek durumu adileşivermek,Çabucak bayağı bir duruma gelmek adileşiverme,Adileşivermek durumu adlandırabilmek,"Adlandırma, ad verme ihtimali bulunmak" adlandırabilme,Adlandırabilmek işi adlandırılabilmek,"Adlandırılma, ad verilme ihtimali bulunmak, isimlendirilebilmek" adlandırılabilme,"Adlandırılabilmek işi, isimlendirilebilme" adlandırış,"Adlandırma işi, isimlendiriş" adlandırılış,"Adlandırılma işi, isimlendiriliş" adlandırım,Adlandırma işi adlandırıvermek,"Çabucak adlandırmak, ad koymak, isimlendirivermek" adlandırıverme,"Adlandırıvermek işi, isimlendiriverme" adsal,"Adla ilgili, ad niteliğinde olan" affedebilme,Bağışlayabilme affedilebilmek,Bağışlanabilmek affedilebilme,Bağışlanabilme affediş,Bağışlayış affediliş,Bağışlanış affettirebilmek,Bağışlanmayı sağlama ihtimali bulunmak affettirebilme,Affettirebilmek işi affettiriş,Bağışlatış affolunabilmek,Bağışlanma ihtimali bulunmak affolunabilme,Affolunabilmek işi ağaçlandırabilmek,Bir yeri fidanlar dikerek ağaçlı duruma getirme ihtimali bulunmak ağaçlandırabilme,Ağaçlandırabilmek işi ağaçlandırış,Ağaçlandırma işi ağaçlandırılış,Ağaçlandırılma işi ağaçsıl,Ağaçla ilgili olan ağarabilmek,Ağarma ihtimali bulunmak ağarabilme,Ağarabilmek işi ağarıvermek,Çabucak ağarmak ağarıverme,Ağarıvermek işi ağartabilmek,Ağarmasını sağlama ihtimali veya imkânı bulunmak ağartabilme,Ağartabilmek işi ağartılış,Ağartılıma işi ağdalanış,Ağdalanma durumu ağdalaşabilmek,Ağda durumuna gelme ihtimali bulunmak ağdalaşabilme,Ağdalaşabilmek işi ağdalaşıvermek,Çabucak ağda durumuna gelmek ağdalaşıverme,Ağdalaşıvermek işi ağdalaştırılmak,Ağda durumuna getirilmek ağdalaştırılma,Ağdalaştırılmak işi ağırlanabilmek,Ağırlanma ihtimali bulunmak ağırlanabilme,Ağırlanabilmek işi ağırlanış,Ağırlanma işi ağırlaşabilmek,Ağırlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak ağırlaşabilme,Ağırlaşabilmek işi ağırlaştırabilmek,Ağırlaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak ağırlaştırabilme,Ağırlaştırabilmek işi ağırlaştırılabilmek,Ağırlaştırılma ihtimali veya imkânı bulunmak ağırlaştırılabilme,Ağırlaştırılabilmek işi ağırlaştırılmak,Ağırlaştırma işi yapılmak ağırlaştırılma,Ağırlaştırılmak işi ağırlatabilmek,Ağırlatma ihtimali veya imkânı bulunmak ağırlatabilme,Ağırlatabilmek işi ağırlayabilmek,Ağırlama ihtimali veya imkânı bulunmak ağırlayabilme,Ağırlayabilmek işi ağırlayış,Ağırlama işi ağırlıksız,Ağırlığı olmayan ağıtsal,"Ağıtla ilgili, ağıt özelliği taşıyan" ağzı peklik,Ağzı pek olma durumu ağlatabilmek,Ağlatma ihtimali veya imkânı bulunmak ağlatabilme,Ağlatabilmek işi ağlayabilmek,Ağlama ihtimali bulunmak ağlayabilme,Ağlayabilmek işi ağlayıvermek,"Çabucak ağlamak, ağlamayı alışkanlık edinmek" ağlayıverme,Ağlayıvermek işi ağrıtabilmek,Ağrıtma ihtimali veya imkânı bulunmak ağrıtabilme,Ağrıtabilmek işi ağrıyabilmek,Ağrıma ihtimali veya imkânı bulunmak ağrıyabilme,Ağrıyabilmek işi ağrıyış,Ağrıma işi ahlakilik,Törellik ahlayış,Ahlama işi ahmaklaşabilmek,Ahmaklaşma ihtimali bulunmak ahmaklaşabilme,Ahmaklaşabilmek işi ahmaklaştırabilmek,Ahmaklaştırma ihtimali bulunmak ahmaklaştırabilme,Ahmaklaştırabilmek işi ahrazlık,Ahraz olma durumu akabilmek,Akma ihtimali veya imkânı bulunmak akabilme,Akabilmek işi akçalamak,"Bir girişim için gereken parayı, krediyi sağlamak, finanse etmek" akçalanmak,"Parayla desteklenmek, finanse edilmek" akçalama,Akçalamak işi akçalanma,Akçalanmak işi us dışıcı,"Us dışıcılık yanlısı olan (kimse), akıl dışıcı, irrasyonalist" irrasyonalist,Us dışıcı akıl dışılık,Akıl dışı olma durumu akıllanabilmek,Akıllanma ihtimali veya imkânı bulunmak akıllanabilme,Akıllanabilmek durumu akıllanış,Akıllanma durumu akıllanıvermek,Çabucak aklı başına gelmek akıllanıverme,Akıllanıvermek durumu akıllanmaz,"Düzelmesi, yola gelmesi imkânsız (kimse)" akıllanmazlık,Akıllanmaz olma durumu akılsızca,Akılsıza yakışan akıtabilmek,Akmasını sağlama ihtimali veya imkânı bulunmak akıtabilme,Akıtabilmek işi akıtıvermek,Çabucak akmasını sağlamak akıtıverme,Akıtıvermek işi akıtış,Akıtma işi akıvermek,Çabucak akmak akıverme,Akıvermek işi akkorlaşmak,Akkor durumuna gelmek akkorlaşma,Akkorlaşmak durumu akkorlaştırmak,Akkor durumuna getirmek akkorlaştırma,Akkorlaştırmak işi akkorlaştırılmak,Akkor durumuna getirilmek akkorlaştırılma,Akkorlaştırılmak işi aklanabilmek,Aklanma ihtimali veya imkânı bulunmak aklanabilme,Aklanabilmek işi aklayabilmek,Aklama ihtimali veya imkânı bulunmak aklayabilme,Aklayabilmek işi aklayıvermek,Çabucak aklamak aklayıverme,Aklayıvermek işi aksatabilmek,Aksatma ihtimali veya imkânı bulunmak aksatabilme,Aksatabilmek işi aksatılmak,Aksamasına yol açılmak aksatılma,Aksatılmak işi aksatılış,Aksatılma işi aksayabilmek,Aksama ihtimali veya imkânı bulunmak aksayabilme,Aksayabilmek işi aksedebilmek,Aksetme ihtimali veya imkânı bulunmak aksedebilme,Aksedebilmek işi aksediş,Aksetme işi aksettirebilmek,Aksettirme ihtimali veya imkânı bulunmak aksettirebilme,Aksettirebilmek işi aksettirilmek,Aksetmesi sağlanmak aksettirilme,Aksettirilmek işi aksettiriliş,Aksettirilme işi aksettiriş,Aksettirme işi aksırabilmek,"Aksırma ihtimali veya imkânı bulunmak, hapşırabilmek" aksırabilme,"Aksırabilmek işi, hapşırabilme" aksırıvermek,"Beklenmedik bir zamanda aksırmak, hapşırıvermek" aksırıverme,"Aksırıvermek işi, hapşırıverme" aksırtabilmek,"Aksırtma etkisi veya ihtimali bulunmak, hapşırtabilmek" aksırtabilme,"Aksırtabilmek işi, hapşırtabilme" aktarabilmek,Aktarma ihtimali veya imkânı bulunmak aktarabilme,Aktarabilmek işi aktarılabilmek,Aktarılma ihtimali veya imkânı bulunmak aktarılabilme,Aktarılabilmek işi aktarılış,Aktarılma işi aktarılıvermek,Çabucak aktarılmak aktarılıverme,Aktarılıvermek işi aktarıvermek,Çabucak aktarmak aktarıverme,Aktarıvermek işi aktifleşebilmek,Aktif duruma gelme ihtimali veya imkânı bulunmak aktifleşebilme,Aktifleşebilmek işi alabilmek,Alma ihtimali veya imkânı bulunmak alabilme,Alabilmek işi albenisizlik,Alımsızlık alçaklaşabilmek,Alçaklaşma eğilimi veya ihtimali bulunmak alçaklaşabilme,Alçaklaşabilmek işi alçalabilmek,Alçalma eğilimi veya ihtimali bulunmak alçalabilme,Alçalabilmek işi alçalıvermek,Beklenmedik bir anda ve kısa sürede alçalmak alçalıverme,Alçalıvermek işi alçaltabilmek,Alçaltma ihtimali veya imkânı bulunmak alçaltabilme,Alçaltabilmek işi alçaltılmak,Alçak duruma getirilmek alçaltılma,Alçaltılmak işi alçaltılış,Alçaltılma işi alçaltıvermek,Çabucak alçaltmak alçaltıverme,Alçaltıvermek işi alçıcılık,Alçıcının yaptığı iş alçılayabilmek,Alçılama ihtimali veya imkânı bulunmak alçılayabilme,Alçılayabilmek işi alçılayıvermek,Çabucak alçılamak alçılayıverme,Alçılayıvermek işi aldanabilmek,Aldanma eğilimi veya ihtimali bulunmak aldanabilme,Aldanabilmek işi aldanıvermek,"Çabucak, kolaylıkla aldanmak" aldanıverme,Aldanıvermek işi aldanmaz,"Aldatılamayan, aldanmayan (kimse), kurt" aldanmazlık,Aldanmaz olma durumu aldatabilmek,Aldatma ihtimali veya imkânı bulunmak aldatabilme,Aldatabilmek işi aldatılabilmek,"Aldatılmaya eğilimli olmak, kolayca aldatılmak, aldatılma ihtimali bulunmak" aldatılabilme,Aldatılabilmek işi aldatıvermek,Çabucak aldatmak aldatıverme,Çabucak aldatmak aldırabilmek,Aldırma ihtimali veya imkânı bulunmak aldırabilme,Aldırabilmek işi aldırılabilmek,"Aldırılma ihtimali veya imkânı bulunmak, kolayca aldırılmak" aldırılabilme,Aldırılabilmek işi aldırılmak,Aldırma işi yapılmak aldırılma,Aldırılmak işi aldırtabilmek,Aldırtma ihtimali veya imkânı bulunmak aldırtabilme,Aldırtabilmek işi alevlendirebilmek,Alevlendirme ihtimali veya imkânı bulunmak alevlendirebilme,Alevlendirebilmek işi alevlendirilmek,Alevlendirme işine konu olmak alevlendirilme,Alevlendirilmek işi alevlendiriş,Alevlendirme işi alevlenebilmek,Alevlenme ihtimali veya imkânı bulunmak alevlenebilme,Alevlenebilmek işi alevleniş,Alevlenme işi alevlenivermek,Çabucak alevlenmek alevleniverme,Alevlenivermek işi algılanabilir,Duyular yardımıyla varlığı anlaşılabilir olan algılanabilirlik,Algılanabilir olma durumu algılanabilmek,Algılanma ihtimali bulunmak algılanabilme,Algılanabilmek işi algılanış,Algılanma durumu algılatabilmek,Algılatma ihtimali veya imkânı bulunmak algılatabilme,Algılatabilmek işi algılatılmak,Algılatma işine konu olmak algılatılma,Algılatılmak işi algılayabilmek,Algılama ihtimali veya imkânı bulunmak algılayabilme,Algılayabilmek işi algılayış,Algılama durumu algılayıvermek,Çabucak algılamak algılayıverme,Algılayıvermek durumu alıkça,Alık benzeri alıklaşabilmek,Alıklaşma ihtimali bulunmak alıklaşabilme,Alıklaşabilmek işi alıklaşıvermek,Çabucak alıklaşmak alıklaşıverme,Alıklaşıvermek işi alıklaştırılmak,Alıklaştırma işine konu olmak alıklaştırılma,Alıklaştırılmak işi alıkonulabilmek,Alıkonulma ihtimali veya imkânı bulunmak alıkonulabilme,Alıkonulabilmek işi alıkoyabilmek,Alıkoyma yetkisi veya ihtimali bulunmak alıkoyabilme,Alıkoyabilmek işi alımsız,"Çekici olmayan, cazibesiz, albenisiz" alımsızlık,"Alımsız olma durumu, albenisizlik, cazibesizlik" cazibesizlik,Alımsızlık çekişilmek,Çekişme işine konu olmak çekişilmeyince pekişilmez,`düşünceler karşılıklı tartışılmadan sağlam bir anlaşma ve uzlaşma ortaya çıkmaz` anlamında kullanılan bir söz çekişilme,Çekişilmek işi pekişilmek,Pekişme işine konu olmak pekişilme,Pekişilmek işi çobansız,Çobanı olmayan çobansız koyunu kurt kapar,"`yöneticisi, koruyucusu olmayan kişiyi ve topluluğu düşman ezer` anlamında kullanılan bir söz" alınabilmek,Alınma ihtimali veya imkânı bulunmak alınabilme,Alınabilmek işi alındısız,Alındığını belirten herhangi bir belge verilmeyen alınganlaşmak,Daha alıngan bir duruma gelmek alınganlaşma,Alınganlaşmak durumu alınganlaşabilmek,Alınganlaşma eğiliminde olmak veya alınganlaşma ihtimali bulunmak alınganlaşabilme,Alınganlaşabilmek işi alınış,Alınma işi alıntılanmak,Alıntılama işine konu olmak alıntılanma,Alıntılanmak işi alıntılanabilmek,Alıntılanma ihtimali veya imkânı bulunmak alıntılanabilme,Alıntılanabilmek işi alıntılanış,Alıntılanma işi alıntılayabilmek,Alıntılama ihtimali veya imkânı bulunmak alıntılayabilme,Alıntılayabilmek işi alışabilmek,Alışma yeteneği veya ihtimali bulunmak alışabilme,Alışabilmek işi alışagelmek,Alışılmış olmak alışagelme,Alışagelmek işi alışılabilmek,Alışılma ihtimali veya imkânı bulunmak alışılabilme,Alışılabilmek işi alışılagelmek,Alışılmış olmak alışılagelme,Alışılagelmek işi alışılmadık,"Alışılmamış, az görülen, olağanüstü" alışıvermek,Çabucak alışmak alışıverme,Alışıvermek işi alışmış,Alışkın alışmış kudurmuştan beterdir,`alışılan bir şeyden kolayca vazgeçilmez` anlamında kullanılan bir söz alışmış kursak bulamacını ister,"`kişi, yararlanmaya alıştığı şeyden yoksun kalmak istemez` anlamında kullanılan bir söz" alışmışlık,Alışkanlık alıştırabilmek,Alıştırma ihtimali veya imkânı bulunmak alıştırabilme,Alıştırabilmek işi alıştırılmak,Alıştırma işine konu olmak alıştırılma,Alıştırılmak işi alıştırılış,Alıştırılma işi alıştırış,Alıştırma işi alıvermek,Çabucak veya ansızın almak alıverme,Alıvermek işi alkışlanabilmek,Alkışlanma ihtimali bulunmak alkışlanabilme,Alkışlanabilmek işi alkışlanış,Alkışlanma işi alkışlatabilmek,Alkışlatma ihtimali veya imkânı bulunmak alkışlatabilme,Alkışlatabilmek işi alkışlayış,Alkışlama işi alkışlayabilmek,Alkışlama ihtimali veya imkânı bulunmak alkışlayabilme,Alkışlayabilmek işi alkışlayıvermek,Hiç düşünmeksizin alkışlamak alkışlayıverme,Alkışlayıvermek işi altsız,Altı olmayan amaçlaştırmak,Amaç durumuna getirmek amaçlaştırma,Amaçlaştırmak işi ambarlanmak,Ambarlama işine konu olmak ambarlanma,Ambarlanmak durumu ambarlatmak,Ambarlama işini yaptırmak ambarlatma,Ambarlatmak işi amca kızı,"Amcanın kızı, emmi kızı" amca oğlu,"Amcanın oğlu, emmi oğlu" amipleşmek,Amipler gibi bölünerek çoğalmak amipleşme,Amipleşmek işi amiyanelik,Amiyane olma durumu amorfluk,Biçimsizlik anabilmek,Anma ihtimali veya imkânı bulunmak anabilme,Anabilmek işi anacıllık,Anacıl olma durumu anayasallaşmak,Yürürlükte olan anayasaya uygun duruma gelmek anayasallaşma,Anayasallaşmak durumu anayasallaştırmak,Yürürlükte olan anayasaya uygun duruma getirmek anayasallaştırma,Anayasallaştırmak işi anestezik,"Eter, kloroform gibi uyuşturma özelliği olan" angutlaşmak,"Angut duruma gelmek, ahmaklaşmak, bönleşmek" angutlaşma,Angutlaşmak durumu angutça,"Anguda yaraşır bir biçimde, ahmakça, bönce" anılabilmek,Anılma ihtimali veya imkânı bulunmak anılabilme,Anılabilmek işi anılık,"İçine hatıraların yazıldığı defter, hatıra defteri" anılış,Anılma işi anımsanabilmek,Anımsanma ihtimali veya imkânı bulunmak anımsanabilme,Anımsanabilmek işi anımsanış,"Anımsanma işi, hatırlanış" anımsatabilmek,Anımsatma ihtimali veya imkânı bulunmak anımsatabilme,Anımsatabilmek işi hatırlanabilme,Anımsanabilme hatırlanabilmek,Anımsanabilmek hatırlanış,Anımsanış anımsatılmak,"Anımsatma işine konu olmak, hatırlatılmak" anımsatılma,"Anımsatılmak işi, hatırlatılma" hatırlatılmak,Anımsatılmak hatırlatılma,Anımsatılma anımsatış,"Anımsatma işi, hatırlatış" hatırlatış,Anımsatış anımsayış,"Anımsama işi, hatırlayış" hatırlayış,Anımsayış anımsayıvermek,"Aniden anımsamak, hatırlayıvermek" anımsayıverme,"Anımsayıvermek işi, hatırlayıverme" hatırlayıvermek,Anımsayıvermek hatırlayıverme,Anımsayıverme anımsayabilmek,Anımsama ihtimali veya imkânı bulunmak anımsayabilme,"Anımsayabilmek işi, hatırlayabilmek" hatırlayabilmek,Anımsayabilmek hatırlayabilme,Anımsayabilme anıştırılmak,Anıştırmak işine konu olmak anıştırılma,Anıştırılmak işi anıştırmalı,"İçinde anıştırma bulunan, üstü kapalı (davranış, söz)" anıtlaşabilmek,Anıtlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak anıtlaşabilme,Anıtlaşabilmek işi anıtsallık,Anıtsal olma durumu anızlı,Üstünde anız bulunan (tarla) anıvermek,"Ansızın, çabucak anmak" anıverme,Anıvermek işi animatörlük,Canlandırıcılık anlamaklık,"Anlama, kavrama" anlamca,"Anlam bakımından, mealen, manaca" anlamlandırabilmek,Anlamlı duruma getirme ihtimali veya imkânı bulunmak anlamlandırabilme,Anlamlandırabilmek işi anlamlandırılabilmek,Anlamlı duruma getirilme ihtimali veya imkânı bulunmak anlamlandırılabilme,Anlamlandırılabilmek işi anlamlandırılış,Anlamlandırılma işi anlamlandırılmak,Anlamlandırma işine konu olmak anlamlandırılma,Anlamlandırılmak işi anlamsızlaşabilmek,Anlamsızlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak anlamsızlaşabilme,Anlamsızlaşabilmek işi anlamsızlaştırabilmek,Anlamsızlaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak anlamsızlaştırabilme,Anlamsızlaştırabilmek işi anlamsızlaştırılmak,Anlamsız duruma getirilmek anlamsızlaştırılma,Anlamsızlaştırılmak durumu anlaşabilmek,Anlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak anlaşabilme,Anlaşabilmek durumu anlaşılabilmek,Anlaşılma ihtimali veya imkânı bulunmak anlaşılabilme,Anlaşılabilmek durumu anlaşıvermek,Çabucak anlaşmak anlaşıverme,Anlaşıvermek durumu anlaşmasız,"Anlaşması olmayan, anlaşmaya dayanmayan" anlaştırabilmek,Anlaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak anlaştırabilme,Anlaştırabilmek işi anlatabilmek,Anlatma ihtimali veya imkânı bulunmak anlatabilme,Anlatabilmek işi anlatılabilmek,Anlatılma ihtimali veya imkânı bulunmak anlatılabilme,Anlatılabilmek işi anlatılış,Anlatılma işi anlatımsal,Anlatımla ilgili anlatımsallık,Anlatımsal olma durumu anlatısal,"Anlatı özelliği taşıyan, anlatıyla ilgili" anlatıvermek,Çabucak anlatmak anlatıverme,Anlatıvermek işi anlayabilmek,Anlama ihtimali veya imkânı bulunmak anlayabilme,Anlayabilmek durumu anlayışsızlaşmak,"Anlayışsız duruma gelmek, anlayış göstermez olmak" anlayışsızlaşma,Anlayışsızlaşmak durumu anlayıvermek,Çabucak anlamak anlayıverme,Anlayıvermek işi addedilebilmek,Sayılabilmek addedilebilme,Sayılabilme affedebilmek,Bağışlayabilmek akdedebilmek,Akdetme ihtimali veya imkânı bulunmak akdedebilme,Akdedebilmek işi anlıkçı,Anlıkçılık yanlısı olan anonimleşmek,Anonim bir duruma gelmek anonimleşme,Anonimleşmek durumu anonimleştirmek,Anonim bir duruma gelmesini sağlamak anonimleştirme,Anonimleştirmek işi antikalaşmak,Antika duruma gelmek antikalaşma,Antikalaşmak durumu antimonlu,İçinde antimon bulunan antipatikleşmek,Sevimsizleşmek antipatikleşme,Sevimsizleşme antipatikleştirmek,Sevimsizleştirmek antipatikleştirme,Sevimsizleştirme apaşlık,Haytalık apseli,Apse durumuna gelmiş olan aptallaşabilmek,Elinde olmadan aptal bir duruma gelme ihtimali bulunmak aptallaşabilme,Aptallaşabilmek durumu aptallaştırılmak,Aptal duruma getirilmek aptallaştırılma,Aptallaştırılmak durumu araçsal,Araçla ilgili olan araçsallık,Araçsal olma durumu araklanmak,Araklama işine konu olmak araklanma,Araklanmak işi araklayabilmek,Araklama ihtimali veya imkânı bulunmak araklayabilme,Araklayabilmek işi araklayıvermek,Çabucak araklamak araklayıverme,Araklayıvermek işi aralayabilmek,Aralama ihtimali veya imkânı bulunmak aralayabilme,Aralayabilmek işi aralayıvermek,Çabucak aralamak aralayıverme,Aralayıvermek işi aranabilmek,Aranma ihtimali bulunmak aranabilme,Aranabilmek işi araştırabilmek,Araştırma ihtimali veya imkânı bulunmak araştırabilme,Araştırabilmek işi araştırılabilmek,Araştırılma ihtimali veya imkânı bulunmak araştırılabilme,Araştırılabilmek işi araştırılış,Araştırılma işi araştırış,Araştırma işi araştırıvermek,Çabucak araştırmak araştırıverme,Araştırıvermek işi aratabilmek,Aratma ihtimali veya imkânı bulunmak aratabilme,Aratabilmek işi aratılmak,Aratma işine konu olmak aratılma,Aratılmak işi arayabilmek,Arama ihtimali veya imkânı bulunmak arayabilme,Arayabilmek işi arayıvermek,Çabucak aramak arayıverme,Arayıvermek işi ardıllık,Ardıl olma durumu argolaştırmak,Argo özelliği kazandırmak argolaştırma,Argolaştırmak durumu arılaştırılmak,Arılaştırma işine konu olmak arılaştırılma,Arılaştırılmak işi arınabilmek,Arınma ihtimali veya imkânı bulunmak arınabilme,Arınabilmek işi arındırabilmek,Arındırma ihtimali veya imkânı bulunmak arındırabilme,Arındırabilmek işi arındırılmak,Arındırma işine konu olmak arındırılma,Arındırılmak işi arınmış,Arı (I) duruma gelmiş olan arınmışlık,Arınmış olma durumu arıtabilmek,Arıtma ihtimali veya imkânı bulunmak arıtabilme,Arıtabilmek işi arıtılmak,Arıtma işine konu olmak arıtılma,Arıtılmak işi arıtılış,Arıtılma işi arızalanabilmek,Arızalanma ihtimali bulunmak arızalanabilme,Arızalanabilmek işi arızalanıvermek,Çabucak arıza yapmak arızalanıverme,Arızalanıvermek işi arlanmazca,Arlanmaza yakışır bir biçimde arlılık,Arlı olma durumu arsenikli,İçinde arsenik bulunan arsızlaşabilmek,Arsızlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak arsızlaşabilme,Arsızlaşabilmek işi arsızlaştırmak,"Arsız bir duruma getirmek, arsızlaşmasına yol açmak" arsızlaştırma,Arsızlaştırmak işi arşivlenebilmek,Arşive koyulma ihtimali bulunmak arşivlenebilme,Arşivlenebilmek işi arşivletmek,Arşivlenmesini sağlamak arşivletme,Arşivletmek işi arşivleyebilmek,Arşive koyma ihtimali veya imkânı bulunmak arşivleyebilme,Arşivleyebilmek işi artabilmek,Artma ihtimali veya imkânı bulunmak artabilme,Artabilmek işi artımlılık,Artımlı olma durumu artırabilmek,Artırma ihtimali veya imkânı bulunmak artırabilme,Artırabilmek işi artırılabilmek,Artırılma ihtimali veya imkânı bulunmak artırılabilme,Artırılabilmek işi artırış,Artırma işi artırmalı,Artırma yoluyla yapılan (satış) Aryanist,Aryanizm yanlısı olan kimse arzulanmak,"İstenmek, kendisine istek duyulmak" arzulanma,Arzulanmak durumu arzulatmak,Arzu duyulmasını sağlamak arzulatma,Arzulatmak durumu arzulayabilmek,Arzulama ihtimali veya imkânı bulunmak arzulayabilme,Arzulayabilmek işi asaletli,Soylu asfaltlanabilmek,Asfaltlanma ihtimali veya imkânı bulunmak asfaltlanabilme,Asfaltlanabilmek işi asfaltlatabilmek,Asfaltlatma ihtimali veya imkânı bulunmak asfaltlatabilme,Asfaltlatabilmek işi asfaltlatmak,Asfaltlama işini yaptırmak asfaltlatma,Asfaltlatmak işi asfaltlayabilmek,Asfaltlama ihtimali veya imkânı bulunmak asfaltlayabilme,Asfaltlayabilmek işi asabilmek,Asma ihtimali veya imkânı bulunmak asabilme,Asabilmek işi asılabilmek,Asılma ihtimali veya imkânı bulunmak asılabilme,Asılabilmek işi asılanış,Asılanma işi askerîleştirilmek,Askerîleştirme işine konu olmak askerîleştirilme,Askerîleştirilmek işi aslanlaşmak,"Yiğitleşmek, korkusuz duruma gelmek" aslanlaşma,Aslanlaşmak durumu astırabilmek,Astırma ihtimali veya imkânı bulunmak astırabilme,Astırabilmek işi astırılmak,Astırma işine konu olmak astırılma,Astırılmak işi astırıvermek,Çabucak astırmak astırıverme,Astırıvermek işi asıvermek,Çabucak asmak asıverme,Asıvermek işi aşabilmek,Aşma ihtimali veya imkânı bulunmak aşabilme,Aşabilmek işi aşağılanabilmek,Aşağılanma ihtimali bulunmak aşağılanabilme,Aşağılanabilmek işi aşağılanış,Aşağılanma durumu aşağılaşabilmek,Aşağılaşma ihtimali bulunmak aşağılaşabilme,Aşağılaşabilmek işi aşağılayabilmek,Aşağılama ihtimali veya imkânı bulunmak aşağılayabilme,Aşağılayabilmek işi aşağılayış,Aşağılama durumu aşağısanmak,Aşağısama işine konu olmak aşağısanma,Aşağısanmak durumu aşamalılık,Aşamalı olma durumu aşılabilmek,Aşılma ihtimali veya imkânı bulunmak aşılabilme,Aşılabilmek işi aşılanış,Aşılanma işi aşılatabilmek,Aşılatma ihtimali veya imkânı bulunmak aşılatabilme,Aşılatabilmek işi aşılatılmak,Aşılatma işine konu olmak aşılatılma,Aşılatılmak işi aşılayabilmek,Aşılama ihtimali veya imkânı bulunmak aşılayabilme,Aşılayabilmek işi aşınabilmek,Aşınma ihtimali bulunmak aşınabilme,Aşınabilmek işi aşındırabilmek,Aşındırma ihtimali veya imkânı bulunmak aşındırabilme,Aşındırabilmek işi aşındırılış,Aşındırılma işi aşındırılmak,Aşındırma işine konu olmak aşındırılma,Aşındırılmak işi aşınış,Aşınma işi aşınıvermek,Çabucak aşınmak aşınıverme,Aşınıvermek işi aşınmaz,"Kolaylıkla yıpranmayan, aşınmayan" aşınmazlık,Aşınmaz olma durumu aşırabilmek,Aşırma ihtimali veya imkânı bulunmak aşırabilme,Aşırabilmek işi aşırılabilmek,Aşırılma ihtimali bulunmak aşırılabilme,Aşırılabilmek işi aşırıvermek,Çabucak aşırmak aşırıverme,Aşırıvermek işi aşıvermek,Çabucak aşmak aşıverme,Aşıvermek işi aşkınlık,Aşkın olma durumu atabilmek,Atma ihtimali veya imkânı bulunmak atabilme,Atabilmek işi atanabilmek,Atanma ihtimali veya imkânı bulunmak atanabilme,Atanabilmek işi atanış,Atanma işi ateşlenebilmek,Ateşlenme ihtimali veya imkânı bulunmak ateşlenebilme,Ateşlenebilmek işi ateşleniş,Ateşlenme işi ateşleyivermek,Çabucak ateşlemek ateşleyiverme,Ateşleyivermek işi atfedilmek,Atfetme işine konu olmak atfedilme,Atfedilmek işi atfedebilmek,Atfetme ihtimali veya imkânı bulunmak atfedebilme,Atfedebilmek işi ateşleyebilmek,Ateşleme ihtimali veya imkânı bulunmak ateşleyebilme,Ateşleyebilmek işi atılabilmek,Atılma ihtimali veya imkânı bulunmak atılabilme,Atılabilmek işi atılganlaşmak,Atılgan duruma gelmek atılganlaşma,Atılganlaşmak durumu atılıvermek,"Ansızın, çabucak atılmak" atılıverme,Atılıvermek işi atışabilmek,Atışma ihtimali veya imkânı bulunmak atışabilme,Atışabilmek işi atıştırabilmek,Atıştırma ihtimali veya imkânı bulunmak atıştırabilme,Atıştırabilmek işi atıştırış,Atıştırma işi atıştırıvermek,Çabucak atıştırmak atıştırıverme,Atıştırıvermek işi atıvermek,"Ansızın, çabucak atmak" atıverme,Atıvermek işi atlatabilmek,Atlatma ihtimali veya imkânı bulunmak atlatabilme,Atlatabilmek işi atlatılabilmek,Atlatılma ihtimali veya imkânı bulunmak atlatılabilme,Atlatılabilmek işi atlatış,Atlatma işi atlatılış,Atlatılma işi atlayabilmek,Atlama ihtimali veya imkânı bulunmak atlayabilme,Atlayabilmek işi atlayış,Atlama işi atlayıvermek,Çabucak atlamak atlayıverme,Atlayıvermek işi attırılmak,Attırma işine konu olmak attırılma,Attırılmak işi attırış,Attırma işi avalca,Avala yakışır bir biçimde avallaşmak,Aval duruma gelmek avallaşma,Avallaşmak durumu avamca,Avama yakışır bir biçimde avantalı,İçinde emeksiz kazanç bulunan avantasız,İçinde emeksiz kazanç bulunmayan attırabilmek,Attırma ihtimali veya imkânı bulunmak attırabilme,Attırabilmek işi avlanabilmek,Avlanma ihtimali veya imkânı bulunmak avlanabilme,Avlanabilmek işi avlanış,Avlanma işi avlayabilmek,Avlama ihtimali veya imkânı bulunmak avlayabilme,Avlayabilmek işi avlayış,Avlama işi avlayıvermek,Çabucak avlamak avlayıverme,Avlayıvermek işi avuçlanmak,Avuçlama işine konu olmak avuçlanma,Avuçlanmak işi avuçlayabilmek,Avuçlama ihtimali veya imkânı bulunmak avuçlayabilme,Avuçlayabilmek işi avuçlayış,Avuçlama işi avuçlayıvermek,Çabucak avuçlamak avuçlayıverme,Avuçlayıvermek işi avunabilmek,Avunma ihtimali veya imkânı bulunmak avunabilme,Avunabilmek işi avunuvermek,Çabucak avunmak avunuverme,Avunuvermek işi avutabilmek,Avutma ihtimali veya imkânı bulunmak avutabilme,Avutabilmek işi avutuluş,Avutulma işi avutuş,Avutma işi avutuvermek,Çabucak avutmak avutuverme,Avutuvermek işi ayaklanabilmek,Ayaklanma ihtimali veya imkânı bulunmak ayaklanabilme,Ayaklanabilmek işi ayaklandırabilmek,Ayaklandırma ihtimali veya imkânı bulunmak ayaklandırabilme,Ayaklandırabilmek işi ayaklandırılabilmek,Ayaklandırılma ihtimali veya imkânı bulunmak ayaklandırılabilme,Ayaklandırılabilmek işi ayaklandırılmak,Ayaklanması sağlanmak ayaklandırılma,Ayaklandırılmak işi ayaklanış,Ayaklanma işi ayaklanıvermek,Çabucak ayaklanmak ayaklanıverme,Ayaklanıvermek işi ayaktaşlık,Omuzdaşlık ayarlanabilmek,Ayarlanma ihtimali veya imkânı bulunmak ayarlanabilme,Ayarlanabilmek işi ayarlanış,Ayarlanma işi ayarlatabilmek,Ayarlatma ihtimali veya imkânı bulunmak ayarlatabilme,Ayarlatabilmek işi ayarlayabilmek,Ayarlama ihtimali veya imkânı bulunmak ayarlayabilme,Ayarlayabilmek işi ayarlayış,Ayarlama işi ayarlayıvermek,Çabucak ayarlamak ayarlayıverme,Ayarlayıvermek işi ayartabilmek,Ayartma ihtimali veya imkânı bulunmak ayartabilme,Ayartabilmek işi ayartılabilmek,Ayartılma ihtimali veya imkânı bulunmak ayartılabilme,Ayartılabilmek işi ayartılış,Ayartılma işi ayartış,Ayartma işi aydınlanabilmek,Aydınlanma ihtimali veya imkânı bulunmak aydınlanabilme,Aydınlanabilmek işi aydınlanış,Aydınlanma işi veya durumu aydınlanıvermek,Çabucak aydınlanmak aydınlanıverme,Aydınlanıvermek işi aydınlaşmak,Aydın niteliği kazanmak aydınlaşma,Aydınlaşmak durumu aydınlatabilmek,Aydınlatma ihtimali veya imkânı bulunmak aydınlatabilme,Aydınlatabilmek işi aydınlatılış,Aydınlatılma işi aydınlatış,Aydınlatma işi aydınlatıvermek,Çabucak aydınlatmak aydınlatıverme,Aydınlatıvermek işi ayıklanabilmek,Ayıklanma ihtimali veya imkânı bulunmak ayıklanabilme,Ayıklanabilmek işi ayıklanıvermek,Çabucak ayıklanmak ayıklanıverme,Ayıklanıvermek işi ayıklatabilmek,Ayıklatma ihtimali veya imkânı bulunmak ayıklatabilme,Ayıklatabilmek işi ayıklayabilmek,Ayıklama ihtimali veya imkânı bulunmak ayıklayabilme,Ayıklayabilmek işi ayıklayıvermek,Çabucak ayıklamak ayıklayıverme,Ayıklayıvermek işi ayılabilmek,Ayılma ihtimali veya imkânı bulunmak ayılabilme,Ayılabilmek işi ayılaşmak,"Kaba saba, görgüsüz biri durumuna gelmek" ayılaşma,Ayılaşmak durumu ayıltabilmek,Ayıltma ihtimali veya imkânı bulunmak ayıltabilme,Ayıltabilmek işi ayıltılmak,Ayıltma işine konu olmak ayıltılma,Ayıltılmak işi ayıplayabilmek,Ayıplama ihtimali veya imkânı bulunmak ayıplayabilme,Ayıplayabilmek işi ayırabilmek,Ayırma ihtimali veya imkânı bulunmak ayırabilme,Ayırabilmek işi ayırış,Ayırma işi ayırıvermek,Çabucak ayırmak ayırıverme,Ayırıvermek işi ayırtabilmek,Ayırtma ihtimali veya imkânı bulunmak ayırtabilme,Ayırtabilmek işi ayırtılmak,Ayırtma işine konu olmak ayırtılma,Ayırtılmak işi aylarca,Çok uzun bir süre aylıkçılık,Aylıkçı olma durumu aymazlaşabilmek,Aymazlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak aymazlaşabilme,Aymazlaşabilmek işi ayrıcalıklılık,Ayrıcalıklı olma durumu ayrıcalıksızlık,Ayrıcalıksız olma durumu ayrılabilmek,Ayrılma ihtimali veya imkânı bulunmak ayrılabilme,Ayrılabilmek işi ayrılıvermek,Çabucak ayrılmak ayrılıverme,Ayrılıvermek işi ayrımsanmak,Ayrımsama işine konu olmak ayrımsanma,Ayrımsanmak işi ayrımsayış,Ayrımsama işi ayrıntıcı,Ayrıntıya önem veren (kimse) ayrıntıcılık,Ayrıntıcı olma durumu ayrıntılandırmak,"Ayrıntılı bir duruma getirmek, detaylandırmak" ayrıntılandırma,"Ayrıntılandırmak işi, detaylandırma" ayrıntılandırış,Ayrıntılandırma işi ayrıntılandırabilmek,Ayrıntılandırma ihtimali veya imkânı bulunmak ayrıntılandırabilme,Ayrıntılandırabilmek işi ayrıntılandırılmak,"Ayrıntılandırma işine konu olmak, detaylandırılmak" ayrıntılandırılma,"Ayrıntılandırılmak işi, detaylandırılma" ayrışabilmek,Ayrışma ihtimali veya imkânı bulunmak ayrışabilme,Ayrışabilmek işi ayrıştırabilmek,Ayrıştırma ihtimali veya imkânı bulunmak ayrıştırabilme,Ayrıştırabilmek işi aysarlık,Aysar olma durumu ayyaşlaşmak,Ayyaş bir duruma gelmek ayyaşlaşma,Ayyaşlaşmak işi azalabilmek,Azalma ihtimali veya imkânı bulunmak azalabilme,Azalabilmek işi azabilmek,Azma ihtimali veya imkânı bulunmak azabilme,Azabilmek işi azalış,Azalma işi azaltabilmek,Azaltma ihtimali veya imkânı bulunmak azaltabilme,Azaltabilmek işi azaltılabilmek,Azaltılma ihtimali veya imkânı bulunmak azaltılabilme,Azaltılabilmek işi azaplı,"Sıkıntı, acı veren" azapsız,"Sıkıntı, acı vermeyen" azarlanabilmek,Azarlanma ihtimali veya imkânı bulunmak azarlanabilme,Azarlanabilmek işi azarlayabilmek,Azarlama ihtimali veya imkânı bulunmak azarlayabilme,Azarlayabilmek işi azarlayış,Azarlama işi azarlayıvermek,Hemen azarlamak azarlayıverme,Azarlayıvermek işi azdırabilmek,Azdırma ihtimali veya imkânı bulunmak azdırabilme,Azdırabilmek işi azgınlaştırmak,Azgın duruma getirmek azgınlaştırma,Azgınlaştırmak işi azımsanabilmek,Azımsanma ihtimali veya imkânı bulunmak azımsanabilme,Azımsanabilmek işi azımsanmak,Azımsama işine konu olmak azımsanma,Azımsanmak işi azımsayabilmek,Azımsama ihtimali veya imkânı bulunmak azımsayabilme,Azımsayabilmek işi azımsayış,Azımsama durumu azış,Azma işi azıtabilmek,Azıtma ihtimali veya imkânı bulunmak azıtabilme,Azıtabilmek işi azledilebilmek,Azledilme ihtimali bulunmak azledilebilme,Azledilebilmek işi babalanabilmek,Babalanma ihtimali veya imkânı bulunmak babalanabilme,Babalanabilmek işi babayiğitçe,Babayiğide yakışır bir biçimde bacasız,Bacası olmayan bağdaşabilmek,Bağdaşma ihtimali veya imkânı bulunmak bağdaşabilme,Bağdaşabilmek işi bağdaştırabilmek,Bağdaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak bağdaştırabilme,Bağdaştırabilmek işi bağdaştırılmak,Bağdaştırma işine konu olmak bağdaştırılma,Bağdaştırılmak işi bağdaştırılabilmek,Bağdaştırılma ihtimali veya imkânı bulunmak bağdaştırılabilme,Bağdaştırılabilmek işi bağıcılık,Büyücülük bağımlılaşabilmek,Bağımlılaşma ihtimali veya imkânı bulunmak bağımlılaşabilme,Bağımlılaşabilmek işi bağımlılaştırmak,Bağımlı duruma getirmek bağımlılaştırma,Bağımlılaştırmak işi bağımlılaştırılmak,Bağımlı bir duruma getirilmek bağımlılaştırılma,Bağımlılaştırılmak işi bağımsızlaşabilmek,Bağımsızlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak bağımsızlaşabilme,Bağımsızlaşabilmek işi bağımsızlaştırabilmek,Bağımsızlaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak bağımsızlaştırabilme,Bağımsızlaştırabilmek işi bağırabilmek,Bağırma ihtimali veya imkânı bulunmak bağırabilme,Bağırabilmek işi bağırganlık,Bağırgan olma durumu bağırıvermek,"Ansızın, birdenbire bağırmak" bağırıverme,Bağırıvermek işi bağırtabilmek,Bağırtma ihtimali veya imkânı bulunmak bağırtabilme,Bağırtabilmek işi bağışlanabilmek,"Bağışlanma ihtimali veya imkânı bulunmak, affedilebilmek" bağışlanabilme,"Bağışlanabilmek işi, affedilebilme" bağışlanış,"Bağışlanma işi, affediliş" bağışlatabilmek,Bağışlatma ihtimali veya imkânı bulunmak bağışlatabilme,Bağışlatabilmek işi bağışlatılmak,Bağışlatma işine konu olmak bağışlatılma,Bağışlatılmak işi bağışlatış,"Bağışlatma işi, affettiriş" bağışlayabilmek,"Bağışlama ihtimali veya imkânı bulunmak, affedebilmek" bağışlayabilme,"Bağışlayabilmek işi, affedebilme" bağışlayış,"Bağışlama işi, affediş" bağışlayıvermek,Çabucak bağışlamak bağışlayıverme,Bağışlayıvermek işi bağıtlamak,Sözleşmeyle sonuçlandırmak bağıtlama,Bağıtlamak işi bağıtlanabilmek,Bağıtlanma ihtimali veya imkânı bulunmak bağıtlanabilme,Bağıtlanabilmek işi bağıtlanış,Bağıtlanma işi bağıtlayabilmek,Bağıtlama ihtimali veya imkânı bulunmak bağıtlayabilme,Bağıtlayabilmek işi bağıtlayış,Bağıtlama işi bağlanabilmek,Bağlanma ihtimali veya imkânı bulunmak bağlanabilme,Bağlanabilmek işi bağlanıvermek,Çabucak bağlanmak bağlanıverme,Bağlanıvermek işi bağlantılılık,"Bağlantılı olma durumu, irtibatlılık" bağlatabilmek,Bağlatma ihtimali veya imkânı bulunmak bağlatabilme,Bağlatabilmek işi bağlayabilmek,Bağlama ihtimali veya imkânı bulunmak bağlayabilme,Bağlayabilmek işi bağlayış,Bağlama işi bağlayıvermek,Çabucak bağlamak bağlayıverme,Bağlayıvermek işi bağnazlaştırılmak,Bağnazlaşması sağlanmak bağnazlaştırılma,Bağnazlaştırılmak işi bağnazlaştırmak,Bağnazlaşmasına yol açmak bağnazlaştırma,Bağnazlaştırmak işi bağrışabilmek,Bağrışma ihtimali veya imkânı bulunmak bağrışabilme,Bağrışabilmek işi bakabilmek,Bakma ihtimali veya imkânı bulunmak bakabilme,Bakabilmek işi bakadurmak,Bakma işini sürdürmek bakadurma,Bakadurmak işi bakakalış,Bakakalma işi bakılabilmek,Bakılma ihtimali veya imkânı bulunmak bakılabilme,Bakılabilmek işi bakınabilmek,Bakınma ihtimali veya imkânı bulunmak bakınabilme,Bakınabilmek işi bakınış,Bakınma işi bakışabilmek,Bakışma ihtimali veya imkânı bulunmak bakışabilme,Bakışabilmek işi bakışıvermek,Çabucak bakışmak bakışıverme,Bakışıvermek işi bahsedebilmek,Bahsetme ihtimali veya imkânı bulunmak bahsedebilme,Bahsedebilmek işi bahşedebilmek,Bahşetme ihtimali veya imkânı bulunmak bahşedebilme,Bahşedebilmek işi balgamsı,"Balgamı andıran, balgama benzeyen, balgam gibi" balkanlık,Sıradağlarla kaplı olan (yer) ballandırış,Ballandırma işi baltalanabilmek,Baltalanma ihtimali veya imkânı bulunmak baltalanabilme,Baltalanabilmek işi baltalanış,Baltalanma işi baltalanmak,Baltalama işine konu olmak baltalanma,Baltalanmak işi baltalayabilmek,Baltalama ihtimali veya imkânı bulunmak baltalayabilme,Baltalayabilmek işi baltalayış,Baltalama işi baltalayıvermek,Çabucak baltalamak baltalayıverme,Baltalayıvermek işi balyalatmak,Balyalama işini yaptırmak balyalatma,Balyalatmak işi balyalayabilmek,Balyalama ihtimali veya imkânı bulunmak balyalayabilme,Balyalayabilmek işi balyozlatmak,Balyozlama işini yaptırmak balyozlatma,Balyozlatmak işi banabilmek,Banma ihtimali veya imkânı bulunmak banabilme,Banabilmek işi bandajlanmak,Bandajlama işine konu olmak bandajlanma,Bandajlanmak işi bandırabilmek,Bandırma ihtimali veya imkânı bulunmak bandırabilme,Bandırabilmek işi bakıvermek,Çabucak bakmak bakıverme,Bakıvermek işi bakayazmak,Bakacak gibi olmak bakayazma,Bakayazmak işi baktırabilmek,Baktırma ihtimali veya imkânı bulunmak baktırabilme,Baktırabilmek işi bantlayabilmek,Bantlama ihtimali veya imkânı bulunmak bantlayabilme,Bantlayabilmek işi barbarlaşabilmek,Barbarlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak barbarlaşabilme,Barbarlaşabilmek işi barınabilmek,Barınma ihtimali veya imkânı bulunmak barınabilme,Barınabilmek işi barındırabilmek,Barındırma ihtimali veya imkânı bulunmak barındırabilme,Barındırabilmek işi barındırılabilmek,Barındırılma ihtimali veya imkânı bulunmak barındırılabilme,Barındırılabilmek işi barındırılmak,Barındırma işine konu olmak barındırılma,Barındırılmak işi barınış,Barınma işi barışabilmek,Barışma ihtimali veya imkânı bulunmak barışabilme,Barışabilmek işi barıştırabilmek,Barıştırma ihtimali veya imkânı bulunmak barıştırabilme,Barıştırabilme işi barıştırılmak,Barıştırma işine konu olmak barıştırılma,Barıştırılma işi basabilmek,Basma ihtimali veya imkânı bulunmak basabilme,Basabilmek işi basıklaşmak,Basık bir duruma gelmek basıklaşma,Basıklaşmak işi basılabilmek,Basılma ihtimali veya imkânı bulunmak basılabilme,Basılabilmek işi basıvermek,Çabucak basmak basıverme,Basıvermek işi basitleşebilmek,Basitleşme ihtimali veya imkânı bulunmak basitleşebilme,Basitleşebilmek işi basitleştirebilmek,Basitleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak basitleştirebilme,Basitleştirebilmek işi basitleştirilmek,Basit bir duruma getirilmek basitleştirilme,Basitleştirilmek işi basketçilik,Basketbolculuk baskılamak,Baskı altına almak baskılama,Baskılamak işi baskılanmak,Baskı altına alınmak baskılanma,Baskılanmak işi baskınlık,"Baskın olma durumu, başatlık, hâkimlik, dominantlık" bastırabilmek,Bastırma ihtimali veya imkânı bulunmak bastırabilme,Bastırabilmek işi bastırılış,Bastırılma işi bastırış,Bastırma işi bastırıvermek,Çabucak bastırmak bastırıverme,Bastırıvermek işi başaklanış,Başaklanma işi başarabilmek,Başarma ihtimali veya imkânı bulunmak başarabilme,Başarabilmek işi başarılılık,Başarılı olma durumu başarış,Başarma işi başarıvermek,Çabucak başarmak başarıverme,Başarıvermek işi başdenetçi,"En üst düzeydeki denetçi, başmurakıp" başdenetçilik,"Başdenetçi olma durumu, başmurakıplık" denetmen,"Bir kuruluştaki işlerin kanun ve tüzüklere uygun olarak yürütülüp yürütülmediğini denetleyen kimse, müfettiş" denetmenlik,"Denetmen olma durumu, denetmenim görevi, müfettişlik" başdenetmen,"En üst düzeydeki denetmen, başmüfettiş" başdenetmenlik,"Başdenetmen olma durumu, başmüfettişlik" başmüezzinlik,Başmüezzin olma durumu sebebiyle,Nedeniyle başkalaşabilmek,Başkalaşma ihtimali veya imkânı bulunmak başkalaşabilme,Başkalaşabilmek işi başkaldırabilmek,Başkaldırma ihtimali veya imkânı bulunmak başkaldırabilme,Başkaldırabilmek işi başlanabilmek,Başlanma ihtimali veya imkânı bulunmak başlanabilme,Başlanabilmek işi başlatabilmek,Başlatma ihtimali veya imkânı bulunmak başlatabilme,Başlatabilmek işi başlatılabilmek,Başlatılma ihtimali veya imkânı bulunmak başlatılabilme,Başlatılabilmek işi başlatış,Başlatma işi başlatıvermek,Çabucak başlatmak başlatıverme,Başlatıvermek işi başlayabilmek,Başlama ihtimali veya imkânı bulunmak başlayabilme,Başlayabilmek işi başlayıcılık,Başlayıcı olma durumu başlayıvermek,Çabucak başlamak başlayıverme,Başlayıvermek işi rahatlıkla,"Rahat bir biçimde, kolaylıkla" sakınılan göze çöp batar,`üzerine çok düşülen şeyler genellikle kazaya veya zarara uğrar` anlamında kullanılan bir söz sakınılmak,Sakınma işine konu olmak sakınılma,Sakınılmak işi sırasında,"Gerekince, yerinde ve zamanında" tarafından,...-ınca faydalanılmak,Yararlanılmak faydalanılma,Yararlanılma faydalandırmak,Yararlandırmak faydalandırma,Yararlandırma faydalandırılmak,Yararlandırılmak faydalandırılma,Yararlandırılma laka,Yol üzerinde oluşan çukur kuvvetle,Güçlü ve sağlam bir biçimde kuvvetle muhtemel,büyük olasılıkla nazarında,"Birinin düşüncesine göre, birinin gözünde" tonla,Tonlarca yıllığına,Bir yıl için başvurabilmek,Başvurma ihtimali veya imkânı bulunmak başvurabilme,Başvurabilmek işi başvurulabilmek,Başvurulma ihtimali veya imkânı bulunmak başvurulabilme,Başvurulabilmek işi batabilmek,Batma ihtimali veya imkânı bulunmak batabilme,Batabilmek işi baterici,Bateri çalan kimse Batılılaşabilmek,Batılılaşma ihtimali veya imkânı bulunmak Batılılaşabilme,Batılılaşabilmek durumu Batılılaşmacı,"Batılılaşmak yanlısı olan (kişi, görüş)" Batılılaştırılmak,Batılılaştırma işine konu olmak Batılılaştırılma,Batılılaştırılmak durumu batırabilmek,Batırma ihtimali veya imkânı bulunmak batırabilme,Batırabilmek işi batırılabilmek,Batırılma ihtimali veya imkânı bulunmak batırılabilme,Batırılabilmek işi batırılış,Batırılma işi batırış,Batırma işi batırıvermek,Ansızın batırmak batırıverme,Batırıvermek işi batıvermek,Ansızın batmak batıverme,Batıvermek işi bayılabilmek,Bayılma ihtimali veya imkânı bulunmak bayılabilme,Bayılabilmek durumu bayılış,Bayılma işi bayındırlaştırabilmek,Bayındırlaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak bayındırlaştırabilme,Bayındırlaştırabilmek işi bayılayazmak,Bayılacak gibi olmak bayılayazma,Bayılayazmak işi bayraklaşabilmek,Bayraklaşma ihtimali veya imkânı bulunmak bayraklaşabilme,Bayraklaşabilmek durumu bayraklaştırılmak,Bayrak durumuna getirilmek bayraklaştırılma,Bayraklaştırılmak durumu bayraklaştırmak,Bayrak durumuna getirmek bayraklaştırma,Bayraklaştırmak durumu bayramlaşabilmek,Bayramlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak bayramlaşabilme,Bayramlaşabilmek işi becerebilmek,Becerme ihtimali veya imkânı bulunmak becerebilme,Becerebilmek işi beceriksizleşmek,Beceriksiz bir duruma gelmek beceriksizleşme,Beceriksizleşmek işi becerilmek,Becerme işine konu olmak becerilme,Becerilmek işi becerivermek,Çabucak becermek beceriverme,Becerivermek işi beğendirebilmek,Beğendirme ihtimali veya imkânı bulunmak beğendirebilme,Beğendirebilmek işi beğendirilmek,Beğendirme işine konu olmak beğendirilme,Beğendirilmek işi beğenebilmek,Beğenme ihtimali veya imkânı bulunmak beğenebilme,Beğenebilmek işi beğeniliş,Beğenilme işi veya durumu beğenivermek,Çabucak beğenmek beğeniverme,Beğenivermek işi bekiniş,Bekinme işi beklenebilmek,Beklenme ihtimali veya imkânı bulunmak beklenebilme,Beklenebilmek işi bekletebilmek,Bekletme ihtimali veya imkânı bulunmak bekletebilme,Bekletebilmek işi bekletilebilmek,Bekletilme ihtimali veya imkânı bulunmak bekletilebilme,Bekletilebilmek işi bekletiliş,Bekletilme işi bekletiş,Bekletme işi bekletivermek,Bekletmek bekleyebilmek,Bekleme ihtimali veya imkânı bulunmak bekleyebilme,Bekleyebilmek işi bekleyedurmak,Beklemesini sürdürmek bekleyedurma,Bekleyedurmak işi bekleyekoymak,Beklemesini sürdürmek bekleyekoyma,Bekleyekoymak işi bekleyivermek,Beklemek bekletiverme,Bekletivermek işi bekleyiverme,Bekleyivermek işi belgelendirebilmek,Belgelendirme ihtimali veya imkânı bulunmak belgelendirebilme,Belgelendirebilmek işi belgelendirilebilmek,Belgelendirilme ihtimali veya imkânı bulunmak belgelendirilebilme,Belgelendirilebilmek işi belgelendirilmek,Belgelendirme işi yapılmak belgelendirilme,Belgelendirilmek işi belgelendiriliş,Belgelendirilme işi belgelendiriş,Belgelendirme işi belgelenebilmek,Belgelenme ihtimali veya imkânı bulunmak belgelenebilme,Belgelenebilmek işi belgeleyebilmek,Belgeleme ihtimali veya imkânı bulunmak belgeleyebilme,Belgeleyebilmek işi belgeleyivermek,Çabucak belgelemek belgeleyiverme,Belgeleyivermek işi belgelikçi,"Belgelik görevlisi veya uzmanı, arşivci" belgelikçilik,"Belgelikçinin yaptığı iş, arşivcilik" belgesiz,Belgesi olmayan belgesizlik,Belgesiz olma durumu belirebilmek,Belirme ihtimali veya imkânı bulunmak belirebilme,Belirebilmek işi belirginleşebilmek,Belirginleşme ihtimali veya imkânı bulunmak belirginleşebilme,Belirginleşebilmek işi belirginleştirebilmek,Belirginleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak belirginleştirebilme,Belirginleştirebilmek işi belirginleştirilebilmek,Belirginleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak belirginleştirilebilme,Belirginleştirilebilmek işi belirginleştirilmek,Belirgin bir duruma getirilmek belirginleştirilme,Belirginleştirilmek işi beliriş,Belirme işi belirivermek,Ansızın belirmek beliriverme,Belirivermek işi belirlenebilmek,Belirlenme ihtimali veya imkânı bulunmak belirlenebilme,Belirlenebilmek işi belirleniş,Belirlenme işi belirleyebilmek,Belirleme ihtimali veya imkânı bulunmak belirleyebilme,Belirleyebilmek işi belirleyiş,Belirleme işi belirleyivermek,Çabucak belirlemek belirleyiverme,Belirleyivermek işi belirsizleşebilmek,Belirsizleşme ihtimali veya imkânı bulunmak belirsizleşebilme,Belirsizleşebilmek işi belirsizleşmek,Belirsiz bir duruma gelmek belirsizleşme,Belirsizleşmek durumu belirsizleştirebilmek,Belirsizleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak belirsizleştirebilme,Belirsizleştirebilmek işi belirsizleştirilebilmek,Belirsizleştirilme ihtimali veya imkânı bulunmak belirsizleştirilebilme,Belirsizleştirilebilmek işi belirsizleştirilmek,Belirsiz bir duruma getirilmek belirsizleştirilme,Belirsizleştirilmek işi belirsizleştirmek,Belirsiz bir duruma getirmek belirsizleştirme,Belirsizleştirmek işi belirtebilmek,Belirtme ihtimali veya imkânı bulunmak belirtebilme,Belirtebilmek işi belirtilebilmek,Belirtilme ihtimali veya imkânı bulunmak belirtilebilme,Belirtilebilmek işi belirtiliş,Belirtilme işi belirtiş,Belirtme işi bellekli,Belleği olan belleksiz,Belleği olmayan belleksizlik,Belleksiz olma durumu bellenebilmek,Bellenme ihtimali veya imkânı bulunmak bellenebilme,Bellenebilmek işi belletebilmek,Belletme ihtimali veya imkânı bulunmak belletebilme,Belletebilmek işi belletilebilmek,Belletilme ihtimali veya imkânı bulunmak belletilebilme,Belletilebilmek işi belletilmek,Belletme işine konu olmak belletilme,Belletilmek işi belleyebilmek,Belleme ihtimali veya imkânı bulunmak belleyebilme,Belleyebilmek işi belleyiş,Belleme işi belleyivermek,Çabucak bellemek belleyiverme,Belleyivermek işi bencilleşebilmek,Bencilleşme ihtimali veya imkânı bulunmak bencilleşebilme,Bencilleşebilmek işi beneklenebilmek,Beneklenme ihtimali veya imkânı bulunmak beneklenebilme,Beneklenebilmek işi beneklenivermek,Çabucak beneklenmek benekleniverme,Beneklenivermek işi bengileştirmek,Bengileşmesini sağlamak bengileştirme,Bengileştirmek işi benimsenebilmek,Benimsenme ihtimali veya imkânı bulunmak benimsenebilme,Benimsenebilmek işi benimseniş,Benimsenme işi benimsenivermek,Çabucak benimsenmek benimseniverme,Benimsenivermek işi benimsetebilmek,Benimsetme ihtimali veya imkânı bulunmak benimsetebilme,Benimsetebilmek işi benimsetilebilmek,Benimsetilme ihtimali veya imkânı bulunmak benimsetilebilme,Benimsetilebilmek işi benimsetiliş,Benimsetilme işi benimsetilmek,Benimsetme işine konu olmak benimsetilme,Benimsetilmek işi benimsetiş,Benimsetme işi benimseyebilmek,Benimseme ihtimali veya imkânı bulunmak benimseyebilme,Benimseyebilmek işi benimseyivermek,Çabucak benimsemek benimseyiverme,Benimseyivermek işi benzersizleşmek,Benzersiz bir duruma gelmek benzersizleşme,Benzersizleşmek işi benzetebilmek,Benzetme ihtimali veya imkânı bulunmak benzetilebilmek,Benzetilme ihtimali veya imkânı bulunmak benzetilebilme,Benzetilebilmek işi benzetmeli,İçinde benzetme bulunan benzeyebilmek,Benzeme ihtimali veya imkânı bulunmak benzeyebilme,Benzeyebilmek işi Berberice,Berberilerin kullandığı dil berduşluk,Berduş olma durumu bereketlenebilmek,Bereketlenme ihtimali veya imkânı bulunmak bereketlenebilme,Bereketlenebilmek işi bereketsizleşmek,Bereketsiz duruma gelmek bereketsizleşme,Bereketsizleşmek işi berelenebilmek,Berelenme ihtimali veya imkânı bulunmak berelenebilme,Berelenebilmek işi bereleyebilmek,Bereleme ihtimali veya imkânı bulunmak bereleyebilme,Bereleyebilmek işi berkitilmek,Berkitme işine konu olmak berkitilme,Berkitilmek işi berraklaştırabilmek,Berraklaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak berraklaştırabilme,Berraklaştırabilmek işi berraklaşabilmek,Berraklaşma ihtimali veya imkânı bulunmak berraklaşabilme,Berraklaşabilmek işi berraklaştırılmak,Berrak bir duruma getirilmek berraklaştırılma,Berraklaştırılmak işi beslenebilmek,Beslenme ihtimali veya imkânı bulunmak beslenebilme,Beslenebilmek işi besleniş,Beslenme işi besletebilmek,Besletme ihtimali veya imkânı bulunmak besletebilme,Besletebilmek işi besleyebilmek,Besleme ihtimali veya imkânı bulunmak besleyebilme,Besleyebilmek işi besleyiş,Besleme işi bestekârlık,Bestecilik kompozitörlük,Bestecilik bestelenebilmek,Bestelenme ihtimali veya imkânı bulunmak bestelenebilme,Bestelenebilmek işi besteleyebilmek,Besteleme ihtimali veya imkânı bulunmak besteleyebilme,Besteleyebilmek işi besteleyivermek,Çabucak bestelemek besteleyiverme,Besteleyivermek işi beterleşebilmek,Beterleşme ihtimali veya imkânı bulunmak beterleşebilme,Beterleşebilmek işi betimlenebilmek,Betimlenme ihtimali veya imkânı bulunmak betimlenebilme,Betimlenebilmek işi betimleyebilmek,Betimleme ihtimali veya imkânı bulunmak betimleyebilme,Betimleyebilmek işi betimleyiş,Betimleme işi betimleyivermek,Çabucak betimlemek betimleyiverme,Betimleyivermek işi beyazlatabilmek,Beyazlatma ihtimali veya imkânı bulunmak beyazlatabilme,Beyazlatabilmek işi beyhudeleştirmek,"Gereksizleştirmek, anlamsızlaştırmak" beyhudeleştirme,Beyhudeleştirmek işi beyhudeleşmek,"Gereksizleşmek, anlamsızlaşmak" beyhudeleşme,Beyhudeleşmek işi beynamazlık,Beynamaz olma durumu bezdirebilmek,Bezdirme ihtimali veya imkânı bulunmak bezdirebilme,Bezdirebilmek işi bezdirilebilmek,Bezdirilme ihtimali veya imkânı bulunmak bezdirilebilme,Bezdirilebilmek işi bezebilmek,Bezme ihtimali veya imkânı bulunmak bezebilme,Bezebilmek işi bezenebilmek,Bezenme ihtimali veya imkânı bulunmak bezenebilme,Bezenebilmek işi bezilebilmek,Bezilme ihtimali veya imkânı bulunmak bezilebilme,Bezilebilmek işi beziş,Bezme işi bıçaklayabilmek,Bıçaklama ihtimali veya imkânı bulunmak bıçaklayabilme,Bıçaklayabilmek işi bıçaklayış,Bıçaklama işi bıçaklayıvermek,Çabucak bıçaklamak bıçaklayıverme,Bıçaklayıvermek işi bıçkıcılık,Bıçkıcının yaptığı iş bıçkınca,Bıçkına yaraşır bir biçimde bıkabilmek,Bıkma ihtimali veya imkânı bulunmak bıkabilme,Bıkabilmek işi bıkılabilmek,Bıkılma ihtimali veya imkânı bulunmak bıkılabilme,Bıkılabilmek işi bıkıvermek,Çabucak bıkmak bıkıverme,Bıkıvermek işi bıktırabilmek,Bıktırma ihtimali veya imkânı bulunmak bıktırabilme,Bıktırabilmek işi bıktırılabilmek,Bıktırılma ihtimali veya imkânı bulunmak bıktırılabilme,Bıktırılabilmek işi bıktırılmak,Bıktırma işine konu olmak bıktırılma,Bıktırılmak işi bırakabilmek,Bırakma ihtimali veya imkânı bulunmak bırakabilme,Bırakabilmek işi bırakılabilmek,Bırakılma ihtimali veya imkânı bulunmak bırakılabilme,Bırakılabilmek işi bırakılış,Bırakılma işi bırakılıvermek,Ansızın ve çabucak bırakılmak bırakılıverme,Bırakılıvermek işi bırakıvermek,Ansızın ve çabucak bırakmak bırakıverme,Bırakıvermek işi bıraktırabilmek,Bıraktırma ihtimali veya imkânı bulunmak bıraktırabilme,Bıraktırabilmek işi bıraktırılabilmek,Bıraktırılma ihtimali veya imkânı bulunmak bıraktırılabilme,Bıraktırılabilmek işi bıraktırılmak,Bırakması sağlanmak bıraktırılma,Bıraktırılmak işi halalık,"Hala olma durumu, bibilik" bibilik,Halalık biçebilmek,Biçme ihtimali veya imkânı bulunmak biçebilme,Biçebilmek işi biçilebilmek,Biçilme ihtimali veya imkânı bulunmak biçilebilme,Biçilebilmek işi biçiliş,Biçilme işi biçimce,"Biçim bakımından, biçim yönünden" biçimlendirebilmek,Biçimlendirme ihtimali veya imkânı bulunmak biçimlendirebilme,Biçimlendirebilmek işi biçimlendirilebilmek,Biçimlendirilme ihtimali veya imkânı bulunmak biçimlendirilebilme,Biçimlendirilebilmek işi biçimlendiriş,Biçimlendirme işi biçimlenebilmek,Biçimlenme ihtimali veya imkânı bulunmak biçimlenebilme,Biçimlenebilmek işi biçimleniş,Biçimlenme işi biçimlenivermek,Çabucak biçimlenmek biçimleniverme,Biçimlenivermek işi biçimlilik,Biçimli olma durumu biçimsizleşebilmek,Biçimsizleşme ihtimali veya imkânı bulunmak biçimsizleşebilme,Biçimsizleşebilmek işi biçimsizleştirebilmek,Biçimsizleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak biçimsizleştirebilme,Biçimsizleştirebilmek işi biçimsizleştirilmek,"Biçimsiz duruma getirilmek, biçimi bozdurulmak" biçimsizleştirmek,"Biçimsiz duruma getirmek, biçimini bozmak" biçimsizleştirme,Biçimsizleştirmek işi biçimsizleştirilme,Biçimsizleştirilmek işi biçivermek,Ansızın veya çabucak biçmek biçiverme,Biçivermek işi biçtirebilmek,Biçtirme ihtimali veya imkânı bulunmak biçtirebilme,Biçtirebilmek işi biçtirilmek,Biçilmesi sağlanmak biçtirilme,Biçtirilmek işi biçtirivermek,Çabucak biçtirmek biçtiriverme,Biçtirivermek işi bildirebilmek,Bildirme ihtimali veya imkânı bulunmak bildirilebilme,Bildirilebilmek işi bildirilebilmek,Bildirilme ihtimali veya imkânı bulunmak bildirebilme,Bildirebilmek işi bildirivermek,Çabucak bildirmek bildiriverme,Bildirivermek işi bilebilmek,Bilme ihtimali veya imkânı bulunmak bilebilme,Bilebilmek işi bilenebilmek,Bilenme ihtimali veya imkânı bulunmak bilenebilme,Bilenebilmek işi bileşiklik,Bileşik olma durumu biletebilmek,Biletme ihtimali veya imkânı bulunmak biletebilme,Biletebilmek işi biletilmek,Biletme işine konu olmak biletilme,Biletilmek işi bileyazmak,Bilecek gibi olmak bileyazma,Bileyazmak işi bileyebilmek,Bileme ihtimali veya imkânı bulunmak bileyebilme,Bileyebilmek işi bileyivermek,Çabucak bilemek bileyiverme,Bileyivermek işi bilgeleşebilmek,Bilgeleşme ihtimali veya imkânı bulunmak bilgeleşebilme,Bilgeleşebilmek işi bilgeleşmek,Bilge durumuna gelmek bilgeleşme,Bilgeleşmek işi bilgeleştirmek,Bilge durumuna gelmesini sağlamak bilgeleştirme,Bilgeleştirmek işi bilgilendirebilmek,Bilgilendirme ihtimali veya imkânı bulunmak bilgilendirebilme,Bilgilendirebilmek işi bilgilendirilebilmek,Bilgilendirilme ihtimali veya imkânı bulunmak bilgilendirilebilme,Bilgilendirilebilmek işi bilgilendiriş,Bilgilendirme işi bilgilenebilmek,Bilgilenme ihtimali veya imkânı bulunmak bilgilenebilme,Bilgilenebilmek işi bilgileniş,Bilgilenme işi bilginleşmek,Bilgin durumuna gelmek bilginleşme,Bilginleşmek durumu bilgisayarlı,"Bilgisayarı olan, bilgisayarla iş gören" bilgisizleşmek,Bilgisiz bir duruma gelmek bilgisizleşme,Bilgisizleşmek işi bilim dışılık,Bilim dışı olma durumu bilim kurgucu,Bilim kurgusal eserler ortaya koyan kimse bilim kurguculuk,Bilim kurgucunun yaptığı iş bilimleştirmek,"Bilim durumuna getirmek, bilim özelliği kazandırmak" bilimleştirme,Bilimleştirmek işi bilimselleşmek,Bilimsel bir nitelik kazanmak bilimselleşme,Bilimselleşmek işi bilimsever,"Bilimi seven, bilimle uğraşan (kimse)" bilimseverlik,Bilimsever olma durumu bilinçlendirebilmek,Bilinçlendirme ihtimali veya imkânı bulunmak şuurlandırabilmek bilinçlendirebilme,"Bilinçlendirebilmek işi, şuurlandırabilme" bilinçlendiriş,"Bilinçlendirme işi, şuurlandırış" bilinçlendirilebilmek,"Bilinçlendirilme ihtimali veya imkânı bulunmak, şuurlandırılabilmek" bilinçlendirilebilme,"Bilinçlendirilebilmek işi, şuurlandırılabilme" bilinçlendirilmek,"Bilinçli bir duruma getirilmek, bilinçlenmesi sağlanmak, şuurlandırılmak" bilinçlendirilme,"Bilinçlendirilmek işi, şuurlandırılma" bilinçlenebilmek,"Bilinçlenme ihtimali veya imkânı bulunmak, şuurlanabilmek" bilinçlenebilme,"Bilinçlenebilmek işi, şuurlanabilme" bilinçleniş,"Bilinçlenme işi, şuurlanış" bilinçsizce,"Bilinçsize yakışır bir biçimde olan, şuursuzca" bilinçsizleşebilmek,"Bilinçsizleşme ihtimali veya imkânı bulunmak, şuursuzlaşabilmek" bilinçsizleşebilme,"Bilinçsizleşebilmek işi, şuursuzlaşabilme" bilinçsizleşmek,"Bilincini yitirmek, bilinçsiz bir duruma gelmek, şuursuzlaşmak" bilinçsizleşme,"Bilinçsizleşmek işi, şuursuzlaşma" bilinebilmek,Bilinme ihtimali veya imkânı bulunmak bilinebilme,Bilinebilmek işi bilinegelmek,Önceden beri bilinmek bilinegelme,Bilinegelmek işi bilisizce,Bilisize uygun bir biçimde bilivermek,Çabucak bilmek biliverme,Bilivermek işi billurlaşabilmek,Billurlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak billurlaşabilme,Billurlaşabilmek işi billurlaştırabilmek,Billurlaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak billurlaştırabilme,Billurlaştırabilmek işi bindirilebilmek,Bindirilme ihtimali veya imkânı bulunmak bindirilebilme,Bindirilebilmek işi bindirebilmek,Bindirme ihtimali veya imkânı bulunmak bindirebilme,Bindirebilmek işi binivermek,Ansızın veya çabucak binmek biniverme,Binivermek işi bir başınalık,Bir başına olma durumu bir paralık,Beş paralık bir paralık etmek,"çok utanacak, işe yaramaz bir duruma düşürmek" birahanecilik,Birahanecinin yaptığı iş bireyleşebilmek,Bireyleşme ihtimali veya imkânı bulunmak bireyleşebilme,Bireyleşebilmek işi bireyselleşmek,Bireye özgü bir duruma gelmek bireyselleşme,Bireyselleşmek işi bireyselleştirilmek,Bireysel olması sağlanmak bireyselleştirilme,Bireyselleştirilmek işi biriciklik,Biricik olma durumu birikebilmek,Birikme ihtimali veya imkânı bulunmak birikebilme,Birikebilmek işi birikivermek,Çabucak birikmek birikiverme,Birikivermek işi biriktirebilmek,Biriktirme ihtimali veya imkânı bulunmak biriktirebilme,Biriktirebilmek işi biriktirilebilmek,Biriktirilme ihtimali veya imkânı bulunmak biriktirilebilme,Biriktirilebilmek işi biriktiriş,Biriktirme işi birlenmek,Tek duruma getirilmek birlenme,Birlenmek işi birleşebilmek,Birleşme ihtimali veya imkânı bulunmak birleşebilme,Birleşebilmek işi birleşivermek,Çabucak veya ansızın birleşmek birleşiverme,Birleşivermek işi birleşilebilmek,Birleşilme ihtimali veya imkânı bulunmak birleşilebilme,Birleşilebilmek işi birleştirebilmek,Birleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak birleştirebilme,Birleştirebilmek işi birleştirilebilmek,Birleştirilme ihtimali veya imkânı bulunmak birleştirilebilme,Birleştirilebilmek işi birleştiriliş,Birleştirilme işi birleştiriş,Birleştirme işi birleştirivermek,Çabucak veya ansızın birleştirmek birleştiriverme,Birleştirivermek işi bitebilmek,Bitme ihtimali veya imkânı bulunmak bitebilme,Bitebilmek işi bitirebilmek,Bitirme ihtimali veya imkânı bulunmak bitirebilme,Bitirebilmek işi bitirilebilmek,Bitirilme ihtimali veya imkânı bulunmak bitirilebilme,Bitirilebilmek işi bitiriliş,Bitirilme işi bitirilivermek,Çabucak bitirilmek bitiriliverme,Bitirilivermek işi bitirivermek,Çabucak bitirmek bitiriverme,Bitirivermek işi bitiriş,Bitirme işi bitişebilmek,Bitişme ihtimali veya imkânı bulunmak bitişebilme,Bitişebilmek işi bitişiş,Bitişme işi bitiştirebilmek,Bitiştirme ihtimali veya imkânı bulunmak bitiştirebilme,Bitiştirebilmek işi bitiştirilebilmek,Bitiştirilme ihtimali veya imkânı bulunmak bitiştirilebilme,Bitiştirilebilmek işi bitiştiriliş,Bitiştirilme işi bitiştiriş,Bitiştirme işi bitiştirivermek,Çabucak bitiştirmek bitiştiriverme,Bitiştirivermek işi bitivermek,Çabucak bitmek bitiverme,Bitivermek işi bitkince,"Bitkin bir biçimde, dermansızca" bitlenebilmek,Bitlenme ihtimali veya imkânı bulunmak bitlenebilme,Bitlenebilmek işi bitlenivermek,Çabucak bitlenmek bitleniverme,Bitlenivermek işi bloklu,"Blokları olan, bloklardan oluşan" blöfçülük,Blöfçü olma durumu bocalatabilmek,Bocalatma ihtimali veya imkânı bulunmak bocalatabilme,Bocalatabilmek işi bocalatış,Bocalatma işi bocalayabilmek,Bocalama ihtimali bulunmak bocalayabilme,Bocalayabilmek işi bocalayış,Bocalama işi bodurlaştırmak,Bodur duruma getirmek bodurlaştırma,Bodurlaştırmak işi boğabilmek,Boğma ihtimali veya imkânı bulunmak boğabilme,Boğabilmek işi boğazlanabilmek,Boğazlanma ihtimali veya imkânı bulunmak boğazlanabilme,Boğazlanabilmek işi boğazlatabilmek,Boğazlatma ihtimali veya imkânı bulunmak boğazlatabilme,Boğazlatabilmek işi boğazlatılmak,Boğazı kesilerek öldürülmesi sağlanmak boğazlatılma,Boğazlatılmak işi boğazlayabilmek,Boğazlama ihtimali veya imkânı bulunmak boğazlayabilme,Boğazlayabilmek işi boğazlayıvermek,Çabucak veya ansızın boğazlamak boğazlayıverme,Boğazlayıvermek işi boğazsızlık,Boğazsız olma durumu boğdurabilmek,Boğdurma ihtimali veya imkânı bulunmak boğdurabilme,Boğdurabilmek işi boğduruvermek,Çabucak boğdurmak boğduruverme,Boğduruvermek işi boğuklaşabilmek,Boğuklaşma ihtimali bulunmak boğuklaşabilme,Boğuklaşabilmek işi boğuklaştırmak,Boğuklaşmasına sebep olmak boğuklaştırma,Boğuklaştırmak işi boğulabilmek,Boğulma ihtimali bulunmak boğulabilme,Boğulabilmek işi boğuluş,Boğulma işi boğuluvermek,Çabucak veya ansızın boğulmak boğuluverme,Boğuluvermek işi boğumlanabilmek,Boğumlanma ihtimali bulunmak boğumlanabilme,Boğumlanabilmek işi boğumlanış,Boğumlanma işi boğuşabilmek,Boğuşma ihtimali veya imkânı bulunmak boğuşabilme,Boğuşabilmek işi boğuvermek,Çabucak boğmak boğuverme,Boğuvermek işi bohçalanmak,Bohçaya konulmak bohçalanma,Bohçalanmak işi bohçalatmak,Bohçaya koydurmak bohçalatma,Bohçalatmak işi boktanlık,Boktan olma durumu bolarabilmek,Bolarma ihtimali veya imkânı bulunmak bolarabilme,Bolarabilmek işi bollaşabilmek,Bollaşma ihtimali veya imkânı bulunmak bollaşabilme,Bollaşabilmek işi bollaşıvermek,Çabucak veya ansızın bollaşmak bollaşıverme,Bollaşıvermek işi bollaştırabilmek,Bollaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak bollaştırabilme,Bollaştırabilmek işi bollaştırılabilmek,Bollaştırılma ihtimali veya imkânı bulunmak bollaştırılabilme,Bollaştırılabilmek işi bollaştırılmak,Bollaşması sağlanmak bollaştırılma,Bollaştırılmak işi bombalanabilmek,Bombalanma ihtimali veya imkânı bulunmak bombalanabilme,Bombalanabilmek işi bombalanış,Bombalanma işi bombalatabilmek,Bombalatma ihtimali veya imkânı bulunmak bombalatabilme,Bombalatabilmek işi bombalatılmak,Bombalanması sağlanmak bombalatılma,Bombalatılmak işi bombalayabilmek,Bombalama ihtimali veya imkânı bulunmak bombalayabilme,Bombalayabilmek işi bombalayış,Bombalama işi bombalayıvermek,Çabucak veya ansızın bombalamak bombalayıverme,Bombalayıvermek işi bombelenebilmek,Bombelenme ihtimali veya imkânı bulunmak bombelenebilme,Bombelenebilmek işi bombelenmek,Üzerinde bombe oluşmak bombelenme,Bombelenmek işi bonkörce,Bonköre yaraşır bir biçimde bonkörleşebilmek,Bonkörleşme ihtimali veya imkânı bulunmak bonkörleşebilme,Bonkörleşebilmek işi bonkörleşmek,Bonkörce davranmaya başlamak bonkörleşme,Bonkörleşmek işi bonservisli,Bonservisi olan (kimse) borçlanabilmek,Borçlanma ihtimali veya imkânı bulunmak borçlanabilme,Borçlanabilmek işi borçlandırabilmek,Borçlandırma ihtimali veya imkânı bulunmak borçlandırabilme,Borçlandırabilmek işi borçlandırılabilmek,Borçlandırılma ihtimali veya imkânı bulunmak borçlandırılabilme,Borçlandırılabilmek işi borçlandırış,Borçlandırma işi borçlanış,Borçlanma işi boşalabilmek,Boşalma ihtimali veya imkânı bulunmak boşalabilme,Boşalabilmek işi boşalış,Boşalma işi boşalıvermek,Çabucak veya ansızın boşalmak boşalıverme,Boşalıvermek işi boşaltabilmek,Boşaltma ihtimali veya imkânı bulunmak boşaltabilme,Boşaltabilmek işi boşaltılabilmek,Boşaltılma ihtimali veya imkânı bulunmak boşaltılabilme,Boşaltılabilmek işi boşaltılış,Boşaltılma işi boşaltılıvermek,Çabucak boşaltılmak boşaltılıverme,Boşaltılıvermek işi boşaltış,Boşaltma işi boşaltıvermek,Çabucak veya ansızın boşaltmak boşaltıverme,Boşaltıvermek işi boşanabilmek,Boşanma ihtimali veya imkânı bulunmak boşanabilme,Boşanabilmek işi boşandırılmak,Boşanması sağlanmak boşandırılma,Boşandırılmak işi boşanılmak,Boşanma işi yapılmak boşanılma,Boşanılmak işi boşanış,Boşanma işi boşanıvermek,Çabucak veya ansızın boşanmak boşanıverme,Boşanıvermek işi boşatabilmek,Boşatma ihtimali veya imkânı bulunmak boşatabilme,Boşatabilmek işi boşatılabilmek,Boşaltılma ihtimali veya imkânı bulunmak boşatılabilme,Boşatılabilmek işi boşatılmak,Boşaltma işine konu olmak boşatılma,Boşatılmak işi boşayabilmek,Boşama ihtimali veya imkânı bulunmak boşayabilme,Boşayabilmek işi boşayıvermek,Çabucak boşamak boşayıverme,Boşayıvermek işi boşlaşmak,Boş bir duruma gelmek boşlaşma,Boşlaşmak işi boşunalık,"Gereksizlik, hiçlik" boşvermiş,"Aldırmaz, umursamaz (kimse)" boşvermişlik,Boşvermiş olma durumu boyanabilmek,Boyanma ihtimali veya imkânı bulunmak boyanabilme,Boyanabilmek işi boyanış,Boyanma işi boyanıvermek,Çabucak boyanmak boyanıverme,Boyanıvermek işi boyatabilmek,Boyatma ihtimali veya imkânı bulunmak boyatabilme,Boyatabilmek işi boyatılabilmek,Boyatılma ihtimali veya imkânı bulunmak boyatılabilme,Boyatılabilmek işi boyatılış,Boyatılma işi boyatış,Boyatma işi boyatıvermek,Çabucak boyatmak boyatıverme,Boyatıvermek işi boyayış,Boyama işi boyayıvermek,Çabucak boyamak boyayıverme,Boyayıvermek işi boylanabilmek,Boylanma ihtimali veya imkânı bulunmak boylanabilme,Boylanabilmek işi boylanıvermek,Çabucak boylanmak boylanıverme,Boylanıvermek işi boylatmak,Boylama işini yaptırmak boylatma,Boylatmak işi boylayabilmek,Boylama ihtimali veya imkânı bulunmak boylayabilme,Boylayabilmek işi boyluluk,Uzun boylu olma durumu boynuzlayabilmek,Boynuzlama ihtimali veya imkânı bulunmak boynuzlayabilme,Boynuzlayabilmek işi boynuzlayış,Boynuzlama işi boysuzluk,Kısa boylu olma durumu boyutlandırılmak,Boyut kazanması sağlanmak boyutlandırılma,Boyutlandırılmak işi boyutlandırılış,Boyutlandırılma işi boyutlandırış,Boyutlandırma işi boyutlanış,Boyutlanma işi boyutluluk,Boyutlu olma durumu bozabilmek,Bozma ihtimali veya imkânı bulunmak bozabilme,Bozabilmek işi bozarabilmek,Bozarma ihtimali bulunmak bozarabilme,Bozarabilmek işi bozarış,Bozarma işi bozulabilmek,Bozulma ihtimali veya imkânı bulunmak bozulabilme,Bozulabilmek işi bozuluvermek,Çabucak bozulmak bozuluverme,Bozuluvermek işi bozuş,Bozma işi bozuşabilmek,Bozuşma ihtimali veya imkânı bulunmak bozuşabilme,Bozuşabilmek işi bozuşuvermek,Çabucak veya ansızın bozuşmak bozuşuverme,Bozuşuvermek işi bozuvermek,Çabucak bozmak bozuverme,Bozuvermek işi böbürlenebilmek,Böbürlenme ihtimali veya imkânı bulunmak böbürlenebilme,Böbürlenebilmek işi böbürleniş,Böbürlenme işi böceklenebilmek,Böceklenme ihtimali veya imkânı bulunmak böceklenebilme,Böceklenebilmek işi böğürebilmek,Böğürme ihtimali veya imkânı bulunmak böğürebilme,Böğürebilmek işi böğürüvermek,Çabucak veya ansızın böğürmek böğürüverme,Böğürüvermek işi böldürebilmek,Böldürme ihtimali veya imkânı bulunmak böldürebilme,Böldürebilmek işi böldürülmek,Bölünmesi sağlanmak böldürülme,Böldürülmek işi bölebilmek,Bölme ihtimali veya imkânı bulunmak bölebilme,Bölebilmek işi bölgeselleşmek,Bölgesel bir nitelik kazanmak bölgeselleşme,Bölgeselleşmek işi bölümlendiriliş,Bölümlendirilme işi bölümlendirilmek,Bölümlendirme işi yapılmak bölümlendirilme,Bölümlendirilmek işi bölüşebilmek,Bölüşme ihtimali veya imkânı bulunmak bölüşebilme,Bölüşebilmek işi bölüştürebilmek,Bölüştürme ihtimali veya imkânı bulunmak bölüştürebilme,Bölüştürebilmek işi bölüştürülebilmek,Bölüştürülebilme ihtimali veya imkânı bulunmak bölüştürülebilme,Bölüştürülebilmek işi bozdurabilmek,Bozdurma ihtimali veya imkânı bulunmak bozdurabilme,Bozdurabilmek işi bozduruş,Bozdurma işi bozdurulabilmek,Bozdurulma ihtimali veya imkânı bulunmak bozdurulabilme,Bozdurulabilmek işi bölüştürüvermek,Çabucak bölüştürmek bölüştürüverme,Bölüştürüvermek işi bölüşülebilmek,Bölüşülme ihtimali veya imkânı bulunmak bölüşülebilme,Bölüşülebilmek işi bölüşüvermek,Çabucak bölüşmek bölüşüverme,Bölüşüvermek işi budaksız,Budağı bulunmayan (ağaç vb.) budalalaştırmak,Budala bir duruma gelmesine yol açmak budalalaştırma,Budalalaştırmak işi budanabilmek,Budanma ihtimali veya imkânı bulunmak budanabilme,Budanabilmek işi budatabilmek,Budatma ihtimali veya imkânı bulunmak budatabilme,Budatabilmek işi budayabilmek,Budama ihtimali veya imkânı bulunmak budayabilme,Budayabilmek işi budayış,Budama işi açık düşmek,Herhangi bir sebeple bir filodan veya istenilen yerden uzakta kalmak güle oynaya,"Sevinerek, neşe ile" afakan,Hafakan brit,Düğmeyi iliklemek için kumaş veya iplikten yapılmış özel bir ilik türü obsesif,Takıntılı obsesyon,Takıntı Behçet hastalığı,"Ağızda, gözde ve döl yolu çevresinde oluşan yaralarla seyreden, ayrıca deri, göz, eklemler başta olmak üzere vücuttaki organ ve dokuları tutabilen bir hastalık" budayıvermek,Çabucak budamak budayıverme,Budayıvermek işi buğulanabilmek,Buğulanma ihtimali veya imkânı bulunmak buğulanabilme,Buğulanabilmek işi buğulanış,Buğulanma işi buğulanıvermek,Çabucak buğulanmak buğulanıverme,Buğulanıvermek işi buğulaştırmak,Bir sıvının buğulaşmasını sağlamak buğulaştırma,Buğulaştırmak işi buharlaşabilmek,Buharlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak buharlaşabilme,Buharlaşabilmek işi buharlaşıvermek,Çabucak buharlaşmak buharlaşıverme,Buharlaşıvermek işi bukağılanmak,Hayvanın ayağına bukağı takılmak bukağılanma,Bukağılanmak işi bukağılayabilmek,Bukağılama ihtimali veya imkânı bulunmak bukağılayabilme,Bukağılayabilmek işi bukalemunlaşmak,"Davranışını, görüşünü çıkarına göre değiştirmek" bukalemunlaşma,Bukalemunlaşmak işi bulabilmek,Bulma ihtimali veya imkânı bulunmak bulabilme,Bulabilmek işi bulanabilmek,Bulanma ihtimali veya imkânı bulunmak bulanabilme,Bulanabilmek işi bulandırabilmek,Bulandırma ihtimali veya imkânı bulunmak bulandırabilme,Bulandırabilmek işi bulandırılabilmek,Bulandırılma ihtimali veya imkânı bulunmak bulandırılabilme,Bulandırılabilmek işi bulandırıvermek,Çabucak bulandırmak bulandırıverme,Bulandırıvermek işi bulanıklaştırılmak,Bulanık bir duruma getirilmek bulanıklaştırılma,Bulanıklaştırılmak işi bulanıvermek,Çabucak bulanmak bulanıverme,Bulanıvermek işi bulaşabilmek,Bulaşma ihtimali veya imkânı bulunmak bulaşabilme,Bulaşabilmek işi bulaşıvermek,Çabucak bulaşmak bulaşıverme,Bulaşıvermek işi bulaştırabilmek,Bulaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak bulaştırabilme,Bulaştırabilmek işi bulaştırıvermek,Çabucak bulaştırmak bulaştırıverme,Bulaştırıvermek işi buldurabilmek,Buldurma ihtimali veya imkânı bulunmak buldurabilme,Buldurabilmek işi bulgulanabilmek,Bulgulanma ihtimali veya imkânı bulunmak bulgulanabilme,Bulgulanabilmek işi bulgulanış,Bulgulanma işi bulgulanmak,Bulgulama işine konu olmak bulgulanma,Bulgulanmak işi bulgulayabilmek,Bulgulama ihtimali veya imkânı bulunmak bulgulayabilme,Bulgulayabilmek işi bulgulayış,Bulgulama işi bulunabilmek,Bulunma ihtimali veya imkânı bulunmak bulunabilme,Bulunabilmek işi bulundurabilmek,Bulundurma ihtimali veya imkânı bulunmak bulundurabilme,Bulundurabilmek işi bulundurulabilmek,Bulundurulma ihtimali veya imkânı bulunmak bulundurulabilme,Bulundurulabilmek işi bulunuş,Bulunma işi bulunuvermek,Çabucak bulunmak bulunuverme,Bulunuvermek işi buluşabilmek,Buluşma ihtimali veya imkânı bulunmak buluşabilme,Buluşabilmek işi buluşturulabilmek,Buluşturulma ihtimali veya imkânı bulunmak buluşturulabilme,Buluşturulabilmek işi buluşturabilmek,Buluşturma ihtimali veya imkânı bulunmak buluşturabilme,Buluşturabilmek işi buluşturulmak,"Bir araya gelmeleri sağlanmak, bir araya getirilmek" buluşturulma,Buluşturulmak işi buluşturuvermek,Çabucak buluşturmak buluşturuverme,Buluşturuvermek işi buluşulabilmek,Buluşulma ihtimali veya imkânı bulunmak buluşulabilme,Buluşulabilmek işi buluşuvermek,Çabucak veya ansızın buluşmak buluşuverme,Buluşuvermek işi bulutlanabilmek,Bulutlanma ihtimali bulunmak bulutlanabilme,Bulutlanabilmek işi bulutlanıvermek,Ansızın veya çabucak bulutlanmak bulutlanıverme,Bulutlanıvermek işi buluvermek,Çabucak bulmak buluverme,Buluvermek işi bunaklaşabilmek,Bunaklaşma ihtimali bulunmak bunaklaşabilme,Bunaklaşabilmek işi bunaklaşmak,Bunak bir duruma gelmek bunaklaşma,Bunaklaşmak işi bunalabilmek,Bunalma ihtimali bulunmak bunalabilme,Bunalabilmek işi bunalımsız,"Gerginlik, sıkıntı vermeyen, gerginliği olmayan" bunalıvermek,Çabucak bunalmak bunalıverme,Bunalıvermek işi bunaltabilmek,Bunaltma ihtimali veya imkânı bulunmak bunaltabilme,Bunaltabilmek işi bunayabilmek,Bunama ihtimali bulunmak bunayabilme,Bunayabilmek işi bunayıvermek,Çabucak bunamak bunayıverme,Bunayıvermek işi burabilmek,Burma ihtimali veya imkânı bulunmak burabilme,Burabilmek işi burdurabilmek,Burdurma ihtimali veya imkânı bulunmak burdurabilme,Burdurabilmek işi burdurulmak,Burulması sağlanmak burdurulma,Burdurulmak işi burkabilmek,Burkma ihtimali veya imkânı bulunmak burkabilme,Burkabilmek işi burkuk,Burkulmuş olan burkulabilmek,Burkulma ihtimali veya imkânı bulunmak burkulabilme,Burkulabilmek işi burkuluvermek,Çabucak veya ansızın burkulmak burkuluverme,Burkuluvermek işi burkuvermek,Çabucak veya ansızın burkmak burkuverme,Burkuvermek işi burulabilmek,Burulma ihtimali veya imkânı bulunmak burulabilme,Burulabilmek işi buruşabilmek,Buruşma ihtimali veya imkânı bulunmak buruşabilme,Buruşabilmek işi buruşturabilmek,Buruşturma ihtimali veya imkânı bulunmak buruşturabilme,Buruşturabilmek işi buruşturulabilmek,Buruşturulma ihtimali veya imkânı bulunmak buruşturulabilme,Buruşturulabilmek işi buruşturulmak,Buruşuk duruma getirilmek buruşturulma,Buruşturulmak işi buruşturuvermek,Çabucak buruşturmak buruşturuverme,Buruşturuvermek işi buruşuvermek,Çabucak buruşmak buruşuverme,Buruşuvermek işi buyurabilmek,Buyurma ihtimali veya imkânı bulunmak buyurabilme,Buyurabilmek işi buyurganlaşmak,Buyurgan duruma gelmek buyurganlaşma,Buyurganlaşmak işi buyurganca,Buyurgana yakışır bir biçimde buzlanabilmek,Buzlanma ihtimali veya imkânı bulunmak buzlanabilme,Buzlanabilmek işi buzlaşabilmek,Buzlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak buzlaşabilme,Buzlaşabilmek işi boyayabilmek,Boyama ihtimali veya imkânı bulunmak boyayabilme,Boyayabilmek işi bulayabilmek,Bulama ihtimali veya imkânı bulunmak bulayabilme,Bulayabilmek işi bücürleşmek,Bücür duruma gelmek bücürleşme,Bücürleşmek işi bükebilmek,Bükme ihtimali veya imkânı bulunmak bükebilme,Bükebilmek işi büklümlü,Büklümü olan büktürebilmek,Büktürme ihtimali veya imkânı bulunmak büktürebilme,Büktürebilmek işi büktürülmek,Bükülmesi sağlanmak büktürülme,Büktürülmek işi bükülebilmek,Bükülme ihtimali veya imkânı bulunmak bükülebilme,Bükülebilmek işi bükülüvermek,Çabucak bükülmek bükülüverme,Bükülüvermek işi büküvermek,Çabucak bükmek büküverme,Büküvermek işi bürünebilmek,Bürünme ihtimali veya imkânı bulunmak bürünebilme,Bürünebilmek işi bürünüş,Bürünme işi bürünüvermek,Çabucak bürünmek bürünüverme,Bürünüvermek işi bürüyebilmek,Bürüme ihtimali veya imkânı bulunmak bürüyebilme,Bürüyebilmek işi bürüyüş,Bürüme işi bütünlenebilmek,Bütünlenme ihtimali veya imkânı bulunmak bütünlenebilme,Bütünlenebilmek işi bütünleşebilmek,Bütünleşme ihtimali veya imkânı bulunmak bütünleşebilme,Bütünleşebilmek işi bütünleştirebilmek,Bütünleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak bütünleştirebilme,Bütünleştirebilmek işi bütünleştirilebilmek,Bütünleştirilme ihtimali veya imkânı bulunmak bütünleştirilebilme,Bütünleştirilebilmek işi bütünleştirilmek,Bütünleşmesi sağlanmak bütünleştirilme,Bütünleştirilmek işi bütünleştirmek,Bütün duruma getirmek bütünleştirme,Bütünleştirmek işi bütünletebilmek,Bütünletme ihtimali veya imkânı bulunmak bütünletebilme,Bütünletebilmek işi bütünleyebilmek,Bütünleme ihtimali veya imkânı bulunmak bütünleyebilme,Bütünleyebilmek işi ninelik,"Nine olma durumu, büyükannelik" büyükannelik,Ninelik büyükbabalık,Dedelik büyüklenebilmek,Büyüklenme ihtimali veya imkânı bulunmak büyüklenebilme,Büyüklenebilmek işi büyülenebilmek,Büyülenme ihtimali veya imkânı bulunmak büyülenebilme,Büyülenebilmek işi büyüleyebilmek,Büyüleme ihtimali veya imkânı bulunmak büyüleyebilme,Büyüleyebilmek işi büyültebilmek,Büyültme ihtimali veya imkânı bulunmak büyültebilme,Büyültebilmek işi büyütebilmek,Büyütme ihtimali veya imkânı bulunmak büyütebilme,Büyütebilmek işi büyütülebilmek,Büyütülme ihtimali veya imkânı bulunmak büyütülebilme,Büyütülebilmek işi büyütülüş,Büyütülme işi büyütüş,Büyütme işi büyüyebilmek,Büyüme ihtimali veya imkânı bulunmak büyüyebilme,Büyüyebilmek işi büyüyüş,Büyüme işi büyüyüvermek,Çabucak büyümek büyüyüverme,Büyüyüvermek işi büzdürülmek,Büzülmesi sağlanmak büzdürülme,Büzdürülmek işi büzebilmek,Büzme ihtimali veya imkânı bulunmak büzebilme,Büzebilmek işi büzülebilmek,Büzülme ihtimali veya imkânı bulunmak büzülebilme,Büzülebilmek işi büzülüvermek,Çabucak büzülmek büzülüverme,Büzülüvermek işi büzüşebilmek,Büzüşme ihtimali veya imkânı bulunmak büzüşebilme,Büzüşebilmek işi büzüştürebilmek,Büzüştürme ihtimali veya imkânı bulunmak büzüştürebilme,Büzüştürebilmek işi büzüştürmek,Büzüşmesine yol açmak büzüştürme,Büzüştürmek işi büzüştürülebilmek,Büzüştürülme ihtimali veya imkânı bulunmak büzüştürülebilme,Büzüştürülebilmek işi büzüştürülmek,Büzüşmesine yol açılmak büzüştürülme,Büzüştürülmek işi büzüşüvermek,Çabucak büzüşmek büzüşüverme,Büzüşüvermek işi büzüşüklük,Büzüşük olma durumu cahilleşebilmek,Cahilleşme ihtimali bulunmak cahilleşebilme,Cahilleşebilmek işi cahilleşmek,Cahil duruma gelmek cahilleşme,Cahilleşmek işi camlatılmak,Cam taktırılmak camlatılma,Camlatılmak işi canavarlaşabilmek,Canavarlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak canavarlaşabilme,Canavarlaşabilmek işi candaş,Can dostu candaşlık,Candaş olma durumu canlanabilmek,Canlanma ihtimali veya imkânı bulunmak canlanabilme,Canlanabilmek işi canlandırabilmek,Canlandırma ihtimali veya imkânı bulunmak canlandırabilme,Canlandırabilmek işi canlandırılabilmek,Canlandırılma ihtimali veya imkânı bulunmak canlandırılabilme,Canlandırılabilmek işi canlandırıvermek,Çabucak canlandırmak canlandırıverme,Canlandırıvermek işi canlanış,Canlanma işi canlanıvermek,Çabucak canlanmak canlanıverme,Canlanıvermek işi canlıcı,Canlıcılık yanlısı olan cansızlaşabilmek,Cansızlaşma ihtimali bulunmak cansızlaşabilme,Cansızlaşabilmek işi cansızlaştırılmak,Cansız duruma getirilmek cansızlaştırılma,Cansızlaştırılmak işi cayabilmek,Cayma ihtimali veya imkânı bulunmak cayabilme,Cayabilmek işi caydırabilmek,Caydırma ihtimali veya imkânı bulunmak caydırabilme,Caydırabilmek işi caydırılabilmek,Caydırılma ihtimali veya imkânı bulunmak caydırılabilme,Caydırılabilmek işi caydırılış,Caydırılma işi cayırdayış,Cayırdama işi cayıvermek,Çabucak caymak cayıverme,Cayıvermek işi cazırdayış,Cazırdama işi cazipleşebilmek,Cazipleşme ihtimali veya imkânı bulunmak cazipleşebilme,Cazipleşebilmek işi cazipleştirebilmek,Cazipleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak cazipleştirebilme,Cazipleştirebilmek işi cazipleştirilebilmek,Cazipleştirilme ihtimali veya imkânı bulunmak cazipleştirilebilme,Cazipleştirilebilmek işi cazipleştirilmek,Cazip duruma getirilmek cazipleştirilme,Cazipleştirilmek işi celallenebilmek,Celallenme ihtimali veya imkânı bulunmak celallenebilme,Celallenebilmek işi celallenivermek,Çabucak celallenmek celalleniverme,Celallenivermek işi cezalandırabilmek,Cezalandırma ihtimali veya imkânı bulunmak cezalandırabilme,Cezalandırabilmek işi cezalandırılabilmek,Cezalandırılma ihtimali veya imkânı bulunmak cezalandırılabilme,Cezalandırılabilmek işi cesaretlendirebilmek,Cesaretlendirme ihtimali veya imkânı bulunmak cesaretlendirebilme,Cesaretlendirebilmek işi cevaplayabilmek,"Cevaplama ihtimali veya imkânı bulunmak, yanıtlayabilmek" cevaplayabilme,"Cevaplayabilmek işi, yanıtlayabilme" cıvatalı,Cıvatası olan cıvıklaşabilmek,Cıvıklaşma ihtimali bulunmak cıvıklaşabilme,Cıvıklaşabilmek işi cıvıklaştırılmak,Cıvık duruma getirilmek cıvıklaştırılma,Cıvıklaştırılmak işi cıvıldayış,Cıvıldama işi cıvıtabilmek,Cıvıtma ihtimali veya imkânı bulunmak cıvıtabilme,Cıvıtabilmek işi cıvıtıvermek,Çabucak cıvıtmak cıvıtıverme,Cıvıtıvermek işi ciddileşebilmek,Ciddileşme ihtimali bulunmak ciddileşebilme,Ciddileşebilmek işi ciddileşivermek,Ansızın veya çabucak ciddileşmek ciddileşiverme,Ciddileşivermek işi cilalatılmak,Cilalama işi yaptırılmak cilalatılma,Cilalatılmak işi cilalayabilmek,Cilalama ihtimali veya imkânı bulunmak cilalayabilme,Cilalayabilmek işi ciltlenebilmek,Ciltlenme ihtimali veya imkânı bulunmak ciltlenebilme,Ciltlenebilmek işi ciltletebilmek,Ciltletme ihtimali veya imkânı bulunmak ciltletebilme,Ciltletebilmek işi ciltleyebilmek,Ciltleme ihtimali veya imkânı bulunmak ciltleyebilme,Ciltleyebilmek işi cilveleşebilmek,Cilveleşme ihtimali veya imkânı bulunmak cilveleşebilme,Cilveleşebilmek işi cimrileşebilmek,Cimrileşme ihtimali veya imkânı bulunmak cimrileşebilme,Cimrileşebilmek işi cisimleşebilmek,Cisimleşme ihtimali veya imkânı bulunmak cisimleşebilme,Cisimleşebilmek işi coşabilmek,Coşma ihtimali veya imkânı bulunmak coşabilme,Coşabilmek işi coşkulanabilmek,Coşkulanma ihtimali veya imkânı bulunmak coşkulanabilme,Coşkulanabilmek işi coşkulandırmak,Coşkulu duruma getirmek coşkulandırma,Coşkulandırmak işi coşkulandırabilmek,Coşkulandırma ihtimali veya imkânı bulunmak coşkulandırabilme,Coşkulandırabilmek işi coşkululuk,Coşkulu olma durumu coşturabilmek,Coşturma ihtimali veya imkânı bulunmak coşturabilme,Coşturabilmek işi coşuvermek,Çabucak veya ansızın coşmak coşuverme,Coşuvermek işi cömertleşebilmek,Cömertleşme ihtimali veya imkânı bulunmak cömertleşebilme,Cömertleşebilmek işi cücüklü,Cücüğü olan çabalatmak,Çaba göstermesini sağlamak çabalatma,Çabalatmak işi çabalayabilmek,Çabalama ihtimali veya imkânı bulunmak çabalayabilme,Çabalayabilmek işi çabalayadurmak,Çabalamasını sürdürmek çabalayadurma,Çabalayadurmak işi çabasız,"Çaba göstermeyen, çabalamayan (kimse)" çabasızlık,Çabasız olma durumu çabuklaşabilmek,Çabuklaşma ihtimali veya imkânı bulunmak çabuklaşabilme,Çabuklaşabilmek işi çabuklaştırabilmek,Çabuklaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak çabuklaştırabilme,Çabuklaştırabilmek işi çabuklaştırılabilmek,Çabuklaştırılma ihtimali veya imkânı bulunmak çabuklaştırılabilme,Çabuklaştırılabilmek işi çaçalık,Çaçanın işi çağdaşlaşabilmek,Çağdaşlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak çağdaşlaşabilme,Çağdaşlaşabilmek işi çağdaşlaştırabilmek,Çağdaşlaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak çağdaşlaştırabilme,Çağdaşlaştırabilmek işi çağdaşlaştırılabilmek,Çağdaşlaştırılma ihtimali veya imkânı bulunmak çağdaşlaştırılabilme,Çağdaşlaştırılabilmek işi çağdaşlaştırılmak,Çağdaşlaşması sağlanmak çağdaşlaştırılma,Çağdaşlaştırılmak işi çağırabilmek,Çağırma ihtimali veya imkânı bulunmak çağırabilme,Çağırabilmek işi çağırış,Çağırma işi çağırıvermek,Çabucak veya ansızın çağırmak çağırıverme,Çağırıvermek işi çağırtabilmek,Çağırtma ihtimali veya imkânı bulunmak çağırtabilme,Çağırtabilmek işi çağırtılmak,Çağırtma işine konu olmak çağırtılma,Çağırtılmak işi çağrılabilmek,Çağrılma ihtimali veya imkânı bulunmak çağrılabilme,Çağrılabilmek işi çağrıştırabilmek,Çağrıştırma ihtimali veya imkânı bulunmak çağrıştırabilme,Çağrıştırabilmek işi çağrıştırış,Çağrıştırma işi çağrıştırıvermek,Çabucak veya ansızın çağrıştırmak çağrıştırıverme,Çağrıştırıvermek işi çakabilmek,Çakma ihtimali veya imkânı bulunmak çakabilme,Çakabilmek işi çakılabilmek,Çakılma ihtimali veya imkânı bulunmak çakılabilme,Çakılabilmek işi çakılayazmak,Çakılır gibi olmak çakılayazma,Çakılayazmak işi çakılış,Çakılma işi çakırkeyiflik,Çakırkeyif olma durumu çakışabilmek,Çakışma ihtimali veya imkânı bulunmak çakışabilme,Çakışabilmek işi çakıştırılmak,Çakışma işi yaptırılmak çakıştırılma,Çakıştırılmak işi çakıvermek,Çabucak veya ansızın çakmak çalabilmek,Çalma ihtimali veya imkânı bulunmak çalabilme,Çalabilmek işi çaldırabilmek,Çaldırma ihtimali veya imkânı bulunmak çaldırabilme,Çaldırabilmek işi çalımlayabilmek,Çalımlama ihtimali veya imkânı bulunmak çalımlayabilme,Çalımlayabilmek işi çalınabilmek,Çalınma ihtimali veya imkânı bulunmak çalınabilme,Çalınabilmek işi çalınış,Çalınma işi çalışabilmek,Çalışma ihtimali veya imkânı bulunmak çalışabilme,Çalışabilmek işi çalıştırabilmek,Çalıştırma ihtimali veya imkânı bulunmak çalıştırabilme,Çalıştırabilmek işi çalıştırılabilmek,Çalıştırılma ihtimali veya imkânı bulunmak çalıştırılabilme,Çalıştırılabilmek işi çalıştırılış,Çalıştırılma işi çalıştırıvermek,Çabucak çalıştırmak çalıştırıverme,Çalıştırıvermek işi çalıvermek,Çabucak çalmak çalıverme,Çalıvermek işi çalkalanabilmek,Çalkalanma ihtimali veya imkânı bulunmak çalkalanabilme,Çalkalanabilmek işi çalkalayabilmek,Çalkalama ihtimali veya imkânı bulunmak çalkalayabilme,Çalkalayabilmek işi çalkanabilmek,Çalkalanma ihtimali veya imkânı bulunmak çalkanabilme,Çalkanabilmek işi çamurlanabilmek,Çamurlanma ihtimali bulunmak çamurlanabilme,Çamurlanabilmek işi çamurlaşabilmek,Çamurlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak çamurlaşabilme,Çamurlaşabilmek işi çamurlayabilmek,Çamurlama ihtimali veya imkânı bulunmak çamurlayabilme,Çamurlayabilmek işi çapaklanabilmek,Çapaklanma ihtimali bulunmak çapaklanabilme,Çapaklanabilmek işi çapalanabilmek,Çapalanma ihtimali veya imkânı bulunmak çapalanabilme,Çapalanabilmek işi çapalayabilmek,Çapalama ihtimali veya imkânı bulunmak çapalayabilme,Çapalayabilmek işi çapalayış,Çapalama işi çapullanmak,"Bir yer soyulmak, yağmalanmak" çapullanma,Çapullanmak işi çaresizce,"Çaresiz bir biçimde, çaresizcesine" çarpabilmek,Çarpma ihtimali veya imkânı bulunmak çarpabilme,Çarpabilmek işi çarpayazmak,Çarpacak duruma gelmek çarpayazma,Çarpayazmak işi çarpıklaştırılmak,Çarpık duruma getirilmek çarpıklaştırılma,Çarpıklaştırılmak işi çarpılabilmek,Çarpılma ihtimali veya imkânı bulunmak çarpılabilme,Çarpılabilmek işi çarpılıvermek,Çabucak çarpılmak çarpılıverme,Çarpılıvermek işi çarpışabilmek,Çarpışma ihtimali veya imkânı bulunmak çarpışabilme,Çarpışabilmek işi çarpışıvermek,Ansızın çarpışmak çarpışıverme,Çarpışıvermek işi çarpıştırabilmek,Çarpıştırma ihtimali veya imkânı bulunmak çarpıştırabilme,Çarpıştırabilmek işi çarpıştırılmak,Çarpışmaları sağlanmak çarpıştırılma,Çarpıştırılmak işi çarpıtabilmek,Çarpıtma ihtimali veya imkânı bulunmak çarpıtabilme,Çarpıtabilmek işi çarpıtılabilmek,Çarpıtılma ihtimali bulunmak çarpıtılabilme,Çarpıtılabilmek işi çarpıtılış,Çarpıtılma işi çarpıtış,Çarpıtma işi çarpıvermek,Çabucak veya ansızın çarpmak çarpıverme,Çarpıvermek işi çarptırabilmek,Çarptırma ihtimali veya imkânı bulunmak çarptırabilme,Çarptırabilmek işi çarptırılmak,Çarptırma işine konu olmak çarptırılma,Çarptırılmak işi çatabilmek,Çatma ihtimali veya imkânı bulunmak çatabilme,Çatabilmek işi çatallanabilmek,Çatallanma ihtimali veya imkânı bulunmak çatallanabilme,Çatallanabilmek işi çatallanış,Çatallanma işi çatallaşabilmek,Çatallaşma ihtimali veya imkânı bulunmak çatallaşabilme,Çatallaşabilmek işi çatanacılık,Çatanacının yaptığı iş çatılabilmek,Çatılma ihtimali veya imkânı bulunmak çatılabilme,Çatılabilmek işi çatırdayabilmek,Çatırdama ihtimali bulunmak çatırdayabilme,Çatırdayabilmek işi çatırdayış,Çatırdama işi çatışabilmek,Çatışma ihtimali veya imkânı bulunmak çatışabilme,Çatışabilmek işi çatışıklık,Çatışık olma durumu çatıştırabilmek,Çatıştırma ihtimali veya imkânı bulunmak çatıştırabilme,Çatıştırabilmek işi çatıştırılmak,Çatıştırma işi yapılmak çatıştırılma,Çatıştırılmak işi çatıvermek,Çabucak veya ansızın çatmak çatıverme,Çatıvermek işi çatlatabilmek,Çatlatmak ihtimali veya imkânı bulunmak çatlatabilme,Çatlatabilmek işi çatlatılmak,Çatlatma işine konu olmak çatlatılma,Çatlatılmak işi çatlatılabilmek,Çatlatılma ihtimali veya imkânı bulunmak çatlatılabilme,Çatlatılabilmek işi çatlayabilmek,Çatlama ihtimali veya imkânı bulunmak çatlayabilme,Çatlayabilmek işi çatlayıvermek,Çabucak veya ansızın çatlamak çatlayıverme,Çatlayıvermek işi çayırlanmak,"Hayvan, çayırda otlamak" çayırlanma,Çayırlanmak işi çayırlatmak,Çayırlama işini yaptırmak çayırlatma,Çayırlatmak işi çaylaklaşmak,Çaylağa yakışır bir biçimde davranmak çaylaklaşma,Çaylaklaşmak işi çekebilmek,Çekme ihtimali veya imkânı bulunmak çekebilme,Çekebilmek işi çekiçlenebilmek,Çekiçlenme ihtimali veya imkânı bulunmak çekiçlenebilme,Çekiçlenebilmek işi çekiçlenmek,Çekiçle dövülmek çekiçlenme,Çekiçlenmek işi çekiçletmek,Çekiçle dövdürmek çekiçletme,Çekiçletmek işi çekiçletilmek,Çekiçle dövdürülmek çekiçletilme,Çekiçletilmek işi çekiçletebilmek,Çekiçletme ihtimali veya imkânı bulunmak çekiçletebilme,Çekiçletebilmek işi çekiçletilebilmek,Çekiçletme ihtimali veya imkânı bulunmak çekiçletilebilme,Çekiçletilebilmek işi çekiçleyebilmek,Çekiçleme ihtimali veya imkânı bulunmak çekiçleyebilme,Çekiçleyebilmek işi çekiçleyivermek,Çabucak çekiçlemek çekiçleyiverme,Çekiçleyivermek işi çekiklik,Çekik olma durumu çekilebilmek,Çekilme ihtimali veya imkânı bulunmak çekilebilme,Çekilebilmek işi çekilivermek,Çabucak veya ansızın çekilmek çekiliverme,Çekilivermek işi çekimlenmek,Çekimleme işine konu olmak çekimlenme,Çekimlenmek işi çekimlenebilmek,Çekimlenme ihtimali veya imkânı bulunmak çekimlenebilme,Çekimlenebilmek işi çekimleyebilmek,Çekimleme ihtimali veya imkânı bulunmak çekimleyebilme,Çekimleyebilmek işi çekimleyiş,Çekimleme işi çekimserce,Çekimsere yakışır bir biçimde çekinceli,Çekincesi olan çekincesiz,Çekincesi olmayan çekinebilmek,Çekinme ihtimali veya imkânı bulunmak çekinebilme,Çekinebilmek işi çekingenleşebilmek,Çekingenleşme ihtimali bulunmak çekingenleşebilme,Çekingenleşebilmek işi çekingenleştirmek,Çekingen duruma getirmek çekingenleştirme,Çekingenleştirmek işi çekişebilmek,Çekişme ihtimali veya imkânı bulunmak çekişebilme,Çekişebilmek işi çekiştirebilmek,Çekiştirme ihtimali veya imkânı bulunmak çekiştirebilme,Çekiştirebilmek işi çekiştirilmek,Çekiştirme işine konu olmak çekiştirilme,Çekiştirilmek işi çekiştiriş,Çekiştirme işi çekivermek,Çabucak veya ansızın çekmek çekiverme,Çekivermek işi çektirebilmek,Çektirme ihtimali veya imkânı bulunmak çektirebilme,Çektirebilmek işi çektirilmek,Çekme işi yaptırılmak çektirilme,Çektirilmek işi çektirilebilmek,Çektirilme ihtimali veya imkânı bulunmak çektirilebilme,Çektirilebilmek işi çeldirebilmek,Çeldirme ihtimali veya imkânı bulunmak çeldirebilme,Çeldirebilmek işi çelebileşmek,"Görgülü, terbiyeli, olgun bir kimse olmak" çelebileşme,Çelebileşmek işi çelebilmek,Çelme ihtimali veya imkânı bulunmak çelebilme,Çelebilmek işi çelikleşebilmek,Çelikleşme ihtimali veya imkânı bulunmak çelikleşebilme,Çelikleşebilmek işi çelişebilmek,Çelişme ihtimali bulunmak çelişebilme,Çelişebilmek işi çelişkililik,Çelişkili olma durumu çelmeleniş,Çelmelenme işi çelmeleyebilmek,Çelmeleme ihtimali veya imkânı bulunmak çelmeleyebilme,Çelmeleyebilmek işi çemenlenmek,Çemen sürülmek çemenlenme,Çemenlenmek işi çemkirebilmek,Çemkirme ihtimali veya imkânı bulunmak çemkirebilme,Çemkirebilmek işi çemkirivermek,Ansızın çemkirmek çemkiriverme,Çemkirivermek işi çemkirtmek,Çemkirmesini sağlamak çemkirtme,Çemkirtmek işi çentebilmek,Çentme ihtimali veya imkânı bulunmak çentebilme,Çentebilmek işi çentilebilmek,Çentilme ihtimali veya imkânı bulunmak çentilebilme,Çentilebilmek işi çerçeveletebilmek,Çerçeveletme ihtimali veya imkânı bulunmak çerçeveletebilme,Çerçeveletebilmek işi çerçeveletilmek,Çerçevelenmesi sağlanmak çerçeveletilme,Çerçeveletilmek işi çerçeveleyebilmek,Çerçeveleme ihtimali veya imkânı bulunmak çerçeveleyebilme,Çerçeveleyebilmek işi çeşitlendirebilmek,Çeşitlendirme ihtimali veya imkânı bulunmak çeşitlendirebilme,Çeşitlendirebilmek işi çeşitlendirilmek,Çeşitlenmesi sağlanmak çeşitlendirilme,Çeşitlendirilmek işi çeşitlendirilebilmek,Çeşitlendirilme ihtimali veya imkânı bulunmak çeşitlendirilebilme,Çeşitlendirilebilmek işi çeşitlenebilmek,Çeşitlenme ihtimali veya imkânı bulunmak çeşitlenebilme,Çeşitlenebilmek işi çeşnilendirmek,Çeşni vermek çeşnilendirme,Çeşnilendirmek işi çetrefilleşebilmek,Çetrefilleşme ihtimali bulunmak çetrefilleşebilme,Çetrefilleşebilmek işi çevirebilmek,Çevirme ihtimali veya imkânı bulunmak çevirebilme,Çevirebilmek işi çevirivermek,Çabucak çevirmek çeviriverme,Çevirivermek işi çevirtebilmek,Çevirtme ihtimali veya imkânı bulunmak çevirtebilme,Çevirtebilmek işi çevirtilebilmek,Çevirtilme ihtimali veya imkânı bulunmak çevirtilebilme,Çevirtilebilmek işi çevirtilmek,Çevrilmesi sağlanmak çevirtilme,Çevirtilmek işi çevreleyebilmek,Çevreleme ihtimali veya imkânı bulunmak çevreleyebilme,Çevreleyebilmek işi çevrilebilmek,Çevrilme ihtimali veya imkânı bulunmak çevrilebilme,Çevrilebilmek işi çevrimsellik,Çevrimsel olma durumu çevrinebilmek,Çevrinme ihtimali veya imkânı bulunmak çevrinebilme,Çevrinebilmek işi çıkabilmek,Çıkma ihtimali veya imkânı bulunmak çıkabilme,Çıkabilmek işi çıkarabilmek,Çıkarma ihtimali veya imkânı bulunmak çıkarabilme,Çıkarabilmek işi çıkarayazmak,Çıkaracak duruma gelmek çıkarayazma,Çıkarayazmak işi çıkarılabilmek,Çıkarılma ihtimali veya imkânı bulunmak çıkarılabilme,Çıkarılabilmek işi çıkarılıvermek,Çabucak çıkarılmak çıkarılıverme,Çıkarılıvermek işi çıkarıvermek,Çabucak veya ansızın çıkarmak çıkarıverme,Çıkarıvermek işi çıkarsever,Çıkarcı çıkarseverlik,Çıkarcılık çıkartabilmek,Çıkartma ihtimali veya imkânı bulunmak çıkartabilme,Çıkartabilmek işi çıkartılabilmek,Çıkartılma ihtimali veya imkânı bulunmak çıkartılabilme,Çıkartılabilmek işi çıkartılış,Çıkartılma işi çağlayabilmek,Çağlama ihtimali veya imkânı bulunmak çağlayabilme,Çağlayabilmek işi çağlayıvermek,Çabucak veya ansızın çağlamak çağlayıverme,Çağlayıvermek işi çakılıvermek,Çabucak veya ansızın çakılmak çakılıverme,Çakılıvermek işi çakıştırabilmek,Çakıştırma ihtimali veya imkânı bulunmak çakıştırabilme,Çakıştırabilmek işi çaktırabilmek,Çaktırma ihtimali veya imkânı bulunmak çaktırabilme,Çaktırabilmek işi çıkayazmak,Çıkacak gibi olmak çıkayazma,Çıkayazmak işi çıkılabilmek,Çıkılma ihtimali veya imkânı bulunmak çıkılabilme,Çıkılabilmek işi çıkıştırabilmek,Çıkıştırma ihtimali veya imkânı bulunmak çıkıştırabilme,Çıkıştırabilmek işi çıkışabilmek,Çıkışma ihtimali veya imkânı bulunmak çıkışabilme,Çıkışabilmek işi çıkıvermek,Çabucak veya ansızın çıkmak çıkıverme,Çıkıvermek işi çıldırabilmek,Çıldırma ihtimali bulunmak çıldırabilme,Çıldırabilmek işi çıldırıvermek,Ansızın çıldırmak çıldırıverme,Çıldırıvermek işi çıldırtabilmek,Çıldırtma ihtimali veya imkânı bulunmak çıldırtabilme,Çıldırtabilmek işi çılgınlaşabilmek,Çılgınlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak çılgınlaşabilme,Çılgınlaşabilmek işi çınlatabilmek,Çınlatma ihtimali veya imkânı bulunmak çınlatabilme,Çınlatabilmek işi çınlayabilmek,Çınlama ihtimali bulunmak çınlayabilme,Çınlayabilmek işi çırpabilmek,Çırpma ihtimali veya imkânı bulunmak çırpabilme,Çırpabilmek işi çırpılabilmek,Çırpılma ihtimali veya imkânı bulunmak çırpılabilme,Çırpılabilmek işi çırpınabilmek,Çırpınma ihtimali bulunmak çırpınabilme,Çırpınabilmek işi çırpınıvermek,Ansızın çırpınmak çırpınıverme,Çırpınıvermek işi çırpıştırılış,Çırpıştırılma işi çırpıştırış,Çırpıştırma işi çırpıştırıvermek,Çabucak çırpıştırmak çırpıştırıverme,Çırpıştırıvermek işi çıtırdayabilmek,Çıtırdama ihtimali bulunmak çıtırdayabilme,Çıtırdayabilmek işi çıtlatabilmek,Çıtlatma ihtimali veya imkânı bulunmak çıtlatabilme,Çıtlatabilmek işi çıtlatılabilmek,Çıtlatılma ihtimali veya imkânı bulunmak çıtlatılabilme,Çıtlatılabilmek işi çıtlatılış,Çıtlatılma işi çıtlatıvermek,Çabucak çıtlatmak çıtlatıverme,Çıtlatıvermek işi çıtlayabilmek,Çıtlama ihtimali veya imkânı bulunmak çıtlayabilme,Çıtlayabilmek işi çıtlayış,Çıtlama işi çiçeklenebilmek,Çiçeklenme ihtimali veya imkânı bulunmak çiçeklenebilme,Çiçeklenebilmek işi çiçeklenivermek,Çabucak çiçeklenmek çiçekleniverme,Çiçeklenivermek işi çifteleyebilmek,Çifteleme ihtimali veya imkânı bulunmak çifteleyebilme,Çifteleyebilmek işi çiftleşebilmek,Çiftleşme ihtimali veya imkânı bulunmak çiftleşebilme,Çiftleşebilmek işi çiftleştirebilmek,Çiftleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak çiftleştirebilme,Çiftleştirebilmek işi çiftleştirilmek,Çiftleşmesi sağlanmak çiftleştirilme,Çiftleştirilmek işi çiftleştirilebilmek,Çiftleştirilme ihtimali veya imkânı bulunmak çiftleştirilebilme,Çiftleştirilebilmek işi çiğnenebilmek,Çiğnenme ihtimali veya imkânı bulunmak çiğnenebilme,Çiğnenebilmek işi çiğnetilmek,Çiğnenmesi sağlanmak çiğnetilme,Çiğnetilmek işi çiğneyebilmek,Çiğneme ihtimali veya imkânı bulunmak çiğneyebilme,Çiğneyebilmek işi çiğneyivermek,Çabucak veya ansızın çiğnemek çiğneyiverme,Çiğneyivermek işi çilekli,"İçinde çilek bulunan (pasta, dondurma vb.)" çileme,Çilemek işi çimentolayabilmek,Çimentolama ihtimali veya imkânı bulunmak çimentolayabilme,Çimentolayabilmek işi çimlendirebilmek,Çimlendirme ihtimali veya imkânı bulunmak çimlendirebilme,Çimlendirebilmek işi çimlendirilebilmek,Çimlendirilme ihtimali veya imkânı bulunmak çimlendirilebilme,Çimlendirilebilmek işi çimlendirilmek,Çimlenmesi sağlanmak çimlendirilme,Çimlendirilmek işi çimleniş,Çimlenme işi çimlenivermek,Çabucak çimlenmek çimleniverme,Çimlenivermek işi çirkefleşebilmek,Çirkefleşme ihtimali bulunmak çirkefleşebilme,Çirkefleşebilmek işi çirkinleşebilmek,Çirkinleşme ihtimali bulunmak çirkinleşebilme,Çirkinleşebilmek işi çirkinleşivermek,Ansızın çirkinleşmek çirkinleşiverme,Çirkinleşivermek işi çirkinleştirebilmek,Çirkinleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak çirkinleştirebilme,Çirkinleştirebilmek işi çirkinleştirilmek,Çirkinleşmesi sağlanmak çirkinleştirilme,Çirkinleştirilmek işi çirkinleştirilebilmek,Çirkinleştirilme ihtimali veya imkânı bulunmak çirkinleştirilebilme,Çirkinleştirilebilmek işi çiseleyivermek,Yağmur ansızın çiselemek çiseleyiverme,Çiseleyivermek işi çivilenebilmek,Çivilenme ihtimali veya imkânı bulunmak çivilenebilme,Çivilenebilmek işi çivileyebilmek,Çivileme ihtimali veya imkânı bulunmak çivileyebilme,Çivileyebilmek işi çivileyivermek,Ansızın veya çabucak çivilemek çivileyiverme,Çivileyivermek işi çizdirebilmek,Çizdirme ihtimali bulunmak çizdirebilme,Çizdirebilmek işi çizdirilmek,Çizdirme işine konu olmak çizdirilme,Çizdirilmek işi çizdirilebilmek,Çizdirilme ihtimali bulunmak çizdirilebilme,Çizdirilebilmek işi çizebilmek,Çizme ihtimali veya imkânı bulunmak çizebilme,Çizebilmek işi çiziktirebilmek,Çiziktirme ihtimali veya imkânı bulunmak çiziktirebilme,Çiziktirebilmek işi çiziktiriş,Çiziktirme işi çiziktirivermek,Çabucak çiziktirmek çiziktiriverme,Çiziktirivermek işi çizilebilmek,Çizilme ihtimali veya imkânı bulunmak çizilebilme,Çizilebilmek işi çizilivermek,Çabucak veya ansızın çizilmek çiziliverme,Çizilivermek işi çizivermek,Çabucak çizmek çiziverme,Çizivermek işi çocuklaşabilmek,Çocuklaşma ihtimali bulunmak çocuklaşabilme,Çocuklaşabilmek işi çoğalabilmek,Çoğalma ihtimali veya imkânı bulunmak çoğalabilme,Çoğalabilmek işi çoğalıvermek,Çabucak veya ansızın çoğalmak çoğalıverme,Çoğalıvermek işi çoğaltabilmek,Çoğaltma ihtimali veya imkânı bulunmak çoğaltabilme,Çoğaltabilmek işi çoğaltılmak,Çoğalması sağlanmak çoğaltılma,Çoğaltılmak işi çoğaltılabilmek,Çoğaltılma ihtimali veya imkânı bulunmak çoğaltılabilme,Çoğaltılabilmek işi çoğaltıvermek,Çabucak çoğaltmak çoğaltıverme,Çoğaltıvermek işi çoğullaşmak,Çoğul duruma gelmek çoğullaşma,Çoğullaşmak işi çoğullaştırılmak,Bir kelime çokluk ifade edecek biçime getirilmek çoğullaştırılma,Çoğullaştırılmak işi çoraklaşabilmek,Çoraklaşma ihtimali bulunmak çoraklaşabilme,Çoraklaşabilmek işi çoraklaştırabilmek,Çoraklaştırma ihtimali bulunmak çoraklaştırabilme,Çoraklaştırabilmek işi çoraklaştırılmak,Çorak duruma getirilmek çoraklaştırılma,Çoraklaştırılmak işi çökebilmek,Çökme ihtimali veya imkânı bulunmak çökebilme,Çökebilmek işi çökeltebilmek,Çökeltme ihtimali veya imkânı bulunmak çökeltebilme,Çökeltebilmek işi çökeltilmek,Çökelmesi sağlanmak çökeltilme,Çökeltilmek işi çökeltilebilmek,Çökeltilme ihtimali veya imkânı bulunmak çökeltilebilme,Çökeltilebilmek işi çökertebilmek,Çökertme ihtimali veya imkânı bulunmak çökertebilme,Çökertebilmek işi çökertilebilmek,Çökertilme ihtimali veya imkânı bulunmak çökertilebilme,Çökertilebilmek işi çökertilmek,Çökertme işine konu olmak çökertilme,Çökertilmek işi çökertivermek,Çabucak veya ansızın çökertmek çökertiverme,Çökertivermek işi çökertiliş,Çökertilme işi çöktürülmek,Çökmesi sağlanmak çöktürülme,Çöktürülmek işi çöküvermek,Ansızın çökmek çöküverme,Çöküvermek işi çölleşebilmek,Çölleşme ihtimali bulunmak çölleşebilme,Çölleşebilmek işi çölleştirilmek,Çöl durumuna getirilmek çölleştirilme,Çölleştirilmek işi çömelebilmek,Çömelme ihtimali veya imkânı bulunmak çömelebilme,Çömelebilmek işi çömelivermek,Çabucak veya ansızın çömelmek çömeliverme,Çömelivermek işi çömeltilmek,Çömelmesi sağlanmak çömeltilme,Çömeltilmek işi çöplenebilmek,Çöplenme ihtimali veya imkânı bulunmak çöplenebilme,Çöplenebilmek işi çöpleniş,Çöplenme işi çöreklenebilmek,Çöreklenme ihtimali veya imkânı bulunmak çöreklenebilme,Çöreklenebilmek işi çörekleniş,Çöreklenme işi çözdürebilmek,Çözdürme ihtimali veya imkânı bulunmak çözdürebilme,Çözdürebilmek işi çözdürülmek,Çözülmesi sağlanmak çözdürülme,Çözdürülmek işi çözdürülebilmek,Çözdürülme ihtimali veya imkânı bulunmak çözdürülebilme,Çözdürülebilmek işi çözebilmek,Çözme ihtimali veya imkânı bulunmak çözebilme,Çözebilmek işi çözülebilmek,Çözülme ihtimali veya imkânı bulunmak çözülebilme,Çözülebilmek işi çözülüvermek,Çabucak veya ansızın çözülmek çözülüverme,Çözülüvermek işi çözümlenebilmek,Çözümlenme ihtimali veya imkânı bulunmak çözümlenebilme,Çözümlenebilmek işi çözümlenivermek,Çabucak çözümlenmek çözümleniverme,Çözümlenivermek işi çözümleyebilmek,Çözümleme ihtimali veya imkânı bulunmak çözümleyebilme,Çözümleyebilmek işi çözümleyivermek,Çabucak çözümlemek çözümleyiverme,Çözümleyivermek işi çözümsüzleşmek,"Bir iş, bir konu artık çözülemez duruma gelmek" çözümsüzleşme,Çözümsüzleşmek işi çözümsüzleştirmek,Çözümsüz duruma getirmek çözümsüzleştirme,Çözümsüzleştirmek işi çözümsüzleştirilmek,Çözümsüz duruma getirilmek çözümsüzleştirilme,Çözümsüzleştirilmek işi çözündürebilmek,Çözündürme ihtimali veya imkânı bulunmak çözündürebilme,Çözündürebilmek işi çözündürülmek,Çözünmesi sağlanmak çözündürülme,Çözündürülmek işi çözünebilmek,Çözünme ihtimali bulunmak çözünebilme,Çözünebilmek işi çözüvermek,Çabucak çözmek çözüverme,Çözüvermek işi çuhacı,Çuha dokuyan veya satan kimse çukurlaştırılmak,Çukur durumuna getirilmek çukurlaştırılma,Çukurlaştırılmak işi çullanabilmek,Çullanma ihtimali veya imkânı bulunmak çullanabilme,Çullanabilmek işi çuvallatabilmek,Çuvallatma ihtimali veya imkânı bulunmak çuvallatabilme,Çuvallatabilmek işi çuvallayabilmek,Çuvallama ihtimali veya imkânı bulunmak çuvallayabilme,Çuvallayabilmek işi çuvallayış,Çuvallama işi çuvallayıvermek,Çabucak veya ansızın çuvallamak çuvallayıverme,Çuvallayıvermek işi çürütebilmek,Çürütme ihtimali veya imkânı bulunmak çürütebilme,Çürütebilmek işi çürütülebilmek,Çürütülme ihtimali veya imkânı bulunmak çürütülebilme,Çürütülebilmek işi çürütülüş,Çürütülme işi çürütüvermek,Çabucak çürütmek çürütüverme,Çürütüvermek işi çürüyüvermek,Çabucak veya ansızın çürümek çürüyüverme,Çürüyüvermek işi çığırabilmek,Çığırma ihtimali veya imkânı bulunmak çığırabilme,Çığırabilmek işi çıkartıvermek,Çabucak veya ansızın çıkarmak çıkartıverme,Çıkartıvermek işi çıtırdatabilmek,Çıtırdatma ihtimali veya imkânı bulunmak çıtırdatabilme,Çıtırdatabilmek işi çiğnetebilmek,Çiğnetme ihtimali veya imkânı bulunmak çiğnetebilme,Çiğnetebilmek işi dadanabilmek,Dadanma ihtimali veya imkânı bulunmak dadanabilme,Dadanabilmek işi dadanış,Dadanma işi dağılabilmek,Dağılma ihtimali veya imkânı bulunmak dağılabilme,Dağılabilmek işi dağılıvermek,Çabucak veya ansızın dağılmak dağılıverme,Dağılıvermek işi dağıtabilmek,Dağıtma ihtimali veya imkânı bulunmak dağıtabilme,Dağıtabilmek işi dağıtılabilmek,Dağıtılma ihtimali veya imkânı bulunmak dağıtılabilme,Dağıtılabilmek işi dağıtılıvermek,Çabucak dağıtılmak dağıtılıverme,Dağıtılıvermek işi dağıtıvermek,Çabucak veya ansızın dağıtmak dağıtıverme,Dağıtıvermek işi dağlanıvermek,Çabucak dağlanmak dağlanıverme,Dağlanıvermek işi dağlayabilmek,Dağlama ihtimali veya imkânı bulunmak dağlayabilme,Dağlayabilmek işi dağlayıvermek,Çabucak dağlamak dağlayıverme,Dağlayıvermek işi dalabilmek,Dalma ihtimali veya imkânı bulunmak dalabilme,Dalabilmek işi dalanmak,Dalama işine konu olmak dalanma,Dalanmak işi dalanış,Dalanma işi dalaşabilmek,Dalaşma ihtimali veya imkânı bulunmak dalaşabilme,Dalaşabilmek işi dalaştırmak,Dalaşmasına yol açmak dalaştırma,Dalaştırmak işi dalayış,Dalama işi daldırabilmek,Daldırma ihtimali veya imkânı bulunmak daldırabilme,Daldırabilmek işi daldırılabilmek,Daldırılma ihtimali veya imkânı bulunmak daldırılabilme,Daldırılabilmek işi daldırılış,Daldırılma işi daldırıvermek,Ansızın daldırmak daldırıverme,Daldırıvermek işi dalgalanabilmek,Dalgalanma ihtimali veya imkânı bulunmak dalgalanabilme,Dalgalanabilmek işi dalgalandırabilmek,Dalgalandırma ihtimali veya imkânı bulunmak dalgalandırabilme,Dalgalandırabilmek işi dalgalandırılmak,Dalgalanması sağlanmak dalgalandırılma,Dalgalandırılmak işi dalgınlaşabilmek,Dalgınlaşma ihtimali bulunmak dalgınlaşabilme,Dalgınlaşabilmek işi dalıvermek,Çabucak veya ansızın dalmak dalıverme,Dalıvermek işi dallanabilmek,Dallanma ihtimali veya imkânı bulunmak dallanabilme,Dallanabilmek işi dallandırılmak,"Dallanmasına yol açılmak, dallanması sağlanmak" dallandırılma,Dallandırılmak işi dallandırış,Dallandırma işi dallanıvermek,Çabucak dallanmak dallanıverme,Dallanıvermek işi daltabanlık,Daltaban olma durumu damgalanabilmek,Damgalanma ihtimali veya imkânı bulunmak damgalanabilme,Damgalanabilmek işi damgalanış,Damgalanma işi damgalanıvermek,Çabucak damgalanmak damgalanıverme,Damgalanıvermek işi damgalayabilmek,Damgalama ihtimali veya imkânı bulunmak damgalayabilme,Damgalayabilmek işi damgalayıvermek,Çabucak damgalamak damgalayıverme,Damgalayıvermek işi damıtabilmek,Damıtma ihtimali veya imkânı bulunmak damıtabilme,Damıtabilmek işi damıtılabilmek,Damıtılma ihtimali veya imkânı bulunmak damıtılabilme,Damıtılabilmek işi damıtılış,Damıtılma işi damıtım,Damıtma işi damıtış,Damıtma işi damıtımevi,Damıtma işlemlerinin yapıldığı yer damlatabilmek,Damlatma ihtimali veya imkânı bulunmak damlatabilme,Damlatabilmek işi damlatılabilmek,Damlatılma ihtimali veya imkânı bulunmak damlatılabilme,Damlatılabilmek işi damlatış,Damlatma işi damlatıvermek,Çabucak veya ansızın damlatmak damlatıverme,Damlatıvermek işi damlayabilmek,Damlama ihtimali veya imkânı bulunmak damlayabilme,Damlayabilmek işi damlayış,Damlama işi damlayıvermek,Ansızın damlamak damlayıverme,Damlayıvermek işi dandikleşmek,Dandik bir duruma gelmek dandikleşme,Dandikleşmek işi dandiklik,Dandik olma durumu dangalaklaşmak,Dangalak gibi davranmaya başlamak dangalaklaşma,Dangalaklaşmak işi danışabilmek,Danışma ihtimali veya imkânı bulunmak danışabilme,Danışabilmek işi danışılabilmek,Danışılma ihtimali veya imkânı bulunmak danışılabilme,Danışılabilmek işi daralabilmek,Daralma ihtimali veya imkânı bulunmak daralabilme,Daralabilmek işi daralıvermek,Çabucak veya ansızın daralmak daralıverme,Daralıvermek işi daraltabilmek,Daraltma ihtimali veya imkânı bulunmak daraltabilme,Daraltabilmek işi daraltılabilmek,Daraltılma ihtimali veya imkânı bulunmak daraltılabilme,Daraltılabilmek işi daraltılış,Daraltılma işi daraltış,Daraltma işi daraltıvermek,Çabucak daraltmak daraltıverme,Daraltıvermek işi darılabilmek,Darılma ihtimali veya imkânı bulunmak darılabilme,Darılabilmek işi darılıvermek,Çabucak darılmak darılıverme,Darılıvermek işi darlaşabilmek,Darlaşma ihtimali bulunmak darlaşabilme,Darlaşabilmek işi darlaştırabilmek,Darlaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak darlaştırabilme,Darlaştırabilmek işi darlaştırılmak,Dar duruma getirilmek darlaştırılma,Darlaştırılmak işi darlaştırılabilmek,Darlaştırılma ihtimali veya imkânı bulunmak darlaştırılabilme,Darlaştırılabilmek işi davranabilmek,Davranma ihtimali veya imkânı bulunmak davranabilme,Davranabilmek işi davranılabilmek,Davranılma ihtimali veya imkânı bulunmak davranılabilme,Davranılabilmek işi dayanabilmek,Dayanma ihtimali veya imkânı bulunmak dayanabilme,Dayanabilmek işi dayanıksızlaşmak,Dayanıksız bir duruma gelmek dayanıksızlaşma,Dayanıksızlaşmak işi dayanılabilmek,Dayanılma ihtimali veya imkânı bulunmak dayanılabilme,Dayanılabilmek işi dayanılmazlaşmak,Dayanılmaz bir duruma gelmek dayanılmazlaşma,Dayanılmazlaşmak işi dayanışabilmek,Dayanışma ihtimali veya imkânı bulunmak dayanışabilme,Dayanışabilmek işi dayatabilmek,Dayatma ihtimali veya imkânı bulunmak dayatabilme,Dayatabilmek işi dayatılabilmek,Dayatılma ihtimali veya imkânı bulunmak dayatılabilme,Dayatılabilmek işi dayatılış,Dayatılma işi dayatılmak,Dayatma işine konu olmak dayatılma,Dayatılmak işi dayatıvermek,Ansızın veya çabucak dayatmak dayatıverme,Dayatıvermek işi dayayabilmek,Dayama ihtimali veya imkânı bulunmak dayayabilme,Dayayabilmek işi dayayıvermek,Çabucak dayamak dayayıverme,Dayayıvermek işi dayılanabilmek,Dayılanma ihtimali veya imkânı bulunmak dayılanabilme,Dayılanabilmek işi dayılanış,Dayılanma işi bağımlılaşmak,Bağımlı duruma gelmek bağımlılaşma,Bağımlılaşmak işi sinyora,İtalya'da `bayan` anlamında kullanılan bir unvan çakıverme,Çakıvermek işi debelenebilmek,Debelenme ihtimali veya imkânı bulunmak debelenebilme,Debelenebilmek işi defedebilmek,Defetme ihtimali veya imkânı bulunmak defedebilme,Defedebilmek işi defedilebilmek,Defedilme ihtimali veya imkânı bulunmak defedilebilme,Defedilebilmek işi defediliş,Defedilme işi defedilmek,Kovulmak defedilme,Defedilmek işi defediş,Defetme işi defedivermek,Çabucak defetmek defediverme,Defedivermek işi defleyiş,Defleme işi defnediliş,Defnedilme işi defnediş,Defnetme işi defoluş,Defolma işi değdirebilme,Değdirebilmek işi değdirilebilmek,Değdirilme ihtimali veya imkânı bulunmak değdirilebilme,Değdirilebilmek işi değdiriliş,Değdirilme işi değdirilmek,Değmesi sağlanmak değdirilme,Değdirilmek işi değdirivermek,Çabucak değdirmek değdiriverme,Değdirivermek işi değebilmek,Değme ihtimali veya imkânı bulunmak değebilme,Değebilmek işi değerlendirebilmek,Değerlendirme ihtimali veya imkânı bulunmak değerlendirebilme,Değerlendirebilmek işi değerlendirilebilmek,Değerlendirilme ihtimali veya imkânı bulunmak değerlendirilebilme,Değerlendirilebilmek işi değerlendiriliş,Değerlendirilme işi değerlendirivermek,Çabucak değerlendirmek değerlendiriverme,Değerlendirivermek işi değerlenebilmek,Değerlenme ihtimali veya imkânı bulunmak değerlenebilme,Değerlenebilmek işi değerleniş,Değerlenme işi değerlenivermek,Çabucak değerlenmek değerleniverme,Değerlenivermek işi değersizleşebilmek,Değersizleşme ihtimali bulunmak değersizleşebilme,Değersizleşebilmek işi değersizleşmek,Değersiz duruma gelmek değersizleşme,Değersizleşmek işi değersizleştirmek,Değersiz duruma getirmek değersizleştirme,Değersizleştirmek işi değersizleştirebilmek,Değersizleştirme ihtimali bulunmak değersizleştirebilme,Değersizleştirebilmek işi değinebilmek,Değinme ihtimali veya imkânı bulunmak değinebilme,Değinebilmek işi değinilebilmek,Değinilme ihtimali veya imkânı bulunmak değinilebilme,Değinilebilmek işi değiniliş,Değinilme işi değinilmek,Değinme işine konu olmak değinilme,Değinilmek işi değinivermek,Çabucak değinmek değiniverme,Değinivermek işi değişebilmek,Değişme ihtimali veya imkânı bulunmak değişebilme,Değişebilmek işi değişicilik,Değişici olma durumu değişivermek,Çabucak veya ansızın değişmek değişiverme,Değişivermek işi değiştirilebilmek,Değiştirilme ihtimali veya imkânı bulunmak değiştirilebilme,Değiştirilebilmek işi değiştirilivermek,Çabucak veya ansızın değiştirilmek değiştiriliverme,Değiştirilivermek işi değiştiriş,Değiştirme işi değiştirivermek,Çabucak veya ansızın değiştirmek değiştiriverme,Değiştirivermek işi deldirebilmek,Deldirme ihtimali veya imkânı bulunmak deldirebilme,Deldirebilmek işi deldirilmek,Deldirme işi yaptırılmak deldirilme,Deldirilmek işi deldiriş,Deldirme işi delebilmek,Delme ihtimali veya imkânı bulunmak delebilme,Delebilmek işi deli baltalık,Deli balta olma durumu deli doluluk,"Deli dolu olma durumu, uçuk kaçıklık" delikanlıca,Delikanlıya yakışır delinebilmek,Delinme ihtimali veya imkânı bulunmak delinebilme,Delinebilmek işi delinivermek,Çabucak veya ansızın delinmek deliniverme,Delinivermek işi delirebilmek,Delirme ihtimali bulunmak delirebilme,Delirebilmek işi delirivermek,Ansızın delirmek deliriverme,Delirivermek işi delirtebilmek,Delirtme ihtimali veya imkânı bulunmak delirtebilme,Delirtebilmek işi delirtilmek,"Deli edilmek, çıldırtılmak" delirtilme,Delirtilmek işi delirtilebilmek,Delirtilme ihtimali bulunmak delirtilebilme,Delirtilebilmek işi delivermek,Çabucak veya ansızın delmek deliverme,Delivermek işi demetleniş,Demetlenme işi demirlenmek,Demirleme işine konu olmak demirlenme,Demirlenmek işi demirletmek,Demirleme işini yaptırmak demirletme,Demirletmek işi demirletilmek,Demirlemesi sağlanmak demirletilme,Demirletilmek işi demirleyebilmek,Demirleme ihtimali veya imkânı bulunmak demirleyebilme,Demirleyebilmek işi demirleyiş,Demirleme işi demlendirilmek,Demlenmesi sağlanmak demlendirilme,Demlendirilmek işi demlendiriliş,Demlendirilme işi demlendiriş,Demlendirme işi demlenebilmek,Demlenme ihtimali veya imkânı bulunmak demlenebilme,Demlenebilmek işi demleniş,Demlenme işi demletmek,Demleme işini yaptırmak demletme,Demletmek işi demletebilmek,Demletme ihtimali veya imkânı bulunmak demletebilme,Demletebilmek işi demleyebilmek,Demleme ihtimali veya imkânı bulunmak demleyebilme,Demleyebilmek işi demleyiş,Demleme işi demleyivermek,Çabucak demlemek demleyiverme,Demleyivermek işi demodeleşmek,Modası geçmek demodeleşme,Demodeleşmek işi demodelik,Demode olma durumu demokratikleştirilmek,Demokratik olması sağlanmak demokratikleştirilme,Demokratikleştirilmek işi demokratlaşabilmek,Demokratlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak demokratlaşabilme,Demokratlaşabilmek işi denebilmek,Denme ihtimali veya imkânı bulunmak denebilme,Denebilmek işi deneklik,Denek olma durumu denenebilmek,Denenme ihtimali veya imkânı bulunmak denenebilme,Denenebilmek işi denetimlilik,Denetimli olma durumu denetlenebilmek,Denetlenme ihtimali veya imkânı bulunmak denetlenebilme,Denetlenebilmek işi denetletmek,Denetleme işini yaptırmak denetletme,Denetletmek işi denetletebilmek,Denetletme ihtimali veya imkânı bulunmak denetletebilme,Denetletebilmek işi denetleyebilmek,Denetleme ihtimali veya imkânı bulunmak denetleyebilme,Denetleyebilmek işi denetleyiş,Denetleme işi denetleyivermek,Çabucak veya ansızın denetlemek denetleyiverme,Denetleyivermek işi deneyebilmek,Deneme ihtimali veya imkânı bulunmak deneyebilme,Deneyebilmek işi deneyivermek,Çabucak veya ansızın denemek deneyiverme,Deneyivermek işi dengelenebilmek,Dengelenme ihtimali veya imkânı bulunmak dengelenebilme,Dengelenebilmek işi dengeleyebilmek,Dengeleme ihtimali veya imkânı bulunmak dengeleyebilme,Dengeleyebilmek işi dengeleyicilik,Dengeleyici olma durumu dengelilik,Dengeli olma durumu dengesizleşmek,Dengesiz duruma gelmek dengesizleşme,Dengesizleşmek işi dengesizleşebilmek,Dengesizleşme ihtimali bulunmak dengesizleşebilme,Dengesizleşebilmek işi dengesizleştirilmek,Dengesiz duruma getirilmek dengesizleştirilme,dengesizleştirilmek işi dengesizleştirebilmek,Dengesizleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak dengesizleştirebilme,Dengesizleştirebilmek işi denilebilmek,Denilme ihtimali veya imkânı bulunmak denilebilme,Denilebilmek işi denkleştirebilmek,Denkleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak denkleştirebilme,Denkleştirebilmek işi denkleştirilmek,Denk duruma gelmesi sağlanmak denkleştirilme,Denkleştirilmek işi denkleştirilebilmek,Denkleştirilme ihtimali veya imkânı bulunmak denkleştirilebilme,Denkleştirilebilmek işi denkleştirivermek,Çabucak denkleştirmek denkleştiriverme,Denkleştirivermek işi densizce,Densize yaraşır densizleşebilmek,Densizleşme ihtimali bulunmak densizleşebilme,Densizleşebilmek işi depolanabilmek,Depolanma ihtimali veya imkânı bulunmak depolanabilme,Depolanabilmek işi depolanış,Depolanma işi depolatılmak,Depolanması sağlanmak depolatılma,Depolatılmak işi depolayabilmek,Depolama ihtimali veya imkânı bulunmak depolayabilme,Depolayabilmek işi depolayış,Depolama işi depremsiz,Deprem görülmeyen (bölge) depremsizlik,Depremsiz olma durumu deprenebilmek,Deprenme ihtimali veya imkânı bulunmak deprenebilme,Deprenebilmek işi depreniş,Deprenme işi depreşebilmek,Depreşme ihtimali veya imkânı bulunmak depreşebilme,Depreşebilmek işi depreştirebilmek,Depreştirme ihtimali veya imkânı bulunmak depreştirebilme,Depreştirebilmek işi derebilmek,Derme ihtimali veya imkânı bulunmak derebilme,Derebilmek işi derecelendirebilmek,Derecelendirme ihtimali veya imkânı bulunmak derecelendirebilme,Derecelendirebilmek işi derecelendirilebilmek,Derecelendirilme ihtimali veya imkânı bulunmak derecelendirilebilme,Derecelendirilebilmek işi derecelenmek,Dereceli bir biçim almak derecelenme,Derecelenmek işi dereceleniş,Derecelenme işi dergici,Dergi yayımıyla uğraşan kimse derinleşebilmek,Derinleşme ihtimali veya imkânı bulunmak derinleşebilme,Derinleşebilmek işi derinleşivermek,Çabucak veya ansızın derinleşmek derinleşiverme,Derinleşivermek işi derinleştirebilmek,Derinleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak derinleştirebilme,Derinleştirebilmek işi derinleştirilmek,Derin duruma getirilmek derinleştirilme,Derinleştirilmek işi derinleştirilebilmek,Derinleştirilme ihtimali veya imkânı bulunmak derinleştirilebilme,Derinleştirilebilmek işi derlemeci,Derleyici derlemecilik,Derleyicilik derlenebilmek,Derlenme ihtimali veya imkânı bulunmak derlenebilme,Derlenebilmek işi derleniş,Derlenme işi derletilmek,Derleme işi yaptırılmak derletilme,Derletilmek işi derleyebilmek,Derleme ihtimali veya imkânı bulunmak derleyebilme,Derleyebilmek işi derleyiş,Derleme işi derleyivermek,Çabucak derlemek derleyiverme,Derleyivermek işi dertlenebilmek,Dertlenme ihtimali bulunmak dertlenebilme,Dertlenebilmek işi dertlenilmek,Dertlenme işi yapılmak dertlenilme,Dertlenilmek işi dertleniş,Dertlenme işi dertleşiş,Dertleşme işi dertleşebilmek,Dertleşme ihtimali veya imkânı bulunmak dertleşebilme,Dertleşebilmek işi despotlaşmak,Despot biri durumuna gelmek despotlaşma,Despotlaşmak işi despotlaşabilmek,Despotlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak despotlaşabilme,Despotlaşabilmek işi destanlaşabilmek,Destanlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak destanlaşabilme,Destanlaşabilmek işi destanlaştırmak,Destan olarak anlatmak destanlaştırma,Destanlaştırmak işi destanlaştırılmak,Destan olarak anlatılmak destanlaştırılma,Destanlaştırılmak işi destecilik,Desteleyicilik desteklenebilmek,Desteklenme ihtimali veya imkânı bulunmak desteklenebilme,Desteklenebilmek işi destekleniş,Desteklenme işi destekleyebilmek,Destekleme ihtimali veya imkânı bulunmak destekleyebilme,Destekleyebilmek işi desteleniş,Destelenme işi desteletmek,Deste durumuna getirtmek desteletme,Desteletmek işi desteleyebilmek,Desteleme ihtimali veya imkânı bulunmak desteleyebilme,Desteleyebilmek işi deşebilmek,Deşme ihtimali veya imkânı bulunmak deşebilme,Deşebilmek işi deşeleyiş,Deşeleme işi deşilebilmek,Deşilme ihtimali veya imkânı bulunmak deşilebilme,Deşilebilmek işi devindirebilmek,Devindirme ihtimali veya imkânı bulunmak devindirebilme,Devindirebilmek işi devindirilmek,Devinmesi sağlanmak devindirilme,Devindirilmek işi devindirilebilmek,Devindirilme ihtimali veya imkânı bulunmak devindirilebilme,Devindirilebilmek işi devindiriliş,Devindirilme işi devinebilmek,Devinme ihtimali veya imkânı bulunmak devinebilme,Devinebilmek işi devirebilmek,Devirme ihtimali veya imkânı bulunmak devirebilme,Devirebilmek işi devirivermek,Çabucak veya ansızın devirmek deviriverme,Devirivermek işi deviriş,Devirme işi devitkenlik,Devitken olma durumu devleşebilmek,Devleşme ihtimali veya imkânı bulunmak devleşebilme,Devleşebilmek işi devleştirebilmek,Devleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak devleştirebilme,Devleştirebilmek işi devletleştirebilmek,Kamulaştırabilmek devletleştirebilme,Kamulaştırabilme devralabilmek,Devralma ihtimali veya imkânı bulunmak devralabilme,Devralabilmek işi devredilebilmek,Devredilme ihtimali veya imkânı bulunmak devredilebilme,Devredilebilmek işi devrediliş,Devredilme işi devrilebilmek,Devrilme ihtimali bulunmak devrilebilme,Devrilebilmek işi devrileyazmak,Devrilecek duruma gelmek devrileyazma,Devrileyazmak işi devrilivermek,Çabucak veya ansızın devrilmek devriliverme,Devrilivermek işi devrolmak,Devredilmek devrolma,Devredilme devşirebilmek,Devşirme ihtimali veya imkânı bulunmak devşirebilme,Devşirebilmek işi devşirilebilmek,Devşirilme ihtimali veya imkânı bulunmak devşirilebilme,Devşirilebilmek işi devşiriş,Devşirme işi devşirmeci,"Devşiren, toplayan, bir araya getiren" devşirmecilik,Devşirmeci olma durumu devşirtmek,Devşirme işini yaptırmak devşirtme,Devşirtmek işi devşirtilmek,Devşirme işi yaptırılmak devşirtilme,Devşirtilmek işi deyimleşebilmek,Deyimleşme ihtimali veya imkânı bulunmak deyimleşebilme,Deyimleşebilmek işi deyivermek,Çabucak veya ansızın demek deyiverme,Deyivermek işi deyyusluk,Deyyus olma durumu dırdırcılık,Dırdırcı olma durumu afrodizyak,Cinsel duyguları veya isteği uyaran veya artıran madde akarsu santrali,"Bir gölü veya barajı olmayan, enerji dönüşümü yapılan hidroelektrik santrali" akışmak,Karşılıklı akmak aktif enerji,"Aktif gücün, zamanla çarpımından elde edilen ve kilovatsaat birimi ile gösterilen enerji" aktif güç,"Elektrik akımı ile aynı fazda olan ve iş gören, kilovat birimi ile gösterilen güç" alan denetimi,Bir elektrik motorunda alan akımının büyüklüğü değiştirilerek elde edilen denetim alan koruması,Bir elektrik motorunda alan uyarma sargısının aşırı ısınmasını önlemek amacıyla alan uyarmasını azaltma veya kesme işi alımlama,Alımlamak işi alımlamak,Anlayarak kabul etmek alt gerilim,En düşük atanmış değerin altındaki gerilim değeri anma gerilim,Bir tesisatın veya tesisat bölümünün tarif edildiği gerilim ara bağlantı,Ayrı devrelerin birbiriyle bağlantısı ardışık devre,"Herhangi bir andaki çıkış değerlerinin, o andaki giriş değerlerine ve içsel durumuna bağımlı olduğu devre" aşırı gerilim,"Beyan edilen değerden büyük olan akım, aşırı akım" aşırı akım,Aşırı gerilim aşırı yük,Elektrikli araçların olağan çalışma şartlarında karşılaştıkları aşırı akım durumu te,Sıhhi tesisatta su borusunu üç yönlü kullanabilme durumuna getiren parça ayırtaç,Bir dalga biçimindeki sıklık veya evre değişmelerini genlik değişmeleri olarak ortaya çıkaran alet bağlama hattı,İki ayrı sistemi birbirine bağlayan ve bu sistemler arasındaki enerji alışverişini sağlayan hat bağlantı gücü,Elektrik projesinde belirtilen kurulu güç ve kullanma faktörü göz önüne alınarak hesaplanan güç miktarı bahçelikli,"Bağı, bahçesi olan" barajlı santral,Türbinleri için gerekli suyu baraj gölünden verilerek jeneratörlerle elektriğe dönüştüren hidroelektrik santral türü baz yük,Bir zaman dönemi boyunca en düşük yük besleme basıncı,Bir ölçme aletinin besleme girişinde sağlanması gereken basınç besleme gerilimi,Bir aletin veya aracın elektrik besleme uçlarında istenen gerilim besleme noktası,Elektrik enerjisinin bir şebekeden diğer bir şebekeye iletildiği nokta beyan değeri,İletkenler için akım geçirme yeteneğinin belirtisi bey soylu,Asil birim tüketimi,"Konut, kişi, malzeme, araç vb. başına düşen enerji tüketim miktarı" birincil enerji,Enerjinin herhangi bir değişim veya dönüşüm uygulanmamış biçimi boğunç,"Aşırı sıkıntı, üzüntü, kasvet, bunalım" bozucu etki,"Enerji sisteminde aniden ortaya çıkan, üretim kaybından, yük kesintisinden veya tesis, kablo, hat arızasından kaynaklanan belirgin değişiklik" cırlayış,Cırlama işi derinlikli,Derinliği olan düşlem,Düş yoluyla beliren görüntü düşlemli,Düşlemi olan düşlemlilik,Düşlemli olma durumu düşlemsel,Düşlemle ilgili düşlemsellik,"Düşlemsel özellik taşıma, düşlemsel olma durumu" düşlemsiz,Düşlemi olmayan düşlemsizlik,Düşlemi olmama durumu eleştirellik,"Eleştirel olma durumu, eleştirisellik" etsel,Ete ait güvençli,"Güvenen, itimadı olan" güvençsiz,Güvenci olmayan metinsel,"Metinle ilgili, metne ilişkin" ona buna,Herkese ona buna dil uzatmak,herkes için ileri geri konuşmak öldürüm,Öldürme işi soy kütüğü,Soyağacı tavukayağı,Bir tür maymuncuk tecimsel,"Ticaret ile ilgili, ticarete ait" tensel,"Bedene ait, tenle ilgili" vualet,"Kadınların kullandığı, şapka, taç, toka ve benzerlerinde bulunan, yüzü örten, ince hafif tül" yapıntısal,"Yapıntı ile ilgili, yapıntıya ait" bağıra çağıra,Bağırarak tanıtı,İletişim araçları yoluyla tanıtma işi oturtum,Bir müzik parçasının seslendirilişinde insan sesleri ile çalgıların görevlendiriliş düzeni beceriksizce,"Beceriksiz bir biçimde, maharetsizce" baba boyunduruğu,Babaya demir halatı bağlamak veya demir halatın babadan çıkmasını önlemek amacıyla kullanılan güvenlik halatı baş halatı,"Teknenin, başından ileriye doğru verilerek geri gitmesini engelleyen halat" baston kilidi,Yelkenlide seren ucunun çatlamasını engelleyen çember baston kösteği,Teknedeki bastonun ucundan aşağı inen tel veya halat ara pası,Takım arkadaşına rakip oyuncular arasından geçirilerek atılan pas alan savunması,Takım sporlarında rakip takıma kendi yarı alanını kontrol edip birey veya takım olarak hareket alanı bırakmama durumu basınçlı hava,Kompresör tarafından bir yere basılan tazyikli hava basınçlanma,"Dalgıcın dipten yukarı çıkarken vurgun yemesini önlemek amacıyla uymak ve beklemek zorunda olduğu çıkış zamanı, aksuna" basınç odası,Basınçlamanın yapıldığı özel donanımlı oda basınç boynu,İki antisiklon arasındaki alçak basınç pislikçi,Ağza alınan bir miktar sarı leblebiyi çiğneyerek birinin üstüne püskürtüp üzerinde pislik olduğu bahanesiyle cebindeki paraları çalan kimse pislikçilik,Pislikçinin işi gaspçı,Gasp yapan kimse gaspçılık,Gaspçının yaptığı iş keskinci,Kalabalık yerlerde cepleri jiletle keserek hırsızlık yapan kimse keskincilik,Keskinci olma durumu ikili bahis,"En az beş atın katıldığı ve üzerine bahis konulan bir koşuda birinci ve ikinci olan atları sırasıyla, altıdan fazla atın katıldığı koşuda ise sırasız olarak tahmin etme biçiminde oynanan oyun" çifte bahis,"At yarışlarında üzerine bahis konulan, art arda yapılan iki koşunun birincilerini tahmin etme biçiminde oynanan oyun" tabela bahis,At yarışlarında üzerine bahis konulan koşuda ilk dört sırayı paylaşan atları sıralı veya sırasız olarak doğru tahmin etme biçiminde oynanan oyun sıralı üçlü bahis,At yarışlarında üzerine bahis konulan bir koşuda ilk üç atı sırasıyla tahmin etme biçiminde oynanan bir oyun dörtlü ganyan,At yarışlarında aynı gün üzerine bahis konulan ve birbiri ardınca düzenlenen dört koşunun birincilerini tahmin etme biçiminde oynanan oyun beşli ganyan,At yarışlarında aynı gün üzerine bahis konulan ve birbiri ardınca düzenlenen beş koşunun birincilerini tahmin etme biçiminde oynanan oyun altılı ganyan,"At yarışlarında aynı gün üzerine bahis konulan ve birbiri ardınca düzenlenen altı koşunun birincilerini tahmin etme biçiminde oynanan oyun, altılı" birinci ayak,Altılı ganyanda yer alan ilk koşu ikinci ayak,Altılı ganyanda yer alan ikinci koşu üçüncü ayak,Altılı ganyanda yer alan üçüncü koşu dördüncü ayak,Altılı ganyanda yer alan dördüncü koşu beşinci ayak,Altılı ganyanda yer alan beşinci koşu altıncı ayak,Altılı ganyanda yer alan altıncı koşu birinci zabit,"Gemilerde kaptandan sonra gelen, en büyük rütbeye sahip olan kaptan, ikinci kaptan" altı üstü,Alt tarafı ikinci kaptan,Birinci zabit bordada teslim,"Yükün gemi bordasında veya bordadaki araca, gemiden teslim edilmesi" borda botu,Bordanın temizlenip boyanmasında kullanılan küçük hizmet filikası borda atışı,Savaş gemisinin bir tarafında bulunan bütün topların hedefi yok etmek amacıyla bir anda ateş etmesi borda ağı,Savaş gemilerinde korunmak için bordada bulunan ağ baks,Gemiye hayvan yüklerken kullanılan sandık boğata,"Ağaçtan yapılmış, yuvarlak, delikli makara" bodoslama çemberi,Ağaç filikanın bodoslamasına yapılan metal kaplama borda zırhı,Savaş gemilerinde bordanın dayanıklılığını artıran özel kaplama borda kaplaması,Geminin su kesimi üzerinde kalan levha rate,Büyük fare ağır yara,Bedendeki derin ve ciddi yara ağır yara almak,kavgada veya savaşta önemli ölçüde zarar görmek hezen,"Sopa, değnek" honda çeliği,"Karışımında nikel, kobalt ve alüminyum bulunan, mıknatıs gücü yüksek olan özel çelik" hidrofon,Suların taşıdığı sesleri dinleyerek özellikle denizaltıların yerini belirlemekte kullanılan araç havalı tulumba,Özellikle tanker kurtarmada kullanılan ve basınçlı hava ile çalışan araç hava çekici,Basınçlı hava ile çalışan büyük çekiç hava aralığı,Benzinli motorların bujilerinin elektrotları veya buji tırnakları arasında bulunan boşluk hastane gemisi,"Savaş, afet vb. durumlarda hasta bakımı için ayrılan özel donanımlı gemi" varoluşsal,"Varoluşa ilişkin, varoluşla ilgili" halat tamburu,Halatın sarıldığı silindir biçimindeki araç rüzgâr çizelgesi,Rüzgâr hızının deniz miline göre sınıflandırılmasını gösteren çizelge halat ızgarası,"Güvertede halat yığınının hızlı kurumasını, altında su birikmemesini sağlayan tahta ızgara" halat fitili,Özellikle çelik halatların merkezini oluşturan bitkisel halat çocuksulaşma,Çocuksulaşmak durumu çocuksulaşmak,Çocuksu duruma gelmek hak kısıtlaması,Hak ihlali hak ihlali,"Bir kimseye kanunlarla belirlenen bazı hakları engelleme, hak kısıtlaması" kapalı görüş,"Cezaevlerindeki tutukluların yakınlarıyla belirli günlerde, aralarında birbirleriyle teması engelleyen nesneler gerisinden yüz yüze görüşmesi" metaforik,"Metafor ile ilgili, metafora ait" trafik terörü,"Genellikle kural tanımazlık yüzünden ortaya çıkan, ağır maddi hasarla ve çok sayıda insanın ölümüyle sonuçlanan trafik karmaşası" trafik mahkemesi,Sadece trafikle ilgili davalara bakan yargı organı taşkın ıslahı,Akarsu yatağının sel zararını önleyecek biçimde yeniden düzenlenmesi ödenekli tiyatro,Kamu genel bütçesinden belirlenmiş kuralları yerine getirerek pay alan özel tiyatro tren kazası,Demir yolunda meydana gelen kaza uzak yol kaptanı,"Her türlü büyüklükteki gemiyi Kızıldeniz ve Cebelitarık dışında kullanma, çalıştırma yetkisine sahip kaptan" kız başına,Tek başına kız olarak ham ervahlık,Ham ervah olma durumu dursuz duraksız,"Durmadan, durmaksızın" kulle,Büyük bağ evi hava kazması,"Gemi kurtarmada basınçlı hava kullanarak deniz dibini kazan, temizleyen, oyan araç" kaburgalı,Kaburgası olan kaburgasız,Kaburgası olmayan köprü üstü,Kaptan köşkü kalafat kalemi,"Kalafatçının kalafat yapımında veya onarımında sökme, kesme, açma işlerinde kullandığı araç" mahşerleşme,Mahşerleşmek durumu mahşerleşmek,Çok kalabalık olmak vernikli,Verniği olan verniksiz,Verniği olmayan dürteleme,Dürtelemek işi dürtelemek,"Dürter gibi yapmak, hafifçe dürtmek" saftaron,Saftirik saftaronluk,Saftaron olma durumu saftiriklik,Saftirik olma durumu saftoriklik,Saftorik olma durumu abdalımsı,"Abdalı andıran, abdala benzer, abdal gibi" gizemsiz,Gizemi olmayan cinlendirme,Cinlendirmek işi cinlendirmek,"Hafifçe kızdırmak, sinirlendirmek" mürur tezkeresi,Bir yere gitmek için gerekli olan izin belgesi yarımcı,Sigarayı yarısına kadar içip zararından korunduğuna inanan tiryaki yarımcılık,Yarımcı olma durumu süt ineği gibi sağmak,birinden kendi çıkarı için daima aşırı ölçülerde yarar sağlamak için uğraşmak süt ineği,Sadece bol süt vermesi için beslenen inek sıfırlanmak,Sıfırlama işi yapılmak sıfırlanma,Sıfırlanmak işi dümenden,"Yalancıktan, gösteriş olarak" alabanda kürek,Kürek topacının karşı alabandaya konulması için kürekçilere verilen komut aktinometre,Radyasyon şiddetini ölçen araç alabanda köşkü,Geminin köprü üstü alabandalarına konulan kapalı bölme kıyı seyri,"Kıyıdan fazla uzaklaşmadan, kıyıyı gözden yitirmeden yapılan sefer, sahil seyri" şimşekli fener,Çakar çıkarma botu,"Çıkarma harekâtında kullanılan, çıkarma yerine kadar gemide götürülen özel yapılmış bot" çatal kaldıraç,Önünde uzanan iki kolla özel hazırlanmış paletli yükleri kaldırıp taşıyan veya istif eden motorlu araç çatal flama,Uçkurluğun karşı kenarı çatal olarak yapılan işaret flaması çanlı,Çanı olan çanlı şamandıra,Sisli havalarda şamandıranın yerini kampana çalarak belirten şamandıra çansız,Çanı olmayan çalkantı sacı,Dip tankında bulunan sıvının hareketini yavaşlatan metal perde savaş düzeni,Savaş alanında birlikler belirli bir düzenleme içinde yerleşme savaş alanı,"Savaş olan yer, meydan" savaş gemisi,"Özel ve büyük ateş gücüne sahip, korunmak için zırhla kaplanmış gemi, harp gemisi" sapma koşulu,Geminin önceden belirlenmiş limanlardan başka limanlara uğramasına verilen izin sapma göstergesi,Geminin rota çizgisinden hangi yönde ve ne kadar saptığını gösteren araç sancak sahibi,"Donanma, filo ve üs komutanları gibi gemilerine fors çekme hakkı olan askerî personel" sancak gemisi,"Savaş gemileri filosunda, filotillasında komutanın içinde bulunduğu gemi" salma omurga,Yatlarda dengeyi sağlamak bakımından gerekli olan ve omurganın ek ağırlıkla birlikte oluşan uzantı bölümü salinometre,Deniz suyundaki tuz yoğunluğunu ölçen araç sakal fırçası,"Sakalı taramak, düzeltmek için kullanılan fırça" sahil koruma,"Genellikle kaçakçılarla mücadele, can kurtarma vb. işlerle görevlendirilen askerî kuruluş" sahil seyri,Kıyı seyri sahil devriyesi,Kıyılarda karakol görevi yapan küçük savaş gemisi sahanlık buzulu,Karadan kopan buzul parçası sağır pusula,Ağır hareket eden pusula safra tankı,Safra suyunun doldurulduğu özel bölme safra suyu,Geminin genellikle derin pik tanklarına dengeyi sağlayıp artırmak ve pervaneyi iyice suya batırmak için doldurulan su gemici nuru,Fırtınalı ve karanlık gecelerde direk şapkalarında ve seren cundalarında bir elektriklenme sonucu ortaya çıkan ışık gerdellik,"Gerdellerin kullanılmadığı zamanlarda düzenli durmaları, devrilmemeleri için yapılan yuvarlak yer" gemi bozma,Gideri gelirinden çok olup çalıştırılması ekonomik olmayan gemi hurdaya ayrılıp sökülme aşırı şiddetli fırtına,Rüzgâr çizelgesinde hızı 56-63 deniz mili olan ve kuvveti 11 ile gösterilen rüzgâr çok şiddetli fırtına,Rüzgâr çizelgesinde hızı 48-55 deniz mili olan ve kuvveti 10 ile gösterilen rüzgâr şiddetli fırtına,Rüzgâr çizelgesinde hızı 41-47 deniz mili olan ve kuvveti 9 ile gösterilen rüzgâr fırtınaya yakın rüzgâr,Rüzgâr çizelgesinde hızı 28-33 deniz mili olan ve kuvveti 7 ile gösterilen rüzgâr kuvvetli rüzgâr,Rüzgâr çizelgesinde hızı 22-27 deniz mili olan ve kuvveti 6 ile gösterilen rüzgâr mutedil rüzgâr,Rüzgâr çizelgesinde hızı 11-16 deniz mili olan ve kuvveti 4 ile gösterilen rüzgâr hafif rüzgâr,Rüzgâr çizelgesinde hızı 7-10 deniz mili olan ve kuvveti 3 ile gösterilen rüzgâr hafif güverte,"Ana güverteyi güneşten korumak için yapılan özel güverte, tente güvertesi" tente güvertesi,Hafif güverte sakıncalı piyade,"Kendisine pek güvenilmeyen, huzursuzluk çıkarabilecek kimse" tanışlık,Tanış olma durumu çizer,Karikatürcü yufka yüreklilik,Yufka yürekli olma durumu batkı,Hüsran batkıya uğramak,hüsranla karşılaşmak hemencek,Çabucak ürkünçlük,Ürkünç olma durumu kültür şoku,"Kültür bakımından büyük değişmeler karşısında şaşırma, olaylara akıl erdirememe" itişe kakışa,Sürekli itişip kakışarak dikenli yol,"Zorluk, sıkıntı ve üzüntü ile dolu olan süreç" zerrece,Zerre kadar kültür uçurumu,Kültürler arasındaki büyük fark hazır yemek,Kısa sürede hazırlanan ve yemek için az zaman harcanan hafif yiyecek iyi huylu,"Sonu iyi, tehlikesiz (hastalık), iyicil" kötü huylu,Huyu kötü olan (kimse) frambuaz,Ahududu kıl dönmesi,Kıl ucunun ters gelip derinin içine doğru ilerlemesi bere,"Bir yere çarpma, incitme veya vurma sonucu vücudun herhangi bir yerinde oluşan çürük" takikardi,343 taşikardi yayılım,Yayılma işi neme gerekçilik,Neme lazımcılık neme gerekçi,Neme lazımcı duvar yüzlü,Vurdumduymaz oyuncuktan,Oyun olsun diye yaşamüstü,İnsan ömrünü aşan konuşuş,Konuşma işi gitmeli gelmeli,Giden gelen bilinmez,Bilinmeyen bilinmezlik,Bilinmez olma durumu dar vakit,Dar zaman dar zaman,"Çok kısa bir süre, dar vakit" işkenceli,İşkence ile dolu bir biçimde işkencesiz,İşkencesi olmayan biyolojik saat,Canlılarda her türlü olayın oluşmasına ayrılan süre bellek daralması,Belleğin çevreyi tam ve iyi olarak algılamak için gerekli bilgileri yeterince anımsayamaması bellek körlüğü,Bireyin çevreyi iyi algılayamamasına yol açan bellek bozukluğu ortakça,"Ortak olarak, ortaklaşa" hayat dersi,İbret veya örnek alınacak gerçek olay kankızıl,Becerikli tutturuk,"İnatçı, takıntılı" tutturukluk,Tutturuk olma durumu hafifletici neden,Hafifletici sebep mahsustan,"İsteyerek, özellikle" anısal,"Anıyla ilgili, anıya ait" çarpık kentleşme,"Plansız, gelişigüzel, kent değerleri göz önüne alınmadan binalar yaparak kent kurma biçimi" kentsel dönüşüm,Kentin imar planına uymayan ruhsatsız binalarının yıkılıp planlara uygun olarak toplu yerleşim alanlarının oluşturulması fikir babası,Bir düşünceyi ilk olarak ortaya koyan kimse kol emekçisi,Sadece beden gücünü kullanarak çalışan kimse yürüten,Yürüteç kımıltısızlık,Kımıltısız olma durumu tanatoloji,"Ölümün belirtilerini, koşullarını ve nedenlerini inceleyen bilim dalı" atel,Kırılmış kemiklerin düzgün bir biçimde sarılabilmesi için kullanılan türlü malzemelerden yapılmış destek ortez,"Kemikteki biçim bozukluğunu düzelten, bozukluğun ekleme vereceği yükü azaltan veya felçli kasa destek veren araç" ergürme,Ergürmek işi eğretilemek,Ödünç almak akım trafosu,Akımı belli bir oran içinde değiştirip yüksek gerilim devresinden yalıtım altında koruyan ve ölçü devrelerine veren araç safiyane,Safça şart,Temel kural belgesi tiksinç,Tiksindirici müvekkile,Birini kendine vekil olarak seçen bayan fork-lift,343 çatal kaldıraç kaptanpaşakuzusu,"Dalga tepelerinin çatlamasıyla oluşan, deniz üzerinde dizi hâlinde görünen beyazlık" blöf,Kazanda yoğunlaşan suyu dışarı atma ana kolon hattı,"Kuruma veya ortaklığa ait besleme noktasından, abonenin sayacına kadar olan besleme hattı" ana besleme hattı,"Ana anahtar, üreteç barası veya çevirgeç barasından ana dağıtım merkezine gelen besleme hattı" bara,Aynı gerilimdeki besleme hattı veya çıkışların toplandığı ve dağıtıldığı boru veya iletken çubuk veya lama kamikazelik,Kamikaze olma durumu klostrofobik,"Kapalı yer korkusuna ait, bu korkuyla ilgili" genelgeçer,"Toplum tarafından kabul edilen, hemen herkesçe benimsenen" düzmecelik,Düzmece olma durumu değer düşümü,Değersizlik değer düşümüne uğramak,değersizleşmek geçmişli,Bir geçmişi olan geçmişsiz,Bir geçmişi olmayan ayrımcık,Küçük ayrım eli yüzü düzgünlük,Eli yüzü düzgün olma durumu günlük dil,Konuşma dili çatık kaşlı,"Kaşları birbirine çok yakın ve çatık olan (kimse), çatık kaş" çileci,"Çile (I) çeken, sıkıntı sahibi" çileci,Çile (II) satan veya yapan kimse alışıldık,Alışılmış olan hormonal,"Hormonla ilgili, hormona ait" avaz avaz,Yüksek sesli olarak avaz avaz bağırmak,var gücüyle bağırmak genellenme,Genellenmek işi genellenmek,Genelleme işine konu olmak çatık kaşlılık,Çatık kaşlı olma durumu fıştaklama,Fıştekleme fıştaklamak,Fişteklemek fiştekleme,"Fişteklemek işi, fıştaklama" fişteklemek,"Sinsice destekleyip kışkırtmak, fıştaklamak" çürük elma,Çürümüş elma kondu,Gecekondu ağlak,Ağlamaklı keyfi tıkırında,"İşi, sağlığı, mutluluğu yerinde olan (kimse)" yarım yırtık,Önemsiz tokat arsızı,Dayak arsızı deniz boyu,"Kıyı, sahil" kelepçi,Kelep işiyle uğraşan kimse kelepçilik,Kelepçinin yaptığı iş bozkırlı,"Bozkıra ait, bozkıra ilişkin" hayvancıl,Hayvan seven halk otobüsü,Kentlerde ulaşım hizmeti veren özel sektöre ait toplu taşıma aracı vızıltılı,Vızıltısı olan vızıltısız,Vızıltısı olmayan çift kâğıtlı,İki sigara kâğıdına sarılmış esrar sarhoşlama,Sarhoşlama işi sarhoşlamak,"Sarhoş gibi olmak, sarhoş olmaya başlamak" erinçsizlik,Erinçsiz olma durumu abartık,Abartılmış açık toplum,Dış dünya ile her türlü ilişki içinde olan insan topluluğu alt katman,Toplum içinde yer alan ve daha düşük değerlere sahip olan sınıf betimleniş,Betimlenme işi derinliksiz,Derinliği olmayan dolaylılık,Dolaylı olma durumu dolaysızlık,Dolaysız olma durumu ikilemli,İkilemi olan ikilemsiz,İkilemi olmayan ilençli,İlence uğramış ilençsiz,İlence uğramamış iletişimli,İletişimi olan iletişimlilik,İletişimli olma durumu iletişimsiz,İletişimi olmayan iletişimsizlik,İletişimsiz olma durumu kapalı toplum,Dış dünya ile her türlü ilişkisini kesmiş olan kendine yeterli insan topluluğu kargaşalı,Kargaşa içinde olan kargaşasız,Kargaşası olmayan kavrayışsızca,Kavrayış olmaksızın kurtuluşlu,Kurtuluşu olan kurtuluşsuz,Kurtuluşu olmayan sabuklama,Sabuklamak işi sabuklamak,"Abuk sabuk, saçma sapan söz söylemek" sezdiri,Sezdirmek işi son kerte,Son derece sözsel,"Söze ilişkin, sözle ilgili" tansıksı,"Tansığa yakın, tansığa benzer, tansığı andıran" toplumsal düzen,Bir toplumda kanun ve kurallara uygun düşen yapı toplumsal katman,Toplumda türlü sebeplerle oluşan sınıf toplumsal fark,Toplumsal katmanlarıyla ortaya çıkan değişik özellik uygarca,Uygar bir biçimde üst katman,"Toplumun bir bölümü tarafından ulaşılmaz olduğuna inanılan para, bilgi vb. şeylere sahip sınıf" yaratımsal,Yaratım ile ilgili yapsat,Bina yapıp satma işi deniz kabuğu,İstiridye gibi çenetli deniz canlılarının kabuğu yaşanak,"Özellikle erken veya yeni doğmuş bebeklerin, zarar verebilecek dış etkenlerden korunması amacıyla içine yerleştirildiği, belirli sıcaklığın ve nemin özel olarak oluşturulduğu, şeffaf, kapalı araç, kuvöz" kontraksiyon,Büzüşme altıpas,"Ceza sahası içinde kale direklerine 5,5 metre uzaklıkta, kale çizgisine dik çizilen çizgi ile kale çizgisi arasında kalan bölüm" inkübatör,Kuluçkalık apolitik,Siyasi görüş ve olaylardan habersiz veya onlara kayıtsız kalan yoksulluk sınırı,Bir ülkede insanların yoksul tanımı içerisine girmesine yol açan gelir düzeyi açlık sınırı,Bir ülkede insanların sağlıklı bir biçimde yaşayabilmeleri için sahip olmaları gereken en düşük gelir düzeyi paytaklaşmak,İki yana salınarak yürümek paytaklaşma,Paytaklaşmak işi vibrasyonlu,Titreşimli antibakteriyel,Bakteri üremesini engelleyen aparat,Herhangi bir aracın çeşitli amaçlarla kullanılmasını sağlayan parçaları devridaim pompası,Özel bir düzenekle suyun dönmesini sağlayan cihaz kelimeleşme,Kelimeleşmek durumu siklememe,Siklememek işi söğüşleme,Dolandırma topaklaştırma,Topaklaştırmak işi galerya,Eski gemilerde kıç tarafta bulunan bölüm çımariva,Savaş gemilerinde tören için askerlerin küpeşte boyunca belirli aralıklarla dizilmesi için verilen komut lenfanjit,Lenf iltihaplanması soneri,Çağırma zili kariyerist,Kariyerizm öğretisine bağlı olan kimse kariyerizm,Kariyer yapmayı en yüksek amaç olarak gören düşünce sistemi vizonet,Taklit vizon dışkılayabilmek,Dışkılama ihtimali veya imkânı bulunmak dışkılayabilme,Dışkılayabilmek işi dışlanabilmek,Dışlanma ihtimali veya imkânı bulunmak dışlanabilme,Dışlanabilmek işi dışlanış,Dışlanma işi dışlayabilmek,Dışlama ihtimali veya imkânı bulunmak dışlayabilme,Dışlayabilmek işi dışlayış,Dışlama işi dışlayıvermek,Çabucak dışlamak dışlayıverme,Dışlayıvermek işi didikletmek,Didikleme işini yaptırmak didikletme,Didikletmek işi didikleyebilmek,Didikleme ihtimali veya imkânı bulunmak didikleyebilme,Didikleyebilmek işi didikleyiş,Didikleme işi didilmek,Ditme işi yapılmak didilme,Didilmek işi didişebilmek,Didişme ihtimali veya imkânı bulunmak didişebilme,Didişebilmek işi dikebilmek,Dikme ihtimali veya imkânı bulunmak dikebilme,Dikebilmek işi dikelebilmek,Dikelme ihtimali veya imkânı bulunmak dikelebilme,Dikelebilmek işi dikeliş,Dikelme işi dikeltmek,"Dik duruma getirmek, dik duruma gelmesini sağlamak" dikeltme,Dikeltmek işi dikeyleşmek,Dikey duruma gelmek dikeyleşme,Dikeyleşmek işi dikeylik,Dikey olma durumu dikilebilmek,Dikilme ihtimali veya imkânı bulunmak dikilebilme,Dikilebilmek işi dikilivermek,Ansızın veya çabucak dikilmek dikiliverme,Dikilivermek işi dikivermek,Ansızın veya çabucak dikmek dikiverme,Dikivermek işi dikizlenmek,Gözetlenmek dikizlenme,Gözetlenme dikizleyebilmek,Gözetleyebilmek dikizleyebilme,Gözetleyebilme dikizleyiş,Gözetleyiş dikkatlilik,Dikkatli olma durumu dikleniş,Diklenme işi dikleşebilmek,Dikleşme ihtimali veya imkânı bulunmak dikleşebilme,Dikleşebilmek işi diktirebilmek,Diktirme ihtimali veya imkânı bulunmak diktirebilme,Diktirebilmek işi diktirilmek,Dikme işi yaptırılmak diktirilme,Diktirilmek işi dilberlik,Dilber olma durumu dilebilmek,Dilme ihtimali veya imkânı bulunmak dilebilme,Dilebilmek işi dilenebilmek,Dilenme ihtimali veya imkânı bulunmak dilenebilme,Dilenebilmek işi dilendirilmek,Dilenme işi yaptırılmak dilendirilme,Dilendirilmek işi dileyebilmek,Dileme ihtimali veya imkânı bulunmak dileyebilme,Dileyebilmek işi dilimlenebilmek,Dilimlenme ihtimali veya imkânı bulunmak dilimlenebilme,Dilimlenebilmek işi dilimletmek,Dilimleme işini yaptırmak dilimletme,Dilimletmek işi dilimleyebilmek,Dilimleme ihtimali veya imkânı bulunmak dilimleyebilme,Dilimleyebilmek işi diliniş,Dilinme işi dilivermek,Çabucak dilmek diliverme,Dilivermek işi dillendirebilmek,Dillendirme ihtimali veya imkânı bulunmak dillendirebilme,Dillendirebilmek işi dillendirilmek,Dillendirme işi yapılmak dillendirilme,Dillendirilmek işi dilleniş,Dillenme işi dinçleşebilmek,Dinçleşme ihtimali veya imkânı bulunmak dinçleşebilme,Dinçleşebilmek işi dinçleştirebilmek,Dinçleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak dinçleştirebilme,Dinçleştirebilmek işi dinçleştirmek,Dinç duruma gelmesini sağlamak dinçleştirme,Dinçleştirmek işi dindarlaşmak,Dindar duruma gelmek dindarlaşma,Dindarlaşmak işi dindirebilmek,Dindirme ihtimali veya imkânı bulunmak dindirebilme,Dindirebilmek işi dindirilmek,Dinmesi sağlanmak dindirilme,Dindirilmek işi dindiriş,Dindirme işi dindirivermek,Çabucak veya ansızın dindirmek dindiriverme,Dindirivermek işi dinebilmek,Dinme ihtimali veya imkânı bulunmak dinebilme,Dinebilmek işi dingildetmek,Dingildemesini sağlamak dingildetme,Dingildetmek işi dinginleşebilmek,Dinginleşme ihtimali veya imkânı bulunmak dinginleşebilme,Dinginleşebilmek işi dinlendirebilmek,Dinlendirme ihtimali veya imkânı bulunmak dinlendirebilme,Dinlendirebilmek işi dinlendirilmek,Dinlenmesi sağlanmak dinlendirilme,Dinlendirilmek işi dinlenebilmek,Dinlenme ihtimali veya imkânı bulunmak dinlenebilme,Dinlenebilmek işi dinleniş,Dinlenme işi dinletebilmek,Dinletme ihtimali veya imkânı bulunmak dinletebilme,Dinletebilmek işi dinletilmek,Dinleme işi yaptırılmak dinletilme,Dinletilmek işi dinleyebilmek,Dinleme ihtimali veya imkânı bulunmak dinleyebilme,Dinleyebilmek işi dinsizleşebilmek,Dinsizleşme ihtimali bulunmak dinsizleşebilme,Dinsizleşebilmek işi dinsizleşmek,Dinsiz duruma gelmek dinsizleşme,Dinsizleşmek işi dinsizleştirilmek,Dinsiz duruma getirilmek dinsizleştirilme,Dinsizleştirilmek işi dinsizleştirmek,Dinsiz duruma getirmek dinsizleştirme,Dinsizleştirmek işi dipçikleniş,Dipçiklenme işi dipçikleyiş,Dipçikleme işi dipçikli,Dipçiği olan (tüfek) dirençlilik,Dirençli olma durumu dirençsizleşmek,Dirençsiz bir duruma gelmek dirençsizleşme,Dirençsizleşmek işi direnebilmek,Direnme ihtimali veya imkânı bulunmak direnebilme,Direnebilmek işi direnilebilmek,Direnilme ihtimali veya imkânı bulunmak direnilebilme,Direnilebilmek işi direnilmek,Direnme işi yapılmak direnilme,Direnilmek işi diretebilmek,Diretme ihtimali veya imkânı bulunmak diretebilme,Diretebilmek işi diretiş,Diretme işi dirilebilmek,Dirilme ihtimali bulunmak dirilebilme,Dirilebilmek işi dirilivermek,Çabucak veya ansızın dirilmek diriliverme,Dirilivermek işi diriltebilmek,Diriltme ihtimali veya imkânı bulunmak diriltebilme,Diriltebilmek işi diriltivermek,Çabucak veya ansızın diriltmek diriltiverme,Diriltivermek işi diskjokeylik,Diskjokeyin işi dişisellik,Dişisel oma durumu dişleklik,Dişlek olma durumu dişlenebilmek,Dişlenme ihtimali bulunmak dişlenebilme,Dişlenebilmek işi dişleniş,Dişlenme işi dişleyebilmek,Dişleme ihtimali veya imkânı bulunmak dişleyebilme,Dişleyebilmek işi dişleyiş,Dişleme işi dişleyivermek,Çabucak veya ansızın dişlemek dişleyiverme,Dişleyivermek işi dişlilik,Dişli olma durumu diyebilmek,Deme ihtimali veya imkânı bulunmak diyebilme,Diyebilmek işi dizdirebilmek,Dizdirme ihtimali veya imkânı bulunmak dizdirebilme,Dizdirebilmek işi dizdirilebilmek,Dizdirilme ihtimali veya imkânı bulunmak dizdirilebilme,Dizdirilebilmek işi dizebilmek,Dizme ihtimali veya imkânı bulunmak dizebilme,Dizebilmek işi dizeleşmek,Dize durumuna gelmek dizeleşme,Dizeleşmek işi dizeleştirebilmek,Dizeleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak dizeleştirebilme,Dizeleştirebilmek işi dizgeleşmek,Dizge niteliği kazanmak dizgeleşme,Dizgeleşmek işi dizgeleştirmek,Dizge niteliği kazandırmak dizgeleştirme,Dizgeleştirmek işi dizgeleştiriş,Dizgeleştirme işi dizginlenebilmek,Dizginlenme ihtimali veya imkânı bulunmak dizginlenebilme,Dizginlenebilmek işi dizginleniş,Dizginlenme işi dizginletmek,Dizginleme işini yaptırmak dizginletme,Dizginletmek işi dizginleyebilmek,Dizginleme ihtimali veya imkânı bulunmak dizginleyebilme,Dizginleyebilmek işi dizginleyiş,Dizginleme işi dizilebilmek,Dizilme ihtimali veya imkânı bulunmak dizilebilme,Dizilebilmek işi dizilivermek,Çabucak veya ansızın dizilmek diziliverme,Dizilivermek işi dizinlemek,Dizinini yapmak dizinleme,Dizinlemek işi dizinlenmek,Dizini yapılmak dizinlenme,Dizinlenmek işi dizivermek,Çabucak veya ansızın dizmek diziverme,Dizivermek işi dogmalaşmak,Dogma durumuna gelmek dogmalaşma,Dogmalaşmak işi dogmalaştırılmak,Dogma durumuna getirilmek dogmalaştırılma,Dogmalaştırılmak işi dogmalaştırılabilmek,Dogmalaştırılma ihtimali bulunmak dogmalaştırılabilme,Dogmalaştırılabilmek işi dogmalaştırabilmek,Dogmalaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak dogmalaştırabilme,Dogmalaştırabilmek işi senelerce,Yıllarca nezgep,Başa takılan bürgü ve saçları tutmaya yarayan üzerinde eski Türk motifleri bulunan başlık Manav,"Balkanlardan göç etmiş, genellikle Marmara bölgesinde yaşayan bir topluluk" ölü açımı,Otopsi gerim,Dinlenme durumundaki kasın normal gerginliği gerim gerim,`Böbürlenmek` anlamındaki gerim gerim gerinmek deyiminde geçen bir söz yenidoğan,0-28 günlük bebek kavafiye,"Ucuz, özenmeden yapılmış ayakkabı, kemer, cüzdan vb. ürünler" sağtöre,Ahlak sağtöresel,Ahlaki süyüm süyüm,Siyim siyim zorun,Mecburiyet zir,Alt benzetebilme,Benzetebilmek işi darbetmek,"Vurmak, çarpmak" darbetme,Darbetmek işi Mozambikli,Mozambik halkından olan kimse Avustralya,Dünya üzerinde yer alan kıtalardan biri Bosna Hersekli,Bosna Hersek halkından veya bu halkın soyundan olan kimse Brezilyalı,Brezilya halkından veya bu halkın soyundan olan kimse Koreli,Kore halkından veya bu halkın soyundan olan kimse Asya,Dünya üzerinde yer alan kıtalardan biri Avrupa,Dünya üzerinde yer alan kıtalardan biri Afrika,Dünya üzerinde yer alan kıtalardan biri Amerikalılık,Amerikalı olma durumu Amerika,Dünya üzerinde yer alan bir kıta kariyeristlik,Kariyerist olma durumu sav söz,Bir savı klişe biçimine getiren deyiş yıkık yıprak,Yıpranmış spektrum,Çeşitlilik megakent,Büyükşehir megapol,Büyükşehir duvar topu,"Özel bir odada tek başına veya iki kişiyle oynanan, topu bir raketle duvardaki belirli bölgeye atıp dönüşte çizgilerle belirlenmiş oyun alanına düşürme esasına dayanan bir oyun" Okyanusyalı,Okyanusya kıtasında yaşayan kimse Okyanusyalılık,Okyanusyalı olma durumu iç ağ,Yerel ağ risk faktörü,Zarara uğratma olasılığı olan etken aynakol,Bisiklette hareketi arka tekerleğe ulaştıran dişli takımı dikotomi,İkileşim dikotomik,İkileşik ikileşim,"İki eşit parçaya ayrılmak üzere büyüme noktasından ikiye bölünerek dallanma, dikotomi" ikileşik,"İkişer ikişer ayrılıp bölünen, dikotomik" istenmeyen kişi,"Bulunduğu ülkenin yasa ve düzenlemelerine uymadığı durumda ilgili devletçe çalışması istenmeyen diplomat, istenmeyen adam" yapışak,Yapışkan bir çeşit ot frezya,Süsengiller familyasından yirmi kadar süs bitkisi türünü içeren cins (Freesia) istenmeyen adam,İstenmeyen kişi cıngıl,"Radyo programları öncesinde veya sonrasında çalınan, tanıtıcı, özel müzik parçası" diskçalar,Özel yöntemlerle yoğun disk üzerine kaydedilen müzikleri dinlemeye yarayan araç narteks,Bizans kiliselerinde sahndan sütunlarla veya duvarla ayrılan bölüm tok karnına,Yemek yedikten sonra koruyucu aile,Kimsesiz veya bakıma muhtaç bir çocuğun belli bir süre içinde ilgili yasaya göre her türlü bakımını ve sorumluluğunu üstlenen gönüllü aile inovasyon,Yenileşim yenileşim,"Değişen koşullara uyabilmek için toplumsal, kültürel ve yönetimsel ortamlarda yeni yöntemlerin kullanılmaya başlanması, yenilik, inovasyon" donör,Verici veledrom,İçinde motosiklet ve bisiklet yarışlarının yapıldığı pist yumuşak karın,"Kişilerin, kurumların, ülkelerin konuşulmasından, gündeme getirilmesinden rahatsız olduğu durumlar, konular" Aşil topuğu,En zayıf nokta Arami,MÖ 11-8. yüzyıllarda Mezopotamya'da yaşamış bir halk sübyancı,"Ergenlik çağına girmemiş çocuklara karşı cinsel ilgi duyan kimse, pedofil" sübyancılık,"Sübyancı olma durumu, pedofili" pedofili,Sübyancılık Aşil tendonu,"Baldırın arka bölümündeki kas grubunu topuk kemiğine bağlayan ve ayağın aşağı yukarı hareketini sağlayan uzun kiriş, Aşil kirişi" Aşil kirişi,Aşil tendonu küresel ısınma,Atmosferde karbondioksit ve ısıyı tutan diğer gazların düzeyinin yükselmesi proktoloji,Tıbbın anüs hastalıklarıyla uğraşan dalı yutturmak,"Kandırmak, aldatmak" yutturulmak,Yutturma (II) işi yapılmak kuantum,Bir dalganın olası değerlerinin alt değer kümelerinden biri aktöresel,Ahlaki aktörecilik,Ahlakçılık çatmacı,Çatma işini yapan kimse çatmacılık,Çatmacının yaptığı iş akıl hocalığı,Akıl hocası olma durumu akıl hocalığı taslamak,"bir işte doğruyu, iyi olanı gösterdiğini sanmak" akıl hocalığı yapmak,"bir işte doğruyu, iyi olanı göstermek" akupunkturcu,Akupunktur yapan kimse akupunkturculuk,Akupunkturcunun yaptığı iş bahçıvan kebabı,"Küçük parçalar hâlinde kuzu eti, havuç, patates, bezelye kullanılarak hazırlanan bir yemek türü" bir yudum,"Birazcık, çok az, bir yudumluk" boş boş,Bir şey yapmadan bulunmaz,"Eşsiz, nadir, kıymetli" bulunmaz Bursa (veya Hint) kumaşı,çok az bulunduğu ve çok değerli olduğu sanılan şey gıcıklık,Gıcık olma durumu alternatif akım,Dalgalı akım akıl dışıcı,Us dışıcı yerinden yönetimcilik,"Yerinden yönetimci olma durumu, ademimerkeziyetçilik" tutsat,Tutulu satış Asya koyunu,Bozkır koyunu bataklık çulluğu,"Çullukgillerden, bataklıklarda yaşayan, rengi kahverengiye çalan siyah, 30 santimetre uzunluğunda bir tür çulluk, su çulluğu (Gallinago gallinago)" konfirme,"`Doğrulamak, geçerlemek, onaylamak` anlamındaki konfirme etmek birleşik fiilinde geçen bir söz" konfirmasyon,"Doğrulama, geçerleme, onaylama" geçerli durum,"Bir ülkenin ekonomik hayatının yükselme ve alçalma yönünde gösterdiği inişli çıkışlı, dalgalı hareketlerinin bütünü, konjonktür" çatışmacı,Çatışma çıkaran kimse çatışmacılık,Çatışmacının işi devinimli,Devinimi olan devinimsiz,Devinimi olmayan devre dışı,Elektrik donanımındaki enerji akımının bir noktada kesilme durumu devre dışı kalmak,"konudan uzak düşmek, konuyla ilgilenememek" devre dışı tutmak (veya bırakmak),"konudan uzaklaştırmak, ilgilenmemesini sağlamak" süreletme,"Kısa vadeli bir devlet borcu yerine uzun vadeli bir borç oluşturulması, konsolidasyon" eş güdümlemek,"Belli bir amaca ulaşmak için türlü işler arasında bağlantı, ilişki, düzen ve uyum sağlamak" eş güdümleme,Eş güdümlemek işi geçer değer,"Bir malın veya hisse senedinin borsadaki değeri, kotasyon" kotasyon,Geçer değer kreatif,Yaratıcı kreditör,Krediaçan krediaçan,"Sağladığı bir kredi, mal veya hizmet karşılığında bir para ödenmesini veya bir yükümlülüğün yerine getirilmesini istemeye hakkı olan taraf, kreditör" suç bilimi,"Toplumsal bir olgu olarak suç ve suçluluğu inceleyen bilim, kriminoloji" saklı yazı,"Gizlilik taşıyan belge, kripto" kümülasyon,Kümelenme lansman,Tanıtım lifting,343 gerdirme ilişim,"İletişimi sağlayan dizgenin, teknik ağın birliği, link (II)" liposuction,343 yağ aldırma lipostructure,343 yağ ekletme yağ ekletme,Yağ aldırma işlemi sırasında alınan yağların yüzün belli bölgelerine yedirilmesi yoluyla yüze genç bir görünüm kazandırılması yağ aldırma,Yüksek vakum basıncıyla deri altı yağ dokusunun alınması kredibilite,Güvenilirlik yükler,Bilgisayara yükleme yapmak için kullanılan özel bir program loader,343 yükler imlek,"Bir kurum veya kuruluşun kendine seçtiği, bazı ticaret eşyası üzerine konulan, o eşyayı üreten veya satanı tanıtan resim, harf vb. özel işaret, logo" lokalize,"`Yerini ve niteliğini belirlemek, sınırlamak` anlamındaki lokalize etmek, `yeri ve niteliği belirlenmek, sınırlanmak` anlamındaki lokalize olmak birleşik fiillerinde geçen bir söz" iş bıraktırımı,"İşverenin işçileri topluca işten uzaklaştırma veya işten çıkarma kararı, lokavt" soğan yahnisi,"Malzemesi, et, soğan ve çeşitli baharatlar olan bir tür tencere yemeği" center,343 merkez duyurumluk,"Duyuruların üzerine yazıldığı veya yapıştırıldığı düz levha, duyuru tahtası, ilan panosu, ilan tahtası" kaz adımı,Dizi kırmaksızın ve ayağı sert bir biçimde yere basarak yürüme biçimi hanım iğnesi,Kadınların ince el işlerinde kullandıkları iğne hinoğluhinlik,Hinoğluhin olma durumu ikili averaj,İki takımın birbiri ile yaptıkları karşılaşmalar sonunda birbirlerine attıkları gol sayısına göre sağlanan üstünlük incik yahnisi,"İncik eti, yağ, soğan ve baharat kullanılarak hazırlanan bir tür tencere yemeği" korsaj,"Küçük, kısa korse" ipotekleme,İpoteklemek işi ipoteklemek,Tutuya bırakmak kabullenmişlik,Kabullenmiş olma durumu kader çizgisi,Alın yazısı kariyer,"Donanımı çok güvenli, polis veya asker taşıma aracı" kerterizlemek,Kerteriz almak kerterizleme,Kerterizlemek işi hasmane,Düşmanca şirketler birliği,"Uluslararası kuruluşların ve bazı hükûmetlerin iktisadi ve mali yardımları yürütmek üzere oluşturdukları geçici yardım kurulu, konsorsiyum" çevrilgenlik,"Paranın serbestçe dövize çevrilebilirliği, konvertibilite" içdenetir,"Güvenlik amacıyla bina girişlerinde bulunan, bedendeki veya çantaların içindeki silah, bıçak vb. tehlikeli eşyaların belirlenmesini sağlayan aygıt" çevrilgen,"Serbestçe dövize çevrilebilen (para), konvertibl" profilci,Profil boru yapan veya satan kimse pırpırlanma,Pırpırlanmak işi pırpırlanmak,Aralıklarla yanmak taşımalık,"Çeşitli eşyaları taşımak için uluslararası standartlara göre tahtadan veya metalden yapılmış büyük kasa, konteyner" sivil toplum,"Devletin denetimi altında olmayan, kararlarını bağımsız olarak vererek toplumsal etkinliklerde bulunan bireyler topluluğu" sanal sohbet,"Uluslararası iletişim ağ ortamlarını kullanarak çeşitli yazılımlar aracılığıyla kişilerle karşılıklı olarak yazılı, sesli veya görüntülü görüşme" şiir dinletisi,Müzik eşliğinde şiir okuma şöleni sıkma köfte,"Köftelik bulgur, yeşilsoğan, domates, un ve soğan kullanılarak hazırlanan bir tencere yemeği" simit kebabı,"Az yağlı kıyma, köftelik bulgur, soğan, sarımsak ve baharat kullanılarak hazırlanan karışıma köfte biçimi verildikten sonra şişte pişirilen bir kebap türü" sulu yemek,"Tencerede ve kendi suyu içerisinde pişirilen yemek türü, tencere yemeği" tencere yemeği,Sulu yemek subtropik,Sıcak bölgeye ait olan sürtünmesiz,Sürtünme olmadan sürtünmeli,Sürtünerek tam not,"`Değerlendirmede en yüksek dereceyi almak, üstün başarı göstermek` anlamlarındaki tam not almak ve `değerlendirmede en yüksek dereceyi vermek` anlamındaki tam not vermek deyimlerinde geçer" tandır çorbası,"Nohut, rendelenmiş patates ve bulgur karışımıyla hazırlanan bir çorba türü" yelken kulak,Yelken kulaklı yelken kulaklı,"Dış kulağı iri ve geniş olan, yelken kulak" yetmezlenme,Yetmezlenmek işi yetmezlenmek,Yeterli bulmamak yumru köfte,"Yağsız kıyma, köftelik bulgur, soğan, maydanoz ve baharat kullanılarak hazırlanan bir tür sulu yemek" atılganca,Atılgana yakışan ayak hatası,Hentbolda top sürerken veya taç atışında yanlış adım atmak beyaz bayrak,"Atletizm yarışlarında hakemlerce gösterilen, sporcunun kurallara uygun bir biçimde atladığını veya koştuğunu belirten kısa saplı bayrak" kırmızı bayrak,"Atletizm yarışlarında hakemlerce gösterilen, sporcunun kurallara uygun olmayan bir biçimde atladığını veya koştuğunu belirten kısa saplı bayrak" piyasa kurucu,"Piyasa oluşturan, alışveriş ortamını sağlayan kimse" market maker,343 piyasa kurucu doruk noktası,"Bir gelişmede gelinen en önemli, heyecanlı veya etkili durum" gündüz gösterimi,"Tiyatro, sinema, konser salonu vb.nde yapılan gösteri, matine" gece gösterimi,"Gece yapılan sinema veya tiyatro gösterisi, suare" eneze,"Cılız, zayıf, güçsüz" adli eczacılık,Eczacılık mesleği ve ilaçla tedavide karşılaşılan adli sorunlarla ilgili bilim dalı eczacı kalfası,"Serbest eczane veya kurum eczanelerinde eczacının gözetiminde işlere yardımcı olan kimse, eczacı teknisyeni" bold,343 koyu milenyum,Binyıl bakterikıran,"Canlıların vücudunda veya laboratuvar deneylerinde bakterileri fiziksel, kimyasal etkiyle öldüren (etken), bakterisit" başmüzakereci,Uluslararası birlikler içinde belli bir konuyu tartışmak ve çözüme ulaştırmak üzere ülkesini temsil etmeye yetkili kılınan devlet görevlisi meke,Su kıyılarındaki böcekleri yiyerek yaşayan yaban ördeği tümce bilgisi,Söz dizimi hâl eki,Durum eki sıralı tümce,Sıralı cümle basit tümce,Basit cümle kurallı tümce,Kurallı cümle birleşik tümce,Birleşik cümle devrik tümce,Devrik cümle girişik tümce,Girişik cümle addan türeme ad,"Ad kökünden yapım ekleriyle türetilen ad gövdesi, isimden türeme isim: Ev-cil, göz-cü-lük vb" ad tabanı,"Ad kök ve gövdelerinin çekim eki almamış durumu, isim tabanı" şahıs zamiri,Kişi zamiri özel isim,Özel ad kod ismi,Kod adı birleşik ad,"Birleşik kelime biçiminde belirli kurallar içinde kalıplaşmış ad, birleşik isim: Aslanağzı, başşehir, kaptıkaçtı, gecekondu, çuha çiçeği, duvar saati, fındık faresi, yer elması gibi" somut ad,"Beş duyudan biri veya birkaçı ile algılanan varlığın adı, somut isim: ev, deniz, ışık, ses gibi" soyut ad,"Düşünce yoluyla kabul edilen varlığın adı, soyut isim: Akıl, hayal, ülkü gibi" türemiş ad,"Yapım ekiyle türetilmiş ad, türemiş isim: süz-geç, baş-lık, doğ-um, dur-ak, geç-it gibi" zincirleme ad tamlaması,Bir ad tamlamasının ikinci bir ad tamlaması kurması tonlu,Yumuşak tonsuz,Sert ötümlü ünsüz,Yumuşak ünsüz titreşimli ünsüz,Yumuşak ünsüz sürekli ünsüz,Yumuşak ünsüz yumuşak ünsüz,"Ciğerlerden gelen havanın ses yolundaki sivrilmiş ve gerilmiş kapalı bir engele çarpmasıyla oluşan, titreşimli ses veren ünsüz, titreşimli ünsüz, sürekli ünsüz, ötümlü ünsüz, tonlu ünsüz, sedalı ünsüz: b, c, d, g, ğ, j, l, m, n, v, y, z" tonlu ünsüz,Yumuşak ünsüz sedalı ünsüz,Yumuşak ünsüz ötümsüz ünsüz,Sert ünsüz titreşimsiz ünsüz,Sert ünsüz süreksiz ünsüz,Patlayıcı ünsüz sert ünsüz,"Ciğerlerden gelen havanın ağız boşluğundaki tam kapalı veya yarı kapalı engellere çarpmasıyla oluşan, titreşimsiz ses veren ünsüz, titreşimsiz ünsüz, süreksiz ünsüz, tonsuz ünsüz, sedasız ünsüz, ötümsüz ünsüz: ç, f, h, k, p, s, ş, t" tonsuz ünsüz,Sert ünsüz sedasız ünsüz,Sert ünsüz yat limanı,"Küçük teknelerin ve yatların barınabilmeleri için özel bir mendirekle çevrilen veya bir liman içinde ayrılan deniz alanı, marina" serpme ağ,Serpme aynısı,"Ayırt edilemeyecek kadar benzerlik göstereni, benzeri, tıpkısı" hacker,343 bilgisayar korsanı bilgisayar korsanı,"Bilgisayar ve haberleşme teknolojileri konusundaki bilgisini gizli verilere ulaşmak, ağlar üzerinde yasal olmayan zarar verici işler yapmak için kullanan kimse" şişik,"Kabarık, şiş" gravimetre,Çekimölçer düzenti,"Bir şeyi, bir durumu olduğundan değişik göstermek amacıyla hazırlanan düzen, mizansen" düzentileme,"Yönetmenin oyuncuları oyuna uygun bir uyum içine sokması için yaptığı hazırlık, çalışma, mizansen" abuk,"Saçma (söz, kişi, davranış)" overlok,"Kumaş, halı, kilim vb.nin kenarına makine ile yapılan sıkı, zikzaklı dikiş" toplumcu,"Toplumculuktan yana olan kimse veya görüş, sosyalist" topsuz,Topu olmayan trafik canavarı,"Trafik kurallarını sürekli hiçe sayan, kendisinin ve başkalarının hayatını tehlikeye atan kimse" tümlük,Tüm olma durumu uzatma penaltısı,"Maç bitmek üzereyken taraflardan birince kazanılan ve atılması zorunlu olan ceza atışı, temdit penaltısı" kıymetiharbiye,"Geçerlilik, değer, önem" kitapçık,Küçük kitap kara talih,Kara yazı ölü top,Değerlendirilemeyen veya boşa giden pas ölümüne,Her türlü olumsuzluğu var gücüyle göze alarak öteki dünya,Ahiret sabunköpüğü,"Gelip geçici, önemsiz" sabunköpüğü gibi sönmek,gösterişli olmakla birlikte en hafif bir etki ile yok olmak sosyal sınıf,Sosyal tabaka talih oyunu,"Önceden ödeme yapılıp daha sonra şansa dayalı olarak para kazanılan piyango, loto, spor toto, at yarışı gibi oyunlar, şans oyunu" tam sırası,En uygun zamanı taş kafa,"Kafası sağlam, dayanıklı kimse" taş plak,Bakalitten imal edilen gramofon plağı kamyon faresi,Yük taşıyan kamyonlarda saklanıp fırsatını bulduğunda mal çalan kimse kenar atışı,Hentbolda oyun alanından çıkan topu kenar çizgisinden oyuna sokma atışı kıpışık,Yarı kapalı (göz) kırılma noktası,Bir olay veya gelişmenin ulaştığı en duyarlı an veya durum kofti,"Sahtekâr, dolandırıcı kimse" koftilik,Kofti olma durumu mahallevari,Mahalle yaşayışına uygun mavi çocuk,Mavihastalığa yakalanmış çocuk mavi yolcu,Mavi yolculuğa çıkan kimse mavi yolculuk,Güneybatı kıyılarımızda denizden koy koy dolaşılarak yapılan gezi mahallenin delisi,Hiç kimseden çekinip korkmadan düşündüğü her şeyi söyleyen kimse aile fotoğrafı,Aile bireylerinin bir arada bulunduğu fotoğraf mektepli kahvesi,Çok şekerli kahve mecburcu,Bazı iskambil oyunlarında oyuna kesin olarak katılması gereken kimse mecburculuk,Mecburcunun durumu medarımaişet,"Geçimi sağlayacak koşul, iş" medya grubu,"Bir merkeze, bir ortaklığa bağlı olan basın yayın organlarının tümü" mutluluk tablosu,"Başarılı, mutlu ve dost insanların bir aradaki görüntüsü" organ mafyası,Yasal olmayan yollarla organ sağlayıp satan kimse veya grup orman kanunu,Yasaların uygulanamaması sonucu oluşan durum orta katı kiraya vermek,gebe kalmak orta kat,İki kat arasında kalan kat ortalık yer,"Göz önünde olan, açıklık alan" tatlı kaçık,Tatlı bela tek vücut,Hep birlikte tek vücut olmak,birlikte hareket etmek teşrih masası,Otopsi yapılan özel masa telefon sapığı,Telefonla sürekli tacizde bulunan kimse temdit penaltısı,Uzatma penaltısı temkinlilik,Temkinli olma durumu teneke caz,Kötü çalan orkestra veya müzik topluluğu elektronik posta,"Bilgisayarlar veya bir ağ içindeki belli gönderim merkezleri arasında elektronik bilgi iletişimi, elmek, e-posta" tesadüf eseri,Rastlantı sonucu ihtiyaç molası,Uzun yolculuklarda dinlenme vb. ihtiyaçları karşılamak için yapılan duraklama ikinci baharı yaşamak,"ileri yaşlarda mutluluk, refah ve esenlik içinde bulunmak" ikinci bahar,İleri yaşlarda gelen mutluluk inatçı keçi,Çok inat eden kimse ince karın ağrısı,"Huzursuzluk, rahatsızlık veren iş, olay veya düşünce" insanlık suçu,İnsanlığa karşı işlenen kabahat intihar saldırısı,Kendini öldürmeye dayanan bireysel saldırı informel eğitim,Sargın eğitim informel,Biçimsel olmayan Ezine peyniri,"Koyun, keçi ve inek sütlerinin mevsimine göre belirli oranlarda karıştırılmasıyla elde edilen, erime ve dağılmayı engellemek için yapımında deniz tuzu kullanılan, tam yağlı, beyaz peynir" defne yağı,"Defnenin meyvesinden ve yapraklarından elde edilen, özellikle veteriner hekimlikte kullanılan, kokulu, acı lezzetli bir yağ türü" çiftlik kebabı,Soğan ve biberle kavrulan kuzu etinin çeşitli baharat karıştırılarak kendi suyunda pişirilmesiyle yapılan bir kebap türü çatı faresi,"Kırsal alanlarda yaygın olarak bulunan, kuyruğu hariç 15-30 santimetre boyunda, 80-300 gram ağırlığında, burnu sivri, kulak ve gözleri iri olan, kahverengi veya siyah tüylü bir tür fare" Japon eriği,"Yerleşim yerlerine uzak bölgelerde yetişen, 30 metre boyunda, derimsi yelpaze biçiminde yapraklı, süs amacıyla yetiştirilen, yapraklarını döken bir tür ağaç (Ginkgo biloba)" İstanbul lalesi,"16-18. yüzyıllar arasında İstanbul'da birçok çeşidi elde edilmiş, çiçeği badem biçiminde, hançer biçimli yapraklarının ucu tığ gibi ince ve sivri olan lalelere verilen genel ad, Osmanlı lalesi" Osmanlı lalesi,İstanbul lalesi Kafkas tavuğu,"Dünyada Kafkaslarda, Türkiye'de Doğu Karadeniz Bölgesi'nin ormanlık alanlarında yaşayan bir tür dağ horozu (Lyrurus mlokosiewiczi)" Japon balığı,"Sazangillerden, kaynağı Çin olan, serin sulardan hoşlanan, aslı gri yeşil renkte, ekmek dışında her şeyi yiyebilen, uzun ömürlü bir tür akvaryum ve havuz balığı (Cyprinus auratus)" gül böreği,"İçine peynir, kıyma veya patates konulan yufkanın suda ıslatıldıktan sonra gül biçimine getirilerek fırında pişirilmesiyle hazırlanan bir börek türü" tatlı badem,"Yağ bakımından zengin, albüminli maddeler, şekerler ve E vitamini içeren, içi şekercilikte, çikolata ve badem şurubu yapımında kullanılan lezzetli bir tür badem (Prunus dulcis)" tike kebabı,"Koyun eti ve kuyruk yağının kömürde pişirilmesiyle yapılan, üzerine baharatlardan oluşan sos dökülen bir kebap türü" Sultaniye üzümü,"Ege Bölgesi'nin verimsiz topraklarında üretilen, çekirdeksiz, hoş kokulu, kurutmalık bir tür üzüm" tarsusbeyazı,"Adana ve Mersin çevresinde üretilen, kalın kabuklu, beyaz renkli bir tür yerli üzüm" çekirdeksiz üzüm,"Ege Bölgesi'nin bağlarında sofralık olarak üretilen, ince kabuklu, beyaz renkli, taneleri küçük, kehribar sarısı renginde kurusu yapılan bir tür üzüm, yuvarlak çekirdeksiz" narince,"Tokat ve Amasya yöresinde şarap yapımı için üretilen, orta kalın kabuklu, beyaz renkli bir tür üzüm" kalecikkarası,"Orta Anadolu'da şarap yapımı için üretilen, kalın kabuklu, siyah renkli bir tür üzüm" öküzgözü,"Kaliteli, kendine özgü kokusu olan, şarap üretilen, orta kalın kabuklu, siyah renkli bir tür üzüm" sergikarası,"Gaziantep çevresinde genellikle şarap yapmak için üretilen, sofralık olarak da tüketilen, orta kalın kabuklu, siyah renkli, iri taneli bir tür üzüm" besni,"Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde genellikle kurutmalık olarak üretilen, sofralık olarak da tüketilen, ince kabuklu, beyaz renkli bir tür üzüm" yuvarlak çekirdeksiz,Çekirdeksiz üzüm Hamburg misketi,"Marmara ve Orta Anadolu'da sofralık ve kurutmalık olarak üretilen, orta kalın kabuklu, siyah renkli bir tür üzüm" atasarısı,"Ege ve Akdeniz bölgelerinde sofralık olarak üretilen, beyaz renkli, iri ve yuvarlak taneli bir tür üzüm" soya unu,"Soya fasulyesinin kavrulup öğütülmesiyle elde edilen, protein, demir, kalsiyum ve B vitamini açısından zengin bir un türü" soya sütü,Islatılıp pişirilen soya fasulyelerinin öğütülüp bastırılmasıyla elde edilen bir süt türü soğan kebabı,"Gaziantep ve Hakkâri yöresinde, başları kesilmiş soğan ve ceviz büyüklüğünde kıyma topaklarının tepsiye dizilip fırınlanmasıyla yapılan bir kebap türü" Makyavelist,Makyavelci Makyavelci,"Makyavelcilik yanlısı olan, Makyavelist" şapel,Küçük kilise yayla kebabı,Tereyağı ile kızartılmış pide parçalarının üzerine yoğurt konup karabiber ve tuz ile yoğrulmuş ve şişte kızartılmış köftenin üzerine fırında pişirilmiş kuzu budu parçaları konarak hazırlanan bir kebap kebabı rijit,"Sert, katı (davranış)" hermetik,Yalıtımlı yalıtımlı,"Hava, ısı, ses vb.ni geçirmeyen, hermetik" akvarist,Akvaryumcu Türklük bilimi,"Türk dili, tarihi, edebiyatı ve halk bilimi araştırmalarını konu edinen bilim dalı, Türklük bilgisi, Türkiyat, Türkoloji" acı haber,Genellikle felaket veya ölüm bildiren söz veya haber acı gerçek,İstenmediği hâlde karşılaşılan sıkıntılı durum açık ara,Aradaki farkı çok açarak açık kapı,`Herhangi bir konuda son ve kesin sözü söylemeyerek yeniden ele alınabilmesine veya değişik öneriler sunulmasına olanak tanımak` anlamındaki açık kapı bırakmak deyiminde geçen bir söz açık kapı hırsızı,"Her yere girip çıkan, her bulduğunu, gördüğünü alıp giden kimse" açık yol,"Liman giriş ve çıkışlarında teknelerin kullanabilecekleri, sancak ve iskele şamandıralarıyla işaretlenmiş serbest yol veya kanal" açılı kaplama,"Ahşap teknenin değişik yerlerinde kullanılan, özel biçimlerde kesilmiş kaplama parçası" açmaz düğümü,Bir halatın iki ucunu birbirinin üzerinden geçirerek açılmayacakları bir biçimde atılan düğüm adam başı,Adam başına adi ıskarmoz,"Teknenin küpeştesine takılan ve üzerine dolanan bir halat ile içinden sadece bir kürek geçebilen, birbirine yakın, iki ahşap çubuk" adi palanga,Bir tekli ve bir çiftli makaradan oluşan palanga ağır çekim,Film gösteriminde hız düşürerek yapılan iş islim kebabı,Beyaz veya kırmızı etin dilimlenmiş ve kızartılmış patlıcana bohça gibi sarılarak fırında pişirilmesiyle hazırlanan bir kebap türü yağmur taşı,Yada taşı yada taşı,"Birbirine sürtülünce yağmur yağacağına inanılan koyu yeşil renkli, genellikle yuvarlak, fındık büyüklüğünde bir taş, yağmur taşı" kaotik,Kargaşa içinde olan uzay bilimi,"Uzayı yöneten genel yasalar bilimi, evren bilimi, kozmoloji" farmakope,İlaç üretiminde kullanılan etkin ve yardımcı maddelerin nitel ve nicel çözümleme yöntemlerinin yer aldığı yasal ve bilimsel olarak uyulması gereken ulusal ve uluslararası kuralları ve yöntemleri içeren resmî kitap zararlılar,"Bitkilerin sağlıklı biçimde gelişmelerini engelleyen böcek, kurt vb. canlılara verilen genel ad" zararlıkıran,"Bitkilerin sağlıklı biçimde gelişmelerini engelleyen böcek, kurt vb. canlıları yok eden tarım ilacı" göstergeç,"Işının yeğinlik düzeyini algılayıp ölçen alet, monitör" monoblok,Tekgövde tekgövde,"Parçalara ayrılmayan, bütün olarak bulunan, monoblok" gündedün,Nostalji ucu kapalı,"Sonucu belli olan, seçenekleri bulunmayan" ucu açık,Sonucu belli olmayan ağız bağı yapmak,ağız bağı oluşturulduktan sonra kancaya bağlı herhangi bir halatın kayıp çıkmasını engellemek ağız bağı,Bir kancanın ağız bölümüne ince bir halatı birkaç kez sıkıca dolayarak oluşturulan çıkıntı ağız kuşağı,Ahşap bir teknede küpeştenin hemen altındaki teknenin tümü boyunca uzanan en üst kaplama Ağlama Duvarı,"Kudüs'te bulunan ve Yahudilerce kutsal sayılan, büyük tapınağın ayakta kalan batı duvarı" ağlama duvarı,"Dert, sıkıntı anlatılan kimse veya makam" ağlama duvarına dönmek,"herkesin şikâyetini, derdini dinler duruma gelmek" akışlı,Akışı olan akışsız,"Akıp gitmeyen, ilerlemeyen" bin çeşit,Bin türlü öğlenleri,Öğle vaktinde inovatif,Yenileşimci yenileşimci,"Değişen koşullara uyabilmek için toplumsal, kültürel ve yönetimsel ortamlarda yeni yöntemleri kullanmaya başlayan kimse, inovatif" metinler arasılık,Bütüncül bir yapıya kavuşturulması amacıyla bir edebî metnin dokusuna hem edebiyat alanından hem de başka alanlardan metin parçalarının katılması erteletim,"Resmî geciktirme, moratoryum" multivizyon,Çoklu gösterim çoklu gösterim,"Görsel veya işitsel iletişim araçlarını bir arada kullanarak herhangi bir konuyu daha yönlü tanıtma, multivizyon" ölüdoğa,"Konusu, cansız varlıklar veya nesneler olan resim, natürmort" navigatör,Yolbil yolbil,"Taşıtlarda belirlenen noktaya ulaşmak için yön bulmayı sağlayan aygıt, navigatör" yolbul,"Yol ve belirlenen yeri bulma işi, navigasyon" navigasyon,Yolbul türenti,"Söz türetmecilik, neolojizm" kemane balığı,"Kıyıların kumlu, çamurlu zeminlerinde yaşayan bir tür köpek balığı (Rhinobatos cemiculus)" engin gönüllü,Alçak gönüllü erken uyarı,Saldırıyı veya doğal felaketi başlangıç sırasında haber veren uyarı balsamik,İçinde balsam bulunan genelgeçerlik,Genelgeçer olma durumu eli mahkûm,Mecbur eli mahkûm olmak,mecbur durumda kalmak elimsende,Çocukların birbirine el değdirerek diğer arkadaşını ebe yapma amacıyla oynadıkları bir oyun can simidi,Cankurtaran simidi can simidi olmak,birinin kötü durumda kalmasını engellemek yeni dalga,Olaylarla sonuçları birbirine bağlarken daha özgür bir anlatım biçimini tercih eden sinema akımı düğümcük,"Ufak düğüm, nodül" nodül,Düğümcük karlanmaz,Dondurucu bölümünde karlanma ve buzlanma olmayan buzdolabı no-frost,343 karlanmaz aksuna,Basınçlanma epikriz,Çıkış özeti notebook,343 dizüstü nötralizasyon,Yansızlaştırma cep faresi,Yankesici cicibaba,Üvey baba cinsel sapık,Cinsellik açısından aykırı eğilimleri olan kimse cinsel sapıklık,Cinsel sapık olma durumu çemişlik,Çemiş olma durumu çemişlik etmek,"kaba davranmak, görgüsüzlük etmek" çulsuz çuvalsız,"Züğürt, işi ve parası olmayan" görev adamı,Verilen işi en ince ayrıntısına kadar harfi harfine yapan kimse antiserum,Bağışık serum çifte şans,Toto veya iddia oyununda karşılaşan iki takım için ikili tahminde bulunma işi bodoslama pervanesi,Bodoslama çenesine takılan pervane sihirkâr,Büyülü eyyam reisi,Eyyam ağası ekşimikli,Ekşimiği olan ekşimiksiz,Ekşimiği olmayan tepelemesine,Tepeleme isteşme,İsteşmek işi isteşmek,"Karşılıklı sevgi belirtileri göstermek, flört etmek" taş uykusu,Derin uyku hesap kamarası,"Geminin seyri, denetlenmesi, haritaların kullanılması ile ilgili her türlü hesabın ve çalışmanın yapıldığı, köprü üstü arkasında yer alan oda" tvistçi,Tvisti seven ve yapan kimse hikâyeli,Hikâyesi olan hikâyesiz,Hikâyesi olmayan ülkece,Ülke çapında sancak bağı,"Gemideki işaret flamalarını, sancakları salvolarına bağlamak için kullanılan ip" gemi müdürü,Geminin yolculuğa hazır hâle gelmesi için gerekli donanımları sağlayarak işleri düzenleyen kimse gemi çıkışı,Gerekli işlemler yapıldıktan sonra gemi limanı terk etmek gemi takımı,"Gerekli bütün işlerin yapılabilmesi için gemiye alınan her türlü araç, gereç" hâkim rüzgâr,"O an için geçerli olan şey, durum" bağımlı akım kaynağı,Devrenin başka bir yerindeki akım veya gerilimle denetlenen akım kaynağı basınç anahtarı,İçindeki gaz veya sıvının belirli bir basınç değerine ulaştığında değeçlerin konum değişiminin gerçekleştiği anahtar değeç,Değişik elektrik çevrimi veya araçları arasında bağlantı kurmaya yarayan ve bir elektromıknatısla uzaktan kumanda edilen çevrim kesici umutluluk,"Umutlu olma durumu, ümitlilik" özgürlüksüz,Özgürlüğü olmayan parti ocağı,Parti çalışmalarının yapıldığı en küçük birim umutsuzca,"Umutsuz bir biçimde, ümitsizce" basmayazı,Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerekçeye veya öneriye dayanak olmak üzere kitapçık olarak önceden basılmış olan belgeler defaatle,Defalarca pik,Değer bakımından yükselme pik yapmak,tavan yapmak etkinlik merkezi,"Konserlere, konferanslara elverişli dinleme salonu, oditoryum" asalaksavar,"Bir canlıda sürekli veya geçici yaşayarak ona zarar veren başka canlıyı yok eden, antiparazit" antiparazit,Asalaksavar varagelme,Varagelmek işi varagelmek,"Başlangıcından beri aynı biçimde sürmek, devam etmek" dışsallaşma,Dışsallaşmak işi dışsallaşmak,"Dışla ilgili, dışa ilişkin olmak" dirlikçi,Dirlik sahibi olan kimse olmazsa olmaz,Kesinlikle olması gereken misk otu,"İki çeneklilerden, 50-100 santimetre boyunda, sarımtırak renkli, şeker, uçucu yağ, A ve B vitaminleri içeren güzel kokulu bir bitki (Calamintha officinalis)" basın özeti,Belli bir tarihte çeşitli gazetelerde yer alan günün önemli haberlerinin bir başka basın kuruluşu tarafından hazırlanan özeti kuzu pıtrağı,Kızılyaprak koyun otu,Kızılyaprak fıtık otu,Kızılyaprak miskin hastalığı,Cüzzam pamuk şekeri,Pamuk helvası Muş lalesi,"Ağrı, Muş, Van ve çevresinde süs bitkisi olarak yetiştirilen bir tür lale (Tulipa sintenisii)" misket elması,"Ankara ve çevresinde yetiştirilen, Amasya elmasının daha küçük ve daha tatlı olanı" meyhane tavuğu,"Katı yağ ile kavrulmuş soğan, domates, pirinç karışımının haşlanmış tavuk budunun üzerine dökülüp fırında pişirilmesiyle hazırlanan bir yemek türü" lağım faresi,"Kuyruğu hariç 18-25 santimetre boyunda ve 200-600 gram ağırlığında, küt burunlu, kulağı ve gözü küçük, kaba tüyleri kahverengi siyah, karın bölgesi gri beyaz arası bir renkte olan, daha çok kanalizasyon sisteminde, binaların bodrum veya alt katlarında yaşayan bir tür fare" manuka yağı,"Yeni Zelanda ve Avustralya'nın doğu ve batı bölgelerinde bulunan, gri yeşil kabuklu, 8 metre uzunluğunda, beyaz yaprakları ince noktalı, pembe veya kırmızı çiçekli ince manuka ağacından elde edilen, antibakteriyel etkisinden dolayı sivilce, siğil, akne, açık yara ve yanıkların tedavisinde kullanılan bir yağ türü" kazan kebabı,"Verevine doğranmış patlıcanların arasına köfte konularak salçalı suda, kısık ateşte pişirilmesiyle hazırlanan bir kebap türü" tekmelik,"Oyunlarda tekmelerden korunmak için diz kapağı ile bilek arasında kalan bacak bölümünün ön yüzüne takılan, plastik vb. sert maddeden yapılmış koruyucu" şef garson,"Garsonların başı, başgarson, metrdotel" şef garsonluk,"Şef garsonun işi, başgarsonluk" işlemezlik,"Makinenin çalışmadan, işlemeden durması" afyon sakızı,"Haşhaş kapsülü çizildiğinde sızan, süte benzeyen, havayla temas ettiğinde yavaş yavaş koyu kahverengi bir renk alan sıvı" alabalık yağı,"Zeytinyağında kaynatılan alabalığın bekletilip çürütülmesiyle elde edilen, romatizma ve bel ağrılarının iyileştirilmesinde yararlı olan bir yağ" Amasya elması,"Bir yüzü kırmızı diğer yüzü ise sarı yeşilimsi bir renk taşıyan, ince kabuklu, hoş kokulu, uzun süre saklanabilen bir tür elma" kabak elması,Amasya elmasının daha iri ve aşılı olanı balon balığı,"Güneydoğu Asya'nın sıcak denizlerinde yaşayan, fazla ışıkla karşılaşınca gözünün saydam tabakasının kenarlarında yer alan boya hücreleri, sarı renkli bir boya yaparak gelen ışığın şiddetini azaltan perde oluşturan bir tür balık (Lagocephalus suezensis)" biftek mantarı,"Çınar ve kestane ormanlarında oldukça sık rastlanan, genellikle canlı ve çürümüş ağaçlarda yetişen, biçimi çiğ eti andıran, kesildiğinde kırmızı bir sıvı çıkaran, tadı ekşimsi bir tür mantar" aile ismi,Soyadı soy ismi,Soyadı ofans,Atak (II) ofansif,Atağa dayalı kıyı bankacılığı,"Bir ülkede vergi mevzuatı, kambiyo sınırlamaları dışında faaliyetini sürdüren bankacılık" off-shore,343 kıyı bankacılığı taksi dolmuş,Dolmuş tarzında çalışan taksi kaporta kafesi,Kaportadaki camları kırılmadan korumak için cam üzerine tutturulan metal çubuklar kapaklı valf,"Emme ile açılan, ağırlık ile kapanan valf" kamaracı,Savaş gemilerinde kamara hizmeti yapan görevli er kalafatlı,Kalafatı olan kablo gemisi,"Deniz altına telefon, telgraf ve elektrik kabloları döşeyen gemi" kaba tekne,"Denizde seyretmeye, sefere uygun olmayan tekne" akıllara şifa,Akla zarar çocuk lafı,Çocukça söylenen basit söz konstrüktif,Yapısal aydıncık,Kendini aydın sanan kimse çocuk edebiyatı,"Çocukların hayatı kavramasına yardımcı olacak, hayal gücünü geliştirici, okuma sevgisini aşılayan, eğitici bir edebiyat türü, çocuk yazını" çocuk yazını,Çocuk edebiyatı arazi yarışı,Her türlü arazi koşulunda özel motorlu araçlarla yapılan yarış off-road,343 arazi yarışı düz baskıcı,Düz baskı yapan kimse düz baskıcılık,Düz baskıcının yaptığı iş ofsetçilik,Ofset işi evlilik sözleşmesi,"Boşanma durumunda, evlenmeden önce edinilen malların tarafların kendisine ait olduğunu, evlilikten sonra edinilen malların ise karı kocaya eşit olarak paylaştırılması gerektiğini içeren sözleşme" ikiz ünlü,"Çeşitli ses olayları sonunda söyleyişte yan yana gelen iki ünlü, ikili ünlü, diftong" üçüz ünlü,"Bazı dillerde bir hecede yan yana gelen üç ünlü, triftong" başmekân,"Asıl yer, en önemli yer" harp gemisi,Savaş gemisi çifte demir,"Geminin sert, fırtınalı havada demir atma konumunda çevreye zarar vermemesi, rüzgâr ve akıntı yüzünden geniş bir alanda çok yer kaplamaması için baştaki her iki göz demirini atma" çıkarma yeri,Çıkarma hareketinin daha kolay yapılacağı en uygun bölge veya kıyı savlo,"Sancak çekmekte, işaret kaldırmakta kullanılan bir veya bir buçuk burgata ölçüsündeki ince halat" savaş sebebi,Ülkeler arasında savaş ilanına yol açan olay veya konu yanıt hakkı,Cevap hakkı yanıt hakkı doğmak,cevap hakkı doğmak sıcacıklık,Sıcacık olma durumu bağışlamasız,Bağışlaması olmayan bağışlamalı,Bağışlaması olan pornocu,Porno ile uğraşan (kimse) pornoculuk,Pornocunun işi evlilik akdi,Nikâh baş bodoslaması,Gemi omurgasının baş tarafta yükselmesi ile oluşan eğik veya dikey bölüm dizi eylem,"Elde edilecek sonuç için alınan önlem ve yürütülen işlemlerin bütünü, operasyon" hafta tatili,Kanuna göre haftanın tatil olması gereken günü patpat,Küçük yerleşim yerlerinde az miktarda yükleri taşımak amacıyla pancar sulama motoru kullanılarak yapılan taşıt bu takdirde,"Bu durumda, böyle olunca" şu takdirde,"Şu durumda, şöyle olunca" o takdirde,"O durumda, öyle olunca" nesne öbeği,Nesne grubu yüklem öbeği,Yüklem grubu gazebo,Görüş sahası geniş olan balkon ayaklı gazete,Olaylardan herkesten önce haberi olup yayan kimse alamanata,Alamana dökme yük,"Bir çuval, sandık, kap veya ambalaj içinde bulunmayan mal, dökme" dökme yük gemisi,Özellikle dökme yük taşımak amacıyla yapılmış tekne ipek baskı,Fotoğrafın ipek kumaş üzerine yansıtılması ve mürekkeple kâğıda bastırılması yöntemi din baronu,Dinî duyguları kendi çıkarı için sömürüp zenginleşen kimse şizoit,"Bozuk, çarpık" yadırgı,Yabancı cin damarı,İnsanın sinirlilik durumu sözcüklü,Sözcüğü olan sözcüksüz,Sözcüğü olmayan karı kız milleti,Toplumun dişi cinsinden olanları erkek milleti,Toplumun erkek cinsinden olanları garibancık,Kimsesiz ve zavallılara sevgiyle yaklaşıldığını belirten bir söz yaşam öyküsel,Öz geçmişle ilgili coşum,Coşma işi coşumcu,Coşan kimse olaycık,"Küçük, önemsiz olay" aile matinesi,"Tiyatro, sinema vb. eğlence yerlerinin sadece kadın ve çocuklar için düzenledikleri gösteri" aklı kıt,"Budala, saf" allameicihan,Çok bilgili allameicihan olmak,çok bilgili olmak atom karınca,Hızlı ve çok çalışkan kimse uğrun uğrun,Gizli olarak boylam ölçeği,Deniz haritalarında boylamı bulmak için belirtilen ölçek boylam yıldızı,"Boylamın bulunmasında kullanılan, konumu tam olarak belirlenmiş yıldız" boyunduruk yeke,Dümen başına geçirilen özel biçimli tahta parçası bölme perdesi,Teknedeki bölmeleri enine ve boyuna birbirinden ayıran su geçirmez perde buz kayığı,"Donmuş deniz, göl veya akarsularda seyredebilen kızaklı ve yelkenli tekne" buz demiri,Tekneyi bağlamak için buz çatlağı arasına takılan tek sivri uçlu demir buz ışığı,"Buz dağı görünmeden önce buzlu bölgeden gelen ve ufka yayılan ışık, buz serabı" buz serabı,Buz ışığı buz sisi,Buzlu duman buzlu duman,"Kutuplarda düşük ısı, yüksek nem ve sakin havada deniz üzerinde oluşan donmuş sis, buz sisi" burçlar ışığı,"Güneş doğmadan önce veya battıktan hemen sonra Zodyak boyunca görülen sönük, uzun ve ince ışık" eczacı teknisyeni,Eczacı kalfası başeczacı,Sağlık kuruluşlarında eczacılık hizmetlerinin yürütülmesinden sorumlu kişi serbest eczacı,Eczacılık mesleğini sahibi olduğu eczanede yürüten kimse eczacı mesul müdürü,Geçici süre için yasal olarak bir serbest eczacının sorumluluğunu üstlenen kimse kamu eczacısı,Resmî bir kurum veya kuruluşta eczacılık görevini yapan kimse trekking,343 doğa yürüyüşü yoğuşma,Yoğuşmak işi yoğuşmalı,Su buharının yoğunlaşmasıyla oluşan suyun yeniden kullanılmasını sağlayan (kombi vb.) opsiyonel,İsteğe bağlı bekletme süresi,"Vapur, uçak vb.nde önceden ödeme yapmadan belli bir tarih için yer ayırtma, opsiyon" ek süre,"Bir alışverişin karara bağlanması için genellikle satıcının alıcıya tanıdığı süre, opsiyon" ek gün,"Bankacılıkta borç senetlerinin, bankalara ödenmesi için vade tarihinden başlayarak tanınan iki gün, opsiyon" uyumlanma,"Uyumlanmak işi, oryantasyon" uyumlanmak,Uyumlu hâle gelmek çok ortaklılık,Çok ortaklı olma durumu deneştirme,Bağıntı özişler,"Endüstride, yönetimde ve bilimsel işlerde insan aracılığı olmadan işlerin otomatik olarak yapılması, öz devim, otomasyon" yetkilendirim,"Yetkilendirme işi, otorizasyon" otorizasyon,Yetkilendirim geçmişseverlik,Nostalji yapı yeri,Şantiye demci,Sarhoş nükleer tıp,Hastalıkların teşhisinde ve tedavisinde radyoaktif maddelerin kullanımını konu alan bilim dalı enflamasyon,Yangı hazır mama,"Anne sütüne yakın özellikler içeren, fabrikasyon besin" ağırlık yitimi,"Her tür ticari malda kuruma, dökülme, bozulma vb. sebeplerle eksilme, fire" kesin fiyat,"Değişmez olarak tespit edilmiş, pazarlık edilmeyen fiyat, maktu fiyat" anestezi bilimi,"Uyuşturucu bir ilaçla vücudun bütününde veya belirli bir bölgesinde duyuların yok edilmesi sonucu hastanın zarara uğramadan yaşamasını sağlayan ve cerrahi müdahalenin yapılabilme koşullarını inceleyen bilim dalı, anesteziyoloji" yağ uru,"Yağ dokusunun, bulunduğu yerde büyümesiyle oluşan zararsız ur, lipom" laminant,Yapay reçine çözeltisi emdirilmiş kâğıtların üst üste konularak sıcak preslerde basınç altında sıkıştırılması ile elde edilen kaplama ve döşeme malzemesi bocce,İri metal güllelerle oynanan kuka pasçı,"Voleybolda öbür oyuncuların vurması için topu, ağın üzerine yükselten oyuncu, pasör" kırkyama,"Kumaş artıklarını birleştirerek örtü, yorgan yüzü vb.ni yapma işi" peeling,343 soyum soyum,Üst derinin özel işlemlerle soyulması pentür,Boyama sabırsızca,Sabırsız bir biçimde idrar kesesi,İdrar torbası idrar yolu,İdrar torbaları ve siyeğin ortak adı ayırt,Fark ayırt etmek,"Birkaç şeyi birbirinden ayıran niteliği anlamak, tefrik etmek, temyiz etmek" akıldan yoksun,Aklını gereği gibi kullanamayan ayrısı gayrısı olmamak,"birbirinden hiçbir şey esirgemeyecek durumda olmak, samimi olmak" ayrı gayrı,İnsan ilişkilerindeki resmiyet parmak alfabesi,İşitme engellilerce kullanılmak üzere her harf için parmakların değişik durum alması ile oluşturulan alfabe işaret dili,İşitme engellilerin kendi aralarında iletişim kurarken el ve yüz hareketlerini kullanarak oluşturdukları görsel dil rahim içi araç,Uzun süreli doğum kontrolü sağlayan araç beşik ölümü,"Sıklıkla 1-6 ay arasındaki sağlıklı bebeklerde görülen, otopsi yapılmasına karşın ölüm sebebinin aydınlatılamadığı, beklenmedik bebek kaybı" sargaç,Korse tansiyon aleti,Ölçümün yapıldığı andaki kan basıncı değerlerini gösteren alet dü,İki se,Üç lutiye,Çalgı onaran veya yapıp satan kimse can suyu,Yeni dikilen fide veya fidanlara verilen az miktardaki ilk su orkestra çukuru,"Opera vb. müzikli gösterilerde izleyenlerin sahneyi görmesini engellemeyecek biçimde en öndeki koltuk sırası ile sahne arasında bulunan, orkestranın yer aldığı boşluk" canlı bomba,Üzerindeki patlayıcı maddeleri suikast yapmak amacıyla patlatarak kullanan kimse falçatasız,Falçatası olmayan samimiyetle,"Karşısındakine güvenerek, kendine yakın bularak" sükûnetle,Metin bir biçimde Şimalli,Kuzeyli tek yön,Araçlara gitmeleri için sadece bir istikamette izin verilen yol günlüğüne,Bir gün için haftalığına,Bir hafta için aylığına,Bir ay için anahtar sözcük,Anahtar kelime tiz ses,İnce ses girift tezyinat,Girişik bezeme gömme ayak,Yarım ayak ayak atışı,Oyuncu çocukların iki takıma ayrılmasını sağlama amacıyla iki kaptan çocuğun ayaklarını boylamasına veya enlemesine karşılıklı yere koyarak eş seçmeleri acımasızcasına,Acımasızca ahlaksızcasına,Ahlaksızca akıllıcasına,Akıllıca amansızcasına,Amansızca arsızcasına,Arsızca aslancasına,Aslanca barbarcasına,Barbarca canavarcasına,Canavarca fedakârcasına,Fedakârca fütursuzcasına,Fütursuzca gaddarcasına,Gaddarca düşmancasına,Düşmanca haksızcasına,Haksızca hayâsızcasına,Hayâsızca hayvancasına,Hayvanca hınzırcasına,Hınzırca hunharcasına,Hunharca insafsızcasına,İnsafsızca insancasına,İnsanca kadıncasına,Kadınca kahramancasına,Kahramanca kibarcasına,Kibarca kurnazcasına,Kurnazca masumcasına,Masumca mecnuncasına,Mecnunca namussuzcasına,Namussuzca pervasızcasına,Pervasızca riyakârcasına,Riyakârca şaşkıncasına,Şaşkınca şeytancasına,Şeytanca umursamazcasına,Umursamazca ustacasına,Ustaca utanmazcasına,Utanmazca vicdansızcasına,Vicdansızca akılsızcasına,Akılsızca acemicesine,Acemice askercesine,Askerce bencilcesine,Bencilce böncesine,Bönce cahilcesine,Cahilce canicesine,Canice derbedercesine,Derbederce efendicesine,Efendice haincesine,Haince merhametsizcesine,Merhametsizce nankörcesine,Nankörce özgürcesine,Özgürce rezilcesine,Rezilce sersemcesine,Sersemce sessizcesine,Sessizce tembelcesine,Tembelce vahşicesine,Vahşice zalimcesine,Acımasızca çaresizcesine,Çaresizce altın rengi,"Altın sarısı, dore" demir rengi,Gri fındık rengi,Fındıkkabuğu erguvan rengi,"Eflatunla kırmızı arası renk, erguvani" fıstık rengi,Sarıya çalan açık yeşil renk filiz rengi,"Asma filizinin rengi, açık yeşil renk, filizi" kimyon rengi,"Kahverengiye çalan yeşil renk, kimyoni" leylak rengi,"Leylak çiçeğinin rengi, leylaki" limon rengi,"Yeşile çalan açık sarı, limoni" nohut rengi,"Kirli veya donuk sarı renk, nohudi" sincap rengi,"Kahverengi ile kurşun rengi arasında olan renk, sincabi" tarçın rengi,"Sarı ile kahverengi arası bir renk, tarçıni" dışkılamak,Dışkıyı dışarı atmak dizileme,Dizilemek işi ruh hastalığı,Akıl hastalığı akıl hastalığı,"Düşünme, anlama, kavrama, karar verme, önlem alma vb. yeteneklerdeki eksiklik, ruh hastalığı" ruhsal gerilim,"Ameliyat şoku, travma, soğuk, coşku vb. etkenlerin organizmada oluşturduğu bozuklukların tümü, stres" kopya film,Pozitif film pitsikato,Yaylı sazlarda tellerin parmak çekişleriyle seslendirilmesi Malezyaca,Malezya halkının kullandığı dil Filipince,Filipin adaları halkının kullandığı dil lime lime,Parça parça lime lime olmak,parçalanmak lime lime etmek,parçalamak nişasta şekeri,"Patates, mısır vb. nişastalı tarım ürünlerinden elde edilen şeker, dekstroz" giyim gösterisi,Defile pul koleksiyoncusu,Pulcu pul koleksiyonculuğu,Pulculuk İskoçya ipliği,"İnce ve sağlam pamuk ipliği, fildekoz" sağlık havuzu,"İçindeki suyun birtakım düzeneklerle titreştirildiği özel havuz, jakuzi" iç etek,"Kadınların giysi altına giydikleri etek, jüpon" patlak gözlü,Patlak göz boğa güreşçisi,"Boğa güreşi yapan kimse, matador, toreador, torero" Hitlercilik,Nazizim kef,"Kaynayan pekmezin, pişen etin üstünde oluşan köpük" ruhsal çözümleme,"Freud'un geliştirdiği, insanın uyumlu veya uyumsuz davranışlarının kaynağı sayılan, bilinçaltı çatışma ve güdüleri araştırıp bilince çıkararak davranış sorunlarını çözme yöntemi, psikanaliz" simgeleştirilme,"Simgeleştirilmek işi, sembolleştirilme" simgeleştirilmek,"Simgeleştirme işine konu olmak, sembolleştirilmek" at bakıcısı,"Ata bakan, tımar eden kimse, seyis" çift yumurta ikizi,İki ayrı yumurtada döllenen ikizler çekmen,Vantuz açıklattırma,Açıklattırmak işi açıklattırmak,Açıklatma işini yaptırmak aklatma,Aklatmak işi aklatmak,Aklama işini yaptırmak algılattırma,Algılattırmak işi algılattırmak,Algılatma işini yaptırmak araştırtma,Araştırtmak işi araştırtmak,Araştırma işini yaptırmak arattırma,Arattırmak işi arattırmak,Aratma işini yaptırmak artırtma,Artırtmak işi artırtmak,Artırma işini yaptırmak arttırtma,Arttırtmak işi arttırtmak,Arttırma işini yaptırmak atlattırma,Atlattırmak işi atlattırmak,Atlatma işini yaptırmak attırtma,Attırtmak işi attırtmak,Attırma işini yaptırmak Avrupalılaştırma,Avrupalılaştırmak durumu Avrupalılaştırmak,Avrupalılaşmasını sağlamak azalttırma,Azalttırmak işi azalttırmak,Azaltma işini yaptırmak azıttırma,Azıttırmak işi azıttırmak,Azıtma işin yaptırmak azlettirme,Azlettirmek işi azlettirmek,Azletme işini yaptırmak bağırttırma,Bağırttırmak işi bağırttırmak,Bağırtma işini yaptırmak bağlattırma,Bağlattırmak işi bağlattırmak,Bağlatma işini yaptırmak bahşettirme,Bahşettirmek işi bahşettirmek,Bahşetme işini yaptırmak baktırtma,Baktırtmak işi baktırtmak,Baktırma işini yaptırmak banlatma,Banlatmak işi banlatmak,Banlama işini yaptırmak banlattırma,Banlattırmak işi banlattırmak,Banlatma işini yaptırmak bastırtma,Bastırtmak işi bastırtmak,Bastırma işini yaptırmak başartma,Başartmak işi başartmak,Başarma işini yaptırmak başkaldırtma,Başkaldırtmak işi başkaldırtmak,Başkaldırma işini yaptırmak başlattırma,Başlattırmak işi başlattırmak,Başlatma işini yaptırmak batırtma,Batırtmak işi batırtmak,Batırma işini yaptırmak becertme,Becertmek işi becertmek,Becerme işini yaptırmak beğendirtme,Beğendirtmek işi beğendirtmek,Beğendirme işini yaptırmak belgeletme,Belgeletmek işi belgeletmek,Belgeleme işini yaptırmak belirletme,Belirletmek işi belirletmek,Belirleme işini yaptırmak bellettirme,Bellettirmek işi bellettirmek,Belletme işini yaptırmak benimsettirme,Benimsettirmek işi benimsettirmek,Benimsetme işini yaptırmak bereketlendirme,Bereketlendirmek işi bereketlendirmek,Bereketlenme işini yaptırmak betonlaştırma,Betonlaştırmak işi betonlaştırmak,Betonlaşma işini yaptırmak beyazlaştırma,Beyazlaştırmak işi beyazlaştırmak,Beyazlaşmasına yol açmak bezletme,Bezletmek işi bezletmek,Bezleme işini yaptırmak bıraktırtma,Bıraktırtmak işi bıraktırtmak,Bıraktırma işini yaptırmak bildirtme,Bildirtmek işi bildirtmek,Bildirme işini yaptırmak bitirtme,Bitirtmek işi bitirtmek,Bitirme işini yaptırmak boşlatma,Boşlatmak işi boşlatmak,Boşlama işini yaptırmak boyattırma,Boyattırmak işi boyattırmak,Boyatma işini yaptırmak bozartma,Bozartmak işi bozartmak,Bozarma işini yaptırmak bozuşturma,Bozuşturmak işi bozuşturmak,Bozuşma işini yaptırmak bronzlaştırma,Bronzlaştırmak işi bronzlaştırmak,Bronzlaşmasına yol açmak budaklandırma,Budaklandırmak işi budaklandırmak,Budaklanmasını sağlamak büründürme,Büründürmek işi büründürmek,Bürünme işini yaptırmak büyüttürme,Büyüttürmek işi büyüttürmek,Büyütme işini yaptırmak canavarlaştırma,Canavarlaştırmak durumu canavarlaştırmak,Canavar durumuna getirmek cemaatleştirme,Cemaatleştirmek işi cemaatleştirmek,Cemaatleşme durumuna getirmek cisimleştirme,Cisimleştirmek işi cisimleştirmek,Cisimleşme işini yaptırmak cüretlendirme,Cüretlendirmek işi cüretlendirmek,Cüretlenme işini yaptırmak çalıştırtma,Çalıştırtmak işi çalıştırtmak,Çalıştırma işini yaptırmak çaprazlaştırma,Çaprazlaştırmak işi çaprazlaştırmak,Çaprazlaşmasına yol açmak çekindirme,Çekindirmek işi çekindirmek,Çekinme işini yaptırmak çektirtme,Çektirtmek işi çektirtmek,Çektirme işini yaptırmak çeliştirme,Çeliştirmek işi çeliştirmek,Çelişme işini yaptırmak çevirttirme,Çevirttirmek işi çevirttirmek,Çevirtme işini yaptırma çıkarttırma,Çıkarttırmak işi çıkarttırmak,Çıkartma işini yaptırmak çoğalttırma,Çoğalttırmak işi çoğalttırmak,Çoğaltma işini yaptırmak çöktürtme,Çöktürtmek işi çöktürtmek,Çöktürme işini yaptırmak çözüştürme,Çözüştürmek işi çözüştürmek,Çözüşme işini yaptırmak dağıttırma,Dağıttırmak işi dağıttırmak,Dağıtma işini yaptırmak daralttırma,Daralttırmak işi daralttırmak,Daraltma işini yaptırmak deldirtme,Deldirtmek işi deldirtmek,Deldirme işini yaptırmak delilendirme,Delilendirmek işi delilendirmek,Delilenme işini yaptırmak denetlettirme,Denetlettirmek işi denetlettirmek,Denetletme işini yaptırmak denettirme,Denettirmek işi denettirmek,Denetme işini yaptırmak deriştirme,Deriştirmek işi deriştirmek,Derişme işini yaptırmak derlendirme,Derlendirmek işi derlendirmek,Derlenme işini yaptırmak dışlaştırtma,Dışlaştırtmak işi dışlaştırtmak,Dışlaştırma işini yaptırmak diletme,Diletmek işi diletmek,Dilenme işini yaptırmak dindirtme,Dindirtmek işi dindirtmek,Dindirme işini yaptırmak dokundurtma,Dokundurtmak işi dokundurtmak,Dokundurma işini yaptırmak dolgunlaştırma,Dolgunlaştırmak işi dolgunlaştırmak,Dolgunlaşma işini yaptırmak döktürtme,Döktürtmek işi döktürtmek,Döktürme işini yaptırmak döllendirme,Döllendirmek işi döllendirmek,Döllenme işini yaptırmak döndürtme,Döndürtmek işi döndürtmek,Döndürme işini yaptırmak duraksatma,Duraksatmak işi duraksatmak,Duraksama işini yaptırmak duralatma,Duralatmak işi duralatmak,Duralama işini yaptırmak durulaştırma,Durulaştırmak işi durulaştırmak,Durulaşma işini yaptırmak duyurtma,Duyurtmak işi duyurtmak,Duyurma işini yaptırmak düşmanlaştırma,Düşmanlaştırmak işi düşmanlaştırmak,Düşmanlaşmasına yol açmak düşürttürme,Düşürttürmek işi düşürttürmek,Düşürtme işini yaptırmak düzdürme,Düzdürmek işi düzdürmek,Düzme işini yaptırmak düzelttirme,Düzelttirmek işi düzelttirmek,Düzeltme işini yaptırmak düzenletme,Düzenletmek işi düzenletmek,Düzenleme işini yaptırmak düzenlettirme,Düzenlettirmek işi düzenlettirmek,Düzenletme işini yaptırmak düzleştirme,Düzleştirmek işi düzleştirmek,Düzleşme işini yaptırmak edeplendirme,Edeplendirmek işi edeplendirmek,Edeplenme işini yaptırmak edilgenleştirtme,Edilgenleştirtmek işi edilgenleştirtmek,Edilgenleştirme işini yaptırmak edindirmek,Edinme işini yaptırmak edindirme,Edindirmek işi eğdirtme,Eğdirtmek işi eğdirtmek,Eğdirme işini yaptırmak eklemlendirme,Eklemlendirmek işi eklemlendirmek,Eklemlenme işini yaptırmak ellettirme,Ellettirmek işi ellettirmek,Elletme işini yaptırmak endişelendirme,Endişelendirmek işi endişelendirmek,Endişelenme işini yaptırmak erkekleştirme,Erkekleştirmek işi erkekleştirmek,Erkekleşme işini yaptırmak ertelettirme,Ertelettirmek işi ertelettirmek,Erteletme işini yaptırmak esinlendirme,Esinlendirmek işi esinlendirmek,Esinlenme işini yaptırmak etkileştirme,Etkileştirmek işi etkileştirmek,Etkileşme işini yaptırmak ettirtme,Ettirtmek işi ettirtmek,Ettirme işini yaptırmak faturalandırma,Faturalandırmak işi faturalandırmak,Faturalama işini yaptırmak fazlalaştırma,Çoğaltma fazlalaştırmak,Çoğaltmak fethettirme,Fethettirmek işi fethettirmek,Fethetme işini yaptırmak feyizlendirme,Feyizlendirmek işi feyizlendirmek,Feyizlenme işini yaptırmak filizlendirme,Filizlendirmek işi filizlendirmek,Filizlenme işini yaptırmak formatlatma,Formatlatmak işi formatlatmak,Formatlama işini yaptırmak gayretlendirme,Gayretlendirmek işi gayretlendirmek,Gayretlenme işini yaptırmak geğirtme,Geğirtmek işi geğirtmek,Geğirme işini yaptırmak genişlettirme,Genişlettirmek işi genişlettirmek,Genişletme işini yaptırmak getirttirme,Getirttirmek işi getirttirmek,Getirtme işini yaptırmak girdirme,Girdirmek işi girdirmek,Girme işini yaptırmak gruplaştırma,Gruplaştırmak işi gruplaştırmak,Gruplaşmasına yol açmak gururlandırma,Gururlandırmak işi gururlandırmak,"Gururlanmasına yol açmak, gururlanmasını sağlamak" güldürtme,Güldürtmek işi güldürtmek,Gülmesine yol açmak güncelletme,Güncelletmek işi güncelletmek,Güncelleme işini yaptırmak güneşlendirme,Güneşlendirmek işi güneşlendirmek,Güneşlenmesini sağlamak güvendirme,Güvendirmek işi güvendirmek,Güvenmesini sağlamak haberleştirme,Haberleştirmek işi haberleştirmek,Haberleşme işini yaptırmak hallettirme,Hallettirmek işi hallettirmek,Halletmesini sağlamak hazırlattırma,Hazırlattırmak işi hazırlattırmak,Hazırlatmasını sağlamak hislendirme,Hislendirmek işi hislendirmek,Hislenmesine yol açmak hissettirtme,Hissettirtmek işi hissettirtmek,Hissettirmesine sebep olmak hoşlandırma,Hoşlandırmak işi hoşlandırmak,Hoşlanmasına yol açmak iktidarsızlaştırma,İktidarsızlaştırmak işi iktidarsızlaştırmak,İktidarsızlaşmasına yol açmak ilkeleştirme,İlkeleştirmek işi ilkeleştirmek,İlke durumuna getirmek imkânsızlaştırma,İmkânsızlaştırmak işi imkânsızlaştırmak,"Îmkânsız duruma getirmek, olanaksızlaştırmak" incelettirme,İncelettirmek işi incelettirmek,İnceletmesini sağlamak irileştirme,İrileştirmek işi irileştirmek,İrileşmesine yol açmak istettirme,İstettirmek işi istettirmek,İstetmesini sağlamak işlettirme,İşlettirmek işi işlettirmek,İşletmesini sağlamak itibarsızlaştırma,İtibarsızlaştırmak işi itibarsızlaştırmak,İtibarsız duruma getirmek izlettirme,İzlettirmek işi izlettirmek,İzletmesini sağlamak kabullendirme,Kabullendirmek işi kabullendirmek,Kabullenmesini sağlamak kaçındırma,Kaçındırmak işi kaçındırmak,Kaçınmasına yol açmak kadınlaştırma,Kadınlaştırmak işi kadınlaştırmak,Kadınlaşmasına yol açmak kadrolaştırma,Kadrolaştırmak işi kadrolaştırmak,Kadrolaşmasını sağlamak kahramanlaştırma,Kahramanlaştırmak işi kahramanlaştırmak,Kahramanlaşma işini yaptırmak kaktırma,Kaktırmak işi kaktırmak,Kakma işini yaptırmak kalabalıklaştırma,Kalabalıklaştırmak işi kalabalıklaştırmak,Kalabalıklaşma işini yaptırmak kalınlaştırtma,Kalınlaştırtmak işi kalınlaştırtmak,Kalınlaştırma işini yaptırmak kalıplaştırma,Kalıplaştırmak işi kalıplaştırmak,Kalıplaşma işini yaptırmak kamplaştırma,Kamplaştırmak işi kamplaştırmak,Kamplaşma işini yaptırmak kamusallaştırma,Kamusallaştırmak işi kamusallaştırmak,Kamusallaşma işini yaptırmak kanıksatma,Kanıksatmak işi kanıksatmak,Kanıksama işini yaptırmak kaplattırma,Kaplattırmak işi kaplattırmak,Kaplatma işini yaptırmak kapsatma,Kapsatmak işi kapsatmak,Kapsatma işini yaptırmak karmaşıklaştırma,Karmaşıklaştırmak işi karmaşıklaştırmak,Karmaşıklaşma işini yaptırmak kastırma,Kastırmak işi kastırmak,Kasma işini yaptırmak kaşıtma,Kaşıtmak işi kaşıtmak,Kaşıma işini yaptırmak kaşıttırma,Kaşıttırmak işi kaşıttırmak,Kaşıtma işini yaptırmak katlettirme,Katlettirmek işi katlettirmek,Katletme işini yaptırmak katmerleştirme,Katmerleştirmek işi katmerleştirmek,Katmerleşme işini yaptırmak kaybettirme,Kaybettirmek işi kaybettirmek,Kaybetme işini yaptırmak kazıttırma,Kazıttırmak işi kazıttırmak,Kazıtma işini yaptırmak kelepçeletme,Kelepçeletmek işi kelepçeletmek,Kelepçeleme işini yaptırmak kesiştirme,Kesiştirmek işi kesiştirmek,Kesişme işini yaptırmak kestirtme,Kestirtmek işi kestirtmek,Kestirme işini yaptırmak keyiflendirme,Keyiflendirmek işi keyiflendirmek,Keyiflenme işini yaptırmak kırbaçlatma,Kırbaçlatmak işi kırbaçlatmak,Kırbaçlama işini yaptırmak kırmızılaştırma,Kırmızılaştırmak işi kırmızılaştırmak,Kırmızılaşma işini yaptırmak kıvandırma,Kıvandırmak işi kıvandırmak,Kıvanma işini yaptırmak kıvırcıklaştırma,Kıvırcıklaştırmak işi kıvırcıklaştırmak,Kıvırcıklaşma işini yaptırmak kibarlaştırma,Kibarlaştırmak işi kibarlaştırmak,Kibarlaşma işini yaptırmak kiralatma,Kiralatmak işi kiralatmak,Kiralama işini yaptırmak kişileştirmek,Kişileşme işini yaptırmak kişnetme,Kişnetmek işi kişnetmek,Kişneme işini yaptırmak konaklatma,Konaklatmak işi konaklatmak,Konaklama işini yaptırmak kondurtma,Kondurtmak işi kondurtmak,Kondurma işini yaptırmak konuşturtma,Konuşturtmak işi konuşturtmak,Konuşturma işini yaptırmak korutma,Korutmak işi korutmak,Koruma işini yaptırmak koşturtma,Koşturtmak işi koşturtmak,Koşturma işini yaptırmak kovdurtma,Kovdurtmak işi kovdurtmak,Kovdurma işini yaptırmak koydurtma,Koydurtmak işi koydurtmak,Koydurma işini yaptırmak kristalleştirme,Kristalleştirmek işi kristalleştirmek,Kristalleşme işini yaptırmak kucaklaştırma,Kucaklaştırmak işi kucaklaştırmak,Kucaklaşma işini yaptırmak kullandırtma,Kullandırtmak işi kullandırtmak,Kullandırma işini yaptırmak kullaştırma,Kullaştırmak işi kullaştırmak,Kullaşma işini yaptırmak kundaklatma,Kundaklatmak işi kurcalatma,Kurcalatmak işi kurcalatmak,Kurcalama işini yaptırmak kuşandırma,Kuşandırmak işi kuşandırmak,Kuşanma işini yaptırmak kutlatma,Kutlatmak işi kutlatmak,Kutlama işini yaptırmak kutuplaştırma,Kutuplaştırmak işi kutuplaştırmak,Kutuplaşma işini yaptırmak küçülttürme,Küçülttürmek işi küçülttürmek,Küçültme işini yaptırmak küfrettirme,Küfrettirmek işi küfrettirmek,Küfretme işini yaptırmak kükretme,Kükretmek işi kükretmek,Kükreme işini yaptırmak küllendirme,Küllendirmek işi küllendirmek,Küllenme işini yaptırmak liberalleştirme,Liberalleştirmek işi liberalleştirmek,Liberalleşme işini yaptırmak listeletme,Listeletmek işi listeletmek,Listeleme işini yaptırmak maddeleştirme,Maddeleştirmek işi maddeleştirmek,Maddeleşme işini yaptırmak magazinleştirme,Magazinleştirmek işi magazinleştirmek,Magazinleşme işini yaptırmak meletme,Meletmek işi meletmek,Meleme işini yaptırmak mevzilendirme,Mevzilendirmek işi mevzilendirmek,Mevzilenme işini yaptırmak meyvelendirme,Meyvelendirmek işi meyvelendirmek,Meyvelenme işini yaptırmak minyatürleştirtme,Minyatürleştirtmek işi minyatürleştirtmek,Minyatürleştirme işini yaptırmak müstemlekeleşme,Sömürgeleşme müstemlekeleşmek,Sömürgeleşmek müstemlekeleştirme,Sömürgeleştirme müstemlekeleştirmek,Sömürgeleştirmek nafakalandırma,Nafakalandırmak işi nafakalandırmak,Nafakalanma işini yaptırmak nasiplendirme,Nasiplendirmek işi nasiplendirmek,Nasiplenme işini yaptırmak nazikleştirme,Nazikleştirmek işi nazikleştirmek,Nazikleşme işini yaptırmak nazlandırma,Nazlandırmak işi nazlandırmak,Nazlanma işini yaptırmak nesnelleştirme,Nesnelleştirmek işi nesnelleştirmek,Nesnelleşme işini yaptırmak neşrettirme,Neşrettirmek işi neşrettirmek,Neşretme işini yaptırmak nihayetlendirme,Nihayetlendirmek işi nihayetlendirmek,Nihayetlenme işini yaptırmak noktalandırma,Noktalandırmak işi noktalandırmak,Noktalanma işini yaptırmak odaklandırma,Odaklandırmak işi odaklandırmak,Odaklanma işini yaptırmak olanaksızlaştırma,"Olanaksızlaştırmak işi, imkânsızlaştırma" olanaksızlaştırmak,"Olanaksız duruma getirmek, imkânsızlaştırmak" oldurtma,Oldurtmak işi oldurtmak,Oldurma işini yaptırmak olumsuzlaştırma,Olumsuzlaştırmak işi olumsuzlaştırmak,Olumsuzlaşma işini yaptırmak oluşturtma,Oluşturtmak işi oluşturtmak,Oluşturma işini yaptırmak onatma,Onatmak işi onatmak,Onama işini yaptırmak onaylattırma,"Onaylattırmak işi, tasdiklettirme" onaylattırmak,"Onaylatma işini yaptırmak, tasdiklettirmek" ortalatma,Ortalatmak işi ortalatmak,Ortalama işini yaptırmak osurtma,Osurtmak işi osurtmak,Osurma işini yaptırmak otomatikleştirme,Otomatikleştirmek işi otomatikleştirmek,Otomatikleşme işini yaptırmak oturtturma,Oturtturmak işi oturtturmak,Oturtma işini yaptırmak oylatma,Oylatmak işi oylatmak,Oylama işini yaptırmak oynattırma,Oynattırmak işi oynattırmak,Oynatma işini yaptırmak ödeştirme,Ödeştirmek işi ödeştirmek,Ödeşme işini yaptırmak ödettirme,Ödettirmek işi ödettirmek,Ödetme işini yaptırmak öptürtme,Öptürtmek işi öptürtmek,Öptürme işini yaptırmak öpüştürme,Öpüştürmek işi öpüştürmek,Öpüşme işini yaptırmak övdürme,Övdürmek işi övdürmek,Övmek işini yaptırmak pahalandırma,Pahalandırmak işi pahalandırmak,Pahalanma işini yaptırmak pahalılaştırma,Pahalılaştırmak işi pahalılaştırmak,Pahalılaşma işini yaptırmak palazlandırma,Palazlandırmak işi palazlandırmak,Palazlanma işini yaptırmak panikletme,Panikletmek işi panikletmek,Panikleme işini yaptırmak partileştirme,Partileştirmek işi partileştirmek,Partileşme işini yaptırmak perçinletme,Perçinletmek işi perçinletmek,Perçinleme işini yaptırmak pırtlatma,Pırtlatmak işi pırtlatmak,Pırtlama işini yaptırmak pıstırma,Pıstırmak işi pıstırmak,Pısma işini yaptırmak pörsütme,Pörsütmek işi pörsütmek,Pörsüme işini yaptırmak pörtletme,Pörtletmek işi pörtletmek,Pörtleme işini yaptırmak programlatma,Programlatmak işi programlatmak,Programlama işini yaptırmak puanlatma,Puanlatmak işi puanlatmak,Puanlama işini yaptırmak pürüzlendirme,Pürüzlendirmek işi pürüzlendirmek,Pürüzlenme işini yaptırmak rastlatma,Rastlatmak işi rastlatmak,Rastlama işini yaptırmak reddettirme,Reddettirmek durumu reddettirmek,Reddetme işini yaptırmak sabırsızlandırma,Sabırsızlandırmak işi sabırsızlandırmak,Sabırsızlanma işini yaptırmak sağlatma,Sağlatmak işi sağlatmak,Sağlama işini yaptırmak sağlattırma,Sağlattırmak işi sağlattırmak,Sağlatma işini yaptırmak sakındırma,Sakındırmak işi sakındırmak,Sakınma işini yaptırmak salgılatma,Salgılatmak işi salgılatmak,Salgılama işini yaptırmak sallatma,Sallatmak işi sallatmak,Sallama işini yaptırmak sapıttırma,Sapıttırmak işi sapıttırmak,Sapıtma işini yaptırmak saplatma,Saplatmak işi saplatmak,Saplama işini yaptırmak saptırtma,Saptırtmak işi saptırtmak,Saptırma işini yaptırmak savaştırma,Savaştırmak işi savaştırmak,Savaşma işini yaptırmak savundurma,Savundurmak işi savundurmak,Savunma işini yaptırmak saydırtma,Saydırtmak işi saydırtmak,Saydırma işini yaptırmak sebeplendirme,Sebeplendirmek işi sebeplendirmek,Sebeplenme işini yaptırmak seçtirtme,Seçtirtmek işi seçtirtmek,Seçtirme işini yaptırmak semizletme,Semizletmek işi semizletmek,Semizleme işini yaptırmak sendeletme,Sendeletmek işi sendeletmek,Sendeleme işini yaptırmak serbestleştirme,Serbestleştirmek işi serbestleştirmek,Serbestleşme işini yaptırmak serinlendirme,Serinlendirmek işi serinlendirmek,Serinlenme işini yaptırmak sersemleştirme,Sersemleştirmek işi sersemleştirmek,Sersemleşme işini yaptırmak sessizleştirme,Sessizleştirmek işi sessizleştirmek,Sessizleşme işini yaptırmak sevdirtme,Sevdirtmek işi sevdirtmek,Sevdirme işini yaptırmak seviştirme,Seviştirmek işi seviştirmek,Sevişme işini yaptırmak seyrettirme,Seyrettirmek işi seyrettirmek,Seyretme işini yaptırmak sıçtırma,Sıçtırmak işi sıçtırmak,Sıçma işini yaptırmak sıfırlatma,Sıfırlatmak işi sıfırlatmak,Sıfırlama işini yaptırmak sığlaştırma,Sığlaştırmak işi sığlaştırmak,Sığlaşma işini yaptırmak sıktırmak,Sıkma işini yaptırmak sıralandırma,Sıralandırmak işi sıralandırmak,Sıralanma işini yaptırmak sigortalatma,Sigortalatmak işi sigortalatmak,Sigortalama işini yaptırmak siyahlaştırma,Siyahlaştırmak işi siyahlaştırmak,Siyahlaşma işini yaptırmak soluklandırma,Soluklandırmak işi soluklandırmak,Soluklanma işini yaptırmak sonsuzlaştırma,Sonsuzlaştırmak işi sonsuzlaştırmak,Sonsuzlaşma işini yaptırmak sorgulatma,Sorgulatmak işi sorgulatmak,Sorgulama işini yaptırmak soyundurma,Soyundurmak işi soyundurmak,Soyunma işini yaptırmak sömürtme,Sömürtmek işi sömürtmek,Sömürtme işini yaptırmak söndürtme,Söndürtmek işi söndürtmek,Söndürme işini yaptırmak söylettirme,Söylettirmek işi söylettirmek,Söyletme işini yaptırmak sürdürtme,Sürdürtmek işi sürdürtmek,Sürdürme işini yaptırmak sürttürme,Sürttürmek işi sürttürmek,Sürtme işini yaptırmak şehirleştirme,Şehirleştirmek işi şehirleştirmek,Şehirleşme işini yaptırmak şekerlendirme,Şekerlendirmek işi şekerlendirmek,Şekerlenme işini yaptırmak şirketleştirme,Şirketleştirmek işi şirketleştirmek,Şirketleşme işini yaptırmak şuurlandırma,Bilinçlendirme şuurlandırmak,Bilinçlendirmek şükrettirme,Şükrettirmek işi şükrettirmek,Şükretme işini yaptırmak taçlandırma,Taçlandırmak işi taktırtma,Taktırtmak işi taktırtmak,Taktırma işini yaptırmak tamamlattırma,Tamamlattırmak işi tamamlattırmak,Tamamlatma işini yaptırmak tanımlatma,Tanımlatmak işi tanımlatmak,Tanımlama işini yaptırmak tanıttırma,Tanıttırmak işi tanıttırmak,Tanıtma işini yaptırmak tarattırma,Tarattırmak işi tarattırmak,Taratma işini yaptırmak tartıştırma,Tartıştırmak işi tartıştırmak,Tartışma işini yaptırmak tasarlatma,Tasarlatmak işi tasarlatmak,Tasarlama işini yaptırmak taslatma,Taslatmak işi taslatmak,Taslama işini yaptırmak tazelendirme,Tazelendirmek işi tazelendirmek,Tazelenme işini yaptırmak tazeleştirme,Tazeleştirmek işi tazeleştirmek,Tazeleşme işini yaptırmak telletme,Telletmek işi telletmek,"Telleme (I), (II) işini yaptırmak" temizlettirme,Temizlettirmek işi temizlettirmek,Temizletme işini yaptırmak topraklatma,Topraklatmak işi topraklatmak,Topraklama işini yaptırmak tükettirme,Tükettirmek işi tükettirmek,Tüketme işini yaptırmak uçuşturma,Uçuşturmak işi uçuşturmak,Uçuşma işini yaptırmak uslandırma,Uslandırmak işi uslandırmak,Uslanma işini yaptırmak uyartma,Uyartmak işi uyartmak,Uyarma işini yaptırmak uygulattırma,Uygulattırmak işi uygulattırmak,Uygulatma işini yaptırmak üfletme,Üfletmek işi üfletmek,Üfleme işini yaptırmak ürettirme,Ürettirmek işi ürettirmek,Üretme işini yaptırmak vahşileştirme,Yabanileştirme vahşileştirmek,Yabanileştirmek varsıllaştırma,Varsıllaştırmak işi varsıllaştırmak,Varsıllaşma işini yaptırmak vehmettirme,Vehmettirmek işi vehmettirmek,Vehmetme işini yaptırmak vurdurtma,Vurdurtmak işi vurdurtmak,Vurdurma işini yaptırmak vurgulatma,Vurgulatmak işi vurgulatmak,Vurgulama işini yaptırmak vuruşturma,Vuruşturmak işi vuruşturmak,Vuruşma işini yaptırmak yağmalatma,Yağmalatmak işi yağmalatmak,Yağmalama işini yaptırmak yalınlaştırma,Yalınlaştırmak işi yalınlaştırmak,Yalınlaşma işini yaptırmak yapılaştırma,Yapılaştırmak işi yapılaştırmak,Yapılaşma işini yaptırmak yapıştırtma,Yapıştırtmak işi yapıştırtmak,Yapıştırma işini yaptırmak yarandırma,Yarandırmak işi yarandırmak,Yaranma işini yaptırmak yargılatma,Yargılatmak işi yaslandırma,Yaslandırmak işi yaslandırmak,Yaslanma işini yaptırmak yassılatma,Yassılatmak işi yassılatmak,Yassılama işini yaptırmak yaşattırma,Yaşattırmak işi yaşattırmak,Yaşatma işini yaptırmak yaşlandırma,Yaşlandırmak işi yaşlandırmak,"Yaşlanma işini yaptırmak, kocaltmak" yatırtma,Yatırtmak işi yatırtmak,Yatırma işini yaptırmak yavrulatma,Yavrulatmak işi yavrulatmak,Yavrulama işini yaptırmak yazdırtma,Yazdırtmak işi yazdırtmak,Yazdırma işini yaptırmak yedirtme,Yedirtmek işi yedirtmek,Yedirme işini yaptırmak yellendirme,Yellendirmek işi yellendirmek,Yellenme işini yaptırmak yendirme,Yendirmek işi yendirmek,Yenme işini yaptırmak yerindirme,Yerindirmek işi yerindirmek,Yerinme işini yaptırmak yerlileştirme,Yerlileştirmek işi yerlileştirmek,Yerlileşme işini yaptırmak yeşillendirme,Yeşillendirmek işi yeşillendirmek,Yeşillenme işini yaptırmak yetkinleştirme,Yetkinleştirmek işi yetkinleştirmek,Yetkinleşme işini yaptırmak yıllandırma,Yıllandırmak işi yıllandırmak,Yıllanma işini yaptırmak yobazlaştırma,Yobazlaştırmak işi yobazlaştırmak,Yobazlaşma işini yaptırmak yordurtma,Yordurtmak işi yordurtmak,Yordurma işini yaptırmak yorumlattırma,Yorumlattırmak işi yorumlattırmak,Yorumlatma işini yaptırmak yönettirme,Yönettirmek işi yönettirmek,Yönetme işini yaptırmak yüklettirme,Yüklettirmek işi yüklettirmek,Yükletme işini yaptırmak yükselttirme,Yükselttirmek işi yükselttirmek,Yükseltme işini yaptırmak yükündürme,Yükündürmek işi yükündürmek,Yükünme işini yaptırmak yürüttürme,Yürüttürmek işi yürüttürmek,Yürütme işini yaptırmak zevklendirme,Zevklendirmek işi zevklendirmek,Zevklenme işini yaptırmak zıbartma,Zıbartmak işi zıbartmak,Zıbarma işini yaptırmak zindeleştirme,Zindeleştirmek işi zindeleştirmek,Zindeleşme işini yaptırmak ziyadeleştirme,Çoğaltma ziyadeleştirmek,Çoğaltmak dayandırabilme,Dayandırabilmek işi simülatör,Öğrencelik öğrence,"Öğrenmek amacıyla benzerini yapma, simülasyon" artı güç,"Bir sonuca katkısı olabilecek birkaç etkenin belirli bir etkileşim sonucunda elde ettiği ortak güç, sinerji" güneşletici,"Yapay yolla bronzlaşmayı sağlayan aygıt, solaryum" Te,Tellür elementinin simgesi taçlandırmak,Taçlanma işini yaptırmak özellikli,"Bir türün, bir olayın karakteristik yönünü veren, spesifik" dayandırabilmek,Dayandırma ihtimali veya imkânı bulunmak doğabilmek,Doğma ihtimali veya imkânı bulunmak doğabilme,Doğabilmek işi doğayazmak,Ansızın doğmak doğayazma,Doğayazmak işi doğuvermek,Ansızın doğmak doğuverme,Doğuvermek işi doğrayabilmek,Doğrama ihtimali veya imkânı bulunmak doğrayabilme,Doğrayabilmek işi doğrulayabilmek,Doğrulama ihtimali veya imkânı bulunmak doğrulayabilme,Doğrulayabilmek işi doğrulatabilmek,Doğrulatma ihtimali veya imkânı bulunmak doğrulatabilme,Doğrulatabilmek işi doğrulabilmek,Doğrulmak elinde olmak doğrulabilme,Doğrulabilmek işi doğrultabilmek,Doğrultma ihtimali veya imkânı bulunmak doğrultabilme,Doğrultabilmek işi doğuruvermek,Ansızın doğurmak doğuruverme,Doğuruvermek işi doğurabilmek,Doğurma ihtimali veya imkânı bulunmak doğurabilme,Doğurabilmek işi doğurtabilmek,Doğurtma ihtimali veya imkânı bulunmak doğurtabilme,Doğurtabilmek işi dokuyabilmek,Dokuma ihtimali veya imkânı bulunmak dokuyabilme,Dokuyabilmek işi dokundurabilmek,Dokundurma ihtimali veya imkânı bulunmak dokundurabilme,Dokundurabilmek işi dokunuvermek,Çabucak dokunmak dokunuverme,Dokunuvermek işi dokunabilmek,Dokunma ihtimali veya imkânı bulunmak dokunabilme,Dokunabilmek işi dolayabilmek,Dolama ihtimali veya imkânı bulunmak dolayabilme,Dolayabilmek işi dolandırabilmek,Dolandırma ihtimali veya imkânı bulunmak dolandırabilme,Dolandırabilmek işi dolanabilmek,Dolanma ihtimali veya imkânı bulunmak dolanabilme,Dolanabilmek işi dolanıvermek,Çabucak veya kısa zamanda dolanmak dolanıverme,Dolanıvermek işi dolaşıvermek,Çabucak veya kısa zamanda dolaşmak dolaşıverme,Dolaşıvermek işi dolaşabilmek,Dolaşma ihtimali veya imkânı bulunmak dolaşabilme,Dolaşabilmek işi dolaştırabilmek,Dolaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak dolaştırabilme,Dolaştırabilmek işi dolduruvermek,Çabucak ve kısa zamanda doldurmak dolduruverme,Dolduruvermek işi doldurabilmek,Doldurma ihtimali veya imkânı bulunmak doldurabilme,Doldurabilmek işi doldurtabilmek,Doldurtma ihtimali veya imkânı bulunmak doldurtabilme,Doldurtabilmek işi doluvermek,Çok çabuk veya kısa zamanda dolmak doluverme,Doluvermek işi dolabilmek,Dolma ihtimali veya imkânı bulunmak dolabilme,Dolabilmek işi donanabilmek,Donanma ihtimali veya imkânı bulunmak donanabilme,Donanabilmek işi donatabilmek,Donatma ihtimali veya imkânı bulunmak donatabilme,Donatabilmek işi donabilmek,Donma ihtimali veya imkânı bulunmak donabilme,Donabilmek işi donuvermek,Kısa sürede donmak donuverme,Donuvermek işi zıplayabilmek,Zıplama ihtimali veya imkânı bulunmak zıplayabilme,Zıplayabilmek işi zorlayabilmek,Zorlama ihtimali veya imkânı bulunmak zorlayabilme,Zorlayabilmek işi dedirtebilmek,Söylemesini sağlamak dedirtebilme,Dedirtebilmek işi değdirebilmek,Değdirme ihtimali veya imkânı bulunmak değiştirebilmek,Değiştirmeye ihtimali veya imkânı bulunmak değiştirebilme,Değiştirebilmek işi demokratikleşebilmek,Demokratik hâle gelebilmek demokratikleşebilme,Demokratikleşebilmek durumu demokratikleştirebilmek,Demokratik hâle getirebilmek demokratikleştirebilme,Demokratikleştirebilmek işi donayazmak,"Donma tehlikesi atlatmak, az kalsın donmak" donayazma,Donayazmak durumu doyabilmek,Doyma ihtimali veya imkânı bulunmak doyabilme,Doyabilmek işi doyuvermek,Çabucak doymak doyuverme,Doyuvermek işi doyurabilmek,Doyurma ihtimali veya imkânı bulunmak doyurabilme,Doyurabilmek işi durduruvermek,Çabucak durdurmak durduruverme,Durduruvermek işi durdurabilmek,Durdurma ihtimali veya imkânı bulunmak durdurabilme,Durdurabilmek işi durakalmak,Ne yapacağını bilemez bir biçimde durup kalmak durakalma,Durakalmak işi durayazmak,Duracak gibi olmak durayazma,Durayazmak işi duruvermek,Ansızın durmak duruverme,Duruvermek işi durabilmek,Durma ihtimali veya imkânı bulunmak durabilme,Durabilmek işi duyuvermek,Beklemediği bir anda duymak duyuverme,Duyuvermek işi duyabilmek,Duyma ihtimali veya imkânı bulunmak duyabilme,Duyabilmek işi duyulabilmek,Duyulma ihtimali veya imkânı bulunmak duyulabilme,Duyulabilmek işi duyurabilmek,Duyurma ihtimali veya imkânı bulunmak duyurabilme,Duyurabilmek işi faydalanabilmek,Yararlanabilmek faydalanabilme,Yararlanabilme yararlanabilmek,Yararlanma ihtimali bulunmak yararlanabilme,Yararlanabilmek işi fırçalayabilmek,Fırçalama ihtimali veya imkânı bulunmak fırçalayabilme,Fırçalayabilmek işi fırlatıvermek,Ansızın fırlatmak fırlatıverme,Fırlatıvermek işi fırlatabilmek,Fırlatma ihtimali veya imkânı bulunmak fırlatabilme,Fırlatabilmek işi fışkırabilme,Fışkırabilmek işi fışkırabilmek,Fışkırma ihtimali bulunmak gazlayabilmek,Gazlama ihtimali veya imkânı bulunmak gazlayabilme,Gazlayabilmek işi gururlanabilmek,Gururlanma ihtimali veya imkânı bulunmak gururlanabilme,Gururlanabilmek durumu haklayabilmek,Haklama ihtimali veya imkânı bulunmak haklayabilme,Haklayabilmek işi harcayıvermek,Çabucak harcamak harcayıverme,Harcayıvermek işi harcayabilmek,Harcama ihtimali veya imkânı bulunmak harcayabilme,Harcayabilmek işi harcanabilmek,Harcanma ihtimali bulunmak harcanabilme,Harcanabilmek işi hastalanabilmek,Hastalanma ihtimali bulunmak hastalanabilme,Hastalanabilmek işi haşlayabilmek,Haşlama ihtimali veya imkânı bulunmak haşlayabilme,Haşlayabilmek işi hatırlatıvermek,Anımsatıvermek hatırlatıverme,Anımsatıverme anımsatıvermek,Beklenmeyen bir anda anımsatmak anımsatıverme,Anımsatıvermek işi hatırlatabilmek,Anımsatabilmek hatırlatabilme,Anımsatabilme havalanabilmek,Havalanma ihtimali veya imkânı bulunmak havalanabilme,Havalanabilmek işi havalandırabilmek,Havalandırma ihtimali veya imkânı bulunmak havalandırabilme,Havalandırabilmek işi havlayabilmek,Havlama yeteneği bulunmak havlayabilme,Havlayabilmek işi haykırabilmek,Haykırma ihtimali veya imkânı bulunmak haykırabilme,Haykırabilmek işi hazırlayıvermek,Çabucak hazırlamak hazırlayıverme,Hazırlayıvermek işi hazırlanabilmek,Hazırlanma ihtimali veya imkânı bulunmak hazırlanabilme,Hazırlanabilmek işi hazırlayabilmek,Hazırlama ihtimali veya imkânı bulunmak hazırlayabilme,Hazırlayabilmek işi hesaplayabilmek,Hesaplama ihtimali veya imkânı bulunmak hesaplayabilme,Hesaplayabilmek işi hesaplaşabilmek,Hesaplaşma ihtimali veya imkânı bulunmak hesaplaşabilme,Hesaplaşabilmek işi heyecanlanıvermek,Çabucak heyecanlanmak heyecanlanıverme,Heyecanlanıvermek durumu heyecanlanabilmek,Heyecanlanma ihtimali veya imkânı bulunmak heyecanlanabilme,Heyecanlanabilmek işi heyecanlandırabilmek,Heyecanlandırma ihtimali veya imkânı bulunmak heyecanlandırabilme,Heyecanlandırabilmek işi hıçkırabilmek,Hıçkırma ihtimali bulunmak hıçkırabilme,Hıçkırabilmek işi hırpalayabilmek,Hırpalama ihtimali veya imkânı bulunmak hırpalayabilme,Hırpalayabilmek işi hızlandırabilmek,Hızlandırma ihtimali veya imkânı bulunmak hızlandırabilme,Hızlandırabilmek işi hızlanabilmek,Hızlanma ihtimali veya imkânı bulunmak hızlanabilme,Hızlanabilmek işi hoplatabilmek,Hoplatma ihtimali veya imkânı bulunmak hoplatabilme,Hoplatabilmek işi hoşlanabilmek,Hoşlanma ihtimali veya imkânı bulunmak hoşlanabilme,Hoşlanabilmek işi ıkınabilmek,Ikınma ihtimali veya imkânı bulunmak ıkınabilme,Ikınabilmek işi ısınıvermek,Çabucak ısınmak ısınıverme,Isınıvermek işi ısıtabilmek,Isıtma ihtimali veya imkânı bulunmak ısıtabilme,Isıtabilmek işi ısınabilmek,Isınma ihtimali veya imkânı bulunmak ısınabilme,Isınabilmek işi ısındırabilmek,Isındırma ihtimali veya imkânı bulunmak ısındırabilme,Isındırabilmek işi ısırıvermek,Ansızın ısırmak ısırıverme,Isırıvermek işi ısırabilmek,Isırma ihtimali veya imkânı bulunmak ısırabilme,Isırabilmek işi ıslanabilmek,Islanma ihtimali bulunmak ıslanabilme,Islanabilmek işi ıslatabilmek,Islatma ihtimali veya imkânı bulunmak ıslatabilme,Islatabilmek işi ısmarlayabilmek,Ismarlama ihtimali veya imkânı bulunmak ısmarlayabilme,Ismarlayabilmek işi imzalayabilmek,İmzalama ihtimali veya imkânı bulunmak imzalayabilme,İmzalayabilmek işi imzalatabilmek,İmzalatma ihtimali veya imkânı bulunmak imzalatabilme,İmzalatabilmek işi inandırabilmek,İnandırma ihtimali veya imkânı bulunmak inandırabilme,İnandırabilmek işi inandırıvermek,Çabucak inandırmak inandırıverme,İnandırıvermek işi inanabilmek,İnanma ihtimali bulunmak inanabilme,İnanabilmek işi inanıvermek,Çabucak inanmak inanıverme,İnanıvermek işi ispatlayabilmek,Kanıtlayabilmek ispatlayabilme,Kanıtlayabilme kanıtlayabilmek,Kanıtlama ihtimali veya imkânı bulunmak kanıtlayabilme,Kanıtlayabilmek işi kabarabilmek,Kabarma ihtimali bulunmak kabarabilme,Kabarabilmek işi kabartabilmek,Kabartma ihtimali veya imkânı bulunmak kabartabilme,Kabartabilmek işi kabarıvermek,Ansızın kabarmak kabarıverme,Kabarıvermek işi kaçıvermek,Çabucak kaçmak kaçıverme,Kaçıvermek işi kaçabilmek,Kaçma ihtimali bulunmak kaçabilme,Kaçabilmek işi kaçırabilmek,Kaçırma ihtimali veya imkânı bulunmak kaçırabilme,Kaçırabilmek işi kaçınabilmek,Kaçınma ihtimali veya imkânı bulunmak kaçınabilme,Kaçınabilmek işi kaldırabilmek,Kaldırma ihtimali veya imkânı bulunmak kaldırabilme,Kaldırabilmek işi kaldırıvermek,Çabucak kaldırmak kaldırıverme,Kaldırıvermek işi kaldırtabilmek,Kaldırtma ihtimali veya imkânı bulunmak kaldırtabilme,Kaldırtabilmek işi kalkınabilmek,Kalkınma ihtimali veya imkânı bulunmak kalkınabilme,Kalkınabilmek işi kalkındırabilmek,Kalkındırmaya gücü yetmek kalkındırabilme,Kalkındırabilmek işi kalkışabilmek,Kalkışma ihtimali veya imkânı bulunmak kalkışabilme,Kalkışabilmek işi kalkıvermek,Çabucak kalkmak kalkıverme,Kalkıvermek işi kalkabilmek,Kalkma ihtimali veya imkânı bulunmak kalkabilme,Kalkabilmek işi kalıvermek,Öylece kalmak kalıverme,Kalıvermek işi kalabilmek,Kalma ihtimali bulunmak kalabilme,Kalabilmek işi kamulaştırabilmek,"Kamulaştırma imkânı olmak, devletleştirebilmek" kamulaştırabilme,"Kamulaştırabilmek işi, devletleştirebilme" kanabilmek,Kanma ihtimali bulunmak kanabilme,Kanabilmek durumu kandırabilmek,Kandırma ihtimali veya imkânı bulunmak kandırabilme,Kandırabilmek işi kapayabilmek,Kapamaya gücü yetmek kapayabilme,Kapayabilmek işi kapanabilmek,Kapanma ihtimali veya imkânı bulunmak kapanabilme,Kapanabilmek işi kapatabilmek,Kapatma ihtimali veya imkânı bulunmak kapatabilme,Kapatabilmek işi kapılıvermek,Elinde olmadan kapılmak kapılıverme,Kapılıvermek işi kapılabilmek,Kapılma ihtimali veya imkânı bulunmak kapılabilme,Kapılabilmek işi kapışabilmek,Kapışma ihtimali veya imkânı bulunmak kapışabilme,Kapışabilmek işi kaplayabilmek,Kaplama ihtimali veya imkânı bulunmak kaplayabilme,Kaplayabilmek işi kapsayabilmek,Kapsama ihtimali veya imkânı bulunmak kapsayabilme,Kapsayabilmek işi karalayıvermek,Çabucak karalamak karalayıverme,Karalayıvermek işi karalayabilmek,Karalama ihtimali veya imkânı bulunmak karalayabilme,Karalayabilmek işi kararlaştırabilmek,Kararlaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak kararlaştırabilme,Kararlaştırabilmek işi karartabilmek,Karartma ihtimali veya imkânı bulunmak karartabilme,Karartabilmek işi karışabilmek,Karışma ihtimali veya imkânı bulunmak karışabilme,Karışabilmek işi karışıvermek,Ansızın karışmak karışıverme,Karışıvermek işi karıştırabilmek,Karıştırma ihtimali veya imkânı bulunmak karıştırabilme,Karıştırabilmek işi karıştırıvermek,Ansızın veya çabucak karıştırmak karabilmek,Karma ihtimali veya imkânı bulunmak karabilme,Karabilmek işi karşılayabilmek,Karşılama ihtimali veya imkânı bulunmak karşılayabilme,Karşılayabilmek işi karşılaşabilmek,Karşılaşma ihtimali veya imkânı bulunmak karşılaşabilme,Karşılaşabilmek işi karşılaştırabilmek,Karşılaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak kaşıyabilmek,Kaşıma ihtimali veya imkânı bulunmak kaşıyabilme,Kaşıyabilmek işi katılıvermek,Ansızın veya kısa sürede katılmak katılıverme,Katılıvermek işi katılabilmek,Katılma ihtimali veya imkânı bulunmak katılabilme,Katılabilmek işi katlayabilmek,Katlama ihtimali veya imkânı bulunmak katlayabilme,Katlayabilmek işi katlanabilmek,Katlanma ihtimali veya imkânı bulunmak katlanabilme,Katlanabilmek işi katıvermek,Çabucak katmak katıverme,Katıvermek işi katabilmek,Katma ihtimali veya imkânı bulunmak kavrayıvermek,Çabucak kavramak kavrayıverme,Kavrayıvermek işi kavrayabilmek,Kavrama ihtimali veya imkânı bulunmak kavrayabilme,Kavrayabilmek işi kavratabilmek,Kavratma ihtimali veya imkânı bulunmak kavratabilme,Kavratabilmek işi kavrulabilmek,Kavrulma ihtimali veya imkânı bulunmak kavrulabilme,Kavrulabilmek durumu kavuşuvermek,Ansızın veya çabucak kavuşmak kavuşuverme,Kavuşuvermek işi kavuşabilmek,Kavuşma ihtimali veya imkânı bulunmak kavuşabilme,Kavuşabilmek işi kavuşturabilmek,Kavuşturma ihtimali veya imkânı bulunmak kavuşturabilme,Kavuşturabilmek işi kaydırabilmek,Kaydırma ihtimali veya imkânı bulunmak kaydırabilme,Kaydırabilmek işi kayıvermek,Ansızın veya kısa sürede kaymak kayıverme,Kayıvermek işi kayabilmek,Kayma ihtimali veya imkânı bulunmak kayabilme,Kayabilmek işi kaynaşabilmek,Kaynaşma ihtimali veya imkânı bulunmak kaynaşabilme,Kaynaşabilmek durumu kaynatabilmek,Kaynatma ihtimali veya imkânı bulunmak kaynatabilme,Kaynatabilmek işi kaynaştırabilmek,Kaynaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak kaynaştırabilme,Kaynaştırabilmek işi kaytarabilmek,Kaytarma ihtimali veya imkânı bulunmak kaytarabilme,Kaytarabilmek işi kazandırabilmek,Kazandırma ihtimali veya imkânı bulunmak kazandırabilme,Kazandırabilmek işi kazanabilmek,Kazanma ihtimali veya imkânı bulunmak kazanabilme,Kazanabilmek işi kazıyabilmek,Kazıma ihtimali veya imkânı bulunmak kazıyabilme,Kazıyabilmek işi kazabilmek,Kazma ihtimali veya imkânı bulunmak kazabilme,Kazabilmek işi kıldırabilmek,Kıldırma ihtimali veya imkânı bulunmak kıldırabilme,Kıldırabilmek işi kılınabilmek,Kılınma ihtimali veya imkânı bulunmak kılınabilme,Kılınabilmek işi kılabilmek,Kılma ihtimali veya imkânı bulunmak kılabilme,Kılabilmek işi kılıvermek,Çabucak kılmak kılıverme,Kılıvermek işi kımıldayabilmek,Kımıldama ihtimali veya imkânı bulunmak kımıldayabilme,Kımıldayabilmek işi kımıldatabilmek,Kımıldatma ihtimali veya imkânı bulunmak kımıldatabilme,Kımıldatabilmek işi kınayabilmek,Kınama ihtimali veya imkânı bulunmak kınayabilme,Kınayabilmek işi kıpırdayabilmek,Kıpırdama ihtimali veya imkânı bulunmak kıpırdayabilme,Kıpırdayabilmek işi kıpırdatabilmek,Kıpırdatma ihtimali veya imkânı bulunmak kıpırdatabilme,Kıpırdatabilmek işi kırdırabilmek,Kırdırma ihtimali veya imkânı bulunmak kırdırabilme,Kırdırabilmek işi kırkabilmek,Kırkma ihtimali veya imkânı bulunmak kırkabilme,Kırkabilmek işi kırıvermek,Çabucak kırmak kırıverme,Kırıvermek işi kırabilmek,Kırma ihtimali veya imkânı bulunmak kırabilme,Kırabilmek işi kırpabilmek,Kırpma ihtimali veya imkânı bulunmak kırpabilme,Kırpabilmek işi kısaltabilmek,Kısaltma ihtimali veya imkânı bulunmak kısaltabilme,Kısaltabilmek işi kısıtlayabilmek,Kısıtlama ihtimali veya imkânı bulunmak kısıtlayabilme,Kısıtlayabilmek işi kıskanabilmek,Kıskanma ihtimali veya imkânı bulunmak kıskanabilme,Kıskanabilmek işi kıskandırabilmek,Kıskandırma ihtimali veya imkânı bulunmak kıskandırabilme,Kıskandırabilmek işi kısabilmek,Kısma ihtimali veya imkânı bulunmak kısabilme,Kısabilmek işi kısıvermek,Çabucak kısmak kısıverme,Kısıvermek işi kıstırabilmek,Kıstırma ihtimali bulunmak kıstırabilme,Kıstırabilmek işi kışkırtabilmek,Kışkırtma ihtimali veya imkânı bulunmak kışkırtabilme,Kışkırtabilmek işi kıvırabilmek,Kıvırma ihtimali veya imkânı bulunmak kıvırabilme,Kıvırabilmek işi kıvrılıvermek,Ansızın veya çabucak kıvrılmak kıvrılıverme,Kıvrılıvermek işi kıvrılabilmek,Kıvrılma ihtimali veya imkânı bulunmak kıvrılabilme,Kıvrılabilmek işi kıyabilmek,Kıyma ihtimali veya imkânı bulunmak kıyabilme,Kıyabilmek işi kızartabilmek,Kızartma ihtimali veya imkânı bulunmak kızartabilme,Kızartabilmek işi kızdırabilmek,Kızdırma ihtimali veya imkânı bulunmak kızdırabilme,Kızdırabilmek işi kızdırılabilmek,Kızdırılma ihtimali veya imkânı bulunmak kızdırılabilme,Kızdırılabilmek işi kızabilmek,Kızma ihtimali veya imkânı bulunmak kızabilme,Kızabilmek işi kiralayabilmek,Kiralama ihtimali veya imkânı bulunmak kiralayabilme,Kiralayabilmek işi kodlayabilmek,Kodlama ihtimali veya imkânı bulunmak kodlayabilme,Kodlayabilmek işi koklayabilmek,Koklama ihtimali veya imkânı bulunmak koklayabilme,Koklayabilmek işi koklatabilmek,Koklatma ihtimali veya imkânı bulunmak koklatabilme,Koklatabilmek işi kokabilmek,Kokma ihtimali veya imkânı bulunmak kokabilme,Kokabilmek işi kollayabilmek,Kollama ihtimali veya imkânı bulunmak kollayabilme,Kollayabilmek işi konaklayabilmek,Konaklama ihtimali veya imkânı bulunmak konaklayabilme,Konaklayabilmek işi konduruvermek,Ansızın veya çabucak kondurmak konduruverme,Konduruvermek işi kondurabilmek,Kondurma ihtimali veya imkânı bulunmak kondurabilme,Kondurabilmek işi konuvermek,Beklenmedik bir anda veya ansızın konmak konuverme,Konuvermek işi konabilmek,Konma ihtimali veya imkânı bulunmak konabilme,Konabilmek işi konulabilmek,Konulma ihtimali veya imkânı bulunmak konulabilme,Konulabilmek işi konuşuvermek,Ansızın konuşmak konuşuverme,Konuşuvermek işi konuşabilmek,Konuşma ihtimali veya imkânı bulunmak konuşabilme,Konuşabilmek işi konuşturabilmek,Konuşturma ihtimali veya imkânı bulunmak konuşturabilme,Konuşturabilmek işi koparıvermek,Ansızın veya çabucak koparmak koparıverme,Koparıvermek işi koparabilmek,Koparma ihtimali veya imkânı bulunmak koparabilme,Koparabilmek işi kopartabilmek,Kopartma ihtimali veya imkânı bulunmak kopartabilme,Kopartabilmek işi kopuvermek,Ansızın veya çabucak kopmak kopuverme,Kopuvermek işi kopabilmek,Kopma ihtimali veya imkânı bulunmak kopabilme,Kopabilmek işi kopyalayabilme,Kopyalayabilmek işi kopyalayabilmek,Kopyalama ihtimali veya imkânı bulunmak korkabilmek,Korkma ihtimali bulunmak korkabilme,Korkabilmek işi korkutabilmek,Korkutma ihtimali veya imkânı bulunmak korkutabilme,Korkutabilmek işi koruyabilmek,Koruma ihtimali veya imkânı bulunmak koruyabilme,Koruyabilmek işi korunabilmek,Korunma ihtimali veya imkânı bulunmak korunabilme,Korunabilmek işi koşabilmek,Koşma ihtimali veya imkânı bulunmak koşabilme,Koşabilmek işi koşuvermek,Ansızın veya çabucak koşmak koşuverme,Koşuvermek işi koşturabilmek,Koşturma ihtimali veya imkânı bulunmak koşturabilme,Koşturabilmek işi kotarabilmek,Kotarma ihtimali veya imkânı bulunmak kovalayabilmek,Kovalama ihtimali veya imkânı bulunmak kovalayabilme,Kovalayabilmek işi kovabilmek,Kovma ihtimali veya imkânı bulunmak kovabilme,Kovabilmek işi kovdurabilmek,Kovdurma ihtimali veya imkânı bulunmak kovdurabilme,Kovdurabilmek işi koydurabilmek,Koydurma ihtimali veya imkânı bulunmak koydurabilme,Koydurabilmek işi koyabilmek,Koyma ihtimali veya imkânı bulunmak koyabilme,Koyabilmek işi koyulaştırabilmek,Koyulaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak koyulaştırabilme,Koyulaştırabilmek işi koyulabilmek,Koyulma ihtimali veya imkânı bulunmak koyulabilme,Koyulabilmek işi kucaklayıvermek,Ansızın veya çabucak kucaklamak kucaklayıverme,Kucaklayıvermek işi kucaklayabilmek,Kucaklama ihtimali veya imkânı bulunmak kucaklayabilme,Kucaklayabilmek işi kucaklaşabilmek,Kucaklaşma ihtimali veya imkânı bulunmak kucaklaşabilme,Kucaklaşabilmek işi kullandırabilmek,Kullanmasına izin vermek kullandırabilme,Kullandırabilmek işi kullanabilmek,Kullanma ihtimali veya imkânı bulunmak kullanabilme,Kullanabilmek işi kullanıvermek,Çabucak veya kolaylıkla kullanmak kullanıverme,Kullanıvermek işi kurcalayabilmek,Kurcalama ihtimali veya imkânı bulunmak kurcalayabilme,Kurcalayabilmek işi kurdurabilmek,Kurdurma ihtimali veya imkânı bulunmak kurdurabilme,Kurdurabilmek işi kuruvermek,Çabucak veya kısa zamanda kurmak kuruverme,Kuruvermek işi kurabilmek,Kurma ihtimali veya imkânı bulunmak kurabilme,Kurabilmek işi kurtarılabilmek,Kurtarılma ihtimali veya imkânı bulunmak kurtarılabilme,Kurtarılabilmek işi kurtarabilmek,Kurtarma ihtimali veya imkânı bulunmak kurtarabilme,Kurtarabilmek işi kurtuluvermek,Ansızın veya çabucak kurtulmak kurtuluverme,Kurtuluvermek işi kurtulabilmek,Kurtulma ihtimali veya imkânı bulunmak kurtulabilme,Kurtulabilmek işi kuruyabilmek,Kuruma ihtimali veya imkânı bulunmak kuruyabilme,Kuruyabilmek işi kurutabilmek,Kurutma ihtimali veya imkânı bulunmak kurutabilme,Kurutabilmek işi kurutulabilmek,Kurutulması ihtimali veya imkânı bulunmak kurutulabilme,Kurutulabilmek işi kusuvermek,Ansızın kusmak kusuverme,Kusuvermek işi kusabilmek,Kusma ihtimali veya imkânı bulunmak kusabilme,Kusabilmek işi kusayazmak,Kusacak gibi olmak kusayazma,Kusayazmak işi kusturabilmek,Kusturma ihtimali veya imkânı bulunmak kusturabilme,Kusturabilmek işi kuşanabilmek,Kuşanma ihtimali veya imkânı bulunmak kuşanabilme,Kuşanabilmek işi kuşatabilmek,Kuşatma ihtimali veya imkânı bulunmak kuşatabilme,Kuşatabilmek işi kutlayabilmek,Kutlama ihtimali bulunmak kutlayabilme,Kutlayabilmek işi manalandırabilmek,Manalandırma ihtimali veya imkânı bulunmak manalandırabilme,Manalandırabilmek işi meşrulaşabilmek,Meşru duruma gelebilmek meşrulaşabilme,Meşrulaşabilmek işi meşrulaştırabilmek,Meşrulaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak meşrulaştırabilme,Meşrulaştırabilmek işi mırıldanabilmek,Mırıldanma ihtimali veya imkânı bulunmak mırıldanabilme,Mırıldanabilmek işi nazlanabilmek,Nazlanma ihtimali veya imkânı bulunmak nazlanabilme,Nazlanabilmek işi nişanlayabilmek,Nişanlama ihtimali veya imkânı bulunmak nişanlayabilme,Nişanlayabilmek işi noktalayabilmek,Noktalama ihtimali veya imkânı bulunmak noktalayabilme,Noktalayabilmek işi odaklayabilmek,Odaklama ihtimali veya imkânı bulunmak odaklayabilme,Odaklayabilmek işi odaklanabilmek,Odaklanma imkânı olmak odaklanabilme,Odaklanabilmek işi okşayabilmek,Okşama ihtimali veya imkânı bulunmak okşayabilme,Okşayabilmek işi okuyuvermek,Çabucak veya kısa sürede okumak okuyuverme,Okuyuvermek işi okuyabilmek,Okuma ihtimali veya imkânı bulunmak okuyabilme,Okuyabilmek işi okunabilmek,Okunma ihtimali veya imkânı bulunmak okunabilme,Okunabilmek işi okutabilmek,Okutma ihtimali veya imkânı bulunmak okutabilme,Okutabilmek işi okutturabilmek,Okutturma ihtimali veya imkânı bulunmak okutturabilme,Okutturabilmek işi olgunlaşabilmek,Olgunlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak olgunlaşabilme,Olgunlaşabilmek işi olgunlaştırabilmek,Olgunlaştırma ihtimali bulunmak olgunlaştırabilme,Olgunlaştırabilmek işi olabilmek,"Olma, gerçekleşme ihtimali veya imkânı bulunmak" olabilme,Olabilmek işi veya durumu oluvermek,Çabucak veya kısa sürede olmak oluverme,Oluvermek işi veya durumu olagelmek,Öteden beri sürüp gelmek olagelme,Olagelmek işi veya durumu olayazmak,Az kalsın olmak olayazma,Olayazmak işi olunabilmek,Olunma ihtimali veya imkânı bulunmak olunabilme,Olunabilmek işi veya durumu oluşabilmek,Oluşma ihtimali veya imkânı bulunmak oluşabilme,Oluşabilmek işi oluşturuvermek,Çabucak veya kısa sürede oluşturmak oluşturuverme,Oluşturuvermek işi oluşturabilmek,Oluşturma ihtimali veya imkânı bulunmak oluşturabilme,Oluşturabilmek işi oluşturulabilmek,Oluşturulma ihtimali veya imkânı bulunmak oluşturulabilme,Oluşturulabilmek işi omuzlayabilmek,Omuzlama ihtimali veya imkânı bulunmak omuzlayabilme,Omuzlayabilmek işi onayabilmek,Onama ihtimali veya imkânı bulunmak onayabilme,Onayabilmek işi onarabilmek,Onarma ihtimali veya imkânı bulunmak onarabilme,Onarabilmek işi onaylayabilmek,"Onaylama ihtimali veya imkânı bulunmak, tasdikleyebilmek" onaylayabilme,"Onaylayabilmek işi, tasdikleyebilme" onaylatabilmek,"Onaylatma ihtimali veya imkânı bulunmak, tasdikletebilmek" onaylatabilme,"Onaylatabilmek işi, tasdikletebilme" oranlayabilmek,Oranlama ihtimali veya imkânı bulunmak oranlayabilme,Oranlayabilmek işi ortalayabilmek,Ortalama ihtimali veya imkânı bulunmak ortalayabilme,Ortalayabilmek işi otlatabilmek,Otlatma ihtimali veya imkânı bulunmak otlatabilme,Otlatabilmek işi oturakalmak,Oturup kalmak oturakalma,Oturakalmak işi oturabilmek,Oturma ihtimali veya imkânı bulunmak oturabilme,Oturabilmek işi oturtabilmek,Oturtma ihtimali veya imkânı bulunmak oturtabilme,Oturtabilmek işi oyalayabilmek,Oyalama ihtimali veya imkânı bulunmak oyalayabilme,Oyalayabilmek işi oyalanabilmek,Oyalanma ihtimali veya imkânı bulunmak oyalanabilme,Oyalanabilmek işi oylayabilmek,Oylama ihtimali veya imkânı bulunmak oylayabilme,Oylayabilmek işi oyuvermek,Çabucak veya kısa sürede oymak oyuverme,Oyuvermek işi oyabilmek,Oyma ihtimali bulunmak oyabilme,Oyabilmek işi oynayıvermek,Ansızın veya çabucak oynamak oynayıverme,Oynayıvermek işi oynayabilmek,Oynama ihtimali veya imkânı bulunmak oynayabilme,Oynayabilmek işi oynatıvermek,Ansızın veya çabucak oynatmak oynatıverme,Oynatıvermek işi oynatabilmek,Oynatma ihtimali veya imkânı bulunmak oynatabilme,Oynatabilmek işi palazlanabilmek,Palazlanma ihtimali veya imkânı bulunmak palazlanabilme,Palazlanabilmek işi parçalayabilmek,Parçalama ihtimali veya imkânı bulunmak parçalayabilme,Parçalayabilmek işi parlayabilmek,Parlama ihtimali veya imkânı bulunmak parlayabilme,Parlayabilmek işi dizel motoru,Ateşleme işi buji yerine havanın sıkıştırılması sonucu elde edilen ısıdan yararlanılarak yapılan bir motor türü arkası yarın,Tamamı daha sonra konuşulmak üzere yarım bırakılan patlatabilmek,Patlatma ihtimali veya imkânı bulunmak parlatabilmek,Parlatma ihtimali veya imkânı bulunmak parlatabilme,Parlatabilmek işi pataklayabilmek,Pataklama ihtimali veya imkânı bulunmak pataklayabilme,Pataklayabilmek işi patlayabilmek,Patlama ihtimali bulunmak patlayabilme,Patlayabilmek işi patlatabilme,Patlatabilmek işi paylaşıvermek,Çabucak veya kısa sürede paylaşmak paylaşıverme,Paylaşıvermek işi paylaşabilmek,Paylaşma ihtimali bulunmak paylaşabilme,Paylaşabilmek işi paylaştırabilmek,Paylaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak paylaştırabilme,Paylaştırabilmek işi pazarlayabilmek,Pazarlama ihtimali veya imkânı bulunmak pazarlayabilme,Pazarlayabilmek işi pıhtılaşabilmek,Pıhtılaşma ihtimali veya imkânı bulunmak pıhtılaşabilme,Pıhtılaşabilmek işi planlayabilmek,Planlama ihtimali veya imkânı bulunmak planlayabilme,Planlayabilmek işi pompalayabilmek,Pompalama ihtimali veya imkânı bulunmak pompalayabilme,Pompalayabilmek işi postalayabilmek,Postalama ihtimali veya imkânı bulunmak postalayabilme,Postalayabilmek işi programlayabilmek,Programlama ihtimali veya imkânı bulunmak programlayabilme,Programlayabilmek işi puanlayabilmek,Puanlama ihtimali veya imkânı bulunmak puanlayabilme,Puanlayabilmek işi rahatlayabilmek,Rahatlama ihtimali veya imkânı bulunmak rahatlayabilme,Rahatlayabilmek işi rahatlatabilmek,Rahatlatma ihtimali veya imkânı bulunmak rahatlatabilme,Rahatlatabilmek işi rastlayıvermek,Birdenbire rastlamak rastlayıverme,Rastlayıvermek işi rastlayabilmek,Rastlama ihtimali veya imkânı bulunmak rastlayabilme,Rastlayabilmek işi rastlaşabilmek,Rastlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak rastlaşabilme,Rastlaşabilmek işi rastlanabilmek,Rastlanma ihtimali veya imkânı bulunmak rastlanabilme,Rastlanabilmek işi rahatlayıvermek,Çabucak veya kısa sürede rahatlamak rahatlayıverme,Rahatlayıvermek işi sabahlayabilmek,Sabahlama ihtimali veya imkânı bulunmak sabahlayabilme,Sabahlayabilmek işi saçılıvermek,Birdenbire saçılmak saçılıverme,Saçılıvermek işi saçılabilmek,Saçılma ihtimali veya imkânı bulunmak saçılabilme,Saçılabilmek işi saçabilmek,Saçma ihtimali veya imkânı bulunmak saçabilme,Saçabilmek işi saçıvermek,Çabucak ve kısa sürede saçmak saçıverme,Saçıvermek işi saçmalayabilmek,Saçmalama ihtimali bulunmak saçmalayabilme,Saçmalayabilmek işi sağlayabilmek,Sağlama ihtimali veya imkânı bulunmak sağlayabilme,Sağlayabilmek işi sağlanabilmek,Sağlanma ihtimali veya imkânı bulunmak sağlanabilme,Sağlanabilmek işi sağabilmek,Sağma ihtimali veya imkânı bulunmak sağabilme,Sağabilmek işi sağıvermek,Çabucak sağmak sağıverme,Sağıvermek işi sakınabilmek,Sakınma ihtimali veya imkânı bulunmak sakınabilme,Sakınabilmek işi alçılı sargı,"Vücudun herhangi bir bölümünde hareketi önleme amacıyla kalsiyum sülfat tozu, hidrofil bez ile hazırlanan ve su karıştırıldığında sertleşme özelliği olan tıbbi destek malzemesi" hardal yakısı,"Halk hekimliğinde, kâğıda yapıştırılan hardal tozunun nemlendirilip ağrılı yere uygulanması biçiminde kullanılan ağrı giderici malzeme" varis çorabı,Bacaklarda ilgili bölgeye basınç veya destek uygulamak amacıyla kullanılan özel olarak üretilmiş tıbbi malzeme yara bandı,"Yara üzerine yapıştırılan, özel olarak hazırlanmış, ilaçlı, küçük şerit" nasır yakısı,Nasırı tedavi etmek amacıyla hazırlanmış ilaçlı bant valüasyon,Değerleme boşaltıcı,"Foseptikteki pis suları çekmeye yarayan makine, vidanjör" küpkök,Küpü verilen bir sayıya eşit olan sayı dızdız,Ağustos böceklerinin çıkardığı ses bir defacık,Bir kerelik bir gün evvel,"Bir an önce, olabildiği kadar çabuk" bir an evvel,Bir an önce bir gün önce,Bir an önce deve hamuru,Yenilmesi ve sindirilmesi güç yiyecek müteaddi,"Geçişli, lazım karşıtı" modern mantık,"Kavramları kelimelerle değil göstergelerle göstererek işlem yapan, matematiğe dayalı mantık, lojistik" arama motoru,"Kullanıcıların, aradıkları bilgiye ulaşmalarını sağlamak için genel ağ üzerindeki ağ sitelerini başlıklarına, açıklamalarına, anahtar kelimelerine ve içeriklerine göre bir dizin olarak sıralayan sistem" vücut dili,Beden dili beden dili,"Duygu ve düşüncelerin yüz ifadesi, beden duruşu vb. yollarla anlatıldığı iletişim biçimi, vücut dili" teknolog,Teknoloji üzerinde çalışan kimse korumacı,Koruma işini yapan kimse dendrolojik,Ağaç bilimsel glasyolojik,Buzul bilimsel nanoteknolojik,Nanoteknoloji ile ilgili önolog,Şarapla ve şarap yapımıyla ilgilenen kimse proktolojik,Proktolji ile ilgili nevrozlu,Nevroz hastalığına yakalanmış başkaldırıcı,"Başkaldıran, isyan eden, asi, isyancı, isyankâr" başkaldırıcılık,"Başkaldırıcı olma durumu, asilik, isyancılık, isyankârlık" toleranslılık,Hoşgörülülük hoşgörülülük,"Hoşgörülü olma, hoşgörü ile davranma durumu, hoşgörücülük, hoşgörürlük, müsamahakârlık, toleranslılık" tavizkârlık,Ödüncülük ödüncülük,"Ödüncü olma durumu, tavizcilik, tavizkârlık" kök örnek,"Bir nesnenin bilinen ilk ve en özgün biçimi, arketip" göz doktoru,"Göz hastalıkları doktoru, gözcü" çocuk doktoru,"Çocuk sağlığı ve hastalıkları doktoru, çocukçu" hayat düzeyi,Yaşam düzeyi çatıcı,Çatı işlerini yapan kimse sürücü,"Çoban, güdücü" organik ürün,Geliştirici veya olgunlaştırıcı bir kimyasal madde kullanılmadan doğal ortamda yetiştirilen ürün vara yoğa,Her şeye varı yoğu,Bir kimsenin sahip olduğu her şey sahteletme,Sahteletmek işi sahteletmek,"Sahtesini yaptırmak, yasa dışı kopyasını çıkartmak" sahteleme,Sahtelemek işi sahtelemek,"Sahtesini yapmak, yasa dışı kopyasını çıkarmak" servis sayısı,"Teniste rakibin karşılayamadığı, doğrudan doğruya sayı getiren servis" saklayabilmek,Saklama ihtimali veya imkânı bulunmak saklayabilme,Saklayabilmek işi saklanabilmek,Saklanma ihtimali veya imkânı bulunmak saklanabilme,Saklanabilmek durumu saklanıvermek,Çabucak saklanmak saklanıverme,Saklanıvermek işi saldırabilmek,Saldırma ihtimali veya imkânı bulunmak saldırabilme,Saldırabilmek işi saldırıvermek,Ansızın veya çabucak saldırmak saldırıverme,Saldırıvermek işi saldırtabilmek,Saldırtma ihtimali veya imkânı bulunmak saldırtabilme,Saldırtabilmek işi salınabilmek,Salınma ihtimali veya imkânı bulunmak salınabilme,Salınabilmek işi sallayabilmek,Sallama ihtimali veya imkânı bulunmak sallayabilme,Sallayabilmek işi sallayıvermek,Ansızın sallamak sallayıverme,Sallayıvermek işi sallanabilmek,Sallanma ihtimali veya imkânı bulunmak sallanabilme,Sallanabilmek işi salabilmek,Salma ihtimali veya imkânı bulunmak salabilme,Salabilmek işi sanabilmek,Sanma ihtimali veya imkânı bulunmak sanabilme,Sanabilmek işi sanıvermek,Sanmak sanıverme,Sanıvermek işi saplayabilmek,Saplama ihtimali veya imkânı bulunmak saplayabilme,Saplayabilmek işi saplanabilmek,Saplanma ihtimali veya imkânı bulunmak saplanabilme,Saplanabilmek işi sapabilmek,Sapma ihtimali veya imkânı bulunmak sapabilme,Sapabilmek işi sapıvermek,Ansızın veya çabucak sapmak sapıverme,Sapıvermek işi saptayabilmek,Saptama ihtimali veya imkânı bulunmak saptayabilme,Saptayabilmek işi saptanabilmek,Saptanma ihtimali veya imkânı bulunmak saptanabilme,Saptanabilmek işi saptırabilmek,Saptırma ihtimali veya imkânı bulunmak saptırabilme,Saptırabilmek işi sarılabilmek,Sarılma ihtimali veya imkânı bulunmak sarılabilme,Sarılabilmek işi sarınabilmek,Sarınma ihtimali veya imkânı bulunmak sarınabilme,Sarınabilmek işi sarkıtabilmek,Sarkıtma ihtimali veya imkânı bulunmak sarkıtabilme,Sarkıtabilmek işi sarkabilmek,Sarkma ihtimali veya imkânı bulunmak sarkabilme,Sarkabilmek işi sarıvermek,Çabucak sarmak sarıverme,Sarıvermek işi sarabilmek,Sarma ihtimali veya imkânı bulunmak sarabilme,Sarabilmek işi sarsabilmek,Sarsma ihtimali veya imkânı bulunmak sarsabilme,Sarsabilmek işi sataşabilmek,Sataşma ihtimali veya imkânı bulunmak sataşabilme,Sataşabilmek işi satılabilmek,Satılma ihtimali veya imkânı bulunmak satılabilme,Satılabilmek işi satıvermek,Çabucak veya kısa sürede satmak satıverme,Satıvermek işi satabilmek,Satma ihtimali veya imkânı bulunmak satabilme,Satabilmek işi sattırabilmek,Sattırma ihtimali veya imkânı bulunmak sattırabilme,Sattırabilmek işi savaşabilmek,Savaşma ihtimali veya imkânı bulunmak savaşabilme,Savaşabilmek işi savabilmek,Savma ihtimali veya imkânı bulunmak savabilme,Savabilmek işi savrulabilmek,Savrulma ihtimali veya imkânı bulunmak savrulabilme,Savrulabilmek işi savunabilmek,Savunma ihtimali veya imkânı bulunmak savunabilme,Savunabilmek işi savurabilmek,Savurma ihtimali veya imkânı bulunmak savurabilme,Savurabilmek işi savuşuvermek,Çabucak savuşmak savuşuverme,Savuşuvermek işi savuşturabilmek,Savuşturma ihtimali veya imkânı bulunmak savuşturabilme,Savuşturabilmek işi saydırabilmek,Saydırma ihtimali veya imkânı bulunmak saydırabilme,Saydırabilmek işi sayılabilmek,"Sayılma ihtimali veya imkânı bulunmak, addedilebilmek" sayılabilme,"Sayılabilmek işi, addedilebilme" sayıvermek,Çabucak saymak sayıverme,Sayıvermek işi sayabilmek,Sayma ihtimali veya imkânı bulunmak sayabilme,Sayabilmek işi selamlayabilmek,Selamlama ihtimali veya imkânı bulunmak selamlayabilme,Selamlayabilmek işi selamlaşabilmek,Selamlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak selamlaşabilme,Selamlaşabilmek işi sıçabilmek,Sıçma ihtimali veya imkânı bulunmak sıçabilme,Sıçabilmek işi sıçrayabilmek,Sıçrama ihtimali veya imkânı bulunmak sıçrayabilme,Sıçrayabilmek işi sıçratabilmek,Sıçratma ihtimali veya imkânı bulunmak sıçratabilme,Sıçratabilmek işi sığdırıvermek,Kolayca sığdırmak sığdırıverme,Sığdırıvermek işi sığdırabilmek,Sığdırma ihtimali veya imkânı bulunmak sığdırabilme,Sığdırabilmek işi sığınıvermek,Çabucak sığınmak sığınıverme,Sığınıvermek işi sığınabilmek,Sığınma ihtimali veya imkânı bulunmak sığınabilme,Sığınabilmek işi sığıştırabilmek,Sığıştırma ihtimali veya imkânı bulunmak sığıştırabilme,Sığıştırabilmek işi sığabilmek,Sığma ihtimali veya imkânı bulunmak sığabilme,Sığabilmek işi sıkışabilmek,Sıkışma ihtimali veya imkânı bulunmak sıkışabilme,Sıkışabilmek işi sıkıştırabilmek,Sıkıştırma ihtimali veya imkânı bulunmak sıkıştırabilme,Sıkıştırabilmek işi sıklaştırabilmek,Sıklaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak sıklaştırabilme,Sıklaştırabilmek işi sıkabilmek,Sıkma ihtimali veya imkânı bulunmak sıkabilme,Sıkabilmek işi sınayabilmek,Sınama ihtimali veya imkânı bulunmak sınayabilme,Sınayabilmek işi sınanabilmek,Sınanma ihtimali veya imkânı bulunmak sınanabilme,Sınanabilmek işi sıralayabilmek,Sıralama ihtimali veya imkânı bulunmak sıralayabilme,Sıralayabilmek işi sıralayıvermek,Çabucak veya kısa zamanda sıralamak sıralayıverme,Sıralayıvermek işi sıralanabilmek,Sıralanma ihtimali veya imkânı bulunmak sıralanabilme,Sıralanabilmek işi sırıtabilmek,Sırıtma ihtimali veya imkânı bulunmak sırıtabilme,Sırıtabilmek işi sırtlayabilmek,Sırtlama ihtimali veya imkânı bulunmak sırtlayabilme,Sırtlayabilmek işi sıvanabilmek,Sıvanma ihtimali veya imkânı bulunmak sıvanabilme,Sıvanabilmek işi kışkırtılı,Kışkırtılmış sarmaç,Bigudi dans salonu,"Dans etmek için gidilen, halka açık yer" bahtı açıklık,Bahtı açık olma durumu bahtı karalık,Bahtı kara olma durumu bağrı yanıklık,Bağrı yanık olma durumu yoğuşturma,Yoğuşturmak işi yoğuşturmak,Gaz hâlindeki bir maddeyı ısısını kaybettirerek sıvı hâle getirmek yoğuşmak,Gaz hâlindeki bir madde ısı kaybederek sıvı hâle gelmek deadline,343 süre sonu defansif,Savunmalı savunmalı,"Savunmayı esas alarak kurulan (oyun düzeni), defansif" dekadans,Çöküş tanıtım gösterisi,"Bir şeyi tanıtmak amacıyla yapılan sunum, demonstrasyon, demo" sıvışabilmek,Sıvışma ihtimali veya imkânı bulunmak sıvışabilme,Sıvışabilmek işi sıyırabilmek,Sıyırma ihtimali veya imkânı bulunmak sıyırabilme,Sıyırabilmek işi sıyırıvermek,Ansızın veya çabucak sıyırmak sıyırıverme,Sıyıvermek işi sıyrılabilmek,Sıyrılma ihtimali veya imkânı bulunmak sıyrılabilme,Sıyrılabilmek işi sızdırabilmek,Sızdırma ihtimali veya imkânı bulunmak sızdırabilme,Sızdırabilmek işi sızıvermek,Çabucak sızmak sızıverme,Sızıvermek işi sızabilmek,Sızma ihtimali veya imkânı bulunmak sızabilme,Sızabilmek işi soğutabilmek,Soğutma ihtimali veya imkânı bulunmak soğutabilme,Soğutabilmek işi sokabilmek,Sokma ihtimali veya imkânı bulunmak sokabilme,Sokabilmek işi sokuvermek,Ansızın veya çabucak sokmak sokuverme,Sokuvermek işi sokulabilmek,Sokulma ihtimali veya imkânı bulunmak sokulabilme,Sokulabilmek işi sokuluvermek,Çabucak sokulmak sokuluverme,Sokuluvermek işi sokuşturabilmek,Sokuşturma ihtimali veya imkânı bulunmak sokuşturabilme,Sokuşturabilmek işi sollayabilmek,Sollama ihtimali veya imkânı bulunmak sollayabilme,Sollayabilmek işi soluyabilmek,Soluma ihtimali veya imkânı bulunmak soluyabilme,Soluyabilmek işi somurtabilmek,Somurtma ihtimali veya imkânı bulunmak somurtabilme,Somurtabilmek işi sonlandırabilmek,Sonlandırma ihtimali veya imkânı bulunmak sonlandırabilme,Sonlandırabilmek işi sonuçlandırabilmek,"Sonuçlandırma ihtimali veya imkânı bulunmak, neticelendirebilmek" sonuçlandırabilme,"Sonuçlandırabilmek işi, neticelendirebilme" sordurabilmek,Sordurma ihtimali veya imkânı bulunmak sordurabilme,Sordurabilmek işi sordurtabilmek,Sordurtma ihtimali veya imkânı bulunmak sordurtabilme,Sordurtabilmek işi sorgulayabilmek,Sorgulama ihtimali veya imkânı bulunmak sorgulayabilme,Sorgulayabilmek işi sorgulatabilmek,Sorgulatma ihtimali veya imkânı bulunmak sorgulatabilme,Sorgulatabilmek işi sorgulanabilmek,Sorgulanma ihtimali veya imkânı bulunmak sorgulanabilme,Sorgulanabilmek işi soruvermek,Ansızın sormak soruverme,Soruvermek işi sorabilmek,Sorma ihtimali veya imkânı bulunmak sorabilme,Sorabilmek işi soruşturabilmek,Soruşturma ihtimali veya imkânı bulunmak soruşturabilme,Soruşturabilmek işi soyabilmek,Soyma ihtimali veya imkânı bulunmak soyabilme,Soyabilmek işi soyunuvermek,Çabucak soyunmak soyunuverme,Soyunuvermek işi tuğla oyunu,"Bilgisayarda veya cep telefonlarında oynanan, topla tuğlaları yıkma esasına dayanan oyun" antipersonel,Hedefi insan olan açık giyimli,"Göreneğe aykırı derecede çıplak, dekolte" açık giyim,"Kadın giyiminin kolları, göğsü veya sırtı açıkta bırakan biçimi, dekolte" destinasyon turizmi,Nokta turizmi nokta turizmi,"Gezi, ziyaret ve alışveriş programı önceden belirlenen varış noktasında yapılan turistik düzenleme, destinasyon turizmi" dublajcılık,Seslendiricilik seslendiricilik,Seslendirici olma durumu koruma aracı,"Önemli kişileri yolculukları sırasında varacakları yere ulaştırmak ve korumakla görevli kişilerin bulunduğu araç, eskort" dış ağ,Yerel ağlarla birbirine bağlı birçok bilgisayarın genel ağı kullanarak birbirleriyle iletişim kurduğu bilgi iletişim ağı flashback,343 geriye dönüş geriye dönüş,"Roman, hikâye, sinema vb.nde geçmişteki bir olayı, gösterilen o anda yeniden verme" giysi dolabı,"Giysilerin düzenli bir biçimde saklanmasını ve kullanmak istendiğinde kolay ulaşılmasını sağlayacak biçimde yapılmış dolap, gardırop" dokunmasız,"Dokunmadan, ele alınmadan kullanılabilen" hands free,343 dokunmasız indirim saatleri,Mağaza veya barlarda günün değişik saatlerinde yapılan indirim anları hat trick,343 üçleme hedging,343 koruma in,Yaban hayvanlarının kendilerine yuva edindikleri kovuk in gibi,dar ve karanlık (yer) in-line skate,343 kaykaç kaykaç,Özel olarak yapılmış ayakkabıların altına yerleştirilmiş krampona benzeyen bir dizi tekerlekle kayılarak yapılan bir spor dalı sağlık raporu,"Üstleneceği işi yapmaya zihinsel veya bedensel bir engeli olup olmadığını belirten, yetkili kurumlarca düzenlenen resmî belge" içgöreç,Endoskop iç görüm,Endoskopi iç görümlü,Endoskopik endoskopik,"Endoskopi ile ilgili, iç görümlü" arkabahçe,"Bir bölgeyi çevreleyen ve onunla ekonomik ve toplumsal etkileşim içinde bulunan bölge, hinterlant" ders notu,Eğitim amacıyla derslerde kullanılmak üzere hazırlanmış görsel veya yazılı malzeme konjonktivit,Göz zarı yangısı göz zarı yangısı,"Kornea hariç göz kapaklarının iç yüzü ile göz küresinin ön yüzünü örten zarda oluşan iltihap, konjonktivit" perdeleyici,"Basketbolda rakibin önüne geçerek top almasını engelleyen oyuncu, markajcı" mouse,343 fare nickname,343 takma ad nod,343 yumru nötralizm,Yansızlık azel,"Sunumun birkaç satıcı tarafından yapıldığı ve bu az sayıdaki satıcının birbirlerinin üretim kararlarından etkilendiği piyasa türü, oligopol" azelleşme,"Azelleşmek durumu, oligopolleşme" azelleşmek,Azel durumuna gelmek oligopol,Azel az alıcı,"Çok sayıda satıcıya karşılık sınırlı sayıda alıcının bulunduğu, dolayısıyla her alıcının satın alacağı miktar ve satıcıya ödeyeceği fiyatın, rakip alıcıların miktar ve fiyatlarını etkileyebileceği piyasa türü, oligopson" oligopson,Az alıcı arınık,"Her çeşit mikroptan arınmış, steril, sterilize" statüko,"Süregelen düzenin korunması durumu, sürer durum" sticker,343 çıkartma arınıklık,"Cansız yüzeylerdeki yararlı ve zararlı mikroorganizmaların kimyasal madde, ısı, ışın gibi etkenler kullanılarak tamamen yok edilmesi işlemi, sterilizasyon" giyimçizer,"Bir modaevinde yeni ürünlerin oluşumunu ve yaratılmasını sağlayan kimse, stilist" yığımlık,"Bir sanayi dalında yararlanılan ham, işlenmiş veya yarı işlenmiş maddelerin tümü, stok" ön kesinti,"Ücretlerde, serbest meslek gelirlerinde ve sonraki yıllara devredilen taahhüt işlerinde ödemeler sırasında bu ödemelerin belirli bir kısmı ödemeyi yapanlarca tutulduktan sonra kişiler adına vergi dairelerine yatırılan miktar, stopaj" izlemsel,"İzlem ile ilgili, stratejik" izlemci,"İzlem oluşturan kimse, stratejist" stratejist,İzlemci tandans,Eğilim teenage,343 ergenlik teenager,343 ergen sağaltıcı,Tedavici terimler dizgesi,"Bir sanat kolunda, bilim dallarında veya teknik alanlarda özel olarak kullanılan terimlerin tümü, terminoloji" yıldırı,"Yıldırma, cana kıyma ve malı yakıp yıkma, korkutma, tedhiş, terör" yıldırıcı,Yıldıran kimse veya şey yıldırıcılık,"Bir siyasi davayı zorla kabul ettirmek için karşı tarafa korku salacak, cana ve mala kıyacak davranışlarda bulunma, yıldırmacılık, terörcülük, tedhişçilik, terörizm" baskı sayısı,"Gazete, kitap, dergi vb.nin bir defada basıldığı sayı, tiraj" trade center,343 ticaret merkezi sarsıntı bilimi,"Cerrahinin yara ve bereleri tedavi eden bölümü, travmatoloji" yansılanım,"İnsan kulağının alamayacağı nitelikte olan yüksek frekanslı ses titreşimi, ultrason" insanmerkezcilik,"İnsanı evrenin merkezi sayan, bütün öbür yaratıkların insan için yaratılmış olduklarını söyleyen dinî nitelikli öğreti, insaniçincilik, antroposantrizm" toplummerkezcilik,"İnsanın kendisini evrenin merkezi sayma görüşü, toplumiçincilik" yermerkezci,"Yerin gözlem noktası olarak alınan merkeziyle ilgili, yer özekçil, jeosantrik" sarıçam,"Çamgillerden, genellikle Akdeniz Bölgesi'nde yetişen bodur, iğne yapraklı bir tür çam (Pinus sylvestris)" tekrardan,343 tekrar tekrar obskürantizm,"Egemen güçlerin kendi hoş görmediği kavramlara, kişilere, topluluklara ilişkin toplumun bilgi erişimini sistematik olarak kısıtlama çabası" genotip,Soy yapısı rayba,Pürüzalır soyunabilmek,Soyunma ihtimali veya imkânı bulunmak soyunabilme,Soyunabilmek işi soyutlayabilmek,Soyutlama ihtimali veya imkânı bulunmak soyutlayabilme,Soyutlayabilmek işi stoklayabilmek,Stoklama ihtimali veya imkânı bulunmak stoklayabilme,Stoklayabilmek işi suçlayıvermek,Ayrıntılı düşünmeden suçlamak suçlayıverme,Suçlayıvermek işi suçlanabilmek,Suçlanma ihtimali bulunmak suçlanabilme,Suçlanabilmek işi sulayabilmek,Sulama ihtimali veya imkânı bulunmak sulayabilme,Sulayabilmek işi sulandırabilmek,Sulandırma ihtimali veya imkânı bulunmak sulandırabilme,Sulandırabilmek işi sunabilmek,Sunma ihtimali veya imkânı bulunmak sunabilme,Sunabilmek işi sunuvermek,Fırsat bulup sunmak sunuverme,Sunuvermek işi sunulabilmek,Sunulma ihtimali veya imkânı bulunmak sunulabilme,Sunulabilmek işi susuvermek,Ansızın susmak susuverme,Susuvermek işi susabilmek,Susma ihtimali veya imkânı bulunmak susabilme,Susabilmek işi susturuvermek,Çabucak susturmak susturuverme,Susturuvermek işi susturabilmek,Susturma ihtimali veya imkânı bulunmak susturabilme,Susturabilmek işi şahlanabilmek,Şahlanma ihtimali veya imkânı bulunmak şahlanabilme,Şahlanabilmek işi şakalaşabilmek,Şakalaşma ihtimali veya imkânı bulunmak şakalaşabilme,Şakalaşabilmek işi şaşırıvermek,Beklenmeyen bir durum karşısında şaşırmak şaşırıverme,Şaşırıvermek işi şaşırabilmek,Şaşırma ihtimali veya imkânı bulunmak şaşırabilme,Şaşırabilmek işi şaşırtabilmek,Şaşırtma ihtimali veya imkânı bulunmak şaşırtabilme,Şaşırtabilmek işi şaşabilmek,Şaşma ihtimali veya imkânı bulunmak şaşabilme,Şaşabilmek işi şımarabilmek,Şımarma ihtimali veya imkânı bulunmak şımarabilme,Şımarabilmek işi şımartabilmek,Şımartma ihtimali veya imkânı bulunmak şımartabilme,Şımartabilmek işi şişmanlayabilmek,Şişmanlama ihtimali veya imkânı bulunmak şişmanlayabilme,Şişmanlayabilmek işi şuurlanabilmek,Bilinçlenebilmek şuurlanabilme,Bilinçlenebilme takılıvermek,Ansızın veya çabucak takılmak takılıverme,Takılıvermek işi takınabilmek,Takınma ihtimali veya imkânı bulunmak takınabilme,Takınabilmek işi takıvermek,Çabucak takmak takıverme,Takıvermek işi takabilmek,Takma ihtimali veya imkânı bulunmak takabilme,Takabilmek işi taktırabilmek,Taktırma ihtimali veya imkânı bulunmak taktırabilme,Taktırabilmek işi tamamlayabilmek,Tamamlama ihtimali veya imkânı bulunmak tamamlayabilme,Tamamlayabilmek işi tamamlanabilmek,Tamamlanma ihtimali veya imkânı bulunmak tamamlanabilme,Tamamlanabilmek işi tamamlatabilmek,Tamamlatma ihtimali veya imkânı bulunmak tamamlatabilme,Tamamlatabilmek işi tanıyıvermek,Çabucak tanımak tanıyıverme,Tanıyıvermek işi tanıyabilmek,Tanıma ihtimali veya imkânı bulunmak tanıyabilme,Tanıyabilmek işi tanımlayıvermek,Çok çabuk veya kolayca tanımlamak tanımlayıverme,Tanımlayıvermek işi tanımlayabilmek,Tanımlama ihtimali veya imkânı bulunmak tanımlayabilme,Tanımlayabilmek işi tanınabilmek,Tanınma ihtimali veya imkânı bulunmak tanınabilme,Tanınabilmek işi tanışabilmek,Tanışma ihtimali veya imkânı bulunmak tanışabilme,Tanışabilmek işi tanıştırabilmek,Tanıştırma ihtimali veya imkânı bulunmak tanıştırabilme,Tanıştırabilmek işi tanıtılabilmek,Tanıtılma ihtimali veya imkânı bulunmak tanıtılabilme,Tanıtılabilmek işi tanıtabilmek,Tanıtma ihtimali veya imkânı bulunmak tanıtabilme,Tanıtabilmek işi tanıtıvermek,Hemen tanıtmak tanıtıverme,Tanıtıvermek işi tanıtlayabilmek,Tanıtlama ihtimali veya imkânı bulunmak tanıtlayabilme,Tanıtlayabilmek işi tapınabilmek,Tapınma ihtimali veya imkânı bulunmak tapınabilme,Tapınabilmek işi tapabilmek,Tapma ihtimali veya imkânı bulunmak tapabilme,Tapabilmek işi taptırabilmek,Taptırma ihtimali veya imkânı bulunmak taptırabilme,Taptırabilmek işi tarayabilmek,Tarama ihtimali veya imkânı bulunmak tarayabilme,Tarayabilmek işi taranabilmek,Taranma ihtimali veya imkânı bulunmak taranabilme,Taranabilmek işi taratabilmek,Taratma ihtimali veya imkânı bulunmak taratabilme,Taratabilmek işi tartılabilmek,Tartılma ihtimali veya imkânı bulunmak tartılabilme,Tartılabilmek işi tartışabilmek,Tartışma ihtimali veya imkânı bulunmak tartışabilme,Tartışabilmek işi tartabilmek,Tartma ihtimali veya imkânı bulunmak tartabilme,Tartabilmek işi tasarımlayabilmek,Tasarımlama ihtimali veya imkânı bulunmak tasarımlayabilme,Tasarımlayabilmek işi tasarlayabilmek,Tasarlama ihtimali veya imkânı bulunmak tasarlayabilme,Tasarlayabilmek işi tasarlanabilmek,Tasarlanma ihtimali veya imkânı bulunmak tasarlanabilme,Tasarlanabilmek işi taslayabilmek,Taslama ihtimali veya imkânı bulunmak taslayabilme,Taslayabilmek işi taşıyıvermek,Çok çabuk veya kısa sürede taşımak taşıyıverme,Taşıyıvermek işi taşıyabilmek,Taşıma ihtimali veya imkânı bulunmak taşıyabilme,Taşıyabilmek işi taşınabilmek,Taşınma ihtimali veya imkânı bulunmak taşınabilme,Taşınabilmek işi taşırabilmek,Taşırma ihtimali veya imkânı bulunmak taşırabilme,Taşırabilmek işi taşıtabilmek,Taşıtma ihtimali veya imkânı bulunmak taşıtabilme,Taşıtabilmek işi taşlayabilmek,Taşlama ihtimali veya imkânı bulunmak taşlayabilme,Taşlayabilmek işi taşayazmak,Neredeyse taşmak taşayazma,Taşayazmak işi taşıvermek,Ansızın veya çok kısa sürede taşmak taşıverme,Taşıvermek işi taşabilmek,Taşma ihtimali veya imkânı bulunmak taşabilme,Taşabilmek işi tatlandırabilmek,Tatlandırma ihtimali veya imkânı bulunmak tatlandırabilme,Tatlandırabilmek işi tadıvermek,Çabucak tatmak tadıverme,Tadıvermek işi tadabilmek,Tatma ihtimali veya imkânı bulunmak tadabilme,Tadabilmek işi tattırabilmek,Tattırma ihtimali veya imkânı bulunmak tattırabilme,Tattırabilmek işi tavlayabilmek,Tavlama ihtimali veya imkânı bulunmak tavlayabilme,Tavlayabilmek işi tekrarlayabilmek,"Tekrarlama ihtimali veya imkânı bulunmak, yineleyebilmek" tekrarlayabilme,"Tekrarlayabilmek işi, yineleyebilme" tekrarlanabilmek,"Tekrarlanma ihtimali veya imkânı bulunmak, yinelenebilmek" tekrarlanabilme,"Tekrarlanabilmek işi, yinelenebilme" tekrarlatabilmek,"Tekrarlatma ihtimali veya imkânı bulunmak, yineletebilmek" tekrarlatabilme,"Tekrarlatabilmek işi, yineletebilme" tezgâhlayabilmek,Tezgâhlama ihtimali veya imkânı bulunmak tezgâhlayabilme,Tezgâhlayabilmek işi tıkayıvermek,Çabucak tıkamak tıkayıverme,Tıkayıvermek işi tıkayabilmek,Tıkama ihtimali veya imkânı bulunmak tıkayabilme,Tıkayabilmek işi tıkanabilmek,Tıkanma ihtimali veya imkânı bulunmak tıkanabilme,Tıkanabilmek işi tıkıştırabilmek,Tıkıştırma ihtimali veya imkânı bulunmak tıkıştırabilme,Tıkıştırabilmek işi tıklayabilmek,Tıklama ihtimali veya imkânı bulunmak tıklayabilme,Tıklayabilmek işi tıklatabilmek,Tıklatma ihtimali veya imkânı bulunmak tıklatabilme,Tıklatabilmek işi tıkıvermek,Çabucak veya kısa sürede tıkmak tıkıverme,Tıkıvermek işi tıkabilmek,Tıkma ihtimali veya imkânı bulunmak tıkabilme,Tıkabilmek işi tırmalayabilmek,Tırmalama ihtimali veya imkânı bulunmak tırmalayabilme,Tırmalayabilmek işi tırmanabilmek,Tırmanma ihtimali veya imkânı bulunmak tırmanabilme,Tırmanabilmek işi tokalaşabilmek,Tokalaşma ihtimali veya imkânı bulunmak tokalaşabilme,Tokalaşabilmek işi tokuşturabilmek,Tokuşturma ihtimali veya imkânı bulunmak tokuşturabilme,Tokuşturabilmek işi toparlayabilmek,Toparlama ihtimali veya imkânı bulunmak toparlayabilme,Toparlayabilmek işi toplayabilmek,Toplama ihtimali veya imkânı bulunmak toplayabilme,Toplayabilmek işi toparlanabilmek,Toparlanma ihtimali veya imkânı bulunmak toparlanabilme,Toparlanabilmek işi toplayıvermek,Çabucak veya kısa zamanda toplamak toplayıverme,Toplayıvermek işi toplanıvermek,Çok çabuk veya kısa zamanda toplanmak toplanıverme,Toplanıvermek işi toplanabilmek,Toplanma ihtimali veya imkânı bulunmak toplanabilme,Toplanabilmek işi toplatabilmek,Toplatma ihtimali veya imkânı bulunmak toplatabilme,Toplatabilmek işi turlayabilmek,Turlama ihtimali veya imkânı bulunmak turlayabilme,Turlayabilmek işi tutuvermek,Çabucak tutmak tutuverme,Tutuvermek işi tutabilmek,Tutma ihtimali veya imkânı bulunmak tutabilme,Tutabilmek işi optimizasyon,En uygun duruma getirme değerler dizisi,"Belirli bir alanda çalışan bilim adamlarının paylaştığı ortak değerler ve anlayışlar dizisi, paradigma" aykırı düşünce,"Kökleşmiş inanışlara aykırı olarak ileri sürülen düşünce, paradoks" parapent,Yamaç paraşütü pasifikasyon,Etkisizleştirme buluş belgesi,"Bir buluşun veya o buluşun kullanma hakkının bir kimseye ait olduğunu gösteren belge, patent" çintemani,"Özellikle kumaşlara ve çinilere uygulanmış, ikisi altta biri üstte iç içe geçmiş halkalar ve şimşeği ifade eden iki yatık kıvılcımdan meydana gelen süsleme motifi, itayağı" itayağı,Çintemani erkendoğan,"Zamanından önce doğan (bebek), günsüz, prematüre" geçdoğan,"Normal zamanından sonra doğan (bebek), postmatüre" postmatüre,Geçdoğan dolduruşçu,İnsanı dolduruşa getirmeyi alışkanlık edinen kimse dolduruşçuluk,Dolduruşçu olma durumu doldurboşalt,Oyunun son dakikalarında galip olan takım tarafından oyalama amacıyla topu uzun paslarla rakip kale önüne gönderme torbacık,Küçük torba daldırma çay,Sallama çay demlik poşet,"Demlik için üretilen, içinde çay bulunan, ipsiz torbacık" çay makinesi,Çay demlemek için üretilen elektrikli aygıt overlokçu,Overlok yapan kimse overlokçuluk,Overlok yapma işi Beypazarı kurusu,Genellikle baklava dilimi biçiminde bir tür peksimet periferi,Kıyı playback,343 söylemseme play-off,343 üst küme ön doğru,"Bir bilimin kuruluşunda temel görevi görmekle birlikte belikten daha az olma ve tanımlanmayan ilkel gerçek, konut (II), koyut, postulat" karmaca,"Sevilen müzik eserlerinden seçilmiş bölümlerin arka arkaya seslendirilmesiyle oluşan müzik parçası, potpuri" düz hekim,"Mesleğinde uzmanlık belgesi almamış olan (kimse), pratisyen" yansıtım aygıtı,"Bir film veya belgenin ışık kaynağından çıkan ışınlarla ekran veya perde üzerinde görüntüsünü oluşturulan alet, projektör" yaymaca,Propaganda puzzle,343 yapboz sıra makinesi,"Banka, hastane, postane vb. yerlerde müşterilere veya hastalara sıra numarası veren makine" ışın tedavisi,"X ışınlarının biyolojik etkisine dayanan tedavi yöntemi, radyoterapi" rasist,Irkçı rasizm,Irkçılık rasyo,Oran realizasyon,Gerçekleştirme ikili sigorta,"Bir sigorta ortaklığının sigorta ettiği paranın bir bölümünü, olabilecek zarara karşı, başka bir ortaklığa yeniden sigorta ettirmesi işi, reasürans" düzeltmeci,"Düzeltmecilik yanlısı, ıslahatçı, reformist" düzeltmecilik,"Eldeki imkânlarla, ihtilale başvurmadan toplum düzeninin daha iyi duruma getirilebileceğini, sosyal adaletin sağlanabileceğini ileri süren siyasi sistem, ıslahatçılık, reformculuk" değer katma,"Bir paranın değerini altına ve dövize göre yeniden ayarlama, revalüasyon" röyalti,Telif hakkı sağlıklama,"Halk sağlığını korumak ve hastalıkları önlemek için tasarlanan önlemler ve bunların uygulanması, sanitasyon" sanitasyon,Sağlıklama orta uç oyuncusu,"Futbolda ileri uçta, hücum hattının ortasında oynayan oyuncu, santrfor" senkronizm,Eş zamanlılık sensör,Duyarga bileşimli,"Doğadaki örneklerine benzetilerek insan eliyle yapılmış veya üretilmiş, yapma, sentetik" server,343 sunucu siesta,343 öğle uykusu ön izleme,Bir filmin gösterime girmeden önce seçilmiş bir grup tarafından izlenmesi tanıtımcık,"Kısa, çarpıcı, akılda kalıcı tanıtım sözü, spot" step,Hatalı yürüme hatalı yürüme,"Basketbolda bir oyuncunun top elindeyken yerde zıplatmadan bir adımdan fazla yürümesi, step (II)" biçemleme,"Biçemlemek işi, stilizasyon" biçemlemek,Üslup kazandırmak stilizasyon,Biçemleme stoper,Kesici gergevşet,"Birbirine yaklaşık bükülü vücut bölümlerini, gerici kasların çalışmasıyla birbirinden iyice uzaklaştırma" stretching,343 gergevşet ısı tedavisi,"Hastalığın iyileştirilmesi için herhangi bir biçimde ısı uygulamasıyla yapılan tedavi, termoterapi" termoterapi,Isı tedavisi topless,343 üstsüz trankilizan,Yatıştırıcı bitki nakli,"Bitkiyi bir yerden alıp başka bir yere dikme, transplantasyon" triboloji,Sürtünme bilimi sürtünme bilimi,"Sürtünme olaylarını inceleyen bilim dalı, triboloji" tutturabilmek,Tutturma ihtimali veya imkânı bulunmak tutturabilme,Tutturabilmek işi tutuklayabilmek,Tutuklama ihtimali veya imkânı bulunmak tutuklayabilme,Tutuklayabilmek işi tutuklatabilmek,Tutuklatma ihtimali veya imkânı bulunmak tutuklatabilme,Tutuklatabilmek işi tutuluvermek,Çabucak tutulmak tutuluverme,Tutuluvermek işi tutulabilmek,Tutulma ihtimali veya imkânı bulunmak tutulabilme,Tutulabilmek işi tutunabilmek,Tutunma ihtimali veya imkânı bulunmak tutunabilme,Tutunabilmek işi tutuşuvermek,Çabucak tutuşmak tutuşuverme,Tutuşuvermek işi tutuşabilmek,Tutuşma ihtimali veya imkânı bulunmak tutuşabilme,Tutuşabilmek işi tutuşturabilmek,Tutuşturma ihtimali veya imkânı bulunmak tutuşturabilme,Tutuşturabilmek işi tutuşturuvermek,Çabucak tutuşturmak tutuşturuverme,Tutuşturuvermek işi ucuzlatabilmek,Ucuzlatma ihtimali veya imkânı bulunmak ucuzlatabilme,Ucuzlatabilmek işi uçabilmek,Uçma ihtimali veya imkânı bulunmak uçabilme,Uçabilmek işi uçuvermek,Çabucak uçmak uçuverme,Uçuvermek işi uçuruvermek,Çabucak uçurmak uçuruverme,Uçuruvermek işi uçurabilmek,Uçurma ihtimali veya imkânı bulunmak uçurabilme,Uçurabilmek işi uğrayabilmek,Uğrama ihtimali veya imkânı bulunmak uğrayabilme,Uğrayabilmek işi uğratabilmek,Uğratma ihtimali veya imkânı bulunmak uğratabilme,Uğratabilmek işi uğraşabilmek,Uğraşma ihtimali veya imkânı bulunmak uğraşabilme,Uğraşabilmek işi uğurlayabilmek,Uğurlama ihtimali veya imkânı bulunmak uğurlayabilme,Uğurlayabilmek işi uğurlanabilmek,Uğurlanma ihtimali veya imkânı bulunmak uğurlanabilme,Uğurlanabilmek işi ulaşılabilmek,Ulaşılma ihtimali veya imkânı bulunmak ulaşılabilme,Ulaşılabilmek işi ulaşabilmek,Ulaşma ihtimali veya imkânı bulunmak ulaşabilme,Ulaşabilmek işi ulaştırabilmek,Ulaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak ulaştırabilme,Ulaştırabilmek işi ulaşıvermek,Çabucak veya kısa sürede ulaşmak ulaşıverme,Ulaşıvermek işi uluslaşabilmek,Uluslaşma ihtimali veya imkânı bulunmak uluslaşabilme,Uluslaşabilmek işi umabilmek,Umma ihtimali veya imkânı bulunmak umabilme,Umabilmek işi umutlanabilmek,"Umutlanma ihtimali veya imkânı bulunmak, ümitlenebilmek" umutlanabilme,"Umutlanabilmek durumu, ümitlenebilme" unutuvermek,Çabucak veya kısa sürede unutmak unutuverme,Unutuvermek işi unutabilmek,Unutma ihtimali veya imkânı bulunmak unutabilme,Unutabilmek işi unutturuvermek,Kolayca ve kısa sürede unutturmak unutturuverme,Unutturuvermek işi unutturabilmek,Unutturma ihtimali veya imkânı bulunmak unutturabilme,Unutturabilmek işi unutuluvermek,Kısa sürede unutulmak unutuluverme,Unutuluvermek işi unutulabilmek,Unutulma ihtimali veya imkânı bulunmak unutulabilme,Unutulabilmek işi utanabilmek,Utanma ihtimali veya imkânı bulunmak utanabilme,Utanabilmek işi uyandırabilmek,Uyandırma ihtimali veya imkânı bulunmak uyandırabilme,Uyandırabilmek işi uyanıvermek,Ansızın uyanmak uyanıverme,Uyanıvermek işi uyanabilmek,Uyanma ihtimali veya imkânı bulunmak uyanabilme,Uyanabilmek işi uyarılabilmek,Uyarılma ihtimali veya imkânı bulunmak uyarılabilme,Uyarılabilmek işi uyarlayabilmek,Uyarlama ihtimali veya imkânı bulunmak uyarlayabilme,Uyarlayabilmek işi uyarlayıvermek,Kısa sürede uyarlamak uyarlayıverme,Uyarlayıvermek işi uyarlanabilmek,Uyarlanma ihtimali veya imkânı bulunmak uyarlanabilme,Uyarlanabilmek işi uyarabilmek,Uyarma ihtimali veya imkânı bulunmak uyarabilme,Uyarabilmek işi uydurabilmek,Uydurma ihtimali veya imkânı bulunmak uydurabilme,Uydurabilmek işi uyduruvermek,Ansızın veya kısa sürede uydurmak uyduruverme,Uyduruvermek işi uydurulabilmek,Uydurulma ihtimali veya imkânı bulunmak uydurulabilme,Uydurulabilmek işi uygulayabilmek,Uygulama ihtimali veya imkânı bulunmak uygulayabilme,Uygulayabilmek işi uygulanabilmek,Uygulanma ihtimali veya imkânı bulunmak uygulanabilme,Uygulanabilmek işi uygulatabilmek,Uygulatma ihtimali veya imkânı bulunmak uygulatabilme,Uygulatabilmek işi uyuvermek,Kısa sürede uyum sağlamak uyuverme,Uyuvermek işi uyabilmek,Uyma ihtimali veya imkânı bulunmak uyabilme,Uyabilmek işi uyuyakalmak,Ansızın uyumak uyuyakalma,Uyuyakalmak işi uyuyabilmek,Uyuma ihtimali veya imkânı bulunmak uyuyabilme,Uyuyabilmek işi uyuyuvermek,Çabucak uyumak uyuyuverme,Uyuyuvermek işi uyuşabilmek,Uyuşma ihtimali veya imkânı bulunmak uyuşabilme,Uyuşabilmek işi uyuşturabilmek,Uyuşturma ihtimali veya imkânı bulunmak uyuşturabilme,Uyuşturabilmek işi uyutabilmek,Uyutma ihtimali veya imkânı bulunmak uyutabilme,Uyutabilmek işi uyutulabilmek,Uyutulma ihtimali veya imkânı bulunmak uyutulabilme,Uyutulabilmek işi uzaklaşabilmek,Uzaklaşma ihtimali veya imkânı bulunmak uzaklaşabilme,Uzaklaşabilmek işi uzaklaştırabilmek,Uzaklaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak uzaklaştırabilme,Uzaklaştırabilmek işi uzayabilmek,Uzama ihtimali veya imkânı bulunmak uzayabilme,Uzayabilmek işi uzanıvermek,Çabucak uzanmak uzanıverme,Uzanıvermek işi uzanabilmek,Uzanma ihtimali veya imkânı bulunmak uzanabilme,Uzanabilmek işi uzlaşabilmek,Uzlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak uzlaşabilme,Uzlaşabilmek işi uzlaştırabilmek,Uzlaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak uzlaştırabilme,Uzlaştırabilmek işi vardırabilmek,Vardırma ihtimali veya imkânı bulunmak vardırabilme,Vardırabilmek işi varılabilmek,Varılma ihtimali veya imkânı bulunmak varılabilme,Varılabilmek işi varabilmek,Varma ihtimali veya imkânı bulunmak varabilme,Varabilmek işi varsayabilmek,Varsayma ihtimali veya imkânı bulunmak varsayabilme,Varsayabilmek işi vedalaşabilmek,Vedalaşma ihtimali veya imkânı bulunmak vedalaşabilme,Vedalaşabilmek işi vurdurabilmek,Vurdurma ihtimali veya imkânı bulunmak vurdurabilme,Vurdurabilmek işi vurgulayabilmek,Vurgulama ihtimali veya imkânı bulunmak vurgulayabilme,Vurgulayabilmek işi vurgulanabilmek,Vurgulanma ihtimali veya imkânı bulunmak vurgulanabilme,Vurgulanabilmek işi vurayazmak,Neredeyse vurmak vurayazma,Vurayazmak işi vurabilmek,Vurma ihtimali veya imkânı bulunmak vurabilme,Vurabilmek işi vuruvermek,Ansızın vurmak vuruverme,Vuruvermek işi vurulabilmek,Vurulma ihtimali veya imkânı bulunmak vurulabilme,Vurulabilmek işi vuruluvermek,Ansızın vurulmak vuruluverme,Vuruluvermek işi kâğıt para,"Devlet bankası tarafından piyasaya çıkarılan değeri kâğıt üzerinde belirtilen para, banknot" Anadolululuk,Anadolulu olma durumu Rumelililik,Rumelili olma durumu heteroseksüellik,Heteroseksüel olma durumu hipermetropluk,Hipermetrop olma durumu astigmatlık,Astigmat olma durumu humbaracıbaşı,"Humbara kullanan askerlerin başı, yöneticisi" karpuz kol,"Bol büzgülü, kabarık, kısa giysi kolu" izlev,İşlev karpuz kollu,Karpuz kolu olan ileri vites,Vitesteki dişlilerden otomobilin ileri gitmesini sağlayan dişli motto,"Özdeyiş, slogan" adlar dizgesi,"Belli bir alan için bağlayıcı olan adlandırmaların bütünü, nomanklatür" nomanklatür,Adlar dizgesi uygun değer,"Bir amaca ulaşabilmek için bir değişkenin alabileceği en elverişli, en iyi durum, optimum" indirim merkezi,Mağazaların seri sonu mallarını ucuz olarak sattığı alışveriş yeri outlet center,343 indirim merkezi playmaker,343 oyun kurucu regülasyon,Ayarlama saray konut,"Kendine ait güvenliği bulunan, içinde yaşayanlara özel hizmetler sunulan, her türlü ihtiyacın karşılandığı özel konut, rezidans" fissür,Anüs çıkışındaki mukozanın genellikle arka kenardan çatlaması veya yırtılması erken boşalma,Cinsel birleşimlerde bazı fiziksel veya ruhsal nedenlerden dolayı meninin erken gelmesi sağır mikrofon,"Çevre seslerinden etkilenmeyen, doğrudan doğruya konuşanın sesini alan mikrofon" dolaşım ortaklığı,Müşterilerine yurt dışında da hizmet verebilmek için cep telefonu firmalarının başka ülkelerin iletişim firmalarıyla kurduğu iş birliği roaming,343 dolaşım ortaklığı kakalak,Daha çok gemilerde görülen bir tür hamam böceği parçacıklı,"Parçacığı olan, partiküllü" partiküllü,Parçacıklı örgüt kültürü,"Çalışan personelin davranışlarını ve çalışılan yerin genel görüntüsünü şekillendiren, simgeler aracılığıyla öğrenilebilen ve öğretilebilen, kuşaktan kuşağa aktarılan, değişebilir nitelikteki değer, düşünce ve kurallar bütünü" dizi pusulası,Resmî bir kurumda görevli memurun kurum adına yaptığı harcamaların ayrıntılı dökümünü gösteren belge tarantula,"Eklem bacaklıların, örümceğimsiler sınıfından, daha çok Güney Avrupa'da yaşayan, kıllarla kaplı, yaklaşık 2,5 santimetre uzunluğunda, sekiz bacaklı, iki kollu, etçil bir tür örümcek (Lycosidae tarantula)" koşturmaca,"Sürekli çalışma, koşturma durumunda olma" vuruşabilmek,Vuruşma ihtimali veya imkânı bulunmak vuruşabilme,Vuruşabilmek işi yabancılaşabilmek,Yabancılaşma ihtimali veya imkânı bulunmak yabancılaşabilme,Yabancılaşabilmek işi yadsıyabilmek,Yadsıma ihtimali veya imkânı bulunmak yadsıyabilme,Yadsıyabilmek işi yağdırabilmek,Yağdırma ihtimali veya imkânı bulunmak yağdırabilme,Yağdırabilmek işi yağlayabilmek,Yağlama ihtimali veya imkânı bulunmak yağlayabilme,Yağlayabilmek işi yağabilmek,Yağma ihtimali veya imkânı bulunmak yağabilme,Yağabilmek işi yağmalayabilmek,Yağmalama ihtimali veya imkânı bulunmak yağmalayabilme,Yağmalayabilmek işi yakalayıvermek,Çabucak veya kısa sürede yakalamak yakalayıverme,Yakalayıvermek işi yakalayabilmek,Yakalama ihtimali veya imkânı bulunmak yakalayabilme,Yakalayabilmek işi yakalanıvermek,Çok çabuk veya kısa sürede yakalanmak yakalanıverme,Yakalanıvermek işi yakalanabilmek,Yakalanma ihtimali veya imkânı bulunmak yakalanabilme,Yakalanabilmek işi yakalatabilmek,Yakalatma ihtimali veya imkânı bulunmak yakalatabilme,Yakalatabilmek işi yakarabilmek,Yakarma ihtimali veya imkânı bulunmak yakarabilme,Yakarabilmek işi yakılabilmek,Yakılma ihtimali veya imkânı bulunmak yakılabilme,Yakılabilmek işi yakınlaşabilmek,Yakınlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak yakınlaşabilme,Yakınlaşabilmek işi yakınlaştırabilmek,Yakınlaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak yakınlaştırabilme,Yakınlaştırabilmek işi yakınabilmek,Yakınma ihtimali veya imkânı bulunmak yakınabilme,Yakınabilmek işi yakışabilmek,Yakışma ihtimali veya imkânı bulunmak yakışabilme,Yakışabilmek işi yakıştırabilme,Yakıştırabilmek işi yaklaşılabilmek,Yaklaşma ihtimali veya imkânı bulunmak yaklaşılabilme,Yaklaşılabilmek işi yaklaşabilmek,Yaklaşma ihtimali veya imkânı bulunmak yaklaşabilme,Yaklaşabilmek işi yaklaşıvermek,Çabucak veya kısa sürede yaklaşmak yaklaşıverme,yaklaşıvermek işi yaklaştırabilmek,Yaklaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak yaklaştırabilme,Yaklaştırabilmek işi yakabilmek,Yakma ihtimali veya imkânı bulunmak yakabilme,Yakabilmek işi yakıvermek,Çabucak yakmak yakıverme,Yakıvermek işi yaktırabilmek,Yaktırma ihtimali veya imkânı bulunmak yaktırabilme,Yaktırabilmek işi yalayabilmek,Yalama ihtimali veya imkânı bulunmak yalayabilme,Yalayabilmek işi yalanlayabilmek,Yalanlama ihtimali veya imkânı bulunmak yalanlayabilme,Yalanlayabilmek işi yalatabilmek,Yalatma ihtimali veya imkânı bulunmak yalatabilme,Yalatabilmek işi yalıtabilmek,Yalıtma ihtimali veya imkânı bulunmak yalıtabilme,Yalıtabilmek işi yalnızlaşabilmek,Yalnızlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak yalnızlaşabilme,Yalnızlaşabilmek işi yalvarabilmek,Yalvarma ihtimali veya imkânı bulunmak yalvarabilme,Yalvarabilmek işi yamayabilmek,Yamama ihtimali veya imkânı bulunmak yamayabilme,Yamayabilmek işi yamanabilmek,Yamanma ihtimali veya imkânı bulunmak yamanabilme,Yamanabilmek işi yanaşabilmek,Yanaşma ihtimali veya imkânı bulunmak yanaşabilme,Yanaşabilmek işi yanılabilmek,Yanılma ihtimali veya imkânı bulunmak yanılabilme,Yanılabilmek işi yanıltabilmek,Yanıltma ihtimali veya imkânı bulunmak yanıltabilme,Yanıltabilmek işi yanıtlayabilmek,Cevaplayabilmek yanıtlayabilme,Cevaplayabilme yanabilmek,Yanma ihtimali veya imkânı bulunmak yanabilme,Yanabilmek işi yansılayabilmek,Yansılama ihtimali veya imkânı bulunmak yansılayabilme,Yansılayabilmek işi yansıyabilmek,Yansıma ihtimali veya imkânı bulunmak yansıyabilme,Yansıyabilmek işi yansıtabilmek,Yansıtma ihtimali veya imkânı bulunmak yansıtabilme,Yansıtabilmek işi yapılandırabilmek,Yapılandırma ihtimali veya imkânı bulunmak yapılandırabilme,Yapılandırabilmek işi yapılanabilmek,Yapılanma ihtimali veya imkânı bulunmak yapılanabilme,Yapılanabilmek işi yapabilmek,Yapma ihtimali veya imkânı bulunmak yapabilme,Yapabilmek işi yapışabilmek,Yapışma ihtimali veya imkânı bulunmak yapışabilme,Yapışabilmek işi yapıştırabilmek,Yapıştırma ihtimali veya imkânı bulunmak yapıştırabilme,Yapıştırabilmek işi yapıştırıvermek,Çabucak yapıştırmak yapıştırıverme,Yapıştırıvermek işi yapıvermek,Çabucak veya kolaylıkla yapmak yapıverme,Yapıvermek işi yaptırabilmek,Yaptırma ihtimali veya imkânı bulunmak yaptırabilme,Yaptırabilmek işi yaptırtabilmek,Yaptırtma ihtimali veya imkânı bulunmak yaptırtabilme,Yaptırtabilmek işi yaralayabilmek,Yaralama ihtimali veya imkânı bulunmak yaralayabilme,Yaralayabilmek işi yaralanabilmek,Yaralanma ihtimali veya imkânı bulunmak yaralanabilme,Yaralanabilmek işi yarayabilmek,Yarama ihtimali veya imkânı bulunmak yarayabilme,Yarayabilmek işi yaranabilmek,Yaranma ihtimali veya imkânı bulunmak yaranabilme,Yaranabilmek işi yararlanılabilmek,Yararlanılma ihtimali veya imkânı bulunmak yararlanılabilme,Yararlanılabilmek işi yaratılabilmek,Yaratılma ihtimali veya imkânı bulunmak yaratılabilme,Yaratılabilmek işi yaratabilmek,Yaratma ihtimali veya imkânı bulunmak yaratabilme,Yaratabilmek işi yaratıvermek,Çabucak veya kısa sürede yaratmak yaratıverme,Yaratıvermek işi yardımlaşabilmek,Yardımlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak yardımlaşabilme,Yardımlaşabilmek işi yargılayabilmek,Yargılama ihtimali veya imkânı bulunmak yargılayabilme,Yargılayabilmek işi yargılanabilmek,Yargılanma ihtimali veya imkânı bulunmak yargılanabilme,Yargılanabilmek işi yargılatabilmek,Yargılatma ihtimali veya imkânı bulunmak yargılatabilme,Yargılatabilmek işi yarılıvermek,Ansızın yarılmak yarılıverme,Yarılıvermek işi yarılabilmek,Yarılma ihtimali veya imkânı bulunmak yarılabilme,Yarılabilmek işi yarışabilmek,Yarışma ihtimali veya imkânı bulunmak yarışabilme,Yarışabilmek işi yakıştırabilmek,Yakıştırma ihtimali veya imkânı bulunmak yarıştırabilmek,Yarıştırma ihtimali veya imkânı bulunmak yarıştırabilme,Yarıştırabilmek işi yarabilmek,Yarma ihtimali veya imkânı bulunmak yarabilme,Yarabilmek işi yasaklayabilmek,Yasaklama ihtimali veya imkânı bulunmak yasaklayabilme,Yasaklayabilmek işi yasalaştırabilmek,Yasalaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak yasalaştırabilme,Yasalaştırabilmek işi yasallaştırabilmek,Yasallaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak yasallaştırabilme,Yasallaştırabilmek işi yaslayabilmek,Yaslama ihtimali veya imkânı bulunmak yaslayabilme,Yaslayabilmek işi yaslanabilmek,Yaslanma ihtimali veya imkânı bulunmak yaslanabilme,Yaslanabilmek işi yaşayabilmek,Yaşama ihtimali veya imkânı bulunmak yaşayabilme,Yaşayabilmek işi yaşanabilmek,Yaşanma ihtimali veya imkânı bulunmak yaşanabilme,Yaşanabilmek işi yaşatabilmek,Yaşatma ihtimali veya imkânı bulunmak yaşatabilme,Yaşatabilmek işi yaşlanabilmek,Yaşlanma ihtimali veya imkânı bulunmak yaşlanabilme,Yaşlanabilmek işi yatırabilmek,Yatırma ihtimali veya imkânı bulunmak yatırabilme,Yatırabilmek işi yatıştırabilmek,Yatıştırma ihtimali veya imkânı bulunmak yatıştırabilme,Yatıştırabilmek işi yatıvermek,Ansızın yatmak yatıverme,Yatıvermek işi yatabilmek,Yatma ihtimali veya imkânı bulunmak yatabilme,Yatabilmek işi yavaşlayabilmek,Yavaşlama ihtimali veya imkânı bulunmak yavaşlayabilme,Yavaşlayabilmek işi yavaşlatabilmek,Yavaşlatma ihtimali veya imkânı bulunmak yavaşlatabilme,Yavaşlatabilmek işi yaygınlaşabilmek,Yaygınlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak yaygınlaşabilme,Yaygınlaşabilmek işi yaygınlaştırabilmek,Yaygınlaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak yaygınlaştırabilme,Yaygınlaştırabilmek işi yayılıvermek,Çabucak yayılmak yayılıverme,Yayılıvermek işi yayılabilmek,Yayılma ihtimali veya imkânı bulunmak yayılabilme,Yayılabilmek işi yayımlayabilmek,Yayımlama ihtimali veya imkânı bulunmak yayımlayabilme,Yayımlayabilmek işi yayımlatabilmek,Yayımlatma ihtimali veya imkânı bulunmak yayımlatabilme,Yayımlatabilmek işi yayabilmek,Yayma ihtimali veya imkânı bulunmak yayabilme,Yayabilmek işi yazdırabilmek,Yazdırma ihtimali veya imkânı bulunmak yazdırabilme,Yazdırabilmek işi yazılabilmek,Yazılma ihtimali veya imkânı bulunmak yazılabilme,Yazılabilmek işi yazışabilmek,Yazışma ihtimali veya imkânı bulunmak yazışabilme,Yazışabilmek işi yazıvermek,Çabucak veya kısa sürede yazmak yazıverme,Yazıvermek işi yazabilmek,Yazma ihtimali veya imkânı bulunmak yazabilme,Yazabilmek işi yığılıvermek,Ansızın yığılmak yığılıverme,Yığılıvermek işi yığabilmek,Yığma ihtimali veya imkânı bulunmak yığabilme,Yığabilmek işi yıkayıverme,Yıkayıvermek işi yıkayabilmek,Yıkama ihtimali veya imkânı bulunmak yıkayabilme,Yıkayabilmek işi yıkanabilmek,Yıkanma ihtimali veya imkânı bulunmak yıkanabilme,Yıkanabilmek işi yıkanıvermek,Çabucak veya kısa sürede yıkanmak yıkanıverme,Yıkanıvermek işi yıkılabilmek,Yıkılma ihtimali veya imkânı bulunmak yıkılabilme,Yıkılabilmek işi yıkıvermek,Çabucak yıkmak yıkıverme,Yıkıvermek işi yıkabilmek,Yıkma ihtimali veya imkânı bulunmak yıkabilme,Yıkabilmek işi yıktırabilmek,Yıktırma ihtimali veya imkânı bulunmak yıktırabilme,Yıktırabilmek işi yıldırabilmek,Yıldırma ihtimali veya imkânı bulunmak yıldırabilme,Yıldırabilmek işi yıpratabilmek,Yıpratma ihtimali veya imkânı bulunmak yıpratabilme,Yıpratabilmek işi yırtabilmek,Yırtma ihtimali veya imkânı bulunmak yırtabilme,Yırtabilmek işi yoğunlaşabilmek,Yoğunlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak yoğunlaşabilme,Yoğunlaşabilmek işi yoğunlaştırabilmek,Yoğunlaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak yoğunlaştırabilme,Yoğunlaştırabilmek işi yoğurabilmek,Yoğurma ihtimali veya imkânı bulunmak yoğurabilme,Yoğurabilmek işi yoklayabilmek,Yoklama ihtimali veya imkânı bulunmak yoklayabilme,Yoklayabilmek işi yollayabilmek,Yollama ihtimali veya imkânı bulunmak yollayabilme,Yollayabilmek işi yontabilmek,Yontma ihtimali veya imkânı bulunmak yontabilme,Yontabilmek işi yorabilmek,Yorma ihtimali veya imkânı bulunmak yorabilme,Yorabilmek işi yoruluvermek,Çabucak veya kısa sürede yorulmak yoruluverme,Yoruluvermek işi yorulabilmek,Yorulma ihtimali veya imkânı bulunmak yorulabilme,Yorulabilmek işi yorumlayabilmek,Yorumlama ihtimali veya imkânı bulunmak yorumlayabilme,Yorumlayabilmek işi yorumlatabilmek,Yorumlatma ihtimali veya imkânı bulunmak yorumlatabilme,Yorumlatabilmek işi yorumlanabilmek,Yorumlanma ihtimali veya imkânı bulunmak yorumlanabilme,Yorumlanabilmek işi yozlaştırabilmek,Yozlaştırma ihtimali veya imkânı bulunmak yozlaştırabilme,Yozlaştırabilmek işi yudumlayabilmek,Yudumlama ihtimali veya imkânı bulunmak yudumlayabilme,Yudumlayabilmek işi yumabilmek,Yumma ihtimali veya imkânı bulunmak yumabilme,Yumabilmek işi yumruklayabilmek,Yumruklama ihtimali veya imkânı bulunmak yumruklayabilme,Yumruklayabilmek işi yumurtlayabilmek,Yumurtlama ihtimali veya imkânı bulunmak yumurtlayabilme,Yumurtlayabilmek işi yumuşayabilmek,Yumuşama ihtimali veya imkânı bulunmak yumuşayabilme,Yumuşayabilmek işi yumuşatabilmek,Yumuşatma ihtimali veya imkânı bulunmak yumuşatabilme,Yumuşatabilmek işi yutkunabilmek,Yutkunma ihtimali veya imkânı bulunmak yutkunabilme,Yutkunabilmek işi yutuvermek,Ansızın veya çabucak yutmak yutuverme,Yutuvermek işi yutabilmek,Yutma ihtimali veya imkânı bulunmak yutabilme,Yutabilmek işi yutturabilmek,Yutturma ihtimali veya imkânı bulunmak yutturabilme,Yutturabilmek işi yuvarlayıvermek,Ansızın veya çabucak yuvarlamak yuvarlayıverme,Yuvarlayıvermek işi yuvarlayabilmek,Yuvarlama ihtimali veya imkânı bulunmak yuvarlanıvermek,Ansızın yuvarlanmak yuvarlanıverme,Yuvarlanıvermek işi yuvarlanabilmek,Yuvarlanma ihtimali veya imkânı bulunmak yuvarlanabilme,Yuvarlanabilmek işi millî varlık,"Bir ulusun sahip olduğu sosyal, kültürel, ekonomik, bilimsel değerler ile yer altı ve yer üstü zenginliklerini kapsayan maddi ve manevi ögelerin bütünü" aşındırıcı,"Madenleri elektriksel, kimyasal veya mekanik yollarla aşındıran, korozif" korozif,Aşındırıcı çekmeli vagon,"Yükseltileri farklı iki nokta arasında çelik halatlarla ve motor gücüyle çalışan, iki vagonlu ulaşım aracı, füniküler" füniküler,Çekmeli vagon millî değer,Bir ulusun kendine özgü saydığı ve sahip olmakla övündüğü toplumsal ve kültürel ögeler karoça,"Atlarla çekilen, dört tekerlekli, yaylı, üstü örtülü binek arabası" gözyaşı pınarı,Göz pınarı övücü,Övgücü tek bilek,Hep birlikte tek yürek,Hep birlikte yeniden düzenleme,"Yeniden düzen verme, reorganizasyon" sansürcü,"Sanat eserlerini denetlemekle görevlendirilmiş kimse, sıkı denetimci" sansürcülük,Sansürcünün işi cinsellik bilimi,"Cinsellikle ilgili sorunların incelendiği bilim, cinslik bilimi, seksoloji" cinsellik bilimci,"Cinsellik bilimi uzmanı, seksolog" dealer,343 satımcı dealing,343 satım deflatör,Para kısıtlayıcı destinasyon,Varılacak olan yer designer,343 tasarımcı eksperyans,Deneyim baretlik,Baret konulan yer free-lance,343 bağımsız guard,343 oyun kurucu happy hour,343 indirim saatleri instant coffee,343 hazır kahve internship,343 ön hekimlik derişim,"Bir ortamda bulunan belirli bir maddenin kütle veya hacminin, içinde bulunduğu ortamın kütle veya hacmine oranı, konsantrasyon" pürmüz lambası,Alev lambası diplomatik,Diplomasi ile ilgili Budistlik,"Doğaüstü kişileşmiş bir tanrı düşüncesi yerine, salt varlığı koyarak onun insanda arzu biçiminde belirdiğini, bundan da ızdırabın doğduğunu, ızdıraptan kurtulmak için var olmaktan vazgeçmek gerektiğini ileri süren, Hindistan ve Çin'de yaygın olan, Buddha'nın ileri sürdüğü mistik dünya görüşü ve din, Budizm" çalıştırıcılı,"Çalıştırıcısı olan, antrenörlü" çalıştırıcısız,"Çalıştırıcısı olmayan, antrenörsüz" antrenörsüzlük,Çalıştırıcısızlık çalıştırıcısızlık,"Çalıştırıcısız olma durumu, antrenörsüzlük" döl kesesi,"İçinde embriyo veya fetüsün bulunduğu amniyon sıvısı ile dolu boşluğu çeviren zar, amniyon" fincandibi,"Arazi koşulları nedeniyle inilmesi zor olan, çukurda kalan havaalanı" görgül,"Bir kurama değil yalnızca gözleme dayalı, ampirik" çözümler,"Analiz yapan cihaz, aygıt veya organ, analizör" bilgi çarpıtma,"Kişiyi veya kurumu herhangi bir konuda bilinçli olarak gerçeği saptırarak yanlış bilgilendirme, dezenformasyon" uzay bilimsel,"Uzay bilimi ile ilgili, evren bilimsel, kozmolojik" mikser,Çırpıcı kaza kırım ekibi,"Uçak kazalarının nedenini, nasıl geliştiğini, ortaya çıkan hasarı karakutular incelenmeden önce ayrıntılı bir biçimde araştıran, bağımsız kurul" kaza kırım,"(uçak, helikopter vb. için) Maddi hasar ile birlikte can kaybı da olan kaza" gey,Eş cinsel erkek grosmarket,Büyük mağaza helmintolog,Kurt bilimci gremse,İkibuçukluk (II) ata lira,"Üzerinde çıkarıldığı yılın tarihi bulunan, 7 gram ağırlığında, cumhuriyet altınına göre daha yayvan ve iri olan altın sikke" cumhuriyet altını,"Üzerinde Atatürk portresi bulunan, 22 ayar tam altın, cumhuriyet, tam altın" tam altın,Cumhuriyet altını inceleyiş,İnceleme işi indirgeyiş,İndirgeme işi istetiş,İstetme işi isteniş,İstenme işi izletiş,İzletme işi türetiş,Türetme işi retrospektif,Dünden bugüne tolkşov,Söz gösterisi ladino,"Musevilerin kullandığı, 15. yüzyıl İspanyolcasını temel alan ancak içinde İbranice, Türkçe, Fransızca, Yunanca, Arapça ve Portekizce kelimeler barındıran, Latin kökenli bir Hint-Avrupa dili olan İspanyolcanın bir Lehçesi" reddihâkim,"Hâkimi istememe, kabul etmeme, reddetme" tork,Motorlu araçlarda üretilen gücün tekerleklerden yere aktarılmasını sağlayan dönme kuvveti mezelenmek,Alay konusu olmak mezelenme,Mezelenmek işi haycı,Avlanmak istenen hayvanı veya sürüyü ürkütüp avcıya doğru yönlendiren kimse haycılık,Haycı olma durumu iç kafiye,İç uyak tsunami,Dev dalga dev dalga,"Deniz tabanında oluşan depremin yarattığı büyük dalga, tsunami" pedofil,Sübyancı ateş küre,"Erimiş hâlde olduğu sanılan yer çekirdeği, pirosfer" histolog,Doku bilimci selfdeterminasyon,Öz belirtim yönlendirici,"İnsanları kendi bilgileri dışında veya istemedikleri hâlde bilinçli ve amaçlı olarak etkileyen, manipülatör" yeni Eflatuncu,Yeni Platoncu yeni Eflatunculuk,Yeni Platonculuk çok kocalılık,"Bir kadının yasalara uygun olarak aynı zamanda iki veya daha çok sayıda erkekle evli olabildiği evlilik biçimi, poliandri" kolacı,Kola (II) seven kimse kurumlanmak,Kurum (I) tutmak şişlik,Şiş (I) semiyolog,Semiyoloji uzmanı köprüleme,"Vücudun bir yerinden alınan damarı, tıkanmış damarın yerine koymak suretiyle yapılan tedavi, damar aktarma, baypas" koku tedavisi,"Çeşitli doğal kokulu maddelerle yapılan tedavi yöntemi, aromaterapi" son dakika,"Kitle iletişim araçlarına son anda ulaşan, toplumu yakından ilgilendiren, önemli (haber)" bir anlamda,"Başka bir deyişle, diğer bir söyleyişle" cırt,"Nesneleri birbirine bağlamakta kullanılan, çentikli, plastik kelepçe" kokoş,"Aşırı süslü, birbirine uyumsuz giysiler giymeyi seven kimse" sulu göz,Sulu gözlü provokatörlük,Kışkırtmacılık tinerci,Uçucu madde bağımlısı olan kimse nevrotik,Sinirsel imajinasyon,İmgelem terkipli,Bileşim içeren bürün,"Vurgu, ezgi, durak, ulama, ton, uzunluk gibi konuşma diline özgü ögelere verilen ad" telemetri,Uzaklık ölçümü vişne kompostosu,"Yaş vişne, şeker ve suyun kaynatılması ile yapılan kompostosu" dut hoşafı,"Kurutulmuş dut, şeker ve suyun kaynatılması ile yapılan hoşaf" şeftali kompostosu,"Yaş şeftali, şeker ve suyun kaynatılması ile yapılan komposto" elma kompostosu,"Yaş elma, şeker ve suyun kaynatılması ile yapılan komposto" çilek kompostosu,"Yaş çilek, şeker ve suyun kaynatılması ile yapılan komposto" armut kompostosu,"Yaş armut, şeker ve suyun kaynatılması ile yapılan komposto" elma hoşafı,"Kurutulmuş elma, şeker ve suyun kaynatılması ile yapılan hoşaf" armut hoşafı,"Kurutulmuş armut, şeker ve suyun kaynatılması ile yapılan hoşaf" zamanlayabilmek,Zamanlama ihtimali veya imkânı bulunmak zamanlayabilme,Zamanlayabilmek işi zayıflayabilmek,Zayıflama ihtimali veya imkânı bulunmak zayıflayabilme,Zayıflayabilmek işi zayıflatabilmek,Zayıflatma ihtimali veya imkânı bulunmak zayıflatabilme,Zayıflatabilmek işi deşivermek,Çabucak deşmek deşiverme,Deşivermek işi döküvermek,Aniden dökmek döküverme,Döküvermek işi dökebilmek,Dökme ihtimali veya imkânı bulunmak dökebilme,Dökebilmek işi döktürebilmek,Döktürme ihtimali veya imkânı bulunmak döktürebilme,Döktürebilmek işi dökülebilmek,Dökülme ihtimali veya imkânı bulunmak dökülebilme,Dökülebilmek işi dökülüvermek,Çabucak veya kısa sürede dökülmek dökülüverme,Dökülüvermek işi dölleyebilmek,Döllenme ihtimali veya imkânı bulunmak dölleyebilme,Dölleyebilmek işi döndürebilmek,Döndürme ihtimali veya imkânı bulunmak döndürebilme,Döndürebilmek işi dönüvermek,Ansızın veya kısa sürede dönmek dönüverme,Dönüvermek işi dönebilmek,Dönme ihtimali veya imkânı bulunmak dönebilme,Dönebilmek işi dönüşüvermek,Aniden dönüşmek dönüşüverme,Dönüşüvermek işi dönüşebilmek,Dönüşme ihtimali veya imkânı bulunmak dönüşebilme,Dönüşebilmek işi dönüştürülebilmek,Dönüştürülme ihtimali veya imkânı bulunmak dönüştürülebilme,Dönüştürülebilmek işi döşeyebilmek,Döşeme ihtimali veya imkânı bulunmak döşeyebilme,Döşeyebilmek işi döşenebilmek,Döşenme ihtimali veya imkânı bulunmak döşenebilme,Döşenebilmek işi döşetebilmek,Döşetme ihtimali veya imkânı bulunmak döşetebilme,Döşetebilmek işi dövebilmek,Dövme ihtimali veya imkânı bulunmak dövebilme,Dövebilmek işi dövüşebilmek,Dövüşme ihtimali veya imkânı bulunmak dövüşebilme,Dövüşebilmek işi dövüştürebilmek,Dövüştürme ihtimali veya imkânı bulunmak dövüştürebilme,Dövüştürebilmek işi düğümleyebilmek,Düğümleme ihtimali veya imkânı bulunmak düğümleyebilme,Düğümleyebilmek işi dürebilmek,Dürme ihtimali veya imkânı bulunmak dürebilme,Dürebilmek işi düşleyebilmek,Düşleme ihtimali veya imkânı bulunmak düşleyebilme,Düşleyebilmek işi düşeyazmak,Düşme tehlikesi atlatmak düşüvermek,Ansızın veya kısa sürede düşmek düşüverme,Düşüvermek işi düşebilmek,Düşme ihtimali veya imkânı bulunmak düşebilme,Düşebilmek işi düşündürebilmek,Düşündürme ihtimali veya imkânı bulunmak düşündürebilme,Düşündürebilmek işi düşünüvermek,Çabucak düşünmek düşünüverme,Düşünüvermek işi düşünebilmek,Düşünme ihtimali veya imkânı bulunmak düşünebilme,Düşünebilmek işi düşürüvermek,Çabucak veya kısa sürede düşürmek düşürüverme,Düşürüvermek işi düşürebilmek,Düşürme ihtimali veya imkânı bulunmak düşürebilme,Düşürebilmek işi düzelebilmek,Düzelme ihtimali veya imkânı bulunmak düzelebilme,Düzelebilmek işi düzeltebilmek,Düzeltme ihtimali veya imkânı bulunmak düzeltebilme,Düzeltebilmek işi düzeltilebilmek,Düzeltilme ihtimali veya imkânı bulunmak düzeltilebilme,Düzeltilebilmek işi düzenleyebilmek,Düzenleme ihtimali veya imkânı bulunmak düzenleyebilme,Düzenleyebilmek işi düzenlenebilmek,Düzenlenme ihtimali veya imkânı bulunmak düzenlenebilme,Düzenlenebilmek işi düzenletebilmek,Düzenletme ihtimali veya imkânı bulunmak düzenletebilme,Düzenletebilmek işi düzebilmek,Düzme ihtimali veya imkânı bulunmak düzebilme,Düzebilmek işi edilebilmek,Edilme ihtimali veya imkânı bulunmak edilebilme,Edilebilmek işi edinilebilmek,Edinilme ihtimali veya imkânı bulunmak edinilebilme,Edinilebilmek işi edinebilmek,Edinme ihtimali veya imkânı bulunmak edinebilme,Edinebilmek işi edinivermek,Çabucak veya kısa sürede edinmek ediniverme,Edinivermek işi eğdirebilmek,Eğdirme ihtimali veya imkânı bulunmak eğdirebilme,Eğdirebilmek işi eğilebilmek,Eğilme ihtimali veya imkânı bulunmak eğilebilme,Eğilebilmek işi eğitilebilmek,Eğitilme ihtimali veya imkânı bulunmak eğitilebilme,Eğitilebilmek işi eğitebilmek,Eğitme ihtimali veya imkânı bulunmak eğitebilme,Eğitebilmek işi eğlendirebilmek,Eğlendirme ihtimali veya imkânı bulunmak eğlendirebilme,Eğlendirebilmek işi eğlenebilmek,Eğlenme ihtimali veya imkânı bulunmak eğlenebilme,Eğlenebilmek işi eğebilmek,Eğme ihtimali veya imkânı bulunmak eğebilme,Eğebilmek işi ekleyivermek,Çabucak veya kısa sürede eklemek ekleyiverme,Ekleyivermek işi ekleyebilmek,Ekleme ihtimali veya imkânı bulunmak ekleyebilme,Ekleyebilmek işi eklenivermek,Kısa sürede eklenmek ekleniverme,Eklenivermek işi eklenebilmek,Eklenme ihtimali veya imkânı bulunmak eklenebilme,Eklenebilmek işi ekletebilmek,Ekletme ihtimali veya imkânı bulunmak ekletebilme,Ekletebilmek işi ekebilmek,Ekme ihtimali veya imkânı bulunmak ekebilme,Ekebilmek işi eksiltebilmek,Eksiltme ihtimali veya imkânı bulunmak eksiltebilme,Eksiltebilmek işi eleyebilmek,Eleme ihtimali veya imkânı bulunmak eleyebilme,Eleyebilmek işi eleştirilebilmek,Eleştirilme ihtimali veya imkânı bulunmak eleştirilebilme,Eleştirilebilmek işi elleyebilmek,Elleme ihtimali veya imkânı bulunmak elleyebilme,Elleyebilmek işi emdirebilmek,Emdirme ihtimali veya imkânı bulunmak emdirebilme,Emdirebilmek işi emilebilmek,Emilme ihtimali veya imkânı bulunmak emilebilme,Emilebilmek işi emebilmek,Emme ihtimali veya imkânı bulunmak emebilme,Emebilmek işi emredebilmek,Emretme ihtimali veya imkânı bulunmak emredebilme,Emredebilmek işi emzirebilmek,Emzirme ihtimali veya imkânı bulunmak emzirebilme,Emzirebilmek işi endişelenebilmek,Endişelenme ihtimali bulunmak endişelenebilme,Endişelenebilmek işi engelleyebilmek,Engelleme ihtimali veya imkânı bulunmak engelleyebilme,Engelleyebilmek işi enseleyebilmek,Enseleme ihtimali veya imkânı bulunmak enseleyebilme,Enseleyebilmek işi erdirebilmek,Erdirme ihtimali veya imkânı bulunmak erdirebilme,Erdirebilmek işi eriyivermek,Çabucak veya kısa sürede erimek eriyiverme,Eriyivermek işi eriyebilmek,Erime ihtimali veya imkânı bulunmak eriyebilme,Eriyebilmek işi erişebilmek,Erişme ihtimali veya imkânı bulunmak erişebilme,Erişebilmek işi eriştirebilmek,Eriştirme ihtimali veya imkânı bulunmak eriştirebilme,Eriştirebilmek işi eritebilmek,Eritme ihtimali veya imkânı bulunmak eritebilme,Eritebilmek işi erebilmek,Erme ihtimali veya imkânı bulunmak erebilme,Erebilmek işi erteleyebilmek,Erteleme ihtimali veya imkânı bulunmak erteleyebilme,Erteleyebilmek işi erteletebilmek,Erteletme ihtimali veya imkânı bulunmak erteletebilme,Ertelebilmek işi esirgeyebilmek,Esirgeme ihtimali veya imkânı bulunmak esirgeyebilme,Esirgeyebilmek işi eskitebilmek,Eskitme ihtimali veya imkânı bulunmak eskitebilme,Eskitebilmek işi esebilmek,Esme ihtimali veya imkânı bulunmak esebilme,Esebilmek işi esneyebilmek,Esneme ihtimali veya imkânı bulunmak esneyebilme,Esneyebilmek işi esnetebilmek,Esnetme ihtimali veya imkânı bulunmak esnetebilme,Esnetebilmek işi eşitleyebilmek,Eşitleme ihtimali veya imkânı bulunmak eşitleyebilme,Eşitleyebilmek işi eşleşebilmek,Eşleşme ihtimali veya imkânı bulunmak eşleşebilme,Eşleşebilmek işi eşleştirebilmek,Eşleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak eşleştirebilme,Eşleştirebilmek işi etkileyebilmek,Etkileme ihtimali veya imkânı bulunmak etkileyebilme,Etkileyebilmek işi etkilenebilmek,Etkilenme ihtimali veya imkânı bulunmak etkilenebilme,Etkilenebilmek işi etkileşebilmek,Etkileşme ihtimali veya imkânı bulunmak etkileşebilme,Etkileşebilmek işi etkinleşebilmek,Etkinleşme ihtimali veya imkânı bulunmak etkinleşebilme,Etkinleşebilmek durumu etkisizleştirebilmek,Etkisizleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak etkisizleştirebilme,Etkisizleştirebilmek işi edivermek,Çabucak yapmak ediverme,Edivermek işi edebilmek,Etme ihtimali veya imkânı bulunmak edebilme,Edebilmek işi ettirebilmek,Ettirme ihtimali veya imkânı bulunmak ettirebilme,Ettirebilmek işi yol kardeşliği,"Evli iki aile arasında kurulan kardeşlik bağı, musahiplik" yol kardeşi,"Yol kardeşliği kuran iki ailenin fertlerinden her biri, musahip" yatırım fonu,"Tasarruf sahiplerinden katılma belgesi karşılığında toplanan birikimlerden oluşan fonların, sermaye piyasası araçlarında değerlendirilmek üzere bir havuz içerisinde toplanması ve uzmanlar tarafından yönetilmesi temeline dayalı kolektif bir yatırım aracı" töre dışıcı,"Töreyi inkâr eden öğretileri benimseyen, ahlak dışıcı, amoralist" ahlak dışıcı,Töre dışıcı amoralist,Töre dışıcı Amerikancı,Amerika hayranı olan (kimse) aşırıcı,Beklenenin üstünde aşırı davranan aşkıncı,Aşkıncılık yanlısı olan babacı,"Babacılık yanlısı olan, paternalist" paternalist,Babacı gölge olaycı,Gölge olaycılık yanlısı olan inancı,"İnancılığı savunan, fideist" fideist,İnancı kavramcı,"Kavramcılık yanlısı olan, konseptüalist" konseptüalist,Kavramcı kayracı,"Kayracılık yanlısı olan, providansiyalist" providansiyalist,Kayracı kurmacı,"Kurmacılık yanlısı olan, konstrüktivist" konstrüktivist,Kurmacı olasıcı,"Olasıcılık yanlısı olan, probabilist" probabilist,Olasıcı görüngücü,"Görüngücülük yanlısı olan, olaycı, fenomenist" olaycı,Görüngücü fenomenist,Görüngücü Osmanlıcı,Osmanlıcılık düşünce akımını benimseyen pozitif ayrımcı,Pozitif ayrımcılık yapan sarı sendikacı,İşverenden yana olarak çalışan tanrıcı,"Evreni yaratan ve yöneten, vahiy yoluyla insanlara buyruklar veren bir Tanrı'nın varlığına inanan, teist" teist,Tanrıcı toplu taşımacı,Toplu taşıma yapan Panturanist,Turancı yapıntıcı,Yapıntıcılık görüşünü benimseyen Yaradancı,Yaradancılık öğretisi yanlısı olan aktöreci,Ahlakçı egosantrist,Beniçinci bilimsel deneyci,Bilimsel deneycilik akımını benimseyen Darvinci,Darvincilik görüşünü benimseyen deneyselci,"Deneyselcilik öğretisini benimseyen, eksperimantalist" eksperimantalist,Deneyselci dinginci,Dingincilik görüşünü benimseyen sekinci,Dinginci dirimselci,Dirimselcilik öğretisini benimseyen edimselci,"Edimselcilik öğretisini benimseyen, aktüalist" aktüalist,Edimselci gezimci,Aristotelesçi Nazist,"Nazizm yanlısı, Hitlerci" Hitlerci,Nazist ilimci,Bilimci primitivist,İlkelci insan biçimci,"İnsan biçimcilik yanlısı, antropomorfist" antropomorfist,İnsan biçimci insanmerkezci,"İnsanmerkezcilik öğretisini benimseyen, insaniçinci, antroposantrist" insaniçinci,İnsanmerkezci antroposantrist,İnsanmerkezci volontarist,İstenççi isimci,Adcı Manici,Maniciliği benimseyen mekanikleştirici,Mekanikleştiricilik kuramını benimseyen seçkinci,Seçkin kimselerden yana olan sezgici,Sezgicilik öğretisini benimseyen tinselci,"Tinselcilik öğretisini benimseyen, spiritüalist" spiritüalist,Tinselci toplummerkezci,"Toplummerkezcilik yanlısı, toplumiçinci" toplumiçinci,Toplummerkezci onguncu,Totemci totemci,"Totemcilik yanlısı, onguncu" törelci,Ahlakçı Şintocu,Şintoculuk yanlısı Taocu,Taoculuk yanlısı Taylorcu,Taylorculuk yöntemini benimseyen deneyüstücü,"Deneyüstücülük yanlısı, transandantalist" transandantalist,Deneyüstücü transformist,Dönüşümcü görgücü,Deneyci türümcü,Türümcülük öğretisini benimseyen monatçı,"Monatçılık yanlısı olan, monadist" monadist,Monatçı saltçı,"Saltçılığı benimseyen, mutlakçı" müsavatçı,Eşitçi canlı özdekçi,"Canlı özdekçilik yanlısı olan, hilozoist" hilozoist,Canlı özdekçi erekçi,"Erekçilik yanlısı, finalist" iblisçi,İblise bağlanan ve tapınan koşutçu,"Koşutçuluk öğretisini benimseyen, paralelist" paralelist,Koşutçu mutçu,"Mutçuluk öğretisini benimseyen, evdemonist" evdemonist,Mutçu soyutçu,Soyutçuluk yanlısı olan abstraksiyonist,Soyutçu Pantürkist,Türkçü Zerdüştçü,Zerdüştçülüğü benimseyen evcilleştirebilmek,Evcileştirme ihtimali veya imkânı bulunmak evcilleştirebilme,Evcilleştirebilmek işi evirebilmek,Evirme ihtimali veya imkânı bulunmak evirebilme,Evirebilmek işi evlenebilmek,Evlenme ihtimali veya imkânı bulunmak evlenebilme,Evlenebilmek işi evlendirebilmek,Evlendirme ihtimali veya imkânı bulunmak evlendirebilme,Evlendirebilmek işi evrenselleşebilmek,Evrenselleşme ihtimali veya imkânı bulunmak evrenselleşebilme,Evrenselleşebilmek işi evrenselleştirebilmek,Evrenselleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak evrenselleştirebilme,Evrenselleştirebilmek durumu eyleyebilmek,Eyleme ihtimali veya imkânı bulunmak eyleyebilme,Eyleyebilmek işi ezberleyebilmek,Ezberleme ihtimali veya imkânı bulunmak ezberleyebilme,Ezberleyebilmek işi ezberletebilmek,Ezberletme ihtimali veya imkânı bulunmak ezberletebilme,Ezberletebilmek işi ezilivermek,Çabucak veya kısa sürede ezilmek eziliverme,Ezilivermek işi ezilebilmek,Ezilme ihtimali veya imkânı bulunmak ezilebilme,Ezilebilmek işi ezivermek,Çabucak veya kısa sürede ezmek eziverme,Ezivermek işi ezebilmek,Ezme ihtimali veya imkânı bulunmak ezebilme,Ezebilmek işi feshedebilmek,Feshetme ihtimali veya imkânı bulunmak feshedebilme,Feshedebilmek işi fethedebilmek,Fethetme ihtimali veya imkânı bulunmak fethedebilme,Fethedebilmek işi frenleyebilmek,Frenleme ihtimali veya imkânı bulunmak frenleyebilme,Frenleyebilmek işi garantileyebilmek,Garantileme ihtimali veya imkânı bulunmak garantileyebilme,Garantileyebilmek durumu gebertebilmek,Gebertme ihtimali veya imkânı bulunmak gebertebilme,Gebertebilmek işi geceleyebilmek,Geceleme ihtimali veya imkânı bulunmak geceleyebilme,Geceleyebilmek işi gecikebilmek,Gecikme ihtimali veya imkânı bulunmak gecikebilme,Gecikebilmek işi geciktirebilmek,Geciktirme ihtimali veya imkânı bulunmak geciktirebilme,Geciktirebilmek işi geçilebilmek,Geçilme ihtimali veya imkânı bulunmak geçilebilme,Geçilebilmek işi geçindirebilmek,Geçindirme ihtimali veya imkânı bulunmak geçindirebilme,Geçindirebilmek işi geçirilebilmek,Geçirilme ihtimali veya imkânı bulunmak geçirilebilme,Geçirilebilmek işi geçirivermek,"Ansızın, çabucak veya kısa sürede geçirmek" geçiriverme,Geçirivermek işi geçirebilmek,Geçirme ihtimali veya imkânı bulunmak geçirebilme,Geçirebilmek işi geçiştirebilmek,Geçiştirme ihtimali veya imkânı bulunmak geçiştirebilme,Geçiştirebilmek işi geçivermek,Çabucak veya kısa sürede geçmek geçiverme,Geçivermek işi geçebilmek,Geçme ihtimali veya imkânı bulunmak gelişebilmek,Gelişme ihtimali veya imkânı bulunmak gelişebilme,Gelişebilmek durumu geliştirebilmek,Geliştirme ihtimali veya imkânı bulunmak geliştirebilme,Geliştirebilmek işi geliştirilebilmek,Geliştirilme ihtimali veya imkânı bulunmak geliştirilebilme,Geliştirilebilmek işi gelivermek,"Ansızın, çabucak veya kısa sürede gelmek" geliverme,Gelivermek işi gelebilmek,Gelme ihtimali veya imkânı bulunmak gelebilme,Gelebilmek işi genelleyebilmek,Genelleme ihtimali veya imkânı bulunmak genelleyebilme,Genelleyebilmek durumu genelleştirebilmek,Genelleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak genelleştirebilme,Genelleştirebilmek işi genişleyebilmek,Genişleme ihtimali veya imkânı bulunmak genişleyebilme,Genişleyebilmek işi genişletebilmek,Genişletme ihtimali veya imkânı bulunmak genişletebilme,Genişletebilmek işi gerçekleşebilmek,Gerçekleşme ihtimali veya imkânı bulunmak gerçekleşebilme,Gerçekleşebilmek işi gerçekleştirebilmek,Gerçekleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak gerçekleştirebilme,Gerçekleştirebilmek işi gerçekleştirilebilmek,Gerçekleştirilme ihtimali veya imkânı bulunmak gerçekleştirilebilme,Gerçekleştirilebilmek işi gerdirebilmek,Gerdirme ihtimali veya imkânı bulunmak gerdirebilme,Gerdirebilmek işi gerileyebilmek,Gerileme ihtimali veya imkânı bulunmak gerileyebilme,Gerileyebilmek işi geriletebilmek,Geriletme ihtimali veya imkânı bulunmak geriletebilme,Geriletebilmek işi gerebilmek,Germe ihtimali veya imkânı bulunmak gerebilme,Gerebilmek işi getirilebilmek,Getirilme ihtimali veya imkânı bulunmak getirilebilme,Getirilebilmek işi getirebilmek,Getirme ihtimali veya imkânı bulunmak getirebilme,Getirebilmek işi getirtebilmek,Getirtme ihtimali veya imkânı bulunmak getirtebilme,Getirtebilmek işi gevşeyebilmek,Gevşeme ihtimali veya imkânı bulunmak gevşeyebilme,Gevşeyebilmek işi gevşetebilmek,Gevşetme ihtimali veya imkânı bulunmak gevşetebilme,Gevşetebilmek işi gezdirebilmek,Gezdirme ihtimali veya imkânı bulunmak gezdirebilme,Gezdirebilmek işi gezinebilmek,Gezinme ihtimali veya imkânı bulunmak gezinebilme,Gezinebilmek işi gezebilmek,Gezme ihtimali veya imkânı bulunmak gezebilme,Gezebilmek işi giderilebilmek,Giderilme ihtimali veya imkânı bulunmak giderilebilme,Giderilebilmek işi giderivermek,Çabucak veya ksıa sürede gidermek gideriverme,Giderivermek işi giderebilmek,Giderme ihtimali veya imkânı bulunmak giderebilme,Giderebilmek işi gidilebilmek,Gidilme ihtimali veya imkânı bulunmak gidilebilme,Gidilebilmek işi girilebilmek,Girilme ihtimali veya imkânı bulunmak girilebilme,Girilebilmek işi girişebilmek,Girişme ihtimali veya imkânı bulunmak girişebilme,Girişebilmek işi girivermek,Ansızın veya çabucak girmek giriverme,Girivermek işi girebilmek,Girme ihtimali veya imkânı bulunmak girebilme,Girebilmek işi gidivermek,Ansızın gitmek gidiverme,Gidivermek işi gidebilmek,Gitme ihtimali veya imkânı bulunmak gidebilme,Gidebilmek işi giydirebilmek,Giydirme ihtimali veya imkânı bulunmak giydirebilme,Giydirebilmek işi giyinivermek,Çabucak veya kısa sürede giyinmek giyiniverme,Giyinivermek işi giyinebilmek,Giyinme ihtimali veya imkânı bulunmak giyinebilme,Giyinebilmek işi giyivermek,Çabucak giymek giyiverme,Giyivermek işi giyebilmek,Giyme ihtimali veya imkânı bulunmak giyebilme,Giyebilmek işi gizleyebilmek,Gizleme ihtimali veya imkânı bulunmak gizleyebilme,Gizleyebilmek işi gizlenebilmek,Gizlenme ihtimali veya imkânı bulunmak gizlenebilme,Gizlenebilmek işi göçebilmek,Göçme ihtimali veya imkânı bulunmak göçebilme,Göçebilmek işi göğüsleyebilmek,Göğüsleme ihtimali veya imkânı bulunmak göğüsleyebilme,Göğüsleyebilmek işi gölgeleyebilmek,Gölgeleme ihtimali veya imkânı bulunmak gölgeleyebilme,Gölgeleyebilmek işi gömüvermek,Çabucak veya kısa sürede gömmek gömüverme,Gömüvermek işi gömebilmek,Gömme ihtimali veya imkânı bulunmak gömebilme,Gömebilmek işi gömülüvermek,Çabucak veya kısa sürede gömülmek gömülüverme,Gömülüvermek işi gömülebilmek,Gömülme ihtimali veya imkânı bulunmak gömülebilme,Gömülebilmek işi gönderilebilmek,Gönderilme ihtimali veya imkânı bulunmak gönderilebilme,Gönderilebilmek işi gönderivermek,Çabucak göndermek gönderiverme,Gönderivermek işi gönderebilmek,Gönderme ihtimali veya imkânı bulunmak gördürebilmek,Gördürme ihtimali veya imkânı bulunmak gönderebilme,Gönderebilmek işi gördürebilme,Gördürebilmek işi görevlendirilebilmek,Görevlendirilme ihtimali veya imkânı bulunmak görevlendirilebilme,Görevlendirilebilmek işi görevlendirebilmek,Görevlendirme ihtimali veya imkânı bulunmak görevlendirebilme,Görevlendirebilmek işi görüvermek,Ansızın veya çabucak görmek görüverme,Görüvermek işi görebilmek,Görme ihtimali veya imkânı bulunmak görebilme,Görebilmek işi görülebilmek,Görülme ihtimali veya imkânı bulunmak görülebilme,Görülebilmek işi görünüvermek,Ansızın veya kısa süreli olarak görünmek görünüverme,Görünüvermek işi görünebilmek,Görünme ihtimali veya imkânı bulunmak görünebilme,Görünebilmek işi görüntüleyebilmek,Görüntüleme ihtimali veya imkânı bulunmak görüntüleyebilme,Görüntüleyebilmek işi görüşebilmek,Görüşme ihtimali veya imkânı bulunmak görüşebilme,Görüşebilmek işi görüştürebilmek,Görüştürme ihtimali veya imkânı bulunmak görüştürebilme,Görüştürebilmek işi gösterilebilmek,Gösterilme ihtimali veya imkânı bulunmak gösterilebilme,Gösterilebilmek işi gösterivermek,Ansızın veya çabucak göstermek gösteriverme,Gösterivermek işi gösterebilmek,Gösterme ihtimali veya imkânı bulunmak gösterebilme,Gösterebilmek işi eğitim alanı,"Günün belirli saatlerinde silah ve beden eğitimi yapılan yer, talimhane" halk sağlığı,Bireylerin sağlığının korunmasını konu edinen bilim dalı düz baskı,"Basım işlerinde kâğıt, plastik film vb. malzemelerin ön veya üst yüzeyine yapılan baskı" ters baskı,"Basım işlerinde kâğıt, plastik film vb. malzemelerin arka veya alt yüzeyine yapılan baskı" gresör,Makine yağı dökmeye yarayan alet ikta,Bir kişinin mülkiyetinde olmayıp devlete ait olan toprakların vergilerinin veya gelirlerinin asker veya sivil erkâna hizmet ve maaşlarına karşılık verilmesi sibop,Supap savran,Deveci hibrit,Melez hibritleşme,Melezleşme hibritleşmek,Melezleşmek vertigo,"Denge yitimi ve göz kararmasının eşlik ettiği geçici hareket yitimi, baş dönmesi" hidrofilik,Sucul sınıraşan,Bir ülke sınırları içinde doğup başka bir ülke topraklarına geçen (ırmak) ansımak,343 anımsamak götürebilmek,Götürme ihtimali veya imkânı bulunmak götürebilme,Götürebilmek işi gözetleyebilmek,"Gözetleme ihtimali veya imkânı bulunmak, dikizleyebilmek" gözetleyebilme,Gözetleyebilmek işi dikizleyebilme gözetebilmek,Gözetme ihtimali veya imkânı bulunmak gözetebilme,Gözetebilmek işi gözleyebilmek,Gözleme ihtimali veya imkânı bulunmak gözleyebilme,Gözleyebilmek işi gözlemleyebilmek,Gözlemleme ihtimali veya imkânı bulunmak gözlemleyebilme,Gözlemleyebilmek işi gözlenebilmek,Gözlenme ihtimali veya imkânı bulunmak gözlenebilme,Gözlenebilmek işi gözükebilmek,Gözükme ihtimali veya imkânı bulunmak gözükebilme,Gözükebilmek işi güçlendirebilmek,Güçlendirme ihtimali veya imkânı bulunmak güçlendirebilme,Güçlendirebilmek işi güçlenebilmek,Güçlenme ihtimali veya imkânı bulunmak güçlenebilme,Güçlenebilmek işi güldürebilmek,Güldürme ihtimali veya imkânı bulunmak güldürebilme,Güldürebilmek işi gülüvermek,Ansızın gülmek gülüverme,Gülüvermek işi gülebilmek,Gülme ihtimali veya imkânı bulunmak gülebilme,Gülebilmek işi gülümseyivermek,Bir an gülümsemek gülümseyiverme,Gülümseyivermek işi gülümseyebilmek,Gülümseme ihtimali veya imkânı bulunmak gülümseyebilme,Gülümseyebilmek işi güncelleyebilmek,Güncelleme ihtimali veya imkânı bulunmak güncelleyebilme,Güncelleyebilmek işi güncelleştirebilmek,Güncelleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak güncelleştirebilme,Güncelleştirebilmek işi güneşlenebilmek,Güneşlenme ihtimali veya imkânı bulunmak güneşlenebilme,Güneşlenebilmek işi güreşebilmek,Güreşme ihtimali veya imkânı bulunmak güreşebilme,Güreşebilmek işi güdebilmek,Gütme ihtimali veya imkânı bulunmak güdebilme,Güdebilmek işi güvenebilmek,Güvenme ihtimali veya imkânı bulunmak güvenebilme,Güvenebilmek işi güzelleşebilmek,Güzelleşme ihtimali veya imkânı bulunmak güzelleşebilme,Güzelleşebilmek işi güzelleştirebilmek,Güzelleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak güzelleştirebilme,Güzelleştirebilmek işi haberleşebilmek,Haberleşme ihtimali veya imkânı bulunmak haberleşebilme,Haberleşebilmek işi hafifleyebilmek,Hafifleme ihtimali veya imkânı bulunmak hafifleyebilme,Hafifleyebilmek işi hafifletebilmek,Hafifletme ihtimali veya imkânı bulunmak hafifletebilme,Hafifletebilmek işi hakkedebilmek,Hakketme ihtimali veya imkânı bulunmak hakkedebilme,Hakkedebilmek işi halledebilmek,Halletme ihtimali veya imkânı bulunmak halledebilme,Halledebilmek işi hapsedebilmek,Hapsetme ihtimali veya imkânı bulunmak hapsedebilme,Hapsedebilmek işi hareketlendirebilmek,Hareketlendirme ihtimali veya imkânı bulunmak hareketlendirebilme,Hareketlendirebilmek işi hasredebilmek,Hasretme ihtimali veya imkânı bulunmak hasredebilme,Hasredebilmek işi hazmedebilmek,Hazmetme ihtimali veya imkânı bulunmak hazmedebilme,Hazmedebilmek işi hedefleyebilmek,Hedefleme ihtimali veya imkânı bulunmak hedefleyebilme,Hedefleyebilmek işi helalleşebilmek,Helalleşme ihtimali veya imkânı bulunmak helalleşebilme,Helalleşebilmek işi hicvedebilmek,Hicvetme ihtimali veya imkânı bulunmak hicvedebilme,Hicvedebilmek işi hissedilebilmek,Hissedilme ihtimali veya imkânı bulunmak hissedilebilme,Hissedilebilmek işi hissedebilmek,Hissetme ihtimali veya imkânı bulunmak hissedebilme,Hissedebilmek işi hissettirebilmek,Hissettirme ihtimali veya imkânı bulunmak hissettirebilme,Hissettirebilmek işi hükmedebilmek,Hükmetme ihtimali veya imkânı bulunmak hükmedebilme,Hükmedebilmek işi hüzünlenebilmek,Hüzünlenme ihtimali veya imkânı bulunmak hüzünlenebilme,Hüzünlenebilmek işi içerebilmek,İçerme ihtimali veya imkânı bulunmak içerebilme,İçerebilmek işi içirebilmek,İçirme ihtimali veya imkânı bulunmak içirebilme,İçirebilmek işi içivermek,Çabucak veya kısa sürede içmek içiverme,İçivermek işi içebilmek,İçme ihtimali veya imkânı bulunmak içebilme,İçebilmek işi iğrenebilmek,İğrenme ihtimali veya imkânı bulunmak iğrenebilme,İğrenebilmek işi ilerleyebilmek,İlerleme ihtimali veya imkânı bulunmak ilerleyebilme,İlerleyebilmek işi ilerletebilmek,İlerletme ihtimali veya imkânı bulunmak ilerletebilme,İlerletebilmek işi iletilebilmek,İletilme ihtimali veya imkânı bulunmak iletilebilme,İletilebilmek işi iletebilmek,İletme ihtimali veya imkânı bulunmak iletebilme,İletebilmek işi ilgilendirebilmek,İlgilendirme ihtimali veya imkânı bulunmak ilgilendirebilme,İlgilendirebilmek işi ilgilenebilmek,İlgilenme ihtimali veya imkânı bulunmak ilgilenebilme,İlgilenebilmek işi ilişkilendirebilmek,İlişkilendirme ihtimali veya imkânı bulunmak ilişkilendirebilme,İlişkilendirebilmek işi ilişivermek,Çabucak ilişmek ilişiverme,İlişivermek işi iliştirilebilmek,İliştirilme ihtimali veya imkânı bulunmak iliştirilebilme,İliştirilebilmek işi iliştirebilmek,İliştirme ihtimali veya imkânı bulunmak iliştirebilme,İliştirebilmek işi iliştirivermek,Çabucak iliştirmek iliştiriverme,İliştirivermek işi inceleyebilmek,İnceleme ihtimali veya imkânı bulunmak inceleyebilme,İnceleyebilmek işi incelenebilmek,İncelenme ihtimali veya imkânı bulunmak incelenebilme,İncelenebilmek işi inceletebilmek,İnceletme ihtimali veya imkânı bulunmak inceletebilme,İnceletebilmek işi incelebilmek,İncelme ihtimali veya imkânı bulunmak incelebilme,İncelebilmek işi inceltebilmek,İnceltme ihtimali veya imkânı bulunmak inceltebilme,İnceltebilmek işi incitebilmek,İncitme ihtimali veya imkânı bulunmak incitebilme,İncitebilmek durumu indirgeyebilmek,İndirgeme ihtimali veya imkânı bulunmak indirgeyebilme,İndirgeyebilmek işi indirebilmek,İndirme ihtimali veya imkânı bulunmak indirebilme,İndirebilmek işi indirivermek,Çabucak veya kısa sürede indirmek indiriverme,İndirivermek işi indirtebilmek,İndirtme ihtimali veya imkânı bulunmak indirtebilme,İndirtebilmek işi inleyebilmek,İnleme ihtimali veya imkânı bulunmak inleyebilme,İnleyebilmek işi inivermek,Çabucak veya kısa sürede inmek iniverme,İnivermek işi inebilmek,İnme ihtimali veya imkânı bulunmak inebilme,İnebilmek işi irdeleyebilmek,İrdeleme ihtimali veya imkânı bulunmak irdeleyebilme,İrdeleyebilmek işi irkebilmek,İrkme ihtimali veya imkânı bulunmak irkebilme,İrkebilmek işi isimlendirebilmek,Adlandırabilmek isimlendirebilme,Adlandırabilme isteyebilmek,İsteme ihtimali veya imkânı bulunmak isteyebilme,İsteyebilmek işi istifleyebilmek,İstifleme ihtimali veya imkânı bulunmak istifleyebilme,İstifleyebilmek işi işaretleyebilmek,İşaretleme ihtimali veya imkânı bulunmak işaretleyebilme,İşaretleyebilmek işi işeyebilmek,İşeme ihtimali veya imkânı bulunmak işeyebilme,İşeyebilmek işi işitebilmek,İşitme ihtimali veya imkânı bulunmak işitebilme,İşitebilmek işi işittirebilmek,İşittirme ihtimali veya imkânı bulunmak işittirebilme,İşittirebilmek işi işleyebilmek,İşleme ihtimali veya imkânı bulunmak işleyebilme,İşleyebilmek işi işlenebilmek,İşlenme ihtimali veya imkânı bulunmak işlenebilme,İşlenebilmek işi işletebilmek,İşletme ihtimali veya imkânı bulunmak işletebilme,İşletebilmek işi itivermek,Ansızın itmek itiverme,İtivermek işi itebilmek,İtme ihtimali veya imkânı bulunmak itebilme,İtebilmek işi ittirebilmek,İttirmeye gücü yetmek ittirebilme,İttirebilmek işi iyileştirebilmek,İyileştirme ihtimali veya imkânı bulunmak iyileştirebilme,İyileştirebilmek işi izleyebilmek,İzleme ihtimali veya imkânı bulunmak izleyebilme,İzleyebilmek işi izlenebilmek,İzlenme ihtimali veya imkânı bulunmak izlenebilme,İzlenebilmek işi izletebilmek,İzletme ihtimali veya imkânı bulunmak izletebilme,İzletebilmek işi kabullenebilmek,Kabullenme ihtimali veya imkânı bulunmak kabullenebilme,Kabullenebilmek işi kabullenivermek,Çabucak veya kısa sürede kabullenmek kabulleniverme,Kabullenivermek işi katedebilmek,Katetme ihtimali veya imkânı bulunmak katedebilme,Katedebilmek işi katledebilmek,Katletme ihtimali veya imkânı bulunmak katledebilme,Katledebilmek işi kaybedebilmek,Kaybetme ihtimali veya imkânı bulunmak kaybedebilme,Kaybedebilmek işi kaydedebilmek,Kaydetme ihtimali veya imkânı bulunmak kaydedebilme,Kaydedebilmek işi kaydedilebilmek,Kaydedilme ihtimali veya imkânı bulunmak kaydedilebilme,Kaydedilebilmek işi kaydettirebilmek,Kaydettirme ihtimali veya imkânı bulunmak kaydettirebilme,Kaydettirebilmek işi kemirebilmek,Kemirme ihtimali veya imkânı bulunmak kemirebilme,Kemirebilmek işi kenetlenebilmek,Kenetlenme ihtimali veya imkânı bulunmak kenetlenebilme,Kenetlenebilmek işi kesilivermek,Ansızın kesilmek kesiliverme,Kesilivermek işi kesilebilmek,Kesilme ihtimali veya imkânı bulunmak kesilebilme,Kesilebilmek işi kesinleştirebilmek,Kesinleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak kesinleştirebilme,Kesinleştirebilmek işi kesişebilmek,Kesişme ihtimali veya imkânı bulunmak kesişebilme,Kesişebilmek işi kesivermek,Ansızın kesmek kesiverme,Kesivermek işi kesebilmek,Kesme ihtimali veya imkânı bulunmak kesebilme,Kesebilmek işi kestirivermek,Çabucak veya kısa sürede kestirmek kestiriverme,Kestirivermek işi kestirebilmek,Kestirme ihtimali veya imkânı bulunmak kestirebilme,Kestirebilmek işi keşfedebilmek,Keşfetme ihtimali veya imkânı bulunmak keşfedebilme,Keşfedebilmek işi keşfedivermek,Çabucak keşfetmek keşfediverme,Keşfedivermek işi kilitleyebilmek,Kilitleme ihtimali veya imkânı bulunmak kişiselleştirebilmek,Kişiselleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak kişiselleştirebilme,Kişiselleştirebilmek işi kişneyebilmek,Kişneme ihtimali veya imkânı bulunmak kişneyebilme,Kişneyebilmek işi köpürebilmek,Köpürme ihtimali veya imkânı bulunmak köpürebilme,Köpürebilmek işi köreltebilmek,Köreltme ihtimali veya imkânı bulunmak köreltebilme,Köreltebilmek işi körükleyebilmek,Körükleme ihtimali veya imkânı bulunmak körükleyebilme,Körükleyebilmek işi kötüleyebilmek,Kötüleme ihtimali veya imkânı bulunmak kötüleyebilme,Kötüleyebilmek işi kuvvetlenebilmek,Kuvvetlenme ihtimali veya imkânı bulunmak kuvvetlenebilme,Kuvvetlenebilmek işi küçülebilmek,Küçülme ihtimali veya imkânı bulunmak küçülebilme,Küçülebilmek işi küçültebilmek,Küçültme ihtimali veya imkânı bulunmak küçültebilme,Küçültebilmek işi küreselleşebilmek,Küreselleşme ihtimali veya imkânı bulunmak küreselleşebilme,Küreselleşebilmek işi küsebilmek,Küsme ihtimali veya imkânı bulunmak küsebilme,Küsebilmek işi listeleyebilmek,Listeleme ihtimali veya imkânı bulunmak listeleyebilme,Listeleyebilmek işi mahvedebilmek,Mahvetme ihtimali veya imkânı bulunmak mahvedebilme,Mahvedebilmek işi modernleşebilmek,Modernleşme ihtimali veya imkânı bulunmak modernleşebilme,Modernleşebilmek işi mükemmelleşebilmek,Mükemmelleşme ihtimali veya imkânı bulunmak mükemmelleşebilme,Mükemmelleşebilmek işi mükemmelleştirebilmek,Mükemmelleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak mükemmelleştirebilme,Mükemmelleştirebilmek işi nakledebilmek,Nakletme ihtimali veya imkânı bulunmak nakledebilme,Nakledebilmek işi nakşedebilmek,Nakşetme ihtimali veya imkânı bulunmak nakşedebilme,Nakşedebilmek işi nasiplenebilmek,Nasiplenme ihtimali veya imkânı bulunmak nasiplenebilme,Nasiplenebilmek işi nefeslenebilmek,Nefeslenme ihtimali veya imkânı bulunmak nefeslenebilme,Nefeslenebilmek işi neşelendirebilmek,Neşelendirme ihtimali veya imkânı bulunmak neşelendirebilme,Neşelendirebilmek işi neşredebilmek,Neşretme ihtimali veya imkânı bulunmak neşredebilme,Neşredebilmek işi neticelendirebilmek,Sonuçlandırabilmek neticelendirebilme,Sonuçlandırabilme netleştirebilmek,Netleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak netleştirebilme,Netleştirebilmek işi niteleyebilmek,Niteleme ihtimali veya imkânı bulunmak niteleyebilme,Niteleyebilmek işi nitelendirebilmek,Nitelendirme ihtimali veya imkânı bulunmak nitelendirebilme,Nitelendirebilmek işi normalleştirebilmek,Normalleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak normalleştirebilme,Normalleştirebilmek durumu ödeyivermek,Çabucak veya kısa sürede ödemek ödeyiverme,Ödeyivermek işi ödeyebilmek,Ödeme ihtimali veya imkânı bulunmak ödeyebilme,Ödeyebilmek işi ödetebilmek,Ödetme ihtimali veya imkânı bulunmak ödetebilme,Ödetebilmek işi ödüllendirebilmek,Ödüllendirme ihtimali veya imkânı bulunmak ödüllendirebilme,Ödüllendirebilmek işi öfkelenebilmek,Öfkelenme ihtimali veya imkânı bulunmak öfkelenebilme,Öfkelenebilmek işi öğrenivermek,Çabucak veya kısa sürede öğrenmek öğreniverme,Öğrenivermek işi öğrenebilmek,Öğrenme ihtimali veya imkânı bulunmak öğrenebilme,Öğrenebilmek işi öğretebilmek,Öğretme ihtimali veya imkânı bulunmak öğretebilme,Öğretebilmek işi öğütleyebilmek,Öğütleme ihtimali veya imkânı bulunmak öğütleyebilme,Öğütleyebilmek işi öğütebilmek,Öğütme ihtimali veya imkânı bulunmak öğütebilme,Öğütebilmek işi ölçebilmek,Ölçme ihtimali veya imkânı bulunmak ölçebilme,Ölçebilmek işi ölçülebilmek,Ölçülme ihtimali veya imkânı bulunmak ölçülebilme,Ölçülebilmek işi ölçümleyebilmek,Ölçümleme ihtimali veya imkânı bulunmak ölçümleyebilme,Ölçümleyebilmek işi ölçüşebilmek,Ölçüşme ihtimali veya imkânı bulunmak ölçüşebilme,Ölçüşebilmek işi öldürebilmek,Öldürme ihtimali veya imkânı bulunmak öldürebilme,Öldürebilmek işi öldürtebilmek,Öldürtme ihtimali veya imkânı bulunmak öldürtebilme,Öldürtebilmek işi ölüvermek,Ansızın ölmek ölüverme,Ölüvermek işi ölebilmek,Ölme ihtimali bulunmak ölebilme,Ölebilmek işi ölümsüzleşebilmek,Ölümsüzleşme ihtimali veya imkânı bulunmak ölümsüzleşebilme,Ölümsüzleşebilmek durumu ölümsüzleştirebilmek,Ölümsüzleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak ölümsüzleştirebilme,Ölümsüzleştirebilmek işi önemseyebilmek,Önemseme ihtimali veya imkânı bulunmak önemseyebilme,Önemseyebilmek işi önerebilmek,Önerme ihtimali veya imkânı bulunmak önerebilme,Önerebilmek işi önerilebilmek,Önerilme ihtimali veya imkânı bulunmak önerilebilme,Önerilebilmek işi öngörebilmek,Öngörme ihtimali veya imkânı bulunmak öngörebilme,Öngörebilmek işi önleyebilmek,Önleme ihtimali veya imkânı bulunmak önleyebilme,Önleyebilmek işi öpüvermek,Ansızın öpmek öpüverme,Öpüvermek işi öpebilmek,Öpme ihtimali veya imkânı bulunmak öpebilme,Öpebilmek işi öpüşebilmek,Öpüşme ihtimali veya imkânı bulunmak öpüşebilme,Öpüşebilmek işi örgütlenebilmek,"Örgütlenme ihtimali veya imkânı bulunmak, teşkilatlanabilmek" örgütlenebilme,"Örgütlenebilmek işi, teşkilatlanabilme" örebilmek,Örme ihtimali veya imkânı bulunmak örebilme,Örebilmek işi örnekleyebilmek,Örnekleme ihtimali veya imkânı bulunmak örnekleyebilme,Örnekleyebilmek işi örtüvermek,Ansızın veya çabucak örtmek örtüverme,Örtüvermek işi örtebilmek,Örtme ihtimali veya imkânı bulunmak örtebilme,Örtebilmek işi örtüşebilmek,Örtüşme ihtimali veya imkânı bulunmak örtüşebilme,Örtüşebilmek işi öteleyebilmek,Öteleme ihtimali veya imkânı bulunmak öteleyebilme,Öteleyebilmek işi ötebilmek,Ötme ihtimali veya imkânı bulunmak ötebilme,Ötebilmek işi övebilmek,Övme ihtimali veya imkânı bulunmak övebilme,Övebilmek işi övülebilmek,Övülme ihtimali veya imkânı bulunmak övünebilmek,Övünme ihtimali veya imkânı bulunmak övünebilme,Övünebilmek işi özdeşleşebilmek,Özdeşleşme ihtimali veya imkânı bulunmak özdeşleşebilme,Özdeşleşebilmek işi üstlü,Belden üst kısmında giysi olan özdeşleştirebilmek,Özdeşleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak özdeşleştirebilme,Özdeşleştirebilmek işi özelleştirebilmek,Özelleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak özelleştirebilme,Özelleştirebilmek işi özendirebilmek,Özendirme ihtimali veya imkânı bulunmak özendirebilme,Özendirebilmek işi özetleyebilmek,Özetleme ihtimali veya imkânı bulunmak özetleyebilme,Özetleyebilmek işi özgürleşebilmek,Özgürleşme ihtimali veya imkânı bulunmak özgürleşebilme,Özgürleşebilmek durumu özgürleştirebilmek,Özgürleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak özgürleştirebilme,Özgürleştirebilmek durumu özleyebilmek,Özleme ihtimali veya imkânı bulunmak özleyebilme,Özleyebilmek işi özlenebilmek,Özlenme ihtimali veya imkânı bulunmak özlenebilme,Özlenebilmek işi özümleyebilmek,Özümleme ihtimali veya imkânı bulunmak özümleyebilme,Özümleyebilmek işi paketleyebilmek,Paketleme ihtimali veya imkânı bulunmak paketleyebilme,Paketleyebilmek işi pekiştirebilmek,Pekiştirme ihtimali veya imkânı bulunmak pekiştirebilme,Pekiştirebilmek işi perçinleyebilmek,Perçinleme ihtimali veya imkânı bulunmak perçinleyebilme,Perçinleyebilmek işi perdeleyebilmek,Perdeleme ihtimali veya imkânı bulunmak perdeleyebilme,Perdeleyebilmek işi pişirebilmek,Pişirme ihtimali veya imkânı bulunmak pişirebilme,Pişirebilmek işi püskürtebilmek,Püskürtme ihtimali veya imkânı bulunmak püskürtebilme,Püskürtebilmek işi reddedebilmek,Reddetme ihtimali veya imkânı bulunmak reddedebilme,Reddedebilmek durumu renklendirebilmek,Renklendirme ihtimali veya imkânı bulunmak renklendirebilme,Renklendirebilmek işi resmedebilmek,Resmetme ihtimali veya imkânı bulunmak resmedebilme,Resmedebilmek işi resmîleştirebilmek,Resmîleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak resmîleştirebilme,Resmîleştirebilmek işi sabitleşebilmek,Sabitleşme ihtimali veya imkânı bulunmak sabitleşebilme,Sabitleşebilmek işi sabitleştirebilmek,Sabitleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak sabitleştirebilme,Sabitleştirebilmek işi sabredebilmek,Sabretme ihtimali veya imkânı bulunmak sabredebilme,Sabredebilmek işi sadeleşebilmek,Sadeleşme ihtimali veya imkânı bulunmak sadeleşebilme,Sadeleşebilmek işi sadeleştirebilmek,Sadeleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak sadeleştirebilme,Sadeleştirebilmek işi sahiplenebilmek,Sahiplenme ihtimali veya imkânı bulunmak sahiplenebilme,Sahiplenebilmek işi sahneleyebilmek,Sahneleme ihtimali veya imkânı bulunmak sahneleyebilme,Sahneleyebilmek işi sakinleşebilmek,Sakinleşme ihtimali veya imkânı bulunmak sakinleşebilme,Sakinleşebilmek işi sanayileşebilmek,Sanayileşme ihtimali veya imkânı bulunmak sanayileşebilme,Sanayileşebilmek işi sansürleyebilmek,Sansürleme ihtimali veya imkânı bulunmak sansürleyebilme,Sansürleyebilmek işi seçebilmek,Seçme ihtimali veya imkânı bulunmak seçebilme,Seçebilmek işi seçilebilmek,Seçilme ihtimali veya imkânı bulunmak seçilebilme,Seçilebilmek işi seçtirebilmek,Seçtirme ihtimali veya imkânı bulunmak seçtirebilme,Seçtirebilmek işi sektirebilmek,Sektirme ihtimali veya imkânı bulunmak sektirebilme,Sektirebilmek işi sepetleyebilmek,Sepetleme ihtimali veya imkânı bulunmak sergileyebilmek,Sergileme ihtimali veya imkânı bulunmak sergileyebilme,Sergileyebilmek işi serinleyebilmek,Serinleme ihtimali veya imkânı bulunmak serinleyebilme,Serinleyebilmek işi serinletebilmek,Serinletme ihtimali veya imkânı bulunmak serinletebilme,Serinletebilmek işi serivermek,Çabucak veya kısa sürede sermek seriverme,Serivermek işi serebilmek,Serme ihtimali veya imkânı bulunmak serebilme,Serebilmek işi serpiştirebilmek,Serpiştirme ihtimali veya imkânı bulunmak serpiştirebilme,Serpiştirebilmek işi serpebilmek,Serpme ihtimali veya imkânı bulunmak sertleşebilmek,Sertleşme ihtimali veya imkânı bulunmak sertleşebilme,Sertleşebilmek işi seslenebilmek,Seslenme ihtimali veya imkânı bulunmak seslenebilme,Seslenebilmek işi seslendirebilmek,Seslendirme ihtimali veya imkânı bulunmak seslendirebilme,Seslendirebilmek işi sevdirebilmek,Sevdirme ihtimali veya imkânı bulunmak sevdirebilme,Sevdirebilmek işi sevilebilmek,Sevilme ihtimali veya imkânı bulunmak sevilebilme,Sevilebilmek işi sevinebilmek,Sevinme ihtimali veya imkânı bulunmak sevinebilme,Sevinebilmek işi sevindirebilmek,Sevindirme ihtimali veya imkânı bulunmak sevindirebilme,Sevindirebilmek işi sevişebilmek,Sevişme ihtimali veya imkânı bulunmak sevişebilme,Sevişebilmek işi sevebilmek,Sevme ihtimali veya imkânı bulunmak sevebilme,Sevebilmek işi seyredebilmek,Seyretme ihtimali veya imkânı bulunmak seyredebilme,Seyredebilmek işi sezdirebilmek,Sezdirme ihtimali veya imkânı bulunmak sezdirebilme,Sezdirebilmek işi sezinleyebilmek,Sezinleme ihtimali veya imkânı bulunmak sezinleyebilme,Sezinleyebilmek işi sezebilmek,Sezme ihtimali veya imkânı bulunmak sezebilme,Sezebilmek işi sildirebilmek,Sildirme ihtimali veya imkânı bulunmak sildirebilme,Sildirebilmek işi silinebilmek,Silinme ihtimali veya imkânı bulunmak silinebilme,Silinebilmek işi sindirebilme,Sindirebilmek işi silkeleyebilmek,Silkeleme ihtimali veya imkânı bulunmak silkeleyebilme,Silkeleyebilmek işi silkelenebilmek,Silkelenme ihtimali veya imkânı bulunmak silkelenebilme,Silkelenebilmek işi silkinebilmek,Silkinme ihtimali veya imkânı bulunmak silkinebilme,Silkinebilmek işi silivermek,Çabucak silmek siliverme,Silivermek işi silebilmek,Silme ihtimali veya imkânı bulunmak silebilme,Silebilmek işi sindirebilmek,Sindirme ihtimali veya imkânı bulunmak sindirilebilmek,Sindirilme ihtimali veya imkânı bulunmak sindirilebilme,Sindirilebilmek işi sinirlenebilmek,Sinirlenme ihtimali veya imkânı bulunmak sinirlenebilme,Sinirlenebilmek işi sivrilebilmek,Sivrilme ihtimali veya imkânı bulunmak sivrilebilme,Sivrilebilmek işi sosyalleşebilmek,Toplumsallaşabilmek sosyalleşebilme,Toplumsallaşabilme toplumsallaşabilmek,"Toplumsallaşma imkânı bulunmak, sosyalleşebilmek" toplumsallaşabilme,"Toplumsallaşabilmek durumu, sosyalleşebilme" sökebilmek,Sökme ihtimali veya imkânı bulunmak sökebilme,Sökebilmek işi sömürebilmek,Sömürme ihtimali veya imkânı bulunmak sömürebilme,Sömürebilmek işi söndürebilmek,Söndürme ihtimali veya imkânı bulunmak söndürebilme,Söndürebilmek işi sövebilmek,Sövme ihtimali veya imkânı bulunmak sövebilme,Sövebilmek işi söyleyivermek,Çabucak söylemek söyleyiverme,Söyleyivermek işi söyleyebilmek,Söyleme ihtimali veya imkânı bulunmak söyleyebilme,Söyleyebilmek işi söyletebilmek,Söyletme ihtimali veya imkânı bulunmak söyletebilme,Söyletebilmek işi sündürebilmek,Sündürme ihtimali veya imkânı bulunmak sündürebilme,Sündürebilmek işi sürdürebilmek,Sürdürme ihtimali veya imkânı bulunmak sürdürebilme,Sürdürebilmek işi sürüvermek,Çabucak sürmek sürüverme,Sürüvermek işi sürebilmek,Sürme ihtimali veya imkânı bulunmak sürebilme,Sürebilmek işi sürükleyebilmek,Sürükleme ihtimali veya imkânı bulunmak sürükleyebilme,Sürükleyebilmek işi sürüklenebilmek,Sürüklenme ihtimali veya imkânı bulunmak sürüklenebilme,Sürüklenebilmek işi süsleyebilmek,Süsleme ihtimali veya imkânı bulunmak süsleyebilme,Süsleyebilmek işi süzebilmek,Süzme ihtimali veya imkânı bulunmak süzebilme,Süzebilmek işi şişirebilmek,Şişirme ihtimali veya imkânı bulunmak şişirebilme,Şişirebilmek işi taksitlendirebilmek,Taksitlendirme ihtimali veya imkânı bulunmak taksitlendirebilme,Taksitlendirebilmek işi tazeleyebilmek,Tazeleme ihtimali veya imkânı bulunmak tazeleyebilme,Tazeleyebilmek işi temizleyebilmek,Temizleme ihtimali veya imkânı bulunmak temizleyebilme,Temizleyebilmek işi temizlenebilmek,Temizlenme ihtimali veya imkânı bulunmak temizlenebilme,Temizlenebilmek işi temizletebilmek,Temizletme ihtimali veya imkânı bulunmak temizletebilme,Temizletebilmek işi tepebilmek,Tepme ihtimali veya imkânı bulunmak tepebilme,Tepebilmek işi tertipleyebilmek,Tertipleme ihtimali veya imkânı bulunmak tertipleyebilme,Tertipleyebilmek işi titreyebilmek,Titreme ihtimali bulunmak titreyebilme,Titreyebilmek işi tüketebilmek,Tüketme ihtimali veya imkânı bulunmak tüketebilme,Tüketebilmek işi tükürebilmek,Tükürme ihtimali veya imkânı bulunmak tükürebilme,Tükürebilmek işi türetebilmek,Türetme ihtimali veya imkânı bulunmak türetebilme,Türetebilmek işi tüttürebilmek,Tüttürme ihtimali veya imkânı bulunmak tüttürebilme,Tüttürebilmek işi üfleyebilmek,Üfleme ihtimali veya imkânı bulunmak üfleyebilme,Üfleyebilmek işi üreyebilmek,Üreme ihtimali veya imkânı bulunmak üreyebilme,Üreyebilmek işi üretebilmek,Üretme ihtimali veya imkânı bulunmak üretebilme,Üretebilmek işi üretilebilmek,Üretilme ihtimali veya imkânı bulunmak üretilebilme,Üretilebilmek işi üşüyebilmek,Üşüme ihtimali bulunmak üşüyebilme,Üşüyebilmek işi ütüleyebilmek,Ütüleme ihtimali veya imkânı bulunmak ütüleyebilme,Ütüleyebilmek işi üzülebilmek,Üzülme ihtimali bulunmak üzülebilme,Üzülebilmek durumu vazgeçebilmek,Vazgeçme ihtimali veya imkânı bulunmak vazgeçebilme,Vazgeçebilmek durumu vazgeçirebilmek,Vazgeçirme ihtimali veya imkânı bulunmak vazgeçirebilme,Vazgeçirebilmek durumu verilebilmek,Verilme ihtimali veya imkânı bulunmak verilebilme,Verilebilmek işi verivermek,Çabucak vermek veriverme,Verivermek işi verebilmek,Verme ihtimali veya imkânı bulunmak verebilme,Verebilmek işi yedirebilmek,Yedirme ihtimali veya imkânı bulunmak yedirebilme,Yedirebilmek işi yeğleyebilmek,Yeğleme ihtimali veya imkânı bulunmak yeğleyebilme,Yeğleyebilmek durumu yiyebilmek,Yeme ihtimali veya imkânı bulunmak yiyebilme,Yiyebilmek işi yiyivermek,Çabucak yemek yiyiverme,Yiyivermek işi yenileyebilmek,Yenileme ihtimali veya imkânı bulunmak yenileyebilme,Yenileyebilmek işi yenilenebilmek,Yenilenme ihtimali veya imkânı bulunmak yenilenebilme,Yenilenebilmek durumu yeniletebilmek,Yeniletme ihtimali veya imkânı bulunmak yeniletebilme,Yeniletebilmek işi yenişebilmek,Yenişme ihtimali veya imkânı bulunmak yenişebilme,Yenişebilmek işi yenebilmek,Yenme ihtimali veya imkânı bulunmak yenebilme,Yenebilmek işi yerleşebilmek,Yerleşme ihtimali veya imkânı bulunmak yerleşebilme,Yerleşebilmek işi yerleştirebilmek,Yerleştirme ihtimali veya imkânı bulunmak yerleştirebilme,Yerleştirebilmek işi yeşerebilmek,Yeşerme ihtimali veya imkânı bulunmak yeşerebilme,Yeşerebilmek işi yeşertebilmek,Yeşertme ihtimali veya imkânı bulunmak yeşertebilme,Yeşertebilmek işi yetinebilmek,Yetinme ihtimali veya imkânı bulunmak yetinebilme,Yetinebilmek durumu yetirebilmek,Yetirme ihtimali veya imkânı bulunmak yetirebilme,Yetirebilmek işi yetişebilmek,Yetişme ihtimali veya imkânı bulunmak yetişebilme,Yetişebilmek işi kilitleyebilme,Kilitleyebilmek işi sepetleyebilme,Sepetleyebilmek işi serpebilme,Serpebilmek işi karıştırıverme,Karıştırıvermek işi karşılaştırabilme,Karşılaştırabilmek işi katabilme,Katabilmek işi kotarabilme,Kotarabilmek işi kurulayabilmek,Kurulama ihtimali veya imkânı bulunmak kurulayabilme,Kurulayabilmek işi yuvarlayabilme,Yuvarlayabilmek işi yetiştirebilmek,Yetiştirme ihtimali veya imkânı bulunmak yetiştirebilme,Yetiştirebilmek işi yetebilmek,Yetme ihtimali veya imkânı bulunmak yineleyebilmek,Tekrarlayabilmek yineleyebilme,Tekrarlayabilme yitirebilmek,Yitirme ihtimali veya imkânı bulunmak yitirebilme,Yitirebilmek işi yönelebilmek,Yönelme ihtimali veya imkânı bulunmak yönelebilme,Yönelebilmek işi yöneltebilmek,Yöneltme ihtimali veya imkânı bulunmak yöneltebilme,Yöneltebilmek işi yönetebilmek,Yönetme ihtimali veya imkânı bulunmak yönetebilme,Yönetebilmek işi yönetilebilmek,Yönetilme ihtimali veya imkânı bulunmak yönetilebilme,Yönetilebilmek işi yönlendirebilmek,Yönlendirme ihtimali veya imkânı bulunmak yönlendirebilme,Yönlendirebilmek işi yücelebilmek,Yücelme ihtimali veya imkânı bulunmak yücelebilme,Yücelebilmek durumu yüceltebilmek,Yüceltme ihtimali veya imkânı bulunmak yüceltebilme,Yüceltebilmek durumu yükleyebilmek,Yükleme ihtimali veya imkânı bulunmak yükleyebilme,Yükleyebilmek işi yüklenebilmek,Yüklenme ihtimali veya imkânı bulunmak yüklenebilme,Yüklenebilmek işi yükletebilmek,Yükletme ihtimali veya imkânı bulunmak yükletebilme,Yükletebilmek işi yükselebilmek,Yükselme ihtimali veya imkânı bulunmak yükselebilme,Yükselebilmek işi yükseltebilmek,Yükseltme ihtimali veya imkânı bulunmak yükseltebilme,Yükseltebilmek işi yürüyebilmek,Yürüme ihtimali veya imkânı bulunmak yürüyebilme,Yürüyebilmek işi yürütebilmek,Yürütme ihtimali veya imkânı bulunmak yürütebilme,Yürütebilmek işi yürütülebilmek,Yürütülme ihtimali veya imkânı bulunmak yürütülebilme,Yürütülebilmek işi yüzdürebilmek,Yüzdürme ihtimali veya imkânı bulunmak yüzdürebilme,Yüzdürebilmek işi yüzleşebilmek,Yüzleşme ihtimali veya imkânı bulunmak yüzleşebilme,Yüzleşebilmek işi yüzebilmek,Yüzme ihtimali veya imkânı bulunmak yüzebilme,Yüzebilmek işi zedeleyebilmek,Zedeleme ihtimali veya imkânı bulunmak zedeleyebilme,Zedeleyebilmek işi zikredebilmek,Zikretme ihtimali veya imkânı bulunmak zikredebilme,Zikredebilmek işi kalp yetmezliği,"Kalbin kanı pompalama yeteneğinin kaybolması, dokulara yeterli kan ve oksijenin gitmemesi sonucu oluşan hastalık" gravite,Yoğunluk kan şekeri,Kanda bulunan şeker defakto,Uygulamada olan varsanı,Sanrı deviniş,Devinme işi bu bakımdan,Bundan dolayı o bakımdan,Bundan dolayı şu bakımdan,Şundan dolayı şu yüzden,Şundan dolayı o yüzden,Ondan dolayı bu açıdan,Bundan dolayı o açıdan,Ondan dolayı şu açıdan,Bundan dolayı bu yönden,Bundan dolayı şu yönden,Şundan dolayı o yönden,Ondan dolayı çerağ dinlendirme,"Cem ayinlerinde, güneşin batışıyla yakılan çerağın güneş doğarken parmaklarla söndürülmesi" çerağ uyandırma,"Cem ayinlerinde, güneşin batışıyla çerağın yakılması" çırağ,Çerağ araştırma geliştirme,"Bir ürünün veya bir çalışmanın etkisini, verimliliğini, geliştirilmesini sağlamak için uzmanlarca yapılan ayrıntılı araştırma" var yılı,Bir tarım ürününden bol verim alındığı yıl yok yılı,Bir tarım ürününden az verim alınan yıl güve yeniği,Yünlü dokumada güvenin oluşturduğu delik kılıçkalkan,Kılıç ve kalkan kullanılarak oynanan bir tür halk oyunu başantrenör,Antrenörlerin en ustası ve deneyimlisi bodoslama,Bodoslamak işi dokunmalı,Parmakla dokunularak çalıştırılan (makine vb.) eleştirisel,Eleştirel doğrulatma,Doğrulatmak işi doğrulatmak,Herhangi bir bilginin doğru olduğunu teyit etmek kalem kalem,"Parça parça, bölüm bölüm" korkonsül,Konsolosluk görevlileri alımcılık,Tahsildarlık baltacılık,Baltacının yaptığı iş başeczacılık,Başeczacı olma durumu doğuştancı,Doğuştancılık yanlısı garajcılık,Garajcının yaptığı iş göz kamaştırıcılık,Göz kamaştırıcı olma durumu infazcılık,İnfazcının yaptığı iş istihkâmcı,İstihkâm sınıfında olan kimse kampanyacılık,Kampanyacının yaptığı iş kazmacılık,Kazmacının yaptığı iş kervancılık,Kervancının yaptığı iş marinacı,Marina işleten kimse markacılık,Markacı olma durumu mısırcılık,Mısırcı olma durumu mızıkacılık,Mızıkacı olma durumu mugalatacılık,Mugalatacı olma durumu müdür yardımcılığı,Müdür yardımcısının yaptığı iş nişastacı,Nişasta yapan veya satan kimse otağcılık,Otağcı olma durumu oynatımcılık,Oynatımcının yaptığı iş öğretim yardımcılığı,Öğretim yardımcısı olma durumu ölü yıkayıcılığı,Ölü yıkayıcının yaptığı iş palamarcılık,Palamarcının yaptığı iş patlayıcılık,Patlayıcı olma durumu petrokimyacılık,Petrokimyacı olma durumu plaçkacılık,Çapulculuk sağaltıcılık,Sağaltıcı olma durumu salgıncılık,Salgıncının yaptığı iş saptanımcı,Saptanımcılık yanlısı kimse satımcılık,Satımcının yaptığı iş savacılık,Savacı olma durumu savaşımcılık,Savaşımcı olma durumu sebze meyve toptancılığı,Sebze meyve toptancısı olma durumu mentor,Yönder yönder,"Herhangi bir iş yerinde farklı görevlerde çalışarak deneyim kazanmış olan, danışan kişinin hedefine ulaşmasını sağlayacak yolu bulmasına yardımcı kimse, mentor" koçluk,Çalıştırıcılık formatör,Belirli bir alanda özel bir eğitimden geçirilerek yetiştirilen öğretici jakar,Her çözgü ipliğinin başlı başına hareket ettiği mekanik dokuma tezgâhı jakarlı,Jakarla yapılan sıracılık,Sıracının yaptığı iş sigaracılık,Sigaracı olma durumu simyacılık,Simyacı olma durumu sorgu yargıçlığı,Sorgu yargıcı olma durumu sünger avcılığı,Sünger avcısının yaptığı iş şahmerdancılık,Şahmerdancı olma durumu tafracılık,Tafracı olma durumu taklacılık,Dalaverecilik tamburacılık,Tamburacı olma durumu tarayıcılık,Tarayıcının yaptığı iş tartıcılık,Tartıcının yaptığı iş taş basmacılık,Taş basmacının yaptığı iş tavernacılık,Tavernacının yaptığı iş tavlacılık,Tavlacı (I) olma durumu tazılık,Tazı gibi olma durumu tımarcılık,Tımarcının yaptığı iş top toplayıcılık,Top toplayıcının yaptığı iş vardacılık,Vardacının yaptığı iş vardiyacılık,Vardiyacı olma durumu viyolacılık,Viyola çalma işi yangıncılık,İtfaiyecilik yanıltmacılık,Yanıltma işi yapma yapağıcılık,"Yapağıcının yaptığı iş, yapakçılık" yapıştırıcılık,Yapıştırıcı olma durumu yaratımcılık,Yaratımcı olma durumu yardımcı doçentlik,Yardımcı doçent olma durumu yardımcı hakemlik,Yardımcı hakem olma durumu yardımcı oyunculuk,Yardımcı oyuncu olma durumu yardımcı yargıcılık,Yardımcı yargıcı olma durumu yazımcılık,Yazımcının yaptığı iş yetkili yargıçlık,Yetkili yargıç olma durumu yıkayıcılık,Yıkayıcının yaptığı iş yıkmacılık,Yıkmacının yaptığı iş yönetmen yardımcılığı,Yönetmen yardımcısının yaptığı iş Mushaf-ı Şerif,Kur'an maddi zarar,Kişilerin bedenine veya mal varlığına verilen zarar mart kedisi,Çiftleşme zamanında azgınlık gösteren kedi mart kedisi gibi,çapkın ve azgın olan zindancılık,Zindancının yaptığı iş alaverecilik,Vurgunculuk başmüzakerecilik,Başmüzakereci olma durumu beygircilik,Beygircinin yaptığı iş birinci zabitlik,Birinci zabitin işi bitirimcilik,Bitirimcinin yaptığı iş cephanecilik,Cephanecinin yaptığı iş cevahircilik,Kuyumculuk cübbecilik,Cübbecinin yaptığı iş çektiricilik,Çektiricinin yaptığı iş çergecilik,Çergecinin yaptığı iş çergicilik,Çergicinin yaptığı iş çizimcilik,Çizimcinin yaptığı iş destekleyicilik,"Destekleyicinin yaptığı iş, sponsorluk" döşeyicilik,Tesisatçılık düvencilik,Düvencinin yaptığı iş eşkincilik,Eşkinci olma durumu fermenecilik,Fermenecinin yaptığı iş fitilcilik,Fitilcinin yaptığı iş frencilik,Frencinin yaptığı iş galvanizcilik,Galvanizcinin yaptığı iş gezdiricilik,Gezdiricinin yaptığı iş giydiricilik,"Giydiricinin yaptığı iş, gardıropçuluk" görecilik,Göreci olma durumu greydercilik,Greydercinin yaptığı iş garantörlük,"Garantör olma durumu, güvencecilik" güvencecilik,Garantörlük hava tahminciliği,Hava tahmincisinin yaptığı iş hindicilik,Hindicinin yaptığı iş ileri gözetleyicilik,İleri gözetleyicinin yaptığı iş İslam gizemcisi,Mutasavvıf konumdaş,"Aynı konumda, makamda olan kişiler" segment,"Bir organ, yapı veya bütünün doğal veya yapay olarak sınırlanmış her bir bölümü" selektif,Seçmeli sürgünlük,Sürgün olma durumu yaşam bilimleri,"Biyoloji, tıp, veteriner, diş hekimliği ve eczacılık ile ilgili bilim dallarına verilen genel ad" izlemcilik,İzlemcinin yaptığı iş kahvehanecilik,Kahvehanecinin yaptığı iş kaidecilik,Kuralcılık karanfilcilik,Karanfilcinin yaptığı iş kasidecilik,Kasidecinin yaptığı iş kebzecilik,Kebzeci olma durumu kefencilik,Kefencinin yaptığı iş kellecilik,Kellecinin yaptığı iş kemençecilik,Kemençecinin yaptığı iş kerizcilik,Kerizci olma durumu kilercilik,Kilercinin yaptığı iş kirdecilik,Kirdecinin yaptığı iş kokaincilik,Kokainci olma durumu konserveci,Konserve yapan veya satan kimse körükleyicilik,Körükleyici olma durumu kriz yöneticiliği,Kriz yöneticisinin yaptığı iş lehçecilik,Lehçecinin yaptığı iş lüfercilik,Lüfercinin yaptığı iş mandolincilik,Mandolincinin yaptığı iş mekkârecilik,Mekkârecinin yaptığı iş merdivencilik,Merdivencinin yaptığı iş meşalecilik,Meşalecinin yaptığı iş minecilik,Minecinin yaptığı iş mitingcilik,Mitingcinin yaptığı iş muharebecilik,Muharebeci olma durumu nazariyecilik,Kuramcılık öğlencilik,Öğlenci olma durumu önceci,Bir şeyi başkalarından önce yapan kimse patencilik,Patencinin yaptığı iş peremecilik,Peremecinin yaptığı iş peşincilik,Peşinci olma durumu profilcilik,Profilcinin yaptığı iş sandık gözlemciliği,Sandık gözlemcisinin yaptığı iş basgitar,"Çoğunlukla dört telli, kalın sesler veren bir gitar türü" trombosit,Kan pulcuğu kan pulcuğu,"Kanda bulunan, eksikliğinde pıhtılaşmanın geciktiği veya kanamaların olduğu çekirdeksiz hücre, trombosit" pulcuk,Küçük pul tromboz,Kan pıhtısı oluşumu nedeniyle kan akışının engellenmesi konservatif,"Sağlığın korunması, işlevlerin yeniden kazanılması veya vücut yapılarının tamirinde varis çorabı, bandaj vb. malzemeler kullanılarak yapılan tedavi yöntemi" sözleme,Sözlemek işi sözlemek,Evlendirmek üzere söz kesmek relaks,Rahatlama tanıtma adı,"Tanıtımı ayrıntılı bir biçimde sağlayan, ilgi çekici, kısa ad, jenerik" kadın başına,Tek başına kadın olarak çocuk başına,Tek başına çocuk olarak takatukacı,Takatuka yapan veya satan kimse takatukacılık,Takatukacının yaptığı iş tanıtıcı reklam,Tanıtılacak ürünün kullanımını ve etkilerini değişik ögeler yardımıyla ayrıntılı olarak haber biçiminde anlatan reklam sulak alan,"Denizlerin gelgit hareketlerinin çekilme devresinde altı metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan, su kuşlarının barınma yeri olan bataklık, sazlık ve turbalıklar" bombaj,Gaz yapan mikroorganizmalar sonucu konserve kutularının altında veya üstünde oluşan şişkinlik şaşırtı,"Beklenmeyen ve insanı şaşırtarak sevindiren veya üzen olay, beklenmedik durum, sürpriz" evvelallah,Evelallah evelallah,"Kesinlikle, elbette" akıl küpü,Çok akıllı santralcilik,Santralcinin yaptığı iş seccadecilik,Seccadecinin yaptığı iş sedyecilik,Sedyecinin yaptığı iş silmecilik,Silmecinin yaptığı iş sistemci,Planlı programlı yaşamayı seven kimse süsleyicilik,Süsleyici olma durumu şehnamecilik,Şehnamecinin yaptığı iş şişecilik,Şişecinin yaptığı iş tasar çizimcilik,Tasarımcılık terecilik,Terecinin yaptığı iş trapezcilik,Trapezcinin yaptığı iş velvelecilik,Gürültücülük vitrinci,Vitrini düzenleyen kimse vitrincilik,Vitrincinin yaptığı iş yenileşimcilik,Yenileşimci olma durumu akortçuluk,Akortçunun yaptığı iş başakortçuluk,Başakortçunun yaptığı iş çulculuk,Çulcunun yaptığı iş dutçu,Dut yetiştiren veya satan kimse kavukçuluk,Kavukçunun yaptığı iş motokrosçuluk,Motokrosçu olma durumu pullukçuluk,Pullukçunun yaptığı iş rötuşçuluk,Rötuşçunun yaptığı iş spotçuluk,Spotçunun yaptığı iş utçuluk,Utçunun yaptığı iş cümbüşçülük,Cümbüşçünün yaptığı iş düdükçülük,Düdükçünün yaptığı iş gülütçülük,Gülütçünün yaptığı iş midibüsçülük,Midibüsçünün yaptığı iş sülükçülük,Sülükçünün yaptığı iş arabeskçilik,Arabeskçinin yaptığı iş beşikçilik,Beşikçinin yaptığı iş bezekçilik,Bezekçinin yaptığı iş bibliyotekçilik,Kütüphanecilik ciritçilik,Ciritçi olma durumu direkçilik,Direkçinin yaptığı iş dispeççilik,Dispeççinin yaptığı iş dümbelekçilik,Dümbelekçinin yaptığı iş etçilik,Kasaplık gelinlikçilik,Gelinlikçinin yaptığı iş gıybetçilik,Dedikoduculuk hepçillik,Hepçil olma durumu ibrikçilik,İbrikçinin yaptığı iş işaretçilik,İşaretçi olma durumu jimnastikçilik,Jimnastikçinin yaptığı iş kamu denetçiliği,Kamu denetçisinin yaptığı iş karidesçilik,Karidesçinin yaptığı iş kerpiççilik,Kerpiççinin yaptığı iş kibritçilik,Kibritçinin yaptığı iş kirişçilik,Kirişçinin yaptığı iş kol emekçiliği,Kol emekçisi olma durumu kronikçilik,Kronikçinin yaptığı iş merkepçilik,Eşekçilik mürekkepçilik,Mürekkepçinin yaptığı iş nispetçilik,Nispetçi olma durumu nümayişçilik,Nümayişçinin yaptığı iş papikçilik,Papikçinin yaptığı iş pastişçilik,Pastişçinin yaptığı iş piknikçilik,Piknikçi olma durumu pusetçilik,Pusetçinin yaptığı iş renkçilik,Renkçi olma durumu rotatifçilik,Rotatifçinin yaptığı iş sandviççilik,Sandviççinin yaptığı iş sesçilik,Sesçinin yaptığı iş şilepçi,Şilep işleten kimse taktikçilik,Taktikçi olma durumu teknikçilik,Teknikçi olma durumu tenisçilik,Tenisçi olma durumu yemekçi,"Çalışanları, üyeleri, öğrencileri, işçileri çok olan kuruluşlara yemek yapıp satan kimse" balonculuk,Baloncunun yaptığı iş beyzbolculuk,Beyzbolcunun yaptığı iş doğuruculuk,Doğurucu olma durumu gümrük kolculuğu,Gümrük kolcusunun yaptığı iş havuzculuk,Havuzcunun yaptığı iş ispirtoculuk,İspirtocu olma durumu kalyonculuk,Kalyoncunun yaptığı iş kanun koyuculuğu,Yasa koyuculuğu kartonculuk,Kartoncunun yaptığı iş kokuculuk,Kokucunun yaptığı iş koşumculuk,Koşumcunun yaptığı iş kumruculuk,Kumrucunun yaptığı iş madalyonculuk,Madalyoncunun yaptığı iş mumculuk,Mumcunun yaptığı iş oyun kuruculuğu,Oyun kurucunun yaptığı iş ölü soyuculuğu,Ölü soyucunun yaptığı iş soğutuculuk,Soğutucu olma durumu taponculuk,Taponcunun yaptığı iş tipoculuk,Tipocunun yaptığı iş tapuculuk,Tapu memurunun yaptığı iş tulumculuk,Tulumcunun yaptığı iş vapurcu,Vapur işleten kimse yasa koyuculuğu,"Yasa koyucunun yaptığı iş, kanun koyuculuğu" yedek oyunculuk,Yedek oyuncu olma durumu baş döndürücülük,Baş döndürücü olma durumu çözümcülük,Çözümcü olma durumu düğüncülük,Düğüncü olma durumu düzgüncülük,"Düzgüncünün yaptığı iş, makyajcılık" göncülük,Göncünün yaptığı iş grev sözcülüğü,Grev sözcüsünün yaptığı iş grev gözcülüğü,Grev gözcüsünün yaptığı iş gübürcülük,Çöpçülük gündüzcülük,Gündüzcü olma durumu öğütücülük,Öğütücü olma durumu örgücülük,Örgücünün yaptığı iş protokolcülük,Protokolcü olma durumu sövücülük,Sövgücülük sövgücülük,"Sövgücü olma durumu, sövücülük" sürdürümcülük,Abone olma durumu trolcülük,Trolcünün yaptığı iş uzun yol sürücülüğü,Uzun yol sürücüsünün yaptığı iş abartısızca,Abartısız bir biçimde abartmasızca,Abartmasız bir biçimde ağızsızlık,Ağızsız olma durumu ağrısızca,Ağrısız bir biçimde alakasızca,İlgisizce anlamsızca,"Anlamsız bir biçimde, anlamsızcasına" anlayışsızca,"Anlayışsız bir biçimde, anlayışsızcasına" bağımsızca,"Bağımsız bir biçimde, bağımsızcasına" bağsızlık,Bağsız olma durumu cilasızlık,Cilasız olma durumu çobansızlık,Çobansız olma durumu damarsızlık,Damarsız olma durumu dayanaksızlık,Dayanaksız olma durumu evlatsızlık,Evlatsız olma durumu hatırsızlık,Hatırsız olma durumu kanıtsızlık,Kanıtsız olma durumu kumandansızlık,Kumandansız olma durumu manasızca,"Manasız bir biçimde, manasızcasına" mantıksızca,"Mantıksız bir biçimde, mantıksızcasına" markasızlık,Markasız olma durumu mayasızlık,Mayasız olma durumu meraksızca,Meraksız bir biçimde müsamahasızca,Müsamahasız bir biçimde nizamsızca,Nizamsız bir biçimde plansızca,Plansız bir biçimde randımansızlık,Randımansız olma durumu ruhsatsızlık,Ruhsatsız olma durumu sakıncasızlık,Sakıncasız olma durumu şatafatsızlık,Görkemsizlik tarafsızca,Tarafsız bir biçimde tutarsızca,Tutarsız bir biçimde vakarsızlık,Vakarsız olma durumu vefasızca,Vefasız bir biçimde yararsızca,Yararsız bir biçimde zararsızca,Zararsız bir biçimde ziyasızlık,Işıksızlık adaletsizce,Adaletsiz bir biçimde beyinsizce,Beyinsiz bir biçimde biçimsizce,Biçimsiz bir biçimde bilgisizce,Bilgisiz bir biçimde cesaretsizce,Cesaretsiz bir biçimde cüretsizce,Cüretsiz bir biçimde çelimsizce,Çelimsiz bir biçimde dengesizce,Dengesiz bir biçimde dikkatsizce,Dikkatsiz bir biçimde disiplinsizce,Disiplinsiz bir biçimde düşüncesizce,Düşüncesiz bir biçimde düzeysizce,"Düzeysiz bir biçimde, seviyesizce" etkisizce,Etkisiz bir biçimde geleneksizlik,Geleneksiz olma durumu haysiyetsizce,Haysiyetsiz bir biçimde ilgisizce,"İlgisiz bir biçimde, alakasızca" iradesizce,İradesiz bir biçimde itaatsizce,İtaatsiz bir biçimde elbisesizlik,Giysisizlik elemsizlik,Elemsiz olma durumu engelsizlik,Engelsiz olma durumu kanaatsizce,Kanaatsiz bir biçimde kaprissizlik,Kaprissiz olma durumu kaprissizce,Kaprissiz bir biçimde karaktersizce,Karaktersiz bir biçimde kardeşsizlik,Kardeşsiz olma durumu keyifsizce,Keyifsiz bir biçimde komplekssizce,Komplekssiz bir biçimde kuvvetsizce,Kuvvetsiz bir biçimde liyakatsizce,Liyakatsiz bir biçimde maharetsizce,Beceriksizce marifetsizlik,Marifetsiz olma durumu marifetsizce,Marifetsiz bir biçimde mesuliyetsizce,Sorumsuzca meşakkatsizlik,Meşakkatsiz olma durumu meymenetsizce,Meymenetsiz bir biçimde meziyetsizlik,Meziyetsiz olma durumu minnetsiz,Minnet duygusu olmayan minnetsizce,Minnetsiz bir biçimde minnetsizlik,Minnetsiz olma durumu münasebetsizce,Münasebetsiz bir biçimde nezaketsizce,Nezaketsiz bir biçimde rütbesizlik,Rütbesiz olma durumu sebepsizlik,Sebepsiz olma durumu sevimsizce,Sevimsiz bir biçimde seviyesizce,Düzeysizce şöhretsizlik,Şöhretsiz olma durumu sargı yeri,"Savaş, deprem vb. durumlarda yaralılara ilk yardımın yapılabilmesi için geçici olarak kurulan nokta" pisi,Pisi balığı yozlaşık,Yozlaşmış yozlaşıklık,Yozlaşık olma durumu tecrübesizce,Tecrübesiz bir biçimde ümitsizce,Umutsuzca yüreksizce,Yüreksiz bir biçimde arzusuzluk,Arzusuz olma durumu arzusuzca,Arzusuz bir biçimde falsosuzluk,Falsosuz olma durumu hoşnutsuzca,Hoşnutsuz bir biçimde kokusuzluk,Kokusuz olma durumu nüfuzsuzluk,Nüfuzsuz olma durumu ruhsuzca,Ruhsuz bir biçimde şuursuzca,Bilinçsizce vurgusuzluk,Vurgusuz olma durumu özürsüzlük,Özürsüz olma durumu üstsüzlük,Üstsüz olma durumu alkollülük,Alkollü olma durumu gani gönüllülük,Gani gönüllü olma durumu kısa görüşlülük,Dar görüşlülük kısa ömürlülük,Kısa ömürlü olma durumu ömürlülük,Ömürlü olma durumu öngörülülük,Öngörülü olma durumu özlülük,Özlü olma durumu özürlülük,Özürlü olma durumu sağgörülülük,Basiretlilik sulu gözlülük,Sulu gözlü olma durumu süslülük,Süslü olma durumu tatlı sözlülük,Tatlı dillilik uzun ömürlülük,Uzun ömürlü olma durumu boynuzluluk,Boynuzlu olma durumu bursluluk,"Burslu olma durumu, bursiyerlik" iyi huyluluk,İyicillik kötü huyluluk,Kötü huylu olma durumu raporluluk,Raporlu olma durumu sağduyululuk,Sağduyulu olma durumu üç boyutluluk,Üç boyutlu olma durumu yavukluluk,Yavuklu olma durumu kukumav,Kukumav kuşu kukumav gibi,"tek başına, kimsesiz" ışık değneği,"Bir ışık kaynağından yayılan yoğun aydınlık, hüzme" şua tedavisi,Işın tedavisi engelleyici,Engelleme özelliği olan (kimse veya şey) irkilteç,Deri altına yerleştirilerek kalbin atışını düzenleyen cihaz pacemaker,343 irkilteç düzgü,Norm bilerek,"İsteyerek, kasten" baobap ağacı,Baobap insansız bölge,Coğrafi şartları bakımından insanın yaşamasına uygun olmayan arazi insansız araç,"Belirli bir bölgenin güvenlik açısından gözetlenmesi ve denetlenmesi amacıyla gerekli araçlarla donatılmış, uzaktan yönetilerek uçurulan araç" sürme iskele,İskeleye yanaşmış deniz taşıtlarına insanların güvenli olarak inip binmelerini sağlamak amacıyla iskele ile vapur arasına konulan tahta köprü süreklice,Sürekli bir biçimde Abhaz,"Kuzeybatı Kafkasya'da yaşayan bir halk, Abaza" Abazaca,Abhazca kara delik,"Yakınındaki nesnelerin kaçıp kurtulmasına izin vermeyecek kadar yüksek çekim kuvvetine sahip, çok yoğun bir kütlenin oluşturduğu uzay bölgesi" akılalmaz,"İnanılacak gibi olmayan, inanılmaz" akılalmazlık,Akılalmaz olma durumu afiyetle,"Ağız tadıyla, keyifle" kısayol,Bilgisayarda herhangi bir programa kestirmeden ulaşmayı sağlayan komutu içeren simge dizey,"Hesap ve kumanda işlerini gerçekleştirmeye yarayan elektronik devre, matris" eğitsel oyun,Eğitici oyun eğitici oyun,"Bireylerin zihinsel, toplumsal ve bedensel gelişmelerine katkı sağlamak amacıyla hazırlanmış, eğitici ve öğretici nitelik taşıyan tiyatro eseri, eğitsel oyun" eğitici etkinlik,"Okul yöneticilerinin denetimi altında temizlik, çevre koruma, düşünce geliştirme gibi ders dışı yürütülen çalışma, eğitsel etkinlik" eğitici film,"Öğretime destek olmak amacıyla hazırlanmış belli konularda bilgi içeren film türü, eğitsel film" eğitsel etkinlik,Eğitici etkinlik eğitsel film,Eğitici film eğitsel kol,Öğrencilerin çeşitli alanlarda kendilerini yetiştirmelerini amaç edinen çalışma kolu tangram,"Bir kareden belli bir düzene göre kesilmiş iki büyük iki küçük, bir orta boy ikizkenar dik üçgen, bir kare ve bir paralel kenardan oluşan eski bir Çin bulmacası" füzeci,Füze teknolojisiyle ilgilenen araştırmacı kalpgâh,Canevi fesholunmak,"Bir topluluğun, kuruluşun varlığı son bulmak, dağılmak" fesholunma,Fesholunmak işi depreşivermek,Çabucak nüks etmek depreşiverme,Depreşivermek işi patlatılmak,Patlatma işi yapılmak patlatılma,Patlatılmak işi geveleyivermek,Çabucak gevelemek geveleyiverme,Geveleyivermek işi anılagelmek,Sürekli olarak anılmak anılagelme,Anılagelmek durumu kaldırılıvermek,Çabucak kaldırılmak kaldırılıverme,Kaldırılıvermek işi düşünülebilmek,Düşünülme ihtimali veya imkânı bulunmak düşünülebilme,Düşünülebilmek işi yapılabilmek,Yapılma ihtimali veya imkânı bulunmak yapılabilme,Yapılabilmek işi buzsuz,Buz katılmamış uğranılmak,Uğrama işi yapılmak uğranılma,Uğranılmak işi hakani senet,Padişah tarafından verilen kullanım hakkı altın otu,Mayasıl otu opak,"Donuk, mat (renk)" kür,"İnatçı, hırslı (adam)" kürünü kırmak,hevesini almak kürünü öldürmek,"gururunu kırmak, güçsüzlüğünü kabul etmek" edebî dil,"Edebî değeri olan eserlerde kullanılan dil, yazın dili" kara nokta,Kara yollarında çok sık kaza olan yer nokta atışı,Önceden belirlenen hedefe ateşli silahlarla yapılan isabetli atış duvarlı,Duvarı olan vahimlik,Vahim olma durumu fırlayıvermek,Çabucak fırlamak fırlayıverme,Fırlayıvermek işi söylenebilmek,Söylenme ihtimali veya imkânı bulunmak söylenebilme,Söylenebilmek işi piyesleştirmek,Piyes durumuna getirmek piyesleştirme,Piyesleştirmek işi kefenimsi,"Kefene benzer, kefeni andırır" satasıya,"Bir satıcının, başka bir satıcı, dağıtıcı veya komisyoncuyla mallarının ederini satıldıktan sonra almak üzere yaptığı satış, konsinye satış" süklüm püklümlük,Süklüm püklüm olma durumu kurulabilmek,Kurulma ihtimali veya imkânı bulunmak kurulabilme,Kurulabilmek işi boğazlaşabilmek,Boğazlaşma ihtimali veya imkânı bulunmak boğazlaşabilme,Boğazlaşabilmek işi duygulanıvermek,Çabucak duygulanmak duygulanıverme,Duygulanıvermek durumu meselesiz,Sorunsuz düzgünsüz,Yüzüne düzgün sürmemiş olan kozmetikli,Kozmetik içeren meyhaneli,Meyhanesi olan meyhanesiz,Meyhanesi olmayan vişne şerbeti,Vişne şurubu özetleyiş,Özetleme işi oturuvermek,Ansızın veya çabucak oturmak oturuverme,Oturuvermek işi reşmeci,"Tekstil alanında lastik geçirilmesi, kıvrımların dikilmesi gibi düz dikişleri reşmeyle yapan kimse" reşme makinesi,Reşme (II) reşmecilik,Reşmecinin yaptığı iş reşme,Konfeksiyonda düz dikiş yapan bir makine türü son ütücü,Tekstil ürününe son biçimini veren kimse son ütücülük,Son ütücünün yaptığı iş tarihen,"Tarih bakımından, tarihe göre" yoklayıvermek,Ansızın veya çabucak yoklamak yoklayıverme,Yoklayıvermek işi tavırlı,Tavrı olan efendicik,Efendi sözünün sevgiyle dolu söylenen biçimi eli nimetli,"Uğurlu, bereketli" sevdacı,Sevgi düşkünü ırlamak,"Türkü, şarkı söylemek, yırlamak" ırlama,"Irlamak işi, yırlama" kısımlık,Bölümlük bölümlük,"Bölümden oluşan, kısımlık" yeşil alan,"Şehir içinde park, bahçe vb. yerlere ayrılmış bölüm" bir nevi,Bir çeşit sebepsiz yere,Boşuna kanca burunlu,Burnunun ucu dudağına doğru eğik ve ince olan (kimse) kaba but,Kıç esasta,Aslında esastan,Aslına dayalı olarak safdillilik,Safdilli olma durumu safdilli,Safdil safdillik,Safdil olma durumu ferdası,Ertesi pantolonlu,Pantolonu olan pantolonsuz,Pantolonu olmayan delmece,Delecek biçimde silintisiz,Silintisi olmayan çizintisiz,Çizinti yapılmamış kültürsüzleşmek,Kültürsüz duruma gelmek kültürsüzleşme,Kültürsüzleşmek işi kültürsüzleştirmek,Kültürsüz duruma getirmek kültürsüzleştirme,Kültürsüzleştirmek işi işitilebilmek,İşitilme ihtimali bulunmak işitilebilme,İşitilebilmek işi çullandırabilmek,Çullandırma ihtimali veya imkânı bulunmak çullandırabilme,Çullandırabilmek işi tıkanıvermek,Çabucak veya ansızın tıkanmak tıkanıverme,Tıkanıvermek işi usul hukuku,Yargıya intikal eden bir dava konusunun görülmesine ilişkin hukuk koşullarının tümü esastan bozma,Bir davada yerel mahkemece verilen kararın usul hukukuna uygun biçimsel koşulları taşımasına karşın dava konusu hakkın sübutuna ilişkin koşulların yerine getirilmemiş olması nedeniyle bir üst mahkeme tarafından gerekçeleri de açıklanarak yeniden görüşülmek üzere yerel mahkemeye geri gönderilmesi usulden,Usule dayalı olarak usulden bozma,Bir davada yerel mahkemece verilen kararın usul hukukuna uygun biçimsel koşulları taşımaması durumunda bir üst mahkeme tarafından gerekçeleri de açıklanarak yeniden görüşülmek üzere yerel mahkemeye geri gönderilmesi yığıvermek,Çabucak veya ansızın yığmak yığıverme,Yığıvermek işi nar şerbeti,Taze nardan yapılan şerbet hinoğluhinleşmek,"Çok kurnazlaşmak, her dönemin şartlarına uymak" hinoğluhinleşme,Hinoğluhinleşmek durumu ateşsiz,"Ateşi olmayan, odsuz" ilk mektep,İlkokul hızlıca,Hızlı bir biçimde ikametgâhsız,İkametgâhı olmayan hissîlik,Hissî olma durumu yorumlayış,Yorumlama işi eşivermek,Çabucak veya ansızın eşmek eşiverme,Eşivermek işi tokatlayabilmek,Tokatlama ihtimali veya imkânı bulunmak tokatlayabilme,Tokatlayabilmek işi kitaplaşmak,"Kitap durumuna gelmek, yayımlanmak" kitaplaşma,Kitaplaşmak işi filintalı,Filintası olan kompozit,Karma karnavalımsı,"Karnavala benzeyen, karnavalı andıran, karnaval gibi" sulu ziraat,Sulu tarım Şamanlı,Şamanı olan fon kâğıdı,"Fon için kullanılan özel, kalın bir kâğıt türü" kaybetmişlik,Kaybetmiş olma durumu sütninecik,Sevgi duyulan sütanne başmüşavir,Başdanışman başmüşavirlik,Başdanışmanlık uğrak yeri,Sık uğranılan yer hangi bir,"Bilinmeyen, belli olmayan" arpa ekmeği,Arpa unundan yapılan ekmek sanatlaşmak,Sanata uygun duruma gelmek sanatlaşma,Sanatlaşmak durumu müfterilik,Karalamacılık gucurdamak,`Gucur` diye kulak tırmalayıcı ve düzensiz ses çıkarmak gucurdama,Gucurdamak işi annecik,Anne sözünün sevgiyle dolu söylenen biçimi iktidarlı,"Güçlü, nüfuzlu" duradur,Çok uzak dadılı,Dadısı olan sulu kar,Yağmurla karışık bir biçimde yağan kar sepken,"Kısa süreli ve az yağan yağmur, kar" ak sakallı,Yaşlı misilsiz,"Eşsiz, benzersiz" efendibabacık,Efendibaba sözünün sevgiyle dolu söylenen biçimi ezercesine,Ezer bir biçimde şamdanlık,Şamdan ad bilimci,Ad bilimi ile uğraşan kimse ad bilimsel,Ad bilimi ile ilgili ağaç bilimci,"Ağaç bilimi ile uğraşan kimse, dendrolojist, dendrolog" ağaç bilimsel,"Ağaç bilimi ile ilgili, dendrolojik" dendrolojist,Ağaç bilimci dendrolog,Ağaç bilimci ahlak bilimci,Ahlak bilimi ile uğraşan kimse ahlak bilimsel,Ahlak bilimi ile ilgili akıntı bilimci,Akıntı bilimi ile uğraşan kimse akıntı bilimsel,Akıntı bilimi ile ilgili anestezi bilimci,"Anestezi bilimi ile uğraşan kimse, anesteziyolog" anesteziyolog,Anestezi bilimci anestezi bilimsel,"Anestezi bilimi ile ilgili, anesteziyolojik" anlam bilimci,Anlam bilimi ile uğraşan kimse etlilik,Etli olma durumu inzibatsızlık,"Düzensiz, başıboş olma" hava muhalefeti,Hava koşullarının elverişsiz olması organik tarım,"İlaç vb. kimyasal maddeler kullanmadan yapılan üretim biçimi, ekolojik tarım" ekolojik tarım,Organik tarım sayma sayıları,1'den sonsuza kadar olan sayılar pat,Kasımpatı biçiminde olan elmas iğne kateter,"Teşhis ve tedavi amacıyla vücut boşluklarına, damarlar içine ilaç veya sıvı vermek veya almak için özel olarak hazırlanmış tüp" kaynayıvermek,Çabucak kaynamak kaynayıverme,Kaynayıvermek işi yükselivermek,Çabucak veya ansızın yükselmek yükseliverme,Yükselivermek durumu nafilelik,"Yararsızlık, boşunalık" duyumsayış,Duyumsama durumu pussuz,Pusu (I) olmayan kapatılabilmek,Kapatılma ihtimali bulunmak kapatılabilme,Kapatılabilmek işi pencerecik,Küçük pencere ellenebilmek,Ellenme ihtimali veya imkânı bulunmak ellenebilme,Ellenebilmek işi huysuzlaşıvermek,Çabucak veya ansızın huysuzlaşmak huysuzlaşıverme,Huysuzlaşıvermek durumu ihtiyarca,Biraz yaşlıca yitirtmek,Yitirmesine neden olmak yitirtme,Yitirtmek işi romatizmalı,Romatizması olan affolmak,Bağışlanmak affolma,Bağışlanma ertelenebilmek,Ertelenme ihtimali veya imkânı bulunmak ertelenebilme,Ertelenebilmek işi kaçırıvermek,Çabucak veya ansızın kaçırmak kaçırıverme,Kaçırıvermek işi sallayış,Sallama işi örtünüş,Örtünme işi namusluca,Namuslu bir biçimde toplaştırmak,"Toplamak, bir araya getirmek" toplaştırma,Toplaştırmak işi hırpanileşmek,"Derbeder, perişan, kılıksız bir duruma girmek" hırpanileşme,Hırpanileşmek durumu sanadurmak,Sanma işini sürdürmek sanadurma,Sanadurmak işi şairleşmek,"Şair durumuna gelmek, ozanlaşmak" şairleşme,"Şairleşmek durumu, ozanlaşma" kararıvermek,Ansızın veya çabucak kararmak kararıverme,Kararıvermek durumu tardedilmek,"Uzaklaştırılmak, savılmak" tardedilme,Tardedilmek işi tavizsiz,Ödünsüz kamaramsı,"Kamarayı andıran, kamaraya benzeyen, kamara gibi" mecalsizleşmek,"Güçsüz, kuvvetsiz, dermansız, takatsiz bir duruma gelmek" mecalsizleşme,Mecalsizleşmek durumu mecalsizleştirmek,"Güçsüz, kuvvetsiz, dermansız, takatsiz bir duruma getirmek" mecalsizleştirme,Mecalsizleştirmek işi uzattırmak,Uzatma işini yaptırmak uzattırma,Uzattırmak işi uzattırıvermek,Çabucak veya ansızın uzatmak uzattırıverme,Uzattırıvermek işi kurumlanabilmek,Kurumlanma ihtimali veya imkânı bulunmak kurumlanabilme,Kurumlanabilmek işi getiriverme,Getirivermek işi getirivermek,Çabucak veya ansızın getirmek çölyak,"Buğday, arpa, çavdar gibi tahılların içerdiği glütene karşı aşırı duyarlılığa bağlı olarak gelişen, karın şişmesi, yağlı besinleri sindirememe ve ishal şeklinde görülen hastalık" kaçkınımsı,"Kaçkını andırır, kaçkına benzer" meraret,Acılık fantazya,Fantezi fantazyalı,Fantezisi bulunan abeslang,Dilbasar tamlamalı,"Tamlama içeren, terkipli" terkipsiz,Bileşim içermeyen tamlamasız,"Tamlama içermeyen, terkipsiz" dakikalık,Belli bir dakika süresince yapılan veya olan saliselik,Belli bir salise süresince yapılan veya olan gramlık,Belli bir gram ağırlığında olan kilogramlık,Belli bir kilogram ağırlığında olan dekametrelik,Belli bir dekametre uzunluğunda olan desimetrelik,Belli bir desimetre uzunluğunda olan kilometrelik,Belli bir kilometre uzunluğunda olan milimetrelik,Belli bir milimetre uzunluğunda olan dekalitrelik,Belli bir dekalitre hacminde olan desilitrelik,Belli bir desilitre hacminde olan hektolitrelik,Belli bir hektolitre hacminde olan mililitrelik,Belli bir mililitre hacminde olan santilitrelik,Belli bir santilitre hacminde olan estetik cerrahi,"Vücutta meydana gelen bozuklukları düzeltmek, hasarları gidermek için yapılan cerrahi müdahale" ağızdan kapma,Başkalarından dinlemek yolu ile yarım yamalak edinilen (bilgi) çıkıntılık,Çıkıntı olma durumu çıkıntılık etmek,itiraz etmek masumcuk,"Zavallı, günahsız kimse" sakağılı,Sakağı hastalığı olan madama,Madam vandöz,Satıcı aynagöz,"Uyanık, cingöz" puvar,Bir sıvıyı bir yerden başka bir yere üfleme veya çekme yoluyla aktarmak için kullanılan araç metrelerce,Mesafe olarak uzun olan dakikalarca,Uzun süre haftalarca,Uzun süre litrelerce,Sıvılar için çok miktarda karadut şerbeti,Karadut meyvesinden yapılan bir şerbet türü demirhindi şerbeti,Demirhindiden yapılan bir şerbet türü hayretmek,Yararı olmak hayretme,Hayretmek durumu kömürsüz,Kömürü olmayan vakfedilmek,Vakfetme işi yapılmak vakfedilme,Vakfedilmek işi hırsızlamak,Çalmak kalem savaşçısı,"Yazılarıyla sürekli olarak başkalarına saldıran yazar, kalemşor" devede kulak (veya kulak gibi) kalmak,"çok az önemi olmak, söz etmeye değer bulmamak" devede kulak,Bir bütüne göre ufak bir parça ormancık,Küçük orman orman kaçkını,"Kaba, görgüsüz kimse" balıkçı köyü,Balıkçılıkla geçinen köy puan cetveli,Takımların aldığı sonuçlara göre sıralandığı çizelge puanter,"Güzel ve düzgün vücutlu, kısa kıllı, uzun ince kuyruklu, koku alma duygusu çok gelişmiş, hızlı koşabilen bir tür av köpeği" mantolama,Binaları soğuğa veya sıcağa karşı koruma amacıyla dış yüzeyini özel malzemeyle kaplama bitişik kelime,"Ses düşmesi, ses türemesi, üzerindeki ekin görevini kaybetmesi veya anlam kayması dolayısıyla aralarına ek girmeyerek kalıplaşmış iki veya daha çok sözden oluşan kelime: pazartesi (< pazar ertesi), hissetmek (< hiss etmek), ayakkabı (< ayak kabı), delikanlı (